Sunan Ibn Majah
...
(1) Kitāb: The Book of Purification and its Sunnah
(1) ...
- Bāb: ...
- باب ...
Sefine r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir müd (miktarı su) ile abdest alırdı ve bir Sa' (miktarı su) ile guslederdi. BUHARİ’NİN ENES HADİSİ VE İZAH İÇİN BURAYA TIKLAYIN
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.a.’den şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir müd (miktarı su) ile abdest alırdı ve bir Sa' (miktarı su) ile guslederdi. EBU DAVUD HADİSİ VE İZAH İÇİN BURAYA TIKLAYIN
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir r.a.’den şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir müd (miktarı su) ile abdest alırdı ve bir Sa' (miktarı su) ile guslederdi. Bu Hadisi’i Ebu Davud tahre’de tahric etti. İzah’ı ise Aişe r.anha hadisinde: EBU DAVUD’UN AİŞE R.A. HADİSİ VE İZAH İÇİN BURAYA TIKLAYIN
- Bāb: ...
- باب ...
Muhammed bin Akil bin Ebi Talib r.a.’den rivayet edildiğine göre babası Akil bin Ebi Talib, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu söylemiştir: ‘‘ Abdest için bir müd (miktarı su) ve gusül için bir sa' (miktarı su) yeterdir. ‘‘ Akil’in bu hadisi rivayet etmesi üzerine (tabiinden) bir adam: ‘‘ Bu miktar su bize kafi gelmez’’ deyince, Akil: ‘‘ Bu miktar su sen'den daha hayırlı ve saçı daha çok olan zat'a şüphesiz yetiyordu. ‘‘ dedi. Akil (zat derken) Nebi s.a.v.’i kasdediyordu. ‘‘ Not: Zevaid de: ‘’Bu hadis’in isnadı zayıftır, Hibban ve Yezid zayıftır.’’ Deniyor. Bu Hadis’in isnadı zayıf olsada metni şüpheye yer bırakmayacak şekilde sahihtir. 267, 268 ve 269 nolu hadislere bakın
- Bāb: ...
- باب ...
Usame b. Umeyr el-Huzeli r.a.’den, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu dediği rivayet olunmuştur: ‘‘ Allah ancak taharetli olarak (kılınan) namazı kabul eder. Ve ganimet'ten aşırılan mal'dan hiçbir sadaka kabul etmez. ‘‘ İbni Mace hadisin ravilerinden Şu'be’den sonra başka bir senedle de hadis'in kendisine intikal ettiğini ifadeyle bu senede Ebu Bekir bin Ebi Şeybe, Abdullah bin Said ve Şebabe bin Savvan’ın bulunduğunu belirtmiştir. BU HADİS’İN EBU DAVUD RİVAYETİ VE İZAH İÇİN BURAYA TIKLAYIN
- Bāb: ...
- باب ...
İbni Ömer r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ‘‘ Allah ancak taharetli olarak (kılınan) namazı kabul eder. Ganimetten hıyanetle alınan maldan hiçbir sadaka kabul etmez. ‘‘ Diğer tahric: Müslim,534 Ebu Davud, 59; Tirmizi 1 TİRMİZİ RİVAYETİ İÇİN BURAYA TIKLAYIN GENİŞ MÜSLİM HADİSİ VE İZAH İÇİN BURAYA TIKLAYIN
- Bāb: ...
- باب ...
Enes bin Malik r.a.’den rivayet edildiğine göre kendisi: Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyururken işittim, demiştir: ‘‘ Allah taharetsiz hiçbir namazı ve ganimetten hiyanetle alınan mal'dan hiçbir sadaka kabul etmez. ‘‘ Not: Ravilerden Tabii olan Sinan bin Sa'd'ın zayıflığı ve kendisinden Yezid bin Ebi Habib'ten başka rivayet edpn olmadığı gerekçesi ile isnadının zayıf oluşu Zevaid'de bildirilerek hadisin meçhul olduğu belirtilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Bekre r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ‘‘Allah taharetsiz hiçbir namazı ve ganimetten aşırılan hiçbir mal'dan sadakayı kabul etmez. ‘‘
- Bāb: ...
- باب ...
Muhammed bin el-Hanefiyye’nin babası (Ali) r.a.’dan rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ‘‘ Namazın anahtarı taharettir, onun tahrimi, (iftitah) tekbiridir. Onun tahlili de selam (vermek)tir. ‘‘ EBU DAVUD RİVAYETİ VE İZAH İÇİN BURAYA TIKLAYIN
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said-i Hudri r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ‘‘Namaz'ın anahtarı taharettir. Onun tahrimi, (iftitah) tekbiridir. Onun tahlili de selam (vermek)dir.’’ Bu hadis’in Ebu Davud rivayetine bağlantı 275’te geçti
- Bāb: ...
- باب ...
Sevban r.a.’den, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu, dediği rivayet edilmiştir: ‘‘ (Her işte) doğru dürüst olunuz. Bunu tam tutup başaramıyacaksınız. (O halde) biliniz ki sizin en hayırlı ameliniz namazdır. Ve kamil mu'min’den başkası abdesti muhafaza etmez. ‘‘ Not: Zevaid'de bildirildiğine göre hadisin senedindeki raviler sika'dır. Ancak Sevban ile Salim arasında bir inkıta' vardır. Çünkü Salim'in Sevban'dan hadis dinlemediği ihtilafsız sabittir. Lakin Darimi ve İbn-i Hibban. hadisi Sevban yolu ile mutasılan rivayet etmişlerdir. AÇIKLAMA, 279 DA
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah bin Amr (bin el-As) r.a.’dan rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ‘‘İstikamet üzerine olunuz. İstikameti tam başaramıyacaksınız. Şüphesiz amellerinizin en faziletlilerinden birisinin de namaz olduğunu biliniz ve ancak (olgun) mu'min abdesti muhafaza edebilir. ‘‘ Not: Hadisin ravilerinden Leys bin Selim'den dolayı isnadının zayıf olduğu Zevaid'de bildirilmiştir. AÇIKLAMA, 279 DA
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Ümame r.a.’den rivayet edildiğine göre kendisi hadisi merfu kılarak şöyle demiştir: ‘‘ İstikametli olunuz. Eğer istikametli olursanız o ne güzel bir şeydir. Amellerinizin en hayırlısı da namazdır. Ve kamil mu'min’den başkası namazı muhafaza edemez. ‘‘ Not: Zevaid'de bu hadisin isnadının zayıf olduğu bildirilmiştir. AÇIKLAMA (277, 278 ve 279): Hadisler istikametli olmayı emrederler. Kur'an-ı Kerim de istikametli olmayı emrederek müstakim mu'minlerin erişecekleri sevabı müjdeler. Sindi' istikameti şöyle tarif eder: İstikamet, hakka uymak, adaletli olmak, Allah tarafından emredilen hizmetleri tam yapmak, yasaklanan bütün günahlardan sakınmaktır. Tarif edilen istikametin büyük ve ağır iş olduğu görülmektedir. Bunu hakkıyla yapmak herkesin kar'ı değildir. Kimsenin gücü buna yetmez. Ancak kalbi, kutsal nurlar ile aydınlanarak beşeri karanlıklardan kurtulan ve Allah'ın yardımına mazhar olan zatlar tam manası ile istikamet üzerinde olabilirler. Böyle simalar da az bulunur. Hadiste istikametli olma emri verildikten hemen sonra da «Bunu tam manası ile tutup başaramıyacaksınız», bölümü ekleniyor, ki kendisini müstakim (istikamette -doğru yolda) gören insanlar mağrur olmasın, gerçekten istikametin ne olduğunu düşünüp gaflete dalmasın. Diğer taraftan istikametin tam hakkını vermiyen ve kusurlu olan müslümanlar da ümitsizliğe düşüp Allah'ın rahmetinden kendilerini mahrum saymasınlar. Hadisin ikinci parçasında, amellerin en hayırlısının namaz olduğu bildiriliyor. Bu fıkranın, istikameti emreden ilk fıkra ile olan ilişkisi şöyledir: Eğer emrolunduğunuz istikameti tam olarak yapmaya gücünüz yetmezse hiç olmazsa istikametin farz olan kısmına sarılın. O da ibadet nevilerini içinde toplayan namazdır. Çünkü namazda kıraat, tesbih, hamd, zikir, dua ve Allah'tan başkası ile konuşmayı bırakmak vardır. En hayırlı ve faziletli amelin hangisi olduğu hususunda hadisler arasında zahiri bir ihtilar vardır. Görülen bu zahiri ihtilafı bertaraf etmek için hadislerde rastlanan «En hayırlı amel şudur» şeklindeki ifadenin «En hayırlı amellerden birisi şudur» diye yoruınlanması gerekir. Bu babta geçen 277 ve 279 nolu hadislerde: «Amellerinizin en hayırlısı namazdır,., tabiri kullanılmıştır. 278 nolu hadiste ise: "Amellerinizin en faziletli olanlarından birisi de namazdır», ifadesi kullanılmıştır. Bunlar arasında uyumluk ancak belirttiğimiz yorumla sağlanır. Hadislerdeki "Ancak (olgun) mu'min abdesti muhafaza eder.» parçasında geçen muhafazadan maksad, namaz vakitlerinde abdestli olmak ve namaza hazırlıklı olmaktır, diye yorum yapılmıştır. Çünkü Sindi'nin belirttiğine göre Sünen sahiplerinin ve başka hadis alimlerinin rivayet ettikleri bir hadis-i şerif'e göre bir defa Resul-i Ekrem, tuvaletten çıktı, bu esnada yemeği de sofraya konmuştu. Sahabiler O'na: Size abdest suyu getirmiyelim mi? diye sordular. Resul-i Ekrem s.a.v. ise: "Ben sadece namaza durmak istediğim zaman abdest almakla emrolundum», diye cevap verdi. Abdesti muhafaza etmekten maksad, namaz vaktinde ve dışında devamlı abdestli durmaktır, diye yorumlamak da mümkündür. Resul-i Ekrem'in demin anlatılan mes'elede abdest almayışı, namaz vakti dışında abdestsiz durmanın caizliğini beyan etmek ve faziletli şeyi farz olan şeye karıştırmamak içindir. Zira bu durumu açıklamak ona vacibtir, dolayısı ile O'nun abdest almayışı daha hayırlı idi, denilebilir. Her iki yorum şekline göre; abdestli olmak mu'min'in şiarıdır. Çünkü dışın tahareti kişinin içinin temizliğine alarnettir. Bilhassa soğuk hava gibi ağır şartlar altında ve müsaid olmıyan ortamda abdeste devam etmek ancak imanlı olanın karıdır. Camiu's-Sağir'de (277 nolu) hadis, AbduIIah bin Amr bin el-As r.a.'den rivayet edilmiş ve şerhi El-Azizi'de şöyle denilmiştir. Alkami demiş ki; istikamet: Lugatta eğriliğin zıddıdır. Yani düzgünlük ve doğruluktur. İstilahta ise; bir tarafa sapmadan dosdoğru gitmektir. İstikamet: Kul'un hiç bir şeyi Allah rızasına tercih etmemesidir, diye tarif edenler de vardır. istikamet'in Allah'a itaat etmekten ayrılmamak olduğu da söylenmiştir. Bazıları da istikamet, Sözlerde, ğıybet, koğuculuk, yalancilık ve benzerinden; fiillerde bid'at olan şeylerden ve ibadetlerde gevşeklikten uzak durmakla gerçekleşir, demişlerdir. Hadisin ولن تحصوا cümlesini: İstikameti tam olarak başaramıyacaksınız., diye terceme ettik. El- Azizi ve El-Hafni ise; bu cümleyi -istikametin sevabını veya istikametin nevilerini sayamazsınız., diye yorumlamışlardır. Hafni'nin El-Alkami'den naklettigine göre es-Süheyli şöyle demiştir: Ben bir defa Resul-i Ekrem s.a.v.'i rüyamda görerek O'na: Ya Resulallah! 'Hud suresi beni ihtiyarlattı'., buyurdugun senden rivayet edilmiştir. Hud suresinin hangi ayetleri seni ihtiyarlattı? Acaba Nebilerin kıssaları ve geçmiş ümmetlerin helak olması haberi mi seni ihtiyarlattı? dedim. O da: "Hayır, Allah'ın / فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ = «Emrolunduğun gibi istikametli ol !.... [Hüd 112] emri beni ihtiyarlattı", buyurdu. Çünkü, -Emrolunduğun gibi. sözü istikamet durumunun Allah'ı tanımak ölçüsüne göre degiştiğine delalet eder. Bu itibarla Allah Teala'yı kemaliyle tanıyan bir kimseye göre Allah'ın emir. ve yasaklarının önemi çok daha büyük olur. Bu önemi anlıyan bir zatın anılan emir karşısında yaşlanması normaldir. Çünkü ilahi azamete layık bir kulluk görevinin ifasına kimsenin gücü yetmez. Bilakis yapılan ibadet ve kulluk Allah'ın azameti muvacehesinde küçümsen- melidir. Nitekim: اتَّقُواْ اللّهَ حَقَّ تُقَاتِهِ = «Gerçek takvaya yaraştığı gibi Allah'tan korkup sakınınız ....... [Al-i İmran 102] ayeti nazil oldugu zaman Sahabiler bu emri tam manasıyle yerine getiremiyeceklerinden korkarak telaşlandılar. Allah Teala da onlara merhamet ederek; فَاتَّقُوا اللَّهَ مَا اسْتَطَعْتُمْ = «Onun içn gücünüz yettiği kadar Allah'tan korkun .. [Teğabun 16] ayetini indirdi. [EI-Hafnl cild I, sah. 196 Mısır Meymeniye Matbaası]
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Malik el-Eşari r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ‘‘ Abdestin ikmali, imanın yarısıdır. Elhamdulillah, mizanı doldurur. Tesbih ve tekbir, gökleri ve yeri doldurur, Namaz nurdur. Zekat delildir. Sabır ışıktır. Kur'an senin lehine veya aleyhinde olan bir hüccettir. Her insan çalışıp da neticede kendi nefsini satar. Artık kimisi nefsini (taatle Allah’a satarak azab'dan) azad eder, kimisi de nefsini (arzularına ve şeytan'a peşkeş edip satarak) helak eder. ‘‘ Diğer tahric: Müslim, Nesai Burada: ‘Absesti güzelce almak...’, Müslimde ise ‘Tahare...’ ifadeleri vardır. MÜSLİM RİVAYETİ VE İZAH İÇİN BURAYA TIKLAYIN
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.’den rivayet edildiğine göre kendisi Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu, demiştir: ‘‘Biriniz abdest almak istediğinde güzelce abdest alıp sonra mescide varır ve yalnız namaz onu ev'den çıkarır durumda olunca mescide girinceye kadar attığı her adım ile Allah Azze ve celle onu bir derece yükseltir ve onun bir hatasını afv eder. ‘‘
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah (Abdurrahman) es-Sünabihi r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ‘‘Abdest alarak mazmaza ve istinşak eden kimse'nin ağzından ve burnundan (bu iki organla işlediği) hataları çıkıp gider. Yüzünü yıkadığı zaman da onun yüzünden, hatta iki göz kapak kenarlarının altından hataları çıkar. Ellerini (ve kollarını) yıkadığı vakit (elleriyle işlediği) hataları ellerinden çıkar. Başını mesh ettiği zaman (başı ile işlediği) hataları başından, hatta kulaklarından çıkar, gider. Ayaklarını yıkadığı zaman (ayakları ile işlediği) hataları ayaklarından hatta ayak tırnaklarının altından çıkar. Onun kıldığı namaz ve mescide kadar yürümesi de nafile (fazla) olur.’’
- Bāb: ...
- باب ...
Amr bin Abasa r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu demiştir: ‘‘Şüphesiz kul abdest aldığında ellerini yıkadığı zaman hataları ellerinden düşüp gider.Yüzünü yıkayıncada yüzünden hataları düşüp gider.(Yüzünden) sonra kollarını yıkadığı ve başını meshettiği vakit kollarından ve başından hataları düşüp gider.Ayaklarını yıkayınca ayaklarından hataları düşüp gider. ‘‘
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbni Mes'ud r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: (Resul-i Ekrem’e): -Ya Resulullah! Ümmetinden olup görmediğin kimseleri (kıyamette) nasıl tanıyabilirsin? diye soruldu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: ‘‘ (Ümmetim) Abdest izleriyle gurr, mühaccel ve bulkturlar. ‘‘ Ebu'l-Hasan el-Kattan dedi ki: Bize Ebu Hatim, ona da Ebu'l-Velid rivayette bulundu dedi ve (mezkur) sened ile metni zikretti. BU HADİSİN MÜSLİM RİVAYETİ VE DİĞER MÜSLİM HADİSLERİ VEDE İZAH: 246 – 247 – 248 –
- Bāb: ...
- باب ...
Osman bin Affan’ın azadlısı Hurman r.a.’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Osman bin Affan’ı Makaid’e otururken gördüm. Kendisi abdest suyunu istedi ve abdest aldıktan sonra: Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i şu oturduğum yerde, bu abdestim gibi abdest alırken gördüm. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem abdest aldıktan sonra şöyle buyurdu: ‘‘ Kim benim bu abdestim gibi abdest alırsa geçmiş günahı örtülür.’’ Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şunu da buyurdu: ‘‘Ve sakın mağrur olmayınız.’’ demiştir. Müellif diyor ki: Bize, Hişam b. Ammar, Abdülhamid bin Habib, Evzai, Yahya, Muhammed bin İbrahim, İsa bin Talha, Humran ve Osman yolu ile de bu hadis rivayet edilmiştir. Not: Zevaid'de: Hadis Müslim'de de vardır. Yalnız ولا تغتروا cUmlesi yoktur, denilmiştir. AÇIKLAMA Hadiste geçen 'Makaid' kelimesi, bazılarına göre, Hz. Osman r.a.'ın evinin yanında bulunan dükkanıarın adıdır. Bazıları da: Bu kelime Mescid'in yakınında Hz.0sman'ın hazırladıgı ve içinde oturup bazı işler gördüğü ve abdest aldığı yerin. adıdır, demişlerdir. ........= «Mağrur almayınız» cümlesinden başka hadis metninin Müslim'de rivayet edildiği, Zevaid'de belirtilmiştir. Sindi de: Hadisin: "Benim bu abdestim gibi. .. " fıkrası, Buhari, Müslim ve diğer kitablarda tafsilatlı olarak geçmektedir. Eğer musannif tafsilatlı olan bir rivayeti zikretseydi daha iyi olurdu. Çünkü o zaman Resul-i Ekrem'in almış olduğu ve günahların mağfiretine sebep olduğunu bildirdiği abdest sureti bildirilerek ona riayet edilmesi imkanı sağlanmış olurdu, demiştir. Buhari ve Müslim'in Hz. Osman r.a.'den rivayet ettikleri bu hadisin tafsilatlı olan metninin tercemesini buraya alalım ki Resul-i Ekrem'in almış olduğu abdest şekli de anlatılmış olsun: " ... Osman b. Afffın'ın azatlısı Humran r.a.'dan rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Hz. Osman (bir kere) bİr kab (su) istedi. Bu kabdan ellerine üç defa su dökerek ellerini yıkadı. Sonra sağ eli ile kab'dan su alarak mazmaza ve istinşak etti. Sonra yüzünü, ondan sonra da her iki elini dirsekleri ile beraber Üçer defa yıkadı. Bundan sonra başını meshetti. Sonra iki ayağını topukları ile beraber üç defa yıkadı ve sonunda, ResuluIlah s.a.v. 'in: «Her kim benim bu abdestim gibi abdest alıp iki rek'at namaz kılar ve bu iki rek'at namaz içinde hiç bir şey hatırına getirmezse geçmiş günahı örtülür", buyurduğunu söyledi:' Bu hadisi Ebu Davud ile Nesai de Taharet kitabında zikretmişlerdir. Hadis, abdestin şeklini beyan eden büyük bir temeldir. Mazmaza: Ağıza su alıp çalkalamak ve dökmektir. Oruçlu olmayana mazmazada mübalağa yani gargara yapmak da sünnettir. İstinşak: Burnuna su çekmek ve nefesle dışarı atmaktır. Müslim ve Buhari'nin rivayetinde "İstinsar'' da geçiyor. İstinsar: Burundan suyu dışarı atmaktır. Bu hal, suyu burnuna çektikten sonra gerçekleşebildiği için istinşakı da gerektirir. Bazı rive\yetlerde istinşak geçmiyor. Yalnız istinsar bulunuyor. Netice değişmez. İstinşakta mübalağa yine oruçlu olmayan kimse için sünnettir. Mübalağa genize kadar su çekmekle hasıl olur. Hadiste mazmaza ve istinşak'ın kaçar defa yapıldığı belirtilmemiş ise de bunların da üçer defa yapılmasının sünnet oluşu diğer rivayetlerle sabittir. Abdestin hadiste bildirilen sıraya göre alınmasına fıkıhta tertip adı verilmiştir. Tertip Hanefi alimlerince farz görülmemiş ise de Şafii alimlerince abdestin bir farzı olarak sayılmıştır. Abdest almaya başlanırken önce suyun avuçlanması, sonra ağıza alınması, daha sonra da buruna çekilmesi sebebini bazı alimler şöyle açıklamışlardır. Abdest suyunun renk, tat ve koku vasıfları bakımından temiz olması gerekir. Suyun avuçlanması ile rengi, ağıza alınması ile tadı ve buruna çekilmesi ile kokusu tesbit edilmiş olur. Hadisin: " ... Namaz esnasında hiç bir şeyi hatırına getirmezse ... '' şartı ile neyin kasdedilmiş olduğu hususu alimler tarafından tetkik ve tahkik edilmiştir. Kadi iyad'a göre maksad, düşünerek ve istiyerek bir şeyler hatırlamamaktır. Kendiliğinden ve istemiyerek hatıra gelen şeyler murad değildir. Bu itibarla kendiliğinden ve arzu dışında hatıra gelen bir şey namazın kemaline bir halel getirmez. Buhari'nin Şarihi Ayni de: Hatırdan geçen şeyler iki kısımdır. Bir kısmı istemiyerek hatıra gelir. Bunları getirmernek mümkün değildir. Yapılacak şey, hatıra gelen bu tür şeyleri hatırdan çıkarmaya çalışmaktır. Hadis bu çalışmayı ön görüyor. Bir de istiyerek bir şeyleri hatıra getirmemeyi istiyor. Fakat kendiliğinden hatıra gelen şeyleri hiç hatıra getirmernek elde olmadığı için kişi bununla mükellef tutulmamıştır. Bahis konusu şart ile ihlas kasdedilmiş olabilir. Buna göre mana şudur: "Sonra riya, gösteriş, böbürlenme ve benzeri şeyleri düşünmeden ihlaslı olarak iki rek'at namaz ... " Şunu da belirtelim: Namazda hatıra gelen şeyler dünyaya ait olabildiği gibi ahiretle .de ilgili olabilir. Hadis yalnız dünya ile alakalı şeylere yorumhmmıştır. Çünkü Tirmizi'nin rivayetinde: '....... Kıldığı iki rek'at namazda dünyaya ait bir şey düşünınezse» buyurulmuştu' . Sonra, namazda ahirete ait bir şeyi düşünmek namazın huzur ve huşuuna aykırı değildir. Bilakis namazda okunan Kur'an ayetlerinin manasını düşünmek matluptur. Okunan parça neye ait ise haliyle o şey hatıra gelecektir. Dünya ve ahiret ahvaline ait olup mendup bir şeyi hatırlamak namazın faziletini zedeler mi? Hatta Hz. Ömer r.a. 'in: "Ben ordumu namazda iken hazırlarım.'' dediği rivayet edilmiştir. "Geçmiş günahları.. .'' Bundan maksad küçük günahlardır. Evvelce de belirttiğim gibi büyük günahlar tevbe ile veya Allah'ın sırf rahmeti ile afv edilir. Kul hakkı ise ancak helallaşmakla ve tevbe ile afvı beklenebilir. Hadisin sonundaki: "Sakın mağrur olmayınız,'' Cümlesinden maksad şudur: «Abdestin fazileti bu derece büyük ve sevabı bu kadar çok olduğuna göre başka hayrat için çalışmaya lüzum yoktur veya bunca sevab alındıktan sonra günah işlense dahi pek tehlikesi yoktur diye aldanmayınız.'' Çünkü günahları gideren ve sevapları kazandıran abdest ve namaz,. Allah katında makbul olanıdır. Hangisinin makbul olduğunu bilmek ise hiç kimse için mümkün değildir. O halde mağrur olmak tamamen yersızdır
- Bāb: ...
- باب ...
Huzeyfe (b. el-Yamani) r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: ''Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem teheccüd namazını kılmak için gece kalkınca ağzını misvaklardı. ‘’ Diğer tahric: Buhari Taharet, namaz ve teheccüd namazına kalkmanın faziletine ait bahislerde olmak üzere 3 yerde; Müslim, Ebu Davud ve Nesai de Taharet
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.’den Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu, dediği rivayet edilmiştir: ''Ümmetime meşakkat vermem (endişesi) olmasaydı, her namaz zamanı misvak kullanmalarını emrederdim
- Bāb: ...
- باب ...
İbni Abbas r.a.’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: ''Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem geceleyin ikişer ikişer rek'at namaz kılardı. (Her iki rekatten) sonra gidip misvak kullanırdı
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Ümame r.a.’den rivayet edildiğine göre, Resulullah s.a.v. şöyle buyurmuştur: ''Misvaklanın. Çünkü misvak ağzı temiz tutmaya yarar, Rabb’ın razı olmasına sebep olur. Cibril bana her gelişinde misvakı tavsiye etti. Öyleki bana ve ümmetime farz olacağından gerçekten korktum. Ümmetime meşakkat vermekten korkum olmasaydı misvakı onlar için farz kılardım. Ben misvakı o kadar çok kullanırım ki, öndeki dişlerimi köklerinden oynatacağımdan (veya) öndeki dişlerimin etlerini köklerinden gidereceğimden korktum. '' Not: Bu hadis'in senedinin zayıf olduğu Zevaid'de bildirilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Şureyh bin Hani r.a.’den rivayet edildiğine göre kendisi şöyle demiştir: Ben Aişe r.anha’ya: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Senin odana girdiği zaman ilk iş olarak ne yapardı? bana haber ver! diye söyledim. Aişe r.anha: O (odama) girdiği zaman önce misvak kullanırdı, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Ali bin Ebi Talib r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: - (Ey müslümanlar!) Şüphesiz ağızlarınız Kur'an’ın yollarıdır. Onun için ağızlarınızı misvak ile temizleyiniz. Not: Zevaid de: ''Bu haidis'in isnadı zayıftır'' deniyor
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ‘‘Fıtrat beştir. Yahut beş (haslet) fıtrattandır. Sünnet olmak, kasıkları tıraş etmek, tırnakları kesmek, koltuk altını yolmak ve bıyıkları kısaltmak.’’ AÇIKLAMA 295’TE
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.a.’dan rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu, demiştir: ‘‘ On şey, Fıtrat(ın hasletlerin)dendir. Bıyığı kısaltmak, sakalı uzatmak, misvak kullanmak, buruna su çekmek, tırnakları kesmek, parmak mafsallarını yıkamak, koltuk altını yolmak, kasıkları tıraş etmek ve su ile taharetlenmek.’’ (Ravilerden) Zekeriyya dedi ki: (Ravi) Mus'ab: Ben 10’uncu hasleti unuttum meğer ki mazmaza ola, dedi. AÇIKLAMA 295’TE
- Bāb: ...
- باب ...
<Ammar bin Yasir r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: Ağza su almak, buruna su çekmek, misvak kullanmak, bıyığı kısaltmak, tırnakları kesmek, koltuk altını yolmak, kasıkları tıraş etmek, parmak mafsallarını yıkamak, taharetlendikten sonra ferce su serpmek ve sünnet olmak fıtrattandır. > (Müellif diyor ki) bize bu hadisi Cafer bin Ahmed bin Ömer de Affan bin Müslim,Hammad bin Seleme, Ali bin Zeyd yolu ile rivayet etti. AÇIKLAMA 295’TE
- Bāb: ...
- باب ...
Enes bin Malik r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: ‘‘Bıyıkları kısaltmak, kasıkları tıraş etmek, koltuk altını yolmak ve tırnakları kesmek hususunda (bu işleri) kırk geceden fazla bırakmamanız tayin ve tesbit edildi. ‘‘ AÇIKLAMA (292,293,294,295): İlk (292.) hadisi Buhari "Libas» kitabında ve Müslim de Taharet bahsinde yine Ebu Hureyre r.a.'den rivayet etmişlerdir. Müslim aynı bahiste 293 ve 295 nolu hadisleri de almıştır. Miftahü'l-Hace'nin beyanına göre mezkur iki hadisi Ahmed, Nesai, Tirmizi ve Ebu Davud da tahric etmişlerdir. 294 nolu hadisin metni diğer metinlere mana ve lafız bakımından benzemektedir. İlk hadisteki ... yahuL.» tereddüdü ravidendir. Hadislerin açıklamasında Müslim'in şarihi Nevevi'nin taharet bahsinde verdiği izahatı dinleyelim: Resulullah s.a.v.'in: "Fıtrat beştir» buyruğunun manası: «Anılan şu beş şey fıtrattandır.» Çünkü diğer hadiste: «On şey fıtrattandır» buyurmakla fıtratın hasletlerinin 10'dan bile fazla olduğuna işaret buyurmuş oluyor. «Fıtrat» kelimesi ile kasdedilen mana hususunda alimler çeşitli yorumlarda bulunmuşlardır. (Aslında fıtrat yaratılış demektir. Hattabi: Alimlerin ekserisinin dediğine göre burada fıtrat ile sünnet manası kasdedilmiştir, der. Hattabi'den başka bir cemaat da alimlerin bu yorum şeklini naklederek, Allah'ın Nebiler için seçmiş olduğu ve ötedenberi onların takip etmiş oldukları sünnet, adet ve yoldur. Öyle ki peygamberlerin yaratılışında o yolu izlemek mayası bulunduğu için ona yaratılış manasına gelen Fıtrat ismi verilmiştir, denilebilir. Burada fıtrat din manasında kullanılmıştır, diyenler de vardır. Kadi Beydavi ise, bu manaları içinde toplıyan bir tarif ile: Fıtrat bütün peygamberlerin benimsedikleri ve şeriatlarının ittifakla kabul ettikleri müşterek ve eski bir sÜnnettir ki sanki bütün insanlar bu sünnet üzerinde yaratılmışlardır, der.) Not: Bu izahata parentez içine alınan ve alınacak olan kısım Nev::vi'• ye ait olmayıp Sindi, Miftahü'l•Hace EI• Fıkıh Ale'l•Mezahip gibi kaynaklardan alınmadır. Nevevi, sözlerine devamla; bu hadislerde Fıtrat olarak sayılan hasletlerin hepsi alimlerce vacip görülmemiştir. Mesela, ağıza su almak, buruna su çekmek ve sünnet olmak mes'elelerinin vacip olup olmadığı hakkında alimler arasında ihtilaf vardır. Vacip olan hasletler ile vacip olmayan hasletlerin bir arada anlatılmasının mahzuru yoktur. Nitekim En'am suresinin 141'inci ayetinde: ....... «Mahsul verdiği zaman ürününden yeyiniz. Hasad günü de hakkını veriniz ... » buyurulmuştur. Bilindiği gibi mahsulün zekatını vermek vaciptir, ondan yemek ise vacip değildir. Fıtrat hasletlerinin tafsilatı ise: 1. HİTAN = Sünnet olmak: Şafii ve bir çok alimlere göre vacip, Maliki ve alimlerin ekserisine göre de sünnettir. Şafii'ye göre sünnet olmak erkek ve kadın her müslüman için vaciptir. Erkek hakkında vacip olan sünnet, haşefenin tamamı açıkta kalacak derecede onu örten deriyi kesmekle gerçekleşir. Kadın hakkında ise fercin yukarısındaki deriden birazını kesmek suretiyle vacip yerine getirilmiş olur. Bizim (Şafiilerin) Cumhür alimlerimizin ittifak halinde bulundukları ve mezhebimizin sahih olan kavline göre erginlik çağına varmadan önceki dönemde sünnet olmak vacip değil, sünnettir. Bazı Şafii alimleri: çocuğu, henüz baliğ olmamış iken sünnet ettirmek velisinin üzerine vaciptir, demişlerdir. Başka bir kavle göre ise 10 yaşına varmadan çocuğu sünnet ettirmek haramdır. Sahih olduğunu belirttiğimiz kavle göre çocuğu dogumunun 7'nci günü sünnet ettirmek müstahaptır. Sünnet olmadan ölen bir müslümanla ilgili olarak da 3 kavil vardır. Sahih ve meşhur olan Şafii alimlerinin kavline göre ölen kişi çocuk olsun büyük olsun sünnet edilmez. İkinci kavle göre sünnet edilir. Üçüncü kavle göre çocuk ise sünnet edilmez, büyük yaşta ise edilir. (Burada Nevevi'nin sözlerine ara vererek Hanefi mezhebine göre sünnet olmanın şer'i hükmünü anlatalım,) (Hanefi alimlerine göre hitan (= sünnet olmak) şer'an sünnettir ve müslümanlığın alametidir. Hatta bir şehir halkı çocuklarını sünnet ettirmemek husüsunda ittifak etseler, devlet kuvvetleri onlarla savaşır. Sünnet olmanın yaşına gelince, rivayete göre İmam-ı A'zam'a sorulmuş ve kendisi: "Bu husüsta bilglm yoktur,» diye cevap vermiştir. İki imamdan da bir şey nakledilmemiştir. çocuğun 7 yaşında. 10 yaşında ve son olarak 12 yaşında sünnet edilebileceğine dair kaviller vardır. Bazı alimler de çocuğun gücüne göre sünnet edilme yaşı tesbit edilir, demişlerdir. Hanefi alimlerine göre kadını sünnet ettirmek erkeğe bir ikram mahiyetindedir. Onlardan da kadın için sünnet olmak dinen sünnettir, diyenler olmuştur.'' Tekrar Nevevi'yi dinliyelim: 2. İSTİHDAD = kasıkları tıraş etmek: Bu iş sünnettir. Tıraş, ustura gibi demirden mamul bir aletle yapıldığı için demir anlamında olan hadid kelimesinden alınma istihdad ismi bu işe verilmiştir. Bundan maksad kasıkların temiz tutulmasıdır. Temizleme işi için sevabı en çok olan tıraş etmek- ise de makasla kılları kısaltmak veya yolmak da caizdir. Hadiste geçen «Anet» ise erkek ve kadının ön ve arka edep yerlerinin etrafındaki kıllardır. Hepsini tıraş etmenin müstahap olduğu anlaşılıyor. Etek tıraşının vakti ise tercih edilen görüşe göre bu vaktin tesbiti kılların uzaması durumuna bağlıdır. Uzayınca tıraş edilmelidir. Bıyık tıraşı, koltuk altını yolmak ve tırnakları kesmek zamanının tayin ve tesbiti için de durum aynıdır. Enes bin Malik r.a.'den rivayet edilen (295..) Hadiste: « ... Tıraşları için 40 gece bırakmamak ... » tabirinden murad, 40 günden fazla bir süre tıraşa ara vermemektir. Yoksa sanıldığı gibi 40 güne kadar tıraş etmemek talimatı verildi, gibi sakat bir mana verilemez. «El-Fıkıh Ale'l-Mezahibi'l-Erba' (4 mezhebin fıkıh kitabın)» da belirtildiğine göre: Şafii mezhebinde cuma günü yapılması matlub olan sünnetlerden birisi de erkeğin eteğini tıraş etmesi ve kadının da bu yerdeki kılları yolmasıdır. Kocasının emretmesi halinde bu kılları temizlemek kadın üzerine vacip oluyor. Hanefi mezhebine göre de erkeğin tıraş ve kadının yolmak suretiyle bu yeri temizlemeleri müstahaptır. Ancak bu işin kaç günde bir ve hangi günde yapılmasının müstahaplığı hususunda bir açıklık yoktur.> (El-Fıkıh Ale'l-Mezahib cild 2, salı. 44 - 45; 6'ncı Baskı. ) 3. TAKLİMU'L-AZFAR = Tırnakları kesmek: Parmaklara zarar vermemek kaydı ile tırnakları dipten kesmek sünnettir. Nevevi, tırnak keserken şu sıraya riayet edilmesinin müstahap olduğunu söyler: Önce el, sonra ayak tırnakları kesilmelidir. Ellerin tırnakları kesilirken, sağ elin şehadet parmağından başlıyarak, sonra orta, yüzük ve serçe parmaklarının ve daha sonra baş parmağın tırnakları sırayla kesilmelidir. Sağ elin tırnakları bu sırayla kesildikten sonra sol elin serçe parmağından başhyarak sırayla bütün parmakların tırnakları kesilir. El tırnakları böylece kesildikten sonra ayak tırnakları da sağ ayağın küçük parmağından başlamak suretiyle sırayla 5 parmağın tırnakları kesilir. Sonra sol ayağın büyük parmağından başhyarak sırayla 5 parmağın tırnakları kesilir. (Hanefi alimleri, tırnakların kesimine 40 günden fazla bir zaman ara vermenin tahrimen mekruh olduğunu söylemişlerdir. Fakat haftanın hangi günü ve nasıl bir tertip ile kesilmesi hakkında bir şey söylememişlerdir. Şafii alimleri ise yukarda açıklanan sırayla tırnak kesilmesini ve kesmek için haftanın cuma, pazartesi ve perşembe günlerinden birisini seçmeyi müstahap Görmüşlerdir.) 4. NETFU'L-İBT = Koltuk altını yolmak: Koltukların altındaki kılları yolmak alimlerin ittifakı ile sünnettir. Yolamıyanlar tıraş etmek ve ilaç kullanmak suretiyle bu kılları temizliyebilirler. Yunus bin Abdi'l-A'la'dan: Şöyle söylediği nakledilmiştir : "Ben Şafii'nin yanına girdim. Berber onun koltuklarının altını tıraş ediyordu. Şafii: «Koltukların altını yolmanın sünnet olduğunu bilirim. Ama acısına dayanamıyorum» dedi.» Önce sağ, sonra sol koltuk altını temizlemek müstahaptır. 5. KASSU'S-SARİB = Bıyığı kısaltmak: Bu da sünnettir. Yine sağ tarafından kısaltmaya başlamak müstahaptır. Kişi, bizzat bıyığını tıraş etmesi veya başkasına tıraş ettirmesi hususunda serbesttir. Çünkü bir günaha girmeden ve müruvvete aykırı bir duruma düşmeden temizlik gayesine iki şekilde de ulaşılmış olur. Fakat etek tıraşını bizzat yapmak gerekir. Başkasına yaptırılamaz. Muhtar olan kavle göre üst dudağın kenarları iyice açık Kalacak şekilde bıyık kısaltılmalıdır. Bıyıkların kesilmesi hakkında varid olan hadis zahiren bıyıkları kazıyın manasını ifade etmektedir. Bununla birlikte farklı görüşler vardır: (Bıyık kesmek hususunda Hanefi alimlerinin iki kavli vardır. Bir kavil Şafii alimlerinin görüşüne uyar. Yani bıyıkları kısaltmak ve üst dudağı tamamen açık tutmak sünnettir. Tahavi : Medinelilerden bir cemaat bıyıkları kısaltmanın muhtar olduğunu söylemişlerdir, diyor. Tahavi, ceınaat sözüyle şu zatları kasdetmiştir: Salim, Said b. el-Müseyyeb, Urve b. Zübeyr , Ca'fer b. Zübeyr, UbeyduIlah b. AbdiIIah ve Ebu Bekir b. Abdirrahman r.anhum hazretleri. Hasen-i Basri, Muhammed b. Sirin ve Ata' b. Ebi Rabah'ın mezhebi de budur. İmam Malik'in kavli de budur. İmam Malik'e göre bıyığı kazımak mekruhtur. Hatta bıyığı kazımayı bir afet sayarak, böyle yapanların te'dip edilmesini emredermiş. Sindi de: «Bıyık kesmek hakkında varid olan hadislerin ekserisinde «Kass = kısaltınak» tabirinin kullanıldığı Hafız İbn-i Hacer tarafından beyan edilmiştir, dedikten sonra İmam Malik'in yukarda belirtilen görüşünü bildirir ve: Bence Malik'in bıyıkla ilgili olarak varid olan hadisleri böyle yorumlamasının sebebi kendisinin Medine halkının tatbikatını böyle görmüş olmasıdır. Çünkü merhum bu gibi hususlarda Medine halkının amelini esas alırdı. Muhtar olanın da bu olduğunu umarım" demiştir. Hanefi mezhebinin ikinci görüşü ise bıyıkları kökünden kesmektir, sünnet olanı budur. kısaltmak değildir. Hatta Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve Muhammed'e bu görüş isnad edilmiştir. Tahavi de bu görüşü destekliyerek bir çok alime göre bıyığı kazımanın kısaltmaktan afdal olduğunu söylemiştir. Sahabilerden Abdullah bin Ömer, Ebu Said-i Hudri, Rafi' bin Hadic, Cabir bin Abdillah ve AbduIIah bin Amr r.a. hazretlerinin bıyıklarını traş ettiklerini İbn-i Ebi Şeybe rivayet etmiştir,) 6. İ'FAU'L-LİHYE = Sakalı Uzatmak: el-Fıkıh A'le'I-Mezahibi'I-Erbaa'nın Kitabü'I-Hazar Ve'l-İbaha bölümünün kılları kesmenin hükmü başlığı altında açılan kısmında beyan edildiğine göre sakalı kökünden kazımak Hanefi, Malik ve Hanbeli alimlere göre haramdır. Hanefi'lere göre sünnet olanı da bir tutam kadar uzatmaktır. Bundan fazla olanı kesilir. Sakalın etrafını alıp düzeltmekde beis yoktur. Hanbeli alimlerine göre de bir tutamdan fazla olanı almakta beis yoktur. Şafii alimlerine göre ise sakalı kazımak veya çok kısaltmak mekruhtur. Bir tutamdan fazlasını kesmekte ise mahzıır yok.tur. Bilhassa uzunlamasına veya genişlemesine çirkin söz söylemesini mııcip bir vaziyet alırsa onun etrafını alıp düzeltilmesi uygundur,) (Tabari de: İ'fa çoğaltmaktır. Hadislerde varid olan; ......= «Sakalları çoğaltın» ve benzeri ifadelerin zahirine bakarak sakalının kıllarını kendi haline bırakıp uzunluğuna ve genişliğine çirkinleştiren insanlar vardır. Onların bu durumu bazı kimselerin dillerine destan olur. Halbuki Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den rivayet edildiğine göre sakalın fazla uzatılması yasak ve kısaltılması gerekir. Yalnız kısaltma miktarı hususunda selef alimleri ihtila! etmişlerdir. Bazı alimler bir tutamdan fazlası ve genişliğine de etrafa dağılıp çirkin bir manzara arzeden kısım alınır, demişlerdir. Bu kavil Hz. Ömer r.a.'den rivayet edilmiştir. Rivayete göre Hz. Ömer r.a. sakalını fazla uzatmış olan bir adamı görmüş onun bu halini tasvib etmeyerek bir tutam dan fazlasını kestirmiş sonra da ona: «Git saçını düzelt yahut berbat et, sizden bazınız kendisini yırtıcı bir hayvan gibi başı boş bırakıyor» diye ikaz etmiştir, diyor. Ebu Hureyre ve İbn-i Ömer r.a.'in bir tutamdan fazla olan sakallarını kestikleri rivayet olunmuştur. Bazı alimler de, sakalın ne kadar uzatılacağına dair kesin bir delil bulamadıklarını, bu nedenle belirli bir sınırla tahdid etmek imkanına sahip olmadıklarını ifade ederek uzunluğu ve genişliği bakımından çirkin bir durum arzetmiyecek şekilde uzatılması görüşünü benimsemişlerdir. Ata' da: Sakal fazla uzadığı zaman onu eninden ve boyundan bir parça almakta beis yoktur. Çünkü kendi haline bıraktığı takdirde sahibi başkalarının alay ve istihzalarını üzerine çekmiş olur, demiştir. Ata' bu görüşünü, Tirmizi'nin Usame bin Zeyd yolu ile rivayet ettiği ve garip diye vasıflandırdığı şu hadise dayandırmaktadır: «Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sakalının eninden ve boyundan bir parça alırdı." Nevevi sakalın uzatılması ile ilgili olarak şöyle söyler: Sakal kesmek acemlerin adeti idi. Şer-i Şerif bu adeti yasakladı. Alimler sakalda, birbirinden çirkin ve dinen hoşlanılmayan 12 durum bulunabilir, diyerek bunları şöyle sıralamışlardır: 1. Cihad için niyyetli olmamak kaydı ile sakalı siyaha boyamak. (Savaşta genç görünerek düşmanı yıldırmak maksadı ile ağarmış sakalı siyaha boyamak caiz olduğu için burada cihad durumu dile getirilmiştirJ 2. Sünnet'e uymak için değil de kendisini salihlere benzetmek için sakalı sarıya boyamak. 3. Kendisini yaşlılara benzeterek çevrenin saygısını kazanmak ve başkanlığa geçirilrnek için sakalını kibrit veya başka bir şeyle ağartmak. 4. Gençlikte sakal kılları çıkmaya başladığında henüz sakalı bitmeyen daha genç adam gibi görünmek niyeti ile çıkan kılları yolmak veya tıraş etmek. 5.Sakal içinde ağarmış olan kılları yolmak. 6. Kadınlara ve başkalarına güzel görünmek için sakalı perçem perçem yapmak. 7. Sakal ile baş saçının bitiştiği nokta olarak kulak yumuşağının kıyısındaki semt esas iken sakaldan sayılmayan ve başa ait sayılan saçların bir kısmını sakala eklemek suretiyle sakalı daha yukardan başlamış olarak göstermek veya kulak hizasının altında kalan yanağın bir kısmını traş ederek sakalı çene kemiklerine inhisar ettirmekle noksanlaştırmak. 8. Halka güzel görünmek için yapmacık olarak sakalı tarayıp salmak. 9. Sakalı karmakarışık ve keçelenmiş gibi bir halde bırakmak suretiyle kendisini zahid göstermek ve sözde kendisine bakmadığı havasını estirmek. 10. Sakalının beyaz ve siyah kısımlarına bakarak, siyahlığı ile kendisini genç görüp, gururlanmak, kibirlenmek, beyazlıgı da istismar ederek gençlere karşı büyüklük taslamak ve böbürlenmek. 11. Sakalı örmek. 12. Sakalı tıraş etmek. Ancak kadının sakalı çıkacak olursa onu kazımak mustahabtır. Nevevi sakalın afetlerini böylece izah ettikden sonra fıtratın diger hasletlerini açıklamaya devamla: 7. Beracim'i yıkamak: Beracim kelimesi bürcüme'nin çoğuludur. Bürcüme, parmakların mafsalına denir. Alimler bundan murad yalnız parmakların mafsalları değil kirin toplanıp biriktiği kulak kıvrıntıları yerleri gibi vücudun muhtelif taraflarında bulunan ve toz, ter ve pasın toplandığı yerlerdir. 8. İntikasul'-Ma': 293 nolu hadiste fıtratm hasletlerinden birisi olarak geçen bu tabir hadisin bitiminde istinca yani su ile taharetlenmek diye tefsir edilmiştir. Müellif bu tefsirin hangi rivayete ait olduğunu açıklamamıştır. Fakat bu hadisi Müslim'e rivayet eden Kuteybe, bu tabirin, ravi Veki' tarafmdan istinca ile tefsir edildiğini bildirmiştir. Müslim bu tabirin başka türlü de yorumlandığını şöyle beyan eder: Ebu Ubeyde ve başkalarına göre bundan maksad avret mahallini yıkamak suretiyle bevli kesmektir. Esas mana suyu azaltmak olan «İntikasü'l-Ma' sözü bazı alimlerce «İntidah = su serpmek» şeklinde yorumlanmıştır. Zaten başka bir rivayette bu tabir yerine «İntidah» kelimesi, kullanılmıştır. (294 nolu hadiste de bu durum olmuştur.) İntidah ise Cumhur'a göre taharetlenme işi bitince vesveseye mahal bırakmamak için avret mahalline biraz su serpmektir Ravi Mus'ab'm: "Onuncuyu unuttum. Meğer ki mazmaza (ağıza su olmak) ola» sözü kendisinin tereddüdünü ifade ediyor. Kadi iyad diyor ki, Mus'ab'ın unuttuğu şey sünnet olmak hususu olabilir. Bu babtaki hadislerde fıtratten sayılan mazmaza. istinşak (ağıza ve buruna su almak) ve sivak hasletleri 6. ve 7'nci bablarda açıklanmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Ali (bin Ebu Talib r.a.’den), Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu, dediği rivayet edilmiştir. ‘‘ Cinler ile adem oğullarının avret yerleri arasındaki perde kişinin helaya girmek istediği zaman < Bismillah > demesidir. ‘‘
- Bāb: ...
