Sahih Muslim

...

(15) Kitāb: The Book of Pilgrimage

(15) ...

Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrâhîm hep birden Hâtîm'den rivayet ettiler. Ebû Bekir dedi kî: Bize Hâtim b. İsmail El-Medenî, Ca'fer b. Muhammed'den, o da babasından naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Cabir b. Abdillâh'ın yanına girdik. Girenlerin kimler olduğunu sordu. Sıra bana gelince: — «Ben: Muhammed b. Alî b. Hüseyin'im» dedim. Bunun üzerine eliyle başıma uzanarak üst düğmemi çıkardı. Sonra alt düğmemi de çıkardı. Sonra avucunu memelerimin arasına koydu. Ben, o zaman genç bir çocuktum. (Bana) : — «Hoş geldin kardeşim oğlu! Dilediğini sor.» dedi. Ben de sordum. Kendisi â'mâ idi. Namaz vakti gelince bir dokumaya sarınarak (namaza) kalktı. Dokuma küçük olduğu için omuzlarına koydukça iki tarafı geriye dönüyordu. Cübbesi de yanıbaşında askıda duruyordu. Bize namazı kıldırdı. Müteakiben (kendisine) : — «Bana Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in haccını haber ver.» dedim; Câbir eliyle dokuz işareti yaparak: «Şüphesiz ki Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) haccetmeden dokuz sene durdu, sonra onuncu sene kendisinin haccedeceğini halka bildirdi. Bunun üzerine Medine'ye birçok insan geldi. Bunların hepsi Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e uymanın çâresini arıyor, onun ameli gibi amelde bulunmak istiyorlardı. Derken onunla birlikte yola çıktık. Zü'I-Huleyfe'ye varınca Esma binti Umeys, Muhamnıed b. Ebî Bekri doğurdu da, ben ne yapacağım diye Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e haber gönderdi. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), ona: — Yıkan da bir elbise ile kuşak sarın ve ihrama gir! cevâbını verdi. Müteakiben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (oradaki) mescidde namaz kıldı, sonra Kasvâ'ya bindi, devesi kendisini Beydâ düzüne çıkardığı vakit onun önünde gözümün görebildiği kadar binekli ve yayalı gördüm. Bir o kadar sağında, bir o kadar solunda; bir o kadar da arkasında vardı. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) aramızda bulunuyordu. Kur'ân ona iniyor; te'vîlini de o biliyordu. O ne yaparsa biz de onu yapıyorduk. Derken tevhidle gürledi: — Tekrar tekrar icabet sana yâ Rabbî! Tekrar icabet sanal. Tekrar icabet sana, senin şerikin yoktur, tekrar icabet sana!.. Hiç şüphe yoktur ki hamd ve nîmet sana mahsûstur; mölk de senindir; senin şerikin yoktur!.. Halk hâlen getirmekte olduğu telbiyeyi getirdiler. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bundan dolayı kendilerine bir şey demedi. O, kendi telbiyesine devam etti. (O sıralarda) biz ancak hacca niyet ediyor; Umreyi bilmiyorduk. Onunla birlikte Kabe'ye varınca rüknü istilâm buyurdu ve üç tur hızlı, dört de (âdi) yürüyüşle tavaf yaptı. Sonra İbrahim (Aleyhisselâm)'ın makaamına ulaşarak: — (İbrahim'in makaamından namazgah ittihaz edin!..) [ Bakara 125 ] âyetini okudu. Makaam-ı, kendisiyle Beyt-i şerif arasına aldı. —Babam, onun kıldığı iki rek'at namazda İhlâs ile Kâfirûn sûrelerini okurduğunu söylerdi. Bunu Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den işitmeden söyleyeceğini hiç zannetmem. Sonra yine rükne dönerek onu istilâm buyurdu. Sonra (Safa) kapı (sın) dan Safâ'ya çıktı. Safâ'ya yaklaşınca : (Şüphesiz ki Safa ile Merve, Allah'ın şeâirindendirler.)