Sahih-i Buhari
...
(75) Kitāb: Hastalar
(75) ...
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesi Aişe r.anha'dan, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Batan bir dikene varıncaya kadar Müslüman'a gelip çatan her bir musibet karşılığında Allah, mutlaka onun günahlarının bir kısmını örter
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said el-Hudri ve Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Batan bir dikene varıncaya kadar Müslüman'a isabet eden herhangi bir yorgunluk, hastalık, keder, üzüntü, eziyet ve gam sebebiyle mutlaka Allah, bunlara karşı olarak günahlarının bir kısmını affeder." Diğer tahric edenler: Tirmizi, Cenaze; Müslim, Birr ve Sıla
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ka'b'dan, onun babasından rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: Mu'min kimsenin misali, yeni bitmiş bir ekin gibidir. Rüzgar üzerine nereden eserse onu eğer. Bu ekin dimdik doğrulduğu vakit bela ile bir tarafa eğilir. Facir kimse ise -Allah dilediği vakit kökünden imha edinceye kadar- sert ve dimdik duran bir dağ servisine benzer." Bu Hadis 7466 numara ilede geçiyor
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:: "Mu'min kişinin benzeri, bir sap üzerinde biten ekin gibidir. Hangi taraftan ona rüzgar esip gelirse, rüzgar onu eğer. Doğrulduğu zaman rüzgar belası ile yine eğilir (fakat yıkılmayıp doğrulur, doğru kalır). Haktan yüz çeviren fadr kişinin benzeri de sert ve düz çam gibidir ki, Allah onudilediği vakit (bir defada) söküp kırıncaya kadar dimdik olmakta devam eder" Diğer tahric edenler: Tirmizi Emsal; Müslim, Sıfat-il: Kıyame BU HADİS’İN FACİR, KAFİR MÜNAFIK’IN KUR’AN’DAN FAYDALANAMAYACAĞINA DELİL OLDUĞU SAYFA İÇİN BURAYA TIKLAYIN
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Allah kimin hakkında hayır murad ederse ona musibet verir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Rahman, Rahim Allah'ın adıyla. Hastalar bölümü. Hastalığın keffaret oluşu hakkında varid olmuş buyruklar." Burada maksat, mu'minin karşı karşıya kaldığı hastalığın acıları sebebi ile günahlarının örtüldüğünü anlatmaktır. "Ve yüce Allah'ın: "Kim bir kötülük işlerse onun karşılığını görür."(Nisa, 123) buyruğu." İbnu'l-Müneyyir dedi ki: Hulasa, hastalığın günahlar için bir keffaret sebebi olması söz konusu olduğu gibi günahlara karşılık bir ceza olması da söz konusudur. İbn Battal dedi ki: Tevil ehlinin çoğunluğunun kanaatine göre ayetin anlamı şudur: Müslüman, işlemiş olduğu günahlar karşılığında dünya hayatında karşı karşıya kaldığı musibetler ile cezalandırılır ve böylelikle bu musibetler o günahlara keffaret olur. Ayetin nüzul sebebi hakkında varid olmuş hadisler, Buhari'nin şartına uymadığından bu ayet-i kerimeyi zikrettikten sonra şartına ve çoğunluğun ayetin tevili ile ilgili olarak benimsediği görüşe uygun düşen hadisleri kaydetmiş bulunmaktadır. Bu hadislerden birisi de İmam Ahmed'in rivayet edip İbn Hibban'ın da sahih olduğunu belirttiği Ubeyd b. Umeyr yoluyla gelen Aişe'nin rivayet ettiği şu hadistir: "Bir adam şu: "Kim bir kötülük işlerse onun karşılığını görür" ayetini okudu ve: Bizler işlemiş olduğumuz bütün ameller dolayısıyla karşılık görürsek o takdirde helak olduk demektir, dedi. Bu husus Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ulaşınca, şöyle buyurdu: Evet, dünya hayatında bedeninde kendisine rahatsızlık veren herbir musibet ile yaptığı o kötülüğün karşılığını (cezasını) çeker." Hadisi Ahmed ve yine sahih olduğunu belirterek İbn Hibban da Ebu Bekir es-Sıddik yoluyla rivayet etmiştir. "Eb cı Bekir: Ey Allah'ın Rasulü, yüce Allah: "İş ne sizin kuruntularınıza, ne de kitap ehlinin kuruntularına kalmıştır. Kim bir kötülük yaparsa onun cezasını görür." (en-Nisa, 41123) diye buyurmuşken, halimizin düzelmesini nasıl ümit edebiliriz, dedi. Allah Resulü şöyle buyurdu: Allah sana mağfiret buyursun ey Ebu Bekir, sen hastalanmaz mısın, üzülmez misin? Ebu Bekr: Evet, hastalanınm da, üzülürüm de, dedi. Bu sefer: İşte kötülüğünüze karşılık olarak verilen ceza budur, diye buyurdu." Müslim de Muhammed b. Kays b. Mahreme yoluyla Ebu Hureyre'den şu rivayeti zikretmektedir: "Şu: "Kim bir kötülük işlerse, onun cezasını görür" ayeti nazil olunca MüslÜmanları çok ileri derecede etkiledi. Bu sefer Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Siz birbirine yakın zamanlarda iyilik yapmaya çalışın. İşinizi doğrultun. Müslümanın karşı karşıya kaldığı her bir musibette günahlarına bir keffaret vardır. Karşı karşıya kaldığı bir musibete ve ona batan dikene varıncaya kadar." "Mutlaka onun karşılığında Allah onun günahlarını affeder." Ahmed'in kaydettiği rivayette: "Mutlaka onun günahına keffaret olur" şeklindedir. Yani bu, işlemiş olduğu masiyet sebebiyle ona bir ceza olur. Bu da günahının bağışlanmasına sebep olur, demektir. Bu hadis Şeyh Izzuddin b. Abdusselam'ın: "Bazı cahiller musibete uğramış bir kimseye edr verilir, zanneder. Ancak bu açık bir hatadır. Çünkü sevap ve ikab (ceza) ancak kazanılan şeyler karşılığında verilir. Musibetler ise bu türden değildir. Aksine edr, sabır ve rızaya karşılıktır" şeklindeki sözlerini reddetmektedir. Bu sözlerinin reddediliş şekli şöyledir: Sahih hadisler sadece musibetin gelip çatması sebebi ile bile ecrin sabit olduğu konusunda çok açık ifadeler taşımaktadır. Sabır ve rıza ise musibet sevabından ayrı olarak sevapıarını görmesi mümkün olan, ayrıca mükafatları verilen işlerdir. el-Karafi dedi ki: Musibetler kesinlikle günahlara keffaret olurlar. O musibetlere ister rıza gösterilsin, ister gösterilmesin. Ama bu musibetlerle birlikte onlara rıza gösterilirse, günahlara keffaret oluşları daha da çok olur, değilse azalır. Evet, Karafi böyle demektedir. Tahkikin sonucu ise şudur: Musibet ona denk bir günaha keffarettir. Rıza sebebi ile de kişi edr alır. Eğer musibete uğrayanın bir günahı yoksa kişiye ona denk düşecek bir sevap verilir. "Ekin" (karşılığı verilen): "el"Hame" lafzı hakkında el-Halil şöyle demektedir: el-Hame, ekinin tek bir gövde üzerinde ilk bitmesi halidir. Hadis Ahmed'de, Cabir'in rivayetiyle şöyledir: "mu'minin misali başağa benzer. Bazen dimdik durur, bazen de eğilir." "Dağ servisi (el-erze)." Hattabı der ki: el-Ereze (şeklinde ra harfi) fethalı olarak el-erz'in tekilidir. Bu da denildiğine göre es-sanevber (dağ servisi) denilen ağaçtır. Dilciler: Bu dimdik duran, sert, esen rüzgarın hareket ettirmediği bir ağaçtır, derler. Buna el-Erzen adı da verilir. "Sert: Sammal', yani hiç oyuğu bulunmayan sert ve sağlam demektir. "Allah kimin hakkında bir hayır murad ederse ona musibet verir." Ebu Ubeyd el-Herevı: Karşılığında ona sevap vermek üzere onu musibetlere müptela kılar, diye açıklamıştır. Bu hadislerde her mu'mine pek büyük bir müjde vardır. Çünkü Adem oğlu hastalık, keder, üzüntü ve buna benzer sözü edilen hallerden çoğunlukla kurtulamaz. Hastalıklar, ağrılar, -bedenı ya da kalbı- acılar, bunlarla karşı karşıya kalan kimselerin günahına keffaret olurlar. Bundan sonraki başııkta İbn Mesud'un rivayet ettiği hadiste şöyle denilecektir: "Müslümana isabet eden herbir eziyet karşılığında mutlaka Allah da onun günahlarını döker." Hadisin zahirinden bütün günahları genelolarak kapsadığı anlaşılmaktadır. Fakat cumhur bunu küçük günahlar diye tahsis etmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan, dedi ki: "Ben Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den daha şiddetli ağrı çeken kimse görmedim
