Sahih-i Buhari
...
(64) Kitāb: Peygamber (ﷺ) Tarafından Yönetilen Askeri Seferler (El-Megazi)
(64) ...
Sehl b. Sa'd r.a.'dan rivayete göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber günü şöyle buyurdu: "Yarın bu sancağı Allah'ın kendisine fetih nasip edeceği bir adama vereceğim. O Allah'ı ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de kendisini sever. (Sehl) dedi ki: İnsanlar o geceyi, acaba bu sancak kime verilecek diye tartışarak geçirdiler. İnsanlar sabahı edince hepsi de sancağın kendisine verileceği ümidiyle erkenden Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gittiler. Allah Resulü: Nerede Ali b. Ebi Talib, dedi. Ey Allah'ın Resulü, o gözlerinden rahatsız, diye cevap verildi. (Se hı) dedi ki: Bunun üzerine ona haber gönderdiler. Ali geldi, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gözlerine tükürdü ve ona dua etti. İyileşiverdi, adeta hiçbir rahatsızlık hissetmemiş gibi oldu. Sonra ona sancağı verdi. Ali: Ey Allah'ın Resulü, onlar da bizim gibi oluncaya kadar onlarla savaşacak mıyım, dedi. Allah Resulü şöyle buyurdu: Sen onların düzlüklerine varıncaya kadar ağır ağır git. Sonra onları İslama davet et ve Müslüman olarak Allah'ın hakkı olarak yerine getirmeleri gerekenleri onlara bildir. Allah'a yemin ederim, Allah'ın senin vesilen ile tek bir kişiyi dahi hidayete erdirmesi, senin kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ben mi Resulullah s.a.v.'den geri kalacağım, dedi ve arkasından ona yetişti." Sanki Ali r.a. Nebi s.a.v.'den geri kalmayı kendisine yakıştırmadığından bu sözleri söylemiş gibidir. "Arkasından ona yetişti" ifadesinin Hayberle ulaşmadan önce ona yetişmiş olduğu anlamına gelme ihtimali de vardır. Hayber'e ulaştıktan sonra ona yetişmiş olduğu anlamına gelme ihtimali de vardır. "Yarın sancağı. .. vereceğim -yahuİ: sancağı alacak.-" Bureyde yoluyla gelen hadiste: "Şüphesiz ben yarın bu sancağı Allah ve Resulü'nün kendisini sevdiği bir adama vereceğim" denilmektedir. (Seleme rivayetindeki) "raye" ile Bureyde'nin rivayet ettiği hadisteki "liva" aynı manadadır. Her ikisi de ordu kumandanının yerinin kendisi ile bilindiği, savaşta kullanılan bayrak demektir. Bazen onu ordu kumandanı taşır, bazen de onu askerin önünden gidene verir. "Allah ve Resulünün kendisini sevdiği" ibaresine Sehl b. Sa'd'ın rivayet ettiği hadise şu fazlalıklar da eklenmiştir: "Kendisinin de Allah'ı ve Resulünü sevdiği"; İbn İshak rivayetinde: "Savaştan da asla kaçmayan" ibaresi de vardır. Bureyde yoluyla gelen hadiste: "Allah kendisine fethi nasip etmedikçe geri dönmeyecek" denilmektedir. "(Sancağı) ona verdi ve Allah ona fetih nasip etti." Se hı ybluyla gelen hadiste: "Sancağı ona verdi." Ebu Said yoluyla rivayet edilen Ahmed (b. Hanbel'in Müsned'i)nde yer alan hadiste ise: "O da gitti ve nihayet Allah ona Hayber'i ve Fedek'i fethetmeyi nasip etti. Oranın Acve (denilen hurma)sını da getirdi" denilmektedir. Hayber'in anveten (silah zoruyla) mı, yoksa sulh yoluyla mı fethedildiği hususunda görüş ayrılığı vardır. Abdulaziz b. Suhayb'ın, Enes'ten diye rivayet ettiği hadiste Hayber fethinin anveten olduğu açıkça ifade edilmektedir. İbn Abdi'l-Berr de bunu kat' i olarak belirtmiş ve Hayber'in sulh yoluyla fethedildiğini söyleyenlerin görüşlerini reddederek