Sahih-i Buhari

...

(65) Kitāb: Kur'an-ı Kerim 'in Peygamber ﷺ Tefsiri

(65) ...

İbn Şihab'ın şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Urve İbnü'z-Zü.beyr, Said İbn Müseyyeb, A1kame İbn Kays, Ubeydullah İbn Abdillah İbn Utbe İbn Mes'ud, kendisi hakkında ifk ehlinin uydurdu ğu iftirayı yaydıkları ve Allah'ın onun bu iftiradan beri olduğunu açıkladığı Hz. Nebi'in eşi Hz. Aişe hadisini bana haber verdiler. Bu ravilerden her biri hadisin bir bölümünü bana anlattı. Her ne kadar içlerinden bir kısmı, diğerlerine göre olayı daha iyi muhafaza etse de, onların anlattıklarının bir kısmı bir kısmını doğrulayıcı niteliktedir. Urve'nin bana anlattığına göre, Hz. Nebi'in eşi Hz. Aişe şöyle demiştir: Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir sefere çıkmak istediği zaman eşleri arasında kura çekerdi. Kura kime çıkarsa, Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem beraberinde onu götürürdü. Hz. Aişe anlatmaya şu şekilde devam etti: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem düzenleyeceği seferlerin birinde aramızda kura çekti. Kura bana çıktı. Hicab/örtü ayeti indikten sonra Hz. Nebi'le sefere çıktım. Ben hevdecimin içinde taşınır ve öylece indirilirdim. Bu şekilde devam ettik. Nihayet Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem gazvesini tamamladı ve döndü. Dönüş yolunda Medıne'ye yaklaşmıştık. [KonakladığımlZ bir gece] Allah ResLılü saIJalliihu aleyhi ve seIJem harekete geçmeyi emretti. Yola çıkacağımlZı duyurdukları zaman kalkıp yürümeye başladım. Nihayet ordunun bulunduğu yerden uzaklaştım. İhtiyacımı giderdikten sonra yerime yöneldim. Tam o sırada Zafer boncuklarından yapılmış gerdanlığımın koptuğunu fark ettim. Hemen onu aramaya koyuldum. Ona aramak, beni meşgul etti. Beni taşımakla görevli grup, gelip benim içinde olduğumu düşünerek hevdecimi alıp üzerinde seyahat ettiğim deverne yüklemişler. O dönemde kadınlar zayıftı, henüz et onların kilo almalarına sebep olmamıştı. Zira gerçekten o dönemde çok az yemek yerlerdi. Bu yüzden beni taşımakla görevli grup, kaldırdıkları zaman hevdecin hafif olmasını normal kabul etmişlerdi. Ben de o sıralarda çok genç idim. [Hevdeci yerine koyduktan] sonra deveyi sürüp yolakoyulmuşlar. Ordu harekete geçtikten sonra gerdanlığımı buldum ve askerlerin konakladığı yere geldim. Bir de baktım ki, orada ne ses var, ne de soluk. Bunun üzerine bulunduğum yere doğru yöneldim. Beni almadıklarını anlayıp geri döneceklerini düşünüyordum. Konakladığım yerde otururken uykuya yenik düştüm ve uyudum. Safvan İbn Muattal es-Sülemı -daha sonraları ez-Zekvanı olmuş- ordunun arkasından gelirdi. Safvan gece boyu ilerlemiş, sabah vakti benim bulunduğum yere gelmişti. Uzaktan uyuyan bir insan karaltısı görmüş. Sonra yanıma gelince beni görüp tanımıştı. Çünkü o, hicab/örtü emrinden önce beni görürdü. Onun beni tanıyınca "İnna lillahi ve inna ileyhi raciCın" demesi ile uyandım. Cilbabım ile yüzümü kapattım. Allah'a yemin ederim ki, benimle bir kelime bile konuşmadı. Ben de ondan "İnna lillahi ve inna ileyhi raciCın" sözü dışında bir kelime dahi duymadım. Safvan deveyi çöktürdü ve ön ayaklarına bastı. Böylece ben, deveye bindim. Safvan önüme düşüp deveyi çekti. Nihayet güneşin tam tepe noktaya vardığı kızgın öğlen sıcağında konaklayan orduya yetişti k. İşte o zaman helak olanlar, helak oldu. İftirada başı çeken Abdullah İbn Übey İbn SelCıI olmuştu. Nihayet Medıne'ye geldik. Geldikten sonra bir ay rahatsızlandım. O sırada insanlar, iftira atan insanların sözlerini ağızdan ağıza dolaştırmaya başlamıştı. Ancak ben bu olup bitenlerin hiç farkında değildim. Fakat rahatsız olduğum dönemlerde Hz. Nebi'den görmeye alışık olduğum lütuf dolu ilgiyi bu hastalığımda göremernem beni işkillendiriyordu. Bazen Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanıma gelip selam veriyor, sonra da "O nasıl?" deyip çıkıyordu. İşte bu, beni iyice işkillendiriyordu. Ama kötü bir şey de aklıma gelmiyordu. Nekahet dönemine girince ihtiyacımızı giderdiğimiz yerlere doğru benimle birlikte Mistah'ın annesi de geldi. Buralara geceden geceye gelirdik. Bu durum, evlerimizin yakınına tuvalet yaptırmamızdan önce idi. O vakitler ihtiyacımızı gidermek için açık alanlara çıkma konusunda daha önceki Araplar gibi yapıyorduk. Evlerimizin yakınına tuvalet yapılmasından rahatsız oluyorduk. Neyse, Mistah'ın annesi ile birlikte ilerlemeye devam ettim. Mistah'ın annesi Ebu Ruhm İbn Abdimenaf'ın kızı idi. Annesi ise Ebu Bekir'in teyzesi Sahr İbn Amir'in kızı idi. Oğlunun adı ise Mistah İbn Üsase idi. İhtiyacımızı gidermiş olarak Mistah'ın annesi ile birlikte evime doğru ilerliyordum. Mistah'ın annesinin ayağı elbisesine takıldı. Bunun üzerine "Kahrolsun Mistah!" dedi. Ben de; "Söylediğin söz ne çirkin! Bedir savaşına katılmış birine karşı kötü söz mü söylüyorsun?" dedim. Bunun üzerine bana; "Ah saf kızım! Onun ne söylediğini duymadın mı?" diye sordu. Ben de; "Ne demiş ki?" şeklinde soruyla karşılık verdim. Bunun üzerine bana ifk ehlinin söylediklerini anlattı. Bu yüzden hastalığım iyice arttı. Evime döndüğüm zaman Hz. Nebi yanıma geldi ve selam verdi. Sonra da "O nasıl?" diye sordu. Tam o sırada "Annemin evine gitmeme müsaade eder misiniz?" dedim. O an annemden ve babamdan işin aslını öğrenmek istiyordum. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana izin verdi. Ben de anne-babamın evine gittim. Anneme; "Ey anneciğim! İnsanlar neler diyor?" diye sordum. O da şöyle cevap verdi: "Yavrucuğum! Kendini harap etme! Allah'a yemin ederim ki, pek çok kuması bulunan ve kocasının kendisini sevdiği güzel bir kadın aleyhinde kumalarının ileri geri konuşmadığı çok nadirdir." "Subhanallah!" diyerek şaşkınlığımı dile getirdim ve "İnsanlar bunu mu konuşuyor?" diye ekledim. O gece sabaha kadar ağladım. Gözyaşım asla dinmedi. Gözlerime hiç uyku girmedi. Ağlayarak sabaha çıktım. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, vahyin gelmesi gecikince, eşinden ayrılma konusunda istişare etmek üzere Ali İbn Ebi Talib ile Üsame İbn Zeyd'i yanına çağırmıştı. Üsame İbn Zeyd Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ailesi hakkında bildiği masumiyeti ve onlara karşı beslediği sevgiyi tavsiye ederek "Ey Allah'ın elçisi! Eşine sahip çık! Biz onun hakkında sadece iyilik biliriz," demiş. Hz. Ali ise, "Ey Allah'ın elçisi! Allah Teala sana zorluk çıkarmamıştır. Aişe'nin dışında bir çok kadın var. Dilersen onun cariyesine de sor, elbette o sana doğruyu söyler," demiş. Bunun üzerine Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem Berire'yi çağırmış ve ona; "Ey Berire! Seni kuşkulandıran bir şey gördün mü?" diye sormuş. Oda; "Hayır! Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, onu ayıplayacağım şu olaydan başkasır.a şahit olmadım: Daha Aişe yaşı küçük genç bir kızdı. Ailesinin hamurunu beklerken uyurdu. Bu sırada besledikleri koyun hamuru yerdi." O vakit Allah Resuü sallallahu a1eyhi ve sellem kalkıp Abdullah İbn Übey İbn Selo.l'e karşı kendisine yardım edecek birini istemiş ve kalkıp şöyle bir konuşma yapmıştı: "Ey Müslümanlar topluluğu! Aile efradım hakkında beni inciten birine karşı kim bana yardım eder? Allah'a yemin ederim ki, ben eşim hakkında sadece iyilik bilirim. Onlar bir adamın adını iftiralanna alet ettiler. Doğrusu ben onun hakkında da sadece iyilik bilirim. O adamın benimle birlikte olanlar hariç, ailemin yanma girdiğini bilmiyorum." Bunun üzerine ensardan Said İbn Muaz kalkıp; "Ey Allah'ın elçisi! Ona karşı ben sana yardım ederim! Eğer o adam Evs kabilesinden ise onun boynunu vururum. Eğer kardeşimiz Hazreç kablesinden ise bu defa bize bunu emredersin, biz de senin emrini yerine getiririz." demişti. Akabinde daha önce salih bir zat olan ancak Cahiliyye taassubuna kapılan Hazreç kabilesinden Said İbn Ubade kalkıp Said İbn Muaz'a dönerek şunları söylemişti: "Allah'a yemin ederim ki, yalan söyledin! Sen onu ne öldürebilirsin, ne de onu öldürmeye gücün yeter." Bu defa Sad İbn Muaz'ın amcasının oğlu Üseyd İbn Hudayr kalkıp Said İbn Ubade'ye şöyle demiş: "Asıl sen yalan söyledin. Allah'a yemin ederim ki, onu öldürürüz. Sen, münafıkları savunan bir münafıksın!" İşte böyle. Daha Hz. Nebi minberde iken iki kabile yani Evs ve Hazreç birbirlerine karşı diklenmiş ve birbirleriyle vuruşmaya kalkışmıştı. Allah ResLılü sallallahu aleyhi ve sellem onları sakinleştirmeye devam etmişti. Nihayet her iki tarafta sakinleşmişti. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de susmuştu. Hz. Aişe olayı anlatmaya şu şekilde devam etti: O gün ne gözyaşı m dindi, ne de gözü me uyku girdi. Annemle, babam yanımda idi. İki gece bir gündüz ne gözümün yaşı dindi, ne de gözü me uyku girdi. Annemle, babam ağlamamın kalbimi parçalayacağını düşünüyorlardı. Onların yanımda oturduğu bir sırada ağlıyordum. Derken ensardan bir kadın yanıma gelmek için izin istedi. Ona izin verdim. Kadın gelip oturdu ve benimle birlikte ağladı. Biz bu halde iken Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanımıza gelip selam verdi ve oturdu. Bana atılan iftiradan sonra yanımda oturmamıştı. Bir ay geçmişti, buna rağ, men benim hakkımda ona vahiy de gelmemişti. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem oturduktan sonra kelime-i şehadet getirdi. Sonra da şöyle buyurdu: "Ey Aişe! Bana seninle ilgili şunlar şunlar ulaştı. Eğer masumsan, şunu iyi bil ki; Allah Tedld senin masumiyetini açıklayacaktır. Eğer bir günaha bulaştıysan, Allah'tan bağışlanma dile ve O'na tevbe et! Çünkü bir kul günahını itiraf edip Allah'a tevbe ederse, Rabbim onun günahını bağışlar." Üzüntü mü n şiddetinden göz yaşım birden kesildi. Bir damla gözyaşı bile hissedemiyordum. Babama dönüp; "Söyledikleri konusunda Rasulullah'a cevap ver!" dedim. Babam: "Allah yemin ederim ki, Allah'ın elçisine ne diyeceğimi bilemiyorum," dedi. Bu kez anneme; "Rasulullah'a cevap ver!" dedim. O da; "Allah'ın elçisine ne diyeceğimi bilemiyorum," dedi. Henüz ben çok genç idim. Çok Kur'an okumamıştım. Yine de onlara şöyle dedim: "Allah'a yemin ederim ki, bu iftirayı işittiğiniz zaman, bu iftira kafanıza yerleşmiş, kendi iç dünyanlZda onu doğrulamışsınlZ, işte bunu öğrendim. Şimdi 'Ben suçsuzum,' -ki Allah benim suçsuz olduğumu iyi biliyor.- desem yine de bana inanmayacaksınlZ. Eğer size bir şeyi itiraf etsem -ki Allah benim ondan beri olduğumu çok iyi biliyor- siz bana inanacaksınız. Allah'a yemin ederim ki ben Yusuf'un babasının sözünden başka diyecek bir şey bulamıyorum: Artık bana güzelce sabır gerekir. Anlattıklannıza ancak Allah'tan yardım istenir.