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah r.a.'dan, dedi ki: "Hastalığı esnasında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gitmiştim. O sırada ateşi yükselmiş, şiddetli bir şekilde hummaya tutulmuştu. Sen çok şiddetli bir şekilde hummaya tutulmuş, sarsılıyorsun. Bunun sebebi sana iki kat ecir verilmesi midir, dedim. O: Evet, bir müslümana isabet eden herbir eziyet karşılığında mutlaka Allah o kimsenin günahlarını, ağacın yapraklarının döküldüğü gibi döker, buyurdu. " Bu Hadis 5648, 5660, 5661 ve 5667 numara ilede geçiyor
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah'tan, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna girdim. O sırada hummadan sarsılıyordu. Ey Allah'ın Rasulü, Sen hummadan dolayı çok şiddetli bir şekilde sarsılıyorsun, dedim. O: Evet, ben sizden iki kişinin hummadan çektiği kadarını çekiyorum, diye buyurdu. Ben: Bunun sebebi sana iki kat ecir verilmesi midir, diye sordum. O, evet bu böyledir. Batan bir diken ve daha yukarısı olsun, Müslümana isabet eden herbir eziyet karşılığında mutlaka Allah da onun günahlarını affeder. Tıpkı ağacın yapraklarını döktüğü gibi, diye cevap verdi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "İnsanlar arasında belası en ağır olanlar, nebilerdir. Sonra faziletçe onlardan sonra gelenler, !onra onlardan sonra gelenler." Bu başlığın birinci kısmı Darimı ve Nesai'nin es-.Sünenull-Kubra'da, İbn Macelnin, sahih olduğunu belirterek TirmiziInin, ıbn Hibban'ın ve Hakim'in rivayet ettikleri hadisin bir bölümündedir. Hepsi de bu hadisi Asım b. Behdele yoluyla Mus'ab b. SaId b. Ebi Vakkas'dan, o babasından diye rivayet etmişlerdir: "Sa'd b. Ebi Vakkas dedi ki: Ey Allah'ın Resulü, insanlar arasında belası en ağır olanlar kimlerdir, diye sordum. O: Nebilel'dir, sonra sırasıyla onlardan sonra gelenler, sonra sırasıyla onlardan sonra gelenlerdir. Kişi dinine göre belayamaruz kalır, diye buyurdu." Hadiste şu ifadeler de yer almaktadır: "Ve (mu'min) nihayet yeryüzünde üzerinde hiçbir günah bulunmadığı halde yürüyecek seviyeye gelir." Bu hadisi Hakim rivayet etmiştir. ''Yaprakların döküldüğü gibi." Yaprakların etrafa dağınık bir şekilde dökülmesi gibi. Kısacası hadis, hastalığın ağırlaşması halinde ecrin de kat kat artmasına sebep teşkil ettiğini tespit etmektedir. Bundan sonra da şunu eklemektedir: Ecrin kat kat verilmesi, sonunda günahların tamamının dökülmesine sebep olur. Ya da anlam şu şekildedir: Evet, hastalığın şiddetli olması dereceleri yükseltir, aynı şekilde hiçbir günah kalmayıncaya kadar da günahların dökülmesine sebep olur
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa el-Eş'ari'den, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Aç olana yemek yediriniz, hastayı ziyaret ediniz, esiri esirlikten kurtarınız, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Bera b. Azib r.a.'dan, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize yedi şeyi emretti, yedi şeyi de yasakladı. Bize altın yüzük kullanmayı, ince ipek, kalın ipek ve atlas giyinmeyi, el-kassiy denilen ipek katılmış kumaşları, eğerler üzerine ipek yüzlü yastıklar kullanmayı yasakladı. Buna karşılık bize cenazelerin arkasından gitmeyi, hastayı ziyaret etmeyi, selamı yaygınlaştırmayı emir buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hastayı ziyaret etmenin vacip oluşu." Bu şekilde Buhari hasta ziyareti emrinin zahiri ne dayanarak kat'i şekilde vacip oluş ifadesini kullanmıştır. Müslim'in rivayetinde: "Beş şey, müslümanın Müslüman üzerinde vacip olan hakkıdır" şeklindedir ve bunu da aralarında zikretmiş bulunmaktadır. İbn Battal dedi ki: Burada emrin aç olana yemek yedirmek, esiri esirlikten kurtarmak gibi kifayet yoluyla vacip anlamında olma ihtimali vardır. Yakınlık bağlarını gözetmek, ülfeti ilerletmek için teşvik olmak üzere mendubluk ifade etme ihtimali de vardır. ed-Oavudı kat'i olarak birincisini dile getirerek şunları söylemiştir: Hasta ziyaretinin farz olduğunu birtakım kimseler başkalarından nakledegelmiş bulunmaktadır. Cumhur Ise: Hasta ziyareti aslında menduptur ama bazı kimseler dışarıda kalmak üzere bazıları hakkında vaciplik derecesine kadar ulaşabilir demişlerdir. Nevevi der ki: Vacip olmadığı üzerinde icma' vardır. Kastı da vacib-i aynı (farz-ı aynı olmadığıdır. Hastayı kollamak, onun durumunu görüp gözetmek, ona yumuşak ve tatlı davranmak da hasta ziyareti kapsamı içerisindedir. Hatta bazı hallerde bu, hastanın neşesinin yerine gelmesine, yeniden gücünü kazanmasına sebep dahi olabilir. Hadis-i şerifte geçen mutlak ifadeler dolayısıyla hasta ziyareti özellikle bazı vakitlerde yapılmak, bazı vakitlerde de yapılmamak gibi bir kayıtla sınırlanamaz. Ama hastanın sabah ve akşam vakitlerinden (birisinde) ziyaret edilmesi adet haline gelmiştir. Hastayı usandıracak yahut hasta sahiPlerine ağır gelecek kadar uzun süre oturmamak hasta ziyareti adabındandır. Eğer herhangi bir zorunluluk uzun süre oturmasını gerektiriyorsa bunda bir sakınca olmaz. Nitekim daha sonra gelen Cabir'in rivayet ettiği hadis de böyledir. Hasta ziyaretinin fazileti hususunda çok sayıda senedi ceyyid hadisler varid olmuştur. Müslim ve Tirmizi'nin zikrettiği Sevban yoluyla gelen şu hadis bunlardan birisidir: "Müslüman bir kimse Müslüman hasta kardeşini ziyaret edecek olursa hep cennetin olgun meyveleri arasında kalmaya devam eder
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdullah r.a. diyor ki: "Bir hastalığa yakalandım. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile Ebu Bekir yürüyerek beni ziyarete geldiler. Benim baygın olduğumu gördüler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem abdest aldı, sonra da abdest suyundan üzerime döktü. Ben de ayıldım. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i görünce: Ey Allah'ın Rasulü, malım hakkında nasıl bir vasiyette bulunayım. Malım hakkında nasıl bir hüküm vereyim, dedim. O bana hiçbir cevap vermedi, sonunda miras ay eti nazil oldu." Fethu'l-Bari Açıklaması: ''Baygınlık geçiren'i ziyaret etmek.'' yani bayılan kimseyi ziyaret etmek. Bayılan bir kimse bu halde iken duyu organları faaliyet göstermez. Cabir r.a.'ın sözü geçen bu hadisine dair açıklamalar Taharet bölÜmünde ve Nisa suresinin tefsirinde (Sk. 4577 ve 5103 nolu hadislerde) geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ata b. Ebi Rebah'tan, dedi ki: "İbn Abbas bana: Ben sana cennet ehlinden bir kadını göstereyim mi, dedi. Ben, göster dedim. İbn Abbas: İşte şu siyahi kadın. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gelerek: Ben bayılıyorum ve üstüm başım açılıyor. Benim için Allah'a dua et, dedi. Allah Rasulü: Dilersen sabredersin ve sana cennet verilecektir, dilersen Allah'a sana afiyetvermesi için dua ederim, dedi. Bunun üzerine kadın: Sabredeyim, dedi. Daha sonra şunları ekledi: Ama gerçek şu ki, üstüm başım da açılıyor. Benim için Allah'a, üstümün başımın açıl-' maması için dua et, dedi. Nebi de ona dua etti." Fethu'l-Bari Açıklaması: "(Beyinde bazı bölgelerde hapsolan) rüzgardan dolayı 'sara'ya düşen kimsenin fazileti." Rüzgarın hapsolması bazı hallerde 'sara'ya sebep olabilir. Sara temel organların kısmen faaliyetlerini göstermesine engelolabilir. 'Sara'nın sebebi ise beyin menfezlerinde hapsolup kalan kesif bir rüzgardır. Yahut bazı organlardan beyne doğru yükselen adi bir buhar türüdür. Bunun peşinden azalarda bir dengesizlik ortaya çıkabilir. Bu halde de artık kişi dimdik ayakta duramaz. Aksine yere düşer. Vücudundaki nemin kesifliğinden ötürü de (ağzından) dışarıya köpükler çıkar. Bazı hallerde sara, cinlerin etkisi ile de olabilir. Ancak bu, yalnız onların nefisleri kötü ve murdar alanlarının yaptığı bir iştir. Bunun da sebebi ya bazı insanların suretlerini güzel bulmalarıdır yahut o insana eziyet vermek istemeleridir. Bütün doktorların kabul edip ilacını da zikrettikleri birinci çeşittir. İkinci türünü ise onların çoğu kabul etmez, bazıları kabul etmekle birlikte ona dair bir ilaç bilmez. Bildikleri tek ilaç süm ve şerli ruhların etkilerini bertaraf etmek ve faaliyetlerini iptal etmek üzere ulvi ve hayırlı ruhların direniş göstermesini dilemekten ibarettir. "Ve üstüm başım açılıyor." Yani kadın farkında olmadan avretinin açılmasından korkmuştu. Hadisten Çıkan Sonuçlar 1- 'Sara'ya düşen kimsenin fazileti. 2- Dünyanın belaları na karşı sabretmek, cenneti miras almaya sebeptir. 3- Zor olan yolu seçmek, -kendisinin buna güç yetireceğini ve zora katı anmakta zaaf göstermeyeceği ni bilen kimse için- ruhsatlı olanı seçip ruhsatla amel etmekten daha faziletJ.idir. 4- Bü~ün hastalıkları dua ve yüce Allah'a sığınarak tedavi etmek, çeşitli ilaçlar ve şuruplarla tedaviden daha başarılı ve daha faydalıdır. Vücudun dua ve Allah'a sığınmaktan etkilenmesi, bedeni ilaçların etkisinden daha büyüktür. Ancak bunun faydalı olması iki şarta bağlıdır: Birincisinin hasta tarafından gerçekleştirilmesi gerekir, bu da doğru ve samimi bir niyet ve maksattır, diğeri ise tedavi edeni ilgilendirir. Bu da onun yüce Allah'a güçlü bir şekilde yönelmesi, kalbinde de güçlü bir takva ve tevekkülün bulunmasıdır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle buyururken dinledim: Yüce Allah: Ben kulumu iki sevgilisi ile belalandırıp (gözünün nurunu alıp) o da sabrederse ona o ikisinin yerine cenneti veririm diye buyurdu." İki sevgilisiyle kastettiği, gözleridir. Bu hususta Eş'as b. Cabir ve Ebu Zilaı b. Hilal de Enes'ten, o Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den diye ona (Muttalibin'in azatlısı Amrla) mutabaat etmişlerdir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Sabrederse ... " Tirmizi, Enes'ten diye naklettiği rivayetinde "ve ecrini Allah'tan beklerse" fazlalığını da eklemektedir. Maksat da Allah'ın sabreden kimselere vaat etmiş olduğu sevabı hatırına getirerek sabretmesidir. Yoksa sadece bu hale katlanıp, tahammül göstermesinden ibaret değildir. Çünkü ameller niyetler iledir. Yüce Allah'ın dünya hayatında kulunu ibtila etmesi (belaya uğı-atması) onun o kuluna gazabından kaynaklanmaz. Aksine bu ya hoş olmayan bir hali önlemek, ya günahlara keffaret olmak ya da makamını, mevkiini yükseltmek için de olabilir. Eğer kul bu hali rıza ile karşılayacak olursa bundan gözetilen maksadı eksiksiz ele geçirmiş olur. Sabretmeyecek olursa durum Selman radıya1lilhu anh'ın rivayet ettiği şu hadisteki gibi olur: "Allah mu'minin hastalığını ona (günahlarına) bir keffaret kılar ve Allahlın rızasına sebep olur. Günahkarın hastalığı ise sahipleri tarafından önce bağlanmış, sonra da serbest bırakılmış bir deveye benzer. Ne diye bağlandığını da bilmez, ne diye serbest bırakıldığını da." "O ikisinin yerine ona cenneti veririm." Ebu Umamelnin rivayeti ile hadiste bir başka kayıt daha zikredilmiştir ki, bunu da Buhari, el-Edebu'l-Müfred adlı eserinde: "Ben senin iki değerli varlığını alır da o sadme esnasında sabredip ecrini bekleyecek olursan ... " lafzı ile rivayet etmiştir. Bununla da faydası görülecek olan sabrın, bu belanın gerçekleştiği ilk sıralarda olan sabır olduğuna işaret etmektedir. Bu halde kişi işini Allah'a havale eder ve teslimiyet gösterirse sabrının faydasını görür, aksi takdirde ilk anda eğer tahammül göstermez ve dayanamazsa arkasından ümidini kestikten sonra sabredecek olursa, gözetilen maksadı elde etmişolmaz
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Medine'ye geldikten sonra Ebu Bekir ve Bilal r.a. hummaya tutuldular. Aişe dedi ki: Ben onların yanına ziyarete gittim. Babacığım, kendini nasıl görüyorsun? Ey Bilal, kendini nasıl görüyorsun, dedim. Aişe dedi ki: Ebu Bekir hummaya yakalandığı vakit: "Her kişi ailesi arasında sabahı etmiştir Ama ölüm ona ayakkabısının bağından daha yakındır," derdi. Bilal de humma nöbeti kesilince şöyle derdi: "Ah keşke bir bilsem bir gece dahi geçirebilecek miyim Etrafında izhir ve celil otlarının bulunduğu bir vadide? Bir gün olsun Micenne sularına varacak mıyım Ve acaba Şame ve tafil denilen tepeler bana bir defa olsun görünecek mi?" Aişe dedi ki: Bunun üzerine ben Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gelip ona durumu haber verdim. Allah Rasulü de: Allah'ım, Mekke'yi sevdiğimiz gibi, hatta daha fazla bize Medine'yi sevdir. Allah'ım, Medine'nin havasını sağlıklı kıl ve onun müddünü ve sa'ını bizim için mübarek eyle. Buranın hummasını buradan taşıyarak el-Cuhfe'ye koy, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadınların kabul edilen şartları göz önünde bulundurulmak suretiyle yabancı olsalar dahi erkeklere hasta ziyareti yapmaları." "Ümmü ed-Derda da ensardan olan mescit ehlinden bir adama hasta ziyareti yapmıştır." el-Kermani dedi ki: Ebu'd-Derda'nın her birisi Ümmü ed-Derda diye bilinen iki zevcesi vardı. Bunların yaşça büyük olanları ashabdan olup, adı Hayyire idi. Küçüğü de tabilnden olup adı Huceyme idi. Göründüğü kadarıyla burada kastedilen yaşça büyük olanlarıdır. Mescitten kasıt da Medine'deki Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem mescididir. Derim ki: el-Kermani'nin "göründüğü kadarıyla" dediği husus, öyle değildir. Aksine bu ziyaretçi kadın yaşça küçük olanlarıdır. Çünkü sözü geçen bu rivayeti (eseri) Buhari, el-Edebu'I-Müfred'de el-Haris b. Ubeyd yoluyla rivayet etmiştir. el-Haris de Şamlı tabil ve yaşça büyük olan Ümmü ed-Derda'ya yetişmemiş, yaşı küçük bir tabil idi. Yaşça büyük olan bu Ümmü ed-Derda da Ebu'd-Derda'nın vefatından