Sahih-i Buhari
...
(80) Kitāb: Dualar
(80) ...
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'in naklettiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Her Nebi'in kabul edilen bir duası vardır. Ben bu hakkımı ahirette ümmetime şefaat için saklıyorum" (Ayrıca bk. 7474. hadis)
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'ten nakledildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemşöyle buyurmuştur: "Her Nebi'nin bir isteği (ya da "Her Nebi'nin bir duası") kabul edilmiştir. Ben bu hakkımı Kıyamet günü ümmetime şefaat için kullandım". Fethu'l-Bari Açıklaması: "Her Nebi'in kabul edilen bir duası uardır" ifadesinin (dua edenlere mutlaka icabet edileceğini bildiren) ayet ile ilişkisi bazı duaların dua edenin istediği şekilde müstecab olmadığı noktasındadır. "Ben bu hakkımı ahirette ümmetime şefaat için saklıyorum" ifadesine gelince Müslim'in naklettiği ve Ebu Hureyre'den gelen bir hadiste geçmiş zaman kipi kullanılarak .:..ı1 .;1-' "Ben sakladım" denilmiştir. Enes İbn Malik tarafından nakledilen hadiste ise J y;) "Ben dua hakkımı şöyle kullandım" buyurulmuş ve ayrıca "Kıyamet günü" ifadesi ilave edilmiştir. Ebu Salih'in naklettiği haberde "İnşallah ümmetimden Allah'a şirk koşmadan ölenler şefaatime nail olacaklardır" cümlesi yer almaktadır. Muhtemelen Nebi s.a.v. duasını ertelemek istemiş; ancak daha sonra bundan vazgeçip dua edip talebinin yerine gelmesini arzu etmiştir. Allah Teala'nın kendisine duasının kabul edildiğini haber vermesine dayanarak da bu konuda kendisinden emin bir şekilde konuşmuştur. Şefaat ve çeşitleri hakkında ayrıntılı bilgi Rikak bölümünün başında arzedilecektir (Nuh 26). Nebilerin özellikle de bizim Nebiimizin birçok duası kabul edildiği için hadisin ilk etapta anlaşılan anlamı sorunlu sanılabilir. Zira hadise göre Nebilerin yalnızca bir duaları makbul sayılacaktır. Halbuki hadiste kastedilen kabulü kesin olan duadır. Diğer duaların ise kabulü ancak umulabilir. Her Nebiin kabul edilen duasından kastın en faziletli duaları olduğu da ileri sürülmüştür. Bu yoruma göre onların başka duaları olmakla birlikte en faziletli duaları makbul sayılmıştır. Başka bir yoruma göre ise Nebilerin ümmetIerini kapsayıcı tarzda onların helak ya da kurtuluşu için yaptıkları genel dualar makbul iken özel dualarının kabul edilmesi garanti edilmemiştir. İbnü'tTın'in naklettiğine göre Nebilerin kendi dünyaları ya da nefisleri için yaptıkları bir duaları kabul buyurulmuştur. Örneğin Hz. Nuh "Ya Rabbı! Yeryüzünde dolaşan bir tek kafir bile bırakma!", Hz. Zekeriya "Bana lütf-u kereminden öyle bir uaris nasib et ki bana da, Yakub hanedanına da uaris olsun. Onu, razı olacağın bir insan eyle ya Rabbf!"(Meryem 5-6) ve Hz. Süleyman "Ya Rabbf! Affet beni ve bana, benden sonra hiç kimseye nasib olmayacak bir hakimiyet lutfet. Çünkü Sen, lütufları son derece bolalan vehhabsın!"(Sad 35) diye dua etmişlerdir. Mesabfh adlı kitabı şerhedenlerden biri şunları söylemiştir: Bilinmelidir ki Nebilerin bütün duaları makbuldür. Bu hadis Nebilerin hepsinin kavminin helak edilmesi için dua ettiğini ancak Nebiimizin bu şekilde ümmetine beddua etmediğini bildirmektedir. Ümmetinin yaptığı ezalara karşı gösterdiği sabır sebebiyle kendisine şefaat hakkı verilmiştir. Burada ümmetten kasıt ümmet-i davet olup ümmet-i icabet değildir. Ancak Tıbı bu sözleri eleştirerek Hz. Nebi'in bazı Arap kabilelerine, isimlerini zikrederek bir takım Kureyşlilere, Rı'l, Zekvan ve Mudar adlı kabileiere beddua ettiğini ifade etmiştir. Ona göre bu hadisin şöyle yorumlanması daha doğrudur: Allah her Nebie sonucunu dünyada görecekleri ümmetieriyle ilgili bir dua hakkı vermiştir. Nebiimiz bu hakkını ümmetinden bir kısmı için kullanınca "Bu hususta sana ait bir iş yoktur: Allah ister onlara tövbe nasib edip bağışlar, ister nefislerine zulmettikleri için onları cezalandırır. Senin görevin sadece uyanp irşad etmektir" ayeti nazil olnıu Böylece Nebiimizin hakkı ahirete kalmıştır. Hz. Nebi de beddu'a-eftiği kimseIerin helak edilmelerini değil aslında tevbeye yönlendirilmelerini istemiştir. Nebilerin bütün dualarının makbulolduğu yolundaki değerlendirme yapılırken "Allah'tan üç şey istedim. İkisini kabul etti birini etmedi" şeklindeki sahih bir hadis unutulmuş görünmektedir. ibn Battal bu hadisin Nebiimizin diğer Nebilerden üstün olduğunu gösterdiğini; zira makbul duasında ümmetini kendi nefsine ve ailesine tercih ettiğini ayrıca önceki Nebiler gibi ümmetin (ümmet-i davetin) helaki için beddua etmediğini ifade etmiştir. ibnü'l-Cevzl ise şu yorumu yapar: Bu Nebi s.a.v.'in güzel tasarruflarından biridir. Çünkü duasını gerektiği gibi kullanmıştır. Ayrıca cömertliğinin bir göstergesidir. Zira ümmetin i kendisine tercih etmiştir. Yine duasını dindar müslümanlardan daha fazla duaya ihtiyacı olan günahkarlara hasretmesi sebebiyle aklı değerlendirmelerindeki sağlamlığın bir işaretidir. Nevevi ise bu hadisin ümmetin e şefkatini, merhametini ve menfaatlerini koruduğunu gösterdiğini; çünkü duasını onların en fazla duaya muhtaç olacakları bir zaman için sakladığın: ifade etmiştir. "inşallah ümmetimden Allah'a şirk koşmadan ölenler şefaatime nail olacaklardır" rivayeti büyük günahları işlemekte ısrar eden bir kimse dahi olsa Allah'a şirk koşmayan müslümanların cehennemde ebedi kalmayacakları yolundaki Ehl-i sünnet görüşünün doğruluğunu ispat eden bir delildir
- Bāb: ...
- باب ...
Şeddad İbn Evs'ten nakledildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Seyyidu'l-istiğfar = İstiğfarların efendisi şöyledir:
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre'nin naklettiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Valiahi ben günde yetmiş defa'dan fazla tevbe istiğfar ederim". Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu hadisten ilk anlaşılan şey Nebi s.a.v.'in Allah'ın affım istediği ve tevbe ettiğidir. Bununla birlikte Nebi s.a.v.'in hadis metninde geçen estağfirulla ah ve etUbu ileyh ifadesini hergün söylüyor olması da muhtemeldir. Nesaıinin sağlam bir senedIe naklettiği bir hadiste geçen şu sözler ikinci ihtimalin daha kuwetli olduğunu göstermektedir: "Resulullah s.a.v. bir mecliste oturduğu zaman kalkmadan evvel yüz kere "Kendisinden başka ilah bulunmayan, hay ve kayyum Allah'a istiğfar ve tevbe ederim" derdi". Nebiimizin günahlardan arınmış olduğu halde istiğfar ediyor olması akla çeşitli sorular getirebilir. Zira istiğfar etmek günah işlendiği izlenimi verebilir. Bu noktada alimler çeşitli yorumlar yapmışlardır. İbn Battal Allah'ı bilme konusundaki ayrıcalıkları sebebiyle Nebilerin ibadetlere daha düşkün olduklarını; sürekli şükredip acziyetlerini itiraf ettiklerini ifade etmiştir. Hülasa Nebiler Allah için yapmaları gerekenler hakkında taksir göstermiş olabilirler endişesiyle istiğfar etmişlerdir. Ya da Nebi s.a.v. yemek, içmek, kadınlarla birlikte olmak, uyumak, istirahat etmek, insanlarla konuşup dertleriyle ilgilenmek, bazen düşmanlarıyla savaşırken bazen onlarla anlaşmalar yapmak ve insanların kalplerini İslam'a ısındırmak için çaba sarfetmek gibi Allah'ı anmaktan, ona ibadetten, onu düşünmekten alıkoyan şeylerle uğraştığı için istiğfar etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Haris İbn Süveyd şöyle demiştir: "Abdullah İbn Mes'ud biri Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in diğeri kendisinin sözü olan iki hadisi bize aktardı. Şöyle dedi: "Mu'min günahlarını her an üstüne devrilecek bir dağın altında oturmak gibi algılar. Facir ise günahlarını burnuna konan bir sinek gibi düşünür''. Hadisin ravilerinden Ebu Şihab bu sözü aktarırken elini burnuna götürmüştür. Daha sonra Abdullah İbn Mes'ud (Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şu sözü rivayet etmiştir): "Allah Teala kulunun tevbesine, tehlikeli bir yere üstüne yiyecek ve içeceğini yüklediği devesiyle gidip orada bir müddet uyuyakalan, uyandığı zaman devesinin kaçtığınl gören, sıcak, susuzluk vb. zorluklarla mücadele ettikten sonra tekrar eski yerine dönüp orada ölümü beklemeyi düşünürken uyuyakalan ve uyandığında devesini yanında bulan kişinin duyacağı sevinçten daha fazla sevinir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'ten rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Allah Teala kulunun tevbesine, çölde kaybettiği devesini tesadüfen bulan bir adamın duyacağz sevinçten daha fazla sevinir" Fethu'l-Bari Açıklaması: İmam Buhar! önce istiğfar sonra tevbe konusunu dua bölümünün başında işleyerek duaların kabulünün günahlardan arınma durumunda daha muhtemel olduğuna işaret etmek istemiştir. Eğer dua edecek kişi önce tevbe istiğfar ederse duasının makbulolması daha da mümkün hale gelir. İbnü'l-Cevz!'nin "Allah'ı tesbih mi edelim yoksa istiğfar mı edelim?" sualine verdiği "Kirli elbiseye koku sürmektense onu yıkamak gerekmez mi?" şeklindeki cevap meseleyi oldukça güzel açıklamaktadır. ..........İstiğfar ....... Ğufran kelimesinin istifal babına aktarılmış şeklidir. Kökü "bir şeyi kirden koruyacak örtüyle örtmek" anlamına gelen Ğafr kelimesidir. Her şeyin kirlenişi kendisine göredir. Allah'ın kullarına ğufranı onları azaptan korumasıdır. Tevbe ise kulun bir şekilde günahlardan uzaklaşmasıdır. İslam! bir terim olarak ise tevbe günahları kötü oldukları için terketmek, işlenen günahlardan pişmanlık duymak, bir daha günah işlememeye niyet etmek, haksızlığı reddetmek ya da haksızlık edenden kurtulmayı istemektir. Büyük alimlerden biri tevbeyi gerçekten ya da takdiren geçmiş bir günahı Allah için terketmeyi istemek diye tanımlamış ve bu tanımın en iyi ve etrafını cami tarif olduğunu belirtmiştir. Hocalarımızdan birisi tevbe için şu şartların varlığından da bahsetmiştir: Kişinin günah işlediği mekanı terketmesi, öleceğini anlayınca tevbe etmiş olmaması, güneşin batıdan doğmuş olmaması (kıyamet koprken tevbe etmiş olmaması), günahı tekrar işlememesi. Eğer tevbe edilen günah tekrar işlenirse ilk tevbenin batıl olduğu anlaşılır. Bana göre birinci şart (günah işlenen yeri terketmek) müstehaptır. İkinci ve üçüncü şartlar ise bizzat mükellefiyet ile ilgilidir. Dördüncü şarta gelince bu Kadı Ebu Bekr el-Bakıllanl'ye nisbet edilmiştir. Halbuki "İstiğfarın Fazileti" babında işaret ettiğimiz üzere yirmi bab sonra gelecek olan hadis bu son koşulun geçersizliğini ortaya koymaktadır. Halim! esma-i hüsna içerisinde yer alan Tewab kelimesinin tefsirini yaparken "Kulu her ne zaman kendisine ibadeti yeğlerse ve işlediği günahlardan pişmanlık duyarsa onun önceden yaptığı iyilikleri yok etmeyip itaatkar kullarına vermeyi vaadettiği nimetlerden onu mahrum bırakmaksızın kuluna rahmetiyle muamele eden" demiştir. Hattabı de Tewab ismini "Kul günah işleyip tevbe ettikçe onun tevbelerini kabul eden" yorumunu yapmıştır. Hadis metnin de yer alan "elini burnuna götürdü" ifadesi raviye aittir. Bu durum yine hadis metninde geçen .......fekale «şöyle dedi» kelimesinden anlaşılmaktadır. Muhib et-Taberi bu kısımda yapılan benzetmenin Allah'tan ve O'nun cezasından çok korkan mu'minlerin bir niteliği olduğunu; zira onların günah işlediklerini kesin olarak bilmekle birlikte affa mazhar olacaklarını tam olarak bilemediklerini; günahkar kimselerin ise Allah'ı bilmedikleri için O'ndan korkmadıklarını ve bu sebeple de günah işlemeyi hafife aldıklarını belirtmiştir. İbn Ebi Hamza ise günahkarın kalbi karardığı için günah işlemeyi önemsiz gördüğünü; bu sebeple kendisine nasihat edildiği zaman ciddi bir tavır takınmadığını söylemiştir. Ayrıca hadisin, günahtan korkmayan ve de bunu hafife alan bir mu'minin facir olarak değerlendirileceğini gösterdiğine işaret etmiştir. Hadiste mümkün şeylerle örneklendirme yapılmakta, nefis muhasebesine teşvik edilmekte, iman nimetinin varlığına delalet eden işaretlerin dikkate alınması önerilmekte, fücurun da iman gibi kalple ilgili olduğu vurgulanmaktadır. Ayrıca günah sebebiyle insanları tekfir etmeyi doğru bulmayan Ehl-i sünnet için bir delil olan bu hadis günah sebebiyle insanları tekfir eden Haridierin kanaatinin yanlışlığını göstermektedir. İbn BattaI da mu'minlerin küçük olsun büyük olsun bütün günahlar sebebiyle Allah'tan orkmaları gerektiğini; zira Allah Teala'nın küçük şeyler içinde azap edebileceğini ve O'nun yaptıkları sebebiyle sorgulanamayacağını ifade etmiştir. Hadis metninde yer alan .........sakata ala bairihi ifadesi "devesiyle aniden karşılaştı, devesini buldu" anlamlarına gelmektedir. Yine hadiste geçen ........ve kad edallehu ibaresi "farkında olmadan devesini kaybetti" demektir. .........felat ise "çöl" demektir. Katade'nin rivayeti bu noktada sona ermektedir. İshak İbn Ebi Talha'nın Enes İbn Malik'ten aktardığı ve Müslim'in Sahih'inde yer alan rivayette şu ziyade bulunmaktadır: "Deve üzerinde yiyecek ve içecek olduğu halde sahibinden uzaklaştı. Adam artık deveden umudunu kesip bir ağacın gölgesine sığınıp uzandı. Adam orada yatarken deve yanına geldi. Bunun üzerine adam devenin yularını tutup sevinçten şaşırarak "Allahım sen benim kulumsun ben de senin rabbinim!" deyiverdi". Kadı İyaz bu hadisin dehşet ve yanılgı sebebiyle söylenen böylesi sözlerin günah olmadığını gösterdiğini ifade etmiştir. Yine ciddiyetten uzak bir şekilde, taklit veya şaka amacı güdülmeksizin ilmi bir yolla ve dini bir menfaat için bunları anlatmanın da bir sakıncası yoktur. Zira Allah Resulü bunları anlattığına göre bu mümkündür. Eğer bu yasak olsaydı Nebi s.a.v. bu örnekleri vermezdi
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'nın naklettiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem geceleri on bir rekat namaz kıldıktan sonra fecir doğduğu zaman iki rekat kısa namaz kılar ve müezzin kendisini çağırana kadar sağ yanına yatarmış. AÇIKLAMA : Musannif bu ve ardından gelen babı gece yapılacak dua ile ilgili arzedeceği bilgilere bir giriş mahiyetinde zikretmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Bera İbn Azib'in aktardığına göre ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Yatmak istediğinde abdest al ve sağ tarafına yat! Sonra şu duayı yap: "Allahım! Kendimi ve durumumu sana teslim ettim. Sana dayandım. Ümidim de senden korkum da! Senden asla kaçış yoktur. Sığındacak yegane varlık sensin. İndirdiğin kitaba ve gönderdiğin Nebi'e inandım". Eğer bunları söyleyip yatarsan ve o gece ölürsen İslam fıtratı üzerine ölürsün. Bu sözler senin yatmadan önceki son sözlerin olsun". Ben ezberlemek için duayı tekrarlarken "gönderdiğin resule" deyince Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem düzeltip "gönderdiğin nebiye" dedi. Fethu'l-Bari Açıklaması: Yatmak için yatağına gittiğinde abdest al emri nedb ifade eder yani yatmak için abdest almak menduptur. Bunun pek çok faydası vardır: Kişi abdest alıp yattığı zaman gece ölürse temiz ve mükemmel bir hal üzere ölür. Böylece kişi kalben de ölüme hazırlanmış olur ki bu beden temizliğinden daha önemlidir. Ayrıca özellikle tekrar eşiyle birlikte olmak isteyenler için imkan vermesi açısından cünüp olanların ab de st alması iyi olur. Yine bunları gusle sevketmesi bakımından da ab de st faydalıdır. Abdest alıp yatanın rüyalarının sadık olması ve şeytan ın kendisine musallat olmasının engellenmesi de muhtemeldir. Tirmizi yalnızca bu hadiste yatmadan ewel abdest alınmasının tavsiye edildiğini söylemiştir. Sağ yana yatmak uyanmayı kolaylaştırır. Yine kalp sağ tarafa bağlı olduğu için uyurken üzerine baskı olmamış olur. Ayrıca İbnü'l-Cevzi'nin belirttiğine göre sağ tarafa yatma k doktorlarca vücudun en rahat pozisyonu olarak nitelenmiştir. Onların dediğine göre önce bir süre sağ yana yatılır sonra sola dönüıür. İlk pozisyon yiyeceklerin bağırsaklara akmasını sağlar. Sol yana yatış ise hazmı kolaylaştırır. Zira bu durumda ciğer midenin üzerinde kalmaktadır. Kişinin kendisini Allah'a teslim etmesi, nefsini ona boyun eğdirmesi, hükmüne razı olması, nefsini idare etmekten, ona faydalı şeyleri bilip almaktan ve zararlıları defetmekten aciz olduğunu bilmesi anlamına gelir. Durumunu Allah'a havale etmesi ise tüm işlerinde tevekkül etmesini ifade eder. Allah'a dayanmak faydalı şeyleri elde etmekte yardımcı olması içindir. Zira kişi bir şeylere dayanırsa daha güçlü hale gelir. Hadis metninde "sırtı dayamak" ifadesinin geçmesi genelde insanların sırtlarını bir yere dayamaları sebebiyledir. Allah'tan sevap ummak ve yardım ümit etmek; ondan korkmak ise gazap ve cezasından çekinmek demektir. Sığınılacak yegane varlığın Allah Teala oluşu hakkında Tibi şöyle demiştir: "Bu duanın ifadeleri içinde öyle güzellikler var ki bunları ancak otorite dilciler anlayabilir. Örneğin kişinin kendisini Allah'a teslim etmesi organlarının Allah Teala'nın emir ve yasaklarına boyun eğdiğini; yüzünü ona dönmesi ihlas sahibi olup münafıklıktan uzak olduğunu; durumunu ona bırakması dahili ve harici tüm işlerinin yegane müdebbirinin Allah olduğunu; ona sığınması kendisine zarar verecek her şeyden Allah'a iltica ettiğini; Allah'tan umması ve korkması ise işlerini ona havale ederken ümit taşıdığını ve ona sığınırken de korkusu sebebiyle bunu yaptığını ifade eder". Bunları yapıp yatan öldüğünde Hz. İbrahim'in dini üzere ölür. Zira o hem inanmış hem de kendisini Allah'a teslim etmiştir. Kur'an'da onun hakkında "Rabbine selim bir kalp ile geldi"(Saffat 84), "Alemlerin rabbine teslim oldum"(Sakara 131) ve "İkisi de teslim olunca"(Saffat 103) ifadeleri kullanılmıştır. İbn Battal ve başka bazı alimler ise burada geçen fıtrat kelimesiyle İslam dininin kastedildiğini söylemişlerdir. Nebi s.a.v.'in Bera İbn Azib'in duayı tekrarlarken dua metninde yaptığı değişikliği düzeltmesi Kurtubi'nin başkalarına dayanarak ifade ettiğine göre hadislerin manen rivayetini caiz görmeyenler lehine bir delildir. Örneğin İmam Malik'in görüşüne göre hadislerin manen nakli caiz değildir. Bu düzeltme hakkında yapılabilecek en güzel yorum şöyledir: Zikirlerin lafızları tevkifi olup Şari' tarafından bildirilir. Bu lafızlar içinde öyle sırlar ve incelikler gizlidir ki burada kıyas söz konusu olamaz. Dolayısıyla nasıl öğretilmişse öyle dua edilmelidir. Mazerı bu yorumu tercih etmiş ve şöyle demiştir: Dualarda varid olan lafızlarla yetinmek gerekir. Zira duaya verilecek karşılık bu lafızlara bağlıdır. Belki de duanın metni Allah Resulüne böyle vahyedilmiş olabilir. O halde metne önem vermek gerekir. Nevevi ise bu hadiste üç sünnetin bulunduğunu ve bunların yatmadan önce abdest almak (abdestiinin tekrar abdest alması gerekmez zira önemli olan temiz olarak yatmaktır), sağ tarafa yatmak ve son söz olarak Allah'ın zikredilmesi olduğunu belirtmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Huzeyfe r.a.'den rivayet edildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yatmaya gittiğinde: "Senin adınla ölür ve dirilirim" uyandığında da "Bizi öldürdükten sonra tekrar dirilten ve en sonunda mezarlarımızdan bizi çıkaracak olan Allah'a hamdolsun" dermiş
- Bāb: ...
