Sahih-i Buhari
...
(93) Kitāb: Hükümler
(93) ...
Aişe r.anha şöyle anlatmıştır: "Utbe b. Ebi Vakkas, kardeşi Sa'd b. Ebi Vakkas'a vasiyet ederek Zem'an'ın cariyesinin oğlu bendendir. Bu çocuğu almalısın!" dedi. Hz. Aişe r.anha şöyle devam etti: Mekke'nin fethi senesi Sa'd b. Ebi Vakkas çocuğu yakaladı ve "Bu kardeşim Utbe'nin oğludur. Bunun nesebinin kendisine katılması için bana vasiyet etmiştir" dedi. Bunun üzerine Abd b. Zem'a ayağa kalkıp "Bu benim kardeşimdir, babamın cariyesinin oğludur, babamın döşeği üzerinde doğmuştur" dedi. Her iki taraf ard arda Resulallaha geldi. Sa'd "Ya Resulallah! Bu çocuk kardeşim Utbe'nin oğludur. Nesebinin kendisine verilmesine dair bana vasiyeti vardır" dedi. Abd İbn Zem'a "Bu benim kardeşimdir ve babamın cariyesinin oğludur, babamın döşeği üstünde doğmuştur" dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Ey Abd b. Zem'a! Çocuk sana aittir. Çünkü çocuk kimin döşeğinde dünyaya gelmişse onundur. Zina eden için de mahrumiyet uardır" buyurdu. Bunun ardından Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem deva konusu çocuğun simaca Utbe'ye benzediğinden dolayı eşi Sevde bnt. Zem'a'ya "Ey Seude! Bundan sonra onun yanında tesettürde bulun!" buyurdu. Bundan sonra o çocuk Sevde, (vefat edip) Yüce Allah'a kavuşuncaya kadar onu bir daha görmedi. Fethu'l-Bari Açıklaması: AÇIKLAMA’DAN SONRA BAB VE HADİS VAR. Başlıkta yer alan "Kardeşinin hakkı kendi lehine hükmedilen" cümlesi, davacı olduğu kişinin hakkı kendi lehine hükmedilen demektir. Davacılar en geniş anlamda kardeş sayılırlar. Bu "kardeş" kelimesi cins ismidir. Zira Müslüman, zimmı, muahid ve mürted bu hüküm açısından birbirine eşittir. Kelime neseb, süt, din kardeşliği ve başka hususlarda düzenli olarak kullanılmaktadır. Başlıkta özelolarak "kardeş" kelimesinin zikredilmesi, insanları harekete geçirmek kabilinden de olabilir. "Hakimin hükmünün bir haramı helal veya bir helali haram kılmayacağı." İmam Buhari bu cümleyi İmam Şafii'nin ifadesinden almıştır. Zira o bu hadisi zikredince şöyle demiştir: "Hadis ümmetin zahire göre hüküm vermekle yükümlü tutulduğunu göstermektedir." Aynı hadis "Hakimin hükmünün helali haram kılmadığı gibi, haramı helal kılmayacağını ifade etmektedir." "Biliniz ki ben bir beşerim." "Beşer" halk anlamına olup, bir gruba denebileceği gibi onlardan bir fert olmak anlamında bir kişiye de denebilir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vurgulamak istediği şahsiyeti ve nitelikleri itibariyle kendine mahsus birtakım meziyetlerle insanlardan farklı olmakla birlikte -yaratılışın aslı itibariyle- insanlıkta onlara benzediğidir. Hadisten Çık Sonuçlar 1- Birisini haksız yere dava etmek günahtır. Hatta kişi bir şeyi zahiren hak etse bile batını olarak o şey kendisine haramdır. 2- Bir kimse bir malı dava etse ancak ispat delili olmasa davalı taraf yemin eder ve hakim yemin eden kişinin beraatına hükmeder. Ancak (kişi yalan yere yemin etmişse) Allah katında (batıni olarak) beraat etmiş olmaz. Davacı bundan sonra davasına aykırı bir delil getirecek olursa davası dinlenir ve hüküm batıl olur. 3- Bir kimse hileli yollardan herhangi birine başvurarak batıl bir davada bulunsa da dava sonunda zahiren hak sahibi olsa ve bu hak konusunda kendi lehine hüküm verilse batını olarak onu alması helal olmaz ve bu hüküm dolayısıyla günahtan kurtulmaz. 