Sahih-i Buhari

...

(67) Kitāb: Nikâh

(67) ...

Ebu Seleme'nin kızından aktarılan rivayette: "Ebu Süfyan'ın kızı Ümmü Habibe'nin kendisine haber verdiğine göre, Allah Rasulüne: 'Ey Allah'ın Rasulü, kızkardeşim Ebu Süfyan'ın kızını nikahına al', deyince, o şöyle buyurdu: 'Peki, böyle bir şeyi gerçekten arzu eder misin. Ben: Evet. Çünkü sen benden başka zevcesi bulunmayan birisi değilsin. Bir hayırda bana ortak olmasını en çok sevdiğim kişi de kızkardeşimdir', dedim. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Bu, bana helal değildir. Ben, dedim ki: 'Ama bize senin Ebu Seleme'nin kızını nikahlamak istediğin söyleniyordu.' Allah Rasulü: (Zevcem) Ümmü Seleme'nin kızı mı, diye sordu. Ben: Evet deyince şöyle buyurdu: Eğer o benim himayemde bulunan, benim üvey kızım olmasaydı bile yin bana helal olmazdı. Çünkü o benim süt kardeşimin kızıdıf. Süt annem Suveybe beni ve Ebu Seleme'yi birlikte emzirmişti. Sakın bana klZlarınızı da, kız kardeşlerinizi de onlarla evleneyim diye teklif etmeyiniz." Urve dedi ki: "Suveybe, Ebu Leheb'in bir cariyesi idi. Ebu Leheb onu azad etmişti. O da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e süt emzirmişti. Ebu Leheb öldükten sonra yakınlarından birisine çok kötü bir halde (rüyasında) gösterildi. Ona: Ne ile karşılaştın, diye sordu. Ebu Leheb ona: Sizden sonra (hayır namına) bir şey görmedim. Ancak Suveybe'yi hürriyetine kavuşturmam sebebiyle şununla bana su içirildi." Bu hadis 5106, 5107,5123 ve 5372 nolarla gelecek inşaallah. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Süt emmek, doğum sebebiyle haram kılınanları haram kılar," mubah olanları da mubah kılar demektir. Bu da nikah ve ona tabi olan hususların haramlığı ile alakalı hususlar hakkında icma' ile kabul edilmiş bir husustur. Haramlık, süt emen çocuk ile süt annenin çocukları arasında sözkonusu olur ve onlara bakmanın, halvetin (baş başa kalmanın) ve beraber yolculuk yapmanın caizliği hususunda akrabalar seviyesine getirir. Fakat mirasçılık, nafakanın vücCıbu, köle olarak malik olunma halinde azad oluş, şahit1ik, diyet, kısasın düşürülmesi gibi diğer annelik ahkamı sözkonusu olmaz. Kurtubı dedi ki: Hadiste süt emmenin, süt emen ile süt emziren kadın ve onun kocası arasında hürmetin (haram oluş hükmünün) yaygınlık kazanacağını göstermektedir. Yani o kadının kocası ya da efendisi olup, ondan doğma çocukları ile birlikte süt emen arasında da haramlık sözkonusudur. Bu kadın, süt emen çocuğa, annesi olduğundan haram olur. Süt emziren kadının annesi de onun ninesi olduğundan dolayı haram olur ve bu yukarıya doğru devam eder, gider. O annenin kızkardeşi, teyzesi olduğundan, kızı onun kızkardeşi olduğundan, kızının kızı ve aşağıya doğru onun kızkardeşinin kızı olduğundan süt sahibinin (süt annenin kocasının ya da efendisinin) kızı da kendisinin kızkardeşi olduğundan, onun kızının kızı .aşağıya doğru kendi kızkardeşinin kızı olduğundan, süt sahibinin annesi ve yukarı doğru diğer anneleri. ninesi olduğundan, süt sahibinin kızkardeşi halası olduğundan ona haram olurlar. Ancak haramlık hükmü, süt emen çocuğun yakınlarından herhangi birisi