- باب ...
Bera İbn Azib'den nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem birisine şu tavsiyede bulunmuştur: "Yatmak istediğinde abdest al ve sağ tarafına yat! Sonra şu duayı yap: "Allahım! Kendimi ve durumumu sana teslim ettim. Sana dayandım. Ümidim de senden korkum da! Senden asla kaçış yoktur. Sığınılacak yegane varlık sensin. İndirdiğin kitaba ve göndendiğin peygımıbere inandım". Eğer bunları söyleyip yatarsan ve o gece ölürsen İslam fıtratı üzerine öıürsün". Allah'ın ismiyle ölüp dirilmek yaşadıkça Allah'ı zikretmek ve bu şekilde ölmek anlamına gelir. Nüşur ise kıyamet günü dirilmek ölüm sonrası yeniden hayat bulmak demektir
- Bāb: ...
- باب ...
Huzeyfe r.a.'den rivayet edildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yatmaya gittiğinde elini yanağının altına koyup: "Senin adınla ölür ve dirilirim" uyandığında da "Bizi öldürdükten sonra tekrar dirilten ve en sonunda mezarlarımızdan bizi çıkaracak olan Allah'a hamdolsun" dermiş
- Bāb: ...
- باب ...
Bera İbn Azib'den nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yatmaya gittiğinde sağ tarafına yattıktan sonra "Allahım! Kendimi ve durumumu sana teslim ettim. Sana dayandım. Ümidim de senden korkum da! Senden asla kaçış yoktur. Sığınılacak yegane varlık sensin. İndirdiğin kitaba ve göndendiğin Nebi'e inandım" dermiş. Bunları söyleyip yatanın o gece ölürse İslam fıtratı üzerine öleceğini söylermiş
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan nakledildiğine göre şöyle demiştir: "Bir gece Hz. Meymune'nin yanında kaldım. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kalktı, ihtiyacını giderip el ve yüzünü yıkadı. Bir müddet uyuyup tekrar kalktı. Kırbayı alıp ipini çözdü. Güzelce abdest aldı. Ben de kalkıp kendisini izlediğimi anlamasın diye yeni uyanmış numarası yaptım. Abdest aldım. Namaz kılmak için kalkınca ben de sol tarafında durdum. Kulağımdan tutup sağ tarafına doğru çekti. On üç rekat namaz kıldı. Sonra yatıp uyudu hatta hafiften horultusunu duydum. (Hz. Peygamben uyuduğunda hafiften horuldardı). Bilal kendisini namaza çağırdı. Abdest almadan namaz kıldı. Dua ederken şunları söyledi: "Allahım! Kalbime, gözüme, kulağıma, sağıma, soluma, üstüme, altıma, önüme, arkama hasılı bana nur bahşet!" Küreyb'in dediğine göre Allah Resulü s.a.v. yedi şey daha zikretmiştir ancak bunlar unutulmuştur. Seleme İbn Küheyl Abbasoğullarından biriyle karşılaştığını; onun bunları kendisine rivayet ettiğini ve sinir, et, kan, saç ve ten kelimelerini söyledikten sonra iki şey daha zikrettiğini aktarmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gece teheccüd namazı kıldığında şu duayı edermiş: "Allahım! Hamd sanadır. Sen göklerin, yerin ve bunlarda olan her şeyin nurusun. Hamd sanadır. Sen, gökleri, yeri ve bunlarda olan her şeyi yönetensin. Sen haksın. Vaadin hak. Sözün hak. Huzuruna gelmemiz hak. Cennet hak, Cehennem hak. Kıyamet hak. Nebilerin ve Muhammed hak. Allahım! Sana teslim oldum ve tevekkül ettim. Sana inandım, boyun eğdim, senin için savaştım, seni hakem bildim. Geçmiş ve gelecek, gizli ve açık kusurlarımı bağışla. Öne alan da sona koyan da sensin! Senden başka ilah yoktur!" Fethu'l-Bari Açıklaması: Hadis metninde geçen ........ seb'un fi't-tabuti «yedi şey var ki tabuttadır» ifadesinden ne kastedildiği hususunda farklı yorumlar yapılmıştır. Dimyati Haşiyesinde tabuttan kastın kalbe kap görevi gören göğüs olduğunu kesin bir dille söylemiştir. Ondan önce İbn BattSI ve Davudi de aynı kanaati serdetmişlerdir. İbn BattSI ilmini hafızasına nakşedenler hakkında ............ ilmuhu fi't-tSbuti müstevdeun «ilmi göğsüne emanettir» denildiği bilgisini ilave etmiştir. İbnü'l-Cevzi ise tabut kelimesiyle sandığın kastedildiğini ve hadisteki ifadenin «yedi şey var ki henüz ezberlemedim; bunlar yanımdaki sandıktadır» anlamına geldiğini savunmuştur. Hadiste yer alan ......... asabi kelimesi ile ........ beşeri İbnü't-Tin'in belirttiğine göre eklem yerlerındeki sinirler ile deri anlamlarına gelmektedir. Sonda zikredilen iki şey ise öncesinde zikri geçen yedi şeyin tamamlayıcısıdır. Kurtubi Resulullah s.a.v.'in organlarını sayarak talep ettiği nuriarın asıl anlamında kabul edilerek kıyamet günü kendisinin, ona tabi olanların ve Allah'ın dilediği kuııarının azalarının parlayabileceğini söylemiştir. Ancak daha doğru yorumun ise bunun ilim ve hidayete işaret ediyor olmasıdır. Örneğin şu ayetlerde nur kelimesi bu anlamdadır: «o, Rabbi katından bir nur üzere olmaz mı?"(Zümer 22) ve "insanlar arasında yürürken önünü aydınlatacak bir nur verdiğimiz kimsenin durumu"(En'am)
- Bāb: ...
- باب ...
Ali r.a.'den aktarıldığına göre Hz. Fatıma el değirmeninin ellerini tahriş etmesinden şikayetlenerek bir hizmetçi istemek üzere Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelmiş; kendisini bulamayınca durumu Hz. Aişe'ye anlatmıştır. Kızının isteğini öğrenen Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de onların evine gelip yatmaya hazırlanan kızı ve damadının arasına oturmuş (bu esnada kalkmak isteyen Hz. Ali'ye izin vermemiş; ayrıca Hz. Ali Nebi efendimizin ayağının serin liğin i göğsünde hissetmiştir) ve onlara "Size hizmetçiden daha hayırlı bir şey söyleyeyim mi? Yattığınız zaman 34 kere tekbir, 33 kere tesbih, 33 kere hamdedin" demiştir. Fethu'l-Bari Açıklaması: Bab başlığında tekbir ve tesbih yanında "tahmid / hamdetme" ifadesi de yer alıyor sayılmalıdır. Hz. Fatıma'nın talep ettiği hizmetçi cariyelerdendir. Bu hadiste zikri geçen tekbir, tesbih ve hamdin cariyeden daha hayırlı oluşu hakkında değişik yorumlar yapılmıştır. Kadı İyaz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızına ve damadına her durumda ahiret amellerinin dünya amellerinden üstün olduğunu söylemek istediğini belirtir. Yalnızca zikir öğretisinde bulunması hizmetçi verme imkanının olmamasındandır. Taleplerini yerine getiremediği için onlara istediklerinden daha hayırlı olan bir zikir öğretmiş olmalıdır. Kurtubi ise Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ihtiyaç anında dua etmeye eş değer olan bir zikir öğrettiği kanaatindedir. Kendisi için nasıl fakirliği ve sonunda ulaşılacak ecrin büyüklüğünü düşünerek sıkıntılarına sabretmeyi tercih etmişse kızı içinde aynı şeyi istemiş de olabilir. Mühelleb de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, kızına ahirette daha yararlı olacak bir şey öğrettiğini ifade etmiştir. Mal ve çoluk çocuk derdine düşmeyip karın tokluğuna ilim öğrenmek ve sünneti ezberlemeye kendilerini adayan Ashab-ı suffayı yeğlemiştir. Ashab-ı suffa azık karşılığında nefislerini Allah'a satmışlardır. Bu hadis ilim talebelerinin humus (ganimet) dağıtılırken öncelenmesi gerektiğine delalet etmektedir. Ayrıca selefin hayatın zorluklarına, az mala ve sıkıntılara nasıl dayandıkları da bu hadiste ifade edilmektedir. Allah onlara dünyalık bahşetme imkanına sahip olmasına rağmen dünyalıkların getireceği ilave yüklerden onları korumak istemiştir. Nebilerin ve velilerin çoğunun durumu böyledir. İsmail Kadı şöyle demiştir: Bu hadis devlet başkanının ganimeti dilediği yerlere sarfedebileceğini göstermektedir. Zira esirler de ganimete dahildir. Ganimet onu hakedenlere aittir. Bu İmam Malik ve başka alimlerin de görüşüdür. İmam Şafii ve başka bazı alimler ehl-i beytin ganimette hak sahibi olduğunu beyan etmiştir. Bu konunun ayrıntısı cihad bahsinin sonlarında geçmiştir. Mühelleb'e göre bu hadiste kişinin kendisi için tercih ettiği ahireti, eğer buna muktedir iseler ailesi için de tercih edip onları yönlendirmesi gerektiği ifade edilmektedir. Bu hadiste Hz. Ali ve Hz. Fatıma hakkında güzel bir menkıbe anlatılmaktadır. Yine kızlara ve yakınlara şefkat ve merhamet kanatlarının gerilmesi ve kibri yok edip birliğin sağlanması söz konusudur. Zira Hz. Nebi kızını ve damadını rahatsız etmemiş yanında yatıyor halde kalmalarına müsaade etmiştir. Hatta ayaklarını aralarına sokmuş ve yanlarında kalıp istedikleri hizmetçiden daha hayırlı bir zikir öğretmiştir. Ayrıca hadis yatarken bu zikri sürekli tekrarlayanların yorgunluk duymayacaklarının delilidir. Çünkü Hz. Fatıma yorulduğu için hizmetçi istemiş Resulullah s.a.v. da bu zikri tavsiye etmiştir. İbn Teymiyye de aynı şeyi söylemiştir. Bu zikre devam edenlerin yaptıkları işler sebebiyle yorulabileceklerini ama çok çalışmaktan zarar görmeyeceklerini ve sıkıntı duymaya caklarını söylemek daha doğru görünmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayet edildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yatmaya hazırlanırken iki eline üfürüp muawizat surelerini okur ve ellerini vücuduna sürermiş. Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu hadisin şerhi tıp bölümünde geçmiştir. Ravilerin bu hadiste ifade edilen fiilin süreklimi yoksa yalnızca hasta olunan günlerde mi yapıldığı konusundaki ihtilaflnı aktarmıştım. Hz. Aişe'den sahih bir yolla gelen habere göre her iki durumda da Resulullah s.a.v. muawizat surelerini okuyup ellerini vücudupa sürermiş. Burada zikri geçen muawizat sureleri ihlas, felak ve nas sureleridir. Yatmaya hazırlarvrken Kur'Em okunması hakkında pek çok sahih haber aktarılmıştır. Örneğin vekalet bahsinde geçen bir haberde ayete'l-kürsinin okunması zikredilmektedir. Fedailü'l-Kur'an bahsinde İbn Mes'ud'dan gelen bir haberde bakara suresinin son iki ayetinin okunması önerilmektedir. Sünenlerde yer alan bir hadiste ise yatmadan hemen önce kafirCm suresinin okunması tavsiye edilmektedir. Zira bu sure şirkten uzaklığm bir ifadesidir. Hz. Cabir'den nakledilen merfu bir hadiste ise Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in elif lam mim tenzil ve mülk suresini okumadan yatmadığı kaydedilmektedir. Allah'a sığınma konusunda da pek çok hadis vardır. "Akşam olunca "Yarattıklarının şerrinden mükemmel sözleri aracılığıyla Allah'a sığınırım" dersen hiç bir şey sana zarar vermez" hadisi bunlardandır. İbn BattaI Hz. Aişe'nin naklettiği hadisin rukye ve benzeri şeylerin sadece hastalık olunca kullanılabileceğini söyleyenlere bir red niteliği taşıdığını belirtmiştir. 13. BAB
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu. Hureyre r.a.'den nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Yatağınıza gittiğiniz zaman izarınızın iç tarafıyla yatağınızı bir silin. Çünkü siz sabah kalktıktan sonra yatağınıza nelerin girip çıktığını bilmezsiniz. Sonra şöyle deyin: Ey Rabbim isminle yatağıma yattım, Yine senin rızanla kalkacağım, Eğer gece canımı alırsan bana merhamet et. Eğer yaşamamı irade edersen beni salih kulların gibi koru" Kurtubi Müfhim adlı eserinde yatağın neden silinmesi gerektiğinin hadiste açıklandığını; ancak bunun neden izarın iç tarafıyla yapılması gerektiğinin anlaşılmadığını ifade etmiştir. Bana göre bazı hayvanların yaklaşmasını engelleyen tıbbı bir faydası olduğu için izarın içiyle silinmesi emredilmiştir. Tibi kişinin yatağını terkettikten sonra toz, toprak vb, şeylerin yatağı kirlettiği için yatmadan önce onu silkmek gerektiğini söylemiştir. Kirmanı de hadis metninde geçen imsak kelimesinin ölüm diye yorumlandığını dolayısıyla karşılığının rahmet ve mağfiret olduğunu; irsal kelimesinin de hayatın devamı anlamına geldiğini ve karşılığının da hıfz ve koruma olduğunu ifade etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den rivayet edildiğine göre Resululah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Allah Teala gecenin son üçte birlik kısmı kalınca dünya semasına iner ve kim dua eder duasına icabet edeyim? kim bir şeyler ister vereyim? kim mağfiret ister affedeyim? der". Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu bab başlığı gece yarısı yapılan duaların diğer zamanlarda yapılan dualardan daha üstün olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır. İbn BattSI şöyle demiştir: "Bu vakit oldukça faziletlidir. Allah teSıS dünya semasına inişini o vakte hasretmiştir. Kullarının dualarını, isteklerini ve af dileklerini bu vakitte kabul eder. Halbuki bu vakit gaflet, yalnızlık ve uyku vaktidir. Bunları terketmek ise oldukça zordur. Özellikle de rahatına düşkün olanların soğuk havalarda yataktan kalkması çok güçtür. Yine gündüz çalışıp yorulanların kısa gecelerde uykularından feragat etmesi kolay değildir. Eğer birisi tüm bunları bırakıp Rabbine dua için kalkıyorsa bu onun niyetinin halisliğini ve Rabbinin vereceği mükafatı arzuladığını gösterir. İşte bu sebeple Allah TeSıS işin ciddiliğini anlamaları ve ihlas içinde bulunmaları amacıyla kullarının, nefsin dünya arzularından uzaklaştığı bu vakitte dua etmelerini öğütlemiştir. İbn BattaI dünya semasına inme fiilinin Allah için muhal olduğunu zira bunun yukarıdan aşağıya doğru hareket edilmesini gerektirdiğini ifade etmiştir. Halbuki kesin delillerle Allah Tealanın bundan münezzeh olduğu bilinmektedir. O halde hadisin yorumlanması gerekir. Örneğin rahmet meleğinin nüzul ettiği söylenebilir ya da Allah'ın nüzulden münezzeh olduğuna inanılarak bunun keyfiyetinin bilinmediği düşünülebilir. Hadisin şerhi daha önce teheccüd namazı konusu işlenirken "Gece sonunda kılınan namazda yapılacak dua" babında geçmişti. Tevhid bölümünde de hadise değinilecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik r.a.'den nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem tuvalete gittiği zaman "Allahım! her türlü pislikten sana sığınırım!" diye dua ederdi. AÇiKLAMA : Burada tuvalete girmek için hazırlanıldığı zaman yapılacak dua zikredilmiştir. Bu hadisin şerhi temizlik bölümünde yapılmıştı
- Bāb: ...
- باب ...
Şeddad İbn Evs'ten rivayet edildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "İstiğfarların efendisi (en üstünü) şöyledir: Allahım! Sen benim rabbimsin. Senden başka ilah yoktur. Beni sen yarattın ve ben senin kulunum. Ben gücüm yettiğince seninle yaptığımız ahde sadık kalacağım ve vaadine ulaşmaya çalışacağım. Yaptıklarımın şerrinden sana sığınırım. Bana verdiğin nimetleri de benim işlediğim günahları da biliyor ve kabul ediyorum. Beni affet. Çünkü günahları senden başka bağışlayacak kimse yoktur. Kim bu duayı içeriğine gerçekten inanarak gündüz söyler ve akşam olmadan gün içinde ölürse cennete girer. Yine kim bu duayı içeriğine iman ederek gece yapar ve sabah olmadan ölürse cennete girer
- Bāb: ...
