Sahih-i Buhari
...
(83) Kitāb: Yemînler ve Nezirler
(83) ...
Ebu Hureyre r.a.'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle demiştir: "Nezir Adem oğluna kendisi için takdir edilmemiş bir şey getirmez. Fakat nezir onu (kendisi için takdir edilmiş olan) kadere sürükler ve bu nezir sebebiyle Allah cimriden mal çıkarır. Artık o kimse nezrine sebep olan iş dolayısıyla daha önceden vermez olduğu malı getirip verir." Fethu'l-Bari Açıklaması: AÇIKLAMA’DAN SONRA BİR BAB VE BİR HADİS DAHA VAR !!! "Yaptığı Nezre Uymak" yani bunun hükmü veya fazileti. "Allahu Teala'ın 'onlar adaklarını yerine getirirler' sözü." Bu ayetten kişinin adağını yerine getirmesinin Allah tarafından övgü ye ve yakınlığına sebep olduğu anlaşılmaktadır. Fakat bu, itaat nezrine mahsustur. Kurtubl'nin Allahu Teala'ın "Onlar adaklarını yerine getirirler" ayeti hakkında yaptığı .rivayete göre Mücahid Allah'a itaat uğrunda nezretmişlerse şeklinde bir açıklamada bulunmuştur. Kurtubi şöyle der: Nezir (adak), uyulması emredilen ve failine övilen akitlerdendir. Nezrin en üstün çeşidi herhangi bir şeye bağlı olmaksızın yapılanıdır. Mesela bir kimse yakalandığı hastalıktan kurtulduktan sonra "Allah için şu kadar oruç tutmak veya ona şükretmek için şu kadar tasaddukta bulunmak üzerime nezr (adak) olsun" demesi buna örnektir. Fazilet bakımından bunu herhangi bir itaat fiilini işlemeye bağlanmış olan nezir takip eder. Sözgelimi bir kimse ''Allah bana şu hastalıktan kurtuluş nasip ederse şu kadar gün oruç tutayım veya şu kadar namaz kılayım" dese nezrin bu çeşidine örnek olur. Nezir (adak) çeşitlerinden bunların dışında bir de nezr-i lecac gibi olanı vardır. Mesela bir kimse kölesinin elini ağır bulsa ve ondan kurtulmak için kendisini aza d etmeye nezr etse ve bu hareketiyle Allah'a yakınlık niyeti taşımasa ya da kendi nefsine yüklenip, kendisine ağır gelen ve zarar göreceği şekilde çok namaz kılmaya veya oruç tutmaya nezr etse bütün bunlar mekruhtur ve bazıları haramlık derecesine kadar varır. "İbn Ömer'i 'Onların nezirde bulunması yasak edilmedi mi' sözü." Hakim el-Müstedrek (Hakim, el-Müstedrek, ıV, 338) isimli eserinde el-Muafi b. Süleyman ve İsmaili'den Ebu Amir el-Akadi ve Ebu Davud vasıtasıyla -bu rivayetin lafzı ona aittir- şu nakilde bulunur: Fuleyh'in nakline göre Said b. el-Haris şöyle anlatmıştır: Fars diyarında İbn Ömer'le birlikte bulunuyordum. Orada şiddetli bir veba hastalığı baş gösterdi. Ben de oğlum sağ salim dönecek olursa yürüyerek Beytullaha gitmeyi adadım. Oğlum bize hastalanmış olarak geldi, sonra öldü buna ne dersin? İbn Ömer şöyle cevap verdi: "Size adakta bulunmak yasak edilmedi mi? Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem; "Muhakkak ki Nezir (adak) hiçbir şeyi öne geçiremez, geriye de bırakamaz. Ancak Nezir (adak) sebebiyle cimriden (fakirler lehine) mal çıkarılır.)! buyurmuştur. İbn Ömer bu hadisi zikrettikten sonra "Nezrini (adağını) yerine getir" şeklinde bir ilave de bulundu. Ebu Amir "Ey Ebu Abdurrahman! Ben oğlumun yürümsini nezretmiştim" deyince, İbn Ömer "Adağını yerine getir" demiştir. İbn Ömer'in bu rivayetteki "Onların nezirde bulunmaları yasak edilmedi mi?" cümlesi bizce tartışılır. Çünkü onun zikrettiği merfu hadiste yasaklık açık olarak geçmemektedir. Fakat İbn Ömer bunu açıkça ifade etmektedir. Ondan sonraki Abdullah b. Murre el-Hemdani vasıtasıyla yapılan rivayette İbn Ömer şöyle demiştir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem nezirde bulunmayı yasakladı." Bu isnadla Müslim' de yer alan rivayet ise "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize nezirde bulunmamızı yasaklamaya başladı" şeklindedir. (Müs!im, Nezir) Yine Müslim'de yer alan el-Ala b. Abdurrahman'ın babası vasıtasıyla Ebu Hureyre'den yaptığı nakilde yasaklık açık bir şekilde "Nezirde bulunmayınız" şeklinde yer almaktadır. (Müs!im, Nezir) Bilginler bu yasaklığın mahiyeti konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları bunu zahiri üzere anlarken, bazıları tevil etmişlerdir. İbnü'l-Esır, en-Nihaye'de şöyle der: Hadiste nezirde bulunmak yasaklığı tekerrür etmektedir. Bu, yasaklığı pekiştirmekte ve adakta bulunduktan sonra onu hafife