Sahih-i Buhari
...
(76) Kitāb: Tıp
(76) ...
Aişe r.anha'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Zureyk oğullarından Lebid b. el-A'sam adında bir adam Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sihir yaptı. Öyle ki, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yapmamış olduğu bir şeyi yaptığı hayal olarak görünüyordu. Nihayet bir gün -yahut bir gece- o benim yanımda iken uzun uzun dua etti, ettikçe etti. Sonra şöyle dedi: Ey Aişe, farkında mısın Allah Teala bana kendisine hakkında fetva istediğim bir hususta fetva verdi. İki adam yanıma geldi. Onlardan birisi başımın yanında, diğeri ayaklarımın yanında oturdu. Onlardan birisi arkadaşına: Bu adamın hastalığı nedir, diye sordu. Öbürü: O sihirlenmiştir, diye cevap verdi. Diğeri: Ona kim sihir yaptı, diye sordu. Öbürü: Lebid b. el-A'sam diye cevap verdi. Hangi şeyde (sihir yaptı) diye sordu. O: Bir tarakta ve taranırken düşen saçlar ile erkek bir hurma ağacının kurumuş çiçek kapçığı ile; dedi. Öbürü: Peki o (sihir yapılan bu şeyler) nerededir, diye sordu. O da: Zervan kuyusunda, diye cevap verdi. . Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ashabından birkaç kişi ile birlikte o kuyuya gitti. Oradan dönüp gelince, dedi ki: Ey Aişe, o kuyunun suyu sanki ıslatılmış kına suyunu andırıyordu. Onun yanındaki hurma ağaçlarının başları da şeytanların başları gibiydi. Ben: Ey Allah’ın Rasulü, sen onu oradan çıkarmadın mı, diye sordum. O: ’'Allah bana afiyet verdi. Bu hususta ben insanların aleyhine bir şerri körüklemek istemedim, dedi ve verdiği emir üzerine o kuyu kapatıldı." Denildiğine göre "el-muşata (taranırken dökülen saç)’' saçın taranması halinde dökülen saçlardır. Aynı şekilde taraktan geçirilmesi halinde dökülenlere de muşata denilir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Sihir." Ragıb ve başkaları şöyle demişlerdir: Sihir birkaç anlamda kullanılır: 1- Latif ve ince olan her şey. Bir şeyi (kendisine) meylettiren her kimse, ona sihir yapmış olur. İşte şairlerin: "Gözlerin sihri" tabirini kullanmaları da bu kabildendir. Çünkü gözler nefisleri kendilerine meylettirirler. Tabiplerin: Tabiat sihircidir, sözleri de bu kabildendir. Yüce Allah'ın: "Hayır, biz sihirlenmiş bir topluiuğuz. "(Hicr. 15) buyruğu da böyledir. Doğruyu bilmekten alıkonulmuş kimseleriz, demektir. "Şüphesiz beyanın bir kısmı bir sihirdir" hadisindeki ifade de bu anlamdadır. 2- Hakikati olmayan aldatma ve hayalolarak göstermeler. Nitekim göz bağcıların yaptıkları şekilde, el çabukluğu ile yaptıklarını gözlerin fark etmesini önleme/eri bu kabildendir. Yüce Allah'ın: "Onların ipleri ve değnekleri büyülerinden ötürü kendisine yürüyorlarmış gibi geldi. "(Taha, 66) buyruğu ile "İnsanların gözlerini büyülediler. "(Araf, 16) buyruğunda ile buna işaret edilmektedir. 3_ "Şeytanlara bir çeşit yakınlaşmak sureti ile şeytanların yardımıyla meydana gelen şeyler ... " Fethu'l-Barı, X, 232 vd. 4- Yıldızlara -onların iddialarına göre- hitap etmek ve onların manevi özelliklerinin aşağıya inmesini sağlamak suretiyle gerçekleşen şeyler. Sihir hakkında görüş ayrılığı vardır. Bunun sadece bir hayal gibi göstermekten ibaret olupbir hakikatinin olmadığı söylenmiştir. Şafi'ilerden Ebu Cafeı: el-Esterbazi'nin, Hanefilerden Ebu Bekir er-Razi'nin ve Zahiri İbn Hazm ile bir kesimin tercih ettiği görüş budur. Nevevi der ki: Doğru olan ise sihrin bir hakikatinin olduğudur. Cumhur bunu katli olarak söylemiş, genelolarak ilim adamları da bu görüşü kabul etmiştir. Kitabın da, meşhur ve sahih sünnetin de delalet ettiği budur. ---Nevevi'nin sözü burada bitti.