hakkında sözkonusu değildir. Mesela onun süt kızkardeşi kendi kardeşinin kızkardeşi olmadığı gibi, kendisinin baba bir kızkardeşi de böyledir. Çünkü bunlar arasında süt emmek birlikteliği yoktur. Bundaki hikmete gelince, haramlığın sebebi, kadının ve kocanın cüzlerinden ayrılan şeyolan süttür. Süt emen çocuk, bu süt ile gıdalandığı takdirde o çocuk da onların cüzlerinden bir parça olur. Böylelikle aralarında haramlık yayılmış olur. Ancak süt emenin akrabalarının durumu böyle değildir. Çünkü onlarla süt emme arasında ve kocası arasında herhangi bir neseb ya da bir sebep (haram kılıcı gerekçe, bağ) bulunmamaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. "Kızkardeşimi nikahla", onunla evlen, demektir. "Bunu arzu eder misin?" İfade kadınların tabiatıarında bulunan kıskançlıkla birlikte, kendisinden başkası ile evlenmesini istemesi dolayısıyla hayretini dile getiren bir sorudur. "Sen benden başka zevcesi bulunmayan birisi değilsin ki. .. " Ben seninle baş başa değilim ve kuması olmayan birisi de değilim, demektir. "Hayırda ortak." Bu sözle kumalar arasında adeten görülen arızı kıskançlıkları örten, ortadan kaldıran, dünya ve ahiret mutluluğunu da kapsayan Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte oluşun kastedildiği söylenmiştir. Fakat sözü geçen Hişam yoluyla gelen rivayetle şöyle denilmektedir: "Seninle birlikte benimle ortaklığını en çok sevdiğim kişi kızkardeşimdir" denilmektedir. Böylelikle "hayır" ile kastedilenin bizzat Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendisi olduğu anlaşılmaktadır. "Ümmü Seleme'nin kızı mı?" Bu, aradaki karışıklığı ortadan kaldırmak için emin olmak amacıyla sorulmuş ya da red ve tepki anlamında yöneltiimiş bir sorudur. Yani: Eğer senin kastetliğin, Ebu Seleme'nin Ümmü Seleme'den olma kızı ise onun benim için haram oluşu -ileride açıklanacağı üzere- iki bakımdandır. Eğer Ebu Seleme'nin, Ümmü Seleme'nin dışında bir kadından doğma kızı ise senin kastetliğin, o takdirde tek bir yönden bana haram olur. Sanki Ümmü Habibe bunun haram oluşundan habersiz idi. Bu habersizliği de ya haram kılan ayetin nüzulünden önce olduğundan dolayı idi yahut bundan sonra olmakla birlikte, böyle bir şeyin Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in özelliklerinden olduğunu zannetmesi dolayısıyla olabilirdi. el-Kermanı böyle demektedir. Kabul edilen de ikinci ihtimaldir. Birincisini hadisin anlatım tarzı uygun kılmamaktadır. Sanki Ümmü Habibe iki kızkardeşi aynı nikah altında bulundurmanın caiz oluşunu, kadının kızı ile birlikte aynı nikah altında bulundurulmasının cevazına göre daha uygun görmüş gibidir. Çünkü üvey kız çocuğu ebediyyen haram kılınmış olmakla birlikte, kızkardeş sadece diğer kızkardeşi ile birlikte aynı nikah altında bulundurulması halinde haram kılınmıştır. Allah Rasulü ona böyle bir işin helal olmayacağını ve bu hususta ona ulaşan bilginin gerçek olmadığını belirterek Ümmü Seleme'nin kızının da iki bakımdan kendisine haram olduğunu açıklayarak cevaplandırmıştır. Hadis-i şerifte üvey kızın haram kılınışının, süt emmek yoluyla haram kılın IŞtan daha ağır olduğuna da