Sahih-i Buhari
...
(72) Kitāb: Avcılık, Kesim
(72) ...
- Bāb: ...
- باب ...
Adiy b. Hatim r.a.'dan, dedi ki: "Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e el-Mi'rad denilen ok ile avlanan hayvanın durumunu sordum da şöyle buyurdu: Okun keskin tarafının isabet ettiği av'ı ye. Enli tarafı ile isabet alarak ölen hayvan ise vakız (sopa ve odun ile vurularak ölen) av hayvanıdır (onu yeme). Ayrıca ona, köpeğin avladığı hayvanın durumunu sordum. o: Köpeğin senin için tuttuğunu ye. Çünkü köpeğin yakalaması bir tezkiye (şer'l kesim) çeşididir. Eğer köpeğinle yahut köpekleri nı e beraber bir başka köpek bulur da o başka köpeğin onunla birlikte av hayvanını (böylelikle) öldürmüş olabileceğinden korkarsan ondan yeme. Çünkü sen kendi köpeğini salarken Allah'ın adını andın; ama başkası için onun adını anmadın." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ve ona köpeğin avı hakkında soru sordum da, o: Senin için tuttuğundan ye. Çünkü köpeğin yakalaması bir tezkiye (şer'ı kesim)dir, diye buyurdu." Beyan b. Amr'ın, eş-Şa'bı'den naklettiği birkaç başlık sonra gelecek olan rivayette ise: "Eğitilmiş köpeklerini Allah'ın adını anarak saldığın takdirde o köpeklerin senin için yakaladıklarından ye" denilmektedir. Öğretilmiş, eğitilmiş köpeklerden maksat, sahibi tarafından avın üzerine gönderildiği takdirde avın arkasından giden, aVln arkasından gitmeyi bıraksın diye geri çağırdığı vakit gelen, avı yakaladığı takdirde de sahibi için o avı yakalayıp ona dokunmayan köpeklerdir. Bu üçüncü hususun şart olduğu hakkında görüş ayrılığı vardır. Ayrıca av köpeğinin eğitilmiş olduğunun ne şekilde anlaşılacağı konusunda da görüş ayrılığı vardır. el-Beğavı, et-Tehzıb adlı eserinde: Bunun asgari miktarı üç defa bu şekilde tekrarlanmasıdır, demiştir. Ebu Hanife ve Ahmed'den ise iki defa olmasını yeterli gördükleri rivayet edilmiştir. er-Ram de şöyle demektedir: Çoğunluk bunun hakkında bir miktar tespit etmemiştir. Çünkü bu husustaki örf, farklı farklıdır. Ayrıca av hayvanlarının tabiatları da değişiktir. Bundan dolayı örfe Başvurmak gerekmektedir. Mücalid'in, eş-Şa'bi'den, onun Adiy'den diye Ebu Davud ve Tirmizi'de bu hadisin nakledilen rivayetinde, Tirmizi'deki lafzı ile: "Ben Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e doğanın, şahinin avı hakkında sordum da, o: Senin için yakaladığını yiyebilirsin, diye buyurdu şeklindedir. EbU Davud'un lafzı ile de: "Eğitip öğretmiş olduğun köpek ya da doğanı A1lah'ın adını anarak saldığın takdirde senin için yakaladığından ye. Ben: Eğer öldürmüşse, diye sordum. O: Eğer öldürmüşse, ama ondan bir şey yememişse, diye buyurdu." Tirmizi dedi ki: İlim ehline göre amel (uygulama) buna göredir. İlim adamları da doğan ve çakır kuşlarının avında bir sakınca görmezler. Çakır, atmaca, şahin gibi hayvanlar da doğan hükmündedir. Mücahid ayet-i kerime'de geçen "el-Cevarih" lafzını av köpekleri ve kuşları diye tefsir etmiştir. Cumhurun görüşü de budur. Hadisten Çıkan Sonuçlar 1- Hadis-i şerifte avlanma esnasında besmelenin şart olduğu belirtilmektedir. İlim adamları besmelelnin meşruiyeti üzerinde icma' etmekle birlikte, av hayvanınınyenilmesinin helal olması için şart olup olmadığı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Şafii ve bir kesime göre -aynı zamanda bu Malik ve Ahmediden gelen bir rivayettir- besmele sünnettir. Eğer kasten ya da unutarak besmeleyi terk ederse hayvanın yenilmesinin helal oluşunu olumsuz olarak etkilemez, demişlerdir. Ahmed'den gelen tercihe değer görüşüne ve Ebu Sevr ile bir kesime göre ise besmele çekmek vaciptir. ÇÜhkü Adiy yoluyla gelen hadiste şart olarak tespit edilmiştir. Ebu Sa'lebe yoluyla gelen hadiste ise bu hayvanın etinden yenilmesi izni besmele çekilmesine bağlı olarak ifade edilmiştir. Ebu Hanife, Maıik, es-Sevr! ve ilim adamlarının büyük bir çoğunluğu ise, kasten değil de unutarak besmeleyi terk eden kimsenin avının yenilmesinin caiz olduğu kanaatindedir. Fakat Malikilerden haram mı yoksa mekruh mu olacağı hususunda farklı rivayetler vardır. Hanefilere göre haramdır. Şafıllere göre ise kasten terk edilmesi hususunda üç hal söz konusudur: Bu husustaki rivayetlerin en sahihi böyle bir hayvanı yemenin mekruh olacağıdır. Bir diğer görüş ise evla olanın aksinedir, diğer bir görüş ise besmeleyi çekmeyi terk ettiği için günahkar olur, ama av hayvanını yemek haram olmaz. Ahmed'den meşhur olan rivayete göre ise av hayvanı ile zebıha (kesilerek yenilen hayvan) arasında fark vardır. Zebıha hususunda bu üçüncü görüşü kabul etmiştir. 2- Hadiste eğitilmiş köpekler vasıtasıyla avlanmanın mubah olduğu da belirtilmiştir. Ancak Ahmed ve İshak siyah köpeği istisna ederek şöyle demişlerdir: Bu köpekle avlanmak helal değildir. Çünkü o bir şeytandır. el-Hasen, İbrahim ve Katade'den de buna yakın bir görüş naklediimiştir. 3- Az önce kaydedilen şartlar çerçevesinde köpeğin yakaladığı avı yemek, boğazlanarak kesilmese dahi caizdir. Çünkü Nebi efendimiz: "Köpeğinin yakalaması bir tezkiyedir (şer'ı bir kesimdir)" diye buyurmuştur. Eğer eğitilmiş av köpeği, avı pençesi ya da azı dişi ile öldürecek olursa onu yemek helaldir. Bu, eğitilip öğretiimiş av hayvanı hakkındadır. 4- Köpek eğitimli olsa dahi yediği av hayvanından yerı:ıek haram kılınmıştır. Hadiste buna gerekçe olarak: "Çünkü o ancak kendisi için av yakalamış olur" endişesi gösterilmiştir. Cumhurun göruşü budur. Şafıl'nin bu husustaki iki görüşünden tercih edileni de böyledir. 5- Yemek ve satmak gibi maksatlar ile av hayvanından yararlanmak için avlanmak mubahtır. Oyalanmak için de böyledir. Ancak avlanırken tezkiye ve yararlanmak amacı şarttır. Malik ise bunu mekruh görmüştür. Cumhur ona muhalefet etmiştir. el-leys ise: Ben bundan daha çok batıla benzeyen hak bir iş bilmiyorum, demiştir. Eğer av hayvanı ile yararlanma maksadı yoksa avlanması haram olur. Çünkü bu bir canı boş yere telef etmek suretiyle yeryüzünde fesad çıkarmak ka'bilindendir. Bunun mubah olduğunu söylemek kabul edilemez. Eğer avı kesintisiz ve çokça sürdürecek olursa bu mekruh olur. Çünkü avlanmak bu durumda bazı vacipleri ve pek çok mendubları yerine getirmekten kişiyi engelleyebilir .. 6- Av için eğitilmiş köpek beslemek caizdir. Bu durum ayrıca diğer köpekler dışarıda tutulmak suretiyle av köpeğinin artığının tahir olduğuna delil gösterilmiştir. Çünkü av köpeğinin yediği yerden yemeğe de izin verilmiştir. Ayrıca hadisteki: "Senin için yakaladığından ye" buyruğu da şuna deli! gösterilmiştir: Eğer köpeğini bir aVln üzerine salar ve o köpek başkasını avlarsa helal olur. Çünkü "onun yakaladığını" ifadesindeki genellik bunu gerektirir. Cumhurun görüşü budur. Ancak Malik: Helal olmaz, demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Adiy b. Hatim r.a.'dan, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e mi'rad hakkında sordum. O: Eğer sivri tarafı ile isabet ettirirsen yiyebilirsin. Şayet enli tarafıyla isabet ederse ve onu öldürürse şüphesiz ki o bir vaklzdir (ağırlıkla vurulup öldürülmüş bir hayvandır) ondan yeme, diye buyurdu. Adiy: Peki köpeğimi gönderiyorum dedim, dedi. Allah Rasulü şöyle buyurdu: Köpeğini salarken besmele çektiysen yiyebilirsin. Ben: Eğer avdan yerse diye sordum. O: O takdirde ondan yeme. Çünkü o senin için tutmamış, o ancak kendisi için yakalamış olur, diye buyurdu. Ben: Köpeğimi salarım da onunla beraber başka köpek bulduğum da olur . . (Hükmü nedir?) diye sordum. O: Ondan yeme. Çünkü sen ancak kendi köpeğin için besmele çekmiştin, başka köpek için besmele çekmemiştin, diye buyurdu.'1 Fethu'l-Bari Açıklaması: "İbn Ömer bunduka (denilen yuvarlatılmış ve kurutulmuş çamur) ile öldürülen hayvan hakkında o, el-mevkCıze denilen hayvandır demiştir. Salim, el-Kasım, Mücahid, İbrahim, Ata ve el-Hasen de bunu mekruh görmüşlerdir." Malik'in de Muvatta'da rivayet ettiğine göre; kendisine el-Kasım b. Muhammed'den, mi'rad ve bunduka ile öldürülen hayvanları mekruh gördüğü rivayeti ulaşmıştır. Mücahid'e gelince İbn Ebi Şeybe iki yoldan bunu mekruh gördüğünü rivayet etmiş bulunmaktadır. Bu iki rivayetten birisinde: "Tezkiye edilmedikçe ondan yeme" fazlalığını da eklemektedir. İbrahim -en-Nehaı- 'e gelince, İbn ebi Şeybe, el-A'meş'in ondan naklettiği şu rivayetini kaydetmektedir: "Tezkiye edilmedikçe bunduka ile isabet ettirdiği n hayvanı yeme
- Bāb: ...
- باب ...
