Sunan Abu Dawud
...
(13) Kitāb: Divorce (Kitab Al-Talaq)
(13) ...
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Kadın'ı kocasına, köleyi de efendisine karşı kışkırtan kimse, bizden değildir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den; demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu": "Hiçbir kadın, kız kardeşinin kabını boşaltmak için onun boşanmasını isteyemez. (Kadın istediği kimseyle) evlensin, onun nasibi ancak Allah'ın kendisine takdir ettiği şeydir.”
- Bāb: ...
- باب ...
Muhârib'den; demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Allah, kendisine talak'tan daha sevimsiz gelen helâl yaratmamıştır." Şunlarda rivayet etti: Beyhaki, es-Sünenü'l-kübrâ, VII, 322; Hâkim, Müstedrek, II
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Helâl(ler)in yüce Allah'a en sevimsiz olanı talaktır" Diğer tahric: İbn Mace, talak (2018); Beyhakî, es-Sünenü'l-kübra, VII, 322; Hakim, Müstedrek, II
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, Kendisi] Rasûlullah (s.a.v.) zamanında karısını hayızlı iken boşamış bunun üzerine, Ömer b. el-Hattâb bu durumu Rasûlullah (s.a.v.)'e sormuş, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle cevap vermiştir; "Ona emret, karısına dönsün. Sonra (hayızından) temizlenip (tekrar) bir hayz (daha) görüp sonra (tekrar) temizleninceye kadar (nikahı altında) tutsun. Bundan sonra isterse tutar, isterse temasta bulunmadan önce boşar. İşte Aziz olan Allah'ın, kadınların içinde boşanmasını emrettiği iddet (dönemi) budur
- Bāb: ...
- باب ...
Nâfî'den rivayet edildiğine göre İbn Ömer karısını hayızlı iken bir talakla boşamış. (NâfF rivayetine devam ederek önceki 2179.) Mâlik hadisinin mânâsını (nakletmiştir)
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, Kendisi karısını hayızlı iken boşamış da (babası) Ömer, bunu Peygamber (s.a.v.)'e anlatmış bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) "O'na emret karısına dönsün, sonra onu ya temizlendiğinde ya da hâmile iken boşasın" buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, Kendisi hanımını hayızlı iken boşamış (babası) Ömer de bunu Rasulullah (s.a.v.)'e haber verince, Rasûlullah (s.a.v.) kızmış sonra (şöyle) buyurmuştur: "O'na emret hanımına dönsün onu temizlenip de sonra (tekrar) hayizlamncaya ve (bu hayızdan) sonra (tekrar) temizleninceye kadar (nikâhı altında) tutsun. Sonra isterse temizken (kendisiyle) münâsebette bulunmadan boşasın. işte zikri yüce olan Allah'ın emrettiği şekilde iddete uygun olan talak budur
- Bāb: ...
- باب ...
Yunus b. Cübeyr'den rivayet edildiğine göre; (Yunus) İbn Ömer'e; Hanımını kaç defa boşadın? diye sormuş da, (İbn Ömer): Bir defa, diye cevap vermiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Yunus b. Cübeyr'den; demiştir ki: Abdullah b. Ömer'e bir soru yönelterek; Karısını hayızlı iken boşayan bir adam (hakkında ne dersin?) dedim. Sen ibn Ömer'i tanır mısın? dedi, Ben de: Evet, diye cevap verdim. (Bunun üzerine bana şunları anlattı:) Abdullah b. Ömer karısını hayızlı iken boşamıştı. Bunun üzerine (babası) Ömer de Peygamber (s.a.v.)'e varıp (bu meseleyi) o'na sordu (Hz. Peygamber): "Ona emret karısına dönsün, sonra (isterse) onu temizlik müddetinin başlangıcında boşasın", cevabını verdi (Yunus b. Cübeyr rivayetine devam ederek) dedi ki: Ben (İbn Ömer'e hitaben:) Bu (hayızlı hâlinde verilmiş olan talak da talakdan) sayılır mı? dedim de (İbn Ömer:) Neden (olmasın)? eğer (bir insan) acze düşüp ahmaklık etse (de karısını boşasa hiç ahmaklığı veya acizliği, vermiş olduğu bu talakı geri getirir mi) ne dersin?" cevabını verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu'z-Zübeyrin haber verdiğine göre; kendisi Urve'nin kölesi Abdurrahman b. Eymen'i, İbn Ömer'e şu soruyu sorarken işitmiş. -Ebu'z-Zübeyr (onların konuştuklarını) işitiyormuş- (Abdurrahman); Karısını hayızlı iken boyayan b\r adam hakkınds ki görüşün nedir? demiş. (İbn Ömer de şöyle) cevap vermiş: Abdullah b. Ömer Rasûlullah (s.a.v.) zamanında hanımını hayızlı iken boşadı da (babası) Ömer; Abdullah b. Ömer karısını hayızlı iken boşadı diyerek (bunu Rasûlullah (s.a.v.)'e sordu. (Rasûl-i Ekrem de) o kadını bana geri çevirdi, (vermiş olduğum) talakı da saymadı ve; "Temizlendiği zaman (o'nu) boşasın ya da (nikahı altında) tutsun" buyurdu. İbn Ömer (sözlerine devam ederek) dedi ki: "ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem; "Ey Peygamber, kadınları boşadığmız zaman, (iddetlerinin başlangıcında) boşayın"[Talak 1] âyet-i kerimesini okudu. Ebu Dâvud dedi ki: "Bu hadisi Yunus b. Cübeyr, Enes b. Sirin, Said b. Cübeyr, Zeyd b. Eşlem ve Ebu'z-Zübeyr îbn Ömer'den; Mansur da £bu Vâil'den rivayet etmişlerdir. Hepsinin manası da şudur: "Peygamber (s.a.v.) îbn Ömer'e karısına dönmesini temizleninceye kadar (nikahı altında tutmasını) sonra isterse boşamasını; isterse (nikahı altında) tutmasını emretti. Aynı şekilde bu hadisi Muhammed b. Abdurrahman Sâlim'den, (Salim de) îbn Ömer'den rivayet etmiştir. Zührî'nin Sâlim'den yaptığı rivayeti ile Nâfi'nin İbn Ömer'den yaptığı rivayet ise, (şu mânâya gelen lâfızlardan ibarettir): "Peygamber (s.a.v.) İbn Ömer'e karısına dönmesini ve temizlenip sonra (tekrar) hayızlanıncaya (ve) sonra temizleninceye kadar (nikahı altında tutmasını) sonra isterse boşamasını, isterse tutmasını emretmiştir. (Bu hadis) İbn Ömer'den Ata el-Horasanî -el-Hasen senediyle de rivayet olunmuştur. Bu hadislerin hepsi de Ebüz-Zübeyr hadisine ay kırıdır
- Bāb: ...
- باب ...
Mutarnf b. Abdillah'dan rivayet olunduğuna göre İmran b. Husayn'a karısını boşayıp da sonra (dönmüş olmak için) onunla cinsî münâsebette bulunan ve ne onu boşadığını, ne de ona döndüğünü şâhitlendirmeyen bir kimse(nin durumu) sorulmuş da, "Sen sünnete aykırı olarak boşamışsın, (yine) sünnete aykırı olarak dönmüşsün. Onun boşandığını da kendisine dönüldüğünü de şahidlendir ve (böyle şahitsiz boşamayı ve dönmeyi) bir daha yapma" diye cevap vermiş
- Bāb: ...
- باب ...
Nevfel oğullarının azatlı kölesi Ebu Hasan'ın haber verdiğine göre,, Kendisi İbn Abbas'tan, nikahı altındaki bir cariyeyi iki talakla boşayan sonra da (bu cariyeyle birlikte) hürriyetine kavuşan köle hakkında "Bu kölenin o cariyeyle evlenmesi doğru olur mu? diye fetva istemiş de (İbn Abbâs): "Evet Rasûlullah (s.a.v.) de böyle hüküm vermiştir." demiş
- Bāb: ...
- باب ...
Osman b. Ömer de Ali (b. el-Mübârek vasıtasıyla önceki 2187. hadisi Yahya b. Ebi Kesir)'den ahberanî lâfızını kullanmadan aynı sened ve mana ile rivayet etmiştir. (Bu rivayete göre) îbn Abbas (şöyle) demiştir: "Senin için bir (talak hakkı) daha vardır. Rasûlullah (s.a.v.) de böyle hüküm vermiştir." Sadece Ebû Dâvûd rivayet etmiştir. Ebu Dâvud dedi ki: Ben Ahmed b. Hanbel'i (şöyle) derken işittim: "Abdurrezzak dedi ki; Îbnu'l-Mübârek, Ma'mer'e (hitaben): -Bu Ebu'l-Hasen de kimdir? Vallahi o (bu hadisi îbn Abbas'-dan rivayet etmekle) büyük bir kaya (kadar ağır bir günah) yüklenmiştir" dedi. Ebu Dâvud dedi ki: Ebu'l-Hasen, şu kendisinden ez-zührt'nin (hadis) rivayet ettiği kişidir. Zührî onun fukahâdan biri olduğunu söylerdi ve ZührîEbu'l-Hasen'den (birçok) hadisler rivayet etmiştir. Ebu'l-Hasen tanınmış bir kimsedir, (fakat) uygulama bu hadise göre değildir.[bk. Nesâî, talak îbn Mâce, talak]
- Bāb: ...
- باب ...
Âişe (r.anha)'den rivayet olunduğuna göre, Nebi (s.a.v.) "Cariye'nin talak'ı iki talak, âdeti de iki hayızdır" buyurmuştur. (Muhammed b. Mes'ud) dedi ki bu hadisi Ebu Asım, "Haddeseni Muzahir-Haddeseni el-Kasım an Âişete" diye Nebi (s.a.v.)'den rivayet etmiştir. Ancak (Müzahir bu hadisi cariyenin) "iddeti iki hayızdır" diye rivayet etti. Tirmizî, talak; İbn Mâce, talak; Dârimî, talak; Muvatta talak; Ahmed b. Hanbel VI, 117. Ebu Dâvûd dedi ki; "Bu hadis meçhuldür.”
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Âmir'den rivayet olduğuna göre, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Evlenmediğin bir kadın’ı boşaman sahih değildir. Malik olmadığın bir köleyi azat etmen (sahih) olmaz. Sahip olmadığın bir malı satman (caiz) değildir" Îbnü's-Sabah (bu rivayete sunuda) ilave etti: "Sahip olmadığın bir şeyde (yaptığın) bir nezri yerine getirmen gerekmez.”
- Bāb: ...
- باب ...
(Önceki 2190. hadis) Amr b. Şuayb'dan aynı sened ve ma'na ile rivayet olundu. (Ancak Amr b. Şuayb bu hadise şu sözleri de) ilâve etti; "Kim bir günah işlemek üzere yemin ederse onun (edilmiş) bir yemini yoktur. (Sıla-i) rahmi kesmek üzere yemin edenin de (edilmiş) bir yemini yoktur.”
- Bāb: ...
- باب ...
(Bir önceki 2191. hadisi) bize (İbnu's-Serh) de rivayet etti (Ancak İbnu's-Serh) bu rivâyet(in)e (şu cümleyi de) ilâve etti: "Kendisiyle şanı yüce olan Allah'ın nzası gözetilen (nezr)in dışında (ifası) gereken bir nezir yoktur
- Bāb: ...
- باب ...
Muhammed b. Ubeyd b. Ebi Salih, İlya'da ikamet ettiği sıralarda (şunları) söylemiştir: (Bir gün) Adiy b. Adiyyi'l-Kindî ile birlikte (yolculuğa) çıkmıştım. Nihayet Mekke'ye varınca (Adiyy) beni Safiyye bint Şeybe'ye gönderdi. (Safiyye) Âişe'den (pek çok hadis) öğrenmişti. (Yanına vardığımız zaman Safiyye bana şunları) söyledi: "Ben Âişe'yi "Rasûlullah (s.a.v.)'in; "Öfke (veya zorlanma) hâlinde ne boşama olabilir ne de (köle veya cariyeyi) âzâd etmek." dediğini duydum." derken işittim. İbn Mace, talak; Ahmed b. Hanbel, II, 276; Beyhakî, es-Sünenii'1-kübra, VII, 357; Hakim, Müstedrek, II, 198. Ebû Dâvûd dedi ki: "Öyle zannediyorum ki el-gılâk öfke demektir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Üç şeyin ciddisi de, şakası da ciddidir. Nikâh, talak, rec'â
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas (r.a.)'dan; demiştir ki: "Boşanmış kadınlar üç kur' (üç adet veya üç temizlik süresi bekleyip) kendilerini gözetlerler (hamile olup olmadıklarına bakarlar.) Eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorlarsa, Allah'ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri (karınlarında çocuk bulunduğunu veya hayızlandıklarını saklamaları) kendilerine helal olmaz."[Bakara 228.] âyeti (şu sebeble inmiştir: Cahiliyet devrinde) bir adam karısını boşadığı zaman onu üç talakla bile boşamış olsa, o kadına dönmeye en çok hak sahibi olan yine o kimse olurdu. (Bunun üzerine Allah Teâlâ) "Boşama iki defadır..."[Bakara 229.] buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas (r.a.)'dan; demiştir ki: Rükâne'nin ve kardeşlerinin babası olan Abdü Yezid (karısı) Ümmü Rükâne'yî boşamış ve Müzeyne (kabilesin)den bir kadınla evlenmişti. Kısa bir süre sonra (bu kadın) Nebi (s.a.v.)'e geldi (ve Ebu Rükâne'nin erkekliğinin olmadığını ifade etmek maksatıyla) başından aldığı bir kıla (işaret ederek- Abdü Yezid'in) "Bana ancak şu kıl kadar faydası vardır, başka değil. Binaenaleyh benimle onun arasını ayır" dedi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) öfkelendi ve Rükâne ile kardeşlerini (yanına) çağırdı. Sonra meclisinde bulunanlara (hitaben Ebu Rükâne'nin çocuklarından ikisine işaret ederek); "Falanı şu ve bu bakımlardan falanı da şu ve şu bakımlardan Ebu Yezid'e benzer buluyor musunuz?" diye sordu. Onlar da; Evet dediler. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem(de) Abdü Yezid'e; "Onu boşa" diye emretti. O da (kendisinden istenileni) yaptı. Sonra (Hz. Nebi; ilk) "Hanımın (olan) Rükâne ve kardeşlerinin annesine dön" buyurdu. (Abdü Yezid de) . Ya Rasûlallah ben onu üç talak ile boşadım dedi. (Rasul-ü Ekrem de:) "Biliyorum, sen ona dön." buyurdu ve "Ey Nebi, kadınları boşadığmız zaman, onları iddetleri içinde boşaym ve iddeti sayın" âyetini okudu. Yukarıdaki hadis'i şunlar da rivayet etti: [Ahmed b. Hanbel, I, 265; Beyhakî, es-Sünenü'l-kübra, VII, 339.] Ebû Dâvud dedi ki; Yezid b. Rükâne'den (rivayet olunduğuna göre): Rükâne hanımını kesin bir şekilde boşadıktan sonra Nebi (s.a.v.) o kadını Rükâne'ye geri göndermiş. (Bu hadis olayın Ebu Rükâne'nin başından geçtiğini ifade eden yukarıdaki îbn Cüreyc hadisinden) daha sahihdir. Çünkü (bu haberi nakleden Nafi ile Abdullah) bunlar (hadisenin başından geçtiği) adamın çocuğu olur(lar. Bir adamın) ev halkı onu (ve başından geçen olayları) daha iyi bilir. (Ebû Dâvûd sözlerine devam ederek diyor ki; bu durumu göz önüne alarak şu neticeye varıyoruz) "Rükâne karısını sadece bir defa kesin bir şekilde boşamış Rasûl-i Ekrem'de (o talakı) bir (talak) kabul etmiştir.”
- Bāb: ...
- باب ...