şöyle demiştir: Hayber'in sulh yoluyla fethedildiğini söyleyenlerin tereddüde düşmelerinin sebebi, kanlarının korunmasını sağlamak amacıyla iki kalenin bizzat orada bulunanlar tarafından teslim edilmiş olmasıdır. Evet bu bir çeşit sulhtur ama bu ancak bir muhasara ve bir savaştan sonra olm uştur. (İbn Abdi'I-Berr'in ifadeleri burada sona ermektedir) Fakat daha kuwetli olan görüşe göre bu husustaki şüphe İbn Ömer'in şu sözlerinden kaynaklanmaktadır: "Nebi s.a.v. Hayberlilerle savaştı. Galip gelerek hurmalıkları ele geçirdi. Onları saraya (kaleye) sığınmak zorunda bıraktı. Sarı (altın)ları beyaz (gümüş)leri ve silahları kendisine ayırıp, kendisinden hiçbir şeyi gizlememek ve saklamamak şartıyla bineklerinin taşıyabilecekleri yükleri n de kendilerine ait olmak üzere onunla barış yaptılar." Bu şekilde rivayet edilen hadisin sonunda da şu ibareler yer almaktadır: "Onların kadınlarını ve çocuklarını esir aldı. Ahidıerini bozdukları için de mallarını paylaştırdı. Onları sürmek isteyince: Bizi bu topraklarda bırak, burayı işleyelim, dediler." "Bizim gibi oluncaya kadar" yani İslama girmelerini sağlayıncaya kadar. "Sonra onları İslama davet et." Allah Resulünün: "Onları davet et" buyruğu savaşmanın caiz olması için davette bulunmanın şart olduğuna delil gösterilmiştir. Bu husustaki görüş ayrılığı meşhurdur. Bunun kayıtsız ve şartsız şart olduğu söylenmiştir. Bu görüş Malik'ten rivayet edilmiştir. Davetin onlara ulaşmış olması ile ulaşmamış olması arasında fark yoktur. Malik der ki: Ancak onların daha erken,davranıp Müslümanlara hücum etmeleri hali müstesnadır. Mutlak olarak şart olmadığı da söylenmiştir. Şafil'den de buna benzer bir görüş nakledildiği gibi yine ondan: Davetin kendilerine ulaşmamış olduğu kimselerle onları davet etmeden savaşmaz..Fakat davetin kendilerine ulaşmış olduğu kimselere onları davet etmeden de baskın düzenlemek caizdir, dediği de rivayet edilmiştir. Bu husustaki hadislerin muktezası da budur. Sehl'in rivayet ettiği hadisteki ifadeler de müstehablık hali için kabul edilir. Buna delil de Enes yoluyla rivayet edilen hadiste belirtildiği üzere "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onlar arasında nidayı (sabah namazı için ezanı) işitmeyince Hayberlilerin üzerine baskın düzenledi" şeklindeki açıklamasıdır. Bu baskın ise Peygamo"er Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onların yanına ilk gittiği sırada yapılmıştı. Ali r.a.'ın olayı ise bundan sonra olmuştur. Hanefilerden gelen rivayete göre ise kayıtsız ve şartsız olarak düşmanlara ani baskın yapmak caizdir, bununla birlikte onları davet etmek de müstehaptır. "Allah'a yemin ederim ki Allah'ın senin vasıtanla bir adama hidayet vermesi..." Bundan Müslüman oluncaya kadar kafirin kalbinin İslam'a ısınmasını sağlamanın, eli çabuk tutup onunla savaşmaktan daha evla olduğu anlaşılmaktadır. "Kırmızı tüylü develer." Bu da beğenilen, sevilen develerin renkleri arasındadır. Bir açıklamaya göre bundan maksat, senin böyle develere sahip olup, onları , Sadaka olarak dağıtmaktan senin için daha hayırlıdır. Bir diğer açıklamaya göre böyle develeri barındırıp, onlara malik olmandan hayırlıdır.. Çünkü bu tür develer Arapların kendileriyle birbirlerine karşı öğündükleri mallardandı
Referans | : | 64 4210 |