--- Ama asıl anlaşmazlık konusu da şudur: Sihir ile bir şeyin hakikati değişir mi, değişmez mi? Sihir sadece bir hayal göstermekten ibarettir, diyenler bunu kabul etmezler. Sihrin bir hakikati olduğunu söyleyenler de; onun sadece bir etkisi vardır ve bu etkisi ile mizacı bir tür rahatsız edip hastalandırmaktan öteye gidemez diyenler ile, hayır, sihir mesela cansız bir varlık, canlı olacak şekilde yapı değiştirir ve bunun aksini yapar, diyenler olmak üzere ihtilaf etmişlerdir. Cumhurun benimsediği görüş, birincisidir. Çok az bir kesim de ikincisini kabul etmişlerdir. Eğer konu ilahi kudret açısından ele alınırsa bu da kabul edilir. Ama gerçek ve vakıa göz önünde bulundurulacak olursa bu hususta görüş ayrılığı vardır. Çünkü bu işi yaptığını iddia edenlerin pek çoğu buna dair bir delil ortaya koyamaz. el-Hattabi'nin naklettiğine göre bazıları kayıtsız ve şartsız olarak sihri kabul etmezler. Sanki o bu sözleriyle sihrin sadece bir hayal oldi..ığunu söyleyen kimseleri kastetmiş gibidir. Aksi takdirde bu, hakkı bile bile inkar olur. el-Mazeri der ki: İlim adamlarının çoğunluğunun kanaati, sihrin varlığı ve onun bir hakikati olduğu doğrultusundadır. Bazıları ise sihrin hakikatini kabul etmez, sihir olarak meydana gelen şeylerin batı i birtakım hayaller olduğunu söylerler. Ancak sihrin varlığını ortaya koyan nakil varid olduğundan dolayı bu görüş reddolunmuştur. Çünkü akıl, şanı yüce Allah'ın sihirbazın birtakım sözleri söylediği yahut bazı cisimleri bir araya getirdiği ya da özel bir sıraya göre birtakım kuvvetleri, güçleri birbirine karıştırdığı takdirde, alışılmışın dışında bir şey yapabileceğini reddetmemektedir. Oldukça yetkin ve beceri sahibi tabiplerin, tek başına zararlı olan birtakım ilaçları birbirine karıştırarak, terkib sonucu yararlı bir ilaç haline getirmeleri de bunun gibidir. Sihrin etkisinin, yüce Allah'ın: "Kişi ile eşinin arasını ayıran şeyler"de zikrettiğinden fazla olmadığı da söylenmiştir. Çünkü bu buyruk, bu işin çekinilmesi gereken bir şeyolduğunu anlatmak sadedindedir. Eğer sihirle bundan daha fazlasının meydana gelmesi mümkün olsaydı, elbette onu da zikrederdi. el-Mazerı dedi ki: Akıl açısından doğru olan, sihir ile bundan daha fazlasının da olmasının caiz oluşudur. Ayet-i kerime -bu hususta zahir olduğunu söyleyebilsek dahi- fazlasının olmayacağı hususunda bir nas değildir. Daha sonra şunları eklemektedir: Sihir, mucize ve keramet arasındaki farka gelince, sihir sihirbazın istediği şey gerçekleşinceye kadar birtakım sözler söylemek ve fiiller işlemektir. Kerametin ise bunlara bir ihtiyacı yoktur. Hatta keramet çoğunlukla kendiliğinden ortaya çıkar. Ayrıca keramet fasık bir kimsenin eliyle ortaya çıkmaz. Nevevi Ziyadatu'r-Ravda'da el-Mütevelli'den buna yakın açıklamalar kaydetmiş bulunmaktadır. Bununla birlikte bu olağandışı işin eliyle gerçekleştiği kimsenin halini de göz önünde bulundurmak gerekir. Eğer şeriate sıkı sıkıya bağlı ve kişiyi helake götüren günahlardan uzak duran birisi ise, eliyle meydana gelen olağanüstü haller bir keramettir. Aksi takdirde o bir sihirdir. Çünkü böyle bir iş, şeytanların yardım etmeleri gibi sihrin türlerinden birisi olarak meydana gelen bir iştir. "Ve yüce Allah'ın: "Fakat o şeytanlar katir oldular. İnsanlara büyüyü ... öğretiyorlardı. "(Bakara, 102) buyruğu." Bu ayet-i kerimede Yahudilerin yaptıkları sihrin esasına dair açıklamalar vardır. Diğer taraftan bu sihir, şeytanların Davud oğlu Süleyman aleyhisselam'ın aleyhine uydur,Çluklarından ve Babil topraklarında Harlit ile Marlit'un üzerine indirilenlerdendir. İkincisi ise birincisinden zaman itibariyle daha öncedir. Çünkü Harlit ile Marlit kıssası İbn İshak'ın ve başkalarının naklettiklerine göre Nuh aleyhisselam zamanından öncedir. Sihir, Nuh zamanında var olan bir şeydi. Çünkü yüce Allah'ın Nuh kavminden haber verdiğine göre onlar Nuh aleyhisselam'ın bir sihirbaz olduğunu iddia etmişlerdi. Sihir aynı şekilde Firavun kavmi arasında da yaygındı. Bütün bunlar ise$üleyman aleyhisselam döneminden önce idi. Bu ayet-i kerime, sihrin bir küfür olduğuna, onu öğrenenin de katir olacağına delil gösterilmiştir. Nevevider ki: Sihir yapmak haramdır ve icma ile büyük günahlardandır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu helak edici yedi günah arasında saymıştır. Sihrin bazı