Mücâhid'den; demiştir ki: Ben İbn Abbas'ın yanında idim ona bir adam gelip; Karısını (bir defada) üç talakla boşadığını söyledi. Bunun üzerine (İbn Abbas) susa kaldı. Ben de o kadını kocasına geri göndereceğini zannettim. (Bir süre) sonra (şöyle) konuştu: Biriniz tutuyor (karısını) boşayarak bîr ahmahlık yapıyor sonra da, İbn Abbas, İbn Abbas, diye feryad ediyor. Oysa yüce Allah "Kim Allah'tan korkarsa (Allah) ona bir çıkış (yolu) yaratır."[Talak 2] buyuruyor. Sen ise (bir defa üç talak verirken) Allah'dan korkmadın. Binaenaleyh ben sana bir çıkış (yolu) bulamam (sen bu şekilde hareket etmekle) Rabbine isyan ettin, hanımın da senden (üç talakla) boş oldu. Halbuki yüce Allah "Ey Nebi, kadınları boşadığınız zaman -iddetlerinin önünde- boşayınız."(Talak 1.) buyuruyor. Sadece Ebû Dâvûd rivayet etmiştir. Ebû Dâvûd dedi ki: "Bu hadisi Humeyd (b. Kays) el-A'rac ile (Yusuf b. Süleyman el-Mahzumî isimli) bir başka râvi de Mücahid vasıtasıyla İbn Abbas'dan rivayet etti(ler). Şu'be (b. el-Haccâc) da -Amr b. Mürre, Said b. Cübeyr zinciriyle İbn Abbas'dan rivayet etti. Eyyûb (b. Keysan) ile İbn Cüreyc de (ikisi birden) bu hadisi İkrime b. Halid- Said b. Cübeyr zinciriyle İbn Abbas'dan rivayet etti(ler). İbn Cüreyc de Abdülhamid b. Rafi ve Ata zinciriyle İbn Abbas'dan rivayet etti. A'meş ise bunu (bir defa) Malik -Haris yoluyla ve (bir defa da) İbn Cüreyc- Amr b. Dinar yoluyla (olmak üzere iki defa) İbn Abbas'dan rivayet etti. (Bu hadisi bizzat İbn Abbas'ın ağzından işiterek nakleden Mücâhid Said b» Cübeyr, Ata, Malik b. Haris ve Amr b. Dinar gibi yukarıda adı geçen râvilerin) tümü (bir defada verilen) üç talak hakkında (İbn Abbas'tan yaptıkları rivayetlerde şu sözü) söylediler: "İbn Abbas (bir defa verilen) üç talakı geçerli kıldı ve (kendisine gelen adama hitaben) -aynen İsmail'in Eyyüb vasıtasıyla Abdullah b. Kesir'den naklettiği (2197 numaralı) hadisfte de anlatıldığı) gibi (karın) "senden boş oldu" dedi. Ebû Dâvud dedi ki; Hammâd b. Zeyd de Eyyûb -İkrime zinciriyle İbn Abbas'tan (şu sözü) rivayet etti; (Sen karına) bir ağızla; "sen üç talakla boşsun" dersen, o bir (talak)dır. Bu hadisi İsmail b. İbrahim de Eyyüb vasıtasıyla İkrime'den rivayet etti. (Bu rivayette) şu (bir defada verilen üç talakın bir talak olduğunu ifade eden söz, İbn Abbas'ın değil de) (İkrime'nin) sözü (olarak geçmekte)dir. (İsmail b. İbrahim bu rivayetinde) İbn Abbas'dan bahsetmemiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Muhammed b. Iyas'dan (rivâyet olunduğuna göre); İbn Abbâs ile Ebû Hureyre ve Abdullah b. Amr b. el-As'a; kocasının (daha cinsi münâsebette bulunmadan bir defada) üç talakla boşadığı bir kız(m durumun)dan sorulmuş da hepsi " O kız başkasıyla evleninceye kadar ona helâl olmaz." diye cevap vermişler. Ebû Dâvûd buyurdu ki- Muaviye b. Ebi Ayyaş kendisinin bizzat şahid olduğu bu olayı (şöyle rivâyet etmiştir); Muhammed b. îyas b. el-Bükeyr, İbnü'z-Zübeyr ile Asım b. Ömer'e gelerek bu (haberde geçen) soruyu sormuş, her ikisi de; Git (bunu) İbn Abbâs ile Ebû Hureyre'den (sor), ben onları Âişe (radıyallahü anhâ)’nın yanında bıraktım, geldim" diye cevap vermiş (Muhammed b. İyas bu sözü söyledikten) sonra (yukarıda geçen) şu (Muhammed b. İyas'ın naklettiği) haberi rivâyet etmiştir. Ebû Dâvûd buyurdu ki: Bu mevzuda İbn Abbâs'in sözü şudur: (Bir defada verilen) üç talak (insanın) evlenip cinsi münâsebette bulunduğu kadını da cinsi münasebette bulunmadığı kadını da boş düşürür. (Artık bu kadın) başka bir kocayla evleninceye kadar ona helâl olmaz. Bu (haber) Para değişimi ile ilgili habere benziyor. (Şöyle ki) İbn Abbâs (peşin olarak yapılan) para değişiminde (değiştirilen paradaki eşitsizliğin faiz sayılamayacağını) söylerdi. Sonra bundan döndü. talak
- Bāb: ...
- باب ...
Tâvus'dan rivayet olunduğuna göre Ebu's-Sahbâ adında İbn Abbas'a çok soru soran bir adam (îbn Abbas'a) Sen Rasulullah (s.a.v.) ile Ebû Bekr devrinde ve Ömer'in halifeliğinin ilk yıllarında, bir adam karısını cinsi münâsebette bulunmadan (bir defada) üç talakla boşarsa (Rasûlullah ve bu iki halifesinin) bu talakı bir talak saydıklarını bilimyor musun? dedi. İbn Abbas da: Evet Rasûlullah (s.a.v.) ile Ebu Bekir devrinde ve Ömer'in halifeliğinin ilk yıllarında bir adam karısını cinsî münâsebette bulunmadan (bir defada) üç talakla boşarsa, bu talakı bir talak sayarlardı. Fakat Ömer halkın bunu çoğalttıklarını görünce onların aleyhine olarak (bu şekilde verilen üç talak'ın) üçünü de geçerli kıldı" cevabını verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbn Tâvus'un babası Tâvus'dan rivayet ettiğine göre; Ebu's-Sahbâ, İbn Abbâs'a; "Sen, Nebi (s.a.v.)'le Ebu Bekr devrinde ve Ömer'in hilâfetinin (ilk) üç yılında üç talâkın bir (talâk) sayıldığını biliyor musun? demiş de, (İbn Abbâs); Evet, cevabım vermiş
- Bāb: ...
- باب ...
Alkamej b. Vakkâs el-Leysî'den; demiştir ki: Ben Ömer b. el-Hattab'ı şöyle derken işittim; "Rasûlullah (s.a.v.)'i; "Ameller(in sıhhati) ancak niyyete göredir. Herkes için nîyyet ettiği şey(in karşılığı) vardır. Binaenaleyh kim Allah ve Rasûl-i için hicret ederse, Allah ve Rasûl-i için hicret etmiş olur. Kim de elde edeceği bir dünya(hk) için veya evleneceği bar kadın için hicret ederse, o da hicret ettiği şey için hicret etmiş olur" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Abdurrahman b. Abdillah b. Ka'b, -Ka'b'ın gözleri görmez olduktan sonra torunları arasında onu yeden kişi idi- Abdullah b. Ka'b b. Mâlik'den; dedi ki; "Ben Ka'b b. Mâlik-i dinledim de (bize) Tebük seferiyle İlgili hâdisesini (şu şekilde) anlatıverdi: (Rasûlullah'ın emriyle, halkın bizimle konuşmadığı) elli günden kırkı geçmişti. Bir de ne göreyim Rasûlullah (s.a.v.)'in elçisi bana geliyor (nihayet yanıma geldi ve); Rasûlullah (s.a.v.) sana hanımından uzaklaşmanı emrediyor, dedi. Ben de: Onu boşayayım mı, yoksa ne yapayım? diye karşılık verdim, Hayır (boşama) sadece ondan uzaklaş, ona asla yaklaşma, dedi. Bunun üzerine karıma; Ailenin yanına git, yüce olan Allah bu işte bir hüküm verinceye kadar onların yanında kal" dedim
- Bāb: ...
- باب ...
Âişe (r. anha)'den demiştir ki: "Rasülullah (s.a.v.), bizi muhayyer bıraktı. Biz de onu seçtik. Bunu (talaktan) bir şey saymadı
- Bāb: ...
- باب ...
Hammâd b. Zeyd'den; demiştir ki: "Ben Eyyüb'e: Sen el-Hasan'in "işin elindedir" (sözü) hakkındaki görüşüyle fetva veren bir kimse gördün mü? diye sordum. Hayır (görmedim), fakat Katâde bize îbn Semûre'nin azatlı kölesi Kesir Ebu Seleme ve Ebu Hureyre senediyle Nebi (s.a.v.)'den (el-Hasen'in) görüşüne benzeyen bir söz rivayet etti. (Daha sonra) Eyyûb şöyle dedi; (Fakat ben bu rivayeti işittikten sonra) Kesir bizim yanımıza geldi (ben de) kendisine (Katâde'nin bu rivayetini duyup duymadığını) sordum: Ben kesinlikle bunu rivayet etmedim diye cevap verdi. Bunun üzerine durumu Katâde'ye anlattım, o da, Evet (o bunu bana rivayet etmişti) fakat unutmuş dedi
- Bāb: ...
- باب ...
el-Hasen (el-Basrî)'den; "işin kendi elindedir" sözü hakkında demiştir ki: "(Bu sözle), üç (talak vâki olur)
- Bāb: ...
- باب ...
Nâfi b. Uceyr b. Abdi Yezid b. Rükâne'den rivayet olunduğuna göre, Rükâne b. Abdi Yezid hanımını "elbette" (sözünü kullanarak kesin bir şekilde) boşadıktan sonra, bunu Nebi (s.a.v.)'e bildirmiş ve; Vallahi bir (talak)'dan fazlasına niyyet etmedim, demiş. Rasûlullah (s.a.v.) de; "Sen bir (talak)'dan fazlasına niyyet etmediğine dâir Allaha yemin (mi ediyorsun?)" buyurmuş. Rükâne de: "Vallahi bir (talak)'dan fazlasına niyyet etmedim" cevabını verince, Rasûlullah (s.a.v.) Rükâne'ye karısını geri göndermiş. Bir süre sonra Rükâne onu Ömer (r.a.) zamanında ikinci (defa) Osman (r.a.) zamanında da üçüncü (defa) boşadı
- Bāb: ...
- باب ...
Şu (önceki 2206.) hadisi bizzat Rükâne İbn Abdi Yezid de Nebi (s.a.v.)'den rivayet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ali b. Yezid b. Rükâne'nin büyük dedesi (Rükâne)'den rivayet ettiğine göre, Rükâne hanımını kesin bir şekilde boşadıktan sonra Rasûlullah (s.a.v.)'e gelmiş. Bunun üzerine (Rasûl-i Ekrem de ona); "(Bu sözünle) Neyi kasdettin" demiş. (O da); Bir (talak) diye cevap vermiş. (Hz. Nebi de); "Allah'a yemin olsun mu? demiş. O da; Allah'a yemin olsun, karşılığını vermiş. (Rasûl-i Ekrem de) "O (talak) senin niyyetine göre" (vaki olur) buyurmuş. Tirmizî, talak; ibn Mâce, talak Ebû Dâvûd dedi ki: Bu hadis (Ebu) Rükâne'nin hanımını üç (talakla) boşadığını ifâde eden [bk. 2196 no'lu hadis.] îbn Cüreyc hadisinden daha sağlamdır. Çünkü (bu hadisi Rükâne'den nakleden) râviler (Rükâne'nin kendi) ev halkındandırlar ve bu olayı başkalarından daha iyi bilirler. İbn Cüreyc ise, bunu Ebu Râfi'in oğullarından biri vasıtasıyla İkrime'den (O’da) İbn Abbas'tan rivayet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'dan, Nebi (s.a.v.) şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: "Gerçekten Allah, ümmetimin söylemediği ya da yapmadığı ve (Fakat) kalbinden geçirdiği şey(İer)i bağışlamıştır.”
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Tümeyme el-Hüceymî'den rivayet olunduğuna göre, Bir adam karısına "Ey bacım" diye hitabetmiş de Rasûlullah (s.a.v.) "Bu senin kız kardeşin midir?" diyerek o kimseyi bundan menetmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Tumeyme'nin kavminden bir adam'dan (rivayet olunduğuna göre, Kendisi), Nebi (s.a.v.); bir adamı karısına "Ey hemşireceğizim" diye hitab ederken duyunca (o kimseyi bu tür bir hitap'tan) menettiğini işitmiş. Beyhakî, es-Sünenü'1-kübrâ, VII, 366. Ebû Dâvud dedi ki: Bu hadisi Abdulaziz b. el-muhtar da; Hâlid, Ebu Osman ve Ebu Tumeyme senediyle Nebi (S.A.V.)'den nakletmiştik Ayrıca Şu'be de; Hâlid, Bir adam ve Tümeyme yoluyla Nebi (S.A.V.)'den nakletmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'in, Nebi (s.a.v.)'den rivayet ettiğine göre; "İbrahim aleyhisselâm üç yalandan başka hiç bir yalan söylememiştir: (Bunlardan) ikisi yüce Allah'ın zatı hakkındadır; (birincisi) "Ben gerçekten hastayım" demesi, (ikincisi); "Belki bu işi büyükleri olan şu (put) yapmıştır" demesidir. (Üçüncüsüde) şöyle olmuştur; (Hz. İbrahim) zalimlerden birinin toprağında yolculuk yaparken bir yerde konaklamıştı. "Beraberinde insanlann en güzeli bir kadın bulunan bir adam (gelip ülkemizde) şuracıkta konaklamıştır" diye zâlim'e haber verildi. Bunun üzerine o zalim (Hz. İbrahim'e bir elçi) gönderip (yanına çağırttı ve) ona Sâre'yi sordu. Hz. İbrahim de; "O benim kız kardeşimdir" cevabını verdi. Sare'nin yanına dönünce "Bu (adam) bana seni sordu. Ben de kendisine senin kız kardeşim olduğunu söyledim. Çünkü bugün seninle benden başka müslüman yoktur. Allah'ın kitabına göre sen benim (kız) kardeşimsin. (Sakın) beni onun yanında yalancı çıkarma" dedi ve (daha sonra râvi Ebu Hureyre) hadisinin geri kalan kısmını) nakletti. Buharî, enbiya, nikâh; Müslim, fedail; Tirmizî, tefsir sure; Ahmed b. Hanbel, II, 403. Ebû Dâvud dedi ki: Şu'ayb b. Ebû Hamza, Ebu'z-Zinad'dan, (o da) el-A'rac'dan (o da) Ebu Hureyre'den (o da) Nebi sallalahu aleyhi vesellem'den bu hadisin bir benzerini rivayet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
İbnü'l-AIa el-Beyadî dedi ki: Ben kadınlarla kimsenin gücünün yetmeyeceği kadar (çok) temasta bulunabilen (şehvetli) bir adamdım. Ramazan ayı girince bana zarar gelecek bir şekilde karıma yaklaşmaktan ve nihayet (o şekilde) sabahlamaktan korktum da Ramazan ayı çıkıncaya kadar karımdan ziharda bulundum. Bir gece bana hizmet edip dururken birdenbire vücudunun bir kısmı açılıverdi. (Bunun üzerine) ona yaklaşmaktan kendimi alıkoyamadım. Sabah olunca çıktım kavmime (uğradım) ve olayı onlara anlattım ve; Haydi Rasûlullah (s.a.v.)'e gidelim, dedim; Hayır vallahi olmaz, dediler. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.)'e varıp durumu anlattım; "Sen mi bu işi yaptın ey Seleme?" buyurdu. Ben de iki defa; Bunu ben yaptım ya Rasûlallah, dedim (ve şunları ilâve ettim), ve ben Allah'ın emrine sabrederim benim hakkımda Allah'ın sana bildirdiği şekilde hüküm ver. diyerek sözlerimi bitirdim. (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de); "Bir köle azad et" buyurdu. Ben de; Seni hak ile gönderen Zat'a yemin ederim ki (şu nefsimden ) başka bir köleyi azad etmeye gücüm yetmez, dedim ve boynumun üzerine vurdum. (Bunun üzerine); "İki ay üst üste oruç tut" buyurdu (ben de) dedi(m ki); Benim şu başıma gelen ancak oruç yüzünden geldi. (Bunun üzerine) "(Öyleyse) altmış fakire bir vesk hurma yedir" buyurdu. Ben de; Seni hak ile gönderen için (elimizde) hiç yiyecek yoktur, dedim. Bunun üzerine; "Sen Züreyk oğullarının sadakasını toplayan memur'a git o da sadakayı sana versin sen de yoksullara 60 vesk hurma ver ve kalanını da ailenle birlikte ye" buyurdu. Bunun üzerine kavmime döndüm ve onlara; Sizin yanınızda darlık ve kötü düşünce(ler)le karşılaşmışken Peygamber (s.a.v.)'in yanında genişlik ve güzel düşünce(ler) buldum. Sizin sadakalarınızın bana verilmesini emretti" dedim. (Bu hadîse) İbn el-A'Ia (şu sözleri) ilave etti; "İbn İdris, Beyade'nin Züreyk oğullarından bîr kol olduğunu söyledi
- Bāb: ...