- باب ...
Enes bin Malik r.a.’den şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem helaya girmek istediği zaman: ‘‘ Hubus ve Habaisten (bunların şerrinden) Allah’a sığınırım.’’ derdi
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.a.’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, zamanlarının hepsinde Allah’ı zikrederdi
- Bāb: ...
- باب ...
Enes bin Malik r.a.’den şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hela’ya girmek istediği zaman yüzüğünü (dışarıda) bırakırdı
- Bāb: ...
- باب ...
Huzeyfe (b.El- Yeman) r.a.’dan : Şöyle demiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem (bir defa Ensar’dan) bir kavmin süpürüntülüğüne varıp onun üstünde ayakta su döktü. AÇIKLAMA 306 DA
- Bāb: ...
- باب ...
Şüreyh bin Hani r.a.’dan rivayet edildiğine göre Aişe r.a. kendisine şöyle demiştir: Kim sana, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ayakta su döktü, dese sen onu doğrulama, (Çünkü) Ben O’nu oturarak su dökerken, gördüm
- Bāb: ...
- باب ...
<Ömer r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Ben ayakta su dökerken Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni gördü ve : ‘‘Ya Ömer! Ayakta su dökme > buyurdu. Ben de o günden sonra ayakta su dökmedim. ‘‘
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Katade r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den şunu işitmiştir: ‘‘Siz'den birisi su döktüğü zaman sağ eliyle zekerine dokunmasın ve sağ eli ile istinca etmesin. ‘‘ Abdurrahman bin İbrahim, El-Velid bin Müslim ve El-Evzai’nin isnadı ile de bu hadis bize intikal etti. AÇIKLAMA 312’DE
- Bāb: ...
- باب ...
Osman bin Affan r.a.’den şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Ben hiç teğanni etmedim, bile bile yalan söylemedim ve sağ elimle Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e biat ettiğim (müslüman olduğum) andan şimdiye kadar sağ elimle zekerime dokunmadım. AÇIKLAMA 312’DE
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: ''Siz'den birisi istinca ettiği zaman sağ eliyle istinca etmesin. İstincasını sol eliyle yapsın
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: ''Şüphesiz (eğitim ve öğretim bakımından) benim size olan yakınlığım ancak babanın çocuğuna olan yakınlığı gibidir.Size (dininizi) öğretiyorum. Abdest bozacak yer'e vardığınız zaman kıble’ye doğru durmayınız, sırtınızı da kıbleye vermeyiniz '' buyurdu ve 3 taş ile (istinca etmeyi) emretti, Revs (= hayvan tersi) ve Rimme (=kemik) ile istinca etmeyi yasakladı ve adamın sağ eli ile istinca etmesini yasakladı
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbni Mes'ud r.a.’den şöyle söylediği rivayet olunmuştur:Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hela’ya gitti ve : ''Bana üç taş getir'' buyurdu. Bunun üzerine ben O’na iki adet taş ve bir parça (merkep) tersini götürdüm. İki taşı aldı ve tersi atarak ''Bu pistir'''' buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Huzeyme İbni Sabit r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu, demiştir: '' İstincada üç taş bulunur. Bunlar arasında reci (= insan ve hayvan tersi) bulunmaz
- Bāb: ...
- باب ...
Selman r.a.’den rivayet edildiğine göre müştikler kendisi ile istihza ederken bir müşrik Selman’a: Sizin arkadaşınız (yani Hz. Muhammed s.a.v.’in size her şeyi hatta kazı-i hacet için oturma adabını bile öğrettiğini gerçekten görüyorum, dedi. Selman: Evet, O, Kıble’ye doğru durmamamızı, sağ ellerimizle istinca etmememizi,içinde reci (= insan veya hayvan pisliği) ve kemik bulunmamak kaydı ile üçten az taş ile yetinmememizi emretti
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah bin El-Haris bin Ceziz Zübeydi r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in: '' Sakın hiç biriniz Kıble’ye doğru durarak su dökmesin! '' emrini O’ndan ilk işiten benim, bunu halka ilk bildiren de benim. Not: İsnadın sahih olup buna bir cemaatın hükmettiği, Zevaid'de bildirilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Eyyub El-Ensari r.a.’den ,şöyle dediği rivayet edilmiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kaza-i hacet etmeye giden kimsenin kıble’ye doğru durmasını yasakladı ve: '' (Medine’nin) doğu veya batısına doğru durunuz. '' buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Resulullah s.a.v.’in sohbetinde bulunmuş olan Makil bin Ebi Makıl el-Esedi r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: '' Büyük veya küçük abdest bozarken iki kıble (Kabe ve Mescid-i Aksa) ya doğru durmamızı Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yasak kıldı. '' Not: Ravilerden Zeyd'in mechul olduğundan hadisin zayıf olduğu söylenmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said-i Hudri r.a.’den rivayet edildiğine göre kendisi: '' Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, büyük veya küçük abdest bozarken Kıble’ye dönmemizi yasakladı.'' diye şehadette bulunmuştur. Not: Zevaid'de bu hadis ile bunu izleyen hadisin isnadında ravi İbn-i lahia'. nın bUlunduğuna dikkat çekiliyor. İbn-i Lahia hakkında bilgi için buraya tıklayın
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said-i Hudri r.a.’den şöyle söylediği rivayet edilmiştir: ''Gerçekten, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, beni ayakta içmekten ve kıble’ye doğru küçük abdest bozmaktan menetti. '' Not: Zevaid'de: Bu isnadda İbn-i Lahia vardır, denilmiştir. İbn-i Lahia hakkında bilgi için buraya tıklayın
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah bin Ömer r.a.’dan şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Bazı insanlar: ''Sen büyük abdesti bozmak için oturduğun zaman kıble yönüne dönme, derler. Halbuki ben günlerden bir gün evimizin damına (bir iş için) çıktım. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in (kazai hacet için) Beytül-Makdis’e karşı iki kerpiç üzerine oturmuş olarak (gözümle) gördüm'' Bu hadis, Yezid bin Harun’un rivayet ettiği hadistir
- Bāb: ...
- باب ...
(Abdullah) İbni Ömer r.a.’den şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Ben, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i kendi helasında kıble’ye doğru oturduğu halde gördüm. Hadisin ravisi İsa dedi ki: Ben bu rivayeti Şa'bi’ye söyledim. Bunun üzerine Şa'bi şöyle cevap verdi: İbni Ömer doğru söylemiş, Ebu Hureyre de doğru söylemiştir. Ebu Hureyre’nin sözüne gelince, O, kişi çölde (abdest bozarken) kıble’ye dönmesin, sırtınıda vermesin demiştir. İbni Ömer’in (mezkur) sözü(nün hikmeti) de şudur: Hela’da kıble yoktur. Sen hela’da istediğin yöne dön. Ebul Hasan: Bize Ebu Hatim, ona da Ubeydullah bin Musa tahdis etti, dedi ve bu hadisin metninin mislini anlattı
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: '' (Evlerde abdest bozarken) Kabe’ye doğru durmaktan kerahat eden bir kavim Resulullah s.a.v. yanında anıldı. Bunun üzerine Resulullah s.a.v. buyurdu ki: '' Bu kavmin hakikaten kıble’ye doğru durmaktan hoşlanmadığını sanıyorum. Benim abdest bozmak için oturduğum yeri kıble yönüne döndürün. '' Ravi Ebul Hasan El-Kattan bu hadisin metnini şu senedle rivayet etti: ''Yahya bin Ubeyd, Abdulaziz bin El-Muğire, Halid El-Hazza, Halid bin Ebis-Salt…'' Not: Nevevi, el-Mecmu'da der ki: İsnadı hasendir. Ricali sıka ve ma’rufdur
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir r.a.’den şöyle söylediği rivayet edilmiştir: '' Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bizim su dökerken kıble’ye dönmemizi yasakladı. Vefatından bir yıl önce de kendisini, kıble’ye doğru durup su dökerken gördüm
- Bāb: ...
- باب ...
Yezdan El-Yemani r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: '' Sizden birisi küçük abdest bozduğu zaman (idrar kesildikten sonra) erkeklik uzvunu 3 defa çeksin. '' Ebu'l-Hasan bin Seleme: Bize Ali bin Abdülaziz, Ebu Nuaym’den o da Zamaa’dan tahdis etti, dedi ve bu hadisi zikretti. Not: Zevaid'de beyan edildiğine göre Ezdad ismi ile de, anılan Yezdad'ın sahabiliği sabit değil ve rav! Zamaa da zayıftır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.a.’den şöyle söylediği rivayet edilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem küçük abdestini bozmaya gitti. Ömer r.a. de biraz sonra su alarak O’nu takip etti. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: ''Bu nedir? Ya Ömer!'' buyurdu.Ömer: Sudur, diye cevap verdi.Nebi: '' Ben küçük abdest bozduğum her defada vudu almakla emrolunmadım. Eğer (emrolunmadığım halde her defasında) vudu almış olsaydım, bu (vudu) sünnet olurdu. '' buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Saidi Himyeri r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Muaz bin Cebel r.a., Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ashabının işitmediği hadisleri rivayet ederdi ve sahabilerin işitmiş oldukları hadislerden söz etmezdi. Onun rivayet ettiği hadisler bir ara Abdullah bin Amr (bin el-As r.a.’ya ulaştı. Bunun üzerine Abdullah bin Amr: '' Vallahi, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den bu hadisleri ben (şahsen) işitmedim. Kazai hacet hususunda Muaz sizi güçlüğe ve zahmete sokmak üzeredir. '' dedi. Bu söz, Muaz’a ulaştı. Daha sonra Muaz O’na rastladı ve: '' Ey Abdullah bin Amr! Resulullah s.a.v.’den yalan hadis bile bile rivayet etmek münafıklıktır, (münafıkların şanıdır.) Vebali de uydurana aittir. Şüphesiz ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den şöyle buyurduğunu işittim '' dedi: '' Lanete sebep olan (şu) üç şeyden sakınınız: Su mecralarında, gölgelikte ve yol üstünde abdest bozmak. '' Not: Hadisin isnadının zayıf olduğu, Zevaid'de belirtilmiştir. Fakat aynı hadis metnini Ebu Davud başka tarik ile rivayet etmiştir. EBU DAVUD HADİS’İ VE İZAH İÇİN BURAYA TIKLAYIN
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir bin Abdillah r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: '' Sabaha karşı dinlenmek ve uyumak için caddeler üstünde konaklamaktan, bu yerler üstünde namaz kılmaktan sakının.Çünkü buralar (geceleyin) yılanların ve yırtıcı hayvanların barınağıdır. Bu yollar üstünde abdest bozmaktan da sakının. Çünkü buralarda abdest bozmak lanet etmeye sebep olan şeylerdir. '' Not: Zevaid'de bu hadisin isnadının zayıf olduğu bildirilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Salim r.a.’den rivayet edildiğine göre babası şöyle söylemiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yol üzerinde namaz kılmayı, küçük veya büyük abdest bozmayı yasakladı. Not: Zevaid'de bu hadisin isnadının zayıf olduğu, ancak onu teyid eden salıih şahidIeri (= hadisler) bulunduğu belirtilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
El-Muğire bin Şube r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem abdest bozmaya gittiği zaman (zatını veya ihdiyacını halkın gözlerinden uzaklaştırırdı)
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a.’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bir yolculukta ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in beraberinde idim. Kaza-i hacet için uzaklaştı. Sonra gelerek bir kab su istedi ve abdest aldı. Not: Zevaid de: ‘’İsnadı zayıftır’’ deniyor
- Bāb: ...
- باب ...
Yala bin Mürre r.a.’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem abdest bozmaya gittiği zaman (zatını veya ihdiyacını halkın gözünden) uzaklaştırırdı
- Bāb: ...
- باب ...
Abdurrahman bin Ebi Kurad r.a.’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile beraber hacca gittim. (Bu yolculukta) abdest bozmaya gidince (zatını veya ihtiyacını) uzaklaştırdı
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir r.a.’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Biz Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile beraber bir sefere çıktık. Resulullah abdest bozmaya gittiği zaman görülmeyecek derecede uzaklaşıp gaip olmadıkça kaza-i hacet etmezdi
- Bāb: ...
- باب ...
Bilal bin El-Haris El-Müzeni r.a.’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem abdest bozmak istediği zaman uzaklaştırırdı. Not: Sindi diyor ki: Bu hadisin isnadında Kesir bin Abdillah bulunduğu için isnad zayıftır. Şafii. Kesir hakkında: ''Q, yalanın temellerinden bir temeldir. demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.’den rivayet edildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: '' Taş ile istinca eden kimse (taş sayısını) tek yapsın. Kim böyle yaparsa şüphesiz iyi etmiş olur. Kim taş sayısını tek yapmazsa günaha girmez. Dişlerinin arasını (kürdan ve benzeri ile) kurcalayan kimse (dişleri arasından çıkardığını yutmayıp) dışarı atsın. (Dişleri arasında kalan veya diş etleri ile damak üzerinde duran yemek kırıntısını) dili ile çıkaran kimse (çıkardığını) yutsun. Kim böyle yaparsa iyi etmiş olur. Böyle yapmayan için günah yoktur. Abdest bozmaya giden kimse gizlensin. Şayet kum yığınından başka bir siper bulamazsa ondan faydalanmaya çalışsın. Çünkü şüphesiz şeytan insan oğlunun makadları (= belden aşağı bedeni) ile (veyahut) makadları (=abdest bozmak için oturdukları yerler)de oynarlar. Kim (böyle) yaparsa iyi etmiş olur. Böyle yapmayanada günah yoktur
- Bāb: ...
- باب ...
Bize Abdurrahman bin Ömer, Abdülmelik bin es-Sabbah’tan, (yukarda geçen) isnadı ile aynı metni rivayet ederek bu fıkrayı da ilave etti: '' Gözüne sürme süren kimse de (sürme sayısının çiftini) tek yapsın. (Bunu) yapan kimse iyi etmiş olur. Böyle yapmıyan da günaha girmiş olmaz. (Dişler arasında veya diş etleri ve damak üzerinde kalan yemek kırıntılarını) dili ile çıkaran kimse onu yutsun
- Bāb: ...
- باب ...
Ya'la bin Mürre r.a.’den rivayet edildiğine göre babası (Mürre bin Veheb) r.a. şöyle söylemiştir: Bir yolculukta ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in beraberinde idim. Bir ara abdestini bozmak istedi de bana şöyle buyurdu: '' Şu iki eşae’ye git (Veki dedi ki eşae ile küçük hurma ağaçlarını kasdediyor) ve onlara de ki: Gerçekten Resulullah s.a.v. bir araya gelmenizi emreder. '' Bunun üzerine o iki hurma ağacı bir araya geldi. Resulullah s.a.v. de bu ağaçların arkasında gizlenerek ihdiyacını giderdi. Sonra bana şunu buyurdu: '' Bu iki ağacın yanına git ve onlara eski yerlerine dönmelerini söyle.'' Ben de (gidip) söyledim. Ağaçlar da eski yerlerine döndüler. Not: Bu hadis için Enes'ln hadisinden ve İbn-i Ömer'in hadisinden birer şahidin bulunduğu ve Tirmizi'nin şahid durumundaki her iki hadisi de Cami'inde rivayet ettiği Zevaid'de bildirilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah bin Cafer r.a.’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem abdest bozmak için daha ziyade, yüksekçe bir şey veya hurma duvarı (veya sık hurma ağaçları) arkasında saklanmak isterdi
- Bāb: ...
- باب ...
İbni Abbas r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir sefer ana yoldan çıkarak dağ yoluna girip gitti.Biraz sonra küçük abdestini bozdu.Abdestini bozarken (Gözlere pek görünmemek ve yere yaklaşmak amacı ile bacaklarını o derece açtı ki) iki uyluk kemiği yerinden çıkar diye gerçekten O’na acıyordum. Not: Zevaid'de: Bu hadisin isnadının zayıf olduğu belirtilmiştir. Buhari de : (Senedin ravilerinden) Muhammed bin Zekvan'ın hadisleri münkerdir, demiştir. İbn-i Hibban da önce onu sikalardan saymış ise de bilahare onu zayıflardan saymış ve: Artık onun rivayeti hüccet sayılmaz, demiştir. Nesei ve Darekutni de onu zayıf görmüşlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said-i Hudri r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: '' İki kişi abdest bozmak üzerinde birbirinin avret yerine bakarak fısıldaşamazlar (= fısıldaşmasınlar). Çünkü Allah (Azze ve Celle) buna çok kızar
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir r.a.’den rivayet edildiğine göre kendisi şöyle demiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem durgun suda küçük abdest bozmayı yasakladı
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.’den rivayet edildiğine göre, kendisi, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu, demiştir: '' Sakın hiç biriniz durgun suda küçük abdest bozmasın
- Bāb: ...
- باب ...
İbni Ömer r.a.’dan rivayet edildiğine göre kendisi, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu, demiştir: '' Sakın hiç biriniz birikmiş suda küçük abdestini bozmasın. '' Not: Bu hadisin ravilerinden İbn-i Ebi Ferve'nin adı İshak olup rivayetinin terk edilmesine alimler ittifak ettiği gerekçesi ile Zwaid müellifi bu isnadın zayıf olduğUnu söylemiştir. Sahihayn'de "الَمْاء الدائم" = «Devamlı (= durgun) suda. tabiri ile geçer
- Bāb: ...
- باب ...
Abdurrahman bin Hasana r.a.’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Resulullah s.a.v., (bir defa) elinde bir daraka bulunduğu halde bize çıkıp geldi. (Bu arada) elindeki kalkanı siper yaparak oturdu ve ona doğru dönüp küçük abdestini bozdu. Orada bulunanlardan birisi: O’na bakınız kadın gibi küçük abdestini bozuyor, dedi. Resulullah s.a.v. onu duydu da bunun üzerine şöyle buyurdu: '' Sana yazıklar olsun! Beni İsrail’in sahibinin başına geleni bilmedin mi? Onlara sidik isabet ettiği zaman, sidiğin dokunduğu yeri makaslarla keserlerdi (çünkü şeriatları bunu gerektirirdi). Sonra Beni İsrail’in sahibi, onları, kesmek işinden menetti. Bunun neticesinde kabrinde ta'zib edildi. '' Ebu'l Hasan bin Seleme dedi ki: Bize Ebu Hatim, ona Ubeydullah bin Musa, ona El-Ameş r.a.’den rivayetle aynı hadis metnini zikretti. (Yani el-Ameş’ten sonra ikinci bir senedle de hadis, müellife rivayet edilmiştir.) Diğer Tahric edenler: Nesai ve Tirmizi, tahare
- Bāb: ...
- باب ...
(Abdullah) İbni Abbas r.a.’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem (bir defa) yeni iki kabrin yanından geçti ve: '' Şüphesiz bu iki kabir sahibine izab ediliyorlar. Hem de azab edilme sebepleri büyük bir şeyden değildir. Bunlardan birisi sidikten sakınmazdı, diğeri ise koğuculuk ederdi
- Bāb: ...
- باب ...
‘H’ Ebu Hureyre r.a.’den Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu, dediği rivayet olunmuştur: '' Kabir azabının ekserisi sidik(ten sakınmamak)tan dolayıdır. '' Not: Zevaid de: ‘’İsnadı sahihtir, şahidleri vardır.’’
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Bekre r.a.’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem iki kabrin yanından geçti ve: '' Gerçekten bunlar azab edilmektedir. Azabları da büyük bir şeyden dolayı değildir. Bunların birisi sidik(ten sakınmadığı) için tazib ediliyor. Diğerine ise ğıybet (ettiği) için azab edilmektedir. '' Not: Zevaid'de şöyle denilmiştir; Buhari'nin rivayetinde (gıybet yerine) koğuculuk ifadesi var. Toberi el-At'raf'da bu hadisi Yahya aracılığı ile Abdurrahman bin Bekre'den, o da Ebu Bekre'den rivayet etmiştir, doğrusu da oradaki rivayettir. 347 348 349 İÇİN AÇIKLAMA: İbn-i Abbas'tan rivayet edilen (347 nolu) hadis Buhari ve Müslim'de daha uzun metinle rivayet edilmiştir. Müslim'in «Babu Necaseti'I-Bevl. .. » bölümünde rivayet olunan bu hadisin açıklamasını yapan Nevevi ezcümle şöyle söyler: 'Hadisin ........= «Ve bu iki kabir sahibinin azabı büyük bir şeyden dolayı değildir.» fıkrasına gelince, Buhari'nin Edeb kitabının En-Nemime babındaki rivayeti şöyledir: ....- « Ve bu iki kabir sahibinin azabı büyük bir şeyden dolayı değildir. Halbuki o şey aslında büyük (günah)tır ... » Buhari'nin Vudu kitabındaki rivayetinde de fıkra şöyledir: .......= «Ve bu iki kabir sahibinin azabı büyük bir şeyden dolayı değildir. Bilakis o şey şüphesiz büyük (günah)tır ... » Anılan kabir sahiplerinin azab edilmesine sebep olan suçun büyük olduğu, Buhari'nin bu iki rivayetindeki; ......... cümlesi ile sabittir. Bu duruma göre hadisin .......= ",Ve bu iki kabir sahibinin azabı büyük bir şeyden dolayı değildir ...'' fıkrasının te'vili gerekir. Alimler bu hususta iki tevil zikretmişlerdir : Birinci tevil: Kabir sahibIeri bu suçun büyük olmadıgını sanmışlardı. İkinci tevil: Bu suçtan sakınmak kabir sahibIeri ıçin büyük bir sorun değildi. Rahatlıkla bu suçtan uzak kalabilirlerdi. Merhum Kadi iyad şu üçüncü tevili de nakletmiştir: Azablanna sebep olan suç büyük günahların en büyüğü değil idi. Bu son tevil'e derim ki; Resul-i Ekrem s.a.v.'in bu söz ile maksadı halkı sakındırmaktır. Yani kimse sanmasın ki tazib ancak en büyük günahlardan dolayıdır. Çünkü tazib başka günahlar yüzünden de olabilir. Nitekim işte oldu. Bu iki suçun büyük günahlardan olduğunun sebebine gelince, sidikten sakınmamak, namazın bozulmasını gerektirir. Kılınan namaz kılınmamış sayılır. Bu nedenle sidikten kaçınmamak büyük günahtır. Koğuculuk ve fesatlık ise en çirkin şeylerdendir. Bilhassa bunu itiyad haline getirmek çok kötü bir şeydir. Kabit sahibinin bu çirkin şeyi defalarca işlediği hadisin: 'Koguculuk ederdi' tabirinden anlaşılır. Buhari ve Müsliın'in rivayetinde hadis metninin devamında ravi İbn-i Abbas r.a. şöyle buyurur: ''... Sonra Resulullah s.a.v. taze bir hurma dalını istedi. Getirilen dalı ikiye bölerek bu iki kabir üzerine birer parça dikti. Bunun hikmeti sorulunca da Resulullah s.a.v.: «Bu dallar yaş kaldığı müddetçe azablarının hafif kılınacağı umulur» diye cevap verdi. '' Kabir üzerine yaş hurma dallarının bırakılmasının hikmetine gelince alimler şöyle yorumlamışlar: Resulullah s.a.v. kabir sahipleri için şefaat dilemiş ve bırakılan dallar kuruyuncaya kadar azablarının hafif kılınması kabul edilmiştir. Konan dallar kuruyuncaya kadar Nebi s.a.v.'in kabir sahibIerine dua etmesi muhtemel olup bu nedenle azablarının bu sürece hafifletilmesi umulmuştur, diya.Yorum yapılmıştır. Bazı alimler de dallar yaş durdukça tesbih ederler, kuru dal ise tesbih etmez, diye yorumda bulunmuşlardır. Nitekim, '' ... Ve hiç bir varlık yoktur ki O'nu hamd ile tesbih etmesin ...'' buyurulmuştur. (İsra 44) Müfessirlerin çoğu böyle yorumlayarak demişler ki: Ayette geçen şeyden maksad yaşıyan şeydir. Her şeyin yaşaması kendisine özgü bir tarzdadır. Ağaç kurumadıkça, taş kesilmedikçe yaşarlar. Fakat muhakkik olan müfessir ve başka alimler ayetteki Şey kelimesine yaşama kaydını koşmamışlardır. Buna göre yaş, kuru her şey Allah'ı tesbih eder. Her şeyin Allah'ı tesbih ediş tarzı hususunda iki görüş vardır. Bir görüşe göre her şey bir eser olup sanii (yapıcısı) na delalet eder. Hal lisanı ile Allah'ı tesbih ve tenzih eder. Yani her türlü eksiklerden pak ve nezih olduğuna delalet eder. Muhakkik alimlerce desteklenen diğer görüşe göre yaş ve kuru her şey hakikaten Allah'ı tesbih eder. Allah Teala taş hakkında: .. ve şüphesiz taşlardan öylesi bulunur ki, Allah korkusundan aşağıya düşüverir •.... [Bakara. 74] buyurmuştur. Cansızların duygu sahibi kılınması aklen mahal degildir. Bu durum nass ile bildirilince ona dönüıür. Alimler bu hadise dayanarak kabir yanında Kur'an-ı Kerim'i okumayı müstahap sayarak demişler ki: Yaş hurma dalının tesbihi ile azabın hafifletilmesi umulurken Kur'an tilavetı ile azabın tahfifi daha çok umulmaya değer. Buhari'nin beyanına göre Ashab'dan Büreyde bin El-Hasib El-Eslemi r.a.. kabrine yaş olan iki hurma dalının konmasını vasiyet etmiştir. HADisTEN ÇıKARıLAN şER'i HÜKÜMLER 1. Kabir azabının varlığı isbat ediliyor. Hak ehlinin mezhebi de budur. Mutezililer buna inanmazlar. 2. Sidik damlaları necis (= pis) tir. 3. Koğuculuk ağır günahlardandır. Nevevl rahimehullah'ın verdiği izah burada bitti. [-Müslim'in şerhi Nevevi cild 3, sah. 122•]
- Bāb: ...
- باب ...
El-Muhacir bin Kunfuz bin Umeyr bin Cuzan r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem küçük abdestini bozarken ben yanına varıp selam verdim. O, selamımı hemen almadı.( Abdest aldıktan sonra selamı cevapladı) ve abdestle meşguliyetini bitirince şöyle buyurdu: ‘‘Senin selamını (hemen) almama yegane mani, benim o esnada abdestsiz olmam idi. '' Ebul-Hasan bin Seleme’de: Ebu Hatim, El-Ensari, Said bin Ebi Arube… senedi ile bu hadisi rivayet etti
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem küçük abdest bozarken, bir adam O’nun yanına geçti ve O’na selam verdi. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem ise onun selamını hemen almadı.Abdest bozma işinden boşalınca iki elini toprağa vurup teyemmüm etti ve bundan sonra adamın selamını aldı. Not: Ravilerden Mesleme bin Ali'nin zayıflığı dolayısıyla hadisin isnadı Zevaid'de zayıf olarak gösterilmiştir. Buhari ve Ebu Zur'a da onun hadislerinin münker olduğunu söylemişlerdir. El-Hakim de; Mesleme, el-Evzai'den ve başka zatlardan münker ve mevdu hadisler rivayet eder, demiştir. Sindi demiştir ki bununla beraber hadisin metni Ebu Davud'un Süneninde, Teyemmüm bahsinde İbn-i Ömer ve Ebü'l-Cüheym'in rivayeti ile gelmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir bin Abdillah r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem küçük abdestini bozmakta iken bir adam O’nun yanına geçti ve O’na selam verdi. Resul-i Ekrem biraz sonra adama şöyle karşılık verdi: '' Buna benzer hal üzerinde beni gördüğün zaman sakın bana selam verme.Çünkü sen şunu yaparsan (selam verirsen) şüphesiz ben senin selamını almıyacağım. '' Not: Hadisin isnadının vahi olduğu çünkü Süveyd'den başka raviler de bunu rivayet ettikleri Zevaid'de ifade edilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
İbni Ömer r.a.’dan rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem küçük su dökerken bir adam O’nun yanından geçti ve O’na selam verdi. (Fakat) Resul-i Ekrem onun selamını almadı. Not: Zevaid'de, beyan edildiğine göre Buhari hariç Kütüb•i Hamse'de İbn-i Ömer r.a.'in bu hadisi rivayet edilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.a.’nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i büyük abdestini bozup da su ile taharetlenmeden (heladan) çıktığını katiyen görmedim
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Süfyan r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Bana Ebu Eyyüb El-Ensari, Cabir bin Abdillah ve Enes bin Malik r.a. haber verdiler ki şu ayet nazil oldu: '' Orada (= Kuba mescidinde) pisliklerden iyice temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da böyle çok temizlenenleri sever. '' ( Tevbe 108) Ve Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: '' Ey Ensar topluluğu! Temizlik hakkında şüphesiz Allah sizi övdü. ( Yukarıda meali verilen ayeti indirdi) Sizin övgüye layık temizliğiniz nedir? '' buyurdu. Onlar da: Biz namaz için abdest alırız. Cünüplükten dolayı boy abdesti alırız ve (abdest bozunca) su ile taharetleniriz, diye cevap verince Resul-i Ekrem s.a.v. : '' İşte budur temizliğiniz. O halde bu temizliğe sımsıkı sarılınız. '' buyurdu. Not: Bu hadisin ravilerinden utbe bin Ebi Hakim'in zayıf olduğu ve Talha bin Nafi'in de Ebu Eyyub'a ulaşmadığı hususu Zevaid'de ifade edilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem makadını üç defa yıkardı. İbni Ömer r.a. dedi ki: ''Biz (de) bunu yaptık ve bunu hem deva hem de temizlik bildik. Ebul-Hasan bin Seleme dedi ki: Bize Ebu Hatim ve İbrahim bin Süleyman el-Vasıti’nin dediklerine göre kendilerine Ebu Naim ve Ebu Naim’e de Şerik (kendisinden önceki mezkur raviler senedi ile) hadisi rivayet etmiştir. Not: Zevaid'de beyan edildiğine göre senedin ravilerinden Zeyd el-Ammi ve Cabir el-Ca'fi zayıf oldukları için bu isnad zayıftır. Şu'be ve Süfyan-ı Sevri. Cabir'i sıka olarak kabul etmişler ise de Eyyub-i Sahtiyani, Cabir'i tekzib etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah s.a.v. şöyle buyurmuştur: '' Kuba halkı hakkında: ‘...Orada pisliklerden iyice temizlenmeyi seven adamlar vardır.Allah da böylece çok temizlenenleri sever. ‘ (Tevbe,108) ayeti indi. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki: '' Onlar (Kuba ehli) su ile taharetlenirlerdi.Bu nedenle onlar hakkında bu (övücü) ayet indi. '' Not: Ebu Hureyre'nin bu hadisini Ebu Davud Taharet kitabının başında ve Tirmizi de Tefsir bahsinde rivayet etmişlerdir. Zevaid sahibi buna işaret etmiştir. Diğer tahric: Ebu Davud, tahare; Tirmizi, tefsir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem büyük abdestini bozduktan sonra bir kaptaki su ile taharetlendi ve bundan sonra da elini toprağa sürdü
- Bāb: ...
- باب ...
Cerir (bin Abdillah El- Bicli) r.a.’den rivayet edildiğine göre: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir ağaçlığa girip abdestini bozdu ve biraz sonra Cerir O’na deriden mamül bir kap su götürdü. Resul-i Ekrem o sudan taharetlendi ve elini toprağa sürdü
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir r.a.’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem eskiya (= su, süt ve benzerleri için deriden mamül kabları)mızın ağzını bağlamamızı ve kablarımızın (üstünü) örtmemizi emretti
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem için üstü örtülü 3 kabı akşamdan hazırladım. Birisi abdesti için, birisi misvakı için, diğer kab da içme suyu için. Not: Hadisin ravilerinden Haris bin el-Hirrit'in zayıf olduğu hususunda alimler ittifak ettikleri gerekçesi ile bu isnadın zayıflığı Zevaid'de belirtilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
İbni Abbas r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendi abdest suyunu kimseye hazırlatmazdı (veyahut) abdest almada kimseden yardım istemezdi. Verdiği sadakasını da kimseye bırakmazdı. Bizzat kendisi verirdi. Not: Hadisin ravilerinden Mutahhar bin el-Heysem zayıf olduğundan isnadın zayıflığı Zevaid'de bildirilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Rezin r.a.’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ben Ebu Hureyre r.a.’ı, eliyle alnına vurarak şöyle söylerken gördüm: - Ey Irak halkı! Siz zan ediyorsunuz ki sizler için sevap ve ecir, benim için de günah hasıl olsun diye ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem üzerine yalan söylüyorum. Ben Resulullah s.a.v.’den şöyle buyururken (bizzat) şüphesiz işittiğime şahadet ederim: '' Köpek, birinizin kabını yaladığı zaman o (kabı) yedi defa yıkasın. '' AÇIKLAMA 366’da
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Şüphesiz Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki: '' Köpek, birinizin kabını yaladığı zaman o (kabı) yedi defa yıkasın. '' AÇIKLAMA 366’da
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah bin El-Muğaffel r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu, demiştir: '' Köpek kabı yaladığı zaman o (kabı) yedi defa yıkayınız. Sekizinci olarak toprakla tazir ediniz (toprağa bulanmış su ile yıkayınız.) '' AÇIKLAMA 366’da
- Bāb: ...
- باب ...
İbni Ömer r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu,demiştir: '' Köpek sizden birisinin kabını yaladığı zaman o (kabı) yedi defa yıkasın
- Bāb: ...
- باب ...
Kebşe binti Kab r.a.’dan rivayet edildiğine göre: Kendisi Katade r.a.’ın abdest alması için (bir kaba) su döktü. Kebşe, Ebu Katade’nin bir oğlunun (Abdullah’ın) nikahı altında idi. Bir kedi gelerek o kabdan su içmek istedi. Ebu Katade kabı kediye doğru eğip (kolayca su içmesini sağladı.) Ben de Ebu Katade’ye bakıp durdum.Bunun üzerine Ebu Katade bana şöyle dedi: Ey kardeşimin kızı! Sen hayret mi ediyorsun? Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki: '' Şüphesiz kedi necis (pis) değildir. Çünkü o etrafınızda) çok dönüp dolaşan erkekler veya dişilerdendir. '' Diğer tahric: Malik, muvatta; Ahmed, müsned; Ebu Davud, sünen; Nesei. Tirmizi, Darekutni. Beyhaki ve Darimi tarafından da rivayet edilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe radiyallahu anha’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: Önceden kedinin su içtiği bir kabtan ben ve Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem abdest alırdık. Not: İsnadında. zayıf olan Harise bin Ebi'r-Rical'in bulunduğu Zevaid'de belirtilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.’den rivayet edildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: '' Kedi, namazı bozmaz. Çünkü süphesiz o, evin eşyasındandır. '' Zevaid de: İbn-i Huzeyme sahihinde ve el-Hakim Müstedrekinde … tahric etti. AÇIKLAMA : Namaza duran kimsenin önünden kedinin geçmesi ile namazın bozulmadığı hadiste hükme bağlanıyor. Sebebi ise kedinin (yararlı) ev eşyasından sayılmasıdır. Sindi diyor ki: "Bir de kedinin geçmesine mani olmanın güçlüğü var. Bu durum açık olduğu için hadiste belirtilmemiştir. Hadisteki maksad ise, kedinin; siyah köpek, merkep ve kadından farklı olduğunu belirtmektir. Kadın da kedi gibi daima evde bulunduğu halde namaza duranın önünden geçmemesi güç bir sorun arzetmez. Yahut hadisten maksad kedinin, köpek ve merkepten farklı oluşunu ifade etmektir. Böyle yorum yapıldığı takdirde, kedinin zaptedilmesinin güçlük durumunu dikkate almaya gerek kalmaz.» Hadisin açıklaması dolayısıyle kadın, merkep ve siyah köpeğin namaza duran kimsenin önünden geçmesi halinde namazın bozulup bozulmadığı hususuna da değinmek gerekir kanaatindeyim. Müslim'de Namaz kitabının 49'uncu babında Ebu Hureyre r.a.'den rivayet edilen bir hadis'e göre Resulullah s.a.v. şöyle buyurmuştur: .........'..Kadın, merkep ve köpek (önünden geçtikleri kişinin) namazını bozarlar.»" Ebu Zer' r.a.'ın rivayetindeki uzunca hadisin bu fıkrası şöyledir: ...........= "Çünkü sütreye doğru durmayanın namazını, merkep, kadın ve siyah köpek bozar ... » Müslim'in şarihi Nevevi bu hadisleri izah ederken ezcümle şöyle söyler: "Alimler, bunların namazı bozup bozmadığı hususunda değişik hükümler vermişlerdir: Bazı alimler bunların namazı bozduklarını söylemişlerdir. Ahmed bin Hanbel ''Siyah köpek namazı bozar. Fakat kadın ve merkeb'in namazı bozdukları hususunda kalbimde tereddüt vardır, ''demiştir. Bu imamın siyah köpek hakkında kesin hüküm vermesinin sebebi. aksini bildiren bir hadisin olmayışıdır. Ama kadının geçmesi ile namazın bozulmadığı hakkında Hz. Aişe (r.anha,)'dan bu hadisten sonra Müslim'in rivayet ettiği hadis vardır. Keza merkebin geçmesi ile namazın bozulmadığına dair İbn-i Abbas (r.a.)'den Müslim'in rivayet ettiği hadis bu hadisten evvel geçmektedir. İmamlardan Malik, Ebu Hanife ve Şafii (r.a.) ve selef ile halefin cumhuru; «Ne mezkür canlıların ne de başka hiç bir canlının geçmesi ile namaza duran kişinin namazı bozulmaz» demişlerdir. Bunlara göre kadın, merkep ve siyah köpeğin geçmesi ile namaz bozulur hükmünün çıkarıldığı hadisteki kelime .... fiilidir. Bu fiil lügatta 'keser, bozar,' anlamını taşıyor ise de buradaki maksad namazın bozulması değil, noksan olmasıdır. Yani namaza duran kişinin kalbi, onun önünden geçen şeylere meşgul olmakla namazdaki huzur ve huşu zedelenir. Bazı alimler, bozulur diyen hadisin; «Hiçbir şey namazı bozmaz. Sizin gücünüz dahilinde 'namazınızın önünden geçmek isteyeni defedin' hadisi ile mensuh olduğunu iddia etmişler ise de bu iddiaya pek rıza gösterilmemiştir. Çünkü hadislerin nesih yoluna hemen gidilemez, Ancak bir diğerine görünüşte zıt olan hadisler arasında uzlaştırma ve hepsinin geçerliliği sağlanamaz, tevili mümkün görülemez ve hadislerin hangisinin önce hangisinin sonra buyurulduğunu bilirsek o zaman nesih yoluna gidilir. Burada hadislerin tarihlerini bilmiyoruz, hepsinin geçerliliği ve tevili mümkündür. Nitekim yukarda tevil şeklini izah ettik. Diğer taraftan nasih olduğu iddia edilen hadis zayıt'tır. Hanefi mezhebine ait fıkıh kitaplarında İbn-i Abidin'in "Namazı bozan şeyler''e dair olan babta şöyle der: ''Namaza duranın önünden geçen şey ne olursa olsun namazı bozmaz. Zahiriye mezhebine mensub alimlerin; «Kadın, köpek ve merkebin geçmesi ile namaz bozulur» sözleri merduttur. Keza (Hanbeli İmamı) Ahmed'in siygh köpeğe mahsus benzer hükmü de Hanefi alimlerince kabule şayan görülmemiştir:. Bu hususta delil olarak gösterdikleri hadis mensuhtur.'' Şafii fıkıh kitaplarından Minhac'ın şerhi Nihayetu'l-Muhtac'ın 'Namazı bozan şeyler' babında aynen şöyle söylenir: «Namaza duranın önünden kadın, merkep. köpek ve benzeri bir şeyin geçmesi ile namaz bozulmaz. Sahih-i Müslim'deki : ''Kadın, köpek ve merkep namazı keser.'' mealindeki hadisten murad bunların namaz kılanı meşgul etmekle namazdaki huşuu kesmeleridir
- Bāb: ...
- باب ...
İbni Abbas r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hanımlarından biri (Meymune) büyükçe bir çanakta(ki sudan bir miktarla) gusletti.Biraz sonra Resulullah s.a.v. gelerek (o sudan) gusletmek veya abdest almak istedi. Bunun üzerine hanım: Ya Resulullah! Şüphesiz ben cünüp idim. (Bu sudan guslettim) dedi. Resulullah s.a.v. de: '' Su necis olmaz '' buyurdu. AÇIKLAMA : Hadis'i, Tirmizi, Nesei, Ebu Davud, Ahmed ve Beyhaki de rivayet etmişlerdir. Ebu Davud. Taharet kitabının "SU NECİS OLMAZ'' başlığı ile açtığı babta, hadisi aynı senedie rivayet etmiştir. Yalnız burada son ravi Ebu Bekir bin Şeybe iken orada bunun yerine Müsedded var. EI-Menhel yazarı, hadisi açıklarken şöyle söyler: Hadiste ismi anılmayan hanım Meymune r.anha'dır. Çünkü Darekutni'nin İbn-i Abbas'tan aldığı rivayette bu olay Meymune'nin ağzından anlatılıyor. (İbn-i Maceh'in (372 nolu) hadisi de buna delalet ediyor. (Annemiz) Meymune (r.anha), büyükçe bir çanaktaki sudan bir miktarını avuçlamak suretiyle boy abdestini aldıktan sonra Resul-i Ekrem s.a.v. gelerek çanakta kalan su ile abdest veya boy abdestini almak istiyor. Meymune (r.anha) ise cünüp iken elini soktuğu çanaktan su almakla artan suyun artık abdest ve ğusülde kullanılamıyacağını sandığı için durumu Resul-i Ekrem'e haber veriyor. Resul-i Ekrem ise cünüp bir uzvun necis bir uzuv gibi suyu necis etmediğini bildiriyor. Hadisteki; الَمْاء لاَ يجنب (el mai la yucnibu.) cümlesinin lugat manası: "Su cünüp olmaz.'' demek ise de bu cümleyi: "Su necis olmaz'' şeklinde terceme etmek gerekir. Çünkü Nesei'nin rivayetinde bu cümle şöyledir: ............. "Şüphesiz bir şey (yani cünüp uzuv) suyu necis etmez.'' Resul-i Ekrem burada müşakele denilen edebi san'ata uygun olarak yani Meymune'nin kullanmış olduğu cünüplük tabirine uysun diye "La Yucnibu'' tabirini kullanmıştır. İmam Malik, Nehai, Hasan-ı Basri ve Sevri bu hadisi delil göstererek abdest ve ğusülde kullanılmış olan suyun, temizleyici olduğuna yani necasetin giderilmesinde ve abdest ile gusülde kullanılabildiğine hükmetmişlerdir. Fakat abdest ve ğusülde kullanılmış olan ve fıkıh lisanında «Müsta'mel» adını alan suyun temiz olmakla beraber temizleyici olmadığına hükmeden fıkıh alimleri bu hadisin delil gösterilemiyeceğini beyan etmişlerdir. Şöyle ki: Meymune, çanağın içinde ğusletmemiştir. Çanaktan su avuçlayıp çanak dışında yıkanmıştır. Çünkü çanak içinde yıkanması çok zor ve uzak bir ihtimaldir. Muhtemel olan bir şey ise delil olamaz. Kaldı ki Beğavi'nin Şerhu's-Sünne'de ve EI-Mesabih'teki İbn-i Abbas'ın rivayeti (37) açıkca belirtiyor ki Meymune çanaktaki suyun bir miktarını kullanmış ve bir miktar su artmıştır. Resul-i Ekrem de artan su ile ğusletmiştir. Ğusülden artmış olan suyun temizleyici oluşu ğusülde kullanılmış olan suyun temizleyici olduğuna delalet etmez. EI-Menhel yazarı, El-Mirkat' tan naklen yukardaki malümatı verdikten sonra hadisten alınan fıkhi hükmü şöyle beyan ediyor: Kadının abdest veya ğusülde tek başına kullandığı sudan artan kısım ile erkek abdest ve ğuslünü alabilir. Ebu Hanife, Malik, Şafii ve alimlerin cumhuru bu hükme katılmışlardır
- Bāb: ...
- باب ...
İbni Abbas r.a.’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in zevcelerinden bir hanım cünüplükten gusletti. Onun kullandığı su'dan artan su ile bilahare Resul-i Ekrem abdest aldı ve ğusül etti
- Bāb: ...
- باب ...
Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem‘in zevcelerinden Meymune r.a.’dan rivayet edildiğine göre: Kendisinin cünüplükten dolayı aldığı boy abdestinden artan su ile Nebi s.a.v. abdest aldı
- Bāb: ...
- باب ...
