Sahih Muslim
...
(3) Kitāb: The Book of Menstruation
(3) ...
Bize Abd bin Humeyd de rivayet etti. (Dediki): Bize Abdürrezzak haber verdi. (Dediki): Bize Ma'mer, Asım'dan, o da Muaze'den naklen haber verdi demişki: Aişe'ye sorup: Ay hali kadın neden orucu kaza ettiği halde namazın kazasını yapmıyor, dedim. O: Haruri misin, dedi. Ben: Hayır Haruri değilim ama (öğrenmek maksadıyla) soruyorum, dedim. Aişe: Biz de ay hali olurduk ama bize orucu kaza etmemiz emredilir, namazı kaza etmemiz emredilmezdi, dedi. DAVUDOĞLU ŞERHİ AŞAĞIDA NEVEVİ ŞERHİ (759 - 761): (761) "Orucu kaza etmemiz emredilir, namazı kaza etmemiz emredilmezdi." İşte bu ittifakla kabul edilmiş bir hükümdür. Müslümanların icma'ı ile ay hali kadına da, loğusa kadına da o halde ne namaz kılmaları, ne de oruç tutmaları farzdır. Yine icma' ile kabul ettiklerine göre bu durumdaki kadınların bu halde kılamadıkları namazlarını kılmaları icap etmez. Orucu kaza etmelerinin vacip olduğu üzerinde de icma etmişlerdir. İlim adamları der ki: ikisi arasındaki fark şudur: Namaz çokça tekrarlanan bir ibadet olduğundan orucun aksine onu kaza etmek meşakkatlidir. Oruç yılda bir defa farzdır. Bazen bir ya da iki günü adet haline rastlar. Mezhep alimlerimiz der ki: Ay hali iken geçen hiçbir namaz kaza edilmez, tavaf sonrası kılınması gereken iki rekat müstesnadır. Gerek mezhebimize mensup alimlerin, gerek diğer mezhep alimlerinin çoğunluğunun (cumhurun) kanaatine göre ay hali olan kadın adet döneminde oruç tutmak emrine muhatap değildir. Ona orucunu kaza etmesi yeni (farklı) bir emir ile vaciptir. Mezhep alimlerimizden kimisi başka bir görüşü sözkonusu ederek, adet halinde oruç tutmak emrine muhataptır ama onu ertelemesi emrolunur tıpkı namazda iken abdesti bozulan kimsenin durumu gibi. Her ne kadar abdestsiz halinde namaz kılması sahih değilse de (sonra kılmakla emrolunmuştur); fakat bu açıklamanın hiçbir değeri yoktur. Kendisinin ortadan kaldırabilme gücü bulunmadığı bir hali sebebiyle oruç tutmak, adet olan bir kadına nasıl aynı zamanda hem farz, hem haram olabilir? Onun bu durumu abdesti bozulan ın durumundan farklıdır çünkü o abdestsizlik halini ortadan kaldırabilir. (759) "Ebu Kılabe" adı Abdullah b. Zeyd olup, daha önce ona dair açıklama geçmişti. "Yezid er-Rişk" adı Yezid b. Ebi Yezid ed-Dubai'dir. Basralı olup, Ebu'l-Ezhert künyelidir, Dubaalıların mevlasıdır. ilim adamları ona "er-Rişk" lakabının veriliş sebebi hususunda farklı kanaatlere sahiptir. Farsça'da bunun Kasım (paylaştırıcı) anlamında olduğu söylendiği gibi çok gayretli olduğu, gür sakallı olduğu da söylenmiştir. Farsça akreb'in adıdır diye de söylenmiştir. Yezid'e er-Rişk lakabının verilmesinin sebebi ise şudur: Akrep onun sakalının içine girmiş, üç gün içinde kaldığı halde o bunun farkına varmamıştı. Buna sebep ise sakalının oldukça uzun ve büyük oluşu idi. Bu farklı görüşleri Metali' sahibi ve başkaları nakletmiş olduğu gibi, Ebu Ali el-Gassanide bunları nakletmiş ve bu son görüşü senedi ile birlikte zikretmiştir. Allah en iyi bilendir. Aişe (r.anha)'nın "sen Haruri misin" sorusuna gelince, Haruri "Harura"ya nispettir. Kufe yakınlarında bir kasaba'nın adıdır. es-Sem'ani'nin dediğine göre burası Kufe'den iki mil uzaklıkta bir yer olup, Hariciler ilk olarak burada toplanmıştı. Herevi dedi ki: Hariciler bu kasabada birbirleriyle ahitleştiklerinden ötürü oraya nispet edilmişlerdir. Buna göre Aişe (r.anha)'nın sözünün anlamı Haricilerden bir kesim ay hali olan kadına adet döneminde geçen namazlarını kaza etmesinin vacip olduğu kanaatindedirler, demektir. Bu ise Müslümanların icmaına aykırıdır. Aişe (r.anha}'nın bu şekilde soru sorması inkar (reddetmek) anlamındadır. Yani böyle bir yol Harurilerin (Haricilerin) yoludur ve bu çok kötü bir yoldur. "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) döneminde birimiz ay hali olurdu da sonra ona namazını kaza etmesi emredilmezdi." Yani Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona, onun ay hali olduğunu ve bu dönem zarfında namazı kılmadığını bilmekle birlikte namazı kaza etmesini emretmezdi. Namazını kaza etmesi vacip (farz) olsaydı kesinlikle ona namazını kaza etmesini emrederdi. (760) "Onlara karşılık vermelerini emretti mi?" (4/27) Bu sözü Muhammed b. Cafer kitapta (hadisin sonunda) kaza etmeleri anlamında olduğunu söyleyerek açıklamıştır ve bu doğru bir açıklamadır. Nitekim karşılık vermek anlamını ihtiva eden (ceza) fiili kaza etti (ödedi) anlamındadır. Nitekim yüce Allah'ın: "Hiçbir kimse bir başkasının yerine ceza (karşılık) görmez." (Bakara, 48) buyruğunu da böyle tefsir etmişlerdir. "Bu şey şunun yerine geçer" derken de bu kullanılır. DAVUDOĞLU AÇIKLAMA: Bu Hadis-i bütün Kütüb-ü Sitte sahipleri muhtelif ravilerden tahric etmişlerdir. Hadisin birinci rivayetinde Hz. Aişe'ye sual soran kadının ismi zikredilmemiş. Diğer rivayetlerinde soranın bizzat Muaze olduğu bildirilmiştir. Hadisin muhtelif rivayetlerinin ifade ettiği mana kadının suali ve Hz. Aişe (R.A.)'nın cevabıdır. Kadın: «hayzlılar neden orucu kaza ediyorda, namazı kaza etmiyorlar?» diye sormuş Aişe (R.A.)'da «Sen haruriyyemisin yoksa» diye söze başlayarak Sahib-i Şeriat Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'efendimizin kendilerine böyle emrettiğini anlatmıştır. Harura: Kufe'ye yakın bir köydür, Hz. Aii (R.A.) aleyhine kıyam eden hariciler ilk defa burada toplanmışlardı. Bunlar Hz. Ali 'nin, Ebu Muse'l Eş'ari ile Amr b. Âs'ı hakem tayin etmesine şiddetle itiraz ediyorlardı. Hatta kendisine «Allah'ın emrinde şekk ettinde düşmanını hakem yaptın» demişlerdi. Husumetleri gitgide artarak nihayet bir sabah kumandanları Abdullah'ın idaresi altında 8.000 nefer toplanarak Hz.. Ali aleyhine kıyam ettiler. Hz. Ali kendilerine Abdullah İbni Abbas (R.A.)'i gönderdi. İbni Abbas (R.A.a) onlarla münazarada bulundu, kendilerine nasihatlar verdi. Bunun üzerine 2.000 nefer yaptıklarına pişman olarak muhalefetten vaz geçtiler. 