- باب ...
Huveyle bint Mâlik b. Sa'lebe'den; demiştir ki: Kocam Evs b. es-Sâmit bana zihar uygulamıştı. Ben de Rasûlullah (s.a.v.)'e varıp (ondan) yakındım. Rasûlullah (s.a.v.); "Allah'tan kork, o senin amcanın oğludur" diyerek onun hakkında benimle tartışıyordu. (Bu tartışmaya) devam ettim, nihayet benim hakkımda Kur'an(dan) “Allah kocası hakkında seninle tartışan ve Allah'a şikâyette bulunan kadın'ın sözünü işitti"[Mücadele 1.] (ayeti kerimesinden itibaren zihar için) farz (kılınan keffâreti açıklayan kısım)a kadar (olan âyetler) nazil oldu. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.); "(O halde kocan) bir köle azad eder" buyurdu. (Huveyle de); O, (köle azl edecek gücü kendisinde) bulamaz, dedi. (Rasûl-i Ekrem de); "(Öyleyse) Peşi peşine iki ay oruç tutar," buyurdu (Huveyle); -Ya Rasûlallah o yaşlı bir kimsedir. Onda oruç (tutacak bir güç) yoktur diye cevap verdi. (Rasûl-i Ekrem de); "Öyleyse altmış yoksulu doyursun" buyurdu. (Huveyle de); Onun yanında (zihar keffâretine yetecek kadar) dağıtabileceği (bir mal) yoktur. (Daha sonra Huveyle şunları) rivayet etti; Hemen o anda (Rasûl-i Ekremin emriyle) bir arak hurma getirildi. Bende; Bir arakla ona ben de yardım edebilirim, dedim. Aferin sana git o iki arak (hurmay)ı onun adına altmış yoksula yedir ve amcanın oğluna dön," buyurdu. (Bu hadisi nakleden râvilerden Yahya b. Âdem); Arak altmış sa'dır, dedi. Ahmed b. Hanbel, VI, 410; Beyhaki es-Sünenü'1-kübrâ, VII, 391. Ebû Dâvûd dedi ki: "bu meselede benim görüşüm (şudur) Huveyle (kocasının) iznini almadan onun keffâretini ödemiştir. (Huveyle'nin kocası olan) bu (kimse) Ubâde b. es-Sâmit'in erkek kardeşidir.”
- Bāb: ...
- باب ...
(Önceki 2214. hadisin) bir benzeri de İbn İshak'dan aynı senedle rivayet olunmuştur. Ancak Muhammed b. Seleme (bu hadisi îbn İshak'tan rivayet ederken) "Bir arak otuz sa'a denk bir zenbildir" dedi. Ahmed b. Hanbei, VI, 410; Beyhaki, es-Sünenü'1-kübrâ, VII, 392. Ebû Dâvûd dedi ki: Bu hadis (önceki) Yahya b. Âdem hadisinden daha sahihtir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Seleme b. Abdirrahman'dan; demiştir ki; "Bir arak' onbeş sa'ı (içine) alan bir zenbildir
- Bāb: ...
- باب ...
Şu (bir önceki) hadis Süleyman b. Yesâr'dan da rivayet olunmuştur. (Süleyman b. Yesar'ın bu hadisi kendisinden rivayet ettiği Seleme b. Sahrin) dedi(ğine göre); Rasûlullah (s.a.v.)'e onbeş sa'a yakın bir hurma getirilmiş (Rasul-i Ekrem de) o hurmayı "Bunu dağıt" diye ona vermiş. (Seleme b. Sahr da); Ya Rasulallah, benden ve ailemden daha fakır birine mi? (vereyim) cevabını vermiş. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.)'de; "Onu ailenle beraber ye!" buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Ubâde b. Sâmit'in kardeşi Evs'den rivayet edildiğine göre, Nebi (s.a.v.), kendisine altmış fakire yedirmek (üzere) on beş sa' arpa vermiştir. Beyhakî, es-Sünenü'l-kübrâ, VII, 392. Ebû Dâvud dedi ki: (Bu hadisi Evs'den aldığını söyleyen) Ata (aslında) Evs(in devrin) 'e yetişmemiştir. (Çünkü) Evs Bedr halkındandır, ölümü (Ata'nın dünyaya gelmesinden) öncedir. (Dolayısıyla) bu hadis mürsel'dir. (Muttasıl bir senedle rivayet edildiği bilinmemektedir) O'nu ancak Evzâî- Ata- Evs yoluyla (mürsel olarak) rivayet etmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Hişam b. Urve'den rivayet edildiğine göre, Cemile (ismiyle de anılan Huveyle bint Mâlik) Evs b. es-Sâmit'in nikahı altında idi. (Evs) kendisinde cinnet bulunan bir adamdı. Cinneti arttığı zaman karısına zihar yapardı. Bunun üzerine noksan sıfatlardan münezzeh olan yüce Allah onun hakkında zihar keffâreti (âyet-i kerimesini) indirdi
- Bāb: ...
- باب ...
(Bir önceki 2219. hadisin) bir benzeri de Aişe (r.anha)'dan rivayet olunmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
İkrime'den rivayet olunduğuna göre, Bir adam karısına zihar yapmış, Keffâret(ini) vermeden onunla cinsi münâsebette bulunmuş. Peşinden Nebî (s.a.v.)'e gelip bunu anlatmış. (Hz. Nebi de); "Seni (bu) yaptığın işe iten (sebeb) nedir?" diye sormuş, (o sahâbî de): Ay (ışığın)da inciklerini görmemdir, diye cevap vermiş. (Rasûl-i Ekrem de): "Öyleyse keffâretini ödeyinceye kadar ondan uzaklaş." buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
İkrime'den rivayet olunduğuna göre, Bir adam karısına zihar yapmış kısa bir süre sonra da ay(ışığın)da onun inciğinin pırıltısını görünce (dayanamayıp) onunla cinsi münâsebette bulunmuş. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.)'e gelmiş (Hz. Nebi de) ona keffâret ödemesini emretmiştir. Bu Hadisi Sadece Ebû Dâvud rivayet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
(Önceki 2222. hadisin) bir benzeri de İbn Abbas'dan (naklen) Nebi (s.a.v.)'den rivayet olunmuştur (ancak îsmail b. Uleyye bu hadisi naklederken): "incik"den ^bahsetmemiştir. Bu Hadisi Sadece Ebû Dâvud rivayet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Daha önce geçen (2222 numaralı) Süfyan hadisinin bir benzerini de İkrime Nebi (s.a.v.)'den naklen rivayet etmiştir. Bu Hadisi Sadece Ebû Dâvud rivayet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Dâvud dedi ki, Muhammed b. İsa'yı bu hadisi rivayet ederken işittim. Diyordu ki: el-Mu'temir; "ben el-Hakem b. Eban'ı şu (bir önceki) hadisi naklederken işittim (fakat Eban bu hadisi naklederken) îbn Abbas'ı anmadı. (Sadece İkrime'den demekle yetindi,)" dedi. Ebû Dâvud dedi ki: "Bana Huseyn b. Hureys yazarak {şunları) söyledi: "Fazl b. Musa bana Ma'mer -el-Hakem b. Eban- İkrime-îbn Abbas senediyle Nebi (s.a.v.)'den (naklen bir önceki hadisin) mânâsını nakletti" Nesaî, talak; Tirmizî, talak; Îbn Mâce, talak, Hâkim el-Müstedrek, II, 204. Bu Hadisi Sadece Ebû Dâvud rivayet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Sevbân'dan; demiştir ki: "Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; "Zorunluluk olmadan boşanmaya kalkan bir kadın'a cennet kokusu haramdır" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Habibe bint Sehl el-Ensâriyye'den rivayet olunduğuna göre, Kendisi Kays b. Şemmâs'ın nikâhlısı imiş. Rasûlullah (s.a.v.) sabah (namazın)a çıkınca onu alaca karanlıkta kapısının önünde bulmuş ve; "Kimdir o" demiş, (Habibe de): Ben Habîbe bint Sehl'im, karşılığını vermiş. (Rasûl-i Ekrem); "Neyin var?" diye sormuş. (Habibe de) kocası hakkında; Sabit b. Kays ile ben(im evli kalmamıza imkân) yoktur, demiş. Sabit b. Kays gelince Rasûlullah (s.a.v.) ona; "Bu habibe bint Sehldir (senin hakkında) Allah'ın söylemesini istediği herşeyi söyledi," buyurmuş. Habibe; Ey Allah'ın Rasûlü, (mehir olarak) verdiklerinin hepsi yanımdadır, (dilerse geri verebilirim) demiş. Rasûlullah (s.a.v.) de, Sabit b. Kays'a; "(Mehir olarak verdiklerini) Ondan (geri) al" buyurmuş. Bunun üzerine Sabit (verdiklerini) ondan almış, Habibe de (kocasından ayrılarak) ailesinin yanında kalmış
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'den rivayet edildiğine göre, Habibe bint Sehl, Sabit b. Kays'm nikâhı altında iken (sabit bir gün) onu dövmüş ve bir tarafını kırmış. Bunun üzerine (Habibe) sabahleyin onu Nebi (s.a.v.)'e şikâyet etmiş. Nebi (s.a.v.) de Sabit'i çağırıp: "Onun mehrinin bir kısmını alarak kendisini boşa" buyurmuş. Bunun üzerine (Sabit); Bu caiz olur(mu?) ya Rasûlallah! diye sormuş (Rasûl-i Ekrem); "Evet" cevabını vermiş. (Sabit de); Ben ona mehir olarak iki bahçe vermiştim ve şu anda bunlar onun elinde bulunuyor demiş. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.); "Onları al da onu boşa" buyurmuş. O da (öyle) yapmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre, "Sabit b. Kays'ın karısı Sabit'den hulu' olmuş ve bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) onun iddetini bir hayz (süresi) olarak tayin etmiştir. Tirmizi, talak; Muvatta, talak; Hakim, el-Müstedrek, II, 206. Ebû Dâvud dedi ki: "Abdurrezzak da bu hadisi Ma'mer, Amr b. Müslim ve îkrime senediyle Nebi (s.a.v.)'den mürsel olarak rivayet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer (r.a.)'den; demiştir ki: "Hulu yapılan bir kadın'ın iddeti bir hayız süresidir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas (r.a.)'dan; demiştir ki: Muğîs bir köle idi. (Birgün Hz. Nebi'e gelerek); Ey Allah'ın Rasûlü, (karım Berire, benden ayrılmak istiyor) ona (varıp) benim için şefaat et dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem (Berîre'ye varıp); "Ey Berîre, Allah'dan kork. Çünkü o senin eşin ve çocuğunun babasıdır," buyurdu (Hz. Berîre de); Ey Allah'ın Rasûlü, bunu bana emrediyor musun? diye sordu (Rasûl-i Ekrem de) "Hayır, ben sadece bir aracıyım", cevabım verdi. Bunun üzerine (Muğis'in)j gözyaşları yanağının üzerine akmaya başladı. Rasûlullah (s.a.v.) de îbn Abbas'a (hitaben); "Muğîs'in Berireye aşırı sevgisine, Berire'nin de ona olan nefretine hayret etmiyor musun?" dedi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre, Berire'nin eşi, Muğîs isimli siyah bir köleydi. Nebi (s.a.v.) Berîre'yi (onun nikahı altında kalıp kalmamakta) serbest bıraktı. (Hz. Berîre ayrılmaya karar verince ona boşanan hür kadınlarınki kadar) iddet beklemesini emretti
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anhâ) Berîre kıssası hakkında şöyle demiştir: (Berire'nin) kocası bir köle idi. (Berîre hürriyetine kavuşunca) Peygamber (s.a.v.) kendisini muhayyer bıraktı. (Bunun üzerine) Berîre, kendisini tercih etti (Ve kocasından ayrıldı. Bu hadisin râvisi Urve dedi ki) eğer (Hz. Berire'nin kocası) hür olsaydı (Rasûl-i Ekrem) Berîre'yi muhayyer bırakmazdı
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre demiştir ki; "Nebi (s.a.v.) kocası bir köle iken (hürriyete kavuşan) Berire'yi (kocasından ayrılıp ayrılmamakta) muhayyer bırakmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, Berire hürriyetine kavuşturulduğu zaman, kocası hürmüş. Berire (kocasının nikahı altında kalıp kalmama hususunda) muhayyer bırakılmış, bunun üzerine,: "Benim için şu kadar (imkan sağlamış bile) olsa (yine de) onunla birlikte olmayı arzu etmem" demiş
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre, Berîre, Ebû Ahmed ailesinin bir kölesi olan Muğîs'in yanında (onun nikahlısı olarak) kalmakta iken hürriyetine kavuşturulmuş. Bunun üzerine; Rasûlullah (s.a.v.) onu muhayyer bırakmış ve ona (kocan) "Sana yaklaşacak olursa, muhayyerliğin kalmaz" buyurmuş
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan rivayet olunduğuna göre, Kendisi (biri diğeriyle) evli (olan) iki kölesini hürriyete kavuşturmak istemiş de bunu Nebi (s.a.v.)'e sormuş. (Hz. Nebi de) ona, azad etmeye kadından önce erkekten başlamasını emretmiş
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'dan rivayet olunduğuna göre, Nebi (s.a.v.) zamanında bir adam müslüman olup (Hz. Nebi'nin huzuruna) gelmiş sonra müslüman olarak karısı da (çıkıp) gelmiş (adam): Ey Allah'ın Rasûlü, bu da benimle beraber müslüman oldu, deyince (Hz. Nebi) kadını ona iade etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas (r.a.)'dan; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) zamanında bir kadın müslüman olmuş da evlenmişti. îlk kocası Peygamber (s.a.v.)'e geldi ve; Ey Allah'ın Rasûl'ü, ben müslüman olmuştum. (Bu da) benim müslüman olduğumu biliyordu (böyleyken gidip bir başkasıyla evlendi) dedi. Bunun üzerine; Rasûlullah (s.a.v.) o kadını sonraki kocasından ayırıp ilk kocasına iade etti
- Bāb: ...