- باب ...
Huzeyfe r.a.'den rivayet edildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yatmaya gittiğinde "Senin adınla ölür ve dirilirim" uyandığında da "Bizi öldürdükten sonra tekrar dirilten ve en sonunda mezarlarımızdan bizi çıkaracak olan Allah'a hamdolsun" dermiş
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Zer'den nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yatmaya gittiğinde "Senin adınla ölür ve dirilirim" uyandığında da "Bizi öldürdükten sonra tekrar dirilten ve en sonunda mezarlarımızdan bizi çıkaracak olan Allahla hamdolsun" dermiş
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu. Bekr r.a.'den aktarıldığına göre namazda yapacağı bir dua öğretmesini istediği zaman Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: اللهم إني ظلمت نفسي ظلما كثيراً، ولا يغفر الذنوب إلا أنت، فاغفر لي مغفرة من عندك، وارحمني، إنك أنت الغفور الرحيم "Allahım! Ben nefsime çok zulmettim. Günahları ancak sen bağışlarsın. Fazlınla bana mağfiret et ve beni affet. Sen Gafur ve Rahim olansın" duasını öğretmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan nakledildiğine göre "Namaz kılarken sesini yükseltme, gizli de okuma, ikisi ortasında bir yol tut"(İsra 110) ayeti dua ile ilgilidir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbn Mes'ud şöyle demiştir: "Biz namazda Allah'a selam olsun, falana selam olsun derdik. Bir gün Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Bizzat Allah selamdır" dedi. "Namazda oturduğunuz zaman tahiyyat duasını okuyun. Eğer bunu okursanız gökte ve yerdeki tüm salih kullara selamınız ulaşır. Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet ederim. Bundan sonra da istediğiniz duayı yapabilirsiniz". Fethu'l-Bari Açıklaması: Taberi Hz. Ebu Bekr'in naklettiği hadisin bir kimseye mu'min demek için günahsız olmayı ve hata yapmamayı gerekli görenlerin kanaatinin yanlışlığını ortaya koyduğunu; zira Hz. Ebu Bekr'in iman ehlinin en büyüklerinden olduğunu belirtmiştir. Görüldüğü üzere Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona "Allahım! Ben nefsime çok zulmettim. Günahları ancak sen bağışlarsın" demesini öğütlemiştir. Kirmanı de bu duanın veciz ifadeli dualardan olduğunu söylemiştir. Çünkü bu duada kusurlar itiraf edilmekte ve en büyük nimet istenmektedir. Mağfıret günahların örtülüp silinmesidir. Rahmet ise güzelliklerin bahşedilmesidir. Yani ilki cehennemden kurtuluşu ikincisi cennete ulaşmayı istemek anlamına gelir. Bu da nihayi kurtuluşun kendisidir. İbn Ebi Cemre ise özetle bu hadisin namazda dua etmenin Şari' tarafından talep edildiğini, söz konusu duanın diğer dualardan üstün olduğunu, insanların bir takım şeyler bildikleri konularda dahi daha bilgili olanlardan bir şeyler öğren mesi gerektiğini, kişinin secde halindeyken Allah'a en yakın durumda olmasından hareketle namazda dua etmenin önemini gösterdiğini söylemiştir. Yine ibadetin nasıl yapılacağının mertebe itibariyle üstün olanlardan öğrenileceği de bu hadisten çıkarılabilir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Hz. Ebu Bekr'e bu duayı öğretmesi ahiretin dünyaya tercih edilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Muhtemelen Hz. Ebu Bekr'in hali Nebi s.a.v.'e bunu düşündürmüş olmalıdır. "Allahım! Ben nefsime çok zulmettim. Günahları ancak sen bağışlarsın" sözü günahların affı konusunda Allah'a muhtaç olduğumuzu açıkça ilan etmektedir. Bunun hiçbir çıkış yolu bulunmamaktadır. Hadis zor durumda kalanların dualarının müstecab olmasının daha muhtemelolduğuna ve ayrıca nefsin köreltilip kusurların itiraf edilmesine de delalet etmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den rivayet edildiği ne göre bazı fakir sahabiler zenginlerin yüksek dereceler elde ettiklerini ve ebedi nimetlere garkolduklarını ifade ederek dert yanınca Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Neden?" diye sordu. "Bizim gibi namaz kılıyorlar, cihad ediyorlar, bir de mallarının fazlasını infak ediyorlar" dediler. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Sizi geçenlere yetiştirecek gerinizde kalanlarla aranızdaki mesafeyi açacak bir şey öğreteyim mi? Bunu yaparsanız, aynısını yapanlar dışında sizi kimse yakalayamaz. Her namazın ardından onar defa tesbih, hamd ve tekbir getirin" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Muğire İbn Şu'be'nin mevlası Verrad'ın naklettiğine göre Muğire İbn Şu'be, Muaviye İbn Ebi Süfyan ile Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in her namazın ardından "Bir olan ve ortağı bulunmayan Allah'tan başka ilah yoktur. Mülk de onundur hamd de ona mahsustur. O her şeye kadirdir. Allahım! Senin verdiğini engelleyecek, vermediğini verecek kimse yoktur. Gücü olanın da faydası olmaz. Güç ancak sendedir" dediğini yazmıştır. Fethu'l-Bari Açıklaması: Burada farz namazıarın ardından okunacak dualar konu edilmektedir. Bu bab da namazıarın ardından dua okunmasının meşru (Şari' tarafından istenilen şey) olmadığını ifade edenlerin görüşü reddedilmektedir. Bunlar Müslim'in Hz. Aişe'den naklettiği "Resulullah s.a.v. namazı bitirince sadece "Allahım! Sen selamsın ve selamet sendendir. Ey celal ve ikram sahibi sen en yüce olansın!" diyecek kadar otururdu" hadisine dayanmışlardır. Bu iddianın cevabı şöyledir. Hz. Aişe'den nakledilen hadiste Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in selam vermeden önceki oturuş şeklini zikri geçen sözü söyleyecek kadar bozmadığı ifade edilmektedir. Sahih olarak gelen haberlere göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem namazdan sonra sahabilerine dönerdi. Dolayısıyla Resulullah s.a.v.'in namaz sonrasında yaptığı duayı sahabilerine yüzü dönük iken yaptığını söylemek daha uygundur. İbnü'l-Kayyim namaz sonrasında münferit olsun, imam olsun imama tabi olsun yüzü kıbleye dönük dua etmek sünnet değildir. Bu konuda ne sahih ne de hasen isnadlı bir hadis bulunmaktadır. Bazıları bunun sadece sabah ve ikindi namazlarında olduğunu ifade etmişlerdir. Halbuki bunu ne Resulullah s.a.v. ne de halifeler yapmıştır. Bunun yapılması konusunda ümmetten bir talepte de bulunulmamıştır. Bu yalnızca sünnet yerine geçecek bir güzel davranış olarak algılayanların düşüncesidir. Namazdaki duaların çoğu ya Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem tarafından okunmuş ya da okunması emredilmiştir. Zira namaz kılan bir nevi Rabbine yalvar ma makamındadır. Namazı tamamlayıp selam verince artık münacat sona ermekte ve Allah ile yakınlık kopmaktadır. O halde nasıl olurda yüzü Rabbine dönükken ve ona yakınken dua etmeyip de namazını bitirince dua edebilir. Bununla birlikte farz namazıarın ardından Resulullah s.a.v.'e salatu selam etmek ve dilediğince dua etmek isteyenlerin rivayet edilen duaları yapmaları müstehaptır. Bu durumda duası namazın ardından değil ikinci bir ibadet sayılabilecek olan zikrin ardından gerçekleşmiş olur. Bana göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in namaz sonrasında hiç dua etmediği yolundaki iddia doğru değildir. Zira Muaz İbn Cebel'den sahih bir isnadla nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Ey Muaz! ValIahi seni seviyorum. Kıldığın namazların ardından şöyle demeyi ihmal etme: Allahım! Seni zikretmeme, sana şükretmeme ve güzelce ibadet etmeme yardım et!" Bu hadis Ebu Davud ve Nesa! tarafından nakledilmiş olup İbn Hibban ve Hakim tarafından sahih olarak nitelenmiştir. Yine Ebu Bekre'den rivayet edilen bir hadiste Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in namazların ardından "Allahım! Küfür, fakirlik ve kabir azabından sana sığınırımf" diye dua ettiği kayıtlıdır. Bu hadis de Ahmed İbn Hanbel, Tirmizı ve Nesai tarafından nakledilmiş ve Hakim tarafından sahih olarak nitelenmiştir. Eğer "namazın ardı" ifadesinin "namazın son kısmında okunan teşehhüd duasına" işaret olduğu iddia edilirse, aksi ispat edilene kadar ulemanın icma ile bu ifadeyi "selam sonrası" diye anladığını söyleyebiliriz. Tirmizı Ebu. Ümame'den gelen şu hadisi rivayet etmiştir: "Resulullah s.a.v.'e hangi duanın müstecap olmaya daha yakın olduğu sorulduğunda "Gecenin bir yarısında ve farz namazLarın ardından yapılan dualar" cevabını vermiştir. Tirmizİ hadisin hasen derecesinde olduğunu ayrıca belirtmiştir. Tanıdığımız Hanbelilerden birçoğu İbnü'l-Kayyım'ın namaz sonrasında dua etmeyi mutlak olarak kabul etmediğini ifade etmişlerdir. Halbuki bu yanlıştır. Zira sözünün özü selam sonrasında yüzü kıbleye dönük iken dua etmenin doğru olmadığı anlamına gelmektedir. selamdan önce öğretilmiş duaların yapılması ya da yüzünü cemaata dönerek dua etmek yasaklanmış değildir. İbn Battal şöyle der: Bu hadisler namaz sonrasında dua edilmesini teşvik etmektedir. Ayrıca bu fiilin Allah için yapılan infaka eşdeğer olduğu bildirilmektedir. Çünkü hadiste" Sizi geçenlere yetiştirecek" buyurulmaktadır. Evzaİ'ye namaz sonrası Allah'ı zikretmenin mi yoksa Kur'an okumanın mı daha faziletli olduğu sorulduğunda "Kur'an'a denk ne var ki? Bununla birlikte selefimiz namaz sonrası Allah'ı zikrederdi" demiştir." Bu hadisler farzın kılınmasının hemen ardından dua edilmesini bunun sünnetlerin sonrasına bırakılmamasını da göstermektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Seleme İbn Ekva'dan nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Hayber'e giderken oradakilerden biri şöyle dedi: Ey Amir! Bize biraz şiir okusaydın keşke!" Bunun üzerine Amir şiir okumaya başlamış ve şiirlerin içinde "Yemin ederim ki! Allah olmasaydı biz hidayete eremezdik" dedi. Başka şeyler de söyledi ama ben hatırlayamıyorum. Bunları duyan Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Bu şiir okuyan da kim?" diye sordu. Amir İbn Ekva' olduğunu söylediler. "Allah kendisine mağfiret etsin!" diye dua etti. Oradakilerden biri Amir'den daha çok istifade etmek istediklerini izhar etti. Daha sonra gerçekleşen savaşta Amir İbn Ekva' kendi kılıcından aldığı bir darbe sebebiyle vefat etti. Akşam olunca pek çok yerde ateş yakıldl. Resulollah s.a.v. de bu ateşlerin neden yakıldığını sordu. Ehll eşekleri yemek için bunların yakıldığını öğrenince tencerelerin devrilip kırılmasını emretti. Sahabilerden biri yemekleri döküp kapları yıkamalarının mümkün olup olmadığını sorunca Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem buna da izin verdi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ebi Evfa'dan rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sadaka vermek isteyen kimselere: "Allahım! Falancanın ailesine salat et" diye dua ederdi. Babam sadakasını vermek istediği zaman da ona aynı şekilde dua etti
- Bāb: ...
- باب ...
Cerir (b. Abdullah r.a.)'den nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem birgün kendisine "Beni Zü'l-Halasa'dan kurtarmayacak mısın?" demiştir. (Zü'l-Halasa el-Ka'betü'l-Yemaniye diye adlandırılan ve ibadet edilen putlardır). Cerir de üstünde sabit duramadığını ifade edince Hz. Nebi onun göğsüne vurup: "Allahım! Onu sabit kıl. Onu hem hadi hem mehdi eyle" buyurmuştur. Cerir kavminden (Ahmes kabilesi) elli kişiyle birlikte sefere çıkmış ve putları yakmıştır. Daha sonra Resulullah Sallasllahu Aleyhi ve Sellem'e dönünce "Ey Allahın Resulü! Vallahi katrana bulanmış deve gibi kapkaraydılar biz oradan ayrılırken" demiş; o da Ahmes kabilesine ve atlarına dua etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'ten rivayet edildiğine göre Ümmü Süleym "Enes sizin hizmetkarınız olsun" deyince Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Allahım! Enes'in mal ve evladını bereketli kıl. Ona verdiğin her şeye bereket bahşet" diye dua etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan aktarıldığına göre Kur'an okuyan birisini işiten Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Allahım! Onun kusurlarını bağışla. Şu suredeki unuttuğum şu ayetleri bana hatırlattı" diye dua etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbn Mes'ud'dan rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ganimeti paylaştırdığı zaman "Bu Allah'ın rızası gözetilerek yapılmış bir taksim değildir" diye karşı çıkan bir adam kendisine haber verilince öfkesi yüzünden okunacak kadar kızmış "Allah Musa'ya rahmetiyle muamele etsin. Ona bundan daha fazla eziyet edildiği halde sabretti" demiştir. Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu babda İbn Ebi Şeybe ve Taberi tarafından rivayet edilen ve Abdullah İbn Ömer'in başkasına dua eden bir kimseyi uyararak "Önce kendinden başla" dediğini ifade eden hadisle çelişen bilgiler aktarılmıştır. İbrahim en-Nehai'den de aktarıldığına göre onun zamanında "Dualara kendinizden başlayın. Zira hangi duanın müstecap olduğunu bilemezsiniz" denirmiş. Müslim tarafından rivayet edilen ve kardeşi için dua edenler hakkında meleklerin "Sana da benzeri şeyler verilsin" şeklinde dua ettiklerini bildiren hadis bu babdaki haberleri teyid etmektedir. Übey İbn Ka'b'dan merfu olarak aktarılan ve Tirmizi tarafından rivayet edilen "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem birisini zikredip dua edeceği zaman kendisinden başlardı" hadisine gelince bu habere Müslim'de Musa ile Hızır kıssasından bahsedilirken "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Nebilerden birini zikredip dua edeceği zaman kendisinden başlardı" lafzıyla yer verilmiştir. Ayrıca Resulullah s.a.v.'in Nebiler dışında birileri için dua ettiği zaman kendisinden başlamaması da bunu desteklemektedir. Hacer kıssasında geçtiği üzere Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Allah Ümmü İsmail'e merhamet etsin! Zemzemi tutmasaydı akıp giden bir pınar olurdu" demiştir. Yine Hasan İbn Sabit hakkında "Allahım! Onu Ruhu'l-Kudüs ile takviye et" duası da geride açıklanmıştır. İbn Abbas ile ilgili olarak "Allahım! Onu fakih kıl" duası vardır. Buna benzer başka dualar da zikredilebilir. Bu arada Übey tarafından nakledilen haber değerlendirilirken Nebi s.a.v.'in bazı Nebilere dua ederken kendisinden başlamadığı bilinmelidir. Örneğin "Allah LOt'a merhamet etsin! Çok güçlü bir şeye sığınmıştı" duası böyledir. İlk hadiste ResuluIIah s.a.v.'e soru soran sahabı Hz. Ömer'dir. Amir ise hadisin ravisi Seleme İbn Ekva'ın amcasıdır. Bu konuda geniş açıklama Meğazı bölümünde geçmişti. Amir'den daha fazla istifade etme arzusunun sebebi Müslimlin Sahfh'inde açıkça beyan edilmiştir. İbn Abdilber ise kendi araştırmaları neticesinde Resulullah s.a.v.'in gazvelerde hakkında merhamet dilediği herkesin şehid olduğunu bildikleri için Amir'in de şehid olmasından endişe duyarak böyle söylediklerini beyan etmiştir. 6335 nolu hadiste geçen mescidde Kur'an okuyan kişi Abbad İbn Bişr'dir. Şehadet bölümünde bu konudaki malumat arzedilmişti. Metnin şerhi ise FezailüllKur'an bölümünde verilmiştir. Alimlerin çoğunluğu Resulullah s.a.v.'in tebliğ ettiği bazı ayetIeri daha sonra unutmasının caiz olduğunu ancak mutlaka kendisine bunların hatırlatıldığını kabul etmişlerdir. Tebliğ ile alakası bulunmayan konularda da unuttukları olabilir. "Sana Kuran'ı Biz okutacağız ve asla unutmayacaksın. Allah'ın dilediği bundan müstesnadır"(A'la 6-7) ayeti de bunu göstermektedir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas öğrencisine şöyle demiştir: Cuma günü insanlara en fazla üç kez hadis rivayet et. İnsanları Kur'an'dan bezdirme. İnsanlar kendi işlerini konuşurken konuşmalarını kesip onlara vaaz ettiğini ve onları bıktırdığını görmeyeyim. Sus ve onları dinle. Senden talepte bulunurlarsa o zaman onlara hadis naklet. Dua ederken kafiyeden sakın. Çünkü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ashabının böyle yaptığını bilirim". Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu hadis dinlemeyenlere hadis nakletmenin mekruhluğunu ve başkalarının sözünü kesmenin yasak olduğunu göstermektedir. Ayrıca ilme arzusu olmayanlara birşeyler anlatılmasının uygun olmadığı ve sadece hadis dinlemeye arzusu bulunanlara tahdis edilmesi gerektiği de bu rivayette ifade edilmektedir. Hadiste İbn Abbas kafiyeli dua edeyim diye zihnin meşgul edilmemesini zira bunun huşuyu engellediğini belirtmektedir. Halbuki dua ederken huşu özellikle gereklidir. Sahih hadislerde yer alan bazı kafiyeli dualar bu rivayetle çelişmemektedir. Zira onlar zorlanarak oluşturulmuş değildir. Bu sebeple de son derece muntazam ifadeler içermektedirler. Örneğin Resulullah s.a.v. cihad ile alakalı olarak "Kitab'ı indiren, hesabı hızlı gören ue düşmanlan mahueden Allahım!" diye dua etmiştir. Yine "Vaadi hak ordusu izzetli" ve "Ağlamayan gözden, doymayan nefisten ue korkmayan kalpten sana sığınırim" hadisleri de böyledir. Bunların hepsi sahihtir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'ten nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Dua ettiğinizde çekince taşıyıp "Allahım! Dilersen bana şunu ver" demeyin. Çünkü zaten Allah'ı istemediği şeye zorlayacak kimse yoktur