(Yusuf 18) Sonra dönüp yatağıma uzandım. O vakit masum olduğumu ve Allah'ın da benim masum olduğumu açıklayacağını biliyordum. Ama Allah'ın benim hakkımda okunan vahiy indireceğini zannetmiyordum. Bana göre bu durumum, Allah'ın okunan bir vahiyde benden bahsetmesi kadar büyük bir şey değildi. Ama Hz. Nebi'in, Allah Teala'nın benim masum olduğumu açıklayacağı bir rüya görmesini bekliyordum. Allah'a yemin ederim ki henüz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yerinden kalkmamıştı. Ev halkından herhangi biri de dışarı çıkmamıştı. İşte tam bu sırada vahiy indi. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem daha önce olduğu gibi terlemeye başladı. Hatta kendisine inen sözün ağırlığından soğuk bir kış günü boncuk boncuk ter döküyordu. Vahiy tamamlanınca Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem güıümsedi. Ağzından çıkan ilk söz, "Ey Aişe! Allah senin masum olduğunu açıkladı," oldu. Bunun üzeri e annem: "Kalk ona git!" dedi. Ben: "Allah'a yemin ederim ki, ona gitmeyeceğim. Sadece Allah'a hamd edeceğim," dedim. Allah Teala "(Nebi'in eşine) bu ağır iftirayı uyduranlar şüphesiz sizin içinizden bir gruptur. Bunu kendiniz için bir kötülük sanmayın ... "(Nur 11) ayetinden itibaren on ayet indirdi. Ebu Bekir, Mistah İbn Üsase'ye hem akrabası, hem de yoksulolduğu için yardımda bulunuyordu. Allah Teala benim masum olduğumu açıklayınca "Allah'a yemin ederim ki, Aişe hakkında bu iftirayı attıktan sonra bundan böyle Mistah'a asla yardım etmeyeceğim!" dedi. Bunun üzerine Allah Teala "İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere (mallanndan) vermeyeceklerine yemin etmesinler; bağışlasınlar, feragat göstersinier. Allah'ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir, "(Nur 22) ayetini indirdi. Ebu Bekir de; Evet. Allah'a yemin olsun ki, Allah'ın beni bağışlamasını daha çok severim," dedi ve tekrar ona yardım etmeye başladı. Sonra da şöyle dedi: Bir daha. asla ona yardımı kesmeyeceğim. Hz. Aişe olayı anlatmaya şöyle devam etti: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem benim durumum hakkında Zeyneb bint Cahş'a soru sorarmış. "Ey Zeyneb! Onun hakkında ne biliyorsun veya ne gördün?" dermiş. O da; "Ey Allah'ın elçisi! Kulağımı ve gözü mü koruyacağım. Onun hakkında sadece iyilik bilirim," diye karşılık verirmiş. Zeyneb, Rasulullah'ın eşleri arasında benimle en fazla rekabet edendi. Allah Teala takvası sayesinde onu korumuştu. Ama onun kız kardeşi Hamne, kızkardeşi adına benimle savaştı. Helak olan iftiracılarla birlikte o da helak oldu. Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu hadiste kur'a çekmenin dini bir yöntem olduğuna bir delil ve bu yöntemi reddedenlere bir cevap vardır. Kura'nın tarifi ve hükmü, "Kitabu'ş-şehadat"in sonlarına doğru "Babu'l-kur'a fi'l-müşkilat" başlığında (2689. hadisin izahında) geçmişti. Bu hadiste bahsi geçen gazve, Benlı Mustalık gazvesidir. Bu hadise örtün me emrinin inmesinden sonra yaşanmıştır. Örtünme ile kadınların, erkeklerin kendilerini görmelerinden korunmaları kastedilmiştir. Örtünme emrinden önce kadınlar, erkeklerin kendilerini görmelerinden korunmuyoriardı. Hz. Aişe bunu, insanların göremeyeceği şekilde hevdeçte bulunmasının sebebini açıklamak için bir girizgah olarak zikretmiştir. Nitekim onun hevdeçte seyahat etmesi, içinde bulunmadığı bir sırada içinde olduğu zannedilerek hevdecin taşınmasına neden olmuştur. Örtünme emrinden önce ise durum farklıydı. Muhtemelen o dönemde kadınlar, hevdeç olmadan bineklerin sırtına biniyorIardı. Ya da etrafı kapalı olmayan hevdeçlerle seyahat ediyorlardı. Bu yüzden Hz. Aişe, buna benzer bir olay yaşamamıştı. Çünkü onun devesi ile görevli olan kimseler, onun binip binmediğini biliyordu. Hz. Aişe'nin gerdanlığını kaybedip araması, İslam ordusunun gazveden dönüp Medine'ye yaklaştıkları bir sırada olmuştur. Hz. Aişe'nin kolyesi, içinde beyazlık bulunan siyah boncuklardan yapılmıştı. İbnu't-Tin'in anlattığına göre kolyenin değeri 12 dirhem imiş. Hz. Aişe'nin hevdecini deveye yükleyenler, alışageldikleri ağırlığın altında bir ağırlık hissetmemişlerdi. Hevdecin ağırlığı, yapıldığı ahşap, ip, perde vs. malzemelerin ağırlığından oluşuyordu. Hz. Aişe ise son derece zayıftı. Hevdeçte bulunması, hevdecin ağırlığını etkilemiyordu. Hasılı ağırlık ve hafiflik göreceli konulardandır. Çeşitli kıyaslamalara göre farklılık gösterir. Ayrıca bu hadis, Hz. Aişe'nin devesini yönlendirmekle görevli insanların son derece edepli ve hevdecin içinde ne olduğunu araştırmama konusunda hassasiyet sahibi olduklarını gösterir. Bu yüzden Hz. Aişe/nin hevdeçte olmamasına rağmen onu, orada zannetmişlerdir. Sanki onun uyuduğunu düşünmüşlerdi. Hz. Aişe hicretten sonra Şevval ayında dokuz yaşında iken Hz. Nebi ile zifafa girmiştir. Hz. Aişe'nin neden genç yaşta olduğunu ifade etmesinin gerekçesine daha önce işaret etmiştim. O, genç yaşta olduğunu söylemekle kopan gerdanlığı arama hırsı, oim tek başına arama ve gerdanlığının koptuğu nu ailesine haber vermeme konusunda mazur gör0lmesini açıklamak istemiş olabilir. Çünkü o, yaşı küçük ve tecrübesiz olduğu için böyle yapmıştı. Şayet küçük olmasaydı yapacağı ilerin