Sahih Muslim

...

(2) Kitāb: The Book of Purification

(2) ...

Bize Osman b. Ebi Şeybe dahi rivayet etti. (Dedikî) Bize Ali b. Müshir, Sa'd b. Tarık'tan o da Bib'ı b. Hıraş'tan o da Huzeyfe'den naklen rivayet etti. Huzeyfe şöyle demiş: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Muhakkak benim Havz'ım Eyle'den Aden'e kadar olan uzaklıktan daha geniştir. Nefsim elinde olana yemin ederim ki, ben bir adamın yabancı develeri kendi havuzuna yaklaşmasınlar diye nasıl engelliyorsa diğer insanları ona yaklaşmaktan öyle engelleyeceğim. " Ashab: Ey Allah'ın Resulü bizi tanıyacak mısın ki, dediler. O: "Evet, sizler benim yanıma abdestin izlerinden dolayı alınlarınız sakar, bacaklarınız sekili geleceksiniz ve bu (alamet) sizden başkalarında olmayacak." buyurdu. Diğer tahric: İbn Mace, 4302; Tuhfetu'l-Eşraf, 3315 DAVUDOĞLU ŞERHİ İÇİN buraya tıklayın NEVEVİ ŞERHİ (578-582 numaralı hadisler): Bu hadisler, ğurre (alın sakarlığı)yi ve tahdli (bacaklardaki sekiliği, sekirliği) uzatmanın müstehap olduğunu açık bir şekilde ifade etmektedir. Gurrenin uzun tutulması hakkında mezhep alimlerimiz şu açıklamayı yapmaktadır: Bu, başın ön tarafından bir miktar ve yüzün tamamının yıkandığından kesin olarak emin olacak şekilde yüzün yıkanması gereken kısmından fazlasını yıkamaktır. Tahcilin (bacaklardaki sakarlığın) uzun tutulmasına gelince, bu da kollarda dizlerin, ayaklarda da topukların yukarısını yıkamaktır. Mezhep alimlerimiz arasında bunun müstehap olduğu hususunda görüş ayrılığı yoktur. Ancak müstehap olan miktar hususunda farklı görüşlere sahiptirler. 1- Herhangi bir sınır sözkonusu olmaksızın dirseklerin ve topukların yu- karısını yıkamak müstehaptır. 2- Pazunun ve baldırın yarısına kadar yıkanması müstehaptır. 3- Omuzlara ve dizlere kadar yıkamak müstehaptır. Bu başlıktaki hadisler bütün bunları kapsamaktadır. Maliki İmam Ebu'l-Hasan b. Battal ile Kadı İyaz'ın, dirseğin ve topuğun yukarısından fazlasının yıkanmasının müstehap olmadığı üzerinde ilim adamlarının ittifak ettiği şeklindeki iddiaları geçersizdir. Hem Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ve Ebu Hureyre'nin (r.a.) bu şekildeki fiili uygulamaları sabit iken, onların bu iddiaları nasıl doğru olabilir ki? Aynı zamanda bu bizim mezhebimizin benimsediği görüş olup, bizim mezhebimizde bu hususta belirttiğimiz gibi görüş ayrılığı yoktur. Bu hususta herhangi bir kimse muhalif bir kanaat ortaya koyarsa, bu açık ve sahih sünnetler ona karşı delildir. İbn Battal ile Kadı lyaz'ın Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Kim bundan fazlasını yapar ya da eksiltirse o iyi olmayan bir iş yapmış ve zulmetmiş olur" buyruğunu delil göstermeleri ise doğru bir delillendirme değildir. Çünkü bundan kasıt, yıkama sayısından fazlasını yapmaktır. Allah en iyi bilendir. (578) "Nuayın b. Abdullah el-Mucmir'den" el-Mucmir denildiği gibi elMucemmir de denilmiştir. Ona el-Mucemmir (tütsücü, tütsüleyici) denilmesinin sebebi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in mescidini tütsülemek işini yapması idi. el-Mucemmir, Abdullah'ın bir sıfalıdır. Mecazi olarak oğlu Nuayın hakkında da kullanılır. Allah en iyi bilendir. "Pazusuna kadar yıkadı, baldınna kadar yıkadı" ifadelerinin anlamı yıkamayı onlann bir kısmını da kapsayacak şekilde yaplı, demektir. (31134) "Sizler kıyamet gününde abdest izlerinden dolayı. .. " Dilciler "ğurre"nin alın alnındaki beyazlık (sakarlık) olduğunu, tahcilin ise ön ve arka ayaklarındaki beyazlık olduğunu söylemişlerdir. İlim adamları der ki: Kıyamet gününde abdest organlarında görülecek olan nura ğurre ve tahcil adı, alın ğurresine benzetilerek verilmiştir. Allah en iyi bilendir. (580) "Hiçbir ümmetin sahip olmadığı bir alametiniz olacaktır. " Hadisteki "sima" alamet demektir. "Simya" olarak da söylenir. İlim ehlinden bir topluluk bu