Sahih-i Buhari
...
(82) Kitāb: Kader
(82) ...
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer r.a.'den şöyle rivayet edilmiştir: Doğru sözlü olan ve söyledikleri tasdik edilen Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Her biriniz annesinin karnında kırk günde bir araya getirilir. Daha sonra bunun gibi (kırk gün içinde) bir alaka olur. Daha sonra bunun gibi (kırk günde) bir çiğnemlik et olur. Daha sonra Allah bir melek gönderir ve ona dört şey emredilir: O kişinin rızkı, eceli, bedbaht mı mutlu mu olacağı. Daha sonra ona ruh üfler. Allah'a yemin ederim ki sizden biri -ya da bir adam- cehennem ehlinin amelini işler, cehennem ile arasında sadece bir arşın ya da bir kulaç mesafe kalır. Bu arada yazgı galip gelir, o da cennet ehlinin amelini işler ve cennete girer. Bir adam da cennet ehlinin am elini işler, cennet ile arasında sadece bir arşın ya da bir kulaç mesafe kalır. Bu arada yazgı galip gelir, o da cehennem ehlinin amelini işler ve cehenneme girer
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn. Malik r.a. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini nakletmiştir: Allah rahme bir melek gönderir, melek şöyle der: "Ey bu ceninin Rabbi, ey bu rahme tutunan embriyonun Rabbi, ey bu bir çiğnemlik etin Rabbi." Allah bu cenini yaratmak istediyse o zaman melek şöyle der: "Ey erkeğin veya dişinin Rabbi, bu varlık bedbaht mı, mutlu mu? Rızkı nedir? Eceli ne zamandır?" Bunun üzerine o kişi henüz anne karnında iken bunlar yazılır. Fethu'l-Bari Açıklaması: Ebu''I-Muzaffer es-Sem'anı şöyle demiştir: Bu konuyu anlamanın yolu, kitap ve sünnetle yetinmek, salt akıl ve kıyasa dayanmamaktır. Bu konuda kitap ve sünnetle yetinmeyen dalalete düşer, hayret ve şaşkınlık içinde kalır. Kalbi mutmain olmaz. Çünkü kader Allah'ın sırlarından biri olup her şeyi bilen ve her şeyden haberdar olan Allah'a ait bir bilgidir. Allah kendisi dışında herkesle bu bilgi arasına perde koymuş, kendi bildiği bir hikmetten dolayı da bu bilgiyi yarattığı varlıkların akıl ve marifetlerinden uzak tutmuştur. Bu hikmeti hiçbir Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve melek bilememiştir. Kader sırrının insanlara ancak cennete girdikleri zaman açıklanacağı cennete girmeden bu sırrın ortaya çıkmayacağı söylenmiştir. İmam Müslim, Tavus'tan şöyle rivayet etmiştir: Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabından bazı kimselerin her şey bir kaderledir, dediklerini duydum. Abdullah İbn. Ömer de Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den naklen acizlik ve akıl dahil her şey bir kaderledir, demiştir. Akıl, acizliğin zıddıdır. Hem dünya hem ahiret işlerinde maharettir. Bu sözün anlamı, Allah'ın ilmi ve iradesi olmadan hiçbir şeyin vücuda gelemeyeceğidir. Fiillerimizi bilip isteyerek yapmış olsak da Allah'ın dilemesi olmaksızın biz bunları gerçekleştiremeyiz. Hadiste de buna işaret edilmektedir. Tavus da bu durumu merfu ve mevkuf rivayetlerle anlatmıştır. Bu rivayetler "Çünkü Biz her şeyi bir takdir ile yarattık. "(Kamer, 49) ayetine mutabıktır. Bu ayet Allah'ın her şeyi yaratıp takdir ettiğine delalet etmektedir. "O her şeyi yaratandır" ve "Allah sizi ve yaptıklarınızı yaratandır" ayetlerinden çok daha açık bir şekilde delalet etmektedir. Selef ve halef alimleri arasında bu ayetin kaderi inkar edenlere karşı nazil olduğu kanaati yaygındır. Selef alimleri"Hazineleri elimizin altında olmayan hiç bir şey yoktur Biz, onlan ancak belli bir miktar ile indiririz"(Hier,21) ayetinde buyrulduğu gibi, tüm işlerin Allah'ın takdiri ile gerçekleştiğini kesin olarak ifade ederler. Daha sonra bunun gibi bir çiğnemlik et olur: Bunun gibi ifadesinden kasıt bir halden bir hale geçmenin, daha önceki halin süresi kadar olmasıdır. Alaka, donmuş, koyu kandır. İçindeki rutubetten ve yanındakine tutunmasından ötürü alaka diye adlandırılmıştır. Sonraki halin bir çiğnemlik et olarak adlandırılması ise çiğnenebilecek bir et parçası büyüklüğünde olmasından dolayıdır. Ona dört şeyemredilir: Küşmiheni rivayetinde dört sayısı müzekker olarak zikredilmiştir. Sayılan müphemse sayının müzekker ya da müennes olması caizdir. Ceninin durumu ile ilgili dört hususu yazması emredilmiştir. Adem rivayetinde ise "Dört kelime yazması emredilir" denilmiştir. Çoğunluğun rivayeti de böyledir. Kelimelerden kasıt takdir edilenlerdir. Her bir takdir bir kelime olarak adlandırılmıştır. Her bir şahıs için ya bedbahtlık ya da mutluluk yazılır, bir arada bulunmaları mümkün olsa da bir kişi için ikisi birlikte yazılmaz. Çünkü iki şey bir araya gelince hüküm ağır basan istikametindedir. Ardı ardına gelirlerse o zaman da hüküm sondakine göre verilir. Bu nedenle dört hususla yetinilmiş, beşincisi sayılmamıştır. Rızkın yazılmasından kasıt az veya çok olması, haram veya helal olmasıdır. Ecelden kasıt ise ömrün uzun ya da kısa olmasıdır. Amelden kasıt ise salih veya fas it olmasıdır. Bedbaht ya da mutlu olmanın anlamı meleğin, cemnın ömrünü, rızkını, amelini yazması gibi bu iki kelimeden birini yazmasıdır. Bedbaht olmak da mutlu olmak da, rivayetin kalan kısmından anlaşılacağı üzere, kişinin ömrünün sonunda nasılolacağı bakımındandır. Cehennem ehlinin amelini işler: Buradaki '-:"' harf-i cerri, zaittir. Asıl ifade, harf-i cersizdir. Kişinin amellerinin cehennem ehlinin amellerine benzemesi anlamındadır. Hadisin zahirinden anlaşılan bu kişinin bu amelleri işlemesi ancak ölümüne yakın zamanda tam tersi bir hal üzere olmasıdır. Bu hadis Sehl rivayetinde şöyle nakledilmiştir: İnsanlara cennet ehlinin amellerini işliyormuş gibi görünür.» Dolayısıyla bu rivayet, son anların kötü olmasından bahseden bu başlığın hadisinden farklı olarak, münafık ya da riyakar kimseler hakkında olduğuna hükmedilir. Cennet ehlinİn amelini işler: Sözlü ve fiili inanç ve ibadetler bakımından cennet ehlinin amelini işler. Hafaza melekleri bunları yazarlar, bunların bir kısmı kabul edilir, bir kısmı reddedilir. Yazgı galip gelir: Yazgının galip gelmesi, muhtevasının galip gelmesidir. Burada muzaf (tamlanan) hazfedilmiştir. Yazılı