[ Bakara 158 ] âyet-i kerîmesini okudu ve: — Allah'ın başladığından başlıyorum; diyerek Safa'dan başladı, onun üzerine çıktı; Beyt-i şerifi görünce kıbleye döndü Allah'ı tevhid eyledi ve ona tekbîr getirdi; — Bir tek Allah'dan başka hiç bir ilâh yoktur. Onun şeriki yoktur. Mülk onundur, hamd de ona mahsûstur. Hem o, her şey'e kaadirdır! Bir tek Allah'dan başka ilâh yoktur. Vaadini yerine getirdi; kulunu muzaffer kıldı. Yalnız başına bütün hizipleri bozguna uğrattı; dedi. Bu arada dua okudu ve söylediklerinin mislini üç defa tekrarladı. Sonra Merve'ye indi. Ayakları, vadinin ortasına indiği vakit hızlıca yürüdü. Ayakları vadiden çıkınca mûtâd yürüyüşüne devam etti. Nihayet Merve'ye geldi. Merve'de dahî Safâ'da yaptığı gioi hareket etti. Merve üzerinde son tavafını yaparken: — Arkamda bıraktığım iş tekrar karşıma çıksaydı hedyi getirmez bu haccı, Umre yapardım. İmdi sizden hanginizin yanında hedy yoksa hemen ihramdan çıksın ve haccını Umreye çevirsin! buyurdu. Bunun üzerine Sürâkatü'bnü Mâlik b. Cu'şum ayağa kalkarak: — Yâ Resûlallah! Bu iş, bizim bu senemize mi mahsûs, yoksa ilelebet devam edecek mi? diye sordu. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) parmaklarını birbirine kenetledi ve üç defâ: — Umre, hacca dâhil olmuştur, hayır, ebedî olarak devam edecektir! buyurdu. Alî (Radiyallahu anh), Yemen'den Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in develerini getirdi, Fâtıme (Radiyallahu anha)'yı da ihramdan çıkanlar meyânında buldu. Fâtıme boyalı esvâb giymiş ve sürme çekinmişti. Alî, onun bu yaptığını beğenmediyse de Fâtime: — Bunu, bana babam emretti! dedi. Hz. Ali, Irak'ta iken şöyle derdi: — Bunun üzerine ben Fâtıme'yi bu yaptığından dolayı, azarlatmak ve Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) nâmına söylediklerini sormak için Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e gittim; Fâtıme'nin yaptıklarını beğenmediğimi ona haber verdim de: (Doğru söylemiş. Doğru söylemiş. Sen, hacc'a niyetlenirken ne dedin?) buyurdu. Ben : (Yâ Rabbî! Resulün neye niyetlendiyse, ben de ona niyet ettim.) cevâbını verdim. (Benim yanımda hedy'im var. Sen ihram'dan çıkma!) buyurdular. Hz. Alî'nin Yemen'den getirdikleri ile Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in beraberinde getirdikleri hedy kurbanlar yüz adettiler. Derken cemâatin hepsi ihram'dan çıkıp, saçlarını kısalttılar. Yalnız Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile yanlarında hedy bulunanlar müstesna idi. Terviye günü gelince Mina'ya müteveccihen hareket ettiler ve hacc'a niyetlendiler. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hayvanına binmişti. Mina'da öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını kıldı. Sonra güneş doğuncaya kadar biraz durdu. Ve kendisine Nemira denilen yere kıldan bir çadır kurulmasını emir buyurdu. Müteakiben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yola revân oldu. Kureyş kendilerinin câhiliyet devrinde yaptıkları gibi onun da Meş'ari Haram'da duracağında şüphe etmiyorlardı. Hâlbuki Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) o yeri geçerek Arafat'a Vardı. Ve Nemira denilen yerde Çadırının kurulduğunu görerek, oraya indi. Güneş zevale inince Kasvâ'nın hazırlanmasını emir buyurdu ve hayvana semer vuruldu. Müteakiben Urane vârisine geldi ve cemaata hutbe okuyarak şöyle buyurdu: — Şüphesiz ki sizin kanlarınız ve mallarınız şu beldenizde, şu ayınızda, şu gününüzün hürmeti gibi birbirinize haramdır. Dikkat edin! Câhiliyet umuruna âid her şey ayaklarımın altına konmuştur. Câhiliyet devrinin kan dâvâları sakıttır. Bize âit olan kan dâvalarından ilk Iskaat ettiğim dâva ibni Rabîate'bnİ'l-Hâris'in kan davasıdır. Ibni Rabîa, Benî Sa'd kabîlesînde süt anadaydı. Onu Hüzeyil kabilesi öldürdü. Câhiliyet devrinin ribâsı da sakıttır. İlk ıskaat ettiğim ribâ bizim (yâni) Abbâs b. Abdilmuttalib'in ribâsıdır. Bu ribânın hepsi muhakkak sakıttır. Kadınlar hakkında Allah'dan korkun. Çünkü siz, onları Allah'ın