Sunan Abu Dawud
...
(15) Kitāb: Jihad (Kitab Al-Jihad)
(15) ...
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, Bir bedevi, Peygamber (s.a.v.)'e hicreti sormuş da Peygamber (s.a.v.); "Yazık sana, hicret zor iştir. Senin develerin var mı?" buyurmuş. (O kimse de) Evet diye cevap vermiş. (Bunun üzerine Hz. Peygamber); “Peki onların zekatını veriyor musun?" buyurmuş. (O şahıs da); Evet diye karşılık vermiş. (Rasul-i Ekrem de). "Sen şehirlerden uzakta (Allah'ın emirlerini yerine getirmeye) çalış. Allah senin amelin(in sevabın)dan hiçbir şeyi zayi etmeyecektir." buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Mikdam b. Şureyh'ın babası (Şureyh)'den; demiştir ki: Ben Âişe (r.anha)'ya kırlara geziye çıkmayı sordum. (Şöyle) Cevap verdi; Rasûlullah (s.a.v.) şu kırlardaki sel yataklarına geziye çıkardı. Bir defasında kır gezisine çıkmak istedi de bana (binilmesi) yasak olan bir zekat devesi verip; "Ey Âişe! (Buna) yumuşak davran. Şüphesiz ki, yumuşak davranmak hangi işte bulunursa, mutlaka onu süsler. Bir şeyden de alınırsa kesinlikle onu lekeler" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Muaviye (bin Ebi Süfyan)'dan; demiştir ki: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'i; 'tevbe (vakti) sona ermedikçe hicret (vakti) de sona ermez. Güneş battığı yerden doğmadıkça da tevbe sona ermez" buyururken işittim. Diğer tahric: Darimî, siyer, Ahmed b. Hanbel, VI
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas (r.a.)'dan; demiştir ki: Rasûllulah (s.a.v.) Fetih (yani) Mekke'nin fethi günü (şöyle) buyurdu; "(Artık) hicret yoktur. Fakat cihad ve niyet vardır. (Devlet idarecileri tarafından) toptan cihada çağırıldığınızda cihad'a çıkınız
- Bāb: ...
- باب ...
Âmir dedi ki; etrafında bir topluluk varken Abdullah bin Amr (r.a.)'e bir adam gelip yanına oturdu ve; Bana Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den işittiğin bir şey söyle. dedi. Bunun üzerine (Abdullah şöyle) dedi: Ben Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i (şöyle) buyururken işittim; "Gerçek müslüman, müslümanların (onun), elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir. Gerçek muhacir de Allah'ın yasakladığı şeylerden uzak kalan kimsedir." Diğer tahric: Buhârî, İman, rikâk; Müslim, iman; Tirmizi, kıyâme; imân, Nesâi, iman; Dârimî, rikak, ; Ahmed b. Hanbel, II, 160, 163, 187, 191, 192, 195, 205, 206, 209, 212, 215, 224, 379; III, 154, 372, 440; IV,. 114, 385, VI
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Amr (r.a.)'dan; demiştir ki: RasûluÜah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken işittim: (Medine'ye) "Hicret (edildik)ten sonra (Şam'a da) hicret olacaktır. (Hz.) İbrahim'in hicret yeri (olan Şam), yer yüzü sakinlerinin en hayırlı olanlarını (kendi içerisine) alacak, dünya(nın Şam'ın dışında kalan kısımların)da, dünyanın en şerli halkı kalacaktır. (Sonra) onları da kendi toprakları (dışarı) atacaktır. Allah onlardan hoşlanmayacak da (oradan oraya) atacak (sonra) maymunlar ve domuzlarla birlikte kendilerini ateş saracaktır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Havâle'den; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: (İslam âleminde, İslâmî meselelerde) durum sizin (İslâm kelimesi etrafında toplanma yahutta İslam'a tâbi olma hususunda bölük pörçük olan) ordular haline geleceğiniz bir şekle dönüşecektir. (Ordulardan) Bir ordu Şam'da, bir ordu Yemenide bir ordu da Irak'ta bulunacaktır." (Ben); Ey Allah'ın Rasûlü, eğer ben bu (zama)na yetişecek olursam (bunlardan hangisine katılayım? Şimdi bunlardan birini) benim için tercih ediver! (dedim). "Sana gereken Şam'a gitmendir. Çünkü Şam Allah'ın (kendi mülkü) olan yeryüzünden tercih ettiği (bir ülke)dir. Kullarından tercih ettiğini de orada toplayacaktır." Eğer, (Şam'a gitmekten) çekinirseniz size, Yemen (e gitmeniz) gerekir. (Oraya giderseniz oradaki) havuzlarınızdan içiniz. Gerçekten Allah bana Şam ve Şam halkı hakkında teminat verdi." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
İmran b. Husayn'dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "(Her asırda) ümmetimden bir topluluk kendilerine düşmanlık edenlere karşı üstünlük sağlayarak hak uğrunda savaşmaya devam edeceklerdir. Nihayet onların en sonuncusu (olan topluluk) da Mesih deccali öldürecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, Nebi (s.a.v.); Mü'minlerin iman yönünden hangisi daha olgundur? diyı sorulmuş da; "Allah yolunda malı ve canı ile cihad eden kimse ve kuytulardan bir kuytuya çekilip de Âllah'a ibâdet eden ve kendi şerrinden Halkı azade kılan kimsedir" karşılığını vermiş
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Ümâme'den rivayet olunduğuna göre, Bir adam; Ey Allah'ın Rasûlü, bana seyahat etmek için izin ver demiş de Peygamber (s.a.v.); "Ümmetimin seyahati yüce Allah'ın yolunda cihad etmektir." buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Amr'dan rivayet edildiğine göre, Nebi (s.a.v.); (savaştan sonra) "Dönüş de savaş gibi (faziletli)dir." buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Sabit b. Kays b. Şemmas'dan; demiştir ki: Ümmü Hallad diye anılan bir kadın (yüzü) peçeli olarak Peygamber (s.a.v.)'e gelip şehid düşen oğlu(nun Allah yanındaki durumu)nu sordu. Peygamber (s.a.v.)'in (orada bulunan) Sahâbilerinden birisi (o kadına hitaben); . "Oğlunu sormaya yüzün kapalı olarak mı geldin?" dedi. O da; Oğlumu kaybettiysem de utanma duygumu hiçbir zaman kaybetmeyeceğim, diye karşılık verdi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.); "Senin oğlun için iki şehid sevabı vardır" buyurdu. Kadın; Ya Rasûlallah bu niçindir? diye sordu. (Hz. Peygamber de); "Çünkü onu kitab ehli öldürdü" cevabını verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Amr (r.a.), Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu, demiştir: "Hacca gidecek veya umre yapacak olan kimse ile Allah yolunda savaşacak olan kimsenin dışında hiçbir kimse deniz nakliye araçlarına binemez. Çünkü denizin altında ateş, ateşin altında da deniz vardır
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Mâlik (r.a.)’den; demiştir ki: Ümmü Süleym'ın kızkardeşi Ümmü Haram bint Milhan'(ın) bana anlattığına göre); Rasûlullah (s.a.v.) (Ümmü Haram'in da içlerinde bulunduğu) bir cemaatın yanında öğle uykusuna yatmış, biraz sonra gülerek uyanmış. (Ümmü Haram sözlerine devam ederek Enes b. Malik'e şunları) söylemiş; Ey Allah'ın Rasûlü, seni güldüren şey nedir? dedim. "Rüyamda (ümmetimden) bir cemaatı, tahtlar(ı) üzerinde (kurulu) padişahlar gibi şu denizin üstünde (yüzen gemilere) binerek (Allah yolunda savaşa çıkarken) gördüm" buyurdu. Ben: Ey Allah'ın Rasûlü! Beni de onlardan kılması için Allah'a dua et dedim. "Sen onlardansın!" buyurdu. Sonra yine öğle uykusuna yattı ve hemen arkasından gülerek uyandı. Ey Allah'ın Rasûlü! Seni güldüren şey nedir? dedim, (ilk) sözünün bir benzerini söyledi. (Ben de:) "Ey Allah'ın Rasûlü, beni de onlardan kılması için Allah'a dua et!" dedim. "Sen birincilerdensin" buyurdu. (Enes b. Malik) dedi ki: "Bir süre sonra Ubâde b. es-Sâmit bu kadınla evlenip deniz savaşına katıldı, onu da beraberinde götürdü. (Denizden çıkıp da karaya) dönünce binmesi için Ümmü Haram'a bir katır getirdi. (Katır üzerinden atıp) onu yere serdi. (Bu yüzden) kadının boynu kırıldı ve öldü
- Bāb: ...
- باب ...
İshak b. Abdillah b. Ebi Talha'dan; O Enes b. Malik'i şöyle derken işitmiştir; "Rasûlullah (s.a.v.) Kuba'ya gittiği zaman Ümmü Haram'ın yanına giderdi. (O sıralarda Ümmü Haram) Ubâde b. es-Sâmit'in nikahı altında idi. Bir gün onun yanına uğradı. (Ümmü Haram da) kendisine yemek yedirdi ve oturup onun başını taramaya başladı" (Hadisin bundan sonraki kısmında İshak b. Abdullah) şu bir Önceki (2490.) hadisi nakletti. Buhârî, ta'bir; cihad; isti'zân; Müslim, imâre; Tirmizi, fedailü'l-cihad; Nesai, cihad; İbn Mace, cihad; Dârimî, cihad, Muvatta, cihad; Ahmed b. Hanbel, III, 243, 264; VI, 361r 423, 435. Ebû Dâvud dedi ki: "Bint Milhan (Ümmü Haram), Kıbrıs'ta vefat etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Süleym'in kızkardeşi er-Rumeysâ'dan; demiştir ki: (bir gün) Peygamber (s.a.v.), uyudu ve hemen arkasından uyandı. O sırada er-Rumeysa başını yıkıyordu. Peygamber (s.a,) (uykusundan) gülerek uyan(mış)dı. Bunun üzerine (Rumeysa): Ey Allah'ın Rasûlü! Başım(i yıkadığım)a mı gülüyorsun? diye sordu. (Hz. Peygamber de): "Hayır" diye karşılık verdi. (Bu hadisi Rumeysa'dan rivayet eden Atâ b. Yesâr hadisin bundan sonraki kısmında) Şu (önceki 2490 nolu hadisi bazı) eksiklik ve fazlalık(lar)Ia nakletmiştir. bk. Abdürrezzak, el-Musannef, V; 285. Ebû Dâvud dedi ki: "Rumeysa, Ümmü Süleym'in süt kız kardeşidir
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Haram (r.anha)'dan rivayet olunduğuna göre; Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur; "(Allah için sefere çıkıp ta) denizde başı dönerek kendisine kusma arız olan kimse için bir şehid, boğulan kimse için de İki şehid sevabı vardır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Ümâme el-Bâhilî'den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.); "Üç kişi vardır ki üçü de aziz ve celîl plan Allah'a emânettir. (Birincisi) Aziz ve Celil olan Allah'ın yolunda savaşa çıkan kimsedir. Bu kimse (Allah) ruhunu kabzedip de cennete koyuncaya veya-hutta (savaştan) elde ettiği sevab ve ganimetle evine döndürünceye kadar Allah'a emanettir. (İkincisi de) Mescide giden adamdır. Bu kimse de (Allah) ruhunu kabzedip de cennet'e koyuncaya veyahat da elde ettiği sevap ve ganimetle (evine) döndürünceye kadar Allah'a emanettir. (Üçüncüsü de) evine selamla giren kimsedir. Bu kimse de Aziz ve Celil olan Allah'ın emânetindedir." buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'in rivayet ettiğine göre, Rasûlullah (s,a.) şöyle buyurmuştur: "Bir kafir ile, onu öldüren kimse ebediyyen, Cehennemde bir araya gelmeyeceklerdir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Büreyde'nin babası Büreyde'den; "RasûluIIah sallalahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu" demiştir: "Mücâhidlerin hanımları (evlerinde) oturan erkeklere anneleri gibi haramdır. (Evinde) oturanlardan bir erkek, mücahidlerden bir adam'a ailesi hususunda vekil olur (da sonra ona hıyanet ederse, vekil kalan kimse) kıyamet gününde mücahid için durdurulur ve (mücahide); "şu (adam) ailen hususunda sana (kötü bir) vekil olmuştu. Onun iyiliklerinden dilediğin kadarını al" denir. RasûluIIah bize dönüp; (Mücahid'in onun sevabını alma hususundaki tutumunun nasıl olacağı hakkında) "Tahmininiz nedir?" diye sordu. Müslim, imare; Nesai, cihad; Ahmed b. Hanbel, V, 352, 355. Ebû Dâvud dedi ki: (Bu hadisin râvilerinden) Ka'neb iyi bir insandı. Ebu Leylâ ona bir iş teklif etti. Ka'neb de; (Benim) bir dirheme ihtiyacım var, onu temin etmek istiyorum. Bunun için bana yardım edecek birini arıyorum, diyerek bu teklifi reddetti. (Ebu Leylâ da);
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Amr (r.a.), "Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurdu" demiştir: "Allah yolunda savaşıp da ganimet elde eden (her) savaşçı, (birlik) ahiret (teki) sevablarının üçte ikisini peşin olarak (dünyada) almış olurlar. Kendileri için (ahirete sadece) üçte bir (nisbetinde sevap) kalır. Eğer herhangi bir ganimet elde edemeden dönerlerse (ahirette) sevabları tam olarak Verilir
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl b. Muaz'ın babası (Muaz)'dan; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.); "Namaz, oruç ve zikr(in sevabı) Allah yolunda harcanan mal(ın sevabm)dan yedi yüz kat fazladır." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Malik el-Eş'arî'den; demiştir ki: "Ben, Rasûlullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken işittim": "Her kim Allah yolunda (savaşa) çıkar da (aldığı bir yarayla) ölürse veya öldürülürse o kimse şehiddir. Yahut da atı ya da devesi onu (yere çarpıp) boynunu kırar, veya zehirli bir hayvan onu sokar ya da yatağında ölürse veya Allah'ın dilediği bir ölümle ölürse, o kimse şehiddir. Ve onun için cennet vardır.”
- Bāb: ...
- باب ...
Fedâle b; Ubeyd'den rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah sallalahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Ölen her kişinin amel (defter)i kapanır. Ancak (Allah yolunda) nöbet tut(arken hayatını kaybetmiş ol)an kimse müstesna. Onun ameli kıyamet gününe kadar artırılır. Ve o kimse kabir imtihanının acısın)dan emin olur.”
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl b. el-Hanzaliyye şöyle anlatmıştır: (Hz. Peygamber'in sahabilerinden) bir cemaat Huneyn (savaşı) günü Rasûlullah (s.a.v.)'la birlikte yürüdüler. Yürüyüşü uzattılar. Nihayet akşam üstü oldu. Ben de Rasûlullah'ın yanında (ikindi) namaz(ın)da hazır bulundum. O anda atlı bir adam geldi ve; Ey Allah'ın Rasûlü, ben sizin önünüzden gitmiştim şöyle bir dağa çıktım. Bir de baktım ki Havazin kabilesi develerine binili kadınları, develeri ve koyunlarıyla birlikte hiç kimse geri kalmamak kaydıyla Huneyn'de toplanmışlar, dedi. Rasûlullah (s.a.v.)'de gülümsedi ve; "İnşallah onlar yarın müslümanların ganimeti olacaktır" buyurdu. Sonra, "Bu gece bizi kim bekleyecek?" diye sordu. Enes b. Ebu Mersed el-öanevi; Ben (bekleyeceğim) ya Rasûlallah cevabını verdi. (Hz. Peygamber ona); "Bin!" dedi. O da kendisine ait bîr at'a binip Rasûlullah (s.a.v.)'e geldi. Rasûlullah da ona (şöyle) emretti: "Şu boğaza git tepesine çık. Bu gece senin tarafından (gelecek) bir pusuya düşmeyelim". Sabahladığımız vakit Rasûlullah (s.a.v.) namazlarını) kıldığı yere çıkıp iki rekat naımaz kıldı. Sonra; "Atlınızı gördünüz mü?" dedi. Görmedik ya Rasûlallah, diye karşılık verdiler. Namaz için kamet getirildi. Rasûlullah (s.a.v.) namaza durdu ve boğaza da bakıyordu. Nihayet namazı bitirip de selâm verince: "Müjde size (işte) atlınız geldi'* buyurdu. Biz ağaçların arasından boğaza (doğru) bakmaya başladık. Bir de ne görelim (atlı) gelip Rasûlullah (s.a.v.)'in huzuruna durdu. Selam verdi ve (şöyle) dedi: Ben gittim şu boğazın tepesine, Rasûlullah (s.a.v.)'in emir buyurduğu yere kadar çıktım. Sabah olunca boğazın iki yanındaki tepelere çıkıp (etrafı) gözetledim kimseyi göremedim. Rasûlullah (s.a.v.) ona; "Bu gece (atından hiç) indin mi?" diye sordu. (O da); Hayır. Ancak namaz kılmak veya abdest bozmak için inmem hariç diye cevap verdi. Rasûlullah (s.a.v.) ona; "Sana (cenneti) kazandıran bir amel işledin. Bundan sonra (başka) bir amel işlemesen de zararı yok." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'ın rivayet ettiğine göre, Nebi (s.a.v.)'şöyle buyurmuştur: "Bir kimse (Allah yolunda) savaşmadan ve onu gönlünden geçirmeden ölürse bir çeşit nifak üzere ölür." Diğer tahric: Müslim, imare; Nesai, cihad; Darimi, cihad; Ahmed b. Hanbel, II
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Ümâme (r.a.)'ın rivayet ettiğine göre, Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kim savaş'a katılmaz veya savaş'a katılan bir gaziyi (harp aletleriyle) donatmaz ya da savaşa giden mücâhidin ailesine hizmette ona hayırlı bir vekil olmazsa, her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah onu bir felâkete uğratır. (Bu hadisin ravilerinden) Yezid b. Abdirabbih rivayetinde "kıyametten önce" (Allah onu bir felâkete uğratır) demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik'den rivayet olunduğuna göre, Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Müşriklere karşı mallarınızla canlarınızla ve dillerinizle savaşınız
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas (r.a.)'dan; demiştir ki: "Eğer topluca (savaşa) çıkmazsanız, (Allah) size acı (bir şekilde) azab eder..."[Tevbe 39.] (âyet-i kerimesi) ile "Ne Medine halkının..."[Tevbe 120.] âyetini “Yapacakları"[bk. Tevbe 121.] kelimesine kadar, bunları takibeden "Bütün insanların, toptan savaşa çıkmaları doğru değildir...”[Tevbe 122.] (âyet-i kerimesi) neshetmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Necde b. Nüfey'den; demiştir ki: İbn Abbas'a şu; "Eğer topluca (savaşa) çıkmazsamz (Allah) size (acı bir şekilde) azabeder..."[Tevbe 39] (mealindeki) âyeti sordum da; Onlardan yağmur kesildi. (Yağmurun kesilmesi) onların azabıydı diye cevap yerdi
- Bāb: ...
- باب ...
Zeyd b. Sabit (r.a.)'den; demiştir ki: Ben Rasûlullah (s.a.v.)'in yanında (oturuyor) idim. Kendisini bir sükûnet kapladı. Derken Rasûlullah (s.a.v.)'in dizi benim dizimin üzerine düştü. Rasûlullah'ın dizinden daha ağır birşey görmedim. Sonra (bu hal) ondan çekilip gidince (bana hitaben); "Yaz!" dedi. Ben de (onun mübarek ağzından çıkan; "inananlardan yerlerinde oturanlar ile mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cîhad edenler bir olmaz. "[Nisa 95] âyetini sonuna kadar bir kürek kemiği üzerine yazdım. Bu esnada â'mâ bir adam olan İbn Ümm-i Mektum mücâhidlerin faziletini işitince ayağa kalktı ve; Ey Allah'ın Rasûlü müzminlerden cihada gücü yetmeyenlerin durumu nasıldır? dedi. (İbn Ümm-i Mektum) sözünü bitirince Rasûlullah (s.a.v.)'i (yeniden) bir sükunet hali daha kapladı ve dizi dizimin üzerine düştü. Dizinin ağırlığını (bu) ikinci defa (ki düşüşün) de de (aynen) birinci defaki gibi (herşeyden daha ağır) buldum. Sonra (bu hal) Rasûlullah (s.a.v.)'den çekilip gidince (bana hitaben); "Ey Zeydî (yazdığını) oku!" dedi. Ben de (yazdığım âyetin) (kısmını) okudum. Rasûlullah (s.a.v.)'de (bu kısma) “Özürsüz olarak (sözü ilâve edilecek)" dedi (ve) âyetin tümünü okudu. Zeyd dedi ki: Allah (bu âyette bulunan -özürsüz olarak- anlamındaki) kelimeyi başlıbaşına indirdi. Ben de (âyete) ilâve ettim. Hayatım elinde olan Allah'a yemin olsun ki onun kemikte bulunan çatlağın yanındaki ilâve edildiği yeri görür gibiyim
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik'den Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Vallahi siz Medine'de öyle bir cemaat bıraktınız ki onlar sizin yürüdüğünüz (bütün) yol(lar)da ve sarfettiğiniz (her) malda, geçtiğiniz (her) vadide sizinle beraberdirler." (Bunun üzerine ashab-ı kiram); Ey Allah'ın Rasûlü! Onlar Medine'de oldukları halde nasıl bizimle olurlar dediler. (Hz. Peygamber de); "Onları mazeret(leri) alıkoydu." diye karşılık verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Zeyd b. Halid el-Cüheni, Rasûlullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Kim Allah yolundaki bir mücahidi donatırsa (Allah yolunda) savaşmış olur. Kim de bir mücahide ailesi hakkında hayırlı bir vekil olursa, o da (Allah yolunda) savaşmış olur
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said el-Hudri (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah (s.a.v.)'Beni Lihyan'a (karşı savaşmak üzere bir müfreze) gönder(mek iste)miş ve; "Her iki adamdan biri çıksın!" buyurmuş. Sonra oturan(lar)a; "Çıkanın ailesi ve malı hakkında hanginiz hayırlı bir vekil olursa, çıkanın yarı sevabı ona verilir" buyurmuş
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.), Rasûlullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken dinlediğini söylemiştir: "İnsanda bulunan (huy)ların en kötüsü, hırslı bir cimrilik ve şiddetli bir korkaklıktır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu îmran, Eşlem (b. Yezid)'den; demiştir ki: "Biz İstanbul'u kasdederek Medine'den savaşa çıktık. Cemaatin başında Abdurrahman b. Halid b. el-Velid vardı. Rum (askerleri) sırtlarını (İstanbul) şehrin(in) surlarına dayamışlardı. Derken (bizden) bir adam (tek başına) düşmana saldır(ıp düşman safları arasına dal)dı. Bunun üzerine halk "Vazgeç, vazgeç! lâ ilahe illallah kendi elleriyle kendini tehlikeye atıyor!" diye feryad'a başladı. (Bunu gören) Ebû Eyyûb (el-Ensârî) dedi ki: "Bu âyet biz Ensâr topluluğu hakkında indi. (Yüce) Allah Peygamberi (Muhammed) (s.a.v.)'e yardım edip İslâmiyet'e destek olunca (kendi kendimize); "Haydi gelin mallarımızın başında duralım, onları düzene koyalım" demiştik. Bunun üzerine Yüce Allah; "Allah yolunda sarf ediniz de kendinizi ellerinizle tehlikeye atmayınız!"[Bakara 195] (mealindeki âyet-i kerimeyi) indirdi. (Kendi) eller(imiz)le kendimizi tehlikeye atmak (demek), mallarımızın başında onları düzene koymakla uğraşmamız ve cihâdı terk etmemiz (demektir.” Ebu İmran dedi ki: Ebu Eyyub (Şehid olup ta) İstanbul'a defn edilinceye kadar cihada devam etti
- Bāb: ...
- باب ...
Ukbe b. Âmir'den; demiştir ki: Ben Rasûluüah (s.a.v.)'i şöyle buyururken işittim; "Aziz ve celil olan Allah bir ok sebebiyle üç kişiyi cennete sokar, hayır uman ve bu sebeple onu yapan ustasını, onu atanı, onu atana vereni. Atıcılık ve binicilik yapın. Atıcılık yapmanız bana binicilik yapmanızdan daha sevimlidir. Üç oyundan başka oyun yoktur. İnsanın atını terbiye etmesi, ailesi ile oynaşması, yayı ve oku ile atması. Kim (ok) atmasını öğrendikten sonra ondan yüz çevirerek atışı terkederse-ki ok atmak gerçekten (büyük) bir nimettir-Onu(n şükrünü) terketmiş olur. Yahut da (ravi şöyle) dedi: "Ona nankörlük etmiş olur
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Ali Sümame b. Şüfeyyi'l-Hemdanî, Ukbe b. Amir el-Cühenî'yi şöyle derken işitmiş. Ben Rasûlullah (s.a.v.) minber üzerinde: "Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın..."[Enfâl 60] (ayeti kerimesini okuduktan sonra) Dikkat!; kuvvet atmaktır. Dikkat! kuvvet atmaktır. Dikkat! kuvvet atmaktır!" derken işittim
- Bāb: ...
- باب ...
Muaz b.Cebel'den rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Savaş ikidir: Allah'ın dinini yüceltmek isteyen, devlet başkanına itaat eden, (cihad yolunda) malını ve canını harcayan, (silah) arkadaşına kolaylık gösteren ve fesattan kaçan kimse(nin yaptığı savaş). Bu şekilde savaşan kimsenin uykusu da uyanıklığı da sevabtır. Övünmek, gösteriş ve ün için savaşan, devlet başkanına itaat etmeyen" ve yeryüzünde fesat çıkaran kimse(nin savaşı). Bu (şekilde savaşan) kimse (günahını karşılamaya) yeterli bir sevab ile dönmez
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre Bir adam (Nebi s.a.v.); Ey Allah'ın Rasûlü, bir adam Allah yolunda savaşmak istiyor ve aynı zamanda ganimet elde etmek istiyor (buna ne buyurursunuz)? diye sormuş. Rasûlullah (s.a.v.) da; "Onun için bir sevab yoktur." buyurmuş Halk bu cevabı (gözlerinde) büyüterek o adama (bu soruyu); Rasûlullah (s.a.v.)'e tekrarla, herhalde sen cevabı iyi anlayamadın demişler. Bunun üzerine o adam; Ey Allah'ın Rasûlü adam Allah yolunda savaşmak istiyor ve aynı zamanda ganimet elde etmek arzu ediyor! diyerek soruyu tekrarlamış. (Hz. Peygamber de); “Ona sevab yoktur" buyurmuş. (Orada bulunanlar) (sözü geçen) adama (soruyu); Rasûlullah (s.a.v.)'e bir daha tekrar et demişler. O da Hz. Peygamber'e (soruyu) üçüncü defa tekrarlamış* (Hz. Peygamber yine); "Ona sevap yoktur" cevabını vermiş
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre, Bir a'râbî Rasûlullah (s.a.v.)'e gelip; Ya Rasûlallah "Adam ün için, övülmek için, ganimet elde etmek için ve (kahramanlıktaki) derecelerini göstermek için savaşıyor." (Bu kimse hakkında ne dersin?) demiş. Rasûlullah (s.a.v.)'de; "Kim Allah'ın kelimesinin hakim olması için savaşırsa o kimse aziz ve celîl olan Allah'ın yolundadır." buyurmuş
- Bāb: ...
- باب ...