- باب ...
ibn Abbas (r.a.)'den; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) kızı Zeyneb'i Ebu'l-As b. er-Rebi'a önceki nikahı ile geri verdi, yeniden nikah kıymadı. (Râvi) Muhammed b. Amr bu hadisi, (Rasuî-i Ekrem kızı Zeynebi Ebu'l-As'a Hz. Zeyneb'in Medineye hicretinden) altı sene sonra geri verdi diye rivayet etti. el-Hasen b. Ali (ise, bu hadisi Rasûlullah Hz. Zeyneb'i müslüman hanımların müşriklerle evlenmesini yasaklayan âyetin inmesinden) "iki sene sonra (iade etti)" diye rivayet etti
- Bāb: ...
- باب ...
El-Hâris b. Kays'dan; demiştir ki: "Ben (nikahlım olarak) yanımda sekiz tane kadın varken müslüman olmuştum. Bunu Nebi (s.a.v.)'e anlattım. Rasûlullah (s.a.v.); "Bunlardan dördünü (kendine) seç (diğerlerini bırak)" buyurdu. ibn Mâce, nikah; Beyhakî, es-Sünenü'I-kübra, VII, 183. Ebu Davud dedi ki: "Bize bu hadisi Ahmed b. İbrahim de Hüşeym'den (naklen) rivayet etti ve Ahmed b. İbrahim (bu hadisin senedinde zikredilen) el-Haris b. Kays'ın yerinde Kays B. el-Hâris (vardır senedin bu şekilde düzeltilmesi gerekir) dedi. Ahmed b. İbrahim, Kays b. el-Haris'i kasdederek: "Doğrusu budur" dedi
- Bāb: ...
- باب ...
(Önceki 2241. hadisin) manasını Ahmed b. İbrahim de Küfe kadısı Bekr b. Abdurrahman, İsa b. el Muhtar, İbn Ebî Leylâ, Humadsa b. eş-Şemerdel senediyle Kays b. el-Hâris'den rivayet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
ed-Dahhâk b. Feyrûz, babası (Feyrûz)'dan; demiştir ki: (Ben Rasûl-i Ekrem'e hitaben): Ey Allah'ın Rasulü, ben nikahımda iki kızkardeş varken müslüman oldum, dedim de (Rasûl-i Ekrem de); "Onlardan istediğin birini boşa!" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Râfi b. Sinan'dan rivayet olunduğuna göre, Kendisi müslüman olmuş, karısı ise müslüman olmayı kabul etmemiş ve (hanım)ı Nebi (s.a.v.)'e gelip; (Bu) benim kızım (olmaya daha lâyık)dır. (Çünkü o) sütten kesilmiş ya da öyle sayılabilecek (yaşta küçük bir kız)dır, demiş. Râfi de: (Bu) benim kizımdır, demiş. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) Rafi'a; "Sen bir köşeye otur", hanımına da "Sen de bir köşeye otur" buyurmuş. Kızcağızı da aralarına oturtmuş. Sonra; "Onu çağırın!" (bakalım) buyurmuş. (Her ikisi de çocuğu yanlarına çağırmaya başlamışlar). Kız önce annesine yönelmiş. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem); "Ey Allah'ım onu (doğruya) ilet" diye dua etmiş ve çocuk, babasına (gitmek için) yönelmiş. (Babası da) onu (tutup) almış. Diğer tahric: Nesâî, talak; İbn Mace, ahkâm
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl b. Sa'd es-Sâidî dedi ki; Uveymir b. Eşkar el-Aclânî, Asım b. Adiyy'e gelerek; Ey Âsim, karısını (yabancı) bir erkekle yakalayan adam hakkında görüşün nedir? O, onu (zaniyi) öldürecek, siz de onu mu öldüreceksiniz?! yoksa nasıl hareket edecek? Ey Asım, bunu benim için Rasûlullah (s.a.v.)'e soruver, dedi. Asım da (bunu) Rasûlullah (s.a.v.)'e sorunca, Rasûlullah Sallâllahu aleyhi ve sellem (bu) suallerden hoşlanmadı ve (bu şekilde sorular sormayı) ayıpladı. Hatta Rasûlullah (s.a.v.)'den işittikleri Asım'ın ağrına gitti. Asım evine dönünce Uveymir onun yanına gelip; Ey Asım, Rasûlullah (s.a.v.) sana ne cevâp verdi? dedi. Asım da; Sen bana hayır getirmedin. Rasûlllah (s.a.v.) sorduğum meseleden hoşlanmadı deyince Uveymir; Allah'a yemîn olsun ki bunu ona sormaktan vazgeçmeyeceğim, karşılığını verdi. Derken Uveymir kalkıp halk arasında bulunan Rasûlullah (s.a.v.)'in yanına geldi ve; Ey Allah'ın Rasülü, ne buyurursun, bir adam karısının yanında birini bulursa, onu öldürür siz de kendisini mi öldürürsünüz, yoksa ne yapar? diye sordu. Bunun üzerine Rasûlullah salâllahu aleyhi ve sellem; "Senin ve hanımın hakkında Kur'an âyeti indirildi git onu getir." buyurdu. Sehl dedi ki: "Ben halk ile birlikte Rasûlullah (s.a.v.)'in yanında iken onlar da lânetleştiler." (lânetleşmeyi) bitirdikleri zaman Uveymir; Ey Allah'ın Rasûlü, eğer ben onu (nikâhım altında) tutacak olursam, onun hakkında yalan söylemiş duruma düşerim, dedi ve daha Rasûlullah ona (hanımını boşaması için) emir vermeden önce onu üç (talâkla) boşadı. İbn Şihâb; "Artık bu, liân yapanların âdeti olmuştur," dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Abbâs b. Sehl'in babası Sehl'den rivayet olunduğuna göre, Nebi (s.a.v.) Asım b. Adiyy'e hitaben; "hanımını, doğuruncaya kadar yanında tut." buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl b. Sa'd es-Sâidî'den; demiştir ki: "Ben (Uveymir ile hanımının) liânlarında bulundum. O zaman ben onbeş yaşında bir çocuk idim.” (Râvî Yunus hadîsin bundan sonraki kısmında bir önceki) hadîsi (Sehl'den naklen) rivayet etti ve bu rivayetinde (bir önceki 2246. hadîsten fazla olarak) şunları nakletti: "Sonra kadın (evinden) hâmile olarak çıktı ve çocuk annesine nisbet edildi
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl b. Sa'd 'liân yapan kan-koca hakkında; Peygamber sallâllahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu" demiştir: Şu kadım gözetleyiniz, eğer gözlerinin siyahı çok siyah, beyazı da çok beyaz, iri kalçalı bir çocuk dünyaya getirirse (Uveymir'in) ancak doğru söylemiş olduğuna kanaat getiririm. Fakat keler gibi kızılca (çocuk) doğurursa ancak (Uveymir'in) yalan söylemiş olduğuna hükmederim." (Râvî Sehl) dedi ki: (kadın) çocuğu arzu edilmeyen şekilde (zînâ isnadını doğrulayıcı bir suret'te) dünyaya getirdi
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl b. Sa'd es-Saîdî'den (Uveymir ve hanımı ile ilgili olay hakkında) şöyle dediği de nakledilmiştir. (Doğan çocuğu kastederek) "O annesine nisbet edildi ve (İbn Havle diye) çağrıldı." Bu hadis'i Buhârî de tefsir-i sûre de tahric etti
- Bāb: ...
- باب ...
(Hz. Uveymir ile karısı arasında geçen Iiân mevzûsunda) Sehl b. Sa'd'dân (bir başka haber daha rivayet olunmuştur.) Bu haberde (Sehl şunları) rivayet etmiştir; (Hz. Uveymir) karısını Rasûlullah (s.a.v.)'in huzurunda üç talâkla boşadı. Rasûlullah (s.a.v.) de bu (talaklar)'i geçerli kıldı. Nebi (s.a.v.)'in huzurunda yapılan (bir iş tasvîb görünce) sünnet (olur) idi. Sehl dedi ki: "Ben Nebi (s.a.v.)in yanında bu olaya şahîd oldum. (Bu olaydan) sonra Iiân yapan karı-kocanın bir daha birleşmemek üzere ayrılmaları sünnet oldu
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl îbn Sa'd'dan; demiştir ki: "Ben Rasülullah (s.a.v.) zamanında liân yapan bir karı-kocayı (liân yaparlarken) gördüm. Ben o zaman onbeş yaşımda idim. (Karı-koca liân yaptıktan) sonra (Rasûl-i Ekrem onları) birbirinden ayırdı." (Bu hadîsi Ebû Davud'a nakleden dört ayrı râvfden biri olan) Müsedded'in rivayeti (burada) sona erdi. (Vehb b. Beyân, İbnûs-Sehr ve Amr b. Osman ismindeki) öbür râvîler (ise bu hadisi naklederken şunları da söylediler): "Sehl b. Sa'd, Nebi (s.a.v.)'in liân yapan eşleri birbirinden ayırdığına şâhid oldu: (Liân yapan)-erkek (liândan sonra) "Yâ Rasûlallah! Eğer ben bu kadını (nikâhım altında) tutacak olursam, onun hakkında yalan söylemiş olurum" dedi." Ebu Davud dedi ki: Ravilerden bazısı ...... kelimesini zikretmedi. Ebû Davûd dedi ki: (Bu hadîsi naklederken) hiçbir râvı, İbn Uyeyne'ye uyarak (onun şeyhi olan Zühri'den) "Nebi sallâllahu aleyhi ve sellem'in, liân yapan eşleri birbirinden ayırdığını rivayet etmemiştir
- Bāb: ...
- باب ...
(IJveymir ile hanımı arasında geçen) şu (önceki) hadîse (ilâve olarak) Sehl b. Sa'd'dan (şu sözler de) rivayet edilmiştir; (Uveymir'in karısı) hâmile idi. (Uveymir de karısının) karnındaki çocuğun kendisinden olduğunu kabul etmedi. Bunun üzerine (çocuk doğunca) annesine (nisbet edilerek İbn Havle diye) çağrıldı. Sonra mirâsda (liândan sonra doğan bir çocuğun) annesine vâris olması, annesinin de (liândan sonra doğan) çocuğundan mîras olarak Aziz ve Celîl olan Allah'ın kendisine tâyin ettiği payı alması sünnet olarak yürürlüğe girdi
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'dan demiştir ki; Bir cuma gecesi mescidde idik. Ensârdan bir adam mescide giriverdi ve; Eğer bir adam karısının yanında (zînâ halinde) bir erkek bulur da bunu anlatırsa (iftira suçuyla) onu sopalar mısınız, yahut da o (adam, karısıyla yakaladığı kimseyi) öldürürse, siz de (kısas olarak) onu öldürür müsünüz, yoksa öfkeyle (ve kinle mi) susmalı? Vallahi bunu Rasûlullah (s.a.v.)'e soracağım, dedi. Ertesi gün olunca Rasûlullah (s.a.v.)'e gelip bu meseleyi sordu ve; Eğer bir adam karısının yanında (yabancı) bir adam bulsa da bunu (başkalarına) anlatsa onu (iftiracı olarak) sopalar mısınız, yoksa o adam (karısının yanındaki kimseyi) öldürürse siz de onu öldürür müsünüz, veya gazâb (ve kinine rağmen) susmalı mı? Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.); "Ey Allah'ım! (Bu hususta bize bir) açıklık getir," diye duâ etmeye başladı. Bunun üzerine (şu mealdeki) liân âyeti indi: "Eşlerine (zîna suçu) atan ve kendilerinden başka şâhidleri bulunmayan kimseler..."[Nur 6] Bu ayetin nüzûlundan (bir müddet sonra) bu (olay) halk arasından bu kişinin başına geldi. Bunun üzerine o (kimse) karısıyla birlikte Rasûlullah (s.a.v.)'e gelip (karşılıklı) lânetleştiler. Önce erkek kendisinin gerçekten doğru söyleyenlerden olduğuna (dâir) Allah'a dört defa şehâdette bulundu. Sonra beşincide: Eğer yalancılardansa (Allah'ın lanetinin) kendi üzerine (olması için) lanet etti. Arkasından kadın da (kocasına) liân yapmaya kalktı. Nebi (s.a.v.) de ona; "Vazgeç!" buyurdu. Fakat kadın razı olmadı ve (liân) yaptı. Onlar (karı-koca) gittikten sonra (Hz. Nebi); "Herhalde bu kadın kara, cılız bir çocuk doğurur," buyurdular. Kısa bir süre sonra kadın kara, cılız bir çocuk dünyaya getirdi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbâs (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre, Hilâl b. .Ümeyye Nebi (s.a.v.)'in huzurunda, karısını Şerîk b. Sehmâ ile zînâda bulunmakla suçladı. Nebi (s.a.v.) de Hilâl’e "(Dört) şahid(ini) (hazırla) yahut da arkana hadd (vurulacaktır)" buyurdu. Bunun üzerine Hilâl: "Ey Allah'ın Rasûlü! Bizim birimiz karısının üzerinde bir erkek görürse, şahit mi aramaya gidecek? (o kimse şâhid getirinceye kadar, işini bitirip savuşup) gitmez mi? diye karşılık verdi. Rasûl-i Ekrem de: "Sen şahidlerini hazırla, yoksa arkana hadd (vurulacaktır)" demeye devam etti. Bunun üzerine Hilâl (b. Ümeyye); Seni hak Nebi olarak gönderen (Allah)'a yemîn ederim ki, gerçekten ben doğru söylüyorum ve (eminim ki) Allah benim bu işim hakkında benim arkamı hadden kurtaracak bir şey (âyet) indirecektir, dedi. Bunun üzerine, "Eşlerine (zînâ suçu) atan ve kendilerinden başka şahitleri bulunmayan kimseler...[Nur 6] âyeti indi ve (Hz. Nebi de bu âyeti) “doğru söyleyenlerdendir," kavli şerifine kadar okudu ve (âyeti) bitirince onlara haber gönderdi ikisi de geldiler (önce) Hilâl ayağa kalkıp şehâdette bulundu. Nebi (s.a.v.) de, "Muhakkak ki Allah birinizin yalancı olduğunu biliyor (bu durumda) ikinizden tevbe edecek (birisi) var mıdır?" diye sordu. Sonra (Hilâl'in karısı) kalkıp şehâdette bulundu ve "Eğer (kocası) doğru söylüyorsa Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını" (ifâde eden) beşinci yemîne gelince (orada bulunanlar) ona: Bu (şehâdet azabı) mucibdir, diye ikazda bulundular. îbn Abbas diyor ki; Bunun üzerine kadın biraz yavaşlayıp durakladı. Hatta biz kadını (şehâdette bulunmaktan) vaz geçecek zannettik, derken (kadın kendini toparlayıp); Şimdiye kadar şerefle yaşamış (olan) kavmimi (ben bundan sonraki günlerde) rezîl ve rüsvây etmem, diyerek liân yemînini yerine getirdi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.); "Bu kadın'a dikkat ediniz! Eğer gözleri sürmeli iri kalçalı, kalın baldırlı, bir çocuk dünyaya getirirse, çocuk Şerik b. Sehmâ'ya aittir," buyurdu. (Kadın da gerçekten) böyle bir çocuk dünyaya getirdi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) "Eğer Allah'ın kitabının (liân hakkındaki) hükmü infaz edilmemiş olsaydı, benîm ile bu kadın için (başka) bir durum vardı (yani ben o kadına zînâ haddi uygulardım)" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas (r.a.)'dan rivâyet olunduğuna göre, Nebi (s.a.v.) liân yapacak karı-koca'ya liân yapmaları emrini verdiğinde sıra beşinci yemine gelince (orada hazır bulunanlardan) bir erkeğe "Bu (liân, yalancı için Allah'ın gazabını) gerektirir" diyerek elini 'Hilâl'in ağzına koymasını (yâni onu susturup yemîn etmekten vaz geçirmesini) emretmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbâs (r.a.)'dan; demiştir ki: Allah'ın tevbelerini kabul ettiği üç (kişi)'den biri (olan) Hilâl b. Umeyye geceleyin tarlasından geldi ve ailesinin yanında (yabancı) bir erkek buldu. (O yabancı ile karısı arasında geçen hadiseyi bütün çıplaklığı ile) gördü ve (konuşulanları) kulağıyla işitti. Fakat sabaha kadar o olaydan kimseye birşey söylemedi. Nihayet ertesi gün Rasûlullah (s.a.v.)'e giderek; Ey Allah'ın Rasûlü! Ben geceleyin ailemin yanına gelmiştim. Yanlarında (yabancı) bir erkek buldum (olanları) gözümle gördüm, (konuşulanları da) kulağımla işittim, dedi. Rasûlullah (s.a.v.) onun getirdiği bu haberi (çok) çirkin buldu ve Hilâl'e (delîl getirmesi için) sertçe çıkıştı. Derken; "Karılarına zînâ isnadında bulunup da kendilerinden başka şahidleri olmayanlardan her birinin şehâdeti...."[Nûr 6-7] âyetleri ikisi birden nazil oldu. Rasûlullah (s.a.v.)'den vahy hali gidince (Hz. Hilâl)'e; "Müjde yâ Hilâl, hakîkaten Allah sana bir ferahlık ve kurtuluş yolu halk etti" dedi. Hilâl de; Ben zâten Rabbimden bunu bekliyordum diye karşılık verdi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.); "Kadına haber gönderiniz." diye emir verdi. Kısa bir süre sonra (kadın da) geldi. Rasûlullah (s.a.v.) (karı-kocanın) ikisine de (ilgili) âyeti okudu ve onlara nasîhât edip âhiret azabının dünya azabından daha şiddetli olduğunu haber verdi. Hilâl; Vallahi ben onun hakkında doğruyu söyledim, dedi. Kadın da; Yalan söyledi diye karşılık verdi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.); "Bunların aralarında liân yapın." diye emir verdi. Arkasından Hilâl'e (haydi doğruyu söylediğine dâir) şehâdette bulun denmiş, Hilâl de, "Kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna" dört (defa) şehâdet etmiş, sıra beşinciye gelince kendisine, "Ey Hilâl! Allah'dan kork çünkü dünya azabı âhiret azabından ehvendir ve bu (beşinci şehâdet) sana (Allah'ın) azâbı(nı) celbeder," denildi. Hilâl de: Vallahi Allah onun yüzünden (bana) dayak vurdurmadığı gibi azâb da etmez diyerek; Eğer bu kadına yaptığını zînâ isnadında yalancılardan isem, Allah'ın la'neti üzerime olsun,, şeklindeıbeşinci (defa) şehâdette bulundu. Sonra kadına "Sen (de) şehâdette bulun" denildi. O da dört defa; Billâhî bu adam yalancılardandır diye şehâdet etti. Sıra beşinciye gelince ona: "Allah'dan kork! çünkü dünya azabı ahîret azabından daha ehvendir ve bu (beşinci yemîn) sana (Allah'ın) azâbı(nı) celbeden (bir yemîn)dir" denildi. (O zaman kadın) biraz durakladı (fakat) sonra (kendini toparlayarak); Vallahi ben kavmimi kepaze etmem diyerek beşinci (defa) şehâdet etti ve; Eğer bu adam bana isnâd ettiği meselede doğru söyleyenlerdense, Allah'ın gazabı benim üzerime olsun" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) onları ayırdı ve bu kadının doğuracağı çocuğun baba adı ile çağırılmamasına, kadına (zînâ suçu) ve çocuğuna da (veled-i zînâ karası) atılmamasına, kadına veya çocuğuna (böyle bir) isnâdda bulunan kimseye hadd lâzım geleceğine hükmetmiş, boşama ve ölüm gibi bir sebep olmadan ayrıldıkları için erkeğin kadına ev ve nafaka (te'nıîn etmesi) gerekmediğini söylemiş (doğacak çocuk hakkında da): "Eğer kadın çocuğu, kumral, dar kalçalı, kambur, ince incikli doğurursa (çocuk) Hilalindir, yok eğer esmer, kıvırcık saçlı, deve gibi iri yapılı, iri bacaklı ve iri kalçalı bir çocuk doğurursa, o çocuk kendisine .(zînâ suçu) atılan kimsenindir,” dedi. (Neticede kadın) esmer, kıvırcık saçlı, deve gibi iri yapılı, iri bacaklı ve iri kalçalı bir çocuk dünyaya getirdi. Rasûlullah (s.a.v.); "Eğer (şu denilen) yeminler olmasaydı benimle bu kadın için (başka) bir durum vardı, (yâni ben o kadına zînâ haddi uygulardım) buyurdu. İkrime dedi ki; Bu hadiseden sonra (çocuk büyüdü ve) Mudar kabilesine emîr oldu (fakat hiçbir zaman) babasının adıyla anılmadı
- Bāb: ...
