Sahih-i Buhari
...
(92) Kitāb: Fitneler
(92) ...
Ebu Hureyre'nin nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Davaları bir olan iki büyük topluluk birbiriyle savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Otuza yakın yalancı deccaller türemedikçe kıyamet kopmayacaktır. Bunların hepsi kendilerinin Allah'ın Resu/ü olduklarını iddia edeceklerdir. Yine ilim alınmadıkça, depremler çoğalmadıkça, zaman birbirine yaklaşmadıkça, fitneler zuhur etmedikçe, herc yani adam öldürme vakaları çoğalmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Aranızda mal çoğalıp, sel gibi akmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Hatta mal o derece çoğalacak ki mal sahibi malının zekatını kim kabul eder diye endişelenecektir. Dahası mal sahibi bazı kimseler, zekat vermek isteyecek fakat zekat teklif ettiği kimse 'Benim zekata ihtiyacım yoktur' diyecektir. İşte bunlar olmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Yine halk yüksek binalar yapma yarışına girmedikçe ve bir kimse ölen bir kimsenin kabri yanından geçerken 'Keşke bunun yerinde ben olaydım' diye ölmeyi temenni etmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Güneş batı tarafından doğup, insanlar bu hadiseyi görünce toptan iman edeceklerdir, fakat Bu iman evvelce iman etmemiş olan yahut imanında hayır ve fazilet kazanmayan kimseleri imanları kendilerine fayda vermeyeceği bir zamandır. Kıyamet şüphesiz kopacaktır. Hem de satıcıyla alıcı aralarında kumaşlarını açacaklar ancak satış tamam olmadan ansızın kıyamet kopacak, onu dürmeye fırsat bulamayacaklardır. Mutlaka kıyamet kopacaktır. Hem de sağmal devesinin sütünü sağıp gelen kişiye sütünü içmek nasip olmayacak, hem de kişi havuzunu sıuayıp tamir edecek, fakat kıyamet ansızın kopacak da havuzun suyunu kullanmak nasip olmayacaktır. Kıyamet muhakkak kopacaktır. Hem de yemek yemekte olan kişi lokmasını ağzına götürecek, (kıyamet ansızın kopacak da) o lokmayı yemek nasip olmayacaktır." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kişi sadakasıyla dolaşacak da onu kabul edecek bir kimse bulamayacaktır." Bu olayın, Ömer b. Abdulaziz'in halifeliği döneminde gerçekten olduğu gibi meydana gelme ihtimali vardır. Bu durumda sözkonusu olay kıyamet alametlerinden olmaz. Bu, Nebilik alametleri bölümünde geçen Adiy b. Hatim hadisindeki ifade gibidir. O hadiste şöyle bir cümle geçmişti: "Eğer uzun bir hayat yaşayacak olursan bir kimsenin avucunun içinin altınla dolu olarak çıktığını ve onu kabul edecek kimse arayıp da bulamayacağını göreceksin." Enbiya bölümünde Hz. İsa'nın hayat hikayesi anlatılırken şöyle bir hadis geçmişti: "Meryem oğlu İsa'nın aranıza ineceği gün yakındır." Bu hadiste "mal çoğalacak" şeklinde bir cümle geçmişti. Bir başka rivayette ise "Hatta onu hiç kimse kabul etmeyecek" ifadesi yer almaktadır. Yukarıdaki hadisten maksat bu olabilir. Ancak birinci ihtimal daha ağır basmaktadır. "İki büyük topluluk birbiriyle sauaşmadıkça." Bu hadis Rikak bölümünde geçmişti. "İki topluluk"tan maksat, Hz. Ali ve taraftarlarıyla, Muaviye ve taraftarlarıdır. Onların "Müslüman" şeklinde isimlendirilmeleri ve "davalarının bir olduğu"nun belirtilmesi, her iki grubu tekfir eden Haridiere ve onlar gibi düşünenlere cevap teşkil etmektedir. "Ammar'ı haddi aşan zalim bir grup katledecektir" hadisi, bu savaşta doğru yolda olanın Hz. Ali olduğunu göstermektedir. Zira Ammar'ı Muaviye taraftarları katletmişti. Bezzar'ın ceyyid bir isnadla nakline göre Zeyd b. Vehb şöyle demiştir: Bir gün Huzeyfe'nin yanında idik. Bize ''Dininize mensup bazı kimseler ortaya çıkıp birbirinin yüzüne kılıçla vurduğunda haliniz nice olacak?" diye sordu. Orada bulunanlar "Bu durumda bize ne emredersin?" diye sordular. Huzeyfe "Ali'nin yanında yer almaya davet edenzümreye bakınız ve onlardan ayrılmayınız. Çünkü hak üzere olan o grup olacaktır" dedi. Yakub b. Süfyan'ın ceyyid bir isnadla nakline göre Zührı şöyle demiştir: "Muaviye, Ali'nin Cemel vakasında yer alanlara galip olduğunu duyunca, Osman'ın kanını talep etmeye başladı. Şam halkı onun çağrısına uydu. Bunun üzerine Ali ona doğru yola çıktı ve iki grup Sıffin'de karşı karşıya geldi. Buharl'nin hocalarından Yahya b. Selman el-Cu'fi'nin Kitabu's-Sıffin isimli eserinde ceyyid bir isnadla nakline göre Ebu Müslim el-Havlını, Muaviye'ye "Sen Ali'yle halifelik mi çekişiyorsun, sen onun gibi misin?" diye sorar. Muaviye "Hayır! Onun benden daha faziletli ve bu işe daha layık olduğunu biliyorum. Fakat siz Osman'ın haksız yere öldürüldüğünü bilmiyor musunuz? Ben onun amca oğluyum, velisiyim, kanını talep ediyorum. Ali'ye gidin ve ona söyleyin, Osman'ın katillerini bize versin" der. Bunlar Ali'ye gelirler, onunla konuşurlar. Ali "O biate dahil olsun ve onlarla olan anlaşmazlığını bana getirsin" der. Ancak Muaviye bunu kabul etmez ve Ali Iraklılardan oluşturduğu ordunun başında yola çıkar. Nihayet Sıffın' da konaklar. Muaviye de yola çıkıp orada ordusunu konuşlandırır. Bu olay 36 yılı zilhiccesinde gerçekleşir. Ali'yle Muaviye birbirlerine elçi gönderirler. Ancak arzularına ulaşamazlar. Bunun üzerine savaş patlak verir. İbn Ebi Hayseme'nin Tarih'inde naklettiğine göre her iki zümreden yaklaşık yetmiş bin kişi katledilir. Bazıları öldürülenlerin bu sayıdan daha fazla olduğunu söylemişlerdir. Bunların arasında yetmişten fazla ordu olduğu söylenmiştir. İbn Ebi Şeybe'nin sahih bir isnatla nakline göre Ebü'r-Rıda şöyle demiştir: Sıffın günü Ammar'ın "Her kimi hurilerin kucaklaması sevindirirse, Sıffin'de sevabını Allah'tan bekleyerek ileri atılsın" dediğini duydum.(İbn Ebi Şeybe, el-Musannej, VII, 547) Ziyad b. Haris şöyle anlatmıştır: Ben Ammar'ın )lanı başında idim. Birisi "Şam ahalisi kafir oldu" deyince, Ammar "Böyle söylemeyiniz! Nebiimiz birdir, fakat onlar haktan sapmış bir topluluktur. Onlarla bu yoldan dönünceye kadar savaşmak bize bir yükümlülüktür" dedi. İbn Sa'd'ın nakline göre Osman katledilip de Ali'ye bey' at edilince, İbn Abbas biatini alabilmek için Muaviye'yi Şam'a tayin etmesi ve daha sonra ona dilediğini yapması teklifinde bulundu. Ancak Ali bunu yapmaktan kaçındı. Bu durum Muaviye'nin kulağına gidince "Vallahi ona asla bey' at etmeyeceğim" dedi. Ali