Amr (b. Mürre); "Ben Ebû Vail'den hoşuma giden bîr hadis işittim" dedi ve (önceki 2517. hadisin) mânâsını rivayet etti
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Amr'den; demiştir ki: Abdullah b. Amr; Ey Allah'ın Rasûlü bana cihadı anlat dedi. (Hz. Nebi'de); "Ey Abdullah b. Amr! Eğer sen sabrederek ve sevabını sadece Allah'dan bekleyerek savaşırsan, Allah da seni sabreden ve (yaptığı savaşın sevabını sadece Allah'dan) uman (bir kişi) olarak diriltir. Eğer gösteriş için (ya da mal) çokluğuyla övünmek için savaşırsan, Allah seni gösterişçi ve (mal) çokluğuyla övünen (bir kimse) olarak diriltir. Ey Abdullah b. Amr, hangi hal üzere savaşırsan Allah da seni o hal üzere diriltir" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas (r.a.)'dan; demiştir ki: Rasülullah (s.a.v.), şöyle buyurdu; "Uhud'da kardeşlerinize (şehidlik) isabet edince Allah onların ruhlarını yeşil kuşların içine yerleştirdi. (Bu ruhlar yeşil kuş suretindeki taşıyıcılarına binerek) cennet nehirlerine uğrar meyvelerinden yerler (sonra), arşın gölgesinde asılı olan altından kandillere dönerler. (Şehidîer) Yediklerinin, içtiklerinin ve kaldıkları yerin güzelliğini görünce, "Bizim cennette diri olup da (Şehadetten dolayı cennet ni'metleriyle) rızıklandırıldığımızı, cihada yönelmeleri ve harbden korkup kaçmamaları için (dünyada bulunan) kardeşlerimize iletecek kim var? derler. (Bunun üzerine) Her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah; "(bunu) sizden onlara ben eriştireceğim" buyuracak. (Nitekim) Allah; "Allah yolunda öldürülenleri ölü zannetmeyin...”[Âl-i İmrân 169] (mealindeki) ayet-i kerimeyi sonuna kadar indirdi
- Bāb: ...
- باب ...
Hasnâ bint Muaviye dedi ki: Amcam (Eslem b. Selîm) bize (şunları) söyledi: Ben Nebi (s.a.v.)'e; Kimler cennettedir? diye sordum da; "Nebi(ler) cennettedir, şehit(ler) cennettedir, çocuk(lar) cennettedir, diri diri toprağa gömülen kız (çocukları) cennettedir." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Nimran b. Utbe ez-Zimârî dedi ki: Biz Ümmü'd-Derdâ'nın yanına girdik ve hepimiz yetim idik. Ümmü'd-Derdâ (bizi görünce şöyle) dedi: "Size müjdeler olsun. Çünkü ben Ebu'd-Derdâ'yı;,, "Rasûlullah (s.a.v.); "Şehid ailesinden yetmiş kişiye şefaat edecektir'* buyurdu, derken işittim. Ebû Dâvud dediki; Nimrân b. Utbe'nin yeğeninin isminin doğrusu, Rebâh b. Selîd'dir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan; demiştir ki: Necâşi öldüğü zaman biz (kendi aramızda); "artık onun kabri üzerinde bir nur görünüp duracaktır," diye konuşurduk
- Bāb: ...
- باب ...
Ubeyd b. Halid es-Sülemi'den; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) iki adam arasında kardeşlik kurmuştu. Bunlardan biri (Allah yolunda) öldürüldü. Bir hafta ya da bir haftaya yakın bir zaman sonra da öbürü öldü. Onun cenaze namazını kıldık. Rasûlullah (s.a.v.), (bize onun hakkında) "Nasıl dua ettiniz?" diye sordu. Biz de; Ey Allahım! Onu bağışla ve kardeşi(nin derecesi)ne eriştir diye dua ettik dedik. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.); (İik ölenin) namaz(lar)ından sonra (ikinci ölenin kıldığı) namazlar), (ilk ölenin) oruç(lar)ından sonra (ikincinin tuttuğu) oruç(lar)i- [A2] (ilk ölenin hayırlı) amel(ler)inden sonra (ikinci ölenin işlemiş olduğu hayırlı) amelleri nerede. İkisi arasında gök ile yerin arası kadar (fark) vardır." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Eyyûb (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre, Kendisi Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken işitmiş: "Yakında birçok şehirler fethedilecek ve (ülkenizde) büyük topluluklardan oluşan ordular bulunacak sizin bu orduda askerlik yapmanız emredilecek. Bunun üzerine sizden bir kimse bu orduda (ücretsiz) asker olmak istemeyerek kavminden kaçacak sonra, "Beni kendi yerine askerlik yapmam için kiralayacak birisi yok mu?" diye (diğer) kabileleri dolaşarak kendini onlara arzedecek. Dikkatli olunuz bu (adam) kanının son damlasına kadar (da çarpışsa yine de) kiralık bir kimseden başka birisi değildir." Diğer tahric: Ahmed b. Hanbel, V
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Amr'den rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle, buyurmuştur; "Mücâhid için (sadece kendi cihadının) sevabı vardır. (Ona silah temininde) yardımcı olan kimse için hem (yardımının) sevabı hem de cihad sevabı vardır." Diğer Tahric: Ahmed b. Hanbel, II
- Bāb: ...
- باب ...
Ya'lâ b. Münye (Ümeyye)'den; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.), seferberlik ilan etti. Ben de yaşlı bir ihtiyardım. Hizmetçim de yoktu. (Savaşta) Benim hizmetimi karşılayacak ücretli birini aradım. (Ganimetten kendisine düşecek olan) payını da kendisine verecektim. Derken (bunu kabul eden) bir adam buldum. Hareket (vakti) yaklaşınca bana gelip; (Ganimet'ten elime geçecek) hisselerin ne kadar olduğunu ve payıma ne düşeceğini bilmiyorum. Binaenaleyh bana bir mikdar tâyin et. (Çünkü) harbin sonunda ganimetten bana düşecek bir pay ya bulunur, ya da bulunmaz, dedi. Ben de ona üç dinar tayin ettim. Ganimeti (ortaya) gelince ona hissesini vermek istedim, (onun için tayin ettiğim) dinarları hatırladım. Ve Nebi (s.a.v.)'e varıp bu adam'ın durumunu anlattım. "Ben (bu kimsenin eline) bu savaştan dünya ve ahirette (kendisine) tayin edilen dinarlardan başka (birşey geçeceğini) zannetmiyorum." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Amr'den; demiştir ki: Bir adam Rasûlullah (s.a.v.)'e gelerek; Hicret etmek üzere seninle antlaşmaya geldim. Annemi ve babamı da (arkamda) ağlıyor olarak bıraktım dedi. (Hz. Nebi (s.a.v.)'de); ''Geri don onları ağlattığın gibi güldür." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Amr'dan; demiştir ki: Bir adam Nebi (s.a)'e gelerek; Ey Allah'ın Rasûlü ben cihad'a çıkabilir miyim? dedi. (Peygamber (s.a.v.)'de); "Senin annen baban var mı?" diye sordu. (O kimse de); Evet diye cevap verdi. (Bunun üzerine Nebi); "Öyleyse onların hizmetinde (bulunarak) cihâd et!" buyurdu. Buhari, cihad, Edeb; Tirmizi cihâd; Müslim, birr; Ahmed b. Hanbeİ, II, 165, 172, 188, 193, 197, 221. Ebû Dâvud dedi ki; Ebu'l-Abbas, ismi es-Sâib b. Ferruh olan şâir (râvi)'dir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said el-Hudrî'den rivayet olunduğuna göre, Bir adam (cihad'a katılmak için) Yemen'den Rasûlullah (s.a.v.)'in yanına hicret etmiş, Rasûl-i zi-şan efendimiz de ona; "Yemen'de herhangi bir kimsen var mı?" diye sormuş. (Adam); Annemle babam var, cevabını vermiş. (Fahr-i kâinat); "(Buraya gelmen için) Sana izin verdiler mi?" diye (ikinci bir soru daha) sormuş (O zat tekrar); Hayır diye cevap vermiş. (Bunun üzerine Fahr-i Kâinat efendimiz); "Dön onlardan izin iste, eğer izin verirlerse cihada katıl, yoksa onlara hizmet et." buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Enes (r.a.)'den; demiştir ki "Rasûlullah (s.a.v.) su taşımaları ve yaraları tedavi etmeleri için Ümmü Süleym ve Ensar'dan (bazı) kadınları harbe götürmüştür
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik (r.a.)'den; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Üç şey imanın esasındandır. (Birincisi) Lâ ilahe illallah diyen bir kimseye (el ve dil uzatmaktan) çekinmemiz, (işlemiş olduğu) bir günah yüzünden onu kâfir saymamamızdır. (Yani İslâm'a uymayan) bir fiilinden dolayı onu İslam dışı ilan etmememizdir. (ikincisi) Cihad, Allah'ın beni (Nebi olarak) gönderdiği andan, ümmetimin en çok neslinin Deccal'le savaşacağı ana kadar devam edecektir. Adaletli (bir idareci)nin adaleti onu ortadan kaldıramayacağı gibi zâlim (bir idarecinin zulmü de kaldıramaz. (Üçüncüsü ise) Kadere inanmaktır.”
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "İyi olsun kötü olsun her (müslüman) devlet reisi ile birlikte cihad üzerinize (düşen) kaçınılmaz bir görevdir. İyi olsun kötü olsun her müslüman (imam)ın arkasında namaz kılmanız üzerinize (düşen) kaçınılmaz bir görevdir. (Hatta o imam) büyük günahlar işlemiş bile olsa. İyi olsun kötü olsun (ölen) her müslümanın üzerine (cenaze) namaz(ı) kılmak farz(-ı kifaye)dir. Büyük günahlar işlemiş olsa bile
- Bāb: ...
- باب ...
Câbir b. Abdillah'ın naklettiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) (bir gün) savaşa gitmek isteyince; "Ey muhacir ve ensar toplulukları, sizin (din) kardeşlerinizden mal ve akrabası olmayan kimseler var. Sizin her biriniz (onlardan) iki veya üç kişiyi bağrına bassın. Bizden birinin (savaşa giderken) kendisini taşıyacak (özel) bir bineği olamayabilir. Ancak onlarınki gibi nöbetleşe binebileceği bir bineği olabilir" buyurdu. (Câbir b. Abdillah) dedi ki: Bunun üzerine ben (onlardan) iki veya üç kişiyi yanıma aldım. Benim de ancak onlarla (birlikte) kendi deveme sıram geldiğinde binme hakkım vardı
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Züğb el-Eyâdî dedi ki: Abdullah b. Havale (bir gün misafirim olarak) yanıma gelip bana (şunları) anlattı: (Bir defasında) Rasûlullah (s.a.v.) bizi yaya olarak ganimet elde etmeye göndermişti. Biz de hiç bir şey ele geçiremeden dönüp geldik. (Çektiğimiz) yorgunluğu yüzlerimizden anladı. Bunun üzerine ayağa kalkıp bizim İçin; "Ey Allahım! Onları(n işini) bana bırakma. Çünkü ben onlar(a yardım)dan âcizim. Onları(n işini) kendilerine de bırakma. Çünkü (kendi) nefislerinin ihtiyaçlarını temin)den (kendileri de) âcizlerdir. Onları insanlara da bırakma. Çünkü insanlar (kendilerini) onlara tercih ederler." diye dua etti. Sonra da elini başımın üzerine koydu. (Râvi İbn Züğb burada tereddüd edip) Yahut da, (Abdullah b. Havale, Rasûlullah elini), tepeme koydu (demiş olabilir) dedi. (İbn Havale sözlerine şöyle devam etti): Sonra (Hz. Nebi) buyurdu ki: "Halifeliğin Şam'a intikal ettiğini gördüğün vakit (içtimaî) sarsıntılar ve bunalımlar ve önemli hadiseler yaklaşmış olacaktır. İşte o gün kıyamet (alâmetlerinin ortaya çıkması), insanlara, elimin senin başına olan yakınlığından daha yakındır." Ahmed b. Hanbel, V, 288. Ebû Dâvud dedi ki: "Abdullah b. Havale, Humus'ludur
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Mes'ud (r.a.)'dan; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) (şöyle) buyurdu: "Aziz ve Celil olan Rabbimiz, Allah yolunda savaşıp da arkadaşları bozguna uğrayınca (harp'ten kaçmanın) kendi üzerindeki vebalini düşünerek tekrar (düşman üzerine) dönen ve kanı dökülünceye kadar savaşan kimseyi çok beğenir de meleklerine (şöyle)der: "(Şu) Kulum'a bakınız! Benim yanımdaki sevaba rağbet edip yanımdaki (âzabdan) korkarak (tek başına düşmanla savaşmak için) geri döndü. Nihayet (bu yolda) kanı döküldü
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den şöyle rivayet edilmiştir: "Amr b. Akyeş'in câhiliye devrinde bir faiz (alacağı) vardı. Onu alıncaya kadar müslüman olmayı uygun bulmuyordu. Uhud günü (müslümanların yanına) gelip; Amcamın oğulları nerede? diye sordu. Onlar da; Uhud'da diye cevap verdiler. Falan nerededir? diye sordu. Onlar da; Uhud'dadır diye karşılık verdiler. Falanca nerededir? diye sordu. Uhud'dadır cevâbını verdiler. Bunun üzerine zırhını giydi ve merkebine bindi. Sonra onların tarafına hareket etti. (Uhud'daki) müslümanlar onu görünce; Ey Amr! Bizden uzaklaş dediler. O da; Ben iman ettim deyip yaralanıncaya kadar (düşmanla) savaştı. Yaralı olarak ailesine götürüldü. Derken Sa'd b. Muaz onun yanına geldi ve onun kız kardeşine (hitaben); Kavmini korumak için mi yahut onlar için (onların düşmanlarına duyduğun) öfkeden dolayı mı yoksa Allah için (kâfirlere duyduğun) öfkeden dolayı mı (savaşıyorsun?) diye ona bir sor, dedi. Bunun üzerine (Amr); Allah ve Rasûlü için (kâfirlere duyduğum) öfkeden dolayı savaştım deyip öldü ve Allah için hiç namaz kılmadan cennete girdi
- Bāb: ...
- باب ...
Seleme b. (Sabit) el-Ekvâ dedi ki: Hayber günü olunca kardeşim şiddetli bir şekilde savaş'a girdi. Derken kendi kılıcı geri dönüp kendisini öldürdü. Rasûlullah (s.a.v.)'in ashabı onun hakkında konuşmaya başladılar. Onun hakkında -kendi silahıyla ölen bir adam- (diye) şüpheye düştüler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): "O, Allah'a itaat yolunda çalışan bir mücâhid olarak can verdi." buyurdu. İbn Şihâb dedi ki: Sonra ben (bu hadiseyi) Seleme b. el-Ekva'ın oğluna sordum. (Hadiseyi) bana babasından (aynen) bu şekilde nakletti. Ancak Rasûlullah (s.a.v.)'ın; "Yanılmışlar. O Allah'a itaat yolunda çalışan bir mücâhid olarak can verdi. Onun sevabı iki mislidir." buyurduğunu da ilave etti
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi (s.a.v.)'in sahabîlerinin birinden; demiştir ki: Biz Cüheyne'lilerden bir kabile üzerine baskın yapmıştık. Müslümanlardan birisi Cüheyne kabilesinden bir er diledi. (Bu müslüman) ona vurmak istedi . Fakat isabet edemedi, yanlışlıkla kılıcı kendisine vurdu. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.), "Ey müslümanlar, kardeşinizle ilgilenin!" buyurdu. Halk (süratle) ona (doğru) koştular ve onu ölü halde buldular. Rasûlullah (s.a.v.) onu elbisesi ve kanıyla sardı ve üzerine namaz kılıp kabre koydu. (Orada bulunanlar); Ey Allah'ın Rasûlü! O şehid midir? dediler. (Hz. Nebi de); "Evet, şehiddir. Ben de onun için şahidim" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl b. Sa'd (r.a.)'dan; demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu" "İki (dua) reddolunmaz. Yahut da pek az reddolunurlar: (Biri) Ezan okunduğu zaman (diğeride) savaş başlayıp da (iki taraf) birbirini öldürmeye başlayınca yapılan dua". Musa'(nın) Rızk b. Sa'd b. Abdurrahman, Ebu Hazim (zinciriyle) Sehl b. Sa'd'dan rivayet etti(ğine göre Hz. Nebi bu hadisin sonunda); "Ve yağmur yağarken" (yapılan dua da reddolunmaz)" buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Muaz b. Cebel'den rivayet edildiğine göre o, Rasûlullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken işitmiş: "Kim devenin iki sağımı arasındaki süre kadar Allah yolunda savaşırsa, onun için cennet(e girmek) kesinleşir. Kim de içinden gelerek, sadâkatle Allah yolunda şehid olmak ister de sonra (yatağında) ölür veya öldürülürse, ona şehid sevabı vardır.” (Ravi) İbnü'l-Musaffa buraya (Hz. Nebi'den naklen şu cümleleri de) ilave etti: "Kim Allah yolunda (düşmandan) bir yara alırsa, ya da (Allah yolunda bir kaza geçirerek) yaralanırsa o yara, kıyamet gününde dünyadaki en derin haliyle getirilir. Rengi zâferan rengi, kokusu da misk kokusudur. Kimin vücudunda da Allah yolunda iken bir çıban çıkarsa, (bu çıban) o kimsenin üzerine şehitlik mührü olur
- Bāb: ...
- باب ...
Utbe b. Abd es-Sülemî'den rivayet olunduğuna göre, Kendisi Rasûlullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken işitmiştir: "Atların alın(larındaki saç)lannı, yelelerini ve kuyruklarını kırkmayınız. Çünkü kuyruğu onun yelpazesidir, yelesi elbisesidir, alınlannda ise, hayırlar düğümlenmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Vehb el-Cüşemi'den; demiştir ki: "Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:" "Doru, sakar (beyaz alınlı), ayakları sekili yahut da al, sakar, ayakları sekili, ya da siyah, sakar, ayakları sekili (olan) atları besleyiniz." Diğer tahric: Nesai, hayl; Ahmed b. Hanbel, IV
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Vehb (El-Kilaîyden; demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu": "Al, sakar, ayakları sekili yahut da doru, sakar atlar besleyiniz." Daha sonra (Ebu'l-Muğire yahut Muhammed b. Muhacir, önceki 2543. hadisin) benzerini rivayet etti. Muhammed b. Muhacir dedi ki: Ben Akîl (b. Şebîb)e, Niçin al (at diğerlerinden) üstün kılındı? diye sordum. Çünkü Nebi (s.a.v.), bir akıncı birliği göndermişti de Feth (haberin)i ilk getiren al (at) sahibi oldu, diye cevap verdi. Diğer tahric: Beyhakî, es-Sünenu’l-kübra, VI
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'dan; demiştir ki: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Selem şöyle buyurdular: "Atların bereketi, kırmızılarındadır" Diğer tahric: Tirmizi, cihad; Ahmed b. Hanbel, I
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) atın dişisiae de, "Feres" derdi.”
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den; demiştir ki: "Nebi (s.a.v.) atların şikal olanını beğenmezdi. Şikal, atın sağ arka ayağı ile sol ön ayağında yahut da, sağ ön ayağı ile sol arka ayağında beyazlık olmasıdır." Müslim, imâre; Tirmizi, cihâd; Nesaî, hayl; İbn Mâce, cihâd; Ahmed b. Hanbel, II, 250, 436, 461, 476. Ebû Dâvud dedi ki: "(Ayak renklerinin) çapraz olmasıdır.”
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl b. el-Hanzaliyye'den; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) (açlıktan) karnı sırtına yapışmış bir deveye rastladı da; "Bu dilsiz hayvanlar hakkında Allah'dan korkunuz. Onlara (binmeye) elverişli hallerinde bininiz ve (yenmeye) elverişli hallerinde onları yiyiniz,” buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ca'fer'den; demiştir ki: "Bir gün Rasûlullah (s.a.v.) beni terkisine aldı da bana sır olarak bir söz söyledi ki ben onu insanlardan hiçbir kimseye söylemem. Rasûlullah (s.a.v.)'in abdest bozmak için arkasına gizlenmeyi en uygun bulduğu şey ya yüksek binalar yahut da sık hurma ağaçları idi." (Abdullah) dedi ki: (Hz. Nebi bir gün) ensardan bir adamın bostanına girdi. Bir de ne görsün, bir deve! Rasûlullah (s.a.v.)'i görünce (deve) inledi, gözlerinden yaşlar aktı. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) onun yanına gelip kulak kökünü okşadı, (hayvan da) sakinleşti. Nebi (s.a.v.): "Bu devenin sahibi kimdir, kimindir bu deve?" diye sordu. Ensar'dan bir genç gelip; Ey Allah'ın Rasûlü o benimdir, dedi (Nebi (s.a.v.)'de) "Allah'ın, seni kendisine sahip kıldığı şu hayvan hakkında Allah'tan korkmuyor musun? Gerçekten bu hayvan senin kendisini aç bıraktığını ve yorduğunu bana şikâyet ediyor." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Bir adam yolda giderken çok susamıştı. Bir kuyu buldu. Ona inip, su içti, sonra çıktı. Bir de ne görsün, (dilini çıkarmış) soluyan, susuzluktan ıslak toprağı yalayan bir köpek. Adam (kendi kendine); "Gerçekten bana gelen susuzluğun aynısı bu köpeğe de gelmiş" deyip kuyuya indi ve mestini suyla doldurdu. Mesti ağzıyla tutup (kuyudan) çıktı, köpeği suladı. Allah onun bu iyiliğini kabul etti ve onu bağışladı. (Orada bulunan ashab); Ey Allah'ın Rasûlü, hayvanlarda olan davranışlarımızdan dolayı bizim için sevap var mıdır? dediler. (Nebi (s.a.v.)de); "Her karaciğeri yaş olan (hayvan) da bizim için sevap vardır." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Mâlik (r.a.) dedi ki: "Biz (yolculukta) bir yere konakladığımız zaman, hayvanların yükü indirilmedikçe nafile namaz kılmazdık
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Beşir el-Ensârî'nin dediğine göre, Kendisi Rasûlullah (s.a.v.) ile bir yolculukta bulunmuş. Rasulullah (s.a.v.) bir elçi göndermiş. (Bu hadisi Ebu Beşir'den nakleden) Abdullah b. Ebi Bekir dedi ki; "Öyle zannediyorum ki (Ubâde b. Temini) dedi ki; (Hz. Nebi bu elçiyi gönderdiği sırada, kendilerine elçi gönderilen) insanlar geceledikleri yerlerinde idiler (ve Hz. Nebi elçiye şunları söylemesini emretmiş); "Hiçbir devenin boynunda (takılı) bir yay ipi (kiriş), veya bir gerdanlık kalmasın hepsi kesilsin.” Mâlik dedi ki: "Bunların göz değmesinden korunmak) için (takılmış) olduklarını zannediyorum
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Vehb el-Cüşemî'den; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Atları (her an harbe hazır tutmak için) bağlayınız, alınlarını ve sağrılarını sıvazlayınız" buyurdu. Yahut da "kabalarını (sıvazlayınız)" dedi. (Sonra sözlerine şöyle devam etti); "Onlara gereken gerdanlıktan takınız. (Fakat yayın iki ucu arasına gerilen) kirişleri takmayınız
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Habibe (r.anha)'den rivayet olunduğuna göre, Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Melekler aralarında çan (sesi) bulunan yolcularla arkadaşlık etmezler
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den; demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu": "Melekler, aralarında köpek ve çan sesi bulunan yoldaşlara arkadaş olmazlar.”
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, Nebi (s.a.v.) çan hakkında "şeytan'ın düdüğüdür'* buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer (r.a.)'den; demiştir ki: "Dışkı yiyen hayvan'a binmek yasaklanmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer (r.a.)'den; demiştir ki: "Rasulullah (s.a.v.) pislik yiyen develere binmeyi yasakladı
- Bāb: ...
- باب ...
Muaz (r.a.)'dan; demiştir ki. 'Ben Ufeyr denilen bir merkebin üzerinde, Rasûlullah (s.a.v.)'in terkisinde idim
- Bāb: ...
- باب ...
Semûre b. Cündüb (r.a.)'den, şöyle dediği rivayet edilmiştir; "Gelelim sadede; Biz (düşman tehlikesinden) korktuğumuzda Rasûlullah (s.a.v.) süvarilerimizi, "Ey Allah'ın süvarileri," diyerek çağır(ır)dı. Ve korkuya kapıldığımız zaman bizden toplu halde sabırlı ve sakin olmamızı isterdi. Harbe çıktığımız zaman da (aynı şeyleri emrederdi)
- Bāb: ...
- باب ...
İmran b. Husayn (r.a.)'dan rivayet olunduğuna göre, Nebi (s.a.v.) seferde iken bir lanet (sözü) işitmiş de; "(lanet eden) bu (kadın) kimdir?'* diye sormuş (Orada bulunanlar); Bu (kadın) falan kadınadır devesine lanet etti, demişler. Bunun üzerine; "Hayvanın üzerinden (semerini ve yüklerini) indiriniz çünkü o lanetlenmiştir." buyurmuş. (Oradakiler de) hayvanın üzerinden (yükünü ve semerini) hemen indirmiştir. İmrân dedi ki: "Boz rengiyle o deveyi hâlâ görüyor gibiyim
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas (r.a.)'dan; demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v.) hayvanları biri birine kışkırtmayı yasakladı
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik (r.a.)'den; demiştir ki: "Kardeşim yeni doğduğu zaman damağına (yiyecek) bir şey sürmesi için onu, Peygamber (s.a.v.)'e getirmiştim. Bir de baktım ki kendisi bir ağılda koyunları ateşle damgalıyor." (Bu hadisi Hişam'dan rivayet eden Şu'be) dedi ki: "Öyle zannediyorum ki (Hişam) "(Hz. Nebi hayvanların) kulaklarına (damga vuruyordu)" dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Câbir (r.a.)'dan' rivayet olunduğuna göre, Nebi (s.a.v.)'in yanına yüzüne damga vurulmuş bir merkeb getirilmiş, bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.); "Benim hayvanların yüzünü (ateşle) damgalayan ve onların yüzüne vuran kimselere lanet ettiğim haberi size erişmedi mî?" demiş ve bunu yasaklamıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Ali b. Ebî Tâlib (r.a.)'den; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.)'e bir katır hediye edildi de ona bindi. Bunun üzerine Ali (r.a.); Biz de eşekleri atlara çekseydik de bizim de bunun gibi (katırlarımız) olsaydı (ne güzel olurdu) dedi. Rasûlullah (s.a.v.) de; "Bunu ancak bilmeyenler yapar." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Câ'fer'den; dedi ki: Nebi (s.a.v.) bir yoldan geldiği zaman bizim tarafımızdan karşılanırdı. îlk önce hangimiz tarafından karşılanırsa onu (hayvanının) önüne alırdı. (Bir gün ilk önce) benim tarafımdan karşılandı. Beni önüne aldı sonra Hasan ya da Hüseyin tarafından karşılandı. Onu da arkasına aldı. Ve biz Medine'ye bu şekilde girdik
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Hayvanlarınızın sırtını minberler edinmekten sakınınız. Çünkü (yüce) Allah sadece zorlukla varabileceğiniz yerlere sizi iletmeleri için onları sizin emrinize verdi. Arzı da sizin için yarattı. Binâenaleyh ihtiyaçlarınızı arzın üzerinde karşılayınız
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den; demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Şeytanlar için develer ve evler olur. Ben şeytanların develerini gördüm. (Şöyle ki) biriniz yanında iyice beslemiş olduğu yedek develerle birlikte (yolculuğa) çıkar onlardan hiçbirine binmez ve (yaya yürümekten iyice) bıkmış bir (din) kardeşine rastlar, onu da bindirmez. Şeytanların evlerine gelince ben onları görmedim.” (Abdullah b. Ebi Yahya dedi ki) Said (b. Ubey şöyle) dedi: "Öyle zannediyorum ki bu (şeytanların evleri) insanların ipeklerle örttükleri (ve develerin sırtına yükselttikleri hevdec denilen) kafeslerdir.”