hadisi abdestin bu ümmetin -yüce Allah şerefini arttırsın- özelliklerinden olduğuna delil göstermişler, başkaları ise: Hayır, abdest bu ümmete özel değildir. Bu ümmetin özelliği ondaki sakarlık ve sekirliktir demişler ve (3/135) bu husustaki: "İşte bu benim de abdestim, benden önceki diğer nebilerin de abdestidir" hadisini delil göstermişlerdir. Birincileri ise buna iki şekilde cevap vermişlerdir: Evvela bu zayıf olduğu bilinen zayıf bir hadistir. İkincisi, sahih dahi olsa, abdestin diğer ümmetler arasında yalnızca nebilerine ait bir özellik olması ihtimali vardır, ümmet olarak ise abdest sadece bu ümmetin özelliğidir. Allah en iyi bilendir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in (580): "Ve ben insanları ondan a/ıkoyarım" buyurması. Diğer rivayette (581) "ben insanları ona yaklaştırmam" buyrukları hepsi aynı anlamda olup, onları kovar, engellerim, demektir. "Bir melek bana cevap verir." Bütün asıllarda bu şekilde "cevap" kökündendir. Kadı İyaz da bütün ravilerden bu şekilde nakletmiş olmakla birlikte onların (mağriblilerin) ravilerinden İbn Ebu Cafer' den naklettiği rivayetine göre "bana cevap verir"in yerine "benim yanıma gelir" anlamında "gelmek" kökünden kullanılmışlır. Birincisi daha açıkça anlaşılır bir manadır, ikincisi de açıklanabilir bir şekildir. Allah en iyi bilendir. "Senden sonra olmadık neler çıkardıklarını biliyor musun?" Bundan sonraki (583 numaralı) diğer rivayette de: "Senden sonra değiştirdiler (diyecekler). Ben de: O halde uzak olsunlar, uzak olsunlar diyeceğim" buyrukları ilim adamlannın farklı şekillerde açıkladığı ibarelerdendir: 1- Bundan maksat münafıklar ve mürtedlerdir. Onların sakarlık ve sekirlik ile birlikte haşredilmeleri, bu alametleri dolayısıyla Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in onlara seslenmesi ve kendisine, bunlar sana vaat edilenler değildir çünkü bunlar senden sonra birtakım şeyleri değiştirdiler. Yani onlar açığa vurdukları Müslümanlıkları üzere ölmediler, denilecektir demektir. 2- Maksat Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zamanında yaşayıp, ondan sonra irtidad edenlerdir. Onlar üzerinde abdest alameti bulunmasa dahi Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hayatta iken onların Müslümanlığını bildiğinden ötürü (3/136) onlara seslenecek, bu sefer: Onlar senden sonra irtidad ettiler denilecek. 3- Bundan maksat, tevhid inancı üzere ölmüş, masiyet ve büyük günah işlemiş kimseler ile bid'atleri ile İslam'ın dışına çıkmayan bid'at sahibi kimselerdir. Bu görüşe göre bu şekilde Havzdan uzaklaştınlacak olanların kesin olarak cehenneme gidecekleri söylenemez ama onlara bir ceza olmak üzere Havuzdan uzaklaştınlmaları sonra şanı yüce Allah'ın onlara merhamet buyurup, azapsız olarak kendilerini cennete koyması da mümkündür. Bu görüş sahipleri der ki: Bu halleri onların sakarlık ve sekirliklerinin olmasına engel değildir. Bunların Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in zamanında yaşamış kimseler olmaları da, sonra yaşamış kimseler olmaları da Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ise kendilerini alametleri ile tanımış olması mümkündür. Hafız, imam Ebu Ömer b. Abdilberr dedi ki: Din ile ilgili bid'at ortaya çıkartan herkes Havzın yanından uzaklaştınlacak kimselerden olacaktır. Hariciler, Rafızıler vesair heva sahibi mezhep mensupları böyledir. Zulüm ve hakslZlıkta aşınya gitmiş, hakkı gizlemekte aşınya kaçmış zalimler, büyük günahları açıkça işleyenler bunlara örnektir. Bütün bunların bu hadis-i şerifte kastedilenlerden olmalarından korkulur. Allah en iyi bilendir. (582) "Nefsim elinde olana yemin ederim ki" buyruğundan da, yemin teklif edilmeden ve yemin için bir zorunluluk bulunmadan yüce Allah'ın adına yemin etmenin caiz olduğu anlaşılmaktadır. Bunun delilleri de pek çoktur

...
Referans:2 583