El-Hakem bin Amr (el-Akra) r.a.’den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Şüphesiz Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kadının abdest suyunun artığı ile erkeğin abdest almasını yasakladı
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah bin Maceh (=müellifimiz) dedi ki sahih olanı birinci hadistir. (= El-Hakem’in hadisi) İkincisi (= Abdullah bin Sercis’in hadisi) ise zayıftır. Ebul Hasan bin Seleme dedi ki: Ebu Hatim ve Ebu Osman el-Muharibi bize tahdis ederek: El-Mualla bin Esed (mezkur yolla) aynı hadisi bize rivayet etti. 373, 374 AÇIKLAMA : İki hadiste geçen ..... kelimesi abdest için kullanılmaya şer'an elverişli su demektir. Böyle bir su gusül için de kullanılabilir. Aynı şekilde necasetten taharette de kullanılabilir. Vadu' adı verilen suya fıkıh lisanında «Tahur» da denilebilir. Temizleyicilik vasfı bakımından aynıdır. Şunu da belirtmek isteriz: Abdest için elverişli olan bir su ğusül için de kullanılabilir. Keza ğusül için kullanılabilen bir su ile abdest de alınabilir. Bu duruma göre: İlk hadis. kadının abdest veya ğusül için bir kısmını kullandığı sudan artan (yani kullanmadığı) kısım ile erkeğin abdest veya ğusül almasını menediyor. İkinci hadis ise erkeğin gusül veya abdestinden artan su ile kadının veya bunun aksine kadının gusül (veya abdestinden artan su ile erkeğin abdest veya gusül) almasını yasaklıyor ve erkek ile kadının bir kabtaki suyu. beraberce abdest veya gusül almak için kullanmalarına cevaz veriyor. Kadın veya erkeğin taharette (= abdest veya gusülde) kullandığı sudan artan kısmın diğeri tarafından taharette kullanılıp kullanılamıyacağı hususunda Sünen-İ Ebi Davud'un şerhi EI-Menhel'de 6 mezhebin bulunduğu belirtilerek şöyle bir izah yapılıyor; 1. Kadının taharetinden artan su ile erkek taharet yapamaz. Bunların beraber taharetlenmesi veyahut önce kadının taharetini yapıp ondan sonra erkeğin taharetlenmesi farketmez. Kadının ister cünüplükten ister aybaşı adetinden ötürü gusül etmesi veya başka nedenle taharetlenmesi neticeyi değiştirmez. Ömer bin El-Hattab, Abdullah bin Sercis, El-Hakem bin Amr, Said bin El-Müseyyeb ve İbn-i Hazm r.anhum'un mezhebi budur. Bunların delili ise El-Hakem'in hadisi (373 nolu) dur. 2. Kadın ile erkeğin aynı kabtan beraberce su alıp taharetlenmeleri caizdir. Fakat önce kadının taharetlenmesi halinde ondan artan su ile erkeğin taharetlenmesi caiz değildir. Davud, İshak ve bir rivayette Ahmed'in kavli budur. Onlar, bu hususların caiz olup olmadığı hususunda hadisler vardır. Kadının kullandığından artan su ile erkeğin taharetlenemiyeceği hususunda ise bir kaç Sahabi'den sahih hadis rivayet edilmiştir, demişlerdir. Bunlara şöyle cevap verilmiştir; «Yasaklamaya ait hadisler, tenzihan kerahete yorumlanmak suretiyle hadisler arasında görülen zahiri ihtilafın kaldırılması mümkündür. Diğer taraftan, ne şekilde• olursa olsun caizdir, diyen sahabiler de vardır. Ezcümle, Ali, İbn-i Abbas, Cabir, Ebu Hureyre, Enes, Aişe, Ümmü Seleme, Meymune ve Ümmü Hani r.anhum böyle söylemişlerdir.» 3. Kadın, cünüplük veya aybaşı adeti dolayısıyla guslettiği takdirde artan suyun erkek tarafından taharet işinde kullanılması yasaktır. Başka durumlarda yasaklık yoktur. Bu görüş İbn-i Ömer, Şa'bi ve Evzai'ye isnad edilmiştir. Bu görüşü destekliyen bir delil yoktur. 4. Ne erkek, kadının taharetinden artan suyu, ne de kadın, erkeğin taharetinden artan suyu taharette kullanamazlar. Fakat berabet kullanabilirler. Bunların delili (374 numarada geçen) AbduIIah bin Sercis r.a.'den ve bir rivayete göre başka sahabi'den rivayet edilen hadistir. Fakat bu hadis (bir önceki babta geçen 370, 371 ve 372 nolu) hadislere zahiren muhaliftir. 5. Kadın ve erkek gusül veya abdestlerini beraber bile alsalar hiç birisi diğerinin artığını taharette kullanamaz. Bu görüş Ebu Hureyre ve Ahmed r.a.'ya nisbet edilmiş ve İbn-i Abdi'l-Ber tarafından bir gruptan hikaye edilmiştir. Fakat söz konusu artık su ile taharetin yapılmasının caiz olduğuna delalet eden hadislerin açıklığı karşısında bu görüş reddedilmiştir. 6. Bahis konusu artık su ile kayıtsız şartsız taharet yapılabilir. Bu hususta erkek - kadın ayırımı yoktur. Yani kadının taharetinden, artan su ile erkek taharetlenebilir. Erkeğin taharetinden artan su ile de kadın taharetlenebilir. Bunların beraber veya birbirinden sonra gusül veya abdest almaları farketmez. Cumhur'un mezhebi budur. Ahmed'den böyle bir rivayet yapılmıştır. Resul-i Ekrem s.a.v.'in, bazı hanımlannın taharetlenmesinden artan su ile taharetlendiği (370, 371, 372 nolu) hadisler ve benzerleri ile sabittir. Keza bazı hanımları ile beraber taharetIendiği (376, 377, 378. 379,380 nolu) hadisler ve benzerleri ile sabittir. Artık sayılan mezkur su ile taharetlenmenin yasağına ait hadislere gelince cumhur alimleri şu çeşitli yorumlarda bulunmuşlardır: 1. Abdest veya ğusül yapılırken yıkanan uzuvlardan veya vücuttan ayrılan ve düşen su müsta'meldir. Bir daha o su ile abdest veya ğusül alınamaz, 2. Yasağa ait hadislerdeki yasaklama kabda artmış olan su ile taharet yapmak tenzihen kerahat manasınadır. Hattabi ise yasaklamaya ait hadisler mensuhtur, demiştir. ilk hadis, Ahmed , Beyhaki, Darekutni, Tirmizi ve Ebu Davud tarafından oda rivayet edilmişti.', Tirmizi; bu hadis hasen'dir, demiştir, İbn-i Maceh de bundan sonra gelen hadis'e tercih etmiştir, İbn-i Hibban ve Ebu Muhammed de el F.... bunu sahih saymışlardır. İkinci hadisi de Ahmed, Beyhaki. Ebu Davud ve Nesei de rivayet etmişlerdir. [EI-Menhel cilt 1 sah]
- Bāb: ...
- باب ...
Ali r.a.’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile hanımı aynı kab'dan (beraber) ğuslederlerdi ve birisi arkadaşının (guslünden) artanı ile ğusletmezdi. Not: Zevaid'de bu hadisin isnadı zayıf gösterilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.a.’den: Şöyle demiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ben bir kabtan ğuslederdik. AÇIKLAMA : Hadisi Buhari. Müslim. Nesei, Ebu Davud ve Beyhaki de bir kaç senedIe rivayet etmişlerdir. Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve hanımlarının bir kab'dan boy abdesti aldıkları hususunda Ali. Enes, Cabir bin Abdillah, İbn-l Ömer, Ümm-ü Hani, Ümm-ü Habibe, Meymune ve Ümmü Seleme r.a.'den ayrı ayrı rivayetler vardır. Bunların bır kısmı bu babta geçecektir. Buhari'nin bir rivayetinde; ... Her ikimiz de cünüp iken ve Ebu Davud'un rivayetinde aynı manayı ifade eden; ....... cümlesi bulunur. Şu halde yapılan ğusül cünüplük dolayısıyla idi HADİSTEN ÇIKARILAN FIKHİ HÜKÜMLER: 1. Cünüp olan birden fazla erkek ve kadın bir kabta bulunan suyu boy abdestinde kullanabilirler. (Ama karı ve koca durumunda olmayanların bir yerde bulunmalarının veya birlikte ğusletmelerinin haramlığı hususu ayrı bir mes'eledir,) 2. Cünüp adam necis sayılmaz. (Yani necis olan bir uzuv kabtaki suya batırılınca o su pislenmiş sayılır, ğusüI veya. abdest işinde kullanılmaz. Fakat cünüp olup da başka sebeple necis olmamış olan bir uzuv kabtaki suya - ğusül niyeti olmadan - batırılınca o su . pislenmiş sayılmaz. Onunla ğusül ve abdest alınabilir)
- Bāb: ...
- باب ...
(Mu'minlerin annelerinden olan) Meymune r.a.’dan: Şöyle söylemiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ben bir kab'dan ğuslederdik
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Hani r.a.’den şöyle demiştir: Şüphesiz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve (hanımı) Meymune r.a., içinde hamur eseri bulunan bir çanaktan ğuslettiler
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir bin Abdillah r.a.’dan: Şöyle demiştir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve hanımları bir kab'dan ğuslederlerdi. Zevaid de: ''Bu isnad hasendir
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Seleme r.a.’den rivayet edildiğine göre: Kendisi ve Resulullah s.a.v. bir kab'dan ğuslederlerdi
- Bāb: ...
- باب ...
(Abdullah) İbni Ömer r.a.’den şöyle rivayet edilmiştir: Erkekler ve Kadınlar, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem zamanında bir kab'dan abdest alırlardı. Diğer tahric: Ebu Davud, Nesei, Beyhaki ve İbn-i Huzeyme tarafından aynı sözlerle rivayet edilmiştir. AÇIKLAMA : EI-Menhel'de hadisle ilgili olarak şu izah var: ''Resulullah s.a.v. zamanında ... '' tabiri, hadisin hükmen merfu' olduğunu ifade eder. Çünkü Sahabi, bir fiili Resul-i Ekrem'in zamanına isnad edince merfu' hükmünde olur. Hadisin zahirine göre erkekler ile kadınlar bir kabtan aynı zamanda abdest alırlardı. Eğer böyle manalandırılırsa hadis eş durumunda olanlara ve mahremlere ait olur. Çünkü yabancı erkeklerle kadınların bir. kabtan aynı zamanda abdest almaları uzak bir ihtimaldir. İbnü't-Tin'in dediği gibi şayet hadis mahrem olanlara tahsis edilmeyerek genel olarak kabul edilirse hadisden maksad şu olur: ''Erkekler kendi aralarında toplu halde kadınlar da kendi aralarında toplu halde aynı kabtan abdest alırlardı." Bu takdirde erkekler ayrı, kadınlar da ayrı olmuş olur. Ebu Davud'un Müsedded'den bir rivayetinde bulunan "Cemian = toplu halde" kelimesi de İbnü't-Tin tarafından bu şekilde açıklanmıştır. Erkeklerin ve kadınların ayrı ayrı zamanlarda ama toplu halde aynı kaptan abdest almış olduğu burada anlatılmış oluyor. Bazıları da kadınların örtünmesine ait 'Hicab' emri gelmeden önceki zamanda erkeklerle kadınların bir arada ve aynı zamanda bir kaptan abdest aldıkları bu hadiste ifade edilmiş olabilir, demişler ise de bu yorum pek kabule şayan görülmemiştir. Çünkü bu hal akıldan bile uzaktır. Sindi de bu hadisle ilgili olarak ezcümle şöyle söyler: 'Suyuti, Rafii'den naklen beyan ettiğine göre bu hadis, eş durumunda olan erkek ve kadının bir kabtan beraber abdest aldıklarını, bu durumun Nebi s.a.v. zamanında yoğun olduğunu, Nebi s.a.v.in bu duruma itiraz etmediğini ve değiştirmediğini belirtmek içindir.» EI-Menhel yazarı daha sonra hadisten çıkarılan fıkıh hükmünün şu olduğunu ifade eder: 1. İki ve daha çok kimsenin bir kabtan suyu avuçlayarak (kabın dışında) abdest almaları caizdir. 2. El-Hafız, EI-Fetih'de demiştir ki: Kabtan su avuçlamakla, kabta kalan suyun müsta'mel sayılmayacağı hükmü bu hadisten çıkar. Çünkü onların kabları küçük idi. Nitekim Şafii bu hususu EI-Ümm'ün bir çok yerlerinde açıkça belirtmiştir. 3. Sindi'nin beyanına göre, bazı alimler: 'Bu hadis, kadının abdest artığı ile erkeğin abdest almasının caiz olduğuna delalet eder.' demiştir. Şöyle ki: Erkek ile kadın bir kabtan abdest alınca icabında kadın erkekten önce abdestini tamamlar, dolayısı ile erkek kadın artığı sayıları kabtaki su ile abdest almış sayılır. Eğer bu artik ile erkeğin abdest alması memmi olmuş olsaydı sahabiler bu artıkla abdest almayacaklar idi
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Subyetül-Cüheniyye r.a.’den: Şöyle söylemiştir: ''Tek bir kab'dan abdest alırken bazen benim elim ve Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in eli gelip giderdi. '' Ebu Abdillah bin Maceh dedi ki: '' Ümmü Subye’nin Kays kızı Halvete olduğunu Muhammed’den işittim,sonra Ebu Zura’ya anlattım.Ebu Zura : Muhammed doğru söyledi, dedi. Diğer tahric: Ebu Davud; Darekutni, Ahmed, Beyhaki, İbn-i Ebi Şeybe, Tabarani ve Tahavi; Buhari de EI-Edebu'l-Müfred'de nakletmiştir. (40) AÇIKLAMA : EI-Menhel yazarı, Ebu Davud'un rivayet ettiği bu hadisi açıklarken ez cümle şunları söyler: Ümmü Subye r.a.'nın maksadı: Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in bazen kendisinden önce ve bazen de kendisinden sonra suyu avuçla kabtan aldığını belirtmektedir. Ümmü Subye, Kays kızı Havlete'dir. Resul-i Ekrem'e biat edenlerdendir. Ravileri de Harrabuz'un oğulları Salim ve Nafi'dir. Ebu Davud ve İbn-i Maceh, onun hadislerini almışlardır. Ümmü Subye (r.a.) , Nebi (s.a.v.)'in mahremi veya zevcesi olmadığı halde, Nebi s.a.v. ile aynı kabtan abdest almaları nasıl caiz olur? denmesin, çünkü ikisinin arasında ve su kabı üzerinde bir perdenin gerilmiş olması ve perde arkasında durup sırayla suyu avuçlamış olmaları muhtemeldir. 'Sindi bu ihtimalin yanında ikinci bir ihtimalolarak bu durumun "HiCAB,. emrindcan önceki zamanda meydana gelmiş olmasıdır, der.' El-Menhel'de daha sonra hadisten çıkarılan şu fıkhi hükümleri anlatılır: 1. Abdestsiz bir kimsenin (temiz olan) eli ile kabtan avucuyla su alması caizdir. 2. Abdestsiz bir kimse (temiz olan) elini kaba batırmakla kabtaki su müstamel sayılmaz /temizleyicidir, taharette kullanılır.) 3. Kabta kalan su ile abdest alınabilir. 4. Biri erkek, diğeri kadın bile olsa iki kişinin tek bir kabtan abdest alması caizdir. (Yabancı erkek ile kadının bir arada bulunup abdest almalarının başka yönlerden yasak olması ayrı bir husustur)
- Bāb: ...
- باب ...
Resul-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den rivayet edildiğine göre: Kendisi ile eşi Aişe r.a. namaz için beraber abdest alırlardı
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbni Me'sud r.a.’den rivayet edildiğine göre, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem cinler gecesi ona: - ''Senin yanında abdeste elverişli su var mı?'' diye sordu. Abdullah: - Hayır! (su yoktur.) Ancak bir su kabında biraz nebiz (=hurma şırası) vardır, diye cevap verdi. Resul-i Ekrem : - '' (O), tertemiz hurma ve temizleyici sudur. '' buyurdu. Sonra (Onunla) abdest aldı. Vekiin hadisi budur. Not: Bunun senedinin sıhhat durumu ravi Ebu Zeyd'in durumuna bağlıdır. Bu ravi ise, Tirmizi ve başkasının dediği gibi hadisçilerce mechul bir kimsedir. Diğer tahric: Ahmed, Beyhaki, Ebu Davud, Tirmizi, İbn-i Ebi Şeybe, Darekutni ve Tahavi de hadisi müteaddit yollarla rivayet etmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbni Abbas r.a.’den rivayet edildiğine göre cinler gecesi Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Abdullah İbni Mesud’a: - Senin beraberinde su bulunur(mu)? buyurdu. Abdullah da: Hayır yanımda su yoktur. Ancak bir tulumda bulunan nebiz vardır, diye cevap verdi. Bunun üzerine Resulullah s.a.v.: '' Tertemiz hurma ve temizleyici sudur. Bana (=elime) dök '' buyurdu. Abdullah dedi ki: Bunun üzerine O’na (= O’nun eline) döktüm. O da o (nebiz) ile abdest aldı. '' Not: İbn-i Abbas (r.a.)'ın bu hadisini sadece musannıfımız rivayet etmiştir. Senedinde İbn-i Lahia bulunur. Halbuki bu zat zayıftır. Dolayısıyla sened zayıf sayılmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.’den: Şöyle demiştir: Bir adam, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e gelerek: Ya Resulallah! Biz deniz'e binerek beraberimizde (tatlı) az su taşırız. Eğer onunla abdest alırsak susamış (susuz) kalırız.Bu sebeple deniz suyu ile abdest alabilirmiyiz? diye sordu. Buna cevaben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: '' Deniz, suyu tahür (temizleyici)dir, meytesi (ölmüşü) helaldir. '' Diğer tahric: Malik, Ahmed, Nesei, Tirmizi. İbn-i Ebi Şeybe, İbn-i Huzeyme, İbn-i Hibban, Darimi, El-Hakim. Darekutni, ve İbnü'l-Carud AÇIKLAMA : Tirmizi, hadisin hasen-sahih olduğunu söylemiş, İbn-i Abdi'l-Ber, İbnü'l-Münzir ve Ebu Muhammed El-Bağavi de hadisin sıhhatına hükmederek alimlerc.e makbul sayıldığını belirtmişlerdir. Resul-i Ekrem (s.a.b.)'e müracaat eden zatın Abdullah El-Müdlici olduğu Darekutni'nin bazı senedIerinde belirtilmiş, Darimi'nin rivayetinde de «Beni Müdlic» kabilesinden bir adam ... diye geçer. El-Hakim'in rivayetinde ise: Bir avcı geldi...» ifadesi kullanılmıştır. Soru sahibinin maksadı: EI-Hakim ve El-Beyhaki'nin tafsilatlı olan rivayetinde açıklandığı gibi, avlanmak için denize açıldığında bazen abdest almak veya ğusletmek gerekir. Beraber götürülen tatlı su az olup hem içme hem taharet için bazen yetmez. Abdest veya ğusülde kullanıldığı takdirde içme suyu kalmaz. Deniz suyu acı olduğundan içmeye elverişli değildir. Acaba taharette kullanılabilir mi? Verilen cevapta deniz suyunun temizleyici olduğu bildirilmekle, abdest ve gusül'de kullanılabildiği gibi necasetin (pisliğin), giderilmesinde de kullanılabileceği belirtiliyor. Tahur: Temizleyici demektir. Tahur sayılan bir su hadesten taharette (abdest ve gusülde) ve necasetten (pislikten) taharette kullanılabilir. Soru sahibi, deniz suyunun abdest için kullanılıp kullanılamıyacağını sormuş, fakat Resul-i Ekrem (s.a.v.) daha kapsayıcı bir cevap vererek deniz suyunun taharetin her çeşidine elverişli olduğunu bildiriyor. Meyte: Boğazlanmadan ölen hayvan demektir. Çekirgeden başka karada yaşayan bütün hayvanlann meytesi necistir. Soru sahibi denizde yaşayan hayvanların meytesinin helal olup olmadığını sormadığı halde önemine binaen Resul-i Ekrem (s.a.v.) meytenin hükmünü bildirmekle bunun açıklanmasını gereğine işaret buyurmaktadır. Deniz meytesine ait hükmün cevapta yer alması sebebi şöyle de olabilir: Genel olarak meyte, necis olup içine düştüğü az suyu da necis eder. Deniz meytesinin diğer meytelerden farklı olup necis sayılmadığı bildirilmekle, deniz suyunun, içindeki meytesinden dolayı pislenmediği belirtiliyor. Böylece soru sahibinin ve emsalinin deniz meytesi ile deniz suyunun pislendiğini sanmaları önlenmiş oluyor. DENİZ MEYTELERİ HAKKINDAKİ ALİMLERİN FETVALARI: Taharet Kitabından bir babı konuya ayıran Ebu Davud'un Sünen şerhi EI-Menhel'de verilen geniş malumat şöyledir: 'Deniz meytesi hakkındaki alimlerin verdiği cevaplarda ayrıntılar vardır: Buhari'nin şarihi El-Ayni şöyle demiştir: Malik. Şafii ve Ahmed, bu hadise dayanarak deniz hayvanlarının hepsinin meytesi helaldır. Ancak Şafii ve Ahmed'den gelen bir rivayette kurbağa bu hükümden hariç tutulmuştur. Bu üç imam'a göre karada eti yenmeyen hayvanın denizdeki türünün meytesi de haramdır. Bizim arkadaşlarımız yani Hanefi alimleri ise; 'deniz hayvanlarından balık, bütün çeşitleri ile helaldır. Diğer deniz hayvanlarının eti yenmez. Çünkü Allah Teala; '' ... Ve murdar şeyleri de üzerlerine haram kılıyor ...'' mealindeki El-A'raf suresinin 157'nci ayetinde murdarları haram kılmıştır. Balıktan başkası murdardır. Hadisteki meyte (murdar) ise; balık ile yorumlanır. Nitekim Resul-i Ekrem (s.a.v.) : 'Bizim için iki meyte ve iki kan helal kılınmıştır. İki meyte balık ve çekirgedir ...' buyurmuştur; demişlerdir. (Ayni'den yapılan nakil burada bitti). Hanefi alimlere göre zahiren sebepsiz olarak ve kendi kendine ölüp su yüzüne çıkan ve karın kısmı yukarı çıkan balıklar yenilemez. Ama sıcak, soğuk veya başka sebeple ölen balık anılan durumda su yüzüne çıkmış olsa bile yenir. Kurbağa ve kaplumbağa gibi denizde ve karada yaşıyabilen .deniz hayvanının yenilmesi hususunda Maliki mezhebinde ihtilaf vardır. El-Baci, Muvatta' şerhinde diyor ki: Deniz hayvanı iki kısımdır. Bir kısmı karada yaşıyamaz. Balık türleri gibi. Diğeri karada da yaşıyabilendir. Kurbağa, yengeç ve kaplumbağa gibi. Balık ne şekilde ölürse ölsün tahirdir ve yenilir. Malik ve Şafii böyle hükmetmişlerdir. Ebu Hanife ise, kendi kendine ve sebepsiz ölen balık yinilmez, demiştir. = «Deniz altı ve taamı sizler için helal kılındı.» (Maide 96) ayeti ve (bu babta geçen) hadis bizim delilimizdir. Lügat ehli olan Ömer bin El-Hattab r.a. ayetin tefsirinde: Deniz avı senin avlandığındır. Taamı da denize atılandır, demiştir. Meyte kelimesi kayıtsız olarak şer-i şerifte kullanıldığı zaman boğazlanmadan ölen hayvan demektir. Deniz kurbağası ve kaplumbağası gibi karada hayatını sürdürebilen hayvan Malik'e göre temiz ve helaldır. Boğazlanması gerekmez. İbn-i Nafi ise; bunlar sebepsiz ölürse pistir ve haramdır, demiştir. tmam Malik'e göre bunlar balık gibi deniz hayvanı olup boğazlanmasına ihtiyaç yoktur. İbn-i Nafi'e göre ise bunlar kuş gibi karada yaşıyabilen hayvandır. (El-Baci'nin sözü burada bitti.) Hanbeli alimlerine göre deniz hayvanlarından kurbağa, yılan ve timsah yiyilmez, diğerlerin hepsi yiyilir. Şafii alimlerince genel hüküm budur: Yalnız denizde yaşayan ve karada yaşıyamayan hayvanlar balık şeklinde olmasa bile yinilir. Deniz köpeği ve deniz domuzu gibi. Fakat hem denizde hem karada yaşıyabilen hayvanların yinilmesi haramdır. Kurbağa, yengeç, yılan, kaplumbağa ve timsah gibi. Minhac'ın şerhi Nihayetü'I-Muhtaç müellifi El-AIIame Muhammed Er-Remli konu hakkında şöyle der: Karada yaşıyamıyan deniz hayvanlarından balık türü nasıl ölürse ölsün yenilir. Çünkü Cenab-ı Allah: «Deniz avı ve taamı sizin için helal kılındı» buyurmaktadır. (Maide 96) Sahabilarin ve tabiilerin cumhüru ayetteki «taamı» su yüzünde kalan, diye yorumlamışlardır. (Bu babta geçen) hadis de sahihtir. Evet su yüzünde kalan balık şayet şişerek sıhhi yönden zarar verecek durumda ise yinilmesi haramdır. Karada yaşıyamıyan diğer deniz hayvanları da nasıl ölürse ölsün en sahih kavle göre balık gibi helaldır. Er-Ravda'da belirtildiği gibi karada yaşayamayan bütün deniz hayvanlarına Semek = balık». deniIir. Balıktan. başka deniz hayvanlarının helal olmadığına dair bir kavil vardır. Bu kavIin delili : ''Bizim için iki meyte helal kılındı. Bunlar da balık ve çekirgedir.'' hadisidir. Fakat 'Semek - Balık' kelimesinin bütün deniz hayvanlarına verilen bir isim olduğu gerekçesi ile bu kavil reddedilmiştir. Şafii mezhebindeki diğer bir kavle göre deniz hayvanı. eğer karadaki benzeri yiyilen cinsten ise yenilir. Aksi takdirde yenmez. Buna göre deniz merkebi ve deniz köpeği yenmez. Kurbağa, yengeç, yılan ve kaplumbağa gibi hem denizde hem de karada yaşıyabilen hayvan yinilmez. Çünkü bunlar ham habistir hem de zararlıdır. Mutemed olan kavil budur. (Nihaye'nin sözü burada bitti.) HADİSTEN ÇıKARILAN FIKHİ HÜKÜMLER: 1. Kişi bilmediği bir sorunu ilim ehline sormalıdır. 2. Susuzluk korkusu bulunduğu takdirde içme suyunun abdestte kullanılmaması mübahtır. 3. Acı olan deniz suyu ile abdest almak caizdir. Selef ve halef'in cumhuru böyle demiştir. 4. Deniz hayvanları yenilir. Bunun tafsilatını yukarda gördük. 5. Balığın boğazlanması gerekmez. Diğer deniz hayvanları da balik gibidir. 6. Müftü, sorulan soruya uzaktan veya yakından ilişkin hususlar soru sahibinin ihtiyacını sezdiğinde sorunun cevabını verirken bu hususları da anlatmalıdır. Hulasa bu hadis, bir çok hükümleri ve önemli kaideleri içermektedir. Bu nedenledir ki Şafii (Rahimehullah): Bu hadis taharet ilminin yarısıdır. demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Müslim bin Mahşi’nin İbnül Farisi r.a.’den rivayet ettiğine göre şöyle söylemiştir: Ben avcılık ederdim. Bir kırbam (= su kabım) vardı. Ona su koyardım ve ben deniz suyu ile abdest aldım.Sonra bunu Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e anlattım.Bunun üzerine Resul-i Ekrem : '' Deniz, suyu tahür (=temizleyici)dir, meytesi (murdar'ı) helaldir. '' buyurdu. Not: Sindi'nin Zevaid'den naklen beyan ettiğine göre hadisin isnadındaki raviler sikalardan ibarettir. Ancak Müslim bin Mahşi. sahabi olan el-Firasi'den hadis işitmemiş, ancak EI-Firasi'nin oğlundan hadis dinlemiştir. EI•Firasi'nin oğlu ise sahabi değildir. Bu sebeple hadisi babasından rivayet etmiştir. (Yani avcılık eden Nebi s.a.v. ile görüşüp babasından rivayet eden EI-Firasi'dir. oğlu değildir. Bu duruma göre senedden EI•Firasi düşmüş görülür)
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir r.a.’den rivayet edildiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e deniz suyu(nun hükmü) sorulmuş, O da: '' Deniz, suyu tahür (=temizleyici)dir, meytesi (ölüsü) helaldir. '' buyurdu. Müellifimiz, yine Cabir bin Abdillah’a ulaşan ikinci bir senedin müellifin şeyhinden yukarıya doğru şu zatlardan ibaret olduğunu ifade ediyor: Ebul Hasan bin Seleme,Ali bin El-Hasan El-Hestecani, Ahmed bin Hanbel, Ebul-Kasım bin Ebiz-Ziyad, İshak bin Hazım,Ubeydullah İbni Mıksem ve Cabir bin Abdillah … (Radıyallahu anhum). Not: Zevaid'de belirtildiğıne göre İbn-i Hibban ve Darekutni de hadisi yine Cabir bin Abdillah'a ulaşan birer senedIe rivayet etmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
El-Muğire bin Şube r.a.’den: Şöyle söylemiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem abdest'ini bozmak için dışarı çıktı. (Kaza-ı hacetten) sonra dönünce ben bir su kabı ile O’nu karşıladım. Ve suyunu dökmeye başladım, önce ellerini, sonra yüzünü yıkadı. Bundan sonra kollarını yıkamaya davrandı. Cübbesi(nin yeni)nin darlığı mani oldu. Bunun üzerine (mübarek) ellerini cübbenin altından çıkarıp yıkadı ve mestleri üzerine mesh etti. Sonra bizimle beraber namaz kıldı. AÇIKLAMA : Hadis, Buhari, Müslim, Nesai ve Ebu Davud tarafından muhtelif sözlerle uzun ve kısa metinler halinde müteaddit senetlerle rivayet edilmiştir. Ebu Davud'un uzun bir metin halindeki rivayetlerinin birisi şöyledir: Muğire bin Şu'be (r.a.)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Tebuk savaşında bir gün fecirden önce Resulullah (s.a.v.) yoldan ayrıldı. Ben de O'nunla beraber ayrıldım. O, devesini çökerterek abdest bozmak için uzaklaştı. Sonra gelince ben su kabından eline su döktüm. Önce ellerini, sonra yüzünü yıkadı. Daha sonra kollarını açmak istedi. Cübbesinin yenlerinin darlığı engel oldu. Bunun üzerine kollarını içeri sokup cübbenin altından çıkardı da dirseklerle beraber kollarını yıkadı. Ve başını meshetti. Daha sonra mestleri üzerine meshetti. Sonra bineğine binerek Medine-i Münevvere'ye doğru yola çıktık. Nihayet halkı namaz kılarken bulduk. Namaz zamanı geldiğinde halk Abdurrahman bin Avf'ı imamlığa geçirerek sabah namazının bir rek'atını kılmış olarak bulduk. Resulullah (s.a.v.) müslümanların saffına katılarak Abdurrahman bin Avf'ın arkasında bir rek'at namaz kıldı. Sonra Abdurrahman selam verince Resulullah (s.a.v.) ikinci rek'atına kalktı. Müslümanlar Resul-i Ekrem'den önce bir rek'at namaz kılmakla acele etmek hatasına düştükleri endişesi ile çok tesbih etmeye başladılar. Resulullah (s.a.v.) selam verince cemaata: "Siz vakti gelince namaza durmakla isabetli hareket ettiniz. Veya iyi ettiniz.» buyurdu. Bu Ebu Davud'un rivayetinde olduğu gibi bir çok rivayette, Resul-i Ekrem'in söz konusu gün ve vakitte Abdurrahman r.a.'e- uyduğu belirtilmiştir. İbn-i Maceh'in buradaki rivayetinde ve Müslim'in bir rivayetinde; ... tabiri kullanılmıştır. Bu cümlenin zahirine göre manası şudur: "Nebi s.a.v. bize namaz kıldırdı.'' Bu hususu aydınlatmak için Sindi şöyle der: Bölümün zahirine göre Nebi s.a.v. onlara namaz kıldırmıştır. Halbuki olayın sabah namazında meydana geldiği ve Abdurrahman bin Avf'ın cemaata namaz kıldırdığı, Nebi s.a.v.'in ikinci rek'atta cemaate yetiştiği, Abdurrahman'a uyarak arkasında bir rek'at kıldığı ve imam'ın selamından sonra kalkıp bir rek'at daha kıldığı sabit ve meşhurdur. Bu itibarla bölümü şöyle yorumlamak mümkündür: ......= « ••• Peygamber bizimle beraber namaz kıldı.» Yahut da Peygamber aynı abdestle onlara o gün öğle namazını kıldırdığı ifade edilmek istenmiştir, denilebilir. EI-Menhel'de belirtildiği gibi şöyle bir soru hatıra gelebilir: Hz. Aişe (r.anha)'dan rivayet edilen sahih hadisle sabittir ki Resul-i Ekrem'in son hastalığında O'nun emri ile Hz. Ebu Bekir cemaate namaz kıldırmaya başladıktan sonra Nebi s.a.v. gelince Ebu Bekir geri çekilmek istemiş ve Peygamber'in işareti üzerine yerinde durmuştur. Nebi s.a.v. Ebu Bekr'in yanında oturunca Ebu Bekir kendi namazını O'nun namazına, cemaat da namazlarını Ebu Bekr'in namazına bağlamıştır. Ebu Bekr, böyle yaparken Abdurrahman bin Avf, Peygamber'in gelişinden sonra nasıl yerinde durup imamlığını devam ettirmiştir? Soruya şöyle cevap verilmiştir: Abdurrahman da Ebu Bekr gibi geri çekilmek istemiş fakat resul-i Ekrem öne geçmemiştir. Çünkü Abdurrahman cemaate bir rek'at kıldırmış idi. Cemaatın namazının tertibi bozulmasın diye Peygamber öne geçmeyi terketti. Fakat Ebu Bekir henüz bir rek'at kıldırmamış iken resul-i Ekrem geldi. Şöyle de cevap verilebilir: Abdurrahman bir rek'at kıldırdıktan sonra gelen resul-i Ekrem mesbuki sayılır. Bütün rek'atlerde imama yetişmeyen ve mesbuki diye fıkıhta anılan kimsenin imama yetişmediği rek'atleri nasıl kılmasının gerekeceğini Resul-i Ekrem fi'len de beyan etmek istemiş olabilir. Ve bunun için Abdurrahman'a uymuş olabilir. Şöyle bir soru hatıra gelebilir: Resul-i Ekrem, ikisine de geri çekilmemeleri için işaret buyurmuştur. Neden Ebu Bekir geri çekildi de Abdurrahman çekilmedi? Bunun cevabı şudur: Ebu Bekir, edeb yoluna gitmeyi vucub için olmayan emre uymaya tercih etmiştir. Abdurrahman ise emre itaat etmeyi tercih etmiştir. Şüphesiz Ebu Bekr'in prensibi daha mükemmeldir. Şöyle demek de mümkündür: Ebu Bekr Resul-i Ekrem'in iyileşerek camiye geldiğini görünce sevincinden kendini tutamayıp geri çekilmiş teolabilir. Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in üzerindeki cübbe Buhari'nin bir rivayetine göre Şam tarafından, Ebu Davud'un bir rivayetine göre Rum tarafından gelme idi. FIKHİ HÜKÜMLER : 389 nolu hadis ve yukarda tercemesini verdiğimiz Ebu Davud'un uzunca hadisinden çıkarılan hükümlerin bir kaçını aşağıya alalım: 1. Abdest bozmak isteyen kişi yoldan ve halktan uzaklaşmalıdır. 2. Liyakatlı olanlara hizmet etmek meşru'dur. 3. Abdest alırken başkasından yardım isternek caizdir. 4. YenIeri dar olan elbiseyi giyrnek caizdir. 5. Mestler üzerine mesh etmek caizdir. 6. Üstün zatın kendisinden aşağı olan kişiye namazda uyması caizdir. 7. Bazı rek'atlerde imama yetişememiş olan (mesbuki) kişinin namazını nasıl tamamlıyacağı hükme bağlanmıştır. 8. Namaz, ilk vaktin fazileti kaçırılmadan kılınmalıdır
- Bāb: ...
- باب ...
Er-Rubeyyi binti Muavviz r.a.’den: Şöyle söylemiştir: Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e bir ıbrık su ile vardım. Kendisi : '' (Su) dök.'' buyurdu. Ben de (suyunu) dökmeye başladım. Yüzünü ve kollarını yıkadı. Yeni bir su alarak başının ön ve arkasını (tamamını) meshetti ve ayaklarını üçer defa yıkadı. AÇIKLAMA : Hadisin ravisi Er-Rubeyyi' r.anha Resul-i Ekrerrt (s.a.v.)'e biat ederek savaşlara katılan Ensar-ı Kiram'ın bahtiyar kadınlarındandır. Buhari ve Nesai'nin tahric ettikleri bir hadiste Er-Rubeyyi' : Biz Resulullah (s.a.v.) ile beraber savaşır, askere su verir, onlara hizmet eder, şehitleri ve yaralıları Medine-i Münevvere'ye götürürdük, demiştir. 21 hadisi var: Buhari ve Müslim 1 hadisini müttefiken ve yalnız, Buhari 2 hadisini rivayet etmişlerdir. Ebu Davud. Tirmizi, Nesai ve İbn-i Maceh de o'nun hadislerini nakletmişlerdir. Ravileri ise Nafi', Mevla, İbn-i Ömer, Ebu Seleme, SüI'eyman bin Yesar, Abdullah bin Muhammed, Halid bin Zekvan ve başkalarıdır. Er-Rubeyyi'in burada rivayet edilen hadisi, Tirmizi, Ahmed ve Beyhaki tarafından da rivayet edilmiştir. Ebu Davud da kısa ve uzun metinler halinde muhtelif yollarla rivayette bulunmuştur. El-Hafız, Telhis'te: Rubeyyi'in hadisi için bulunan yolların ve lafızların dönüm noktası ravi Abdullah İbn-i AkiI'dir ki o'nun zayıflığı söz konusu edilmiştir, der. Müellif'in rivayetinde Peygamber'in mübarek yüz ve kollarını kaçar defa yıkadığı beilrtilmemiş ve yüz yıkamadan önce el yıkamaya, ağız ile buruna su almaya, keza kulakları meshetmeye temas edilmemiştir. Fakat Ebu Davud'un rivayetlerinden birisinde Resul-i Ekrem'in (mübarek) ellerini (bileklere kadar) ve yüzünü üçer defa yıkadığını, bir defa (mübarek) ağzına ve burnuna su aldığını, kollarını üçer defa yıkadığını, başının arkasını ve önünü iki defa meshettiğini, kulağının her tarafını meshettiğini ve ayaklarını üçer defa yıkadığını belirtiyor. Abdest uzuvlarının kaçar defa yıkandığı hususu, İbn-i Maceh'in Süneninde Taharet Kitabı'nın 45 ila 53'üncü bablarında rivayet edilen hadislerin tercemesi yapılırken anlatılacak inşaallah. Abdest almada başkasının yardımcı olması hususuna gelince, bu bab ta geçen hadisler abdest almak için başkasından yardım istemenin caiz oıduğuna delalet eder. Müslim'in "Mestler üzerine meshetmek» babında rivayet olunan Muğire'nin hadisini açıklayan Nevevi özetle şöyle söyler: Abdestte yardım istemenin caiz olduğuna bu hadis delalet eder. Ayrıca Usame bin Zeyd (r.a.)'in hadisinde Resul-i Ekrem'in Arefe'den dönüşünde abdest alırken, suyunun Usame tarafından döküldüğü sabittir. Sabit olmayan bazı hadislerde, abdest için yardım istemek yasaklanmıştır. Arkadaşlarımız, söz konusu yardım isternek üç kısımdır. demişlerdir : 1. Abdest suyunun hazırlanması için başkasından yardım isternek. Bunda ne kerahet var ne de noksanlık. 2. Abdest uzuvlarını yıkamak için başkasından yardım isternek ve o'na yıkatmaktır. Bunda kerahet var. Ancak bir zaruret ve ihtiyaç duyulursa kerahet yoktur. 3. Abdest suyunu başkasına döktürmektir. En iyisi bunu yapmamaktır. Ama, buna mekruh denilir mi? Bu hususta iki türlü fetva vardır. Bazılarına göre mekruhtur. Abdest alanın eline su döken kişi, abdest alan adamın solunda durmalıdır. Hanefi fıkıh alimlerinden İbn-i Abidin, abdestin müstahabları bahsinde, abdestte başkasından yardım isternek hususunda müteaddit kitablardan nakiller yaptıktan sonra şöyle söyler; 'EI-Hilye'de Buhari, Müslim ve diğer hadis kitabIarından naklen zikredilen bir çok hadiste Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in istemesi üzerine ve istemeden, abdest suyunun başkası tarafından döküldüğü açıkça belirtilmiştir. El-Hilye yazarı bu hadisleri kaydettikten sonra şunları söyler: Resul-i Ekrem'in mekruh'olan bir şeyi yapmadığı kesindir. Şu halde, başkasına su döktürmesi işi kerahetsiz cevazla yorumlanır. Bir şeyin mekruh olduğuna dair delil bulunduğu halde Resul-i Ekrem tarafından yapılmış ise o işin ümmeti için mekruh olmakla beraber cevazını bildirmek için yapmıştır, denilir. Burada Keraheti ifade eden bir delil yoktur. Hz.. Ömer (r.a.)'in: Abdest hususunda kimsenin bana yardım etmesini sevmem, mealindeki hadis zayıttır. Keza, Resul-i Ekrem abdest işini kimseye bırakmazdı, şeklindeki hadis de zayıttır. Bunlar sabit olmuş olsaydı bile yukarıda (EI-Hilye)'de geçen sahih hadislere karşı güçsüzdür. Kaldı ki, anılan iki hadisten maksad, abdest uzuvlarını başka şahsa yıkattırmak hususu olabilir. El-İhtiyar'ın: 'Acizlik hali olmadan abdest işinde başkasından yardım istemek mekruhtur...' sözünden maksadının da bu olduğu umulur." İbn-i Abidin, yukarıya özetini aldığım EI-Hilye'nin sözünden sonra diyor ki : Hulasa: Abdest için istenen yardım su hazırlatmak veya su döktürrnek tarzında olursa bunda kat'iyyen kerahet yoktur. Şayet yardım, yıkama ve mesh işini başkasına özürsüz yaptırmak şeklinde ise mekruhtur. Bunun için Tatarhimiye'de: Abdestin adabından birisi de kişinin abdest işini bizzat görmesidir. Eğer başkasından yardım isterse yıkayıcı kendisi olduktan sonra kerahet yoktur. denilmiştir." Şafii fıkıh kitapIarından Nihayetu'l-Muhtaç yazarı abdest babında şunları beyan eder: «Özür olmaksızın abdest suyunun başka şahıs tarafından dökülmesini istememek sünnettir. İstemek ise mekruh değil ama uygun da sayılmaz. Abdest suyunu hazırlatmak şeklindeki yardım talebi ise mübahtır. Özürsüz halde abdest uzuvlarını başkasına yıkatmak şeklindeki yardım isternek mekruhtur. Özür dolayısıyla abdest almaya gücü yetmeyen kimse ise maddi durumu ücret ödemeye müsait olduğu takdirde ücretle bile olsa başkasına abdestini aldırması zorunludur. Maddi durumun müsaitliği ölçüsü fitre ödemek hususundaki ölçüdür .. (Aile efradının ve kendisinin bir günlük nafakasından fazla olarak ödeyeceği ücrete sahıp olması ölçüsüdür)
- Bāb: ...
- باب ...
Safvan bin Assal r.a.’den: Şöyle söylemiştir: Ben seferde ve hazerde Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in abdest suyunu döktüm
- Bāb: ...
- باب ...
Resulullah s.a.v.’ın kızı Rukayye r.a.’nın cariyesi Ümmü Ayyaş r.a.’den: Şöyle söylemiştir: Resulullah s.a.v. oturarak (abdest alırken) ben ayakta ona abdest aldırırdım. (= yardım ederdim) Not: Ravi Abdülkerim'in sikalığı ihtilaflı olduğu için bu senedin meçhul sayıldığı Zevaid'de bildirilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (Radiyallahu anh'den; Şöyle derdi: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: «Siz'den birisi gece uykusundan uyandığı zaman eline iki veya üç defa su dökmeden kab'a sokmasın. Çünkü elinin nerede gecelediğini bilmez.» AÇIKLAMA 396’da
- Bāb: ...
- باب ...
Salim'in babası (Abdullah bin Ömer) (Radiyallahu anh)*den şöyle rivayet edilmiştir. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: «Siz'den birisi uykusundan uyandığı zaman elini yıkayıncaya kadar kab'a sokmasın.» Not: Hadisin isnadının, Müslim'in şartı üzerine sahih olduğu, Zevaid'de bildirilmiştir . AÇIKLAMA 396’da
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: «Biriniz uykudan kalktıktan sonra abdest almak istediği zaman elini yıkamadan abdest su kabına sokmasın. Çünkü şüphesiz, elinin nerede gecelediğini ve elini neyin üzerine koyduğunu bilmez.» AÇIKLAMA 396’da
- Bāb: ...
- باب ...
