Sahih Muslim
...
(1) Kitāb: The Book of Faith
(1) ...
(Bize Kuteybetü'bnü Sa'd rivâyet etti. ki): Bize Leys Said b. Ebû Said'den, o da Babasından, o da Ebû Hureyre'den naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): hiç biri yoktur ki, ona beşerin emsaline iman ettiği mu'cizelerin misli verilmiş olmasın. Bana verilen (mu'cize) ise ancak Allah'ın bana vahyeftiği (Kur'ân-ı Kerîm) dir. Binaenaleyh kıyâmet gününde ben peygamberlerin en çok tabiî bulunanı olmayı ümid ederim.» buyurmuşlar. hadisi Müslim buradan başka «Kitâbu Fedâili'l-Kur'ân» ile «Kitâbu't-Tefsir» de; Buhârî «Kitâbu Fedâil'il-Kur'ân» ile «Kitâbu'l-i'tisâm» da tahrie etmişlerdir. (sallallahü aleyhi ve sellem)'in: hîç biri yoktur ki, ona beşerin emsaline iman ettiği mu'cizelerin misli verilmiş olmasın...»buyurmuş olması gösteriyor ki, her peygamberin mutlaka bir mucizesi olur. Bu mucize doğru olduğu için görenlerin onun doğruluğuna inanmasını iktizâ eder. İsrar edenlerin inanmaması ona zarar etmez. Cümlenin metninde «âmene» fi'li «alâ» harfi cerri ile müteaddi yapılmıştır. Aslında bu kelime «bâ» yahut «lâm» ile müteaddî olur. Binaenaleyh «aleyhi» yerine «bihî» demek lâzım gelirse de burada «amene» fi'line tazmin yolu ile «galebe çalmak» mânası ifâde ettirildiğinden «âla» ile müteaddi olması caizdir. Mâna şudur: «Beşerin, mislini çürütmeye kaadir olamayıp mağlûp bir halde inandığı mucize, her peygambere verilmiştir.» ve Müslim sarihlerinden Şihabuddin Kastalânî bu cümleyi şöyle izah ediyor: «Her peygambere, dâvasını isbat için zamanına göre bir takım hârikalar verilmiştir. Asâ'nın yılan olması bu kabildendir. Çünkü Mûsâ Aleyhisselâm zamanında sihirbazlık ileri gitmişti. Hazret-i Mûsa'da sihre muvafık olan bu mucizeyi göstererek kavmini imâna muztarr bıraktı İsâ (aleyhisselâm) zamanında tababet ileride idi; ona da tababet nev'inden olan fakat ondan daha yüksek mertebede bulunan bir mucize yani ölüleri diriltme mucizesi verildi. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında ise; belagat ileride idi. Araplar kendi aralarında onunla öğünürlerdi. Hatta belagatta başkalarına meydan okuyarak meşhur yedi kasideyi Kâ'be duvarına asınışlardı. İşte Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) de arapların, o devirde, en kâmil hatipleri bile âciz bırakan ve belâgatleri cinsinden olan Kur'ân-ı Kerim'i getirdi. Ve: verilen mu'cize ise ancak Allah'ın bana vahyettiği (Kur'ân-ı Kerim) dir.» buyurdu. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yegâne mucizesi Kur'ân-ı Kerîm, olmamakla beraber cümlede hasır edatı kullanarak: «Ancak Kur'ân'dır.» buyurması, onun en büyük mucizesi olduğuna işaret içindir. Yoksa Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Kur'ân'dan başka: «Ayın yarılması, güneşin iadesi, mübarek parmaklarının arasından su kaynaya-rak binlerce insan ve devenin içmesi, kelerin konuşması, kütüğün iniltisi, azı- çoğaltması, gaibden haber vererek dediği gibi çıkması ve saire gibi avam ve