önce Osman rad'yallahu anh'ın- halifeliği döneminde vefat etmiştir. Daha önce de Namaz bölümünde Ümmü ed-Derda'nın namaz esnasında erkek gibi oturduğuna dair bilgi geçmiş bulunmaktadır. Bu Ümmü ed-Derda da fakih bir kadın idi. Orada da sözü geçen bu kadının yaşça küçük olan Ümmü ed-Derda olduğunu açıklamıştık. Yaşça küçük olan Ümmü ed-Derda, Abdulmelik b. Mervan'ın halifeliğinin sonlarına kadar yaşamış ve 81 yılında vefat etmişti. Vefatı da yaşça büyük olandan yaklaşık elli yıl kadar sonradır. Daha sonra musannıf (Buhari) Aişe radıyallahu anha'nın rivayet ettiği hadisi zikrederek onun şu sözlerini nakletmektedir: "Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Medine'ye geldikten sonra Ebu Bekir ve Bilal hummaya yakalandılar. Aişe: Ben onların yanına hasta ziyaretine gittim dedi. .. " Buhari'ye bu olay kat'i olarak hicab emrinden önce meydana gelmiştir, diye itiraz edilmiştir. Bunun rivayet yollarından birisinde de "ve bu hicabdan önce idi" ifadesi de daha önceden geçmiş bulunmaktadır. Ancak buna şöyle cevap verilmiştir: Durumun böyle olması, Buhari'nin başlıkta sözünü ettiği "kadının erkeğe hasta ziyareti yapması" ifadelerini olumsuz olarak etkilemez. Çünkü bu ziyaret tesettür şartı ile caizdir. Bunun hicabdan önce olması ile spnra olması hallerinin ortak noktası ise fitneden yana emin olmak halidir. Hadise dair yeterli açıklamalar daha önce Megazi bölümünün baş taraflarında hicret ile ilgili başlıklarda (3926.hadiste) geçmiş bulunmaktadır. "Şame ve Tafil." Cumhura göre bunlar iki dağ adıdır. el-Hattabi ise bunların iki pınar olduğunu doğru kabul etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Usame b. Zeyd r.a.'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Sa'd -ve zannederiz Ubey de- onunla beraber iken kızı: Kızımın ölümü yaklaşmış bulunuyor. Yanımıza teşrif buyur, diye haber gönderdi. Allah Rasulü de ona selam göndererek: Şüphesiz aldığı da, verdiği de Allah'ındır. Her şey de onun nezdinde bellidir. Ecrini Allah'tan beklesin ve sabretsin, dedi. Kızı ona (gelsin diye) and vererek haberci gönderince, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kalktı, biz de kalktık. Çocuk nefes alıp verirken can çekiştiği de duyulurken Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kucağına verildi. Nebiin gözlerinden yaş akıyordu. Bu sebeple Sa'd ona: Bu ne ey Allah'ın Rasulü, dedi. Allah Rasulü: Bu, Allah'ın kullarından dilediği kimselerin kalplerine koyduğu bir rahmettir. Allah kulları arasından ancak merhametli olanlara merhamet buyurur, dedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Çocuklara hasta ziyaretinde bulunmak." Buhari bu başlıkta Üsame b. Zeyd'in Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızının çocuğu ile ilgili olayı anlatan hadisini zikretmektedir. Bu hadise dair yeterli açıklamalar Cenazeler bölümünün baş taraflarında (1356.hadiste) geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bedevi bir Arabın yanına hasta ziyaretinde bulunmak üzere girdi. (İbn Abbas) dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de bir hastanın yanına ziyaret maksadı ile girdiği vakit ona: Bir beis olmaz (geçmiş olsun!) İnşallah günahlardan temizlenmene bir sebep olur, derdi. (Bedeviye bu sözlerini söyleyince, bedevi) dedi ki: Sen günahlarından bir temizlenme sebebi midir, dedin? Asla, aksine bu oldukça bir yaşlının aleyhine kabarıp taşan bir sıtma nöbetidir ve bu humma onu kabirleri ziyarete gönderecektir. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: O halde öyle olsun, buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Beis yoktur (geçmiş olsun!)." Yani hastalık, günahlara keffarettir. Eğer hastalıktan iyileşme olursa her iki fayda da elde edilmiş olur. Olmasa bile günahlara keffaret karı elde edilmiş olur. "Temizlenme sebebidir (tahlirun)" lafzı, hazfedilmiş bir mübtedanın haberidir. Yani bu hastalık senin için günahlarından bir temizlenmedir. Yani temizleyicidir anlamındadır. Hadisten "tahlir" lafzının sadece tahir (temiz) anlamında olmadığı da anlaşılmaktadır. "İnşallah" buyruğu da "tahlir" sözünün haber değil, bir dua olduğunu göstermektedir. el-Mühelleb dedi ki: Bu hadisten çıkan sonuç şudur: İmam'ın yönetimi altındakilerden hasta olan bir kimseyi -kaba bir bedevi dahi olsa- ziyaretinde bir eksiklik yoktur. Alimin cahil bir kimseyi ona öğretmek, fayda verecek şeyleri hatırlatmak, Allah'ın kaderine kızıp bunun sonucunda Allah'ın da ona gazap etmemesi için sabrıemretmek, acıları dolayısıyla ona teselli vermek, hatta hastalığı dolayısıyla imrenilecek bir halde olduğunu ona söylemek ve buna benzer onun da, yakınlarının da gönlünü hoş edecek şeyleri hatırlatmak üzere ziyaret etmesinde de bir sakınca yoktur. Hadisten anlaşıldığına göre hasta kimsenin kendisine yapılan bu öğütleri kabul etmesi ve bu gibi hatırlatmalarda bulunanlara güzel bir cevap vermesi de gerekir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'dan rivayete göre "Bir yahudinin oğlu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e hizmet ederdi. Bu çocuk hastalanınca Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanına gidip onu ziyaret etti. Ona: Müslüman ol, dedi. Çocuk da Müslüman oldu." Said b. el-Müseyyeb de babasından: "Ebu Talib ölüm hastalığında iken Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun yanına geldi. .. " dediğini nakletmektedir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hasta müşrik kimseyi ziyaret", İbn Battal dedi ki: İslam'a girme çağrlsını kabul edeceğini üm.it ettiği takdirde müşrik bir hastayı ziyaret etmek meşrudur. Eğer böyle bir ümidi yoksa, değildir. ( Görüldüğü kadarıyla bu durum, maksatların değişiklikğine göre farklılık arz eder. Bazı hallerde hasta müşriği ziyaret etmek, bir başka maslahatı da gerçekleştirebilir. el-Maverdı der ki: Zimmı bir hastayı ziyaret etmek caizdir. Kurbet (Allah'a yakınlaştırıcı amel)i işlemek, onunla birlikte söz konusu olan komşuluk yahut akrabalık gibi saygı duyulması gereken bir tür ilişkiye de bağlıdır. Daha sonra musannıf (Buhari), Enes radıyallahu anh'ın rivayet ettiği Yahudi çocuğu ile ilgili olayı anlatan hadisi zikretmektedir. Buna dair yeterli açıklamalar Cenazeler bölümünde geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre "Hastalığı esnasında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i ziyaret etmeye bir grup insan girmişti. O da oturduğu yerden onlara namaz kıldırdJ. Onlar da ayakta namaza durdular. Kendilerine: Oturunuz, diye işaret buyurdu. Namazı bitirince: Şüphesiz imam kendisine uyulsun diyedir. O halde o rüku' ederse, siz de rüku' ediniz. O rükA 'dan kalkarsa siz de kalkınız. o Eğer o oturarak namaz kılarsa siz de oturarak amaz lınız, buyurdu." Ebu Abdullah (Buharil dedi ki: "el-Humeydi dedi ki: Bu hadis nesh olmuştur. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in son kıldığı namazda oturarak namaz kıldırmış,arkasındaki insanlar da ayakta kılmışlardır)
- Bāb: ...
