Sahih-i Buhari
...
(86) Kitāb: Allah Tarafından Belirlenen Sınırlar ve Cezalar (Hudûd)
(86) ...
Abdullah b. Ömer şöyle demiştir: Yahudiler Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e geldiler ve ona kendilerinden bir adamla bir kadının zina ettiğinden söz ettiler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara "Siz recm hakkında Teurat'ta ne buluyorsunuz?" diye sordu. Onlar, "Biz zina edenleri teşhir ederiz, bunlar bir sopayla dövülürler" dediler. Abdullah b. Selam bunlara, "Yalan söylüyorsunuz. Tevrat'ta recm (ayeti) vardır" dedi. Bunun üzerine Yahudiler Tevrat'ı getirdiler ve açtılar. İçlerinden birisi elini recm ayeti üzerine koydu, ondan önceki ve sonraki ayetleri okumaya başladı. Abdullah b. Selam ona "kaldır elini" dedi. Bir de baktılar ki recm ayeti elinin altındadır. Yahudiler "Ya Muhammedl Abdullah b. Selam doğru söyledi, gerçekten Tevrat'ta recm ayeti vardır" dediler. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu iki kişinin recm edilmesini emretti, onlar da recm olundular. Abdullah b. Ömer "Ben, recm edilirken erkek yahudinin kadını taşlardan korumak için üzerine kapandığını gördüm" demiştir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Zimmllerin ahkamı" yani Yahudi, Hıristiyan ve bunların dışında kendilerinden cizye alınan diğer kimselere uygulanacak hükümler. "Zina ettiklerinde muhsan olmaları." Yani muhsan olmanın şartlarından birisi de İslamdır diyenlerin aksine zina ettiklerinde muhsan olmaları. "Yetkili makama havale edildiklerinde." Yani haklarında hüküm versin diye Müslümanların hakimine ister kendileri gelsinler, isterse haddi aşmak suretiyle başkaları onları bu hakime hava le etsin hiç farketmez. Ancak bunu -Hanefiler gibi- Müslümanların hakimine onların gelmesi şeklinde kayıtlayan bilginler bu hükme muhalefet etmişlerdir. "Abdullah b. Ebu Evfa'ya recm cezasını sordum." Yani muhsan olduğu halde zina ettiği sabit olan kimsenin recm hükmünü sordum. "en-Nursuresinden önce mi?" Yani en-Nur surenin inmesinden önce demektir. "Bunu bilmiyorum." Buradan anlaşılıyor ki büyük bir sahabi bazı açık meseleleri bilmeyebilir ve faziletli bir kimsenin bunu bilmiyorum demesi onun açısından ayıp ve kusur değildir. Tam tersine onun bu konuyu araştırdığını gösterir ki bu övülecek bir durumdur. "Birinci rivayet daha sahihtir." Yani "en-Nur suresinden önce mi?" şeklindeki soru daha sahihtir. Bizim kanaatimiz ise şudur: Herhalde bunu zikreden kişi, Yahudi erkek ve kadından söz edilmesinden dolayı maksadın el-Maide suresi olduğunu zannetti. Çünkü bu surede Yahudilerin içlerinden zina eden kadınla erkeğe uygulanacak hükmü sormaları sebebiyle inmiş ayet bulunmaktadır. "Siz recm hakkında Teurat'ta ne buluyorsunuz?" el-Bad şöyle der: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in recm hükmünün Tevrat'ta mevcut olduğunu ve değiştirilmediğini vahiy yoluyla öğrenmiş olması muhtemeldir. Bunu, -Abdullah b. Selam ve başkaları gibi- Yahudi iken Müslüman olanlardan öğrenmiş olması da mümkündür. Çünkü bunların nakilleri, doğru olduğu için bilgi kaynağı olabilir. Bir başka ihtimal de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bunu bu konudaki hükmün onların nezdinde ne olduğunu öğrenmek maksadıyla sormuş, sonra bunun doğruluğunu Allahu Teala'tan öğrenmiş olmasıdır. "Bunlar bir sopayla dövüıürler." İleride Tevhid bölümünde Eyyub'un Nafi'den yaptığı rivayette " fadıha" kelimesi "yüzlerine kara çalıp, onları teşhir ederiz" şeklinde açıklanacaktır. Abdullah b. Ömer rivayetine göre "Yahudiler, yüzlerine kara çalar, bir hayvana sırt sırta bindirerek onları dolaştıtırız dediler." Abdullah b. Dinar'ın rivayetine göre "Bizim bilginlerimiz yüzü karartma ve hayvana bindirip teşhir etme cezası uydurdular" dediler. Ebu Hureyre hadisine göre ise "Yüzüne kara çalınır, sırt sırta oturtulup, değnek cezası uygulanır" dediler. Burada geçen "tecbiye" zina eden kadınla erkeğin bir eşeğe bindirilerek sırt sırta oturtulup, teşhir maksadıyla dolaştırılmalarıdır. el-Bad şöyle demiştir: Bu meseleden anlaşılan onlar verdikleri cevapta Tevrat'ın hükmünü tahrif etmeye ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yalan söylemeye kalkışmışlardır. Bunu ya Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem aralarında Allah'ın indirdiğinden başka bir şeyle hükmeder ümidiyle yapmışlar ya da onun hükmüne başvurmakla zina edenlere hafif bir ceza verilmesiniamaçlamışlar ve bu uygulamanın kendilerini uygulamaları gereken hükmün dışına çıkaracağına inanmışlardır ya da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i denemeye kalkmışlardır. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem olan bir kimsenin batıl olan bir şeyi kabul etmeyeceği yerleşmiş olan kaidelerdendir. Buradan, Allahu Teala'ın Nebiini başarılı kılması sayesinde -hamdolsun Allah'a- onların yalan, Nebi s.a.v.'in doğru söylediği ortaya çıkmıştır. "Yakıha = onu korurken" .fiili, "yahnı= üzerine kapanıyor" fiilinin tefsiridir. Hadistan Çıkan Sonuıar 1. Zimmı bir kafir zina ettiğinde kendisine had cezası uygulamak gereklidir. Çoğunluğun görüşü bu doğrultudadır. Bu konuda Şamlerin muhalefeti sözkonusudur. İbn Abdilben yanılmış ve recm cezasını gerektiren muhsanlığın şartının "Müslüman olmak" olduğu noktasında bilginler arasında ittifak bulunduğunu nakletmiştir. Şafillerle, Ahmed b. Hanbel'in bunun için Müslüman olmanın şart olmadığını söyledikleri ileri sürülerek kendisine itiraz edilmiştir. Şafiilerle Ahmed b. Hanbel'in görüşünü "Recm edilen Yahudi kadınla erkek muhsan idiler" şeklindeki açık ifade teyid etmektedir. Nitekim bu daha önce geçmişti. Malikilerle, Hanefıierin büyük bir kısmı ve İmam Malik'in hocası Rebl'a, muhsan olmanın şartı Müslüman olmaktır demişlerdir. Onlar yukarıda zikredilen hadise şöyle cevap vermişlerdir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem O Yahudi erkek ve kadını Tevrat'ın hükmüne göre recm etmiştir ve bu hükmün İslamın hükmüyle hiçbir alakası yoktur. Yapılan, sadece kitaplarındaki hükmün kendilerine uygulanmasından ibarettir. Çünkü Tevrat'ta muhsan olanla olmayana recm cezası öngörülmektedir. Bu bilginler ayrıca sözkonusu uygulamanın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Medine'ye girdiği ilk günlerde olduğunu söylemişler ve onun kendi şeriatında neshedilinceye kadar Tevrat'ın hükmüne uymak ve ona göre amel etmekle yükümlü olduğunu söylemişlerdir. Dolayısıyla Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem O Yahudi erkekle kadını Tevrat'ın hükmÜne göre recm etti. Sonra bu hükmün "Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı aranızdan dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınlan ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin"(Nisa 15) ayetiyle nesh edildiğini ifade etmişlerdir. Öte yandan bu hüküm, -daha önce geçtiği üzere- muhsan olanla olmayanın cezasının birbirinden ayrılması ile nesh edilmiştir. Muhsan olmayan bir kimsenin recm edilmesi hükmü, Taberi ve başkalarının daha önce zikrettiğimiz rivayetlerinden dolayı tartışmalıdır. Hadisten Çıkan Diğer Sonuçlar 1. Zimmllerin birbirleri aleyhine yapacakları şahitlik kabul edilir. İbnü'I-Arabl, Cabir hadisindeki " ....... = şahitleri çağırdı" ifadesinin manasının zinalarını itiraflarına İslamın şal1iHerini çağırdı şeklinde olduğunu ileri sürmüştür. "Onları şahitlerin şehadetiyle recm etti" ifadesi, suçlarını itiraflarına beyyine bulunması dolayısıyla recm etti demektir. Bu tevil, aynı hadisteki "Erkeğin organını kadının organı içinde sürme çubuğunun sürmedanlıktaki hali gibi gördüler "(Ebu Davud, Hudud) hadisiyle reddedilmiştir. Bu hadis şahitliğin itirafla değil, bizzat müşahede ile olduğunu apaçık göstermektedir. Kurtubi şöyle demiştir: Fıkıh bilginlerinin çoğunluğuna göre bir kafirin bir Müslümanın veya bir kafirin aleyhine had suçu veya başka bir konuda yapacağı şahitlik kabul edilmez. Bu konuda seferi olmakla, mukim bulunmak arasında fark yoktur. Tabiun alimlerinden bir grupla, bazı fıkıh bilginleri şahitlik edecek bir Müslüman bulunmadığı takdirde kafirlerin şehadetini kabul etmiştir. Ahmed b. Hanbel bu hükümden -şahitlik edecek bir Müslüman bulunmadığında hükmünden- seferilik halini istisna etmiştir. Nevevi şöyle der: Doğru olanı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in O Yahudi erkekle kadını itirafları üzerine recm ettiğidir. Cabir hadisi sabit olsa bile her halde şahiHer Müslümandılar. Aksi takdirde MüslÜman olmayanların şehadetine itibar edilmez. Buradan anlaşılıyor ki o Yahudi erkek ve kadın zinalarını kendilerini ikrar etmişlerdi. 2. Kafirlerin nikahları sahihtir. Çünkü muhsanlığın sabit olması, sahih bir nikahın sabit olmasına bağlıdır
Referans | : | 86 6841 |