olanların galip gelmesi anlamındadır. Amelleri onun mutlu bir son ile bu dünyadan ayrılacağını gösterirken, yazgı onun bedbaht olarak ayrılacağı yönündedir ve yazılı olan gerçekleşir. Bu durum galip gelmek olarak anlatılmıştır. Çünkü mağlup olanın değil, galip gelenin muradı gerçekleşir. Amel ve yazgı, kazanmak için koşan iki şahıs gibi düşünülecek olursa yazgı kazanır, am el kaybeder. Ebu Hureyre'den rivayet edilen hadiste ise şöyle buyrulmuştur: "Kişi uzun zaman boyunca cehennemliklerin amelini işler, ancak cennetliklerin ameli ile ölür." ' EI-Hattabi şöyle demiştir: Bu hadis mutlu kimsenin bedbaht, bedbaht kimsenin mutlu olabileceğini gösterir. Ancak bu amellerin zahiri itibariyledir. Allah'ın ilminde olan değişmez. Bu hadis insanın son nefesine itibar edileceğini gösterir. İbn Ebi Cemre şöyle demiştir: İyi bir hal üzere olsalar da ölüme yakın nasılolacaklarını bilmemeleri insanların boynunu büken bir durumdur. "Erkek olsun kadın olsun, kim mü'min olduğu halde salih amel işlerse Biz şüphesiz ona çok güzel bir hayat yaşatırız. Ve bunları elbette işlediklerinin en güzeliyle mükafatlandıracağız." (Nahl, 97) ayeti ise bu güzel hal üzere ölenlere mahsustur. Mutlu insanların hayatını yaşayıp bedbaht olarak ölen kimse hakikatte tüm hayatı boyunca Allah katında bedbahttır. Bunun tersi de aynı şekildedir. Buna muhalif olarak varit olan haberler ise bu doğrultuda tevil edilir. Bu hadiste öldükten sonra dirilmenin doğruluğuna dikkat çekilmiştir. Zira bir damla sudan, daha sonra bir alakadan, ardından bir çiğnemlik etten insanı yaratmaya güç yetiren varlık toprak olduktan sonra da bu insana yeniden ruh üfleyip parçalanan azalarını birleştirerek onu diriltmeye kadirdir. O bu adıları bir defada yaratmaya da kadirdi. Ancak hikmeti gereği anneye şefkat göstererek insanı aşamalarla yarattı. Aksi takdirde anne buna alışamayacak, meşakkati artacaktı. O da annenin karnında aşama aşama tamamlanacak şekilde insanı yarattı. Nihayet insan güzel suretli, akıl, anlama ve konuşma becerileri ile donatılıp üstün kılınmış bir varlık oldu. Kendisini yaratana şükretmesi, hakkıyla ibadet ve itaat etmesi, isyan etmemesi gerekliydi. Hadiste amellerin takdirinden önce ve sonra olanlar bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Önce olan Allah'ın ilminde var olandır. Sonra olan ise, hadiste belirtildiği üzere, cenin anne karnında iken onun için takdir edilendir. Bu hadisten hareketle dört aydan sonra düşen ceninin cenaze namazı kılınır. Zira artık ona ruh üflenmiştir. Şafii'nin eski görüşü ile Ahmed b. Hanbel ve İshak b. Rahuye'nin meşhur görüşleri bu doğrultudadır. Ahmed b. Hanbel, cenin dört ay on günlük olunca ona ruh üflendiğini bu nedenle bu süre sonunda düşmesi halinde cenaze namazının kılınacağını söylemiştir. Şafiı'nin yeni görüşü ise ceninin her aşamasında ruh bulunduğudur. Doğduktan sonra ağlar, nefes alır ve kıpırdar sonra da bu hayat belirtileri yok olursa ancak o zaman cenaze namazı kılınır, aksi takdirde kılınmaz. Bu hadiste kanaatkar olmak teşvik edilmiş, hırslı olmak yerilmiştir. Rızık takdir edilmişse onu istemek için temennide bulunmanın bir faydası yoktur. Kazanmak meşrudur, çünkü dünya hayatında ilahi hikmetin gerekli kıldığı sebeplerden biridir. Hadisten, amellerin cennete veya cehenneme girme sebebi olduğu sonucu da elde edilir. Bu sonuç "Hiçbirinizi amdi cennete sokmaz" hadisiyle çelişmez. Hadiste ölüm anının kötü olmasından Allah'a sığınmak teşvik edilmiştir. Selef ve halef alimlerin hepsi bununla amel etmişlerdir. Abdülhak Kitabu'j-akibet adlı eserinde, iç dünyası dosdoğru olan, dışarıdan bakılınca salih bir insan olduğu görünen kimsenin ölüm anının kötü olmayacağını belirtmiştir. İçinde fesat, şüphe bulunan, büyük günahları ısrarla işleyen, cüretkar kimseye aniden ölüm gelince o zaman şeytanın kendisini teslim alacağını söylemiştir. Bu da kötü son ile ölmenin sadece bir sebebi olur. Bu duruma düşmemek için Allah'a sığınırız. Ölüm anının nasılolacağı insanın çoğunluk ve ağırlıkla nasılolduğuna bağlıdır. Hadisten çıkarılacak sonuçlardan biri de Allah'ın kudretini hiçbir sebebin bağlamayacağıdır. Her şeyancak Allah'ın•dilemesiyle gerçekleşir. Cinsel birleşme çocuğun dünyaya gelişi için yegane sebep değildir. Zira her cinsel birleşme ile çocuk meydana gelmez. Ancak Allah dileyince çocuk olur. Hadisten çıkan bir netice de kesif varlıkların meydana gelmesi için latif varlıkların aksine uzun bir zamana ihtiyaç olduğudur. Ceninin aşama aşama meydana gelmesi ruhun üflenmesinin aksine uzun bir zaman gerektirir. Allah yeri yaratacağı zaman önce göğe yöneldi, kesif olmasından ötürü yeri bırakıp tek parça halinde göğü yarattı, daha sonra parçalara ayırıp yeri var etti. Adem'i yaratacağı zaman ona su ve çamurdan şekil verdi. Bir müddet bekletti, daha sonra ruh üfledi. Hadiste Allah'ın külliyatı bildiği gibi cüz'iyyatı da bildiği açıkça belirtilmiştir. Allah, kişinin halinin ayrıntılı olarak yazılmasını emretmiştir. Hadisten çıkan bir diğer sonuç da Allah'ın kainatı sevip hoşlanması nedeniyle değil, yaratıcısı ve takdir edicisi olarak istediğidir. Hayır ve şerlerin hepsinin, Allah'ın takdiri ve yaratması ile meydana geleceği de bu hadisten elde edilen hükümler arasındadır. Ahmed b. Hanbel ve Ebu Ya'la, Eyyub b. Ziyad tarikiyle Ubade b. el-Velid b. Ubade b. es-Samit'in şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: Ubade hasta iken yanına gittim ve bana tavsiyelerde bulunmasını istedim. Şöyle dedi: Kadere, hayır ve şerrin Allah'tan geldiğine iman etmedikçe imanın tadını alamazsın, Allah'ı bilmenin hakikatini idrak edemezsin. Bu da seni günaha düşürecek şeyin doğru yola götürmeyeceğini, doğruya götüren şeyin günaha düşürmeyeceğini bilmendir. Bu hususta "Bu hal üzere ölmezsen cehenneme girersin" denilmiştir. Hadiste açıklanan bir diğer husus da kaderin galip, akıbeti n gaip olduğudur. Bu nedenle hiç kimsenin zahire aldanmaması gereklidir. Dolayısıyla dualarda, dinde sebat ve hüsn-i hatime (mümin olarak ölmek) vurgulanır
- Bāb: ...
- باب ...