- باب ...
Sa'd'in kızı Aişe'den rivayete göre babası şöyle demiştir: "Mekke'de iken çok şiddetli bir hastalığa yakalandım. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanıma gelip bana hasta ziyaretinde bulundu, Ben: Ey Allah'ın Nebii, geriye (çok miktarda) bir mal bırakacağım ve yine ben şüphesiz geriye sadece tek bir kız bırakarak öleceğim. Malımın üçte ikisini vasiyet edip üçte birini bırakayım mı, dedim. Allah Rasulü: Hayır, dedi. Ben: O halde yarısını vasiyet edip yarısını bırakayım mı, dedim. Yine: Hayır, dedi. Ben: O halde üçte birini vasiyet edeyim, üçte ikisini de ona bırakayım mı, dedim. Allah Rasulü: Üçte bir (olabilir), ama üçte bir de çoktur, dedi. Sonra da elini onun (Sa'd b. Ebi Vakkas'ın) alnına koydu. Said dedi ki: Sonra da eliyle yüzümü ve karnımı silip sıvazladı. Arkasından: Allah'ım, Sa'd'a şifa ver ve onun için hicretini tamama erdir, buyurdu. Onun serinliğini şu ana kadar ciğerimi n üzerinde hissedip duruyorum
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Mes'ud'dan: "Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna girdim. O sırada şiddetli bir humma nöbetine tutulmuştu. Elimle ona dokundum. Ey Allah'ın Resulü, sen çok şiddetli bir hummaya tutulmuş bulunuyörsun, dedim. Allah Rasulü: Evet, ben sizden iki kişinin hummaya yakalandığı kadar hummadan çekiyorum, buyurdu. Ben: Bunun böyle olması dolayısıyla şüphesiz senin için de iki edr vardır, dedim. Allah Resulü: Evet, diye buyurdu. Daha sonra da Allah Resulü: Herhangi bir Müslümana hastalık ya da daha başka rahatsızlık veren bir şey isabet ederse mutlaka Allah, ağacın yapraklarını dökmesi gibi onun günahlarını döker, buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hasta ziyaret edenin elini hastanın üzerine koymas!." İbn Battal dedi ki: Ziyaret edenin elini hastanın üzerine koyması, hastaya bir ünsiyet verir. Böylelikle hastanın hastalığının şiddeti de anlaşılır. Bunu hastanın kendisi tarafından tespit edilen haline göre sağlığı, afiyete kavuşması için dua etmek için yapar. Bazı hallerde eliyle ona rukye okur (şifa duasında bulunur) ve eğer hasta ziyaretinde bulunan kişi salih birisi ise hastanın yararlanacağı şekilde ağrı duyduğu yerlerini de eliyle sıvazlar. Derim ki: Bazı hallerde hasta ziyaretinde bulunan kişi ilacı da, hastalığı da bilen bir kişi olabilir. Bu durumda ona uygun gelecek tedaviyi de söyleyebilir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah r.a.'dan, dedi ki: "Hastalığı esnasında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gitmiştim. Ona dokundum. -Bu sırada şiddetli bir sıtma nöbetine yakalanmıştı.- Ben de kendisine: Şüphesiz çok şiddetli bir sıtmaya yakalanmış bulunuyorsun ve bundan dolayı senin için şüphesiz iki ecir vardır, dedim. O: Evet, herhangi bir Müslümana bir eziyet isabet edecek olursa mutlaka ağacın yapraklarının döküldüğü gibi onun da günahlan dökülür, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ziyarette bulunmak üzere bir hasta adamın yanına girdi. Ona: Bir beis yoktur (geçmiş olsun!) Inşallah günahlardan bir temizliktir, diye buyurdu, Adam: Asla, aksine, bu oldukça yaşlı bir adamın üzerine kaynayıp coşan bir hummadır ve sonunda onun kabirleri ziyaret etmesini sağlayacaktır, dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de: O halde öyle olsun, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Urve'den rivayete göre Üsame b. Zeyd kendisine şunu haber vermiştir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Bedir vakasından önce palanı üzerine bir Fedek kadifesi konulmuş bir eşeğe binerek, hasta ziyaretinde bulunmak üzere Said b. Ubade'ye gitti. Üsame'yi de terkisine bindirdi. Yolda giderken aralarında Abdullah b. Ubey b. SeluI'ün de bulunduğu bir meclisin yanından geçti. Bu da Abdullah'ın Müslüman olmasından önce idi. Mecliste Müslümanlardan, putlara tapan müşriklerden ve Yahudilerden oluşan kimseler karışık olarak oturuyordu. Aynı mecliste Abdullah b. Revaha da vardı. Hayvanın kaldırdığı toz meclisi kaplayınca Abdullah b. Ubey ridası ile burnunu örttü ve: Üzerimize toz kaldırmayınız, dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, selam verip durdu, sonra bineğinden inip onları Allah'a davet etti. Onlara Kur'an okudu. Abdullah b. Ubey ona: Ey adam, şüphesiz eğer bu söylediklerin hak ise ondan güzeli yoktur. Fakat biz meclislerimizde iken bununla bizi rahatsız etme. Aramızdan yanına gelen olursa o zaman ona anlat, dedi. İbn Revahe: Hayır, ey Allah'ın Rasulü, biz meclislerimizde iken sen bizim yanımıza buyur. Biz yanımıza gelmeni seviyoruz: dedi. Bunun üzerine Müslümanlar, müşrikler ve Yahudiler karşılıklı olarak birbirlerine ağır sözler söylemeye koyuldular. Hatta birbirleri üzerine hücum edeceklerdi neredeyse! Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem seslerini kesip susuncaya kadar onları teskin edip durdu. Arkasından Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bineğine bindi ve nihayet Sa'd b. Ebi Vakkas'ın yanına girdi. Ona: Ey Sa'd, -Abdullah b. Ubey'i kastederek- Ebu. Hubab'ın dediklerini duymadın mı, diye sordu. Sa'd: Ey Allah'ın Rasulü, sen onu affet ve bağışla. Andolsun Allah sana bu verdiği ihsanları bağışladığında, bu belde halkı onun başına taç giydirmek ve ona krallara özel sarık sardırmak üzere toplanıp biraraya gelmişlerdi. Fakat Allah sana ihsan etmiş olduğu hak ile bunu bertaraf edince İbn Ubey'in hevesi kursağında kaldı. İşte sana bu yaptıklarını yapmasına onu iten sebep bunlardır, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana hasta ziyareti yapmak üzere geldi. O sırada ne bir katıra, ne de bir at'a binmişti." Diğer tahric edenler: Tirmizi Menakib; Müslim, Feraiz
- Bāb: ...
- باب ...
Ka'b b. Ucre r.a.'dan, dedi ki: "Ben tencerenin altında ateş yakarken Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanıma geldi. Başındaki haşereler seni rahatsız ediyor mu, diye sordu. Ben: Evet, dedim. Bunun üzerine Nebi berberi çağırdı, başımı traş ettirdi. Sonra da bana fidye vermemi emretti
- Bāb: ...
- باب ...
