Sahih-i Buhari
...
(93) Kitāb: Hükümler
(93) ...
İbn Ömer'in nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Kureyş'ten iki kişi var olduğu sürece şu hilafet işi onlann elinde kalacaktır" buyurmuştur. Fethu'l-Bari Açıklaması: . "Kureyş tarafından elçilikle gönderilen bir heyet" İbnü't-Tın bu ifadede geçen "vefd" kelimesini "vefede fulanun ale'l-emıri" kökünden türediğini, bunun anlamının filanca kişi, idareciye (Emırel elçi olarak geldi demek olduğunu belirtmiştir. İbn Battal şu açıklamayı yapar: Muaviye'nin tepki göstermesinin sebebi, Abdullah b. Amr hadisini zahirine göre yorumlamasındandır. Hadisin manası Kahtan'lı birinin herhangi bir bölgede çıkacağı şeklinde olabilir. Bu durumda hadis Muaviye'nin hadisiyle çelişmez. Muaviye'nin rivayet ettiği hadiste yer alan "el-e mr" kelimesi, hilafet anlamınadır. Mühelleb'ten nakledilen bir görüşe göre bunun halife olmaksızıninsanlara galebe çalan bir hükümdar olması da mümkündür. Muaviye'nin tepki göstermesi birisinin çıkıp halifeliğin Kureyş dışında başka bir kavimden olmasının mümkün olacağı zannına kapılması korkusudur. Muaviye bu konuşmayı yapınca hükmün orada bulunanlar nezdinde bu şekilde olduğu anlaşılmaktadır. Zira Muaviye'nin konuşmasına muhatap olanlardan hiçbirinin buna tepki gösterdiği nakledilmemiştir. Biz de şunu ekleyelim: Orada bulunanların tepki göstermemiş olmaları Muaviye'nin Abdullah b. Amr'ın naklettiği habere göstermiş olduğu -tepkinin isabetli olmasını gerektirmez. İbnü't-Tin şöyle demiştir: Muaviye'nin tepki koyduğu görüşü rivayet ettiği hadiste destekleyen cümle vardır. Bu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in "dini vecibelerini yerine getirdikleri müddetçe" cümlesidir. Belki de onların içerisinde bu vecibeleri doğru biçimde ifa etmeyenler çıkar ve Kahtan'lı o görevi ele geçirir. Bu da isabetli bir açıklamadır. "Onlar sizin cahillerinizdir." Yani gayba dair şeylerden rivayette bulunanlar bu konuda kitap ve sünnete dayanmamaktadırlar. "İnsanı sapıklığa sürükleyecek bu tip batıl sözler." Bunun zikredilmesi, Kahtan'lılardan bu rivayeti duyanları sözkonusu habere sarılma konusunda uyarma amacına yöneliktir. Çünkü kişinin aklına o rivayette geçen Kahtan'lının kendisi olduğu gelebilir. Bazen böyle bir kişinin kuweti ve aşireti bulunur ve melik olmaya heves eder. Bu konuda sözkonusu hadise dayanır, idarecilerin Kureyş'ten olacağı yolundaki şer'i hükme muhalefet ederek sapıtabilir. "Ben işittim." Muaviye tepki gösterip, uyarıda bulunduktan sonra bu konudaki dayanağını açıklamak istemiştir. "Kim kendilerine düşmanlık ederse Allah onu yüzüstü ateşe atar." Yani halifelik konusunda kim onlarla çekişmeye düşerse dünyada yenilmiş, ahirette azaba uğramış olacaktır. "Dini vecibelerini yerine getirdikleri müddetçe." Yani din işlerini yerine getirdikleri sürece. Bazıları, "Bu ifadenin mefhumunun kastedilmiş olması muhtemeldir" demişlerdir. Buna göre o kimseler, dini vecibelerini ifa etmediklerinde kendilerine kulak verilmez. Bazıları "Bu tip kimselerin o görevde tutulmaları caiz olmamakla birlikte kendilerine isyan edilmez" anlamı da muhtemeldir demişlerdir. Bu iki görüşü İbnü't-Tin