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Verimli yerlerde yolculuk yaptığınız zaman develere haklarını veriniz. Çorak yerlerde yolculuk yaptığınız zaman da (oralarda) yürüyüşü hızlandırınız. Geceleyin mola vermek istediğinizde yollar (da konaklamaktan kaçınınız.”)
- Bāb: ...
- باب ...
Şu (önceki 2569.) hadisin bir benzerini de Nebi (s.a.v.)'den Câbir b. Abdillah rivayet etmiştir. (Ravi Câbir, önceki hadiste geçen develere) "haklarını" (veriniz) sözünden sonra, (şu sözü) de rivayet etti: "Alışılagelen (günlük) mesafeleri aşmayınız.”
- Bāb: ...
- باب ...
Enes (r.a.)'den; demiştir ki: "Rasülullah (s.a.v.) şöyle buyurdu": "Size gereken yolculuğunuzu gece yapmanızdır. Çünkü yer geceleyin durulur
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Büreyde demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) yürüyüp giderken bir adam eşekle geldi ve; Ey Allah'ın Rasûlü (sen de) bin dedi ve (eşeğin ön tarafından) geriye çekildi. Rasûlullah (s.a.v.) de "Hayır! Sen hayvanının ön tarafına (binmeye) benden daha layıksın. Ancak orasını bana ayırman (nezaketinde bulunma) başka!" buyurdu. (Adam da). Öyleyse orasını sana bırakıyorum, dedi. Bunun üzerine (Hz. Nebi o hayvanın ön tarafına) bindi
- Bāb: ...
- باب ...
Abbâd b. Abdülah b. ez-Zübeyr (dedi ki) Mürre b. Avf oğullarından birisi olan ve Mûte savaşına katılan süt babam (şunları) söyledi: "Allah'a yemin olsun ki ben Ca'fer'i kızıl atından atlayıp da onun (ayaklarıyla diz kapakları arasında kalan) sinirleri kestiğini sonra da şehid edilinceye kadar düşmanla savaştığını görür gibiyim.'' Sadece Ebû Dâvud rivayet etmiştir. Ebû Dâvud dedi ki "bu hadis kavi' (sağlam) değildir.”
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu; "Yarış (ödülü) sadece deve, at ve ok yarışmasında olur
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) Hafyâ'da idmanlı atlar arasındaki koşuya katıldı (müsabakanın) bitiş yeri Seniyyetü'l-vedâ (denilen tepe) idi. İdmansız atlar arasında (yapılan) ve Seniyye (tepesin)den Beni Zureyk mescidine kadar süren koşuya da katıldı. İbn Ömer de yarış'a katılanlardandı
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, Nebi (s.a.v.) atları terbiye edip onlarla yarışmalara katılırmış. Bu hadis'i ayrıca İbn Mâce de cihâd bahsinde tahric etti
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, Nebi (s.a.v.) atlar arasında (yapılan yarışlar için) ödül koymuş ve (en uzun mesafeli yarışma için de) beş yaşındaki atları tercih etmiştir.”
- Bāb: ...
- باب ...
Âişe (r.anhâ)'dan rivayet olunduğuna göre, Kendisi Peygamber (s.a.v.) ile beraber bir seferde imiş. (Âişe sözlerine devam ederek şöyle) dedi; "Ben Hz. Nebi ile yaya olarak bir koşu yaptım ve onu geçtim. Bir süre sonra şişmanlayınca onunla bir müsabaka daha yaptım bu sefer o beni geçti ve "işte bu, (benim seni geçmem) şu (daha önceki senin beni) geçme(nin) karşılığıdır" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebü Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, Nebi (s.a.v.) (şöyle) demiştir ; "Kim, yarışı kaybedeceği önceden kesinlikle belli olmayan bir atı, iki atın arasına (yarışmak üzere) sokarsa, (bu ödüllü yarışma) kumar değildir. Eğer bir kimse, kaybedeceğinden kesinlikle emin olduğu bir atı, (yarışmacı) iki at arasına (yarışmacı olarak) sokarsa bu kumardır
- Bāb: ...
- باب ...
(Önceki 2579. hadisin) manası (bir de) Mahmud b. Halid, Velid b. Müslim, Said b. Beşir, ez-Zühri (zinciriyle ve) Abbâd isnadıyla rivayet olunmuştur. Ebû Dâvud dedi ki: "(önceki), Ma'mer, Şuayb ve Akif, Zührt'den o da bazı ilim ehlinden rivayet etmiştir. Bize göre bu rivayet daha sahihtir." Bu Hadis'i sadece Ebû Dâvud rivayet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
İmran b. Husayn'dan rivayet olunduğuna göre, Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur; “Yarışta atın (daha hızlı koşması için) peşine nara atacak bir kimse takmak ve (Yorulduğu zaman onun yerine yarışa devam etmesi için) yanına yedek bir at almak yoktur." (Ravilerden) Yahya (b. Halef, rivayet ettiği) hadisinde, "ödüllü yarışta” kelimesini de ilave etti
- Bāb: ...
- باب ...
Katâde (r.a.)'den; demiştir ki: Yarışlarda (yarışacak) atın (daha hızlı koşması için) peşine nara atacak bir kimse takmak ve (yorulduğu zaman onun yerine yarışa devam etmesi için) yanına yedek bir at almak mes'elesi ödüllü yarışlar(konusun)dadır
- Bāb: ...
- باب ...
Enes (r.a.)'den; demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v.)'in kılıcının kabzasının başı gümüştü
- Bāb: ...
- باب ...
Said b. Ebi'l-Hasen'den; demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v.)'in kılıcının kabzasının ucu gümüş idi." (Ebu Dâvud diyor ki her ne kadar) "Katâde (hadisin birini Enes'ten muttasıl olarak Saidfden de mürsel olarak) rivayet etti (ise de) bu hadisi muttasıl olarak rivayet etmekte Cerir b. Hazim*e uyan bir kimse bilmiyorum
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir (r,a.)'den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) mescid'de sadaka olarak ok dağıtmakta olan bir adam'a, onların (uçlarındaki keskin) demirlerinden tutmadan mescide girmemesini emretti
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre, Nebi (s.a.v.) "Biriniz, yanında bir okla mescidimize ya da pazarımıza uğrayacak olursa, oklarının demirlerine sahip olsun.*' Yahut, "(onları) "eliyle yakalasın" yahut da "bir müslüman'a çarpmasın(lar) diye (demirleri) eliyle sıkıca tutsun." buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Câbir (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, "Nebi (s.a.v.) kılıcın kınından sıyrılmış halde alınıp verilmesini yasaklamıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Semûre b. Cündüb (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.) iki parmak arasında sırım kesmeyi yasaklamıştır
- Bāb: ...
- باب ...
es-Sâib b. Yezid'in, ismini verdiği bir adamdan rivayet ettiğine göre, "Rasûlullah (s.a.v.) Uhud günü üst üste iki zırh giymiştir", yahut da, "İki zırh giymiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Muhammed b. eI-Kâsım*ın azatlı kölesi Yunus b. Ubeyd dedi ki; Muhammed b. el-Kasım Rasûlullah (s.a.v.) bayrağının nasıl olduğunu sormak üzere beni el-Bera b. Âzib'e gönderdi. (el-Bera b. Âzib de), "Bayrak Nemîre kumaşından, siyah renkli ve kare şeklinde idi." diye cevap verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir (r.a.)'den merfu' olarak rivayet olunduğuna göre, "Nebi (s.a.v.) Mekke'ye girdiğinde sancağı beyazdı." Ayrıca; Tirmizi, cihad; Nesâi, menâsik; İbn Mâce cihâd da tahric ettiler bu hadisi
- Bāb: ...
- باب ...
Simak'ın haber verdiğine göre, Kavminden bir kimse, "Ben Nebi (s.a.v.) in bayrağını sarı renkli olarak gördüm" demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Cübeyr b. Nufeyr el-Hadrami'den rivayet olunduğuna göre, Kendisi Ebu'd-Derdâ'yı şöyle derken işitmiştir: "Ben Rasulullah'ı sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim: "Bana zayıfları çağırınız (da ben onların yüzü suyu hürmetine Allah'dan düşmanlara karşı zafer dileyeyim). Çünkü siz ancak zayıflarınızın duası bereketi) ile rızıklandırılır ve yardım edilirsiniz..." Ebu Davud dedi ki: "Zeyd b. Ertat, Adiyy b. Ertat'ın kardeşidir
- Bāb: ...
- باب ...
Semure b. Cündüb (r.a.)'den; demiştir ki: "Muhacirlerin parolası "Abdullah", Ensâr'ın parolası ise "Abdurrahmân" idi
- Bāb: ...
- باب ...
İyas b. Seleme'nin babası (Seleme)'den; demiştir ki; "Biz Nebi (s.a.v.) zamanında, Ebu Bekr (r.a.)'le birlikte savaş'a çıktık, parolamız, "Öldür, öldür" idi
- Bāb: ...
- باب ...
(Sahabe-i kiramdan) bir kimse Nebi (s.a.v.)'i şöyle buyururken işittiğini söylemiştir; "Eğer geceleyin baskına uğrarsanız parolanız, ha mîm lâ yünsarûn olsun
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.) den; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) yolculuğa çıktığı zaman (şöyle) dua ederdi: "Ey Allah'ım (hazarda olduğu gibi) yolculukta (da) arkadaş(ım) ve aile(m) de vekil(im) sensin. Yolculuğun sıkıntısından, üzüntülü dönüşten, aile ve malda kötü hal(e düşmek) den sana sığınırım. Ey Allahım, bizim için yeri dür ve bu yolculuğu bize kolaylaştır
- Bāb: ...
- باب ...
îbn Ömer'in Aliy el-Ezdi'ye anlattığına göre Rasûlullah (s.a.v.) yolculuğa çıkarken devesinin üzerine dimdik oturduğu vakit, üç (defa) tekbir getirir sonra, "Bunu bizim hizmetimize veren (Allah)ın şanı yücedir. Yoksa biz bunu (hizmetimize) yanaştıramazdık. Biz elbette Rabbimize döneceğiz"[bk. Zuhrûf 13,14.] "Ey Allahım! Senden bu yolculuğumuzda (bize) iyilik ve takva (üzere olan) amel(ler)den de senin razı olacaklarını (nasib etmeni) dilerim. Ey Allah'ım! Bize bu yolculuğumuzu kolaylaştır. Bizim için uzaklığı dür. Yolculukta arkadaş, ailede ve malda vekil sensin." derdi. (Yolculuktan) döndüğü vakit de aynı duayı okur ve bu duaya (şunu da) ilâve ederdi; "Biz dönenleriz, tevbe edenleriz, ibâdet edenleriz. Rabbimize hamdedicilerîz." Nebi (s.a.v.) ve askerleri (savaşa giderlerken) tepelere çıkınca; "Allahü ekber" (tepelerden) inince de; "sübhanallah" derlerdi. Namaz(daki tekbir ve tesbihler) buna göre konmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer Kaze'a'ya hitaben "Gel! Ben seni Rasûlullah (s.a.v.)'in (mücahidleri ve) beni uğurladığı gibi uğurlayayım" dedi (ve şöyle dua etti): "Senin dinini, emanetini ve amellerinin sonuçlarını Allah'a emânet ediyorum
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah el-Hatmî'den; demiştir ki: Nebi (s.a.v.) (düşmanla savaşmak üzere yol'a çıkan) asker(ler)i uğurlamak istediği zaman; "Sizin dininizi, emanetlerinizi ve amellerinizin sonuçlarını Allah'a emanet ediyorum” derdi
- Bāb: ...
- باب ...
Ali b.Rabia'dan; demiştir ki: Ben Ali (r.a.)'i binmesi için kendisine bir hayvan getirildiği sırada gördüm. Ayağını özengiye basınca, "bismillah = Allah'ın adıyla" dedi; hayvanın sırtına dosdoğru yerleşince de "Elhamdülillah; Hamd Allah'a mahsustur" dedi. Sonra "Bunu bizim hizmetimize veren (Allah)'in şanı yücedir, yoksa biz bunu (hizmetimize) yanaştıramazdik. Biz elbette rabbimize döneceğiz"[Zuhrûf 13-14.] (âyetini) okudu. Sonra üç defa "elhamdulillah" sonra üç defa da "Allahu ekber dedi. Sonra da "Seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben nefsime zulmettim, beni bağışla, gerçekten, günahtan ancak sen bağışlarsın" diye dua etti ve arkasından gülümsedi. Bunun üzerine (kendisine) Ey müminlerin emiri! Seni güldüren nedir? diye soruldu. (O da şöyle) cevap verdi: Ben Nebi (s.a.v.)i benim yaptığım gibi yaptıktan sonra gülerken gördüm. Bunun üzerine, Ey Allah'ın Rasulü, seni güldüren nedir? diye sordum. "Şüphe yok ki senin Rabbin, bir kulunun - günahları kendisinden başka bir kimsenin affedemeyeceğini bilerek- (ey Allahım) günahlarımı affet demesinden memnun olur" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b.Amr (r.a.) demiştir ki: Rasûlüllah (s.a.v.) yolculuğa çıktığı zaman gece oldumu (şöyle) dua ederdi: "Ey arz! Benim Rabbım da senin Rabbın da Allah'dır. Senin şerrinden, sende olanların şerrinden, sende yaratılanların şerrinden ve üzerinde gezen yaratıkların şerrinden Allah'a sığınırım. Aslan'ın şerrinden, büyük yılanın şerrinden, yılan ve akreb şerrinden, bu yerde oturan (yaratıklar)ın şerrinden, doğuran kimselerin ve doğurduklarının şerrinden de Allah'a sığınırım.”
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir (r.a.) den; demiştir ki: “Resulullah (s.a.v.); “Güneş batınca yatsının koyu karanlığı çökünceye kadar hayvanlarınızı (dışarı) salmayın.Çünkü şeytanlar güneş batınca, yatsının karanlığı gidinceye kadar (ortalıkta) fesat çıkarırlar.” Ebu Davud dedi ki: “Fevaşi yeryüzüne dağılan her şey demektir.”
- Bāb: ...
- باب ...
Ka'b b. Mâlik'den; demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v.) Perşembe gününün dışında pek az yolculuğa çıkardı
- Bāb: ...
- باب ...
Sahr el-Gâmidî'nin rivayet ettiğine göre, Nebi (s.a.v.), "Ey Allahım ! Ümmetim için (gündüzün) erken vakitlerini bereketli kıl." diye dua etmiştir. (Sahr sözlerine şöyle devam etti: Peygamber) "bir askerî birliği veya orduyu savaş'a gönderdiğinde, onları gündüzün ilk vaktinde gönderirdi." Sahr ticaretle uğraşan bir adamdı. Ticaret mallarını gündüzün ilk vakitlerinde gönderirdi. Bu yüzden zenginleşti ve malı çoğaldı. Ebû Dâvud dedi ki; "Bu, Sahr b. Vedea'dır
- Bāb: ...
- باب ...
Amr b.Şuayb'ın dedesi (Abdullah b.Amr) den; demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v.) (şöyle) buyurdu": “Tek yolcu şeytan'dır. İki yolcu iki şeytandır. Üç (yolcu) ise, cemaattir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said el-Hudrî'den rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah (s.a.v.): "üç kişi yolculuğa çıktığı zaman içlerinden birini başkan seçsinler" buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Hureyre (r.a.) den rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Bir yolculukta (en az) üç kişi bulunduğu zaman (içlerinden) birini başkan seçsinler" (Bu hadisin râvîlerinden) Nâfi' dedi ki: Bunun üzerine biz de Ebû Seleme'ye "sen bizim başkanımızsın' dedik
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer (r.a.)'den; demiştir ki: "Rasûllullah (s.a.v.) Kur'an la birlikte düşman ülkesine yolculuk yapmayı yasakladı." (Bu hadisin râvilerinden) Mâlik dedi ki, öyle zannediyorum ki (yasaklama) düşmanın Kur'ânı ele geçirmesi korkusundandır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas (r.a.) dan; demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "(Yolculukta) Arkadaşlarının (sayı bakımından) en hayırlısı dört (kişilik), serîyyelerin en hayırlısı (en az) dört yüz (kişilik), orduların en hayırlısı da (en az) dört bin (kişilik) olanıdır ve oniki bin (kişilik bir kuvvet) azınlıktan dolayı yenilmez.” Ebû Dâvud dedi ki: "doğrusu bu hadis mürsel'dir
- Bāb: ...
- باب ...
Süleyman b. Büreyde babası (Büreyde) den; şöyle demiştir: Rasûlullah bir seriyye'nin yahut da bir ordu'nun başına bir kumandan gönderdiği zaman ona kendi nefsi hakkında Allah'dan korkmayı, (yine ona) yanında bulunan müslümanlar hakkında hayrı tavsiye eder ve (şöyle) buyururdu: "Müşriklerden olan düşman(lar)ınla karşılaştığınız zaman, onları şu üç yoldan birine çağırınız. Bunlardan hangisinde sana icabet ederlerse onu kabul et ve kendilerini bırak. Onlan (önce) İslam'a çağır, eğer icabet ederlerse (bunu) onlardan kabul et ve kendilerini (serbest) bırak. Sonra onları kendi ülkelerinden muhacirlerin ülkesine göç'e davet et ve bunu yaptıktan takdirde, muhacirler için (tanınmış) olan (haklar)ın onlar için de (tanınacağını) muhacirlerin üzerine (getirilmiş) olan (yükümlülükler)in onların hakkında da (geçerli) olduğunu kendilerine bildir. Eğer (bunu) kabule yanaşmazlar da kendi yurtlarını tercih ederlerse, onlara müslüman bedeviler gibi olacaklarını, kendilerine Allah'ın mu'minler üzerine cereyan eden hükmünün uygulanacağını, müslümanlarla birlikte cihad etmeleri dışında haraç ve ganimetten hiçbir hisselerinin olmayacağını kendilerine bildir. Eğer İslâmı kabul etmezlerse onları cizye vermeye çağır. Eğer buna yanaşırlarsa (bunu) onlardan kabul ve kendilerini (serbest) bırak. Eğer kabul etmezlerse artık Allah'dan yardım dileyip onlarla savaş, eğer bir kale halkını kuşattığında senden kendilerine, Allah'ın hükmünü uygulamanı isterlerse (bunu) onlara uygulama. Çünkü siz Allah'ın onlar hakkındaki hükmünün ne olduğunu bilemezsiniz. Yalnız onlara kendi hükmünüzü uygulayınız. Sonra onlar hakkında dilediğiniz hükmü veriniz.” Süfyân dedi ki: Alkame (şöyle) dedi: "Ben bu hadisi Mukâtil b. Hayyan'a naklettim de (bu hadisi) bana Müslim rivayet etti, diye karşılık verdi. Ebû Dâvûd dedi ki; (Müslim) îbn Heyzam'dır. Nu'man b. Mukarrir'den (naklen) Nebi (s.a.v.)'den Süleyman b. Büreyde'nin hadisinin bir benzerini (rivayet) etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Süleyman b. Büreyde'nin babasından rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın ismiyle Allah yolunda ve Allah'ı inkar eden(ler)le savaşınız ve ahdinizi bozmadan, (ganimetlere) hıyanet etmeden, musle yapmadan çocuk(ları) öldürmeden savaşınız
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik (r.a.)'den demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın ismiyle Allah için ve Allah Resulünün dininde (sebat ederek) savaşa çıkınız, aciz kalmış ihtiyarları, buluğ çağına ermemiş çocukları ve kadınları öldürmeyin, ganimete ihanet etmeyin ganimetlerinizi toplayınız, (halinizi) düzeltiniz, ihsan ile muamele ediniz. Çünkü Allah ihsan edenleri sever."[Bakara]
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah (s.a.v.) Nadîr oğullarının hurmalarını yaktırmış ve kestirmiştir. (Bu hurmalık) Büveyre (diye anılan yer)dir. Bunun üzerine Azız ve Celîl olan Allah, "hurma ağaçlarından herhangi bir şeyi kesmeniz, yahut kökleri üzerinde bırakmanız (hep) Allah'ın izniyledir ve (bu izin, yahudilerin antlaşmalarını bozmaları nedeniyle) Fâsıkları alçaltması (ve kahretmesi) içindir."[Haşr 5] (ayet-i kerimesini) indirmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Usâme (r.a.)'in haber verdiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem (vefatından önce) sabahleyin (erkenden) Ubna'ya baskın yap ve yak" diye kendisine vasiyet etmiş
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullahb.Amr el-Gazzî dedi ki: Ben Ebû Müshir'e Ubnâ (neresidir) diye sorulduğunu işittim, (o da): "Biz (bunu başkalarından) daha iyi biliriz. Orası Yübnâ Filistin (Filistin Yübnâsı denilen bir yer)dir." diye cevap verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Enes (r.a.) den; demiştir ki: "Nebi (s.a.v.) Büseyse'yi Ebû Süfyân'ın kafilesinin ne yapmakta olduğunu gözetlemek üzere casus olarak gönderdi.”
- Bāb: ...
- باب ...
Semûre b. Cundub (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre, Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Biriniz (yolculuğu esnasında sağlıklı) bir hayvanla karşılaşırsa (bir baksın eğer) onun sahibi varsa (sahibinden) izin istesin. Eğer kendisine izin verirse (hayvanı) sağsın ve (sütünü) içsin.Eğer sahibi yoksa üç (defa) seslensin eğer (sahibi) ona cevap verecek olursa, ondan izin istesin. Eğer cevap veren olmazsa (hayvanı) sağsın, (sütünü) içsin ve (artanı) götürmesin
- Bāb: ...
- باب ...
Abbad b. Şurahbîl'den; demiştir ki: Ben yoksul ve açtım. Bunun üzerine Medine'nin bahçelerinden bir bahçeye girip, bir (mikdar) başağı ovalayıp yedim. (Bir kısmını da) elbisemin içerisine koydum. Az sonra bahçenin sahibi çıkageldi, beni döğdü ve elbisemi aldı. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.)'e vardım (durumu o'na haber verdim) Bunun üzerine (Hz. Nebi) O'na (hitaben): "Sen (bu adam'a) bir şey öğretmedin; o cahildi. Ve o'nu doyurmadın, O açtı." dedi ve o'na elbisemi bana geri vermesini emretti. (Bahçe sahibi de) bana bir vesk, yahut da yarım vesk buğday verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Bişr, "Ben Ğuber oğullarından biri olan Abbad b. Şürahbil'i (şöyle derken) işittim" dedi ve (önceki 2620. hadisin) mânâsını rivayet etti
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Rafi b. Amr el-öıfâif nin amcasından rivayet olunmuştur; dedi ki: Ben çocuktum. Ensar'ın hurmalarını taşlıyordum. Nebi (s.a.v.)'in huzuruna getirildim. "Ey çocuk, hurmaları niçin taşlıyorsun?" buyurdu. Ben de; düşürdüklerimi yiyorum (da onun için taşlıyorum) diye cevap verdim. (Nebi -s.a.v.- de) "Hurma ağaçlannı taşlama, altlarına dökülenleri ye" buyurdu. Sonra çocuğun başını okşayıp; "-Ey Allahım bunun karnını doyur" diye dua etti
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer'den rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Sakın bir kimse (sahibinin) izni olmadan başka birinin davarını sağmasın. Biriniz kilerine varılıp da hazinesinin kırılıp zahiresinin sarıl(ıp alın)masını hoş görür mü? İnsanların hayvanlarının memeleri de onlara yiyeceklerini biriktirir. Binaenaleyh kimse izin almadıkça diğer bir kimsenin davarını sağmasın.”
- Bāb: ...
- باب ...
ibn Cüreyc dedi ki: "Ey inananlar, Allah'a itaat edin. Rasûle ve sizden olan (halifelere, hakimlere, âlimlere, hak ve adalet üzere olan) emir sahibine itaat edin..."[Nisâ 59] (âyet-i kerimesi) Abdullah b. Kays b. Adiyy (hakkında indi) Nebi (s.a.v.) o'nu bir seriyye de gönder(miş)di. Bana bunu Ya'la, Said b . Cübeyr'den O da îbn Abbas'dan naklen haber verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Ali (r.a.) den rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah (s.a.v.) bir ordu göndermiş ve başına da bir adam'ı kumandan tayin edip, onlara kumandanı dinlemelerini ve ona itaat etmelerini emretmişti. Bir süre sonra kumandan bir ateş yaktı ve askerlere ateş'e girmelerini emretti. Bunun üzerine bazı askerler, "biz sadece ateş'ten kaçtık" dediler. Diğer bir kısmı da ateş'e girmek istediler. Bu haber Nebi (s.a.v.)'e erişince; "Eğer onlar ateş'e girselerdi ebediyyen ateşte kalacaklardı.' dedi ve "Allah'a isyan hususunda (kul'a) itaat yoktur (kul'a) itaat ancak din'e uygun olan işlerdedir" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Amr'den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kendisine (Allah'a ve Rasûlüne) isyan emredilmedikçe hoşlandığı ve hoşlanmadığı bir işte (âmiri) dinlemek ve (o'na) itaat etmek müslüman bir kimseye vaciptir. Fakat kendisine (Allah'a veya Rasûlüne) isyan emredilirse o zaman (hiç bir amiri) dinlemek de yoktur, itaat da yoktur.”
- Bāb: ...
- باب ...
Ukbe b. Mâlik'den; dedi ki: Nebi (s.a.v.) bir seriyye göndermişti. Ben de askerlerden birine bir kılıç verdim. (Bu kimse seferden) dönünce bana: Rasûlullah (s.a.v.)'in bizi kınadığını görürsen (şaşma) dedi. (Gerçekten Hz. Nebi de onlara hitaben şöyle) buyurdu: "Benim (askerin başında kumandan olarak) gönderdiğim adam, emrimi yerine getirmeyince emrimi yerine getirecek birisini onun yerine geçirmekten âciz mi kaldınız?
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Sa'lebe el-Huşenî dedi ki: (Sefer esnasında) Sahâbîler, bir yere indikleri zaman [(ravi) Amr (bu cümleyi) "Rasûlullah (s.a.v.) bir yere indiği zaman sahâbîler" diye rivayet etti.] dağ yollarına ve vâdîlere dağılırlar (oralarda dağınık olarak konaklarlardı. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; "Sizin şu dağ yollarına ve vadilere dağılmanız ancak şeytandandır" buyurdu. Bundan sonra bir yerde konakladıklarında birbirlerine iyice yaklaşırlardı. Hatta; "Üzerlerine bir örtü yayılacak olsa hepsini kaplar" deni(lebi)lirdi
- Bāb: ...
- باب ...
Muaz b. Enes el-Cühenî'den; demiştir ki: Ben Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte bir savaş'a çıkmıştım. Askerler evleri daralttılar ve yolu kestiler. Bunun üzerine, Nebî (s.a.v.) askerler arasında, "Kim bir evi daraltırsa ya da bir yolu keserse onun için cihad(dan nasib) yoktur." diye bağıracak bir dellal gönderdi
- Bāb: ...
- باب ...
Muaz b. Enes'den; elemiştir ki: "Biz Allah'ın peygamberi (s.a.v.) ile birlikte savaş'a çıkmıştık." dedi. (ve sözlerine devam ederek önceki 2629. hadisin) mânâsını (rivayet etti)
- Bāb: ...
- باب ...
