Sahih-i Buhari
...
(79) Kitāb: İzin İsteme
(79) ...
İbn Ömer'den rivayete göre; "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir adamın oturduğu yerden kaldırılarak diğerinin onun yerine oturmasını nehyetmiştir; ama "yer açınız, genişletiniz" diye buyurmuştur." İbn Ömer de bir kimsenin oturduğu yerden kalktıktan sonra bir başkasının yerine oturtulmasını hoş görmezdi. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Yüce Allah'ın: "Size yer açın, denildiğinde genişletin ki, Allah da size genişlik versin ... "(Mücadele, 11) buyruğu." Ayetin anlamı ile ilgili olarak farklı görüşler vardır. Bunun Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bulunduğu meclise has olduğu söylenmiştir. İbn Battal dedi ki: Bazıları burada söz konusu edilen özellikle Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in meclisidir, demişlerdir. Bu açıklama Mücahid ve Katade'den nakledilmiştir. Derim ki: Taberani'nin, Katade'den diye naklettiği şu şekildedir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in meclisinde (yanında oturmak için) onun geldiğini gördüklerinde birbirleriyle yarış ıri ar ve oturdukları yerlerde darlık olurdu. Bu sebeple yüce Allah onlara birbirleri için yer genişletmelerini emretti. Derim ki: Bununla birlikte bu hususta ayetin özelolarak Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in meclisi ile ilgili olduğunu anlamak gerekmemektedir. el-Hasen el-Basri 'den şöyle dediği nakledilmiştir: Bundan maksat savaş meclisidir. Yüce Allah'ın: "Kalkın" buyruğunun anlamı da savaş için kalkın demektir. Cumhurun görüşüne göre ayet, hayır meclislerinin bütün çeşitleri hakkında geneldir. Yüce Allah'ın: "Genişletin ki, Allah da size genişlik versin" buyruğu siz genişletirseniz Allah da dünya ve ahirette size genişlik verir, demektir. "O, bir adamın oturduğu yerden kaldırılıp oraya bir başkasının oturmasını nehyetmiştir." Hadisi Müslim: "Adam bir başkasını oturduğu yerden kaldırıp sonra kendisi oraya oturmasın" diye rivayet etmiştir. "Ama yer açınız, genişlik veriniz, derdi." el-İsmai!l bunu Kabisa'dan gelen bir rivayet olarak kaydetmiş olmakla birlikte, onda "desin" ifadesi bulunmamaktadır. Müslim ise bu fazlalığı münferid olarak Ubeydullah İbn Ömer'in Nafl'den diye rivayet etmiş olduğuna işaret etmiştir. Malik, Leys, Eyyub ve İbn Cüreyc de bu hadisi bu fazlalık olmaksızın Nafi'den diye rivayet etmişlerdir. İbn Cüreyc şunu eklemektedir: Ben Nafi'e: (Bu) Cuma namazı hakkında mıdır, diye sordum. O: Cuma namazı hakkında da, başkası hakkında da aynı şeydir, dedi. İbn Ebi Cemra dedi ki: Bu lafız bütün meclisler hakkında umumidir ama ya mescidler, hakimlerin meclisleri ile ilim meclisleri gibi umumi meclisler hakkında yahut muayyen birtakım kimseleri bir eve ziyafet ve benzeri bir maksatla davet eden kimsenin meclisinde olduğu gibi özel meclisler hakkındadır. Devamla dedi ki: Bu yasağın hikmeti, kinlerin ortaya çıkmasına sebep olan Müslümanın hakkını kısmanın yasaklanmasıdır ve karşılıklı sevgiyi gerektiren alçak gönüllülüğe bir teşviktir. Aynı şekilde mubah olan hususlarda bütün insanlar birbirine eşittir. Bundan dolayı herhangi bir şeyi öncelikle elde eden ona hak kazanır. Bir şeyi hak eden bir kimse ise, eğer o şeyden hakkı olmayan bir şey alacak olursa o aldığı haksız şey bir gasptır, gasp ise haramdır. Buna göre bu gibi tutumların bir kısmı mekruh, bir kısmı haram dahi olabilir. Hadisteki "yer açın, genişlik verin" ifadesine gelince, birincisi kendi aralarında yeri açıp genişletmeleri anlamında, ikincisi ise birbirlerine daha da yaklaşarak içerideki topluluğun dışarıdan giren kimselere oturacak yer açmaları anlamındadır. --- İbn Ebi Cemra'dan özetle iktibas burada sona ermektedir. --- "Adamın oturduğu yerden kalkıp sonra da yerine başkasını oturtmayı hoş görmezdi." Bu hadisi Buhari el-Edebu'I-Müfred'de şu lafızIa rivayet etmiştir: "İbn Ömer için bir adam oturduğu yerden kalkacak olursa, onun kalktığı yere oturmazdı." İbn Battal dedi ki: Bu husustaki yasağın hükmü hakkında görüş aynlığı vardır. Bunun edeb için emredildiği söylenmiştir. Yoksa alim kimse için ön görülen, anlayışlı ve akıl sahibi kimselerin etrafında bulunmalarıdır. Bunun zahiri üzere olduğu da söylenmiştir. Dolayısı ile mubah olan bir meclise daha önce gelmiş olan kimsenin kaldırılması caiz olmaz. Bu görüşün sahipleri hadisi yani Müslim'in, Ebu Hureyre'den rivayet ettiği şu