El-Haris (Radiyallahu anh)'den şöyle dediği rivayet olunmuştur : Ali (Radiyallahu anh) su istedi, (su getirilince) ellerini, kaba sokmadan önce yıkadı. Sonra dedi ki: «Ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in böyle yaptığını gördüm.» Hadisi rivayet edenler: Az bir lafız değişikliği ile aynı manayı ifade eden hadis Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Darekutni, İbn-i Huzeyme, İbn-i Hibban ve Beyhaki tarafından müteaddit senedlerle rivayet edilmiştir .. AÇIKLAMA : (393, 394, 395 ve 396) İlk üç hadis, uykudan uyanan kimsenin önce ellerini yıkamasını ve ondan sonra su kabına sokmasını hükme bağlıyor. Bunlardan birinci hadiste «Gece uykusu» tabiri var ise de diğerlerinde uyku mutlak geçiyor. Yani gece veya gündüz kaydı bulunmuyor. Ebu Davud'un Ebu Hureyre (r.a.)'den naklettiği rivayetin birisinde gece uykusu kaydı var iken diğerinde gece kaydı yoktur. El-Menhel yazarı gece kaydı bulunan rivayetle ilgili olarak diyor ki: «Uyku genellikle geceleyin vuku bulduğundan dolayı gece tabiri kullanılmıştır. Hüküm bakımından gece uykusu ile gündüz uykusu arasında bir fark yoktur. Nitekim diğer rivayette böyle bir kayıt bulunmuyor.» . Hadislerdeki; ........... = « ••• Elini sokmasm ...•• cümlesi yerine Ebu Davud'un bir rivayetinde; ...... ve Bezzar'ın rivayetinde; ...... ifadesi kullanılmıştır. Bu ifade, kasdedilen manayı daha açık belirtir. Çünkü maksad, eli yıkamadan kabın içindeki abdest suyuna sokmamaktır. Ebu Davud ile Bezzar'ın rivayetindeki mezkur cümlenin manası: "Sakm elini batırmasın" demektir. Su'ya batırılmadan ve dokunulmadan el'in kab'a sokulmasında bir sakınca yoktur. Bu itibarla burada kullanılan; ..... cümlesinden maksad «Elini kabtaki suya sokmamaktır.'' İlk iki hadiste geçen ''kab'' tan maksad abdest suyu kabıdır. Nitekim üçüncü hadiste ''abdest su kabı'' diye belirtilmiştir. Buhari ve Müslim'in rivayetinde de üçüncü hadiste olduğu gibi ''abdest su kabı'' tabiri bulunur. El-Bezzar'ın rivayeti de böyledir. EI-Menhel yazarı bu hususta şöyle der: eEI-Fetih'de beyan edildigine göre; hadislerde geçen kab'dan maksad abdest su kabıdır. Ğusül kabı da abdest su kabı hükmündedir. Çünkü ğusül de bir nevi abdesttir. Diğer kablar ise; abdest su kabına kıyaslanır. Fakat bunlara el batırmak mekruhtur, denemez. Çünkü bu hususta bir yasaklama yoktur. Bu sebeple el yıkamak müstahabdır, denilir. Kab tabiri ile, havuz ve göl gibi büyük sular hükmün dışında tutulmuş oluyor. Dolayısıyla uykudan uyanan kimse elini yıkamadan havuz ve benzeri büyük suya batırabilir." Elin kaç defa yıkanması hususuna gelince birinci hadiste. İki veya üç defa,. tabiri vardır. İbn-i Ömer (r.a.)'den rivayet edilen ikinci hadis ve Cabir (r.a.)'den rivayet olunan üçüncü hadiste yıkama sayısı belirtilmemiştir. Müslim'in Cabir (r.a.)'den olan rivayetinde ise üç defa yıkama hükmü bulunur. Ebu Davud'un Ebu Hureyre (r.a.)'den aldığı iki rivayette de üç defa yıkama emri yer almış, diğer bir rivayet ise; buradaki ilk hadiste olduğu gibi İki veya üç defa,. tabiri bulunur. Hadisin: ''İki veya üç" tabiri hakkında El-Menhel yazarı şunu söyler: Bu tabir Resul-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in mübarek sözünden olabilir. Bu takdirde, elin iki veya üç defa yıkanması hususunda mükellef, serbest bırakılmış olur. Şayet bu tabir ravilerden birisine ait ise yıkama sayısındaki tereddüdünü belirtir. Kuvvetli ihtimal ise bu sözün raviye ait olmasıdır. Çünkü diğer rivayetlerde kesin olarak üç defa,. tabiri kullanılmıştır. Bu duruma göre üç defa yıkama yükümlülüğü konmuştur. İlk ve üçüncü hadisin son fıkralarında ise uykudan uyanan kişinin kaptaki abdest suyuna elini batırmadan önce yıkama sebebine işaret edilerek şöyle buyuruluyor: ''Çünkü kişi, uyku halinde elinin nereye dokunduğunu ve neyin üzerine bıraktığını bilemez." İbn-i Huzeyme ve Darekutni, Ebu Hureyre'den olan rivayetlerinin sonunda:........ = ''Yani cesedinden ... " kelimelerini eklemişler. Fıkranın manası şudur: Kişi, uyku halinde iken, cesedinin temiz veya necis olan yerlerinden nerelere elinin dokunduğunu bilemez. İnsan vücudunda çiban ve yara olabilir. Avret mahaIlini taşla temizleyip su ile yıkamamış olabilir. Uyku uyurken terleme ve benzeri nedenlerle avret mahalli ıslanmış iken kalıntı gibi sebeplerle eli, avret yerine dokunmuş veya sivilce, çiban ve yara yerine sürülmüş olabilir. Bu şüpheler karşısında elini yıkaması öngörülmüştür. EI-Menhel yazarı şöyle der: El-Hafız: Bu fıkraya göre uyanıklık halinde iken elinin pis bir şeye dokunduğundan şüphe eden kişi de aynı hükme tabidir. Keza mesela eline iyice bir bez sardıktan sonra uyuyan ve uyandığı zaman sargısının aynen durduğunu görmek suretiyle pis bir yere dokunmadığını anlayan bir kimsenin elini yıkamadan kabtaki suya batırması mekruh değildir. Ancak böyle kimsenin elini yıkaması müstahabtır. Nasıl ki; uyumamış olan kimsenin elini suya batırmadan önce yıkaması müstahabdır. Yasaklamanın sebebine gelince; bu hususta değişik görüşler vardır. İbnü'l-Kayylm demiştir ki : Bazı alimler, yasaklama hikmeti taabbüdidir. Yani biz bunun hikmetini bilemeyiz. Şari-i Hakim emretmiştir. Biz de O'nun emrine itaat ederiz. Bu görüş tutarsız sayılmıştır. Çünkü hadis'in sonunda yasaklamanın illeti beyan edilerek: Çünkü kişi, uyku halinde iken elinin nereye dokunduğunu bilemez buyurulmuştur. Bazıları, yasaklamanın hikmeti elin pis bir yere dokunması ihtimalidir, demiştir. Bu görüş de zayıftır. Çünkü yasaklama umumidir. Taşla istinca etmiş olsun, su ile taharetlenmiş olsun, vücudunda sivilce, çiban, yara ve benzeri rahatsızlık bulunsun bulunmasın netice değişmez. Halbuki eğer hikmet elin pislenmiş olması ihtimali olsaydı, yasaklamanın yalnız taş ile istinca edene ve vücudunda çiban ve benzeri şeyler bulunanlara tahsis edilmesi gerekirdi. Oysa kimse böyle bir tahsis yoluna gitmemiştir. Sahih olan görüşe göre yasaklamanın hikmeti elin şeytan üzerinde veya şeytanın el üzerinde gecelemiş olmasıdır. Bu hikmet, uykudan kalkan kimsenin burnuna su çekmesi hikmetine benzer. Şöyle ki Şari-i Hakim (s.a.v.) sahih olan bir hadiste buyuruyor ki : «Biriniz uykudan uyandığı zaman burnuna su çeKsin. Çünkü şeytan onun genizi üzerinde geceler.» Buhari ve Müslim bu hadiste ittifak etmişlerdir. Şari-i Hakim (s.a.v.) burada da "Çünkü hiç biriniz elinin nerede geeelediğini bilemez.» buyurmakla yıkama sebebinin elin nerede gecelediğinin bilinmemesi olarak gösteriliyor. Bu durum ise; şeytanın geniz üzerinde gecelemesi ile alakalıdır. Şeytanın geniz üzerinde gecelemesi ve el ile ilişkisinin sırrını ancak ruhların hükümlerini bilenler çözerler. Şeytan pis olduğu için pis yerlerden hoşlanır. Ve böyle yerlerde yuvalanmak ister. Kul uyuduğu zaman cesedinin dış kısmında genizden daha kirli yer göremeyen şeytan orada geceler. Şeytanın el ile ilişkisine gelince insanoğlu bir çok günahı eli ile işler. El, günahların pisliği ile çok kirlendiği için şeytan ondan da çok hoşlanır.» El-Baci, uykudan kalkan kişinin elini yıkaması hikmeti hakkında çeşitli görüşleri beyan ederek bunların hiç birisini uygun görmediğini ifade ettikten sonra şöyle der: «En kuvvetli ve açık hikmet, bizim Maliki alimlerimizden olan Irak'lı üstadlarımızın ve başkalarının da katıldığı şu sebeptir: Uyuyan kimse cesedini, bedenindeki çiban yerini, koltuk altını, terleyen yerlerini ve avret mahallini kaşımaktan boş kalmaz. Uyanınca temizlik bakımından elini abdest suyuna batırmadan önce yıkaması müstahab görülmüştür. Şayet elini yıkamadan suya batırırsa günah işlemiş sayılmaz.» Nevevi de şöyle söyler: «Şafii ve başka alimler demişler ki: Hicaz halkı taş ile istinca ederlerdi. İklimIeri de çok sıcak idi. Bu nedenle birisi uyuduğu zaman terlerdi. Dolayısıyla elinin, necis olan avret yerine veya bir sivilce veyahut kirli ve benzeri yerlere dokunmasından emin olamazdı.» Hadisler, uykudan uyanıldığı zaman elin yıkanmadan önce abdest suyuna sokulmasını yasaklıyorlar. Alimler bu yasağın değeri hususunda muhtelif görüşler beyan etmişlerdir. EI-Menhel'de bu görüşlerle ilgili olarak şu bilgi veriliyor: Mutekaddimin (ilk nesil) ve Mutaahhirin (sonradan gelen) alimlerin cumhuruna (çoğunluğuna) göre; bu yasak tenzihen kerahet içindir. Buna göre kişi yasağa aykırı hareket ederek elini yıkamadan abdest suyuna batırırsa suyun temizliğine bir halel gelmez ve kişi de günah işlemiş sayılmaz. Muhakkik (araştırmacı) alimlere göre kerahet hükmü uykudan kalkmaya münhasır (özel) değildir. Hükmün dönüm noktası elin pislenmesinden şüphe duymaktır. İster gece uykusundan veya gündüz uykusundan kalkmış olsun, ister hiç uyumamış olsun elinin necis olduğu şüphesine düşen kimsenin elini yıkamadan abdest suyuna sokması mekruhtur. cumhurun görüşü budur. Ahmed bin Hanbel ve Davud-i Zahiri'ye göre gece uykusundan kalkan için -tahrimen mekruh olup gündüz uykusundan kalkan için tenzihen mekruhtur. Şafii de şöyle demiştir: «Gece veya gündüz uykusundan uyanan herkesin elini yıkamadan abdest suyuna sokmamasını arzu ederim. Eğer elini yıkamadan suya sokarsa eli necis olmadığı takdirde bu hareketi mekruhtur. Suyun temizliğine bir zarar gelmez.» Kişi elinin temiz olduğunu kesinlikle bildiği takdirde cumhur'a göre elini yıkamadan abdest suyuna sokmasında bir kerahet yoktur. HULASA Hanbeli mezhebine göre, uykudan kalkan kişinin elini abdest suyuna sokmadan önce yıkaması vaciptir (farzdır). Hanefi, Şafii ve Maliki mezhebIerine göre ise sünnettir. Hattabi demiştir ki: «Hadisteki emir vucup için değildir. Çünkü bu emir, elin pis olması şüphesine bağlanmıştır. Şüpheye bağlı bir emir vucubu gerektirmez. Diğer taraftan suyun ve insan bedeninin aslı taharettir. Bir şeyin temizliği kesin olarak sabit olduktan sonra şüpheli nedenlerle o temizlik giderilemez.» HADİSTEN ÇIKARILAN FlKHİ HÜKÜMLER : 1. Uykudan uyanan kimse elini, yıkamadan önce abdest ve ğusül suyuna sokamaz. 2. Necis olan yer, üç defa yıkanmalıdır. Çünkü pis olması muhtemel olan elin üç defa yıkanması istenirken pis olduğu kesin bilinen bir uzuv, elbise ve benzeri şeylerin en az üç defa yıkanması gereği açıkça anlaşılır. 3. İbadetlerde vesveseye düşmemek kaydı ile daima ihtiyatlı davranılmalıdır. Bu babtaki son hadiste ise uyku durumu söz konusu edilmeden elin abdest alınacak su kabına sokulmadan önce yıkanması isteniyor ve el yıkandıktan sonra abdest alınacak su kabına sokulabileceği belirtiliyor
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said-i Hudri (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: «Abdest üzerinde Allah adını zikretmeyenin abdesti yoktur.»" Not: Zevaid'de, hadis'in hasen olduğu bildirilmiştir. AÇIKLAMA 400’de
- Bāb: ...
- باب ...
Said b. Zeyd r.a.'den rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: «Abdesti olmayanın namazı yoktur. Abdest üzerinde Allah adını zikretmeyenin abdesti yoktur.» AÇIKLAMA 400’de
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (Radiyallahu anh)'den: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «Abdesti olmayanın namazı yoktur. Abdest üzerinde Allah adını zikretmeyenin abdesti yoktur.» AÇIKLAMA 400’de
- Bāb: ...
- باب ...
Not: Senedin iki kolunun birleştiği ravi Abdu'l-Muheymin'in zayıflığı hususunda alimler ittifak ettikleri gerekçesi ile isnadın zayıf olduğu Zevaid'de belirtilmiştir. Fakat Sindi demiş ki Abdu'l-Muheymin yalnız kalmamıştır. Çünkü onun kardeşi oğlu da rivayette bulunmuştur. Bu rivayeti Taberani, El-Mu'cemu'l-Kebir'de nakletmiş tir. AÇIKLAMA : (397, 398, 399, 400) ''Abdesti olmayanın namazı yoktur.'' manası şudur: Hiçbir farz veya nafile namaz abdestsiz kılınamaz. Abdestsiz olarak kılınan namaz sahih değildir, namaz sayılamaz. Bütün müslümanlar, abdest almaya gücü yeten bir kimsenin abdest almasının namazın sıhhati için şart olduğunda ittifak etmişlerdir. Su bulamayan veya kullanamayan kimse için teyemmüm de abdest hükmündedir. Hadisin "Abdest üzerinde Allah ismini zikretmeyenin abdesti yoktur.'' bölümüne gelince: Allah'ın ismini zikretmek çeşitli şekillerde olabilir. Beyhaki, Nesai ve Darekutni'nin Enes r.a.'den rivayet ettiklerine göre Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in mubarek parmakları arasından bir mucize mahiyetinde su fışkırdığı zaman Resulullah (s.a.v.) ...... = "Bismillah diyerek abdest alınız'' buyurmuştur. Taberani'nin Ebu Hureyre r.a.'den rivayetine göre Resul-i Ekrem (s.a.v.) ona: Ya Eba Hureyre! Abdest almak istediğin zaman; Bismillah ve'l-hamdu Lillah söyle. Çünkü böyle söylersen o abdestin bozuluncaya kadar senin görevli meleklerin senin için hasenat yazarlar. buyurmuştur. Fakat bu hadis'in sen.edinin zayıf olduğu Subulu's-Selam»da belirtilmiştir. Fethü'l-Kadir'de denildiğine göre Seleften veya Nebi (s.a.v.)'den nakledilen söz; --- Bizmillahi'l-Azim ve'l-hamdu Lillahi ala dini'l-İslam--- dır. Bir de en faziletlisi, istiazeden sonra tam besmele çekmektir, diyenler vardır. EI-Muhit'te ise Kelime-i Tevhid veya Kelime-i Şehadet yahut AIlah'a hamd etmek ile hadisin gereği yapılmış olur, denilmiştir. Bölümün ",.. Abdesti yoktur.'' hükmü de iki şekilde yorumlanmıştır. 1. Allah'ın ismini anmayanın abdesti sahih değildir. 2. Allah'ın ismini anmayanın abdesti kamil ve olgun değildir. Bölümün zahirine göre birinci şekilde yorumlanır. Böyle yorumlanınca tesmiye (= Allah'ın adını zikretmek) abdestin sıhhati için vacip olur. Zahiriye mezhebine mensup alimler İshak ve başka bir grup alim bu görüştedirler. Bunlardan Zahiriye mezhebine göre tesmiye abdestin farzıdır. Unutularak bile terk edilirse abdest sahih sayılmaz. Diğerlerine göre kasden terkedenin abdesti sahih değil ise de unutarak terkedenin abdesti sahihtir. Ahmed bin HanbeI'den bir rivayete göre O da böyle söylemiştir. Ashabı da bu görüştedir. Gusül ve teyemmüm de abdest gibidir. Abdest esnasında hatırlayan kimse hemen besmele çekerek abdestine, kaldığı yerden devam eder. Bölümü ikinci şekilde yorumlayan alimlerin başında gelen Hanefi, Şafii ve Maliki'ler ise; tesmiyenin sünnet olduğuna hükmetmişler. Ahmed bin HanbeI'in bir rivayeti de böyledir. Tesmiye çeşitleri hakkındaki Hanefi'lerin görüşü; yukarda Fethü'l-Kadir'den alınan nakilde belirtildi. Şafii'lere göre ise BismilIah demek yeterlidir. Tam besmeleyi çekmek ise daha faziletlidir. Maliki mezhebine göre besmeleyi tam çekmek hakkında iki görüş vardır. Birisine göre tam çekmek daha iyidir. Diğerine göre ise yalnız Bismillah demek daha iyi sayılmıştır. Tesmiyenin vacip olmadığını söyleyerek bölümü 2'nci şekilde yorumIayanların delili şu hadistir. 'Kim Allah adını zikrederek abdest alırsa, aldığı abdest onun bütün bedenini temizler. Allah adını zikretmeden aldığı abdest ise yalnız abdest uzuvlarını temizlemiş olur.' Bu hadisi, Darekutni ve Beyhaki İbn-i Ömer (r.a.)'den merfuan rivayet etmişler. Fakat senedIerinde rivayeti metruk olan AbduIlah bin El-Hakem Ed-Dahiri bulunur. Darekutni, Ebu Hureyre (r.a.)'den de rivayet etmiş ise de onun senedinde, zayıf olan Mirdas bin Muhammed bin AbdiIIah ve babası vardır. Keza Darekutni ve Beyhaki, İbn-i Mes'ud (r.a.)'den de rivayette bulunmuşlar. Lakin bu senedde de metruk olan Yahya bin Haşim Es-Simsar bulunur. Bu hadis tesmiyenin vacip olmadığına delalet eder, diyen alimler yukarıda Beyhaki, Nesai ve DarekutnI'nin Enes (r.a.)'den rivayet ettiklerini belirttiğimiz 'Bismillah diyerek abdest alınız' mealindeki hadise dayanarak besmele'nin sünnet olduğunu söylemişlerdir. Nevevi de, bu mes'elede Ebu Hureyre (r.a.)'in şu mealdeki hadisini delil göstermek mümkündür, demiştir: 'Allah adı ile başlanmayan önemli her iş sakattır, eksiktir.' Ebu Davud'un şerhi EI-Menhel'de bu izahat verildikten sonra şöyle deniliyor: Bu dayanakların kuvvetli oimadığı ve matluba pek delalet etmediği görülmektedir. Lakin Tirmizi' nin şerhinde İbn-i Seyyidi'n-Nas, bazı rivayetlerde, hadis metninde: = .. Kamil abdest... tabiri bulunur, demiştir. Rafii de bu tabirin bulunduğu rivayeti delil göstermiştir. Eğer bu rivayet sabit ise, tesmiye'nin sünnet olduğunu ispatlayan en kuvvetli delil budur. Tirmizi'nin şerhi Tuhfe'de şöyle deniliyor: «Abdest alınırken Allah adını anmak hususunda rivayet olunan hiç bir hadisin kuvvetli olmadığı El-Bezzar tarafından ifade edilmiştir. Ben derim ki: Bu babta çok hadis rivayet olunmuş olup bir diğerini desteklemektedir. Bunların toplamından anlaşılıyor ki; tesmiyenin bir aslı vardır. El-Hafız İbn-i Hacer de: Hadislerin toplamından bir kuvvet doğup tesmiyenin bir aslının bulunduğuna delalet var, der. Ebu Bekr bin Şeybe de: Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in abdest alırken tesmiyede bulunduğu bizce sabittir, demiştir. 400 nolu hadisteki: 'Ve Nebi üzerine salavat getirmeyenin namazı yoktur.' bölümü ile ilgili olarak Sindi şöyle der: Bölümün manası şudur: Ömründe bir defa olsun Nebi'ye salavat getirmenin farziyetine inanmayarak bu nedenle salavat getirmeyen veya ömür boyunca Nebi'ye salavat getirmeyi hiçe sayarak bu vecibeyi ifa etmiyenin namazı makbul değildir. Şafii ise: Bu bölümden maksad, namaz içinde Nebi'ye salavat getirmeyenin namazının sahih olmadığını ifade etmektir, diyerek namazda O'na salavat getirmeyi farz saymıştır. 'Ensar'ı sevmiyenin namazı yoktur ..' bölümünden maksad ise, Ensar-ı Kiram (r.a.)'ın yapmış oldukları fedakarlık ve yardımlara değer vermiyerek onların fazilet ve üstünlüklerini tanımayan kimsenin namazı makbul değildir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe Radiyallahu anha: şöyle söylemiştir: «Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest aldığı zaman, saç ve sakalını taradığı zaman ve ayakkabı giydiği zaman sağ'dan başlamayı severdi.»
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: «Abdest aldığınız zaman sağ uzuvlarınızdan başlayınız.» Ebü'l-Hasan bin Seleme dedi ki: Bize Ebu Hatim tahdis etti. (O da dedi ki) bize Yahya bin Salih ile İbn-i Nüfeyl ve başkaları tahdis ettiler. Dediler ki: Bize Züheyr (bin Muaviye) tahdis etti. (Bir önceki senedde anılan El-A'meş ve Ebu Salih aracılığı ile) Ebu Hureyre hadisini zikretti.»
- Bāb: ...
- باب ...
İbn-i Abbas (Radiyallahu anh)'den şöyle söylediği rivayet edilmiştir : Şüphesiz Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir avuç'tan mazmaza ve Istinşak etti." AÇIKLAMA 405’te
- Bāb: ...
- باب ...
Ali (Radiyallahu anh)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest aldığında bir avuç'tan üç defa mazmaza ve üç defa istinşak etti/' Zevaid de: ‘’İbn-i Huzeyme ve İbn-i Hibban sahihlerinde bu haidisi Halid bin Alkame yoluyla rivayet ettiler. AÇIKLAMA 405’te
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah bin Yezid El-Ensari (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize gelmişti. Biz'den abdest için su istedi. Ben O'na su getirdim. Bir avuç'tan mazmaza ve istinşak etti
- Bāb: ...
- باب ...
Seleme bin Kays (El-Eşcai) (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bana buyurdu ki: «Abdest aldığın zaman (burnuna su çektikten sonra) sümkür ve taşla istinca ettiğin zaman taş sayısını tek yap.» AÇIKLAMA : İstinsar. intisar ve nesir aynı manayı ifade ederler. Hepsi buruna çekilmiş suyu sümkürmek suretiyle dışarı almaktır. Tuhfetu'l-Ahvezi. mazmaza ve istinşak babında El-Hafız İbn-i Hacer'den naklen beyan ettiğine göre tarif edilen istinsar da yani buruna çekilen suyun sümkürmek suretiyle dışarı atılmasında elin yardımcı olarak kullanılıp kullanılmaması neticeyi değiştirmez. Fakat İmam Malik. elin yardımcı olarak kullanılmadığı sümkürmek hayvanınkine benzediği gerekçesi ile mekruh saymıştır. Ama meşhur olan bunun mekruh olmamasıdır. El ile sümkürüldüğü zaman müstahab olanı, sol elin kullanılmasıdır. Nesai bunun için özel bir bab açmıştır. Hadisin istinca ile ilgili fıkrasına gelince, yine Tuhfe yazarı şunları söyler: Ebu Hureyre (r.a.)'in rivayetinde fıkra şöyledir: 'Taş ile istinca eden kimse tek yapsın. Kim tek yaparsa iyi etmiş olur. Kim tek yapmazsa (çift yaparsa) mahzur yoktur.’ Bu rivayeti Ahmed, Ebu Davud ve İbn-i Maceh rivayet etmiştir. Hafız, İbn-i Hacer EI-Fetih'te: Bu rivayetteki fazlalığa ait isnad hasendir. Ebu Hanife ve Malik bu rivayeti tutarak istincade muteber olan şey istinca sayısı değildir. Muteber olan, bu işi tek yapmaktır. Şafii, Ahmed ve hadis ehli ise Müslim'in Selman'dan rivayet ettiği şu mealdeki hadisi esas tutmuşlardır . Sizden hiç bir kimse üçten az taşla istinca etmesin. Bunlar temizlemeye riayet etmek kaydı ile en az üç taşın kullanılmasını şart koşmuşlar ve üç taşla gereken temizlik sağlanmadığı takdirde, temizleninceye kadar taş sayısı arttırılır. Ancak taş sayısını tek tutmak müstahabtır. Çünkü bu hadiste 'İstinca eden tek yapsın' emri vardır. Yalnız bu emir vucup için değildir. Zira Selman'ın hadisinde: 'Kim tek yapmazsa sakıncası yoktur buyurulmuştur. Böylece hadisler arasında uyumluluk sağlanır
- Bāb: ...
- باب ...
Lakit bin Sabıra (Radiyallahu anh)'den şöyle dediği rivayet olunmuştur: Ben ! Ya Resulallah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), (şer'an övülen) abdest'ten bana haber buyurunuz, dedim. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki : «Abdesti İsbağ et (= tam ve mükemmel al) ve oruçlu olmadığın zaman istinşakta mübalağa et.» Tahric: Hadis, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai, Şafii Ahmed, İbn-i Huzeyme, İbn-i Hibban, İbnü'l-Carud, El-Hakim ve Beyhaki tarafından uzun ve kısa metinler halinde rivayet edilmiş ve Tirmizi, Bağavi ve İbnü'l-Kattan bunun sahih olduğunu söylemişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
(Abdullah) İbn-i Abbas (Radiyallaku anh'den rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «İki defa tam ve mükemmel olarak veya üç defa sümkürünüz.» Tahric: Hadis, Ebu Davud, Ahmed, Hakim ve İbnü'l-Carud tarafından da rivayet edilmiş, İbnü'I-Kattan bunun sahih olduğunu belirtmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: «Abdest alan kimse burnunu iyice ayıklasın ve taş ile istinca eden kimse taş sayısını tek yapsın.» Hadis Buhari'de de aynı metinle vudu' bahsinde rivayet edilmiştir. Mana bakımından 406 nolu hadis'e benzer. İzahı için oraya müracaat edilebilir
- Bāb: ...
- باب ...
Sabit bin Ebi Safiyye es-Sümali (Radiyallahu anh)'den:şöyle söylemiştir: Ben Ebu Ca'fer (Muhammed El-Bakır) Radiyallahu anh)'a: Cabir bin Abdillah (Radiyallahu anhüma) tarafından sana: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (abdest uzuvlarını) birer defa (yıkayarak) abdest aldı, diye tahdis edildi (mi ?) diye sordum. Ebu Ca'fer : Evet. dedi. Ben Ebu Ca'fer'e : Ve Resulullah'ın (başka bir zaman) ikişer kere (ve diğer bir defa) üçer kere (abdest uzuvlarını yıkayarak abdest aldığı da Cabir tarafından sana tahdis edildi mi?) dedim. Ebu Ca'fer : Evet, dedi." AÇIKLAMA : Hadis, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in bir defasında abdest alırken abdest uzuvlarını birer defa yıkadığına, başka bir zaman abdest aldığında uzuvlarını ikişer defa ve bir başka vakit abdest alırken uzuvlarını üçer defa yıkadığına delalet eder. Keza, abdest alınırken meshedilmesi matlup olan uzuvları da aynı şekilde birer, ikişer ve üçer defa meshettiğine delalet eder. Çünkü hadiste yıkama ve mesh diye bir ayırım yapılmamış Vudu' (abdest) tabiri kullanılmıştır. Birer, ikişer ve üçer defa abdest almak demek yıkanacak uzuvları ve meshedilecek uzuvları bir vakit birer defa, başka zaman ikişer defa ve bir başka zaman üçer defa yıkamak ve meshetmektir. Mesh ve yıkamanın toplamına abdest denilir. Meshin bir defa yapılması matlubtur, bunun ikişer veya üçer defa yapılması matlub değildir, diyen alimlere göre hadiste geçen ikişer ve üçer defa tabiri yıkanan uzuvlara Aittir. Bu uzuvlar çoğunluğu teşkil ettikleri için «İkişer ve üçer defa abdest aldı. ifadesi kullanılmıştır. Sindi bu yorumu beyan ettikten sonra şöyle der: Bazı alimler: Abdest uzuvlarını üçer defa yıkamak en mükemmel şekildir. Resul-i Ekrem'in bir ara birer veya ikişer defa yıkamakla yetinmiş olması bunun caiz olduğunu beyan etmek içindir, demişlerdir. Bence şöyle de olabilir; Birer defa veya ikişer defa yıkamanın caizliği Kur'an-ı Kerim'in abdestle ilgili ayetinde yıkamanın bir sayı ile kayıtlanmamasından ve mutlak olmasından anlaşılıyor. Peygamber'in birer veya ikişer defa yıkamakla yetinmesi hususu suyun az oluşu veya acele etmeyi gerektiren bir halin bulunuşu dolayısıyla olmuş olabilir. Sindi bu yorumu yapmıştır.' Fakat 47'nci bab'da gelen 419 ve 420 nolu hadisler ilk yorumun daha isabetli olduğunu gösterir. Baş ve kulak meshinin sayısı hakkındaki alimlerin görüşü 51 ve 52 nolu bablarda inşaaIlah Tirmizi de hadisi rivayet etmiştir. Yalnız seneddeki Şerik'in çok yanılgan olduğunu söylemiştir. Tirmizi ayrıca Ebu İsa ve Veki'in aracılığı ile hadisi rivayet ederek bunun daha sahih olduğunu ifade etmiştir. Veki'in rivayetinde Resul-i Ekrem'in abdest uzuvlarını birer defa yıkadığı keyfiyeti var. İkişer ve üçer defa yıkadığına ait kısım yoktur. Tirmizi şerhi Tuhfe yazarı bu hadisi açıklarken ravi Sabit bin Ebi Safiyye Es-Sümali'nin zayıf ve Rafizi olduğunu söylemiş ve Aliyyu'l-Kari, EI-Mırkat'ta senedin sahih olduğunu beyan etmiş ise de senedde Şerik ve Sabit'in bulunduğunu, bu nedenle senedin zayıf sayılması gerektiğini, ancak bu bab'da sahih hadislerin bulunduğunu ifade etmiştir. Rafiziler, Şiilerin bir kolu olup hilafetin Hz. Hüseyin'den sonra sırayla oğlu Ali Zeyne'l-Abidin'e, Zeynel Abidin oğlu Muhammed El-Bakır'a ve El-Bakır'ın oğlu Cafer-i Sadık'a ... intikal ettiğine inanırlar. Hulasa'nın 56'ncı sahifesinde Sabit bin Ebi Safiyye hakkında şu kısa bilgi var: Künyesi Ebu Hamze'dir. Kufe'lidir. Enes ve Şa'bi'den rivayette bulunmuştur. Onun ravileri ise Hafs bin Gıyas ve Şerik'tir. Kendisi Rafizi'dir. Nesai onun sika olmadığını söylemiştir. El-Mansur'un hilafeti zamanında vefat etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn-i Abbas (Radiyallahu anh)'den, şöyle dediği rivayet edilmiştir : (Bir defa) Resulullah (Salllallahu Aleyhi ve Sellem)'in (abdest uzuvlarını) birer avuç su ile (yıkayarak) abdest aldığını gördüm." AÇIKLAMA : AbduIIah İbn-i Abbas'ın bu hadisinin, Müslim'den başka diğer sahih hadis kitaplarında rivayet edildiği, Tirmizi'nin şerhi Tuhfe'de belirtilmiş, Tirmizi de; Bu babta rivayet edilen hadislerin en hasen ve sahih hadisi, İbn-i Abbas'ın hadisidir, demiştir. Tirmizi'nin şerhi Tuhfe'de hadisin izahı yapılırken ezcümle şöyle deniliyor ; Hadis, abdest uzuvlarının bir defa yıkanmasının vacib olduğuna delalet eder. Bunun için Peygamber (s.a.v.) birer defa yıkamak ile yetinmiştir. Eğer ikişer veya üçer defa yıkamak vacip olmuş olsaydı birer defa yıkamakla yetinmezdi. Nevevi demiştir ki; Müslümanlar abdest uzuvlarını birer defa yıkamanın vacip olduğu ve üçer defa yıkamanın sünnet olduğu hususunda icma etmişlerdir. Abdest uzuvlarının birer defa, ikişer defa ve üçer defa yıkandığına, keza bazı uzuvların üçer ve diğer uzuvların ikişer defa yıkandığına dair sahih hadisler gelmiştir. Bu hadislerden anlaşılıyor ki bu şekillerin hepsi caizdir, en üstünü üçer defa yıkamaktır ve birer defa yıkamak da yeterlidir
- Bāb: ...
- باب ...
Ömer (bin el-Hattab) (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Ben, ResuluIIah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in Tebuk savaşında (abdest uzuvlarını) birer defa (yıkayarak) abdest aldığını gördüm." Not: Zevaid'de: Hadisin isnadı vahidir. çünkü rllvilerinden Rişdin bin Sa'd zayıf olduğu söylenmiştir, deniliyar
- Bāb: ...
- باب ...
Şakik bin Seleme (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre söyle söylemiştir: Ben, Osman ve Ali (Radıyallahu anh'in (abdest uzuvlarını) üçer defa (yıkayarak) abdest aldıklarını ve ResuluIIah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in abdestinin böyle olduğunu söylediklerini gördüm." Ebü'l-Hasan bin Seleme dedi ki hadisi bize Ebu Hatim tahdis etti (O da dediki) Bize Ebu Naim tahdis etti. (O da dediki) Bize Abdurrahman bin Sabit bin Sevban tahdis etti. Ve bunun mislini zikretti. AÇIKLAMA 418’te
- Bāb: ...
- باب ...
El-Muttalib bin Abdillah bin Hantab (Radiyallahu anh'den rivayet edildiğine göre: Kendisi (Abdullah) bin Ömer (Radiyallahu anh)'ın (abdest uzuvlarını) Üçer defa (yıkamak suretiyle) abdest aldığını ve ResuluIIah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in böyle abdest aldığını rivayet ettiğini söylemiştir. AÇIKLAMA 418’de
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe ve Ebu Hureyre (Radiyallahu anhuma)'den rivayet edildiğine göre: Kendileri, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in (abdest uzuvlarını) üçer defa (yıkayarak) abdest aldığını söylemişlerdir. AÇIKLAMA 418’de
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah bin Ebi Evfa (radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in (abdest uzuvlarını) üçer defa (yıkayarak) abdest aldığını ve başını bir defa meshettiğini gördüm. Not: Zevaid'de hadisin isnadının zayıf olduğu bildirilmiştir. Çünkü ravilerinden Faid bin Abdirrahman'ın hadıslerinin münker olduğu Buhari tarafından söylenmiştir. El-Hakim el Faid'in, İbn-i Ebi Evfa'dan mevzıı hadisler rivayet ettiğni seyIemiştir. Ancak bu hndisin metni Nesai tarafındnn sağirde ...Ali'den rivayet edilmiştir. AÇIKLAMA 418’de
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Malik El-Eş'ari (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre demiştir ki: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (abdest uzuvlarını) üçer defa (yıkayarak) abdest alırdı. Not: Zevaid'de: Bu isnad zayıftır. Senedin ravilerinden olan Leys de İbn-i Ebi Sayf'tır, denilmiştir. Sindi diyor ki. senedin ravilerinden birisi olan Şshr hakkında da konuşmuşlardır. AÇIKLAMA 418’de
- Bāb: ...
- باب ...
Er-Rubeyyİ Bint-i Muavviz bin Afra (Radiyallahu anha)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (abdest uzuvlarını) üçer defa (yıkamak suretiyle) abdest alırdı. AÇIKLAMA : (413, 414, 415, 416, 417, 418) Burada geçen hadisler, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in abdest uzuvlarını üçer defa yıkadığına delalet ederler. Tirmizi de aynı başlık altında açtığı babta Nebi (s.a.v.)'in böyle abdest aldığına dair Hz. Ali (r.a.)'in hadisini senedi ile beraber zikrettikten sonra, konu hakkında Osman, Er-Rubeyyi, İbn-i Ömer, Aişe, Ebu Ümame, Ebu Rafi', Abdullah bin Amr, Muaviye, Ebu Hureyre, Cabir, Abdullah bin Zeyd ve Ebu Zer' (r.anhum) hazretlerinden rivayetler bulunduğunu ifade eder. Bu arada Tirmizi şöyle der: 'Konu hakkında rivayet olunan en hasen ve en sahih hadis Hz. Ali'nin hadisidir. Bütün alimler şunda müttefiktirler ki, uzuvları birer defa yıkamak yeterlidir, ikişer defa yıkamak daha iyidir. En faziletlisi üçer defa yıkamaktır. Daha fazla yıkamak ise yoktur.' Tirmizi'nin şerhi Tuhfe'de, Hz. Ali 'nin hadisinin Ebu Davud, Nesai ve İbn-i Maceh (413 nolu) tarafından da rivayet edildiği bildiriliyor
- Bāb: ...
- باب ...
(Abdullah) İbn-i Ömer (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Resülullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem (abdest uzuvlarını) birer defa (yıkayarak) abdest aldı ve : - «Bu, o kimsenin abdestidir ki Allah hiç bir namazını bunsuz kabul etmez.» buyurdu. Sonra (abdest uzuvlarım) ikişer defa (yıkamak suretiyle), abdest aldı ve : - «Bu, değerli ve kıymetli abdesttir.» buyurdu ve (mübarek uzuvlarını) üçer defa da (yıkayarak) abdest aldı ve: - «Bu, abdestin en mükemmel olanıdır. Ve bu (şekil), benim ve Halilü'l-llah İbrahim'in abdestidir. Kim böyle abdest alıp tamamladıktan sonra: «Eşhedu en la ilahe İllallah, ve eşhedu enne Muhammeden Resulullah,» Derse o kimse için Cennetin sekiz kapısı (beraber) açılır. Onlardan dilediğinden girer.» buyurdu." Not: Zevaid'de isnadın zayıf olduğu belirtilerek nedenleri şöyle anlatılıyor: Ravilerinden Zeyd EI-Ammi zayıftır, ravi Abdurrahim ise metruk, hatta kezzabtır. Ravi Muaviye bin Kurra ise İbn-i Ömer'e ulaşmamıştır. İbn-i Hatim bu durumu EI-İlel'de söylemiş EI•Hakim de EI-Müstedrek'te açıklamıştır. AÇIKLAMA : Hadis, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in abdest uzuvlarını birer defa, ikişer defa ve üçer defa yıkamak suretiyle üç türlü abdest aldığını bildirmektedir. Birer defa yıkamak, namazın sıhhatinin şartı olduğu, bunsuz namaz kılınamıyacağı ve kabul olunmayacağı hükmü veriliyor. Abdest uzuvlarını ikişer defa yıkamak suretiyle alınan. abdes iin Allah katında değerli ve kıymetli olduğu ifade buyurul uyar. Sindi diyor ki, fıkradan maksad, abdestin bizatihi değerli ve kıymetli olmasını veyahut böyle bir abdestle kılınan namazın değerli ve kıymetli olmasını belirtmektir. İki yorum şekli de uygundur. Hadisin son kısmında ise Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in, uzuvları üçer defa yıkamak suretiyle alınan abdestin en mükemmel abdest olduğunu ifade buyurduktan sonra, bu çeşit abdestin, Zat-ı Nebevilerinin ve dedesi Hz. İbrahim (a.s.)'ın abdest şekli olduğu belirtilmiştir. Sindi'nin Suyuti'den naklen beyan ettiğine gqre, Tabarani'nin rivayetinde; .....ve vuduil enbiyai min kabli = ''....Ve benden önceki NebiIerin abdestidir.'' cümlesi de bulunur. Sindi, diyor ki: Hadislerden anlaşıldığı gibi peygamberimizin ümmeti, abdest eseri olarak ahirette yüzleri, kolları ve ayakları nurla parlar halde haşrolunacak ve bu parıltı onlara mahsustur. Sair ümmetlerin böyle bir durumu olmayacaktır. Ama peygamberlerin hepsinin bu durumda haşrolunması muhtemeldir. Böyle yorum yapılınca bu hadisin, abdest eseri olarak görülecek parlamaya ait hadislere aykırı düşecek bir yönü kalmaz. Çünkü netice şu olur: Bütün peygamberlerin abdest almış olmaları, ÜmmetIerinin de abdest aldıklarını gerektirmez. Abdest eseri olarak ümmetimizde bulunacak ve ",Gurre ile Tahcil'' denilen nur parıltısının peygamberlerde bulunması, bunun ümmetimize mahsus olduğuna engel değildir. Çünkü hadisler diğer ümmetlerde gurre ve tahcil bulunmayacağını ifade ederler. Fakat peygamberlerde bulunmayacağına dair bir kayıt yoktur. Şayet, diğer peygamberlerin ümmetIerinin de böyle abdest aldıkları kabul edilirse şöyle denilecek: Onlar da abdest almışlar ise de gurre ve tahcil durumu onlarda bulunmayacaktır. Allah Teale. Ümmet-i Muhammediyye'ye özel bir ikram mahiyetinde gurre ve tahcili verecektir. Abdestin isbağı (= mükemmel bir şekilde alınması) ve abdest'in bitiminde kelime-i şahadet okunuşu halinde cennet kapılarının açılması ile ilgili fıkra. Müslim'de ve Ebu Davud'un süneninde Hz. Ö mer (r.a.)'den ve Hz. Ukbe bin Amir El-Cuheni (r.a.)'den müteaddit senedlerle rivayet edilmiştir. Abdest sonunda okunan kelime-i şehadetin baş kısmında; -vahdehu la şerike leh- parçası da bulunur. Tabarani ise daha uzun bir ilave yaparak şöyle nakleder: -vahdehu la şerike leh lehul mulk ve lehul hamd ve huve ala kulli şey'in kadir- Tirmizi'rıin rivayetindeki dua ise şöyledir : -Eşhedu en la ilahe illallah vahdehu la şerike leh ve eşhedu enne muhammeden abduhu ve resuluhu Allahumme’c-alnî mine’t-tevvabîne ve’c-alnî minel mutetahhirîn” TİRMİZİ’NİN BU HADİS’İ İÇİN BURAYA TIKLAYIN Ömeı ve Ukbe (r.a.)'nın isbağ ve dua ile ilgili hadisleri kitabımızın 60'ıncı babında da. Yukarıdaki hadis'in senedi zayıf olsada içerdiği hükümler ve yer alan dua ve mükafatı sahih hadislerde, Müslim Tirmizi ve Ebu Davud gibi muteber kitaplarda sabittir. Yani hadis'in metni muteber, geçerli ve sabittir, senedi zayıftır
- Bāb: ...
- باب ...
Ubeyy bin Ka'b (Radiyallahu anh)'den şöyle dediği rivayet olunmuştur : Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), su istedi ve (abdest uzuvlarını) birer defa (yıkayarak) abdest aldı. Sonra buyurdu ki: «Bu, abdest görevidir.» veyahut şöyle buyurdu: «Bu, kişinin öyle abdestidir ki, onu almazsa Allah, hiç bir namazını kabul etmez.» Bundan sonra O, (uzuvlarını) ikişer defa (yıkamakla) abdest aldı ve bundan sonra şöyle buyurdu : «Bu, kişinin öyle bir abdestidir ki, onu aldığı zaman Allah ona sevabdan iki pay verir.» Daha sonra O, üçer defa (yıkamak suretiyle) abdest aldı. Sonra buyurdu ki: «Bu, benim ve ben'den önceki Resullerin abdestidir.» Not: Hadisin isnadıııda zayi! olan Zeyd El-Ammi ve yine zayıf olan ravisi bulunduğundan imadm zayıflığı Zevaid'de ifade edilmiştir. Yine Zevaid'in bildirildiğine göre İmam Ahmed de Müsnedinde hadisi şu senedle rivayet etmiştir: ''Ebu. İsrae'den, o da Zeyd El-Ammi'den. o da Nafi'd8n. o da İbn-i Ömer'den ... '' 419’un izahını okumadıysanız okuyun
- Bāb: ...
- باب ...