Ömer b. Ubeydillah'ın azatlı kölesi ve katibi olan Salim Ebu'n-Nadr'dan; demiştir ki: Ömer b. Ubeydillah Harûrîler üzerine yürüdüğü vakit, Abdullah b. Ebi Evfa o'na bir mektup yazıp Rasûlullah (s.a.v.)'in düşmanla karşılaştığı bazı günlerinde (askerlere); "Ey insanlar, düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyiniz, Allah'dan sağlık isteyiniz. Eğer onlarla karşılaşırsanız sabrediniz ve cennetin, kılıçların gölgesi altında olduğunu biliniz." diye konuşma yaptığını, sonra da; "Ey (Nebilerine) kitap indiren bulutları hareket ettiren (kâfir) cemâatleri bozguna uğratan Allah'ım. Onları perişan et ve onlara karşı bize yardım et." diye dua ettiğini bildirdi
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Mâlik (r.a.)den; demiştir ki: Resûlullah (s.a.v.) savaş sırasında "Ey Allah'ım, benim (yegâne) dayanağım ve yardımcım sensin. (Düşmanların hilesini) senin (desteğin) le önlerim. Senin (verdiğin güç)le (düşmana) saldırırım ve (yine) Senin (desteğin)le (düşman'a karşı) savaşırım." diye dua ederdi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Avn dedi ki: Ben Nâfi'ye bir mektup yazarak, ona harbden önce müşrikleri (İslama) davet etmeyi sordum, o da bana: "Bu islamın başlangıcında idi. (Nitekim daha sonraki tarihlerde) Allah'ın Nebii Müstalik oğullarına, gafil bulundukları, hayvanlarının su'ya götürüldüğü bir sırada baskın yaptı. Savaşabilecek olanlarını öldürdü, zürriyetlerini de esir aldı. Haris'in kızı Cüveyriye'yi de o gün aldı. Bu hadisi bana (o sırada) kendiside o ordunun içinde olan, Abdullah (b. Ömer) rivayet etti. diye mektup yazdı. Ebû Dâvud der ki; Bu hadis sahihtir. Onu İbn Avn, Nâfi'den rivayet etmiştir. Bu hadisi ondan başka rivayet eden bir kimse daha yoktur
- Bāb: ...
- باب ...
Enes (r.a.) den rivayet olunduğuna göre; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, (düşmana) sabah namazı (vakti girince) baskın yapardı. (Sabah namazı vakti girdimi) iyice kulak verirdi. Eğer ezan sesi duyarsa (baskından) vazgeçerdi. Yoksa hücuma geçerdi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn-i îsam el-Müzenî'nin babasından; demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v.) bir seriyyede bizi (savaşa) gönderirken şöyle buyurdu; "Eğer (uğradığınız memleketlerde) bir mescid görür ya da bir müezzin (sesi) işitirseniz, (oranın halkından) kimseyi öldürmeyiniz.”
- Bāb: ...
- باب ...
Amr'dan rivayet olunduğuna göre, Kendisi Câbir'i (r.a.) şöyle derken işitmiş; "Rasûlullah (s.a.v.) "Harb hud'a dır" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ka'b b. Malik'ten rivayet olunduğuna göre; Nebi (s.a.v.) bir savaş(a çıkmay)ı istediği zaman başka bir savaş'a çıkıyormuş gibi görünür ve; "Harp hud'a dır" buyururmuş. Ebû Dâvûd der ki: "Harp hud'a dır” hadisini bu isnadla sadece Ma'mer rivayet etmiştir. Amr b. Dinar'ın hadisi de sadece Cabir'den rivayet edilmiştir ve bir de bu hadisi Ma'mer, Hemmam b. Münebbih'den, o da Ebu Hureyre'den rivayet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Seleme (r.a.)'den; demiştir ki; (Bir savaşta) Rasûlullah (s.a.v.), Ebu Bekr (r.a.)'i bize kumandan tayin etmişti. Müşriklerden bir toplulukla savaşmaya başladık, derken hepsini öldürmek üzere geceleyin onlara ani bir baskın yaptık. O gece parolamız "öldür, öldür!" idi. Seleme dedi ki: "Ben o gece, kendilerine baskın yapılan müşriklerden yedi tanesini kendi ellerimle öldürdüm
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdillah'dan demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.), yolculukta (yolculardan) geride kalırdı. Zayıf (olan hayvanlar)ı sürer, (yola devam edemeyen yolcuları da hayvanının) arkasına bindirir ve onlara duâ ederdi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Hureyre (r.a.)'den demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) (şöyle) buyurmuştur: "İnsanlar, "Allah'dan başka ilah yoktur" deyinceye kadar kendileriyle savaşmak üzere emrolundum. Eğer bunu söylerlerse kanlarını ve mallarını benden korurlar. Ancak tevhid kelimesi hakkı ile olması müstesnadır. Onların (kalbierinde saklamış oldukları küfr ve nifaklarıyla ilgili) hesapları ise Allah'a aittir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes (r.a.)'den demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.); "Ben, insanlar; "Allah'dan başka ilah yoktur ve Muhammed onun kulu ve Rasûlüdür" deyinceye ve kıblemize yönelinceye, kestiklerimizi yiyinceye ve namazımızı kılıncaya kadar onlarla savaşmak üzere emrolundum. Bunu yaparlarsa, onların (kanlarının ve mallarının) hakkı (olan cezaların) dışında kanları ve malları bize haram olur. Müslümanların (lehine) olan (hüküm)Ier, onlarında lehinedir. Müslümanların üzerinde bulunan (yükümlülük)ler, onlar hakkında da câridir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik (r.a.)'dan demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.): "Ben müşriklerle savaşmak üzere emrolundum..." buyurmuştur. (Enes b. Malik sözlerine devamla bir önceki 2641. hadisin) manasını rivayet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Usame b. Zeyd'den demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v.) bizi bir seriyye olarak el-Hurakat (denilen kabileler) üzerine gönderdi. Onlar (bizim kendilerine yaklaşmakta olduğumuzu, bizim kendilerine saldırıya geçeceğimizi) hissederek kaçtılar (bunlardan) bir adam'a yetiştik. Biz üzerine çullanınca adam, "Lâ ilahe illallah" deyiverdi. Biz ona, öldürünceye kadar (kılıçlarımızla) vurduk. Sonra bunu Nebi (s.a.v.)'e anlattım. "Kıyamet gününde (bu adam'ın söylediği) lâ ilahe illallah (kelimesi) karşısında senin için (yardımcı olabilecek) kim vardır?" buyurdu. Ben de: Ey Allah'ın Rasûlü o bunu ancak silah korkusuyla söyledi, dedim. "Bari onun kalbini yarsaydın da (kalbinin) bu sözü korkudan dolayı söyleyip söylemediğini (iyice bir) bilseydin. (Yarın) kıyamet gününde "lâ ilahe illallah" (sözü) karşısında senin için (yardımcı olabilecek) kim vardır?" buyurdu. Bu sözü (tekrar tekrar) söylemeye o kadar devam etti ki (daha önce) müslüman olmayıp ta o gün müslümanlığa (yeni) girmiş olmamı arzu ettim
- Bāb: ...
- باب ...
El-Mikdad b. el-Esved'in anlattığına göre, Kendisi (Nebi s.a.v.'e); “Ey Allah'ın Rasûlü! Ben kafirlerden bir adam'a rastlasam da benimle savaşsa ve kılıçla vurarak ellerimden birini kesse sonra benden (kaçıp) bir ağaca sığınsa ve -Ben Allah'a teslim oldum- dese bu sözü söyledikten sonra ben o adam'ı öldürebilir miyim? Ne buyurursun?" diye sormuş. Rasûlullah (s.a.v.) da; "Onu öldüremezsin" buyurdu. Ben de; Ey Allah'ın Rasûlü o benim elimi kesti, dedim. Rasûlullah (s.a.v.) da; O'nu öldüremezsin. Çünkü eğer öldürürsen o, senin onu öldürmeden önceki yerine geçer. Sen de onun, söylediği o sözü söylemeden önceki yerine geçersin.” buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Cerir b. Abdillah'dan demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) Has'am kabilesine (baskın yapmak üzere) bir seriyye gönderdi. O kabileden bazı kimseler (müslümanların saldırısından kurtulmak için) secde ederek korunma yoluna başvurdular. Bu (durum) onları öldürmeyi (daha da) hızlandırdı. (Cerir b. Abdillah rivayetine devam ederek) dedi ki: Durum Nebi (s.a.v.)'e ulaşınca onlar için yarım diyet (ödenmesini) emretti ve; "Ben müşrikler arasında ikamet eden her müslümana uzağım" buyurdu. Neden ya Rasülallah?" diye sordular. (Müslümanlarla müşriklerin) "Ateşleri birbirini görmesin", diye cevap verdi
- Bāb: ...
- باب ...
ibn Abbas (r.a.)'dan demiştir ki: "...Eğer sizden sabreden yirmi kişi olsa (onlar) ikiyüz kafiri yenerler..."[Enfâl 65] (ayeti) indi (ğinde), Allah (bu ayetle) bir müslümanın on kafirden kaçmamasını müslümanlara farz kılınca bu (durum) müslümanlara (çok) ağır geldi. Sonra (Allah'dan) hafifletmek (üzere başka bir ayet) geldi (Allah Teâlâ bu ayetinde); "Şimdi Allah sizden (yükü) hafifletti..."[Enfâl 66] buyurdu. (Ravi) Ebû Tevbe (inen bu ayeti bildirmek maksadıyla başından itibaren) "İkiyüz (kafiri) yenerler.”[Enfâl 66] cümlesine kadar okudu. (Ibn Abbas rivayetine devam ederek) dedi ki: "Allah, onlar (müslümanlar)'dan (yapmakla mükellef oldukları) harp hazırlığını hafifletince, kendilerinden hafifletilen (yük) kadar (göstermekle mükellef oldukları) sabr (in mikdannıda) azal(t)dı
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer'den rivayet olunduğuna göre, Kendisi Rasûlullah (s.a.)'in (düşmana baskın yapmak üzere gönderdiği) seriyyelerinden birinde imiş. (Hz. Abdullah bu seriyyede bulunduğu sırada başından geçen olayları) şöyle anlattı: "Askerler tamamen bozguna uğradılar. Ben de bu bozguna uğrayanlar arasında idim. (Bu kargaşalıktan kurtulup da bir kenara) çıkınca; "(şimdi) ne yapacağız? Biz harpten kaçtık (Allah'ın) gazab(ı) ile geri döndük" demeye başladık ve; "Medine'ye girelim (gündüzün) orada kalalım, (geceleyin) bizi hiç bir kimse görmeden (evlerimize) gideriz." dedik. Ve (Medine'ye gir(meye kesinlikle karar ver)dik. (fakat) hemen arkasından da; "Eğer biz Rasûlullah (s.a.)'e (varıp da) durumumuzu arzetseydik, (daha hayırlı olurdu. O zaman) eğer bize tevbe gerekiyor idiyse (tevbe eder ondan sonra tevbekâr olarak Medine'de) kalırdık. Eğer bundan başka bir şey (yapmamız gerekiyor) idiyse (Medine'den) gider (o görevi yerine getirir)dik." dedik. Bunun üzerine sabah namazından Önce Rasûlullah (s.a.)(i beklemek) için oturduk. (Evinden) çıkınca kendisine (doğru) ayağa kalktık ve; Biz (savaştan) kaçanlarız! dedik. "Hayır! Bilakis siz tekrar savaş'a dönen kimselersiniz." buyurdu. Biz de yaklaşıp elini öptük. Bunun üzerine; "Ben de müslüman birliğinden bir kimseyim." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Sâid (r.a.)'den demiştir ki: "Kim o gün savaşmak için bir tarafa çekilmek ya da başka bir birliğe katılmak dışında arkasını döner (de savaş'tan firar eder)se"[Enfâl 16.] (mealindeki ayet-i kerime) Bedir (savaşı) günü indi
- Bāb: ...
- باب ...
Habbab'dan elemiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) Ka'be'nin gölgesinde çizgili bir kumaşı başının altına yastık olarak koymuş bir halde (dinlenir) iken (yanına) varıp kendisine (kafirleri) şikayet ettik. "Sizden önceki (ümmetlerde) bir kimse (küfre zorlanırdı kabul etmeyince) tutulur ve kendisi için yerde bir çukur kazılır (sonra bu çukurun içine yatırılır) dı. (Daha) sonra bir testere getirilip başının üzerine konur (onunla) başı iki parça edilirdi de bu (işkence) onu dininden çeviremezdi. Kemiği üzerinde (bulunan) etten ve sinirden (ne varsa hepsi) demir taraklarla taranırdı da (yine) bu (işkence) onu dininden çevir (e) mezdi. Allah'a yemin olsun ki Allah bu dini tamamlayacak. Öyle ki (Hayvanına) binen bir kimse Allah'tan (başka) ve koyunları hakkında da kurttan başka hiç kimseden korkmadan (yalnız başına) San'a ile Hadramevt arasında yolculuk yapabilecektir. Fakat siz acele ediyorsunuz." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ali b. Ebi Talib'in katibi olan Ubeydullah b. Ebi Rafi' dedi ki: Ben Ali (r.a.)'i (şöyle) derken işittim: Rasûlullah (s.a.v.) benî Zübeyr ve Mikdad-ı; "Haydin Hâh bahçesine gidin! Orada, yanında mektup bulunan bir câriye vardır. Mektubu ondan alın" diyerek gönderdi. Atlarımızı koşturarak yola koyulduk. Bahçeye vardık. Derken ansızın cariye karşımıza çıkıverdi. Bunun üzerine: Mektubu getir, dedik. Bende mektup yok, cevabını verdi. Ben de: Ya mektubu çıkarırsın, yahut da elbiseleri bırakırsın! dedim. Bunun üzerine örülü saçlarının arasından mektubu çıkardı. Biz de onu peygamber (s.a.v.)'e getirdik. Bir de ne görelim mektup Hatıb b. Ebi Beltea (tarafın)dan Rasûlullah (s.a.v.)'in bazı işlerini haber vermek üzere bazı müşriklere (hitaben yazılıp gönderilmiş) Rasûlullah (s.a.v.); "Ey Hatıb! Bu nedir?" diye sordu. (Hatıb); Ey Allah'ın Rasûlü! Benim hakkımda (hüküm vermekte) acele etme. Ben Kureyş'in müttefiki idim. Ama onlardan değildim. Şurası bir gerçek ki (Muhacirlerden) Kureyş (kabilesine mensup bazı kimseler) in Mekke'de hısımları vardır. (Bu akrabalar) hısımlıkları sebebiyle (muhacirlerin) Mekke'de bulunan ailelerini koruyorlar. Benim (Mekkelilerle olan hısımlığım) kalmayınca onlara bir iyilik yapmayı ve bu iyilik sebebiyle (oradaki) akrabalarımı korumalarını (sağlamayı) arzu ettim. Allah'a yemin olsun ki ey Allah'ın Rasûlü bende küfürde yok, dinden dönme de yok dedi. Rasûlullah (s.a.v.)'de; "(Bu adam), size doğru söyledi" buyurdu. Bunun üzerine Ömer; Beni bırak ta şu münafığın boynunu vurayım, dedi. Rasûlullah (s.a.v.) de; “Gerçekten o Bedir (muharebesin) de bulunmuştur. (O'nun katle layık olduğunu nereden biliyorsun. Allah onların durumuna muttali olduğu için Bedir ehli hakkında; "İstediğinizi yapınız. Ben sizi affettim." buyurmuştur." cevabını verdi)
- Bāb: ...
- باب ...
Şu (bir önceki 2650. hadis-i şerifte geçen) olay Ali (k.v.)'den de rivayet olunmuştur. (Ali r.a.) dedi ki: (Hz. Nebi’in Mekke üzerine yürümeyeceğini Öğrenen) Hatip (meclisten kalkıp) gitti ve Mekke halkına; Muhammed sizin üzerinize bir sefer yapmak üzere kesin karar aldı diye bir mektup yazdı. (Ebu Abdirrahman) dedi ki; (Hz. Ali'nin rivayet ettiği) bu hadiste şu (sözler) bulunmaktadır: (Mektubu götüren kadın yakalandığında); "Benim yanımda herhangi bir mektup yoktur dedi. Biz de onu (n devesini) çöktürdük. (Fakat) yanında herhangi bir mektup bulamadık. Bunun üzerine Ali b. Ebi Talib; "Kendisine yemin edilen Zat'a yemin olsun ki seni öldürürüm. Yahut da (bu) mektubu çıkarırsın dedi. (Vehb b. Bakıyye bu sözlerden sonra bir önceki) hadisi (aynen) rivayet etti
- Bāb: ...
- باب ...
Fürat b. Hayyan'dan rivayet edildiğine göre, Kendisinin öldürülmesi için Rasûlullah (s.a.v.) emir vermiş. Fürat o sırada Ebu Süfyan'ın casusu imiş ve Ensar'dan bir adamla da müttefik imiş. (Bir gün) Ensar'dan bir topluluğun yanına varıp; "Ben müslümanım demiş. Bunun üzerine (orada bulunan) Ensar'dan bir adam (Hz. Peygamber'e varıp); Ey Allah'ın Rasûlü o adam ben gerçekten müslüman'ım, diyor demiş. Rasûlullah (s.a.v.) da; Sizden bazı kimseler var ki, iman etmeleri konusunda biz onlara güveniriz. Fürat b. Hayyan da onlardandır." buyurmuş
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Seleme b. el-Ekvâ'nın babasından; demiştir ki: Nebi (s.a.v.) (Huneyn) sefer(in) de iken huzuruna müşriklerden bir casus geldi ve ashab'ın yanında oturdu. Sonra çıkıp gitti. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.); "Onu arayıp bulun ve öldürün" buyurdu. (Seleme) dedi ki; Ben (bazı sahabelerden) önce yetişip onu öldürdüm ve eşyasını aldım. (Hz. Peygamber de) ganimet olarak onun eşyasını bana verdi
- Bāb: ...
- باب ...
İyâs b. Seleme'nin babası Seleme'den; Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte Hevâzin'de savaş'a katıldım. Kahvaltı yapıyorduk. Çoğumuz yaya idi ve bizde bir zayıflık hâli vardı. Ansızın kırmızı bir erkek deve üzerinde bir adam çikageldi. Devenin boşböğründen deriden yapılmış bir ip çıkardı, onunla devesini bağladı, sonra geldi cemaatle birlikte kahvaltı yapmaya başladı. (Cemaatin) zayıflığını ve hayvanların cılızlığını görünce, (birdenbire) çıkıp devesine doğru koştu ve onu çözdü sonra çöktürüp üzerine oturdu, sonra da onu koşturmaya başladı. Boz bir dişi deve üzerinde Eslem (kabilesin)den bir adam da onun ardına düştü. Bu deve cemaatin hayvanlarının en iyisiydi. Ben de koşarak çıktım ve o (birinci adamı takip eden) adama yetiştim. Dişi deve'nin başı erkek devenin kalçası hizasında idi. Ben de dişi devenin kalçası hizasında idim. Sonra ilerledim erkek devenin kalçası hizasına geldim. Sonra daha da ilerledim, devenin yularını yakalayıp onu çöktürdüm. Deve dizini yere koyunca kılıcımı çekip (adam'ın) başına vurdum. Derhal (yere) düştü. Hayvanı yüküyle birlikte çekip getirdim. Rasûlullah (s.a.v.) (yüzünü) dönerek beni karşıladı ve "Bu adamı kim öldürdü?" diye sordu. (Oradakiler); Seleme b. el-Ekva (öldürdü) dediler. Bunun üzerine Rasûlullah; "Bunun bütün eşyası onundur." buyurdu. Râvi Harun dedi ki; bu rivayet Hâşime aittir
- Bāb: ...
- باب ...
En-Nu'man b. Mukarrin dedi ki: Ben (bazı savaşlarda) Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte bulundum. Gündüzün evvelinden savaş'a başlamazsa güneşin (tepeden batıya) kayıp ta rüzgarlar esmeye ve (Allah'ın) yardım(ı) ininceye kadar savaşı ertelerdi
- Bāb: ...
- باب ...
Kays b. Ubad'dan dedi ki: "Nebi (s.a.v.)'irı sahabeleri (düşmanla) savaşırken ses çıkarmayı çirkin görürlerdi
- Bāb: ...
- باب ...
Şu (bir önceki 2656.) hadisin bir benzeri Ebû Bürde'nin babası, Ebû Musa el-Eş'arî'den de rivayet olunmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
el-Bera (r.a.)'dan; demiştir ki: Nebi (s.a.v.) Huneyn gününde müşriklerle karşılaşınca müşrikler bozguna uğradılar. (Sonra Hz. Peygamber) katırından inip (düşman üzerine) yürüdü
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Atik'den rivayet olunduğuna göre, Allah'ın peygamberi (Muhammed) (s.a.v.) şöyle buyururmuş: "Allah kıskançlığın kimisini sever, kimisine de öfkelenir. Allah'ın sevdiği kıskançlık, şüphe (doğuran işler) hakkındaki kıskançhk(lar)dır. Allah'ın kızdığı kıskançlık ise şüphe (doğuran işlerin) dışındaki kıskançlık(lar)dır. Yine Allah büyüklük taslamaların kimisine kızar, kimisini de sever. Sevdiği, büyüklük taslama kişinin savaş esnasında büyüklük taslaması ile sadaka verirken büyüklük taslamasıdır. Allah'ın kızdığı büyüklük taslama ise zulümden büyüklük taslamadır. (Bu hadisin ravilerinden) Musa (b. İsmail son cümleyi zulümde ve) övünmekte (büyüklük taslamadır, şeklinde) rivayet etti
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Hureyre'den demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) (Mekke'ye) on (kişilik) casus göndermişti. Asım b. Sabit'i de onlara komutan tayin etmişti. Huzeyl (kabilesi) de bunlar (ı takib) için yüz'e yakın okçu çıkardı (ve peşlerine taktı). Asım (r.a.) onları(n kendilerini izlediğini) hissedince Karded (denilen yüksekçe bir yer)e sığındılarsa da okçular (oradan) ininiz ve bize elinizdekilerı teslim ediniz. Sizden hiçbir kimseyi öldürmeyeceğimize dair söz ve teminat veriyoruz, dediler. Bunun üzerine Asım: Bana gelince ben bir kafirin sözüne güvenerek (buradan) inmem (ve onlara teslim olmam) dedi. Bunun üzerine (kafirjer) müslümanlar üzerine ok yağdırıp Asımla birlikte yedi kişiyi şehid ettiler. (Geriye kalan) üç kişi ise (kafirlerin verdiği) söz ve teminattan dolayı (bulundukları yerden) indiler. Bu üç kişi'den (birisi) Hubeyb, (birisi) Zeyd b. ed-Desinne, (birisi de) başka bir adamdı. (Kâfirler) bunları ele geçirince oklarının tellerini çözüp o iplerle kendilerini (sımsıkı) bağladılar. Bunun üzerine üçüncü zat; İşte (bize) ilk ihanet budur. Vallahi size teslim olmam. Bu şehidler benim için bir örnektir, dedi. Onu sürükledüerse de onlarla gitmeye razı olmadığı için onu da şehid ettiler. Hubeyb bir süre esir olarak kaldı. Nihayet (haram aylar çıkınca) onu da öldürmeye ittifakla karar verdiler. Bu öldürme kararı üzerine Hubeyb ödünç olarak bir ustura aldı. Onunla bir etek tıraşı yaptı onu öldürmek için (harem-i şerif haricindeki tenim'e) çıkardılar. Hubeyb onlara; Beni bırakınız da iki rekat namaz kılayım, dedi ve sonra: Allah'a yemin olsun ki, eğer bende olan şu halin bir korku eseri olduğunu düşünmeyecek olsaydınız (bu namazı) daha da artırırdım. dedi
- Bāb: ...
- باب ...
(Şu bir önceki 2660.) Hadisi Ebû Hureyre'nin arkadaşlarından Amr b. Ebî Sufyan b. Esîd b. Cariyetes-Sakafî de rivayet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
el-Berâ'dan demiştir ki: Uhud (savaşı) günü, Rasûlullah (s.a.v.) elli kişi'(den ibaret) olan okçuların başına, Abdullah b. Cubeyr'i koymuş ve (onlara); "Bizi kuşların kaptığını bile görmüş olsanız ben size haber gönderinceye kadar sakın şu yerinizi terketmeyiniz. Bizim onları bozguna uğratıp yendiğimizi görseniz bile ben size bir haberci iletinceye kadar (sakın şu bulunduğunuz yerden) ayrılmayınız." diye emretti. (el-Berâ b. Azîb) dedi ki: Allah müşrikleri bozguna uğrattı, ve Allah'a yemin olsun ki ben (müşriklerin safında bulunan) kadınları (korkularından) dağa tırmanırlarken gördüm. Bunun üzerine Abdullah b. Cübeyr'in arkadaşları: Ey arkadaşlar ganîmet ganimet! Arkadaşlarınız galip geldi. Siz ne bekliyorsunuz?" dedi(ler) Bunun üzerine Abdullah b. Cübeyr; Siz Rasûlullah (s.a.v.)'in size ne dediğini unuttunuz mu? dedi. Onlar da; Müslüman askerlerin yanına varacağız, biz de ganimetten pay alacağız! diye karşılık verdiler ve müslüman askerlerin yanına varır varmaz yüzgeri edildiler. Müslümanlar da bozulmaya başladı
- Bāb: ...
- باب ...
Hamza b. Ebî Useyd'in babası Ebû Useyd (Mâlik b. Rabîate'I-Ensâri's-Sâidi)'den; demiştir ki: Biz Bedir (savaşı) gününde saf tuttuğumuz zaman, Rasûlullah (s.a.v.) (şöyle) buyurdu: "(Düşman askerleri) Size yaklaştıkları zaman yani sizi (iyice yakından) sardıkları zaman onlara ok atınız. (Ok menzilinin dışında kalacak kadar uzak oldukları zaman ise) oklarınızı (atmayınız, yanınızda) muhafaza ediniz.”
- Bāb: ...
- باب ...
Malik b. Hamza b. Ebî Üseyd es-Saidi'nin dedesi (Malik b. Rabiâ el-Ensârîs-Sâîdî) den; demiştir ki: Nebi (s.a.v.) Bedr (savaşı) gününde; "Size yaklaştıklarında onlara ok atınız. Onlar sizi iyice yakından sarıncaya kadar da kılıç çekmeyiniz/' buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Ali (r.a.)'den; demiştir ki: Utbe b. Rabîa (düşman saflarından çıkıp harp meydanına) ilerledi oğlu ile erkek kardeşi de onun arkasından yürüdüler. Utbe (Benimle) Kim savaşacak? diye haykırdı. Ensar'dan bazı gençler (biz savaşacağız, diye) ona cevap verdiler (Utbe); Siz kinsiniz? dedi. Onlar da kendilerini ona bildirdiler. Bunun üzerine (Utbe); Bizim sizinle (döğüşmeye) ihtiyacımız yok. Biz (kendileriyle vuruşmak için karşımıza) sadece amca oğullarımızı istiyoruz, dedi. Peygamber (s.a.v.) de; "Ey Hamza kalk, ey Ali kalk, ey Ubeyde b. el-Hâris sen de kalk" buyurdu. Hamza Utbe'ye yöneldi. Ben de Şeybe'ye yöneldim. Ubeyde ile Velîd arasında karşılıklı iki darbe inip kalktı ve her ikisi de hasmını yaraladı. Sonra biz (Hamza ile ben) Velid'in üzerine çullanıp onu öldürdük, Ubeyde'yi de (yine birlikte) yüklendik (yakaladık) geldik
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah (tbn Mes'ûd)'dan; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.): "Öldürme yöntemi yönünden insanların en iffetlisi (merhametlisi) iman sahihleridir
- Bāb: ...