İmran b. Husayn şöyle rivayet etmiştir: Bir adam "Ey Allah'ın Resulü, cennet ehlinin ve cehennem ehlinin kimler oldukları bilinebilir mi?" diye sordu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Evet" diye cevap verdi. Bunun üzerine adam: "O halde neden amel ediliyor?" dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Herkes ne için yaratıldıysa onun için amel ediyor" yada "herkes kendisi için kolaylaştırılan şekilde amel ediyor" diye cevap verdi. Hadisin geçtiği diğer yerler: 7551 Fethu'l-Bari Açıklaması: Kalem kurudu: Artık yazılacak her şey tamamlandı anlamındadır. Burada levh-i mahfuzda yazılanlara işaret vardır. Burada yazılanların hükmü değişmez. Yazının tamamlanması anlamında kinayedir. Çünkü sahife de kalem de, yazı yazıldığında tamamen ya da kısmen nemli olur. Yazı yazma işlemi tamamlanınca hem yazı hem de kalem kurur. Iyad; kalemin kuruması artık bir şey yazılmayacağı anlamındadır, demiştir. Allah'ın yazısı, levhi ve kalemi gayb bilgisidir ve Allah'ın ilminde gizlidir. Biz buna iman etmekle yükümlüyüz. Ancak sıfatlarını bilmemiz gerekmez. Biz söz verdiğimiz konularla muhatap tutuluruz. Yazı işi bitince kaleme ihtiyaç duyu lmadığından kalem kurur. Allah 'ın bilgisi altında: Onun verdiği hükümler doğrultusunda anlamındadır. Çünkü onun bildiği şey mutlaka gerçekleşir. Onun bir şeyi bilmesi o şeyin gerçekleşmesini gerektirir. Rivayete göre, Halife Me'mun'un Horasan emiri Abdullah b. Tahir, elHüseyn b. el-Fadl'a "O, her gün (her an) bir iştedir"(Rahman,29) ayetinin manasını ve bu hadisi sormuştu. El-Hüseyn: "Bunlar Allah'ın yarattığı işlerdir. İlk defa yapmaya başladığı işler değildir" diye cevap vermiştir. Bu cevap karşısında Abdullah yerinden kalkıp el-Hüseyn'in başını öpmüştür. Cennet ehlinin ve cehennem ehlinin kimler oldukları bilinebilir mi: Bu soruda melekler veya Allah'ın bu bilgiye muttali kılacağı kimseler kastedilmiştiL Aıimin ya da bu kimseyi görenin bilmesi ise amelle olur. Herkes ne için yaratıldıysa onun için amel ediyor ya da herkes kendisi için kolaylciştınlan şekilde amel ediyor: Hadiste varılacak yerin mükelleften saklandığına, mükellefe düşenin amel etmek ve emredileni yerine getirmek için çalışmak olduğuna işaret edilmiştir. İbn Mesud'dan ve başka sahabilerden nakledilen bir hadise göre bazı kimselerin son anları daha farklı olabilse de kişinin ameli ve genel hali varacağı yerin bir göstergesidir. Ancak insan varacağı yeri bilemez. Ona düşen gayret göstermek, itaatkar olmak için ndsiyle mücadele etmek, varacağı yerin belirli olmasına dayanmamaktıL Emredileni yapmayı terk ederse kınanır ve cezayı hak eder
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a. şöyle rivayet etmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e müşriklerin çocuklarının durumu soruldu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Allah onların amellerini daha iyi bilir" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e müşriklerin çocuklarının durumu soruldu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Allah onların amellerini daha iyi bilir" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Herkes fıtrat üzere doğar. Ana babası onu Yahudi veya Hıristiyan yapar. Siz hiç yeni doğan bir hayvanın azalarının kesik olduğunu gördünüz mü? Onun azalarını siz kesiyorsunuz
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den rivayet edildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Hiçbir kadın Müslüman hanım kardeşinin eşiyle evlenmek için boşanmasını istemesin. Çünkü onun için de takdir edilmiş birisi vardır
- Bāb: ...
- باب ...
Usame' den şöyle rivayet edilmiştir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanındaydım. Kızlarından biri ona bir elçi göndererek oğlunun can çekiştiğini haber verdi. O esnada Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanında Sa'd, Ubey b. Ka'b ve Muaz vardı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kızına şöyle haber gönderdi: "Alan da veren de Allah'tır. Herkesin bir eceli vardır. Sabretsin ve sevabını Allah'tan beklesin
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Muhayriz el-Cumahi şöyle rivayet etmiştir: Ebu Said el-Hıidri Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanında otururken Ensardan bir adam gelip Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e: Bizim esirlerimiz var. Malı mülkü de severiz. Azil (doğum kontrolü) yapabilir miyiz?" diye sordu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona şöyle cevap verdi: "Siz bunu yapıyor musunuz? Yapmanızda bir sakınca yoktur. Ancak Allah'ın dünyaya gelmesini takdir ettiği her canlı mutlaka dünyaya gelir
- Bāb: ...
- باب ...
Huzeyfe r.a.'den şöyle rivayet edilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize bir hutbe okudu. Kıyamete kadar anlatmadık hiçbir şey bırakmadı. Anlayan anladı, anlamayan anlamadı. Nasıl insan uzun süre görmediği birini daha sonra görür görmez tanıyabiliyorsa ben de o anlatılanlardan unuttuğum bazı şeyleri görüp hatırlıyorum
- Bāb: ...
- باب ...
Ali r.a.'den şöyle rivayet edilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanında oturuyorduk. Elinde bir sopa vardı, sopayı yere vurup iz çıkarıyordu. Sonra: "Aranızdan hiç kimse yoktur ki cennetlik ya da cehennemlik olacağı yazılmış olmasın" dedi. Bunun üzerine bir adam: "Ey Allah'ın elçisi, biz bu yazgıya dayanıp güvenmeyelim mi?" diye sordu. O da: "Hayır, siz amel edin. Zira bunların her biri kolaylaştırılır" dedi ardından da "Artık kim (infak edip) verir ve sakınırsa, o el-Hüsna'yı da doğrularsa; Biz de ona kolayolanı kolaylaştırınz. Amma kim cimrilik eder ve kendisini müstağni görür, o el-Hüsna'yı da yalanlarsa; Biz de ona en zor olanı (isyanı) kolaylaştırınz"(Leyl, 5-10) ayetlerini okudu. Fethu'l-Bari Açıklaması: Allah'ın emri elbette yerini bulur: Yani gerçekleşmesi kesin olan bir hükümdür. Emir kelimesi ..... ya da ........ kelimelerinden birinin tekilidir. Bu kelimelerin her biri u5 ile kullanılabilir. İbnu'l-Arabi şöyle demiştir: Bu hadiste kader konusunda dinin temel meselelerinden biri yer almaktadır. Bu durum itaat ve amel etmeye engelolmadığı gibi isyankarlığa de engel değildir. Ulaşacağı kesin olmasa da yarının rızkı için beklemeye man i oluşturmaz. İbn Abdilberr şöyle demiştir: Bu hadis delaleti bakımından ilim ehli nezdinde kaderle ilgili hadislerin en güzelidir. Erkek, geçimini sağlayamadığını düşünen kadının isteğine uyarak onu boşasa da boşanmış olmak kadın için bir şeyi değiştirmez. Kocası onun isteğine uysa da uymasa da kadın yine Allah'ın kendisi için takdir ettiğinden fazlasını elde edemez. Bu durum şu ayetle aynıdır: "De ki: "Allah'ın bizim için yazdığından başkası asla bize isabet etmez."