Ubeyy bin Ka'b (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (Sattallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu demiştir: «Şüphesiz abdest (vesvesesi) için Velehan denilen bir şeytan vardır. Bunun için su vesvesesinden sakının.» Not: Tirmizi, «Abdestte İsrafın Keraheti» babında, hadisi ayni isnad ile zikretmiş ve garip olup bu isnadın hadisçiler yanında kuvvetli olmadığını, çünkü Harice'den başka kimsenin bunu isnad ettiğini bilmiyoruz. Harice de arkadaşlarımız yanında kuvvetli değildir, hatta İbnü'l-Mübarek onu zayıf görmüştür, der. Bu hadis müteaddit yollarla El-Hasan'dan rivayet edilmiştir. Diğer tahric: Tirmizi, tahare TİRMİZİ HADİSİ İÇİN BURAYA TIKLAYIN AÇIKLAMA : Tirmizi'nin şerhi Tuhfe'de şöyle deniliyor: Zehebi, EI-Mizan'da: Ahmed, Harice'yi zayıf görmüş, İbn-i Main, Harice. sika değil, kezzabtır, demiş, Buhari de İbnü'l-Mübarek ve Veki'in onu terkettiklerini ifade etmiştir' der. Velehan: Sözlükte aşırı aşk ve şiddetli muhabbet dolayısıyla aklın gitmesi ve şaşmaktır. Abdest işinde vesvese eden şeytana bu ismin verilmesinin sebebi, abdest işine vesvese sokmak yolundaki aşırı hırsıdır. Yahut yaptığı vesvese ile insanı öyle bir hayrete sokuyor ki, artık kişi kendisini şaşkın görür, şeytanın nasıl onunla oynadığını anlamaz. Abdest alırken uzvunun ıslanıp ıslanmadığını ve kaç defa yıkadığını bilemez olur. Bundan dolayı da bu isim verilmiştir, denilebilir. Hadisin: ''Su vesvesesinden sakının" parçası hakkında Tıybi'den naklen Tuhfe'de deniliyor ki: Yani abdest uzuvları ıslandı mı, ıslanmadı mı, bir defa mı, iki defa mı yıkandı, su temiz mi necis mi?, Su kulleteyn var mı, yok mu? diye Velahan adlı şeytan'ın suyla ilgili yapmak istediği bu ve benzeri vesveselerden kaçının. İbnü'l-Melik demiş ki, şeytan su hakkında pek fazla vesvese verdiğinden parçada Velehan vesvesesi, tabiri yerine su vesvesesi, tabiri mübalağayı ifade etmek için kullanılmıştır. İbn-i Hacer de İbnü'l-Melik'in bu görüşünü benmsemiştir. Hadis, abdest alınırken su'da israf etmenin kerahetine delalet eder. Nehir kenarında bile abdest alınırken suda israf etmenin kerahetinde alimler icma etmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Amr bin Şuayb'ın dedesi (baba babası Abdullah bin Amr bin el-As) (Radiyallahu anhum)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Bir a'rabi Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanına gelerek abdestin nasıl alınacağını sordu. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), (abdest uzuvlarını) üçer defa (yıkayarak) ona abdest almayı gösterdi. Sonra buyurdu ki: «Abdest budur. Bundan fazla yapan kimse, isae etmiş veya taaddi etmiş veya zulüm etmiş olur.» Diğer tahric: Ebu Davud, Nesai, Ahmed, Beyhaki, Tahavi ve İbn-i Huzeyme AÇIKLAMA : Resul-i Ekrem'e gelen adamın ismi bildirilmemiştir. Burada ve Nesai'nin rivayetinde a'rabi diye geçmekte; Ebu Davud ve diğer bazı rivayetlerde 'recul = adam' diye geçer. Adamın a'rabi yani bedevi olması muhtemeldir. Adam'ın, abdest nasıl alınır? sorusu da rivayetlerde değişik cümlelerle ifade edilmiş ise de mana bakımından bir farklılık teşkil etmez. Soru üzerine Resul-i Ekrem (s.a.v.) uygulamalı olarak abdest almayı öğretmiştir. Abdest uzuvlarını üçer defa yıkadığı anlaşılıyor ise de bunun tafsilatı anlatılmıyor. Fakat Ebu Davud'un rivayetinde şöyle tafsilat var; «Resulullah (s.a.v.) önce iki elini bileklerle beraber üçer defa yıkadı, sonra yüzüriü üç defa, daha sonra iki kolunu (dirseklerle beraber) üçer defa yıkadı. Bundan sonra başına meshetti. Bunu takiben şahadet parmaklarını (n uçlarını) kulaklarına sokarak baş parmakları ile kulaklarının dışını (= arkasını) ve içini (= önünü) meshetti. Sonra ayaklarını (aşık kemikleriyle birlikte) üçer defa yıkadl. .. » El-Menhel yazarı diyor ki; Hadiste mazmaza ve istinşaktan bahsedilmiyor. Resul-i Ekrem. (s.a.v.} bunları yapmamanın caiz olduğunu beyan etmek için bırakmış olabilir. Yahut O, bunları da yapmış olup ravi yüz yıkamayı anlatmak ile. yetinmiş olabilir. Sindi, Buhari'nin şarihlerinden İbn-i Hacer el-Askalani'den naklen beyanına göre hadisteki üçer defa tabiri yıkamaya aittir. Mesh işi böyle değildir. Nitekim Said bin Mansur'un rivayetinde meshin bir defa yapıldığı belirtilmiştir. Şayet mesh'in üçer defa yapıldığı subut bulursa delillerin uzlaştırılması için üç mesh'ten maksad başın her tarafının meshedilmesidir. Hadisin «Bundan fazla yapan ... » fıkrasına gelince, El-Menhel müellifi şunu söyler: Mesela, uzuvları üçer defa'dan fazla yıkamak veya yıkanması emrolunan uzuvlardan başka uzuvları da yıkamak bu parça ile yasaklanıyor. Parçadaki İsae ve zulüm kelimelerinin açıklaması hususunda El-Menhd'in beyanına göre El-Ayni şöyle demiştir: İsae etti. Yani şer'i şerifin adabına karşı teedüb ve sünneti's-seniyyeyi terk etmekle kötü yaptı. Zulüm etti. Yami meşru sayıdan fazla yapmak sebebi ile sevabını azaltarak nefsine zulmetti. Bazılarına göre «zulmetti» tabirinden maksad şudur: Üçer defa yıkamakla sünnetin hasıl olmadığını itikad etmekle zulmetmiş, haksızlık etmiştir. EI-Menhel yazarı da: İsae ve zulümü birleştirerek şöyle manalandırır: O kimse, Resul-i Ekrem'e muhalefet etmekle, sevapsız yere fazla yıkamak süretiyle nefsini yormakla ve faydasız olarak suyu zayi etmekle kötü yapmış, haksızlık etmiştir. «Taaddi etti» cümlesine gelince, bu cümle Ebu Davud' un rivayetinde yoktur. Taaddi etmek sınırı aşmak demektir. Böyle yapan kimse meşru sayıdan fazla yıkamakla sınırı aşmış olur. Nesai'nin rivayetinde bu cümle vardır. Şunu da belirteyim: Nesai'nin rivayetinde bu fiiller; ve iledir. Yani « İsae etmiş ve taaddi etmiş ve zulmetmiştir.» Halbuki kitabımızda .... = ev ile geçtiği, için tercemede«isae etmiş veya taaddi etmiş veya zulm etmiş ... » dedik. Sindi diyor ki, musannef'in rivayetinin zahirine göre ''veya ... veya ... " tabiri ravinin tereddüdünü ifade eder. EI-Menhel müellifi. Peygamber'in böyle yapanı kınaması, onun bu işten vazgeçirilmesİ içindir, dedikten sonra EI-Mirkat'a atfen verdiği malumat'a göre İmam Nesei: Şüphe halinde kalbin tatmin olması için üçten fazla yıkamakta beis yoktur, demiştir. Fakat EI-Menhel yazarı diyor ki, üçer defa yıkadıktan sonra doğacak şüpheye mahal kalmaz. Bu vesvesenin kapısını açabilir. Bunun için İbnü'i-Mubarek hadisin zahirini tutarak: Üçer defa'dan fazla yapanın günah işlediğinden emin değilim, demiştir. Ahmed ve İshak da: Deli'den başkası üçten fazlasını yapmaz, demişlerdir. İbn-i Hacer de: Elini yüzlerce defa yıkadıgı halde, abdestsizliğinin kalkmadığını itikad eden vesveselileri gerçekten, müşahede ettik, demiştir. HADİsTEN ÇıKARıLAN HÜKÜMLER 1. Kişi bilmedigi hususları bilenlere sormalıdır. 2. Bilenler bilmeyenlere anlıyacakları şekilde anlatmalı ve gerekirse uygulamalı olarak göstermelidirler. 3. Yıkanacak abdest uzuvları üçer defa yıkanmalıdır. 4. Baş ve kulaklar birer defa meshedilmeli ve kulağın her tarafı meshedilmelidir. 5. Abdest alınırken sünnete uyulmalı, fazla veya eksik yapılmamalıdır. 6. Sünnet olana muhalefet etmek kötü, sınırı aşmak ve zulümdür. Kınanmayı müciptir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn-i Abbas (Radiyallahu anhuma)'den şöyle dediği rivayet olunmuştur : Ben (bir defa Nebi'in hanımlarından olan) teyzem Meymune (Radiyallahu anha)'nın yanında geceledim. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Selleem) (gece) kalkıp eski bir su kırbasından abdest aldı. Suyu azar azar kullanıyordu. Ben de kalktım. Onun yaptığı gibi yaptım." AÇIKLAMA 425’te
- Bāb: ...
- باب ...
(Abdullah) ibn-i Ömer (Radiyallahu anhuma)'den: Şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir adam'ı abdest alırken gördü ve ona buyurdu ki: «İsraf etme. İsraf etme.» Not: Senedindeki ravi Bakiyye tedlis yaptığından dolayı isnadının zayıf olduğu Zevaid'de bildirilmiştir. AÇIKLAMA 425’te
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah bin Amr (Radiyallahu anhuma)'den: şöyle demiştir: (Bir gün) Sa'd abdest alırken Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), onun yanından geçti ve: «Bu israf nedir?» buyurdu. Sa'd de : - «Abdestte israf var mı?» diye sorunca, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Akan bir nehir üzerinde bile olsan evet.» buyurdu. Not: Senedirıdeki ravilerden Huyey bin Abdillah ve İbn-i Lehia zayıf oldukları için isnadın zayıf olduğu Zevaid'de bildirilmiştir. AÇIKLAMA : 423, 424 ve 425 nolu hadisler de abdest alınırken israf etmenin yasaklığına delalet ederler. Ebu Davud'un süneninde Abdestte İsraf Babı var. Tirmizi de Abdestte İsrafın Keraheti Babı diye bir bölüm ayırmıştır. EI-Menhel yazarı, israf babında şu bilgiyi veriyor: Nevevi demiştir ki: «Deniz kıyısında bile olunsa suda israf'ın yasaklığı hakkında alimlerin icma'ı vardır. en açık kavle göre bu israf tenzihen mekruhtur. Bazı arkadaşlarımız, haramdır, demişlerdir.» Kerahet kavli Cumhurun sözüdür. Su israfı, bir zarara veya bir malı zayi etmeye sebebiyet vermediği takdirde durum böyledir. Aksi takdirde haram olur. Hanefi alimlere göre, kişi. kendisinin malı olan veya mübah (= her işte kullanılabilen sahipsiz) su ile abdest aldığında israf etmesi tahrimen nıekruhtur. Ama nıescitlerdeki su gibi taharet için vakfedilmiş olan suda israf etmek ise haramdır
- Bāb: ...
- باب ...
(Abdullah) İbn-i Abbas (Radiyallahu anhuma)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize abdest isbağını emretti
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said-i Hudri (Radiyallahu anh)'daen rivayet olunduğuna göre kendisi Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğunu işitmiştir: — «Allah'ın, günahlara keffaret ve hasanatı artırmaya vesile kıldığı şeyleri size göstermiyeyimmi?» Sahabiler: — Göster, ya Resulallah! dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem): «Güçlüklere rağmen abdesti tam olarak almak, mescidlere doğru çok adım atmak ve bir namazdan sonra diğer bir namazı beklemektir.» buyurdu. Not: Zevaid'in beyanına göre İbn-i Hibban'ın sahihinde bu hadis yine Ebu Said-i Hudri'den rivayet olunmuştur. Sahih-i Müslim'de ve başka sahih hadis kitaplarında bu hadisin şahidi vardır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu : Güçlüklere rağmen abdest'i kemal üzere almak ve mescitlere doğru çok adım atmak ve (bir) namazdan sonra da gelecek namazı gözetlemek (beklemek) günahların kefaretidir. AÇIKLAMA : Müslim ve Tirmizi'nin «Abdest İsbağı» babında Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet ettikleri şahid durumundaki hadiste Resul-i Ekrem'e ait kısım burdaki lafızların aynıdır. Sahabi'ye ait lafızlarda manayı etkilemeyen az bir değişiklik vardır. Oradaki hadisin meali şöyledir: "Ebu Hureyre (r.a.)'den : Şöyle söylemiştir: Resulullah (s.a.v.), (sahabilere) : «Allah'ın, günahları imha ettirdiği ve dereceleri yükselttirdiği şeyleri size göstermiyeyim mi?» buyurdu. Sahabiler: - Göster, Ya ResulalIah! dediler. Resulullah (s.a.v.) : «Güçlüklere rağmen abdesti tam olarak almak, mescidlere doğru çok adım atmak ve (bir) namazdan sonra diğer (bir) namazı beklemektir. İşte sizin ribatınız (= nöbetiniz) budur.'' buyurdu." Yukarıya mealini aldığımız Ebu Hureyre'nin hadisindeki Resul-i Ekrem'e aıt buyruğun son cümlesi Ebu Said-i Hudri'nin hadisinde yoktur. Tirmizi'nin şerhi Tuhfe'de Nevevi'den naklen beyan edildiğine göre Kadi İyad, hadisle ilgili olarak şöyle demiştir: 'Günahların imhasından maksad, onları mağfiret etmek (örtmek) tir. Bununla beraber, imha tabiri ile günahları hafeze meleklerin defterinden silmek kasdedilmiş olabilir ki, bu takdirde yine günahların mağfiretine delalet eder.' Derecelel'in yükselmesi de cennetteki makamın yükselmesi demektir. Konuşmanın soru ve cevap şeklinde oluşu, buyurulan hakikatların zihinlerde iyice yerleşmesini sağlar Hadisteki "Güçlükler ... " tabiri ile şiddetli soğuk, suyun dokunmasından eziyet duyulan hastalık. su arayıp bulmakta duyulan güçlük, gerektiğinde parayla. hatta pahalı bir fiatla suyu satın almak ve benzeri zorluklar kasdedilmiştir. "Mescidlere doğru çok adım atmak.'' durumu ise Nevevi'nin beyan ettiği gibi evin mescidlere uzak oluşu ve mescitlere devamlı gitmekle sağlanır. ''Bir namazdan sonra diğer bir namazı beklemek'' parçasından maksad, Tuhfe'de şöyle açıklanıyor: Yani, kişi cemaatle veya tek başına namaz kıldıktan sonra. oturduğu yerde veya evde diğer namaz vaktinin gelişini bekler. fikrini ona bağlar, yahut işiyle meşgul olmakla beraber, kalbini gelecek namaz vaktine bağlar. Ebu'l-Velid EI-Baci ise parçayı, bir vakit namazından sonra oturdugu' yerde diğer namaz vaktini belkemek, şeklinde yorumlamış ve bu durum, zamanları birbirine yakın olan namazıara mahsustur. Diğer namazlar için böyle bir bekleyiş adet olmamıştır, der. Musannıfın rivayetinde bulunmayan, fakat Müslim ile Tirmizi'nin rivayetinde bulunan «İşte sizin ribatınız budur cümlesine gelince; ribat; nöbet yeri ve bir şeye kendini hapsetmek, demektir. Namaz kılmak için camiye gidip orada namaz vaktini bekliyen kimse kendini ibadete hapsetmiş gibidir. Şöyle de denilebilir: Hadiste anılan ibadetlere devam etmek cihad ve serhatte nöbet beklemek gibidir. Bazıları; anılan ibadetler, sahibini günahlardan menettiği için buna ribat denmiştir, derler. Nevevi de parça hakkında: «Yani rağbet edilen ribat budur. Bir kısım ilim adamlarına göre rıbatın en faziletlisi budur. Nasıl ki, cihadın en büyüğü nefisle yapılan cihaddır. Şöyle yorumlamak da mümkündür: Ribat çeşitleri arasında herkes için yapılması ve sevabına kavuşulması mümkün olan ribat işte budur.» Tuhfe'de beyan edildiğine göre Kadi iyad şöyle demiştir: Bu ameller gerçek ribattır. Çünkü şeytanın nefis üzerine yapmak istediği etki yollarını tıkar, şehvani arzuları yener, vesveselere engel olur. Bu ise büyük cihaddır
- Bāb: ...
- باب ...
Ammar bin Yasİr (Radiyallahu anhuma)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : Ben, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i, (abdest aldığında mübarek) sakalını tahlil ederken gördüm
- Bāb: ...
- باب ...
Osman (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest alırken, (mübarek) sakalını tahlil etti
- Bāb: ...
- باب ...
Enes bin Malik (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest aldığı zaman (mübarek) parmaklarını (açıp) aralıyarak (mübarek) sakalını tahlil ederdi. Not: Hadisin senedindeki ravilerden Yahya bin Kesir ve Şeyhi Yezid-i Rakkaşl'nin zayıf olduğu, Zevaid'de bildirilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
(Abdullah) bin Ömer (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest aldığı zaman (mübarek) yüzünün her iki yanını biraz ovduktan sonra parmaklarını aşağıdan yukarıya doğru sakalının arasına sokup karıştırırdı. Not: Seneddeki ravilerden Abdülvahid'in sika olmasının ihtilaflı olduğu Zevaid'de belirtilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Eyyub El-Ensari (Radiyallahu anh)'den rivayel edildiğine göre şöyle söylemiştir : Ben, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i gördüm. Abdest aldı ve (abdest alırken) sakalını tahlil etti. Not: Zevaid'de: Bu, zayıf bir isnaddır. Çünkü ravilerinden Ebu Sevr'e ve Vasıl Er.Rakkaşi'nin zayıflığı hususunda alimler ittifak etmişlerdir, denilmiştir. AÇIKLAMA : Tahlil: Sindi diyor ki, tahlil, aslen bir şeyi diğer bir şeyin arasına sokmak, demektir. Burada ise sakal'ın kıllarını aralamaktır. Tuhfetü'l-Ahvezi'nin beyamna göre, İbnü'-Arabi; Tahlil, burada parmakları sakal kılları arasına sokmaktır, demiştir. Tirmizi ve Ebu Davud da sünenlerinde Tahlil için bir bab açmışlardır. Ebu Davud, bu babta yalnız Hz. Enes (r.a.)'in (431 nolu) hadisini başka bir sened ile ve başka cümlelerle nakletmiştir. Oradaki metne göre: 'Resulullah (s.a.v.) abdest aldığı zaman bir avuç su alarak mübarek çenesinin altına sokup onunla sakal-ı şerifini parmakları ile karıştırırdı ve '' Rabbim azze ve celle bana böyle yapmamı emretti.'' buyururdu.'' Tirmizi ise Hz. Ammar bin Yasir (r.a.)'ın 429 nolu hadisini buradaki senedIe ve daha uzun metinle, Hz. Osman (r.a.)'ın 430 nolu hadisini de son ravi hariç, aynı sened ile ve şu manayı ifade eden metin ile rivayet etmiştir: ''Nebi (s.a.v.), sakalını tahlil ederdi.'' Tirmizi, bu arada şöyle der: «Tahlil hakkında Aişe. Ümıü Seleme, Enes, ibn-i Ebi Evfa ve Ebu Eyyub (r.a.)'den hadisler rivayet edilmiştir. Hz. Osman'ın hadisi hasen ve sahihtir. Buhari, de: Tahlil hakkında rivayet olunan en sahih hadis, Amir bin Şakik'in Ebu Vail aracılığı ile Osman'dan rivayet ettiği hadistir. demiştir. ''Hz. Osman (r.a.)'ın hadisinin İbn-i Hibban, İbn-i Huzeyme, Darekutni ve El-Hekim tarafından da rivayet edildiği Tuhfe'de bildirilmiştir. EI-Menhel yazarı da Tahlil babında Enes (r.a.)'ın hadisini açıklarken kısaca şunları söyler: «Hadis, abdest alınırken sakalı hilallamanın meşrüluğuna delalet eder. Bu meşrüluğun değeri konusunda alimler ihtila! etmişlerdir. Maliki, Şafii ve Hanbeli imamları ile Hanefi imamlarından Ebu Yusuf, gür olan sakalı tahlil etmek sünnettir. Hafif olan sakalın içini ve dışını yıkamak vacibdir. Bir sakala karşıdan bakııdığı zaman kılların arasında deri görülmezse gür sayılır, görülürse hafif sayılır, demişlerdir. Bu imamların tahlil hakkındaki delilleri Enes (r.a.)'ın hadisi ile ona benzeyen hadislerdir. Ebu Hanife, İmam Muhammed ve bazı Malikiler tahlilin müstahab olduğunu ve bu konuda varid olan hadislerin zayıf olup tahliIin sünnet oluşuna yeterli delil sayılamayacağını söylemişlerdir. Fakat Tirnizi. El-Hakim. İbnü'l-Kattan, İbnü's-Seken ve başkaları tahlil hakkında varid olan hadislerin bir kısmını sahih görmüşlerdir. Zahiriye mezhebine mensup alimler ve İshak bin Raheveyh ile Hasan Enes (r.a.)'in hadisindeki; ''Benim Rabbim bana böyle emretti.'' fıkrasmm zahirine bakarak tahlilin vücubuna hükmetmişlerdir. Cumhur ise: parçadaki emir ve benzeri emirler mustahablık içindir. Vucup için emir hafif sakaIın tahliline mahsustur, demişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Amr bin Yahya'dan (O da) babası (Yahya el-Maadn) (Radiyallahu anh)'daen rivayet edildiğine göre, Yahya, Abdullah bin Zeyd'e: — ki o da Amr bin Yahya'nın dedesidir-. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in nasıl abdest aldığını bana gösterebilir misin? diye sordu. O da evet, dedi. Bunun üzerine (bir miktar) abdest suyunu istedi. Ellerine su döktükten sonra ellerini iki defa yıkadı. Sonra üç defa ağzını çalkalayıp burnuna su çekti. Bundan sonra yüzünü üç kere yıkadı. Daha sonra ellerini dirseklerle beraber ikişer defa yıkadı. Sonra iki eliyle (bütün) başını meshederek her iki elini ileri götürüp geri getirdi. Başının ön tarafından başhyarak ellerini ensesine kadar götürdü. Sonra ellerini geri getirerek başladığı yere vardı. Bundan sonra ayaklarını yıkadı." Diğer tahric: Malik. Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai. Ebu Davud ve İbn-i Hibban AÇIKLAMA : Ebu Davud'un.'Peygamber'in abdestinin sıfatı' başhğı altında açtığı sünen babında rivayet ettiği Hadis'in şerhi EI-Menhel'de şu malumat var: 'Abdullah bin Zeyd'e soru soran zat'm Yahya El-Mazini olduğu müsannif (= Ebu Davud)'un rivayetinde ifade edilmiştir. Şafii'nin EI-Ümm'de Malik'ten aldığı rivayet de böyledir. (Musanmfımızın buradaki rivayetinde görüldüğü gibi böyledir.'' Bazı rivayetlerde soru sahibinin Amr bin Ebi'l-Hasan olduğu bildiriliyor. Bu zat, Yahya'nın amucasıdır. Diğer bir kısım rivayetıere göre Yahya'nın babası ve mezkur Amr'ın babası olan Ebu'l-Hasan El-Ensari tarafından soru sorulmuştur. Buhari'nin ve diğer bazı alimlerin rivayetinde ise soru sahibi ismen belirtilmeyerek «Bir adam» diye geçer. Soru sahibinin ismi hususunda görülen ihtilafın bertaraf edilmesi için şöyle bir şey söylemek mümkündür: Abdullah bin Zeyd'in yanında. Hadis'in ravisi Yahya bin Ammare El-Mazini. Yahya'nın amcası Amr bin Ebi'l-Hasan ve Amr'ın babası Ebu'l-Hasan El-Ensari toplu halde bulunmuşlardır. El-İsmaili'nin rivayetindeki «Biz Abdullah'a söyledik ki..." tabiri bu yorumu destekler. AbduIlah (r.a.)'e soruyu yöneIten zat, Amr'dır. Ebu'l-Hasan onun babası ve büyüğü, Yahya da Hadis'in ravisi olduğundan bunlar da mecazi olarak soru sahibi gösterilmiştir. Abdullah bin Zeyd'in, Amr bin Yahya'nın dedesi olduğu ifade edilmiştir. Ayni ve bazı alimler: Amr'ın, annesi AbduIlah'ın kızıdır,. demişlerdir. Fakat El-Hafız bunun bir yanılma olduğunu, çünkü İbn-i Sa'd, Amr'ın anası Hamide bint-i Muhammed bin İyas bin El-Kebir'dir, dediğini beyan etmiştir. İbn-i Abdi'l-Ber de: Malik'ten başka kimse AbduIlah, Amr'ın dedesidir, dememiştir, diyerek bunun bir yanılgı olduğunu belirtmiştir. İbn-i Dakiki'l-İyd de aynı şeyi söylemiştir. EI-Menhel yazarı, bu nakilleri yaptıktan sonra sözlerine devamla şöyle der: Bu nakillerden anlaşılıyor ki AbduIlah bin Zeyd, Amr bin Yahya'nın ne anası ne de babası tarafından dedesi değildir. Hadisin Manası : Soru sahibi, AbduIIah bin Zeyd (r.a.)'den abdest tarifini uygulamalı olarak göstermesini istemiş, çünkü, bu tür öğretim daha etkilidir. Soru sahibinin ",.. Bana gösterebilir misin?'' diye istifhamda bulunmasının sebebine gelince EI-Menhel yazarı diyor ki: AbduIIah bin Zeyd'in bunu unutmuş olması ihtimali karşısında soru sahibi istifhamda bulunmuştur. Çünkü arada bir hayli zaman geçmişti. Sindi ise şu yorumlarda bulunmuştur: Her sahabinin Peygamber'in abdestini izlemiş olması sahabiliğin şartı değildir. ~ Dolayısıyla AbduIIah (r.a.) Peygamber'in abdest alışını görmemiş olabilir. Haliyle görmediği bir şeyi göstermesi mümkün olmaz. Yahut, göstermek için gereken su ve kabın bulunması ve zaman ile durumun müsaid olması şarttır. Bu imkanlar el vermeyince göstermek mümkün olmaz. Veyahut sorunun nezaket içinde yöneltilmesi için istifham şekli kullanılmıştır. ' «Ellerine su döktükten sonra iki defa yıkadı» parçasına gelince bu rivayete göre AbduIIah bin Zeyd ellerini iki defa yıkamıştır. Malik, Buhari ve Beyhaki'nin rivayetleri de böyledir. Ebu Davud'un rivayetinde elleri kaç defa yıkadığı belirtilmemiştir. Buhari'nin diğer bir rivayetinde ve Müslim'in rivayetinde "Ellerini üç defa yıkadı» . deniliyar. Demek ki Abdullah bin Zeyd ellerini iki veya üç defa yıkamıştır. Üç defa yıkadığına dair olan ve güvenilir rivayetlerin çokluğu dolayısıyla tercih edilmesi uygundur. Hadisenin iki ayrı zaman tekerrür ettiği ve birisinde iki, diğerinde üç defa ellerini yıkadığı söylenemez. Çünkü tahriç eden zat (Amr bin Yahya) tektir. Asıl da olayın tekerrür etmeyişidir . ''Yüzünü üç defa yıkadıktan sonra kollarını ikişer defa yıkadığı'' hususu, Amr bin Yahya'dan yapılan bütün rivayetlerde aynıdır. Yani hepsinde kolların ikişer defa yıkandığı mervidir. Lakin Müslim'in, Habban bin Vasi' tariki ile AbduIIah bin Zeyd'den yaptığı rivayette, AbduIIah, Resul-i Ekrem'in (mubarek) kollarını üç defa yıkadığını gördüğünü söylemiştir. İki hadisi tahriç edenler ayrı iki zat olduğu için Resül-i Ekrem'in iki ayrı zamanda aldığı abdestlerin birisinde ikişer defa ve diğerlerinde üçer defa kollarını yıkadığına Abdullah'ın şahit olması muhtemeldir. Olayın bir defa vuku bulduğu farzedildiği takdirde üçer defa yıkamaya ait rivayetler, çokluğu ve kuvvetliliği dolayısıyla tercih edilir. Nevevi, Müslim'in şerhinde: ''Hadis, abdest uzuvlarının bir kısmının üçer ve diğer bir kısmının ikişer defa yıkanmasının caizliğine delalet eder. Böyle alınan abdest şüphesiz caizdir. Fakat müstehab olan şekil abdest uzuvlarının hepsinin üçer defa yıkanmasıdır. Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in bazı vakitlerde müstahab olan şekle muhalefet etmesi bunun caizliğini beyan etmek içindir. Nasıl ki Resulullah (s.a.v.), caizliğini beyan etmek için bazı zamanlarda abdest uzuvlarını birer defa yıkamıştır. Peygamber'in o zamanlarda böyle abdest alması O'nun için daha faziletlidir. Çünkü şer'i hükmün beyanı O'na vacibtir. Hükmün, dil ile anlatmak suretiyle beyanı mümkün ise de bilfiil yapmak ve tatbikini göstermek süretiyle açıklanması daha etkili ve yanlış yorumIardan daha uzaktır.'' (---El•Menhel'den yapılan nakil burada bitti---) Hadisin bundan sonraki kısmında Abdullah bin Zeyd'in başının tamamını meshettiği bildiriliyor. BAŞIN NE KADARINI MESHETMEK VACİBTİR ? Sünen-i Ebu Davud'un "Peygamber'in abdest sıfatı'' başlığı altındaki babta rivayet olunan ilk hadisin şerhinde EI-Menhel yazarı başın meshi hakkında aşağıdaki bilgiyi vermektedir: "Abdestte başın meshedilmesi gerekliliği Kitab, Sünnet ve İcma' ile sabittir. Başın ne kadarını meshetmenin vacip olduğu hususunda alimler ihtilaf etmişlerdir. Şöyle ki: Hanefi alimlerden alman bir rivayete göre başın dörtte birisini meshetmek vacibtir. Diğer bir rivayete göre el parmaklarından üç parmakla yapılan mesh kafidir. Hanefi'lerin delili Müslim ve başkasının rivayet ettiği El-Muğire'nin hadisidir. Bu hadiste Peygamber'in (bir defa) abdest alırken başının nasiyesi (= ön kısmı) nı meshettiği bildiriliyor. Onlar nasiyeyi başın dörtte bir miktarı olarak takdir etmişlerdir. Şafii alimlere göre başın bir saç telini veya başın sınırı içinde kalan bir saç parçasını meshetmek kafidir. Fakat başın sınırından çıkacak şekilde uzamış olan bir saç telinin ucunu meshetmek kafi değildir. Onlar derler ki; Resul-i Ekrem'in nasiyesini ve sarığının üstünü meshetmekle yetindiği sabittir. Hiç kimseye nasiye kısmının meshedilmesi zorunludur dememiştir. Şu halde önemli olan başın bir kısmını meshetmektir. Nasiye, başın dörtte birinden daha az bir parça olup bununla yetinildiğine göre başın tamamını veya dörtte birini meshetmenin vacib olmadığı sonucu alınıyor. Malik, Ahmed bin Hanbel ve bazı alimler ise başın tamamını meshetmek vaciptir, demişlerdir. Bazı Maliki alimler de başın üçte ikisini, diğer bir kısmı da üçte birisini meshetmek vaciptir, demişlerdir. Başın tamamını meshetmek vacibtir, diyenlerin delili bu babta rivayet edilen Osman bin Affan ve AbduIIah bin Zeyd'in hadisleridir. Çünkü Peygamber'in abdestini uygulamalı olarak gösteren bu iki zat başının tamamını meshetmişlerdir. (Yukarda görüşleri belirtilen 4 mezheb imamlarının başka delilleri EI-Menhel'de belirtilmiştir. KAÇ DEFA MESHEDİLİR? Hadisin zahirine göre bir defa meshetmekle yetinilmiştir. Ebu Hanife, Malik ve Ahmed bin Hanbel bu ve benzeri hadisleri delil göstererek böyle hükmetmişlerdir. Şafii, Ata' ve bazı alimler ise baş'ın üç defa meshedilmesi sünnettir, demişlerdir. Onların delili, Müslim ve Ebu Davud'un rivayet ettikleri Hz. Osman (r.a.)'ın şu manadaki hadisidir: ''Resulullah (s.a.v.) (azasının) abdestini üçer defa aldı." Diğer taraftan, abdestin bütün uzuvları üçer defa yıkandığına göre başın meshini de bu uzuvların yıkanmasına kıyaslamışlardır. Bu Aimler; başın bir defa meshedildiğine dair olan rivayetler, bunun caizliğini beyan etmek içindir, demişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Osman bin Affan (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i gördüm abdest aldı ve (abdestte) başını bir defa mesnetti
- Bāb: ...
- باب ...
Ali (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), (abdest alırken) başını bir defa meshetti
- Bāb: ...
- باب ...
Seleme bin El-Ekva' (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i gördüm abdest aldı da başını bir defa meshetti. Not: Zevaid'de: Hadisin ravilerinden Muhammed bin El-Haris'in sika olmakla beraber hataya düştüğü İbn-i Hibban tarafından belirtilmiştir, denilmiştir. Sindi diyor ki seneddeki ravi Yahya bin Raşid de zayıftır
- Bāb: ...
- باب ...
Er-Rubeyyi' bint-i Muavviz bin Afra' (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), abdest aldı ve (abdest alırken) başını iki defa meshetti. AÇIKLAMA : Hadisin zahirine göre Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), başını iki defa meshetmiştir. Tirmizi bu hadisten hemen sonra Er-Rubeyyi'den rivayet ettiği ve sahih olduğunu belirttiği diğer hadiste Er-Rubeyyi' Resul-i Ekrem'in başını bir defa meshettiğini açıkca söylüyor. Ebu Davud'un süneninde de Er-Rubeyyi'nin her iki hadisi rivayet edilmiştir. Tirmizi'nin şerhi Tuhfe, Ebu Davud'un şerhi EI-Menhel ve İbn-i Maceh'in haşiyesi Sindi: Er-Rubeyyi'nin sahih ve sabit olan' hadisi Resul-i Ekrem'in, başını bir defa meshetmiş olduğunu bildirir. Resul-i Ekrem. ellerini başının ön tarafından ensesine kadar sürmesi ve tekrar geri getirmesi bir mesh sayılır. Er-Rubeyyi: İki defa meshetti, dediği rivayette ellerin ön taraftan arka tarafa götürülmesini bir defa ve öne doğru geri getirilmesini de ayrı bir defa saymakla meshin iki defa yapıldığını kasdetmiştir. Halbuki bu iki hareket bir mesh sayılır. Er-Rubeyyi'nin bu iki hadisini Tirmizi ve Ebu Davud'dan başka Beyhaki de rivayet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
(Abdullah) İbn-i Abbas (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), (abdest alırken) kulaklarım mesnetti. Dahiline (=yüze bakan kısmına) şahadet parmaklarını ve zahirine (başa bakan kısmına) baş parmaklarını sürerek kulakların zahirini ve batınını mesnetti. AÇIKLAMA : Hadis, kulakların zahir ve batınını mesh etmenin meşruluğuna delalet eder ve meshin yapılış tarzını bildirir. Tirmizi'nin rivayetinde: İbn-i Abbas (r.a.). Resul-i Ekrem'in kulaklarının zahir ve batınını meshettiğini beyan eder. Tuhfe yazarı burada şu malumatı verir: Kulakların zahiri baş tarafına bakan kulakların dış kısmıdır. Batını ise yüze bakan cephesidir. El-Hafız,' Telhis'te anlattığına göre, İbn-i Hibban da İbn-i Abbas'ın hadisini kendi sahih'inde zikretmiş (O rivayette de burada olduğu gibi meshin yapılış şekli anlatılmıştır.' Ve İbn-i Huzeyme ile İbn-i Mendeh'in bunu sahih gördüklerini beyan etmiştir. El-Hafız bu arada Hadisin Nesai. İbn-i Maceh, El-Hakim ve El-Beyhaki tarafından rivayet edildiğini bildirmiştir. ''Miftahu'l-Hace yazarı da, yukarıda anılan zatlar tarafından Hadis'in rivayet edildiğini belirtirken, Hadis'in lafızlarının buradaki lafızlara yakın olduğunu da bildirir. Daha sonra şöyle der: 'Bu babta rivayet edilen hadisler, kulakların zahir ve batınını meshetmenin meşruluğuna delalet ederler. Ancak kulakların meshi için eller yeniden ıslatılacak mı? yoksa başın meshinden dolayı ellerde bulunan ıslaklıkla yetinilecek mi?' EL-MENHEL'DE BU KONUDAKI GÖRÜŞLER ŞÖYLE ANLATILIYOR Hanefi alimler: Kulakların meshi sünnettir. Başın meshinden dolayı ellerde ıslaklık kalmış ise yeniden eller ıslatılmadan kulaklar meshedilir. Aksi takdirde eller suyla ıslatılarak mesih işi yapılır, demişlerdir. Şafii alimler: Başın meshinden sonra kulakların zahir ve batınını yeni bir suyla meshetmek sünnettir. (Ve üç defa tekrarlanması sünnettir), demişlerdir. Hanefi alimlerin delili Ebu Davud'un ''Peygamber'in abdest sıfatı'' babında rivayet ettiği İbn-i Abbas'ın Hadisindeki şu parçadır: "Ibn-i Abbas, - Peygamber'in abdestini tarif ederken - kollarını üçer defa yıkadıktan sonra su alarak başını ve kulaklarının zahirIerini ve batınlarını birer defa meshetti.' Şafii'lerin delili ise Beyhaki'nin rivayet eıtigi ve Senedinin sahih olduğunu söylediği AbduIIah bin Zeyd'in hadisinin şu parçasıdır: ResuluIlah - abdest alırken- başının meshi için aldığı sudan başka kulakları için su aldı.'' Malikiler'in cumhüru: Kulakların zahir ve batını meshetmek sünnettir, demişlerdir. Bunlardan İbn-i Mesleme ile El-Ebheri kulakların meshi farzdır, demişlerdir. Kulağın meshi için yeni su almak bazılarına göre sünnet olup bir kısım Maliki'lere göre müstahabtır. Hanbeli'ler ise: Kulakların zahir ve batınını meshetmek vacibtir. Kulağın meshi için yeni su almak da sünnettir, demişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Er-Rubeyyi (bint-i Muavviz) Radiyallahu anha)'den: şöyle söylemiştir: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), abdest aldı ve (abdestte) kulaklarının zahirini ve batınını meshetti
- Bāb: ...
- باب ...
Er-Rubeyyi bint-i Muavviz bin Afra' (Radiyallahu anha)'den: şöyle söylemiştir: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest aldı ve (kulaklarını meshederken) iki (şahadet) parmak ucunu iki kulağının deliklerine soktu. Ebu Davüd ve Beyhaki de bu Hadisi rivayet etmişlerdir. EBU DAVUD HADİS’İ VE AÇIKLAMA İÇİN BURAYA TIKLAYIN
- Bāb: ...
- باب ...
El-Mıkdam bin Madikerib (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest aldı ve (abdest alırken) başını ve kulaklarının zahirini ve batınını mesnetti. Ebu Davud, El-Beyhaki ve Ahmed (r.a.) de hadisi rivayet ettiler
- Bāb: ...
- باب ...
(Abdullah bin Zeyd Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki: «Kulaklar baş'tan (birer parça)dır.» Not: Zevaid'de denilmiş ki, eğer son ravi Süveyd bin Said bellemiş ise bu isnad hasendir. AÇIKLAMA 445’te
- Bāb: ...
- باب ...
(Ebu Ümame Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «Kulaklar baştandır.» buyurdu. Ve (abdest alırken) başını bir defa meshederdi, gözün burun tarafındaki uçları da meshederdi.» EBU DAVUD HADİS’İ VE AÇIKLAMASI İÇİN BURAYA TIKLAYIN AÇIKLAMA 445’te
- Bāb: ...
- باب ...
(Ebu Hureyre Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «Kulaklar baştan (birer parça) dır.» Not: Ravilerinden Amr bin EI•Husayn ve Muhammed bin Abdillah'ın zayıflığı sebebiyle Ebu Hureyre'nin bu hadisine ait isnadın zayıflığı Zevaid'de belirtilmiştir. AÇIKLAMA : Ayrı ayrı senedIerle rivayet edilen 'Kulaklar baştandır' Hadisinin manası; Sindi, EI-Menhel ve Tuhfe'de beyan edildiği gibi kulaklar başın bir parçası sayılarak onunla beraber ve onun suyu ile meshedilir. Yeni bir su alınmaz. Hanefi alimler bu ve benzeri hadislere dayanarak kulalklar başla beraber ve baş için alınan su ile meshedilir, demişlerdir. Malik, Ahmed ve bazi alimler: Kulaklar baştan birer parçadır fakat, yani bir su ile meshedilmeleri matlubtur. Çünkü El-Hakim'in rivayet ettiği Abdullah bin Zeyd'in hadisi bunu gerektirir, demişlerdir. Şafiiler ise kulakları müstakil bir uzuv sayarak onun meshi için yeni bir suyun alınması gerekir, demişlerdir. Onların delili de Abdullah bin Zeyd'in hadisidir. El-Hafız'ın beyanına göre Malik, EI-Muvatta'da Nafi'den oda İbn-i Ömer'den rivayet ettiğine göre İbn-i Ömer (r.a.) kulaklarının meshi için parmağı ile yeni su alırdı. Tirmizi, Ebu Ümame'nin hadisini naklettikten sonra şöyle der: "Kulakların baştan olduğuna dair Enes (r.a.)'den de rivayet vardır. Sahabilerden ve onlardan sonra gelenlerden ilim ehlinin çoğunun uygulaması bu şekildedir. Yani kulakları baştan saymışlardır. Süfyan-i Sevri, İbnü'l-Mübarek, Ahmed ve İshak da böyle demişlerdir. Bazı ilim adamları kulakların yüze bakan tarafı yüzden ve diğer tarafı baştan saymışlardır. Ebu Davud da Ebu Ümame'nin hadisini rivayet etmiştir. Şerhi El-Menhel Hadisin izahını yaparken bu arada kulakların meshi ve bunun baştan bir parça mı, yüzden bir parça mı veyahut müstakil bir uzuv mu sayıldığı yolundaki alimlerin görüşlerini ve her görüşün mesned ve delillerini birer birer yazmaktadır. Ebu Ümame r.a. hadisindeki "Gözün burun tarafındaki uçları da meshederd.'' parçasını El-Menhel şöyle açıklar: Yami bu uçları ovardı. Ahmed'in rivayetinde: ....= "Anılan uçları ovardı" cümlesi kullanıımıştır. 'Tiybi demiştir ki, Resul-i Ekrem (s.a.v.) isbağda mübalağa etmek için müstehab olmak üzere bu uçları ovardı. Çünkü göze sürülen. sürme ve benzeri şeylerden veya göz yaşlarından - akan bir şeyler gözün bir kenarında birikebilir. Göz çapağı denilen bu birikinti burun tarafına bakan göz kenarında olabildiğigi gibi karşı tarafında olabilir. Bu nedenle abdest alınırken gözlerin iki kenarını da avmak ınüstehabtır
- Bāb: ...
- باب ...
El-Müstevrid bin Şeddad (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i gördüm: Abdest aldı ve (abdest alırken sol elin) serçe parmağı ile her iki ayak parmaklarını hilalladı. Müellif, Ebü'l-Hasan bin Seleme, Hallad bin Yahya EI-Hülvani, Kuteybe ve İbn-i Lahia'dan kurulu ikinci bir senedile de rivayettebulunmuştur. Diğer tahric: Tirmizi. Ebu Davud. Nesai ve Beyhaki AÇIKLAMA : Hadis, abdest alınırken ayaklar yıkandığı zaman parmak aralarının hilallanmasının meşruluğuna ve hilallamanın elin serçe parmağı ile yapılmasının matlub olduğuna (istendiğine) delalet eder. Hadis, Tirmizi ve Ebu Davud'da da geçmektedir. Oralarda «Hallele = hilallama" tabiri yerine «Delk - ovma" tabiri kullanılmış ise de şarihler bu tabiri hilallamak olarak yorumlamışlardır. Serçe parmağından maksadın da sol elin serçe parmağı olduğu yine şerhlerde beyan edilmiştir. Ebu. Davud, Hadisi, ''Ayakları yıkamak" babında rivayet etmiştir. Şerhi EI-Menhel'de şöyle deniliyar: «Delk, aslında uzuv üzerinde el geçirmek ve ovmaktır. Hilallamak da delk'in bir nevidir. Hilallamak,sağ el ile yapilan şerefli işlerden sayılmadığı için serçe parmağı ile sol el'in serçe parmağının kasdedilmesi açıktır. EI-Mirkat yazarı: İbn-i Hacer demiştir ki: «Eğer ravi EI-Müstevrid delk ile hilallamayı kasdetmişdi ise, Hadis, ayak parmaklarının serçe parmağı ile hilallamanın mendubluğuna delalet eden bir delildir. Sol elin serçe parmağı hilallamaya tahsis edilmiştir. Çünkü ayak parmaklarını hilallamak hürmet edilmesi gereken işlerden olmadığı için sol elin parmağı uygun görülmüştür. Eğer EI-Müstevrid, delk ile serçe parmağıyla ayak parınaklarını ovmayı kasdetmiş ise, Hadis abdest uzuvlarını ovmanın mendubluğuna delalet eder Mezhebimiz de ovmanın mendubluğudur. Veyahut ovmanın vacibliğine delalet eder ki Malikiler'in mezhebi budur. Ben derim ki: Dinde ihtiyat olmak üzere ve Malikiler'in görüşüne muhalefet etmemek için ovmak bizim mezhebimizde de mustahabdır. der. HADIS'İ RİVAYET EDENLER Tirmizi. Ebu Davud. Nesai ve Beyhaki de rivayet etmişlerdir. Seneddeki ravilerden İbn-i Lahia'nın zayıf olduğunu söyleyenler bulunduğu için Tirmizi, Hadis garibtir. İbn-i Lahia'nın hadisi olarak tanırız demiştir. Fakat Tirmizi'nin şerhi Tuhfe yazarı şöyle der: «En-Neyl'de belirtildiği gibi isnadın garipliği hadisin hasen oluşunu engellemez. İbn-i Seyyidi'n-Nas böyle demiştir. Kaldı ki hadisin Yezid bin Amr'dan rivayetinde İbn-i Lahia yalnız değildir. El-Leys bin Sa'd ve Amr bin El-Haris de Yezid bin Amr'dan rivayette bulunmuşlardır. Bu nedenle hadis, sahih olup garibliği kalmamıştır. Bu bilgiyi En-NeyI'den almıştır. EI-Menhel de bu malumatı El-Hafız İbn-i Hacer'den naklen beyan etmiş ve rivayetin İbnü'l-Kattan tarafından sahih görüldüğü ifade edilmiştir. Hadiste ayak parmaklarının hilallanması belirtilmiştir. Diğer hadislerden anlaşılacağı gibi el parmaklarını hilallamak da meşrudur. Buna ait fıkhi hükümleri o hadislerin izahı bahsinde anlatacağız. İnşaallah !!! EBU DAVUD HADİS’İ VE AÇIKLAMASI İÇİN BURAYA TIKLAYIN
- Bāb: ...
- باب ...
(Abdullah) bin Abbas (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «Namaza durmak istediğin zaman abdesti isbağ et (gereği gibi tam al) Ellerin ve ayakların parmaklarının arasını da (hilallamak suretiyle) su ulaştır.» Not: Zevaid'de: Tirmizi de Hadis'i rivayet ederek hasen olduğunu söylemiştir. Ravilerinden Salih Mevla Tev'eme. son zamanlarında (rivayetleri karıştırmış ise de, bu duruma gelmeden önce kendisinden Musa bin Ukbe rivayette bulunmuş, denilmiştir. (Tuhfe;nin En-Neyl'den naklen beyan ettiğine güre Buhari de aynı nedenle Hadisi hasen görmüştür.) İmam Ahmed’in Müsnedinde hadis’in tamamı şöyledir. İbn Abbas der ki: Bir adam Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e namazla ilgili bir şey sorunca, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''EI ve ayak parmaklarını hilalle'' -Yani güzelce abdest al- buyurdu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in adama söyledikleri arasında şunlar da vardı: "Rükuya vardığın zaman avucunu diz kapaklarına iyice yerleştir. Secdeye gittiğinde toprağın sertliğini hissedecek şekilde alnını yere değdir.'' Bu Hadis Sahihtir
- Bāb: ...
- باب ...