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den nakledildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Allahım! Dilersen beni bağışla, dilersen affet demeyin. Dua ettiğinizde çekince taşımayın. Çünkü zaten Allah'ı istemediği şeye zorlayacak kimse yoktur". Fethu'l-Bari Açıklaması: İnsanların bütün fiillerinde Allah'ın iradesine teslim olmaları istendiği halde bu babda dua edilirken talep edilen şeylerin Allah'ın dileyip dilememesine bağlanmaması işlenmektedir. Hadislerde geçen ........azm kelimesi ile Allah'ın edilen duaya icabet edeceğinin düşünülmesinin öğütlendiği de kaydedilmiştir. Allah'ı iyilik yapmaya zorlayan bir şeyin olmaması şu anlama gelmektedir. İbn Battal hadiste dua edenlerin dua ederken ciddi olmaları, icabet edileceğini ummaları ve rahmetten ümit kesmemeleri gerektiğinin beyan edildiğini söylemiştir. Çünkü kişi dua ederken muhatabı kerim olan Allah Teaıa'dır. İbn Uyeyne ise şöyle demiştir: Kişi kusurlarını bildiği müddetçe dua etmekten men olunmamıştır. Zira Allah Teala yarattığı kullarının en şerlisi olan İblis'in bile duasına icabet etmiştir. İblis'in kabul edilen duası şöyledir: «Rabbim! Beni hiç olmazsa, tekrar dirilecekleri güne kadar ertele" dedi"(Hicr)
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den nakledildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Dua ettim kabul edilmedi denilerek acele edilmediği sürece dualar mutlaka kabul edilir". Diğer tahric: Müslim, zikir;Tirmizî, deavât; Ebu Davud, vitr; İbn Mace, dua; Muvatta', kur'an; Ahmed b. Hanbel, II, 487. Fethu'l-Bari Açıklaması: İbn Battal bu hadiste umutsuzluğa kapılıp dua etmeyi bırakan ve Allah'a minnet eden durumuna düşen kimselerin kastedildiğini ifade etmiştir. Yahut da ettiği duanın müstecap olması gerektiğine inanıp Allah'ı cimrilikle itham eden kişi konumuna düşülür. Halbuki Allah Teala ne icabet etmekten ne de ihsandan acizdir. Müslim ve Tirmizı tarafından nakledilen bir hadiste "Kul günah bir şeye yada akraba ilişkilerinin kesilmesine yönelik dua etmediği sürece ve acele etmedikçe duası kabulolunur. Acele etmekten maksad "Dua ettim ettim kabul edilmedi" denilerek dua etmeyi bırakmaktır" buyurulmuştur. Bu hadiste dua adabı öğretilmektedir. Yani kişi umutsuzluğa kapılmadan duasını sürdürmelidir. Zira bu, Allah'a boyun bükmeyi ve teslim olmayı gerektirir ve muhtaç olunduğunun bilindiğini gösterir. Hatta selef alimlerinden biri dualarımızın makbul olmasından mahrum olmaktan daha çok duadan mahrum olmaktan korkuyoruz demiştir. Dua adabı olarak şunları da sayabiliriz: Secde ve ezan gibi faziletli zaman dilimlerinin gözetilmesi, abdest ve namaz sonrasında dua edilmesi, kıbleye dönülmesi, ellerin kaldırılması, önce tevbe edilmesi, günakarlığın itiraf edilmesi, ihlaslı olunması, hamdele ve salvele ile duaya başlanılması, esma-i hüsna ile talepte bulunulması. Bütün bunların delilleri bu kitapta arzedilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'ten nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem dua ederken koltuk altları görülecek kadar ellerini kaldırmıştır. Fethu'l-Bari Açıklaması: Yukarıda zikri geçen Halid, Halid İbn Velid'dir. Ebu Davud, Tirmizı ve başka musannifler tarafından aktarılan ve Tirmizı'nin hasen diye nitelediği bir hadiste "Rabbiniz diridir ve cömerttir. KuLu ellerini açmış ona yalvarmışken onu eliboş çevirmekten haya eder" buyurulmaktadır. Taberibu hadisi isnadlarıyla birlikte zikretmiştir. İbnü't-Tın ise İmam Malik'ten duada elleri kaldırmanın fukaha tarafından benimsenmediğini nakletmiştir. Müdevvene'de ellerin yalnızca yağmur duasında kaldırılacağı ve ayaların yere bakacağı belirtilmiştir. Taberi'nin İbn Ömer'den naklettiği haber ellerin omuzlara kadar kaldırılmasını nehyetmektedir. Orada ellerin göğüslere kadar kaldırılabileceği kayıtlıdır. Taberi İbn Ömer ve İbn Abbas'tan duada ellerin bu şekilde kaldırılması gerektiğini müsned olarak rivayet etmiştir. Ebu Davud ve Hakim başka bir isnadla "İstek (mesele) elleri n omuz hizasına kaldırılması, istiğfar bir parmakla işaret edilmesi ve dua (ibtihal) iki elin uzatılmasıyla olur" haberini rivayet etmişlerdir. Bir başka haberde ellerin başın üstüne kaldırılmasından söz edilmektedir. Yine İbn Ömer'den yukarıda arzedilen bilgiyle çelişen sahih haberler aktarılmıştır. Buhari'nin el-Edebü'l-müfred'de rivayet ettiğine göre İbn Ömer dua ederken ellerini omuzlarına kadar kaldırmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'ten rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Cuma günü hutbedeyken adamın biri kalkıp "Ey Allah'ın Resulü! Allah'a bize su vermesi için dua eder misin 7" dedi. Daha sonra gökte bulutlar belirdi ve öyle yağmur yağdı ki insanlar neredeyse evlerine gidemediler. Yağmur diğer Cuma'ya kadar devam etti. Bu sefer aynı adam ya da bir başkası yağmurun durması için dua edilmesini talep etti. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem da "Allahım! Etrafımıza üstümüze değil!" diye dua etti. Bunun üzerine bulutlar Medine'nin çevresine doğru dağıldı ve yağmuru oralara bıraktı. Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu hadisin şerhi istiska bölümünde geçmişti. Hutbe okuyan kişi sırtını kıbleye döndüğü için hadis ile bab uyumludur. Zira her iki hutbede de dua yapılırken Resulullah s.a.v.'in kıbleye yöneldiği zikredilmemiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbn Zeyd'den rivayet edildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem namazgaha gidip yağmur duası etmiş; daha sonra kıbleye dönüp ridasını ters çevirmiştir. Fethu'l-Bari Açıklaması: Nebi s.a.v.'in dua ederken kıbleye döndüğü hakkında pek çok hadis nakledilmiştir. Bunlardan biri yukarıda "Dua ederken elleri kaldırmak" babında İbn Ömer'den gelen haberdir. Bir diğeri ise Müslim ve Tirmizi tarafından nakledilen ve Hz. Ömer'den gelen "Resulullah s.a.v. Bedir'de müşriklere baktı. Sonra kıbleye dönüp ellerini uzatıp dua etti" hadisidir. İbn Mes'ud'den rivayet edilen "Resulullah s.a.v. Kabe'ye döndü ve Kureyşli bir guruba beddua etti" hadisi de yukarıdakileri desteklemektedir. Son hadis Buhari ve Müslim tarafından nakledilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'ten nakledildiğine göre annesi "Enes hizmetkarınız olsun! Ona dua ediniz" dediği zaman Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Allahım! Mal ve evlat itibariyle bereketli kıl! Ona verdiğin herşeye bereket bahşet" diye dua etmiştir. Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu hadiste hayatın uzunluğu zikredilmemektedir. Şarihlerden bir kısmı evladın çokluğu hayatın çokluğunu zımnen içerir açıklamasını yapmışlardır. Aslında Buhari adeti olduğu üzere rivayetin başka tariklerinde geçen ifadeleri dikkate almıştır. el-Edebü'l-müfred'de Resulullah s.a.v.'in Enes için "Allahım! malını ve evladını çok kıl! Hayatını uzun tut ve onu affet" diye dua ettiği kayıtlıdır. Enes'in çocuk ve malının çokluğu Müslim'in kitabında hadisin sonunda şöyle açıklanmaktadır: "Vallahi malım çoktur. Çocuklarımın ve torunlarımın sayısı da bugün itibariyle yüzü geçmiştir". Tıp bölümünde Haccac'ın Basra'yageldiği gün Enes'in sülalesinden yüz yirmi kişinin vefat ettiği geçmişti. Nevevi de Enes İbn Malik'i evladı en fazla olan sahabi olarak tanıtır. Enes İbn Malik'in yılda iki ürün veren bir bostanı vardı. Bu bostanda güzel kokan bitkiler yer alıyordu. Ömrünün uzunluğuna gelince hicrette dokuz yaşında olduğu sabittir. 91 ya da 93 yılında vefat ettiği ve öldüğünde 103 yaşında olduğu Halife el-Hayyat tarafından ifade edilmiştir. Doğrusu da budur
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'tan nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sıkıntı halinde şöyle dua ederdi: La ilahe illallahu’l-Azimu’l-Halim, La ilahe illallahu Rabbi’s-semavati ve’l-ardi ve .Rabbi’l-Arşi’l-Azim Meali: "Azim ve halim olan Allah'tan başka ilah yoktur. Göklerin, yerin ve yüce arşın rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'tan nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sıkıntı halinde şöyle dua ederdi: La İlahe illallahu’l-Azimu’l-Halim, La İlahe illlahu Rabbi’l-Arşi’l-Azim, La İlahe İllallahu Rabbi’s-semavati ve Rabbi’l-Ardi ve Rabbi’l-Arşi’l-Kerim Meali: "Azim ve halim olan Allah'tan başka ilah yoktur, Yüce arşın rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur. Göklerin, yerin ve yüce arşın rabbi olan Allah'tan başka ilah yoktur". Fethu'l-Bari Açıklaması: Alimler hadiste zikri geçen "Halim" kelimesini cezalandırmaya gücü olduğu halde bunu erteleyen diye anlamışlardır. "Azim" ise üstünde kimsenin olmadığı demektir. "Kerim"e gelince fazlıyla veren anlamındadır. Esma-i hüsna şerhedilirken bunlar daha fazla izah edilecektir. Tibi bu zikirde "Rab" kelimesinin özellikle kullanıldığını; zira bunun sıkıntıyı gidermek için daha uygun düştüğünü söylemiştir. Çünkü sıkıntı (ya da sıkıntının giderilmesi) de terbiyenin bir parçasıdır. Bu zikirde tevhid’i de içeren tehlil söz konusudur. Bu en yüce tenzihtir. Allah'ın kudretini tam olarak gösteren bir yüceltmedir. İlmi de gösteren bir merhamettir. Zira cahilden merhamet ve cömertlik beklenmez. Azamet ve hilim cömertlik vasıflarının en önemlileridir. Taberi'nin belirttiğine göre İbn Abbas'ın "dua ediyor" sözüne rağmen rivayette tehlil ve tazimin yer alması iki şekilde yorumlanabilir: İlk olarak dua öncesinde Resulullah s.a.v.'in Allah'ı tehlil ve tazim ettiği düşünülebilir. Yusuf İbn Abdillah İbn Haris'ten nakledilen rivayette "sonra dua etti" ifadesi açıkça yer almaktadır. Yine Taberi'nin A'meş vasıtasıyla İbrahim'den aktardığına göre kişi dua öncesinde Allah'ı överse icabet edileceğinin, övgü öncesinde dua ederse icabetin umulacağının söylenmesi de yukarıdaki kanaati teyid etmektedir. İkinci yorum ise İbn Uyeyne'ye aittir. İbn Uyeyne'ye "Resulullah s.a.v. Arafat'ta genelde "Ortağı bulunmayan Allah'tan başka ilah yoktur" diye dua ederdi" hadisi sorulunca, burada duanın değil zikrin söz konusu olduğunu; ancak kudsi bir hadiste "Beni zikrettiği için dua edemeyene dua edenlere verdiğimden daha güzelini veririm" buyurulduğunu söylemiştir. Bana göre Sa'd İbn Ebi Vakkas'ın merfu olarak naklettiği şu hadis ikinci ihtimali desteklemektedir: "Zü'n-nun (Hz. Yunus) balığın karnındayken şöyle dua etmiştir: Senden başka ilah yoktur. "Seni her türlü noksanlıklardan tenzih ederim. Bende zalimlerden biriyim". Bir müslüman böyle dua ederse duası mutlaka kabul edilir". Bu hadis Tirmizı, Nesaıve Hakim tarafından naklediimiştir. Hakim'in rivayetinde "Ordakilerden biri: "Bu Yunus'a mı özeldir yoksa tüm müslümanlar için de geçerli midir?" diye sorunca Resulullah s.a.v.: "İşte Biz mu'minleri böyle kurtarırız"(Enbiya 88) ayetini işitmediniz mi?" diye cevap vermiştir" lafzı yer almaktadır. İbn Ebi'd-Dünya el-Ferec ba'de'ş-şidde adlı eserinde şu rivayet i kaydetmektedir: "Velid İbn Abdilmelik Osman İbn Hibban'a Hasan İbn Hasan'ı yakalayıp halkın önünde yüz celde vurmasını emretmiştir. Hasan yakalanıp huzura getirilince Ali İbn Hüseyn ayağa kalkıp "Allah'ın seni kurtaracağı bir şeyler söyle" demiştir. O da bu sözleri söylemiştir. Bunun üzerine Osman kafasını kaldırıp Hasan'a iftira atıldığını serbest bırakılmasını istemiştir. Emirü'l-mü'minıne durumu kendisinin arzedeceğini açıklamıştır". Nesai ve Taberi'nin naklettiğine göre Abdullah İbn Ca'fer kızını evlendirdiği zaman başına bir iş geldiğinde "Halim ve kerim olan Allah'tan başka ilah yoktur. Yüce arşın rabbi olan Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Alemlerin rabbi' olan Allah'a hamdolsun" demesini öğütlemiştir. Hasan yukarıdaki sözleri söylediği zaman Haccac "Ben seni öldürmek amacındaydım. Şimdi ise şundan şundan daha sevimli geliyorsun" demiştir. Hatta bir rivayette "ihtiyacın varsa söyle" ilavesi yer almaktadır. Ebu Davud ve İbn Hibban'ın naklettiğine göre sıkıntı halinde "Allahım! Rahmetini diliyorum. Bir bile beni kendime bırakma. Benim sıkıntımı gider. Senden başka ilah yoktur" diye dua edilmesi gerektiği ifade edilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem meşakkatli belalardan, helak olmaktan, kaza’nın kötüsünden ve düşmanın. istihzasından Allah'a sığınırdl. Fethu'l-Bari Açıklaması: İbn BattaI ve başka alimler hadis metninde geçen cehdü'l-bela ifadesini kişinin tayıyamayacağı ve defedemeyeceği kadar şiddetli meşakkat diye açıklamıştır. İbn Ömer'den nakledildiğine göre ise bu ifade az mal çok ev halkı anlamına gelmektedir. Doğrusu bu da meşakkat veren belalardan biridir. Bir yoruma göre ise cehdü'l-bela ölümü arzu ettiren meşakkattir. Derekü'ş-şeka ise dünya ve ahiretle ilgili olabilir. Sev'ü'l-kaza da kişinin kendisi, malı, ailesi, çocukları, ölüm anı ve ahiretini kapsar. Buradaki kaza sözüyle hüküm verilen şeyin kastedildiği zira Allah'ın tüm hükümlerinin güzelolduğu da söylenmiştir. İbn Battal şematetü'l-a'dayı kalbi yoran ve nefse çok ağır gelen şey diye anlamıştır. Resulullah s.a.v.'in bunlardan Allah'a sığınması ümmetine öğretmek içindir. Çünkü Allah kendisini bütün bunlardan korumuştur. Kadi İyaz bunu kesin bir dille ifade etmiştir. Bana göre bu doğru değildir. Ümmetinin sıkıntıya düşmesinden endişe ederek bunlardan Allah'a sığınmış olması da muhtemeldir. Nevevi şöyle der: Hadis sayılan şeylerden Allah'a sığınmanın müstehap olduğunu göstermektedir. Bütün alimler bu konuda görüş birliği içindedir. İbnü'lCevzi'nin beyanına göre hadis dua ederken tekellüfe girilmeden kafiyeli sözler söylenmesinin mekruh olmadığına da delalet etmektedir. Bu hadis istiazenin meşruiyetini göstermektedir. Bu• durum kaderde yazılı şeylerin kaza olarak ortaya çıkmasıyla çelişmez. Zira bela ile imtihan edilecek bir şahsın dua etmesiyle belasının kaldırılmasına hükmediimiş olabilir. Yani kaza hem öncekini hem de sonrakini içerebilir. İstiazenin faydası kulun Allah'a olan ihtiyacını ve tazarrusunu arzetmesidir. Bu da daavat bölüinünün başında ayrıntılı olarak incelenmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sağlıklı iken "Nebilerin hepsi cennetteki yerlerini gördükten sonra öldüler. Sonra muhayyer bırakıldılar" demiştir. Başı Hz. Aişe'nin dizinde iken rahatsızlanıp bayılmış; sonra uyanıp bir müddet tavana baktıktan sonra "Allahım! Rejfk-i a'la" diye dua etmiştir. Hz. Aişe Resulullah s.a.v.'in kendilerini tercih etmediğini düşünürken bu duanm sağlıklı iken kendilerine söylediği söz olduğunu anımsamıştır. Bu sözler Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yaşarken son sözleri olmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Kays İbn Ebi Hazim'den rivayet edildiğine göre hastalığı sebebiyle yedi defa dağlama tedavisi yapmış olan Habbab'ı ziyaretinde o "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ölüm isteğiyle dua etmeyi yasaklamasaydı ben ölmek için dua ederdim" demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Kays İbn Ebi Hazim'den rivayet edildiğine göre hastalığı sebebiyle yedi defa dağlama tedavisi yapmış olan Habbab'ı ziyaretinde o "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ölüm isteğiyle dua etmeyi yasaklamasaydı ben ölmek için dua ederdim" demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'ten aktarıldığına göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Başınıza gelen musibetler sebebiyle ölüm istemeyiniz. İlla isteyecekseniz şöyle dua edin: "Allahım! Yaşamam hayırlıysa beni yaşat. Ölmem hayzrlıysa öldür
- Bāb: ...
- باب ...
Saib İbn Yezıd'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Teyzem beni Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e götürmüş ve benim hasta olduğumu söylemişti. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem başımı okşadı ve bereket duası etti. Daha sonra abdest aldı; ben de abdest suyunu içtim. Daha sonra arkasında durup Nebilik mi,ihrüne baktım
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Ukayl'den nakledildiğine göre dedesi Abdullah İbn Hişam onu çarşıya götürür, yiyecek alırlarmış. Bir seferinde İbn Zübeyr ve İbn Ömer bunlara rastlamış ve ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem dedesi hakkında bereket duası ettiği için kendilerini aldıkları mala ortak etmesini istemişler. O da bu teklifi kabul etmiş. Bazen deve yüküyle kar elde edip bunları ailesini gönderdiği olurmuş
- Bāb: ...
- باب ...
Mahmud İbn Rebi"den aktarıldığına göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onların kuyusundan ağzına aldığı suyu ona püskürtmüştür
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e çocuklar getirilir o da dua edermiş. Bir seferinde getirilen çocuk Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kucağındayken işemiş. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem su isteyip kirlenen yeredökmüş elbiseyi yıkamamış
- Bāb: ...
- باب ...