- باب ...
el-Heyyac b. îmran'dan dedi ki: İmrân b. Havayn'ın bir kölesi kaçmıştı. Köleyi eline geçirdiği zaman onun elini keseceğine dair Allah için nezretti. Bunun üzerine beni (bu mes'eleyi) kendi adına sormam için (Hz. Peygamberin sahabelerine) gönderdi. Bende Semûre b. Cündüb'e gelip (meseleyi) ona sordum. O da; "Rasûlullah (s.a.v.) bizi sadaka vermeye teşvik ederdi. Canlıların organlarını keserek onlara işkence yapmaktanda nehyederdi." diye cevap verdi. Sonra İmran b. Husayn'a varıp bir de O'na sordum. O da; "Rasûlullah (s.a.v.) bizi sadaka vermeye teşvik ederdi. Yaratıkların organlarını keserek onlara işkence yapmaktan nehyederdi, cevâbım verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah (b.Ömer) den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.)'in gazalarından birinde bir kadın ölü olarak bulunmuş, bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) kadınlarla çocukların öldürülmesini yasaklamıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Rebâh b.Rebî'den, demiştir ki: Biz Rasülullah (s.a.v.) ile bir savaşta idik. Halkı bir şeyin etrafında toplanmış halde görünce; "Bunlar neyin etrafında toplanmışlar, bak gel." diyerek (oraya) bir adam gönderdi. (Bu adam oraya bakıp) geldi ve; Öldürülmüş bir kadın'ın etrafında (toplanmışlar) dedi. Bunun üzerine (Hz. Peygamber); "Bu (kadın) öldürülmez " buyurdu. (Ravi devamla şöyle dedi) İleri birliğin başında da Halid b. el-Velid vardı. (Hz.Peygamber oraya tekrar) bir adam gönderip; "Halid'e söyle hiç bir kadın'ı ve (savaşın dışında bir iş için) kiralanmış (ve emir altında) olan bir kimseyi öldürmesin/' diye emir verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Semûra b. Cündüb'den; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.); "Müşriklerin yaşlılarını öldürün, çocuklarını bırakın” buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Âişe (r.anha) den demiştir ki; Kureyza oğullarının, bir tek kadınından başka hiçbir kadın öldürülmedi. Rasûlullah (s.a.v.) (Kureyza oğullarının) erkeklerini kılıçla öldürürken bu kadın benim yanımda, sarsıla sarsıla gülüyor ve (kendi kendine) söyleniyordu. Derken sahibini göremediğim bir ses Falanca kadın nerededir? diye, kadının ismiyle çağırdı. Kadın da; Benim! diye cevap verdi. (Hz. Âişe diyorki); "Ben (o kadına); Bu hâlin ne? dedim. Ben bir iş yaptım (da ondan dolayı aranıyorum), dedi ve hemen götürülüp boynu vuruldu. Ben o kadına olan şaşkınlığımı hala unutamıyorum. Çünkü öldürüleceğini bildiği halde sırtı ve karnıyla (sağa sola döne döne) gülüyordu
- Bāb: ...
- باب ...
es-Sa'b b. Cessâme'den rivayet olunduğuna göre; Kendisi (bir gün) Peygamber (s.a.v.)'e, (savaşta) üzerlerine gece baskını düzenlenen müşriklerin saldırıya uğrayan, kadın çocuk ve evlerinin durumunu sordu. Peygamber (s.a.v.)'de: “Onlar da onlardandır'! buyurdu. Amr b. Dinar (bu son cümleyi) “Onlar babalarındandır." diye rivayet ederdi. ez-Zührî dedi ki; Daha sonra Rasûlullah (s.a.v.) (savaşta) kadınların ve çocukların öldürülmesini yasakladı
- Bāb: ...
- باب ...
Muhammed b. Hamza el-EsIemî'nin babasından rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah (s.a.v.) onu bir seriyye'nin başına başkan tayin etmiş (Bu zat başından geçen hadiseyi) şöyle anlattı: Seriyyenin yanına vardım. Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem); "Eğer falan kimseyi bulursanız onu ateşle yakınız," buyurdu. Sonra ben (seriyyenin yanından) geri döndüm. (Rasûl-i Ekrem) beni çağırdı. Huzuruna varınca; "Falan kimseyi bulursanız onu öldürünüz. (Fakat) onu yakmayınız. Çünkü ateşle ancak ateşin sahibi (olan Allah) azâb eder." Buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Hureyre (r.a.)'den demiştir ki: Rasûluliah (s.a.v.) bizi (bir miktar askerle birlikte savaş'a) gönderdi ve gönderirken (şöyle) buyurdu: "Eğer, falan kimse ile falan kimseyi bulursanız...” ( Hz. Ebû Hureyre rivayetinin bundan sonraki kısmında bir önceki 2673. hadîs'in) mânâsını nakletti
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Mes'ûd'dan; demiştir ki: Rasûluliah (s.a.v.) ile bir seferde idik, bir ihtiyacından dolayı (yanımızdan) uzaklaşmıştı. O sırada iki tane yavrusuyla birlikte bir kaya kuşu gördük ve yavrularını yakaladık. Bunun üzerine (anne) kuş gelip kanatlarını (onların üzerine) germeye başladı. Derken Peygamber (s.a.v.) geldi ve; "Bunu yavrularıyla üzen kimdir? Onları kendisine geri veriniz!" buyurdu. Yine (Fahr-i kainat efendimiz) bizim yakmış olduğumuz bir karınca yuvasını gördü de; "Bunu kim yaktı" diye sordu. Biz de, Biz dedik. "Ateşle cezalandırmak, ateş'in yaratıcısından başka hiçbir kimse için uygun değildir," buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Vasile b. el-Eşkâ'dan demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) Tebûk savaşına (gidilmek üzere) çağrıda bulundu. Bunun üzerine ben hemen (harp için gerekli malzemeyi temin etmek için) ailemin yanına vardım. Geri döndüğümde Rasûlullah (s.a.v.)'in sahâbilerinin ilki (savaş için yol'a) çıkmış bulunuyordu. Bunun üzerine Medîne'de Bir adam'a (savaştan kazanacağı) ganimeti karşılığında kiralık at verecek kim vardır? diye bağırmaya başladım. Derken Ensardan yaşlı bir adam; Savaştan kazanacağı ganimetin bizim olması şartıyla ona bizimle nöbetleşe bineceği bir hayvan veririz, yemesi de bizimledir diye haykırdı. Ben de; Kabul dedim. (Yaşlı adam); Yüce Allah'ın bereketi üzere (savaş için) yürü dedi. Ben de (bu) hayırlı arkadaşla (yola) çıktım. Nihayet Allah bize (bu yolculuktan) bir fey nasibetti. Benim hisseme de birtakım genç develer isabet etti. Develeri sürüp o'na getirdim. (Arkadaşım) çıkıp develerin (arkasına konan) heybelerinin birinin üzerine oturdu. Sonra; Bunları geriye, doğru sür dedi. Sonra da; İleri doğru sür dedi. Arkasından da; Senin genç develerinin kıymetli olduklarını görüyorum, dedi. (Ben de ona); Bu(nlar) benim sana şart koştuğum sana ait ganimet(Ier)dir dedi(m). Ey kardeşim (bu) genç develerini al (götür). Bizim arzumuz (aslında) senin ganimetinden başka (Ahiret sevabı ve senin arkadaşlığın) idi. cevâbını verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Hureyre (r.a.), Rasûlullah (s.a.v.)'i şöyle buyururken işittiğini söylüyor: "Azîz ve Celîl olan Allah bukağılarla bağlı olarak cennet'e sürüklenen bir toplumdan hoşnut olmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Cündûb b. Mekis'den demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.), Abdullah b. Gâlib el-Leysî'yi bir seriyye ile (savaşa) göndermişti. Seriyye de ben de vardım. (Seriyyeyi oluşturan) askerlere el-Kedîd (denilen yer) de bulunan el-Mülevveh oğullarına ayrı ayrı kollardan baskın yapmalarını emretti. (Yola) çıktım. el-Kedîd (denilen yer)e varınca el-Haris b. el-Bersa el-Leysi'yle karşılaştık ve onu yakaladık. Ben (buraya) sadece İslam'ı isteyerek geldim ve ancak Rasûlullah (s.a.v.)'e (varmak) için (yol'a) çıktım, dedi. Biz de; Eğer sen (gerçekten) müslüman isen bizim seni bir gün ve bir gece bağlamamız sana zarar vermez. Eğer bunun aksine ise biz de seni bağlıyoruz, dedik ve o'nu sıkıca bağladık
- Bāb: ...
- باب ...
Sâ'id b. Ebi Said'den rivayet olunduğuna göre, Kendisi Ebû Hureyre'yi (şöyle) derken işitmiş; Rasûlullah (s.a.v.) Necid taraflarına bir süvari birliği gönderdi. (Bu birlik) Hanife oğullarından olan ve Semâme b. Usal diye anılan Yemâme halkının başkanını (yakalayıp) getirdi. O'nu mescid'in direklerinden birine bağladılar. Rasûlullah (s.a.v.) o'nun karşısına geçti ve; "Ey Sümame içinde taşıdığın (gerçek düşünce) nedir?" dedi. Ey Muhammed içimdeki hayırdır. Eğer öldürürsen kan sahibi birini öldürmüş olursun. Eğer bir iyilikte bulunursan (iyiliğe) şükreden bir kimseye iyilik etmiş olursun. Eğer mal istiyorsan. îşte ondan sana istediğin kadar verilir. Cevabını verdi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) onu öylece bıraktı. Ertesi gün olunca (Hz. Peygamber) ona; “Ey Sümame içinde taşıdığın nedir?" diye (tekrar) sordu. O da sözün aynısını tekrarladı. Rasûhıllah (s.a.v.) onu tekrar bırakıp gitti, ertesi gün olunca (burada ravi daha önce geçen) şu (yukarıdaki soru ve cevab)ların aynısını anlattı (ve rivayetine şöyle devam etti); Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.): "Sümame'yi serbest bırakınız" dedi (Serbest bırakılan Sümame) Mescid'e yakın bir hurmalığa gitti. Orada yıkandı sonra mescid'e girip; "Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve rasûluhu" diyerek şehadet getirdi. (Bu) hadisi (bu şekliyle Kuteybe) rivayet etti. İsa (bu hadisdeki -Eğer öldürürsen kan sahibi birini öldürmüş olursun- cümlesindeki "kan sahibi'* lafzını); Bize el-Leys*in haber verdiğine göre, (Sümame Hz. Peygambere;) Eğer öldürürsen söz sahibi birini (öldürmüş olursun) cevâbını vermiştir, diye rivayet etti
- Bāb: ...
- باب ...
Yahya b. Abdillah b. Âbdirrahman b. Sa'd b. Zürâre'den; demiştir ki: (Kureyşli) esirler (Medine'ye) getirildikleri zaman, Sevde binti Zem'a, Afrâ'nın (o anda) evlerinde bulunan Avf ve Muavviz isimli oğullarının yanında idi. Bu (hadise) Hz. Peygamber'in hanımları hakkında örtünme (emri) gelmeden önce (olmuş) idi. Sevde (r.anha) diyor ki; Ben (o gün) onların yanında idim. (yanıma) gelindi ve (o anda Medine'ye getirilen esirlere işaret edilerek); Şu esirler (Bedir'den) getirildiler, denildi. Ben de evime döndüm. Rasûlullah (s.a.v.) evde idi. Bir de ne göreyim, Ebû Yezîd Süheyl b. Amr oda'nın bir köşesinde elleri bir iple boynuna bağlanmış bir halde duruyor: (Ravi Yahya rivayetine devam ederek) hadisi (sonuna kadar) nakletti. Ebû Dâvûd der ki; Avf ile Muavvız (Bedir'de) Ebû Cehl b. Hişâm'ı öldürdüler. Onunla karşılaştıklarında (onu) tanımamışlar bile. Her ikisi Bedir'de şehid edildiler
- Bāb: ...
- باب ...
Enes'den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) eshâbını (Bedr'e gitmeye) davet etmiş, onlarda Bedr'e (doğru) yola çıkmışlar, (yolda) Kureyş'in su taşıyan develeriyle karşılaşıvermişler, (develerin idarecisi olarak) başlarında da Haccac oğullarına ait siyah bir köle varmış, bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.)'in ashabı onu yakalayıp "Ebû Süfyân nerededir? diye köleyi sorguya çekmişler. O da; "Vallahi benim, onun işi hakkında hiçbir bilgim yoktur. Fakat işte Kureyş geldi, içlerinde Ebû Cehîl, Râbiâ'nın iki oğlu Şeybe ile Utbe ve Umeyye b. Halef de vardır, diyordu. O bunu söylüyor (sahabe-i kiram da) onu dövüyordu. Bunun üzerine (köle korkusundan); Beni (dövmeyi) bırakınız, beni bırakınız, size (gerçeği) haber vereceğim." diyordu. Bıraktıkları zaman da; Vallahi benim Ebû Süfyân hakkında hiçbir bilgim yok. Ama işte Kureyş (size doğru) yola çıktı içlerinde Ebu Cehil, Râbiâ'nın iki oğlu Utbe ile Şeybe ve Umeyye b.Halef de var. (Size doğru) yöneldiler." diyordu. Peygamber (s.a.v.) de namaz kılıyor ve bu konuşmayı işitiyordu. Namazı bitince; "Nefsim yed-i kudretinde olan Zât'a yemîn olsun ki, siz onu doğru söylediği zaman dövüyürsunuz, yalan söylediği zaman da bırakıyorsunuz. İşte Kureyş Ebu Süfyam (sizin saldırınızdan) korumak için (size) yönelmiş (üzerinize gelmektedir." buyurdu. (Daha sonra) Enes şöyle devam etti; Rasûlullah (s.a.v.) (onlara bu ikazı yaptıktan sonra); "Şurası yarın falanın düşeceği yerdir." deyip elini yere koydu "ve şurası da yarın falanın düşeceği yerdir." deyip elini tekrar (bir başka) yere koydu. "Şurası da yarın falanın düşeceği yerdir." deyip elini tekrar (bir başka) yere koydu. Şurası da yarın falancanın değeceği yerdir." deyip elini (bir başka) yere (daha) koydu. (Enes) dedi ki: Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki ertesi gün müşriklerden hiçbiri Rasûlullah (s.a.v.)'in elini koyduğu yerden öteye geçemedi. (Hepsi de işaret edilen yerlere düştüler). Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) onlar hakkında emir verdi ayaklarından tutulup çekilerek Bedr'in Kuleyb isimli kuyusuna atıldılar
- Bāb: ...
- باب ...
İbn-i Abbas (r.a.)'den demiştir ki: (İslam'dan önce) çocuğu yaşamayan (bir) kadın çocuğu yaşadığı takdirde onu yahudi olarak yetiştireceğine dair adakta bulunurdu. İçlerinde Ensar çocukları da bulunan (yahudilerden) Nâdir oğulları (Medine'den) sürgün edilince (Ensâr); "Biz çocuklarımızı bırakmayız, dediler. Bunun üzerine Azız ve Celîl olan Allah; "Dinde zorlama yoktur. Gerçek hak, bâtıldan iyice ayrılmıştır...”[Bakara 256] ayet-i (kerimesi)ni indirdi. Ebû Dâvûd dedi ki; Miklât, çocuğu yaşamayan kadın demektir
- Bāb: ...
- باب ...
Sâ'd'dan; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.), Mekke'nin fethi günü dört erkek iki kadının, dışında (Mekke'de bulunan tüm) halk'a eman verdi. (Ravi Mus'âb) bunların (hepsinin) isimlerini verdi ve (bu isimler arasında) İbn Ebî Şerh'i de zikretti. Sonra hadisi (sonuna kadar) rivayet etti. (Ravi Sa'd rivayetine devam ederek) dedi ki: İbn Ebi Şerh'e gelince o, Osman b. Affân'ın yanında gizlendi. Rasûlullah (s.a.v.), halkı kendisine bey'at (etmeleri) için çağırınca (Osman b. Affân) onu ta Rasûlullah (s.a.v.)'in yanına kadar getirdi ve; "Ey Allah'ın elçisi Abdullah ile de bey'atlaş" dedi. Bunun üzerine (Hz. Peygamber) başını kaldırıp (Abdullah'a) üç.defa baktı bu bakışların hiç birinde de (Osman r.a)'ın ba(sözü) nü kabule yanaşmadı ancak üçüncü (defa baktık)dan sonra onunla bey'atlaştı. Sonra ashabına dönüp: "İçinizde Abdullah'ın (benimle) bey'atlaşmasın(ı istemediğimden (dolayı) ellerimi sakındığımı görünce kalkıp da onu öldürecek anlayışlı birisi yok muydu?" buyurdu. (Orada bulunanlar da:) Ey Allah'ın Rasûlü, biz senin içindekini ancak bize gözle işaret edersen (o zaman) anlayabiliriz dediler. (Hz. Peygamber de); “Bir peygamber'e hain gözlere sahip olmak yakışmaz.'' buyurdu. Ebû Dâvûd der ki: Abdullah, Osman'ın sütkardeşiydi, Velid b. Ukbe ise Osman'ın anne bir kardeşiydi ve Osman ona şarap içtiğinden dolayı hadd vurmuştu
- Bāb: ...
- باب ...
Sâid b. Yerbu'dan rivayet olunduğuna göre, Rasûlullah (s.a.v.) Mekke'nin fethi günü (şöyle) buyurmuştur: "Dört kişi vardır ki onlara harem dışında da harem içinde de eman vermiyorum." buyurmuş ve (onların) isimlerini vermiş. (Râvî) dedi ki; (Hz. Peygamber bu isimler arasında) Makîs'e ait şarkıcı iki cariye (nin isimlerini) de (verdi). Bunlardan birisi öldürüldü, diğeri de (önce) kurtulup kaçtı. Bir süre sonra da müslüman oldu. Ebû Dâvûd der ki: Bu hadisin (Şeyhim) Ibnü'l-Ala'dan (gelen) isnadını iyice anlayamadım
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik'den (rivayet olunduğuna göre) Rasûlullah (s.a.v.) fetih yılında Mekke'ye başında miğferle girmiş. Miğferi çıkarınca yanına bir adam gelip; İbn Hatal Ka'be'nin örtüsüne sarılmış (duruyor), demiş. (Bunun üzerine Hz. Peygamber), "onu öldürün'* diye emir vermiş. Ebû Dâvûd dedi ki: İbn-i Hatal'ın ismi Abdullah 'dır. O'nu Ebû Berze el-Eslemî öldürdü
- Bāb: ...
- باب ...
İbrahim en-Nehai'den; demiştir ki: Dahhak b. Kays, Mesrûk'u vali tayin etmek istediği zaman Umare b. Ukbe Dahhak'a; Hz. Osman'ın katillerinden arta kalan birini mi vali tayin ediyorsun? dedi. Mesrûk da, Umâre'ye: Bizce sözüne güvenilir bir kişi olan Abdullah b. Mes'ud(un) bize haber verdi (ğine göre); Peygamber (s.a.v.) babanı öldürmek isteyince (baban Ukbe); (benim) çocuklara kim? (kefil olacak) diye sormuş. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de: "ateş (kefil olacak)! buyurmuş, cevâbını verdi (Bunu işiten mesrûk Umâre'ye): Rasûlullah (s.a.v.)'in senin için hoş gördüğünü biz de hoş görürüz" dedi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn-i Ti'lî'den; Demiştirki; Abdurrahman b. Halid b. Velid ile birlikte savaşa girmiştik. Dört düşman (askeri) getirildi. (Abdurrahman) onlar hakkında (öldürülmeleri için) emir verdi. Bunun üzerine bir yere bağlanıp (üzerlerine ok atılmak suretiyle) öldürüldüler. Ebû Dâvûd der ki; Said'den başka birisi bu hadisi bize, îbn-i Vehb'den, (rivayet eden Şeyhlerimizden) birisi (îbn Ti'li'nin şöyle dediğim rivayet etti -(onlar) bir yere bağlanıp (üzerlerine) ok (atılmak suretiyle) öldürüldüler. Bu durum Ebû Eyyub el-EnsarVye ulaşınca; Rasûluüah (s.a.v.)'dan, eli kolu bağlı kişinin öldürülmesini nehyettiğini duydum. Nefsim elinde olan Zat'a yemin olsun (öldürmek istediğim canlı) bir tavuk bile olsa onu bağlayıpta hedef yaparak öldürmem dedi. (Ebû Eyyûb el-Ensâri'nin söylediği) bu (söz) Abdurrahman b. Halid'e ulaşınca (bu cinayetine karşılık olmak üzere) dört tane köleyi azad etti
- Bāb: ...
- باب ...
Enes (r.a) den; demiştir ki: Sabah namazı vaktinde Mekkelilerden seksen kişi Tenim dağlarından Peygamber (s.a.v.) in ve ashabının üzerine, onları öldürmek için. (ansızın) indiler. Rasûlullah (s.a.v.) onları esir olarak ele geçirdi. Sonra serbest bıraktı. Bunun üzerine Aziz ve Celil olan Allah, "Mekke'nin göbeğinde onlara karşı size zafer verdikten sonra, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çeken odur."[Fetih 24] ayet-i kerimesini sonuna kadar indirdi
- Bāb: ...
- باب ...
Muhammed b. Cübeyr b. Mut'îm'in babasından rivayet olunduğuna göre; Nebi (s.a.v.) Bedir esirleri hakkında; "Eğer Mut'îm b. Adiyy sağ olsaydı da şu kokmuşlar hakkında şefaatta bulunsaydı onun hatırına bunları serbest bırakırdım." buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Ömer b. el-Hattabdan; demiştirki: Bedir günü Peygamber (s.a.v.) (serbest bıraktığı esirler için) bir karşılık alınca, Aziz ve Celil olan Allah; “Yeryüzünde ağır bas (ıp küfrün belini iyice kır) ıncaya kadar hiçbir peygamber'e esirler sahibi olmak yaraşmaz.”[Enfâl 67.] ayetini "...Aldığınız (fidye) den dolayı size mutlaka bir azab dokunurdu."[Enfâl 68.] ayetiyle birlikte indirdi. Sonra Allah ganimetleri onlara helal kıldı. Ebu Dâvûd der ki; Ahmed b. Hanbel'e Ebu Nuh'un isminden soruldu da onun; "Onun ismini ne yapacaksın? Onun ismi çirkin bir isimdir" diye cevap verdiğini duydum. Ebu Nûh'un ismi "kuradadır. (Fakat onun isminin) doğrusu Abdurrahman b. Gazvan'dır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'dan rivayet edildiğine göre; Nebi (s.a.v.), Bedir (savaşı) günü (fidyeyle serbest bıraktığı) her bir müşrik hakkında dört bin (dirhem para) takdir etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan; demiştir ki: Mekkeliler (Bedir'de müslümanların eline geçen) esirlerine fidye olmak üzere (mal) göndermeye başlayınca (Hz.Peygamber'in kızı) Zeyneb de kocası Ebu'İ-As'ın fidyesi olmak üzere (bir miktar) mal gönderdi. (Hz.Zeyneb'in gönderdiği) bu mallar arasında kendisine ait bir de gerdanlık vardı. (Aslında) bu gerdanlık Hz. Hatice'nin idi ve Zeyneb'i Ebu'l-As ile evlendirirken bu gerdanlığı ona vermişti. Rasûlullah (s.a.v.) gerdanlığı görünce Zeynep için çok üzüldü ve (yanındaki Müslümanlara); "Eğer Zeyneb'in esirini serbest bırakmayı (uygun) görürseniz (onu şerbest bırakın) ve Zeyneb'e ait olan (mal) ı da kendisine iade ediniz" dedi. Onlar da; Olur, diye cevap verdiler. Rasûlullah (s.a.v.) Ebu'l-As'dan (Zeyneb'i kendisine göndereceğine dair) söz almıştı. -Yahut da- Ebu'l-Âs (Zeyneb'i Hz.Peygambere göndereceğine dair) söz vermişti. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) Zeyd b. Harise İle ensardan bir adamı (Hz. Zeyneb'i getirmek üzere Mekke'ye) gönderdi, (gönderirken onlara) "Ye'cic (denen yer)in çukurunda bekleyin. Nihayet sizin yanınıza gelince beraberce yola çıkar ve onu alıp getirirsiniz." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Urve b. ez-Zübeyr (in) el-Misver b. Mahreme ile Mervan'dan naklettiğine göre; Rasûlullah (s.a.v.) Hevâzin (kabilesi) elçileri müslümanlığı kabul ederek kendisine gelip de mallarının kendilerine geri verilmesini istedikleri zaman onlara (şöyle) konuştu: Benim yanımda şu gördüğünüz (askerler) vardır." (onların hepsinin de bu mallarda hakkı vardır) söz (ler)den en hoşuma gideni en doğru olanıdır. (Binaenaleyh) ya esir (leriniz)i tercih ediniz ya da mallarınız)!" Bunun üzerine (Hevazin elçileri); Biz esir(ler)imizi tercih ediyoruz dediler. Rasûlullah (S.A.V.) de (onlara bir hitabede bulunmak üzere ayağa) kalktı Allah'a (hamd-ü) senada bulunduktan sonra dedi ki: "...Gelelim mevzumuza! Sizin şu (Hevazinli) kardeşleriniz (müslümanlığı kabul edip) tevbe ederek geldiler. Ben onlara esirlerini (karşılıksız olarak) geri vermeyi uygun görüyorum. Sizden kim kendi arzusuyla bunu yapmayı istiyorsa (bunu) yapsın. Kim de bizim kendisine Allah'ın bize vereceği ilk fey'den (biraz mal) vermemize kadar (esirler üzerindeki) hakkını elinde tutmak istiyorsa (o da bunu) yapsın" (orada bulunan) halk; Ey Allah'ın Rasûlü biz kendi gönlümüzle bu esirleri onlara (karşılıksız olarak) veriyoruz, dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) "Biz (esirleri karşılıksız olarak bırakmamız hususunda bize) izin verenle vermeyeni biribirindcn ayırdedemiyoruz. Gidiniz başkanlarınıza (danışınız) sizin kararınızı bize onlar getirsinler." dedi. Halk da (başkanlarının yanına) gitti. Başkanları onlarla konuştular ve hepsinin de esirleri karşılıksız olarak bırakmayı gönülden istediklerini ve (buna) izin verdiklerini bildirdiler
- Bāb: ...
- باب ...
Amr b. Şuayb'ın dedesinden, demiştirki: Şu, (hevazin elçileriyle ilgili) hadisede Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; “Onların kadınlarını (ve oğullarını) kendilerine geri veriniz (içinizden) her kim şu ganimetten bir hisse ele geçirir (de sonra onu geri verir) se (şunu bilsin ki iade edeceği) bu ganimet karşılığında ona Allah'ın bize vereceği ilk ganimetten altı deve vermek üzerimize borçtur." buyurmuş sonra bir deveye yaklaşıp hörgücünden bir tüy kopararak: "Ey insanlar benim için şu ganimetten ve şu (elimdeki)nden hiç bir pay yoktur" (demiş) ve (tüy tuttuğu) iki parmağını kaldırıp (sözlerine devam ederek), "Ancak beşte biri müstesna. O beşte bir de (tarafımdan) size geri verilmiştir. Binaenaleyh (ganimetten almış olduğunuz mallardan her şeyi hatta) iplik ile iğneyi (bile sahiplerine iade edilmek üzere geri) veriniz." buyurmuş. Bunun üzerine elinde kıldan yumak olan bir adam kalkıp; Ben Devemin palanı altında bulunan çul'u tamir etmek için (ganimet mallarından) şu yumağı almıştım dedi. Rasûlullah (s.a.v.)'da; "Benim ve Abdulmuttalib oğulları için olan (ganimet) senindir" buyurdu. (O adam da bir yumak hukuki bakımdan şu) Gördüğüm (hal)e erişmişse artık benim ona ihtiyacım yoktur dedi ve onu (elinden) atıverdi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Talha'dan; Dedi ki: Rasûlullah (S.A.V.) bir kavmi yendiği zaman (onlara ait olan) toprak (lar) da üç (gün) kalırdı. (Ebu Davud'un diğer şeyhi) İbnü'l-Müsenna (bu hadisi); "Bir kavmi yendiği zaman onların toprağında üç (gün) kalmayı severdi" diye rivayet etmiştir. Ebû Dâvud der ki; Yahya b. Sâid bu hadisi tenkid ederdi. Çünkü bu hadis Said'in (Kaîade'den rivayet ettiği) ilk hadis (ler) den değildir. Oysa Said kırkbeş yaşında iken bunamıştır. Bu hadisi de ömrünün son zamanlarında rivayet etmiştir. (Fakat) Veki'in de Said'den bunak halinde iken (hadis) aldığı söylenir
- Bāb: ...