emânıyla aldınız ve onları Allah'ın kelimesiyle kendinize helâl kıldınız. Döşeklerinize, sevmediğiniz bîr kimseye ayak bastırmamaları sizin, onlar üzerindeki hakkınızdır. Bunu yaparlarsa, onları zarar vermemek şartıyla dövün. Onların sizin üzerinizdeki hakkı da, yiyeceklerini ve giyeceklerini mâruf şekilde vermenizdir. Sîze öyle bir şey bıraktım ki ona sımsıkı sarılırsanız bir daha asla sapmazsınız. Size Kitâbullah'ı bıraktım. Size, ben sorulacağım, acaba ne diyeceksiniz? Ashâb: — Risâletini tebliğ, vazifeni edâ ve nasîhatta bulunduğuna şehâdet ederiz; dediler. Bunun üzerine şehâdet parmağını semâya kaldırıp onunla insanlara işaret ederek: — Üç defa: Yâ Rab! Şahid ol! Ya Rab! Şâhid ol I buyurdular. Sonra ezan okuyup ikaamet getirerek öğle namazını kıldı. Sonra ikaamet getirerek ikindiyi de kıldı. Bunların arasında başka namaz kılmadı. Bundan sonra hayvanına binerek vakfe yerine geldi. Devesi Kasvâ'nın göğsünü kayalara çevirdi. Yayalıların toplandığı yeri önüne aldı ve kıbleye döndü. Artık güneş kavuşuncaya kadar vakfe hâlinde kaldı. Güneşin sarılığı biraz gitmişti. Nihayet bütün cirmi kayboldu. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Usâme'yi arkasına aldı ve yola revân oldu. Kasva'nın yularını o kadar kasmıştı ki, nerdeyse başı, semerinin altındaki deriye çarpıyordu. Sağ eliyle de: — Ey cemâat! Sükûneti muhafaza edin, sükûneti! diye işaret buyuruyordu. Kum tepeciklerinden birine geldikçe hayvanın dizginini, düze çıkıncaya kadar biraz gevşetiyordu. Nihayet Müzdelife'ye vardı ve orada akşamla yatsıyı bir ezan iki kaametle kıldı. Aralarında hiç bir nafile namaz kılmadı. Sonra Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) fecir doğuncaya kadar uzandı. Sabah aydınlanınca bir ezan ve bir kaametle sabah namazını kıldı. Sonra Kasva'ya binerek Meş'ar-i Harâm'a geldi. Kıbleye karşı dönerek Allah'a duâ etti, tekbîr getirdi, tehlîl ve tevhidde bulundu. Ve ortalık cidden aydınlayıncaya kadar vakfeye devam etti, Müteakiben güneş doğmadan yola revân oldu. Terkisine de Fadl b. Abbâs'ı aldı. Fadl saçı güzel, beyaz ve yakışıklı bir zâtdı. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yola çıkınca yanından koşarak, bir takım kadınlar geçtiler. Fadl onlara bakmaya başladı. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) elini Fadl'ın yüzüne koydu. Fadl da yüzünü öbür tarafa çevirerek bakmağa başladı. Bu sefer Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de elini öbür tarafa çevirerek Fadl'ın yüzüne kapadı, Fadl yüzünü öbür tarafa çevirerek bakıyordu. Nihayet batn i muhassire vardı ve hayvanı biraz sürdü. Sonra büyük cemreye çıkan orta yolu tuttu. Nihayet ağacın yanındaki cemreye vardı. Oraya, yedi ufak taş attı. Bunlar, atılan ufak taşlar gibiydi. Onları vadinin içinden attı. Her birini atarken tekbir getiriyordu. Bilâhara kurban yerine giderek kendi eliyle altmış üç deve boğazladı. Sonra (bıçağı) Ali'ye verdi. Geri kalanını da o boğazladı. Ve Atî'yi hedyine müşterek yaptı. Sonra her deveden bir parça alınmasını emir buyurdu. Bunlar bir çömleğe konarak pişirildi. İkisi de develerin etinden yeyip, çorbasından içtiler. Ondan sonra Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) oradan sökün ederek Beyti Şerife gitti. (Tavâfi müteakip) Mekke'de öğle namazını kıldı. Arkasından zemzem sâkiliği yapan Benî Abdilmuttalib'e gitti. Ve onlara: — «Ey Abdilmuttalib oğulları! Suyu çıkarın! Su çıkarmanız hususunda başkalarının size galebe çalacağından endîşe etmesem, ben de sizinle beraber çıkarırdım; buyurdu. Onlar da kendisine bir kova su takdim ettiler. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu sudan içti.»

...
Referans:15 2951