Sahih-i Buhari

...

(64) Kitāb: Peygamber (ﷺ) Tarafından Yönetilen Askeri Seferler (El-Megazi)

(64) ...

Aişe r.anha dedi ki: "İbn Harise, Cafer b. Ebi Talib ve Abdullah b. Revaha' r.'ın ölüm (haber)leri gelince, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem oturdu, üzüntülü olduğu belli oluyordu. Ben de kapı aralığından bakıyordum. Bir adam gelerek: Ey Allah'ın Resulü, Cafer'in hanımları ... diyerek ağladıklarını söyledi. Allah Resulü ona ağlamalarından vazgeçmelerini söylemesini emetti. Adam gidip geldikten sonra ben onlara yapmamalarını söyledim dedi ve hanımların kendisine itaat etmediğini anlattı. Allah Resulü yine aynı emri verdi, yine adam gidip geldikten sonra: Allah'a yemin ederim onlar daha baskın çıktılar, dedi. Bunun üzerine Resulullah (Git) ağızlarına toprak doldur dedi. Aişe dedi ki: (Ben o adam için) Allah burnunu yere sürtsün. Allah'a yemin ederim sen üzerine düşeni yapmadığın gibi Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i de yordun, dedim." Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 1- Ölenin ölümünü haber vermek caizdir. Böyle bir şey de yasaklanmış ağıt türünden sayılmaz. Buna dair açıklamalar Cenazeler bölümünde geçmiş bulunmaktadır. 2- Emirliği (kumandanlığı) şarta bağlı olarak vermek caizdir. 3- Sıraları belirtilerek birden çok kumandan görevlendirmek caizdir. İkinci velayetin (kamu görevinin) derhal mi verilmiş olacağı yoksa olmayacağı hususu ise ihtilaflıdır. Göründüğü kadarıyla ikincisi de derhal tahakkuk eder. Fakat sıraya uymak da şarttır. Bir diğer görüşe göre emirlik (kumandanlık ve benzeri kamu görevi) muayyen olmamak üzere tek bir kişi için tahakkuk eder. İmamın da sırasını tayin ettiği kimse için kesinlik kazanır. Sadece birincisinin emirliği tahakkuk eder de denilmiştir. İkincisi ise seçmek yoluyla başa gelir. İmamın seçmesi ise başkasının seçmesinden önceliklidir. Çünkü o kamu masıahatını daha iyi bilir. 4- Savaşta yetkili kimse tarafından emir tayin edilmediği halde emirliği (kumandanlığı) almak caizdir. Tahavı der ki: Bu esastan hareketle, Müslümanların imamın (halifenin) gaib olması halinde onun yerine geçecek bir başka adamı geri gelinceye kadar öne geçirmeleri gerektiği hükmü de çıkartılır. 5- Nebi s.a.v.'in hayatında idihad etmek caizdi. 6- Bu hadiste nübüwetin oldukça açık bir alameti olduğu gibi, Halid b. elVelid'in ve sözü edilen ashab-ı kiramın açıkça görülen bir fazileti de vardır. 7- Nakil bilginleri Nebi efendimizin: "Nihayet Allah ona zafer nasip etti" buyruğunda maksadın, acaba o takdirde müşriklerin bozguna uğradığı bir savaş mı olmuştuki yksa fetihten (zaferden) maksat onun Müslümanları alıp sanmen geri dönmelerini sağlariıak mı, olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir "Kederli olduğu belli oluyordu." Çünkü Allah onun kalbine merhamet vermişti. Bu durum ilahı takdire rıza göstermeye aykırı değildir. Hadisten Çıkarılan Diğer Bazı Sonuçlar . 1- Herhangi bir musibet ile karşı karşıya kalan bir kimsenin üzüntüsünü belli etmesi, -kalbi mutmain olduğu takdirde- o kimseyi sabredici ve kadere razı olan birisi olmanın dışına çıkarmaz. Hatta şöyle dahi denilebilir: Musibetten dolayı üzülen ve kendisini rızaya ve sabra zorlayan bir kimsenin mertebesi, musibetin meydana gelişine hiçbir şekilde aldırmayandan daha yüksektir. Buna Taberi işaret etmiş ve bunu uzun uzadıya açıklamıştır. 2- Hadisten, bir münkeri ahkoymak durumunda olup da bu işi bir çeşit sürüncemede bırakan kimseye uygun bir şekilde sitem etmenin caiz olduğu anlaşılmaktadır .. Nevevi der ki: Aişe'nin sözlerinin anlamı şudur: Sen münkeri değiştirme emrini yerine getiremedin. O halde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bu durumunu haber vermen gerekirdi. Böylece o da senden başkasını gönderecek, sen de yorulmaktan kurtulacaktın. Yine Aişe'nin rivayet ettiği hadisten başka sonuçlar da çıkmaktadır: 3- Musibete uğrayan kimseye daha uygun olan durum açıklanır. 4-Uygun şekliyle yas tutmak meşrudur. Bununla birlikte vakarı ve sebatı elden bırakmamahdır. 5- Bir kimsenin beddua ettiği kişiye o bedduasının isabet etmesini kastetmediği bir lafızia mutlak olarak beddua yapılabilir. Çünkü Aişe: "Allah burnunu yere sürtsün" sözünü söylemiş olsa dahi hakikatini kastetmemiştir. Çünkü Araplar böyle bir sözü muhatap olan kimseye kızgınlık halinde kullanmayı adet edinmişlerdir. Ağlamanın ortaya çıktığı yer gözler olmakla birlikte, Allah Resulünün "ağızlarına toprak doldur" buyurmasının sebebi de bu yasaklamanın mücerred ağlama hakkında sözkonusu olmadığına işaret edilmesidir. Aksine yasak ağlamanın da ötesinde edilen feryatlara ya da ağıt yakmaya dairdi. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır

...
Referans:64 4263