- باب ...
Ali (k.v) den rivayet olunduğuna göre, Kendisi bir cariye ile çocuğunu birbirinden ayırmış da Rasûlullah (S.A.V.) onu bu işten nehyetmiş ve (yaptığı bu) satışı da reddetmiştir. Ebu Davud der ki; (Bu hadisi Hz. Ali'den rivayet eden) Meymun Ali'ye kavuşmadı. Cemacim (savaşın) de öldürüldü. Cemacim (savaşı hicretin) yetmişüçüncü sene (sin) de oldu. Hine (savaşı da hicretin) altmışüçüncü sene (sin) de (olmuştur). îbn Zübeyrde (hicretin) yetmişüçüncü sene (sin) de katledildi
- Bāb: ...
- باب ...
Seleme'den; dedi ki: Biz Ebu Bekir'le birlikte (bir sefere) çıktık. Rasûlullah (S.A.V.) onu bizim başımıza kumandan tayin etmişti. Fezâre (kabilesi) ile savaş'a başladık. Süvarileri (hücum için) dağıttık sonra içlerinde çocuk(lar) ve kadınlar bulunan bir topluluğa bak (maya başla) dım. (Onlara doğru) bir ok attım, (ok) onlarla dağın arasında düştü. (Okun düştüğünü görünce ileri gidemeyip orada) durdular. Ben de onları (alıp) Ebu Bekr'e getirdim. İçlerinde üzerinde deriden bir yaygı (elbise) bulunan Fezare (kabilesin)den bir kadın vardı. Yanında da bir kızı vardı ki arabın en güzel (ler) indendi. Ebu Bekir de bana o kadının kızını nefel (fazladan) olarak verdi. Bunun üzerine Medine'ye geldim. Derken Rasûlullah (S.A.V.) bana rastladı ve; "Ey Seleme! Bu kadını bana bağışla” dedi. Ben de; Vallahi (o) benim hoşuma gitti. Ve daha elbisesini bile açmadım, dedim. Sükut etti. Ertesi gün olunca Rasûlullah (S.A.V.) çarşıda (yine) bana rastladı ve; "Ey Seleme! Bu kadını bana bağışla" dedi. Ben de; Vallahi (o) benim hoşuma gitti. Ve daha elbisesini bile açmadım dedim. Sükut etti. Ertesi gün olunca Rasûlullah (S.A.V.) çarşıda (yine) bana rastladı ve; "Ey Seleme! Baban Allah'a emanet (Bu) kadını bana bağışla." dedi. Ben de; Ey Allah'ın rasûlü ben henüz onun elbisesini bile açmadım. O senin olsun, dedim. Bunun üzerine o kızı Mekkelilere gönderdi. Mekkelilerin elinde (müslüman) esirler vardı. O esirleri de (Mekkelilerden) bu kadına karşılık olarak aldı
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer'den rivayet olunduğuna göre, Kendisine ait bir köle düşman (tarafın) a kaçmış, bir süre sonra da müslümanlar düşman'a galip gelmişler. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) o köleyi îbn Ömer'e geri vermiş ve (o köle) taksime tabi tutulmamıştır. Ebu Dâvûd der ki, bu hadisi Yahya'dan başka bir ravi de, "O, köleyi'Halid b. Velid, îbn Ömer*e geri Verdi" şeklinde rivayet etti
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer'den; demiştir ki: Nebi (s.a.v.) zamanında, kendisinin(Ibn.Ömerin) bir atı (düşman ordusu tarafına) kaçınca, düşman (lar) da onu yakalamıştı. Akabinde müslümanlar onları yenmişler ve o (at) kendisine geri verilmiştir. Ve (yine) kendisine ait bir köle, Peygamber Sallallahu aleyhi ve sellem'in vefatından sonra kaçıp Rum topraklarına girmiş, bir süre sonra müslümanlar Rumlara galib gelince Halid b.Velid o köleyi İbn-i Ömer'e geri vermiş
- Bāb: ...
- باب ...
Ali b. Ebi Talib'den; dedi ki: (Mekkeli müşriklere ait birtakım) köleler Hudeybiye gününde, sulhtan önce Rasulullah (S.A.V.)'in yanına çıkageldiler. Bunun üzerine onların efendileri (Hz Peygambere), Ey Muhammed Allah'a yemin olsun ki onlar sana senin dinine (karşı) bir istek duymuş değildirler. Onlar sadece kölelikten kaçmak için (sana) gelmişlerdir, diye bir mektup yazdılar (orada bulunan Kureyş'ten) bazı kimseler, Ey Allah'ın Rasûlü (bu mektubu yazanlar) doğru söylemişler. Binaenaleyh bu köleleri onlara geri ver. dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (S.A.V.) öfkelendi ve; "Ey Kureyş topluluğu Allah şu tutumunuzdan dolayı boynunuzu vuracak bir kimseyi gönderinceye kadar (bu hareketinizden) vazgeçeceğinizi zannetmiyorum." dedi, onları geri vermeyi kabul etmedi ve "Bunlar aziz ve celil olan Allah'ın hürriyete kavuşturduğu kimselerdir." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer'den rivayet olunduğuna göre; Nebi (S.A.V.) zamanında (yapılan bir savaşta) ordu ganimet olarak (bir mikdar) yiyecek ve bal ele geçirmiş de onlardan beşte bir hisse alınmamıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Muğaffel'den; demiştir ki: Hayber (savaşı) günü atılmış (dolu) bir yağ tulumunu (gördüm) ve varıp onu aldım ve sırtıma attım. Sonra: "Bugün bundan kimseye birşey vermem" dedim, derken (etrafıma) bakındım ve bir de ne göreyim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana gülümseyip duruyor
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Lübeyd'den; Dedi ki: Biz Abdurrahman b. Semure ile beraber Kabilde idik. Halk bir ganimete rastgeldi ve onu yağma ettiler. Derken (Abdurrahman) söze başlayıp; "Ben Rasûlullah sallalIahu aleyhi ve sellemi, yağmacılığı yasaklarken işittim." dedi. Bunun üzerine (Halk da) aldıkları malları geri verdiler ve (Abdurrahman) malları onlara bölüştürdü
- Bāb: ...
- باب ...
(Muhammed b. Ebu'l-Mücâhid) dediki: Ben Abdullah b. Ebi Evfaya; Siz, Rasûlullah (s.a.v.) zamanında (ganimet olarak ele geçen) yiyecek maddelerinden beşte bir hisseyi çıkanrmıydınız? diye sordum da; Biz Hayber (savaşı) günü (ganimet olarak) yiyecek maddesi ele geçirmişdik. Adam gelip ondan kendisine yetecek kadarını alıyor sonra dönüp gidiyordu. Diğer tahric: Ahmed b.Hanbel IV, 354. (25368); İbnu'l-Carüd (1072) ve Hakim, Müstedrek'te (2/133-4) rivayet ettiler
- Bāb: ...
- باب ...
Ensar'dan bir adam dedi ki; Biz Rasûlullah (S.A.V.) ilebirlikte bir yolculuğa çıkmıştık. Halka şiddetli bir açlık ve sıkıntı arız oldu. Bir süre sonra bir koyun sürüsüne rastladılar ve onu yağma ettiler. Tencerelerimiz kaynıyordu. Derken Rasûlullah (s.a.v.) (elindeki) yayına dayanarak çıkageldi ve yayıyla (tüm) tencerelerimizi devirdi. (Tencerelerdeki) etleri de toprakla karıştırmaya başladı. Sonra (şöyle) buyurdu: "Yağmacılıktan elde edilen bir mal(ı yemek) ölü (eti yemek) den daha helal değildir." Yahut da (şöyle buyurdu); “Ölü (eti yemek) yağmacılıktan elde edilen bir mal (ı yemek) den daha helal değildir." (Buradaki) tereddüt (ravi) Hennâd'a aittir
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi sallallahu aleyhi ve sellemin ashabından birisi (şöyle) dedi: "Biz savaşta iken (ganimet malları içerisinde bulunan) kesilmiş deve (ve koyun) etlerini yerdik, onları taksime tabi tutmazdık. Hatta yerlerimize (veya evlerimize) heybelerimiz bu etlerle dolu olarak dönerdik
- Bāb: ...
- باب ...
Abdurrahman b. Ganın'den; demiştirki; Biz Şürahbil b. es-Simt ile birlikte Kinnasr'ın şehri (sınırı) nde (savaşmak üzere) hazır kıta olarak bulunuyorduk. (Şürahbil) orayı fethedince orada (düşmandan bir mikdar) koyun ve sığır ele geçirdi. Bunun üzerine ganimetin bir kısmını bizlere bölüştürdü, kalanını da ganimetlerin toplandığı yere koydu. Kısa bir süre sonra ben Muaz b Cebel (r.a) ile karşılaştım ve bu durumu ona anlattım. Bunun üzerine Muaz (r.a): Biz de Rasûlullah {s.a.v.) ile birlikte Hayber'de savaş'a katılmış ve orada (bir mikdar) ganimet ele geçirmiştik Rasûlullah (s.a.v.) (ganimetlerin) bir kısmını bize bölüştürmüş, kalanını da ganimetlerin toplandığı yere koymuştu, diye cevap verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Ruveyfi' b. Sâbiti'l-Ensarî'den; Nebi (s.a.v.)'in şöyIe buyurduğu rivayet olunmuştur: "Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimse, müslümanların (henüz dağıtılmamış) ganimet mallarından olan bir hayvana, zayıflatıncaya kadar binip de onu, (bu haliyle) gerisin geriye ganimet malları arasına bırakmasın. Vine Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kimse müslümanların (henüz dağıtılmamış) ganimet mallarından olan bir elbiseyi eksikitinceye kadar giyip de onu (bu haliyle) gerisin geriye ganimet malları arasına bırakmasın
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Ubeyde, babası (Abdullah)dan; demiştir ki: (Bedir savaşı sona erince ölüler arasında) dolaşmaya başladım. Bir de ne göreyim Ebu Cehil ayakları kesilmiş bir halde yere yıkılmış yatıyor. Bunun üzerine: Ey Allah'ın düşmanı Ebu Cehl, gerçekten Allah hayırdan uzak olan (senin gibi) bir kimseyi (nihayet bu şekilde) rezil etti dedim ve bunu söylerken kendisinden (hiç) korkmadım. O, da: Bir kimseyi kavminin öldürmesinde şaşılacak ne vardır? diye cevap verdi. Bunun üzerine işe yaramaz bir kılıçla ona vurdum bu darbeyi önleyemedi. Kılıcının elinden düşmesi üzerine kılıcıyla ölünceye kadar vurdum
- Bāb: ...
- باب ...
Zeyd b. Halid el-Cüheni'den (rivayet olunduğuna göre) Hayber (savaşı) günü Peygamber (s.a.v.)'in sahabilerinden birisi vefat etmiş. (Sahabe-i Kiram) bunu Rasûlullah'a haber vermişler. (Fahri kainat efendimiz de): "Arkadaşınızın üzerine (cenaze) namaz(ın)a durunuz. (Ben bu namazda bulunmayacağım)" buyurmuş. Bu sözden dolayı halkın yüzlerinin rengi değişmiş. Bunun üzerine (Hz. Peygamber) "Gerçekten sizin (bu) arkadaşınız Allah yolunda (savaşılırken elde edilen) ganimet malından çalmıştır." buyurmuş (Ravi Zeyd b. Halid dedi ki:) Bu açıklama üzerine biz o kimsenin eşyasını araştırdık ve iki dirhem bile etmeyen bir Yahudi boncuğu bulduk
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Hureyre (r.a.)'den demiştir ki: Hayber yolunda Rasûlullah (S.A.V.) ile birlikte (Hayber gazvesine) çıktık. (Allah'ın izniyle Hayber'i fethettik. Fakat) Ganimet olarak altın ve gümüş elde edemedik. Ancak giyecek yiyecek (birtakım) mallar aldık derken Rasûlullah (S.A.V.) Vadi'l-Kura tarafına yöneldi ve (orada) kendisine Midam isimli siyah bir köle hediye edildi. Nihayet (tüm müslüman gaziler) Vadi'l-Kura'ya vardıkları zaman, (bu köle) Rasûlullah (s.a.v.)'in (hayvanının) palanını indirirken birden bir ok gelip köleyi öldürdü. Bunun üzerine halk: Ona cennet mübarek olsun, dedi(ler). Rasûlullah (s.a.v.) de "Hayır, asla! Hayatım elinde olan Allah'a yemin olsun ki Hayber günü henüz paylaştırılmayan ganimetlerden aldığı hırka onun üzerinde alev alev yanıyor." buyurdu. Halk bunu duyunca bir adam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selleme bir nalin tasması getirdi. Rasûlullah (s.a.v.)'da; "Ateşten bir nalin parçası!" yahut da "Ateşten iki nalin tasması!" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer'den Demiştirki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem (bir seferde) ganimet elde edince halkın ellerinde bulunan ganimetleri getirmelerini ilan etmesi için Bilal'e emir verdi. Bunun üzerine (Hz. Bilal ellerindeki ganimetleri getirmelerini) halka ilan etti. (Halk ellerinde bulunan) ganimetlerini getirince (Hz. Peygamber) bu ganimetlerin beşte birini (kendine) ayırıp (geri kalanını gazilere) paylaştırdı. Taksimden hemen sonra bir adam kıldan bir yular getirdi ve Ey Allah'ın Rasûlü işte bizim ele geçirdiğimiz ganimet budur. dedi. Bunun üzerine (Hz. Peygamber) üç defa: "Sen Bilali ilan ederken duymadın mı?" dedi. (O zat da) Evet (duydum) diye cevap verdi. (Hz. Peygamber de) "Onu (zamanında) getirmene engel olan neydi?" diye sordu. Bunun üzerine (adam) Hz. Peygamber'den özür diledi ama Rasûlullah (s.a.v.) "Sen bunu kıyamet gününde getirirsin (şimdi) bunu senden asla kabul etmeyeceğim." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Salih b. Muhammed b. Zaide'den, demiştirki; [Ebû Davud dediki; sâlih denen kişi Ebû Vakid'dir. Mesleme ile Rum topraklarına girmiştik. (Ganimetten) mal çalmış bir adam getirildi (Mesleme) Salim'e bu adamı (n nasıl cezalandırılması gerektiğini) sordu. ((Salim de) Babamı, Ömer b. Hattab'dan naklen, Peygamber (s.a.v.)'in; "Ganimet eşyalarından mal çalan bir kimseyi ele geçirecek olursanız eşyasını yakınız. Kendisini de dövünüz." buyurduğunu rivayet ederken işittim." diye cevap verdi. (Salih b. Muhammed sözlerine devam ederek) şöyle dedi: O esnada (sözü geçen) adam'ın eşyaları arasında bir Kur'ân-ı Kerim bulduk. Bunun üzerine (Mesleme) Salime bunu sordu. O da Sen onu sat parasını da sadaka olarak dağıt diye cevap verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Salih b. Muhammed'den; demiştirki; Biz Velîd b. Hişam ile birlikte savaşıyorduk. Yanımızda Salim b. Abdillah b. Ömer'le, Ömer b. Abdilaziz de vardı. Bir adam (ganimet mallarından) bir eşya çaldı. Bunun üzerine Velid onun eşyasım(n getirilmesini) emretti. Ve (getirilen eşyayı) yaktı sonra o kimse (halk arasında) dolaştırılarak teşhir edilmek suretiyle cezalandırıldı. (Velid) ona (ganimetten payına düşecek olan) hissesini vermedi. Ebû Dâvûd der ki: Bu hadis (Salih b. Muhammed'den rivayet edilen 2713 ve 2714 numaralı) iki hadisin en sahihidir. Bu hadisi birçok ravi -Velid b. Hişam, Ziyad ibn Sa'd'ın çalmış olduğu eşyasını yaktı ve onu dövdü- şeklinde rivayet etti
- Bāb: ...
- باب ...
Amr b. Şuayb'ın dedesi Abdullah b. Amr b. el-As'dan rivayet edildiğine göre; Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemle Ebu Bekr ve Ömer (r.a.) ganimet'ten mal çalan bir kimsenin eşyasını yakmışlar ve onu dövmüşlerdir. Ebû Dâvud der ki: "(Şeyhim) Ali b. Bahr'ın bu hadise ilave olarak Velid (b. Müslim) deh> (bazı cümleler rivayet ettiği söyleniyorsa da ilave (edildiği iddia) edilen "ona hissesini vermediler" cümlesini kendisinden duymadım." Bu hadisi bize ayrıca el-Velid b. Udbe ile Abdullah b. Necde rivayet ettiler ve (şöyle) dediler: "Bize bu hadisi Velid (îbn Müslim) Züheyr b. Muhammed'den o da Amr b. Şuayb'dan (Amr b. Şuayb'ın) sözü olarak rivayet etti. " (Diğer şeyhim) Abdulvehhab b. Necdet el-Havtıyy ise (metinde geçen) -Ona hissesini vermedi(ler)- (Cümlesini) rivayet etmedi
- Bāb: ...
- باب ...
Semura b. Cündüb'den demiştir ki Rasûlullah (s.a.v.); "Ganimetten mal aşıran bir kimseyi saklayan kimse onun gibidir." buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Katade'den; Dedi ki: Huneyn (harbi) yılında RasûIullah (S.A.V.) ile birlikte (savaşa) çıkmıştık. Biz düşmanla karşılaşınca müslümanlarda bir bozulma oldu. O sırada müşriklerden bir adam'ın müslümanlar'dan birini altına aldığını gördüm ve hemen arkasından dolanıp yanına vardım ve kılıçla boynuna vurdum. Bunun üzerine (o kafir) beni yakalayarak öyle bir sıktı ki onun bu sıkışından ölümün kokusunu duydum. Sonra (aldığı yaradan ötürü) ölünce beni bırakıverdi. Derken Ömer b. Hattab ile karşılaştım ve kendisine; Bu insanlara ne oluyor (da böyle bozguna uğruyorlar) dedim. Allah'ın işidir, diye cevap verdi. Sonra (bozguna uğrayan) halk geri dönüp geldi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de oturdu ve; "Her kim birini öldürür de onu öldürdüğüne dair bir delili olursa ölenin üzerindeki eşya ona aittir." buyurdu. Bunun üzerine ayağa kalktım ve; Bana kim şahitlik edecek? dedim. Ve oturdum. Sonra (Fahr-i kainat efendimiz); "Her kim birini öldürür de onu öldürdüğüne dair bir şahidi bulunursa ölenin (üzerinde bulunan) eşyası öldürene aittir." (diyerek) bu sözünü ikinci defa tekrarladı. Bunun üzerine ben (tekrar ayağa) kalkıp; Bana kim şahidlik edecek dedim ve tekrar oturdum. Sonra (Hz. Peygamber bu sözünü üçüncü defa (olarak tekrar) söyledi. Ben de (yine) ayağa kalktım. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; "Ey Ebu Katade sana ne oldu?" dedi ben de (başımdan geçen) olayı kendisine anlattım. Topluluktan bir adam; Ey Allah'ın Rasulü (Ebu Katade) doğru söyledi. Bu ölen kişinin zati eşyası da benim yanımdadır bu eşya'dan (payına düşeni kendisine 'vererek gerisini de bana bırakarak onu razı et, diye seslendi. Bunun üzerine Ebu Bekr es-Sıddık: Hayır vallahi bu olmaz. Hiç Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah ve Rasulünün yolunda savaşan Allah arslanlarından bir arslan'ın hakkını çiğneyerek onun eşyasını sana verir mi? dedi. Rasûlullah salallahu aleyhi ve sellem de (Bana şahitlik eden Ebû Bekir'i tasdik ederek) “Doğru söyledi. Bunu ona ver" buyurdu ve bana verdi. Sonra zırhı sattım da onunla beni Seleme (kabilesin) de bir bahçe aldım. İşte İslamda ilk edindiğim mal budur
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik'den; dedi ki: Rasûlullah (s.a.v.) Huneyn (savaşı) günü; "Kim bir kâfiri öldürürse eşyası onundur." buyurdu. O gün Ebû Talha yirmi kişi öldürdü ve onların (üzerlerinde) bulunan şahsi eşyalarını aldı. Ebû Talha (o gün orada karısı) Ümmü Süleym ile karşılaştı. Ümmü Süleym'in elinde bir hançer vardı. Ebû Talha ona: Ey Ümmü Süleym yanındaki şey nedir? dedi. Ümmü Süleym de: Allah'a yemin olsun ki eğer bana o düşmanlardan biri yaklaşacak olursa bununla karnını yarmak istiyorum, diye karşılık verdi. Ebû Talhâ da bunu Rasûlullah (s.a.v.)'e haber verdi. Ebû Dâvûd dedi ki: Bu hadis hasendir. Biz bu hadisle (savaşta) hançer kullanmanın caiz olduğunu belirtmek istedik
- Bāb: ...
- باب ...
Avf b. Malik el-Eşcaîden demiştir ki: Zeyd b. Harise ile birlikte Mûte savaşına çık (mış) tim. Yemen halkından gönüllü bir asker de bana arkadaş olmuştu. Yanında bir de kılıcı vardı. Derken müslümanlardan bir asker bir deve kesti. Gönüllü asker de onun derisinden bir kısmını ondan istedi. O da isteğini ona verdi. O gönüllü de bu deriden bir nevi kalkan şeklinde bazı şeyler yaptı. Yola koyulduk ve bir rum topluluğuyla karşılaştık. Onların arasında altın yaldızlı bir eğeri olan al bir at üzerinde birisi vardı. Bu rum askeri, müslümanlara müthiş bir şekilde saldırıyordu. O sırada gönüllü asker onu (vurmak) için bir kayanın arkasına oturdu. Rum askeri onun yanına varınca hemen (harekete geçip) atının ayaklarını kesti. Bunun üzerine rum askeri atından düştü. Gönüllü müslüman asker de üzerine çullanarak onu öldürdü ve atıyla silahını ele geçirdi. Aziz ve Celil olan Allah müslümanlara (zafer kapılarını) açınca Halid b. Velid, o gönüllüye (birisini) gönder (ip yanına çağır) dı ve (elinde bulunan) selebin bir kısmını (ondan) aldı. (Daha sonra ravi) Avf (sözlerine devam ederek şunları) söyledi. Bunun üzerine Halid'in yanına varıp: "Ey Halid sen Rasûlullah (s.a.v.)'in, seleb'in katile ait olduğuna dair hüküm verdiğini bilmiyor musun?” dedim. O da, "Evet, (biliyorum) fakat ben bu (kadar) selebi (onun için biraz) fazla buluyorum" diye cevap verdi. Ben de: Ya bunu ona geri verirsin ya da seni Rasûlullah (s.a.v.)'in yanında cezalandırırım." diye (onu) tehdid ettim (Fakat selebi) ona geri vermeye yanaşmadı. Derken (ikimiz) Rasûlullah (s.a.v.)'in yanında bir araya geldik. Ben Hz. Peygamber'e gönüllü askerin macerasını ve Halid'in (ona) nasıl muamelede bulunduğunu anlattım. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.): Ey Halid! Seni bu harekete sevkeden (sebep)nedir?" diye sordu (Hz. Halid de) “Ey Allah'ın Rasulü bu (selebi onun için biraz) fazla buldum” cevabını verdi. Bunun üzerine Rasûlullah (Hz. Halid'e) "Ey Halid ondan aldığını ona geri ver." buyurdu. Ben de (bunu duyunca Halid'e) "Al işte (dediğimi) yaptım mı ey Halid" diye karşılık verdim. (Bu sözümü işiten) Rasûlullah (s.a.v.): Bu nedir? dedi. Ben de 'Halidle aramızda geçen münakaşayı) kendisine anlattım. Rasûlullah (S.A.V.) (bana) öfkelendi ve "Ey Halid (bu selebi) ona iade etme (dedi ve bana hitaben) siz kumandanlarımı bana bırakır mısınız hiç? Oysa onların işlerinin en temiz olanı sizin olur, bulanık olanı da kendi üzerlerinde kalır" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
(Musannif) Ebu Davud dedi ki: Bize Ahmed b. Hanbet (in) haber verdi (ğine göre) el- Velid (b. Müslim el-Kureşî şöyle) demiştir. : Ben, şu (önceki 2719.) hadisi Sevr (b. Yezid)'e sordum. ( O da) Bana, Halid b. Ma"den Cübeyr b. Nüfeyr (Cüber ibn Nüfeyr'in) babası Avf b. Malik el-Eşcaî kanalıyla bu hadisin bir benzerini nakletti
- Bāb: ...
- باب ...
Avf b. Malik el-Eşcaî ile Halid b. Velid'den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.v.) (maktulün) eşya (sı) nın (tümüyle onu) öldürene ait olduğuna ve bu eşyanın (beşte birinin hazineye konması için) beştebirinin ayrılmayacağına hükmetmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Mes'ûd'dan rivayet olunduğuna göre: "Bedir (savaşı) günü Rasûlullah (s.a.v.) Ebu Cehl'in kılıcını nefel olarak bana verdi." (Bu hadis İbn Mes'ud'dan nakleden ravi der ki) Onu (Abdullah b. Mes'ûd) öldürdü, (ama onu esas yaralayarak çökertenler Muavviz İbn Afra ile Muaz b. Afra'dır)
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (nin) Said b. el-As'a anlattığına göre, Rasûlullah (s.a.v.) Eban b. Said b. el-As'ı bir seriyyenin başında Medine'den Necid tarafına gönder (miş) di. Eban b. Said ve arkadaşları (Necid'den dönerlerken) Hayberi fethettikten sonra (daha) Hayber'de (bulunan) Rasaûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanına geldiler. Atlarının kemerleri lif (ten) idi. Eban: "Ey Allah'ın Rasûlü (elinize geçen ganimetten) bize de bir pay ayır." dedi. Ebu Hureyre (sözlerine devam ederek hadiseyi şöyle) anlattı: Ben de "Ey Allah'ın Rasûlü (sakın onlara bir) pay ayırma" dedim. Eban da bana: "Ey tavşan kılıklı sen (bize) bunu (söylüyorsun) dağın tepesinden üzerimize sarkıyorsun ha? diye karşılık verdi. Peygamber Sallallahu aleyhi ve sellem de: “Ey Eban otur" buyurdu ve onlara pay ayırmadı
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Hureyre'den demiştir ki: Ben Medine'ye geldiğim sırada, Rasûlullah (s.a.v.) Hayber'i fethetmişti ve orada bulunuyordu. Bunun üzerine (yanına varıp kendisinden, Hayber savaşında ele geçirdikleri ganimet mallarından) bana da pay ayırmasını istedim. Said b. el-As'in çocuğunun biri söze karışıp. "Ey Allah'ın Rasûlü ona pay verme" dedi. Ben de "Bu (adam) İbn Kavkal'ın katilidir." (onun sözüne itibar edilmez) dedim. Said b. el-As (in oğlu Eban) da: "Şu tavşan kılıklı kişiye hayret ediyorum, hurma ağacının tepesinden üzerimize sarkıyor da yüce Allah'ın ikramda bulunduğu, fakat beni onun önünde rezil olmaktan koruduğu müslüman bir kişinin benim önümde ölmesinden dolayı beni ayıplıyor." diye karşılık verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Musa (el-Eş'arî) den demiştir ki: "Rasûlullah (s.a.v.) Hayber'i fethettiği sırada, biz de Yemen'den gelip yanına vardık. (Ganimet mallarından) bize de hisse verdi." Yahut da (Ebû Musa el-Eşârî şöyle) dedi: "Ganimetlerden bize de hisse verdi. (Fakat) Hayber savaşına katılmayan kimselere ganimet mallarından hiçbir hisse vermedi. Ancak bizim gemi halkından olan Ca'fer ile arkadaşlarına (Hayber savaşına bilfiil katılan) kimselerle birlikte hisse verdi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer'den demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) Bedir (savaşı) günü (ayağa) kalarak: "Gerçekten Osman, Allah'ın ve Rasulünün yolunda hizmette bulundu. Ben de onun adına biat ediyorum." deyip (ganimet mallarından) ona da pay verdi. Oysa onun dışında, harbe katılmayan hiçbir kimseye (ganimetten) pay vermemişti
- Bāb: ...