sonunu düşünürdü. Nitekim buna benzer bir hadise daha olmuştu. Hz. Aişe bir kez daha kolyesini kaybetmişti. Bu olayın anlatıldığı rivayete göre o şöyle demişti: "Kolyemin kaybolduğunu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bildirdim. O da insanları su bulunmayan bir yerde kolyemi buluncaya kadar bekletti. Bu yüzden teyemmüm ayeti indi." Bir konuda tecrübe sahibi olan ile tecrübe sahibi olmayanın durumu farklı olur. Hz. Aişe'nin bu rivayetinin açıklaması "Kitabu'tteyemmüm"de yapılmıştı. "Hz. Aişe neden beraberinde birini götürmedi. Böyle yapsaydı tek başına olan kimsenin başına gelecek şeylere karşı daha çok emniyet tedbiri almış olurdu. Gerdanlığını ararken geciktiğinde, arkadaşı ile haber salıp hareket etmek istediği zaman orduyu bekletebilirdi," şeklinde bir itiraz ileri sürülecek olursa, buna şu şekilde cevap verilir: Bütün bu soruların cevabı onun, "küçük yaşta" olduğunu söylemesinde vardır. Çünkü onun daha önce böyle bir tecrübesi olmamıştı. Daha sonra ihtiyaç gidermek için uzaklaştığında birini de yanında götürmüştür. Nitekim biraz sonra anlatılacağı gibi Mistah'ın annesiyle birlikte hareket etmiştir. Hz. Aişe'nin bulunduğu yerde uyumasına gelince; muhtemelen o, o esnada aşırı derecede üzüldüğünden uyuyakalmıştı. Kişinin hoşuna gitmeyen durumlar gamma neden olur. Gam da uyku getirir. Kişinin hoşuna gitmeyen durumların meydana geleceğine dair beklenti içinde olması ise tedirginliğe yol açar. Tedirginlik de insanın uyumasına engelolur. Belki de Hz. Aişe, küçük yaşta ve bedeni üşümüş bir halde iken seher vaktinin soğuğu karşısında uyuyakalmıştı. İbn İshak'ın rivayetinde şöyle geçmektedir: "Cilbabıma büründü m ve bulunduğum yere uzandım." Ya da Hz. Aişe Allah'ın bir lütfuna mazhar olmuştur. Gece vakti yalnızlığın vermiş olduğu ürpertiden kurtulması için Allah Teala ona uyku vermiştir. Safvan İbn Muattal faziletli bir sahabi idi. Bu hadisin açıklaması yapılırken onun ilk Müslümanlardan olduğunu gösteren delillere temas edilecektir. Bundan beş başlık sonra da Hz. Aişe'nin onun Allah yolunda şehit olduğuna dair sözü gelecektir. Hz. Aişe, onun bu olay yüzünden değil de, başka bir münasebetle Allah yolunda şehit olarak öldürüldüğünü kastetmiştir. İbn İshak onun, Hz. Ömer'in hilafeti döneminde h. 19. yılda Ermenistan savaşında şehit düştüğünü aktarmıştır. Safvan bir karaltı görmüştü. Ama o karaltının kadın mı, yoksa erkek mi olduğunu ayırt edememişti. Öyle anlaşılıyor ki, Hz. Aişe'nin uyuyunca yüzü açılmıştı. Çünkü cilbabına bürünüp uyuduğunu söylemişti. Hz. Aişe Safvan'ın "in na lillahi ve inna ileyhi radun" demesiyle uyanmış ve hemen yüzünü kapatmıştı. Safvan örtün me emrinin inmesinden önce Hz. Aişe'yi gören kimselerdendi. Bu da göstermektedir ki, Safvan, çok önceden Müsıüman.olmuştu. Çünkü örtünme ayeti Ebu Ubeyde ve bir grup müfessire göre hicretin 3. yılında Zilka'de ayında inmişti. Hz. Aişe, Safvan'ın "inna lillahi ve inna ileyhi raciun" demesiyle uyanmıştı. İbn İshak rivayetinde bunu açıkça belirtmiştir. Öyle anlaşılıyor ki, Hz. Aişe'nin başına gelenler Safvan'ı üzmüştü veya sonradan çıkacak söylentilerin meydana gelmesinden korkmuştu. Ya da başka bir cümle ile Hz. Aişe'ye hitap etmek yerine "inna lillahi ve in na ileyhi radun" diyerek sesini yükseltmekle yetinmişti. Nitekim Hz. Ömer, uyarmak istediği zaman yüksek sesle tekbir getirirdi. Safvan'ın bu şekilde hareket etmesi, onun zekasına ve sahip olduğu güzel edebe delalet eder. Safvan devenin ön ayaklarına basmıştı. Böylece Hz. Aişe'nin deveye kolayca binmesini sağlamıştı. Bir de deveye binerken onu tutma ihtiyacı hissetmemişti. Ebu Hureyre hadisinde, hadisin bu kısmı şu şekilde anlatılmıştır: Safvan yüzünü ondan çevirdi. Sonra devesini ona yaklaştırdı." Bu iftirayı dillerine dolayıp gezenler, sahih rivayetlerde anlatıldığına göre Abdullah İbn Übey, Mistah İbn Üsase, Hassan İbn Sabit ve Hamne bint Cahş'tır. İbn Ömer rivayetinde şöyle geçmektedir: Asker arasında iftira haberi yayıldı ve Hz. Nebi'e kadar ulaştı. Ordu Medine'ye ulaşınca Abdullah İbn Übey bu iftirayı insanlar arasında yaydı. Bu durum Rasulullah'a son derece ağır geldi. Hz. Nebi'in yanına gelip selam verdikten sonra "O nasıl?" demesinden Hz. Aişe bir katılık sezmişti. Ama bunun nedenini bilmediğinden de, öğrenmek için peşine düşmemişti. Fakat sonunda gerçek nedeni öğrenmişti. Annesi Mistah'a beddua etmişti. Bu konuda Ebu Muhammed İbn Ebi Cemre şöyle demiştir: Mistah'ın annesinin böyle beddua etmesi, muhtemelel1bilerek olmuştur. Öyle anlaşılıyor ki o, Hz. Aişe'ye, gafil olduğu iftira hadisesini duyurmak için böyle bir yola başvurmuştur. Belki de bir tevafuk eseri böyle söylemiştir. Şöyle ki; Allah Teala bu sözün Mistah'ın annesinin ağzından çıkmasını dilemiştir. Böylece Hz. Aişe'nin, kendisi hakkında söylenen sözlerden haberdar olmasını istemiştir. Kumaların kıskançlık yüzünden birbirlerine zarar vermelerinden dolayı onlara " ........darair" denmiştir. Hz. Aişe'nin annesinin "Yavrucuğum! Kendini harap etme! Allah'a yemin ederim ki, pek çok kuması bulunan ve kocasının kendisini sevdiği güzel bir kadın aleyhinde kumalarının ileri geri konuşmadığı çok nadirdir," demesi, onun ne kadar zeki ve çocuğunu yetiştirirken ne kadar güzel davrandığını