Kasım b. Muhammed'den, dedi ki: "Aişe: Vay başım, dedi. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Eğer ben hayatta iken o olursa (sen ölürsen) ben de senin için mağfiret diler, dua ederim, diye buyurdu. Bu sefer Aişe: Vay benim başıma gelen bu musibete! Allah'a yemin ederim, ben senin ölmemi arzu ettiğini görüyorum. Eğer böyle bir şey olursa daha o günün sonunda sen hanımlarından birisi ile gerdeğe girip yaşayacaksın, dedi. Bu sefer Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Hayır, asıl vay başım diye ben demeliyim. And olsun ben dedikoducuların söyleyeceklerini yahut temenni edeceklerin temennilerini kesmek amacı ile Ebu Bekir'e ve oğluna haber göndererek (halifelik için) ahid vermeyi kastettim -yahut istedim.- Daha sonra da: Ama Allah da başkasını kabul etmez, mu'minler de başkasına engel olurlar. Yahut Allah bu işe engel olur, mu'minler de kabul etmezler, dedim. " Bu Hadis 7217 numara ile de var
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Mes'ud radıyallahu anh'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hummaya tutulmuş halde iken huzuruna girdim. Elimi ona dokundurdum, sonra: Sen çok şiddetli bir hummaya tutulmuş bulunuyorsun, dedim. O: Evet, aranızdan iki adamın humması kadar çekiyorum, diye buyurdu. İbn Mesud: Sana iki kat ecir var (bundan dolayı mı?) deyince, Allah Rasulü: Evet, bir müslümana bir eziyet -hastalık ya da bir başkası- isabet ederse mutlaka Allah ağacın yapraklarını dökmesi gibi günahlarını döker, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Amir b. Sa'd'dan, o babasından (Sa'd b. Ebi Vakkas'tan) dedi ki: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Veda haccı esnasında oldukça ağırlaşan bir hastalığım dolayısıyla beni ziyaret etmek için bize geldi. Ben: Hastalığım gördüğün bu hale kadar ulaştı ve ben malı çok olan birisiyim. Bana bir kız çocuğundan başka mirasçı olacak kimsem de yoktur. Malımın üçte ikisini tasadduk edeyim mi, dedim. O: Hayır, diye buyurdu. Ben: Ya yarısını, diye sordum, o hayır dedi. Ben ya üçte birini diye sordum. O: Üçte bir de çoktur. Çünkü senin, mirasçılarını zengin olarak bırakman, onları insanlara avuç açacak şekilde ihtiyaç içerisinde bırakmandan daha hayırlıdır. Allah'ın vechini (rızasını) arayarak yaptığın her bir harcama (infak) karşılığında -hanımının ağzına koyduğun lokmaya varıncaya kadar- mutlaka sana ecir verilir diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: Derim ki: Muhtemelen Buhari bu başlık ile mutlak olarak hastalıktan şikayet etmenin yasak olmadığına işaret etmek istemiştir. Böylelikle belanın kaldırılması için dua etmek, rıza ve teslimiyeti zedeler iddiasında bulunan birtakım sufilerin kanaatlerini de reddetmek istemiştir. Bu başlık ile Allah'tan şifa dilemenin yasak olmadığına, aksine ayrıca fazladan bir ibadet olduğuna da dikkat çekmiş olmaktadır. Çünkü böyle bir tutum, Masum (hata ve günahtan korunmuş bir Nebi)dan dasabit olmuş, yüce Allah bundan dolayı onu övmüş ve bununla beraber onun hakkında sabretmek vasfını da tespit etmiştir. Bizler de "Fevaidu Meymline"de Eyyub'un kıssası hakkında İbn Hibban ve Hakim'in sahih olduğunu belirttikleri şu hadisi rivayet etmiş bulunuyoruz: "Eyyub (a.s)'ın bela dönemi uzayıp gitmiş, -kardeşlerinden iki adam dışında- yakın uzak herkes ondan ayrılıp uzaklaşmıştı. Bu sırada o iki kardeşinden biri diğerine: Şüphesiz Eyyub alemlerden kimsenin işlememiş olduğu bir günahı işlemiştir, dedi. Onun söylediği bu söz Eyyub'a ulaştı. .yani bu sözünden dolayı sabır gösteremedi- ve Rabbine dua edince, Allah da onun sıkıntısını kaldırdı." Buhari'nin maksadı şu gibidir: Hastanın caiz olan şikayeti yüce Allah'tan dilekte bulunmak yahut Allah'ın kaderinden öfkelenmek, usanmak suretinde olmayan halleriyle caizdir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Kurtubi der ki: Kulun Rabbini şikayet etmesinin mekruh olduğunu ilim adamları ittifakla kabul etmişlerdir. KulunRabbini şikayet etmesi ise, usanç belirtecek bir surette sıkıntısını insanlara zikretmesi demektir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Ahmed, "ez-Zühd" adlı eserinde Tavlis'tan şöyle dediğini nakletmektedir: Hastanın inlemesi bir şikayettir; ama Ebu't-Tayyib, İbnu's-Sabbağ ve ŞafiIlerden bir topluluk, hastanın inlemesinin, ah vah etmesinin mekruh olduğunu sÖylemişlerdir. Ancak Nevevi buna karşı şöyle demiştir: Bu görüş zayıf yahut batıldır. Çünkü bir şeye mekruh demek, hakkında nehy maksadıyla buyruğun sabit olduğu işler hakkında mümkündür. Böyle bir nehy kastı ise burada söz konusu değildir. Daha sonra da başlıkta geçen Aişe r.anha hadisini de delil göstermekte, arkasından şunları söylemektedir: Muhtemelen inlemenin, ah vah etmenin mekruh olduğunu söylerken evla olana muhalif hareketi kastetmiş olmalıdırlar. Kulun zikir ile meşgulolması hiç şüphesiz daha uygundur. Bu kanaatte olanlar, çokça şikayet etmenin yaklnin zayıflığına delil olup, Allah'ın kaza ve kaderine razı olmamayı, düşmanların bu musibete sevinmelerine sebep teşkil etmesi gibi ihtiva ettiği anlamlardan hareketle de söylemiş olabilirler. Hastanın arkadaşına ya da doktoruna durumunu haber vermesinde ise ittifakla bir sakınca görülmemiştir. "Bu iş eğer ben hayatta iken olursa." Bu sözleriyle hastalığın arkasından gelen ölüme işaret etmektedir. Yani ben hayatta iken sen ölürsen anlamındadır. Bu anlama geldiğini Aişe'nin verdiği cevap göstermektedir. Ayrıca Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe yoluyla gelen rivayette bu husus açık olarak ifade edilmiş bulunmaktadır. Onun rivayetinin lafzı şöyledir: "Daha sonra Allah Rasulü: Sen benden önce ölsen, seni kefenlesem, sonra cenaze namazını kıldınp seni defnetsem, sana ne zararı olur, diye buyurdu." Aişe radıyallahu anha'nın söylediği: "Vay başıma gelen musibete (Va sekleyah)!" sözündeki (musibet anlamı verilen): "es-Sekl'" çocuğu yahut çok değerli bir varlığı kaybetmek demektir. Burada onun hakikatanlamı kastedilmiş değildir. Aksine bu, Araplar'ın eskiden beri musibetin başa gelmesi ya da beklenmesi halinde kullanmayı itiyat halinegetirdikleri bir sözdür. Aişe radıyallahu anha'nın söylediği: "Allah'a yemin ederim, senin ölmemi arzu ettiğini görüyorum" sözlerini de Nebi efendimizin kendisine söylediği: "Benden önce ölsen" sözlerinden çıkarmış gibidir. Yine Aişe radıyallahu anhaJnın söylediği: "Eğer bu dediğin" yani ölümüm "olursa sen daha o günün sonunda hanımlarından birisi ile gerdeğe girersin" sözünün alındığı "ta'rıs" kökü, erkeğin hanımı ile gerdeğe girmesi hakkında kullanılır. Daha sonra da bütün cima' için kullanılan genel bir tabir olmuştur. Ancak