Sahih-i Buhari

...

(97) Kitāb: Allah'ı Birlemek (Tevhid)

(97) ...

Abdullah b. Mesud şöyle demiştir: Kitap ehlinden bir adam Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e geldi ve "Ey Ebü'l-Kasım' Şüphesiz Allah gökleri bir parmağında, yer tabakalarını bir parmağında, bütün ağaçları bir parmağında, toprakları bir parmağında, diğer mahlukları da (beşinci) parmağında tutar. Sonra 'Melik ancak benim, me lik ancak benim!' buyurur" dedi. İbn Mesud dedi ki: Bu söz üzerine ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in azı dişleri görününceye kadar güldüğünü gördüm. Sonra "Allah'ın kadrini hakkıyla bilemediler" ayetini okudu. Fethu'l-Bari Açıklaması: Yüce Allah'ın "Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni men eden nedir? sözü." İbn Battal şöyle demiştir: Bu ayette Allah'ın "iki el"i olduğu ifade edilmektedir. Bu onun zatı sıfat1arındandır. Yoksa Allah'ın organı olduğunu iddia eden Müşebbihe ve olmadığını ileri süren Cehmiyyenin aksine bunlar birer organ değildir. Allah'ın iki elinin kudret manasına olduğunu iddia edenlere bilginlerin şu ittifakları yeterli bir cevaptır: Allah'ın elinin var olduğunu söyleyenlerin görüşüne göre, onun bir kudreti vardır, yok olduğunu söyleyenlerin görüşüne göre ise kudreti yoktur. Çün'Ü onlar şöyle diyorlar: Allah kendi zatıyla kadirdir. Allah'ın iki elinin kudret manasında olmadığını onun İblise hitaben "ma menaake en tescüde li md halaktu bi yedeyye==iki elimle yarattığı ma secde etmekten seni men eden nedir?"(Sad 75) ifadesi göstermektedir. Bu ifade İblisin secde etmesini gerekli kılan şeyin ne olduğuna işaret etmektedir. Eğer el "kudret" manasında olsaydı, Adem ile İblis Allah'ın kudretiyle yaratılma noktasında aynı olduklarından aralarında hiçbir fark olmazdı. İmam Buhari bu başlık altında dört hadise yer vermiştir. Üçüncü hadisin dört rivayet yolu, dördüncüsünün iki rivayet yolu vardır. Birinci hadis Enes'in şefaatle ilgili naklettiği hadistir. Bu hadisin geniş bir açıklaması, Rikak Bölümünün sonlarında geçmişti. Hadisin buraya alınmasından maksat, mahşer halkının Adem'e hitaben "Allah seni kendi eliyle yarattı" şeklindeki ifadeleridir. "Allah'ın eli dopdoludur (mel'a)." "Mel'a" veya "mel'an" kelimesinden maksat doluluğun ayrılmaz parçasıdır ki bu Allah'ın son derece zengin olması demektir. Allah katında yaratıkların bilgisi açısından nihayetsiz bir rızık vardır. "La yağıduha=harcamak onu eksiltmez." Arapçada "ğade'l-mau yağidu" su eksildi demektir. "Sehhau" devamlı döken, sürekli akan demektir. "el-Leyl ve'n-nehar" bu iki kelime zarf olarak gece ve gündüz daima akıtan, döken demektir. Bu iki kelimeyi merfu olarak "el-Ieylu ve'n-neharu" şeklinde okumak da mümkündür. "Eraeytum ma enfeka=Onun infak ettiği nimetlerin mahiyetini bana bildirebilir misiniz?" Bu cümle basiret sahibi olan kimseye bunun gayet açık ve net olduğu yolunda bir uyarıdır. "Onun arşı (tahtı) su üzerine kurulmuştur." Burada "el-arş=taht" kelimesinin zikredilmesi, "O gökleri ve yeri yarattı" ifadesinden sonra bunu duyan kimsenin kafasında "Acaba bundan önce durum nasıldı?" şeklinde bir düşünce uyanmasıdır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Allah'ın arşının gökleri ve yeri yaratmadan önce su üzerine kurulu olduğunu gösteren bir ifade kullanmıştır. Nitekim Bed'ü'l-halk Bölümünde geçen İmran b. Husayn hadisinde de buna benzer bir cümle yer almıştı: "Ezelde Allah vardı ve ondan önce hiçbir şey yoktu. Onun tahtı (arşı) suyun üzerine kuruluydu. Sonra gökleri ve yeri yarattı." "Onun diğer elinde adalet terazisi vardır ki onun kefesini alçaltır, yükseltir." Yani terazi yi alçaltır ve yükseltir. Beyhaki şöyle demiştir: Bazı nazar ehli alimler "el-yedd=el" kelimesinin "organ" değil, "sıfat" olduğu kanaatine varmışlardır. Onlara göre kitap veya sahih sünnette bu kelime her geçtiğinde maksat, "yed=el" kelimesinin onlarla birlikte yapılan şeye taallukudur. Şu kelimeler buna örnektir: "et-Tayy=Oürüp, bükmek", "el-ahz=almak", "el-kabz=yakalamak", "el-bast=yaymak", "el-kabOI=kabul etmek", "eş-şuhh = cimrilik" , "el-infak=harcamak" ve bunun dışında herhangi bir benzerlik sözkonusu olmaksızın sıfatın muktezasına taalluk eden başka şeyler. Böyle bir anlayışta asla benzetme sözkonusu değildir. Başka bilginler ise bunların kendilerine uygun bir şekilde tevil edileceği kanaatine varmışlardır

...
Referans:97 7415