(Tevbe, 51) () Yere vurmak anlamındadır. Ey Allah'ın elçisi, biz bu yazgıya dayanıp güvenmeyelim mi?: Mansur'un 'rivayetinde ve aynı şekilde Şube'nin rivayetinde bu ifade "Biz bu yazgıya güvenip ameli terk edelim mi?" şeklinde ziyade ile yer alır. Bu da kadere güvenmek anlamındadır. Siz amel edin. Zira bunların her biri kolaylaştırılır: Soru, amel işlemEmin zorluğundan ötürü terk edilmesi, zira her halükarda Allahın takdirinin gerçekleşeceği yönündedir. Bu soruya şöyle cevap verilmiştir: Herkes ne içinyaratıldıysa o kendisi için kolaylaştırılır, bu nedenle hiçbir zorluk yoktur. Allah'ınkolaylık dilediği kimseye amel işlemek kolay gelir. Et-Tibi şöyle demiştir: Bu hikmetli bir üslupla verilmiş bir cevaptır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara amel işlememeyi yasaklamış, kulun yapması gereken ibadetle.ri yerine getirmelerini emretmiş, gayp konularında tasarrufta bulunmalarına kızmıştır. İbadet etmeyi ya da terk etmeyi cennet veya cehenneme girmenin tek sebebi olarak görmemelerini, ibadetlerin sadece birer alamet olduğunu belirtmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den şöyle rivayet edilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Hayber'de bulunduk. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Müslüman olduğunu iddia eden bir adam'ın cehennem ehlinden olduğunu söyledi. Savaş başladığında bu adam büyük bir cesaret ve azimle savaştı, çokça yara aldı, bu yaralar onu mecalsiz bıraktı. Bu durum karşısında bir adam Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e şöyle dedi: "Ey Allah'ın elçisi, cehennemlik olduğunu söylediğin şu adamı gördün mü? Allah yolunda büyük bir azim ve cesaretle savaştı ve çokça yara aldı" dedi. Ancak Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu adamın cehennem ehlinden olduğunu tekrarladı. Neredeyse bazı Müslümanlar şüpheye kapılacaklardı. Bu esnada adam yaraların verdiği acıyı hissetmeye başladı, elini oklarının arasına daldırdı, oradan bir ok çıkardı ve o akla intihar etti. Bazı Müslümanlar Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına koştular ve: "Ey Allah'ın elçisi, Allah senin sözünü doğruladı. Falanca adam intihar ederek kendini öldürdü dediler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dedi: "Ey Bilal, kalk ve şunu ilan et: Allah bu dini facir bir adamla da destekleyip kuvvetlendirir. Ancak cennete yalnızca mu'minler girebilir
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl b. Sa'd'dan şöyle rivayet edilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile katıldığı gazvelerden birinde diğer Müslümanlardan çok daha fazla azimle savaşan bir adam için Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Cehennemlik bir adam görmek isteyen bu adama baksın" buyurmuştu. Bunun üzerine Müslümanlardan biri bu adamı izlemeye başladı. Adam müşriklere karşı büyük bir cesaretle savaşıyordu. Sonunda yaralandı ve hemen ölmek istedi. Kılıcının ucunu göğsüne dayadı, kılıç kürek kemiklerinin arasından çıktı. Onu izleyen kişi koşa koşa Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına geldi ve: "Senin Allah'ın elçisi olduğuna şehadet ederim" dedi. Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Ne oluyor?" diye sordu. Adam şöyle dedi: "Sen falanca hakkında "Cehennemlik bir adam görmek isteyen bu adama baksın" buyurmuştun. Oysa o kimse hepimizden çok daha azimliydi. Ben onun bu haliyle ölmeyeceğini anlamıştım. Yaralanınca ölmek için acele etti ve kendisini öldürdü." Bu durum karşısında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Kul, cehennem ehlinin amelini işler ancak cennet ehlinden olur. Cennet ehlinin amelini işler, cehennemlik olur. Ameller son nefese göre değerlendirilir. Fethu'l-Bari Açıklaması: Ameller son nefese göre değerlendirilir: Ali hadisinin zahirinden çıkan mana, amellerin dış görünüşüne itibar edileceği yönünde idi. Ancak söz konusu hadisin akabinde bu başlığa yer verilerek aslında insanın son nefesindeki amellere itibar edileceği belirtilmiştir. Bu başlık altında musannif savaşta intihar eden bir adam ile ilgili Ebu Hureyre ve Sehl b. Sa'd'dan nakledilen bazı hadislere yer vermiştir. Bu hadislerin şerhine Megazi Bölümünde Hayber Gazvesi başlığı altında yer verilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'den rivayet edildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Adakta bulunmayı yasaklamış ve şöyle buyurmuştur: "Adak hiçbir şeyi değiştirmez. Adak cimri insandan bir şeyler koparır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den rivayet edildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kutsi bir hadiste şöyle buyurmuştur: ''Adak insana hakkında takdir etmediğim bir şeyi getirmez. Ancak kader onun hakkında takdir ettiğimi getirir. İnsanın adakta bulunmasıyla ben cimriden bir şeyler koparmış olurum. İZAH VE SAYFA’NIN DEVAMI İÇİN TIKLA
- Bāb: ...
- باب ...
(Ebu Musa r.a.'dan şöyle rivayet edilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile beraber bir gazvede bulunmuştuk. Her tepeye çıkıptırmanışımızda ve her vadiye inişimizde yüksek sesle tekbir getiriyordu k. Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanımıza yaklaştı ve: "Ey insanlar, yavaş olun. Siz sağır ya da kayıp birine dua etmiyorsunuz. Siz her şeyi işiten ve görene dua ediyorsunuz." buyurdu. Daha sonra Abdullah b. Kays'a dönerek şöyle dedi: "Sana cennetin hazinelerinden biri olan kelime öğretmeyeyim mi? Bu kelime "La havle ve la kuvvete illa billah" Allah'tan başka güç ve kuvvet yoktur, kelimesidir" Fethu'l-Bari Açıklaması: Allah'tan başka güç ve kuvvet yoktur: Bu ifade, Dualar Kitabının sonlarında söz kelimesi tamlanarak ve ifadenin tamamının Kader kitabında yer alması bulunmasından ötürü özetle yer almıştır. Jy '1 sözü, Allah'ın korumuş olması haricinde kulun isyankarlıktan uzak durması imkansızdır, anlamındadır. o} '1) sözü ise, Allah'ın muvaffak kılması olmadan kulun itaate yönelmesi imkansızdır, anlamındadır. ....... sözünün değiştirme gücü olduğu da söylenmiştir. Nevevi, bu kelimenin teslimiyet ve tevekkül anlamına geldiğini söylemiştir. Kul kendi başına hiçbir şeye sahip değildir, Allah'ın iradesi olmadan hiçbir şerri giderme, hiçbir hayrı elde etme gücü yoktur. ...... Yavaş olun anlamındadır. İbn Battal şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ümmeti için bir öğretmen di. Onların iyi bir şey yaptığını görünce bunu daha fazla yapmalarını isterdi. Bu ihlas ve tekbir kelimelerini yüksek sesle söyleyenler kendilerinde bir şeyi değiştirme gücü ve elde etme kuvveti olmadığını belirtmek istemiş, böylece tevhit ile kadere imanı birleştirmişlerdi. Nitekim bir hadisi şerifte "Kul Allah'tan başka güç ve kuvvet yoktur dediği zaman Allah 'kulum teslim oldu' der" buyrulmuştur. Bu hadisi el•Hakim Ebu Hureyre'den naklen sağlam bir senetle tahriç etmiştir. Cennetin hazinelerinden biri olmak: Bu konuda daha önce değerlendirme yapılmıştı. Bu sözün cennet azıklarından biri olduğu kastedilmiştir. Nevevi'ye göre, bu sözün cennet hazinelerinden olması, bu sözü söylemenin kişiye cennette \?erilmek üzere mükemmel bir sevap kazandıracağı anlamındadır. Ahmed b. Hanbel ve Tirmizi'nin naklettiği ve İbn Hibban'ın sahih kabul ettiği bir rivayete göre Ebu Eyyub'ten şöyle nakledilmiştir: Miraç gecesi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem İbrahim' e aleyhisselilm uğramıştı. Hz. İbrahim Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e: Ey Muhammed, ümmetine emret cennet için çok sayıda fidan diksinler" dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem cennet için fidan dikmenin anlamını sorunca da İbrahim aleyhisselilm bunun "Allah'tan başka güç ve kuwet yoktur" sözü olduğunu belirtti