6.000 i inatlarında ısrar ettiler Hz. Ali (R.A.) da üzerlerine ordu göndererek onlarla harb ve kendilerini perişan eyledi. Bunlar din babında pek şiddet gösterirler. Hayzlı kadının namazları kaza edeceğine kail olurlardı. Hariciler aslen altı fırka olup hepsi Hz. Ali ile Osman (R.A.) dan telerri ederler ve onlardan uzak kalmayı her ibadete tercih eylerlerdi. Nikahlarında bile bunu şart koşarlardı. Halbuki bu yaptıkları tamamıyla dalalet ve İcma'ı Ümmete muhalefet idi. İşte Aişe (R.A.)'nın (Sen haruriyemisin) diye sorması bundandır. Yani; bu sual dalalet fırkalarından haricilerin soracağı bir sualdir. Çünkü onlar hayzlı kadının namazları kaza edeceğini kaildirler. Sende bu çirkin tarikatamı mensupsun? demek istemiş sonra, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında bütün ezvac-ı tahiratın hayz gördüklerini fakat Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in yalnız orucu kaza etmelerini emir buyurduğunu, namazın kazasını emretmediğini, kazası lazım gelse onu da emrederdiğini anlatmıştır. Bunun üzerine kadın kendisinin Haruriye olmadığını yani haricilerle bir alakası bulunmadığını, yalnız meseleyi iyi anlamak için sorduğunu söyleyerek özür beyan etmiştir. Hayzlı kadının yalnız orucu kaza edip namazı kaza etmiyeceğine bütün müslümanların icma'ı vardır. Bu hususta nifaslılar da aynı hükümdedir. Yalnız hariciler Ehl-i Sünnetin bu icma'ına muhalefet etmişlerse de onların muhalefetinin hiçbir kıymeti yoktur. Ulema-i kiram namazla oruç arasındaki farkı şöyle izah ederler. Namazların sayısı çoktur. Çünkü onlar günde beş defa tekerrür ederler. Bu sebeple günlerce kalan namazları her hayızdan temizlendikçe kaza etmek güç olur. Oruçda ise bu güçlük yoktur. Çünkü oruç senede bir defa gelir. Hayz günleride ekseriyetle birkaç günü geçmez. Binaenaleyh orucun kazasında hiçbir güçlük yoktur. İşte orucun kaza edilip, namazın edilmemesi bu hikmete mebnidir. Selefi Salihinden bazıları namaz vakti geldikçe hayzlı kadına abdest almasını ve kıbleye karşı oturarak Allah'ı zikretmesini emrederlermiş. Bu kavil Ukbetübnü Âmir (R.A.) ile Mekhul'den rivayet olunmuştur. Ata'; «Ben böyle bir şey duymadım ama bu pek güzel bir iştir» demiştir. Ebu Ömer ise; «Bu emir fukaha indinde metruktür. Hatta onu mekruh görürler diyor.» Ebu Kılabe dahi; «Bu meseleyi soruşturduk fakat aslı olduğunu Öğrenemedik.» demiştir. Said b. Abdilaziz; «Biz bunu bilmiyoruz ve mekruh görüyoruz» mütelaasında bulunmuştur. Hanefilerin «Münyetül - Müfti» nam eserinde hayzlı kadının her namaz vakti abdest alarak evinin mescidinde bir namaz miktarı oturması, tesbih ve tehlilde bulunması müstehabdır.» denildiği gibi «Ed-Diraye» nam kitapda da; «Böyle yapan kadına kıldığı en güzel namazın sevabı yazılır» denilmektedir. Hayzlı kadın oruçla muhatap değildir; orucun kazası ona ayrı bir emirle lazım gelir. Bazıları onunda oruçla muhatap olduğunu fakat hayz halinde onu terketmesi emredildiğini söylerler. Bunlar «Abdestsiz bir kimsede namazla muhatabdır. Ama Abdestsiz olarak namazını kılamaz» derlersede bu doğru değildir. Çünkü kadına hayz halinde iken oruç tutmak haramdır. Bir kimsenin haramı işlemekle muhatap olması caiz değildir. Bu Mes'ele Abdestle kıyas edilemez, zira Abdestsiz bir kimsenin abdest alarak namazı kılması mümkündür. Lakin hayzlı bir kimsenin Abdest dahi alsa namaz kılması, caiz değildir
Referans | : | 3 763 |