- باب ...
Said b, Cübeyr dedi ki: Ben îbn Ömer'i (şöyle) derken işittim: "Rasûlullah (s.a.v.) liân yapan eşler için; "Sizin hesabınız Allah'a kalmıştır. Biriniz yalancıdır" buyurdu. (Sonra da erkeğe hitaben); "-Sana ona (dönmek için) bir yol -yoktur." dedi. (Erkek de); Ey Allah'ın Rasûlü Benim, malım (ne olacak? Ben onu geri almak istiyorum.) dedi. Rasûl-ı Ekrem de; "Sana mal yoktur. Eğer kadın aleyhinde doğru söylemiş isen (ona vermiş olduğun) o, (mal) kadının fercinin sana helâl kılınmasının, karşılığı olur. Eğer onun aleyhinde yalan söylediysen bu (mal'a kavuşma imkânı) senin için daha da uzaktır
- Bāb: ...
- باب ...
Said b. Cübeyr (r.a.)'den; demiştir ki: Ben İbn Ömer'e; Bir erkek karısına zınâ suçu isnâd etse (bunların araları ayrılır mı?) diye sordum da, (bana); Rasulullah sallâllahu aleyhi ve sellem (bu durumda olan) Aclan oğullarından iki (dîn) kardeşi (yâni iki müslüman karı-koca'yı) biribirinden ayırdı ve "Allah biliyor ki biriniz yalancıdır. İçinizden tevbe edecek bîri yok mu?" diye sordu ve bunu üç defa tekrarladı. (ikisi de böyle bir suçu kabullenmekten) kaçındılar. Bunun üzerine (Rasûl-i Ekrem) onları biribirinden ayırdı, cevâbını verdi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer'den rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah (s.a.v.) zamanında bir adam karısına liân yaparak kadının çocuğunu (kendinden olmadığı iddiasıyla) reddetti. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) onları biribirlerinden ayırdı ve çocuğu (neseb ve mirâsda) kadına verdi. Ebû Dâvud dedi ki: râvi îmam Mâlik'in (rivayette) yalnız kaldığı (söz) "çocuğu kadına ilhak etti." sözüdür. Yunus, Zührî-Sehl b. Sa'd yoluyla liân hadisinde (şu sözü) rivayet etmiştir. "(Koca) kadının hamlini kabul etmedi. Bunun üzerine (Hz. Nebi çocuğu kadına nisbet etti de kadının) çocuğu kendisine (nisbet edilerek) "Havle'nin oğlu” diye anılır oldu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Hureyre (r.a.)'den; demiştir ki: Fezâre Oğullarından bir adam Nebi (s.a.v.)'e gelerek, Karım siyah bir çocuk dünyaya getirdi, (ne buyurursunuz?) dedi. (Hz. Nebi:) "Senin develerin var mı?" diye sordu. (O kimse); Evet diye cevâp verdi. (Hz. Nebi de); "Onların renkleri nasıldır?" buyurdu. (Adam); Kırmızıdır, diye karşılık verdi. (Hz. Nebi); "İçlerinden yağız olanları da var mı?" diye sordu. (O kimse de) İçlerinde gerçekten yağız olanları da var, cevâbını verdi. Bunun üzerine (Hz. Nebi); "Bunun nereden geldiği zannedebilir?" dedi. (Adam da) Onu bir damarın çekmiş olması mümkündür diye cevâp verdi. (Bunun üzerine Hz. Nebi): "Şu halde bu (çocuğu) da bir damarın çekmiş olması mümkündür." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
(Önceki 2260. hadîs) Zührî'nin senediyle ve aynı mânada (bir daha) rivayet olunmuştur. Bu rivayette râvilerden biri "o (Fezâreli adam) o anda ta'riz yoluyla çocuğu reddetmeye çalışıyordu." demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, Bir a'rabî Nebi (s.a.v.)'e gelerek: "Karım siyah bir oğlan doğurdu.(Fakat) ben bu çocuğu kabul etmiyorum" dedi. (Ebû Hureyre hadîs'in bundan sonraki kısmında, bir önceki hadîsin) mânâsını rivayet etti
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Hureyre (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, Kendisi Rasulullah (s.a.v.)'i lian yapan eşlerle ilgili ayet(ler) indiği zaman (şöyle) buyururken işitmiş: "Bir kavm'e o kavim'den olmayan bir çocuğu dahil eden bir kadının Allah(ın dîni) ile hiçbir alâkası yoktur ve Allah onu kesinlikle cennetine koymayacaktır. Bile bile çocuğunu kabul etmeyen bir erkeği de Allah kendisinden uzaklaştıracak (kıyamet gününde) Önceki ve sonraki (ümmet)lerin gözü önünde kepaze edecektir.”
- Bāb: ...
- باب ...
îbn Abbas (r.a.)'dan; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) (şöyle) buyurdu; "İslâm'da zînâ(ya izin) yoktur. Câhiliyye döneminde bir kimse zînâ ederse, (bu zînâdan doğan çocuk zînâ eden erkeğin) asabesine katılırdı. (Fakat İslâmiyyet geldikten sonra) kim, zînâ sonucu dünyaya gelen bir çocuğu(n kendisine âit olduğunu) iddia ederse (o kimse bu çocuğa) vâris olamaz, kendisine de (o çocuk tarafından) vâris olunamaz
- Bāb: ...
- باب ...
Amr b. Şuayb, dedesi Abdullah b. Amr b. As'dan şöyle dediğini rivayet etmiştir. Nebi (s.a.v.), baba olduğu iddia edilen kimsenin ölümünden sonra (o babanın) mirasçılarının (sözü geçen babanın olduğu gerekçesiyle onun nesebine) nisbet edilmesi için davacı oldukları kimse(ler) hakkında şöyle hüküm verdi; "Bir kimsenin mülkünde olduğu bîr günde kendisiyle cima' ettiği cariyeden doğan ve (cima' eden kimse tarafından nesebinin kendine âid olduğu) reddedilmeyen bir çocuğu (babasının ölümünden sonra) vârisleri kendilerine katmak için dâva ederlerse (bu çocuk) onlara katılır. (Fakat) bu çocuğa nesebe katılmadan önce (nesebine katıldığı babasına âid) taksim edilmiş olan mîras'dan bir nasîb yoktur. (Ancak) taksim edilmeden önce erişmiş olduğu mîras'dan bir payı vardır. (Fakat) kendisine nisbet edilmekte olduğu babası (sağlığında) bu çocuğun kendisine âid olduğunu kabul etmemişse (vârislerin istemeleriyle bu çocuk o baba'nın nesebine) katılamaz. Eğer bu çocuk (bu adamın ilişkide bulunduğu ve) mülkünde olmayan bir cariyeden veya kendisiyle zînâ ettiği hür bir kadından dünyaya gelmişse bu çocuk onun nesebine katılamaz ve o kimseye vâris olamaz. İsterse oğlu diye çağırılan kişiyi, (oğlumdur diye) kendisi dava etmiş olsun. Çünkü o çocuk hür bir kadın'dan veya bir cariyeden (dünyaya gelen) bir zînâ çocuğudur
- Bāb: ...
- باب ...
(Önceki 2265. hadîs) Muhammed b. Râşid'den önceki sened aynı kalmak şartıyla aynı mânâda bir daha rivayet olunmuştur. (Ancak râvî Halid b. Yezîd, bu hadîse şunları da) ilâve etti. Bu çocuk (sâdece) annesinin ailesine (nisbet edilebilen) bir veled-i zînâ'dır. (Annesinin ev halkı yakınlık bakımından veya) hür ya da köle hangi halde iseler, (bu çocuk da onlara o'na göre nisbet edilir). (Ölen bir kimsenin vârisleri tarafından onun nesebine) katılması istenen bir çocuk hakkındaki bu (hüküm) islâm'ın başlangıcında (geçerli) idi. Binâenaleyh (ölen akrabalarına âid olan ve) islâmiyet'ten önce paylaşılan mal(lar)dan (bu çocuğun bir payı yoktur çünkü geçen) geçmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan; demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v.) yanıma geldi." Müsedded ile Îbnu's-Serh (bu hadîsi Hz. Aişe'den:) Rasûlullah bir gün (yanıma) neşeli olarak (geldi şeklinde) rivayet etti(ler). Osman da (bu hadîsi Hz. Aişe'den şu şekilde) rivayet etti: (Rasûlullah sallâllahu aleyhi ve sellem) sevinci yüz hatlarına yansımış olarak (neşeli bir halde yanıma) geldi. (Hadîsin geri kalanını bu râvîler Hz. Aişe'den şu şekilde naklettiler Hz. Nebi) dedi ki; "Ey Aişe, haberin yok mu? Mücezziz el-Müdlici, Zeyd ile (oğlu) Usâme'yi gördü üzerlerinde bir kadife vardı onunla başlarını örtmüşler ayaklan açık idi. (Mücezziz); "Bu ayaklar birbirlerinden (meydana gelmiş)dir dedi." Ebû Dâvud dedi ki; Usâme siyah (tenli, babası) Zeyd'de beyaz (tenli) idi
- Bāb: ...
- باب ...
(Önceki 2267. hadîs yine) aynı senedle (yâni Hz. Urve vasıtasıyla, Hz. Aişe'den) aynı mânâda rivayet edilmiştir. (Urve) dedi ki: Aişe şöyle dedi; "Nebi (s.a.v.) sevinçle yüz hatları parlar bir halde yanıma geldi" Ebû Davûd dedi ki: İbn Uyeyne "yüzünün hatları" kelimesini sağlam bir şekilde zabt (ve rivayet) etmemiştir. Ebû Dâvud dedi ki: "Yüzünün hatları" kelimesi (metnin aslından olmadığı halde metne) îbn Uyeyne tarafından ilâve edilmiştir. (Aslında İbn Uyeyne) bu kelimeyi Zühri'den işitmemiştir. Fakat, o sadece "esârir: hatlar" kelimesini (işitmiştir. Bu kelimeyi de Zühri'den değil) başkasından işitmiştir. (Binâenaleyh) "Esârir" kelimesi (sâdece) Leys ile başka bir râvi'nin hadîsinde vardır. Ebû Dâvud dedi ki; Ben Ahmed b. Salih'i (şöyle) derken işittim; "Usâme zift gibi kapkara idi, Zeyd de pamuk gibi beyazdı
- Bāb: ...
- باب ...
Zeyd b. Erkam (r.a.)'dan; demiştir ki: "Ben birgün Nebi (s.a.v.)'in yanında oturuyordum. Yemen'den bir adam gelip dedi ki; Yemen halkından üç kişi Ali'nin yanına gelerek bir temizlik süresi içinde kendisiyle cinsî münâsebette bulundukları cariye'den doğan bir erkek çocuk hakkında dâvâcı oldular. Onlardan ikisine (üçüncü şahsı göstererek); "Bunu şu kimseye gönüllü olarak veriniz" dedi. Kabul etmediler. (Sonra bunlardan diğer) ikisine (diğer üçüncü kişiyi göstererek); "Bu çocuğu kendi gönlünüzle şu kişiye bağışlayınız" dedi. (Onlar da) kabul etmediler. Sonra (diğer) ikisine (üçüncü kişiyi göstererek); "Bu çocuğu kendi arzunuzla bağışlayınız** dedi. (Onlar da) kabul etmediler. Bunun üzerine; "Siz ihtilâf'a düşen ortaklarsınız. Ben aranızda kur'a çekeceğim. Kur'a kim'e çıkarsa çocuk onundur ve o kadın'ın değerinin üçte birisini (diğer iki arkadaşına) ödemekle mükelleftir" dedi ve onlar arasında kur'a çekti. Kur'a sonunda çocuğu kendisine kur'a çıkan kimseye verdi. Rasûlullah (s.a.v.) de (Yemenli kimseden bu haberi duyunca) azı dişleri yahut da ön dişleri görülünceye kadar gülümsedi
- Bāb: ...