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said el-Hudri Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle nakletmiştir: Her halifenin iki sırdaşı olur: Biri ona iyiliği emreder ve buna teşvik eder. Diğeri ise kötülüğü emreder ve buna teşvik eder. Ancak Allah'ın koruduğu kimse korunur. Bu hadis’in geçtiği diğer yer: 7198 Fethu'l-Bari Açıklaması: ''Ancak Allah'ın koruduğu kimse korunur'': Helake düşmemesi için himaye edip kendisine çektiği kimse, Allah'ın koruduğu kimsedir. Allah'ın kötülükten koruması, kollayıp muhafaza etmesidir. AlIah'a sarılmak da (i'tisam) O'na sığınmaktır.Nebilerin ve Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in (s.a.s) ismet sıfatları ise noksanlardan korunmuş olmaları, ruhi üstünlüklerle donatılmaları, kendilerine yardım edilmesi, işlerinde sebat göstermeleri ve huzur ve sükunet içinde olmalarıdır. Nebilerin korunmuş olmaları ile diğer insanların korunmuş olmaları arasındaki fark İsmetin (günahtan korunmuş olmanın) Nebiler için vacip (gerekli) iken başkaları için (caiz) mümkün olmasıdır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a. şöyle demiştir: Ebu Hureyre'nin Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den naklettiği şu sözde anlatılan kadar küçük günaha benzeyen bir şey görmedim: Allah her insana zinadan payını yazmıştır. Herkes kaçınılmaz olarak bu paydan alır: Gözün zinası bakmaktır. Dilin zinası konuşmaktır. Nefis arzular ve ister, cinsel organ bu isteği doğrular veya yalanlar. Fethu'l-Bari Açıklaması: Helak ettiğimiz bir ülke halkının dönmemeleri imkansızdır: Ebu Zer ve diğer rivayetlerde ayet i .... kelimesi ile nakledilmiştir. ....... şeklinde de okunur, iki kıraat de meşhurdur. (Mansur b. en-Numan, İkrime tarikiyle İbn Abbas'tan naklen el-Enbiya, 21195 ayetinde yer alan f ...... kelimesinin Habeş dilinde .... anlamında olduğunu söylemiştir.) Bu bilgiye mevsul olarak ulaşamadım. Taberi şöyle demiştir: Onlar kalplerine mühür vurulduğundan ötürü helak olmuşlardır. Küfürden dönmezler. Ayetin, helak olan kafirlerin Allah'ın azabına dönmeyecekleri anlamında olduğu da söylenmiştir. ...... Nefsanı arzular gibi, kişinin kınanmasına sebep olan davranışlardır. Küçük günahlara yaklaşmak anlamına geldiği de söylenmiştir. Er-Ragıb şöyle ?emiştir: 1 günaha yaklaşmaktır. Bu nedenle küçük günah olarak adlandırılır. ıbn Abbas bu kelimeyi tahsis etmiştir. Hadiste bahsedilenIerin küçük günah kabilinden olduğunu söylemiş olması mümkün olduğu gibi bunların küçük günah hükmünde olduklarını kastetmiş olması da mümkündür. Allah her insana zinadan payını yazmıştır: Yani her insana takdir etmiş ya da meleklere bunu yazmalarını emretmiştir. Herkes kaçınılmaz olarak bu paydan alır: Her insan kendisi için takdir edilen ameli işlemekten kaçamaz. Bu ifade hadisin bab başlığına uygunluğunu gösterir. İbn Battal şöyle demektedir: Allah'ın insan için yazdığı her şey Allah'ın ilminde önceden mevcuttur. Aksi takdirde yazgı insanın başına gelmez. İnsan bu yazgıyı kendinden uzaklaştıramaz. Ama yine de kendisine yasaklanan bir şeyi işlerse kınanır. Çünkü bu günahı işleyeceği gerçeği ondan saklanmış, itaat edebilecek bir güçle donatılmıştır. Zinadan payı olmak: Dokunma ve bakma davranışları zina olarak adlandırılmıştır. Çünkü bunların her biri zina öncesidavranışlardır. Gözün zinası bakmaktır: Bakılması helal olmayana bakmaktır. Dilin zinası konuşmaktır: Küşmihenı rivayetinde konuşmak kelimesi Jk.:....ll yerine Jkll kelimesi ile aktarılmıştır. El-Hattabi şöyle demektedir: Hadiste geçen ı-U' kelimesi ile şu ayette zikredilen husus kastediimiştir: "O kimseler ki küçük kusurlardan başka, günahların büyüklerinden ve hayasızlıklardan uzak dururlar"(Necm, 32) Bunlar bağışlanan günahlardır. Bir başka ayette şöyle buyrulmuştur: "Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin (küçük) günahlarınızı örteriz. Ve sizi şerefli bir mekana sokarız. "(Nisa; 31) Bu iki ayetten şu sonuç çıkmaktadır: ı-U' küçük günahlardandır, büyük günahlardan kaçınılırsa bunlar örtülüp affedilir. İbn Battal şöyle demektedir: Allah, küçük günahları bağışlamak suretiyle kullarına lütufta bulunmuştur. İnsan yukarıda zikredilen küçük günahları işlese de cinselorganı bunları tasdik etmese bu günahlar affedilir. Ancak tasdik ederse işte o zaman büyük günah işlenmiş olur
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas "Sana gösterdiğimiz o rüyayı ve Kur'an'da lanet edilen ağacı Biz ancak insanlara bir fitne (imtihan) kıldık" ayeti için şöyle demiştir: Bu, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Beyt-i Makdis'e götürüldüğü gece gösterilen rüyaydl. Kur'an'da lanetIenen ağaç ise zakkum ağacıdır. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Sana gösterdiğimiz o rüyayı Biz ancak insanlara bir fitne (imtihan) kıldık. Musannif bu ayetle ilgili İbn Abbas rivayetini zikretmiştir. Bu hadis el-İsra Süresinin tefsirinde yeterince ele alınmıştır. Ayrıca kader bölümünde tekrarlanması imtihandan bahsetmesinden dolayıdır. Bu imtihanı var eden Allah TeaIadır. Musa A.S. da Allah'ın imtihanı ile ilgili fitne kelimesini kullanarak şöyle demiştir: "Zaten o ancak senin fitnendir. Sen onunla kimi dilersen saptırır, kimi dilersen hidayete erdirirsin." (A'raf, 155) Fitne kelimesinin asıl anlamı imtihandır. Ancak daha sonra imtihanın ortaya çıkardığı zorluk anlamında, daha sonra da hoşa gitmeyen şey anlamında kullanılmıştır. Bazen küfür anlamında da kullanılır: "Fitne katilden beterdir." (Bakara, 191, 217) Bazen günah anlamında kullanılır: "Bilin ki onlar zaten fitnenin ortasına düşmüşlerdir." (Tevbe, 49) Bazen yakmak anlamında kullanılmıştır: "Şüphe yok ki mü 'min erkeklerle mü'min kadınlara (iman ettiler diye) işkence edip (onları yakıp) sonra da Tevbe etmeyenler için, (evet) onlar için cehennem azabı ve onlar için bir de yanma azabı vardır." (Buruc, 10) Bazen bir şeyi gidermek, yok etmek anlamında kullanılmıştır: "Neredeyse seni bile, sana vahy ettiğimizden başkasını Bize karşı uydurasın diye, fitneye düşüreceklerdi" (İsra, 73) Fitne kelimesi zaman zaman başka anlamlarda da kullanılmaktadır. Burada fitne kelimesi ile kastedilen, asıl anlamı olan imtihandır. Allah en doğrusunu bilir. İbnu't-Tın şöyle demektedir: Bu hadisin Kader bölümünde yer alması, müşriklerin Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu rüyasını yalanlayacaklarının Allah' ın takdiri olduğuna işaret etmektir. Bu yalanlama ile