Sahih-i Buhari

...

(60) Kitāb: Peygamberler

(60) ...

Said b. Cubeyr'den rivayete göre İbn Abbas dedi ki: "Kadınlar arasında ilk kuşak bağlayan İsmail'in annesidir. O Sara'ya izini kaybettirmek için bir kuşak edinmişti. Daha sonra İbrahim onu ve süt emzirmekte olduğu oğlu İsmail'i getirip Beytin yanında mescidin yukarılarında Zemzem'in üzerinde büyükçe bir ağacın yanında yerleştirdi. O gün Mekke'de kimse yoktu. Orada su da bulunmuyordu, fakat her ikisini de orada bıraktı. Yanlarında da içinde biraz hurma bulunan bir torba ve içinde bir miktar su bulunan bir kırba bıraktı. Daha sonra İbrahim geri dönüp gitti. İsmail'in annesi arkasından giderek: Ey İbrahim! Hiçbir şeyin bulunmadığı bu vadide bizi bırakıp nereye gidiyorsun, dedi. Ona bu sözlerini birkaç defa söyledi. İbrahim dönüp ona bakmıyordu. Ona: Sana bunu Allah mı emretti, diye sordu. İbrahim: Evet dedi. İsmail'in annesi: O vakit o bizi sahipsiz bırakmayacaktır, deyip, geri döndü. İbrahim yoluna devam etti. Nihayet onu göremeyecekleri tepenin yanına varınca yüzünü Ka'be'ye çevirerek ellerini yukarıya kaldırıp: "Rabbimiz, ben zürriyetimden bir kısmını senin mukaddes Ev'inin yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim ... Şükrederler diye."[İbrahim, 37] diye dua etti. İsmail'in annesi İsmail'i emzirmeye ve o sudan içmeye başladı. Nihayet kırbadaki su bitti. Kendisi de susadı, oğlu da susadı. Susuzluktan kıvranan ve kendisini yerden yere atan oğluna bakıp durdu. Onu görmek istemediğinden yanından kalkıp gitti. Bulunduğu yere Safa'nın en yakın bir tepe olduğunu gördü. Onun üzerinde ayağa dikildi, daha sonra vadiye yönelip kimseyi görür mü yüm diye baktı, kimseyi göremedi. Safa'dan indi, vadiye ulaştı. Elbisesinin ucunu eliyle kaldırdı, sonra da oldukça yorgun bir kimsenin koşuşu ile koştu. Nihayet vadiyi geçti. Merve'ye geldi. Merve'nin üstünde ayağa kalktı, kimseyi görür müyüm diye baktı, kimseyi göremedi. Bu işi yedi defa yaptı. İbn Abbas dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: İşte insanların bu iki tepe arasındaki sa'yi böyle başladı. Merve'ye çıkınca bir ses duydu. -Kendi kendisine-: Sus, dedi. Sonra da etrafa kulak kabarttı ve dedi ki: Sen sesini duyurmuş oldun, eğer imdadımıza yetişebileceksen (gel). Bir de ne görsün? Melek Zemzem'in bulunduğu yerde duruyor. Topuğu ile yeri eşti -yahut kanadı ile böyle yaptı- ve nihayet su çıktı. O da suyun önünde çukur açmaya başladı ve eliyle şöyle yaparak sudan avuçlayıp, kırbasına doldurmaya koyuldu. O avuçladıkça suda kaynayıp duruyordu. İbn Abbas dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Allah İsmail'in annesine rahmet ihsan buyursun. Eğer Zemzem'i bıraksaydı -ya da: Sudan auuçlamamış olsaydı, diye buyurdu- Zemzem yer üzerinde akan bir pınar olurdu. (Devamla) dedi ki: Kendisi de içti, oğluna da süt emzirdi. Melek ona: Telef olmaktan korkmayınız. Bu çocuk babası ile birlikte burada Allah'ın Ev'ini bina edeceklerdir. Şüphesiz Allah da kendi ehlini telef etmez, dedi. Beyt (Ka'be'nin yeri) bir tepeyi andırır şekilde yerden tümsekçe idi. Akan seller gelip sağından, solundan toprak götürüyordu. İsmail'in annesi bu haliyle kaldı. Nihayet Cürhümlülerden bir arkadaş grubu -yahut da Cürhümlü bir aile halkı- Keda yolundan onlara doğru geldiler. Mekke'nin alt tarafında konakladılar. Suyun bulunduğu yerlerde uçan bir kuş gördüler. Dediler ki: Şüphesiz bu kuş suyun olduğu bir yerde uçar, döner durur. Bizim de bildiğimiz kadarıyla bu vadide su bulunmamaktadır. Bu sebeple bir ya da iki kişiyi görevlendirip gönderdiler. Onlar da gidip arkadaşlarına su bulunduğu haberini verdiler. Arkadaşları da geldiler. (İbn Abbas) dedi ki: İsmail'in annesi de suyun yanında bulunuyordu. Ona: Senin yakınında konaklamamıza izin verir misin, dediler. Onlara: Evet, ama su da bir hakkınız yok, diye cevap verdi. Onlar da kabul dediler. İbn Abbas dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Onların bu izin istemeleri İsmail'in annesinin başkaları ile de teselli bulmayı arzu ettiği bir zamana denk gelmişti. Cürhümlüler gelip