Adiy b. Hatim r.a.'dan, dedi ki: "Ey Allah'ın Rasulü! Bizler eğitilmiş köpekleri salıyoruz, diye sordum. O: Onların senin için yakaladıklarını ye, diye buyurdu. Ben: Ya öldürseler, diye sordum. O: İsterse öldürsünler, diye buyurdu. Ben: Biz mi'radı da atıyoruz, dedim. O: (Sivri ucuyla) deldiği avı ye, ancak enli tarafıyla isabet edeni yeme, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Mi'radın enli tarafı ile isabet alan (hayvan)." Bu başlık altında Adiy b. Hatim'in hadisini zikretmiş bulunmaktadır. Bu hadiste yer alan hükümleri birinci baş1ıkta açıklamış bulunuyoruz
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Sa'lebe el-Huşeni'den, dedi ki: "Ey Allah'ın Nebisi! Biz kitap ehli olan bir kavmin topraklarındayız. Onların kaplarında yemek yiyebilir miyiz? Ayrıca av hayvanlarının bulunduğu bir yerdeyim. Kimi zaman yayımla, kimi zaman da eğitilmemiş olan köpeğimle de, eğitilmiş olan köpeğimle de avlanıyorum. Bana bunların hangisi uygundur, diye sordum. Allah Rasulü şöyle buyurdu: Kitap ehli ile ilgili sorduklarını ele alalım. Eğer kaplarından başkalarını bulabilirseniz onların kaplarında yemek yemeyin. Eğer başkalarını bulamazsanız, o kapları yıkayın ve onlarda yemek yiyin. Yayın la avlayıp Allah'ın adını andığın hayvanı ye, eğitilmiş köpeğin vasıtasıyla avladığını Allah'ın adını anmışsan ye, eğitilmemiş köpeğinle avlayıp yetişip de tezkiye edebildiklerini de ye, diye buyurdu." Bu Hadis 5488 ve 5496 numara ilede geçiyor Diğer tahric edenler: Tirmizi Av , Ebû Dâvûd, Sayd Fethu'l-Bari Açıklaması: "el-Hasen ve İbrahim dedi ki: Bir ava vurup da onun ön ya da arka ayağı kopmuş ise ayrılan kısmını yeme, diğer kısımlarını ye." el-Hasen'in bu sözünü İbn Ebi Şeybe, el-Hasen'den gelen sahih bir sened ile mevsul olarak rivayet etmiştir. Buna göre el-Hasen bir ava vurup, onun ön ya da arka ayağını koparıp, hayvanın diri olarak kaldıktan sonra ölmesi üzerine şunları söylemiştir: "Böyle bir hayvanı da yeme, ondan kopan organını da yeme! Ancak sen onu vurup da onun organını koparmakla birlikte derhal ölmesi hali müstesnadır. Eğer böyle olursa onu yiyebilirsin." İbnu'I-Münzir dedi ki: Bu mesele hakkında ihtilaf etmişlerdir. İbn Abbas ve Ata: Ondan kesilip ayrılan organı yeme. Av hayvanını tezkiye ederek ye, demişlerdir. İkrime de: Eğer organının kendisinden düşmesinden sonra canlı olarak koşarsa o organı yeme, av hayvanını tezkiye edip ye. Eğer onu vurur vurmaz ölürse onun tamamını ye, demiştir. Şafii de bu görüşü ifade ederek şunları söylemiştir: Hayvanın iki parçaya ayrılması ile daha azının ayrılması arasında o darbe sonucu öldüğü takdirde, bir fark kalmaz. es-Sevr! ve Ebu Hanife'den rivayete göre eğer av hayvanını yarıdan ikiye bölecek olursa her iki parçası da yenir. Eğer baş tarafından üçte biri kesilirse aynı şekildedir. Eğer belden tarafa üçte biri ayrılırsa baş tarafında kalan üçte ikisi yenilir. Fakat belden aşağı olan üçte biri yiyemez. İbn Battal dedi ki: Fukahanın icma' ile kabul ettiklerine göre, o ava isabet edip yaraladığı takdirde o avı yemek caizdir. İsterse yaradan dolayı mı yoksa havadan aşağıya düştüğünden dolayı mı yoksa yerin üzerine düştüğünden dolayı mı öldüğünü bilmemiş olsun. Yine icma' ile kabul ettiklerine göre, av hayvanı mesela bir dağın üstüne düşüp de oradan aşağıya yuvarlanıp ölse eti yeniImez. Eğer ok onunöldürücü yerlerini delmezse, yetişilip tezkiye edilmesi hali müstesna, o av hayvanı yenilmez. İbnu't-Tin dedi ki: Av hayvanından artık hayatta kalması düşünülemeyecek . kadar bir parçayı koparacak olursa, o darbe ile ona öldürücü yerinden isabet ettirmiş gibi olur. Bu sebeple bu darbe, tezkiye konumuna geçer. Malik'in ve başkalarının meşhur görüşü budur. "Kaplarında ... " İbn Dakiki'l-'Id der ki: Bu hususta aslolan hal ile çoğunlukla görülen halintearuzuna (aralarındaki çatışmaya) binaen fukaha arasında görüş ayrılığı vardır. Bu hadisin delalet ettiği doğrultuda görüş beyan edenler, şunu delil gösterirler: Çoğunlukla görülen halden çıkarılan zan(-ı galib), asılolan halden çıkartılan zanna tercih edilir. Ancak necis oldukları muhakkak olarak tarafı mızdananlaşılıncaya kadar asla göre hüküm verilir diyenler buna iki şekilde cevap vermişlerdir: 1- Burada yıkama emri asla bağlı kalmaya delil teşkil eden naslar ile bu hadisin ifadesini bir arada telif etmek üzere ihtiyat olsun diye müstehap oluşa hamledilir. 2- Ebu Sa'lebe hadisinden maksat, bu kapların necis olduğunu kesin olarak bilen kimselerin hali hakkındadır. Mecusileri söz konusu etmiş olması da bunu pekiştirmektedir. Çünkü onların kapları, kestikleri helal olmadığından dolayı necistir. Nevevi de şöyle demektedir: Ebu Sa'lebe hadisinde geçen kaplardan maksat, kaplarında domuz eti pişiren kimselerin ve şarap içen kimselerin kaplarıdır. Nitekim Ebu Davud'un rivayetinde bu husus açıkça ifade edilmiş bulunmaktadır: "Bizler kitap ehline komşuluk yapıyoruz. Onlar da tencerelerinde domuz pişiriyorlar, kaplarında da şarap içiyorlar. Bunun üzerine (Allah Rasulü) şöyle buyurdu ... " diyerek verdiği cevabı zikretmektedir. Fukahanın maksadı ise mutlak olarak kafirlerin kapları olup, necis işlerde kullanılmayanlarıdır. Bu gibi kapların kullanılması onlara göre yıkanmadan dahi caizdir. Bununla birlikte bu hususta mekruhluğun sabit oluşundan dolayı değil de ihtilaftan kurtulmak için bu gibi kaplan yıkamak daha uygundur. ileride üç bab sonra "av hayvanı iki yahut üç gün kaybolur ve bulunmayacak olursa" başlığı altında bu hadis ile ilgili diğer bahisler gelecektir. Hadiste birden çok sorunun bir araya getirilerek bir defada sorulabileceği ve bunlar hakkında emma ve emma (şuna gelince, buna gelince) lafzı kullanılarak tek tek etraflı bir şekilde cevap verilebileceği anlaşılmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Muğaffel'den rivayete göre; "O, parmak uçlarıyla taş atan bir adam görmüş. Ona: Parmak uçlarınla küçük taşlar atma. Çünkü Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem parmak uçlarıyla küçük taş atmayı nehyetti -ya da parmak uçlarıyla küçük taş atmayı mekruh görürdü (hoşlanmazdı)- dedi ve ayrıca şunları da söyledi. Çünkü onunla ne bir av avlanır, ne de onunla bir düşman öldürülür. Fakat böyle bir taş dişi kırabilir, gözü çıkarabilir. Bundan sonra tekrar onun küçük taş attığını görünce ona: Ben sana Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in parmak uçlanyla küçük taş atmayı nehyettiğini -ya da parmak uçlarıyla küçük taş atmayı kerih gördüğünü (hoşlanmadığınl)- söyleyerek hadis naklediyorum ve sen pamak uçlannla küçük taş atıyorsun ha! Şöyle ve şöyle seninle konuşmayacağım, dedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hazf (parmak uçlarıyla küçük taş atmak) ve bunduka (yuvarlatılıp, kurutulmuş çamur)." Hazf ile ilgili açıklama bu Başlıkta gelecektir. Bunduka ise çamurdan yapılıp kurutulan ve onunla atış yapılan, bilinen bir cisimdir. "Hazf (Parmak uçlarıyla taş atma)" yani iki şehadet parmağıyla yahut Baş parmak ile şehadet parmağı arasında ya da orta parmağın üst tarafı ve Başparmağın iç tarafı ile bir çakıl taşı ya da bir hurma çekirdeği atmak demektir. Mihzefe ise, taşın ortasına yerleştirilip onunla kuşa taş atılan a1ete denilir. Sapana da bu isim verilir. Bu açıklamayı es-Sihah'ta (el-Cevheri) yapmıştır. "Onunla bir av avlanmaz." el-Mühelleb dedi ki: Yüce Allah avı belli bir nitelikte helal kılarak: "Ellerinizin ve mızraklarınızın erişebildiği bir şey" (Maide, 94) diye buyurmuştur. Oysa kurutulmuş çamur ile ve benzeri ile atmak bu ka'biiden değildir. Böyle bir şey(den dolayı ölen hayvan) ancak ağırlık ile vurularak öldürülmüş bir hayvan olur. ilim adamları -aralarında istisna teşkil edenler dışında- bunduka denilen kurutulup, yuvarlatılmış çamur parçaları ile ve taş ile öldürülmüş hayvanların yenilmesinin haram olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir. Bunun böyle olmasının sebebi ise bunların av hayvanını keskin ve sivri taraflarıyla öldürmeyip bu şeyleri atanın kuwetiyle ölümüne sebep olmalarıdır. "Seninle şöyle şöyle konuşmayacağım." Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 1- Sünnete muhalefet eden kimselerle darılmak ve onlarla konuşmamak caizdir. Böyle bir dargınlık da üç günden fazla küs durmayı yasaklayan hükümlerin kapsamına girmez. Çünkü bu tür yasak, kendi nefsi için küs duranlar ile ilgilidir. ileride Edeb bölümünde(6073.hadiste) buna dair geniş açıklamalar gelecektir. 2- Münker değiştirilir. 3- Bunduka denilen çamurdan yuvarlatılıp kurutularak sertleşmiş parçaların atılması yasaklanmıştır. Çünkü şeriat koyucunun, bunun av hayvanın! öldüremeyeceğini söylemesi, atış için onu kullanmanın anlamsız olduğunu, aksine bu yolla hayvanın ona malik olmayan birisi tarafından telef olmaya maruz bırakılacağını ortaya koymaktadır. Bu ise nehyedilmiş bir husustur. Evet, bazı hallerde bunduka atılmış bir hayvan yetişilip, tezkiye edilebilir ve onu yemek helal olabilir. Bundan dolayı bunun caiz oluşu hakkında görüş ayrılığı vardır. Mücella, ez-Zehair'de bunun yasak olduğunu açıkça ifade etmiş, İbn Abdisselam da bu doğrultuda fetva vermiştir. en-Nevevı ise bunun helal olduğunu kat'i olarak ifade etmiştir. Çünkü böyle bir iş, avlanmaya götüren bir yoldur. Meselenin tahkiki ise, duruma göre hükmün farklılaşacağını ortaya koymaktadır. Eğer atış halinde çoğunlukla görülen, hadiste söz konusu edilen durum ise yasaktır. Aksi ise caizdir. Özellikle de kendisine atılan hayvan ancak bu yolla ulaşılabilecek olup, çoğunlukla da ölümü ile neticelenmiyor ise hüküm böyledir. Bu başlıktan iki başlık önce el-Hasen'in kasaba ve şehirlerde bunduka denilen bu taşlarla atış yapmanın mekruh olduğu sözü de geçmiş bulunmaktadır. Bundan anlaşıldığına göre ise (mefhumu) çölde böyle bir işin mekruh olmayacağıdır. O halde bu işin nehyedilmesinin ekseninde insanlardan herhangi bir kimseye zarar verme korkusunun tespit edilmiş olması bulunmaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Her kim davar ya da av köpeği olmayan bir köpek barındırırsa her gün onun amelinden iki klrat eksilir. " Bu Hadis 5481 ve 5482 numara dada var Diğer tahric edenler: Tirmizi Hükümler; Müslim, Müsakat
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer'den, dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle buyururken dinledim: "Her kim onun üzerine giden bir köpek yahut bir davar köpeği dışında bir köpek edinir (barındırır) ise her gün onun ecrinden iki k1rat eksilir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer'den, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Her kim davar yahut (ava) hücum eden bir köpek dışında köpek edinirse her gün onun amelinden iki k1rat eksilir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Av köpeği yahut davar (çoban) köpeği olmayan köpek edinen kimse." Bir şeyi saklayıp biriktirmek amacıyla edinen kimse hakkında "ıktene'ş-şey'e" tabiri kullanılır. Bu metne dair yeterli açıklamalar (2327 numaralı hadiste) geçmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Adiy b. Hatim'den, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e şunu sordum: Bizler şu av köpekleriyle avlanan bir kavimiz. (Bu hususta bize ne dersin?) Şöyle buyurdu: Eğer öğretiImiş köpeklerini Allah'ın adını anarak salarsan onların senin için tuttuklarından o av hayvanını öldürseler dahi ye. Köpeğin av hayvanından bir şey yemesi müstesna. Çünkü ben o takdirde köpeğin ancak kendisi için yakalamış olacağından korkarım. Şayet senin köpeklerine başka köpekler de karışacak olursa ondan yeme!" Fethu'l-Bari Açıklaması: "Mükellibin", tedib ediciler yahut alıştırıcılar demektir. Bunun bildik hayvanın adı olan "kelb (köpek)" lafzından tef'il veznine getirilmiş bir kelime olmadığı, aksine bunun hırs demek olan "el-keleb" kökünden geldiği de söylenmiştir. Bunun da ilk anlama raci olduğu doğrudur. Çünkü bu, köpeğin tabiatında var olan ileri derecedeki hırs ile a1akalıdır. Ebu Ubeyde yüce Allah'ın "mükellibin" lafZlnı: Yani kelblere sahipkimseler diye açıklamıştır. Rağıb da: Kellab ve mükellib, köpeklere öğreten, eğitim veren demektir, demiştir. "İbn Abbas dedi ki: Köpek (av hayvanından) yediği takdirde onu ifsad etmiş ve ancak kendisi için yakalamış olur. Yüce Allah da: "Allah'ın size öğrettikleri ile alıştırıp öğrettiğiniz avcı hayvanların ... "(Maide, 4) diye buyurmaktadır. Bu sebeple köpeklere av hayvanına ilişmemeyi öğreninceye kadar vurulur (dövülür) ve onlara öğretilir." Yani açgözlülük huylarını bırakıncaya ve sahibi gelene kadar avdan bir şey yemeyerek bu hususta sabra alışıncaya kadar bu şekilde eğitilirler
- Bāb: ...
- باب ...
Adiy b. Hatim r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Sen köpeğini Allah'ın adını anarak saldığın takdirde o da avı yakalayıp öldürürse onu ye. Eğer av hayvanından yerse sen yeme. Çünkü ancak kendisi için yakalamış olur. Şayet üzerlerine Allah'ın adı anılmamış birtakım köpeklerle karışır ve bu köpekler av hayvanını yakalayıp öldürürlerse sen yeme. Çünkü o hayvanı hangilerinin öldürdüğünü bilemezsin. Eğer bir ava atış yapar da onu bir ya da iki gün sonra bulduğun takdirde avda senin okunun izi dışında bir iz yoksa onu ye. Eğer suya düşerse yeme
- Bāb: ...
- باب ...