nakletmiştir. O sonra şöyle demiştir: Bilginler, halife küfre veya bid'ate davet ettiği takdirde kendisine itaat edilmemesi gerektiği noktasında icma etmişlerdir. Halife insanların mallarını gasb ettiğinde, kan döktüğünde ve kanunları çiğnediğinde kendisine isyan edilip edilmeyeceği noktasında ihtilaf etmişlerdir. İbnü't-Tin'in halife bid'ata davet ettiğinde kendisine isyan edileceği yolunda var olduğunu iddia ettiği icma kabul edilemez. Ancak sözkonusu bid'at açıkça küfre yol açan bir bid'at şeklinde yorumlanırsa bu kabul edilebilir. Aksi takdirde Me'mun, Mutasım ve el-Vasık kendi dönemlerinde Kur'an'ın yaratıldığını söyleme bid'atine davet etmişler ve alimleri bundan dolayı öldürerek, döverek, hapse atarak ve çeşit çeşit aşağılamalarla cezalandırmışlardır. Ve bundan dolayı hiçbir kimse onlara isyan etmek gerektiğini söylememiştir. Bu durum el-Mütevekkil hilafet makamına gelip, çekilen sıkıntıları ortadan kaldırıp, sünneti yaşamayı emredinceye kadar on küsur sene devam etmiştir. "Dini vecibelerini yerine getirdikleri müddetçe" ifadesi hakkında onun nakletmiş olduğu ihtimal, bu hususta varid olan ve mefhumuna göre amel etmek gerektiğini gösteren haberlerin anlamına terstir ya da onlar dini vecibelerini yerine getirmediklerinde görevlerini kaybederler. Ebu Bekir hadisinde Muaviye hadisinde yer alan ifadelerin benzeri geçmektedir. Hadisi Muhammed b. İshak, el-Kitabu'I-Kebir isimli eserde zikretmektedir. Orada Saide oğulları saklfesinde (gölgeliğinde) geçen olayla Ebu Bekir'e bey'atten söz edilmektedir. Söz konusu bey' at alayında Ebu Bekir "Bu idarecilik görevi Allah'a itaat edip, O'nun emri üzere dosdoğru oldukları sürece Kureyş'tedir" demektedir. İşaret ettiğim hadisler üç şekilde gelmiştir. 1 - Kendilerine emredilene uymadıkları sürece lanete uğramakla tehdit edilmişlerdir. Nitekim bu husus daha önceki bölümde zikrettiğim hadislerde yer almaktadır. Orada şöyle denilmektedir: "Emirler üç şeyi yaptıkları sürece Kureyş'tendir: Hükmedip adil davrandıkları sürece ... " Aynı hadiste şöyle bir ifade yer almaktadır: "Onlardan kim bunu yapmazsa Allah'ın laneti onun üzerine olsun." Bu hadiste yetkilerinin ellerinden çıkmasını gerektirecek bir ifade yoktur. 2- Başlarına kendilerine eziyet etmekte hiç de merhametli davranmayacak kimselerin musallat edileceği tehdidi. Ahmed b. Hanbel ve Ebu Ya'la'da İbn Mesud'un nakline göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Ey Kureyş topluluğu! Sizler (dinde) yeni bir şey uydurmadığınız sürece bu göreve sizler layıksınız. Bir değişiklik yaptığınızda Yüce Allah başınıza sizi çubuğu sayar gibi soyup atacak kimseler musallat eder. "(Ahmed b. Hanbel, 1,458) Hadisin ravileri sikadır. "İki kişi var olduğu sürece ... " İbn Hubeyre şöyle demiştir: Bu ifadenin, zahiri manasında olma ihtimali vardır. Buna göre zamanın ahirinde onlardan sadece iki kişi kalacaktır. Bunlardan birisi idareci (emır), ikincisi ona tabi (idare edilen) dir. İnsanlar ise bu ikisine tabi olacaktır. Biz de şunu vurgulayalım: Müslim'in Buharl'nin hocasından bu hadis konusundaki rivayeti "İnsanlardan iki kişi kaldığı sürece" şeklindedir. el-İsmam'nin