çeşitleri küfür olabildiği gibi, bazı çeşitleri de küfür olmayabilir. Ama büyük bir masiyettir. Eğer sihirde küfrü gerektiren birsöz yahut bir fiil bulunuyor ise sihir küfürdür, aksi takdirde değildir. Sihri öğretmek ise haramdır. Eğer öğretilen bu sihirde küfrü gerektiren bir husus varsa, küfür olur ve bundan tevbe etmesi istenir. Ama öldürülmez. Tevbe ettiği takdirde tevbesi kabul olunur. Şayet öğretilende küfrü gerektiren bir şey yoksa tazir ile cezalandırılır. Malik/ten nakledildiğine göre sihirbaz kafirdir ve sihri sebebiyle öldürülür. Tevbe etmesi de istenmez. Aksine zındık kimse gibi onu öldürmek kaçınılmaz bir cezadır. Iyad dedi ki: Ahmed de, ashab ve tabiinden bir topluluk da İmam Malik'in dediği gibi demiştir.---Nevevi'nin sözü burada bitti.--- Bazı ilim adamları şu iki amaçtan birisi için sihir öğrenmeyi caiz kabul etmişlerdir: 1- Küfür ihtiva edeni etmeyendenayırt etmek için, 2- Sihrin etkilediği' kimse üzerinden etkisini kaldırmak için. Birincisinde itikat açısından müstesna herhangi bir sakınca yoktur. Eğer itikat herhangi bir şekilde zarar görmeyecek olursa mücerred olarak bir şeyi bilmek, onun yasaklanmasını gerektirmez. Bir kimsenin putperestlerin putlara nasıl ibadet ettiğini bilmesi gibi. Çünkü sihirbazın yaptığı işi nasıl yaptığı sadece bir sözü veya bir fiili nakletmekten ibarettir. Onu biZzat yapmak veya gereğince amel etmek ise böyle değildir. İkincisine gelince, eğer bazılarının iddia ettikleri gibi ancak küfür ya da fıskın türlerinden bir tür ile gerçekleşebiliyor ise, onu öğrenmek kesinlikle helal olmaz. Öyle değilse belirtilen özellik dolayısıyla caiz olur. İşte bu meselede ayırt edici söz budur. "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Zureyk oğullarından Lebid b. el-A'sam adındaki birisi büyü yaptı." Abdullah b. Numeyr'in, Hişam b. Urve'den diye naklettiği Müslim'de yer alan rivayette şöyle denilmektedir: "Zureyk oğulları Yahudilerinden bir Yahudi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sihir yaptı." Biraz sonra gelecek olan İbn Uyeyne yoluyla nakledilen rivayette de şöyle denilmektedir: "Yahudiler ile antlaşmalı Zureyk oğullarından bir adam -ki münafık birisi idi- ... " Heriki rivayet şöylece telif edilebilir: Onun Yahudi olduğunu söyleyen kimseler, durumun mevcut halini göz önünde bulundurmuştur. Onun münafık olduğunu söyleyenler de onun dışa yansıyan durumunu göz önünde bulundurmuştur. İbnu'l-Cevzı dedi ki: İşte bu onun münafıklık ederek İslam'a girdiğini ortaya koymaktadır ki, bu da açık bir husustur. "O benim yanımda idi. Dua ettikçe etti." Nevevi dedi ki: Bundan, hoşa gitmeyen hallerin ortaya çıkması esnasında dua etmenin, duayı tekrarlamanın ve bunun bertaraf edilmesi için yüce Allah'a sığınmanın müstehap olduğu anlaşılmaktadır. Derim ki: Bu hususta Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hem işini Allah'a havale etmek (taMd) yolunu, hem de sebeplere sarılmak yolunu izlemiş bulunmaktadır. İşin başında işini Allah'a havale etti, Rabbinin emrine teslim oldu. Rabbinin belasına sabrederek ondan ecrini bekledi. Daha sonra bu işuzayıp gidince, bunun uzayıp gitmesinin de yapmakta olduğu çeşitli ibadetlerden kendisini zayıf düşüreceğinden korkunca tedaviye, sonra da duaya yöneldi. Bu makamların her birisi de kemalin en ileri derecesidir. "Erkek bir hurma ağacının çiçeği kurumuş kapçığında." Bu, çiçeğin üzerinde bulunan kapçık olup, "dal" tabiri hem erkek, hem dişi hakkında kullanılır. Bundan dolayı "erkek hurma ağacı çiçeği" kaydını zikretmiş bulunmaktadır. "Ben bu hususta insanlar aleyhine bir kötülüğü kışkırtmak istemedim." Nevevi dedi ki: Onu dışarı çıkartıp yaymak halinde sihrin hatırlanması, öğrenilmesi ve buna benzer yollarla Müslümanlara zarar geleceğinden korktu. Bu da kötülük korkusu sebebiyle maslahatı terk etmek kabilindendir. İbn Numeyrrivayetinde "ümmetimin aleyhine" şeklindedir. "Onun", yani kuyunun "kapatılmasını emir buyurdu
Referans | : | 76 5763 |