işaret bulunmaktadır. "Çok kötü halde idi." Yani en kötü haldeydi. Hadis-i şerifte kafirin yapmış olduğu salih bir amelin ahirette faydasını görebileceğine işaret vardır. Ancak bu, Kur'an'ın zahirinden anlaşılana muhaliftir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "işledikleri amellerinin önüne geçip, onu havaya saçılmış toz zerreleri yaparız. "(furkan, 23) Ayrıca (hadise karşı) şöyle de cevap verilmiştir: 1 - Bu haber mürseldir. Bunu Urve mürselolarak rivayet etmiş ve kendisine kimin naklettiğini söylememiştir. Mevsul olduğunu kabul etsek dahi haberde sözü edilen şey, görülen bir rüyadır. Bunun delil olacak bir tarafı yoktur. Üstelik o rüyayı gören şahıs o sırada Müslüman olmamış olabilir ve dolayısıyla o şahıs delil olarak kabul edilemez. 2- Şahsın söylediklerinin delil kabul edileceğini varsaysak bile Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile ilgili olan bu hususta bir özellik olabilir. Buna delil de daha önce geçen Ebu Talib ile ilgili olaydır. Çünkü bu husustaki rivayete göre azabı hafifletilerek cehennemin her tarafı kaplayan azabından ayak topuklarma kadar varan seviyedeki ateşe nakledilmiştir. Beyhaki dedi ki: Kafirlerin hayırlarının boşa çıkarılacağı ile ilgili gelen buyrukların anlamı şudur: Onlar, bunlar sebebi ile cehennemden kurtulamazlar, cennete de giremezler. Bununla birlikte küfür dışında işlemiş oldukları suçlar dolayısıyla görmeleri gereken azap, işlemiş oldukları hayırlardan ötürü hafifletilebilir. (Kadı) lyad ise şöyle demektedir: Kafirlerin işlemiş oldukları (iyi) am ellerinin kendilerine fayda sağlamayacağı ve bundan dolayı ne bir nimet ile ne de azaplarının hafifletilmesi ile bir mükafat görmeyecekleri hususu üzerinde kma' gerçekleşmiş bulunmaktadır. Kafirlerin bir kısmın m azabı, diğerlerine göre daha ağır olmakla birlikte bu böyledir. Derim ki: Bununla birlikte bu husus Beyhaki'nin sözünü ettiği ihtimali reddetmemektedir. Çünkü bu kabilden gelmiş bütün rivayetler küfür günahı ile alakalıdır. Küfrün dışındaki günahlara gelince, bunla.nn azabının hafifletilmesinin engeli ne olabilir? ibnu'l-Müneyyir, haşiyede der ki: Burada iki mesele vardır. Birincisi imkansızdır, bu da kafirin küfrü ile birlikte itaatinin göz önünde bulundurulacağıdır. Çünkü itaatin bir şartı da sahih bir maksat ile yapılmış olmasıdır. Kafirde ise böyle bir şart bulunmaz. ikincisi ise kafirin yüce Allah'ın bir lütfu olarak bazı amelleri dolayısı ile mükafatlandınlmasıdır. Akıl bunu imkansız bir şey görmez. Bu husus anlaşıldığına göre Ebu Leheb'in, Suveybe'ye hürriyetini vermesi, itibar olunan Allah'a yakınlaştıncı bir amel olamaz. Bununla birlikte yüce Allah'ın Ebu Ta!ib'e lütufta bulunduğu gibi ona da dilediği şekilde lütufta bulunması mümkündür. Bu hususta uyulması gereken ise ister olumsuz, ister olumlu kanaat belirtilsin, konu ile ilgili varid olmuş Kur'anı ve nebevı naslardır. Derim ki: Bunun da tamamlayıcı unsuru şudur: Sözü edilen lütfun, kafirin iyilikte bulunduğu ve benzeri davranışlar yaptığı kimseye ikram olmak üzere yapılmasıdır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır

...
Referans:67 5101