Sahih-i Buhari

...

(68) Kitāb: Boşanmak

(68) ...

el-Munbais'in azadlısı Yezid'den: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e kaybolan koyun hakkında soruldu. Allah Rasulü: Onu al. Çünkü o ya senindir, ya kardeşinindir ya da kurdundur, diye buyurdu. Kaybolan deve hakkında da ona sorulunca, kızdı ve iki yanağı kızararak dedi ki: Ondan sana ne? Onun pabucu da, su içeceği tulumu da beraberindedir. O sahibi onu buluncaya kadar su içer ve ağaçtan yer. Lukata (buluntu mal) hakkında sorulunca, şöyle buyurdu: Ağzının bağını, kabını iyice belle ve bir sene süre ile onu tanıt. Onu bilen birisi gelirse (ona ver) aksi takdirde sen onu kendi malına kat." Süfyan dedi ki: Daha sonra Rabia İbn Ebu Abdurrahman ile karşılaştım. -Süfyan dedi ki: Ben ondan bunun dışında bir rivayet ezberlemedim.- Ona dedim ki: el-Munbais'in azadlısı Yezid'in yitik hayvan hakkındaki hadisiyle ilgili ne dersin? Onu Zeyd İbn Halididen diye mi rivayet etmiştir? O: Evet, diye cevap verdi. Yahya dedi ki: Rabia da el"Munbaislin azadlısı Yezidlden, o Zeyd İbn Ha• lidlden diye rivayet etmektedir. Süfyan dedi ki: Rabia ile karşılaştım ve ona da (bunun gibi) dedim. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ailesi arasında kaybolanın ve yitik malın hükmü." Buhar! bu şekilde mutlak bir ifade kullanmış olup, hükmü açıkça ifade etmemiştir. Aile ile ilgili hüküm, mal ile ilgili hükümden farklı olarak Talak bahisleri ile alakalıdır, ama onun malı ayrıca söz konusu etmesi bir istidrat( arasöz, ara açıklama)tır. "Ve lukata hakkında böyle yapınız, dedi." Bununla bu hususta yaptığı uygulamayılukata hükmünden çıkarmış olduğuna işaret etmektedir. Çünkü lukatanın bir yıl süre ile tanıtılması ve bundan sonra onda tasarruf ta bulunulması emredilmiştir. Eğer o lukatanın sahibi gelirse, bedelini ona öder. Bundan dolayı İbn Mes'ud da sadaka yoluyla tasarruf ta bulunmayı uygun görmüştür. Eğer sahibi geldiği takdirde o da onun bu sadaka, vermesini kabul ederse sadakanın ecrini o alır, şayet kabul etmezse sadakanın ecri tasaddukta bulunana ait olur ve o kişi de malın sahibine tazminatını öder. İşte: "Benim içindir ve benim üzerimedir" sözü ile buna işaret etmiştir. Yani sevap bana ait olur, tazminatını ödemek de benim borcum olur. "ez-Zührl yeri bilinen esir hakkında şöyle demiştir: Hanımı evlenmez, malı paylaştırılmaz. Eğer ondan haber kesilirse o takdirde kaybolan adama (mefkuda) yapılan uygulama yapılır." Said İbn Mansur sahih bir sene d ile İbn Ömer ve İbn Abbas'tan şöyle dediklerini rivayet etmiştir: "Kadın kayıp kocasını dört yıl bekler." Aynı şekilde Osman'dan bir rivayette İbn Mesud'dan ve Nehai, Ata, ezZühri, Mekhul ve eş-Şa'bl gibi tabiinden bir topluluktan da bu şekilde hüküm sabit olduğu gibi, onların çoğunluğu sürenin kadının durumunu hakime dava edeceği günden itibaren başlayacağı üzerinde ittifak etmişlerdir. Aynı şekilde dört yıl geçtikten• sonra kocası vefat etmiş bir kadın olarak iddet bekleyeceğini de belirtmişlerdir. Yine ittifakla şunu söylemişlerdir: Eğer evlendikten sonra birinci kocası gelecek olursa karısını geri almak ile mehrini almak arasında muhayyer bırakılır. Çoğunluk da şöyle demiştir: İlk koca eğer mehri tercih