Sahih-i Buhari

...

(78) Kitāb: Edeb

(78) ...

Aişe'den rivayete göre; "Bir adam Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna girmek üzere izin istemişti. Allah Rasulü onu görünce: Bu, aşiretin ne kötü kardeşidir, aşiretin ne kötü oğludur, buyurdu. Adam gelip oturunca, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona güler yüz gösterdi ve ona yumuşak sözler söyleyip rahatlattı. Adam ayrılıp gidince Aişe ona: Ey Allah'ın Rasulü, sen o adamı görünce onun için şunları şunları söyledin. Daha sonra ise onu güler yüzle karşıladın ve yumuşak sözler söyledin, dedi. Buna karşılık Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Ey Aişe, sen benim ne zamandan beri çirkin davrandığımı biliyorsun? Şüphesiz kıyamet gününde, Allah nezdinde konumu insanlar arasında en kötü olan kişi, başkalarının, şerrinden korunmak için kendisini terk ettiği kimsedir, buyurdu." Bu Hadis 6054 ve 6131 numara ile de var. Fethu'l-Bari Açıklaması: "el-Mütefahhiş: Ölçünün dışına çıkmak için kendisini zorlayan kimse." Kötülüğü işlemeye kasteden, bunu çok yapan ve bunun için kendisini zorlayan kimse demektir. "Ne oluyor ona! Alnı toprağa değesice." ed-Davudl dedi ki: "Teribe cebinuhu: Alnı toprağa değesice" sözü, Arapların söyleyegeldikleri bir sözdür. Alnı yere düşsün demektir. Bu da onların "rağime enfuhu: burnu toprağa sürtünsün" sözlerine benzer, fakat "alnı toprağa değesice" ifadesinin anlamı kastedilmemektedir. Aksine bu da daha önce geçen "teribet yeminuke: sağ eli toprağa bulansın" sözü ile ilgili açıklamalara benzer. Yani bu, dilde kullanılmakla birlikte gerçek anlamı kastedilmeyen bir sözdür. "Oturunca ona güler yüz gösterdi." el-Hattabi dedi ki: Bu hadis-i şerif hem ilmi, hem de edebi bir arada ihtiva etmektedir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ümmeti hakkında isim belirterek söylediği ve kendilerine izafe ettiği hoş olmayan hususlarda gıybet sayılacak bir taraf yoktur. Gıybet, ancak ümmetin fertlerinin birbirleri hakkında söyledikleri şeylerde sözkonusu olur. Bundan dolayı Nebiin görevi bu hususu beyan etmek, bunu açıkça ifade edip insanlara o kimsenin gerçek yüzünü tanıtmaktır. Böyle bir tutum ümmetine nasihat ve şefkat göstermek kabilindendir ama onun tabiatında bulunan kerem ve ona verilmiş bulunan güzel ahlak sebebiyle bu kişiye karşı güler yüz göstermiş, bu durumda olan kimselerin şerrinden korunmak ve kotülüklerinden, gailelerinden kurtulmak için onları idare etmek hususunda, ümmetinin de kendisine uyması için, o kimseye hoş olmayan bir şekilde karşılık vermemiştir. Derim ki: el-Hattabi'nin ifadelerinin zahirinden anlaşıldığına göre bu, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in özelliklerinden birisi olmalıdır. Oysa durum böyle değildir. Aksine bir şahsın herhangi bir halini bilip başkasının da onun dışa yansıyan güzel görünüşüne aldanarak, sakıncalı ve tehlikeli herhangi bir hale düşeceğinden korkan herkesin, karşısındakine nasihatta bulunmak maksadı ile o kişiden sakındırarak bildiği hususu bildirmesi gerekir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bir özelliği olarak görülmesi mümkün olan ise, haline bakılarak aldanılması mümkün olan kimsenin gerçek durumu, -daha önce onun haline aldanmış olan bir kimsenin Nebii haberdar etmesine gerek kalmadan- açıklanır, Nebi de aldanması mümkün olan kimseye o şerli kimsenin halini haber verir ve böylece, vaktiyle o kimseden kötülük görmüş olan kimsenin, başkasının o kişinin şerrinden korunmasını sağlamak üzere nasihat etmesine gerek kalmaz. Oysa Nebi olmayan kimseler böyle değildir. Nebi olmayan bir kimsenin bir kişiyi yermesinin caiz olması, kendisine nasihat etmek isteyen kimseden söz ya da fiil ile durumu tahkik etmesine bağlıdır. Kurtubi der ki: Hadiste açıkça fasıklık eden yahut hayasızca işler yapan ve buna benzer hüküm verirken haksızlık yapan, bid'ate davet edip onun propagandasını yapan kimsenin gıybetinin yapılmasının caiz olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte böylelerinin şerlerinden sakınmak için onları idare etmek de caizdir. Elverirki bu, Allah'ın dini hususunda onlara müdahale derecesine götürmesin. Daha sonra Iyad'a uyarak şunları söylemektedir: Müdarat ile müdahene arasındaki farka gelince: Müdarat (idare etmek), dünyanın yahut dinin ya da her ikisinin birlikte hallerinin düzelmesi için dünyalığı feda etmektir. Bu mubahtır, bazen müstehap dahi olabilir. Müdahene ise, dünya halinin düzelmesi için dini olanı terk etmektir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ise böyle bir kimseye dünyalık olarak onunla güzel geçimi, yumuşak konuşmayı feda etmiş, bununla birlikte sözlü olarak da onu övmemiştir. Dolayısıyla onun hakkında söyledikleri ile yaptıkları arasında çelişki bulunmamıştır. Nebiin o kimse hakkında söyledikleri haktır. Ona yaptıkları ise güzel bir şekilde geçinmektir. İşte bu açıklama ile birlikte yüce Allah'a hamdolsun ki açıklanması zor bir taraf kalmamaktadır. İyad der ki: Uyeyne -doğrusunu en iyi bilen Allah'tır- henüz daha Müslüman olmamıştı. Dolayısıyla onun hakkında söylenen sözler gıybet olmazdı. Yahut Müslüman olmakla birlikte İslam'a girişi henüz samimi ve katıksız değildi. Nebi s.a.v. onun iç dünyasını bilmeyen kimselerin ona aldanmaması için bu hususa açıklık getirmek istemişti. Nitekim Uyeyne, Nebi s.a.v. hayatta iken de, onun vefatından sonra da imanının zayıflığına delilolacak birtakım tutumlar sergilemişti. Bu durumda Nebi s.a.v.'in onu niteleyici ifadeleri nübüvvetin alametleri arasında sayılır. İçeri girdikten sonra onunla yumuşak sözle konuşmaya gelince, b.ı.ı da onun kalbini ısındırmak için idi. Daha sonra, az önce geçen açıklamaların bir benzerini zikretmektedir. İşte bu hadis, karşıdakini idare etmek, kafirlerin, fasıkların ve benzerlerinin gıybetini yapmanın caiz oluşu hakkında asli bir dayanaktır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır

...
Referans:78 6032