onların isyankş.rlığı artmaktadır. Onlar Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in nasılolup da bir gecede Beyt-i Makdis' e gidip döndüğünü söylemişlerdi. Lanetli ağacın varlığı da müşriklerin isyanını arttırmıştır. Onlar ateşte nasıl ağaç olabileceğini sorgulamış, ateşin ağacı yakacağını söylemişlerdi. Allah bu minvalde küfrü ve küfre götürücü etkenleri yaratmıştır. Bu konu Tevhid Kitabında 'Kulların fiillerinin yaratılması' bölümünde değerlendirilecektir. Müşriklerin bu şüpheleri şöyle cevaplandırılabilir: Allah bu ağacı ateşin yakmayacağı bir cevherden yaratmıştır. Cehennem halkının zincirleri, bağları, cehennem bekçileri olan melekler, cehennemdeki yılan ve akrepler de böylebir maddeden yaratılmıştır. Bunların hiçbirinin dünyada bir karşılığı yoktur. Dünya ve ahireti kıyaslayanlar çokça hataya düşerler. Başarıya eriştiren Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a., Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle rivayet etmiştir: Adem ve Musa aleyhisselam Allah'ın huzurunda münazara yaptılar. Musa şöyle dedi: Ey Adem, sen bizim atamızsın. Bizi zarara uğrattın ve cennet'ten çıkarttın. Adem buna karşılık: Ey Musa, Allah seni seçti, seninle konuştu, eliyle senin için kitap yazdı. Allah'ın beni yaratmadan kırk sene önce takdir ettiği bir şey için mi beni kınıyorsun?" diye cevap verdi. (Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Böylece Adem Musa'ya galip geldi. Böylece Adem Musa'ya galip geldi, (buyurdu) ve bunu üç kere tekrarladı. Fethu'l-Bari Açıklaması: Adem ve Musa Allah'ın Huzurunda Münazara Yaptılar: Burada Buhari'nin kullandığı Allah'ın huzurunda ifadesi net değildir. Bu münazara kıyamet gününde olacaktır. Huzurunda olmak özel bir durum ve üstünlük anlamındadır, aynı mekanda olmak anlamında değildir. Bu münazaranın dünyada da ahirette de olması mümkündür. Şu ayette kıyamette Allah'ın huzurunda olmaktan söz edilmiştir: "Sıdk Meclisinde, gayet muktedir bir Melrk'in yanındadırlar. "(Kamer, 55) Dünyada Allah'ın huzurunda olmakla ilgili de şu hadisten söz edilebilir: "Rabbimin yanında kalırım, o beni yedirir, içirir" Oruç Kitabında hadisin bu lafızia Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inde yer aldığını açıklamıştım. Hadis Ebu Hureyre'den "Adem ve Musa Rablerinin huzurunda münazara yaptılar" lafzıyla da nakledilmiştir. Adem ve Musa Münazara Yaptılar: Alimler bu lafzın zamanı hakkında ihtilaf etmişlerdir. Bu olayın Musa aleyhisselam zamanında gerçekleşmiş olabileceği söylenmiştir. Bu durumda Allah bir mucize ile Adem'i aleyhisselam diriltmiş, Adem de Musa ile konuşmuştur. Ya da Allah Musa'ya Adem'in kabrini göstermiş o da yanına gelip konuşmuştur. Veya Allah miraç gecesi nasıl diğer Nebilerin ruhlarını Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gösterdiyse Musa'ya da Adem'in ruhunu göstermişti. Allah Musa'ya rüyasında Adem'i göstermiş de olabilir. Nitekim Nebilerin rüyası da vahiydir. Kurban kıssasında olduğu gibi, rüyalarında vuku bulan hadisler tevil kabul etmez. Bu olay Musa'nın aleyhisselam vefatından sonrada gerçekleşmiş olabilir. İki Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem berzah a.leminde karşılaşmışlardır. Musa ölür ölmez ruhları gökyüzünde buluşmuştur. ıbn Abdilberr ve el-Ka.bisi aynı kanaati paylaşırıar. İbnu'l-Cevzi onların berzahta karşılaşmaları veya bu olayın bir darb-ı mesel olması ihtimallerinden söz etmiştir. Eğer karşılaşmış olsalar böyle konuşurlardı, anlamına geldiğini söylemiştir. Bu darb-ı meselde özellikle Musa'nın zikredilme nedeni onun ağır yükümlülüklerle gönderilen ilk Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem olmasıdır. İbnu'l-Cevzı şöyle demiştir: Böyle bir yorum kabul edilebilir oırh0kla birlikte öncelikle ilk ihtimal kabul edilmelidir. Bu hadise sadık bir haber olarak nakledildiğinden dolayı, nasıl gerçekleştiğine muttali olamasak dahi buna iman etmek gereklidir. Ancak bu kıssa öncelikle iman edilmesi gereken meseleler (imanın şartları) arasında değildir. Kabir azabında ve nimetlerinde olduğu gibi manasına hakkıyla vakıf olamasak da müşkilleri açıklamak zorlaşınca teslimiyetten başka bir şey kalmamaktadır. İbn Abdilber şöyle demektedir: Bana göre bu haberi teslimiyetle kabul etmek gereklidir. Bu haberi hakkıyla anlamak mümkün değildir. Bize bu konularda çok az bilgi verilmiştir. Beni yaratmadan kırk sene önce: İbnu'I-Cevzl şöyle demektedir: Mahlukatın hiçbiri yaratılmadan önce, tüm bilgiler Allah'ın ezeli ilminde vardır. Ancak bunların yazılması farklı zamanlarda olmuştur. Sahih-i Müslim'deşöyle bir rivayet vardır: "Allah gökleri ve yeri yaratmadan elli bin sene önce kaderleri belirlemiştir. " Adem kıssası da Adem yaratılmadan kırk sene önce yazılmış olabilir. Bu süre onun çamurdan yaratılıp ruhu üflenene değin geçen süre de olabilir. Nitekim Müslim'in Sahih'inde Adem'in çamurdan yaratılması ile ona ruh üflenmesi arasında geçen sürenin kırk sene olduğu sabit olmuştur. Bu durum kaderlerin genelolarak yer ve göklerin yaratılışından elli bin sene önce yazılması durumu ile çelişmemektedir. EI-Mazerı şöyle demektedir: En doğrusu Allah'ın bunu Adem'i yaratmadan kırksene önce yazmış olmasıdır. Nevevi şöyle demektedir: Bunun takdir edilmesi levh-i mahfuza, Tevrat'a veya levhalara yazılmış olmasıdır. Kader anlamında olması caiz değildir. Çünkü kader ezelidir. Allah'ın iradesi, kullarının başına gelecek olanlar istikametindedir. Bazı alimlerimiz burada Adem'in çamur suretinde yaratılmasının kastedildiğini zannetmişlerdir. Adem kırk sene çamur suretinde kalmıştır. Oysa Adem'in yaratılması ile kastedilen, ona ruh üflenmesidir. Ben buna cevaben şöyle derim: A'meş'in Ebu Salih'ten naklettiği şu rivayet bu durumu anlamayı zorlaştırmaktadır: "Allah gökleri ve yeri yaratmadan önce benim için yazmıştır." Bu rivayette yer alan "benim için yazmıştır" ifadesi takdir etmiştir, anlamında yorumlanır. Ya da yazının birkaç defa olması gibi yazılanın da sayısı artmıştır. Doğrusunu Allah Bilir. Asıl bilgi onun ilmidir. (Nebi s.a.v.), Böylece Adem Musa'ya galip geldi. Böylece Adem Musa'ya galip geldi, (buyurdu) ve bunu üç kere tekrarladı: İbn Abdilber şöyle demektedir: Kaderin ispatı konusunda bu hadis doğru yolda olanlar için önemli bir kaynaktır. Allah kulların amellerini takdir etmiştir. Her• biri Allah'ın ilminde daha önce var olmasından ötürü, kendisi için takdir edilene ulaşır. Kurtubi şöyle demektedir: Adem Musa'yı bir delil ile yenmiştir. Bu delil Tevrat'ta yer alan bir bilgidir. Allah Adem'in Tevbesini kabul etmiştir. Buna rağmen Musa'nın onu kınaması bir nevi zulümdür. Sefadan sonra cefadan bahsetmek de cefadır, denilir. El sıkıştıktan sonra muhalefet tüm izleriyle silinir, yok olur. Artık bir kınama ile karşılaşılmaz. el-Mazerı ve diğer muhakkiklerin verdikleri cevapların sonucu budur. Güvenilir olan da budur. Kaderiye kaderi net bir şekilde ispat eden bu hadisi ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Adem'in