Lakit bin Sabıra (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir. «Abdestini isbağ et ve parmakların arasını hilalle.» AÇIKLAMA : İsbağ: Güzelce, sünnet ve farzlarına dikkat ederek yapmak. demektir. Hadisin sonunda parmak aralarının hilallanması emredilmiştir. Lakit'in bu hadisi Şafii, Ahmed, Tirmizi, Nesai, Ebü Davud, İbn-i Huzeyme, İbn-i Hibban, Hakim, Beyhaki ve İbn-i Carud tarafından da kısa ve uzun metinler halinde rivayet edilmiştir. Hepsinde parmaklar arasının hilallanması emrolunmuştur. EI-Menhel yazarı şöyle bir bilgi verir: «Hadisin zahiri parmakların bilallanmasının vücubunu ifade eder. Malikiler el parmakları hakkında bilallamanın vucubuna ve ayak parmakları için de hilallamanın mendubluğuna bükmetmişlerdir. Sebebine gelince, onlar abdest uzuvlarını ovmayı vacib görmüşlerdir. El parmakları birbirinden ayrılmış durumda olduğu için her parmak müstaki} bir uzuv gibi sayılmış ve ovulması vacib kılınmıştır. Ayak parmakları ise birbirine bitişik olduğu için tek uzuv itibar edilerek hilallanması vacip görülmemiştir. Malikiler'den başka bütün alimler el ve ayak parmakIarı arasında bir fark gözetmeden hepsinin aralarının bilallanmasını sünnet görmüşlerdir. Peygamber'in abdest alış şeklini tarif eden hadislerde el ve ayak parmaklarını hilallamaktan bahsedilmediği için hilallamaya ait bu ve benzeri hadislerdeki emri mendubluk için telakki etmişlerdir.' Böylece rivayetleri toplayıp aralarını telif etmişlerdir. Parmakların arasını hilallamak sünnettir, diye hükmeden alimler, eğer hilallama yapılmadan parmaklar arası normal bir şekilde suyla ıslanırsa hüküm budur. Şayet hilallamadan parmaklar arası ıslanmazsa hilallamak ittifakla vacibtir, demişlerdir. EI-Menhel yazarı bu arada hilallama hakkında varid olan hadisleri ve bunların sıhhat ve zayıflığı konusunda yapılmış olan tartışmaları ve bazı nakilleri beyan eder. Daha sonra şöyle der: Hilallamaya ait hadislerin sahihliği konusunda bazı konuşmalar yapıldığını bilmiş olunuz. Bu nedenle hadisler, hilallamanın vucubuna, delil olmazlar. Sahih olduklarını kabul ettiğimiz takdirde bunlardaki emir mendubluğa yorumlanır ki, Peygamber'in abdest şeklini tarif eden ve hilallamadan hiç bahsetmeyen çok sayıdaki sahih hadıslere ters düşmesin, rivayetler arasında bir ihtilaf bulunmasın. Bunun içindir ki cumhur, el ve ayak parmakların arasını hilallamayı müstahab saymışlardır. Hilallama'nın en mükemmel şekli; El parmaklarının hilallanması için sağ elin ayası sol elin üzerine konup parmaklar birbirinin arasına sokulur. Ayak parmaklarını hilallamak için de sol elin serçe parmagı ile sağ ayağın serçe parmağından hilallamaya başlanmalı; hilallama işi ayağın altından üstüne doğru yapılmalı ve sırayla devam edilerek sol ayağın serçe parmagında bitirilmelidir. Böyle yapılırsa hem kolay" hem de sağdan başlama prensibine riayet edilmiş. olur." Şafii mezhebine göre el parmakları hilallanırken şöyle de olabilir: Sol elin ayası sağ elin ters yüzüne konup parmaklar birbirinin arasına sokulur ve bundan sonra. da sağ elin ayası, sol elin ters yüzü üzerine bırakıp parmaklar birbirinin arasına sokulur. Şekil önemli değildir. Önemli olan, bilallamayı' ihmal etmemektir. Parmak aralarına da suyun geçirilmesidir önemli olan
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Rafi' (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest aldığı zaman yüzüğünü (altı iyice ıslansın diye) oynatırdı. Not: Ravilerinden Ma'mar bin Muhammed ve babası Muhammed bin Ubeydullah zayıf oldukları gerekçesi ile isnadın zayıf olduğu, Zevaid'de bidirilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah bin Ömer (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), abdest alıp ökçelerine su değmediği görülen bir cemaat gördü. Bunun üzerine : «Ateşten azab olsun (abdestte yıkanmayan) ökçelere. Abdesti tam alınız.» buyurdu." Diğer tahric: Müslim ve Beyhaki, müteaddid yollarla Hadisi bu metinle tahric ettiler. Ayrıca Buhari ve Nesai de tahric ettiler. AÇIKLAMA : A'kaab: Akib'ın çoğuludur. Akib: Ökçe demektir. Veyl: Bu kelime muhtelif şekillerde manalandırılmıştır: Helak, en çetin azab, cehennemde kan ve irinden meydana gelen dağ, keder, yazık, maşakkat ve cehennemde bir dere olarak açıklanmıştır. El-Hafız İbn-i Hacer, El- Fetih'te Veyl kelimesinin manasında değişik sözler söylenmiştir. En kuvvetlisi, İbn-i Hibban'ın kendi sahihinde 'Ebu Said (r.a.)'den rivayet etliği şu mealddeki merfu' hadistir: »Veyl Cehennem'de bir deredir." Buna göre Veyl, özel isimdir. İsbağ: 45, babta izah edildiği gibi abdesti tam olarak almaktır. Hadis, Ebu Davud'un süneninde Abdestte İsbağ babında rivayet edilmiştir. Ravisi yine AbduIIah bin Ömer (r.a.)'dir. Resul-i Ekrem (s.a.v.)'e ait olan metin buranın aynısıdır. Abdullah'a ait metin İse mealen şöyledir: «Resulullah (s.a.v.) ökçelerine su değmediği görülen bir cemaat gördü ... » EI-Menhel yazarı Hadisin açıklaması ile ilgili olarak şu bilgiyi verir. «ResuI-i Ekrem, anılan cemaati, abdestlerini bitirdikleri zaman görüyor ve ökçelerine su değmediği besbelli olduğundan Hadis'teki tehdidi ferman buyuruyor. Cemaatin ökçelerini yıkamamalarının sebebi hususunda şöyle denilmiştir: Anılan cemaat yeni müslüman olmuştu. Dini hükümleri yeni öğreniyorlardı. Ayakların çcğunu yıkamanın kafi geldiğini sanıyorlardı. Yahut bunlar ikindi namazının vakti daraldığı için çarçabuk abdest aldıklarında ökçelerine su değmediğinin farkına varmamışlardı. Nitekim Müslim'in AbduIIah bin Amr bin El-As (r.a.)'dan tahric ettiği Hadis'in rivayetinae İbn-i Amr (r.a.) şöyle söylemiştir: «Biz ResululIah (s.a.v.)'in refakatında Mekke'den Medine'ye döndük. Yolda bir su başına vardığımız zaman bir cemaat ikindi namazı için acele etti. Çarçabuk abdest aldı. Biz onların yanına vardığımız zaman ökçeleri, kuru kaldığından bembeyaz görülüyordu ... " Hadiste, abdest alınırken yıkanmayan ökçelere azab olsun buyurulmuştur. Abdestin, diğer uzuvları da aynı durumdadır. Hangisi yıkanmazsa aynı beddua onun içinde geçerlidir. Hadisin buyurulmasına neden olan hadisede ökçeler kuru bırakıldığı ve genellikle ökçelerin yıkanması ihmal edildiği için hadiste ökçeler söz konusu edilmiştir. Bazı bid'at ehli, mezkur cemaatin ökçelerinde necaset bulunduğunu ve bu nedenle Hadiste tehdit edildiklerini sanmışlar ise de bu zan tamamen yersizdir. Hadiste buyurulan tehdit cümlesinden sonra abdestin İsbağı (tastamam alınması) na ait emir, cemaatin abdest uzuvlarını iyice yıkamadıklarının ve kusurlarının bu yönden olduğuna delalet eder. Hadis'te "Ökçelere azab ... " parçasını Sindi şöyle açıklar; Fıkradan maksad, abdest alırken ökçelerini yıkamayı ihmal eden ökçe sahibIerine azab olsun. Yahut bu kusuru işleyenlerin ökçelerine azab olsun. Bu takdirde iyi yıkanmayan ökçelerin ta'zib edileceği bildirilmiş oluyor. HADİSTEN ÇIKARILAN HÜKÜMLER : El-Menhel yazarı hadisten aşağıdaki hükümlerin çıkarıldığını ifade eder: 1. Yıkanması farz olan abdest uzuvlarının her tarafının yıkanması farzdır. 2. Yıkanması farz olan abdest uzuvlarından birisinin ufak bir yeri bile yıkanmamış olursa alınan abdest sahih değildir. 3. Kişi, kendisine yüklenen farzlardan bir şey ihmal ederse Cehennem azabına mustahak olur. 4. Cahil'i bilgilendirmek ve irşad etmek meşrüdur. 5. Alim'in, dine aykırı gördüğü şeyleri reddetmesi, hatta ağır söz söylemesi matlubtur. EI-Menhel'de bildirilen hükümlerden başka şunlar da çıkarılıyor: 6. Abdest alırken ayakları yıkamak farzdır. Çünkü eğer meshetmek kafi gelseydi ökçeden bir yerin yıkanmamasından dolayı tehdit buyurulmazdı. 7. Ruhla beraber cesed de azab edilir. EhI-i Sünnet'in mezhebi de budur. Mütercim olarak bir tereddüdüm Elimde müellifin süneninden üç nüsha vardır. Bunlardan Muhammed Fuad Abdulbaki'nin tahkiki ile basılan nüshada Hadis'in ravisi AbduIIah bin Ömer (r.a.) gösteriliyor, Sünen-i Ebi Davud'un "İsbağu'I-Vudu" babmdaki ravi yine İbn-i Ömer'dir. Kenarında Sindi haşiyesi bulunan nüshamızda yine AbduIIah bin Ömer'den rivayet yapılıyor. Sindi haşiyesinde ise AbduIlah bin Amr geçiyor. Kenarında Miftahu'l-Hace haşiyesi bulunan nüshada ve kenarındaki haşiyede AbduIIah bin Amr diye yazılıdır. «Ökçdere azab olsun» mealindeki,' Buhari ve 'Müslim'de bulunan rivayetler içinde Abdullah bin Ömer'e dayanan bir rivayete rastlamadım. Fakat AbduIIah bin Amr'e dayanan müteaddit rivayetler buldumi!'. Elimdeki Tirmizi nüshası da Buhari ve Müslim gibidir. Hadis'in Ebu Hureyre, AbduIIah bin Aı r, Aişe, Cabir bin AbdiIlah, Abdullah bin EI-Haris, Muaykib, Halid bin El-Velid, Amr bin El-'As, Şurahbil bin Hasan ve Yezid bin Ebi Süfyan (r.a.)'den rivayet edildiğini beyan ederken, AbduIIah bin Ömer (r.a.)'den bahsetmez. Ancak Tirmizi şerhi Tuhfe yazarı, İbn-i Ebi Şeybe'nin İbn-i Ömer'den Hadisi tahric ettiğini yazar. Acaba müellifimiz, İbn-i Amr'dan ve İbn-i Ömer'den de tahric etmiş, yoksa İbn-i Ömer'in yazılışı bir matbaa hatası mıdır? HADİSİ RİVAYET EDENLER Müslim ve Beyhaki, müteaddid yollarla Hadisi bu metinle, bir de (454 nolu) metin halinde tahric etmişlerdir. Buhari, Nesai ve bir rivayetinde Müslim, Yusuf bin Mahik'in Abdullah bin Amr'dan şu mealdeki metni rivayet etmişlerdir: «Bir yolculuğumuzda. Resulullah (s.a.v.) bizden geride kalmıştı. İkindi namazı vakti girdikten sonra bize yetiştiğinde abdes almakla meşgul idik Çarçabuk abdestimizi bitirelim diye ayaklarımızı meshetmeye giriştik. Bunun üzerine ResuluIlah (s.a.v.) ; , «Ateşten azab olsun (abdestte yıkanmayan) ökçelere.» buyurdu.» Tahavi de hadisi Ahmed bin Dallud EI-Mekki'den rivayet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (Radiyallahu anha)'dan rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir; «Ateşten azab olsun (abdestte yıkanmayan) ökçelere.»
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Seleme (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : Aişe (Radiyallahu anha), Abdurrahman (bin Ebi Bekr-i Sıddık) (Radiyallahu anhuma)yı abdest alırken gördü ve : — (Ya Abdurrahman!) Abdesti mükemmel al. Çünkü ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i, «Ateşten azab olsun (abdestte yıkanmayan) arakıybe (= topuğun üstündeki kalın sinirlere)...» buyururken işittim, dedi. AÇIKLAMA : Hz. Aişe'nin hadisi Müslim'de müteaddit senedIerle Salim Mevla Şeddad'dan rivayet edilmiştir. Yalnız oradaki rivayette «Arakıyb = ökçeler üstündeki kalın sinirler» kelimesi yerine (451 nolu hadiste olduğu gibi "A'kaab = ökçder'' kelimesi bulunur. Oradaki ravi Salim Mevla Şeddad şöyle söylemiştir: Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a.)'ın vefat ettiği gün ben Ebu Bekr'in oğlu Abdurrahman r.a. ile beraber Hz. Aişe r.anha'nın evine vardık. Abdurrahman içeri girerek, (kardeşi olan) Hz. Aişe'nin yanında abdest aldı. Bunun üzerine Aişe ; - Ya Abdurrahman abdestini isbağ et (= iyi all. Çünkü ben ResuluIlah (s.a.v.)'i «Ateşten azab olsun (abdestte yıkanmayan) ökçelere..» buyururken işittim. dedi.»
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «Ateşten azab olsun (abdestte yıkanmayan) ökçelere...» AÇIKLAMA : Ebu Hureyre r.a.'in hadisini Tirmizi de ayni metinle rivayet ederek, hasen ve sahih olduğunu belirtir ve Hadis, ayaklar mest içinde değil iken üzerine meshetmenin caiz olmadığına deIalet eder, demektir. Tirmizi'nin şerhi Tuhfe yazarı da: «Çünkü eğer ayakları meshetmek kafi gelseydi. ökçelerini yıkamayanlara Resulullah azab ile beddua etmezdi. Ebu Hureyre'nin hadisini Buhari, Müslim, Nesai ve İbn-i Maceh de rivayet etmiştir.» der. M üslim'in Ebu Hureyre (r.a.)'den bir rivayeti şöyledir: ResuluIlah (s.a.v.), ökçelerini yıkamamış bir adam görerek: "Ateşten azab olsun (abdestte yıkanmamış) ökçelcre ... " buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir bin Abdillah (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i, «Ateşten azab olsun (abdestte yıkanmamış) ökçeler üzerindeki kalın sinirlere...» buyururken işittim, demiştir. Not: Zevaid müellifi; Hadis'in aslı Buhari ve Müslim'de bulunan Abdullah bin Amr'in ve Ebu Hureyre'nin hadislerindendir. Bir de Buhari'de olmayıp Müslim'de bulunan Aişe'nin hadisindendir, demiştir. Cabir'in hadisine gelince; isnadındaki adamlar, sika zatlardır. Bunlardan yalnız Ebu İshak. tedlis ederdi ve son zamanlarda rivayetleri karıştırırdı. Tirmizi'nin şerhi Tuhfe'de beyan edildigine göre Cabir bin Abdillah'ın Hadis'ini İbn-i Ebi Şeybe ve Tahavi de talıric etmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Halid bin El-Velid, Yezid bin Ebi Süfyan, Şürahbil bin Hasana ve Amr bin El-As (Radiyallahu ahum)'den ayrı ayrı rivayet eden Ebu Abdillah El-Eş'ari (Radiyallahu anh) şöyle söylemiştir: Bu zatlardan hepsi Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den şunu buyurduğunu işittiler : •Abdesti tam olarak alınız. Ateşten azab olsun (abdestte yıkanmayan) ökçelere...» Not: Zevaid de: İsnadı hasendir. Ravilerinde bir zayıflık bilmiyorum, denilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hayye (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Ben, Ali (Radiyallahu anh)'i abdest alıp ayaklarını topukları (aşık kemikleri) ile beraber yıkarken ve (abdestini tamamladıktan) sonra: «Ben, Nebimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in abdestini size göstermek istedim.» derken gördüm." Diğer tahric: Tirmizi. Nesa ve Ebu Davud (kütüb-i sitte'den) AÇIKLAMA : Hadis, abdestte ayakları yıkamanın gereğine delalet eder. Sindi diyorki "ŞiiIer abdestte ayakları meshetmenin gereğini ve yıkamanın gereksiz olduğunu iddia ederler. Hadis, onların iddialarını açık birşekilde reddeder. Hele Hadis'in Hz. Ali'ye ait oluşu ayrı bir önem taşır. Şiiler'in Hz. Ali'ye bağlılıklarını göz önünde tutan müsannifin bu babı Hz. Ali'nin Hadisi ile açması çok isabetli olmuştur. Aslında abdst alınırken ayakları yıkamanın gereğini ıspatlayan hadisler çoktur. Nevevi gibi muhakkik (araştırmacı) alimler; Peygamber'in muhtelif yerlerde ve çeşitli şekillerde almış olduğu abdest türlerini tarif edenlerin hepsi ayakların yıkanması gereği hususunda ittifak etmişlerdir,derler. Hadis, Tirmizi. Nesa ve Ebu Davud tarafından da tahric edilmiştir. Tirmizi. Hadis için müteaddit senedler zikrederek hasen-sahih olduğunu da kaydetmiştir. Ebu Davud'un Süneninin "Peygamberin Abdestinin Sıfatı, babında Peygamber'in abdestini tarif eden Hz. Osman (r.a.)'ın hadisini açıklayan EI-Menhel yazarı ayakları yıkamakla ilgili olarak özetle şunları söyler: «Hz. Osman'ın Hadisi abdestte ayakları yıkamanın meşruluğuna delalet eder. Ayakları yıkamak hususunda ihtilaf vardır. Dört mezheb imamı ve bunlardan başka, ehl-i sünnet mezhebine mensup bütün alimler ayakları yıkamanın gereğine hükmetmişlerdir. Delilleri de bu babta rivayet olunan hadisler ve abdest hakkında inen Maide suresinin 6'ncı ayetindeki : ''Başınıza meshediniz ve ayaklarınızı da topuklarınızla beraber yıkayınız ... " nazm-i celilidir. Ayetteki وَأَرْجُلَكُمْ erculekum kelimesi mansup (üstünlü) ve mecrur (esreli) olarak okunmuştur. Her iki okuyuş, kıraat-ı seb'a (yedi kıraat'dandır. Her iki kıraat halinde, bu kelime بِرُؤُوسِكُمْ ‘‘ruus.’’ kelimesine atfedilmekle meshetme manasını ve yıkanan " وُجُوهَكُمْ vucuh» veya وَأَيْدِيَكُمْ eydiye’’ kelimelerine atfedilmekle yıkama manasını ifade edeceği hususunda Lugat alimleri ittifak halindedirler. Bu duruma göre; şu üç mana'dan birisi kasdediImiş denilebilir. Başka bir ihtimal yoktur. 1. Yıkama ve meshetme birlikte muraddır. Yani kişi abdest alırken ayaklarını hem meshedecek hem de yıkayacaktır. Zahiriye mezhebine mensup bazı Alimler böyle demişlerdir. Ama hiçbir sağlam.delil gösterememişlerdir ve görüşleri icma'ya muhalif olduğundan tutarsızdır. 2. Yıkamak ve meshetmekten birisinin yapılması kafidir. Kişi isterse mesheder, isterse yıkar. Hasan-i Basri. Muhammed bin Cerir ve Mu'tezile'nin başkanı El-Cubai böyle söylemişlerdir. Bu görüş de tutarsızdır. Çünkü ayette muhayyerlik geçmez ve buna delalet eden bir işaret de yoktur. 3. Yıkamak ve meshetmekten birisi kasdedilmiştir. Hangisi kasdedilmiş ise onu yapmak zorunludur. Diğerini yapmak öngörülmemiştir. Bunlardan hangisinin kasdedilmiş olduğunu belirlemek için delile ihtiyaç vardır. Bütün alimler: Ayaklarını yıkayan kişi farz olanı yapmış, ayetle kasdedileni ifa etmiş ve ayrıca ayaklarını meshetmediği için kınanmaz, demekte ittifak etmişlerdir. Bu ittifak, ayet ile kasdedilen mananın ayakları yıkamak olduğunun delilidir. Keza kasdedilen mananın yıkamak veya meshetmek olması muhtemel olunca ayet'in bu cümlesi mücmel hükmünde kabul edilerek beyana muhtaç olur. Resul-i Ekrem (s.a.v.) tarafından kavli veya fi'li bir beyan görülünce Allah Teala'nın maksadı anlaşılır. Ayet ile ayakların yıkanmasının murad olduğu, Peygamber'in hem kavli hem fi'li beyanı ile sabittir. Fi'li beyanı şudur: Müstefiz ve mütevatir nakille sabit olmuştur ki Peygamber (s.a.v.) abdest alırken ayaklarını yıkamıştır. Bu hususta imamlar arasında her hangi bir ihtilaf yoktur. Kavli beyanı ise Tahavi ve İbn-i Maceh'in rivayet ettikleri (454 nolu) Cabir'in hadisi, Nesai, İbn-i Huzeyme, Ebu Davud ve İbn-i Maceh'in rivayet ettikleri (422 nolu) AbduIIah bin Amr'ın hadisi, Şafii'nin kendi müsnedinde rivayet ettiği: «Abdest alan a'ma bir adama, Peygamber (s.a.v.); Ayağın altına dikkat et» buyurdu. Bunun üzerine a'ma ayağının altını iyice yıkamaya başladı.» mealindeki hadis ve Beyhaki'nin rivayet edip sahih olduğunu belirttiği Amr bin Abese r.a.'ın Peygamber'in abdest şeklinin tarifine dair hadisinin şu parçasıdr: «Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) iki ayağını da topukIarı ile beraber Allah'ın O'na emrettiği gibi yıkadı.» -Beyhaki : Bu hadis, Allah'ın, ayakları yıkamayı emrettiğine delalet eder, demiştir. Şiiler'in İmamiye kolu, ayakları meshetmenin farz olduğunu söylemişler ise de onların iddiası reddedilmiştir. ''EI-Menhel, onların delillerini cevabları ile beraber zikretmiştir. Bu husus uzun sürdüğü ve anlatılmasına gerek olmadığı kanısında olduğum için buraya aktarmadım. Nevevi demiştir ki «Bütün ülkelerde ve devirlerde yetişmiş olan ve fetvaya yetkili fıkıhçıların hepsi abdest alınırken ayakları topuklarla beraber yıkamak farzdır, ayakları meshetmek yeterli değildir, ayakları yıkarken bunları ayrıca meshetmek vacib değildir, demişlerdir. İcma'nın oluşması hususunda muteber olan hiç bir alimden buna muhalif bir fetva sabit olmamıştır.» Ehl-i Sünnet alimlerine göre abdest ayetindeki; وَأَرْجُلَكُمْ kelimesi mansub (üstünlü) okunduğunda yıkanması emrolunan yüz veya ellere atfedilmekle ayakları yıkama hükmü açıktır. Bu kelime mecrur (esreli) okunduğunda hüküm aynıdır. بِرُؤُوسِكُمْ Ruus kelimesinin yanında bulunduğu için bu kelime de mecrur okunmuştur. Bu tür harekelemeye 'cerr-i civar = komşuluk esresi, denir. Bu komşuluğun faydası ise yıkanmasında fuzuli su harcanması beklenen ayakları yıkarken su israfından kaçınmaya dikkatleri çekmek ve mesh'e yakın bir yıkamanın uygunluğuna işaret etmektir. Sindi, Zemahşeri'nin böyle dediğini naklettikten sonra: Ayette yıkanması farz olan yüz ve kollar zikredildikten sonra başın meshinden bahsedilir ve bundan sonra da ayakların yıkanması emredilir. Kolların yıkanması ile ayakların yıkanması arasında başın meshinden bahsedilmesinin hikmeti, abdest uzuvları arasında tertibe riayet etmenin önemine işaret etmektir. Bir de Zemahşeri'nin dediği gibi ayakları yıkarken suda israf etmemektir. Ayetteki 'Ercul' kelimesinin mecrur ve mensub okunması hususunda alimlerin bir kısmı şöyle de yorum yapmak mümkündür, demişlerdir: Mecrur okunup meshetme manası, ayağında mest bulunan kimse hakkındadır. Mansub okunup yıkama manası ise; ayağında mest olmayan kimse hakkındadır. Bütün bu yorumlardan başka şu da vardır ki: Mesh kelimesi arap dilinde yıkamak anlamına da kullanılır. Abdest alan kişi için uzuvlarını meshetti (yani yıkadıl deniliyor. Sindi diyor ki, alimler ayet'i, başka şekillerde de yorumlamışlardır. Biz anlattığımız cerr-i civar yorumu ile yetinelim)
- Bāb: ...
- باب ...
El-Mikdam bin Madikerib (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest aldı ve (abdest alırken) ayaklarını üçer defa yıkadı. Not: Zevaid'de Hadis'in isnadı hasendir, denilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Er-Rübeyyi (bint-i Muavviz) (Radiyallahu anha)'den şöyle söylemiştir: İbn-i Abbas (r.a.), bana gelerek şu hadisi (mi) sordu: Er-Rubeyyi, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest alırken ayaklarını (üçer defa) yıkadığını anlatan (390 nolui hadisini kasteder. (Hadis ibn-i Abbas'a anlatıldıktan) sonra İbn-i Abbas: Gerçekten herkes (ayakları) yıkamaktan başka bir şeye ( meshetmeye) rıza göstermez. Hal böyle iken. ben Kitabullahla yalnız (ayakları) meshetmeyi buluyorum, dedi." Not: Zevaid'de Hadis'in isnadı hasendir, denilmiştir. AÇIKLAMA : Sindi, diyor ki: İbn-i Abbas r.a., Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in ayaklarını yıkadığını Er-Rubeyyi r.anha'dan işitince, vardığı neticeyi belirtmek maksadı ile bu sözü söylemiş olabilir. Yani Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in ayaklarını yıkadığı sabit olduğu için insanlar (sahabiler) yıkamak hükmünde ittifak etmişlerdir. Eğer bundan olmazsa Kur'an-ı Kerim'in zahirine göre meshetme hükmü vardır, demek istemiş olur. İbn-i Abbss'ın "insanlar'' sözü ile sahabiler kastedilmiştir. Çünkü o zaman orada sahabilerden başka kimse yoktu. Sahabilerin icmaı, ittifakla hüccettir (delildir). Şu halde sünnet ve ümmetin icmaı ile yıkamak hükmü sabittir. Dolayısıyla hak ve doğru olanı da budur. Kur'an ayetini buna göre yorumlamak gerekir. İbn-i Abbas'ın " ... Kitabullah'ta yalnız meshetmeyi buluyorum.'' demesinin sebebi; ayetteki 'Ercul' kelimesinin 'Ruus' kelimesinin yanında olması ve ikisinin mecrur okunması halinde zahiren ayaklar baş hükmüne tabi görülür. Çünkü cerr-i civari durumu arap dilinde nadiren bulunur. Ercul, kelimesinin mensub okunmasına ait kıraat şeklini İbn-i Abbas duymamış ve bunun için bu sözü söylemiş olması da muhtemeldir. 456 nolu hadisin açıklaması bahsinde bazı malumatı naklettiğim EI-Menhel yazarı aynı babta El-Hafız İbn-i Hacer'den naklen şöyle der: "El-Hafız İbn-i Hacer'in EI-Fetih'te: Ayakları yıkamaya muhalif herhangi bir hüküm hiç bir sahabi'den sabit olmamıştır. Yalnız Ali, İbn-i Abbas ve Enes r.a.'den meshetme hükmü duyulmuş ise de bunların da meshetme hükmünden rucu ederek (vazgeçerek) yıkamanın gereğini söyledikleri sabittir. Abdurrahman bin Ebi Leyla; "Resulullah (s.a.v.)'in Ashabı, ayakları yıkama hükmünde icma' etmiştir, diye Said bin Mansur'dan rivayet vardır, der. Tahavi ve İbn-i Hazm ise meshin mensuh olduğunu iddia etmişlerdir." Miftahu'l-Hace yazarı ise İbn-i Abbas'ın Er-Rubeyyi'e cevap olarak söylediği söz ile ilgili olarak şöyle der; "İbn-i Abbas, sahabilerin cumhuruna muhalif bir hüküm beyan etmek istemiştir. Bu, şaz bir mezhebtir. İbn-i Abbas tek kalmıştır. EI-Hafız İbn-i Hacer, Fethu'l-Bari'de İbn-i Abbas'ın bundan rücu ettiği sabittir, demiştir.» Buhari ve Müslim de Ayakları Yıkama başlığı altında açılan bab ta ayakları yıkamanın gerekliliğini ve meshin kifayet etmediğini ispatlayan sahih hadisleri nakletmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Cami' bin Şeddad Ebu Sahra (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre: Kendisi: «Ben, Humra'nın Ebu Bürde'ye mescidde hadis naklederken: Osman bin Affan (r.a.)'den şöyle söylerken işittim, dediğini, duydum: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «Kim Allah'ın emrettiği gibi abdestini tam alırsa (böyle abdestlerle kıldığı) farz namazlar, aralarındaki (küçük) günahlara keffaret olur.» buyurmuştur."(*) AÇIKLAMA : Miftahu'l-Hace. yazarı: Hadis'in "Allah'ın emrettiği gibi'' ifadesi ile abdest ayetine (Maide 6) işaret edilmiştir, der. Ayette yüz, kollar ve ayakların yıkanması ve başın meshi emredildiğine göre bunu yapan kimse abdestini tam almış olur. Müslim'in Taharet Kitabının 4'üncü babında rivayet edilen bu hadisi ve benzeri hadisleri açıklayan Nevevi der ki : «Bu rivayette nefis bir fayda vardır. Çünkü, abdestin yalnız farzlarını yapıp sünnetlerini ve müstehablarını yapmayan kimseye, bu hadis'te anılan faziletin bulunduğuna delalet eder. Sünnetleri ve müstehabları da ifa eden kimsenin kavuşacağı faziletin daha üstün olacağı gayet tabiidir. Kadi iyad: Ehl-i Sünnet mezhebine göre büyük günahlar ancak samimi tevbe ile veyahut ilahi rahmetle afv edilir. Allah'ın emrettiği gibi abdest alarak farz namazlarını eda eden kimsenin namazlar arasında işlediği günahların mağfiretinden maksad küçük günahların mağfiretidir, der
- Bāb: ...
- باب ...
Rifaa bin Rafi' (bin Malik) (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre: Kendisi. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanında oturuyor iken Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem: «Yüzünü ve dirseklerle beraber kollarını yıkayarak, başını meshederek ve topuklarla beraber ayaklarını yıkamak suretiyle Allah'ın emrettiği gibi abdestini isbağ etmedikçe (= tam almadıkça) hiç kimsenin namazı şüphesiz tam olamaz.» buyurdu. AÇIKLAMA : Sindi diyor ki: Hadisteki isbağ'dan maksad, abdestin sünnetlerine ve adabına riayet etmek değildir. Çünkü "Allah'ın emrettiği gibi...'' ifadesi buna manidir. (Zira abdest ayetinde sünnetlerden ve adabtan bahsedilmemiştir Hadisin: ''Yüzünü ve dirseklerle beraber kollarını yıkamak suretiyle'' kısmı isbağın açıklamasıdır. (Abdest ayetinde de bu uzuvlardan bahsedilir) Hadisteki: = '.... ve ayaklarını ... lafzı, Abdest ayetindeki: = " ..... ve ayaklarınızı ... nazm-i celil gibi, (cümle içindeki yeri itibari ile ve arap dili gremerine göre) ayakları yıkamak manasına veya meshetmek manasına yorumlamak mümkündür. Fakat harici delillerle bunu yıkamak manasına yorumlamak zorunluğu mevcuttur.»
- Bāb: ...
- باب ...
El-Hakem b. Süfyan Es-Sakafi (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre: Kendisi, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i abdest aldıktan sonra bir avuç su alarak ön avretine serperken görmüştür. Diğer tahric: Ebu Davud, Nesai ve Beyhaki AÇIKLAMA : Hadisin manası: Resulullah (s.a.v.) abdest aldıktan sonra ümmetine meşru kılmak için ön avreti üzerine ve çevresine su serpmiştir. Bundan maksadı vesveseyi defetmek usulünü öğretmektir. Çünkü abdest alındıktan sonra, idrar yolundan bir ıslaklığın çıktığı zannına bazen kapılıyor. Dolayısıyla abdestin bozulması şüphesi doğuyor. Abdest alındıktan sonra kilodun ön kısmına su serpilip avret mahalli ıslatılınca böyle bir vesvese ve düşünce önlenmiş olur. Ebu Davud, «İntidah = Su Serpme" babında Hadisi, şu mealde rivayet etmiştir: Süfyan bin El-Hakem Es-Sekafi veya El-Hakem bin Süfyan Es-Sekafi (r.a.)'den şöyle söylediği rivayet olunmuştur: «Resuluııah (s.a.v.) su döktüğü zaman abdest alır ve intidah ederdi (= su serperdi. EI-MenheI yazarı, hadis'in: «İntidah ederdi. .. " cümlesini yukarda anlattığımız gibi açıkladıktan sonra şöyle der: «El-Hattabi: Buradaki intidah'tan maksad su ile taharetlenmektir. Halkın büyük çoğunluğu su ile taharretlenmezdi, taş ile istinca ederdi. Şeytan vesvesesini defetmek üzere, taharetlendikten sonra ön avret mahalline su serpmek diye intidahı yorumlamak da mümkündür, demiştir. Nevevi: Cumhüra göre hadis'ten maksad taharetlendikten scnra ön avret mahalline su serpmektir, demiştir. Ebu Davud'un rivayetinde ravi hakkında görülen ihtilaf ravinin şahsı hakkında olmayıp ismine aittir. Yani ravinin zatı malumdur. Ama bazılarına göre adı El-Hakem, diğer bir rivayete göre ismi Süfyan'dır. El-Hafız, EI-İsabe'de ravinin adının El-Hakem olduğu görüşünü kuvvetli görüp seçmiştir. HADiS'İN FIKIH YÖNÜ : EI-MenheI yazarı diyor ki: "Hadis. abdest alındıktan sonra ön avrette ve kilotun ön kısmına su serpmenin meşruluğuna delalet eder. Tirmizi ve İbn-i Maceh'in Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet ettikleri (463 nolu) hadiste su serpmek emredilmiştir. El-Ayni: İbn-i Ömer (r.a.) abdest aldığı zaman ön avretine su serperdi. UbeyduIIah demiş ki, babam da böyle yapardı. Ayrıca Mücahid. Meymun, Seleme ve İbn-i Abbas (r.a.)'ın de böyle yaptıkları rivayet olunmuştur. Bu sebeple arkadaşlarımız; abdestten sonra ön avrete ve kilota su serpmek mustahabtır. bilhassa vesvesesi olan kişi için daha müstahabtır. demişlerdir.» TAHRİC: Ebu Davud, Nesai ve Beyhaki de bunu rivayet etmişlerdir. Tirmizi de buna işaret etmiştir. Hadis'in ravisi El-Hakem bin Süfyan bin Osman bin Amir, Es-Sekafi'nin Sahabilik şerefine mazhar olduğu, Ebu Zur'a ve İbrahim El-Harbi tarafından ifade edilmiştir. Sünen sahibIeri, abdestten sonra su serpmeye ait hadisini rivayet etmişlerdir. Ahmed ve Buhari, onun sahabi olmadığını söylemişlerdir. İbn-i Abdi'l-Berr, onun bir hadisinin bulunduğunu ve isnadı hakkında bir tereddüt olduğunu söylemiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Zeyd bin Harise (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir: -Cebrail (Aleyhisselam) bana abdest almayı öğretti ve abdestten sonra, dışarı çıkacak idrar (ı defetmek) için elbisemin altına su serpmemi emretti. Ebü'l-Hasan bin Seleme dedi ki: Bize Ebu Hatim ve Abdullah bin Yusuf Et-Tennisi hadisi naklettiler. (Onlar dediler ki) bize İbn-i Lahia hadis nakletti ve bu hadisin mislini anlattı...- Not: Hadısin ravisi İbn-i Lahia zayıf olduğu gerekçesi ile isnadının zayıflığı Zevaid'de hildirilıniştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki : «Abdest aldığın (abdestini tamamladığın) zaman İntidah et (= ön avret mahalline su serp.)» AÇIKLAMA : Tirmizi'nin, son ravi hariç aynı senedie Ebu Hureyre (r.a.)'den olan rivayeti mealen şöyledir: Nebi (s.a.v.) buyurdu ki: "Bana Cebrail gelerek, ''Ya Muhammed! Abdest aldığın (abdestini tamamladığın) zaman (ön avretine) su serp.'' derdi. Tirmizi, bu arada hadis'in garip olduğunu söylemiştir. Tirmizi Şerhi Tuhfe'de, El-Kadi İbnü'l-Arabi'nin Arızatu'l-Ahvezi adlı Tirmizi Şerhinden naklen verilen bilgiye göre hadisin yorumu hususunda alimler ihtilaf ederek dört çeşit yorum yapılmıştır: 1. Abdest aldığın zaman (abdest uzuvlarına) su dök. Yani meshetmekle yetinme. Çünkü bunları yıkamak gerekir. 2. Abdest aldığın zaman istibra et. Yani su döktükten sonra tenasül uzvunda idrar damlalarının kalmaması için gerekli şeyleri yap. 3. Abdest aldığın zaman su ile taharetlen. Yani yalnız taşla istinca etmekle yetinme. İkisini de yap. 4. Abdest aldığın zaman vesveseyi gidermek için kilotunun ön kısmına su serp. Tuhfe yazarı bu görüşleri savunanları kısmen belirttikten sonra: Hak olan yorum, sonuncusudur, der. Hadisin tercemesindeki parentez içi ilaveler Tuhfe'nin açıklamasından alınmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir (Radiyallahu anh)'den şöyle dediği rivayet olunmuştur; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), abdest aldı sonra ön avretine su serpti. Not: Zevaid'de: İsnadında Kays bin Asım vardır. O da zayıftır, denilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Hani' bint-i Ebi Talib (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre : Mekke'nin fethedildiği yıl, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) yıkanmaya kalktı. Fatime (r.anha) da Onun özerine perde tuttu. Gusülden sonra Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), elbisesini alarak ona sarındı." AÇIKLAMA : Hadis, Buhari'de Taharet, Namaz ve Edeb kitablarında, Müslim'de Hayız ve Namaz kitablarında, Tirmizi'de İsti'zan kitabında ve Nesai'de Taharet kitabında muhtelif lafızlarla ve değişik ravilerden nakledilmiştir. Tirmizi, bu bab ta rivayet olunan en sahih şeyin Ümmü Hani'nin hadisi olduğu Ahmed tarafından ifade edilmiştir, der. Buhari ve Müslim'in bazı rivayetlerinde şu mealde bir bölüm de vardır: ''Sonra Resulullah s.a.v. kalkarak sekiz rek'at kuşluk namazı kıldı. ÇEŞİTLİ RİVAYETLERDEN ÇIKARILAN HÜKÜMLER 1. Arada perde bulunmak şartı ile kişi, mahrem yakınlarının yanında yıkanabilir. 2. Erkek yıkamrken mahremi olan bir kadın ona perde tutabilir. 3. Kuşluk namazı sekiz rek'at olarak kılmak meşru'dur. 4. Sindi diyor ki, ğusül'den hemen sonra Resul-i Ekrem, elbisesine sarınması ile ğusül suyunu silmiş olur. Dolayısıyla elbisesi havlu işini yapmış olur. (Yani ğusülden sonra beden üzerindeki suyun silinmesinin meşruluk hükmü bu hadisten çıkarılmış olur. Uzak bir ihtimal olmakla beraber şöyle de denilebilir; Hadiste mendil'den bahsedilmediği için Resul-i Ekrem'in ğusülden sonra mendil (ve benzerini) kullanmadığı anlaşılır
- Bāb: ...
- باب ...
Kays bin Sa'd (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem) bize gelmişti. Biz O'nun (yıkanması) için su koyduk. Ğusül aldıktan sonra Ona versle boyalı bir örtü getirdik de ona büründü. Biraz sonra (mübarek) karnının kıvrımları üzerindeki boya izine bakar gibi oldum. Hadiste Geçen Bazı Kelimeler : Milhefe: Örtü, çarşaf ve yorgan anlamına gelir. Burada örtü veya çarşaf manası kastedilmiştir. Virsiye: Vers boyası ile boyanmış olan şeye denir. Vers: Susama benziyen sarı bir bitkidir. Boya işinde kullanılır. Za'feran ondan imal edilir. Üken: Ükne'nin çoğuludur. Ükne karındaki kıvrımdır. Hadis, Resul-i Ekrem'in ğusülden hemen sonra bir örtüye büründüğünü ve örtü boyasının izleri mübarek karnının kıvrımlarında görüldüğünü ifade eder. Tirmizi şerhi Tuhfe yazarı Mübarekfuri; abdestten sonra mendil ile kurulamayı meşru görenler Ümmü Hani' ve Kays bin Sa'd'ın hadislerini delil göstermişlerdir. Ama bu istidlal düşündürücüdür. Çünkü hadisler ğusül hakkındadır, der. Tuhfe'nin beyanına göre Ebu Davud da bu hadisi rivayet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn-i Abbas (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre (Nebimizin hanımlarından olan teyzesi Meymune (Radiyallahu onka) şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem), cünüblükten boy abdesti aldığı zaman (kurulanması için) Ona bir elbise (peşkir) verdim, kabul buyurmadı ve suyu silkelemeye başladı. AÇIKLAMA : Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai, Ebu Davud ve Beyhaki'nin rivayet ettikleri bu hadiste, Peygamber'in muhterem eşlerinden Meymune, Resul-i Ekrem'in boy abdestini tamamladıktan sonra peştemal, mendil veya benzeri bir elbise ile kurulanmayı reddettiğini ve mübarek bedeni üzerindeki suyu silkelediğini beyan ediyor. Ebu Davud Cünüblükten Ğusül babında hadisi rivayet etmiştir. Şerhi EI-Menhel'de konu hakkında özetle şu malumat veriliyor: Buhari'nin bir rivayetinde: «Ben O'na bir parça elbise uzattım. O, eliyle şöyle etti ve istemedi», buyurmuştur. KURULAMAYI MEKRUH GÖRENLER Cabir bin AbdiIlah. İbn-i Ebi Leyla ve Said bin El-Müseyyeb: bazı zatlar ğusül ve abdestten sonra bir elbise ile kuruıanmayı mekruh görmüşlerdir, Onların delillerinden birisi bu hadistir. Fakat onlara hüccet değildir. Çünkü peşkirin reddedilmesi başka sebeblerden olabilir. Tuhfe'nin, El-Hafız İbn-i Hacer'den naklettiği gibi zamanın darlığı, verilen peşkirin elverişli olmayışı ve başka nedenlerle red olayı meydana gelmiş olabilir.} Kurulamanın kerahetine hüküm verenlerin gösterdikleri diğer bir delil de İbn-i Şahin'in En-Nasih ve'l-Mensuh adlı kitabında Enes (r.a.)'den rivayet ettiği şu mealdeki hadistir: «ResuluIlah (s.a.v.), Ebu Bekir, Ömer, Ali ve İbn-i Mes'ud (r.anhum)'den hiç birisi abdestten sonra yüzünü mendil ile kurulamazdı.» Bu hadisin senedinde Said bin Meysere El-Basri vardır. Buhari onun hadislerini münker saymış, ibn-i Hibban da onun mevzu hadisler rivayet ettiğini söylemiştir. Hadis sahih olsa bile onda kurulamanın yasaklığı yoktur. Netice itibarı ile Enes (r.a.) kurulamayı sabit görmemiştir. Onun sabit görmemesi yasaklamayı gerektirmez. KURULAMAYI MÜBAH GÖRENLER Osman bin Affan, Hasan bin Ali, Enes bin Malik, Hasan-i Basri, Ebu Hanife, Malik ve Ahmed (r.anhum) gerek abdestten ve gerekse ğusülden sonra kurulamayı mübah görmüşlerdir. Onların delilleri İbn-i Maceh'in (tahric ettiği) çıkardığı Selman-i Farisi'nin (468 nolu) hadisi ve Tirmizi'nin rivayet ederek pek kuvvetli olmadığını beyan ettiği şu mealdeki Aişe r.anha'nın hadisidir: «Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in bir peşkiri var idi. Abdest'ten scnra onunla kurulanır idi.» Yukarda beyan edilen hadislerin benzerleri de rivayet edilsede onların da zayıf olduğu belirtilmiştir. Ancak hadislerin çokluğundan bir kuvvet meydana gelir. ibn-i Abbas (r.a.) ise kurulamak abdestte mekruh olup ğusülde mekruh değildir, demiştir. ŞAFİİLER'İN GÖRÜŞÜ Şafii alimlerin kurulamak hakkındaki kavillerine gelince; en meşhur kavle göre kurulamayı yapmamak müstahabtır. Bunu yapmanın mübah olduğunu söyleyenler olduğu gibi mskruh görenler de vardır. Dördüncü bir kavle göre kirleri giderici olduğu için kurulamak müstahabtır. Beşinci kavle göre yazın mekruh. kışın müstahabtır. Şafiiler'den Nevevi der ki bu kaviller. kurulamaya ihtiyaç duyulmamak haline aittir. Şayet üşütme veya necasetin bulaşması endişesi gibi bir nedenle kurulamaya bir ihtiyaç duyulursa.. bunda kat'iyyen kerahet yoktur. SUYU SİLKELEMEK Hz. Meymune r.anha)'nın hadisinin sonunda Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in ğusül'den sonra suyu silkelediği bildirilir. El-Menhel yazarı bu konuda da şunu ifade eder: 'Hadis, gusülden sonra beden üzerindeki suyu silkelemenin caizliğine delalet eder. Abdesti gusle kıyaslamak mümkündür. Çünkü abdestten sonta suyu silkelemenin yasaklığına dair sahih bir şey varid olmamıştır. "Abdestten sonra ellerinizi siIkelemeyiniz'' mealinde rivayet olunan hadis hakkında İbnü's-Salah şöyle der: «Ben bu hadisi bulamadım. Nevevi de bunun meçhul ve zayıf olduğunu ifade etmiştir.» İbn-i Hibban da bunu zayıf hadisler arasında ve İbn-i Ebi Hatim de EI-İlel'de Ebu Hureyre r.a.'den rivayet etmiştir. Bu durumda suyu silkelemenin mübah kılan Meymune (r.amha)'nın hadisine muarız olan bir sahih hadis yoktur. Nevevi diyor ki «Meymune'nin hadisi abdest ve gusülden sonra suyu silkelemede bir beis olmadığına delalet eder. Arkadaşlarımız muhtelif görüşler beyan etmişlerdir. En meşhür görüş, silkelemeyi terketmenin müstahab oluşu ve silkelemenin mekruh olmayışıdır. İkinci görüş silkelemenin mekruhluğudur. Üçüncü görüş. yapıp yapmamanın eşitliği ve mübahlığıdır. Azhar (en açık) ve Muhtar (tercih edilen) kavil de budur. Zira mübahlığı hakkında bu sahih hadis varid olmuştur. Yasaklığı hususunda ise bir şey sabit görülmemiştir ..•
- Bāb: ...
