Sahih-i Buhari
...
(88) Kitāb: Mürtedler
(88) ...
Abdullah b. Ömer, r.a. Harurilerden söz ederek şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Onlar okun avı delip çıkışı gibi İslam dininden çıkarlar!" buyurmuştur. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Haricllerin ve İnkarcıların Kendilerine Delil Getirilmesinden Sonra Öldürülmesi" ve Allahu Teala'ın "Allah bir topluluğu doğru yola ilettikten sonra, sakınacakları şeyleri kendilerine açıklayıncaya kadar onları saptıracak değildir" sözü. "Havaric", "harice" kelimesinin çoğuludur. Kelime taife ve zümre anlamına gelmektedir. Bunlar bid'atçi bir topluluk olup, dinden çıktıkları ve Müslümanların hayırlılarına karşı geldikleri için bu ismi almışlardır. Rafii'nin eş-Şerhu'l-Kebir isimli eserde naklettiği üzere bunların bid'atlarının aslı Hz. Ali'ye karşı gelmelerine dayanmaktadır. Çünkü onlar Hz. AIi'nin, Osman'ın katillerini bildiğine ve onları yakalama gücü olduğuna ve buna rağmen onun kat1ine razı olduğundan veya kendileriyle anlaştığından onlara kısas uygulamadığına inanıyorlardı. Ram'nin ifadesi bu yöndedir. Bu görüş tarihçilerin üzerinde anlaştıkları yaklaşıma terstir. Çünkü tarihçiler nezdinde Haridierin Hz. Osman'ın kanını talep etmedikleri noktasında herhangi bir ihtilaf yoktur. Tam tersine onlar HZ.Osman'ın yaptığı birtakım icraatlara tepki gösteriyorlar ve ondan uzak olduklarını söylüyorlardı. Bu işin aslı şudur: Bazı Iraklılar Hz. Osman'ınakrabalarından bazı kişilerin yaşantılarına tepki gösteriyorlar ve bu konuda Osman'a dil uzatıyorlardı. Bunlar Kur'an okuma ve ibadette çok çaba harcadıklarından dolayıkendilerine kurra deniliyordu. Ancak bu kimseler Kur'an'ı maksadı dışında tevil ediyorlar, kendi görüşlerini esas alıyorlar, zühd, huşu ve bunun dışındaki şeylere çok titizlik gösteriyorIardı. Hz. Osman öldürülünce, Aliyle birlikte çarpıştılar ve Osman'ın ve kendisiyle birlikte bulunanların kafir olduğuna inandılar. Hz. Ali'nin imam olduğuna inanıp, Talha ve ZUbeyr'in başkanlık ettiği Cemel savaşında kendisiyle çarpışanların kafir olduğunu ileri sürdüler. Talha ile ZUbeyr, Hz. Ali'ye bey' at ettikten sonra Mekke'ye çıkmışlar ve Hz. Aişe radıyallahu an ha ile karşılaşmışlardı. Aişe r.anha o sene haccetmişti. Bunlar Hz. Osman'ın katillerini arama noktasında ittifak edip, Basra'ya doğru yola çıktılar. Maksatları insanları buna davet etmekti. Bunların durumları Hz. Ali'nin kulağına gidince, onlara karşı yola çıktı ve aralarında meşhur Cemel vakası meydana geldi. Hz. Ali bu çarpışmadan galip geldi. Talha ile ZUbeyr savaştan döndükten sonra öldürüldü. Hz. Osman'ın kanını talep edenler, ittifakla kabul edildiği üzere işte bu gruptur. Sonra benzer taleple Şam'da Muaviye ayaklandı. Muaviye o zamanlar Şam emiri idi. Hz. Ali, Şam halkı kendisine bey' at etmesi için ona haber gönderdi. Muaviye, Hz. Osman'ın haksız yere öldürüldüğünü ve onun katillerinin kısas edilmesi için harekete geçmenin gerekli olduğunu ve kendisinin bunu talep etmede insanların en güçlüsü olduğunu ileri sürdü ve Hz. Ali' den kendisine bu fırsatı vermesini istedi. Ona bundan sonra bey' at edeceğini belirtti. Hz. Ali ise ona "İnsanların girdiği kapıdan sen de gir. Sonra onlar için bana dava aç ve haklarında hakka göre hüküm vereyim" dedi. Bu mesel e uzayınca Hz. Ali Şamlılarla çarpışmak maksadıyla Iraklılarla birlikte yola çıktı. Muaviye de Şamlılarla birlikte onunla çarpışmak üzere yola