Cemel savaşına katılanlarla işini bitirince Cerir b. Abdullah el-Becell'yi Muaviye'ye göndererek insanların girdiği yola onun da girmesi çağrısında bulundu. Ancak Muaviye bunu kabul etmedi ve daha önce geçtiği üzere Ebu Müslim'i gönderdi. Ancak o gelişini beklemedi. Ali askerleriyle birlikte Muaviye'nin üzerine yürüdü. İki ordu Muharrem ayının 10 unda Sıffın'da karşı karşıya geldi. Bunların ilk çarpışmaları safer ayının başında olmuştu. Şam halkı tam mağlup olmak üzere iken Amr b. el-As'ın verdiği fikir sayesinde Mushafları havaya kaldırarak içindeki hükme boyun eğme çağrısında bulundular. Sonunda iş iki hakem tayinine vardı. Bundan sonra iki grubun ihtilafları, Muaviye'nin Şam yöresinin idaresini tek başına ele alması ve Ali'nin Haridier ile uğraşması dönemi başladı. "Yalancı deccaller türemedikçe ... " Hadiste geçen "deccahln", "deccal" kelimesinin çoğuludur. Bunların hadiste geçen ifadesiyle "ba's" edilmesi, ortaya Çıkarılması demektir. Yoksa Nebi olarak gönderilmeleri anlamında değildir. Bu ifadeden kulların fiillerinin Allah tarafından yaratılmış olduğunu, bütün işlerin onun takdiri sayesinde gerçekleştiğini anlıyoruz. "Bunların hepsi kendilerinin Allah'ın Resu/ü olduklarını iddia edeceklerdir." Bu ifade ortaya çıkacak deccallerden her birinin Nebi olduğunu iddia edeceği noktasında gayet açıktır. Geçen hadisin son kısmında "Ben Nebilerin sonuncusuyum" şeklindeki ifadenin arkasında yatan sır böylece açığa çıkmaktadır. Bunların içinden Nebilik iddiasında bulunacak olanların otuz veya civa rı olması ve bu sayıdan daha fazlasının sadece yalancı olup, sapıklığa davet edecek olması da muhtemeldir. Bu son grup Rafızllerin aşırıları, Batınller, vahdet-i vücutçular, Huıu.liyyeciler, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in getirdiğinin aksine olduğu zorunlu olarak bilinen şeylere davet eden diğer fırka mensupları gibidirler. Bu yaklaşımı Ahmed b. Hanbel'deki Hz. Ali'nin naklettiği şu hadis teyit etmektedir: "Ali, Abdullah b. el-Kevvd'ya sen onlardansın dedi." İbnü'lKevva Nebilik iddia etmedi, o sadece reddetmede ileri gidiyordu. "Depremler çoğalmadıkça ... " Bir çok kuzey, doğu ve batı beldelerinde birden çok deprem meydana gelmiştir. Fakat öyle anlaşılıyor ki depremlerin çokluğundan maksat, onların yaygınlığı ve devamlılığıdır. Seleme b. Nufeyl'in naklettiği ve Ahmed b. Hanbel'de yer alan bir hadiste şöyle denilmektedir: "Kıyametin hemen öncesinde deprem yılları vardır." Ahmed b. Hanbel'in Ebu Said'den nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Kıyamet yaklaştığında yıldırımlar çoğalacaktır" buyurmuştur.(Ahmed b. Hanbel, III, 64) "Kıyamet kopacaktır, kişi havuzunu sıvayıp tamir edecektir." Bunun manası kişi havuzunu çamurla tamir edecek, havuzunu suyla doldurup hayvanlarım sulamak için duvardaki yarıkları çamurla sıvayacaktır. Arapça'da "lata'l-havda -yelituhu.-" onu çamur ve benzeri bir şeyle tamir etti demektir. "Kıyamet muhakkak kopacak, hem de yemek yemekte olan kişi lokmasını ağzına götürecek ... " Burada geçen "ekletehu."lokması anlamınadır
Referans | : | 92 7121 |