Adiy'den rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e: Av'a ateş edip, iki üç gün onun izinin peşine düşer, sonra avda oku da bulunduğu halde ölmüş olarak onu bulursa durum ne olur, diye sormuş, Allah Rasulü de: Dilerse yiyebilir, diye cevap vermiştir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Avladığı hayvan iki ya da üç gün kaybolursa", yani avcı onu bulamazsa ... Bu hadiste Said b. Cubeyr'in, Adiy b. Hatim'den diye naklettiği Tirmizi, Nesai ve Tahavı'deki lafzında şu fazlalık da zikredilmiştir: "Okunu o avda bulup da o avda bir başka yırtıcı hayvanın bir izini görmez ve senin okunun onu öldürdüğünü bilirsen ondan ye." er-Ram dedi ki: Bundan anlaşıldığına göre oku av hayvanını yaraladıktan sonra hayvan kaybolur, sonra gelip onu ölmüş olarak bulursa o av'ı yemek helal olmaz. Şafii'nin el-Muhtasar'da zikredilen ifadesinin zahirinden de anlaşılan budur. Nevevı, helal olacağına dair delil daha sahihtir, demiştir. el-Beyhakl ise elMarife adlı eserinde Şafii'den İbn Abbas'ın: "Gördüğünü ye, görmediğini terk et" sözünün anlamını şu şekilde açıkladığını nakletmektedir: "Gördüğünü" ile kasıt, köpeğin gözünün önünde öldürdüğünü gördüğün av hayvanı demektir. "Görmediğin" ise öldürüldüğüne senin şahit olamadığın demektir. Bana göre böylesi hakkında başka türlüsü caiz olamaz. Ancak bu hususta Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemiden bir rivayet gelmiş ise o takdirde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in emrine muhalif olan her şeyortadan yok olur gider, ona karşı ne bir görüş, ne de bir kıyas mukavemet edebilir. Beyhaki dedi ki: Haber ise yani bu başlıktaki hadisin hükmü ise sabittir. O halde Şafil'nin kabul ettiği görüşün de bu olması gerekir. "İki yahut üç gün" Müslim'de: "Okunu attıktan sonra av hayvanı senin gözünden kaybolup da ona sonradan yetişecek olursan kokuşmadığı sürece ye" şeklindedir. Üç gün sonra ava yetişen kimse hakkındaki lafızda: "Kokuşmadıkça onu ye" denilmektedir. Böylelikle nihai süreyi av hayvanının kokuşması olarak tespit etmiştir. Mesela, üç gün sonra avı bulup da eğer kokuşmamışsa helaldir. Şayet üç günden önce ama kokuşmuş halde bulursa helal değildir. Hadisin zahiri bunu gerektirmektedir. Nevevl de kokmuşsa yenilmesinin yasaklanmasının tenzihi olduğunu söyleyerek buna cevap vermiştir. Buna delilolarak' da şunu göstermiştir: Atıcı (avcı) atıştan sonra av hayvanını yakalamayı buluncaya kadar erteleyecek olursa, az önce belirtilen şartlar çerçevesinde helal olur. Av hayvanının onu aramakla birlikte mi bulunmadığı yoksa aramadığı için mi bulunmadığı gibi bulamayışın sebebi hakkında tafsilata ihtiyaç bulunmamaktadır. Fakat son rivayetteki ibareler arama lehine delil gösterilebilir. Çünkü orada: "İzini takip edip, arkasına düşerse" denilmektedir. Kaybolan avın ne şekilde aranacağı hususunda da görüş ayrılığı vardır. Ebu Hanife'den gelen rivayete göre eğer bir saat (kısa bir süre) aramayı geciktirip, aramayacak olursa helal olmaz. Şayet atışın akabinde arkasından gider ve onu ölü olarak bulursa helaldir. Şafillerden nakledildiğine göre .ise avı takip etmesi kaçınılmaz bir şeydir. Koşmanın şart olup olmadığı hususunda da iki görüş vardır. Bunların kuvvetli olanına göre hızlıca koşması halinde onu canlı olarak bulacak olsa dahi adeti üzere yürümesi yeterlidir ve bu takdirde helaldir. İmamu'I-Harameyn ise: Arama şeklinin tahakkuk etmesi için az da olsa hızlıca hareket etmesi kaçınılmazdır, demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Adiy b. Hatim'den, dedi ki: "Ey Allah'ın Resulü, ben besmele çekerek köpeğimi salıyorum, dedim. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Eğer besmele çekerek köpeğini salıp o da aVi yakalayıp öldürür ve avdan bir şey yerse, sen yeme. Çünkü o kendisi için yakalamış olur." Ben: (Bazen) köpeğimi salarım ama onunla beraber bir başka köpek bulurum da hangisinin o avı yakaladığını bilemezsem (hüküm ne olur), diye sordum. O: Hayır, yeme. Çünkü sen kendi köpeğini salarken besmele çektin ama başkası için çekmedin diye buyurdu. Yine ona el-mi'rad denilen ucu sivriıtilmiş enli tahtanın avı hakkında sordum da o: Eğer keskin ucuyla isabet ettirirsen ye, şayet enli tarafıyla isabet eder de avı öldürürse o darbe ile öldürülmüş (vakız)dir, bu sebeple yeme, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Adiy b. Hatim r.a.'dan, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e: Biz bu köpeklerle avcılık yapan bir kavimiz, diye sordum. O şöyle buyurdu: Allah'ın adını zikrederek eğitilmiş köpeklerini saldığın takdirde onların senin için tuttuklarından ye. Ancak köpek yemiş ise sen yeme. Çünkü ben köpeğin kendisi için avı yakalamış olacağından korkarım. Şayet aralarına onlardan başka bir köpek karışacak olursa yine yemet
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu. Sa'lebe el-Huşeni r.a.'dan, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gidip: Ey Allah'ın Rasulü, biz kitap ehli olan bir kavmin diyarında bulunuyoruz. Onların kaplarından yemek yiyoruz (yiyebilir miyiz)? Ayrıca avcılık yapılan bir diyardayız. Ben yayımla avlandığım gibi, eğitilmiş olan köpeğimle de, eğitilmemiş olan köpeğimle de avlandığım oluyor. Bunlardan bize nelerin helalolduğunu bana bildir, dedim. Allah Rasulü şöyle buyurdu: Senin kitap ehli bir kavmin diyarında olduğunu ve onların kaplarında yemek yediğini söyledin. Eğer onların kapları dışında başka kaplar bulabilirseniz onların kaplarında yemeyiniz. Eğer başka kap bulamazsanız, o kapları yıkayınız, sonra onlarda yemek yiyebilirsiniz. Avcılık yapılan bir diyarda olduğunu da söz konusu ettin. Yayınla avlandığın takdirde Allah'ın ismini zikret, sonra ye. Eğitilmiş olan köpeğin vasıtası ile avlandığın takdirde yine Allah'ın adını an, sonra ye. Eğitilmemiş olan köpeğinle avlanmana gelince, eğer onu yetişip tezkiye edebilirsen (şer'l esaslara uygun kesebilirsen) yiyebilirsin
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Maıik r.a.dan, dedi ki: "Merru'z-Zahran denilen yerde bir tavşanın peşine takıldık. Yoruluncaya kadar onu yakalamak için koşuşup durdular. Daha sonra ben onun arkasından koştum ve nihayet onu yakaladım. Onu alıp Ebu Talha'ya götürdüm, o da onun uyluklarının üst tarafını yahut iki budunu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gönderdi, o da bunu kabul etti
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Katade'den rivayete göre o (Hudeybiye yılında seferde) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte idi. Mekke yolunun bir kısmında oldukları sırada ihramlı olan birkaç arkadaşı ile birlikte geri kalmıştı. Ebu Katade'nin kendisi ise ihrama girmemişti. Yabani bir eşek gördü, atına bindi. Sonra da arkadaşlarından kendisine bir kamçı vermelerini istediyse de onlar kabul etmediler. Mızrağını vermelerini istedi, yine kabul etmediler. Bu sefer kendisi mızrağını aldı, sonra da eşeğin peşinden hızlı ca koştu ve onu öldürdü. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabından bazıları o yabani eşekten yedikleri halde, bazıları da yemeyi kabul etmedi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yetiştiklerinde ona bu durumu sordular. Allah Rasulü bunun üzerine: "O, Allah'ın size yiyesiniz diye ihsan ettiği bir yiyecektir, buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Yine Ebu Katade'den, benzeri bir rivayet nakledilmiş bulunmaktadır. Ancak oradaki rivayete göre Allah Rasulü: "Beraberinizde onun etinden bir şey kaldı mı" diye sordu. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Avcılık yapmak hakkında hadisler." İbnu'l-Müneyyir dedi ki: Buhari'nin bu başlıktan maksadı, geçimi avlanmaya bağlı kimselerin avcılıkla uğraşmalarının meşru olduğuna, başka şeyler ile geçinen kimselerin arızi olarak av yapmalarının mubah olduğuna, ama asıl ihtilatın bulunduğu noktanın, sadece eğlenmek amacıyla avlanmak olduğuna işaret etmektedir. Derim ki: Buna dair açıklamalar birinci başlıkta geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Katade'den dedi ki: "Mekke ile Medine arasında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte idim. Onlar ihramlı oldukları halde ben ihrama girmemiş, atımın üzerinde yolculuk yapıyordum. Ben dağlara çokça çıkan birisi idim. Bu durumda iken insanların bir şeye bakıp durduklarını gördüm. Ben de ona bakmaya çalıştım. Onun yabani bir eşek olduğunu gördüm. Onlara: Bu ne, diye sordum. Onlar: Bilmiyoruz dediler. Ben: O bir yabani eşektir, dedim; Bu sefer onlar: Evet, o gördüğün gibidir dediler. Kamçımı unutmuş -idim, onlara: Bana kamçımı uzatınız, dedim. Onlar: O hayvanı yakalaman için sana yardım etmeyiz, dediler. Bunun üzerine inip kamçımı kendim aldım. Sonra onun peşine takıldım. Fazla zaman geçmeden ona yetiştim ve ayaklarından yaraladım. Arkadaşlarımın yanına gittim, onlara: Kalkın da onu taşıyın dedimse de, onlar: Hayır elimizi ona değdirmeyiz, dediler. Ben de o yabani eşeği taşıyıp onların yanına kadar götürdüm. Bazıları ondan yemedi, bazıları da yedi. Bunun üzerine ben: Sizin için Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gidip bunun yenilip yenilmeyeceğini soracağım, dedim. Sonra ona yetiştim ve olanı biteni anlattım. Bana: Yanınızda ondan bir şey kaldı mı diye sordu. Ben: Evet, dedim. Allah Rasulü: Yiyiniz, bu Allah'ın sizlere yemeniz için ihsan ettiği bir rızıktır, buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: 'Dağlardaavıanmak." Buhari bu başlık altında Ebu Katade'nin rivayet ettiği yabani eşek olayı ile ilgili hadisi zikretmektedir. Çünkü bu rivayette: "Ve ben dağların üzerine çokça tırmanan birisi idim" ifadelerinden dolayıdır. Bu da dağların yüksek yerlerine, tepelerine çokça çıkardım anlamındadır. İbnu'l-Müneyyir dedi ki: Bu başlık ile kendisi ya da bineği lehine bir maksat gözeten kimsenin maksadının mubah olması halinde, zorluklara katlanmanın caiz olduğuna dikkat çekmek istemiştir. Ayrıca dağlarda avlanmanın hükmünün düzlükte avlanmak gibi olduğuna, ihtiyaç dolayısı ile yürünmesi zor yerlerde atkoşturmanın caiz olduğuna ve bunun hayvana bir çeşit azap kalbilinden olmadığına da dikkat çekmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
ibn Abbas dedi ki: Denizin yiyeceği onda ölen (meyte)dir. Ancak kendisinden tiksinip pis saydığın bu türden değildir. Yahudiler yılan balığını yemezler ama bizler onu yeriz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabından olan Şureyh şöyle demiştir: Denizde bulunan her şey şer'i usule uygun kesilmiş demektir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Cüreyc dedi ki: Ben Ata'ya: Nehirlerde ve sel sularında avlanılan hayvanlar da deniz avı sayılır mı, diye sordum. O, evet dedikten sonra: "Bu, çok tatlı, içimi hoş ve kolaydır, diğeri ise çok acı ve tuzludur. Bununla birlikte her ikisinden de taze et yersiniz. "(Fatır, 12) buyruğunu okudu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ebi Evfa r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte yedi -yahut altı- gazve yaptık, onunla birlikte çekirge yerdik." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Çekirge yemek." İlim adamları çekirgeleri tezkiyesiz olarak yemenin caiz olduğunu icma' ile kabul etmişlerdir. Ancak Malikilerin meşhur olan görüşüne göre tezkiyeleri şarttır. Fakat bu tezkiyenin şekli hususunda görüş ayrılığı vardır. Başının kesilmesi ile olacağı söylendiği gibi, bir tencereye yahut ateşe düşerse helal olur da denilmiştir. İbn Vehb de: Çekirgeyi yakalamak onun tezkiye edilmesidir, demiştir. Malikilerden Mutarrif, Cumhurun, çekirgenin tezkiye edilmesine ihtiyacı yoktur görüşüne muvafakat etmiştir. Çünkü İbn Ömer'in rivayet ettiği hadiste şöyle denilmektedir: "Bize iki ölü ve iki kan helal kılınmıştır: Balık ve çekirge ile karaciğer ve dalak." Bunu Ahmed ve Darekutnı merfu olarak rivayet etmişlerdir. Darekutnı ayrıca: Mevkuf ıivayet daha sahihtir, demiştir. Beyhak! de aynı şekilde mevkuf rivayeti tercih etmekle birlikte: Bu da merfu hükmündedir, demiştir. Nevevı de çekirge yemenin helal olduğu hususunda icma' bulunduğunu nakletmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Sa'lebe el-Huşeni'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna varıp dedim ki: Ey Allah'ın Rasulü, biz kitap ehli diyarındayız. Onların kaplarında yemek yiyoruz. Ayrıca biz bir av diyarındayız. Yayımla avlandığım gibi, eğitilmiş köpeğimle de, eğitilmemiş köpeğimle deavlanırım. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Sözünü ettiğin kitap ehli kimselerin yurdu ile ilgili olarak diyorum ki: Başka bir kap bulamamamz ve çaresiz olarak onların kaplarını kullanmak zorunda kalmanız hali dışında onların kaplarında yemek yemeyiniz. Eğer kaçınılmaz olarak onları kullanmak zorunda kalırsanız, o kapları yıkayınız ve böylece onlarda yemek yiyiniz. Sizlerin bir av diyarında oluşunuza gelince, yayın la avladığını Allah'ın adını anarak ye. Eğitilmiş köpeğinle avladığını Allah'ın adını anarak ye. Fakat eğitilmemiş köpeğin ile avladığını ancak yetişip tezkiye edebilirsen yiyebilirsin
- Bāb: ...