birinci anlamıyla daha meşhurdur. Çünkü "ta'ds"in ası! anlamı geceleyin inip konaklamaktır. Ubeydullah yoluyla gelen rivayette: "Allah'a yemin ederim, bana öyle geliyor ki sen bu dediklerini yapacak olsan, and olsun hemen benim evime geri döner ve hanımlarından birisi ile gerdeğe girersin, dedi. Aişe dedi ki: Rasulullah s.a.v. gülümsedi." Nebi efendimizin: "Hayır, asıl ben vay başım demeliyim" sözüne gelince, buradaki "bel: hayır" lafzı ıdrab için kullanılır. Yani sen sözünü ettiğin o baş ağrını bir kenara bırakıp asıl benimle meşgul olmalısın. Ubeydullah rivayetinde: "Bundan sonra da vefatı ile neticelenen hastalığı başladı" fazlalığı vardır. "Ebu Bekir'e ve oğluna haber göndermek istedim." Hadisin akışı bu olayın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hastalığının başlangıç dönemlerinde olduğu izlenimini vermektedir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hasta olduğu halde onlara namaz kıldırmaya devam etti ve sırası gelen hanımının evinde kaldı. Nihayet bunu yapamayacak hale geldi ve sadece Aişe'nin evinde kaldı. Muhtemelen Peysamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in: "Haber göndermek istedim ... " sözleri kendisi ile Aişe arasında meydana gelen bu karşılıklı konuşmadan bir süre sonra söz konusu olmuştur. Hadisin zahiri bundan farklısına işaret ediyor olsa dahi bu böyledir. Aynı şekilde asıl konumun Aişe'nin kalbini kendisine doğru meylettirmek ve kazanmak konumu olması da bunu desteklemektedir. O şöyle diyor gibidir: İş (halifelik) senin babana verileceği gibi, bu iş aynı şekilde kardeşinin huzurunda da gerçekleşecektir. Eğer ahitten kasıt halifelik ahdi ise bu böyledir. İleride yüce Allah'ın izniyle Ahkam bölümünde (7217.hadiste) açıklanacağı üzere hadisin akışının zahirinden anlaşılan budur. Eğer hadis başka bir maksadı ihtiva ediyor ise muhtemelen Aişe radıyallahu anha'ın mahremi olan bazı kimseleri yanına getirmek istemiştir. Öyle ki bir ihtiyacın görülmesini ya da birisine bir haber gönderilmesini isterse bu mahrem olan şahıs, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu ihtiyacını görüversin. "Ona ahit vereyim", yani vasiyette bulunayım. "Yahut temenni edenlerin temennilerini kessin." Hadisten Çıkan Sonuçlar 1- Kıskançlık, kadının tabiatında olan bir şeydir. 2- Erkek, hanımı (ve aile halkı) ile güzel bir şekilde şakalaşmalı ve başkalarına açmayıp sakladığı şeyleri onlara açıp söyleyebilmelidir. 3- Ağrıyı söz konusu etmek şikayet değildir. Nice öfke duyan ve razı olmayan kimse var ki sesini çıkarmaz, nice hoşnut olup rıza gösteren var ki şikayet eder. O halde bu hususta asıl göz önünde bulundurulan, kalbin amelidir. Dilin söylediği değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Ubeydullah b. Abdullah b. Abbas radıyallahu anh'dan, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefatının yaklaşmış olduğu bir sırada, evde aralarında Ömer b. el-Hattab'ın da bulunduğu birtakım adamlar da bulunuyorken Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Haydi, size bir kitap (vasiyetname) yazayım da ondan sonra asla sapmayasınız, diye buyurdu. Bunun üzerine Ömer: Şüphe yok ki Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hastalığı oldukça ağırlaşmış bulunuyor. Yanınızda da Kur'an-ı Kerim vardır. Bize Allah'ın kitabı yeter, dedi. Akabinde evde bulunanlar görüş ayrılığına düştüler ve birbirleriyle tartıştılar. Aralarından kimi: Haydi (yazı malzemesi) getiriniz, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem size sonrasında asla sapıtmayacağınız şekilde bir kitap (vasiyetname) yazsın diyor, kimisi Ömer'in dediği gibi söylüyordu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda gereksiz sözleri ve görüş ayrılığını çoğaltıp, artırmaları üzerine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Kalkın (ve gidin) diye buyurdu. Ubeydullah dedi ki: İbn Abbas: Huzurunda bulunanların görüş ayrılığına düşmeleri ve sözlerinin birbirlerine karışıp gürültü çıkarmaları Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onlara o kitabı (vasiyetnameyi) yazmalarına engel teşkil etmesi dolayısıyla, karşı karşıya kaldığınız o musibet ne büyük bir musibettir, derdi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hastanın" yanında bulunan kimselerin bu sözleri söylemesini gerektirecek işleri yapmaları halinde: 'Yanımdan kalkınız, demesi." Hadisten Çıkan Sonuçlar 1- Bu hadisten anlaşıldığına göre hasta ziyaretinde bulunan kimsenin hastayı usandırıncaya kadar ziyaretini uzatmaması, onu rahatsız edecek sözler söylememesi, hasta ziyaretinin adabındandır. 2- Hasta ziyaretinin adabı ondur. Bu adabın bir kısmı yalnızca hasta ziyaretine de mahsus değildir: a- İçeri girmek için izin isterken kapının açılacak kısmının karşısında durmaması b- Kapıyı yumuşak bir şekilde vurması c- "Kim 07" diye sorulduğu takdirde, "benim" gibi bir karşılıkla kimliğini gizlememesi d- Hastanın ilaç alma vakti gibi hasta ziyaretine uygun olmayan bir vakitte ziyarete gitmemesi e- Az oturması f- Sağa sola değil, önüne bakması g- Az soru sorması h- Rikkate geldiğini dışa yansıtması i- Samimi olarak ihlasla dua etmesi j- Hastanın geleceğe dair ümitli olmasını sağlaması ve pek büyük bir ecri gerektirdiği için de onasabırlı olmayı tavsiye etmesi k- Vebal ihtiva ettiğinden dolayı sabırsızlanmaktan, sızlanmaktan onu sakindırması "İbn Abbas: Ne büyük bir musibettir, derdL" Buna dair açıklamalar daha önceden Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefatı söz konusu edilirken (4429,4430 nolu hadislerde) geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Saib'den, dedi ki: "Teyzem beni Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e götürerek: Ey Allah'ın Rasulü, kız kardeşimin oğlu hastadır, dedi. Allah Rasulü, Başımı sıvazladı ve bana bereket ile dua etti. Daha sonra abdest aldı, ben de onun abdest aldığı sudan içtim. Sırtının arka tarafında da ayakta durdum. İki kürek kemiği arasındaki gerdek çadırının düğmelerini andıran nübüvvet mührüne baktım (gördüm)." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hasta çocuğuna dua edilsin diye götüren kimse." Hadis, açıklaması ile birlikte Nübüvvet mührü söz konusu edilirken (2541.hadiste) Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in tercümesi esnasında geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Sakın sizden biriniz kendisine gelip çatan bir zarar ve sıkıntı dolayısıyla ölümü temenni etmesin. Eğer mutlaka böyle bir şeyi yapacaksa: Allah'ım, hayat benim için hayırlı olduğu sürece beni hayattabırak ve eğer ölüm benim için hayırlı ise canımı al, desin. " Tekrarı: 6351 ve
- Bāb: ...
- باب ...