- باب ...
Selman-ı Farisi (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem), abdest aldıktan sonra üzerindeki yün cübbenin ters yüzü ile (mübarek) yüzünü kuruladı. Not: Zevaid'de, isnadı sahih olup ravilerinin de sika oldukları beyan edilmekle beraber ravi Mahfuz'un, Selman'dan rivayeti üzerinde düşünmek gerekir, denmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes bin Malik (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur : «Kim güzelce abdest alır ve abdestten sonra üç defa şunu söylerse ona cennetin 8 kapısı açılır. Onların hangisinden dilerse girer.» «Dilimle söyler ve kalbimle tasdik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. O birdir, ortağı yoktur. Muhammed de O'nun kulu ve resulüdür.» Ebü'l-Hasan bin Seleme El-Kattan dedi ki: Bize İbrahim bin Nasr tahdis etti. (O da dedi ki) Bize Ebu Naim bu hadisin mislini tahdis etti. Not: Zeyd El-Ammi'nin zayıflığı nedeni ile senedin zayıflığı Zevaid'de bildirilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ömer bin El-Hattab (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre kendisi Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Seİlem) şöyle buyurdu, demiştir: «Her hangi bir müslüman abdestini güzelce alır sonra «Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve Resulü olduğuna şübhesiz şehadet ederim, derse mutlaka onun için cennetin 8 kapısı açılır. Bunlardan dilediğinden (cennet'e) girer.» AÇIKLAMA : Hadiste geçen "Güzelce abdest'' tabirinden maksad isbağdır. Yani rükünleri ile beraber abdestin sünnet ve adabına riayet etmek ve suda israf etmemektir. Sindi Güzelliği böyle açıkladıktan sonra der ki: «Tirmizi'nin rivayetinde duanın sonunda şu parça da vardır. = «Allah'ım! Beni çok tevbe edenlerden kıl ve beni çok temizlenenlerden eyle.,. Nevevi demiştir ki, Nesai'nin Amelu'l-Yevm Ve'l-Leyle kitabında merfu' olarak rivayet etmiş olduğu şu duayı da eklemek müstahabtır. «Allah'ım, senin her türlü noksanlıktan pak ve nezih olduğuna inanırım. Senin hamdinle şahadet ederim ki senden başka ilah yoktur. Sen tek'sin hiç bir ortağın yoktur. Senden mağfiret dilerim ve sana tevbe ederim.» Hadisin «Cennet'in 8 kapısı açılır.» parçasına gelince bir kapı kişinin Cennet'e girmesi için kafi olduğu halde, mezkur amelin üstün değerini belirtmek ve yüceltmek için sekiz kapının açılacağı haber veriliyor.» Ebu Davud, Sünen'inde, benzer başlık altında açtığı babta, Ukbe bin Amir'den rivayet edilen uzun metinli hadisin sonunda Hz. Ömer'den rivayet edilen metin Müslim'de de bulunur. EI-Menhel yazarı hadisi açıklarken özetle şöyle der: 'Cennet'in sekiz kapısının adları şöyledir: İman kapısı, Namaz kapısı, Oruç kapısı, Sadaka kapısı, Öfkesini yenenler kapısı, Razılar kapısı, Cihad kapısı ve Tevbe kapısı. Bir hadise göre Cennetin Reyyan kapısından yalnız oruçlular girer. Başkası bu kapıdan giremez. Yukardaki hadise göre abdest alıp dua okuyan kimse için (bu kapı dahil) Cennet'in sekiz kapısının açılması durumu bir çelişki arzetmez. Çünkü eğer abdest ve duayı gerçekleştiren kimse oruçluluk vasfını da taşıyorsa dileğine binaen Reyyan kapısından veya başka kapıdan girer. Şayet oruçluluk vasfını taşımıyorsa Reyyan kapısından girmek arzusunu duymaz. Veya buna muvaffak kılınmaz. Bu takdirde hadisteki muhayyerlik hikmeti ve faydası o şahsın ihraz edeceği şeref ve azameti belirtmektir. Nasıl ki Allah Teala, bütün peygamberlere Hz. Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in zamanına ulaşmaları halinde O'na iman etmelerini emretmiştir. Halbuki Hz. Muhammed'in diğer peygamberlerin zamanında zuhur etmiyeceği ve hepsinden sonra gönderileceği malum idi. Bu emir sırf peygamberimizin şerefinin açıklanması ve ilanı içindir. Abdest tamamlandıktan sonra okunması emrolunan yukardaki duaların hepsinin peygamberimizden rivayet edilmesi sabittir. Fakat abdest alındığında her uzuv yıkanırken okunması itiyad haline getirilen dualar sabit görülmemiştir. Müslim, Nesai, Tirmizi ve Ebu Davud abdest sonunda şahadet kelimesinin okunmasına dair hadisi uzun ve kısa metinler halinde rivayet etmişlerdir. Müslim ve Nesai'nin rivayetlerinde abdestten sonra iki rek'at namaz kılan ve huşu' içinde namazını tamamlayanlar için benzer mükafat vaad edilmiştir. Bu sebeble Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli mezhebIerine göre abdestten sonra iki rek'at namaz kılmak sünnettir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah bin Zeyd (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) (bir defa) bize gelmiş idi. Biz sarı bakırdan (mamul) bir tevr'de Ona su çıkardık. Kendisi de onunla abdest aldı. AÇIKLAMA : Sarı bakır, altına benzediği için bundan mamul kabtan abdest alınması, keza gusül edilmesi caiz mi? diye bir şübhenin meydana gelmemesi için bu hususta varid olan hadislere ait açılan bab ta rivayet olunan mezkur hadis Buhari ve Ebu Davud'un Sünen'inde de rivayet olunmuştur. Ebu Davud'un «Sarı Bakır Kablardan Abdest Alma Babında» rivayet olunan bu hadisin açıklamasını yaparken EI-Menhel yazarı şu bilgiyi verir: Tevr: Taş, sarı bakır veya başka maddeden mamul olup leğene benzeyen bir çeşit kabtır. Su içmek, yemek yemek ve abdest almak işinde kullanılır. Tevr'in, leğen olduğu da söylenmiştir. HADIS'İN FIKIH YÖNÜ : Hadis, abdest suyunu hazırlamak suretiyle abdest alana yardım etmenin caiz olduğuna ve rengi bakımından altın'a benzemekle beraber sarı bakır kabtan abdest almanın mekruh olmadığına delalet eder. Ebu Ubey: «Buna binaen bakır vesair benzeri madeni kablardan abdest almanın caizliğine hükmedilerek halk'a ibadet hususunda kolaylık sağlanmıştır. Yalnız İbn-i Ömer (r.a.)'den edilen bir rivayete göre kendisi sarı bakır kabtan abdest almayı mekruh görmüştür. der.» El-Ayni de "İbn-i Ömer (r.a.)'den bu hususta yapılan rivayetleri naklettikten sonra: İbn-i Ömer'in bıı keraheti kendisinin bakırın kokusundan hoşlanmaması anlamına yorumlamak mümkündür. Şayet fıkhi anlamdaki kerahet anlamı kasdediImiş ise onun bunu mekruh görmesi, Peygamber (s.a.v.)'den rivayet edildiği sabit olan ve bunun kerahetsiz olarak caiz olduğuna delalet eden hadislere karşı tutarsız kalır.» demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Zeyneb Bint-i Cahş (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre: Kendisinin bakır bir teknesi var idi. Kendisi : «Ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in mübarek başını (çamaşır için bakırdan mamul) o teknede taradım, demiştir.» Not: Hadisin isnadının sahlh ve ricalinin sika oldukları, Zevaid'de bildiril miştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Şüphesiz Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem), tevr'den (sarı bakır kabtan) abdest aldı
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha dediki: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem uyurdu, hatta horlardı, sonra kalkar abdest almaksızın namaz kılardı. Tanafisi dedi ki Veki' şöyle söylemiştir: Aişe, Resul-i Ekrem'in secde halinde iken uyuduğunu ... kasdetmiştir:' AÇIKLAMA 478’de
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah (İbn-i Mes'ud) (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şüphesiz uyudu. Hatta horladı. Sonra kalkıp namaz kıldı. Not: Zevaid'de: Bu, ricali sika olan bir isnaddır. Fakat senedde Haccac vardır. O da İbn-i Ertat'tır. Kendisi tedlis yapardı. AÇIKLAMA 478’de
- Bāb: ...
- باب ...
(Abdullah) İbn-i Abbas (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in o uykusu, kendisi oturur iken olmuştur." Not :Zevaid'de: Ravilerden Hureys zayıf olduğu için hadisin isnadı zayıftır. Ebu Davud ve Tirmizi de İbn-i Abbas'ın bu hadisini başka senedlerle ve başka metin halinde rivayet etmişlerdir, denilmiştir. Sindi'de: Ben derim ki Ebu Da.vud bu hadisi hem isnad hem de mana yönlerinden zayıf görmüştür, diyor. (Yani: ibn-i Abbas (r.a.) şunu demek istemiştir: Resul-i Ekrem'in uyuyup horladıktan sonra kalktığında abdest almaksızın namaz kıldığına dair hadiste söz konusu edilen uykusu O, oturmuş halde iken vuku bulmuştur.) AÇIKLAMA 478’de
- Bāb: ...
- باب ...
Ali bin Ebi Talib (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «Uyanıklık makat'ın bağıdır. Bu sebeble uyuyan kimse abdest alsın.» AÇIKLAMA 478’de
- Bāb: ...
- باب ...
Safvan bin Assal (El-Muradi El-Cemeli) (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem), mestlerimizi üç güne kadar büyük abdest bozmak, küçük abdest bozmak ve uyku uyumak nedenleri ile çıkarmamızı, fakat cünüblük halinden dolayı çıkarmamızı emretti
- Bāb: ...
- باب ...
Büsre bint-i Safvan (Radiyallahu anha)'dan rivayet edildiğine göre, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «Biriniz, el ile kendi erkeklik uzvuna dokunduğu zaman abdest alsın.» Diğer tahric: Malik. Şafii, Ahmed. Tirmizi, İbn-i Huzeyme. İbn-i Hibban, El-Hakim, İbnü'l-Carud. Darekutni ve Tahavi AÇIKLAMA : Ebu Davud'un Süneninde aynı başlık altında EI-Menhel yazarı şu malümatı vermektedir: Hadisin «Eliyle kendi erkeklik uzvuna dokunan» ifadesinden maksad perdesiz olarak dokunmaktır. Çünkü Ebu Hureyre'den rivayet edilen bir hadiste Resülullah s.a.v.: «Arada perde olmaksızın eliyle kendi erkeklik uzvuna dokunan kimseye abdest almak vacib olur.» buyurmuştur. Bu hadisi Ahmed bin Hanbel ve İbn-i Hibban rivayet etmişlerdir. Esasen bu parçada geçen «Mess» kelimesi çıplak el ile ve perdesiz olarak bir şeye dokunmaktır. Hadisin «Abdest alsın» emrinden maksad şer'i abdesttir. Sadece el yıkamak değildir. Çünkü Darekutni'nin rivayetinde hadis şöyledir: «Biriniz kendi erkeklik uzvuna eliyle dokunduğu zaman namaz için alınması gereken abdesti alsın.» Yine Darekutni'nin başka bir rivayetinde şu mealde bir hadis vardır: "Kendi erkeklik uzvuna eliyle dokunan abdestini iade etsin.» İade kavramı namaz abdesti için tahakkuk eder. Hadisin zahiri, erkeklik uzvuna dokunmaktan dolayı abdestin bozulmasına delalet eder. Ömer bin El-Hattab, oğlu Abdullah, Ebu Hureyre, İbn-i Abbas, Aişe, Sa'd bin Ebi Vakkas, Ata', Zühri, İbnü'l-Müseyyeb, Mücahid, Eban bin Osman, Süleyman bin Yesar, İshak, Malik, Şafii ve Ahmed bin Hanbel (r.a.) buna hükmetmişlerdir. Onların delili zikredilen hadis ile Darekutni'nin yukarda geçen iki rivayeti ve yine Darekutni'nin Aişe (r.anha)'dan rivayet ettiği şu hadistir: "Nebi s.a.v. buyurdular ki, «tenasül uzuvlarına elleriyle dokunduktan sonra abdest almadan namaza duranlara veyl olsun.»" Bu hadis bir beddua mahiyetindedir. Beddua ise ancak gerekli olan bir şeyi terk etmek üzere yapılır. EI-Menhel yazarı başka delilleri de zikretmiştir. EI:Menhel yazarı daha sonra erkeklik uzvuna elin dokunmasıyla abdestin bozulmadığına hükmedenlerin başında Ali, İbn-i Me 'ud. Ammar , Hasan-i Basri, Rabia, Sevri, Ebu Hanife ve arkadaşları (r.a.) gelir. Bunların delili ise Talk bin Ali'nin gelecek olan (483 nolu) hadisidir. Tabarani ve İbn-i Hazm, Talk'ın hadisinin sahih olduğunu Tehavi de onun isnadının doğru olduğunu ve İbnü'i-Medeni ise Talk'ın hadisi Busre'nin (479 nolu) hadisinden hasen olduğunu söylemiştir. Bunların delillerinden birisi de Tahavi'nin Ali (r.a.)'den rivayet ettiği şu manadaki haberidir: «Ben, burnuma veya kulağıma veya erkeklik uzvuma elimle dokunmam, arasında bir fark görmem.» Tahavi, İbnü'l-Mes'ud ve Huzeyfe (r.a.)'den de benzer haber rivayet etmiştir. Erkeklik uzvuna elin dokunmasıyla abdestin bozulmadığına hükmeden bu alimler, abdestin bozulduğuna delalet eder. Busre'nin hadisi hakkında: Bu hadis herkesin mübteIa olduğu yaygın bir mes'ele hakkında da varid olan bir ahad hadis'tir. Eğer sabit olmuş olsaydı meşhur hadisler arasına geçerdi. Bunun sabit olduğu tesbit edildiği takdirde normal abdest değil, el yıkama anlamında yorumlanır. Çünkü sahabiler taşlarla istinca ederlerdi elleriyle tenasül uzuvlarına dokununca bilhassa yaz günlerinde elleri kirlenmiş olurdu, demişlerdir. Bazı alimler de Busre'nin hadisi ile Talk'ın hadisini işler hale getirmek için Busre'nin hadisindeki erkeklik uzvuna dokunmayı o yoldan idrar ve benzeri bir şeyin çıkmasına yorumlamışlardır. Tabii bu yorum çok uzak bir te'vildir. Bu nedenle tutarsızdır. Erkeklik uzvuna dokunmakla abdestin bozulmadığına hükmedenlerin gösterdikleri en kuvvetli delil olan Talk'ın hadisini "Şafii, Darekutni, Beyhaki, İbnü'l-Cevzi zayıf görmüşlerdir. Şafii: «Biz Kays bin Talk'ın kim olduğunu soruşturduk onu tanıyanı bulamadık. Bu nedenle biz onun haberini neye dayanarak kabul edebiliriz» demiştir. Ebu Hatim ve Ebu Zür'a da: Kays bin Talk, sözü delil sayılan kişilerden değildir. Onun hadisinin sahih olduğu tesbit. edildiği takdirde de Busre'nin hadisi ile mensuhtur. Çünkü Talk hicretin ilk yılı Mescid-i Nebevi yapılırken Peygamber'in yanma varmış, Busre ise hicretin sekizinci yılı Mekke'nin fethedildiği yıl müslüman olmuştur. Talk mescid inşaatında Peygamberimizi ziyaret ettikten sonra kavmine dönmüş ve ondan sonra bir daha Peygamberimizin yanına geldiği sabit olmamıştır, demişlerdir. İbn-i Hibban, Taberani, İbnü'l-Arabi ve El-Hazimi de Talk'ın hadisinin mensuh olduğuna hükmedenlerdendir. Alimlerin bir kısmı tercih yolunu seçerek Busre'nin hadisini Talk'ın hadisine tercih etmişlerdir. Çünkü Tirmizi, Darekutni, İbn-i Main ve Ahmed gibi bir çok imam onun sıhhatına hükmetmişIerdir. Buhari de bu konuda varid olan en sahih hadis Busre'nindir, demiştir. Telhis'te beyan edildiğine göre Beyhaki: Busre'nin hadisini Buhari ve Müslim tahric etmemiş ise de bütün ravilerini hüccet saymışlardır. Buhari, Mervan bin El-Hakeıni bir kaç hadiste sika saymıştır. Busre'nin hadisini te'yid eden şahidIerinin ve tariklerinin çokluğu da tercih sebebini teşkil eder. el-Menhel yazarı bu arada şahidIeri ve tarikleri sırayla nakletmiş ise de çok uzun olduğundan dolayı buraya aktarmadım.) EI-Menhel yazarı daha sonra abdestin bozulmadığına hükmeden Hz. Ali ve diğer sahabilerin sözlerine karşı abdestin bozulduğunu savunanlar şöyle demişlerdir, der: Hz. Ali ve arkadaşlarından rivayet olunan hadisler mevkuf eserlerdir. (Yani Resuluııah'ın buyrukları değildir.) Bu nedenle bunlar Resuluııah s.a.v.'e merfu' olan sahih hadislere denk tutulamazlar. «Busre'nin. hadisi Ehad haberidir», sözü reddedilmiştir. Çünkü Busre'nin hadisini 17 sahabi rivayet etmiştir. Suyuti onu mütevatir hadislerden saymıştır. El-Hakim: Sahabilerden ve Tabiilerden bir cemaat bu hadisi Busre'den rivayet etmiştir. AbduIIah bin Ömer bin El-Hattab, Abdullah bin Amr bin El-As, Said bin El-Müseyyeb, Umre bint-i Abdirrahman, El-Ensari ye, AbduIlah bin Ebi Melike ve Süleyman bin Musa (r.a.) Busre'den rivayet edenlerdendir, der. Yukarıda geçen açıklama ile erkeklik uzvuna dokunmanın abdesti bozduğu açıktır. Buna hükmedenlerin konu hakkındaki ayrıntılı bilgileri aşağıya alınmıştır: 1)- Maliki mezhebine göre erginlik çağına gelen kişinin perdesiz olarak kendi erkeklik uzvuna eliyle dokunması abdesti bozar. Dokunmanın kasden veya sehven olması, şehvet duyup duymaması, el ayası, kenarı, parmak uçları veya kenarları ile dokunma arasında bir fark yoktur. Fakat; tırnak ve elin tersi ile dokunma abdesti bozmaz. Mezhebin meşhur kavli budur. Perdeli olarak dokunmaya gelince, üç kavil vardır: Meşhur kavle göre; bozmaz. Kadının kendi tenasül uzvuna dokunması ise meşhur kavle göre abdesti bozmaz. Kişinin kendi dübürüne elini dokundurması abdesti bozmaz. 2)- Şafii mezhebine göre elin içi ile bir insanın tenasül uzvuna perdesiz olarak dokunmak abdesti bozar. Kişinin kendi tenasül uzvuna veya başkasının tenasül uzvuna dokunması farketmez. Tenasül uzvuna dokunulan kişinin, küçük veya büyük, erkek veya kadın, diri veya ölü olması farketmez. Bir insanın dübürüne dokunmasının hükmü de aynıdır. Elin içi derken elin ayası ve parmakların iç kısmı kasdedilmiştir. 3)- Hanbeli mezhebine göre erkeklik uzvuna çıplak el ile dokunmak mutlaka abdesti bozar. Dokunanın erkek veya kadın olması, şehvetli veya şehvetsiz olması kendi tenasül uzvu veya başkasının tenasül uzvu, elin ayası veya tersi yahut da kenarı neticeyi değiştirmez. Dübürün hükmü de erkeklik uzvunun hükmüdür. Kadının kendi tenasül uzvuna dokunması da abdestini bozar. ''EI-Menhel yazarı yukarıdaki ayrıntılı. bilgilerini naklettiği çeşitli mezheb alimlerinin dayandıkları delillerin bir kısmını da kasdetmiştir. Çok geniş olan bu konu hakkında özlü olarak verilmesine çalıştığımız bu bilgiyi aktarmakla yetiniyoruz. Daha geniş malumat isteyenler fıkıh kitaplarına ve hadislerin şerhlerine müracaat edebilirler.'' HADİS'İN FIKIH YÖNÜ : Hadis erkeklik uzvuna elin dokunmasından dolayı abdestin bozulduğuna delalet eder. Bu konuda alimler arasında mevcut ihtilafı yukarda gördünüz. HADİSİ T AHRİC EDENLER Malik. Şafii, Ahmed. Tirmizi, İbn-i Huzeyme. İbn-i Hibban, El-Hakim, İbnü'l-Carud. Darekutni ve Tahavi Tirmizi ve Darekutni hadisin sahih olduğunu da beyan etmişlerdir. El-Hafız İbn-i Hacer Telhis'te: Hadisin bu konuda rivayet olunan bütün hadislerden daha sahih olduğu Buhari'den nakledilmiştir, der. Ebu Davud: Ben Ahmed'e Busre'nin hadisi sahih değildir, dedim. Ahmed, bilakis hadis sahihtir diye cevap verdiğini ifade etmiştir. Yahya bin Main, Beyhaki ve Haziıni de sıhhatini beyan etmişlerdir. Hadisin sıhhatine itiraz edenlerin gösterdikleri gerekçe ravi Urve'nin MervAn bin El-Hakem aracılığı ile Busre'den rivayet etmesidir. Halbuki İbn-i Huzeyme ve birkaç imam Urve'nin doğrudan Busre'den hadisi rivayet ettiğini kesin olarak ifade etmişlerdir. Büsre (R.A.)'nin Hal Tercemesi Büsre bint-i Safvan bin Nevfel bin Abdi*l-Uzza bin Kusayy El-Kureşiye El-Ese-diyo Mervan" bin El-Hakem'in teyzesi ve Abdülmelik bin Mervan'm büyük dsde-sidir. Havileri Abdullah bin Amit, Urve bin Zübeyr, Mervan bin El-Hakem ve Sald bin El-Müseyyeb'dir. İbn-i Maceh, Ebu Davud, Tirmizi ve Nesal Büsrs'nin hadislerini rivayet etmişlerdir. Şafii, Büsre muhacirlik şerefine kavuşmuştur, demiştir, ibn-i Mus'ab de Büsre'nin Resul-i Ekrem'e biat edenlerden olduğunu söylemiştir. (El-Menhel cüz 2, Sah)
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir bin Abdillah (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «Sizden birisi eliyle kendi erkeklik uzvuna dokunduğu zaman o'na abdest gerekir.» Not: Zevaid'de: Hadisin isnadındaki ravilerden Ukbe bin Abdirralunan'ın meşhur bir şeyh olduğunu İbnü'l-Medenl söylemiştir. Fakat İbn-i Hibban onu sikalardan saymıştır. Senedin diğer ricali sikadır, denmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Habibe (Radiyallahu anha)'den rivayet edildiğine göre; Kendisi: Ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'den şöyle buyururken işittim: «Kendi tenasül uzvuna eliyle dokunan kişi abdest alsın.» Not: Zevaid'de bu isnad hakkında eleştiri olmuştur. Çünkü onda Mekhııl Ed-Dimışki vardır. Kendisi tedlisçidir. Bu hadisi an'ane ile rivayet etmiştir. Dolayısı ile hadisini terk etmek gerekir. Ayrıca Buhari ve Ebu Zür'a: Şüphesiz Mekhul Ambese bin Ebi Süfyan'dan hadis dinlememiştir, demişlerdir. Bu nedenle de isnad münkati'dır, diye bilgi vermiştir. EK BİLGİ: Tirmizi'nin şerhi Tuhfe bu babta EI-Telhis'ten naklen şu bilgiyi verir: Ümmü Habibe'nin hadisini İbn-i Maceh rivayet etmiş, El-Münteka'da beyan edildiğine göre Ahmed ve Ebu Zür'a hadisin sahih olduğunu söylemişlerdir. İbnü's-Seken de ben: Bu hadiste bir illet bilmiyorum, demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Eyyub (Radiyallahu anh)'den: Ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'den işittim, şöyle buyurdu: «Kendi tenasül uzvuna eliyle dokunan kişi abdest alsın.» Not: İsnadında İshak bin ebi Ferve bulunur. Alimler onun zayıflığı hususunda ittifak etmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Talk (bin Ali) (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre Şöyle söylemiştir : Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e erkeklik uzvuna el İle dokunmanın hükmü sorulurken şöyle buyurduğunu işittim. (Bu olaya bizzat şahıd oldum.) «Onda abdest almak yoktur. Çünkü o senden bir parçadır.» Diğer tahric: Nesai, Ebu Davud, Beyhaki, Tahavi, İbn-i Hibban
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Ümame (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e erkeklik uzvuna el ile dokunmanın hükmü soruldu. Bunun üzerine kendisi: «Şüphesiz o senin vücudundan, küçük bir et parçasından başka bir şey değildir.» buyurdu. Not: Zevaid'de; Bunun isnadmda Ca'fer bin Ez-Zübeyr vardır. Alimler onun hadisini bırakmaya ittifak etmişler, denilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «Ateşte pişen şey'den dolayı abdest alınız.» Ebu Hureyre (r.a.)'m bu hadisi rivayet etmesi üzerine İbn-i Abbas (r.a.) : Ateşte kaynatılmış su (ile abdest aldığım) dan dolayı (yeniden) abdest mi alacağım? diyerek (Ebu Hureyre'nin hadisini garibsedi). Bunun üzerine Ebu Hureyre O'na: «Ey kardeşim oğlu! Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'den bir hadis işittiğin zaman sakın ona misaller getirme, dedi." AÇIKLAMA 487’de
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (Radiyallahu anha)'dan rivayet edildiğine göre, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «Ateşte pişen şey'i (yemek)'ten dolayı abdest alınız.» AÇIKLAMA 487’de
- Bāb: ...
- باب ...
Yezid bin Ebi Malik (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre: Enes bin Malik (r.a.) ellerini kulaklarının üzerine koyarak, kulaklarım sağır olsun eğer ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken işitmedim, (ise) dedi: «Ateşte pişen şeyi (yemek) ten dolayı abdest alınız.» Not: Zevaid'de; Bu hadisin isnadında Halid bin Yezid bulunur. Bir cemaat onu sika saymış, diğer bazıları zayıf saymışlardır. Hadisin metni de sahih olarak maluındur, denmiştir. AÇIKLAMA : (485, 486, 487) Bu babta geçen hadisler ateşte pişirilen şeyleri yiyen kişinin abdestinin bozulduğuna ve dolayısıyla abdest almasının gereğine delalet eder. Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai ve Tahavi de bu hükmü iktiza eden hadisleri rivayet etmişlerdir. Tirmizi aynı başlık altında açtığı babta Ebu Hureyre'nin hadisini rivayet ettikten sonra bu konu hakkında Ümmü Habibe, Ummü Selerne, Zeyd bin Sabit. Ebu Talha, Ebu Eyyub ve Ebu Musa (r.a.)'den hadis rivayetlerinin bulunduğunu ifade eder ve bu arada şöyle der: "Bazı ilim ehli ateşte pişen bir şeyi yemenin abdesti bozduğuna ve dolayısıyla abdest almanın gereğine hükmE!tmişlerdir. Fakat sahabiler, Tabiiler ve onlardan sonra gelen ilim ehlinin ekserisi bunun aksine hükmetmişlerdir. Ateşte pişen şeyi yemekten dolayı abdest almaya gerek olmadığına dair sahih hadis, abdestin gerekliliğine delalet eden hadisi neshetmiştir. Resul-i Ekrem s.a.v. ateşte pişen şeyi yemekten dolayı bir ara abdest almış ise de bilahare bu durumu terkederek abdest almamıştır. Ebu Davud da benzer başlık altında açtığı babta Ebu Hureyre ve Ümmü Habibe'nin hadislerini rivayet etmiştir. Şerhi EI-Menhel yazarı da hadisle ilgili olarak aşağıdaki malümatı vermiştir: 'Ateşte pişen şeyi yemenin abdest almayı gerektirdiğine hükmedenler bu hadisi delil göstermişlerdir. Ömer bin Abdulaziz, Hasan-i Basri, Zühri, Ebu Kılabe, Ebu Miclez ve Ebu Davud böyle hükmedenlerdendir. Ateşte pişen bir şeyi yemenin abdest almayı gerektirmediğini söyleyen alimler ise bu ve benzeri hadislerin mensuh olduğunu söylemişlerdir. (Bu hadisleri nesh eden hadislerin bir kısmı bundan sonraki babta gelecektir,) Nevevi, Müslim'in şerhinde: Söz konusu ihtilaf ilk zamanlara aittir. Daha sonra, ateşte pişen şeyi yemekten dolayı abdest almanın gereksiz olduğu hususunda alimler iema' etmiştir, der. İbn-i Hacer de İbn-i Battal'dan naklen: Resulullah s.a.v. ateşte pişen şeyleri yemekten dolayı abdest almayı emretmişti. Çünkü ilk zamanlarda halk 'cahiliyet devrindeki duruma alışkın olup pek temizliğe riayet etmiyorlardı. Bu nedenle ateşte pişen şeyden dolayı abdest almakla me'mur kılındılar. Temizlik müslümanlar arasında yerleşip yaygınlaşınca bu emir neshedildi, demiştir. İbn-i Teymiye: Ateşte pişen bir şeyi yedikten sonra abdest almamaya ait hadisler abdest almanın vacib olmadığına delalet ediyor ise de müstahab olmadığına delalet etmiyor, demekle abdest almaya ait hadislerin mendubluk için yorumlanmasına taraftar görülmüş ve abdest almamaya ait hadisleri de abdest almanın vacib olmadığı hakkındadır, demek istemiştir. Hattabi de bu yorumu benimsemiştir. Beyhaki de Osman Ed-Daremi'den naklen: Abdest alıp almamak hususunda muhtelif hadisler bulunup bunların hangilerinin daha kuvvetli olduğu belirlenmeyince Resul-i Ekrem'den sonra Hulafa-i Raşidin'in uygulamasına bakılmış ve onların uygulaması abdest almamak yolunda olduğu için biz bu tarafı tercih ettik, demiştir. Nevevi de şerh-i Mühezzeb'de bu sözü seçmiştir.Tahavi, Maani'l-Asar şerhinde Hulafa-i Raşidin'den ve diğerlerinden rivayet olunan ve abdest almaya gerek olmadığına delalet eden çok sayıda eserler zikretmiştir.' EI-Menhel yazarı mezkur eserlerin 7 tanesini ravileriyle beraber nakletmekte ise de bunların tercemelerini buraya almaya lüzum duymadım. Bu babda rivayet olunan hadisler ya mensuhtur veyahut abdest almanın mendubluğuna yorumlanır. Abdest almanın vacip olmadığı hususundaki geniş izah bunu takib eden babta rivayet olunan hadislerin açıklaması bahsinde inşaaIlah yapılacaktır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn-i Abbas (r.a.)'den rivayet edildiğine göte şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem), bir koyun küreği yedikten sonra ellerini yemek altındaki sofra beziyle sildi. Daha sonra namaz'a kalkarak namaz kıldı. AÇIKLAMA 493’te
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir bin Abdillah (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem), Ebu Bekir ve Ömer (r.a. ) ekmek ve et yediler de abdest almadılar. Not: Zevaid'de: Bu isnadın ricali sikatardır. denmiştir. AÇIKLAMA 493’te
- Bāb: ...
- باب ...
Zühri (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir ; Ben El-Velid veya Abdülmelik'in akşam yemeğinde hazır bulundum. Yemekten sonra namaz vakti olunca abdest almak için kalktım. Bunun üçerine Cafer bir Amr bin Ümeyye dedi ki: Ben babam üzerine şehadet ederim ki kendisi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in ateşte pişen yemek yedikten sonra abdest almadan namaz'a durduğuna şahidlik etmiştir. (Zühri dedi ki) Ali bin Abdillah bin Abbas (r.a.) da: Ben de bunun misliyle-babam üzerinde şehadet ederim, dedi. AÇIKLAMA 493’te
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Seleme (Radiyallahu anha)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e bir koyun küreği getirildi. O, bundan yedi ve suya el değdirmeden namaz kıldı." AÇIKLAMA 493’te
- Bāb: ...
- باب ...
Süveyd bin Numan El-Ensari (Radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre : (İçlerinde kendisinin de bulunduğu) Ashab'dan bir cemaat Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in beraberinde Hayber'e doğru yol'a çıktılar. Sahba'ya vardıkları zaman Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ikindi namazını kıldı. Sonra azıkları istedi, kavud'dan başka bir şey getirilmedi, bunun üzerine (onu) yediler ve içtiler, daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) su istedi, ağzını çalkaladıktan sonra kalkıp bize akşam namazını kıldırdı." Not: Zevaid'de: Bunun isnadındaki raviler sikadır. AÇIKLAMA 493’te
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (Radiyallahu anh)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) bir koyunun küreğini yedi, sonra ağzını çalkaladı, ellerini yıkadı ve namaz kıldı. AÇIKLAMA : (488, 489, 490, 491, 492 ve 493) 488 nolu İbn-i Abbas (r.a.)'ın hadisini Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Tahavi ve Beyhaki rivayet etmişlerdir. Bu hadiste geçen «Misli» kelimesi kıldan mamul beze denir. Bu hadiste belirtildiği gibi Resul-i Ekrem'in et yemesine rağmen yemekten sonra ellerini yıkamaması hususu yemekten sonra el yıkamanın vacib olmadığını beyan etmek içindir. Bilindiği gibi yemekten önce ve sonra el yıkamak emredilmiş olan bir sünnet-i seniyye mahiyetindedir. Hadis yemekten sonra abdest almadan, el yıkamadan ve ağzı çalkalamadan namaz'a durmanın caizliğine, yemekten sonra el yıkamanın vacib olmadığına ve temiz bir bezle elleri silmenin cevazına delalet eder. 489 nolu Cabir bin AbdiIIah'ın hadisini kısa ve uzun metinler halinde Ebu Davud, Tirmizi, Malik ve Tahavi de rivayet etmişlerdir. Bu hadiste ateşte pişen eti yemekten dolayı abdest almanın vacip olmadığını bildirmektedir. 490 nolu Zühri'nin hadisini Buhari ve Müslim de rivayet etmişlerdir. Bu da aynı hükmü te'yid eder. 491 nolu Ümmü Seleme'nin hadisini Ahmed de aynı manayı ifade eden başka bir lafızIa tahric etmiştir. 492 nolu Süveyd bin Numan'ın hadisini Buhari manaya etki yapmayan az bir lafız farkıyla rivayet etmiştir. Bu hadiste geçen «Sevik» kelimesini «Kavud» diye terceme ettik. Kavud kavurulup un haline getirilmiş olan buğday ve arpa olduğu için ateş değmiş yiyeceklerdendir. Resul-i Ekrem'in bunu yedikten sonra abdest almadan akşam namazını kıldırmasından, ateşte pişen bir şeyi yemekten dolayı abdestin bozulmadığı anlaşılır. Resul-i Ekrem'in kavud yedikten sonra namaza durmadan önce ağızını çalkalaması ise diş aralarında kalan yemek kırıntılarının giderilmesi içindir. 493 noLu Ebu Hureyre'nin hadisini ise Bezzar başka bir lafızIa ve aynı hükmü ifade eden şekilde rivayetetmiştir. Buhari, Müslim ve Tirmizi'de konu hakkında başka hadisler de mevcuttur. Ebu Davud, Nesai, İbn-i Huzeyme, İbn-i Hibban ve Beyhaki'nin Cabir r.a.'den rivayet ettikleri bir hadisin meali şöyledir: «Resulullah (s.a.v.) ateşte pişen birşeyi yedikten sonra abdest alıp almaması hususundaki son durumu abdest almayı terketmesi olmuştur.» EI-Menhel yazarı ateşte pişen bir şeyi yemekten dolayı abdest alma hükmünün bu hadisle neshedildiği Cumhur tarafından ifade edilmiştir, der. Mezkur yazar konu hakkında aşağıdaki açıklamayı şöyle vermektedir: Hulefa-i Raşidin, Ashab-ı Kiram ve onlardan sonra gelen imamlar ateşte pişen bir şeyi yemekten dolayı abdest alma hükmünün bu babta rivayet olunan hadislerle neshediImiş olduğu hususunda icma' etmişlerdir. Maliki Mezhebi Fukahasından El-Baci: Zamanımızdaki bütün fıkıh alimleri ateşte pişen bir şeyi yemekten dolayı abdest almaya gerek olmadığına hükmetmişlerdir. Sahabiler ve Tabiin devrinde abdest almanın gerekliliğini söyleyenler olmuş ve bu konuda rivayet olunan hadisleri delil göstermişler ise de alimlerin icma'ı ile bu görüş terkedilmiştir. Abdestin gereğine zahiren delalet eden hadisleri alim arkadaşlarımız muhtelif şekillerde yorumlamışlardır. Bunların bir kısmı bu hadislerde geçen abdestten maksad müstahab olmak üzere ağzı çalkalamaktır, demişlerdir. Bazıları da ilk zamanlar abdest almak vacip idi. Sonradan Cabir bin Abdillah'ın hadisiyle bu hüküm neshedilmiş demişlerdir, der. Selef ve halefin Cumhüruna göre ateşte pişen her hangi bir yemeği yemekle abdest bozulmaz. Hulefa-i Raşidin, Abdullah bin Mes'ud, İbn-i Abbas, Abdullah bin Ömer, Ebu Derda. Cabir bin Semure, Ubey bin Ka'b, Amir bin Rabia ve Ebu Ümame r.a. hazretleri olsun Cumhur-u Tabiin olsun hepsinin mezhebi budur. Ebu Hanife, Malik, Şafii ve Ahmed bin Hanbel gibi mezheb imamlarının kavli (sözyledikleri) de budur
- Bāb: ...
- باب ...
Bera bin A'zib (r.a.) şöyle söylemiştir; Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e deve etlerinden dolayı abdest alma hükmü soruldu ve bunun üzerine : «Deve etlerin (i yemek) den dolayı abdest alınız» buyurdu. AÇIKLAMA 495’te
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir bin Semure (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) bize, deve etlerin (i yemek) ten dolayı abdest almamızı ve koyun etlerin (i yemek) ten dolayı abdest almamamızı emretti
- Bāb: ...
- باب ...
Usayd bin Hudayr (r.a.)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem): «Koyun sütlerin (i içmek) ten dolayı abdest almayınız ve deve sütlerin (i içmek) ten dolayı abdest alınız.» buyurdu. Not: Zevaid'de: Bu hadisin senedindeki r&vilerden Haccac bin Ertat'ın zayıflığı ve tedllsçiliği dolayısı ile isnadı zayıftır. Mahfuz olan sened Abdurrahman bin Ebl Leyla'nın Bera'dan olan (494 nolu hadiste geçen) rivayettir, denmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah bin Amr (r.a.)'den şöyle söylemiştir: Ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken İşittim: «Deve etinden dolayı abdest alınız, koyun etlerinden dolayı da abdest almayın. Deve sütlerinden dolayı abdest alınız, koyun sütlerinden dolayı da abdest almayınız. Koyun ağılında namaz kılınız ve deve yataklarında namaz kılmayınız.» Not: Zevaid'de: •Bu hadisin isnadında Bakiyye bin El-Velld bulunur. Kendisi tedlis edenlerdendir. Bu hadisi an'ane ile rivayet etmiştir. Senedin ravileri sika,zatlardır. Bunlardan Halid bin Ömer'in durumu meçhuldür. AÇIKLAMA : Bu iki hadiste geçen Vudu (-vudu- Abdestl kelimesi daha önceki hadislerin izahında belirtildiği gibi temizlenme anlamında kullanılmıştır. Yani deve etini yedikten veya sütünü içtikten sonra fazla yağlılığı' sebebiyle ellerin ve ağızın yıkanması istenmektedir. Cumhur'un görüşü budur. Koyun ağıllannda ve deve yataklarında namaz kılmakla ilgili parçalara gelince: Müslim'in Cabir bin Semure'den rivayet ettiği hadis de buradaki son hadis gibidir. Yani koyun ağıllarında namaz kılınabileceğini ve deve ireklerinde namaz kılınmasının yasaklığını ifade eder. Koyun ağıllannda namaz kılmak alimlerin ittifakıyla mübahtır. Deve yataklarında ise Ahmed bin HanbeI, İbn-i Hazm ve Zahiriye mezhebine mensub alimler hadisin zahirine bakarak haram kılmışlardır. Burada namaz kılmak sahih değildir, iadesi gerekir demişlerdir. Fakat alimlerin cumhuru burada namaz kılmak mekruhtur, demişlerdir. Kerahetin sebebiiıe gelince bazı alimler deve yatakları koyun ağıllanndan daha pis koktuğu için deve yataklarında namaz kılmak mekruhtur, demişlerdir. Bir kısım alimler de develer ürkerek namaza duran kimseyi korkutacağı veya onu meşgul edeceği cihetle orada namaz kılmanın yasaklandığını beyan etmişlerdir)
- Bāb: ...
- باب ...
İbn-i Abbas (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «Süt (içmek)'ten dolayı ağzınızı (su) ile çalkalayınız. Çünkü bunun yağı vardır.» AÇIKLAMA 501’de
- Bāb: ...
- باب ...
Resulullah (Sallallakü Aleyhi ve Sellem)'in zevcelerinden Ümmü Seleme (r.a.a)'dan rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «Süt içtiğiniz zaman ağzınızı (su) ile çalkalayınız. Çünkü yağlıdır.» AÇIKLAMA 501’de
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl bin Sa'd Es-Saidi (r.a.)'den: şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: «Süt (içmek) ten dolayı ağzınızı su ile çalkalayınız. Çünkü yağlıdır.» Not: Zevaid'de: Bunun senedindeki ravilerden Abdülmüheymin zayıftır. Buhari hadislerinin münker olduğunu söylemiştir. Bu sebeple isnadı zayıftır, denilmiştir. AÇIKLAMA 501’de
- Bāb: ...
- باب ...
Enes bin Malik (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) bir Şat (koyun veya keçi) yi sağarak sütünden içti. Sonra su isteyip ağzını çalkaladı ve buyurdu ki: «Şüphesiz bu yağlıdır.» AÇIKLAMA : Bu babta rivayet edilen hadisler, süt içtikten sonra, ağzı su ile çalkalamanın meşrUluğuna delalet ederler. 498 nolu İbn-i Abbas'ın hadisini Buhari, Müslim, Nesai, Beyhaki, Ebu Davud ve Tirmizi de rivayet etmişlerdir. Tirmizi, bunun hasen-sahih olduğunu da söylemiştir. Hadis, sütün yağlı oluşunu mazmazaya neden olarak göstermiştir. EI-Menhel yazarı, bu hadisi açıklarken şöyle der: Hadis, süt içtikten sonra ağzı çalkalamanın müstahab olduğuna delalet eder. Yağlı olan yiyecek ve içecekler, süt gibi olduğu için böyle bir şeyi yedikten veya içtikten sonra ağzı çalkalamak müstahabtır. Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak da mazmaza gibidir. Nevevi, Müslim'in şerhinde şöyle demiştir: Yemekten önce ve sonra elleri yıkamanın müstahablığı hususunda alimler ihtilaf etmişlerdir. Kuvvetli olan görüş budur ki, yemekten önce elleri yıkamak müstahabdır. Ancak ellerin necasetten ve her türlü kir ve terden temiz olduğu kesinlikle bilinirse yıkanmayabilir. Yemekten sonra yine elleri yıkamak müstahabtır. Ancak elini hiç yemeğe sürmemiş veya kuru bir yemek yediği için yemek izi elde bulunmazsa yıkama işi terkedilebilir. Bu babta rivayet edilen hadisler, birbirini teyid eder mahiyettedir
- Bāb: ...
- باب ...
Urve bin Zübeyr (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Aişe (r.a.) şöyle dedi: •Rcsuluİlah (Sallallahu aleyhi ve sellem) bazı hanımlarını öptü. Sonra abdest almadan çıkıp namaza gitti.» Ben Aişe'ye: O öpülen hanım, senden başkası değildir, dedim. Bunun üzerine Aişe (r.anha) güldü. Not: Ebu Davud ve Nesai, mürsel bir isnad ile bu hadisi rivayet etmişlerdir. Bir hadisin mürsel olması, onun delil olmasına cumhur'a göre zarar vermez. Darekutni'nin zikrettiği şu isnadla mevsul olarak da gelmiştir. Bezzar'da hasen bir isnad ile zikretmiştir. Musannif ise iki sened ile zikretmiştir. Bu nedenle Hadis ittifakla hüccettir . TİRMİZİ HADİS’İ İÇİN BURAYA TIKLAYIN AÇIKLAMA 503’te
- Bāb: ...
- باب ...
Zeyneb es-Sehmiye (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre Aişe (r.a.) şöyle demiştir : «Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) abdest alırdı, sonra (bazı eşlerini) öperdi ve abdest almadan namaza dururdu. (Bu durumda) bazen beni öperdi.» Not: Bunun isnadında Haccac bin el-Ertat vardır. Kendisi tedlisçidir ve bu hadisi an'ane ile rivayet etmiştir. Zeyneb'in de rivayetinin hüccet (delil) olmadığını Darekutn! söylemiştir. Bu bilgi Zevaid'den alınmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Ali [r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e mezi'nin hükmü soruldu. Kendileri şöyle cevap buyurdular: «Mezide abdest almak gerekir. Menide ise ğusül gerekir.» AÇIKLAMA : Hadis, Buhari, Müslim, Ebu Davud. Tirmizi ve Beyhaki tarafından kısa ve uzun metinler halinde rivayet edilmiştir. Tirmizi. hadisin hasen-sahih olduğunu beyan etmiştir. Mezi'nin hükmünü soran zat Mikdad bin Esved olabilir. Çünkü 505 nolu nolu rivayette görüldüğü gibi bazı rivayetlerde onun bu soruyu sorduğu belirtiliyor. Nesai'nin bir rivayetinde Ammar bin Yasir'in bu soruyu sorduğu ifade edilmiştir. Abdürrazzak'ın Aiş bin Enes'ten rivayet ettiğine göre Ali, Mikdad ve Ammar (r.anhum). mezi'nin hükmünü kendi aralarında müzakere ettiler. Bu arada Ali (r.a.) : "Benden çok mezi gelir. İkiniz mezi'nin hükmünü Nebi (s.a.v.)'e sorun, dedi. .. Ebu Davud'un bir rivayetine göre, Hz. Ali (r.a.) şahsen Peygamber (s.a.v.)'e sormuştur. İbn-i Hibban, rivayetler arasında görülen bu ihtilafı şöyle kaldırmıştır: Hz. Ali (r.a.). bu sorunun Resulullah'a sorulmasını önce Ammar'dan istemiş, daha soiıra:Mikdad'dan istemiş ve bilahare kendisi de şahsen sormuştur: Hafız İbn-i Hacer ise şöyle söyler: İbn-i Hibban'ın mezkur yorumu güzeldir. Ancak, bazı rivayetlerde Hz. Ali (r.a.)'in Peygamber'in damadı olduğu için: "Ben bunu Resulullah'a sormaktan haya ederim," dediği sabittir. Yoruma göre bilahare şahsen sorması bu sözüne ters düşer. Bu nedenle Hz. Ali (r.a.)'in şahsen sorduğuna dair rivayeti mecazi manaya yorumlamak gerekir. Yani, kendisi sordurduğu için o sormuş gibi olur
- Bāb: ...
