Sahih-i Buhari

...

(96) Kitāb: Kur'an ve Sünnete Sımsıkı Sarılmak

(96) ...

Salim b. Abdullah'ın babasından nakline göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e veda haccında Zulhuleyfe'deki gece sonu istirahati içindeyken rüyasında "Şüphesiz ki sen mübarek bir Batha vadisindesin" denildi. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ilim ehlini ittifaka teşvik etmesi" Başlıkta geçen "hadda" fiili teşvik etti anlamındadır. "İki harem halkının yani Mekke ve Medine'lilerin üzerinde ittifak ettikleri şeyler, bu iki yerde Nebi s.a.v.'in, muhacirlerin ve ensarın hazır bulundukları yerler." Kirmanı şöyle demiştir: İcma, ehlü'l-hal ve'l-akd'in ittifakıdır. Bir başka ifadeyle icma, Muhammed ümmetinden müçtehidlerin dini meselelerden herhangi biri üzerinde ittifakıdır. Çoğunluğa göre icma sadece Haremeyn müçtehitlerinin ittifakı değildir. İmam Malik şöyle demiştir: Medinelilerin iemaının delil değeri vardır. Buharl'nin kullandığı ifade, Haremeyn müçtehitlerinin ittifakının iema olduğuna işaret etmektedir. Biz de şunu belirtelim: Herhalde o icma iddiasını değil, bunu tercih ettiğini ifade etmek istemektedir. İmam Malik ve taraftarları, Medinelilerin iemalarının delil değeri taşıdığını söylediklerinde -Mekkeliler onlara muvafakat ettiği takdirde- bunun delil değeri taşıdığını evleviyetle söylemiş olurlar. İbnü't-Tın'in nakline göre Sehnun Mekkelilerin Medinelilerle birlikteki iemalarının geçerli olduğunu söylemiştir. O şöyle demiştir: Bunların tamamı herhangi bir meselede ittifak etse ve İbn Abbas kendilerine muhalif olsa bu iema sayılmaz. Sözkonusu hüküm, muhalifin nadir bulunmasının iemanın doğmasına etki ettiği görüşüne dayalıdır. "Bedevinin biri" İbn Battal'ın nakline göre Mühelleb şöyle demiştir: Bu ifade Medine'nin başka şehirlerden daha faziletli olduğunu göstermektedir. Çünkü Yüce Allah bu şehre içindeki kiri dışarı atma özelliği vermiştir. Bu görüş Medinelilerin icmanın delil değeri taşıması sonucunu doğurmuştur. Ancak Mühelleb, İbn Abdilberr'in şu yaklaşımı ile tenkit edilmiştir: Hadis Medine'nin faziletini göstemektedir. Fakat hadiste zikredilen nitelik, bütün zamanlar açısından Medine için geçerli olan bir nitelik değildir. Tam tersine bu, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zamanına mahsustur. Çünkü Hz. Nebile birlikte ikamet etmek istemeyerek oradan ancak kendisinde hayır olmayan bir kimse çıkar. Kadi İyad da buna benzer bir açıklama yapmıştır. Bu yaklaşımı Ebu Hureyre'nin Müslim'de yer alan şu nakli teyit etmektedir: "Medine, içindeki kötüleri -körüğün demirin cürufunu dışarı attığı gibi- dışarı atmadıkça kıyamet kopmayacaktır."(Müs!im, Hac) Kadi İyad şöyle demiştir: Ateş ancak cüruf ve değersiz olan şeyleri dışarı atar. Hz. Nebiden sonra Medine'den sahabilerin faziletlileri çıkıp gitmişler ve başka şehirlere yerleşip, Medine dışında vefat etmişlerdir. İbn Mesud, Ebu Musa, Ali, Ebu Zerr, Ammar, Huzeyfe, Ubade b. es-Samit, Ebu Ubeyde, Muaz, Ebü'd-Oerda ve başkaları buna örnek olarak gösterilebilir. Bu da bize sözkonusu özelliğin Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zamanına mahsus olduğunu göstermektedir. Öte yandan kalitesiz kimselerin Medine' den tam olarak çıkarılması -Fiten Bölümünün son kısmında açıkça belirtildiği üzere- Oeccal'in kuşatması esnasında olacaktır. Orada şöyle bir ifade geçmişti: "Medine' den çıkmamış hiçbir erkek ve kadın münafık kalmayacaktır. Bu kurtuluş günüdür." Medinelilerin iemaının delil değeri taşıdığı görüşünde olan birçok bilgin bu meseleyi sahabilerin iemaı meselesine katmış ve şöyle demiştir: Çünkü onlar vahyin inişine şahit oldular. Vahiy inerken orada bulundular ve buna benzer başka özelliklere sahiptirler. Bu iki mesele birbirinden farklıdır. Sahabilerin icmaı delil değeri taşır görüşü, başka görüşten daha güçlüdür. Ancak bu iema merfu bir nas ile çatışmamalıdır. Ayrıca sahabilerin rivayetleri, nakilde araştırma yapmak ve tedlise prim vermemekle meşhur oldukları için tercih edilir. Bu bölüme mahsus olan, ittifak ettikleri takdirde Medinelilerin görüşlerinin delil değeri taşıdığıdır. Medine'nin ve Medinelilerin faziletlerine gelince, bu bölümde zikredilenIerin çoğu bu amaca delil olmak noktasında güçlü değildir. Üçüncü hadiste yer alan "sevbani mümeşşekani" mışk denilen kırmızı çamur boyasıyla boyanmış elbise demektir. "Bah bah" hayret ve övgü ifade eden bir kelimedir. Bu kelimenin çeşitli şekillerden telaffuzu bulunmaktadır. Sözkonusu kelimenin açıklaması Rikak Bölümünde Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yaşantısı başlığı altında geçmişti. Hadisin burada zikredilmesinden maksat "Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in minberi ile Aişe r.anha'nın hücresi arasında baygın olarak yere düşerdim" cümlesidir. Kastedilen yer, Nebi s.a.v.'in mübarek kabrinin olduğu noktadır. İbn Battal'ın nakline göre Mühelleb şöyle demiştir: Bu ifadenin Buharl'nin başlığında yer alması, Ebu Hureyre'nin ilim öğrenmek amacıyla Hz. Nebiden ayrılmama uğruna işaret ettiği sıkıntıya katlanmış olduğuna dikkat çekmek içindir. Çektiği bu sıkıntıya çok hadis ezberleme, ahkam ve benzeri konularda çok nakilde bulunma açısından birieik olmak gibi bir mükafat verilmiştir. Bu, onun Medine'ye sabrının bereketiyle olmuştur. "Aişe r.anha, Abdullah b. ZUbeyr' e dedi ki" "Maa savahibi" Bu kelime "sahibe" kelimesinin çoğulu olup, kastettiği Nebi s.a.v.'in diğer eşleridir. "Çünkü tezkiye edilip (övülmeyi) istemiyorum." Yani hiç kimsenin beni bende olan bir özellikten dolayı değil, diğer eşlerinden farklı olarak onun yanında gömülmüş olmamdan dolayı övmesini istemiyorum. Çünkü bu durumda buraya gömülmek onun diğer eşlerine değil -bende bulunmayan bir nitelikten dolayı- bana mahsus zannedilir. Bu ifade, Aişe r.anha'nın ne kadar alçak gönüllü olduğunu göstermektedir. On altıncı sırada zikredilen İbn Ömer'in atlar arasındaki yarışla ilgili hadisinin açıklaması Cihad Bölümünde geçmişti. Hadiste yer alan "Hafya" Medine' de bir yerin adıdır. Kelime uzatılarak ve uzatılmadan okunabilir. Belki ya harfi, fa harfinden önce olmak suretiyle "hayfa" da olabilir. İbn Batta1'ın nakline göre Mühelleb şöyle demiştir: Sehl hadisinde mescidin kıble tarafındaki duvarıyla minberi arasında bir koyun geçecek kadar açıklık bırakmak gibi uyulan bir sünnetten söz edilmektedir ki bu boşluk, oraya bu noktadan girmek için bırakılmıştır. Bir de Hafya ile Seniyyetu'l-Veda arasında at yarışıarı yapmak için tahsis edilmiş bir alan bırakmak gibi bir başka sünnet sözkonusudur. Bu mesafe yarış esnasında idman yaptırılarak zayıflatılmış atlar içindir. "Osman b. Affan'ı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in minberi üzerinde konuşma yaparken işittiği nakledilmiştir." İbn Batta1'ın nakline göre Mühelleb şöyle demiştir: Bu iki hadiste bir sünnetten daha söz edilmektedir. Buna göre halife önemli işler hakkında minbere çıkıp, konuşma yapabilir. Halife minberde insanlara yüzünü döndüğünde yaptığı konuşmayı insanlar duysun diye sesini kısmadan yapar. Hadisten Nebi s.a.v.'in minberinin o döneme kadar herhangi bir ilave veya noksanlık sözkonusu olmaksızın olduğu gibi durduğuna işaret vardır. Bir başka