- باب ...
Yezid b. Hürmüz'den rivayet olunmuştur ki: (Haricilerin başkanı) Necdet (b. Amir el-Harûrî), İbn Abbas'a (bir mektup) yazarak ona bazı şeylerle birlikte köle'nin de ganimette bir hakkı olup olmadığını, kadınların da peygamber (S.A.V.)le birlikte (savaş'a) çıkıp çıkmadıklarını ve onların da ganimette bir hakkı bulunup bulunmadığını sordu. İbn Abbas (r.a) da: (Eğer bu adam'ın) Ahmakça bir iş yapmayacağından emin olsaydım, ona mektupla cevap vermezdim- dedi (ve mektubunda ona şunları yazdı) "Kölelere gelince (onlara da ganimet'ten pay) verilirdi. Kadınlarsa onlar yaralıları tedavi ederler ve su verirlerdi
- Bāb: ...
- باب ...
Yezid İbn Hürmüz'den demiştir ki: Necdetü'l-Harûrî, îbn Abbas'a (bir mektup) yazarak ona "Kadınlar Rasûlullah (S.A.V.)'le birlikte savaşa katılırlar mıydı? Rasûlullah (S.A.V.) onlara (ganimetten) bir pay ayırır mıydı?" diye sordu. (Yezid b. Hürmüz rivayetine devam ederek şunları) söyledi: İbn Abbas'ın Necdet'e (gönderdiği) mektubunu ben (bizzat kendi ellerimle ve şu şekilde) yazdım: "Kadınlar da Rasûlullah (s.a.v.)'le birlikte savaş'a katılırlardı. (Ganimetlerden) pay (ayıimay)a gelince (işte bu) yoktu, fakat onlara razh verilirdi
- Bāb: ...
- باب ...
Haşrec b. Ziyad'ın baba annesi (Ümmü Ziyad el-Eşçiyye) nden demiştir ki; Kendisi Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte (Hayber savaşına katılan) altı kadının altıncısı olarak Hayber savaşına çıkmıştır. (Hz. Ümmü Ziyad sözlerine) şöyle devam etti: Bizim de. erkeklerle birlikte savaş'a çıktığımız haber olarak Rasûlullah (s.a.v.)'e erişince bize (emir) gönderip (yanına çağırdı) Biz de (emr'e uyup huzuruna) vardık. Kendisinde öfke (alametleri) gördük. (Bu savaşa) “Kiminle ve kimin izniyle çıktınız?" dedi. Biz de: "Ey Allah'ın Rasûlü, biz yün eğirerek (savaşa) çıktık. Bununla Allah yolunda hizmet edeceğiz. Ayrıca bizim yanımızda yaralıları(tedavi) için (birtakım) ilaçlar da var, (ganimetlerden) hisse alırız (halka buğday ve arpadan yapılmış) sevk (denilen bir şurup) içiririz" dedik, (bu hadisi Hz. Ümmü Ziyad'dan nakleden Haşrec, sözlerine devam ederek şunları) söyledi (Bu konuşmadan sonra) "Kadınlar kalktılar" (gittiler, Hz. Ümmü Ziyad sözlerine devam ederek bana) "Allah, peygamberine Hayber'i (n kapılarını) açınca bize de erkekler gibi (ganimetten) pay verdi." dedi. Ben de ona: "Ey nineciğim (Hz. Peygamberin size verdiği) bu şey ne idi?" dedim. "Hurma" (idi) diye cevap verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Âbîllahm'ın kölesi Umeyr demiştir ki: Ben, efendilerimle birlikte Hayber savaşına katıl (mış) tım. Onlar benim hakkımda, Rasûlullah (s.a.v.) le konuştular. (Rasul-ü Ekrem de silahlanmam içip) bana emir verdi. Ben de bir kılıç kuşandım, bir de baktım ki (yaşımın küçüklüğü ve boynumun kısalığı sebebiyle) kılıcı yerde sürüklüyorum. Benim köle olduğum (Hz. Peygambere) haber verildi. Bunun üzerine bana (ganimetten) işe yaramaz ev eşyası (verilmesini) emretti. Ebû Dâvûd der ki: (Bu son cümlenin) manası "Hz. Peygamber ona (ganimetten) pay vermedi" (demektir). Ebû Ubeyd kendisine et yemeyi yasakladığı için abillahm diye isimlendirildi
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir'den demiştir ki: Ben Bedr (savaşı) günü (orada bulunan ve tabanındaki su gayet az olduğu için içine atılan kova boş çıkan) bir kuyuya inip kovaya bizzat kendi ellerimle su doldurururdum (ve) arkadaşlarıma (dağıtırdım)
- Bāb: ...
- باب ...
Yahya (b. Meîn) Hz. Aişe'den naklen (şöyle) demiştir. (Müslümanlar, Bedir savaşına çıktıklarında) Bir müşrik Hz. Peygamberle birlikte savaşmak için yanına vardı. (Hz. Peygamber de onun bu teklifini reddederek) "Geri dön" dedi. (Hadis'in bundan) sonra (ki kısmını Yahya b. Main ile Müsedded) aynı lafızlarla rivayet ettiler. (Bu iki ravinin ittifakla rivayet ettiklerine göre hz. Peygamber o müşrike şöyle) buyurmuştur: "Biz bir müşrikten yardım istemeyiz
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer'den demiştir ki Rasûlullah (S.A.V.) mücahid ve atı için birisi kendisine ikisi de atına (olmak üzere ganimet mallarından) üç pay vermiştir
- Bāb: ...
- باب ...
(Ebû Umre'nin) babasından rivayet etmiştir ki: Biz dört kişi, yanımızda bir(er) atla Rasulullah (s.a.v..)'in yanına gelmiştik. Bizden herkese bir hisse, her bir at için de iki hisse ayırdı
- Bāb: ...
- باب ...
(Şu bir önceki 2734. hadis-i şerifin) manası Ebû Ömer'den de (rivayet olundu) Ancak Ebû Umre (bir Önceki hadisten farklı olarak Hz. Peygamber'in ganimet verdiği atlıların) üç kişi (olduklarını) söyledi (ayrıca) "Her bir atlı için üç hisse verildi" (cümlesini de) ilave etti
- Bāb: ...
- باب ...
Kur*an-ı (Kerim-i en güzel bir şekilde) okuyanlardan biri olan Mücemmi b. Cariyeti'l-Ensarî'den demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte Hudeybiye'de bulunduk. Oradan döndüğümüz sırada, halk (Hz. Peygamber'in bulunduğu yer'e doğru) develerini koşturmaya başladı. Halkın bir kısmı, diğerlerine "Halka ne oluyor?" (da hayvanlarını böyle koşturuyor?) diye sormaya başladılar. Onlar da Rasûlullah (s.a.v.)'e vahy geldi." (de onu görmek için koşuyorlar) diye cevap verdiler. Bunun üzerine (bulunduğumuz yerden) koşarak çıktık ve peygamber (s.a.v.) Kürâ'l-Ğamîm (denilen yer) de devesi üzerinde dururken bulduk. Halk (tamamen) yanında toplanınca (Hz. Peygamber) onlara: Biz sana apaçık bir fetih verdik."[Fetih 1] (ayet-i kerimesini) okudu, (orada bulunan) bir adam: "Ey Allah'ın Rasûlü bu (ayet-i kerimede va'dedilen) bir fetih midir?" dedi. (Hz. Peygamber de) "Muhammed'in hayatı kudret elinde olan Zat'a yemin olsun ki bu(sulh) bir fetihdir." buyurdu. Kısa bir süre sonra da (Hayber fethedildi ve) Hayber (ganimetleri) Hudeybiye mücahidleri arasında paylaştırdı. (Bu taksimde) Rasalullah (s.a.v.) (ganimetleri) onsekiz pay üzerinden bölüştürdü. Asker (in sayısı ise) binbeşyüz (kadar) idi. İçlerinde üçyüz de atlı vardı. Her bir atlıya iki hisse, her bir piyadeye de bir hisse verdi. Ebû DâvûÜ der ki: (Bir önceki) Ebû Muaviye hadisi daha sahihtir ve amel onunladır. Öyle zannediyorum ki Mücemminin hadisinde hata vardır. Çünkü Mücemmi (orduda) üçyüz atı olduğunu söylemiştir. Oysa (orduda) iki yüz atlı var idi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'dan demiştir ki: Bedir (savaşı) günü Rasûlullah (s.a.v.): "Kim (savaşta) şöyle şöyle yaparsa, ona ganimet hissesinden fazla olarak, şu kadar mükafat var." buyurdu. Bunun üzerine gençler, ileri atıldılar, ihtiyarlar da bayraklara sarılıp onlardan ayrılmadılar. Allah, onlara fethi nasib edince, ihtiyarlar; (gençlere hitaben; bu savaşta) "Biz size yardımcı olduk, eğer siz bozguna uğrasaydınız (sizleri bayrakların altında bekleyen) bize dönecektiniz. Binaenaleyh (biz eliboş) kalırken sizler ganemitler (in hepsin) i, alıp götürmeyin" dedi (ler). Gençlerse "Rasûlullah (s.a.v.) ganimetleri bize va'detti" diyerek (onların bu teklifini) kabul etmediler. Bunun üzerine Allah, "Sana savaş ganimetlerinden sorarlar."[Enfâl 1] (ayetini) "... Nitekim hak uğruna (savaş'a gitmek için)) Rabbin seni evinden çıkardığı zaman, mü'minlerden birtakımı bundan hoşlanmıyorlardı...”[Enfâl 5] ayet-i kerimesine kadar indirdi. (İbn Abbas bunları anlatırken şöyle) diyor (du); "Bu (savaşa çıkmak) Bedir mücahidleri için çok daha hayırlı oldu . Ganimetlerin gençlerle ihtiyarlar arasında eşit olarak paylaştırılması da aynı şekilde (hayırlı oldu). Öyleyse (bu anlattığım hususlarda şimdi) siz de bana uyun. Çünkü ben bu (ganimetlerin paylaştırılması) işi (ni) sizden daha iyi bilirim
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'dan demiştir ki: Rasûlullah (S.A.V.) Bedir (savaşı) günü: "Kim bir kafir öldürürse ona şu kadar (mükafat) vardır. Kim de bir kafiri esir ederse ona şu kadar (miikafaat) vardır." buyurmuştur. (Daha) sonra (Hz. İbn Abbas bir önceki 2737. hadisin) bir benzerini rivayet etti. (Ancak bir önceki) Halid'in hadisi (bundan) daha da uzundur
- Bāb: ...
- باب ...
Şu (bir önceki) hadisi (yine bir önceki) senediyle Davûd da rivayet etti. (Davud'un bu rivayetine göre Hz. İbn Abbas şöyle) demişti: Rasûlullah (s.a.v.) (ele geçirilen) ganimetleri (yaşlı mücahidlerle genç mücahidler arasında) eşit olarak paylaştırdı. Halid'in(2736 nolu) hadisi (bu hadisden) daha tafsilatlıdır
- Bāb: ...
- باب ...
(Mus'ab b. Sa'd'ın) Babasından (rivayet olunmuştur ki:) Bedir (savaşı) günü, peygamber sallallahu aleyhi ve selleme, bir kılıç getirdim ve, "Ey Allah'ın Rasûlü, bugün Allah, düşman (la savaşmak) dan kalbime bir şifa verdi. Binaenaleyh şu kılıcı bana ver." dedim. "Bu kılıç benim de değildir. Senin de değil." buyurdu. Bende "Bugün bu kılıç (bugünkü) benim başıma gelenler, kendisinin başına gelmeyen bir kişiye verilecektir." diyerk (oradan uzaklaşıp) gittim. Ben (böyle düşünüp durur) iken yanıma (Rasûlullah'ın göndermiş olduğu) bir elçi çıkageldi ve (Rasûlullah seni çağırıyor) "Haydi emrine icabet et" dedi. Ben de (Biraz önceki) sözümle ilgili olarak, bir ayet indiğini zannetim. Ve derhal (Hz. Peygamberin huzuruna) geldim. Bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bana: "Sen (biraz önce) bu kılıcı benden iste(miş)tin. (O zaman) bu kılıç ne benimdi ne de senindi, (şimdi ise)Allah onu bana verdi (Ben de sana veriyorum) Binaenaleyh şimdi o senindir." buyurdu. Sonra da Sana savaş ganimetlerinden sorarlar, de ki: Ganimetler Allah'ın ve Rasûlünündiir...”[Enfâl 1] (ayetini) sonuna kadar okudu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer'den demiştir ki: Rasûlullah, (s.a.v.) bizi bir askeri birlik içerisinde (seriyye olarak) Necid taraflarına göndermişti. Seriyye ordudan ayrıldı (yaptığımız baskın sonunda bizim) seriyyenin (fertlerinin herbirinin) hisseleri onikişer deve idi. (Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem) seriyye askerlerine nefel olarak birer deve daha verdi de onların hisseleri on üçer (deve) oldu
- Bāb: ...
- باب ...
Velid b. Müslim demiştir ki: Ben (Abdullah) îbn el-Mubarek'e şu (bir önceki 2741.) hadisten bahsettim ve (bunu) "bize aynı şekilde îbn Ebî Ferve'de Nafi'den rivayet etti" dedim de (Bana) "Senin (Şuayb b. Ebî Hamza ve îbn Ebî Ferve diye) ismini zikrettiğin kimseler (adalet ve zapt yönünden) Malik b. Enes'e uymaz" (lar) şeklinde veya buna benzer şekilde bir cevap verdi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer'den; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) Necid'e bir seriyye gönderdi. Bu seriyye ile ben de (yola) çıktım. Derken (ganimet olarak) birçok deve ele geçirdik. Kumandanımız nefel olarak içimizden her askere birer deve verdi. Sonra Rasûlullah (s.a.v.)'e geldik, ganimetlerimizi aramızda paylaştırdı da bizden her bir kişiye humus (çıktık)tan sonra (paylaştırılan bu ganimet'ten) onikişer deve düştü. Rasûlullah (s.a.v.) bize vermiş olduğu şeylerden dolayı kumandanımızı hesaba çekmedi. Yaptığı bu işten dolayı onu ayıplamadı. Neticede (seriyyeye katılmış olan) her adam'ın (kumandandan almış olduğu) ganimetiyle birlikte (toplam) onüç devesi oldu
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer'den; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) içerisinde Abdulah b. Ömer'in de bulunduğu bir seriyyeyi Necid taraflarına göndermiş ganimet olarak birçok deve ele geçirmişler. Kumandanlarının bu develeri paylaştırması neticesinde paylarına düşen (ganimet mikdarı) oniki deve olmuş kendilerine birer deve de nefel olarak verilmiş. (Bu rivayete) İbn Mevhib (şu cümleyi de) ilave etmiştir: Rasûlullah (s.a.v.) (huzuruna vardığımız zaman, kumandanımızın yapmış olduğu) bu taksimi değiştirmedi. Bu hadis'i ayrıca şunlar da rivayet etti: Buharı, farzu'l-humûs, meğazi; Müslim, cihad; Muvatta, cihad
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Abbas'dan; demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) bir seriyye ile beraber bizi (düşman üzerine akın yapmak üzere) göndermişti. (Ganimetlerden ele geçen) paylarımız oniki deveye ulaştı. Bize nefel olarak birer deve de Rasûlullah (s.a.v.) verdi. Ebû Dâvûd der ki: Bürd b. Sinan da (bu hadisi) aynen Ubeydullah hadisi gibi (yani mevzumuzu teşkil eden hadis gibi) Nafi'den rivayet etmiştir. Bu hadisi Eyyub'da aynı şekilde Nafi'den rivayet etmiştir. Ancak (farklı olarak) Eyyub Peygamber (s.a.v.)'i hiç anmaksızın "bize nefel olarak birer deve verildi." dedi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer'den demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) (düşman üzerine baskın yapmak üzere) gönderdiği seriyyeler içerisinden bazı kimselere ordunun genel olarak hissesine düşen pay'ın dışında özel olarak nefel verirdi. (İbn Ömer dedi ki): Ancak (ganimet payı ile nefelin) her ikisinin de (verilmesinden önce) humus (un ganimetlerden çıkarılması) gerekir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer'den demiştir ki; Rasûlullah (s.a.v.) Bedir (savaşı) günü üçyüz onbeş (kişi) ile (savaşa) çıkmış ve; “Ey Allah'ım bu askerler kendilerini taşıyacak bir binekten yoksundur. Onları sen taşı, çıplaktırlar, onları sen giydir, açtırlar, sen doyur." diye dua etmiş. Neticede Allah Bedir günü kendisine fetih nasibetmiş (fetihden sonra harbe iştirak eden askerler) öyle bir değişikliğe uğramışlar ki onlardan herbiri mutlaka bir ya da iki deveyle elbiseli ve karınları tok olarak (Medine'ye) dönmüşlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Habib b. Meslem el-Fihrî'den, denilmiştir ki: Rasûlullah (s.a.v.) Humus (denilen beşte bir hisseyi ganimetlerden ayırdık) tan sonra (kalanın) üçte biri (ni) nefel olarak (mücahidlere) verirdi
- Bāb: ...
- باب ...
Habib ibn Mesleme'den demiştir ki Rasûlullah (s.a.v.) (bir seriyyeyi savaşa gönderirken) Humus (denilen beşte bir hisseyi ganimetlerden çıkardık) tan sonra (kalanın) dörtte birini nefel olarak vereceğini va'dederdi. (Seriyye savaştan) dönerken (bir nefel va'detmek isterse o zaman da) Humus (denilen beşte bir hisseyi ganimet mallarından çıkardık) tan sonra (kalanın) üçte biri(ni nefel olarak vereceğini va'dederdi)
- Bāb: ...
- باب ...
Mekhûl (şöyle) diyor: Ben Mısır'da Huzeyl oğullarından bir kadın'ın kölesiydim. Beni hürriyetime kavuşturdu. Öyle zannediyorum ki, ben Mısır'da ilim'den ne varsa hepsini alarak çıktım. Sonra Hicaz'a geldim. Orada da ilim'den ne varsa hepsini aldım da öyle çıktım. Sonra Irak'a vardım. Irak'ta bulunan ilmi de toplayıp çıktım. Sonra Şam'a geldim. Şam (halkm)ı iyice inceledim ve hepsine nefel sordum. Bana nefel hakkında bilgi verecek kimse bulamadım. Nihayet Ziyad b. Cariye et-Temimî denilen bir ihtiyarla karşılaştım. Kendisine hiç nefel hakkında birşey duydun mu? diye sordum. O da -evet Habib b. Mesleme el-Fihrî'yi "Ben Peygamber (s.a.v.)'in (harbe) başlarken (ganimetin) dörtte biri (ni) dönüşte de üçte biri (ni) verdiğini gördüm..." derken işittim, cevabını verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Amr b. As'dan rivayet olunmuştur ki: Rasülullah (s.a.v.) "Müslümanların kanları (kıymetçe) birbirlerine eşittir. Müslümanların (sayıca) en azı(bile) onların zimmetleri uğrunda koşar. Müslümanların en uzak olanı (dahi) onlar adına eman verebilir. Müslümanlar kendilerinin dışındaki kimselere karşı bir el (hükmünde) dirler. Onların kuvvetli olanı (elde ettiği ganimetleri ortaklaşa bölüşmek üzere) zayıf olana, gönderir. Seriyye olarak (düşman üzerine) giden(ler) de (ele geçirdikleri ganimetleri beraberce paylaşmak üzere, cephede kendilerini bekleyip) oturanlarına gönderirler. Bir mü'min, bir kafir karşılığında, öldürülemez. Ahdinde (sadık) olan bir zimmi de bir (harbi) kafir karşılığında öldürülemez" buyurdu. îbn îshak Kısası ve (kanlardaki) eşitliği rivayet etmedi
- Bāb: ...
- باب ...
Seleme'den (şöyle) dediği rivayet edilmiştir: Abdurrahman b. Uyeyne Rasûlullah (s.a.v.)in develerine baskın yapıp, çobanını öldürmüş ve yanındaki süverilerle o develeri sürüp gitmişti. Bunun üzerine ben yüzümü Medine'ye doğru çevirdim sonra üç defa "Yetişin" diye feryad ettim ve onları takibe koyulup (onlara ok) atmaya ve onları yaralamaya başladım. (Onlardan) Bir atlı (beni öldürmek için) geriye dönecek olursa bir ağacın dibine oturuyor (ve onlara ok atıyor) dum. Nihayet Allah'ın yaratmış olduğu develerden Peygamber (s.a.v.)'e ait ne varsa onu (müşriklerin elinden kurtarıp) arkama almıştım. Otuzdan fazla mızrak ve otuz (kadar) elbise bıraktılar, hafiflemek istiyolardı. Sonra Uyeyne onlara yardımcı olarak geldi ve (onlara benim hakkımda): "Siz'den bir grup onun yanına var (ıp onunla anlaş) sın" dedi. Bunun üzerine onlardan dört kişi bana doğru gelmeye ve dağ'a tırmanmaya başladılar (onların bana yaklaşmasıyla sesimi) kendilerine işittir (ebilecek bir duruma gel) ince: "Beni tanıyor musunuz?" diye seslendim. Onlar da: "Sen kimsin?" dediler (Ben de): "Ben el-Ekvâ'nın oğluyum,Muhammed (s.a.v.)'in yüzünü şereflendiren Zat'a yemin olsun ki; sizden beni (yakalamak) isteyip de yakalayacak bir adam olmadığı gibi (içinizde) ben (yakalamak) isteyince elimden kurtulabilecek (bir kimse) de yoktur." diye cevap verdim (Onlarla konuşmaya) devam ettim. Nihayet Rasûlullah (s.a.v.)'in süvarilerini ağaçların arasına girerlerken gördüm, onların başı(nda) el-Ahramu'l-Esedi (vardı) ve Abdurrahman b. Uyeyne'nin üzerine varıyordu. Abdurrahman b. Uyeyne'de onun üzerine çullandı. Karşılıklı vuruştular, derken el-Ahram Abdurrahmanı (n atını) yaraladı. Abdurrahman da el-Ahram'ı şehid etti ve onun atına geçti. Bu esnada Ebû Katâde de Abdurrahman'ın karşısına çıktı. Karşılıklı olarak vuruşmaya başladılar. Derken (Abdurrahman) Ebu Katade' (nin atı) nı yaraladı. Ebû Katade de onu öldürdü ve el-Ahram'ın atına geçti. Sonra ben, onları kovduğum suyun başında bulunan Rasûlullah (s.a.v.)'in yanına geldim. (Bu su) zü kared (denilen su idi) Bir de ne göreyim Peygamber (S.A.V.) beşyüz kişi ile birlikte (orada bekliyor. O gün Rasûlullah) bana hem süvari hem de yaya hissesi verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû'l-Cüveyriyet'ü Cermi'den demiştir ki Muaviye'nin emirliği zamanında Rum ülkesinde, içinde dinarlar bulunan bir küp'e rastlamıştım. Başımızda da Peygamber (s.a.v.)'in sahabilerinden Süleym oğullarından Ma'n b. Yezid adında bir adam vardı. Dinarları ona getirdim (O da bunları) müslümanlar arasında paylaştırdı. Onlardan birine verdiği kadar bu dinarlardan bana da verdi. Sonra da "Eğer ben Rasûlullah (s.a.v.)'i “Nefel ancak humustan sonradır” derken işitmiş olmasaydım sana (nefel de) verirdim." dedi ve (kendi) payını bana vermeye kalktı. (Fakat) ben kabul etmedim
- Bāb: ...
- باب ...
(Bir Önceki 2753. hadisin) manası yine aynı senedle Asım b. Küleyb'den de (rivayet edilmiştir)
- Bāb: ...
- باب ...
Amr b. Absete dedi ki; Rasûlüllah (S.A.V.) ganimet olarak ele geçen develere doğru bize namaz kıldırmıştı. Selam verince, devenin yan tarafından bir kıl aldı. Sonra: "Bana sizin ganimetlerinizden şu kadarı bile helal değildir (Bana helal olan) sadece humusdur. Humus da size sarfedilir." Buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer'den (r.a) demiştir ki: Rasûlullah (S.A.V.) buyurdu ki; "Verdiği sözü tutmayan bir kimse için kıyamet günü, bir bayrak dikilir (ve) bu (bayrak) falan oğlu falanın ahdini bozması (nın alameti) dir, denilir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Hureyre'den demiştir ki: Rasûlullah (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: "Devlet başkam bir kalkandır, savaş'a ancak onunla girilir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Rafı dedi ki: Kureyş (halkı) beni Rasûlullah (S.A.V.)'e (elçi olarak) gönderdi. Rasûlullah (S.A.V.)'i görünce kalbime İslam (a girme arzusu) düştü. Bunun üzerine: "Ey Allah'ın Rasûlü, Allah'a yemin olsun ki ben Kureyşlilere asla bir daha dönmeyeceğim" dedim. Rasûlullah (S.A.V.): "Ben ahdimi bozmam ve (bana gelen) elçilere baskı yapmam. Fakat sen (Kureyşe) geri dön. Eğer şu anda kalbine gelen (İslam'a girme arzusu orada yine) kalbine gelecek olursa (o zaman buraya) dön gel" buyurdu. Bunun üzerine (gerisin geriye Mekke'ye) gittim. Sonra Peygamber (s.a.v.)'e (tekrar) geldim ve müslüman oldum. (Bu hadisin ravilerinden) Bekir dedi ki: (Hasen b. Ali) bana Ebû Rafi'nin (islam'a girmeden önce) kıpti olduğunu bildirdi. Ebu Davud der ki: Bu (hüküm, Hz. Peygamberin yaşadığı) zamanda (geçerli) idi. Bu gün (için bu hüküm) uygun değildir
- Bāb: ...
- باب ...
Himyer (kabilesin) den olan Süleym b. Amir'den, demiştir ki: Muaviye ile Rum (lar) arasında bir (sulh) antlaşması vardı. (Muaviye bu antlaşma süresi sona ermeden önce) Rumların ülkesine doğru yol'a çıkmıştı. Sulh (süresi) sona erince onlarla savaşacaktı. Derken "Allah-u ekber, Allah-u ekber (Hayret doğrusu size) hıyanet (etmeniz) değil (ahde) vefa" (etmeniz gerekir) diyerek, at üzerinde veya acem at'ı üzerinde bir adam çıkageldi. Bir de baktılar ki (bu adam) Amr b. Absete (imiş).Bunun üzerine Muaviye ona (birini) gönderdi (ve huzuruna çağırttı) ve kendisine (bu meseleyi) sordu. (O da) : Ben Rasûlullah (S.A.V.)'i "Kimin herhangi bir kavimle arasında bir antlaşma varsa, süresi sona erinceye kadar ya da karşılıklı olarak (antlaşmayı) bozduğunu onlara bildirinceye kadar bu bağı ne (yeniden) bağlasın ne de çözsün" buyururken işittim. dedi. Bunun üzerine (Muaviye seferden) geri döndü
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Bekre Rasûlullah (S.A.V.)'in: "Her kim (kendisiyle) antlaşma yapan bir kimseyi (antlaşma süresi sona ermeden, yani savaş) vakti dışında öldürürse Allah o'na cenneti haram kılar. Buyurduğunu rivayet etti
- Bāb: ...
- باب ...