almaktan kaçındırmaktadır. Yasaklık bundan kaçındırma manasında olsaydı ve adakta bulunmamak gerektiği anlamını taşısaydı bu adağın hükmünü iptal ve gereğini yerine getirmenin zorunluluğunu ıskat ederdi. Çünkü bu yasaklıkla adakta bulunmak masiyet haline gelir ve dolayısıyla kişiyi bağlamazdı. Oysa hadiste söylenmek istenen, yapılan adağın acil olarak herhangi bir faydayı getirmeyeceği ve zararı gidermeyeceği, kaderde olan bir şeyi değiştirmeyeceğidir. Bundan dolayı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle demek istemiştir: Allah'ın sizin için takdir etmediği bir şeyi elde edeceğiniz veya hakkınızda takdir ettiği bir şeyi çevireceğiniz zannıyla adakta bulunmayınız. Nezirde bulunduğunuzda onu yerine getiriniz. Çünkü yaptığınız adak sizi bağlar. Hattabİ, el-A'lam'da şöyle der: İlmin bu kısmı garibtir. Çünkü bir şeyin yapılması yasak ediliyor, fakat kişi onu yaptığında gereğini yerine getirmesi vacip oluyor. Şafillerin çoğunluğu nezrin sözkonusu yasaklıktan dolayı mekruh olduğundan söz etmişlerdir. Malikllerden de bu doğrultuda bir görüş nakledilmiştir. İbn Dakık el-Iyd onların bu görüşte olduğunu kesin bir dille ifade etmiştir. İbnü'lArabı ise bu mezhepte ihtilaf olduğuna işaret etmiştir. Şafillerden nakledilen kesin görüş, bunun mekruh olduğu yolundadır. Hattabı şöyle devam eder: Şafiller, delilolarak adağın sırf itaat nitelikli olmamasına dayanmışlardır. Zira nezirle saf ve halis bir yakınlık (kurbe) kastedilmez. Kişinin yaptığı bu adakla hedefi kendisine menfaat sağlamak ve bir zararı gidermektir. HanbeIller de kesin bir dille nezrin mekruh olduğunu ifade etmişlerdir. Tirmizi, adağın mekruh olduğu başlığını attıktan ve Ebu Hureyre hadisine yer verdikten sonra şöyle der: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sahabilerinden ve başkalarından olmak üzere ilim ehli bazı kimseler nezdinde uygulama, onların adakta bulunmayı mekruh gördükleri yolundadır. İbnü'l-Mübarek şöyle demiştir: Mekruhluk, itaatte ve masiyette nezir (adak) konusunda geçerlidir. Bir kimse itaatte bulunacağına adakta bulunsa ve bunu yerine getirse ecir alır ancak nezirde bulunması mekruhtur. "(Tirmizi, Nezir) Kurtubi, el-Müfhim'de hadislerde söz konusu olan yasaklığın bir şey karşılığında yapılan nezirle ilgili olduğu şeklinde yorumlandığını kesin bir dille ifade etmiş ve bu yasaklık "Allah hastamı şifaya kavuşturursa şu kadar sadaka vermek üzerime nezr olsun" gibi durumlarda sözkonusudur demiştir. Mekruhluk şuradan kaynaklanmaktadır. Söz konusu Allah'a yakınlaşma fiili, zikri geçen amacın gerçekleşmesine dayandırılınca buradan kulda Allah'a yaklaşmanın halisane olmadığı ortaya çıkıyor. Çünkü o burada karşılıklı bedel alış verişi yolunu tutmaktadır. Nitekim durumun böyle olduğunu hastası sağlığına kavuşmadığı takdirde onun şifasına bağladığı şeyi vermeyeceği ortaya koymaktadır. Bu bir cimrinin ruh halidir. Zira cimri, genellikle verdiğinden daha fazlasını peşin olarak almadıkça malından hiçbir şeyi elden çıkarmaz. Hadiste işaret edilen sebep budur. Zira Rasulullah nezir cimriden (normalde) elden çıkarmayacağı şeyleri çıkarır demiştir. Bu sakıncaya cahilin nezrin amacını gerçekleştireceği ya da Allahu Teala'ın hedeflediği şeyi kendisine bu nezir sebebiyle vereceği zannına kapılmasını eklemek mümkündür. Birinci durum küfre yakınken, ikincisi apaçık bir hatadır. Bizce bu ikincisi de küfre yakındır. Kurtubi alimlerin bu haberde yer alan yasaklığı mekruhluk şeklinde yorumladıklarını nakleder ve şöyle der: Benim anladığım bunun sözkonusu bozuk inanca kapılacağından korkulan kimseler açısından haramlık olduğudur. Dolayısıyla böyle bir kimsenin adakta bulunmaya kalkışması haram olur. Mekruhluk bu şekilde bir inanca kapılmayan kimseler için sözkonusudur. Kurtubi'nin bu ayrıntılı açıklaması güzeldir. Hadisten Çıkan Sonuçlar 1- Hadisten bir mükellefin iyilik olarak yapmaya başladığı bütün amellerin adakla üstüne aldığından daha faziletli olduğu anlaşılmaktadır. Bu görüş Maverdl'ye aittir. 2- Hadiste hayır işlerinde ihlas teşvik edilmekte ve cimrilik kınanmaktadır. 3- Hadise göre emredilen şeylere uyup, yasak edilenlerden kaçınan cimri sayılmaz
Referans | : | 83 6694 |