- باب ...
Seleme b. el-Ekva'dan, dedi ki: "Hayber'in fethedildiği gün akşam olduğunda askerler ateşleri yaktılar. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Bu ateşleri ne için yaktınız, diye sordu. Onlar: Ehli (evcil) merkep etleri(ni pişirmek) için dediler. Allah Rasulü: İçinde bulunanları dökünüz, çömleklerini de kırınız diye buyurdu. Orada bulunanlardan birisi ayağa kalkarak: İçinde bulunanları dökelim ama bu çömlekleri yıkayalım (olmaz mı), diye sordu. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Yahut bunu yapınız, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Mecusilerin kapları." İbnu'l-Müneyyir dedi ki: Buhari Mecusiler lafıını başhkta zikretmekle birlikte, hadisler kitap ehli hakkındadır. Çünkü o her ikisinin de sakıncalı tarafının aynı olduğuna dayanarak böyle yapmıştır. Bu sebep de onların necis şeylerden sakınmamalarıdır. el-Kermani der ki: Ya da Buhari, bunların birini diğerine kıyas ederek hüküm vermiş yahut Mecusilerin kitap ehli olduklarını iddia etmelerini göz önünde bulundurarak böyle demiştir. Derim ki: Bundan da güzeli, onun böylelikle hadisin rivayet yollarından birisinde Mecusilerin açıkça söz konusu edilmiş olduklarına da işaret etmekte olduğunu gerekçe göstermektir. Çünkü Tirmizi'de bir başka yoldan, Ebu Salebe'den şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Mecusilerin çömlekleri hakkında soruldu da o: Onları iyice yıkayıp tertemiz ettikten sonra o kaplarda pişirebilirsiniz" diye buyurdu. Mecusilerin kapları ile ilgili hüküm kitap ehlinin kapları hakkındaki hükümden farklı değildir. Çünkü eğer hükmün illeti, onların da kestiklerinin kitap ehlinin kestikleri gibi helal olduğu ise anlaşılmayacak bir taraf yoktur. Yahut birkaç başlık sonra araştırılacağı üzere helal değildir. Bu durumda Mecusilerin kesti klerini, içinde pişirdikleri ve ondan kepçe ile aldıkları kaplar, meyte ile karşı karşıya kaldıkları için necis olurlar. Kitap ehli de aynı durumdadır. Çünkü onların dini anlayışlarına göre necis şeylerden sakınmak söz konusu değildir. Ayrıca kaplarında domuz eti de pişirirler, kaplarına şarap ve benzeri şeyler de koyarlar
- Bāb: ...
- باب ...
Abaye b. Rifaa b. Rafi'den, o dedesi Rafi' b. Hadic'den, dedi ki: "Zülhuleyfe'de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte idik. İnsanlar açlık musibeti ile karşı karşıya kaldılar. Biz de bir miktar deve ve koyun ele geçirdik. -Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de orduların arka taraflarında idi.- Ellerini çabuk tutarak tencereleri ocakların üzerine koydular. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onların yanına gelip emir vererek tencereler baş aşağı edildi. Daha sonra ganimetIeri paylaştırdı. On koyunu bir deveye denk kabul etti. Develerden birisi kaçtı. Gazada bulunanlar arasındaki at sayısı pek azdı. Devenin arkasından koştular, koşanları oldukça yordu. Bir adam ona bir ok atıverdi. Allah da o devenin ilerlemesini engelledi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunun üzerine şöyle buyurdu: Şüphesiz bu evcil hayvanların da vahşi hayvanların kaçışları gibi bir kaçışları vardır. Bunlar arasından elinizden kaçıp kurtulan olursa onlara bunun yaptığı gibi yapınız. Abaye dedi ki: Dedem dedi ki: Şüphesiz biz yarın düşman ile karşılaşacağımızı ümit ediyoruz -ya da onlarla karşılaşmaktan endişeleniyoruz.- Beraberimizde bıçaklar da bulunmamaktadır. Bu durumda kamışlarla hayvan kesebilir miyiz? Allah Rasulü şöyle buyurdu: Kanı akıtan (aletlerle kesilen) ve üzerine Allah 'ın adı anılmış bulunanları yiyiniz. Ama diş ve tırnak ile (kesilen) değiL. Size buna dair haberi vereyim: Diş bir kemiktir, tırnak ise Habeşlilerin bıçağıdır." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kesilen hayvan üzerine besmele çekmek ve kasten besmeleyi terk eden kimse(nin hükmü)." Buhari "kasten" sözü ile besmele çekmeyi kasten terk eden kimsenin durumunun farklı olduğunu tercih ettiğine işaret etmektedir. Böyle bir kimsenin kestiği hayvanın yenilmesi helal olmaz. Ancak unutarak terk edeninki helaldir. Çünkü Buhari bunaİbn Abbas'ın sözünü delil göstererek daha kuvvetli gördüğüne işaret etmiştir. Ayrıca daha sonra zikretmiş olduğu yüce Allah'ın: "Üzerlerine Allah'ın ismi anılmayanlardan yemeyin."(En'am, 121) buyruğunu da zikrettikten sonra: "Unutan kimseye ise fasık adı verilmez'I demiştir. Bununla da ayet-i kerimedeki yüce Allah'ın: "Çünkü o bir fısktır" buyruğuna işaret etmektedir. İşte bu lafızdan bu niteliğin, bu işi kasten yapan hakkında kuııanılacağı sonucunu çıkarmıştır .. Dolayısıyla hüküm de kasten besmeleyi terk eden hakkında özeııikle söz konusu olur. Kesim hususunda unutan ile kasten terk eden kimse arasında ayrım gözeterek hükümlerinin farklı olduklannı söylemek, İmam Ahmed'in ve bir grup fukahanın görüşüdür. "Bunun üzerine Allah Rasulü tencerelerin dökülmelerini emir verdi ve içindekiler döküldü." Bu yerde iki şey hakkında ihtilM edilmiştir: Birincisi dökmenin sebebidir. İkincisi ise acaba et itiM edildi mi, edilmedi mi hususudur. Birincisi ile ilgili olarak Iyad şöyle demektedir: Askerler, İslam diyarına ve ortak olan ganimet malından ancak paylaştırmadan sonra yemenin caiz olacağı bir yere gelmişlerdi. Paylaştırmadan önce ganimet mallarından yemek ise ancak dar-ı harb'de kaldıkları sürece caizdir. Iyad devamla der ki: Bunun sebebinin, bu etleri bir çeşit talan edercesine almış olmaları ve ihtiyaç kadarı ile mutedil bir şekilde kuııanmamış olmaları ihtimali de vardır. Ayrıca bir başka hadiste buna delil teşkil edecek ifadeler bulunmaktadır. İyad bu sözüyle Ebu Davud'un, Asım b. Kuleyb yoluyla babasından -ki sahabiliği de vardır-, onun da ensardan bir adamdan şöyle dediğine dair naklettiği rivayetine işaret etmektedir: "İnsanlar çok ileri derecede açlıkla ve kıtlıkla karşı karşıya kaldılar. Derken bir miktar koyun ganimet aldılar, onları adeta talan ettiler. Tencerelerimiz onların etleri içinde olduğu halde kaynıyorken Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem atı üzerinde geldi ve yayı ile tencerelerimizi döktü, sonra da etleri toprağa karıştırmaya koyuldu. Daha sonra: Talan hiçbir şekilde meyteden daha helal değildir, diye buyurdu." İşte bu, onlara acelecilik etmeleri dolayısıyla maksatlarının tam zıttı ile kendilerine muamele ettiğini -nitekim miras bırakanı öldüren mirasçı katilin mirastan mahrum edilmesi muamelesine maruz kalışı gibi- göstermektedir. "Deve hızlıca kaçtı." Söz konusu deve paylaştırılmış develerden idi. ''Vahşi hayvanlar gibi kaçarlar." Onların da vahşileştiklerini, yabanileştiklerini kastetmektedir. "Kanı akıtan", çokça akıp dökülmesini sağlayan ... "Diş ve tırnak hariç", yani diş ve tırnak ile kesmek mubah değildir yahut kesimde yeterli değildir. "Çünkü diş bir kemiktir." Beydav! dedi ki: Bu, ikinci önerme söz konusu edilmeden yapılan bir kıyastır. Çünkü bu önerme onlar tarafından iyice bilinen bir şeydir. İfadenin takdiri şöyledir: Diş bir kemiktir. Her bir kemik ile de kesim helal olmaz. NevevI de şöyle demektedir: Hadis: Kemiklerle kesmeyiniz. Çünkü kemikler kan ile necis olurlar. Ben de sizlere onları necasete bulaştırmayı yasaklamış bulunuyorum. Çünkü bu kemikler cinlerden kardeşlerinizin azığıdır, anlamındadır. "Tırnak ise Habeşlilerin bıçağıdır." Yani Habeşliler de kafirdir. Ben de size onlara benzemeyi yasaklamış bulunuyorum. Bu açıklamayı İbnu's-Salah yapmış, sonra Nevev! de ona uymuştur. Bir diğer açıklamaya göre diş ve tırnak ile kesim yapmayı yasaklamasının sebebi, bunlar ile kesim yapılmasının hayvana işkence oluşundan dolayıdır. Bunlar ile çoğunlukla ancak -kesime şekil itibariyle çoğunlukla benzemeyen- boğulmak hadisesi gerçekleşir. Hadisten Çıkan Sonuçlar Az önce kaydedilenler dışında hadisten daha başka birtakım sonuçlar da çıkarılmıştır. 1- Ortak olan mallarda, az da olsa ve onlara ihtiyaç duyulsa dahi izinsiz tasarrufta bulunmak haramdır. 2- Ashab-ı kiram, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in emrine ileri derecede ihtiyaç duydukları şeyleri terk etmek hususunda dahi kesin itaat ederlerdi. 3- İmamın, yönetimi altında bulunan raiyesini -eğer şer'! masıahat daha ağır basıyor ise- faydalı olan bir şeyi ya da benzerini telef etmek suretiyle cezalandırmak hakkı vardır. 4- Ganimetin paylaştırılması halinde farklı mallar arasında bir miktarını öbürüne denk kabul etmek ve değer biçmek caizdir. Her şeyin başlı başına ayrıca paylaştırılması şartı yoktur. 5- Evcil hayvanlardan olup yabanileşen bir hayvan, yabani hayvan hükmünü alır. Aksi de söz konusudur. 6- Demir olsun yahut olmasın maksadı gerçekleştiren başka şeyler ile de hayvan boğazlamak caizdir. 7- Kaçan bir hayvanın eğer zebhine imkan bulunmayacak olursa karei avı ve evcil olup yabanileşen hayvanlar gibi ayaklarından yaralanması caizdir. Bu durumda bütün çüzleri de kesilmiş olur. Eğer yapılan atış ile isabet eder ve bundan dolayı da ölürse, eti de helal olur. Ama kesilmesine güç yetirilen hayvan ya boğazından kesilmek yahut nahr sureti ile ancak mubah olur ve bu hususta icma' vardır. 8- Meytenin haram kılınış sebebinin, kanının içinde kalışı oluşuna da dikkat çekilmektedir. 9- Diş ve tırnak, hayvanın vücuduna ister bitişik olsun, ister ayrı olsun, ister tahir, isterse necis olsun, onlarla kesim yapmak yasaklanmıştır. Ancak Haı:ıefiler bedene bitişik bulunan diş ve tırnağı farklı kabul etmiş ve yasağın bu iki hale mahsus olduğunu, vücuttan ayrı bulunmaları halinde bunlarla kesim yapmayı caiz kabul etmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Salim'den rivayete göre Abdullah (b. Ömer)'i Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle tahdis ederken dinlemiştir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Zeyd b. Amr b. Nufeyl ile Beldah denilen vadinin alt taraflarında karşılaştı. Bu karşı1aşma Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e vahiy nazil olmadan önce olmuştu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona içinde et bulunan bir sofra takdim etti. Ancak Zeyd ondan yemeği kabul etmedi. Gfha sonra şunları söyledi: Ben sizin ibadet için dikili taşlarınız üzerine kestiklerinfzçien yemem, ben ancak üzerine Allah'ın adı anılanlardan yerim." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Dikili taşlara ve putlara kesilenler." Dikili taşlar (en-nusub), üzerlerinde putlar adına kesim yapılan ve Ka'be'nin etrafında dikilmiş birtakım taşlardı. Menakib bölümünün son taraflarında hadise dair yeterli açıklamalar (3826.hadisin şerhinde) geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Cündeb b. Süfyan el-Beceli'den, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte bir gün bir kurban kestik. Bazı kimselerin ise kurbanlıklarını bayram namazından önce kestiklerini gördük. Namazı bitirince Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onların bayram namazından önce kurbanlıklarını kesmiş olduklarını gördü. Bu sebeple: Her kim namazdan önce kurbanlığını kesmiş ise onun yerine bir başkasını kessin. Her kim biz namaz kılıncaya kadar kurbanlığını kesmemişse Allah adına kesiversin, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Nafi', Ka'b b. Malik'in oğlunu İbn Ömer'e şunu naklederken dinlemiştir: Babası (Ka'b b. Malik) kendisine şunu habervermiştir: Sel' dağında koyun -otlatan bir cariyeleri vardı. Koyunlarından birisinin can çekişmekte olduğunu görünce bir taşı kırıp, o taşla o koyunu kesti. Ka'b aile halkına: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gidip, ona soruncaya kadar yahut ona bu hususu kendisine soracak birisini gönderinceye kadar yemeyiniz, dedi. Daha sonra Ka'b, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gitti -yahut ona birisini gönderdi.- Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem O koyunun yenilmesini emir buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah (b. Ömer)'dan rivayete göre Ka'b b. Malik'in bir cariyesi vardı. Bu cari ye onun koyunlarını (Medıne'deki) pazara yakın el-Cubeyl denilen yerde -ki o Sel' dağındadır- güderdi. Bir koyunun can çekişmekte olduğunu görünce bir taşı kırarak o kırdığı parça ile o koyunu kesti. Bunu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e anlattılar. O da koyunun yenilmesini emir buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Abaye b. Rifaa'dan rivayete göre; "O, dedesinden: Ey Allah'ın Resulü, bıçaklanmız yoktur, dediğini nakletmiştir. Allah Resulü: Kanı bolca akıtan ve üzerine Allah'ın adı anılan olursa ye! Ama tırnak ve diş müstesnadır. Çünkü tırnak Habeşlilerin bıçağıdır, diş ise bir kemiktir. Bu arada bir deve de kaçmıştı. Onu (birisinin attığı bir ok) alıkoymuştu. Bunun üzerine Allah Rasulü şöyle buyurdu: Şüphesiz bu develerin de yabani hayvanlar gibi ürküp yabanileştikleri olur. Onlardan bu şekilde elinizden kaçıp kurtulanlar olup yakalayamayacak olursanız ona bumin gibi yapınız
- Bāb: ...