Kays b. Ebi Hazim'den: "Bizler Habbab'a hasta ziyaretinde bulunmak üzere huzuruna girdik. -Yedi defa dağlanmış idi.- Dedi ki: Daha önce geçip giden arkadaşlarımızın dünya hiçbir şeylerini eksiltmedi. Bizler ise topraktan başka koyacak yer bulamayacağımız pek çok şeyler elde ettik. Eğer Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizlere ölümü isteyerek dua etmemizi yasaklamamış olsaydı, şüphesiz ölümüm gelsin diye dua edecektim. Daha sonra bir başka sefer onun yanına gittik. Bu sırada ise o kendisine ait bir duvarın binasını yapıyordu. Dedi ki: Şüphesiz Müslümana infak ettiği her şey karşılığında ecir verilir. Şu toprağa yaptığı bir harcama müstesna." Tekrarı: 6349, 6350, 6430, 6431 ve
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre'den, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle buyururken dinledim: Hiç kimseyi kendi ameli cennete sokmaz. Ashab: Sen de buna dahil misin ey Allah'ın Rasulü, dediler. O: Allah'ın beni bir lütuf ve bir rahmete daldırması hali müstesna, evet ben de buna dahilim. Binaenaleyh doğruyu araştırıp, doğru işleyiniz. Allah'a yakınlaşmaya çalışınız ve hiçbiriniz sakın ölümü temenni etmesin. Çünkü (hayatta kalırsa) ya ihsan edici birisidir, belki daha çok hayır elde eder ya kötülük iş]eyen birisidir, tevbe etmesi umulur, buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Abbad b. Abduııah b. ez-Zubeyr'den, dedi ki: "Aişe r.anha'yı şöyle derken dinledim: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i (ölüm hastalığı esnasında) bana dayanmış iken: Allah'ım, bana mağfiret buyur, bana merhamet eyle ve beni refik-i a'la'ya kavuştur, derken işitmişimdir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hasta olanınölümü temenni etmesi." Yani bu mutlak olarak yasak mıdır? Yoksa bazı hallerde caiz midir? "Sakın sizden bir kimse kendisine isabet eden bir zarardan ötürü ölümü temenni etmesin." Hitab ashab-ı kiram'adır. Maksat ise onlar ve onlardan sonra gelecek olan genelolarak bütün Müslümanlardır. "Kendisine isabet eden bir zarar" ibaresini seleften bir topluluk dünyevi zarar diye yorumlamışlardır. Eğer dini hakkında fitneye maruz kalmaktan korkmak sureti ile uhrevı bir zarardan çekinecek olursa, bu korkuyla ölüm dileği yasağın kapsamına girmez. Bu hükmün İbn Hibban'ın rivayetinden çıkartılması da mümkündür: "Sakın sizden herhangi bir kimse dünyada ona gelip çatan bir zarar dolayısıyla ölümü temenni etmesin." Böyle bir açıklama buradaki " .. da: fi"nin bu hadiste sebeplilik anlamına kabul edilmesi halinde uygun düşer. Yani dünyevi bir husus sebebiyle temenni etmesin, demek olur. Ashab-ı kiram'dan bir topluluk bu işi (ölüm temenni etme işini) yapmıştır. Muvatta'da, Ömer'den şöyle dediği nakledilmektedir: "Allah'ım, yaşım ilerledi, gücüm zayıfladı, raiyyetim dört bir tarafa yayıldı. Üzerime düşen vecibelerden herhangi birisini ihmal etmeden ve bir kusur işlememiş olarak beni yanına al!" Bu hususta bundan da daha açık ifadeler Ebu Davud'un rivayet ettiği, Hakim'in de sahih olduğunu belirttiği, Muaz'ın naklettiği hadiste zikredilmektedir. Bu hadise göre herbir namazın arkasında söylenecek sözler arasında şunlar da vardır: "Ve eğer bir kavim hakkında bir fitne murad edecek olursan, fitneye maruz kalmamış olarak ruhumu kabzederek yanına aL." " ... desin." Bu da ölümü temenni etme yasağının bu şekil ve kayıtlar ile yapılmaması hali ile ilgili olduğunu göstermektedir. Çünkü mutlak olarak ölümü temenni etmekte bir çeşit itiraz ve kesin olarak belirlemiş olan bir kadere karşı çıkmak söz konusudur. Emrolunan bu şekilde ise iş, bir bakıma Allah'a havale edilmekte ve kaza ve kadere teslimiyet arz edilmektedir. "Bu toprağa yaptığı harcama dışında şüphesiz Müslüman infak ettiği her bir şey karşılığında ecir alır." Yani bina ve inşaat için harcanan para bundan müstesnadır. Bu da ihtiyaç duyulandan fazlası için yapılan bina harcamaları hakkında yorumlanmıştır. "Hiç 'kimseyi am eli cennete sokamaz." Bu hadis ile ilgili açıklamalar ileride Rikaak bölümünde (6463.hadiste) gelecektir. "Ya ihsan edicidir, hayrını daha da artırması umulur ya da kötülük yapan birisidir, tevbe etmesi umulur." Yani tevbesi kabul edilerek kendisinden razı olunması gereken işleri yapmaya döner
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir hastayı ziyarete gittiği yahut kendisine bir hasta getirildiği vakit, aleyhissalatu vesselam efendimiz: Ey insanların Rabbi! Bu hastalığı gider, şifa ver, Şafi (şifa veren) sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Geriye hiçbir hastalık bırakmayan bir şifa ver, derdi. " Bu Hadis 5743,5744,5750 numaralardada var Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hasta ziyaret edenin hastaya dua etmesi." Şifa bulması için ve benzer amaçlarla dualar yapması demektir. "Said" b. Ebi Vakkasırın kızı Aişe" "Bırakmayan", hastalık terk etmeyen, hastalık eseri bırakmayan demektir. Böyle bir kayıt zikretmenin faydası şudur: Bazen gitmesi için dua edilen hastalıktan şifa hası! olabilirama ondan doğan bir başka hastalık onun arkasından görülebilir. Bu sebeple hastaya mutlak şifa bulması için dua ederdi. Yoksa herhangi bir surette şifaya kavuşması içindeği
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdullah r.a.'dan, dedi ki: "Hasta olduğum bir sırada Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanıma geldi. Abdest aldı ve abdest aldığı sudan üzerime döktü. -Yahut kendisi: Üzerine dökünüzdiye buyurdu.- Hemen aklım başıma geldi ve: Ey Allah'ın Resulü, bana bir kelaleden başka mirasçı olmayacak. Mirasım nasılolacak, diye sordum. Bunun üzerine feraiz (miras taksimatını bildiren) ayeti nazil oldu. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hasta ziyaret edenin hasta için abdest almas!." Böyle bir işin, hastanın, ziyaretine gelen kimseyi bereketinden yararlanılabilecek bir kişi olarak görülmesi . halinde söz konusu olabileceği gayet açıktır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Medine'ye geldiğinde Ebu Bekr ve Bilaı sıtmaya yakalandılar. Aişe dedi ki: Ben onların yanlarına girdim. Babacığım, kendini nasıl buluyorsun? Ey Bilal, kendini nasıl buluyorsun, dedim. Aişe dedi ki: Ebu Bekr'e humma nöbeti geldiğinde şöyle derdi: "Ailesi arasında sabahı eden her bir kişiye Ölüm, daha yakındır ayakkabı bağından" Bilal de sıtma nöbeti kendisinden çekilince yüksek sesle şöyle derdi: "Keşke bileydim, bir gece geçirir miyim acaba Etrafımda izhir ve celil otları bulunan bir vadide? Bir gün olsun Micenne sularına varacak mıyım Ve acaba Şame ve Tafi1 dağları görünecek mi bana?" (Ravi Urve) dedi ki: Aişe dedi' ki: Ben bunun üzerine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'in yanına gelerek ona durumu haber verdim. O da: Allah'lm! Mekke'ye olan sevgimiz gibi ya da daha fazlasıyla Medine'yi bize sevdir. Medine'yi bizim için sağlıklı bir belde kıl. Bizim için onun sa'ını da, müddünü de mübarek eyle. Medıne hummasınıalarak onu el-Cuhfe'ye bırak, diye dua etti." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Veba ve hummanın kaldırılması için dua etmek." Bazı kimseler, vebanın kaldırılması için dua etmesini izah etmekte zorlanmışlardır. Çünkü bu, ölümün kaldırılması için dua etme anlamını da ihtiva eder. Ölüm ise kesin ve kaçınılmaz bir şeydir. Dolayısıyla böyle bir iş için duaabes olur. Buna şöyle cevap vermiştir: Böyle bir durum, dua etmek sureti ile ibadet etmeye aykırı değildir. Çünkü dua, ömrün uzatılması ya da hastalığın kaldırılması için takdir edilmiş sebepler arasında olabilir. Delilikten, cüzamdan, kötü hastalıklardan, münker huylardan, hevalardan ve çeşitli rahatsızlık ve illetlerden Allah'a sığınmayı ihtiva eden hadisler mütevatir olarak gelmiştir. Dua ile tedaviyi kabul etmeyen bir kimsenin ilaçlarla tedaviyi de kabul etmemesi gerekir. Böyle bir görüş ise ancak çok şaz ve istisnaı kimseler tarafından dile getirilmiştir. Sahih hadisler, onların bu kanaatlerini reddetmektedir. Duaya sığınmakta, başka yollarla tedavide bulunmayan fazladan bir fayda da vardır. Çünkü dua, Allah'a boyun eğmeyi, yüce Rabbin önünde zilletle eğilmeyi ihtiva eder. Hatta duaya engelolmak ve kabul etmemek, takdir edilenlere bel bağlayarak salih amelleri terk etmek türünden bir şeydir. O takdirde bütünüyle ameli terk etmek gerekir. Dua ile belanın geri çevrilmesi, tıpkı okun kalkan ile önlenmesi gibidir. Atılan bir oka karşı kalkan ile korunmamak kadere imanın şartları arasında değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır