Sahih Muslim

...

(1) Kitāb: The Book of Faith

(1) ...

Bize İshak b. İbrahim bildirdi. Bize en-Nadr haber verdi. (Dedi ki): Bize Ebu Neamete'l-Adevi rivayet etti. Dediki: Huceyr b. er-Rabi' el-Adevi diyor ki: İmran b. Huseyn'den, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den diyerek, Hammad b. Zeyd'in rivayet ettiği (bir önceki) hadise yakın olarak hadisi rivayet etti. Yalnız Müslim rivayet etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 10762 NEVEVİ ŞERHİ: "Buşeyr b. Ka'b dedi ki: ... Onda bir sakınca yoktur. .. deyip durduk." Buşeyr ve benzeri isimlerin nasıl okunacaklarına dair açıklamalar yazdığımız fasılların sonlarında geçtiği gibi, mukaddimenin baş taraflarında da geçti. "Ebu Nuceyd" İmran b. Husayn'ın kendisidir. Oğlu Nuceyd adı ile künyelenmiştir.- "(...): Zayıflık" kelimesi dat harfi fethalı da, ötreli de okunabilir. İkisi de meşhur söyleyiştir. (2/7) "(...): Öyle ki gözleri kızardı." Asıl yazmalarda bu şekildedir ve sahihtir.502 -Benzerleri de çoktur ve bilinmektedir. Biz bu hadisi Ebu Davud'un Süneninde ise tesniye elifi olmaksızın "(.....): Gözleri kızardı" diye rivayet etmiş bulunmaktayız ki bu da açıktır. İmran (r.a.)'ın tepki göstermesine gelince, onun Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in O tamamıyla hayırdır buyruğunu işittikten sonra "bir kısmı da zayıflıktır" demiş olmasından dolayıdır. "Karşı çıkıyorsun" ifadesi ise sen ona karşı başka bir söz söylüyor ve ona muhalif olan bir sözle ona itiraz ediyorsun, demektir. Orada bulunanların: "O bizdendir, onda bir sakınca yoktur" demelerine gelince: Bu kişi münafık, zındık, bid'atçilik ya da buna benzer istikamet ehli kimselerin hallerine muhalif bir şekilde itham edileceklerden değildir, an lamındadır. Allah en iyi bilendir. Müslim (rahimehullah)'ın: "Bize İshak bildirdi ... İmran b. el-Husayn'den" Bu senet de İshak dışında hepsi Basralı olan ravilerin bulunduğu bir senetlir. Yalnız İshak Basralı değil, Mervezi' dir. Sözü geçen en-Nadr büyük imam en-Nadr b. Şumeyl' dir. Ebu Neame'nin adı Amr b. İsa b. Suveyd olup, vefatından önce hafızası karışmış sika ravilerden birisidir. Daha önceki fasıllarda ve onlardan sonra da Buhari ve Müslim'in Sahihlerinde hafızası karışmış kimselerden gelmiş olan rivayetlerin ravi tarafından hafızası karışmadan önce alındığı bilinen rivayetler olarak kabul edildiğini açıklamıştık. Huceyr adı ise ha harfi ötreli okunur. Doğruyu en iyi bilen Allah'tır. Hamd ve minnet ona mahsustur. Rivayetlerde Haya Hakkında Kullanılan Farklı Lafızlar (151) "Haya imandan bir şubedir." (153) diğer rivayette: "Haya imandandır." Ötekinde (155) "haya, hayırdan başka bir şey getirmez." (156) diğerinde: "Haya, tamamıyla hayırdır" yahut "tamamen hayırdır" rivayetlerinde "haya" kelimesi memdud elif iledir. Utanmak demektir. 