rivayetine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "İnsanların içinde iki kişi kaldığı sürece" buyurmuş ve şehadet parmağı ile orta parmağını birleştirerek işaret etmiştir. Burada maksat, gerçek manada sayı değildir. Asıl vurgulanmak istenen idareciliğin Kureyş'ten başkasının elinegeçmeyeceğidir. Mutlak ifadenin birinci hadisteki mukayyede göre yorumlanma ihtimali de vardır. Buna göre ifadenin takdiri şöyle olur: Bu iş ancak Kureyş'ten birisinin olabilir. Bir başka ifade ile ancak Kureyş'ten birisi "halife" adını alabilir. Kureyş dışından birisinin bu ismi alması ancak zorbalıkla ve güçle olacaktır. Bu ifade ile -her ne kadar haber kipi ise de- emir de kastedilmiş olabilir. İdarecilik görevinin dünyanın her tarafında değil de bazı beldelerde Kureyş'te olması da muhtemeldir. Zira Yemen beldesi dağlık ve yüksek yerler olarak burada el-Hasen b. Ali nesiinden bir zümre bulunmaktadır. O memleketin idaresi üçüncü yüzyılın sonlarından itibaren o ailenin elindedir. Hicaz ise el-Hasen b. AIi'nin nesli tarafından yönetilmektedir. Onlar Mekke, Yenbu' emlridirler. el-Hüseyin b. AIi'nin nesli ise Medine emırleridir. Onlar her ne kadar öz Kureyşli iseler de Mısır diyarı hükümdarlarından başkalarının idaresi altındadırlar. Netice olarak Kureyş'te emırlik görevi genel itibariyle bazı diyarlardadır. Yemenlilerin büyüklerine "imam" denilmektedir. Onların içinde imamete ancak alim ve adaletin peşinde olan kimseler gelebilmektedir. Kurtubı şöyle demiştir: Bu hadis meşruiyete dair bir haberdir. Yani büyük devlet başkanlığı kendilerinden kim bulunursa bulunsun ancak Kureyşlilerindir. Kurtubı bu ifadesiyle hadisin kip olarak haber, anlam olarak emir olduğu görüşüne meyletmektedir. CUbeyr b. Mut'im'in naklettiği bir hadiste bu konuda emir kipinde bir emir şu şekilde yer almaktadır: "Kureyş'i öne geçiriniz. Onların önüne geçmeyiniz." Hadisi Beyhaki rivayet etmiştir. (Beyhaki, es-Sünen, III, 121) İbnü'l-Müneyyir şöyle der: Hadisin manaya delaleti özelolarak Kureyş'in zikredilmesi açısından değildir. Zira bu, mefhum-ı lakab olur ki araştırmacı ve titiz alimlere göre bunun delil değeri yoktur. Asıl delil, müptedanın başına geldiği cinsin tamamını kuşatan "el" takısıyla marife olmasındadır. Çünkü burada aslında mübteda "haza" kelimesinin sıfatı olarak gelen "el-emır" kelimesidir. "Haza" kelimesi ancak bir cinsle nitelenebilir. Bunun gereği "idarecilik" cinsinin Kureyş' e ait olmasıdır. Buna göre ifade adeta şöyle olmuş olur: İdarecilik ancak Kureyş'tedir. Bu, "Şuf'a ancak taksim edilmeyen malda geçerlidir" hadisinde olduğu gibidir.(Muvatta, Şuf'a) Hadis her ne kadar haber kipinde ise de anlam olarak emirdir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem adeta şöyle demiş olmaktadır: "Özellikle Kureyş'i idareci olarak seçiniz." Hadisin diğer rivayet yolları bu anlamı teyid etmektedir. Bu hadisten sahabilerin muhalif olanların aksine mefhumun hasr ifade ettiği noktasında ittifak ettikleri anlaşılmaktadır. İlim ehli çoğunluk bu kanaati benimsemiş ve "devlet başkanı olmanın şartı, kişinin Kureyş'e mensup bulunmasıdır" demişlerdir. Bazı bilginler bunu Kureyş'ten biri olarak