- باب ...
Kalb b. Maıik'in bir oğlunun babasından rivayetine göre; "Bir kadın bir taş ile bir koyun kesti. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemle bu durum hakkında soru soruldu, o da yenilmesini emir buyurdu." el-Leys de dedi ki: Bize Nafi'in tahdis ettiğine göre o, ensardan bir adamı Abdullah (b. Ömer)'e Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemiden diyerek haber verdiğini ve: Ka'blın bir cariyesi ... diyerek bu hadisi naklettiğini dinlemiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Muaz b. Sa'd'dan -yahut Said b. Muaz'dan- rivayete göre "Ka'b b. Malik'in bir cariyesi Sel' dağında koyunlarını güderdi. Koyunlardan birisi can çekişmeye başladı. Çoban yetişerek bir taşla onu kesti. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e durumu sorulunca, o: Onu yiyiniz, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Cariyenin ve kadının kestiği." Buhari bu başlıkla bunu kabul etmeyen kimselerin kanaatinin reddedildiğine işaret ediyor gibidir. Muhammed b. Abdulhakem, Malik'ten bunun mekruh olduğunu nakletmiştir. el-Müdewene'de ise caiz olduğu belirtilmektedir. Şamlerin bir görüşüne göre de kadının kurbanlık kesmesi mekruhtur. Said b. Mansur sahih bir sened ile İbrahim en-Nehaı'den kadının ve küçük çocuğun kestikleri hakkında şunları söylediğini belirtmektedir: Eğer kestiği hayvanı zaptedebiliyor ve besmeleyi bellemiş ise bir sakıncası yoktur. Aynı zamanda bu, cumhurun da görüşüdür. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 1- Emin kabul edilen, ücretle çalıştırılan işçi emanet edilen şeyler hususunda aleyhine hainlik ettiğine dair delilortaya çıkıncaya kadar güvenilir (söyledikleri) kabul edilir. 2- Yanına vedia bırakılan kimse gibi emin bir kimsenin, malın sahibinin izni olmaksızın maslahata uygun tasarrufu caizdir. 3- Sahibinin izni olmaksızın kesilen hayvanın yenilmesi -kesenin tazminat ödemesi gerekse dahi- caizdir. 4- Kadının kestiğinin yenilmesi caizdir. Hür yahut cariye, yaşlı ya da küçük, Müslüman ya da kitap ehli olması, temiz ya da ay hali iken kesmiş olması arasında fark yoktur. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadının kestiğinin yenilmesini emir buyurmuş ve buna dair herhangi bir tafsilata girilmemiştir. Bunu da Şafii açıkça dile getirmiştir. Cumhurun görüşü de budur
- Bāb: ...
- باب ...
Rafi' b. Hadic'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Diş ve tırnak ile olması müstesna, kanı akıtan her bir şey ile kesileni yiyebilirsin, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre; "Bir kavim Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e: Bazı kimseler bize et getiriyorlar, üzerine Allah'ın adının anıhp anılmadığını bilmiyoruz, diye soru sordular. Bunun üzerine Nebi: Kendiniz üzerine Allah'ın adını anınız ve onu yiyiniz, diye buyurdu." Aişe dedi ki: "Bunlar küfür dönemine yakın kimseler idi." Fethu'l-Bari Açıklaması: el-Mühelleb dedi ki: Bu hadis, kesilen hayvan üzerine besmele çekmenin vacip olmadığının asll delillerindendir. çünkü besmele çekmek vacip olsaydı, her durumda şart olması gerekirdi. Oysa fukaha yemek yerken besmele çekmenin farz olmadığı hususu üzerinde icma' etmişlerdir. Yemek yerken besmele çekmek, keserken besmele çekmenin yerini tuttuğu na göre, bu sünnet olduğuna delildir. Çünkü sünnet olan bir iş, farzın yerini tutmaz. İbnu't-TIn dedi ki: Kendilerinin bilgisi dışında başkalarının üstlendiği kesim üzerine besmele çekmek hususunda onların bir mükellefiyetieri söz konusu değildir. O halde bu, hilafının ortaya çıkması halinde sahih olmayışa yorumlanır. Bununla birlikte, şu anda sizin besmele çekmeniz ile üzerinde Allah'ın adının anılıp anılmadığını bilmediğiniz etleri yemenizin size mubah olduğunu anlatmak istemiş olma ihtimali de vardır. Elverir ki böyle bir hayvanı kesen bir kimse, besmele çektiği takdirde kestiği sahih olan ve yenilebilen kimselerden olsun. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Hadisten anlaşıldığı na göre: 1- Müslümanların pazarlarında bulunan her şeyin durumu sıhhate göre yorumlanır. 2-Çölde yaşayan müslümanların kestikleri de böyledir. Çünkü çoğunlukla onlar besmele çekmeyi bilirler. İbn Abdilberr de bu son hükmü kat'i olarak ifade ederek şöyle demiştir: Müslümanın kestiği yenilir ve onun besmele çektiği kabul edilir. Çünkü Müslüman bir kimse hakkında, her hususta aksi açıkça ortaya Çlkıncaya kadar hayırdan başka bir zan beslenmez
- Bāb: ...
- باب ...
Râfi' ibn Hadîc (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Ben: Yâ Rasûlallah, bizler yarın düşmanla karşılaşacağız. Yanımızda hayvan kesecek bıçaklar bulunmuyor? dedim. da: "Acele davran (da hayvan boğularak ölmesin) yahut keseceğin hayvanı bol kan akıtacak şeyle öldür, üzerine Allah'ın ismi zikrolunandan ye! Yalnız dişle tırnak müstesnadır. Bunun sebebini sana söyleyeceğim: Dişe gelince, o bir kemiktir (kesmez). Tırnağa gelince, o da Habeşliler'in bıçaklarıdır" buyurdu. deve ve koyun ganimetleri elde etmiştik. Onlardan bir deve. kaçtı. Bir adam ok atıp onu habsetti. Bunun üzerineRasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem): "Vahşî hayvanların kaçanları gibi, ehlî hayvanların da kaçanları vardır. Bunlardan birisi size galebe ederse, ona böyle vurma muamelesi yapınız" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Bekr r.a.'ın kızı Esma' r.anha'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem deneminde bir at nahr ettik de onu yedik. " Tekrar:
- Bāb: ...
- باب ...
Esma'dan, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde -biz Medine'de iken- bir at zebh ettik ve onu yedik
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu.Bekr kızı Esma'dan, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde bir at nahr ettik ve onu yedik." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nahr (gerdandan kesmek) ve zebh (boğazdan kesmek)." Ebu. Zerr'in rivayet ettiği Buhari nüshasında (zebh yerine) "zebillh" şeklinde çoğulolarak gelmiştir. Çoğunlukla kesimin bu şekilde olduğunu göz önünde bulundurarak çoğul yapmış gibidir. Nahr (gerdandan kesmek), deve hakkındaki özel kesim şeklidir. Devenin dışındakiler ise zebhedilir (boğazdan kesilir). Bununla birlikte devenin zebhi ve başkalarının nahrını ifade eden hadisler de gelmiştir. İbnu't-Tin der ki: Develerde aslolan nahr, koyun ve benzerlerinde aslolan ise zebhtir. İnek türüne gelince Kur'an-ı Kerim'de onların zebhi, sünnette de nahrı söz konusu edilmiştir. Nahr ile kesilenin zebhi ve zebh ile kesilenin nahrı hususunda görüş ayrı lı ğı vardır. Cumhur bunu kabul ederken, İbnu'l-Kasım kabul etmemektedir. Hanefilerin çoğunluğu kitaplarında şöyle demektedir: Dört ana kanaldan üçünü keserse tezkiye gerçekleşmiş olur. Bu dört ana kanalın ikisi boğaz ile yemek borusu, diğer ikisi ise her taraftaki birer damardır. İbnu'l-Münzir, Muhammed b. el-Hasen'den şu görüşü nakletmektedir: Eğer boğazı, yemek borusunu bir de iki taraftaki damarların her birinin yarısından fazlasını keserse yeterli olur. Daha az keserse artık o kesilen hayvanda hayır yoktur. Şafii de şöyle demiştir: Her iki damardan hiçbir şey kesmese dahi yeterlidir. Malik ve el-Leys'den iki damar ile sadece boğazın kesilmesi şarttır, dedikleri nakledilmiştir. "İbn Ömer, İbn Abbas ve Enes: Başı koparırsa bir sakıncası yoktur demişlerdir." İbn Ömer'den gelen rivayeti Ebu Musa ez-Zemin, Ebu MicIes yoluyla gelen bir rivayetle mevsu! olarak nakletmiş bulunmaktadır: "İbn Ömer'e başı koparılarak kesilen hayvanın durumunu sordum. İbn Ömer yenilmesini emretti." İbn Abbas'tan gelen rivayeti de İbn Ebi Şeybe sahih bir senetle mevsul olarak rivayet etmiştir. Bunagöre İbn Abbas'a bir tavuğu kesip başını uçuran kimsenin bu kestiğinin durumu hakkında soru sorulunca o: "Bu çok hızlı yapılmış bir tezkiyedir, diye cevap vermiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Hişam b. Zeyd'den, dedi ki: "Enes ile birlikte el-Hakem b. Eyyub'un yanına girdim. Enes birkaç erkek çocuğun -yahut genç delikanIının- bir tavuğu hedef olarak dikip ona atış yaptıklarını görünce, Enes: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hayvanların bağlanıp hapsedilmelerini yasaklamıştır" dedi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre; "O Yahya b. Said'in yanına girdi. Yahya'nın oğullarından birisi ise bir tavuğu bağlamış ve hedef olarakona atış yapıyordu. İbn Ömer o tavuğun bulunduğu yere kadar gitti ve onu çözdü. Sonra da o tavuğu ve çocuğu beraberinde alarak gelip dedi ki: Çocuğunuzu böyle bir uçan hayvanı öldürmek için tutup bağlamaktan alıkoyunuz. Çünkü ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in dilsiz bir hayvanın yahut başkasının öldürülmek için bağlanıp hapsedilmesini nehyettiğini işitmişimdir, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Said b. Cubeyr'den, dedi ki: "İbn Ömer'in yanında idim. Beraberindekiler ile atış yaptıkları bir tavuğu hedef olarak dikmiş birkaç gencin -yahut bir grup insanın- yanından geçtiler. Bunlar İbn Ömer'i görünce o tavuğun etrafından dağıldılar. İbn Ömer de: Bunu kim yaptı? Şüphesiz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu işi yapana la'net etmiştir, dedi." Süleyman bu hadisi Şu'be'den rivayet ederek ona (Ebu Bişr'e) mutabaat etmiştir. Bize el-Minhal, Said'den tahdis etti, o İbn Ömer'den (şöyle dediğini nakletti): "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hayvana musle yapan (canlı iken organını kesen) kimselere lanet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Yezid'den, o Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem nühbeyi (açıktan ve zorla birisinin malını almayı) ve musleyi nehyetmiştir. Fethu'l-Bari Açıklamaksı: "Müsle", hayvanın canlı iken organlarını ya da bir kısmıni kesmek demektir. "Masbura ve mücesseme" ise atış yapmak için bağlanıp hedef edinilen hayvandır. Eğer bu sebeple ölürse onu yemek helal olmaz. Kuşlar ve benzerleri hakkında kullanılan "el-cusum", develel'in çökerek oturmalarına benzer. "Bir hayvanın yahut başkasının öldürülmek için hapsedilip bağlanmas!." Buna benzer bir rivayet de Ebu Eyyub'un naklettiği bir hadistir. Şöyle demiştir: "Nefsim elinde olana yemin ederim ki, bir tavuk dahi olsa ben onu canlı olarak hapsetmem. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i canlı olarak öldürmeyi nehyederken işitmişimdir." Hadisi Ebu Davud kavi bir sened ile rivayet etmiştir. Bütün bunları genel olarak Müslim'de yer alan Şeddad b. Evs'in merfu olarak (Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e nispet ederek) zikrettiği hadis, bir arada ifade etmektedir: "Öldürdüğünüz vakit güzelce öldürünüz, zebh ettiğiniz (kestiğiniz) vakit de güzelce kesiniz. Sizden herhangi biriniz (kesim yapacağında) bıçağını iyice bilesin de kestiği hayvanı rahatlatsın." Hadisten Çıkan Sonuçlar 1- İbn Ebi Cemra dedi ki: Bu hadiste yüce Allah'ın öldürülme halinde bile kullarına ne kadar merhametli olduğu dile getirilmektedir. O, öldürülmeyi (gerektiğinde) emrettiği gibi, nfk ile öldürmeyide emir buyurmuştur. 2- Bu hadisten Allah'ın bütün kullarını hükmüne tabi tuttuğu da anlaşılmaktadır. Çünkü o, hiçbir kimseye keyfiyet sınırlarını belirlemeksizin istediği gibi tasarruf ta bulunma imkanını vermemiştir. 3- Bu hadislerde insanın hayvana ve başkalarına işkence yapması haram kılınmaktadır. 4- Birinci hadisten Enes'in -sözü geçen emırin oldukça sert olduğunu bilmekle birlikte- iyiliği emredip münkerden alıkoymak hususunda, büyük bir güce ve metanete sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ama halife Abdulmelik b. Mervan, Haccac'ın Enes'e karşı sert ve kaba davranışından sonra ona ilişmesini yasaklamıştı. Çünkü Enes, Haccac'ı, Abdulmelik'e şikayet etmiş, Abdulmelik de Haccacıa ağır sözler söyleyerek ona gereken ikramda bulunmasını emretmişti. -------- Hadiste sözü geçen el-Hakem b. Eyyub, Basra'da vali naibi olup şerhte sözü geçen sert emir, zalim Haccac b. Yusufun amcasının oğludur
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa el-Eş'arı radiyallahu anh'dan, dedi ki: "Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i bir tavuk yerken gördüm
- Bāb: ...