gösterir. Bu husus, üzerinde daha fazla durulmayacak kadar açıktır. Hz. Aişe'nin annesi, bu olayın kızına ağır geldiğini biliyordu. Bu yüzden, böyle bir olayla karşılaşan tek kadının kendisi olmadığını söyleyerek onu teselli etmiştir. Çünkü insan, başına gelen bir musibetin başkalarının da başına geldiğini öğrenince teselli bulur. Hz. Aişe'nin annesi, bu tesellisine onun zihnini yatıştıracak bir hususu da eklemişti. Söz konusu husus, Hz. Aişe'nin konum ve güzellik bakımından başkalarına karşı üstün olması idi. Kadınlar bu tür özelliklerle vasıflandınlmaktan hoşlanır ve rahatlarlar. Ayrıca onun bu sözlerinde Hamne bint Cahş'ın sözlerine bir işaret vardır. Çünkü Hamne'yi bu iftirayı dillendirmeye sevk eden husus, kızkardeşi Zeyne,b bint Cahş ile Hz. Aişe'nin kuma olmasıdır. Buradan da anlaşılıyor ki, ..........ve leha darairu illa kessema aleyha ifadesindeki istisna, muttasıl istisnadır. Çünkü Hz. Aişe'nin annesi, bizzat kızının olayını kastetmemiş, aksine, genelolarak kumaların durumundan söz etmiştir. Her ne kadar Hz. AişeInin kumalarından, kumaların birbiririne karşı sarfettikleri sözler çıkmasa da, Hamne örneğinde olduğu gibi, onların yakınlarından bu tür sözler çıkmıştır. Diğer müminlerin anneleri gibi Zeyneb bint Cahş da takvası sayesinde Hz. Aişe hakkında söylenenleri dillendirmekten korunmuştur. Bu rivayette sadece Zeyneb'den bahsedilmesinin nedeni, onun konum bakımından Hz. Aişe'ye benzemesidir. Hişam İbn Urve rivayetine göre, Hz. Aişe şöyle demiştir: Gözyaşlarım boşalmaya başladı. Ağladıkça ağladım. Evin damında Kur'an okuyan Ebu Bekir sesimi duymuştu. Anneme; "Onun neyi var?" diye sordu. O da; "Hakkında söylenenlerden haberdar oldu ve gözyaşı dökmeye başladı," diyerek cevap verdi. Bunun üzerine babam: "Allah aşkına kızım evine [Hz. Nebilin evine] dön!" dedi. Ben de döndüm. Hz. Ali'nin "Ey Allah'ın elçisi! Allah Teala sana zorluk çıkarmamıştır. Aişe'nin dışında bir çok kadın var," demesi, Hz. Nebi'in tarafını tutmasından ileri gelir. Çünkü o, Hz. Nebilin, aşırı kıskançlığı yüzünden, Hz. Aişe hakkında söylenen sözlerden son derece üzgün olduğunu görüyordu. Bu yüzden Hz. AişeIden ayrıldığı takdirde, Hz. Aişe dolayısıyla üzülmesinin sona ereceğini, onun masum olduğunun kesinleşmesinden sonra da boşama ric'i olduğu için talaktan dönebileceğini düşünmüştür. Bundan şu sonuç ortaya çıkar: İki zarardan hangisi hafif ise o tercih edilir. İmam Nevevi de şöyle demiştir: "Hz. Ali, boşamayı Hz. Nebi bir maslahat olarak görmüş veanun söylenenlerden rahatsızlığına şahit olduğu için de, bunun böyle olması gerektiğine inanmıştır. Allah Resu!ü'nün zihninin rahata kavuşması için de, nasihat ederken elinden gelen bütün gayreti sarfetmiştir." Ebu Muhammed İbn Ebi Cemre de şöyle demiştir: "Hz. Ali, Hz. Nebi'e hanımını boşamasını kesin bir ifade ile işaret etmemiştir. Çünkü bu sözünün akabinde 'cariyesine sor, o sana doğruyu söyler,' demiştir. Dolayısıyla bu konuda kararı, Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in araştırmasına bırakmıştır. Sanki Hz. Ali şöyle demiştir: 'Eğer bir an önce rahata kavuşmak istiyorsan, onu boşa. Yok eğer bunu istemiyorsan, Hz. Aişe'nin asum olduğunu öğreninceye kadar işin iç yüzünü araştır.' Çünkü Berire'nin sadece bildiklerinı ona söyleyeceğinden emin idi. Üstelik o, Hz. Aişe'nin tam masumiyetinden başka bir şey bilmiyordu. Hz. Nebi'in istişare için Hz. Ali ile Usame'yi seçmesine gelince, Hz. Ali onun evladı gibiydi. Çünkü onu kendisi yetiştirmiş ve yanından ayırmamıştı. Hatta onunla olan ilişkisini kızı Fatıma'yı onunla evlendirerek daha da yakınlaştırmıştı. Bu yüzden, başkasından daha fazla kendi özel durumu hakkında bilgiye sahip olan Hz. Ali'yi, eşiyle ilgili bir meselede istişare yapmak için seçmişti. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem önemli meselelerde Ebu Bekir ve Ömer gibi sahabenin ileri gelenleri ile istişare yapardı. Üsame'ye gelince; o da Hz. Ali gibi uzun zaman Hz. Nebi'in yanında bulunmuş, sevgi ve ilgisine mazhar olmuştu. Bundan dolayı insanlar ondan "Rasulullah'ın sevgilisi" şeklinde bahsetmeye başlamışlardı. Hz. Nebi, babasını ve annesini değil de, Üsame'yi tercih etmiştLHer ne kadar Hz. Ali yaşça ondan büyük olsa da ikisi de gençti. Çünkü gençler, yaşlılara göre daha berrak zihne sahiptirler. Ayrıca gördüklerini açıklama noktasında ihtiyarlara göre daha cesurdurlar. Çünkü tecrübeli ve yaşlı insanlar, işlerin sonunu hesapa katarlar. Bu yüzden kimi zaman soranı, kimi zaman da hakkında soru sorulan kimseyi korumak için gördüklerini ve bildiklerini bazen gizlerler. Bu konudaki bazı rivayetıere göre, Hz. Nebi bu iki sahabi dışında başkalarıyla da istişare yapmıştır. İbn İshak'ın rivayetine göre, Berire Hz. Aişe hakkında şöyle demiştir: "Onu sadece şu hususta ayıplardım: Ben bir hamur yoğurur, onu da koruması için başına bekçi yapardım. Ama o, hamuru beklerken uyurdu." Miksem rivayetine göre is şöyle demiştir: "Onun yanında bulunmaya başladığım andan itibaren sadece bir kusurunu gördüm. Bir keresinde kendim için bir hamur yoğurmuştum. Ona; 'Ben ekmek yapmak için ateş alıp gelene kadar bu hamuru koru,' demiştim. Ama o, hamuru ihmal etmişti. Derken bir koyun gelip hamuru yemişti." Bu rivayet, hadiste geçen cr.