502 Burada merhum Nevevi Arapçada çoğunlukla riayet edilen bir kaide olan öznenin tesniye veya çoğuloluşuna bakılmaksızın fiilin tekilolarak gelmesi kaidesine ve burada bu kaideye uyulmadığına işaret ederek bundan sonra da gerek Arap dilinde, gerek Kur'an-ı Kerim'de, gerekse sünnet-i seniyye'deki kullanımlarda örneklerini belirtmektedir. Bundan sonra da yukarıda da zikredildiği gibi benzerleri çoktur ve bilinmektedir demiştir. (Çeviren) İmam el-Vahidı (rahimehullah) dedi ki: Dilciler haya etmenin hayattan geldiğini söylemişlerdir. Adam haya etti ifadesi ise onun ayıplanacak yer ve konumları iyice bildiği için sahip olduğu güçlü hayattan dolayı (utandı) demek olur. Buna göre haya ileri derecede duyarlılıktan, inceliğinden ve hayat şuurunun güçlü oluşundan gelir. İmam, üstad Ebu'l-Kasım el-Kuşeyri'nin Risalesinde büyük üstad Ebu'lKasım el-Cuneyd (r.a.}'dan şöyle dediğini rivayet etmekteyiz: Haya nimetleri görmek ile birlikte taksirin de görülmesidir. İşte bunlardan kendisine haya denilen bir hal doğar. Kadı Iyaz ve başka şarihler şöyle demektedir: Haya, her ne kadar bir garize (fıM bir güdü) ise de imandan diye sayması bazı hallerde edinilen bir huy ve diğer iyi ameller gibi kazanım ile elde edilen bir hal olmasından dolayıdır. Bu bazı hallerde de fıtri bir güdü de olabilir ama bunun şeriatın kanununa uygun olarak kullanılması ise bir kazanıma, niyete ve ilme gerek gösterir. İşte haya bu yönüyle ve iyilikleri işlemeye iten, masiyetlerden alıkoyan bir his olmasından ötürü imandandır. Hayanın tamamıyla hayır olup, hayırdan başka bir şey getirmeyişine gelince, bunun açıklaması bazı kimseler için zor olabilir çünkü haya sahibi büyük görüp saygı duyduğu bir kimseye açıkça hakkı söylemekten utanabilir, bunun sonucunda ona iyiliği emredip, kötülükten sakındırmayı terk edebilir. Haya kişiyi bazı hallerde birtakım hakları ihlal etmeye, yerine getirmemeye ve bunun dışında adeten maruf olan birtakım şeyleri ifa etmemeye de itebilir. Bunun cevabı aralarında Şeyh Ebu Amr b. es-Salah (rahimehullah}'ın da bulunduğu imamlardan bir topluluğun verdiği cevaptır: Sözü edilen bu engeloluş gerçekte bir haya değildir. Aksine o bir acizlik, bir zayıf irade ve bir küçüklüktür. Bunlara haya adını vermek örfe göre ifadeleri kullananların kullanımlarındandır. Onlar bunu gerçek hayaya benzerliğinden ötürü mecazi olarak böyle adlandırmışlardır. (2/5) Hayanın gerçek mahiyeti ise hak sahibi kimseler hakkında çirkin olanı terk etmeye ve kusurlu hareketten alıkoymaya iten bir huydur ve buna benzer hallerdir. Buna da bizim Cüneyd (Allah ondan razı olsun)' den naklen zikrettiğimiz sözler delildir. Allah en iyi bilendir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Selleml'in: "En alt derecesi ise yolda rahatsızlık veren şeyleri kaldırmaktır." Yani yoldan uzaklaştırmak, bir kenara almaktır. Rahatsızlık veren şey (eza)den- maksat ise taş, ot, diken ya da daha başka rahatsız eden her şeydir. "Haya hakkında kardeşine öğüt veriyordu." Ona utanmamasını söylüyor, yaptığı işin çirkin olduğunu belirterek çokça utangaç olmaktan vazgeçmesini emrediyordu. Ancak Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun böyle yapmasını yasaklayarak: "Onu bırak, çünkü haya imandandır" buyurdu. Yani sen onu bırak haya etmeye devam etsin. Ona utanmamasını söyleme. "Onu bırak" lafzı Buhari' de geçmiş olmakla birlikte Müslim' de geçmemektedir

...
Referans:1 157