ederse, ikincisi o mehri ona öder. Çoğunluk kayboluş halleri arasında fark gözetmemişlerdir. Ancak daha önce Said İbn el-Müseyyeb 'den nakledilen görüş müstesnadır. Malik de savaşta kaybolmak ile savaşın dışında kaybolmak arasında fark gözetmiştir. Savaşta kaybolan adamın karısı, sözü geçen süreye kadar bekletilir. Diğeri ise belli bir süre bekletilmez, aksine zann-ı galib ile daha fazla yaşamayacağı kadar bir ömür süresinin geçmesini bekler. Ahmed ve İshak şöyle demektedirler: Bir kimse ailesinden kaybolup da ona dair bir haber bilinmiyar ise, tecil (süre belirleme) söz konusu değildir. Savaşta yahut deniz yolculuğunda ya da buna benzer bir durumda kaybolan kimseler için süre belirlenir. A1i'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Kadın kocasını kaybedecek olursa geri dönünceye yahut ölene kadar evlenemez. Bunu Ebu Ubeyd Kitabu'n-Nikah'ta rivayet etmiştir. Abdurrezzak da şöyle demektedir: Bana İbn Mesud'dan ulaştığına göre o kaybolmuş adamın karısı hususunda ebediyyen evlenmeyip, bekleyeceği hususunda Ali'ye muvafakat etmiştir. Yine Ebu Ubeyd, hasen bir senedie Ali'den şunu rivayet etmektedir: Eğer evlenecek olursa, ikinci kocası onunla zifafa ister girmiş olsun, ister girmemiş olsun, o birincisinin karısıdır. Said İbn Mansur da eş-Şa'bl'den şunu rivayet etmektedir: Kadın evlenip de birincisinin hayatta olduğu haberini alırsa kendisi ile ikinci kocası birbirinden ayrılır ve ikinci kocasından iddet bekler. Eğer ilk kocası ölürse ondan da iddet bekler ve ona mirasçı olur. en-Nehai yoluyla gelen rivayete göre: Kocasının durumu açıkça belli olmadıkça karısı evlenemez. Bu aynı zamanda Kufe fakihleri ile Şafil'nin ve bazı hadis ashabının da görüşüdür. İbnu'l-Münzir ise süre belirleme görüşünü tercih etmiştir. Çünkü bu hususta ashab-ı kiram'dan beşinin ittifakı vardır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Hadisin lukataya dair muhtevasının açıklamaları Lukata bahsinde yeteri kadar geçmiştır.(2427 nolu hadis) Musannıf bu hadisi burada zikrederek başkasının malında -mal sahibinin- kaybolması halinde tasarrufun -malın telef olacağından korkuluyor ise- caiz olduğuna işaret etmektedir. Nitekim deve ile koyun arasında ayırım gözetmek, bunu göstermektedir. İbnu'l-Müneyyir der ki: Bu mesele ile ilgili rivayetler birbirleriyle tearuz (çatışma) halinde olduğundan ötürü merfu hadise başvurmak icap eder. Bu hadiste yitik koyunda tasarrufun, sahibinin vefatından emin olmadan önce de caiz olduğu anlaşılmaktadır. O halde kaybolmuş malın onun gibi değerlendirilmesi uygundur. Aynı şekilde hadiste yitik deveye müdahale edilmeyeceği de belirtilmektedir. Çünkü deve kendi başına hayatını sürdürebilir. O halde zevcenin de bu durumda olması gerekmektedir. Kocasının vefat haberi kesinlik kazanmadıkça herhangi bir şekilde ona da ilişilmez. O halde ilke şudur: Telef olacağından korkulan 'her bir şeyde telef oimaktan onu korumak amacıyla tasarruf caizdir. Böyle olmayanlarda ise caiz değildir. İlim ehlinin çoğunluğu, kayıp koyunun hükmünün, sahibinin gelmesi halinde bedelinin ödenmesinin vucubu bakımından diğer malların hükmü gibi olduğu kanaatindedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır

...
Referans:68 5292