- باب ...
Zehdem'den, dedi ki: "Ebu Musa el-Eş'ari'nin huzurunda idik. Bizimle Cerm oğullarından olan bu kabile arasinda bir kardeşlik akdi vardı. Arasında tavuk eti bulunan bir yemek getirildi. Huzurda bulunanlar arasında da kızıl suratlı bir adam oturuyordu. Onun yemeğine yaklaşmadı. Ebu Musa ona: Yaklaş. Çünkü ben Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i bundan (tavuk etinden) yerken görmüşümdür, dedi. Adam: Ben bu tavuğu bir şeyler yerken gördüm ve ondan tiksindim. Bu sebeple de onu yememeye yemin ettim, dedi. Ebu Musa: Yaklaş, dedi. Ben Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna Eş'arilerden bir topluluk ile birlikte gittim, kızgın olduğu bir zaman'a denk geldim. O sırada da zekat develerinden birtakım develeri paylaştırıyordu. Biz onldan bizi ve yükümüzü taşıyacak binek vermesini istedik. O da bizi taşımak için binek vermeyeceği ne dair yemin ederek: Sizi ve yükünüzü taşıyacak bineğim yok diye buyurdu. Daha sonra Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ganimet alınmış develer getirildi. Eş'ariler nerede, Eş'ariler nerede, diye sordu. (Ebu Musa devamla) dedi ki: Daha sonra bize beyaz tüylü, yüksek hörgüçlü beş deve verdi. Biz fazla uzun olmayan bir süre geçirdikten sonra arkadaşlarıma: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yaptığı yemini unuttu. Allah'a yemin olsun ki eğer biz Rasulullahlın yeminini unuttuğu bu gafil anından yararlanacak olursak ebediyen iflah olmayız, dedim ve bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e geri döndük. Ona: Ey Allah'ın Rasulü, şüphesiz biz senden bizi ve yükümüzü taşıyacak binek vermeni istemiştik. Sen de bize taşımak için binek vermeyeceğine dair yemin etmiştin. Zannederiz sen yaptığın yemiıii unuttun. Bunun üzerine şöyle buyurdu: Şüphesiz sizi taşıyacak bineği ihsan eden Allah'tır. Şüphesiz ben Allah'a yemin ederim -inşallah- herhangi bir hususa dair yemin eder de ondan başkasının ondan hayırlı olduğunu görürsem mutlaka hayırlı olanı yaparım ve yeminimin keffaretinde bulunarak yeminimi çözerim, diye buyurduğunu sana haber vereyim yahut tahdis edeyim, dedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ben Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna vardım ... " Bu hadise dair açıklamalar Yeminler ve Nezirler bölümünde gelecektir. "Bize beyaz tüylü, yüksek hörgüçlü beş deve verdi" ibaresinde geçen "elğurr" lafzı, "eğarr"ın çoğulu olup o da beyaz demektir. "ez-Züra" lafzı da "zirve"nin çoğuludur. Her şeyin en yüksek yerine "zirvesi" denilir. Burada maksat ise develerin hörgüçleridir. Muhtemelen bu develer gerçek anlamıyla beyaz tüylü idi. Bu sözleri ile onları hastalıksız, yarasız beresiz olmakla nitelendirmek istemiş de olabilir. Hadisten Çıkan Sonuçlar 1- Kişi, arkadaşının huzuruna yemek yediği esnada girebilir, yemek sahibi olan kimse de gelen kişiyi yemeğe davet edip az dahi olsa ona yemekten yemesini söyler. Çünkü topluluğun yemek üzerinde bir araya gelmesi daha önce geçtiği gibi yemeği n bereketlenmesine bir sebeptir. 2- Evcil olanı ile yabani olanı ile tavuk yemek caizdir. Ancak bazı fakihler pislik yiyen tavuğu istisna etmiştir. Ebu Musa'nın uygulamasının zahirinden anlaşıldığına göre o buna aldırış etmemiştir. "el-Cellale" pislik, teiek ve hayvan tersi yiyen canlılar hakkında kullanılan bir tabirdir: İbn Ebi Şeybe'nin sahih bir senedile rivayet ettiğine göre İbn Ömer pislik yiyen tavuğu Üç gün dışarı salmazdı. Malik ve el-leys de: İster tavuk, ister diğer hayvan türlerinden olsun pislik yiyen hayvanın yenilmesinde bir sakınca yoktur. Bunların yenilmesine dair yasak, tiksinti dolayısıyla vfuid olmuştur, demişlerdir. Pislik yiyen hayvanın yenilmesinin yas aklı ğı çeşitli rivayet yollarıyla varid olmuştur. Bunların en sahihi sahih olduğunu belirterek Tirmizi, Ebu Davud ve Nesai tarafından Katade yoluyla İkrime'den, o İbn Abbas'tan diye rivayet edilen şu hadistir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem canlı olarak hayvanın hedef edinilmesini, pislik yiyen hayvanın sütünün içilmesini ve kırbaların doğrudan ağzından su içilmesi ni nehyetmiştir." Hadis, ravileri bakımından Buhari'nin şartına uygundur. İbn Ebi Şeybe de hasen bir sened ile Cabir'den şu rivayeti zikretmiştir: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem pislik yiyen hayvanın etinin yenilmesini yahut sütünün içilmesi ni nehyet. miştir." Aynı zamanda Hanbemerin de görüşü olan Şamlerden bir topluluğun kanaatine göre, buradaki nehy haramlık bildirmek içindir. İbn Dakiki'l-'Id de bunu fukahanın görüşü olarak kesin bir şekilde nakletmiştir. Ebu İshak el-Mervezı'nin, el-Kaffal'in, İmamu'l-Harameyn'in, Beğavı'nin ve Gazzalı'nin sahih kabul ettiği görüş de budur. Böyle bir hayvanın yumurtasıni da sütü ve eti gibi değerlendirmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Esma'dan, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde bir at nahr ettik (gerdanından kestik) ve onu yedik
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdullah radıyallahu anh'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber günü evcil eşeklerin etlerini yemeği yasakladı. Fakat atların etlerini yemeğe ruhsat verdi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Atların etlerL" İbnu'I-Müneyyir dedi ki: Buhari bu husustaki delillerin tearuzu (çelişik olması) dolayısıyla hükmü söz konusu etmemiştir. Evet, İbnu'I-Müneyyir'in dediği böyledir, ama caiz oluşa dair delilin, "ileride geleceği üzere- güçlü olduğu oldukça açıktır. At etinin mekruh olduğu görüşü, el-Hakem b. Uyeyne'den, Malik'ten ve bazı Hanefi alimlerinden sahih olarak nakledilmiştir. Bazı Maıiki ve Hanefi alimlerinden ise haram görüşü nakledilmiştir. Ebu Hanife de el-Camiu's-Sağır'de belirtildiğine göre: Ben at etini mekruh kabul ediyorum, demiştir .. Ebu Bekr er-Razi de bunu tenzihi kerahet diye yorumlamış ve: Ebu Hanife, hakkında mutlak olarak haram dememiştir. Bununla birlikte bu hayvanın eti ona göre ehli merkep gibi değildir, demiştir. el-Bahru'I-Muhit, el-Hidaye ve ez-Zahira adlı eserlerin müellifleri ise Ebu Hanife'den at etini haram kabul ettiğine dair görüşün sahih olarak nakledildiğini belirtmişlerdir. Hanefilerin çoğunluğunun görüşü de budur. Bazılarından ise at etini yiyen bir kimse günahkar olmaz ve onu yemeğe haram adı verilmez, dedikleri nakledilmiştir. Kurtubi de Müslim şerhinde: Malik'in kabul ettiği görüş, mekruh olduğudur, demektedir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber günü evcil merkeplerin etlerini yemeyi yasakladı
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah'tan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ehli merkeplerin etlerini yemeyi yasakladı
- Bāb: ...
- باب ...
Ali radiyallahu anh'dan, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber yılı mut'a (nikahı)nı ve evcil eşeklerin etlerini yasakladı
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdullah r.a.'tan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber günü (ehli) merkeplerin etlerini yemeyi yasakladı ve at etlerini yemeğe ruhsat verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Bera ve İbn Evfa r.anhuma dediler ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem (evcil) eşeklerin etlerini yasakladı
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Sa'lebe'den, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem evcil eşeklerin etlerini (yemeyi) haram kıldı
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a.'dan rivayete göre "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e birisi gelerek: Eşek etleri yeniidi, dedi. Daha sonra bir başkası gelerek: Eşek etleri yeniidi, dedi. Arkasından bir başkası gelerek: Eşekler telef edildi, dedi. Bunun üzerine bir münadiye emir vererek o da insanlar arasında: Şüphesiz Allah ve Resulü sizlere ehli merkeplerin etlerini yemeyi yasaklamaktadır. Çünkü o bir pisliktir, diye seslendi. Bunun üzerine tencereler içlerinde etler kaynamakta olduğu halde ters çevrilip döküldü
- Bāb: ...
- باب ...