4- Müçtehid bazen hata edebilir. Bu cümle ile her müçtehidin içtihadında isabetli davrandığını iddia eden kimsenin görüşü reddedilir. 5- Bir müçtehid hata ettiğinde günah kazanmaz. Aksine -ileride geleceği üzere- sevap elde eder. 6- Resulullah s.a.v., hakkında hiçbir şey inmeyen ve bazı kimselerin muhalif olduğu konularda içtihadına göre hüküm veriyordu. Bu hadis, İmam Şafil'nin her müçtehid içtihadında isabetlidir iddiasında bulunanlara karşı delilolarak ileri sürdüğü en net hadistir. Nebi s.a.v.'in içtihadı bazen kendisini bir fikre ulaştırır ve o da buna göre hüküm verir. Ancak o mesele iç yüzü itibariyle (batın) bunun aksine olur. Ancak böyle bir durum gerçekleştiğinde Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ismet sıfatı olduğu için bunu onaylamaz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem qçısından böyle bir durumun mutlak olarak olmayacağını söyleyenler şöyle düşünmüşlerdir: Onun hüküm verirken hataya düşmesi mümkün olduğu takdirde mükelleflere yanlış emir vermiş olması gerekir. Çünkü verdiği bütün hükümlerde ona uyma şeklinde bir emir vardır. Hatta Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp, sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş 0Imazlar." Böyle bir durumun mutlak olarak olmayacağını söyleyenlerin bir diğer delili şudur: İcma hatadan korunmuştur. O halde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, yüce mertebesi dolayısıyla evleviyetle hatadan korunmuştur. Bunların ileri sürdükleri birinci hususa verilecek cevap şudur: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mükelleflere verdiği emir onların hataya düşmelerini gerektirdiği takdirde bunda herhangi bir sakınca yoktur. Çünkü böyle bir şey, mukallitler açısından zaten mevcuttur. Zira onlar müftü ve hakime -hata etmesi mümkün bile olsa- uymakla yükümlüdürler. (Dolayısı ile Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hatalı emrine uysalar ne sakınca olur ki!) İkinci delile cevabımız şudur: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hükümde hata etmiş olması, mükelleflerle ilgili hususlarda da hata etmesini gerektirir şeklindeki yaklaşımı kabul etmiyoruz. Zira iema, -bir delilolarak varlığı kabul edildiği takdirde- onu oluşturan bilginlerin dayanaklarının Hz. Nebiden gelen haberler olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla iemanın kendine değil, Nebi s.a.v.' e tabi olunmuş olmaktadır. Zikredilen hadis, "Nebi s.a.v. zahiren bir şeye hükmeder, ancak o şey iç yüzü itibariyle (batın) bunun tam aksine olur" diyen görüşe delildir. Bunda da herhangi bir sakınca yoktur. Çünkü bunun neticesinde aklen ve naklen herhangi bir muhal (imkansız) doğması gerekmez. Bunu kabul etmeyenler şöyle cevap venn;ş!e,d;, Had;s, ;kcaca veya beyyineye dayanan dava!arı çözmek konusuda verilen hükümlerle ilgilidir. Bu gibi hükümlerde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hata etmiş olmasında herhangi bir sakınca yoktur. Bununla birlikte o, hatayı onaylamaz. Nebi s.a.v. açısından imkansız olan, hata ederek "Bu hususta şer'i hüküm şöyledir" diye haber vermesi ve bunun da kendi içtihadına dayanmasıdır. Zira onun vereceği hüküm ancak hak olur. Çünkü Yüce Allah "O, arzusu na göre konuşmaz"(Necm 3)buyurmaktadır. Bu yaklaşıma, "Nebi s.a.v.'in mahkemede verdiği hüküm de