-I...I.ll/ed-dacin kelimesi ile evde beslenip otlağa salınmayan koyunun kastedildiğini açıklamaktadır. Dacin kelimesinin ister koyun, ister kuş olsun, evde beslenen her türlü hayvan anlamına geldiği de ileri sürülmüştür. İbnu'l-Müneyyir haşiyesinde şöyle demiştir: "Berire'nin sözündeki istisna son derece mükemmel bir istisnadır. Çünkü bu istisna ile Hz. Aişe'nin kusurunun bulunmadığı hassasiyetle dile getirilmiştir. Hz. Aişe'nin hamuru ihmal etmesi, hakkında ortaya atılan iftiradan beri olduğunu, gafil mümin kadınlara daha yakın olduğunu gösterir." Nitekim Hişam İbn Urve rivayetinde Berire şöyle demiştir: "Hz. Aişe hakkında kuyumcu sarı altın hakkında ne biliyorsa, onu biliyorum." Bu söz şu anlama gelir: Kuyumcu, sarı altının diğer karışımlardan arınmış olduğunu nasıl biliyorsa, ben de Hz. Aişe'nin ayıplardan o derece uzak olduğunu biliyorum. Hattabi şöyle demiştir. "Hz. Nebi'in 'Aile efradım hakkında beni inciten birine karşı kim bana yardım eder?' sözü 'Ailem hakkında attığı bu çirkin iftira konusunda onun gerekçelerini kim ortadan kaldırır? Onu bu sözlerinden dolayı cezalandırdığım zaman benim mazur görüleceğimi kim ortaya koyar?' şeklinde de anlaşılabilir." İmam Nevevi bu ikinci alternatifi tercih etmiştir. Bu hadisin Ebu Evs rivayetinde şöyle bir ziyade vardır: Safvan İbn Muattal, Hassan için pusuya yatmış. Sonra ona bir kılıç darbesi indirmiş ve şu beyti okumuş: Yersin benden kılıcın kabzasını Çünkü ben delikanlıyım, yerilince şair olmam! Hz. Aişe'nin "o bu olaydan önce salih bir insan idi. Ama taassub ve tarafgirIik onu buna sevketti," sözü Vakıdi rivayetinde şöyle geçmektedir: "Hz. Aişe onun hakkında şöyle dedi: 'O salih biriydi. Ama öfkesi bu şekilde davranacak kadar büyümüştü.' Ancak onu inancı konusunda ayıplamadı." Sa'd İbn Ubade'nin Sa 'd İbn Muaz'a dönerek "Allah'a yemin ederim ki, yalan söyledin! Sen ona ne öldürebilirsin, ne de öldürmeye gücün yeter," sözü hakkında İbnu't-Tin, Davı1di'nin şöyle söylediğini nakletmiştir: "Yalan söyledin" sözÜ şu anlama gelir: Onu sen öldüremezsin. Çünkü Hz. Nebi onun hükmünü karara bağlamayı sana vermemiştir. Dolayısıyla onu öldürmeye gücün yetmez." Bu, gerçekten güzel bir yorumdur. Sa'd İbn Ubade, Abdullah İbn Übey'den nakledilen sözlerden dolayı hoşnut olduğunu kastetmemiştir. Hz. Aişe'nin onun için söylediği "Bundan önce o salih bir insandı," sözü şu anlama gelir: Sa'd'dan, daha önce Cahiliyye taassubuna kapıldığını gösteren her hangi bir davranış sadır olmamıştır. Hz. Aişe Sa'd'ın münafıkları savunduğunu kastetmemiştir. Hz. Aişe iki gece bir gündüz ağlamıştı. Mistah'ın annesinin iftira olayını kendisine haber verdiği geceyi, Hz. Nebi'in insanlara seslendiği günü ve o günün gecesini ağıtIa geçirmişti. Davudi şöyle demiştir: "Hz. Nebi, Hz. Aişe'ye eğer bir suç işledi ise bunu itiraf etmesini emretti. Bunu gizlerneye teşvik etmedi. Çünkü bu konuda Hz. Nebi'in eşleri ile diğer Müslümanların eşleri arasında fark vardır. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in eşlerinin yaptıklarını itiraf etmeleri farzdır. Ondan bir şeyi gizlerneleri caiz değildir. Çünkü bir Nebiin böyle bir şey yapmış hanımı ile evli kalması helal olmaz. Diğer insanların eşleri ise bu konuda farklı hükme tabidirler. Onlar, yaptıklarını gizlerneye çağırılırlar." Kadı Iyaz onun bu söylediğini şu şekilde eleştirmiştir: "Hadiste Davudi'nin söylediğine delil olabilecek bir bilgi yoktur. Allah Rasulü'nün sallallahu aleyhi ve sellem Hz. Aişe'ye itiraf etmesini emrettiğine dair bir ifade de bulunmamaktadır. Hadiste Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem sadece kendisinin ve Rabbinin bildiği konularda Hz. Aişe'ye Allah'tan bağışlanma dileyip O'na tevbe etmesini emretmiştir. Hz. Aişe'ye yapılan emirde, açıkça insanların huzurunda söz konusu iftirayı itiraf etme söz konusu değildir. Onun bu cevabı Davudi'nin söylediklerini akla getirmektedir. Ancak ona göre itiraf edilecek suç herkesi kapsamamaktadır. Bu husus iyi düşünülmelidir." Kadı Iyaz'ın söylediklerini Hatıb'ın rivayetinde geçen şu ifadeler de desteklemektedir: "Hz. Aişe şunu söyledi: Babam bana; 'Eğer bir günah işlediysen Allah'tan bağışlanma dile. Yok işlemediysen Allah Resulü'ne mazeretini bildir,' dedi." Kurtubi şöyle demiştir: Üzüntü ve öfkeden biri başladığı zaman, bu musibetlerin ateşinin yüksekliğinden gözyaşı kesilir. Hz. Aişe, babasından, Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e kendisi adına cevap vermesini istemişti. Allah Resulü'nün sorusu Hz. Ebu Bekir'in muttali olmadığı işin iç yüzü ile ilgili olmasına rağmen, Hz. Aişe bu konuda bilgisi olmayan babasından cevap vermesini istemişti. Böylece, babasının gördüğü hale muhalif bir durumun, görmediği bir ortamda gerçekleşmediğine işaret etmiştir. Sanki Hz. Aişe babasına şöyle demiştir: "Dilediğin şekilde benim masum olduğumu söyle. Çünkü sen, söylediğin sözler konusunda Allah Resulü yanında güvenilir birisin." Hz. Ebu Bekir kızına "Bilmiyorum" diyerek cevap vermiştir. Çünkü o, Hz. Nebi'e çok uyan biriydi. Bu yüzden mana bakımından soruya uygun cevap vermiştir. Ayrıca o, Hz. Aişe'nin masum olduğu kesinleşmiş olsa bile, kendi çocuğunu temize çıkarmaktan hoşlanmazdı. Benzer şekilde annesinin cevabı da "Bilmiyorum," olmuştu. Hişam İbn Urve rivayetinde "Ne diyeyim?" Ebu Üveys rivayetinde ise "Babama; 'cevap ver' dedim. O da; 'Bunu yapmayacağım. Çünkü o Allah'ın elçisi ve ona vahiy gelir,' diye karşılık verdi." Hz. Aişe küçük yaşta olduğunu söylerken, masum olduğunu ifade etmeye bir giriş yapmıştı. Ama o, ileride geleceği gibi Hz. Yakub'un adını aklına getirememişti. İbn İshak rivayetinde Hz. Aişe şöyle demiştir: "Allah'a yemin ederim ki, hiç korkmadım. ÇünkÜ masum olduğumu ve Allah'ın bana zulmetmeyeceğini biliyordum. Annem ve babama gelince; Allah Resellü'ne vahyin gelmesi tamamlanınca, insanların söylediklerinin gerçek çıkmasından korktukları için onların bir an öleceğini zannetmiştim." Füleyc rivayetine göre Hz. Nebi Hz. Aişe'ye "Ey Aişe! Allah'a hamd et! O senin masum olduğunu bildirdi," demiştir. Ma'mer rivayetinde ise "Müjde! ziyadesi vardır. Hz. Aişe'nin Hz. Zeyneb'in kendisi ile rekabet içinde olduğunu söylemesi iki manaya da gelebilir: a)Hz. Nebi nezdinde benim elde ettiğim yeri ve makamı istiyor. b) Kendi konumunun benim konumum gibi olduğunu sanıyar. Hz. Aişe'nin "Helak olan iftiracılarla birlikte o da helak oldu," sözü, iftirayı dile getirenlerle bir oldular veya onlarla birlikte günaha karıştılar anlamına gelir. Hadisten çıkan sonuçlar 1- Bir çok raviden birleştirip özetleyerek hadis nakletmek caizdir. Bu meseleyi daha önce ayrıntılı olarak ele almıştık. 2- Kura çekmek dini bir temele dayanmaktadır. Hatta kadınlar arasında savaş için dahil, onlarla birlikte yolculuk yapmak veya onlarla yola çıkmak için kura çekmek dinen uygun bir yöntemdir. 3- Bir kısım insanları medhedip bir kısım insanları yermeyi içerse bile, bir kimsenin kendi güzel yönlerini anlatması, şahsı hakkında dillendirilen bir dedikoduyu önlemek veya bu dedikoduyu işiten kimseleri bundan korumak şartı ile caizdir. 4- Bir kimsenin günaha bulaşmaması için özen göstermek, o kimsenin gü- nah işlemesi için serbest bırakılmasından evıadır. 5- İhtiyaç duyulduğu anda konuşmaya girizgah yapılabilir. 6- Hevdeç kadınların örtünmesi konusunda ev hükmündedir. 7 - Her ne kadar zor olsa da, kudret dahilinde olduğu zaman kadınların devenin sırtındaki hevdece binmesi uygundur. 8- Kadın bir örtünün arkasında olduğu sürece, yabancı erkekler ona hizmet edebilir. 9- Kadınların üzerlerinde olmayan bir örtü ile örtünmeleri caizdir. 10- Kadınlar, genel örfe dayanan genel izne binaan kocalarından özel bir izin almadan tuvalet ihtiyaçlarını gidermek için tek başlarına boş alana yöne lebilirler. 11- Kadınların, yolculuk sırasında gerdanlık vb. takılarla süslenmesi caizdir. 12- Az da olsa malın korunması gerekir. Çünkü malın ziyan edilmesi yasaklanmıştır. 13- Hz. Aişe'nin gerdanlığı altın veya değerli başka bir taştan yapılmamıştı. 14- Mal hırsı taşımak iyi değildir. Çünkü Hz. Aişe, gerdanlığını ararken çok vakit kaybetmeseydi, çabucak askerin konakladığı yere dönerdi. Ama ihtiyaçtan fazla aramaya koyulunca meydana gelen hadiselere zemin hazırlamış oldu. Buna benzer bir durum da, birbiriyle tartışan iki kişi hakkında gerçekleşmişti. Nitekim bu insanlar yüzünden kadir gecesinin hangi gece olduğu bilgisi geri alınmıştı. Bu iki kişi tartışmada mutlaka olması gereken sınırları aşarak ileri gidip seslerini yükseltmişlerdi. Onların bu durumu, kadir gecesinin ne zaman olduğuna dair bilginin geri alınmasına neden olmuştu. 15- Ordu, komutanınizni ile durur. 16- Ordudaki askerlerden biri veya bir kısmı ordunUn arkasından gelmek için görevlendirilebilir. Bu durum, zayıf kimselerin taşınması, düşen eşyaların toplanması vs. maslahatlara binaen daha güvenli olur. 17 - Musibet anında "İnna lillahi ve in na ileyhi raciun" denir. 18- Namahrem birinin kendisine baktığı sırada kadının yüzünü kapatması gerekir. 19- Susuz kimseye su vermek, kafileden geride kalana yardım etmek, kaybolanı kurtarmak, önemli mevkilerde bulunanlara ikramda bulunmak, bineğe binme konusunda onları tercih etmek ve bunları yaparken karşılaşılacak sıkıntılara katlanmak. 20- Yabancılara, özellikle de kadınlara güzel davranmak. Başbaşa kalındığı durumlarda kadınlara daha da güzel davranmak. 21- Kadınların önünde yürümek gerekir. Böylece kadınlar, zihin bakımından rahat olurlar. Yürürken açılabilecek yerlerine erkeğin bakması gibi durumlardan emin olurlar. 22- Hanımlara karşı ilgi göstermek, onlara güzel davranmak gerekir. Ancak her ne kadar kesinlik kazanmasa da, hanımın bir kabahat işlediğine dair söylentilerin yayılması halinde erkek, bu tür güzellikleri azaltabilir. Bunun şu faydası vardır: Kadın, mevcut durumun değişmesi karşısında uyanır ve ona göre davranır veya suçunu itiraf eder. 23- Hasta yakınlarının hastaya, hastalığının daha fazla ilerlernemesi için zihnen onu rahatsız edecek haberleri iletmemesi gerekir. 24- Hastanın durumu sorulur. 25- Konuşma ve ilgi bakımından eşi yalnız bırakmanın aşamaları vardır. Şayet yalnız bırakmanın nedeni kesinlik kazanmışsa, eş, tamamen terkedilir. Yok eğer ortada zanna dayalı bir durum söz konusuysa, bu durumda ilgi ve alaka azaltılır. Eğer ortada şüpheli veya ihtimalli bir durum varsa, kocanın hanımına karşı ilgi ve alakasını biraz azaltması yerinde olur. Fakat onun hakkında söylenenlere göre hareket edemez. Böylece kocanın eşi hakkında söylenenlere aldırmadığı şeklinde bir izlenimin oluşmasına sed çekilmiş olur. Çünkü bu tür sözlere aldırmamak, insanın şerefine zarar verir. 