Amr (b. Dinar)'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ben Cabir b. Zeyd'e: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ehli merkepleri (etlerini yemeyi) yasakladığını iddia ediyorlar, diye sordum, o şu cevabı verdi: Bunu el-Hakem b. Amr el-Ğifari biz de Basra'da iken söylüyordu. Fakat bir ilim deryası olan İbn Abbas bunu kabul etmeyerek: "De ki: Bana vahyolunanlar arasında bir kimseye haram olduklarını bulduğum yiyecekler yalnızca şunlardır ... "(En'am, 145) buyruğunu okudu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Evcil merkeplerin etlerL" Bu hususta da Buhari'nin hükmünü kesin olarak ifade etmeyişi ile ilgili olarak söylenecekler bundan önceki Başlıkta söylenenler gibidir. Fakat ehli merkepler hususunda tercih edilen görüş, atların aksine yasak oluşudur. Nevevi der ki: Hem ashab-ı kiramın, hem onlardan sonra gelen ilim adamlarının çoğunluğu, evcil eşeklerin etlerinin haram olduğunu söylemişlerdir. Ashab-ı kiramdan İbn Abbas dışında bu hususta muhalif kanaat belirteni tespit edebilmiş değiliz. Millikilere göre bu hususta üç rivayet vardır, üçüncü rivayet mekruh olduğu şeklindedir. Hadiste de belirtildiğine göre tezkiye (şeriatın uygun gördüğü kesim şekli) yenilmesi helal oımayanşeyi temiz kılmaz. Necaset bulaşmaktan ötürü necis olan her bir şeyin de bu husustaki yıkama emrinin mutlak oluşu dolayısıyla bir defa yıkanması yeterlidir. Çünkü emrin bir defa yerine getirilmesi ile emrin gereği yerine getirilmiş olur. Aslolan da birden fazla tekrarın söz konusu olmamasıdır. Ayrıca eşyada aslolan mubahlıktır. Çünkü ashab-ı kiram karşı karşıya kaldıkları meseleler hakkında soru sormalarını gerektiren sebepler bulunmakla birlikte bu hususta Allah Rasulünün kanaatini sormadan diğer yenilmesi helal olan hayvanlar gibi ehli merkepleri kesmiş vepişirmişlerdir. Diğer taraftan ordu kumandanının, emri altındakilerin durumlarını iyice tetkik etmesi de gerekir. Emri altında bulunanlar arasında şeriate uymayan bir iş yapanı gÖrecek olursa, böyle bir şeyin yasak olduğunu ya -onlara konuşma yapması gibi bir yolla- bizzat ilan eder yahut bir münadiye yüksek sesle ilan etmesini emrederek başkası vasıtasıyla bunun yasaklandığını yaygın bir şekilde dile getirir. Böylelikle bu işin yapıldığını gören kimseler bunun caiz olduğunu zannetmesin
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Sa'lebe r.a.'dan rivayete göre "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem azı dişli yırtıcı her hayvan'ın yenilmesini yasaklamıştır. " Bu Hadis 5780 ve 5781 nolardada var. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Azı dişli yırtıcı her hayvanın yenilmesi." Buhari bu hususta hükmü kesin olarak ifade etmemiştir. Çünkü bu hususta görüş ayrılığı yahut ileride açıklayacağım üzere etraflı hükümler vardır. Haram olduğunu kabul edenler ise "azı dişli" ile neyin kastolunduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Azı dişi ile güç kazanan, başkası üzerine saldıran, anlayan ve çoğunlukla tabiatı gereği hücum eden aslan, pars, kartal ve şahin gibi hayvanların kastedildiği söylenmiştir. Sırtı an ve tilki gibi saldırmayan hayvanlar ise böyle değildir. Şafil, el-leys ve onlara tabi olanlar bu kanaattedir. Ayrıca sırtlanın helalolduğuna dair sakıncası bulunmayan birtakım hadisler de varid olmuştur. Tilkiye gelince, haram olduğu hususunda Tirmizi ve İbn Mace tarafından rivayet edilmiş Huzeyme b. Ceze' yoluyla gelmiş bir hadis vardır. Fakat bu hadisin senedi zayıftır
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Abbas r.a. ona (Ubeydullah b. Abdullah'a) şunu haber vermiştir: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ölmüş bir koyunun yanından geçti. Bunun üzerine: Neden onun postundan yararlanmadınız, diye sordu. Ashab: O bir meyte (leş)dir, dediler. Allah Rasulü: Haram olan onu yemektir, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ölmüş dişi bir keçinin yarimdan geçti. Bunun sahiplerine ne oldu ki? Keşke onun derisinden yararlansalardı, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Haram olan ancak onu yemektir, diye buyurdu." İbn Ebi Cemra dedi ki: Bu hadisten anlaşıldığına göre İmam, dinleyenin verilen emrin anlamını kavrayamadığı hususlarda ona doğruyu gösterir. Sanki ashab ona: Böyle bir hayvan bize haram kılınmış iken bize nasılolur da ondan yararlanmayı emredersiniz, demişler de o da onlara neyin haram kılınmış olduğunu açıklamışoldu. Hadisten Çıkan Sonuçlar 1- Hadisten Kitabın, Sünnet ile tahsis edilmesinin caiz (mümkün) olduğu da anlaşılmaktadır. Çünkü Kur'an-ı Kerim'in lafzı: "Size meyte haram kılındı" şeklindedir. Bu da her durumda meytenin bütün kısımlarını kapsar. Sünnet ise bunu yemek ile tahsis etmiştir. 2- Bu hadis, ashab-ı kiramın görüşlerini ne kadar güzel bir şekilde ifade ettiklerini ve hitapta da oldukça belağatli konuştuklarını göstermektedir. Çünkü tek bir söz ile birçok hususu bir arada ifade etmiş oldular. Bu da onların: "Şüphesiz bu bir meytedir"sözleridir. 3- ez-Zühri, bunu ister tabaklansın, ister tabaklanmamış olsun meytenin derisinden mutlak olarak yararlanmanın caiz oluşuna delil göstermiştir. Fakat başka yollarla 'tabaklanmış' kaydı da sahih olarak gelmiş bulunmaktadır. Cumhurun delili de budur. Şafii, meyteler arasından köpek, domuz ve bunlardan meydana gelenleri istisna etmiş bulunmaktadır. Çünkü ona göre bunlar aynıları ile necistir. Ebu Yusuf ve Davud ise haberin geneloluşunu esas alarak herhangi bir istisnada bulunmamışlardır. Bu görüş aynı zamanda Malik'ten gelen bir rivayettir. Müslim de İbn Abbas'tan merfu olarak şu hadisi zikretmiştir: "Deri (ya da post) tabaklandı mı tahir olur." Bazıları da bu sebebi n hususi oluşunu ele alarak, böyle bir deriden yararlanmanın caiz oluşunu hayvanın etinin yenilir olmasına münhasır kabul etmiştir. Çünkü bu hususta haber, koyun ile ilgili olarak varid olmuştur. Bu görüş kıyas açısından tabaklama işleminin tezkiyeden öte bir temizlik ifade etmeyeceği ile güçlenir. Eti yenilmeyen hayvan tezkiye edilecek olursa çoğunluğun kanaatine göre tezkiye ile temiz olmaz. O halde tabaklama da böyledir. Tabaklama yoluyla temizlemenin genelolduğunu kabul edenler ise lafzın geneloluşunu delil gösterirler. Dolayısıyla bu, sebebin hususiliğine göre öncelikli olarak kabul edilmelidir. Ayrıca yararlanma izninin geneloluşu da onlaragöre delildir. Çünkü hayvan ölmeden önce yararlanılan temiz bir varlıktır. Ölümünden sonra tabaklama işlemi onun için hayattaki halinin yerine geçmektedir. Doğrusunu en iyi bilen A1lah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den, dedi ki: "ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Allah yolunda yara almış herkes mutlaka kıyamet gününde yarası kanayarak gelecektir. Rengi kan rengi ama kokusu misk kokusu olacaktır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa r.a.'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "İyi arkadaş ile kötü arkadaşın misali, misk taşıyan ile demirci körüğü üfleyen kimsenin misaline benzer. Misk taşıyan bir kimse ya sana bir miktar ikram eder ya sen ondan satın alırsın yahut ondan sana hoş bir koku gelir. Körük üfleyen kimse ise ya (saçtığı kıvılcımlarla) elbiselerini yakar yahut (ondan) kötü bir koku alırsın." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Misk", bilinen hoş kokudur. el-Kermani der ki: Bunun zebaih (kesilen hayvanlar) bahsinde söz konusu edilmesine uygun düşmesi, ceylandaki bir gudde oluşu dolayısı iledir. Derim ki: Cahız şöyle demiştir: Bu Çin'de yaşayan, kokuları ve göbekleri dolayısı ile avlanan küçük bir hayvandır. Bu hayvan avlandığı takdirde baş aşağı ve içinde kanının toplanmasını sağlayacak şekilde göbeği düğüm lerı e bağlanır. Hayvan kesildikten sonra daha önce bağlanmış olan göbeğinin etrafı oyulur. Boğulmuş ve donmuş olan o kan, daha önce yanaşılamayacak kadar pis kokuyar iken pek hoş ve temiz bir miske dönüşünceye kadar tüyleri ile birlikte gömülür. Bundan dolayı el-Kaffal şöyle demiştir: Bu hayvan içindeki misk ile tabaklanarak temiz olur. Tıpkı diğer başka derilerin tabaklanarak temiz oluşu gibi. Meşhur olan ise misk hayvanının ceylana benzediğidir. Ancak onun rengi siyahtır. Alt çenesinde beyaz, oldukça güzel iki küçük azı dişi vardır. Misk de yılın belli bir zamanında göbeğinde toplanan kandır. Bu kan toplandığı vakit, toplandığı yer şişer ve ceylan, bundan dolayı bu toplanan kan üzerinden düşünceye kadar hastalanır. Denildiğine göre o ülke ahalisi toplanan bu kanın düşmesini sağlamak için hayvanın kaşınacağı kazıkları çöllük yerlerde çakar ve bırakırlar. Nevevi dedi ki: İlim adamları miskin tahir olduğunu, vücutta, elbisede kullanılmasının ve alınıp satılmasının caiz olduğunu icma' ile kabul etmişlerdir. Müslümanlar miskin temiz oluşunu icma' ile kabul etmekle birlikte Ömer radıyallahu anhldan mekruh oluşuna dair nakledilen kanaat istisnadır. İbnu'l-Münzir de aynı şekilde bir topluluktan bu kanaati zikrettikten sonra şunları söylemiştir: Miskin men'i hususunda Ata'dan gelen rivayet dışında sahih bir rivayet yoktur. O da miskin bedenden ayrılan bir parça oluşuna dayanarak bu görüşü ileri sürmüştür. Müslim de, Ebu Said yoluyla gelen hadisin arasında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu zikretmektedir: "Misk, hoş kokuların en hoş alanıdır." Bunu Ebu Davud da hadisten sadece bu kadarını kısaltarak zikretm1ş bulunmaktadır. "Allah yolunda yara almış herkes."Bu hadisin açıklamaları daha önce Cihad bölümünde(2803.hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Nevevl der ki: Hadisteki: "Allah yolunda" buyruğunun zahirinden anlaşıldığına göre bu, kafirlerle savaşırken şehit düşen kimse hakkında özel bir durumdur, ama bağılerle (meşru İslam yönetimine karşı ayaklanan kimselerle), yol kesicilerle savaşırken, iyiliği ayakta tutmak için mücadele ederken öldürülen kimseler de bu kapsama dahildir. Çünkü hepsinin ortak özelliği şehit oluşlarıdır. İbnull-Müneyyir dedi ki: Buharilnin bu hadisi, aynı şekilde bundan sonraki hadisi miskin temiz oluşuna delil göstermesi, şehidin kanının ona benzetilmesi ciheti iledir. Çünkü bu ifade, şehidin mazhar olacağı ikram ve tazim söz konusu edilirken kullanılmıştır. Eğer misk necis olsaydı, pis şeylerden olması gerekirdi ve böyle bir konumda onun misal gösterilmesi güzelolmazdı. Ebu Musa'nın iyi meclis arkadaşına dair rivayet ettiği hadis ile ilgili açıklamalar da Buyu' (alışveriş) bölümünün baş taraflarındal(2101.hadisin şerhinde) geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'dan, dedi ki: "Bizler Merru'z-Zahran'da bulunuyor iken bir tavşanın peşine takıldık. Arkadaşlarımız onun peşinden koştular. Fakat ona yetişemediler. Ben o tavşanı yakalayıp onu Ebu Talha'ya getirdim. Ebu Talha o tavşanı keserek uyluklarının üst tarafını -ya da butlarını dedi- Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gönderdi, o da onu kabul etti." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Merru'z-Zahran", Mekke'den bir merhale uzakta bir yer adıdır. "Beraberimizde olanlar, peşinden koştular; fakat ona yetişemediler." Yani yoruldular. Hadisten Çıkan Sonuçlar 1- Tavşan yemek caizdir. Bu, -ashab-ı kiramdan Abdullah b. Ömer'den, tabilnden İkrime'den, fukahadan Muhammed b. Ebi Leyla'dan mekruh oluşuna dair gelen rivayet müstesna- bütün ilim adamlarının görüşüdür. 2- Avın peşinden gitmek ve onu takip için koşmak caizdir. 3- Av hayvanını yakalayan, onu yakalamakla ona malik olur. Onunla beraber peşinden koşanlar ona ortak olmazlar. 4- Av hayvanı hediye verilebilir ve avcıdan bu hediye kabul edilir. Az miktarda bir şeyi, değeri üstün olan bir kimseye -onun bu işe razı olacağını halinden bildiği takdirde- hediye olarak verebilir. 5- Küçük çocuğun velisi, çocuğun mülkünde olan şeylerde maslahata uygun olarak tasarrufta bulunabilir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Keleri ne yerim, ne de yenilmesini haram ederim
- Bāb: ...
- باب ...