konakladılar. Ondan sonra da akrabalarına haber gönderdiler. Akrabaları da gelip onlarla birlikte konakladılar. Sonunda orada Cürhümlülerden bazı aileler buldu., Çocuk gençlik yaşına erişti. Onlardan Arapça'yı öğrendi. Gençlik yaşına erişince bunlar ondan hoşlandılar ve onu beğendiler. Olgunluk yaşına gelince, kendilerinden bir hanımla onu evlendirdiler. İsmail'in annesi vefat etti. İsmail'in evlenmesinden sonra İbrahim gelip, geride bıraktıklarının halini görmek istedi. İsmail'i bulamadı. Hanımına kocasını sordu. Hanımı: Bizim için bir şeyler almak üzere çıktı, diye cevap verdi. Daha sonra hanımına geçimlerini, hallerini sordu. Hanımı: Kötü bir haldeyiz, darlık ve sıkıntı içindeyiz, deyip ona şikayette bulundu. İbrahim dedi ki: Kocan gelirse ona selam söyle ve kendisine kapısının eşiğini değiştirmesini söyle. İsmail gelince bir şeyler hisseder gibi olduğundan: Kimse geldi mi, diye sordu, hanımı evet dedi. Bize şöyle şöyle bir yaşlı geldi. Bize seni sordu. Ben de ona söyledim. Geçimimizin nasıl olduğunu da sordu, ben de kendisine darlık ve sıkıntı içerisinde olduğumuzu bildirdim. İsmail: Sana her hangi bir tavsiyede bulundu mu, diye sordu. Hanımı: Evet dedi. Bana sana selam söylememi söyledi ve kapının eşiğini değiştir, dedi. İsmail dedi ki: O kişi benim babamdır. Bana da senden ayrılmamı emretti. Haydi, ailenin yanına git, deyip onu boşadı. Cürhümlülerden bir başka kadın ile evlendi. İbrahim Allah'ın dilediği kadar bir süre yanlarına geri dönmedi. Sonraları yanlarına geldi. Yine İsmail'i bulamadı. Hanımının yanına gitti, ona İsmail'i sordu. Bizim için bir şeyler aramak üzere çıktı, dedi. Nasılsınız deyip, ona geçimlerini, durumlarını sordu. Hanımı: İyi haldeyiz, bolluk içindeyiz, dedi ve Allah'a hamdetti. Ona ne yersiniz, diye sordu. Et, dedi. Ne içersiniz diye sordu, su dedi. Bunun üzerine İbrahim şu duayı yaptı: Allah'ım, onlar için eti ve suyu bereketli kıl! Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem (devamla) buyurdu ki: O gün için (buğday ve bu gibi) taneli şeyleri yoktu. Eğer bu taneli şeyler olsaydı, onlar hakkında da kendilerine dua ederdi. (Devamla) buyurdu ki: Bu sebeple Mekke dışında herhangi bir kimse sırf onları yiyip içecek olursa onu uygun görmezler. İbrahim dedi ki: Kocan gelirse ona selam söyle ve kendisine evinin eşiğini sağlamlaştırmasını emret. İsmail gelince: Yanınıza kimse geldi mi, diye sordu, hanımı: Evet, bize güzel görünümlü bir yaşlı adam geldi, deyip ondan övgüyle söz etti. Bana seni sordu, ben de ona söyledim. Nasıl yaşadığımızı sordu, ben de iyi ve bolluk içerisinde olduğumuzu söyledim .. İsmail: Sana bir tavsiyesi oldu mu, diye sordu. Hanımı: Evet dedi. Sana selamı var ve sana kapının eşiğini sağlamlaştırmanı istiyor. İsmail, o gelen babamdır, eşikten kastı da sensin. Seni nikahım altında tutmama devam etmemi emretti, dedi. Allah'ın dilediği kadar bir süre daha yanlarına gelmedi. Bundan sonra geldiğinde İsmail, Zemzem'e yakın büyükçe bir ağacın altında oklarını sivriltmekle uğraşıyordu. Babasını görünce, kalktı ve babanın evladına, evladın babasına yaptığı gibi birbirlerini karşıladılar. Daha sonra: Ey İsmail, dedi. Allah bana bir emir vermiş bulunuyor. İsmail: Rabbinin sana emrettiğini yap, dedi. İbrahim: Bana yardım edecek misin, diye sordu. İsmail: Sana yardım edeceğim, dedi. İbrahim dedi ki: Allah bana burada bir ev yapmamı emretti -ve etrafına göre daha yüksekçe bir yere işaret etti.- (Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem devamla) buyurdu ki: İşte o vakit Evin temellerini yükselttiler. İsmail taş getiriyor, İbrahim de bina ediyordu. Nihayet bina yükselince şu taşı getirdi ve onun için yere bıraktı. İbrahim de binayı yükseltmek üzere onun üzerine Çıktı. İsmail de ona taş uzatıyordu. Her ikisi birlikte: "Rabbimiz, bizden kabul buyur. Şüphesiz sen her şeyi işitensin, hakkıyla bilensin. "[Bakara,127] diyorlardı. Onlar binayı yaparlarken Beyt'in etrafında dönüyorlar ve: "Rabbimiz bizden kabul buyur çünkü sen her şeyi işitensin, herşeyi bilensin" diyorlardı

...
Referans:60 3364