26- Kadın, ihtiyacını gidermek için dışarı çıktığı zaman, kendisine yakın gördüğü veya kendisine hizmet eden güvenilir kadınlardan birini de yanında götürür. 27- Müslüman, Müslümanı, özellikle de değerli insanları savunur. Hatta onlara eziyet verenler kendi yakınları olsa dahi, bir şekilde onları engeller. 28- Bedir savaşına katılan Müslümanların üstünlüğü açıklanmıştır. 29- Dinleyen kimse yalan olduğuna inandığı bir haberi duyunca "SubhCınalldh!" der. Bunun açıklaması ise şu şekildedir: Allah Teala Hz. Nebi'in yakınları hakkında kötü bir şeyi meydana getirmekten münezzehtir. Bu yüzden buna benzer konularda "SubhCınalldh!" diyerek Allah'a şükretmeye başlanır. Ebu Bekir İbnu'l-Arabı buna dikkat çekmiştir. 30- Kadının, kendi babasının evine gidecek olsa bile, evinden çıkması kocasının iznine bağlıdır. 31- Kişi, akrabalık veya başka bir bağ ile kendisine güvendiği sırdaşlarıyla istişare yapabilir. Kendilerinden daha yakın akrabalar olsa bile görüşlerinin isabetli olduğu tecrübe yoluyla sabit olan kimseler istişarede öncelenir. 32- Bir suç ile itham edilen kimsenin durumu araştırılır. 33- Bir suç ile itham edilen kimsenin gerçek durumunun anlaşılması için onun hakkında konuşmak gıybet sayılmaz. 34- Birini temize çıkarırken "Onun hakkında sadece hayır biliyorum," denebilir. Bu ifadenin, tezkiye edilen kişinin özel durumuna muttali olan kimse tarafından daha önce adaleti ortaya çıkmış kimseler hakkında söylenmesi tezkiye açısından yeterlidir. 35- Şahitlik konusunda iyice araştırma yapılır. 36- Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendi lehine ancak vahiyden sonra karar vermiştir. Nitekim ifk hadisesinde vahiy inmeden önce hiçbir konu hakkında kesin karara varmamıştır. 37- Allah ve O'nun elçisi için kızma kınanamaz. 38- Bu hadiste, Hz. Aişe'nin, onun anne ve babasının, Safvan'ın, Ali İbn Ebi Talib'in, Üsame'nin, Sa 'd İbn Muaz'ın ve Üseyd İbn Hudayr'ın bir çok faziletine temas edilmiştir. 39- Batıldan yana olanlar için taassub göstermek, kişiyi "salih" olmaktan uzaklaştırır. 40- Batıla gönül verenlere hakaret edilebilir ve bu kimselere, aslında kendilerinde bulunmasa bile, hoşlarına gitmeyen sıfatlar yakıştırılabilir. Şayet söz konusu kötü sıfatın benzerleri o kimselerde bulunuyorsa, bu durumda onlara karşı sert davranmak bakımından bu tür sıfatlar yakıştırmak caiz olur. 41- Husumeti sona erdirmek, fitne ateşini söndürmek ve bunlara yol açacak nedenleri ortadan kaldırmak gerekir. 42- Zararı büyük olandan korunmak için, zararı küçük olanlar tercih edilebilir. 43- Rahatsızlıklara katlanmak erdemdir. 44- Çok yakın dost olsa bile, Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e muhalefet edenlerden uzaklaşmak gerekir. 45- Hz. Nebi'e sözü veya davranışıyla eziyet verenlerin hükmü öldürülmektir. Çünkü Sa'd İbn Muaz, Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e incitenleri öldüreceğinden bahsetmiş, Hz. Nebi de buna itiraz etmemiştir. 46- Hz. Ebu Bekir olayları araştıran biriydi. 47- Tevbe, İslam'ın meşru' kabul ettiği bir yoldur. Günahını itiraf edip yeniden işlediği günaha dönmeyenlerle, samimi olanların tevbesi kabul edilir. Sadece günahı itiraf, tevbenin kabulü için yeterli değildir. 48- SÖzü tasdik edilen kimse tarafından yapılıyor olsa bile, işlenmemiş bir günahın itirafı caiz değildir. İşlemediği günahı itiraf eden kimse bundan dolayı sorumlu tutulamaz. Suçsuz kimsenin yapması gereken doğruyu söylemek veya susmaktır. 49- Sabrın neticesi takdir edilir. Sabır gösterenlere de imrenilir. 50- Konuşma sırasında önce büyük!ere söz verilir. 51- Kendisine karışık gelen meselelerde kişi susabilir. 52- Yeni bir nimete kavuşan veya bir musibetten kurtulan kimse müjdelenebilir. Bu sırada gülünebilir ve sevinilebilir. Müjde alınca gülrnek, sevinmek ve iyi haberi yaymak caizdir. 53- Yaşı küçük olmak vb. nedenlerden dolayı musibet karşısında sızlananlar mazur görülür. 54- Bir suç işlediği sanılan ancak daha sonra suçsuz olduğu anlaşılan kimseye iyi haber birden aşırı derecede sevinip helak olmasın diye yavaş yavaş söylenir. Bu prensip Hz. Nebi'in Hz. Aişe'nin masumiyetini gösteren vahiy inince gülümsemesinden, sonra onu müjdelemesinden, ardından da genel bir ifade ile masum olduğunu söylemesinden ve en sonunda bizzat kendisine ayetleri okurnasından çıkarılır. 55- Musibetin şiddeti artınca akabinde mutluluk gelir. 56- İşlerini Allah'a havale edenler erdemli kimselerdir. 57- Allah yolunda infak etmek, özellikle de akrabaya iyilik etmek teşvik edilmiştir. 58- Kendisine kötülük eden veya onu hoş gören kimse için bağışlanma gerçekleşir. 59- Başkasına iyilik etmeyeceğine dair yemin eden kimselerin, yeminlerini bozmaları müstehaphr. 60- Hayret anında ve büyük olayla karşılaşıldığı sırada "Subhanallah!" denir. 61- Gıybet kötüdür. Gıybete kulak vermek de iyi değildir. 62- Gıybet edenler azarlanır. Özellikle gıybet, işlemediği bir mesele hakkında mümin birini töhmet altında bırakıyorsa, gıybet edenlere engelolunur. 63- Kötülüğü yaymak zemmedilir . 64- Hz. Aişe'nin masumiyeti hakkında şüphe taşımak haramdır

...
Referans:65 4750