hadiste minberin bu dönemden sonra uzun bir süre ilk haliyle kaldığı ifade edilmektedir. "Haze'l-mirken." el-Halil, bunun deriden yapılmış su kabına benzer bir şey olduğunu ifade etmiştir. Bir başkası ise bakırdan yapılmış leğen benzeri bir şeydir demiştir. "Fe neşra'u fihi cemian" yani biz o leğenden bir kap kullanmaksızın suyu elimizle alır ve yıkanırdık. İbn Battal şöyle demiştir: Hadiste karı ve kocanın boy abdesti aldıklarında kendilerine yetecek miktardaki sUYl1n açıklaması konusunda bir sünnetten söz edilmektedir. Yirminci sıradaki Kureyşle, ensar arasındaki muhalefet ve Nebi s.a.v.'in Süleym oğullarından bir kabileye bir ay boyunca kunut okuyarak beddua etmesi konusundaki Asım el-Ahvel rivayetiyle gelen Enes hadisini İmam Buhari iki hadisten özetleyerek nakletmiştir. Bunların her ikisi onun burada zikrettiğinden daha uzundur. Birinci !:ı adisin açıklaması Edeb bölümünde geçmişti. Orada kardeşlikle muahede arasındaki fark açıklanmıştı. İkinci hadisin açıklaması ise Vitr bölümünde geçmişti. Yirmi üçüncü sıradaki "O vakit Irak yoktu" ifadesi, o vakit Irak müslümanların elinde değildi anlamındadır. Çünkü o zamanlar Irak, baştan sona kadar Kisra ve onun Fars ve Araplardan olan valilerinin elinde bulunuyordu. İbn Ömer adeta Iraklılar o zamanlar Müslüman değillerdi ki kendilerine mikat mahalli tespit edilsin demiş olmaktadır. Bu hükmü, "Şamiılar" ifadesi bulandırmaktadır. Herhalde İbn Ömer'in maksadı, iki Irak olmadığını söylemektir. Bunlar meşhur Kufe ve Basra şehirleridir. Bu iki şehirden her biri müslümanların Fars beldesini fethetmelerinin ardından büyük şehir haline geldiler. İbn Battal'ın nakline göre Mühelleb şöyle demiştir: İmam BuhMi'nin bu başlık ve hadisleriyle maksadı Medine'nin Yüce Allah'ın buraya dinin sembollerinden bahşettiği şeylerle üstün olduğunu vurgulamaktır. Hadiste Medine'nin vahyin yurdu, meleklerin hidayet ve rahmetle indikleri yer olduğu belirtilmektedir. Yüce Allah, bu toprak parçasını Nebiinin ikameti ile şereflendirmiş, onun kabrini, minberini buraya tahsis etmiştir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kabriyle minberi arasında cennet bahçelerinden bir bahçe vardır. Mühelleb bundan sonra bölümün hadisleri hakkında kendisinden daha önce nakledildiği şekilde açıklamada bulunmuş ve bunları tekrarına ihtiyaç kalmayacak şekilde incelemiştir. Medine'nin faziletli bir şehir olduğu sabittir. Buna özel delil getirmeye ihtiyaç yoktur. Medine'nin fazileti hakkında Hac Bölümünün sonlarında tatmin edici şekilde hadislergeçmişti. Burada Medine'nin fazileti ile ilgili hadise yer verilmesinin nedeni, Medinelilerin ilimde başka şehrin insanlarını geride bırakmış olmalarıdır. Bundan maksat, onlamı bazı çağlarda önde olduklarını vurgulamaksa bu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in burada ikamet ettiği asır ile sahabilerin başka şehirlere dağılmadan önce kendisinden sonra yaşadıkları asırdır. Bu iki asrın başkalarına üstün olduğu noktasında hiçbir kuşku yoktur. Zaten bu, bu bölümdeki hadislerden ve başkalarından anlaşılmaktadır. Bundan maksat sözkonusu üstünlüğün her çağda Medine' de oturan herkese mahsus olduğunu vurgulamaksa bu, tartışılır. Bu konuda genellemeye gitmeye imkan yoktur. Çünkü müçtehit imamlar döneminden sonraki geç dönemde Medine' de ikamet edenlerin tümü şöyle dursun, ilimde ve fazilette başkalarına üstün olan bir kimse bile yoktu. Tam tersine -daha önce vurguladığımız üzere- kötü niyetinde ve habisliğinde kuşku duyulmayan iğrenç bid'at ehli kimseler oturmaktaydl. Doğruyu en iyi Yüce Allah bilir

...
Referans:96 7345