Sahih Muslim
...
(44) Kitāb: The Book of the Merits of the Companions
(44) ...
Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Hasen b. Musa rivayet etti. (Dediki): Bize Züheyr rivayet etti. (Dediki): Bize Simâk b. Harb rivayet etti. (Dediki): Bana Mus'ab b. Sa'd babasından rivayet etti ki, Kur'an'dan bazı âyetler onun hakkında inmiş. Sa'd şöyle demiş: Sa'd'ın annesi dininden dönmedikçe ebediyyen onunla konuşmayacağına ve yiyip içmeyeceğine yemin etti. Dediki: — Sen Allah'ın annenle babanı sana vasiyyet ettiğini söylüyorsun. Ben senin annenim, sana bunu ben emrediyorum. Sa'd (devamla) şunu söylemiş: Annem üç gece bekledi hattâ bitablıktan bayıldı. Bunun üzerine Umare denilen bir oğlu kalkarak ona su verdi. Annem Sa'd'a beddua etmeye başladı. Az sonra Allah (Azze ve Celle) Kur'ân'da şu âyeti indirdi: «Biz insana annesiyle babasına güzel muamelede bulunmasını vasiyet ettik. Şayet bana şirk koşman için seninle mücahede ederlerse [Lokman 15] ilah...» Bu âyette şu da vardır: «Ama onlarla dünyada iyi geçin.» Sa'd demiş ki: Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) büyük bir ganimet almışdi. Bir de baktım ganimetin içinde bir kılıç var! Hemen onu alarak Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e getirdim ve: Bu kılıcı bana bahşet! Ben hâlini bildiğin bir kimseyim, dedim : «Onu aldığın yere iade et!» buyurdular. Ben de gittim tam onu ganimet yerine koymak istediğim sırada nefsim beni ayıpladı ve tekrar ona dönerek: — Bunu bana ver! dedim. Bana sesini şiddetlendirerek : «Onu aldığın yere koy!» buyurdu. Bunun üzerine Allah (Azze ve Celle): «Sana ganimetleri soruyorlar...»! [Enfal 1] âyetini indirdi. Sa'd demiş ki: Ben hastalandım da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e haber gönderdim. Hemen geldi. — Bana müsaade buyur, malımı dilediğim yere taksim edeyim, dedim. Razı olmadı. — Yarısını! dedim. Yine razı olmadı. — Öyle ise üçte birini! dedim. Ses çıkarmadı. Artık ondan sonra üçte bir (i vasiyet) caiz oldu. Sa'd demiş ki : Ensar ve muhacirlerden müteşekkil birkaç kişinin yanına geldim de : — Gel seni doyuralım ve sana şarab sunalım, dediler. Bu mesele şarab haram kılınmazdan önce idi. Onların yanına bir haş içinde iken vardım, —Haş, bahçe demektir.— Bir de baktım yanlarında kızartılmış hir deve kellesi, bir testi de şarab var! Onlarla beraber yedim, içtim. Derken onların yanında ensarla muhacirlerin lâfı oldu. Ben: Muhacirler ensardaıı daha hayırlıdır, dedim. Bunun üzerine bir adam başımın iki çenesini yakaladı ve bana o kelle ile vurarak burnumu yaraladı. Hemen Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e gelerek ona haber verdim. Müteakiben Allah (Azze ve Celle) benim hakkımda — kendisini kasdediyor — şarabın hükmünü indirdi: «Şarab, kumar, dikili taşlar ve oklar şeytan işi pis şeylerdir.» [Maide]
Referans | : | 44 6238 |