havâss arasında tevatür derecesini bulmuş pek çok bahir mucizeleri, ve zahir acibeleri vardır. Kur'ân'i Kerim bunların en büyüğü ve en faydahsıdır. Çünkü o dine daveti, hücceti ve gelmiş geçmiş bütün insanların ilimlerini ihtiva etmektedir. Ondan tâ kıyâmete kadar istifâde edilecektir. Onun içindir ki, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu cümleden sonra: kıyâmet gününde peygamberlerin içinde en ziyâde tabî' ve ümmetin kendisine nasib olmasını temenni etmiştir. Çünkü Kur'ân mucizesi devam edeceği için imânlar dâima tazelenecek ve İslâmı kabul edenler daima bulunacaktır. Diğer peygamberlerin mucizeleri Öyle değildir. Onlar o peygamberlerin hayatlarile sona ermişlerdir.» bu gün bazı dinsizler her fırsatta Kur'ân'i Âzîmüşşana dil uzatmakta, onun — haşa — bir arap düzmesi olduğunu iddia edecek kadar ileri gitmektedirler. içinde: «Kur'ân'dan ne olacak onu ben de yazarım» diyen yiğitler bulunduğunu da işitiyoruz. Omuzlarının üzerinde kafa değil mankafa dolu birer susak taşıdıklarının bile farkına varamayan bu gafillerle ilmi münakaşaya girişmek abesle iştigâl olur. Böylelere verilecek eri: kestirme cevabı biz yine Aziz Kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'de buluyoruz: (yiğitler) siz de şu Kur'ân gibi bir Kur'ân getiriverin!..» nazire yazacaklar çoktur; fakat, on dört asırdır yazan yoktur. Neredesiniz be koç yiğitler!.,. Tam 14 asırdır meydan sizin! O kadar kolay bir şeyi hâlâ hazırlayamadınız mı?... Bütün Kur'ân'a nazire yazmak sizi terletecekse, ondan vaz geçtik; hiç olmazsa: sûreleri gibi on sûre getirin!..» bu da kâfi... Neye susuyorsunuz; onu da mı yapamayacaksınız? Üzülmeyin canım! hiç olmazsa Kevser sûresi kadar, yanî üç âyetten ibaret sûresi gibi bir sûre getirin!..» On dört asırdır va'dlerinizi bekliyoruz. Artık bu kadarciğını da yapamazsanız yazıklar olsun size! Yiğitliği de hatırdınız insanlığı da... Bizim bildiğimiz: yiğit verdiği sözün üzerine can veren adamdır. Yâ dediğini yapar; yâ ölür. Siz hâlâ utanmadan yaşıyor. Sıkılmadan insan arasına çıkıyorsunuz. Eyvanlar olsun size!... Şimdi adam akıllı rezil oldunuz ya biraz beni dinleyin! Sız bu kara sevdadan vaz geçin! Zira imkânı yok yapamazsınız. Güneşe tükürmeye kalkışan yakalarını kirletmekle kalır derler. Değil sizin gibi ismini bile kekelemeden soyleyemeyenler, fasâhat ve belâgatile dünyaya, ün salmış nice koç yiğitler ortaya çıkmış; fakat Kur'ân-ı Kerîm'in icazı karşısında hiç bir şey yapamamış; yabancı köpekler gibi kuyruklarını kısarak ke-mâl-î rezaletle ortadan çekilmişlerdir. Peygamberlik iddiasında bulunan yalancı Müseyle'me bu bâbda misâl göstermeye kâfidir. Marifetlerini tarihten öğrenebilirsiniz!... Muannidler! Bilmiş olun ki Kûr'ân-ı Kerîm'i değiştirmek veya ortadan kaldırmak şöyle dursun. Onun bir harekesine bile dokunamayacaksınız. Neden biliyor musunuz? Çünkü onu muhafaza eden bizzat Allah'tır. Teâlâ Hazretleri sair semavi kitapların muhafazasını o kitaplarla amel edenlere tevdi