şer'ı hüküm haline gelir. Böylece problem, eskiden olduğu gibi geri döner" diye cevap verilmiştir. Bunu caiz görenlerin delillerinden 'birisi şu hadis-i şeriftir: "La ilahe illallah deyinceye kadar insanlarla mücadele etmem emrolundu. Bu kelimeyi söylediklerinde benden kanlarını korurlar" ve iki kelime-i şehadeti telaffuz eden kimsenin Müslüman olduğuna hükmedilir. Nebi s.a.v.'in vereceği her hükmü vahiy yoluyla öğrenmesi mümkün olduğu halde böyle davranmasının hikmeti şudur: O şer'ı hükümleri tebliğ ederken mükellefler için getirilmiş olan hükümlerle hükmediyordu ve kendisinden sonraki gelen yöneticiler de ona dayanıyorlardl. Bundan dolayı Nebi s.a.v. "Ben ancak bir beşerim" yani insanların mükellef kılındıkları şeylerin benzeri hususlarda hüküm verme konusunda bir beşerim diyordu. Bu nükteye İmam Buhari, Zem'a'nın cariyesinin oğlu konusundaki Aişe r.anha hadisine yer vermek suretiyle işaret etmiştir. Zira Resulullah s.a.v. çocuğun Abd b. Zem'a'nın kardeşi olduğuna hükmetmiş ve nesebini Zem'a'ya vermiştir. Sonra onun Utbe'ye olan benzerliğini görünce eşi Sevde'ye ihtiyaten çocuğun karşısında tesettüre girmesini emretmiştir. Nebi s.a.v.'in !ian yapan karı koca olayı hakkındaki sözü de bu kabildendir. Lian yapan kadın, kocası tarafından zina ettiği ileri sürülen erkeğe benzer bir çocuk doğurunca Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Uan yeminleri olmasaydı bu kadınla işim vardı" buyurmuştur. İmam Buhari, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Zem'a'nın cariyesinin dünyaya getirdiği çocuk hakkında -çocuk aslında ondan olmasa bile- zahire göre hüküm verdiğine işaret etmiştir. Buna içtihad açısından hata denmeyeceği gibi, ihtilaf noktalarından biri de değildir. Bunu Buhari' den önce İmam Şafii söylemiştir. Zira o yukarda zikredilen hadisten söz ederken şu ifadeyi kullanır: "Hadise göre insanlar arasında hüküm -kalplerinde aksinin olması mümkün olmakla birlikte- tarafların telaffuz ettikleri ifadelere göre verilir ve hakim hiç kimse hakkında ifadesi dışında bir şeyle hüknietmez. Böyle yapan hakim Allah'ın kitabına ve Nebiinin sünnetine muhalefet etmiş olur. İmam Şafil bir de şunu söylemiştir: "Nebi s.a.v.'in, Abd b. Zem'a lehinde çocuğun lem'a'nın cariyesinin çocuğu olduğuna dair verdiği hüküm böyledir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem çocuğun Utbe'ye açık bir şekiIde benzerliğini görünce eşi Sevde'ye onun karşısında tesettüre girmesini emretmiştir." Nebi s.a.v.'in "Ben ancak bir beşerim" şeklindeki ifadesinin arkasında yatan sır onun "De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim"(Kehf 110) ayet-i kerimesine sarıImaktır. Bunun manası hükümIeri zahire göre verme açısından bir beşerim ki bu konuda bütün mükellefler eşittir demektir. Bundan doIayı Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem mükelleflerin hükmetmekle emroIundukIarının aynısıyIa hüküm vermekIe emroIunmuştur. BöyIece ona uymanın tam olması, iç yüzüne bakmaksızın zahiri hükümIere boyun eğmek suretiyIe kulların gönüllerinin hoş oImasl hedeflenmiştir. 8- DevI et başkanı (hakim) hakka itim at etmeIeri, ağır basan görüşe göre ameI etmeIeri ve hükmü buna göre kurmaIarı için taraflara öğüt vermelidir. Bu hem hakime ve hem de müftüye yönelik bir emirdir. Doğruyu en iyi Yüce Allah bilir
Referans | : | 93 7182 |