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in başını okşadığı Abdullah İbn Sallebe'den nakledildiğine göre o, Sa 'd İbn Ebi' Vakkas'ı bir rekatlık vitir namazı kılarken görmüştür. Fethu'l-Bari Açıklaması: Ahmed İbn Hanbel yetimin başını akşamanın fazileti hakkında bir hadis rivayet etmiştir. Ebu Hureyre'den gelen hadise göre birisi Resulullah s.a.v.'e kalbinin katılığından şikayette bulununca "Fakirleri doyur, yetimlerin başını okşa" buyurmuştur. Hadisin senedi hasendir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdurrahman İbn Ebi Leyla'dan nakledildiğine göre Ka'b İbn Ucre kendisiyle karşılaştığı zaman "Sana bir hediye vereyim mi?" demiş ve şöyle devam etmiş: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir gün yanımıza geldi. Ona "Ey Allah'ın Resulü! Sana nasıl selam vereceğimizi öğrendik. Peki nasıl salat edeceğiz bilmiyoruz" dedik. Bize اللهم صل على محمد، وعلى آل محمد، كما صليت على آل إبراهيم، إنك حميد مجيد. اللهم بارك على محمد، وعلى آل محمد، كما باركت على آل إبراهيم، إنك حميد مجيد Allahumme salli ala Muhammedin ve ala al-i Muhammed, kema salleyte ala al-i İbrahime inneke Hamidun Mecid. dememizi öğüt1edi". Meali: "Allahım! İbrahim ve ailesine salat ettiğin gibi Muhammed ve ailesine de salat et. Sen hamidsin, mecidsin. Allahım! İbrahim ve ailesine bereket ihsan ettiğin gibi Muhammed ve ailesine de bereket ver. Sen hamidsin mecidsin
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Saıd el-Hudri"den rivayet edildiğine göre sahabller "Ya Resulallah! Selamı biliyoruz peki nasıl salat edeceğiz?" dediler. O da اللهم صل على محمد عبدك ورسولك، كما صليت على إبراهيم، وبارك على محمد، وعلى آل محمد، كما باركت على إبراهيم وآل إبراهيم Allahumme salli ala Muhammedin abdike ve Resulike kema salleyte ala İbrahime. Ve Barik ala Muhammed ve ala al-i Muhammed kema barekte ala İbrahime ve al-i İbrahim. dememizi öğretti. Meali: "Allahım! İbrahim ve ailesine salat ettiğin gibi Muhammed ve ailesine de salat et. İbrahim ve ailesine bereket verdiğin gibi Muhammed ve ailesine de bereket ver" Fethu'l-Bari Açıklaması: Bab başlığında sadece "Resulullah s.a.v.'e salat" ifadesinin geçmesi salatın hükmünün, faziletinin, nasıl yapılacağının ve yerinin işleneceğini düşündürmektedir. Ancak zikredilen hadislere bakılırsa sadece salatın nasıl yapılacağı işlenmiş gibi durmaktadır. Faziletine de işaret edilmek istendiği düşünülebilir. Salatın hükmü konusunda alimlerin on farklı kanaat serdettiklerini görmekteyiz: 1. İbn Cerır et-Taberi'ye göre salat müstehaptır ve alimler bu konuda icma etmişlerdir. 2. İbnü'l-Kassar'ın ve başkalarının aktardığı görüşe göre sınırlama olmaksızın vaciptir; ancak en az bir kere söylenirse vacip yerine gelmiş olur. 3. Ebu Bekr er-Razı, İbn Hazm ve başkalarına göre ise kelime-yi tevhid gibi namaz ya da başka yerlerde ömürde bir kere okunması vaciptir. Kurtubi hayatta bir kere olsun salat getirmenin müekked sünnetler gibi bir görev (vacip) olduğu konusunda icma bulunduğunu ifade etmiştir. 4. Şafi1'ye göre namazın son oturuşunda teşehhüdden sonra selamdan önce okunması vaciptir. 5. Tahavı, Hanemerden bir grup, Hal1ml ve Şafillerden bir gruba göre ise Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem her zikredildiğinde salat getirilmelidir. Malikllerden İbnü'l-Arabl bu görüşün daha ihtiyata uygun olduğunu belirtmiştir; Ahzab suresinin tefsir edildiği bölümün sonunda Allah'ın Nebi s.a.v.'e yönelik salatının, onu meleklerin yanında övmesi ve meleklerin salatının da ona dua etmeleri anlamına geldiğine dair Ebu'ı-Aliye'den bir yorum nakledilmişti. Mukatil İbn Hayyan ise Allah'ın salatını mağfiret, meleklerin salatını istiğfar olarak yorumlamıştır. İbn Abbas'tan da benzer bir yorum naklediimiştir. İyad el-Kuşeyrı Allah'ın Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e salatının teşrif (yüceltme) ve ikramını artırma anlamına geldiğini, Nebi s.a.v.'in dışındakiler için ise rahmet demek olduğunu belirtmiştir. Bu yorum Nebi s.a.v. ile diğer mu'minler arasındaki farka işaret etmektedir. Nitekim bir ayette Allah ve meleklerinin Nebi s.a.v.'e salat ettikleri (Ahzab 56) kaydedilmişken bir başka ayette ise mu'minlere de salat edildiğinden bahsedilmektedir (Ahzab 43). Doğal olarak bilinmektedir ki Resulullah s.a.v. bu konuda başkalarından daha üst mertebede salata layıktır. Bu ayette başka ayetlerden farklı olarak Nebi s.a.v.'in tazim edildiği ve yüceltildiği konusunda icma vardır. Halımı de Resulullah s.a.v.'e salatın onu tazim anlamına geldiğini belirtmiştir. Yani "Allahım! Muhammed'e salat et" demek "onu yücelt" demektir. Bu sözle dünyada isminin yüceltilmesi, dininin yaygınlaşması, şeriatinin ebediliği; ahirette ise bol mükafatlara ermesi, ümmetine şefaat edebilmesi, makam-ı mahmud da fazilete ermesi kastedilmektedir. Buna göre mu'minlerden Hz. Nebi s.a.v.'e salat etmelerinin istenmesi rablerinden ona salat etmesi için dua etmeleri anlamına gelmektedir. Nebi s.a.v.'e salih edilirken Hz. İbrahim ve ailesine salat edilmesinin referans gösterilmesi konusunda açıklama yapmak gerekir. Zira yalnızca Nebi s.a.v. dahi Hz. İbrahim ve ailesinden daha üstün olduğu halde, arap dilindeki teşbih sanatı gereği öğretilen salat dualarında (Salli Barik duaları) diğerleri üstün görülmektedir. Çünkü bu dualarda Hz. İbrahim ve ailesi müşebbeh bihdir (kendisine benzetilen). Halbuki Nebi s.a.v. ile birlikte ailesinin de zikredilmesi üstünlüğünü bir kat daha artırmaktadır. Onun üstünlüğü ona yapılacak salatın da üstünlüğünü gerektirir. Bu konuda farklı yorumlar yapılmıştır: 1. Nebi s.a.v. Salli ve Barik dualarını öğretirken Hz. İbrahim'den daha üstün olduğunu bilmiyordu. Müslim'in rivayet ettiği bir hadise göre Nebi s.a.v. kendisine "mahlukatın en hayırlısı" diye hitap eden sahabıye Hz. İbrahim'i işaret etmiştir. İbnü'l-Arabı bu hadisi delilolarak kullanmış ve Nebi s.a.v.'in kendisi için Hz. İbrahim ile denklik talep etmesi ve ümmetine de bunu emretmesi ile bunu teyit etmiştir. Allah Teala da onu Hz. İbrahim'den daha üstün kılmıştır. Bununla birlikte bu yorum Nebi s.a.v.'in üstün olduğunu öğrendikten sonra salatın şeklini değiştirmemesi sebebi ile tenkit edilmiştir. 2. Nebi s.a.v. tevazusu sebebiyle böyle söylemiş; ümmetine de fazilet elde etmeleri için bunu tavsiye etmiştir. 3. Buradaki teşbih Hz. İbrahim'e yönelik salat ile Nebi s.a.v.'e yönelik salatı asıl itibariyle birbirine benzetmekte, iki salat arasında fazilet benzetmesi yapılmamaktadır. Aynı durum "Nuh'a vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik" ve "Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç size de farz kılındı" ayetlerinde de geçerlidir. Yine "Falancaya iyilik yaptığın gibi kendi çocuğuna da iyilik yap" denildiğinde iki iyilik arasında üstünlük benzerliği kurulmamıştır. Nevevi bu cevapların bir kısmını zikrettikten sonra İmam Şafiı'ye de nisbet edilen son görüşü tercih etmiştir. İbnü'l-Kayyım ise bu son cevap dışındakileri değersiz addedip "En güzeli Nebi s.a.v.'in Hz. İbrahim'in ailesinden daha hayırlı olduğunu söylemektir" der. "Allah Adem'i, Nuh'u, İbrahim ve İmran ailelerini alemlere üstün kılmıştır" ayetinin tefsirinde İbn Abbas'tan şöyle bir yorum nakledilmiştir: Hz. Muhammed, İbrahim ailesindendir. Sanki kendisine ve ailesine özelolarak salat etmemizi emretmekle, genelolarak İbrahim ailesi içerisinde kendisine yapmış olduğumuz salatı bir de özelolarak tekrar ettirmiştir. Bundan ailesi layık olduğu kadar istifade etmiş; geri kalan kısım kendisine ait olmuştur. Bu da İbrahim ailesinden olan diğer kimselerin payından fazladır. Böylece dua da yapılan teşbihin faydası ortaya çıkmaktadır. Şarihlerden bazılarının ifadesine göre Hz. İbrahim'in ailesinden maksat İshak ve İsmail yoluyla devam eden zürriyetidir. Hiç kuşkusuz Hz. İbrahim'in Sare ve Hacer dışında birisinden çocuğu olduğu kesin olarak bilinirse onlar da bu zürriyete dahil olurlar. Bu zürriyet içerisinde salat sırasında müslüman hatta müttaki olanlar düşünülmektedir. Buna göre kastedilenler Nebiler, sıddıklar, şehidler ve salihler olup, başkaları değildir. Barik duasında Nebi s.a.v. için talep edilen bereket, hayır ve ikramda artırım ya da kusurlardan arındırıp temizleme anlamlarına gelmektedir. Hamıd övülmüş demektir. Medd ise en şerefli anlamına gelir. Hamd, ikram ve nimet bahşetmeye delalet ettiği gibi, bu sıfat da azamet ve celal sahibi olmaya delalet eder. Bu hadise dayanarak her namazda Resulullah s.a.v.'e salat getirmenin vacip olduğu ifade edilmiştir. İmam Şafii el-Ümm adlı eserinde Resulullah s.a.v.'e salat getirmenin farz kılındığını ifade etmiştir. Çünkü ayette şöyle buyurulmaktadır: "Allah ve melekleri Nebi'e salat etmektedir. Ey iman edenler! Sizler de ona salat-ü selam edin". Resulullah s.a.v.'e salatın farziyeti en fazla namaz esnasında uygun düşmektedir. Bu konuda Resulullah s.a.v.'den gelen haberlerde de bir delalet söz konusudur. Fukaha bu konuda İmam Şafii'ye muhalefette birleşmemişlerdir. Bilakis Ahmed İbn Hanbeliden bu mesele hakkında iki kanaat aktarılmıştır. İshak İbn Rahuye hamdin farz olduğunu ve onu terkedenin namazını iade etmesi gerektiğiniifade etmiştir. Hanemerle gelince üstadlarımızdan (Şafiılerden) biri, salatın Nebi s.a.v. her zikredildiğinde ona salat getirilmesi gerektiğini söyleyen Tahavı ve benzerlerini, teşehhüdün sonunda da Resulullah s.a.v. anıldığı için burada da salatın vacip kabul edilmesi gerektiğini söylemeye davet etmiştir. Bununla birlikte her ne kadar salatı bırakmamak istenmişse de bu namazın bir şartı da kılınmamıştır. İbnü'l-Kayyım bu meselede İmam Şafii'nin yanındadır. Şöyle der: Teşehhüdde Resulullah s.a.v.'e salat okumanın meşruiyeti konusunda icma oluşmuştur. İhtilaf bunun vacip mi müstehap mı olduğu konusundadır. Selef alimlerinin ameline uymayı gerekli görmeyenıere tabi olmak doğru değildir. Çünkü selef teşehhüdden sonra salat getirirdi. Ancak amel ile inanç / itikad kastediliyorsa bunun vacip olmadığına dair onlardan açık bir delil nakledilmelidir. Bu da bulunamayacak bir şeydir! Nebi s.a.v.'e salatın vacip olup olmadığı konusunda ihtilaf edilen yerler arasında ilk teşehhüdü (dört ya da üç rekatlık namazıarın ikinci rekatındaki teşehhüd), Cuma namazında okunan hutbeyi ve diğer hutbeleri ve cenaze namazını sayabiliriz. Salat getirilmesi konusunda çoğunda sahih isnadlı hadislerin varid olduğu yerler ise şunlardır: Müezzin ile birlikte içten ezan okunduktan sonra, duanın başı, ortası ve sonunda -ki başında olması daha muhtemeldir- kunut duasının sonunda, bayram tekbirlerinde, mescide giriş ve çıkışta, toplanıp ayrılışta, yolculuğa çıkış ve dönüşte, gece namazına kalkışta, Kur'an hatmedildiğinde, sıkıntı halinde yapılan dualarda, günahlardan tevbe edildiğinde, hadis rivayetinde, ilim ve zikir öğretiminde ve bir şeyin unutulmasında. Daha önce geçtiği üzere sahih bir hadiste Cuma günü çokça salat getirilmesi emredilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ebi Evfa'dan nakledildiğine göre sadakasını ödemek üzere gelenler için Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Allahım! Falancaya salat et" diye dua ederdi. Babam sadakasını götürdüğünde de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Allahım! İbn Ebi Evfa'nın ailesine salat et" diye dua etti
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Humeyd es-Saidi'den rivayet edildiğine göre sahabiler nasıl salat getireceklerini sorduklarında Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Allahım! Muhammed, eşleri ve zürriyetine aynen İbrahim ailesi gibi salat et. Muhammed, eşleri ve zürriyetini aynen İbrahim ailesi gibi bereketlendir. Sen hamid ve mecidsin" demelerini öğütledi. Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu babda müstakil olarak Nebi s.a.v.'den başkalarına salat getirilmesinin ya da Resulullah s.a.v. ile birlikte onun ardından başkalarına da salat edilmesinin hükmü işlenmektedir. Resulullah s.a.v. dışındakilerden maksat diğer Nebiler, melekler ve mü'minlerdir. İbn Abbas salMın Resulullah s.a.v.'e özelolduğu kanaatindeydi. İbn Ebi Şeybe'nin rivayet ettiğine göre İbn Abbas şöyle demiştir: "Bana göre saıM yalnızca Resuluılah s.a.v.'e getirilir". Bu haberin isnadı sahihtir. Nakledildiğine göre İmam Malik de bu düşüncededir ve "Biz başkasına saıM getirmekle taabbüd etmiş olmayız" demiştir. Ömer İbn Abdilaziz'den de benzer bir rivayet gelmiştir. Yine Malik'in bunu mekruh gördüğü ifade edilmiştir. Kadi İyaz ise alimlerin çoğunun müspet kanıda olduğunu söylemiştir. Süfyan ise Nebiler dışında başkasına saıM getirmenin mekruh olduğunu belirtmiştir. Kadi İyaz şöyle der: "Ben, İmam Malik ve Süfyan'ın görüşüne meyyalim. Bu muhakkik mütekellim ve fakihlerin kanaatidir. Alimlerimiz Nebilerin dışındakilerin rıza ve mağfiret ile anılacaklarını; Nebilerden başkalarına müstakil olarak salat getirmenin ise doğru bir davranış olmadığını belirtmişlerdir. Bu Beni Haşim devleti zamanında ihdas edilmiş bir bidattır. Meleklere saıM meselesinde ise açık bir hadis bilmemekteyim. mu'minlere gelince bu konuda da ihtilaf vardır. Bir görüşe göre salat yalnızca Nebi s.a.v.'e yapılır. Daha önce geçtiği üzere İmam Malik bu kanıdadır. Bir gruba göre ise müstakil olarak mu'minlere saıM getirilmez. Ancak naslarda açıkça belirtilmiş olanlara tabi olarak getirilebilir. Çünkü Kur'an'da şöyle buyurulmaktadır: "Nebi'i birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayın". Yine selamı öğrettiğinde "Selam bize ve salih kullar üzerine olsun" dediği halde salatı yalnızca kendisine ve ehl-i beytine has kılmıştır. el-Müfhim adlı eserinde Kurtubi ile Hanbelilerden Ebu'l-Meali'nin tercihleri de bu istikamettedir. Bu konu Ahzab suresinin tefsirinde ayrıca incelenmiştir. Sonraki dönem alimlerinden İbn Teymiye de bu kanaattedir .• Müstakil olarak mu'minlere salMı onaylamayıp başkalarına tabi kılınmak suretiyle kabul edenler de vardır. Ebu Hanife ve bir grup alim böyle düşünmektedir. Bazıları da müstakil olarak mu'minlere selamı mekruh görmüştür. Bu son görüş İbn Hanbel'den de nakledilmiştir. Hiçbir kayıt koymaksızın cevaz verenler de vardır. Buhari'nin bab başlığı ve verdiği hadisler böyle düşündüğünü göstermektedir. Bu meselede İbnü'l-Kayyım şu değerlendirmeyi yapar: Doğrusu Nebilere, meleklere, Resulullah s.a.v.'in eşlerine, ailesine, zürriyetine ve mu'minlere genelolarak salat etmenin caiz olduğu görüşüdür. Nebiler dışında hiç kimse için şiar haline gelir endişesiyle müstakil olarak saıM getirilmez. Özellikle de RaflZllerin yaptığı gibi saıM getirilenin, benzerleri hatta daha faziletli olanları ayrı tutuluyorsa (Onlar Hz. Ali'yi sahabilerden hatta Nebi s.a.v.'den ayrı tutup saıM getirirlerdi). Ancak hayatta olanlar için şiar olma endişesi yoksa beis de yoktur
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Allahım! Bir mu'min'e kötü söz söylemişsem bunu kıyamet günü kendine yakınlık için bir vesileye çevir" diye dua etmiştir. Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu hadis Resulullah s.a.v.'in ümmetine duyduğu şefkati, huyunun güzelliğini ve yüce gönüllülüğünü göstermektedir. Burada Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zamanında yaşamış belli kişiler kastedildiği açıktır. Genel olarak onun zamanını da aşacak tarzda söylediği sözler hakkında muhtemelen bu duası geçerli değildir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'ten aktarıldığına göre sahabiler soru sormayı abartınca Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kızıp minbere çıkmış ve: "Sorduğunuz her şeyi açıklayacağım" demiştir. Enes sözlerine şöyle devam eder: Sağıma soluma baktığım da herkesin yüzünü elbisesiyle örtüp ağladığını gördüm. Derken kavga ettiğinde babasından başkasına nispet edilen bir adam Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e babasının kim olduğunu sordu. O da "Huzafe" dedi. Bunun ardından Ömer (b. el-Hattab r.a.): رضينا بالله رباً، وبالإسلام ديناً، وبمحمد صلى الله عليه وسلم رسولاً "Allah'tan rab olarak, İslam'dan din olarak ve Muhammed'den Nebi olarak razıyız. Fitnelerden Allah'a sığınırız" dedi. Bunu takiben Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bugün kadar hayırlı ya da şerli şeyleri birarada görmedim. Bana duvarın arkasında cennete ve cehennem gösterildi" buyurdu. Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu hadis Resulullah s.a.v.'in kızgınlık halinde de hüküm verebileceğini zira onun hem kızgınlık hem de sükun hallerinde yalnızca hakkı konuşacağını göstermektedir. Yine bu rivayet Hz. Ömer'in anlayış kabiliyetine ve engin ilmine delalet etmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'ten nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ebu Talha'ya şöyle demiştir: "Oğullarınızdan bize hizmet edecek birini araştırın". Ebu Talha da beni arkasına alıp Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e götürdü. Bu vakitten sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem seferde her konakladığında ona hizmet ederdim. çoğu zaman şu duayı yaptığını işitmişimdir: "Allahım! Hüzün ve kederden, acizlik ve tembellikten, cimrilik ve korkaklıktan, borç sıkıntısından ve güçlülerin bana galip gelmesinden (tasallutundan) sana sığınırım". Ona hizmete devam ettim. Hayber dönüşünde Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisi için aldığı Safıyye bnt. Huyey ile birlikte döndü. Daha önce Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem arkasını örtü ile kapatırken şimdi Safıyye'yi arkasına almıştı. Sahba mevkiinde Hays yemeyi yaptırıp insanlara ikram etti. Onunla evliliği burada gerçekleşti. Dönüş sırasında Uhud'u görünce "Bu dağ bizi biz de onu severiz" buyurdu. Medıne'yi . görünce de "Allahım! Medfnelilere bereket ihsan et" diye dua etti
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Halid bnt. Halid'den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kabir azabından Allah'a sığınırdı
- Bāb: ...