çıktı. İki ordu Sıffin denilen yerde karşılaştı. Aralarındaki savaş aylarca sürdü. Şamlılar tam yenilmek üzere iken Mushafları mızrakların ucuna takıp, "Sizi Allah'ın kitabına davet ediyoruz" diye seslendiler. Bu, Muaviye'nin saflarında bulunan Amr b. eı-As'ın işareti üzerine yapıldı. Hz. Ali'nin saflarında bulunan birçok kimse ve özellikle Kurra, dini hassasiyetlerinden dolayı çarpışmayı bıraktılar ve hareketlerine gerekçe olarak "Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmez misin ki, aralarında hükmetmesi için Allah'ın kitabına çağırılıyorlar da, sonra içlerinden bir grup cayarak geri dönüyor"(Al-i İmran 23) ayetini gösterdiler. Bu konuda Şamlılarla haberleştiler ve "Aranızdan bir hakem gönderin, bir hakem de biz çıkaralım. Bunlarla birlikte savaşa katılmayan kimseler de hazır bulunsun. Bunlar kimin haklı olduğunu söylerlerse ona itaat etsinler" dediler. Hz. Ali ve beraberinde bulunanlar bu talebe olumlu cevap verdiler. Harkller haline gelecek olan o zümre ise buna tepki gösterdi. Hz. Ali Iraklılarla Şamlılar arasında şu antlaşma metnini kaleme aldı. "Bu mu'minlerin emirinin Muaviye'ye hükmüdür." Ancak Şamlılar bunu kabul etmeyip, "Onun ve babasının adını yaz" dediler. Hz. Ali bu isteği de kabul etti. Ancak Hariciler buna da karşı geldiler. Sonra iki grup, (hakemler ve beraberinde bulunanlar) Şam'la Irak arasındaki orta yerde belirledikleri bir tarihte yeniden buluşmak üzere birbirlerinden ayrıldılar. Her iki ordu hüküm çıkıncaya kadar kendi beldelerine geri döndü. Muaviye Şam'a, Hz. Ali KCıfe'ye gitti. Sayıları sekiz bini bulan Hariciler, Hz. AIi'den ayrıldılar. Bazı tarihçiler onların sayısının on binden fazla olduğunu söylerken, bazıları altı bin sayısını verirler. Hariciler HarCıra denilen biryere konakladılar. Bundan dolayı onlara HarCırller denildi. Onların liderleri Abdullah b. el-Kewa el-Yeşkurı ve Şebes et-Temimı idi. Ali b. Abbas onlara haber gönderdi ve kendileriyle tartıştı. Haricilerden büyük bir kısmı onunla birlikte geri döndü. Sonra yanlarına Hz. Ali gitti, ona itaat edip kendisiyle birlikte adı geçen iki reisieri KCıfe'ye girdi. Akabinde Hz. Ali'nin hakemlik uygulamasından tövbe ettiği ve bu yüzden kendisiyle birlikte döndükleri şaiyasını yaydılar. Bu haber Hz. AIi'nin kulağına gidince bir konuşma yaptı ve buna tepki gösterdi. Hariciler mescid tarafından "Hüküm ancakAllah'ındır" diye seslendiler. Hz. Ali "Söylenen söz doğru ancak bununla batıl bir amaç kastediliyor" dedi ve Haricilere hitaben "Sizin bizim üzerimizde üç hakkınız var, bunlar şunlardır: "Sizleri mescidlere girmekten alıkoyamayız. Fey gelirinizi engelleyemeyiz ve fesad çıkarmadığınız sürece sizinle çarpışmaya ilk başlayan biz olmayız." Hariciler birer ikişer çıkarak el-Medain' de toplandılar. Hz. Ali onlara geri dönmeleri için elçi gönderdi. Ancak hakem uygulamasına razı olduğu için kafir olduğunu ikrar edip, bundan tövbe ettiğini belirtinceye kadar gelmeyeceklerini ısrarla vurguladılar. Sonra onlara bir elçi daha gönderdi. Hariciler onun elçisini öldürmek istediler. Bundan sonra kendileri gibi inanmayan kimsenin kafir olduğu, kanının, malının ve ailesinin dokunulmazlığı olmadığı noktasında görüş birliğine vardılar. Bunun ardından işi eyleme döktüler ve insanları kırıp geçirdiler. Karşılaştıkları Müslümanları katlettiler. Karşılarına Abdullah b. Habbab b. el-Eret çıktı. Abdullah, Hz. Ali'nin o bölgelerdeki valisi idi. Beraberinde