- باب ...
Zeyd b. Erkam'dan; demiştir ki: Ali (r.a.) Yemen'de iken bir kadınla bir temizlik süresi içinde cinsî münâsebette bulunan üç kişi getirildi. (Hz. Ali bunlardan) ikisine (üçüncüyü göstererek); Çocuğun şuna ait olduğunu kabul ediyor musunuz? diye sordu, (Onlar da); Hayır, diye cevap verdiler. (Bu şekilde) hepsine ikişer ikişer ve üçüncüyü göstererek, (çocuğun şun'a âid olduğunu kabul ediyor musunuz? diye) sordu. Her iki kişiye soruşunda da (onlar) "hayır" diye cevâp verdiler. Bunun üzerine aralarında kur'a çekti ve çocuğu kur'a isabet eden kişiye verdi. Diyet (yani cariye'nin değerin)in üçte ikisini de bu adama yükledi. (Zeyd b. Erkâm) dedi ki; Bû (hadîse) Nebi (s.a.v.)'e anlatılınca Ön dişleri görünecek şekilde gülümsedi. Bu Hadis'i şunlarda rivayet etti: Nesâî, talâk; İbn Mâce, ahkâm; Ahmed b. Hanbel, IV
- Bāb: ...
- باب ...
Halil'den; yahut da İbn Halil'den; demiştir ki: Üç kişiden (birinden) çocuk dünyaya getiren (fakat bunların hangisinden dünyaya getirdiğini bilmeyen) bir kadın hakkında Ali (r.a.)'ye baş vuruldu. (Bu hadîsin bundan sonraki kısmında râvî Seleme b. Küheyl, Şâ'bi'den naklen bir önceki 2270. hadîsin) aynısını rivayet etti (fakat) Yemen kelimesinden, Nebimin gülümsemesinden ve "çocuğu kendi gönlünüzle bağışlayınız" sözünden bahsetmedi
- Bāb: ...
- باب ...
Urve b. ez-Zübeyr'in haber verdiğine .göre, Nebi (s.a.v.)'irı hanımı Aişe (r.anha) şunları söylemiştir: "Cahiliyye döneminde dört çeşit nikâh vardı. Bunlardan (birincisi) halkın bugünkü nikâhıdır. (Şöyle ki evlenmek isteyen) bir adam (diğer) bir adam'a velîsi bulunduğu kızı (istemek üzere) dünürlük yapardı. (Anlaştıkları takdirde kızın velîsi) mehri tayin eder, sonra (dünürlük yapan kimse) o kızla nikâhlanırdı." "Diğer bir nikâh (şekli de şu idi). Adam karısına hayız'dan temizlendiği zaman "falan kimseye bir haber gönder de ondan (seninle) cinsî münâsebette bulunmasını iste" derdi. Sonra kocası o kadını bırakır ve kadının kendisiyle cinsî münâsebette bulunduğu o erkekten (aldığı) gebelik (iyice) belirinceye kadar asla onunla cinsi münâsebette bulunmazdı. Kadın'ın gebeliğinin (o adam'dan olduğu iyice) belli olunca (artık) kocası isterse onunla cinsî münasebette bulunurdu (ve evliliğini sürdürürdü) Bunu kişi sadece çocuğun soylu olmasını istediği için yapardı ve bu (tür) nikâha nikâhu'l-istibda' adı verilirdi. Bir başka nikâh (şeklî de şuydu); On kadar erkek bir araya toplanır ve hepsi de bir kadının yanına girip onunla cinsî münasebette bulunurlardı. Kadın gebe kalıp çocuğunu doğurunca bir süre geçtikten sonra onlara (haber) gönderir (ve hepsini yanına çağırır)dı. Onlardan hiçbirisi onun davetine uymaktan kaçınamazdı. Hepsi de onun önünde toplanırdı. (Kadın) onlara (hitaben; aramızda) "olan işimizi biliyorsunuz. Ben bir çocuk dünyaya getirdim" (der) ve "bu çocuk senindir ey falanca!" diyerek onlardan hoşuna giden birini ismiyle çağırır ve çocuğu ona ilhak ederdi. Dördüncü bir nikâh (şekli de şu idi) pek çok kimse toplanarak bir kadının yanına girerdi. (Kadın) kendisine gelen kimselerin hiç birinden kaçınmazdı. Bu kadınlar fahişe kadınlardı. Kendilerine gelmek isteyen kişilere bir alâmet olması için kapılarının üzerlerine bayraklar dikerlerdi. (Kadın) hamile olup da çocuğunu doğurunca daha önce kendisiyle cinsî münâsebette bulunan erkeklerin hepsi onun yanında toplanırlardı. (Kadın da) onlar için çocuğun şekil ve şemâline bakarak babasını tesbit edebilen mütehassıslar çağırırdı. Onlar da kadının çocuğunu (çocuğun babası olduğuna) kanaat getirdikleri kimseye verirlerdi, (o kimse de çocuğu) kendisine ilhak ederdi. (Artık o çocuk o kimsenin) oğlu diye çağırılırdı. (Çocuk da) bundan çekinmezdi. Allah Muhammed (s.a.v.)'i gönderince bugünkü Müslümanların nikâhı Câhiliyye dönemi halkının bütün nikâhlarını kaldırdı
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'den; demiştir ki: Sa'd b. Ebî Vakkas ile Abd b. Zem'a, Zema'nın cariyesinin oğlu (Abdurrahman'ın nesebinin tesbiti) hakkında (aralarında çıkan) anlaşmazlığı halletmesi için Rasûlullah (s.a.v.)'e başvurdular. Sa'd (r.a.) dedi ki: Kardeşim Utbe, Mekke'ye vardığım zaman Zem'anın cariyesinin oğluna bakmamı ve onu (yanıma) almamı bana vasiyyet etti. Çünkü o (çocuk) kardeşimin oğludur. Abdullah b. Zem'a da; (O) benim kardeşimdir, (çünkü) babamın cariyesinin oğludur (ve) babamın (firâşı) yatağı üzerinde doğmuştur, diye iddiada bulundu. Rasûlullah (s.a.v.) de (çocukta) Utbe'ye açıkça bir benzerlik gördü. Bunun üzerine; "Çocuk (üzerinde doğduğu) firaş (sahibin)'e aittir. Zina edene de mahrumiyet vardır ya Sevde! Sen bundan sonra bu çocuğa gözükme." buyurdu. Müsedded hadisine (şu cümleyi de) ilâve etti: "Ey Abd, bu (çocuk) senin kardeşindir." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Amr b. Şuayb'ın dedesi, Abdullah b. Amr b. el-As'dan; demiştir ki: Adamın biri ayağa kalkarak; Ey Allah'ın Rasûlü! Falan kimse benim oğlumdur. (Çünkü ben) Cahıiiyye döneminde onun annesiyle zina etmiştim dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): "İslama'da bir kimse için nikâhı altında olmayan bir kadın'ın doğurduğu çocuğun kendisine ait olduğunu iddia etme (hakkı) yoktur. Cahiliyye dönemi ile ilgili hüküm(ler yürürlekten) kalkmıştır. Çocuk döşek (sâhibi)nindir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Rebâh (el-Kûfî)den; demiştir ki: Ailem beni, kendilerine ait, Rum diyarından bir câriye ile evlendirmişti. Ben onunla cimâda bulundum. O da benim gibi siyah çocuk dünyaya getirdi. O'na ismini verdim. Sonra (bir defa daha) cima ettim. Benim gibi siyah bir erkek çocuk (daha) dünyaya getirdi. O'nun adını da "Ubeydullah" koydum. Sonra (yine) aileme ait olan Yuhanna isimli bir köle onun üzerine saldırıp kendi diliyle bir şeyler söyleyip ona sahip olmuş. Derken (câriye) keler gibi (boz renkli) bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Cariyeye; Bu nedir? dedim. Bu (çocuk) Yuhanna'nındır. diye cevap verdi. (Aramızda çıkan anlaşmazlığı Hazreti) Osman'a ilettik. Râvi, Mehdi dedi ki: (Muhammed b. Abdullah hadîsin bundan sonraki kısmını şöyle) rivayet etti; (Hz. Osman câriye ile Yuhanna'nın) ikisine de, soru(lar) sordu. (İkisi de suçlarını) itiraf ettiler. Bunun üzerine (Hz. Osman) onlara; Aranızda Rasûlullah (s.a.v.)'in hükmüyle hüküm vermemi ister misiniz? Rasûlullah (s.a.v.) "çocuk döşek içindir" buyurdu" dedi. (Musannif) Ebu Davûd dedi ki bu hadîsi Musa b. İsmâil'i(n hadisin bundan sonraki kısmını bana şöyle) rivayet etti(ğini) zannediyorum; (Mehdi b. Meymûn) dedi ki, (öyle zannediyorum ki Muhammed b. Abdullah bu hadisin sonunda şunları da) söyledi; Bunun üzerine (Osman) cariyeye (elli) sopa vurdu. Yuhanna'ya (da elli) sopa vurdu. (Çünkü) İkisi de köle idiler
- Bāb: ...
- باب ...
Amr b. Şuayb'ın dedesi Abdullah b. Amr (b. As)'dan rivayet olunduğuna göre, bir kadın (Rasûl-i Ekrem'e hitaben): “Ey Allah'ın Rasûlü! Şu benim oğluma, karnım (aylarca) kab oldu. Meme(leri)m su kabı oldu, bağrım onun için barınak oldu. Onun babası beni boşadı. (Şimdi de) onu benden almak istiyor" dedi. Rasûlullah (s.a.v.) de ona; "Sen evlenmediğin sürece ona (bakmaya başkalarından) daha müstehaksın," buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Medîne halkından doğru sözlü bir kimse olan (ve) Selmâ (diye anılan) Ebü Meymûne demiştir ki; Ben Ebu Hureyre ile beraber otururken İranlı bir kadın oğlu ile birlikte (yanımıza) geldi ve (ikisi birden) kadını kocasının boşadığını iddia ettiler. Hemen arkasından, kadın, farsça olarak; Ey Ebu Hureyre! kocam beni boşadı. Oğlumu da (benden alıp) götürmek istiyor dedi. Ebû Hureyre de; Onun hakkında kur'a çekiniz, cevâbını verdi ve o'na yine Farsça birşeyler söyledi. O anda (kadının) kocası geldi ve; “Çocuğum hakkında kim bana karşı hak iddâ edebilir? dedi. Ebû Hureyre de; Allah için ben böyle bir şey söylemiyorum ancak (şunu ifâde etmek istiyorum). Ben Rasûlullah (s.a.v.)'in yanında otururken bir kadının Nebi (s.a.v.)'e gelip de; Ey Allah'ın Rasûlü kocam (beni boşadıktan sonra bir de) oğlumu (yanımdan alıp) götürmek istiyor. Oysa oğlum bana Ebû Inebe kuyusundan su (getirip) içirdi. (Oğlum) bana faydalı oldu, dedi. Rasûlullah (s.a.v.) de (onlara); "Onun hakkında kur'a çekiniz" buyurdu. Bunun üzerine (kadının) kocası; Çocuk hakkında bana karşı kim hak iddia edebilir? dedi. Peygamber (s.a.v.) de (çocuğa dönerek); "Şu babandır. Şu da annendir, onlardan istediğinin elini tut" buyurdu. (Çocuk da) annesinin elini tuttu. Bunun üzerine (kadın) çocukla (birlikte oradan uzaklaşıp) gitti dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Ali (r.a.)'dan; demiştir ki: Zeyd b. Harise (Ye'cuc vadisinden) çıkıp Mekke'ye geldi Mekke'den Hamza'nın kızını (alıp Ye'cüc vadisine) getirdi. Bunun üzerine Ca'fer (b. Abdilmuttalib); Onu ben (himayeme) alacağım. Ben onu (himayeme almaya başkalarından) daha müstehâkım (çünkü) amcamın kızıdır ve teyzesi benim yammdadır. Teyze ise anne demektir, dedi. Hz. Ali de (şöyle) dedi; Onu (yanıma almaya) ben daha lâyığım. (Çünkü) amcamın kızıdır ve Rasûlullah (s.a.v.)'in kızı benim yammdadır. O ise bunu yanına almaya daha müstehâktır. Zeyd de şöyle dedi; Ben onu (yanıma almaya başkalarından) daha müstehâkım çünkü ben onun için yola çıktım (Ye'cuc vadisinden Mekke'ye kadar) yolculuk ettim ve onu (Mekke'den alıp buraya) getirdim. Derken Nebi Sallallahu aleyhi ve sellem (Medine'ye müteveccîhân yola) çıktı (Hadisin bundan sonraki kısmında Hz. Ali yahut diğer râvilerden biri Hz. Nebi'den) bir hadis nakletti ve dedi ki (Hz. Nebi); "Kıza gelince, ben onu (Ca'fer'e) bırakılmasına hüküm veriyorum (çünkü) teyzesi ile beraber olur. Teyze ise anne demektir" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
(Hz. Ali'den rivayet edilen Önceki 2278.) haber, Abdurrahman b. Ebî Leylâ'dan da rivayet olunmuştur. Ancak bu haber (önceki haberin) tamamı değildir. (Bu haberi nakleden râvî) dedi ki: (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem) o kız'ın Ca'fer'e verilmesine hükmetti, çünkü onun teyzesi (Hz. Ca'fer'in) yanında idi
- Bāb: ...
- باب ...
Ali (r.a.)'den; demiştir ki: Mekke'den çıktığımız zaman Hamza'nın kızı (Rasûl-i Ekrem'e), "amca! amca!" diyerek peşimize düştü. Sonra Hz. Ali varıp onun elinden tutmuş (Hz. Fatıma'ya hitaben), "amcanın kızını al", demiş. (Hz. Fatıma da) onu hayvanının sırtına bindirmiş. (Hadisin bundan sonraki kısmında) Hz. Ali bir önceki hadisi anlattı (ve şunları) söyledi; Ca'fer dedi ki: "(Bu kız benim) amcamın kızıdır. Teyzesi de benim zevcenidir." Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) kızın teyzesine ait olduğuna hükmetti ve "teyze anne mesabesindedir." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Esma bint Yezîd b. es-Seken el-Ensâriye'den rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah (s.a.v.) zamanında, boşanan kadınlar için iddet beklemek (mecburiyeti) yokken kendisi kocasından boşanmış. Esma kocasından boşandığı zaman Aziz ve Celîl olan Allah, talâk'dan dolayı (beklenmesi) gereken iddet hakkında âyet-i kerime indirmiş ve boşanan kadınlar için iddet gerektiğine dâir, hakkında âyet indirilen ilk kadın olmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas (r.a.)'dan; demiştir ki: "Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç kur (üç adet veya üç temizlik süresi) beklerler."[Bakara 228] ve "Yaşlılıklarından dolayı âdetten kesilen kadınlarınızın bekleme sürelerinden şüphe ederseniz, (bilin ki) onların bekleme süresi üç aydır."[Talak 4] Bunların hükmünden şu buyrukta belirtilenler neshedildi; "Eğer onları nikahlayıp da, henüz onlara dokunmadan boşarsanız, onların üzerinde sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur."[Ahzab]
- Bāb: ...
- باب ...
Ömer (b. el-Hattab r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, Nebî (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hafsâ (r.anha)'yı boşamış, sonra da (iddet süresi içinde) ona dönmüştür. Diğer tahric: İbni Mace, talak (2016); Darimi, talak
- Bāb: ...
- باب ...