aleyhisselam delilini kabul ederek onun Musa'ya galip geldiğine şahitlik etmesini inkar etmişler ve şöyle demişlerdir: "Bu sahih değildir. Çünkü Musa Adem'i Tevbe ettiği bir şeyden dolayı kınamamaktadır. O da öldürülmesi emredilmeyen bir canı öldürmüş, ardından Allah'tan bağışlanma dilemiş, Allah da onu affetmişti. Nasılolur da Allah'ın affettiği bir işten dolayı Adem'i kınar? İkincisi kaderde yazılı olan bir günahı işleme kten ötürü kınanmak caiz olsaydı -ki bu doğru değildir, işlediği bir günahtan ötürü kınanan kimse kendisini kaderle savunurdu. Bu caiz olsaydı o takdirde kısas ve had uygulamak kapısı tamamen kapanırdı. Herkes işlediği günahı kadere yüklerdi. Bu da hadisin bir aslı olmadığını göstermektedir." Bu iddiaya birkaç yönden cevap verilebilir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Adem' in haklılığına özel bir manada hükmetmiştir. Bu haklılık umumi olsaydı, Allah şöyle demezdİ: "Ben size bu ağacı yasak etmedim mi ve size 'şeytan muhakkak sizin apaçık bir düşmanınızdır' demedim mi?"(A'raf, 22) Yine onu bu nedenle cezalandırıp cennetten çıkarmaz ve yeryüzüne indirmezdi. Ancak Musa onu kınayınca ona "Sen Allah'ın eliyle yarattığı ilk insansın, sen şöylesin, sen böylesin, neden bunu yaptın?" demi'şti. Adem de bu üsluba aynıyla karşılık vererek ona: "Sen de Allah'ın seçtiği bir Nebisin, sen şöylesin, sen böylesin" demişti. Eğer bu konumda isen nasıl oluyor da kaderi değiştirecek hiç kimsenin olmadığını bilmiyorsun? Demiş olmaktaydı. Adem'in bu münazarada galip gelmesi iki yönden olmuştur: Birincisi: Hakkında takdir edilenden dolayı hiç kimsenin bir başkasını kınamaya hakkı yoktur. Bu kınama ancak Allah'ın izniyle olur, yani kınayan Allah olur. Musa kendisine izin verilmeden kınadığı için Adem de kaderi öne sürerek Musa ile münazara yapmış ve onu susturmuştur. İkincisi: Adem'in fiilinde hem kader hem kesp vardır. Tevbe, ameli (kesbedileni) silmiştir. Allah onun tevbesini kabul etmiş geriye sadece kaderi sebebiyle işlediği kalmıştır. Kaderden dolayı da insan kınanamaz. Çünkü kader Allah'ın fiilidir. Allah, yaptığı bir şeyden dolayı sorguya çekilemez. Üçüncüsü: İbn Abdilber şöyle demiştir: Bana göre bu durum Adem'e hastır. Çünkü bu münazara Allah Adem'in tevbesini kabul ettikten sonra gerçekleşmiştir. Nitekim ayette şöyle buyrulmaktadır: "Derken Adem Rabbinden bazı kelimeler belleyip aldı ve bu kelimeleri tekrarladı, pişmanlık duyduğunu ifade edip Rabbinden af ve mağfiret dileyerek eksiksiz bir tevbe ile tevbe etti. Allah da tevbesini kabul buyurdu"lıZ Aynı şekilde eğer Musa adam öldürmüş, zina yapmış ya da hırsızlık yapmış olsaydı Adem'in bunları hoş görmemesi güzelolurdu: Bunlar• Allah'ın ilminde önceden vardı, beni yaratmadan önce bunları takdir etmişti. Senin beni kınamaya hakkın yoktur. Ümmet bu gibi amelleri işleyenlerin kınanmasının caiz olacağı konusunda icma etmiştir. Hatta devamlı itaat edeni övmek nasıl müstehap ise, bu fiilleri işleyenleri kınamak da aynı şekilde müstehaptır. Dördüncüsü: Musa Adem'i öldükten sonra kınamıştır. Oysa kınama mükellefe mükellefiyet yurdunda olduğu sürece yöneltilir. Ahkam o zaman yürürlüktedir. İsyan eden kınanır, ona had, kısas ve diğer cezalar uygulanır. Ölülere sövmek ise yasaklanmıştır. "Ölülerinizi ancak hay/rla anınız. " Onların ne olacağını ancak Allah bilir. Kendisine had uygulanan kişiye ikinci bir ceza verilmeyeceği nassla belirlenmiştir. Zina sebebiyle kendisine had uygulanan bir cariyenin kınanması yasaklanmıştır. Musa'nın Adem'i kınaması ise Adem'in mükellefiyet yurdundan irtihal etmesinden sonra olmuştur. Oysa Allah'ın onun tevbesini kabul ettiği nassla sabit olmuştur, artık kınanamayacağı ortadadır. Bu nedenle Adem kaderle ihticac etmiş, Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de onun getirdiği delilin Musa'ya galip geldiğini belirtmiştir. Buradaki cevapların en doğruları ikinci ve üçüncüsüdür. Bu iki cevap arasında çelişki yoktur, bir tek cevap halinde toplanabilider. Bu da tevbe edenin tevbekar olduğu konuda kınanamayacağıdır. Hele bir de ahirete intikal etmişse hiç kınanmamalıdır. Nevevi de bu fikri benimseyerek şöyle demiştir: Adem'in Musa'ya söylediği söz, Ey Musa, sen de biliyorsun ki ben yaratılmadan önce bunlar benim hakkimda yazıldı. Bu nedenle gerçekleşmesi kaçınılmazdı. Ben ve tüm mahlukat bunlardan bir miskal ağırlığında bir şey değiştirmeye çalışsak bunu başaramazdık. Beni kınama. ;{ınamak aklı değil şer'ı nedenlerle olmalıdır. Allah benim tevbemi kabul etmiş, beni bağışlamıştır. Bu da kınama nedenini ortadan kaldırır. Beni kınayan şer'an mahcup olur. İsyankar kimse, bu isyanın kendisi hakkında takdir edildiğini ileri sürecek olur ve kınanamayacağını söylerse şöyle denir: isyankar kişi ile Adem'in durumu arasında fark vardır. İsyankar kişi hala dünyadadır, hakkında kınama, cezalandırma gibi hükümler yürürlü.t<tedir. Gerek onun hakkında gerek başkası hakkında engelleme ve öğüt vermek söz konusudur. Oysa Adem ölmüştür ve dünyadan ayrılmıştır. isyanının engellenmesi imkansızdır. Kınanmasının da bir faydası yoktur. Aksine kınanınca eziyet edilmiş ve utandırılmış olur. Bu nedenle getirdiği delil onu haklı çıkarmıştır. et-Tibi şöyle demektedir: Cebriye mezhebi asli anlamıyla kudreti Allah hakkında ispat, kul hakkında nefyeder. Mutezile ise tam aksinedir. İkisi de ifrat ve tefrite düşmüşlerdir. Bir ateş çukurunun kenarındadırlar. Dosdoğru olan yol ise orta yoldur. - Bu hadisten anlatılanların dışında, çok sayıda hüküm çıkarılır. Kadı İyaz şöyle demektedir: Bu hadis, Adem'in çıkarıldığı cennetin muttakilere ahirette girecekleri vaad edilen ebedi cennet olduğuna dair ehl-i sünneti desteklemektedir. Bu yönden hadis, Adem'in çıkarıldığı cennetin başka bir cennet olduğunu ileri süren Mutezile ve diğer mezhep leri n görüşüne muhaliftir. Hadisten münazara esnasında doğruyu ortaya çıkarmak için delil ileri sürmenin meşru olduğu, delili açıklamak için tevbih ve tarizde bulunmanın mubah olduğu, bilen ve kesin olarak kabul eden kişinin hiç bilgisi olmayana göre daha fazla kınanacağı sonucu çıkmaktadır. Hadisten anlaşılan bir diğer husus, alimin kendisinden yaşça daha büyük biriyle, babanın oğluyla, oğlun babayla bir konuyu münazara yapabileceğidir. Bunun meşruiyeti bu münazaranın hakkı ortaya çıkarmasında, daha çok bilgi elde etme ve işlerin hakikatine vakıf olma amacı taşımasındadır. Hadisten çıkan bir sonuç da kişi için bir zaman bağışlanamayacak bazı hallerin bir başka zaman bağışlanabileceğidir. Kızgınlık, üzüntü halleri, kişinin yaratılışında hiddet ve şiddetli öfkenin bulunması bağışlanmayı gerektirir. Musa aleyhisseıiim münazarada kendini kaybedince atası Adem'e ismiyle hitap etmişti. Başka zamanlarda hitap etmeyeceği kadar sert bir üslupla Adem' e hitap etmişti. Buna rağmen Adem onun bu halini kabul ederek münazaraya devam etmiş, şüphesini gidermek için ona karşı deliller sunmuştur}
- Bāb: ...
- باب ...