hamile olan cariyesi bulunuyordu. Hariciler onu öldürüp, cariyesinin karnını deşerek çocuğunu öldürdüler. Hz. Ali bu durumu haber alınca Şam'a gitmek için hazırlamış olduğu ordunun başında Haricilerin üzerine yürüdü. Nehrevan'da onlara saldırdı ve Haricilerden sadece on kişi kurtulabildi. Kendisiyle birlikte bulunanlardan ise ancak on kişi öldürüldü. Haricılerin ilk çıktıklarındaki durum kısaca buydu. Sonra görüşlerine eğilim duyanlar hayatta kalanlara katıldılar. Bunlar Hz. Ali'nin zamanında gizlenmişlerdi. onlardan birisi Hz. Ali'yi sabah namazında öldüren Abdurrahman b. Mü!cem idi. Daha sonra Hz. Hasan ile Muaviye sulh yaptıklarında Haricilerden bir grup harekete geçti. Şam ordusu en-Nuceyle denilen yerde bunlara saldırdı. Akabinde Hariciler Ziyad ve oğlu Ubeydullah'ın Irak valiliği döneminde Muaviye'nin ve oğlu Yezid'in halifeliği boyunca yer altında gizlendiler. Ziyad ve oğlu Haricilerden bir grubu ele geçirdi ve bunların bir kısmını katledip, bir kısmını uzun hapislere çarptırarak yok etti. Yezid öldükten sonra tefrika meydana gelip, hilafete Abdullah b. ez-ZUbeyr geçince ve -Şam halkının bir kısmı hariç- belli başlı yörelerdeki insanlar kendisine itaat edince Mervan isyan etti ve halifelik iddiasında bulundu ve bütün Şam diyarına Mısır' a kadar hakim oldu. Bu esnada Hariciler, Irak'ta Nafi b. el-Ezrak, Yemame'de Necdet b. Amir başkanlığında ortaya çıktı. Necdet Haricilik inancına "Kendileriyle çıkıp Müslümanlarla savaşmayan kimselerin onların inandığı gibi inansa bile kafir olduğu" ilkesini de ekledi. Haricilerin sebep olduğu bela böylece büyüdü ve fasid inançları yaygınlık kazandı. Hariciler muhsan olan kimseye recm cezası uygulamasını ortadan kaldırdılar. Hırsızın elini koltuğundan itibaren kesip, adet gören kadınların namaz kılmakla yükümlü olduklarını ileri sürdüler ve gücü yettiği halde emr-i bi'l-ma'ruf ve nehy-i ani'l-münker yapmayan kimsenin kafir olduğuna, gücü yetmiyorsa büyük günah işlediğine hükmettiler. Büyük günah işleyen kimse onların nazarında kafir hükmünde idi. Hariciler zimmllerin mallarını almayıp, onlara mutlak olarak ilişmediler. Müslümanlığa nispet edilen kimseleri ise öldürerek, esir alarak ve mallarını yağma ederek yok ettiler. Bunların içinde bu katliam ı herhangi bir davette bulunmaksızın mutlak olarak işleyenler olduğu gibi önce davet edip, sonra öldürenler de bulundu. Bu bela, Mühelleb b. Ebi Sufra'nın onlarla çarpışma emri vermesine kadar günden güne artmaya devam etti. Mühelleb onlarla mücadeleye başladı ve kendilerini ele geçirdi. Böylece sayıları azaldı, ardından Harici kalıntıları Emevi devleti boyunca ve Abbasilerin ilk yıllarına kadar varlığını sürdürdü. Haricilerden bir zümre Mağrib'e gitti. Ebu Mansur el-Bağdadı, el-Makdldt isimli eserinde şöyle der: Haricılerin fırkaları yirmiyi bulur. İbn Hazm: "Bunların en kötüsü, sözü edilen aşIri gruptur. Ehl-i hakka görüşü en yakın olanlar ise İbadiye'dir" demiştir. İmam Gazzal1, el-Vasit isimli eserinde başka alimlere paralelolarak "Harici'ler hakkında verilecek hükmün iki yönü bulunmaktadır" der. Bunlardan birincisine göre, Harici'lerin hükmü mürtedler gibidir. İkincisine göre Haricıler ehl-i bağy hükmündedirier. Ram bu iki görüşten birincisini tercih etmiştir. Onun düşüncesi her Harici' hakkında isabetli değildir. Çünkü Hariciler iki kısımdır. Bunlardan birincisi, daha önce zikredildi. İkincisi ise kendi inancının propagandasını