Halid b. el-Velid'den rivayete göre; "O Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Meymune'nin evine girdiler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna kızartılmış bir keler getirildi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem elini ona uzatacak oldu. Hanımlardan birisi: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yemek istediği şeyin ne olduğunu haber veriniz, dedi. Onlar: O bir kelerdir, ey Allah'ın Rasulü, dediler. Bu sefer elini çekti. Ben: O, haram mıdır ey Allah'ın Rasulü, diye sordum. Allah Rasulü: Hayır, ama benim kavmimin topraklarında bu yoktu. Kendimi ondan tiksiniyor buluyorum, dedi. Halid dedi ki: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in gözleri önünde onu çekip yedim." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Keler", fındık faresini andıran bir küçük hayvandır. Ancak ondan biraz daha büyüktür. Ebu Husel künyelidir. "Ben keleri ne yerim, ne haram ederim." Ebu Davud ve Nesai, Halid b. elVelid'den şöyle dediğini nakletmiştir: "Birkaç keler yakaladım. Onlardan birisini kızarttım. Onu Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'egötürdüm. Bir çubuk alıp onunla parmaklarını saydı, sonra şunları söyledi: İsrailoğullarından bir topluluk yerde yaşayan haşereler haline mesh edildi. Ben bunların hangi haşereler olduğunu bilemiyorum, dedi ve ne kendisi yedi, ne de yenilmesini nehyetti." Hadisin senedi sahihtir. "Kızartılmış bir keler getirildi." Ma'mer yolu ile gelen rivayette (kızartılmış anlamındaki) "mahnuz" lafzı yerine (aynı anlama gelen) "meşvı" lafzı zikredilmiştir. "Benimkavmimin topraklarında yoktu." İbni Arabi dedi ki: Bazı kimseler "benim kavmimin topraklarında yoktu" lafzına, kelerlerin Hicaz topraklarında çok olduğunu söyleyerek itiraz etmişlerdir. İbnu'l-Arabı derki: Eğer bu kimseler bu sözleriyle bu haberi yalanlamayı kastetmişlerse bizzat kendileri yalan söylemişlerdir. Çünkü Hicaz topraklarında hiçböyle bir şey yoktu. Yahut bu kimselere kelerler gerçek isimlerinden başka bir isimle zikredilmiş olabilir yahut kelerler bu olaydan sonra ortaya çıkmış olabilir. Aynı şekilde İbn Abdilberr ve ona tabi olanlar da Hicaz topraklarında keler namına bir şeyin bulunmasını kabul etmemişlerdir. Derim ki: Bu açıklamaların hiçbirisine gerek yoktur. Aksine: "Benim kavmimin topraklarında" sözleri ile sadece Kureyşlileri kastetmiştir. Yani Mekke ve çevresini kapsamaktadır. Bunun böyle olması Hicaz'ın diğer bölgelerinde bulunmasına mani değildir. Müslim'deki Yezid b. el-Asam yoluyla gelen rivayette şöyle denilmektedir: "Medine'de bir damat bizi davet etti. Bize on üç keler ikram etti. Kimisi yedi, kimisi yemedi." İşte bu, kelerlerin o topraklarda çokça bulunduğunu göstermektedir. Kelerin yenilemeyeceğini söyleyenlerden bazıları da Müslim'de yer alan, Ebu Said yoluyla gelen hadisi delil göstermişlerdir. Buna göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Bana İsrailoğullarından bir ümmetin mesh olduğu nakledildi. .. " Ben bunu daha önce şahit1eri ile birlikte zikretmiş bulunuyorum. Taberi ise şöyle demektedir: Hadiste kelerin mesh olunmuş!ardan olduğuna dair katı i bir ifade yoktur. Sadece kelerin bunlardan olacağından çekinmiştir, bundan dolayı onu yememiştir. Diğer taraftan o, bu sözlerini ancak Allah, Nebiine mesh edilen insanların soyunun devam etmediğine dair bilgiyi vermeden önce söylemiştir. Tahavı de bu şekilde cevap verdikten sonra, el-Ma'rur b. Suveyd yoluyla Abdullah b. Mesud'dan şöyle dediğini nakletmektedir: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e maymunlarla, domuzlar hakkında soru sorularak: Buı:ılar da mesh edilenlerden midir, denildi. O şöyle buyurdu: "Allah helak ettiği bir kavmi -yahut meshettiği bir kavmin- nesillerini devam ettirmemiş ve onlardan sonra soylarından gelen olmamıştır." Bu hadisin aslı Müslimlde mevcuttur. Hadisten Çıkan Sonuçlar 1- Yine hadisten, hakkında şüphe edilen şeyin hükmünün açıklanması ile ilgili gerekli bilgilerin verileceği anlaşılmaktadır. 2- Bir şeyden mutlak olarak nefret etmek ya da ondan hoşlanmamak haram olmasını gerektirmez. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'den nakledilen herhangi bir yemeği ayıplamadığı hususu sadece insanın pişirdiği yemekler ile alakalıdır. Böylelikle o yemeği pişirenin hatırı kaılmasın ve bu hususta onun kusurlu davrandığına dair bir sonuç çıkarılmasın. Mevcut haliyle yaratılmış olan bir yiyecekten tabiatın hoşlanmayışı ise imkansız bir şey değildir. 3- İnsan tabiatı bazı yiyeceklerden hoşlanmamak bakımından farklı farklıdır. 4- Yakın akrabanın, sıhrl akrabanın ve arkadaşın evinde yemek yemek caizdir. Muhtemelen Halid b. el-Velid ile keleri yemek hususunda ona paralel davranan kimseler, bu yolla o keleri hediye veren kimsenin hatırını kırmamak yahut hela! olduğu hükmünü muhakkak olarak bildiklerinden ya da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemlin: ''Yiyiniz'' emrine uymak istediklerinden yemişlerdir. Ondan yemeyenler ise bu husustaki emri mubahlık diye anlamışlardır. 5- Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ashabı ile beraber yemek yerdi ve imkan bulduğunda et de yerdi. Ayrıca o yüce Allahlın kendisine bildirdiklerinden başka gayba dair bir şey bilmezdL 6- mu'minlerin annesi Meymline'nin çok akıllı olduğu ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e karşı son derece ve büyük çapta samimi davrandığı anlaşılmaktadır. Çünkü o Nebiin davranışlarını izlemesi sonucu neleri yemekten tiksinebileceğini anlamış, bundan dolayı da kelerden de tiksinebileceğinden çekinip onu yediği takdirde tiksinmesi dolayısıyla rahatsız olacağından korkmuştu. Bu husustaki ferasetinin doğruluğu da ortaya çıkmıştı. 7- Bir kimsenin bir şeyden tiksindiğinden korkulacak olursa onu yiyerek zarar görmemesi için gerçeğin ondan gizlenmemesi gerekir. Nitekim bu durum birtakım kimselerin hallerine tanık olunarak tespit edilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Meymune'den rivayete göre, "Bir fare yağın içine düşüp ölmüştü. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e durumu hakkında soru sorulunca: Onu ve etrafında bulunan yağı atınız ve kalanı yiyiniz, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Zühri'den rivayete göre ona zeytinyağında, donuk yağda ya da donmamış yağda ölen hayvan hakkında, fare ya da başkasına dair soru sorulmuş, o da şu cevabı vermiştir: "Bize ulaştığına göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yağda ölmüş bir fare'nin yakınında bulunan kısmın atılmasını emir buyurdu. Sonra da o yağ yenildi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'tan, onun Meymune r.anha'dan rivayetine göre; "Meymune şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yağın içine düşmüş bir fare hakkında soru soruldu. O da: O fareyi çevresindeki yağ ile birlikte atınız, kalan yağı yiyiniz, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Fare donmuş yahut erimiş yağın içine düşerse ... " Yani bu durumda hüküm farklı mıdır? Değil midir? Bu husustaki görüş ayrılıkları pek güçlü olduğundan ötürü bu konuda kesin bir hüküm vermeye yanaşmamış gibi görünüyor. Daha önce Taharet bölümünde onun, yağ değişikliğe uğramadıkça necis olmayacağı görüşünü tercih ettiğine dair delilolacak hususlar geçmiş bulunmaktadır. Bu hususta hükmün farklı olduğunu hissettiren Yunus yolu ile gelen rivayeti (5539 no'lu hadisi) zikretmesindeki sır, muhtemelen bu olmalıdır. Ayrıca bu hadis, Ahmed'den gelen iki rivayetten birisi olan şu görüŞe de delil gösterilmiştir: Sıvı olan bir şeye necaset düştüğü takdirde değişikliğe uğramadıkça necis olmaz. İşte bu, Buhari'nin tercih ettiği bir görüş olup, Malikilerden İbn Nafi'in de görüşüdür. Ayrıca Malik'ten de bu görüş nakledilmiştir. Ahmed'in,İsmail b. Umeyye'den, onun Umare b. Ebi Hafsa'dan, onun İkrime'den rivayet ettiğine göre İbn Abbas'a yağın içinde ölmüş bir farenin hükmüne dair soru sorulunca: Fare ve çevresindeki yağ alınır, diye cevap vermiştir. Ben (İkrime) eğer onun etkisi yağın tamamında görülürse (hüküm ne olur), diye sordum. O: "Bu kendisi canlı iken söz konusu olur. Ama o, ancak bulunduğu yerdeölmüştür, diye cevap verdL" Bu hadisin ravileri Sahih'in ravileridir. Ayrıca Ahmed bunu bir başka yoldan da rivayet etmiş olup, bu rivayette: İçinde zeytinyağı bulunup o yağa bir farenin düştüğü testi hakkında soru soruldu, denilmektedir. Söz konusu bu hadiste: "O, testinin tamamında dolaşmamış mıydı diye sorunca İbn Abbas ona şu cevabı vermiştir: O canlı iken dolaşmıştı, daha sonra öldüğü yerde karar kıldı." Cumhur da sıvı yağ ile donuk yağ arasında az önce sözü geçen farklı hüküm ile amel ederek ayırım gözetmişlerdir. İbnu'I-Arabı, hadisteki: "Onun etrafında bulunan" buyruğunu yağın donuk olduğuna delil göstermiş ve şunları söylemiştir: Çünkü eğer o yağ sıvı olsaydı, onun etrafı diye bir şey söz konusu olmazdı. Çünkü ölmüş fare nereden alınırsa alınsın derhal o alınan kısım yerine bir başkası geçer. Böylelikle o geçen kısım da onun etrafında bulunan kapsamına girer. Bu da yağın tamamının atılmasını gerektirir. Evet, İbnu'l-Arabı böyle demiştir. [Yağın ve farenin söz konusu edilmesine gelince, bu lafızların mefhumu ile amel etmek (ve başka canlılar ile yiyecekleri bunun dışında görmek) söz konusu değildir.] 166 166 Bu ibare, hem istidlal açısından oldukça önemli olduğundan, hem de bundan sonra nakledilecek İbn Hazm'ın görüşünün daha iyi anlaşılması açısından önemli görüldüğü için, tarafımızdan Fethu'l-Barı, iX, 587'de iktibas edilmiştir. İbn Hazm ise adeti üzere hadisi lafzı çerçevesinde dondurarak farklı hükmü fare hakkında özel bir hüküm olarak kabul etmiştir. Eğer farenin dışında başka bir türden canlı, sıvı bir şeye düşecek olursa değişmedikçe necis olmaz. Cumhura göre sıvının ölçüsü, ondan bir şeyalındığı takdirde hızlıca eski haline dönebilmesidir. "Öldü" sözü de farenin sıVJya etkisinin içinde ölmesi ile söz konusu olacağına delil gösterilmiştir. Eğer fare sıvının içine düşüp ölmeden çıkacak olursa sıvıya bir zararı olmaz
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'den rivayete göre; "O yüze alamet vurulmasını mekruh görmüştür. İbn Ömer dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem dövme ile alamet yapılmasını nehyetmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna küçük kardeşimi tahnik etmesi (damağına çiğnemiş olduğu bir parça hurmayı çalması) için girdim. O sırada bir deve ağılında bulunuyordu. Onu bir koyuna alamet vururken -(Şu'be dedi ki:) Zannederim o (Hişam b. Zeyd) Kulaklarına damga vururken- gördüm (dedi)." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Alamet ve damga." Damga (el-vesm)'Clan maksat, bir şeye onda ileri derecede iz bırakacak bir şey ile alamet koymak demektir. Esas anlamı ise bir hayvanı diğerlerinden ayırt etmek için ona koı:ıulan alamettir. "Dövme vurulmasını", yani ona alamet yapılmasını (nehyetti). "Suret"ten kasıt yüzdür. Yüzde damga vurmak, Cabir'in rivayet ettiği hadiste açıkça zikredilmiş bulunmaktadır. Cabir dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yüzüne damga vurulmuş bir eşeğin yanından geçince: Allah bunu yapana lanet etsin. Kimse yüze damga vurmasın, kimse de yüze darp etmesin, diye buyurdu." Hadisi Abdurrezzak, Müslim ve Tirmizi rivayet etmişlerdir. "Kulaklarına ... " Bundan anlaşıldığına göre kulak, yüzün kapsamı içerisinde değildir. Bu da hayvanları dağlayarak alametlendirmenin caiz oluşu hususunda cumhurun lehine bir delildir. Ancak Hanefıler ateş ile azaplandırmanın yasaklığını belirten delilin umumiliğini esas alarak bu hususta muhalefet etmişlerdir. Hanefiler arasından hayvanların damgalanmasının nesh edildiğini iddia edenler de vardır. Ancak cumhur hayvanların damgalanmasını, nehyin genel çerçevesi dışında tahsis edilmiş bir iş olarak değerlendirmişlerdir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Abaye b. Rifaa'dan, o babasından, o da dedesi Rafı' b. Hadic'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e: Yarın biz düşmanla karşılaşacağız. Beraberimizde de bıçak yok, dedim. O: Kanı bolca akıtan (şeyle) ve üzerine Allah'ın adı anılarak kesileni yiyiniz; Elverir ki diş ya da tırnak olmasın. Size bunun açıklamasını yapayım: Diş bir kemiktir. Tırnak ise Habeşlilerin bıçağıdır. Askerler arasında önden gidenler bir kısım ganimetler elde ettiler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de askerlerin geridekalanları arasında idi. Önden gidenler tencereleri ocaklara koymuşlardı. Allah Resulü ise tencerelerin ters çevrilip dökülmesini emir buyurdu ve tencereler döküldü. Aralarında ganimeti taksim etti. Bir deveyi on koyuna denk saydı. Daha sonra bu develerden ordunun ön taraflarında bulunanlar arasında olan bir deve kaçtı; Beraberlerinde atları yoktu. Bir adam ona bir ok attı. Böylece yüce Allah o deveyi hareket etmekten alıkoydu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunun üzerine: Bu hayvanların bazen vahşi hayvanlar gibi ürküp kaçışları olur. Onlardan bu şekilde yapanlarına siz de bunun gibisini yapınız, buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: Buna dair açıklamalar daha önce "Kesilen Hayvan Üzerine Besmele Çekmek" başlığında geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Abaye b. Rifaa'dan, o dedesi Rafi' b. Hadic r.a.'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Bir seferde iken develerden bir deve ürküp kaçtı. (Rafi') dedi ki: Bir adam ona bir ok atarak deveyi hareketsiz hale soktu. Rafi' dedi ki: Sonra Rasulullah: Şüphesiz bunların da vahşi hayvanların ürküp kaçmaları gibi bir kaçışları vardır. Bunlardan elinizden kaçıpkurtulan olursa siz de ona bunun gibi yapınız, diye buyurdu. Rafi' dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü, bizler gazalarda ve yolculuklarda bulunuyoruz. Hayvan boğazlamak istiyoruz, ama bıçak bulamıyoruz (ne yapalım), diye sordu. O: Uzerine Allah'ın adı anılmış ve kanı bolca akıtan şey ile kesilmiş olanı ye. Ancak diş ile tırnak müstesnadır. Çünkü diş bir kemiktir, tırnak ise Habeşlilerin bıçağıdır, diye buyurdu