Muğire b. Şu'be'nin azatlı kölesi Verrad şöyle rivayet etmiştir: Muaviye Muğire'ye bir mektup yazarak Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in namazın akabinde okuduğu duaları kendisine yazmasını istedi. Muğire de Muaviye'ye şöyle yazdı: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in namazın akabinde şöyle dediğini işittim: Allah'ım, senin verdiğine mani olacak hiç kimse yoktur. Senin mani olduğuna verebilecek kimse de yoktur. Sen dilemedikçe hiçbir mülk sahibine fayda vermez. Fethu'l-Bari Açıklaması: Senin verdiğine man i olacak kimse yoktur: Bu laflZ bu başlık altında verilen hadisten alınmıştır. İmam Malik'in Muaviye'den naklen rivayet ettiği hadisin baş kısmıdır. Musannif, bu başlığın, başlık altında ele alınan hadisin bir kısmı olduğuna işaret etmiştir. Bu hadisi namazın sıfatları bölümünün sonunda şerh ederken ele almıştım. Muaviye bu hususta Muğire'yle istişare etmiştir. Hadis, belirtilen yerde yeterli olarak şerh edilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Belanın zorluğundan, bedbahtlıktan, kötü kazadan, düşmanların sevinmesinden Allah'a sığının. Fethu'l-Bari Açıklaması: De ki: "Sabahın Rabbine sığınırım, yarattığı şeylerin şerrinden: Musannif, bu ayeti zikrederek kulun kendi fiilini yaratabileceği iddiasını reddetmektedir. Eğer Allah' a sığınmamız emredilen kötülük, faili tarafından yaratılmış olsaydı o zaman bu kötülükten dolayı Allah'a sığınmanın bir manası olmazdı. Çünkü ancak kötülüğü giderme gücü olana sığınılır. Hadis tüm zikredilenleri var edenin Allah olduğu manasını ihtiva etmektedir. Kazanın kötü olması kazayı (kaderi) var edenin kötü olması değil, kaza sonucu meydana gelen olayların kötü oırrfıdır. Dualar Bölümünün başında bu hadis yeterince şerh edilmişti
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbn Ömer r.a. şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem sıkça "Hayır, kalpleri çevirene yemin ederim" derdi. Bu hadisin geçtiği diğer yerler:
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'den rivayet edildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem İbn Sayyad'a: "Sana bir şey sakladım demiş, İbn Sayyad da (duman demek istedi ama) "du, du" demekten daha fazlasını söyleyemedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Zelil ol, kehanetten öteye gidemezsin" buyurdu. Hz. Ömer: "İzin ver, boynunu vurayım" dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ise: "Bırak, eğer o (deccal) ise sen ona bir şey yapamazsın. (Deccal) değilse öldürülmesinde bir hayır yoktur" buyurdu. Fethu'l-Bari Açıklaması: Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer: Musannif ayette yer alan "araya girmek" kelimesini hadiste geçen kalpleri çevirmek" kelimesi ile açıklamak istemiştir. Ragıp el-Isfahani, buna işaret ederek şöyle demiştir: "Allah hikmetigereğince, insanın kalbine onu istediği şeyden çevirecek bir his verir." İbn Battal ise şöyle demiştir: İbn Ömer hadisinin konubaşlığı ile ilgisi şudur: Ayet Allah'ın küfür ve imanı yarattığına, kafirin kalbi ile ona emrettiği iman arasına girdiğine, Allah takdir etmedikçe kafirin imanı elde edemeyeceğine delalet eder. Aksine Allah imanın zıddını takdir etmiş ve kişi kafir olmuştur. Mümin için de durum buna ters istikamette gerçekleşir. Ayet kulların hayır ve şer tüm fiillerini yaratanın Allah olduğuna delalet eder. Hadiste yer alan "Kalpleri çevirmek" sıfatı da aynı anlama gelmektedir. Kulun kalbini imanı tercih etmekten küfrü tercih etme ya da bunun aksi yönünde değiştirir. Allah'ın her fiili adildir. Dalalete düşürüp yalnız bıraktığı kişiyi elde ettiği bir haktan mahrum etmiş değildir. İkinci hadisin konu başlığıyla ilgisi ise, Nebi s.a.v.'in "(deccal) ise sen ona bir şey yapamazsın" demesidir. Yani, Allah'ın ilminde bu kimsenin ortaya çıkıp bir şeyler yapacağı var ise Allah'ın ilminde geleceği belli olan birine bir şey yapmaya gücün yetmez. Allah sana bunu yapacak bir güç verse o zaman bu durum kendi ilminde var olanın değişmesi anlamına gelir ki, Allah bundan münezzehtir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e veba hakkında soru sorduğunu, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendisine şöyle cevap verdiğini nakletmiştir: "Veba Allah'm dilediği kimseye göndereceği bir azaptır. Ancak Allah bu hastalığı mu'minler için bir azap değil rahmet kılmıştır. İçinde veba salgını olan bir beldeye giren kimse Allah'ın onun için yazdığından başkasının başına gelmeyeceğini bilerek orada kalsın, sabretsin, ecrini Allah'tan bekleyerek oradan çıkmasın. Buna rağmen (hastalığa yakalanır da ölürse) ona şehit sevabı verilecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: De ki: "Allah'ın bizim için yazdığından başkası asla bize isabet etmez": Ayette yer alan yazmak kelimesi takdir etmek anlamında tefsir edilmiştir. Takdir etmek yazmanın ihtiva ettiği manalardan biridir. et-Taberi de Tefsirinde bu manayı vermiştir. Rağıb el-Isfahani şöyle demiştir: Yazgı ile 'gerçekleşen kader' kastedilir." Eğer Allah'ın geçmiş bir yazgısı olmasaydı" (el-Enfal, 8/68) ayeti de bu anlamda olup yazgı ile kader kastedilmiştir. " Rabbiniz kendi üzerine rahmeti yazdı. "(En'am, 54) ayetinde de bu mana kastedilmiştir. "De ki: "Allah'ın bizim için yazdığından başl<ası asla bize isabet etmez" yani onun kaderi ve kazası dışında bir şeyolmaz. Ragıb şöyle demiştir: Ayette bizim için anlamında L:.J kelimesi kullanılmış, kelimesi kullanılmamıştır. Bu da Allah'tan geleni nimet kabul etmek, zorluk addetmemek anlamındadır. Bir sonraki ayet bu tefsiri desteklemektedir: "De ki: "Bize iki güzel şeyin birinden başkasının gelmesini migözetir durursunuz?»(Tevbe, 52) Bu ayette iki güzel şeyle fetih ve şehitlik kastedilmektedir. Bunların ikisi de nimettir. İbn Battal şöyle demiştir: Bu ayetin kulların kendi irade ve kesbiyle başlarına gelen olaylar hakkında olmadığı söylenir. Bu ayet insanların kendi kendilerine elde etmeye güçleri yetmeyen, sadece Allah'ın fiili olabilecek sebeplerden dolayı başlarına gelenler hakkındadır. Ben buna şöyle cevap veririm: Genellemek daha doğrudur. İnsanların kendi kesp ve iradeleri ile başına gelen olaylar Allah'ın takdirine bağlıdır, O'nun iradesi ile gerçekleşir. Doğrusunu Allah bilir. Ragıb şöyle demiştir: Allah'ın kullara hidayet vermesi dört şekilde olur. Birincisi: Herkese payına düşen miktarda verilen hidayettir. Nitekim buna şöyle işaret etmiştir: "Rabbimiz bütün her şeye hilkatini verip, sonra da doğru yolu gösterendir"(Taha, 50) İkincisi: Nebilerin dua etmesiyle verilen hidayettir. Buna da şöyle işaret edilmiştir: "Onları emrimizle doğru yolu gösteren önderler kıldık. "(Enbiya, 73) Üçüncüsü: Kendisine doğru yol gösterilen kimsenin muvaffak olup doğru yolu bulmasıdır. Bu durum da şu ayetlerde açıklanmıştır: "Kim Allah'a iman ederse onun kalbine hidayet verir.'' "Allah hidayete erenlerin hidayetini artınr.»(Meryem,76) Dördüncüsü: Ahirette cennete ulaştırmaktır. Bu duruma da şu ayette işaret edilmiştir: "Bizi buna ileten Allah'a hamdolsun, Allah bizi bu yola iletmeseydi, kendiliğimizden bunu bulmuş olamazdık.(A'raf, 43) Bu dört hidayet aşama aşamadır. Birinciyi elde edemeyen ikinciye, ikinciyi elde edemeyen üçüncüye, dördüncüye erişemez. Üçüncüyü elde edemeyen dördüncüye erişemez. Üçüncü aşamada olan hidayeti elde etmek için önceki iki aşamayı elde etmek gereklidir. Ancak ikinci olmadan birinci, üçüncü olmadan da ikinci elde edilir. İnsan bir başkasını ancak dua etmek ve yolları tarif etmekle hidayete ulaştırabilir. Diğer aşamalarda olan hidayetlere ulaştıramaz. Bu duruma şöyle işaret edilmiştir: "Ve muhakkak ki sen dosdoğru yola iletirsin» (Şura, 52) Diğer hidayetlere ise şu ayette işaret edilmiştir: "Muhakkak ki sen sevdiğini hidayete erdiremezsin. Fakat Allah dilediğine hidayet verir.''(Kasas, 56) Musannif daha sonra veba hakkında Aişe r.anha'nın rivayet ettiği hadisi nakletmiştir. Bu hadis daha önce Tıp Bölümünde (5734 numaralı hadis) yeterince şerh edilmişti. Burada yer verilme amacı Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu rivayette "Allah'ın onun için yazdığından başkasının başına gelmeyeceğini bilerek" demiş olmasıdır
- Bāb: ...
- باب ...
Bera' b. A'zib şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hendek Savaş'ında bizimle beraber toprak taşıyor ve şu beyitleri söylüyordu: Allah'a and olsun ki, Allah bize hidayet etmeseydi biz doğru yolu bulamazdık Ne oruç tutar ne de namaz kılardık O bize sükunet verdi Başımıza gelenler karşısında bize sebat verdi Müşrikler bize karşı taşkınlıklar yapmışlardı Onlar fitne çıkarmak isteyince biz yüz çevirdik Fethu'l-Bari Açıklaması: Musannif başlıktan sonra içinde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in" Allah'a and olsun ki, Allah bize hidayet etmeseydi biz doğru yolu bulamazdık" dediği nakledilen Bera'nın bu rivayetine yer vermiştir. Bu beyitlerin şerhine daha önce Hendek Gazvesi ile ilgili başlıklarda yer verilmişti