yapmak için değil, sırf mülk elde etmek için çıkmıştır. Bunlar da kendi içlerinde ikiye ayrılmışlardır. Bir kısmı idarecilerin zulmü ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sünnetine göre amel etmemeleri dolayısıyla din uğruna çıkmışlardır. Bunlar hak üzere olan gruptur. Aralarında Hz. Ali'nin oğlu Hüseyin, el-Harra'da toplanmış olan Medineliler ve Haccac'a isyan eden kurralar bulunmaktadır. Diğer kısım ise içlerinde ister şüphe taşıyanlar, isterse taşımayanlar olsun sırf saltanat maksadıyla ortaya çıkan Haricilerdir. Bunlar bağllerdir. Bunların hükümleri Yüce Allah'ın yardımıyla inşallah Fitenbölümünde gelecektir. "İbn Ömer "Harici'leri Allah'ın kötü yaratıkları olarak görür ... " Müslim'de yer alan sahih ve merfu bir Ebu Zerr hadisinde Harici'lerin nitelikleri anlatılırken "Onlar mahlukatın en kötüleridir" cümlesi yer almaktadır.(Müslim, Zekat) Bezzar'da Şa'bı ve Mesruk'un nakillerine göre Aişe r.anha şöyle demiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Harici'lerden söz ederek "Onlar benim ümmetimin en kötüleridir. Ümmetimin hayırlı/arı onları katledecektir" buyurdu. Bu hadisin isnadı hasendir. Ahmed b. Hanbel ve İbn Ebi Şeybe'de yer alan merfu EbU Berze hadisinde Harici'ler "Onlar bütün halkın en kötüleridir" cümlesi üç kez tekrarlanmaktadır. "Akıl/arı zayıf." Hadiste geçen "ahlam", "hiim" kelimesinin çoğuludur. Anlamı akıldır. Buna göre hadisin manası onların akılları aşağılıktır, zayıftır demek olur. Nevevi şöyle der: Bu hadisten anlaşıldığına göre araştırma ve basi:-et gücü, yaş kemale erdiğinde, hayat tecrübesi çok olduğunda ve akıl kuvvetli olduğunda meydana gelir. "Onlara nerede rastlarsanız öldürünüz. Çünkü bunları öldürmekte öldüren kişiye kıyamet gününde ecir ve sevap vardır." Müslim'de Abide b. Amr'ın rivayetine göre Hz. Ali şöyle demiştir: "Eğer şımarmayacak olsaydınız, size Allahu Teala'ın Muhammed'in lisanı ile onları öldürecek olanlara vaat ettiği şeyleri rivayet ederdim." Abide şöyle devam eder: Hz. Ali'ye "Bunu sen duydun mu?" diye sordum. Bana üç kez "Kabe'nin Rabbine yemin olsun ki evet" dedi.(Müslim, Zekat) Müslim'de Zeyd b. Vehb'in HaricIlerin katli olayı hakkındaki rivayetine göre Hz. Ali onları öldürünce 'Allah doğru söyledi! Ve Nebiine bildirdi' dedi. Bunun üzerine'• Abide ayağa kalkarak "Ey mu'minlerin emiri! Kendisinden başka ilah olmayan Allah adına soruyorum. Sen bunu Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemiden duydu n mu?" dedi. Hz. Ali "Evet, kendisinden başka ilah olmayan Allah'a yemin olsun ki evet" dedi. Abide de kendisine üç kez yemin verdi (Müslim, Zekat) Nevevi şöyle der: Abide'nin Hz. Ali'ye yemin vermesi, bunu duyanlar nezdinde olayı iyice pekiştirmek, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mucizesinin ortaya çıkmasını sağlamak ve Hz. Ali ve beraberinde bulunanların hak üzere olduklarını vurgulamaktır. Biz de şunu ekleyelim: Bunun yanında yemin veren Abide'nin kalbini yatıştırmak ve ikna etmek içindir. Çünkü Hz. Ali'nin "Savaş hiledir" şeklinde işaret ettiği ifadeden kaynaklanan bir zannı gidermek gerekir. Abide, Hz. Ali'nin bu konuda fiilen bir şey duymamış olduğundan kort{muştur. "Hor görürsünüz." Yani kıldığınız namazları azımsarsınız. "Okun atıcısı (avı delip geçen) okuna bakar." Hadiste geçen '\Sj" avın herhangi bir kanı kalıp kalmadı diye şüphelenir demektir. "Fuka", kta yay takılan yer demektir
Referans | : | 88 6932 |