Fâtıma bint Kays'dan rivayet edildiğine göre Ebû Amr b. Hafs, Fâtıma'yı gıyaben bâin talâkla boşamış da O'na (nafaka olarak) vekîli ile (bir mikdar) arpa göndermiş. Fâtıma da buna öfkelenmiş. (Ebû Amr'ın vekîli de Fâtıma'ya); Vallâhî senin bizde bir hakkın yoktur cevâbını vermiş. Bunun üzerine Fâtıma Rasûlullah (s.a.v.)'e gelerek bu meseleyi o'na anlatmış Nebi (sallâllahu aleyhi ve sellem de) O'na; "Senin onda nafaka hakkın yoktur." buyurmuş ve iddetini Ümmü Şerîk'in evinde geçirmesini emretmiş. Sonra; "Ümmü Şerik ashabımın daima ziyaretine gittikleri bir kadındır. Sen İbn Ümmü Mektûm'un evinde iddet bekle, çünkü o â'mâ bir adamdır. (Yanında) çarşafını çıkarabilirsin! (Nikâh için) helâl olduğun zaman bana bildir!" buyurmuşlardır. (Daha sonra Fâtıma şunları) söyledi; Helâl olduğum vakit kendilerine, Muâviye b. Süfyân ile Ebû Cehm'in beni istediklerini söyledim. Rasûlullah (s.a.v.); "Ebû Cehm'e gelince O, sopasını boynundan indirmez. Muâvye ise, yoksuldur hiç malı yoktur. Sen Üsâme b. Zeyd'le evlen" buyurdular. (Daha sonra Fâtıma şunları söyledi); Ben buna razı olmadım. Sonra (Rasûl-i Ekrem bana tekrar); "Üsâme b. Zeyd'le evlen!" dedi. Bunun üzerine ben de onunla evlendim. Allah onda hayır yarattı. Ben de ona gıpta ettim
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Seleme b. Abdirrahman'dan rivayet edildiğine göre, Fâtıma bint Kays, ona Ebû Hafs b. el~Muğire'nin kendisini üç talakla boşadığını söyledi. (Hadîsin bundan sonraki kısmında Yahya b. Ebî Kesir bu mevzuda Ebû Seleme vasıtasıyla Fâtıma bint Kays'dan bir önceki) hadîsi nakletmiştir ve rivayetin sonunda şu cümleler de vardır: Halid b. Velid'le benî Manzum'dan bir kişi, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'e geldiler ve; Ey Allah'ın Nebii Ebu Hafs b. el-Muğîre karısını üç talakla boşadı ve ona az bir nafaka bıraktı dediler. Rasûl-i Ekrem de; "Ona nafaka yoktur" buyurdu. Daha sonra Yahya b. Ebî Kesir hadîsin kalan kısmını sonuna kadar nakletti. Bir önceki Mâlik hadîsi bu hadîsten daha tamdır
- Bāb: ...
- باب ...
Fâtıma bint Kays'dan rivayet edildiğine göre, Ebû Amr b. Hafs kendisini üç talâkla boşamış. Bu hadîsi (Yahya ve Ebû Seleme zinciriyle Fâtıma'dan) nakleden (Ebû Amr el-Evzâî) hadîsin bundan sonraki kısmında (2284 numaralı hadîsle 2285 numaralı) Halid b. Velîd'in haberini rivayet etti. Ebû Amr el-Evzâî dedi ki; Peygamber (s.a.v.), "Ona nafaka da yoktur, ev de yoktur" buyurdu. Daha sonra (Ebû Amr el-Evzâî bu mevzu ile ilgili bir hadîs daha rivayet etti ki bu hadîste) şu cümleler vardır: Rasûlullah (s.a.v.) Fâtıma'ya "Nefsin hakkında benden önce (bana sormadan) bir karar verme" diye haber gönderdi. [Bakara]
- Bāb: ...
- باب ...
Fâtıma bint Kays'dan; demiştir ki: "Ben, Mahzûm oğullarından bir adamla evli idim. Beni üç bain talâkla boşadı." Râvî (Muhammed b. Amr, hadîsin bundan sonraki kısmında Ebû Seleme vasıtasıyla Fâtıma'dan, 2284 numaralı) Mâlik hadîsinin bir benzerini nakletmiştir. (Muhammed b. Amr) Bu hadiste (Hz. Nebi'in Hz. Fâtıma'ya); "Beni geçip de kendi kendine bir iş yapma" buyurduğunu da rivayet etmiştir. Müslim, talak; Ahmed b. Hanbel, VI, 413. Ebû Dâvud dediki: Bu hadîsi (Ebû Seleme b. Abdurrahman'ın doğrudan doğruya Fâtıma bint Kays'dan rivayet ettiği gibi) aynı şekilde eş-Şa'bî ile el-Behiyy doğrudan doğruya, Ata, Abdurrahman b. Asım vasıtasıyla; Ebu Bekr b. EbVl-Cehm, doğrudan doğruya (almak kaydıyla) hepsi de Fâtıma'dan "Onu kocası kesin olarak boşadı" diye rivayet ettiler
- Bāb: ...
- باب ...
Fâtıma bint Kays'dan rivayet olunduğuna göre, Kocası onu üç talâkla boşamış da Rasûl-i Ekrem o'na iddet süresi içinde nafaka ve mesken hakkı tanımamıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Fâtıma bint Kays'dan rivayet edildiğine göre, Kendisi Ebû Hafs b. el-Muğıre ile evli idi ve kocası Ebû Hafs b. el-Muğire onu üç talâkın sonuncusu ile boşadı. Fatıma hadîsin bundan sonraki kısmında, kocasından boşandıktan sonra, iddet beklerken Rasûlullah'a varıp, evinden dışarı çıkması hakkında fetva istediğini Rasûl-i Ekrem'in de O'na, "a'ma olan îbn Ümm-i Mektûm'un evine taşınmasını tavsiye ettiğini" ifâde etmiştir. Fakat Mervân b. el-Hakem üç talâkla boşanmış bir kadının evinden çıkması hakkındaki Fâtıma'nın bu sözünü kabul etmekten çekinmiştir. Urve dedi ki; Aişe, Fâtıma bint Kays'ın bu sözünü reddetti. Müslim, talak; Nesaî, talak Ebû Dâvud dedi ki; Bu hadîsi Ukayl b. Hâlid'in İbn Şihâb ez-Zührî'den rivayet ettiği gibi yine aynı şekilde Salih b. Keysân ile İbn Cüreyc ve Şuayb b. Ebî Hamza da bu hadîsi İbn Şihâb ez-Zührî'den rivayet etmişlerdir. Ebû Dâvud dedi ki: Şuayb b. Ebî Havza'nın babası Ebû Ham-za'nın adı Dînârdır ve Ebû Hamza Ziyâd'ın azâdlı kölesidir
- Bāb: ...
- باب ...
Ubeydullah'dan; demiştir ki: Mervân b. Hakem, Hz. Fâtıma'ya Hz. Kabisâ'yı gönderip vaktiyle kocasıyla arasında geçen hadiseyi sormuş, Hz. Fâtıma şöyle anlatmış "Kendisi Ebû Hafs'la evli iken Nebi (s.a.v.) Ali b. Ebî Tâlib'i Yemen'(in bir bölgesin)e (vali olarak) göndermiş. Kocası da onunla beraber (Yemen yolculuğuna) çıkmış ve (Yemen'de bulunduğu sırada) Hz. Fâtıma'ya, kendisini bakî kalan üçüncü talâkla boşadığı haberini göndermiş, Ayyaş b. Ebî Rabiâ ile Haris b. Hişâm'a da Fâtıma'ya nafaka vermelerini emretmiş. Onlar da bu emri alınca; Vallahi hâmile olmadıkça Fâtıma için nafaka yoktur, demişler. Bunun üzerine (Fâtıma) Nebi (s.a.v.)'e müracaat etmiş. Rasûl-i Ekrem de ona; "Hâmile olmadıkça sana nafaka yoktur", cevâbını vermiş. Bunun üzerine Hz. Fâtıma (iddet süresi içinde kocasının evinden başka bir yere) taşınmak için Hz. Nebi'den izin istemiş. Hz. Peygamber ona izin verince Hz. Fâtıma; Ey Allah'ın Rasûlü, nereye taşınayım? diye sormuş. Rasûl-i Ekrem de; "İbn Ümm-i Mektûm'un yanına!" diye cevâp vermiş. -İbn Ümm-i Mektûm âmâ imiş- (bu sebeple) Onun yanında örtüsünü omuzundan indirebilirmiş,. ve örtüsüz haliyle İbn Ümm-i Mektûm onu göremezmiş. Fâtıma iddeti bitinceye kadar orada kalmış. (İddeti bitince) onu Nebi (s.a.v.) Üsâme'ye nikahlamış. (Hz. Fâtıma'dan bunları dinleyen) Kabisâ dönüp Mervân'a bunları nakletmiş. Mervân da; Biz bu hadîsi bir kadından başka hiçbir kimseden işitmedik. Biz insanları üzerinde bulduğumuz, kuvvetli ve sahîh hükümle amel edeceğiz, demiş. Bu söz kendisine ulaşınca Fâtıma; Sizinle benim aramda Allah'ın kitabı vardır. Zira Yüce Allah Kur'an-ı kerîmesinde: "Ey Nebi, Kadınları boşadığımz zaman iddetleri içinde âdetten temiz oldukları sırada boşayın..."[Talak 1] buyurmuştur demiş ve bu âyet-i kerîmeyi "Bilmezsin belki Allah, bundan sonra yeni bir iş ortaya çıkarır" âyetine kadar okumuş ve; Üç talâktan sonra ne gibi bir iş olabilir? demiş. Ebû Dâvud dedi ki: Bu hadîsi (Ma'mer'in rivayet ettiği gibi) Yunus'da ez-Zuhrî'edn rivayet etti. Zübeydî de, (2290 numaralı) Ma'-mer hadîsi ile aynı manâda olan Ubeydullah hadisini ve (2289 numaralı) Ukayl hadîsi ile aynı manada olan Ebu Seleme hadisini, ez-Zuhrî'den rivayet etti. Ebû Dâvud dedi ki; Muhammed b. îshâk da bu hadîsi, ZührV-den; "Gerçekten Kâbisa bu haberi Zühri'ye anlattı." şeklinde ve Vbeydullah b. Abdillah'ın, (Kâbisa Mervân'ın yanına döndü de bunu ona haber verdi" diyerek rivayet ettiği haberin manâsına uygun olarak rivayet etti)
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû îshâk'dan; demiştir ki: Ben (Kûfe'de) el-Esved'le birlikte Ulû câmiîde idim. el-Esved şöyle dedi: "Fâtıma bint Kays, Ömer b. el-Hattâb'a geldi (ve kocasından boşandıktan sonra Hz. Nebiin ona: "Sen kocandan nafaka ve mesken alamazsın" dediğini anlattı.) Hz. Ömer de ona; "Biz duyduğu bir haberi iyice belleyip bellemediğini bilmediğimiz bir kadının sözüyle Rabbimizin kitabını ve Nebiimiz (s.a.v.)'ln sünnetini bırakacak değiliz" diye cevap verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Hişâm b. Urve'nin babası (Urve)'den; demiştir ki: Aişe, Fâtıma'nın bu sözünü şiddetle reddetti ve; "Gerçekten Fâtıma ıssız bir yerde idi ve etrafından korkuluyordu da Rasûlullah (s.a.v.) onun için kendisine îbn Ümm-ı Mektûm'un evine taşınması için izin verdi" dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Urve b. ez-Zübeyr'den rivayet olunduğuna göre, Hz. Aişe'ye "Sen Fâtıma'nın sözünü bilmiyor musun?" denmiş de Hz. Aişe: "Bana bak! bunu anmak da ona hiç bir hayır yoktur" diye cevâp vermiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Süleyman b. Yesâr, Fâtıma (bint Kays)ın (iddetini beklemekte olduğu kocasının evinden başka bir eve) çıkmasının sebebi hakkında şöyle demiştir; "Bu sadece, Hz. Fâtıma (bint Kays)'ın huysuzluğundan dolayı meydana gelmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
el-Kasım b. Muhammed ile Süleyman b. Yesâr'dan rivayet edildiğine göre; Yahya b. Sâid b. el-Âs, Abdurrahmân b. el-Hakem'in kızını üç talakla boşadı da Abdurrahman onu alıp kendi evine götürdü. Bunun üzerine Hz. Aişe, o sırada Medine Valisi bulunan Mervân b. el-Hakem'e haber gönderip; "Allah'dan kork ve kadını evine geri gönder" dedi. Süleyman'ın hadîsinde Mervân'ın Hz. Aişe'ye şöyle cevâp verdiği ifâde ediliyor; "Abdurrahmân bana üstün geldi". el-Kâsım'ın hadîsinde ise, Mervân'ın Hz. Aişe'ye şöyle cevâp verdi(ği ifâde ediliyor): "Sana Fâtıma bint Kays'ın durumu ulaşmadı mı?" Hz. Aişe de: "Fâtıma hadîsinden bahsetmemen sana bir zarar vermez" (Onu hatırlamanın sana bir faydası yoktur) diye cevâp verdi. Mervân da şöyle karşılık verdi; "Eğer Hz. Fâtıma'nın evinden çıkmasını gerektiren şer, sana ma'lûm olsaydı, Yahya ile karısı Amre arasında bulunan şerr'(in, Amre'nin, Yahya'nın evini terketmesini meşru kılacak bir sebep teşkil ettiğini) sana anlatmaya yeterdi
- Bāb: ...
- باب ...
Meymûn b. Mihrân'dan; demiştir ki: Medine'ye gelmiştim. Sâid b. el-Müseyyeb'in yanma götürüldüm ve (ona); Fâtıma bint-i Kays üç talâkla boşandı, (iddet süresi içerisinde) evinden çıkarıldı (Buna ne dersiniz?) dedim. Sâid şöyle cevâp verdi; Bu kadın halkı fitneye düşüren bir kadındır. Kendisi diliyle etrafındakileri inciten birisiydi de bu yüzden âmâ İbn Ümm-ı Mektûm'un yanına bırakıldı
- Bāb: ...
- باب ...
Câbir (r.a.)'den; demiştir ki: Teyzem üç talâkla boşanmıştı. Birgün kendisine âit bir hurma ağacının hurmalarını kesmek için evinden dışarı çıkmıştı. Karşısına çıkan bir adam onu (evinden dışarı çıkmaktan) nehyetti. Bunun üzerine teyzem Nebi (s,a.)'e gelip durumu anlattı. Rasûl-i Ekrem de ona; "Çık, hurma ağacının hurmalarını kes, belki onlardan sadaka verir, yahut da bir hayır işlersin" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'dan rivayet edildiğine göre; "İçinizden ölüp de geriye eşler bırakan erkekler, eşlerinin evlerinden çıkarılmaksızın bir yıla kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyet etsinler..”[Bakara 240] âyet-i kerîmesi, miras âyetiyle "Allah'ın kendilerine takdir buyurduğu dörtte bir ve sekizde bir hisse olarak (belirlenmekle neshedildiği gibi) bir sene iddet bekleme süresi de dört ay on gün olarak takdîr edilmekle neshedildi
- Bāb: ...
- باب ...