merfu hadisi delil göstermişlerdir: "Sizden biriniz meclisinden kalkıp da sonra o meclise geri dönerse, o oturduğu yere başkasına göre daha bir hak sahibidir." Bu görüşte olanlar derler ki: Döndükten sonra oturduğu yere daha çok hak sahibi olduğuna göre, kalkmadan önceki hakkı sabit demektir. Ayrıca bu az önce belirtilen İbn Ömer'in uygulaması ile de desteklenmektedir. Çünkü hadisi rivayet eden odur, hadisten neyin kastedildiğini de en iyi o bilir. Bunun edeb için olduğu açıklamasını yapanlar da şöyle cevap vermişlerdir: Oturulan yer aslında oturmadan önce de, oradan ayrıldıktan sonra da onun mülkü değildir. O halde burada hak sahibi oluşta kastedilen, öncelikle oturma halidir. Buna göre orayı terk edip kalkan bir kimsenin oturduğu yerdeki hakkı, büsbütün ortadan kalkar, ama dönmek üzere kalkan kimsenin ise başkasına göre öncelik hakkı vardır. İmam Malik'e, Ebu Hureyre'nin hadisine dair soru sorulunca, o: Ben onu işitmedim. Bununla birlikte eğer kısa zamanda geri dönecek olursa güzeldir, uzun zaman geçtikten sonra dönerse onun böyle bir hakka sahibi olduğu görüşünde değilim, ama bu güzel ahlak kabilindendir, demiştir. Kurtubi de el-Mufhim adlı eserinde şöyle demektedir: Bu hadis, oturan kimsenin oturduğu yerden kalkıncaya kadar o yerin özelolarak kendisine ait oluşunu vacip kabul eden görüşün doğru olduğuna delil teşkil etmektedir. Oturulan yer oturanın önceden de, sonradan da mülkü olmadığından bunu edeb öğretmek için kabul edenlerin gösterdikleri delil ise delil sayılmaz. Çünkü bizler oranın o kişinin mülkü olmadığını kabul ediyoruz ama maksadını gerçekleştirinceye kadar orası ona mahsustur. Bundan dolayı oranın menfaatine malik olmuş gibidir. Bu sebeple bu hususta başkası onunla çekişemez. Nevevi dedi ki: Bizim mezhebimize mensup ilim adamlarımız der ki: Bu, mescidde yahut bir başka yerde -mesela, namaz kılmak maksadıyla- oturan kimse hakkındadır. Böyle birisi bu yerden tekrar oraya dönmek maksadıyla -mesela, ab de st almak istemek yahut kısa süren bir iş görmek için- ayrılacak olursa, sonra da o yerine dönerse, o yerin ona ait olma özelliği ortadan kalkmaz. Ondan sonra o yerine gelip oturan kimseyi kaldırma hakkına sahiptir, oturan kimsenin de ona itaat etmesi görevidir. Peki ona itaat etmesi vacip midir? Farklı iki görüş vardır. Daha sahih olanı vacip olduğudur. Müstehap olduğu da söylenmiştir. Bu, aynı zamanda Malik'in görüşüdür. Bizim mezhebimize mensup ilim adamları şöyle der: Onun o yerde daha çok hak sahibi oluşu sadece o namaz içindir, başka namaz vakitleri için değildir. Oradan kalkıp seccade ve buna benzer bir şey bırakıp gitmesi ile bunu yapmaması arasında da bir fark yoktur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. İyad dedi ki: İlim adamları ders ve fetva vermek için mescidin belli bir yerine oturmayı alışkanlık haline getirmiş olan kimsenin durumu hakkında farklı görüşlere sahiptirler. İmam Malik'ten böyle bir kimsenin, eğer o yerde oturduğu bilinen bir hal alacak olursa, daha bir hak sahibidir. (Iyad devamla) dedi ki: Cumhurun benimsediği görüş ise bu vacip bir hak değil, daha güzel g6rülen bir şeydir. Muhtemelen Malik'in kasdettiği de budr. Açık arazilerde ve kimsenin mülkü olmayan yollarda satıcıların oturdukları yerler hakkında da b6yle demişlerdir. Derler ki: Bu gibi yerlerden herhangi bir kısmında oturmayı alışkanlık haline getirmiş olan bir kimse, maksadını gerçekleştirinceye kadar orada durmaya daha bir hak sahibidir. Kurtubi dedi ki: Cumhurun benimsediği görüş ise, bunun vacip bir hak 01madığıdır. Nevevı dedi ki: İbn Ömer'e nispet edilen tutuma gelince, o onun veraından ileri gelir. Yoksa kalkan kimsenin nzası ile olduğu takdirde orada oturması haram değildir. Ama kendisi, kendisi için ayağa kalkan kimsenin utandığından 6türü, g6nül hoşluğu ile olmayarak ayağa kalkmış olabileceği ihtimali dolayısıyla oraya oturmak istememiştir. Böylelikle bu sakıncadan kurtulmak için bu kapıyı kapatmak istemiştir yahut yakınlaştırıcı amellerde başkasını kendisine tercih etmenin mekruh olduğu ya da evla olanın aksi olduğu görüşünde olduğundan dolayı bunu kabul etmemiştir. O herhangi bir kimsenin kendisi için böyle bir şey yapmasını istemediğinden ötürü bu işe yanaşmazdl. Mezhebimiz alimleri: Başkasını kendisine tercih etmek, nefsin kendisine ait paylar ve dünyevı işler için yapıldığı takdirde 6vülen bir iş olur
Referans | : | 79 6270 |