- باب ...
Mus'ab'dan aktarıldığına göre Sa'd beş şeyi Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i referans göstererek zikrederdi: "Allahım cimrilikte, korkaklıktan, hayatın en rezilinden (iyice yaşlanıp ele avuca düşmekten), dünya fitnesinden (Deccfıl) ve kabir azabından sana sığınırım
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan nakledildiğine göre Medine yahudilerinden iki yaşlı kadın ona: "Ölüler azap görüyorlar" demiş; Hz. Aişe ise bunu kabul etmemişti. Onları tasdik etmek istememişti. Onlar çıktıktan sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanına gelince durumu ona anlatınca Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Doğru söylemişler. Onlar azap görüyorlar. Hatta seslerini bütün hayvanlar duymaktadır" dedi. Hz. Aişe sonraki bütün namazıarda Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kab ir azabından Allah'a sığındığını duyduğunu söylemiştir. Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu hadisin şerhi daha önce ayrıntısıyla yapılmıştı. Bu hadiste Resulullah yaşlı yahudi kadınları hemen tasdik ederken bir başka rivayette bundan Allah'a sığınmıştır. Halbuki her iki rivayet de Hz. Aişe'den nakledilmektedir. Bu çelişkinin nasıl giderildiği konusunda daha önce bilgi aktarmıştım. Özetle Resulullah'a müslümanların kabir fitnesine uğrayacakları vahyedilmemişti. Bu sebeple yahudilerin kabir azabı göreceklerini ifade etmiştir. Dolayısıyla daha önceki bilgileriyle amel etmiştir. Kabir azabının yahudilerden başkası için de geçerli olduğunu öğrenince bundan Allah'a sığınmış ve namazda kabir azabından Allah'a sığınılmasını emretmiştir. Zira namazda yapılan duanın kabulü daha muhtemeldir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'ten nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dua edermiş: "Allahım! Acziyet, tembellik, korkaklık, düşkünlük, kabir azabı, hayat ve ölüm fitnesinden sana sığınırım". Fethu'l-Bari Açıklaması: Aslen fitne, imtihan demektir. Terim olarak mekruh olanı açmak için yapılan imtihan anlamına gelir. Yine istenenden gafil olmak anlamında "mallarınız ve çocuklarınız fitnedir" ayetinde kullanılmıştır. Dinden dönmeye zorlama anlamında "mu'min erkek ve kadınları fitneye tabi tuttular" ayetinde geçmektedir. Dalalet, günah, küfür, azap anlamları da vardır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan nakledildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dua edermiş: "Allahım! Tembellikten, düşkünlükten, günahtan, borçtan, kabir fitne ve azabından, cehennem fitne ve azabından, zenginlik fitnesinin şerrinden, fakirlik fitnesinden, Mesih Deccal fitnesinden sana sığınırım. Allahım! Hatalarımı soğuk kar suyuyla yıka. Bembeyaz elbiseler nasıl kirlerden arınıyorsa sen de benim kalbimi hatalardan öylece arındır. Benimle hatalarımın arasını doğu ile batı arası kadar yap". Fethu'l-Bari Açıklaması: Kabir fitnesi iki melek tarafından yapılacak sorgulamadır.Cehennem fitnesi ise zebanilerin tevbih ederek yapacakları sorgulamadır. "Cehennem, öfkesinden neredeyse çatlayacak haldedir. Ne zaman oraya yeni bir kafile atılsa, oranın bekçileri: «Sizi uyaran bir Nebi daveti size ulaşmadı mı?» diye sorarlar" ayeti buna işaret etmektedir. Zenginlik ve fakirlik fitnesi konusunda ise Gazali şu açıklamayı yapmıştır: Zenginlik fitnesi mal toplama hırsıdır. Yine kişinin helal yolları kullanmamasına ayrıca infak etmesi ya da başkasının haklarına riayet etmesi gereken yerlerde bundan imtina etmesine sebep olacak kadar malı sevmesidir. Fakirlik fitnesi ise hayır ve veraya sebep olmayan yoksulhıktur. Hatta öyle ki bu fakirlik kişiyi dindar ve murvet sahibi insanların yapmayacağı şeylere sevkeder. Kişi hangi harama düştüğünü ya da neler yaptığını bile önemsemez olur. Fakirlik fitnesi kişinin gönlünün fakir olması diye de yorumlanmıştır. Bu hadiste fakirliğin zenginlikten ya da zenginliğin fakirlikten daha faziletli olduğu belirtilmemektedir. Bu hadiste hataların temizlenirken kirleri temizleme konusunda daha iyi sonuç veren sıcak su yerine soğuk kar ve buz suyunun tercih edilmesi bunların el değmemiş daha önce kullanılmamış sular olması sebebiyledir. Dolayısıyla burada bunları zikretmek daha uygun düşmektedir. Hattabi bu yoruma yer vermiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'ten rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dua ederdi: "Allahım' kederden, hüzünden, düşkünlükten, tembellikten, korkaklıktan, cimrilikten, borç sıkıntısından ve güçlülerin tasallutundan sana sığınırım" Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu hadiste zikredilen altı hususun şerhi daha önce yapılmıştı. Keder diye çevirdiğimiz "hemm" kelimesi hali hazırdaki olumsuz durumları ifade eder. Hüzün ise geçmiş zamanla ilgilidir. Düşkünlük, "kudret sahibi olmanın" tersidir. Tembellik de çalışkanlığın zıddıdır. Cimrilik cömertliğe, korkaklık da cesarete aykırıdır
- Bāb: ...
- باب ...
Said İbn Ebi Vakkas Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i referans göstererek şöyle dua edilmesini emrederdi "Allahım! Cimrilikten, korkaklıktan, hayatın en rezil halinden, dünya fitnesinden ve kabir azabından sana sığımrım
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'ten rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dua ederdi: "Allah'ım tembellikten, korkaklıktan, düşkünlükten ve cimrilikten sana sığınırım
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dua etmiştir: "Allah'ım bize Mekke'yi sevdirdiğin gibi hatta daha fazla Medine'yi de sevdir. Burada ki hummayı Cuhfe'ye naklet. Allah'ım bize bereket ihsan et
- Bāb: ...
- باب ...
Said İbn Ebi Vakkas şöyle demiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem veda haccında beni ölüme yaklaştıran hastalığım sebebiyle ziyaret etmişti. Ona şöyle dedim: "Ey Allah'ın Resulü! Gördüğün üzere hastayım; malımın çok olduğunu biliyorsun. Benim yegane varisim, biricik kızımdır. Malımın üçte ikisini tasadduk edeyim mi?" olumsuz cevap verince yarısını bağışlamayı teklif ettim. Bunun üzerine "Üçte bir bile çoktur; varislerini zengin bırakman onlan insanlara avuç açar bırakmandan daha iyidir. Allah nzası için verdiğin her nafakanın karşılığını göreceksin, Hatta hanımına yedirdiği yemek sebebiyle bile sevap alacaksın" buyurdu. Ben "Arkadaşlarımdan geriye mi kalacağım?" diye sordum. Şöyle cevap verdi: "Asla geri kalmayacaksın. Allah rızası için yaptığın her amel seni bir derece yükseltecek. Senin bir kısım insanlara fayda n bazılanna (İslam düşmanlanna) ise zarann dokunacaktır. Allahım! Ashabımın hicretini tamamla. Onlan topuklan üstünde geri çevirme. Sa'd İbn Havle'ye ise üzülmek gerekir", Said İbn Havle Mekke'de öldüğü için Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem üzüntü duymuştu, Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu babda genel olsun özel olsun insanlara bulaşan hastalıkların yok oimasıyla ilgili rivayetler ele alınmak istenmiştir. Veba konusu tıp bölümünde işlenmişti. Veba taun hastalığından daha geneldir. Buna göre veba hastalığı havanın kötüleşmesinden ortaya çıkan genel bir hastalıktır ve ona taun denmesi mecazendir. Tıp bölümünde taun ve veba kelimelerinin eş anlamlı olduğunu iddia edenlere gerekli cevabı vermiştim. Benim bu konudaki dayanağım Medine'de veba hastalığının görülebilir olmasına rağmen, taun hastalığının oraya giremeyece ği yolunda ki rivayettir. Uranllerle ilgili haberde de bu gerçek bildirilmiştir. Nebi s.a.v.'in "Allah'ım ashabımın hicretini tamamla onları topukları üstünde geri çevirme" sözü Sa'd'ın Medine'ye dönmesi ve hasta olduğu için Mekke'de kalamayacağı için ona afiyet dilediğine işaret etmektedir. Yine "Said İbn Havle'ye ise üzülmek gerekir" sözü de buna işaret etmektedir. Sa'd İbn Havle'yle ilgili durum vasiyetler bölümünün başında açıklanmıştı
- Bāb: ...
- باب ...
Abdulmelik İbn Mus'ab'ın naklettiğine göre babası şöyle demiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu duasıyla sizde Allah'a sığının! "Allahım! Korkaklıktan, cimrilikten, ömrün en rezil halinden, dünya fitnesinden ve kabir azabından sana sığınırım
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dua ederdi: "Allah'ım! Tembellikten, düşkünlükten, borçtan, günahtan, cehennem azabından, cehennem fitnesinden, kabir fitnesinden, kabir azabından, zenginlik ve fakirlik fitnelerinin şerrinden ve mesih deccal fitnesinin şerrinden sana sığımrım. Allahım! Hatalarımı kar ve buz suyuyla yıka. Beyaz elbise nasıl kirden temizleniyorsa sende kalbimi hatalardan temizle. Benimle hatalarım arasındaki mesafeyi doğuyla ile batı arasında ki mesafe kadar yap
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dua ederdi: "Allahım! Cehennem fitnesinden ve azabından, kabir fitnesinden ve azabından, zenginlik ve fakirlik fitnelerinden, mesih deccal fitnesinden sana sığınırım
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dua ederdi: "Allahım! Cehennem azabından ve fitnesinden, kabir fitnesinden ve azabından, zenginlik ve fakirlik fitnelerinin şerrinden ve mesih deccal fitnesinin şerrinden sana sığınırım. Allahım! Hatalarımı kar ve buz suyuyla yıka. Beyaz elbise nasıl kirden temizleniyorsa sende kalbimi hatalardan temizle. Benimle hatalarım arasındaki mesafeyi doğuyla ile batı arasında ki mesafe kadar yap. Allahım! Tembellikten, günahtan ve borçtan sana sığımrım
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'ten rivayet edildiğine göre Ümmü Süleym "Ey Allah'ın resulü! Enes hizmetçiniz olsun; ona dua buyurun" dediğinde Resullullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Allahım! Malını ve çocuklarını ve ona verdiğin her şeyi bereketli kıl" diye dua etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'ten rivayet edildiğine göre Ümmü Süleym "Ey Allah'ın resulu! Enes hizmetçiniz olsun; ona dua buyurun" dediğinde Resullullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Allahım! Malını ve çocuklarını ve ona verdiğin her şeyi bereketli kıl" diye dua etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir İbn Abdullah r.a. şöyle demiştir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem istihareyi Kur'an'dan bir sure gibi öğretirdi. Şöyle derdi "Birşey yapmak istediğinizde iki rekat namaz kılın. Sonra şöyle dua edin "Allahım! İlmine sığınıp hakkımda hayırlı olanı senden diliyorum. Kudretine sığınıp senden güç istiyorum. Senin yüce fazlından niyaz ediyorum. Çünkü sen güçlüsün ben değilim. Sen bilirsin ben bilmem. Sen bütün gayblardan haberdarsın. Allahım! Eğer yapmak istediğim şey dinim hayatım ve ahretim için hayırlı ise onu benim için takdir et. Eğer dinim hayatı m ve ahretim için kötü ise onu benden beni de ondan uzak eyle. Hakkımda hayır neyse her zaman onu nasip eyle. Sonra da beni takdir ettiğinden razı et". Daha sonrada ihtiyacınız neyse onu söyleyin". Fethu'l-Bari Açıklaması: İstihare Allah'tan hayırlı olanı istemektir. Yani iki durumdan birini tercih etmek zorunda kalan kişinin hayırlı olanı arzulamasıdır. Hadis metninde istiharenin yapılması düşünülen her şey için geçerli olduğu ifade edilmektedir. İbn Ebi Cemre buradaki ifadenin genel olmasına rağmen hususi bir anlamının olduğunu belirtmiştir. Zira vacip ve müstehapların yapılmasında mekruh ve haramların terkinde istihare geçerli değildir. Dolayısıyla yalnızca mubahlar ve hangisiyle başlama konusunda tereddüt yaşanılan müstehaplar meselesinde istihare olabilir. Bana göre (İbn Hacer) muhayyer bırakıldığımız vacip ve müstehaplar da istihareye dahildir. Örneğin zaman itibariyle hemen yapılması gerekmeyen vacip ve müstehaplar böyledir. Böylece küçük olsun büyük olsun her mesele istihareye uygun olmaktadır. Nice küçük şeyler vardır ki büyük olaylara sebep ol,maktadır. İstihare duasının Kur'an'dan bir sure gibi öğretilmesi konusunda Tıbı şöyle der: Söz konusu dua ve istihare namazı, farz namazlar ve Kur'an'a benzetildiği için bunlara karşı oldukça itinalı davranılması öğütlenmiş olmaktadır. Allah'ın fazlından talep etmek Rabbimizin nimet verdiği zaman fazlından verdiğine işaret etmektedir. Yani Ehl-i sünnetin itikadı üzere kimsenin Allah'ın nimetleri üzerinde bir hakkı bulunmamaktadır. İlim ve kudret yalnızca Allah'a aittir. Kullar ancak Allah'ın verdiği kadar ilim ve kudret sahibidir. İstihare duası yapılırken sanki şöyle denilmektedir: "Allahım! Sen bende kudret yaratmadan önce, yaratırken ve yarattıktan sonra yegane kudret sahibisin". İstihare duasında hayırsız işlerden kurtulma talebi yapılırken kalbin onunla bütün bağlantısının kesilmesi arzulanmaktadır. "Onu benden beni ondan uzaklaştır" ifadesi Ehl-i sünnetin de belirttiği üzere şerrin de Allah'tan olduğuna işaret etmektedir. Çünkü eğer kişi şer yapmaya muktedir ise onu uzaklaştırmaya da muktedir olmalıdır. Yani bunu başkasının yapmasını istemeye muhtaç olmazdı. "Beni ondan razı kıl" ifadesi kalbin ona bağlı kalmamasını talep etmek demektir. Rıza, kalbin kazaya teslim olması demektir. Bu hadiste Resulullah s.a.v.'in ümmetine duyduğu şefkat ve din ve dünya işleriyle alakalı menfaatlerine olan her şeyi öğrettiği görülmektedir. Yine kulun ancak fÜI anında kudret sahibi olup öncesinde muktedir olmadığı da bu rivayette bildirilmektedir. Kulun bir şeyi bilmesi, ona yönelmesi, yapmaya muktedir olması Allah'ın yaratmasıyladır. Kul her şeyi Allah'a hava le etmelidir. Yalnızca onun kudret sahibi olduğunu bilmelidir. Her şeyi ondan istemelidir. İstihare sonrası ne yapılacağı hususunda ihtilaf edilmiştir. İbn Abdisselam kişinin uygun gördüğü şeyi yapabileceğini ifade eder. Onun bu konudaki delili İbn Mes'ud'dan gelen hadisin bazı varyantıarında "sonra azmedip yapsın" ibaresinin yer alması; hadisin başında da "birşey yapmak istediğinizde şöyle deyin" ifadesinin bulunmasıdır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa el-Eş'arı radiyallahu anh şöyle demiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem su isteyip abdest aldı. Sonra ellerini kaldırıp: "Allahım! Ebu Amir'e mağfiret et! Allahım! Onu kıyamet günü insanların çoğundan üstün eyle" diye dua etti. Ellerini kaldırdığı zaman koltuk altlarının beyazlığını gördüm
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa el-Eş'ari r.a. şöyle demiştir: Biz Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile bir seferdeydik. Yüksek bir yere çıkınca bağırarak tekbir getirirdik. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Ey insanlar! Kendinize acıyın. Sağır ya da gaibe dua etmiyorsunuz. Gören ve işiten Allah'a dua ediyorsunuz" buyurdu. Sonra yanıma geldi ve benim "Kudret ancak Allah'a aittir" diye zikrettiğimi duydu. Bana: "Ey Abdullah İbn Kays! Böyle zikretmeye deuam et. Çünkü bu cennet hazinelerindendir" dedi. "Sana cennet hazinelerinden birini öğreteyim mi? 'La havle vela kuvvete illa billah' de" demiş de oıa:bilir. AÇiKLAMA : Bu hadiste öğretilen dua güzelliği ve insanların nazarından koruduğu için hazine olarak isimlendirilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbn Ömer'den nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem savaş, hac veya umreden dönerken yükseğe çıktığı her yerde üç kere tekbir getirir sonra şöyle derdi: "Ortağı bulunmayan Allah'tan başka ilah yoktur. Mülk de onundur hamd de ona mahsustur. O her şeye kadirdir. Bizler ona döneceğiz. Ona tövbe edip ibadet etmekte ve hamd etmekteyiz. Allah'ın vaadi hak yardımı kesindir. O tek başına düşmanlarını yok edebilecek kudrete sahiptir" Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu hadiste her ne kadar yalnızca savaş, hac ve umre zikredilse de alimlerin çoğuna göre söz konusu dua başka amaçlarla yapılan yolculuklar için de geçerlidir. Ancak bu yolculuğun akraba ziyareti ya da ilim talebi gibi meşru sebeplerle yapılması şarttır. Çünkü bunların her biri Allah'a itaat kavramına dahildir. Hatta mubah yolculuklar için dahi bu dua geçerlidir. Zira hakkında sevap vaadi bulunmayan yolculuklara çıkanlar sevap elde edecekleri filleri yapmaktan men edilmemişlerdir. Allah'ın vaadinden maksat İslam dininin yayılması ve müslümanların güçlenmesidir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır "Allah size pek çok ganimetler vaat etmektedir", "Allah içinizden iman edip makbul ve güzel işler işleyenlere kesin olarak vaat buyurur ki: Daha önce mu'minleri dünyada hakim kıldığı gibi kendilerini de hakim kılacak, kendileri için beğenip seçtiği İslam dinini tatbik etme gücü verecek ve yaşadıkları korkulu dönemin arkasından, kendilerini tam bir güvene erdirecektir. Çünkü onlar, yalnız Bana ibadet edip hiçbir şeyi Bana şerik yapmazlar. Artık bundan sonra kim küfrana saparsa, işte onlar yoldan Çıkıp Allah'a karşı gelmiş olurlar". Bu ayetler savaş yolculukları ile ilgilidir. Hac ve umre ile ilgili ise "Allah dilerse mescidi harama güven içinde gireceksiniz" buyurulmuştur. Hadis metninde Allah'ın yardımından bahsedilirken Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisine yapılan yardımı kastetmektedir. Allah düşmanlarını hiç bir insanoğlunun katkısı olmaksızın hezimete uğratmaya muktedirdir. Düşman ifadesiyle kimlerin kastedildiğine dair farklı görüşler vardır. Bir görüşe göre bunlar hendek savaşında müslümanlara karşı birleşen Kureyşli kafirler ve onlara tabi olan Arap ve yahudi kabilelerdir. Bunlar hakkında Ahzab suresi nazil olmuştur. Bu konudaki rivayet savaş bölümünde ayrıntısıyla nakledilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'den nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Abdurrahman İbn Avf'ın güzel koktuğunu fark edince bunun sebebini sormuş; o da ufak bir altın parçası mehir vererek evlendiğini söylemiştir. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Allah mubarek kılsın. Bir koyun dahi olsa kesip insanlara ziyafet ver" buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir İbn Abdullah r.a. şöyle demiştir: Babam vefat ettiğinde yedi yahut dokuz kız çocuğu vardı. Daha sonra ben bir kadınla evlendim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana evlenip evlenmediği mi sorduğunda ona olumlu cevap verince bana "Kız mı dul mu?" diye sordu. Ben de dulolduğunu söyledim. Bunun üzerine "Oynaşacağın ya da birlikte güleceğin bir kız yok muydu?" dedi. Ben de dedim ki "Babam yedi yahut dokuz kız bırakıp öldü. Onların başına onlar gibi birisini getirmek istemedim. Onlara bakacak birisiyle evlenmek istedim". Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Allah mübarek kılsın" diye dua etti. Fethu'l-Bari Açıklaması: İbn Uyeyne ve Muhammed İbn Müslim'in Ömer'den yaptıkları nakilde "Allah mübarek kılsın" ibaresi yoktur. Nebi s.a.v.'in Abdurrahman İbn Avf için yaptığı dua yalnızca onun eşiyle ilgili bereket niyazı anlamına gelmekte iken Cabir İbn Abdullah için yaptığı dua da ise kız kardeşlerinin masıahatını kendi nefsine tercih ettiği için onun aklına bereket niyazı söz konusudur. Çünkü Cabir kardeşleri sebebiyle genelde genç bir erkeğin tercih edeceği bir kızla evlenmek yerine dul bir kadınla evlenmeyi yeğlemiştir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'tan nakledildiğine göre HesliluIlah şöyle buyurmuştur: "Biriniz eşiyle beraber olmak istediğinde şöyle desin "Bismiilah! Allahım! Bizi şeytan ın tasallatundan muhafaza buyur. Bize verdiğin rızıklara şeytanı yaklaştırma". Eğer bu birleşmelerinden çocuk meydana gelirse o cocuğa şeytan ebediyen zarar veremez". Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu hadisin lafzına göre eşiyle birlikte olmak isteyen kişi bu duayı yapar. Bu rivayet eşiyle birlikte olmaya başlamış kişilerin bu duayı yapacakları ihtimalini ortadan kaldırmaktadır. Bu hadisle alakah izahat ayrıntılı bir şekilde nikah bölümünde geçmiştir. Şeytan ın çocuğa zarar vermemesi dini ve bedeni konusunda zarar verememesi ile ilgilidir yoksa çocuğun vesveseden emin olması anlamına gelmemektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in en fazla yaptığı dua şudur: Rabbena atina fi'd-dünya haseneten ve fi'l-Ahireti haseneten ve kina azabennar = "Rabbimiz bize dünyada ve ahirette güzellikler ver ve bizi cehennem azabından koru". Fethu'l-Bari Açıklaması: Kadi İyad bu hadisle ilgili şu açıklamaya yer verir: Nebi s.a.v.'in bu ayeti dua niyetiyle çokça okuması onun dünya ve ahiretle ilgili yapılacak duaların anlamlarını kapsaması sebebiyledir. Bu duada talep edilen iyilik nimet demektir. Nebi s.a.v. dünya ve ahiret nimetlerini ve cehennem azabından korunmayı niyaz etmiştir. Biz de Allah'tan aynı şeyi niyaz ediyoruz. Selef alimlerinin bu dua metninde geçen "hasene" kelimesiyle ilgili pek çok yorumu vardır. İbn Ebi Hatim'in sahih bir senetle naklettiğine göre Hasan el-Basri "hasene" kelimesini ilim ve dünyada yapılan ibadet diye yorumlamıştır. Muhammed İbn Ka'b el-Kurazi'ye göre ise salih zevce de hasene cinsindendir. Yezid İbn Malik'den de benzer bir yorum naklediimiştir. İbnü'l-Münzir'in naklettiğine göre Süfyan es-Sesvri dünyadaki haseneyi temiz rızık ve ilim; ahiretteki haseneyi ise cennet diye yorumlamıştır. Atiyye ise dünyada ilim ve onunla amel, ahirette ise hesabın kolaylaştırılıp cennete dahil edilmek anlamını vermiştir. İbn Kesir ise dünyadaki hasenenin sıhhat, geniş ev, saliha kadın, iyi çocuk, bol rızık, faydalı ilim, iyi amel, uysal binek ve hoş seda (öldükten sonra iyi anılış) gibi alimlerin hasene kabul ettikleri dünyada istenilen her türlü şeyi kapsadığını ifade etmiştir. Ona göre ahiretteki hasenenin en üstünü cennete girmektir. Ayrıca Arasat'taki büyük korkudan emin olmak ve hesabın kolaylaştırılması gibi uhrevi nimetler de bu cümledendir. Cehennem azabından korunmaya gelince burada kastedilen haramlardan kaçınıp şüpheli şeyleri terk etmek gibi azaptan koruyacak şeyler konusunda yapılan ilahi yardımdır
- Bāb: ...