Nüaym b. Mes'ûd el-Eşceî'den demiştir ki: Ben Rasûlullah (S.A.V.)'i (Müseylimenin elçileri, huzurunda) Müseylime'nin mektubunu okudukları zaman (Müseylime hakkında) siz ne diyorsunuz, derken işittim. (Onlar da): "Biz de (onun bu mektupta) dediği gibi (Peygamber olduğunu) söylüyoruz." diye cevap verdiler. Bunun üzerine (Hz. Peygamber): "Şunu iyi biliniz ki: Eğer elçiler öldürülseydi ikinizin de boynunu vururdum.” buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Harise b. Mudarrab'dan rivayet olunmuştur ki, Abdullah İbn Mes'ud (r.a) in yanına varıp "Bende hiçbir Arab'a karşı düşmanlık yoktur. Hanife oğullarının mescidine uğradım. Bir de ne göreyim, hepsi Müseyleme'ye. inanıyorlar." demiş. Bunun üzerine Abdullah (b. Mes'ûd) onlara haber gönder (ip huzuruna gelmelerini iste) di. Kısa bir süre sonra hepsi (huzuruna) getirildi. (Hz. Abdullah) İbnü'n-Nevvaha'dan başka hepsinden tevbe etmelerim istedi (ve) Îbnü'n-Nevvaha'ya dönerek -sen Müseyleme'nin elçisi olarak geldiğin zaman ben Rasûlullah (S.A.V.)'ı (sana hitaben): "Eğer sen elçi olmasaydın boynunu vururdum." derken işittim. Sen bugün (artık) elçi değilsin- dedi ve Karaza b. Ka'b'a (İbnü'n-Nevvaha'yı öldürmesi için) emir verdi. (Karaza da) Sokakta onun boynunu vurdu. Sonra (Hz. Abdullah veyahut Karaza) "Kim İbnti'n-Nevvaha'yı sokakta ölü olarak görmek istiyorsa" (Gitsin onu sokakta ölü olarak görsün) dedi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'dan demiştir ki: Ebû Talib'in kızı Ümmü Hanî, kendisine (gelerek) -Fetih günü müşriklerden birini himayesine aldığını ve Peygamber (S.A.V.)'e varıp bunu haber verdiğini (Hz. Peygamberin de) "Senin himayene aldığın kimseyi biz de himayemize almışızdır. Senin eman verdiğin kimseye biz de eman vermişizdir." buyurduğunu söylemiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.a)'den demiştir ki: "Eğer (müslüman) bir kadın mü'minlere karşı (bir kafir'e) eman verecek olursa (bu eman) geçerlidir
- Bāb: ...
- باب ...
Misver b. Mahreme'den demiştir ki: Nebi (S.A.V.) Hudeybiye yılında ashabından bin küsur (kişi) ile (birlikte Medine'den Mekke'ye doğru yola çıktı.) Nihayet Zü'l-huleyfe'ye vardıkları zaman kurbanlığına gerdanlık taktı, onu işaretledi ve umre (yapmak niyetiyle) ihram'a girdi, (ravi) Hadisi (ayrıntılarıyla) sevk(e devam) etti (ve daha sonra şunları söyledi): Peygamber (S.A.V.) üzerinden Mekkeliler (karargahın)a inilen Seniyye mevkiine gelmişti ki, burada (kasva isimli) devesi çöktü. Halk "Yürü, yürü" dedi (ler ve) iki defa "kasva huysuzlaşıp yürümez oldu." diye (bağırdılar). Bunun üzerine Peygamber (S.A.V.) (kasva) "Yürümemekte inatçılık etmez. Bu onun adeti değildir. Fakat onu (yürümekten) alakoyan (kuvvet) (Ebrehe'nin) Fili (ni yürümekten) alakoyan (kuvvet) tir-" buyurdu. Ve (sözlerine devam ederek) "Varlığım elinde olan Zat'a yemin olsun ki; Mekkeliler bugün Allah'ın (haram dahilinde) muhterem kıldığı şeylere ta'zim kasdederek benden ne kadar müşkül talebde bulunurlarsa ben onu (mutlaka) onlara vereceğim" buyurdu, sonra deveyi (yürümeye) teşvik etti. Bunun üzerine (hayvan) sıçra (yıp kalk)dı ve Mekkeliler (in bulunduğu yön) den (aksi istikamete) döndü. (Hudeybiye'ye doğru ilerlemeye başladı) Nihayet (Peygamber Efendimiz) Hudeybiye'nin suyu az olan Semed kuyusu üzerindeki son noktasında konakladı. Bu sırada yanına Büdeyl b. Verka el-Huzaî, sonra da Urve b. Mes'ûd geldi. (Urve Arapların adeti üzere Peygamber (S.A.V.)'in sakalından tutarak onunla konuşmaya başladı. Muğire b. Şu'be de başında miğfer ve yanında kılıç olduğu halde Peygamber (S.A.V.)'in yanında bulunuyordu. Kılıcın sapıyla Urve'nin eline vurdu ve (Urve'ye): Elini onun sakalından geri çek!" diye haykırdı. Bunun üzerine (Urve) başını kaldırıp: "Bu (da) kim?" dedi. (Oradakiler de kardeşinin oğlu) "Muğire b. Şu'be'dir" karşılığını verdiler. (Urve Muğire'ye hitaben): "Ey gaddar! Ben hala senin (cahiliyyetteki) hıyanetini ödemeye çalışmakla meşgul değil miyim?" dedi. Muğire (müslüman olmadan önce) cahiliyyette (Malik oğullarından) bazı kimselerle yol arkadaşlığı etmiş (ve yolda) bunları öldürüp mallarını almış, sonra (Medine'ye) gelip müslüman olmuştu. (Bu malları getirip Hz. Peygamber'e arz edince) Peygamber (S.A.V.) "Müslümanlığını kabul ediyoruz, fakat mal'a gelince, o hıyanet malıdır. Bizim ona ihtiyacımız yoktur." buyurdu (Ravi Misver bu) hadisi (tam olarak) rivayet etti (Fakat Musannif Ebu Davud onu kısaltarak nakletti. Kureyş'in Hz. Peygamber ile sulh yapmak üzere gönderdiği Süheyl, müslümanların yanına gelince Hz. Peygamber onunla on senelik bir sulh akdi üzerinde anlaştı) Bunun üzerine Peygamber (S.A.V.) (Ali b. Ebi Talib (r.a)'ı çağırıp o'na hitaben ey Ali "Şu, Muhammed'in üzerinde karar kıldığı hükümdür, diye yaz!" buyurdu. Süheyl'in, Allah'ın peygamber'e indirdiği kitapları inkar ettiğini, O'na anlattı (Hz. Ali Hz. Fahr-i Kainat'ın kabul ettiği sulh akdinin metnini (yazarken) Süheyl "Biz'den bir kimsenin sana sığınamayacağına, (sana sığınmak için yanınıza gelen bu kimse) Senin dininde bile olsa (derhal) onu bize iade edeceğine dair." (anlaşmaya vardığımızı da yazılsın) dedi. Hz. Peygamber (bu metnin) yazılmasını bitirdikten sonra sahabilerine "Kalkınız (hediyelik kurbanlarınızı) boğazlayınız, sonra da tıraş olunuz." buyurdu. Sonra mü'min muhacir kadınlar geldi(ler. Nitekim Yüce Allah, ey iman edenler! mü'min kadınlar göç ederek size geldiği zaman, onları imtihan edin) [bk. el-Mümtehine 10] ayet (-i kerimesinde bu olaya işaret buyurmuştur. Yüce Allah mü'min kadınların muhacir olarak Medine'ye gelmeleri üzerine indirdiği bu ayet-i kerimeyle) bu kadınların Kureyşlilere geri verilmesini yasakladı ve kafir kocalarının bunlara sarfettikleri mehir kadarını onlara, müslümanların da ver(ererek onlarla evlen) melerini emretti. Daha sonra (Rasûlullah (S.A.V.) Medine'ye döndü. Bu sırada Kureyş'ten Ebû Basir (isimli) bir adam (müslüman olarak) Hz. Peygamberin yanına geldi (Kureyşliler) onu istemek üzere iki elçi gönderdiler (Rasûl-i-Zî-şan Efendimiz de sulh hükümlerine uyarak) Ebû Basir'i (bu) iki adam'a geri verdi. (Onlar da) Ebû Basir ile birlikte (yol'a) çıktılar. Nihayet Zü'l-huleyfe'ye vardıkları zaman (yanlarında bulunan) hurmadan birazını yemek için oraya indiler. Ebû Basir (bu) iki kişiden birisine (yani Huneys'e): "Ey falanca vallahi ben senin şu kılıcını çok güzel zannediyorum." dedi (kılıcın sahibi olan) öbür kişi de kılıcı (kınından) çekerek: "Evet (öyledir) Ben de bu kılıcı (çok) denedim." diye karşılık verdi. Ebû Basir de "Onu bana göster de (iyice bir) bakayım" dedi (karşıdaki) ona bu imkanı verdi. (Ebû Basir, hemen) kılıcı o'na vurdu. Nihayet (adam kılıcın darbesiyle) can verdi. (Ölünün yanında yol arkadaşı olarak bulunan) öbür adam kaçıp ta Medine'ye vardı ve koşarak mescide girdi. Bunun üzerine Peygamber (S.A.V.) "Gerçek'ten şu adam bir korku görüp geçirmiştir." buyurdu, (o kimse Hz. Peygambere iyice yaklaştıktan sonra) (Vallahi) "Arkadaşım (Ebû Basir tarafından) öldürüldü (Ona engel olmazsanız) kesinlikle ben de öldürüleceğim" dedi. Bu sırada Ebû Basir de çıka geldi: (Ey Allah'ın Rasûlü vallahi) "sana Allah ahdini yerine getirtti. Beni müşriklere geri gönderdin, sonra da Allah beni onlardan kurtardı." dedi. Peygamber (S.A.V.) "Harbi kızıştırması yönünden, Ebû Basir'e hayret doğrusu. Eğer onun yanında bir kişi daha olsa" (Kureyş ile aramızda olan sulhu bozup harbi yeniden başlatırdı) dedi. (Ebû Basir) Bu sözü işitince (Hz. Peygamber'in kendisini Kureyşlilere göndereceğini anladı ve hemen (Hz. Peygamber'in) huzurundan) çıktı. (Yollara düştü) Nihayet deniz sahiline geldi. (Bu sırada) Ebû Cendel'de (müşriklerin elinden) kurtulup Ebû Basir'e iltihak etti. Nihayet (Ebû Cendel'in yanında müşriklerin elinden kurtularak kaçıp gelen) bir cemaat toplandı
- Bāb: ...
- باب ...
Mervan b. el-Hakem ile Misver b. Mahreme'den rivayet edilmiştir ki: Halkın emniyetle yaşayacağı on sene süreyle savaşı bırakmak, içimizde (içerisine yaramaz eşyaların konulmadığı) kapalı bohça (gibi itimatsızlığın giremediği güven dolu bir kalp taşımak) ve (aramazda) hırsızlık ve hıyanet olmamak üzere (Hudeybiye'de müslümanlarla Mekke müşrikleri) barış yaptılar
- Bāb: ...
- باب ...
Hassan b. Atıyye'den demiştir ki: Mekhûl ile İbn Ebû Zekeriyya (bir gün) Halid b. Ma'dan (in yanın)a gitti (ler). Onlarla birlikte ben de gittim. (Halid b. Ma'dan) bize Cübeyr b. Nüfeyr'den hadis nakletti. (Halid) dedi ki: Cübeyr (bir gün bana) -bizimle beraber gel (de) Zü Mihber'e gidelim- dedi. (Zü-Mihber) Peygamber Sallallahu aleyhi ve sellem'in sahabilerinden bir adam (idi). Kısa bir süre sonra yanına vardık. Cübeyr ona (ahir zamanda müslümanlarla kafirler arasında yapılacak) barışı sordu (Zü-Mihber de şöyle) cevap verdi: Ben Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem'i (şöyle) derken işittim: “Sizler Rumlarla güvenli bir barış yapacaksınız. (Sonra) Siz ve onlar (birleşip) arkanızdan (saldıran başka) bir düşmanla savaşacaksınız
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir'den şöyle dediği rivayet edilir ki: Rasûlullah (S.A.V.) "Ka'b b. Eşref'e (karşı) kim çıkacak? Çünkü o, Allah'a ve Rasûlüne eza etmiştir." buyurdu. Muhammed b. Mesleme kalkıp: "Ben (karşı çıkacağım) ya Rasûlullah! Onu öldürmemi ister misin?" dedi. (Hz. Peygamber de) "Evet" (istiyorum) buyurdu. (Muhammed b. Mesleme) (onun hile ile öldürebilmek için ona siz'den yakınarak) "Bir şeyler söylemem için (lütfen bana) izin verin." Dedi (Hz. Peygamber "Evet (sana bu hususta izin veriyorum ona benim hakkımda gerekeni) söyle" (yebilirsin) buyurdu. (Muhammed b. Mesleme, Ka'b b. Eşrefin) yanına gelip (Hz. Peygamberi kasdederek); "Bu adam bizden sadaka istedi ve bizi dar'a düşürdü." dedi. (Ka'b b. Eşref de): "Siz ondan daha çok bıkkınlık getireceksiniz." karşılığını verdi. (Muhammed b. Mesleme de) "Biz o'na (bir defa) uy(muş bulun)duk. İşinin sonu nereye varacağını görünceye kadar, onu bırakmayı uygun görmüyoruz." Ve biz (senden) bize ödünç olarak bir vesk veya iki vesk (hurma) vermeni rica ediyoruz." dedi. Ka'b da: "Bana (bu borç karşılığında) rehin olarak ne vereceksin?" dedi. (Muhammed b. Mesleme) "Sen bizden (rehin olarak) ne istiyorsun?" diye sordu. (Ka'b): "Kadınlarınızı" (istiyorum) dedi (Muhammed b. Mesleme ile yanındakiler): "Sübhanallah sen Arab'ın en yakışıklısısın. (Böyleyken) biz sana kadınlarımızı (nasıl) rehin olarak vereceğiz (öyle mi?). Bu bizim için bir utanç (kaynağı) olur." dediler, (o da öyleyse), ''Çocuklarınızı rehin verirsiniz." dedi (Muhammed b. Mesleme ile arkadaşları ise) "Sübhanallah! Birimizin oğluna (birgün) sövülür de (kendisine bu) bir vesk -veya İki vesk (hurma) karşılığında rehin verildi, denir. Biz sana zırhı yani silahı rehin olarak verelim." dediler, (o da): "Olur" dedi. (Muhammed b. Mesleme geceleyin Ka'b'ın) yanına gelince o'na seslendi, O da güzel kokular sürünmüş bir halde başı(ndan kokular) saçarak, karşısına çıktı. (Muhammed b. Mesleme) üç veya dört kişiyle birlikte gelip, (Ka'b'ın) yanına oturunca ona (burunlarına gelmekte olan güzel bir kokudan) bahsetmeye başladılar. O da "Benim yanımda (nikahlım olarak) falanca kadın vardır. O, halk'ın en güzel kokulu kadınıdır." dedi. (Muhammed b. Mesleme) "Bana izin verir misin (başındaki bu kokuyu) koklayayım?" dedi (Ka'b da): "Evet !" (izin veririm) dedi. Bunun üzerine (ibn Mesleme) elini (Ka'b'ın) başın(daki saçlarının arasın)a soktu ve (eline bulaşan kokuyu) kokladı. (Sonra Ka'b'a bu hareketini) "Tekrar edeyim mi?" diye sordu o da da "Evet" dedi. Bunun üzerine (İbn Mesleme tekrar) elini onun başın (daki saçların arasın)a soktu Ka'b (o'na) bu imkanı verince (îbn Mesleme) "Haydin!" (vurun!) diye bağırdı, onlar da hemen ona vurdular, nihayet onu öldürdüler
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre'den demiştir ki: Nebi (S.A.V.) şöyle buyurmuştur: "İman ihaneti bağlamıştır. Mü'min, ihanet etmez.”
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer'den demiştir ki: Rasûlullah (S.A.V.) (herhangi bir) savaş'tan veya hac'dan ya da umreden döndüğü zaman, karada (rastlayıp da üzerine çıktığı) tepe üzerinde üç defa tekbir getirir ve = Allah'dan başka hakiki ma'bud yoktur. O, birdir, ortağı yoktur. Mülk onundur, hamd (yalnız) O'nadır. O'nun herşeye gücü yeter. (Biz seferden memleketimize) dönenleriz, tevbe edenleriz, (sadece Allah'a) ibadet edenleriz, secde edenleriz ve (sadece) rabbımıza hamdedenle-riz. Allah va'dine sadıktır. Kuluna yardım etmiş bütün hizipleri tek başına o hezimete uğratmıştır." derdi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'dan demiştir ki: "Allah'a ve ahiret gününe inananlar -mallarıyla canlarıyla cihad etme hususunda- senden izin iste (yip geri kal)mazlar."[Tevbe 44] (mealinde ki) ayet-i (kerimenin hükmünü) Nûr (suresin)deki: (şüphesiz ki Allah) "... çok bağışlayan, çok merhamet edendir." sözüne kadar (devam eden) "mü'minler o kimselerdir ki; Allah'a ve peygamberine (gönülden) inanmışlardır..."[Nur 62] (mealindeki) ayet(i kerime) yürürlükten kaldırmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Cerir'den demiştir ki: Rasûlullah (S.A.V.) bana (hitaben ey Cerir) "Zülhalasa hakkında (hayırlı bir haber getirsen) de bizi rahatlatsan" dedi. (Ravi Kays rivayetine şöyle devam etti) Bunun üzerine (Cerir yola düştü, Zülhalasa'nın) yanına varıp onu parçaladı. Sonra Ahmes (kabilesin)den Ebû Ertât künyesiyle anılan bir adam'ı müjde vermek üzere peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e gönderdi
- Bāb: ...
- باب ...
Ka'b b. Malik demiştir ki: Nebi (S.A.V.) bir yolculuktan geldiği zaman, ilk önce mescid-de iki rek'at namaz kılar, sonra da halkla otururdu. (Musannif Ebu Davud'un şeyhi) İbnü's-Serh (Ka'b b. Malik'in bu hadisini sonuna kadar) nakletti. (Ka'b b. Malik konuşmasına devam ederek şöyle) dedi: Rasûlullah (S.A.V.) müslümanlara, bizim üçümüzle konuşmayı yasakladı. Nihayet, (onların bu küskünlüğü) bana (iyice) uzayınca (birgün). Amcamın oğlu olan Ebû Katade'nin bahçesinin duvarına tırmandım ve kendisine selam verdim. Daha sonra ellinci gecenin sabahında, sabah namazını evlerimizden bir evin damında kıldım ve hemen arkasından "Ey Malik'in oğlu Ka'b müjde sana!" diye bağıran birini işittim ve bana müjde vererek bağıran kimse yanıma gelince, (üzerimdeki) iki (kat) elbisemi çıkarıp ona giydirdim (ve) hemen arkasından (Rasûlü Ekrem'in huzuruna varmak üzere) harekete geçtim. Nihayet mescide girdim. Bir de ne göreyim, Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem (orada) oturuyor. Talha b. Ubeydillah kalktı, koşarak bana (geldi) benimle, müsafaha etti (elimi sıktı) ve beni tebrik etti
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Bekre'den demiştir ki: Nebi sallallahu aleyhi ve selleme, sevindirici bir haber ulaşınca veya kendisine bir müjde verilince Allah'a secde-i şükr ederek yere kapanırdı
- Bāb: ...
- باب ...
(Amir b. Sa'd'ın) babasından demiştir ki: Rasûlullah (S.A.V.)'le birlikte Medine'ye gitmek üzere Mekke'den (yol'a) çıktık. Azver'e yaklaştığıız zaman (hayvanından) indi, sonra ellerini kaldırıp Allah'a bir süre dua etti, sonra secde'ye kapandı, uzun bir süre (secdede) kaldı, sonra kalktı, ellerini kaldırıp bir süre daha Allah'a dua etti(kten), sonra (tekrar) secde'ye varıp uzun süre (secdede) kaldı. Sonra (tekrar) secdeden kalktı, ellerini kaldırıp bir süre Allah'a dua ettikten sonra (yine) secdeye vardı. (Bu hadisi Musannif Ebu Davud'a nakleden) Ahmed İbn Salih Rasûlullah, ellerini kaldırıp bir süre Allah'a dua etti. Sonra secde'ye vardı, anlamındaki) cümleyi üç defa zikretti ve sonra rivayetine şöyle devam etti: Rasûlü Ekrem bu duaları ve secdeleri bitirdikten sonra) buyurdu ki: "Ben Rabbimden (rahmet) diledim ve ümmetim (in günahlarının affolması, derecelerinin yükselmesi) için, şefaat'te bulundum da bana ümmetimin üçte birini bağışladı. Bunun üzerine Rabbim'e bir şükür olmak üzere secdeye vardım. Sonra başımı kaldırıp ümmetim için (tekrar) Rabbimden dilekte bulundum. Bana üçte birini (daha) bağışladı. Bunun üzerine Rabbime şükür olmak üzere (ikinci defa) secde'ye vardım. Sonra başımı kaldırıp ümmetim için Rabbim'den (üçüncü defa olmak üzere bir) dilekte (daha) bulundum. Bunun üzerine bana (ümmetimin) son üçtebirini bağışladı. Rabbim'e şükür olmak üzere (üçüncü kez) secde'ye vardım." Ebû Dâvûd der ki: (Şeyhim) Ahmed b. Salih bu hadisi bize naklederken (bu hadisin sened zincirinde bulunan) Eş'âs b. İshâk'ı (zincirden) düşürmüştür, (Fakat) bu hadisi bana Ahmed b. Salih'ten, Musa b. Sehl er-Remli'de rivayet etti.) Onun rivayet senedinde ise, Eş'as b. İshak zikredilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdillah'dan demiştir ki: "Rasûlullah (S.A.V.) (yoldan gelen) bir kişinin ailesinin yanına (geceleyin) girmesini çirkin görürdü
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir'den demiştir ki:Nebi (S.A.V.) (şöyle) buyurmuştur. "Seferden dönen kişinin ailesinin yanına gireceği vaktin en güzeli gecenin başlangıç zamanıdır
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdillah'dan demiştir ki: Rasûlullah (S.A.V.) ile birlikte bir yolculukta idik (sefer'den dönüp ailelerimizin yanına) girmeye kalkıştığımızda (Rasûl-i Zişan Efendimiz): "Yavaş olunuz, (kadınlarınızın yanına) geceleyin (yatsı vaktinde) girelim, dağınık saçlı olan (kadınlar) taransın, kocası gurbette olan (lar) da usturasını kullansın." buyurdu. Ebû Dâvûd der ki: Zühri "Geceleyin girmekten maksat yatsıdan sonra girmektir" dedi. Akşam'dan sonra girmekte de sakınca yoktur
- Bāb: ...
- باب ...
es-Saib b. Yezid'den demiştir ki: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Tebük gazvesinden döndüğü zaman, kendisini halk (yolda) karşıladı çocuklarla birlikte ben de o'nu Veda tepesinde karşıladım
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik'den demiştir ki: Eslem (kabilesin)den biri (Hz. Peygamber'in huzuruna gelip): "Ey Allah'ın Rasûlü ben (Allah yolunda) savaşmak istiyorum, (fakat) benim savaş hazırlığı yapacak malım yoktur." demiş. (Hz. Peygamber de): "Ensar'dan olan falan kimseye git (harp malzemelerini ondan iste). Çünkü O, gerekli hazırlığı yaptı ve hastalandı. Ona -Rasûlullah (s.a.v.)'in sana selamı var (harp için) hazırladığın malzemeleri bana ver (eceksin) de." buyurmuş. Bunun üzerine o (genç, gidip) Ensarlı zat'a bu sözü söylemiş, o zat da karısına "Ey kadın harp için bana vermiş olduğun malzemeyi bu adam'a ver, onlardan hiçbir şeyi (yanında) bırakma. Allah aşkına ondan hiçbir şey bırakma ki Allah onun hakkında sana bereket versin." demiş
- Bāb: ...
- باب ...
Ka'b b. Malik'den demiştir ki Hz. Peygamber, yolculuktan ancak gündüzün dönerdi. Hasan (b. Ali ise Hz. Peygamberin seferden ancak) kuşluk vakti(dönerdi dediğini) ve sefer'den dönünce (de ilk iş olarak doğruca) mescid'e varıp orada iki rek'at namaz kıldıktan sonra, (Müslümanlarla görüşmek üzere orada bir süre) oturduğunu söylemiştir
- Bāb: ...
- باب ...
îbn Ömer'den demiştir ki: Rasûlullah (S.A.V.) (veda) haccından döndüğü zaman, Medine'ye girmiş, mescidinin önünde devesini çöktürmüş, mescide girip orada iki rek'at namaz kılmış, sonra evine girmiştir. (Bu hadisi Îbn Ömer'den rivayet eden) Nafi; "îbn Ömer de böyle yapardı" dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebû Said el-Hudri(nin) haber verdiğine göre: Rasûlullah (s.a.v.): "Yaptığınız bir taksimden dolayı kendinize de bir pay ayırmak'tan sakınınız." buyurdu. (Ebû Said sözlerine devam ederek) dedi ki: Biz (ey Allah'ın Rasûlü) "Kusame nedir?" diye sorduk. Rasûlullah: "Bir şey, bazı kimseler arasında müşterek olur (Birisi de onu paylaştırmak üzere) gelir. (Bir kısmını kendisine ayırarak) onu eksiltir." (İşte Kusame budur) buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi (s.a.v.)'den (bir önceki 2783. hadisin) benzerini (miirsel olarak) Ata b. Yesar da (rivayet etmiştir. Ata b. Yesar) Bir kimse, bir topluluk üzerinde (bilir kişi olarak görevli) olur da bir şunun bir de bunun hissesinden alır. (İşte hadiste yasaklanan budur) dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi (s.a.v.) sahâbîlerinden bîr adam, Ubeydullah b. Süleyman'a (şöyle) demiştir: Biz, Hayber'i fethettiğimiz zaman (mücâhidler) mal ve esirden (ele geçirdikleri tüm) ganimetlerini (ortaya) çıkar(ıp paylaş)tılar. Bunun üzerine halk ganimetlerini değişmeye başladı. Derken (Hz. Peygamberin huzuruna bir) adam geldi ve: "Ey Allah'ın Rasûlü! Bugün ben şu vadi halkından hiçbirinin benzerini kazanmadığı bir kazanç elde ettim." dedi. (Hz. Peygamber de): "Vay, yazıklar olsun sana! Sen ne kazandın?" dedi. (O zat ta) "Alışverişe devam ettim. Nihayet üçyüz okka kazanç elde ettim" cevabını verdi. Bunun üzerine Rasûlullah (S.A.V.): "Ben sana kişinin kazandığı kazancın en hayırlısını haber vereyim mi? buyurdu (O zat ta): " O nedir ey Allah'ın Rasûlü?" diye sordu. (Hz. Peygamber de): (Farz olan) namaz'dan sonra (kılınan) iki rekat (nafile namaz) dır buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Dıbâb (oğulların)dan Zülcevşen lakabıyla anılan bir adam'dan rivayet olunmuştur ki: Ben (müşrik iken) Peygamber (s.a.v.), Bedir mücâhidlerinin işlerini bitirdikten sonra, kendisine bana ait Karha diye anılan bir kısrağın tayını götürdüm ve: "Ey Muhammed sahiplenmen için sana, karhâ'nın erkek yavrusunu getirdim." dedim. “Benim Ona ihtiyacım yok. Eğer sen onu Bedr'in zırhlarından seçilmiş bir zırhla değiştirmemi istersen (onu) yaparım" buyurdu. Ben de: "Ben bugün onu (değil bir zırh) bir atla bile değiştirecek değilim" dedim. (Bunun üzerine) "Benim (de) ona ihtiyacım yok" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Semüre b. Cündüb'ten demiştir ki:Rasûlullah (S.A.V.): "Kim müşrikle beraber olur ve (müşrik diyarında) Onunla beraber ikamet ederse o da müşrik gibidir." buyurmuştur