Humeyd b. Nâfi'den rivâyet edildiğine göre, Zeyneb bint Ebî Seleme ona şu üç hadîsi şöyle anlatmıştır; babası Ebû Süfyan öldüğü zaman Ümmü Habibe'nin yanına girdim. İçinde halûk sarısı bulunan bir koku yahut da başka bir şey istedi; ve onu önce bir cariyeye sürdü, sonra kendi yanaklarına sürdü ve şunları söyledi: benim kokuya hiçbir ihtiyacım yoktur fakat ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i minber üzerinde: Allah'a ve âhiret gününe imân eden bir kadına, ölü için (üç gün ve) üç geceden fazla yas tutmak helâl değildir. Yalnız koca için dört ay on gün yas müstesna!" derken işittim. bint Ebi Seleme, ikinci hadîsi de şöyle anlatmıştır; Erkek kardeşi öldüğü zaman Zeyneb bint-i Cahş'ın yanına girdim. Bir koku isteyip ondan süründü sonra şöyle dedi; kokuya hiçbir ihtiyacım yok; ancak ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i minber üzerinde; Allah'a ve ahiret gününe imân eden bir kadına ölü için üç gün ve geceden fazla yas tutmak helâl değildir. Ancak koca için tutulan dört ay ongun yas müstesna!" derken işittim. hadîsi anlatırken Hazret-i Zeyneb dedi ki; Annem Ümmü Seleme'yi Şöyle derken işittim; Bir kadın Resûlüllah'a geldi ve; Allah'ın Rasûlü! Kızımın kocası vefat etti. Kendisinin de gözü ağrıyor. Ona sürme çekebilir miyim? diye sordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki veya üç defa; Hayır olmaz" , cevabını verdi. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Bu iddet topu topu dört ay on gündür. Halbuki sizden biriniz câhiliyye döneminde tezeği senenin sonunda atardı." (Bu hadisi Zeyneb'den nakleden) Humeyd dedi kî; Zeyneb'e; Tezeği senettin sonunda atardı" ne demektir? diye sordum. Zeyneb şu cevâbı verdi; kocası öldüğü zaman küçük bir eve girer, en kötü elbisesini giyer, bir sene geçinceye kadar, koku ve hiçbir şey sürünmezdi. Sonra kendisine bir hayvan; eşek veya koyun yahut kuş getirilir de onunla silinirdi. Silindiği şey ekseriya ölürdü. Sonra dışarıya çıkar, kendisine bir hayvan tezeği verilerek onu atardı. Ondan sonra dilediği koku ve saireye avdet ederdi. Dâvud dedi ki: Metinde geçen el-Hıfş kelimesi " küçük bir ev" demektir. cenâiz 31, hayz 12, talâk 46-49; Müslim, talâk 58; Tirmizî, talâk 18; Nesâî, talâk 58-59; İbn Mâce, talâk 35; Dârimî, talâk 12, 13; Muvatta', talâk 101-102; Ahmed b. Hanbel, VI
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Said el-Hudrî'nin kızkardeşi el-Fürey'a bint Mâlik b. Sinan'ın haber verdiğine göre; Kendisi Rasûlullah (s.a.v.)'e gelip, Hudre oğullanndaki ailesine dönüp dönemeyeceğini sormuş. O günlerde kocası kaçan kölelerini aramaya çıkmış, nihayet Kaddûm tarafında onlara yetişince köleler onu öldürmüşler. Bunun üzeririe Fürey'a Rasûlullah (s.a.v.)'e; Ben aileme gideceğim çünkü kocam bana sahîb olduğu bir ev ve sadaka bırakmadı, diye izin istedi. Hz. Fürey'a (hadîsin bundan sonraki kısmında şunları söyledi) Rasûlullah (s.a.v.); "Evet" diye cevâp verdi. Ben de çıktım gittim. Odam'a, yahut da mescide varmış idim ki, Rasûl-i Ekrem bana seslendi, yahut da benim çağrılmamı emretti ve çağrıldım. Bunun üzerine bana; "Nasıl demiştin?" buyurdu. Ben de kocam hakkında anlattığım hikâyeyi kendisine tekrarladım. (Rasûlullah (s.a.v.); “Farz olan iddet müddeti doluncaya kadar evinde kal" buyurdu. Dört ay on gün orada iddete girdim. Osman b. Affan Halife olunca bana adam göndererek benden bunu(n hükmünü) sordu ve kendisine bildirdim. O da bu hükme, uydu ve ona göre hüküm verdi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas (r.a.) demiştir ki: Şu (..."şayet kendileri çıkarlarsa, kendi haklarında uygun olanı yapmalarında sizin için bir günah yoktur...") [Bakara 240.] âyeti (kocası ölen) bir kadının, iddetini kocasının ailesi yanında geçirmesini emreden âyet-i kerîmeyi [Bakara 240.] neshetti. Binâenaleyh, kocası vefat eden bir kadın istediği yerde iddetini bekler. O, (hükmü neshedilen âyet-i kerîme) ise, azîz ve celîl olan Allah'ın; "(dışarıya) çıkarılmaksızın"[Bakara 240.] mealindeki sözüdür. (Âyetin baş kısmı son kısmıyla neshedilmiş olmaktadır. Bu hadîs-i şerîf üzerinde) Atâ da şunları söyledi; (Bu kadın) isterse kocasının ailesi yanında iddet bekler. İsterse, ("İçinizden ölüp geriye eşler bırakan erkekler eşlerinin evlerinden çıkanlmaksızın bir yıl'a kadar geçimlerinin sağlanmasını vasiyyet etsinler") [Bakara 240.] (âyeti gereğince) kocası tarafından kendisine vasiyyet edilen evde ikâmet eder, isterse, aziz ve celîl olan Allah'ın "...Şayet kendileri çıkarlarsa, kendi haklarında uygun olanı yapmalarında sizin için bir günah yoktur..." âyet-i kerîmesi icâbı kocasının evinden çıkar, istediği yerde iddetini bekler. Atâ sözlerine devamla dedi ki; Daha sonra mîras âyeti indi de, süknâ (bir erkeğin ölmeden önce geride bıraktığı karısına iddet süresince içinde ikâmet edeceği bir mesken vasiyyet etme mecbûriyeti)İ neshedildi. (Artık kadın muhayyer bırakıldığı için) dilediği yerde iddetini bekler
- Bāb: ...
- باب ...
Ummu Atiyye (r.anha)dan rivayet edildiğine göre, Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur; "Kadın, kocasından başka hiçbir ölü için üç günden fazla yas tutamaz. Kocası içinse dört ay on gün yas tutar. Bu süre içerisinde boyalı elbise giyemez, fakat (boyalı bir yemen kumaşı olan) asb kumaşını giyebilir. Sürme çekinemez ve koku sürünemez. Ancak hayızlıyken temizlik yaklaşınca, kust veya uzfur denilen buhurlardan biraz sürünebilir. Bu hadîsi Ebû Davud'a nakleden iki râvîden biri olan Yakub hadîste geçen, "Asb kumaşı" yerine "yıkanmış kumaş" kelimesini rivayet etmiş ve hadise, "kına yakmama/" cümlesini de eklemiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Bir önceki 2302. hadîsi Musannif Ebû Davud'a bir de Harun b. Abdullah ile Mâlik b. Abdilvâhid, Yezid b. Harun, Hişâm, Hafsa, Ümmü Atiyye zinciriyle Nebi (s.a.v.)'den nakletmişlerdir. Ancak bu hadîs Yakub ile Abdullah'ın rivayet ettikleri bir önceki hadîsin tamamını içine almış değildir. (Bu hadîsin râvîlerinden) el-Mismaî'nin dediğine göre, (hadîsi kendisine rivayet eden) Yezid şöyle demiştir; Hişam'ın bu hadîste ancak (kocası ölen bir kadın yas tutarken) "kına yakınamaz" dediğini biliyorum. Harun b. Abdillah bir önceki hadîse şu cümleyi de ilâve etti: "Boyalı elbise giyemez ancak (Yemen'in bir nev'i boyalı kumaşı olan) asb kumaşını giyebilir
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi (s.a.v.)'in hanımı Ümm-ü Seleme'den rivayet edildiğine göre, Nebi (s.a.v.);"Kocası vefat eden bir kadın aspurla ve kırmızı çamurla boyanmış elbise giyemez. (Altın ve gümüş) zînet takınamaz ve sürme çekemez." buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Ümm-ü Hakîm bint-i Esîd'in annesinden rivayet olunduğuna göre, Kocası vefat ettiği zaman gözünden rahatsız olmuş da ismid denilen sürme taşıyla sürmelenmiş Ahmed b. Sahîh'e göre doğru olan ifâde ismid sürmesiyle sürmelendi ifadesidir. -Bunun üzerine kendi kölesini Ümm-ü Seleme'ye gönderip ona ismid sürmesi çekinmenin hükmünü sormuş, o da; "Senin için kaçınılmaz bir durumun dışında kesinlikle ismid taşından sürme çekinme, kaçınılmaz bir durum ortaya çıkarsa o zaman gece çeker, gündüz silersin" diye cevap vermiş, sonra sözlerine devamla şöyle demiştir; "Kocam Ebû Seleme vefat ettiği zaman Rasûlullah (s.a.v.) yanıma girdi. Bense gözlerime sarı sabır denilen bir ilâç koymuştum. Rasûlullah (s.a.v.). "Ey Ümmü Seleme bu nedir? diye sordu. Ben de: Ey Allah'ın Rasûlü o sarı sabırdır, içinde esans yoktur! diye cevap verdim. "Gerçekten sarı sabır yüze renk verir ama sen onu yalnız geceleyin sürün gündüzün çıkar. Koku ve kına ile de taranma çünkü kına boyadır." buyurdu. Ben: Neyle taranayım ey Allah'ın Rasûlü? diye sordum. "Başının her tarafını kaplarcasına başına koyacağın sidr yaprağı ile." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ubeydullah b. Abdülah b. Utbe'nin haber verdiğine göre, Babası Abdullah b. Utbe, Ömer b. Abdülah b. el-Erkâm ez-Zührî'ye mektup yazarak ondan Sübey'a bint-i Haris el-Eslemiyye’nin yanına varıp ona kendi macerasını ve Rasûlullah (s.a.v.)'e fetva sorduğu vakit kendisine Rasûlullah'ın ne cevap verdiğini sormasını istemiş. Ömer b. Abdülah da, Abdullah b. Utbe'ye mektup yazarak; Sübey'â'nın kendisine şunları haber verdiğini bildirmiş; Sübey'a, Amr b. Lüey oğulları kabilesinden Sa'd b. Havle ile evliymiş. Bedir gazasına iştirak edenlerden biri olan bu zât veda haccında vefat etmiş. Onun vefatından sonra çok geçmeden Sübey'a doğurmuş. Nifâsından temizlendiği vakit kendisini isteyecekler için süslenmiş. Bu sırada yanına Abdüddâr oğulları kabilesinden Ebu's-Senâbil b. Ba'kek isminde bir adam girerek; "Hayret doğrusu! seni neden giyinmiş kuşanmış görüyorum? Galiba evlenmek istiyorsun. Allah'a yemin olsun ki senin üzerinden dört ay on gün geçmedikçe sen evlenemezsin" demiş. Sübey'a diyor ki: "O kimse bana bunları söyleyince, geceleyin elbiselerimi giyerek Rasûlullah (s.a.v.)'e varıp bu meseleyi kendisine sordum. Bana doğurduğum andan itibaren evlenmemin helâl olduğunu söyledi ve bana evlenme imkânı çıktığı zaman evlenmemi tavsiye etti. İbn Şihâb (ez-Zührî), "Doğurduğu vakit evlenmesinde bir sakınca görmüyorum, isterse nifâs halinde olsun. Ancak temizlenmedikçe kocası ona yaklaşamaz." demiş
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbn Mes'üd'dan; demiştir ki; Kim isterse onunla Kısa Nisa (Talâk) sûresinin (kocası ölen bir kadının iddet süresinin) dört ay on gün (olduğunu ifâde eden) âyetten sonra indiğine dair haksıza lanet okuma yarışına girebilirim. Diğer tahric: Nesai, talak; İbn Mace, talak (2030) Metinde geçen "kısa Nisa sûresi" ifâdesinden maksat "gebe kadınların bekleme süresi yüklerini bırakmalarına kadardır."[Talak 4] âyet-i kerîmesinin dahil olduğu Talâk Suresi'dir. İbn Mes'ûd (r.a.) bu âyetin "içinizden ölenlerin geriye bıraktıkları eşleri dört ay on gün bekleyip kendilerini gözetirler..."[Bakara 234.] âyetinden sonra geldiğini ve bu hususta tartışmaya hazır olduğunu söylemekle, "iki âyetin arasını te'lif ederek her ikisiyle de amel etmek gerekir. Bunun için kocası ölen hâmile bir kadın iddet beklerken iki âyetin belirttiği iki sürede kendisi için en uzun süreyi beklemesi gerekir" diyen Hz. Ali'ye cevâp vermek istemiştir. Hz. İbn Mes'ûd'un bu sözünden onun, kocası ölen kadınların çocuklarını dünyaya getirmekle iddetlerinin sona erdiği görüşünde olduğu anlaşılır. Cumhuru ulemâ da bu görüştedirler. Nitekim bir önceki hadîs-i şerîfin şerhinde de açıklamıştık. Ayrıca bu hadîs-i şerîf Talâk sûresinin dördüncü âyetinin Bakara sûresinin 234. âyetinin genel olan hükmünü tahsis ettiğini ifâde etmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Amr b. el-As'dan; demiştir ki: "Nebi (s.a.v.)'in sünnetinde bize karışıklık çıkarmayınız." İbnu'l-Müsennâ bu hadîsi şöyle nakletti: "Nebiimiz (s.a.v.)'in sünnetinde bize karışıklık çıkarmayınız. Kocası ölen bir kadının iddeti dört ay on gündür." (Bu hadîsin râvîlerinden biri şu açıklamayı yaptı); Yani kocası ölen kadından maksad Ümmü Veled'dir
- Bāb: ...
- باب ...
Âişe (r.a.)'den; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.)'e; Bir adam'ın üç talâkla boşadığı karası başka bir kocayla evlenir de kadının yeni kocası onunla gerdeğe girip cinsî münâsebette bulunmadan onu boşarsa bu kadının ilk kocasıyla evlenmesi helâl olur mu? diye soruldu da, Nebi (s.a.v.); "Kadın öbür (yeni) kocanın balcağızından o da kadının balcağızından tatmadıkça birinci kocaya helâl olmaz," buyurdu. Diğer tahric. Buhari, şehadet, talak, libas, edeb; Müslim, talak; Tirmizi, nikah; Nesai, nikah, talak; İbni Mâce, nikah (1932); Darimi, talak 4; Muvatta; nikah; Ahmed b. Hanbel, I, 214; II, 25, 62, 85, 279; III, 284; VI
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'dan; demiştir ki: Ey Allah'ın Rasûlü, en büyük günah hangisidir? diye sordum da Rasûl-i Ekrem; "Seni yaratmış olduğu halde Allah'a şirk koşmalıdır," buyurdu. Sonra hangisidir? dedim. (O); "Seninle beraber yemesinden korkarak çocuğunu öldürmendir," diye cevâp verdi. Sonra hangisidir? dedim. "Komşunun helâliyle zina etmendir," buyurdu. Abdullah b. Mes'ûd dedi ki, Yüce Allah Nebi (s.a.v.)'in bu sözünü doğrulamak için şu âyet-i kerîmeyi indirdi; "Allah'ın hâlis kulları o kimselerdir ki, Allah'la beraber başka bir İLAH'A dua etmezler, Allah'ın (öldürülmesini) haram kıldığı nefsi haksız yere öldürmezler. Zînâ da etmezler. Her kim de bunları yaparsa ağır cezaya çarpar
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu'z-Zûbeyr, Câbir b. Abdullah’ı şöyle derken işittiğini söylemiştir: "Ensârdan birisine ait bir câriye olan Müseyke Hz. Nebi'ye gelerek; Efendim beni zina'ya zorluyor diye şikâyette bulundu. Bunun üzerine Yüce Allah; "...Dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için, namuslu cariyelerinizi fuhşa zorlamayın..."[Nur 33] âyet-i kerîmesini indirdi
- Bāb: ...
- باب ...
Mu'temir b. Süleyman'ın babası (Süleyman)'dan; demiştir ki: Sâd b. Ebi'l-Hasen, "Kim onlan (fuhşa) zorlarsa, şüphesiz (Allah) fuhşa zorlanmalarından sonra (o kadınlara karşı) bağışlayıcı, esirgeyicidir."[Nur 33] âyet-i kerîmesini, "Allah o, (fuhşa) zorlanan cariyeleri bağışlayıcıdır" diye açıkladı