- باب ...
Said İbn Ebi Vakkas'tan nakledildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem sahabılere şu duayı yazı öğretir gibi öğretmiştir. "Allahım! Cimrilikten, korkaklıktan, ömrün en rezil halinden, dünya fitnesinden ve cehennem azabından sana sığınırım
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sihir yapıldığı zaman yapmadığı bazı şeyleri yapmış zannediyordu. Bunun üzerine Rabbine dua etti. Sonra aralarında şu konuşma geçti. - "Hissettin mi? AlIah bana sorduğun sorunun cevabını verdi". - "Ey Allah'ın resulü! Ne sormuştum?" - "Bana iki adam geldi. Biri baş tarafıma diğeri ayak tarafıma oturdu. Aralarında şöyle konuştular. - "Bu kişinin hastalığı nedir?" - "Sihir yapılmış". - "Sihiri kim yapmış?" - "Lebid İbn Asam" - "Sihir neyle yapılmış?" - "Tarak, saç saka! artığı ve erkek hurmanın kurumuş çiçek kapçığı ile" - "Nerede yapılmış" - "Zervan'da". Zervan, Beni Züreyde'de bir kuyudur. Daha sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem o kuyuya gitti. Döndüğünde "ValIahi! kuyunun suyu kıpkırmızı idi ve oradaki hurma ağaçları şeytanların başları gibiydi" buyurdu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem dönünce Hz. Aişe'ye kuyunun nasılolduğunu anlattı. Hz. Aişe sihiri oradan çıkarıp çıkarmadığını sorduğunda ise şöyle buyurdu: "AlIah bana şifa verdi. Onu çıkarıp insanların arasında bir şerh yaymak istemedim
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ebi Evfa'dan aktarıldığına göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem düşmanlarına şöyle beddua etmiştir: "Kitab'ı indiren, hesabı hızlı gören, düşmanları mağlup eden Allahım! Bu düşmanları mahvet ve onları sarsıntıya uğrattı
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem akşam namazının son rekatında rükudan doğrulduktan sonra kunut okurdu. Şöyle derdi: "Allahım! Velid İbn Velid'i, Seleme İbn Hişam'ı, zulme uğramış mu'minleri kurtar. Mudar'a karşı şiddetli davran. Onlara Yusuf için verdiğin yedi yılı ver
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'ten rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kurralardan oluşan bir seriyye gönderdi. Onlar pusuya düşürülüp öldürüldüler. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i o zaman üzüldüğü kadar hiç üzgün görmemiştim. Bir ay boyunca sabah namazlarında kunut okudu. "Usayya kabilesi Allah'a ve Resulüne isyan etti" derdi
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe radiyallahu anha'dan nakledildiğine göre Yahudiler Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e selam verirken "Ölüm üzerinize" derlerdi. Hz. Aişe onların bu sözünü anlayınca "Ölüm ve lanet üzerinize" dedi. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Yavaş ey Aişe! Allah her zaman yumuşak davranmayı sever" dedi. Hz. Aişe de "Dediklerini duymuyor musunuz?" diye cevap verdi. Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de "Onlara verdiğim cevabı sen duymadın mı? Ben de "Sizin de" demiştim" dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Ali İbn Ebi Talib r.a. şöyle demiştir: "Hendek savaşında Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanındaydık "Allah onların kabirlerini ve evlerini ateşle doldursun. Güneş batana kadar ikindi namazını kıldırmadılar". Fethu'l-Bari Açıklaması: Düşmanlardan kimin kastedildiği bir kaç hadis önce açıklanmıştı. Hesabı hızlı görmek ya bizzat hesabın kendisini hızlı görmek ya da hesabın gelişini yakın tutmak anlamına gelmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a. şöyle demiştir: Tufeyl İbn Amr ResululIah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e geldi ve "Ey Allah'ın resulü! Devs kabilesi Allah'a isyan edip İslam'a girmeyi reddettiler. Onlar için Allah'a dua et" dedi. Oradakiler Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Devs kabilesine beddua edeceğini zannettiler. Ancak o: "Ey Allahım! Devs'e hidayet ver ve onlan aramıza kat" diye dua etti. Fethu'l-Bari Açıklaması: Müşriklere beddua ve dua farklı şeyler sebebiyledir. İbn Battal'ın nakIettiğine göre müşriklere dua onlara bedduayı nesh etmiştir. Bunun delili "Onlann durumu hakkında senin bir sorumluluğun yok" ayetidir. Alimlerin çoğunluğu burada nesh ilişkisi olmadığı kanaatindedir. Onlara göre müşriklere beddua caizdir. Beddua edilemeyecek olan müşrikler İslam'a girmeleri umulan ve kalplerinin İslam'a ısınması beklenenlerdir. MüşrikIere dua onların küfürde devam etmelerini engelleyecek ifadeler içeriyorsa onlara dua etmek caizdir. Eğer onların küfür üzere ölmeleri için ise bu caiz değildir. Burada hidayet kaydının konulması Hz. Nebiin "Allahım! Kavmime mağfiret et. Zira onlar bilmiyorlar" hadisinde geçen mağfireti de açıklamaktadır. Burada müşrikler hakkında istenilen mağfiret bizzat Hz. Nebi'e karşı işledikleri suçlarla ilgilidir. Yoksa günahlarının silinmesi talep edilmemiştir. Zira küfür günahının affı olmadığı malumdur. Bu itibarla "Allahım! Onlara mağfiret et" sözü, "mağfiretIerini gerektirecek İslam'a onları yönelt" demektir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa el-Eş'arı'den nakledildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dua etmiştir: "Rabbim! Her konuda hatalarımı, bilmediklerimi, israflarımı ve senin benden daha iyi bildiğin şeyleri bağışla. Allahım! Yaptığım yanlışları, kasıtlı yaptıklarımı, bilmediklerimi ve şakalarımı bağışla. Ben bunların hepsini yapmışımdır. Allahım! Geçmişte yaptıklarımı ve gelecekte yapacaklarımı bağışla. Gizli ve açık kusurlarımı affet. Öne alan da sensin sona bırakan da sensin ve sen her şeye kadirsin
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa el-Eş'arı'den nakledildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dua etmiştir: 'tRabbim! Her konuda hatalarımı, bilmediklerimi, israflarımı ve senin benden daha iyi bildiği n şeyleri bağışla. Şakalarımı ve ciddi yaptıklarımı bağışla. Yanlışlarımı ve kasıtlı yaptıklarımı bağışla; bunların hepsi bende vardır". Fethu'l-Bari Açıklaması: Taberi, "Allah senin gelmiş geçmiş bütün günahlannı bağışladı" ayet i bulunduğu halde Hz. Nebi'in böyle dua etmesini müşkil görüp şu açıklamayı yapmıştır: Hz. Nebi burada Nasr suresi indiği zaman kendisine emredilen tesbih ve mağfiret dileği emrini yerine getirmiştir. Muhasibi ise şöyle der: Melekler ve Nebiler başkalarına nazaran Allah'tan daha fazla korkarlar. Onların korkusu Allah'ın yüceliğini kabul edip onu tazim etme düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Onların duaları küçük kusurlar sebebiyle olup yoksa gerçek günahlar sebebiyle değildir. Kadı İyaz ise şu açıklamayı yapmıştır: Hz. Nebi'in bu duası tevazusundan, Allah'a boyun büküşünden, acziyetinin farkında oluşundan ve şükründen kaynaklanmış olabilir. Çünkü o affedildiğinin bilincindedir. Hz. Nebi'in bu duasıyla sehven ve yanlışlıkla yaptığı davranışlarından af dilediği de belirtilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre'den nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Cuma günü öyle bir vakit vardır ki bir Müslüman o vakit de namaz kılarken Allah'tan bir talepte bulunursa duası mutlaka kabul olunur". Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunu söylerken eliyle de o vaktin kısalığına işaret ediyordu. Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu babda Cuma günü duaların kabul edileceğinin umulacağı bir vaktin olduğu işlenmektedir. Aynı konu Cuma namazıyla ilgili bölümde de geçmişti. Ancak her iki yerde de bu vakit kesin olarak tayin edilmemiştir. Bu konuda alimler arasında ihtilaf vardır. Hattabi'nin belirttiğine göre bir görüşe göre bu vakit namaz vaktidir. Bir diğer görüşe göre ise güneşin batmaya yaklaştığı vakittir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'den nakledildiğine göre Yahudiler Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e selam verirken: "Ölüm üzerinize" derlerdi. Hz. Aişe onların bu sözünü anlayınca "Ölüm ve lanet üzerinize" dedi. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Yavaş ey Aişe! Allah her zaman yumuşak davranmayı sever" dedi. Hz. Aişe de "Dediklerini duymuyor musunuz?" diye cevap verdi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de "Onlara verdiğim cevabı sen duymadın mı? Ben de onlara cevap verdim benim onlar hakkında ki duam kabul edilirken olan n benimle ilgili duaları kabul edilmez" dedi. Fethu'l-Bari Açıklaması: Müslümanların Yahudilerle ilgili dualarının kabul edilmesi bizim haklı olarak dua etmemiz; onların dualarının kabul edilmemesi ise bunu zalimlikleri sebebiyle yapmalarından kaynaklanmaktadır. Bu hadis dua ettiği şahsa zulüm için dua edenin talebinin yerine getirilmeye ce ği ni göstermektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre'den nakledildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "İmam fatihayı bitirip amin dediğinde sizde amin deyin. Çünkü melekler de amin demektedir. Kimin amin sözü meleklerinkiyle muvafık düşerse onun gelmiş geçmiş bütün günahları af olunur". Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu babda dua sonrasında "amin" demek işlenmektedir. Burada zikredilen hadisin şerhi namaz bölümünde geçmişti. Hadiste imamın namazda fatihayı okumasından bahsedilmektedir. Bununla birlikte daha genel bir anlamın kastedilmesi de muhtemeldir. Te'min (dua sonrasında amin demek) konusunda pek çok hadis nakledilmiştir. Bunlardan birisi Hz. Aişe'den merfu olarak nakledilen şu hadistir: "Yahudiler sizin selam ve amin sözünüze haset ettikleri kadar hiçbir şeye haset etmezler". Bu hadis İbn Mace tarafından rivayet edilmiş; İbn Huzeyme tarafından sahih olarak nitelenmiştir. Hakim'in naklettiği bir hadis ise "Toplanıp dua edenler ve amin diyenlerin duaları Allah tarafından mutlaka kabul edilir" şeklindedir. Ebu Zuheyr "amin" sözünün "belge üzerine vurulan mühre" benzediğini sÖylemiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Kim gündüz yüz defa "Ortağı olmayan Allah'tan başka ilah yoktur mülk de onun ham d de onundur. O her şeye kadirdir" derse, sanki on köleyi azad etmiş gibi olur. Ayrıca yüz iyilik sevabı yazılır yüz kötülüğü silinir. O gün akşam edinceye kadar şeytandan korunmuş olur. Bunu kendisinden dahafazla söyleyen olmadığı müddetçe o herkesten üstün kabul edilir
- Bāb: ...
- باب ...
Amr İbn Meymun şöyle demiştir: "Kim bunu on sefer söylerse İsmail A.S'ın nesiinden on esiri azad etmiş gibi sevap kazanır". NOT: Tehlil "la ilahe illallah" demektir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre'den nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Günde yüz defa tesbih edenlerin deniz köpüğü kadar bile olsa günahları bağışlanır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Söylenmesi kolay olan ama mizanda ağırlığı fazla olacak iki söz şöyledir: Azim olan Allah'ı tesbih ederim. Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih edip ona hamd ederim". Fethu'l-Bari Açıklaması: Tesbih "sübhEmallah" demektir. AlIah'l her türlü noksanlıklardan tenzih etmek anlamına gelir. Yani onun ortağı, arkadaşı ve çocuğu olmadığını ikrar edip onu her türlü kusurdan beri görmektir. Tesbih kelimesi mutlak olarak kullanıldığında bütün zikirler ile nafile namazlar anlamına da gelmektedir. Tesbih namazına bu ismin verilmesi içinde çokça tesbih getirilmesi sebebiyledir. Kadı İyaz şöyle demiştir: Tehlilin fazileti ile ilgili rivayette "yüz hatası silinir" denilirken burada "deniz köpüğü kadar bile olsa günahları silinir" denilmesi tesbihin daha faziletli olduğunu göstermektedir. Zira denizin köpükleri yüzden çok çok fazladır. Bununla birlikte tehlil hakkında "bunu kendisinden daha fazla söyleyen olmadığı müddetçe o herkesten üstün kabul edilir" ifadesi yer almaktadır. Bu iki hadisin arasında görÜlen çelişki şöyle giderilebilir: Tehlil daha faziletlidir. Tehlil getiren pek çok dereceler elde etmekte ve sevap hanesine iyilikler yazılmaktadır. Ayrıca köle azad etme sevabı elde etmektedir. Böylece tesbihten ve bütün günahların bağışlanmasından daha faziletli bir amel olmaktadır. Nitekim bir hadiste de şöyle buyurulmaktadır: "Kim köle azad ederse kölenin her organma karşılık kendisinin bir azasını cehennemden azad eder". Böylece köle azadı bütün günahların silineceği şeklinde yüz derecelik bir yükselişle birlikte umumi bir mükafat olmaktadır. Yine "En fazil1i zikir tehlildir" hadisi de bunu desteklemektedir. Çünkü o kelime-yi tevhid ve ihlastır. Bütün Nebiler de aynı şeyi söylemişlerdir. Hatta onun Allah'ın ism-i azamı olduğuifade edilmiştir. Kurtubi ise iki rivayet arasındaki çelişkiyi özetle şöyle gidermeye çalışmıştır: Bu zikirlerden herhangi biri hakkında en faziletli ya da Allah'a en sevimli gibi ifadeler kullanıldığında diğer zikirlerle birlikte böyledir anlamı kastedilmektedir .. Bunun delili Semüre'den nakledilen şu hadistir: "Allah'a en sevimli gelen sözler dört tanedir. Hangisiyle istersen başlayabilirsin. Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Hamd Allah'a mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür". Bu sözlerden bir kısmının söylenmesiyle de murad hasıl olur. Çünkü bunların özü ta'zim ve tenzihtir. Allah'ı tenzih ta'zim, ta'zim tenzihi karşılar. Nevevi de şöyle der: Burada insanoğlunun anlayışı ve dili sebebiyle bir üstünlük nitelemesi yapılmıştır. Yoksa Kur'an en faziletli zikirdir. İbn Battal bazı alimlerden şu yorumu nakletmiştir. Bu bab ve benzeri konulardaki hadislerde yer alan zikirlerin faziletiyle ilgili ifadeler büyük günahlardan uzak dindar kimselere yöneliktir. Yoksa nefsine aldanmış günahkarlar dindar müslümanlarla aynı derecede değerlendirilmeyecektir. "Yoksa o kötülükleri işleyip duranlar, iman edip güzel ve makbul işler gerçekleştirenlere yaptığımız muameleyi, kendilerine de göstereceğimizi, hayatlarında ve ölümlerinde onları bir tutacağımızı mı sanıyorlar? Ne kötü, ne yanlış bir muhakeme!" ayeti de bunu göstermektedir. Babda yer alan ikinci hadiste söz konusu zikrin sürekli tekrarlanması isteği zımnen yer almaktadır. Çünkü dinin talepleri nefse ağır gelmesine rağmen söz konusu zikri söylemek oldukça basittir. Bununla birlikte bu zikir mizanda aynen zor ibadetler gibi ağır basacaktır. Dolayısıyla ihmal edilmemesi gereken bir zikirdir. Bu zikri tekrarlayanların Allah katında sevilecekleri de hadiste ifade edilmektedir. Allah'ın kulunu sevmesi ise ona nimet bahşetmesi ve iyilikler ihsan etmek istemesi anlamına gelir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa'dan nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Allah'ı zikreden ile zikretmeyen arasındaki fark ölü ile diri arasındaki fark gibidir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Allah'ın yollarda dolaşıp zikredenleri arayan melekleri vardır. Bunları görünce birbirlerini onların ihtiyaçlarını karşılamak üzere çağırırlar. Kanatlarıyla gökyüzüne kadar onları kuşatırlar. Allah kullarının ne arzu ettiklerini onlara sorar. Melekler: "Seni tesbih edip övüyor ve hamdediyorlar" derler. Allah kullarının kendisini görüp görmediğini sorar. Melekler "Hayır vallahi seni görmezler" derler. Allah "Ya görürlerse nasılolurlar" der. Melekler "Görseler daha fazla ibadet eder, daha fazla över vetesbih ederler" diye cevap verirler. Allah "Benden ne istiyorlar" diye sorar. Melekler "Cennet istiyorlar" derler. Allah "Orayı görüyorlar mı" diye sorar. Orayı görmedikleri Allah'a iletilir. "Görseler nasıl davranırlar" denildiğinde de melekler "Görseler daha fazla ve iştiyakla isterler" derler. Neden korkuyorlar diye sorulunca "Cehennemden" yanıtı verilir. "Orayı gördüler mi?" denildiğinde "Hayır valiahi görmediler" denilir. "Görseler nasıl davranırlar?" sorusuna "Görseler daha çok korkar ve kurtulmaya çalışırlar" yanıtı verilir. Allah da "Şah id olun ki onları bağışladım" der. Bir melek: "Falanca onlardan biri değildir. O sadece bir ihtiyacı sebebiyle onlar arasındadır" deyince Rabbimiz "Onlarla oturan biri şaki sayılmaz" diye cevap verir. Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu babda sözü edilen zikir naslarda söylenmesi teşvik edilen sözleri çokça söylemektir. Bunlardan biri "Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Hamd Allah'a mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür" şeklindeki zikirdir. Ayrıca havkale (la havle vela kuwete illa billah), besmele, hasbele (hasbunallah ve nimel vekil), istiğfar ve rabbena duları da önemli zikirlerdir. Zikrullah Kur'an ve hadis okumak, ilim öğrenmek, nafile namaz kılmak gibi vacip ve mendup ameller için de kullanılır. Zikir bazen dille yapılır ki başka bir maksad yoksa bu sözleri söyleyenler sevap kazanırlar. Eğer dille ifade edilen zikre kalbi samimiyet de katılırsa daha mükemmelolur. Eğer buna Allah'ı tazim ve tesbih katılırsa mükemmellik iyice artar. Yine bu zikir namaz,cihad vb. farzlarla birlikte yapılırsa mükemmelliğin derecesi yükselir. Eğer bunları ihlas içinde yapıp yüzünü yalnızca rabbine dönerse zikir en mükemmel hale ulaşır. Allah'ı zikretmenin fazileti hakkında başka hadisler de varid olmuştur. Bunlardan biri Buhari'nin tevhid bölümünün sonunda Ebu Hureyre'den naklettiği şu hadistir: "Allah Teala şöyle buyurmuştur: Ben kulumun benim hakkımdakizannı üzereyim. Beni zikrettiği sürece onunla birlikteyim. O beni nefsinde zikrederse bende onu nefsimde zikrederim". Bir diğer hadis ise Buhari'nin gece namazıyla ilgili bölümde Ebu Hureyre'den naklettiği "Kişi kalkıp Allah'ı zikrederse şeytanın attığı düğüm çözülür" hadisidir. Müslim'in Ebu Hureyre'den naklettiği "Allah'ı zikretmek üzere toplanan insanlan melekler kuşatır, rahmet sarar ve onlann üzerine sekinet iner" hadisi de aynı şeyi ifade etmektedir. Abdullah İbn Busr'den nakledildiğine göre bir sahabi Resululah s.a.v.'e şöyle demiştir: "Ya Resulallah! İslam"ın emirleri bana ağır geliyor. Beni rahatlatacak bir şey öğretir misiniz?" Resulullah bu isteğe "Dilin her daim Allah'ı zikretsin" cevabını vermiştir. Bu hadis Tirmizi ve İbni Mace tarafından rivayet edilmiş olup İbn Hibban ve Hakim tarafından sahih olarak nitelendiriimiştir. Hadisin farklı rivayetlerinde değişik lafızlar kullanılmıştır. İsmaili'nin naklettiği hadiste melekler "Rabbimiz insanlara baktık seni zikrediyorlardı" ifadesi yer alırken Bezzar'ın Enes'ten naklettiği hadiste "seni ta'zim ediyorlar, kitabını okuyorlar, Nebiine salat getiriyorlar ve senden dünya ve ahiret nimetini istiyorlar" lafzı bulunmaktadır. Bütün bu rivayetler göstermektedir ki Allah'ı zikretmekten maksat naslarda varit olan tesbih, tekbir, Kur'an tilaveti, dünya ve ahiret için dua gibi bütün zikirlerdir. Hadis okumanın, ilim öğrenmenin, bunları müzakere etmenin, nafile namazın yukarıdakilerle birlikte değerlendirilmesi şüphelidir. Doğrusu hadis okumak, ilim öğrenmek ve ilmi münazaralar yapmak Allah'ı zikretmek kabilinden sayılsa bile burada yalnızca tespih, tekbir ve Kur'an okumanın kastedilmiş olmasıdır. Hadiste zikir meclislerinin, Allah'ı zikretmek üzere toplanmanın ve orada toplananların fazileti bildirilmektedir. Aralarına herhangi bir sebeple katılmış olanlar Allah'ı zikredenlere verilen nimetlerden ve ikramlardan istifade edecektir. Yine hadis meleklerin insanoğluna duyduğu sevgiyi ve onların talepleri konusunda gösterdiği özene işaret edilmektedir. Hadiste bildirilen bir başka husus ise şudur: Bazen soran sorduğu konuyu kendisine sorduğu varlıktan daha iyi biliyor olabilir. Bu sorulan konuya verilen ehemmiyeti göstermek için olabileceği gibi onun çok öne:nli olduğunu ihsas ettirmek içinde olabilir. Hadis cennetin bize vasfedilenden daha hayırlı, cehenneminde bize bildirilenden daha kötü şeyler içerdiğini göstermektedir. Ayrıca hadisin öğrettiklerinden biri de Allah'tan niyazda bulunmak ve bu konuda mübalağaya varmak istenilen şeye ulaşmak için bir sebeptir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa el-Eş'arı şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir dağ ya da tepe yolunda yürüyordu. Oradakilerden birisi yüksek bir yere çıkınca bağırarak tehlil ve tekbir getirdi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu sırada katınnın üzerindeydi. Onlara: "Sağır yada gaib birisine dua etmiyorsunuz" dedi. Daha sonra bana dönerek "Ey EbCi Musa! Cennet hazinelerinden bir söz sana öğreteyim mi? bu la havle vela kuvvete illa billah'tır" dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Allah'ın 99 ismi vardır. Kim onları ezberlerse kesinlikle cennete girer. Biliniz ki Allah vitr'dir vitri sever". Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu hadis bazı alimler tarafından Kur'an'da zikredilmeyen bazı isimlerin isim sigası içerisinde Allah'a nispet edilmesinin mubahlığı için kullanılmıştır. Zira onun isimlerinin pek çoğu böyledir. Velid İbn Şuayb'dan sahih diye nitelenmeye layık bir isnatla nakledilen ve esma-ül hüsnayı şerh edenlerin temel dayanağı olan hadise gelince hadisin Tirmizı'deki rivayeti şöyledir: "O Allah ki kendisinden başka ilah yoktur. O Rahman, Rahim, Melik, Kuddus, Selam, mu'min, Muheymin, Aziz, Cabbar, Mütekebbir, Halik, Bari, Musavvir, Ğaffar, Kahhar, Vehhab, Rezzak, Fettah, Alim, Kabid, Basit, Hafid, Rafi', Muiz, Muzil, Semi', Basir, Hakem, Adl, Latif, Habir, Halim, Azim, Ğafur, Şekur, Ali, Kebir, Hafiz, Mukit, Hasib, Celil, Kerim, Rakip, Mucib, Vasi', Hakim, Vedud, Mecid, Bais, Şehit, Hak, Vekil, Kavi, Metin, Veli, Hamid, Muhsi, Mubdi, Muid, Muhyi, Mumit, Hayy, Kayyum, Vacit, Macit, Vahid, Samed, Kadir, Muktedir, Mukaddem, Muahhar, Evvel, Ahir, Zahir, Batin, Vali, Muteali, Birr, Tevvab, Muntakim, Afuv, Rauf, Malikü'l-Mülk, Züll-Celal ve'l-İkram, Muksit, Cami, Ğani, Muğni, Mani', Darr, Nafi', Nur, Hadi, Bedi', Baki, Varis, Reşid, Sabur'dur". Gazalı, Şerhü'l-Esma adlı eserinde şöyle der: Mağrip alimlerinden bir kişi dışında Allah'ın isimlerini araştırıp toplamaya çalışan hiç kimse bilmiyorum. O Mağripli alimin adı Ali İbn Hazm'dır. Şöyle demiştir: Kur'an'dan ve sahih haberlerden seksene yakın ismi tespit ettim. Geri kalan kısmı başka sahih haberlerde aranmalıdır. Gadılınin belirttiğine göre muhtemelen bu kişi Tirmizı'nin yukarıda naklettiğimiz hadisine ulaşamamış yada isnadını zayıf addetmiştir. Bana göre ikinci ihtimal daha doğrudur. Çünkü o el-Muhalla adlı eserinde buna benzer hadisleri zikretmiş ve esma-ül hüsnayı bir bütün halinde serdeden hadislerin zayıf oldukları kanısına varmıştır. Ayrıca Kur'an'dan çıkardığı isimlerin 68 tane olduğunu söylemiştir. İbn Hazım yalnızca Allah'a isim olarak nispet edilenleri toplamış Kur'an'daki fiillerden türetilen isimleri dikkate almamıştır. Örneğin "Rabbinin yüzü kalıcıdır" ayetinden türetilen Baki ismi onun buldukları arasında yer almamaktadır. Yine Kur'an'da muzaf olarak yer alan isimleri de esma-yı hüsna içerisinde saymamıştır. örneğin "göklerin ve yerin yaratıcısıdır (bedı')" ayetindeki Bedı' kelimesini Allah'ın isimleri arasına sokmamıştır. Onun kabul ettiği isimleri aşağıda açıklayacağım. Başka alimler de Tirmizı'nin naklettiği hadisi zayıf addetmişlerdir. Örneğin Davudi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in esma-ül hüsnayı tek tek saydığı konusunda sahih bir haberin olmadığını söylemiştir. Ebu'l-Hasan el-Kab isi ise şu değerlendirmeye yer verir: Allah'ın isimleri ve sıfatları tevkifidir. Yani ancak kitap sünnet ve icma ile bilinir. Bu konuda kı yas delil olamaz. Kur'an-ı Kerim'de Allah'ın isimleri konusunda belli bir sayı verilmemiştir. Sünnette ise 99 sayısı geçmektedir. Bazı alimler bu 99 ismi Kur'an-ı Kerim'den çıkarmaya çalışmışlardır. Ancak elbette Allah isimlerini en iyi bilendir. Zira bunların bir kısmı sarih isim değildir. Allah'ın isimlerinin sadece 99 tane mi yoksa bundan daha fazla olmakla birlikte 99 tanesini sayanın cennete mi gireceği konusunda ihtilaf edilmiştir. Alimlerin çoğunluğu ikinci görüştedir. Hatta Nevevı alimlerin bu konuda görüş birliği içinde olduklarını belirtir ve şöyle der: Bu hadiste Allah'ın isimlerinin sayısı sınırlandırılmış değildir. Burada Allah'ın 99 isimden başka bir ismi olmadığı söylenmek istenmemektedir. Bu hadis 99 tane ismi sayanın cennete gireceğini vurgulamak istemektedir. Yani amaç isimlerin sayısını vermek değil bunları sayanın cennete gireceğini müjdelemektir. İbn Mes'ud'dan naklediten şu hadis bu görüşü teyit etmektedir: "Allahım! Kendini isimlendirdiğin veya Kur'an'da indirdiğin veya kullarından birine öğrettiği n veya kendi katında tuttuğun bütün isimlerinfe sana dua ediyorum". Ayrıca İmam Malik'in Ka'bu'l-Ahbar'dan naklettiği "Bildiğim bilmediğim bütün isimlerinfe sana dua ediyorum" hadisi de aynı şeyi göstermektedir. Bu konuda Hattabı şöyle der: Bu hadis zikri geçen isimlerin Allah'a ait olduğunu ispat etmekle birlikte esmaül hüsnanın bundan daha fazla olmasını engellememektedir. Hadiste bunların zikredilmesi bunların çQkça kullanılması ve anlamlarının daha açık olması sebebiyledir. Allah'a nisbet edilen fiillerden isim türetilerek ona nispet edilemeyeceği anlamında esma-dı hüsnanın tevkifi olup olmadığı tartışmalıdır. Ancak kitap yada sünnet de bir nas varid olursa durum değişir. Razi Şamlere göre esma-ül hüsnanın tevkifi olduğunu belirtmiştir. Mutezile ve Kerramiye'ye gelince onlar aklın Allah'a nispetini onayladığı lafızlardan türeyen isimlerin de ona nispet edilebileceği düşüncesindediler. Kadı Ebu Bekr ve Gazali sıfatlardan ayrı olarak isimlerin tevkifi olduğunu ifade etmişlerdir. Tercihe şayan görüşün bu son görüş olduğu ayrıca vurgulanmıştır. Ebu'l-Kasım el-Kuşeyri ise şöyle der: Allah'ın isimleri kitap sünnet ve icma yoluyla bilinir. Bunlarda varit olan her ismin Allah'a nispeti vaciptir. Bu yollardan birinde yer almayan isimler manen doğru olsalar bile Allah'a nispet edilemezler. Zeccac'a gelince o Allah'ın kendisini nitelemediği hiçbir isim ile ona dua edilemeyeceği düşüncesindedir. Ona göre bu konuda kural şudur: Oinin kendisiyle dua edilmesine izin verdiği müştak ya da gayri müştak her kelime bir ismidir. Allah'a nispet edilmesi caiz olan her şey ister tevil edilsin ister edilmesin onun sıfatıdır. Bunlara isim de denilir. Hadiste isimlerin ezberlenmesinden bahsedilmekle birlikte hadisin başka varyantlarında bunların sayılmasından söz edilmektedir. Hattabi burada zikri geçen saymanın pek çok yoruma müsait olduğunu beyan etmiştir. Mesela burada söz konusu isimlerin tamamının sayılarak Allah'a dua edilmesinin ve bunların hepsiyle Allah'ın övülmesinin kastedildiği ancak böylesi bir duanın arzulanan sevabı celp edeceği kastedildiği söylenmiştir. Bir başka yorum ise şöyledir: İsimlerin sayılmasından maksat bu isimlerin ifade ettiği anlamın gereğini yerine getirmek ve bunların hakkını verebilmektir. "O sizin bunu başaramayacağınızı bildirrayeti ile "İstikamet üzere olun! Ama bunu asla başaramazsınız" hadisinde geçen ihsa kökünden kelimeler de aynı anlamı ifade etmektedir. Yani isimlerin lafızları değil anlamları nazarı itibara alınmalı ve buna göre davranılmalıdır. Örneğin Rezzak denildiği zaman kişi rızık endişesi taşımaması gerektiğini bilmelidir. İsimlerin sayılmasından murad onların anlamlarının bilinmesidir de denilmiştir. Örneğin Araplar "zü hasat" dediklerinde "zü akl" anlamını kastederler. Kurtubi bu zikri geçen yollardan herhangi birisiyle samimi bir şekilde bu isimleri sayanın cennete gireceğinin umulacağını ifade eder. Ancak bilinmelidir ki bu mertebeler İslam'da öncelik hakkını kazanmış olanlar, sıddıklar ve ahiret de kitaplarını sağ elinden alacaklar için geçerlidir. İbn Atiyye'nin yorumu ise şöyledir: Allah'ın isimlerini saymak onlara iman edip onları ta'zim etmek ve bunlara rağbet gösterip manalarını nazarı itabara almak demektir. Asili ise "İsimleri saymak yalnızca onları telaffuz etmek değildir. Zira bir günahkarın da bunları dili ile sayması mümkündür. Burada maksat bunlarla amel etmektir" der. Ebu Nuaym el-İsbahani'ye gelince ona göre hadiste geçen "sayma" fiillinden maksat yalnızca dil ile saymak değil, bunlarla amel edip manalarını anlamaya çalışmak ve onlara iman etmektir. Ebu'l-Abbas İbn Ma'd ise burada saymanın iki anlama gelmesinin muhtemelolduğunu; bunlardan birine göre isimlerin kitap ve sünnetten tespit edilmeye çalışılması, ikincisinin ise sıralanmış isimlerin ezberlenmesi olduğunu söylemiştir. Bu isimlerin pek çoğunun şerhi tevhit bölümünde gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Şakik şöyle der: Biz Abdullah İbn Mes'ud'u bekliyorduk. Bu sırada Yezid İbn Muaviye çıkageldi. Ona dedik ki "Bir ders halkası oluşturmaz mısın?" "Hayır ancak içeri girer dostunuzu dışarı çıkartırım. Eğer çıkaramazsam gelir halkayı oluştururum" dedi. Daha sonra Abdullah İbn Mes'ud onun elini tutmuş vaziyette çıktı; yanımıza gelip "Sizin talebiniz bana bildirildi. Ancak beni sizin yanınıza gelmekten men eden şey Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bizi bıktırmamak için gün içerisinde farklı zamanları nasihat için tercih etmiş olmasıdır" dedi. Fethu'l-Bari Açıklaması: Hattabi'nin belirttiğine göre bu hadis Hz. Nebi'in sahabilerine ders vermek ve nasihat etmek için uygun vakitler aradığını göstermektedir. O bıkkınlık endişesiyle her gün ders ve vaaz vermezdi. Bu hadis Hz. Nebi'in sahabilerine duyduğu şefkati ve onların eğitim ve öğretiminde bıkkınlık ve zorlanma hissetmeksizin şevkle çalışma yollarını aradığı ifade edilmektedir. Hz. Nebi'e bu konuda da iktida edilmelidir. Zira eğitim öğretimde tedricilik, zorlamadan daha az sıkıntı verip istenen neticeye daha çabuk ulaşmayı sağlar. Bu hadis İbn Mes'ud'un söz ve davranış itibariyle Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e benzediğini de göstermektedir