etmişti. Bugün kitapların hali meydandadır. Kur'ân-ı Azimüşşanı ise bizzat kendisinin muhafaza edeceğini bundan ondört asır önce indirdik biz!.. Hem hiç şü şüphe yok ki o Kur'ân'ı biz indirdik biz!.. Hem hiç şüphe yok ki bîz onu mutlaka muhafaza edeceğiz." Hıcr sûresi âyet: 9. Buyurarak cihana ilân etmiştir. Şurası calib-i dikkattir ki âyet-i kerîmede sekiz on tane te'kid bir araya gelmiştir. Şöyle ki: Bu âyet ismi üstünde te'kid edatı olan «inne» ile başlamıştır. «Inne» nin ismi cem'i mütekellim zamiri olup Allah'a raci'dir. Bu zamirin cemi' olması ta'zim ve te'kid ifâde eder. «Nahnu» zamiri «inne» deki zamirin te'kididir. Yahut müptedadır. Her iki haldede te'kid bildirir. «Nezzelnâ» fiilinin failîde tazim için cemi' sığası ile gelmiştir. Cümle isim cümlesidir, «vav» ile yukarıya atfedilen ikinci cümlede hal yine böyledir yani. «Inne» tahkik ve te'kid edatıdır. «Nâ» cemi' mütekellim zamiridir. «Lehu» car ve mecrur olup kasır ve hasır için müteallakından önce zikredilmiştir. «Lehâfizûn» nın başındaki lâm te'kid ifade eden lânvı haliyyedir. Cümle isim cümlesidir. ki; bu âyet-i kerîmede tam on tane te'kid vardır. Acaba bunun hikmeti nedir? Hikmetini anlamak için bir nebzecik Maâni ilmine müracaat edelim. O ilim diyor ki: Kendisine söz anlatılan kimse ya hâli zihindir, yani söylenilen şeyi yeni işitir. Yahut biraz bilirde tereddüt halindedir. Fakat hakikati Öğrenmek ister, yahut da bilir de inkâr eder. İşte hâ-lizihin bulunan kimseye o söz hiç te'kidsiz anlatılır. Mütereddit bulunana te'kidli söylemek iyi olur; İnkâr edene ise inkârının derecesine göre bir iki veya daha fazla te'kid vasıtaları kullanarak ifade etmek vaciptir. İlm-i Maâni'nin bize lâzım olan izahatı burada bitti. düşünelim: Kur'ân-ı Kerîm'e dil uzatmak cüretkârlığında bulunan küstahlar şüphesiz ki onu inkâr edenlerdir. Âyet zaten onlara cevap olarak nâzil olmuştur. Arapçada te'kid vasıtaları çoktur. Bunlardan biri de sözü tekrarlamaktır. Âyetteki bu on te'kidi bir an için sözün tekrarı farzedersek mütecavizlere Teâlâ Hazretleri bir şeyi tam on defa tekrarlayarak yani on defa onu ben indirdim ben muhafaza edeceğim buyurarak te'kid etmiş olurki bu iş söz anlayan bir insan için kafasına odunla vurmaktan daha müessirdir. Üstelik te'kid'münkire karşı yapıldığı cihetle on te'kid ona on defa kâfir demeyide tazammun eder. Demek oluyor ki; Kur'ân-ı Kerîm'e dil uzatan hainler en azından on kat katmerli kâfirdirler. Bu mâna âyetten kinaye yolu ile çıkarılır. kerîme iki tarafıda keskin bir kılıç gibi iki şey'e delildir. Yani hem Kur'ân'a dokunmak isteyenlerin dillerini kesmekte hem de belagata Örnek olmaktadır. bâbta son sözüm şudur: Kuş beyni kadarcık bir beyne sahip olanlar bile düşünürlerse anlarlar ki, on dört asırdan beri bunca düşmandan bir tanesinin Kuf'ân-ı Kerîm'in bir âyetine dahi nazire getirememesi onun mucize olduğuna en büyük delildir. bu hadisin mânası hususunda ulemâdan üç kavil naklediyor:
Referans | : | 1 383 |