kayıtlarken, bazıları "Hz. Ali'nin çocuklarından başkasının devlet başkanı olması caiz değildir" demişlerdir. Şianın görüşü bu doğrultudadır. Onlar daha sonra Hz. Ali'nin çocuklarından birisini tayin konusunda çok şiddetli ihtilafa düşmüşlerdir. Bir başka alim grubu ise idarecilik Abbas'ın çocuklarına aittir demişlerdir. Ebu Müslim el-Horasani ve onu takip edenlerin görüşü bu doğrultudadır. İbn Hazm'ın nakline göre bir grup alim "İdarecilik sadece Cafer b. Ebi Talib'in çocukları için caizdir derken, bir başka grup Abdulmuttalib'in çocukları demişlerdir. Bazı bilginler ise sadece Ümeyye oğullarının çocukları için caizdir derken, bazıları sadece Ömer'in çocukları demişlerdir. İbn Hazm bu fırkalardan hiçbirinin kendilerini destekleyecek bir delilleri yoktur demiştir. Haricilerle ve Mutezile'den bir grubun görüşü şöyledir: Devlet başkanının Kureyş'ten başka birisinden olması caizdir. İster Arap, ister Arap olmayan olsun kitabı ve sünneti uygulayan bir kimse devlet başkanı olmaya layıktır. Dırar b. Amr daha ileri giderek şöyle demiştir: Kureyşli olmayanın devlet başkanlığına getirilmesi daha evladır. Zira böyle bir kimsenin aşireti daha azdır. Allah'a isyan ettiğinde onu görevden almak mümkündür. Ebu Bekir b. et-Tayyib şöyle demiştir: "Devlet başkanları Kureyş'ten olur" hadisi sabit olduktan sonra Müslümanlar bunun üzerine çıkmamışlardır ve asırlar boyu buna göre amel etmişlerdir. Bu prensibin esas alınacağı noktasında ihtilaflar baş göstermeden önce icma meydana gelmiştir. Kadi iyad şöyle der: Devlet başkanının Kureyş'ten olması şartı bütün alimlerin benimsediği bir görüştür. Onlar bunu icma ile sabit olan meseleleri n arasında saymışlardır. Selef bilginlerinden hiç kimseden bu konuda herhangi bir ihtilaf nakledilmemiştir. Onlardan sonraki nesilde bütün belli başlı ilim beldelerinde de herhangi bir ihtilaf olduğu duyulmamıştır. Kadı [yaz şöyle der: Müslümanlara muhalefet olacağı için Haricilerle onlar gibi düşünen Mutezile'nin görüşüne itibar edilmez. Bizim bu konudaki düşüncemiz şudur: İcmayı nakletmek için Hz. Ömer' den gelen şu rivayeti tevil etmeye ihtiyaç vardır. Ahmed b. Hanbel'in ravileri sika olan bir isnadla nakline göre Hz. Ömer şöyle demiştir: "Benim ecelim gelmiştir. Ebu Ubeyde'yi yerime halife olarak bırakıyorum."(Ahmed b. Hanbel, I, 18) Bu hadiste şöyle bir ifade yer almaktadır: "Ecelim geldiğinde Ebu Ubeyde vefat etmiş olursa yerime Muaz b. Cebel'i geçiriyorum." Muaz b. Cebel ensardan olup, Kureyş'le herhangi bir soy ilişkisi yoktur. Burada şöyle demek mümkündür: Herhalde halifenin Kureyş'ten olacağı şartını taşıyan icma Hz. Ömer'den sonra oluştu ya da Ömer'in bu konudaki içtihadı değişti. Doğruyu en iyi Yüce Allah bilir. Halifenin Kureyş'ten olma zorunluluğu yoktur görüşünü savunanların dayandıkları Abdullah b. Ravaha, Zeyd b. Harise, Üsame ve başkalarının savaş sırasında emir tayin edildikleri yolunda dayandıkları delilin halifelikle (imamet-i uzma) herhangi bir ilişkisi yoktur. Tam tersine bu haberde halifenin hayatında yerine Kureyş'ten olmayan birini ve kil olarak tayin etmesinin caizliği vardır. Doğruyu en iyi Yüce Allah bilir
Referans | : | 93 7140 |