- باب ...
Mikdad bin El-Esved (r.a.')den rivayet edildiğine göre kendisi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e şunu sormuştur: Adam, hanımına yaklaşır (yani, cinsi münasebet yapmadan oynaşır) ve bunun neticesinde meni çıkmaz (sadece mezi çıkarsa) kişinin ne yapması gerekir? Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle cevap buyurdu: «Biriniz meziyi bulduğu zaman tenasül uzvuna su serpsin. (Ravi dedi ki, yani tenasül uzvunu yıkasın) ve abdest alsın.» Diğer tahric:; Malik, Nesai, Tirmizi, Ebu Davud , Tahavi ve Beyhaki uzun ve kısa metinler halinde. AÇIKLAMA : Ebu Davud'un rivayet ettiği metin mealen şöyledir: «Mikdad bin EI-Esved (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Ali bin Ebi Talib r.a. kendisinin Resulullah s.a.v.'e: Adam, hanımına yaklaştığı ve kendisinden mezi çıktığı zamaı} ne yapması gerekir ... sorusunu sormasını istedi ve : Resulullah s.a.v.'in kızı benim yanımdadır. Ben, bu soruyu O'na sormaktan haya ederim, dedi. Mikdad dedi ki: Bunun üzerine Ben Resulullah s.a.v.'e sordum. Şöyle cevap buyurdular: «Biriniz mezi bulduğu zaman, tenasül uzvuna su serpsin (yıkasın) ve namaz için olan normal abdestini alsın." BU HADİSTEN ÇIKARILAN FIKHİ HÜKÜMLER : 1)- Kişi, ailesinin yakınlarına karşı edepli davranmalıdır ve utanç verici sözleri onların huzurunda sarfetmemelidir. 2)- Kişi, hanımının akrabaları huzurunda şehvetle ilgili bir şey anlatmamalıdır. 3)- Mezi, abdest almayı gerektirir, Gusül gerektirmez. 4)- Fetvayı başkasının aracılığıyla sormak caizdir. 5)- Kişi, Din ile ilgili hükümleri sormalıdır. 6)- Kendisine soru sorulan zat, bildiği cevabı esirgememelidix:
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl bin Hüneyf (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Ben, meziden dolayı meşakkat ve güçlüğe uğrayıp, çok boy ab-desti alırdım. Nihayet (durumu) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e sordum. Buyurdular ki: «Mezi'den dolayı yalnız abdest almak sana kafidir.» Ben: Ya Resulallah! Elbiseme dokunan mezi nasıl olacak? diye sordum. Buyurdular ki: «Sen'in elbisenden mezinin dokunduğunu gördüğün yere serpmen (yıkaman) için sana bir avuç su kafidir.» AÇIKLAMA : Tirmizi bu hadisi rivayet ederek hasen-sahih olduğunu belirtmiştir. Ebu Davud da rivayet etmiştir. EI-Menhel yazarı hadisin açıklamasıyla ilgili olarak şöyle der: Sehl bin Huneyf'in Resulullah (s.a.v.)'e müracaat etmeden önceki zamanda mezi'nin çıktığı her defa için boy abdestini alması, kendi içtihadına dayalı idi. Sık sık mezi görmesi ve her defası için boy abdesti alması onun güçlük ve meşakkat duymasına sebep olmuştur. Hadiste geçen Nadh, kelimesinin lügat manası su serpmektir. Nevevi: «Hadiste geçen bu kelimenin manası yıkamaktır. Çünkü diğer bir rivayette «Ğasl = yıkama kelimesi geçer. Nadh, kelimesi, lugatta yıkamak anlamını da taşır. Bu nedenle kelimeyi burada yıkamak manasına almak zorunludur, demiştir.' Tirmizi şöyle der: «Elbiseye dokunan mezi hakkında alimler ihtilaf etmiştirdir. Bazıları: Dokunulan yerin yıkanması gereklidir. Oraya su serpmek kafi değildir, demişlerdir. Şafii ve İshak'ın kavli budur. Diğer bir kısım alimler: Dokunulan yere Su serpmek kafidir, demişlerdir. Ahmed de: Oraya su serpmenin" kafi geldiğini umarım, demiştir." Menhel yazarı bu nakillerden sonra şöyle der: ''Hak, Cumhur'un dediği gibi 'Nadh'tan muradın yıkamak olması ve su serpmenin yeterli olmayışıdır.'' En-Neyi yazarı: «Alimler, mezinin necis sayıldığı hususunda ittifak etmişlerdir. İmamiye mezhebine mensub bazı şahıslar hariç kimse muhalefet etmemiştir," der. HADİSİN FIKIH YÖNÜ : 1)- Şer'i hükmü bilmeyen kişi, bilene baş vurmalıdır. 2)- Başvurulan kişi, bildiği takdirde şer'i hükmü açıklamalıdır. 3)- Mezi ğusül gerektirmeyip, abdesti gerektirir. 4)- Mezi'nin dokunduğu yeri yıkamak gerekir. Oraya az su serprnek yetmez
- Bāb: ...
- باب ...
(Abdullah) bin Abbas (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Kendisi beraberinde Hz. Ömer (r.a.) olduğu halde Ubey bin Ka*b (r.a.)'e varmıştır. Ubey (r.a.), onlarla (görüşmeye) çıkınca: Ben mezi buldum. Bunun üzerine tenasül uzvumu yıkayıp, abdest aldım, dedi. O'nun bu konuşması üzerine Ömer (r.a.) O*na: Abdest almak kafi midir? diye sordu. Ubey: Evet deyince Ömer (r.a.) O'na: Sen abdestin kafi olduğunu Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den işittin mi? diye sordu. Ubey (r.a.) : Evet, dedi.» Not: Bu hadisin aslı Buhari ve Müslim'de mevcuttur
- Bāb: ...
- باب ...
İbn-i Abbas (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) gece uykudan kalkıp helaya girdi. Kaza-i hacet ettikten sonra çıkıp yüzünü ve bileklerine kadar ellerini yıkadı. Sonra uyudu.» AÇIKLAMA : Müellif, İbn-i Abbas'tan rivayet ettiği bu hadis için iki sened zikretmiştir. Birinci senedde belirtildiğine göre, ravilerden Veki'demiş ki: Ben, Süfyan'ın Zaide b. Kudame'ye: Ey Ebu's-Salt! Uyumak için abdest almak hakkında bir şey işittin mi? diye sorduğunu ve Zaide'nin: Bize Seleme bin Kuheyl, Kureyb'den O da İbn-i Abbas'tan şöyle rivayet etti, diye cevap verdiğini işittim. İkinci senedde de ravilerden Bukeyr demiş ki: Ben Kureyb ile görüştüm. Kendisi İbn-i Abbas'ın Peygamber'den rivayetle şu hadisini bana anlattı. .. Sindi diyor ki: Musannifin maksadı uyumak için abdest almanın mendub olduğunu bildirmektir. Söz konusu abdest hakkında sahih hadisler vardır. İbn-i Abbas'ın. hadisi, uyumak için kafi olan abdest miktarını beyan eder. Musannifin bu istinbatı gariptir. Buna göre cünüp kişi, ğusül etmeden uyumak istediği zaman hadislerle alması istenen abdestin de böyle yorumlanması mümkündür. Fakat, cünüple ilgili olarak istenen abdeste ait hadiste bu yoruma engel vardır. Sindi'nin, Musannifin istinbatını garipsemesinin nedeni .görüldüğü gibi İbn-i Abbas'ın hadisinde Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in yalnız ellerini ve yüzünü yıkadığı bildiriliyor. Oysa bu, şer'i abdest sayılamaz. Diğer taraftan Buhari ve Müslim'de Bera' bin Azib'den rivayet edilen hadiste Resul-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: ''Yatağına varmak istediğin zaman namaz abdesti gibi abdest al..'' Mendub olan şey, yalnız el ve yüzü yıkamak değil, namaz abdesti gibi tam abdest almaktır. Müellifin rivayetine göre elleri ve yüzü yıkamaya 'Vudu'' = abdest denmesi ile şer'i abdest değil, kelimenin lugat manası olan temizlenme kasdedilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes bin Malik (r.a.j'dea rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : «Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem), her (farz) namaz için abdest alırdı. Biz de bütün (farz) namazları bir abdestle kılardık.» Diğer tahric: Buhari. Ebu Davud, Nesai, Tirmizi, Beyhaki ve Tahavi AÇIKLAMA : Bu hadisin hasen-sahih,olduğunu Tirmizi belirtmiştir. EI-Menhel yazarı, hadisin açıklaması ile ilgili olarak aşağıdaki malumatı vermiştir: «Hadisteki namaz'dan maksad farz namazıdır. Peygamber (s.a.v.)'in abdestli olsun olmasın her farz namaz için abdesti tazelediği Tirmizi'nin rivayetinde belirtilmiştir. Resulullah (s.a.v.) ekseriyetle abdest tazelerdi. Bazen de iki veya daha çok farz namazı bir abdestIe kılardı. Nitekim 510 ve 511 nolu hadislerde bu durum belirtilmiştir. Buhari'nin Süveyd bin Numan'dan rivayet ettiği hadiste (492.de) belirtildiği gibi Hayber savaşına gidildiğinde Sahba: denilen mevkide konaklanıp Resulullah (s.a.v.), ikindi namazını kıldırmış ve namazdan sonra yemek yenmiştir. Akşam namazı vakti girince Resulullah (s.a.v.), abdest almadan 've (yemek yediğinden dolayı) ağzını çalkalayıp akşam namazını kıldırmıştır. Bazıları: Peygamber'in müstahab olmak üzere her farz namaz için abdest aldığı, sonra, bunun vacib olduğunun sanılmasından endişelendiğinden dolayı bu adete muhalefetle caizliğini beyan mahiyetinde bir kaç farz namazı bir abdestle kılmış olması muhtemeldir, demişlerdir. Diğer bir kısım alimler de : Muhtemelen her farz namaz için abdest almak yalnız Peygamber için vacip idi. Bilahare fetih günü Büreyde'nin (510 nolu) hadisiyle bu vücub neshedilmiştir, demişlerdir. Bu takdirde nesih durumu Mekke fethinden daha önce vuku bulmuştur. Çünkü yukarıda işaret edilen Süveyd bin Numan'ın hadisinde anlatıldığı gibi Hayber seferinde Nebimiz bir abdestle ikindi ve akşam namazını kılmıştır. Hayber seferi ise Mekke fethinden bir süre öncedir. Şöyle demek de mümkündür: Enes'in verdiği haber kendisinin muttali olduğu duruma münhasırdır. O'nun bilmediğı durum da olmuş olabilir. Hadisin: "Biz de bütün (farz) namazları bir abdestle kılardık.» parçasından murad, bir günlük farz namazıardır. Sahabiler, bazen böyle yaparlardı. Ama devamlı olarak böyle yaptıkları kasdedilmemiştir. Çünkü fazileti kazanmak üzere onların her namaz için abdest aldıkları sabittir. BİR ABDESTLE BİRDEN FAZLA FARZ NAMAZIN KILINIP KILINMAYACAĞI HUSUSUNDA ALİMLERİN GÖRÜŞLERİ " Şii ve Zahiriye mezhebierine mensub bir taife: Mukim olan kimselerin her farz namaz için abdest alması gerekir. yolcular için bu mecburiyet yoktur, demişlerdir. İbn-i Ömer, Ebu Musa, Cabir bin Abdillah, Ubeyde Es-Selmani, Ebu'l-Aliye, Said bin Müseyyeb, İbrahim, Hasan ve Amr bin Ubeyd gibi bazı alimler: Kişi mukim olsun, misafir olsun, abdestli olsun olmasın her farz namaz için abdest almak mecburiyetindedir, demişlerdir. Nevevi. Müslim'in şerhinde şöyle der: Ebu Ca'fer Et-Tahavi ve Ebu'l-Hasan bin Battal, alimlerden bir taifenin: Abdestli olunsa bile kişinin her farz namaz için abdest alması vaciptir, dediklerini ve delil olarak, abdest hakkındaki Maide suresinin şu mealdeki ayetini gösterdiklerini nakletmişlerdir : "Ey Mu'minler! Namaza durmak istediğiniz zaman yüzlerinizi ve dirseklerle beraber kollarınızı yıkayınız, başlarınızı meshedin ve topuklarla beraber ayaklarınızı yıkayınız ... " Nevevi. sözlerine devamla: Ben, bu mezhebin sıhhatli olarak kimseden sabit olduğunu sanmam. Söz konusu alimlerin her farz namaz için abdest tazeIemenin müstahab olduğunu kasdetmiş olmalarını umarım. Bize İbrahim En-Nehai'nin bir abdestle beşten fazla namaz kılmadığı rivayet edilmiştir.' Hanefi. Şafii. Maliki ve Hanbeli mezhebIerine mensub alimler ile hadis alimlerinin çoğu ve diğer alimlerin görüşü şudur ki; Abdest bozulmadıkça yeniden abdest almak zorunluluğu söz konusu değildir. Bunların elinde delil olarak sahih hadisler mevcuttur. Örneğin; Buhari'de rivayet olunan Süveyd b. Numan'ın hadisi, Müslim hariç Kütübi Sitte sahiplerinin rivayet ettiği Enes bin Malik'in hadisi, Buhari hariç diğer Kütübi Sitte sahiplerinin rivayet ettikleri Büreyde'nin hadisi. .. Bunların anlamını taşıyan diğer hadislerden bahsetmek gerekirse mesela; Arefe ve Müzdelife'de iki farz namazı cem etmeye ait hadis, yolculuk halinde yine iki farz namazın cem'ine ait hadis, Hendek günü kazaya kalan farz namazları cem etmeye ait hadisler gösterilebilir. Yukarıdaki meali alınan abdeste ait ayete gelince, bundan maksad şudur: «Ey Mu'minler! Siz abdestsiz iken namaza durmak istediğiniz zaman ... » Darimi, ayetin bu şekilde yorumlanmasına delil olarak şu hadisi göstermiştir: "Abdestsizlik halinden başka hiç bir şeyden dolayı abdest almak zorunluğu yoktur.» Şafii de görüştüğü alimlerin ayeti şöyle yorumladıklarını anlatmıştır: "Ey Mu'minler! Uykudan kalkarak namaza durmak istediğiniz zaman ... » Zemahşeri de. şöyle der: Eğer sen desen ki, ayetin zahirine göre abdestsiz olsun olmasın namaza durmak isteyen herkesin abdest alması gerekir. Bunun yorumu nasıldır? Biz, şöyle cevaplarız: Ayetteki emrin vucub için olması muhtemeldir. Bu takdirde ayetin muhatabları yalnız abdestsiz olanlardır. Eğer ayetteki emir mendupluk için ise mesele açıktır. Yani, abdestli olsun, olmasın kişi namaza durmak istediği zaman yeniden abdest almalıdır. Bu onun için daha sevaptır. Tahavi de demiştir ki: . Büreyde'nin hadisinde rivayet olunduğu gibi Peygamber'in her farz namaz için abdest almasının sebebi, böyle yapması kendisine vacib olduğu için değil, daha çok sevap kazanması için olabilir. Enes bin Malik'ten rivayet olunan şu mealdeki hadis de bizim görüşümüzü te'yid eder. Şöyle ki; Amr bin Amir'den rivayet edildiğine göre Enes bin Malik şöyle demiştir: «Resulullah (s.a.v.)'e abdest suyu getirildi ve kendisi abdest aldı. Ben Enes'e: Resulullah (s.a.v.) her farz namaz için abdest alır mıydı? diye sorunca; evet, diye cevap vHdi. Bunun üzerine, Ben O'na: Ya siz? diye sordum. Enes şöyle dedi: Biz birkaç farz namazı bir abdestle kılardık.» Burada görüldüğü gibi Enes r.a.'in, Resul-i Ekrem'in fiilini bildiği ve buna uymayı farz telakki etmediği meydandadır. Çünkü, eğer Resul-i Ekrem s.a.v.'in bu fiili fazla fazilet kazanması maksadıyla olmayıp mecburiyet nedeniyle olmuş olsaydı ne Enes'in, ne de başkasının O'na muhalefet etmeleri düşünülemez
- Bāb: ...
- باب ...
Büreyde (bin El-Hüseyn (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : «Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem), her (farz) namaz için abdest alırdı. Mekke'nin fethedildiği gün olunca farz namazların hepsini bir abdestle kıldı.» Diğer tahric: Müslim, Nesai, Ebu Davud, Beyhaki ve Tahavi. AÇIKLAMA : Tirmizi de, bir kaç tarikten rivayet ederek hadisin hasen-sahih olduğunu beyan etmiştir. Bazı rivayetlerdeki metin daha uzundur. Örneğin: Ebu Davud'un rivayeti mealen şöyledir: ''Fetih günü Resulullah (s.a.v.) beş vakit namazı bir abdestle kıldı ve mestleri üzerine meshetti. Bunun üzerine Ömer r.a. O'na; Şimdiye kadar yapmadığın bir şey yaptığını görmüş oldum, deyince Resulullah (s.a.v.) cevaben: ''Ben bunu kasden yaptım.'' buyurdu." Resul~i Ekrem (s.a.v.)'in o zamana kadar her farz namaz için abdest almayı ekseriyetle itiyat haline getirmiş iken Fetih günü bir günlük namazlan bir abdestle kılması Hz. Ömer (r.a.)'in dikkatini çekmiş ve bunun için de: . Ya Resulallah! Şimdiye kadar yapmadığın bir şeyi yapmış oldun, demekle bir nevi bunun mahiyetini öğrenmek istemiştir. Hadis, birçok farz namazı ve nafileleri bir abdestle kılmanın caizliğine delalet eder. Muteber olan alimlerin icmaı ile bu caizlik sabittir. Tirmizi: İlim ehlinin uygulaması budur, demiştir. İKİ HADİS'TEN ÇıKARILAN FIKHİ HÜKÜMLER 1)- Bir kaç farz namazı bir abdestle kılmak caizdir. 2)- Her farz namaz için abdest tazelemek müstahabtır. 3)- Resul-i Ekrem (s.a.v.). Mekke Fethine kadar geçen zamanda ekseriyetle her farz namaz için abdest tazelerdi. 4)- Alimin kendisinden üstün olan şahsiyetin mutad'ına muhalif olan fiil ve davranışlarının nedenini .sorması caizdir. Çünkü mutad'ına muhalif olan hareket, sehven yapılmış olabilir .. Bazen de alimin bilmediği bir nedenle kasden yapılır, soruşturma neticesinde o şahsiyetten istifade edilmiş olur. 5)- Kendisine soru tevcih edilen üstün şahsiyet, soruyu cevaplandırmalıdır
- Bāb: ...
- باب ...
El-Fadl bin Mübeşşir (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Ben, Cabir bin Abdillah'ın bir abdestle bir kaç (farz) namazı kıldığını görünce O'na : Bu nedir? diye sordum. Kendisi, şöyle cevap verdi: «Ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'i gördüm. Böyle yaptı. Ben de Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in yaptığı gibi yaparım.»
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Gutayf El-Huzeli (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Abdullah bin Ömer bin El-Hattab (r.a.), Mescid-de, yerinde oturuyordu. (Öğle) namazı vakti olunca kalktı, abdest alıp namaz kıldı. Sonra yerine dönüp oturdu. Ta ikindi namazı zamanı gelince (abdesti olduğu halde) yeniden abdest alıp namaz kıldı. Sonra yerine geçip oturdu. Akşam namazı zamanı olunca kalkıp (tekrar) abdest tazeleyip namaz kıldıktan sonra yine yerine dönünce ben O'na : Allah, seni salihlerden kılsın, her farz namaz zamanı abdest tazelemek farz mıdır? Sünnet midir? diye sordum. Kendisi bana: Sen bana ve benim şu yaptığıma mı baktm? diye sordu. Ben de: Evet, deyince kendisi: Hayır. Ben, sabah namazı için abdest alsaydım, abdestim bozulmadıkça onunla (günlük) bütün namazları kılabilirdim. Lakin Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken işittim: «Kim abdest üzerine abdest alırsa kendisi için on hasene vardır.» Gerçekten ben de bu hasenelere rağbet ettim, dedi." Not: Zevaid'de: Hadisin sıhhat bakımından medarı ravi Abdurrahman bin Ziyad El-İfriki üzerindedir. Kendisi zayıftır. Ve zayıf olmakla berabar tedlis yapardl. Ebu Davud da hadisi rivayet etmiş, Tirmizi ise hadis'ten yalnız Resul-i Ekrem'e ait metni rivayet etmiştir, denilmektedir. AÇIKLAMA : Hadisin son kısmı İbn-i Ömer (r.a.)'in mevcut abdestini bozmadan abdest tazelediğine delalet ettiği için tercemede bu durumu parentez .içi ilavelerle ifade ettik. Hasene: Kulun işlediği hayırlı haslete denir. Abdest almak bir hasenedir. Hadis, abdest üzerine abdest alan kimseye AIlah Teala'nın on abdest sevabını vereceğini bildiriyor. İşlenen bir hasene karşılığında Allah'ın vadettiği mükafatın en azı o hasenenin 10 katıdır, Bazen bu mükafat 70 kat, bazen 700 kat bazen daha çok olabilir. Ebu Davud ve Tirmizi Sünenlerinin şerhleri, Tuhfe ve Menhel'de bu durum belirtiliyor. HADİSİN FIKIH YÖNÜ : 1- Hadis, her farz namaz için abdest tazelemenin müstahab olduğuna delalet eder. Bu hususta mukim ve yolcu arasında bir fark yoktur. Cumhur'un mezhebi budur. 2- Tecdid-i Vudu', yani abdest üzerine abdest almamn mükafatını bildiriyor. 3- İbn-i Ömer (r.a.) aldığı bir abdestIe namaz kıldıktan sonra ikinci bir farz namaz için, abdest üzerine abdest aldığı noktasından hareketle bazı alimler: 'Bir abdestIe; namaz, Kur'an'ı ellemek ve Ka'be'yi tavaf gibi bir ibadet yapıldıktan sonra abdest üzerine abdest almak müstahabtır. Aksi takdirde yani alınan abdestle bir ibadet yapılmadıkça o abdes.t üzerine tekrar abdest almak müstahab değildir, demişlerdir. Bazı alimler ise: 'Abdest üzerine abdest almak için böyle bir kayıtlama yoktur. Tecdid-i Vudu', daima müstahabtır, demişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Abbad bin Temim'in amcası (Abdullah bin Zeyd bin asim) r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Namazda iken abdesti bozuldu diye şüphelenen kişinin durumu Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e arzedildi. (= Namazın bozulup bozulmadığı soruldu.) Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki : «Böyle bir kimse koku duymadıkça veya ses işitmedikçe namazdan çıkmasın.» Diğer tahric: Buhari, Müslim. Ebu Davud, Nesai ve Beyhaki AÇIKLAMA : Buhari ve Müsliın'de Peygamber s.a.v.'e adamın durumu arz eden zatın Abbad bin Temim'ın amcası olan Abdullah bin Zeyd bin Asım olduğu belirtilmiştir. Abdillah bin Zeyd'den bu hadisi Abbad bin Temim'in rivayet ettiği sabittir. Ancak Said bin El-Müseyyeb'in de Abdullah'tan rivayet edip etmediği kesinlikle bilinmemektedir. Hafız El-Fetih'te şöyle der: «Abbad» kelimesi, ''Said" kelimesine atfedilmiştir. Said bin Abdullah'tan hadisi rivayet etmesi muhtemeldir. Bu takdirde hem Said. hem Abbad, Abdullah'tan rivayet etmiş olurlar. İkinci bir ihtimal: AbduIIah'tan yalnız yeğeni olan Abbad rivayet etmiş olup, Said'in şeyhi ise mahfuzdur. (Senedde alınmamıştır.) Bu takdirde sened, Said bakımından mürseldir. EI-Etraf müellifi. birinci ihtimali benimsemiştir. 514 nolu senedde Said bin El-Müseyyeb'in şeyhi olarak Ebu Said-i Hudri'nin gösterilmiş olması ikinci ihtimali te'yid eder. Hadisin manasına gelince: Namaza duran kişi, namaz esnasında yellendi diye bir şüphe duyarsa namazını kesecek mi, yoksa bu şüpheye itibar etmeyerek namaza devam edecek mi? Sahabilerden AbduIIah bin Zeyd bin Asım bu durumu ve buna ait şer'i hükmü Peygamber'e sormak istemiş ve O'ndan şu cevabı almıştır: Hayır. Namazdan çıkmasın. Ancak, yellendiğini kesinlikle bildiği takdirde abdesti bozulmuş olur. Dolayısıyla namazdan çıkmış olur. Yellendiğini kesinlikle bilmesi; bir koku duyması veya ses işitmesiyle mümkündür. Yellendiğinin kesinlik kazanması için koku duymak veya ses işitmek şart değildir. Çünkü kişi, sağır olabilir veya koklama duygusu bozuk olabilir. Hadiste koku duyulması veya ses işitilmesi tabiri. çoğunluk itibarı iledir. Hattabi: 'Resul-i Ekrem (s.a.v.), hadiste ses işitmeyi ve koku duymayı zikretmekle abdestin ancak bunlarla bozulabileceğini namaz esnasında abdestin başka türlü bozulmıyacağını kasdetmemiştir. Soruya uygun olsun diye cevapta bu ifade tarzı tercih edilmiştir. Ön ve arkadan çıkan her şey. yel hükmündedir. Bazen yel çıkar ama ne ses duyulur, ne de koku. Buna rağmen durum kesinlikle bilindiği takdirde abdest bozulmuş olur. Bazen kişi sağır olur ses işitmez. Bazen burnu tıkalı olur koku işitmez ...'' demiştir. Ebu Davud'un abdest bahsinde rivayet ettiği bu hadisin serhinde EI-Menhel yazarı özetle şöyle der: "Bu hadis, İslam dininin temellerinden ve fıkıh kaidelerinden biridir. Bu kaide şudur ki: «Sabit olan her şeyin devamı asıldır. Aksi sabit olmadıkça o şeyin devamlılığına hükmedilir.» Beliren şüpheler, etki yapamaz. Bu kaideye «İstisbah» derler. Hadiste söz konusu olan mes'ele, bu genel kaidenin kapsamına giren yüzlerce mes'eleden biridir. Şöyle ki; Abdest aldığını kesinlikle bilen kişi, abdestinin bozulduğundan şüphe ederse, abdestinin devamlılığına hükmedilir. Şüphenin namaz içinde veya dışında olması arasında bir fark yoktur. Selef ve haleften olan alimlerin cumhür'unun görüşü budur. Maliki'lerden (İbn-i Nafi' de bu görüşe katılmıştır. Onların delili bu babtaki hadislerdir. Onlara göre hadiste söz konusu edilen şüphe, namaz içinde vuku bulan şüphe türünden ise de, şüphenin namaza bağlanması sorudan doğmadır. Yani soru namaz içindeki şüpheyle ilgili olduğu için, ona uygun olsun diye cevapta namazdan bahsedilmiştir. Maliki'lerin Cumhüruna göre kişi, namaza başlamadan önce abdestinden şüphelenirse, abdesti bozulmuş sayılır. Dolayısıyla abdest almadan namaza duramaz. Şayet kişi, namaza başladıktan sonra şüphelenirse, abdestinin bozulduğunu kesinlikle bilmedikçe namazına devam eder. Namazdan çıktıktan sonra şüphesi zail olursa ona. bir şey yapmak gerekmez. Eğer, namazdan çıktıktan sonra da.şüphesi devam ederse veya abdestinin kesinlikle bozulduğunu hatırlarsa yeniden abdest alır ve kıldığı namazı iyade eder. Maliki'lerin meşhur kavli budur. Onlar hadisin zahirine dayanmışlardır. Yukarıda belirtildiği gibi kesinlikle bilinen bu hususa ait hükmün şüpheyle değişmiyeceğine dair olup, mezkur hadisten alınan genel kaidenin kapsamına giren mes'elelerin bir kısmını Nevevi şöyle anlatmıştır: Aslında tahir olan su, süt, bal, yağ, elbise gibi bir maddenin necis olduğunda tereddüt eden kişi, bu şüpheye itibar etmemeli ve aslında tahir olan o maddenin taharetine hükmetmelidir. Kendisinde beliren şüphe ve necaset ihtimali % 50'den aşağı veya % 50'den yukarı olması neticeyi değiştirmez. Keza boşamada, köleyi azad etmekte veya eşinin aybaşı adetinde tereddüt eden kişi, bu şüphelere iltifat etmeyerek nikahın, kölesinin kölelik halinin ve eşinin temizlik durumunun devamına hükmederek, buna göre hareket eder ve hareketinden dolayı mes'ul değildir. Kişinin söz konusu zannı belli bir sebebe dayanmadıkça hüküm budur. Ama muayyen bir sebebe dayanırsa, mesela necaseti kullanmayı ibadet telakki edenlerin elbisesi, mezbahalarda hayvanları boğazlayanların elbiseleri ve şarap imal edip, buna düşkün olanların giyecekleri hususunda ayrı hükümler vardır. Bazı alimler, zahirle amel ederek bu elbiselerin necis olduklarına hükmetmişlerdir. Bir kısım alimler de, elbiselerin aslında temiz olmalarını dikkate alarak taharetIiklerine hükmetmişlerdir. İkinci görüş daha kuvvetlidir)
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said-i Hudri (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e, namaz esnasında abdestin bozulması şüphesinin hükmü soruldu. Resulullah, şöyle buyurdu: «Namaz kılan kişi bir ses işitmedikçe veya bir koku duymadıkça namazdan çıkmasın.» Not: Zevaid'de şöyle denilmiştir: Hadisin ricali sikalardan oluşur. Ancak Zühri'nin Hafız olan arkadaşları Zühri'nin Said bin Abdillah bin Zeyd'den rivayet ettiğini ifade ederler. İmam Ahmed de Muharibi'nin Ma'mer'den hadisini münker sayardı. Çünkü Ma'mer'den hadis işitmemiştir. Üstelik tediis yapardı
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre kendisi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «Abdest, ancak ses veya kokudan ötürü gerekir.» AÇIKLAMA : Bu hadisi Müslim, Buhari ve Tirmizi manaya değişiklik getirmeyen fakat lafız bakımından farklı metinler halinde rivayet etmişlerdir. Tirmizi hadisin hasen - sahih olduğunu ifade etmiştir. Müslim'in rivayeti mealen şöyledir: «Sizden birisi karnında bir şey duyar da (dübüründen) bir şeyin çıkıp çıkmad!ğına tereddüt ederse bir ses işitince veya bir koku duyuncaya kadar sakın mescidden (namazdan) çıkmasın.» Bu hadis de, daha önceki hadisleri destekler mahiyette olup, abdestin yellenme şüphesi ile bozulmadığını bildirir ve dübüründen çıkan yelin abdesti bozduğunu ifade eder. Bunda alimlerin icmaı vardır. Ön kısımdan çıkan yelin hükmü de İbn-i Mübarek, Şafii, İshak ve Ahmed'e göre budur. Hanefi alimlerinden Muhammed'den bir rivayette aynı hüküm vardır. Fakat Hanefi'lerden meşhur olan söze göre, ön kısımdan Çlkan yel, abdesti bozmaz. Maliki alimleri de bozmaz demişlerdir, Ancak, dübür kapanır ve büyük abdest ön kısımdan çıkacak olursa bu takdirde önden gelen yel'de de abdest bozulur
- Bāb: ...
- باب ...
Muhammed bin Amr bin Ata' (r.a.)'den rivayet edildiğine göre kendisi: Ben, Saib bin Yezid'i elbisesini koklarken gördüm ve O'na: Şu elbise koklaman neden icab etti? diye sordum, demiştir. Saib: Ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'i şöyle buyururken işittim, dedi: «Abdest, ancak koku veya işitmekten ötürü gerekir.» Not: Hadisin isnadında bulunan ravi Abdülaziz'in zayıf olduğu, Zeviiid'de bildirilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah bin Ömer (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Binek hayvanları ile yırtıcı hayvanların peşpeşe geldikleri göldeki su'yun hükmü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e sorulduğunda şöyle cevap buyurduğuna şahit oldum: «Su iki kulleye ulaştığı zaman hiç bir şey onu necis etmez.» Diğer tahric: Tertip el-Müsned, Taharet 1/21 no: 36; Şafii elumm, tahare; Tirmizi, Taharet 1/97 no: 67; Ebu Davud, Taharet no: 63; Nesai, tahare EBU DAVUD HADİSİ VE İZAH İÇİN TIKLA
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah bin Ömer (r.a.)'den rivayet edildiğine göre kendisi; Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu demiştir: «Su iki veya üç kulleye ulaştığı zaman hiç bir şey onu necis etmez.» Not: Hadısin isnadındaki ricalin sıka olduğu ve ''veya üç kulle ... '' kısmı hariç, hadisin Ebu Davud ile Tirmizi tarafından da rivayet edildiği Zzvaid'de bildirilmiştir. AÇIKLAMA : Müellif, her iki hadis, için ikişer sened zikretmiştir. İlk hadiste Resulullah ls.a.v.)'e yöneltilen sorunun açıklamasını yapan EI-Menhel yazarı şöyle der: 'Binek hayvanları ve yırtıcı hayvanlar su içmek için defalarca vardıkları su'dan içtikleri gibi, ona işer ve tersleri de ona karışır. Böyle bir su necis sayılırmı sayılmaz mı? diye Resulullah'a soru sorulmuştur.' Devabb: Bu kelime, «Dabbe"nin çoğuludur. Dabbe lugatta yer yüzünde yürüyen hayvan demektir. Genellikle dört ayaklı olup, binek olarak kullanılan hayvanlara denir. Bazı lügat kitapları dabbe'yi binek hayvanı olarak tanımlamıştır. Siba: .Sebu'un çoğuludur. Yırtıcı hayvan demektir. Kulleteyn: «Kulle'nin tesniyesidir. 2 kulle demektir. Kulle, büyük küp ve testi demektir. Hattabi «Kulle», elle taşınan ve içme suyu için kullanılan testi anlamında kullanıldığı gibi. çok kuvvetli adamın kaldırabildigi büyük küp manasına da kullanılır. Hadiste, çölde hayvanların sulandığı suyun durumu sorulduğu için buradaki kulle'nin küçük testi anlamında kullanılmadığı açıktır. Çünkü, böyle bir suyun bir iki testi miktarı ile sınırlandırılması örf ve adete aykırıdır. ibn-i Cüreyc (r.a.)'in rivayetinde hadisin metni şöyle geçer: ''Su, hecer kulleleri ile iki kulle olduğu zaman ... " Hecer kulleleri hacimce malum ve meşhur olup. en büyük kulledir." demiştir. Bahreyn tarafında bulunan Hecer şehrine mensup olan Kulleler ya orada yapılır Medine-i Münevvere'ye getirtiliyordu. Yahut da Medine-i Münevvere'de yapılıyordu. Kulle'nin, hacim ölçüsü birimi ile ne kadar su aldığı hususuna gelince iki kulle Mısır Rıtıl'ı ile dört yüz kırk altı tam yedide üç rıtıl'dır. Bizim ölçülerimizle 210 LT dir «Şafii ve arkadaşları bu hadis'e dayanarak: 'İki kulle miktarı olan su değişmedikçe (renk, koku ve tadı bakımından), necasetin girmesiyle pislenmez' demişlerdir. Ahmed ve Ebu Sevr'in mezhebi de budur. Bu görüşte olan alimlere göre iki kulleye ulaşmayan suya necaset girdiği takdirde suyun vasıfları değişsin değişmesin pislenmiş olur. Ebu Hanife ve arkadaşları şöyle demişlerdir: Durgun su, az olduğu zaman içine necaset girince pis olur. Akan su ise, içinde necaset eseri zuhur etmedikçe temizdir ve taharette kullanılır. Çok suyun bir kenarına necaset düştüğü zaman, suyun başka bir kenarından abdest almak caizdir. Hanefi alimleri, çok suyun tarifinde muhtelif kaviller söylemişlerdir. En meşhur kavle göre alanı 10 X 10 kulaç olan bir su çok sayılır. Bu suyun derinliğindeki ölçü ise, ondan avuçlamakla dibinin görülmemesidir. Zeylai şöyle der: «Ebu Hanife'den alınan zahiri rivayete göre abdest alan veya gusül eden kişinin rey'i esastır. Eğer kuvvetli kanaatına göre suyun bir kenarına düşen necaset diğer kenara ulaşmış ise o su kullanılmaz. Aksi takdirde kullanılır. EI-Gaye'de yazar bunu zikrederek; en sahih kavlin bu olduğunu söylemiştir.» Tahavi de: "Biz Kulleteyn hadisi ile hükmetmedik, çünkü kulleteyn miktarı sabit değildir, demiştir." İkinci hadisteki: «İki kulle veya üç kulle ... » tabiri ile ilgili olarak şöyle der: Bu tabir, ravinin tereddüdü için değil, Resull-i Ekrem (s.a.v.)'in buyruğundandır. Bundan maksadı, söz konusu hüküm için suyun iki kulleden fazla olmasının mahzurlu olmadığını, fakat iki kulleı'den eksik olmasının mahzurlu olduğunu beyan etmektir. HADİSİN FIKIH YÖNÜ : 1)- Binek hayvanlarının ve yırtıcı hayvanlarının su artığı necistir. Çünkü, eğer necis olmasaydı soru ve cevabın anlamı kalmazdı. 2)- Bu hayvanların sidik ve tersi necistir. Zira cevapta suyun iki kulle kadar olması şart koşuluyor. Eğer bunlar necis olmasaydı az suyu bile necis etmezdi. Bu hayvanların sidik ve terslerinin necis olduğu hadisten şöyle anlaşılıyor: Yırtıcı hayvanlar suya vardıkları zaman içine girip işerler, uzuvları pislikten boş olmaz. Bu hal, onların mu'tadıdır. 3)- Çok suya necaset girdiği zaman evsafı değişmedikçe su temizleyicidir. Çünkü Ebu Ümame'den merfu' olarak rivayet edilen bir hadiste şöyle buyuruluyor: «Hiç bir şey suyu necis etmez. Fakat suyun kokusuna. tadına ve rengine galip gelen necaset onu pisler.» İbn-i Maceh ve Taberani'nin rivayet ettikleri bu hadisin senedi zayıf ise de manaları ile amel etmek hakkında alimlerin icmaı vardır. 4)- Su, iki kulleden az olduğu zaman,necasetin girmesiyle vasıfları değişmese bile necistir. İlk hadisi Nesai, Ebu Davud, Şafii, Ahmed, İbn-i Huzeyme, İbn-i Hibban, Hakim. Darekutni, Beyhaki, Tahavi, Darimi ve Tirmizi de rivayet etmişlerdir. Hafız, Telhis'te şöyle der: Hakim : Bu hadis, Buhari ve Müslim'in şartı üzerine sahih olup bütün ravileri ile ihticac etmişlerdir, demiştir. Bir Noktayı Belirttlim: İki kulle veya daha çok olan suya bir necaset girdiği halde suyun vasıfları değişmemişse abdest, ğusül ve necasetin giderilmesinde o su kullanılabilir. Hanefi alimlerine göre çok sayılan suyun hükmü budur. Mahir: Yukarıdaki hüküm abdest, ğusül ve necasetten din'en temizlenmeye dairdir. Din bize kolaylık sağlamış ve bu özellikteki su ile ibadete yeten tahareti kabul etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said-i Hudri (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e Mekke ile Medine arasında bulunan ve yırtıcı hayvanların, köpeklerin ve eşeklerin geldiği havuzların durumu ve onlardan taharet (abdest, gusül. necasetin giderilmesi işini) yapmanın hükmü soruldu. Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle cevap buyurdu : «O hayvanların karınlarında taşıdıkları su, onlaradır. Kalan su, bizim içindir. Taharette kullanılabilir.» Not: Hadisin isnadındaki ravi Abdurrahman'ın babasından mevdu hadisler rivayet ettiği El-Hakim tarafından beyan edilmiş olduğu ve İbnü'l-Cevzi'nin; Alimlerin Abdurrahman'ın zayıflığına icma ettiklerini söylediği Zevaid'de bildirilmiştir. AÇIKLAMA : Sindi, bu hadisin açıklamasında der ki: Hadiste durumu sorulan havuzların suyu genellikle iki kulle'den fazla olduğu için anılan hayvanların artığı sayılmaz. Veyahut necaset, suyun evsafını değiştirmedikçe suyun temizliğine olumsuz yönden etkı etmez. Bu iki nedenden birisi ile söz konusu havuzların suyu ile taharet yapılacağı hükme bağlanmıştır. Hadis, yırtıcı hayvanların artığı olan suyun temizliğine delalet etmez. Bil'akis bu ve benzeri hadisler ve bilhassa iki kulleye ait (517 - 518 nolu) hadisler, yırtıcı hayvanların su artığının necasetine delalet eder. Eğer bu artık temiz olsaydı az olsun çok olsun, suyun artık olmasıyla pislenmiyeceği beyan buyurulacaktı
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir bin Abdillah (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : Biz, bir göl'e vardık. Ve gölde bir merkep laşesine rastlayınca göl'den su almaktan çekindik. Nihayet Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) yanımıza teşrif edince : «Şüphesiz hiç bir şey suyu pislemez.» buyurdu. Bunun üzerine biz su aldık, içirdik ve taşıdık.» Not: Ravilerden Tarif bin Şihab'ın zayıf olduğuna alimlerin icma ettiklerini İbn-i Abdi'l-Berr'in söylediği ve bu nedenle Cabir'in bu hadisine ait isnadın zayıflığı Zevuid'de bildirilmiştir. AÇIKLAMA : Sindi şöyle der: 'Hadis'ten maksad şudur: Suya karışan necaset onun vasıflarını değiştirmedikçe, su necis sayılmaz. Fakat, suyun rengini, tadını veya kokusunu değiştirince necaset, onu su olmaktan çıkarmış olur. Dolayısıyla böyle bir su temizleyici olamaz.' Çok sayılmayan suyun, pis bir şeyin girmesiyle necis olduğu ve çok suyun içine pis bir şey girdiği zaman, suyun vasıflarına, bakılacağı, bu vasıilarda değişıklik meydana geldiği anlaşıldığı takdirde suyun taharette kullanılmıyacağı, bundan önceki babta izah edilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Ümame El-Bahili (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: «Şüphesiz hiç bir şey, suyu necis etmez. Ancak suyun kokusuna, tadına ve rengine galebe çalan şey, onu necis eder.» Not: Ravilerden Rişdin. zayıf olduğu için, isnadın zayıf olduğu Zevaid'de bildirilmiştir. Sindi: 'Hadisin «Ancak suyun .. ,» kısmı hariç baş kısmı Nesai, Ebu Davud ve Tirmizi tarafından Ebu Said-i Hudri'nin hadsinden rivayet edilmiştir.' der. AÇIKLAMA : Hadisin ilk bölümü yani: 'Şüphesiz hiç bir şey suyu necis etmez' kısmı yukarıdaki notta işaret edildiği gibi Sünen sahipleri tarafından rivayet edilmiştir. Ancak, son ravisi Ebu Ümame değil, Ebu Said-i Hudri'dir. EI-Menhel yazarının beyanına göre: Tirmizi, hadisin hasen olduğunu ve Ahmed bin Hanbel de hadisin sahih olduğunu söylemiştir. Hadis, Şafii, Darekutni, Hakim ve Beyhaki tarafından da rivayet edilerek Yahya bin Main ve Ebu Muhammed bin Hazm tarafından da sahih görülmüştür. HADİSİN FIKIH YÖNÜ : EI-Menhel yazarı 'Bidaet Kuyusu' için açılan bab'ta rivayet edilen bu hadisin fıkıh yönünü özetle şöyle beyan eder: 'Hadis, az olsun çok olsun suyun, içine giren bir şeyle pislenmediğine delalet eder. Hatta suyun evsafı değişse bile hükmün bu olduğu görülür. Fakat, bir necasetle suyun vasıflarından birisi değiştiği zaman, taharette kullanılamıyacağı hususunda icma' vardır. Şu halde vasıtları değişen suyun pislenme hükmü icmaa dayalıdır, Ebu Ümame'den rivayet edilen hadisteki; «Ancak suyun kokusuna. tadına ve rengine galebe çalan şey onu necis eder.» mealindeki istisnaya dayalı değildir. Çünkü hadisin istisna kısmı sabit görülmemiştir. Yukarda belirtilen duruma göre suyun evsafı değişmedikçe miktarı az olsun, çok olsun necasetin girmesiyle pislenmez. Hadisin zahiri buna delalet eder. İbn-i Abbas, Ebu Hureyre, Hasan-ı Basri, İbnü'l-Müseyyeb, İkrime, İbn-i Ebi Leyla, Sevri, Davud-i Zahiri, Nehai, Cabir bin Zeyd, Malik ve Gazali bu görüştedirIer. İbn-i Ömer, Mücahid, İshak, Ehl-i Beyt'ten El-Hadi, EI-Müeyyed Billah, Ebu Talib, Nasır ile Hanefi, Şafii ve Hanbeli alimleri şöyle demişlerdir : Necaset, az suyun içine girdiği zaman suyun evsafı değişsin değişmesin onu necis eder. Çünkü o su. kullanıldığı zaman içindeki necaset de kullanılmış olur. Bunların delilleri şu hadislerdir: 1- "Biriniz uykudan kalktığı zaman elini yıkamadan kab'a sokmasın. Çünkü elinin nerede gecelediğini bilmez.'' Bu hadiste uykudan uyanan kişi elini kab'a batırmaktan men ediliyor ve yasaklama sebebi de necaset endişesi olarak gösteriliyar. Bilindiği gibi ele uykuda dokunan ve görülmeyen necaset, suyu değiştirecek durumda değildir. 2- "Köpek. birinizin kabını yaladığı zaman, içindekini döktükten sonra yedi defa yıkasın." Buradaki dökme ve yıkama emri necasetin delilidir. 3- "Sakın hiç biriniz durgun suyu içmesin.» 4- "Müftüler sana fetva verseler bile sen, kalbinden fetva iste." 5- "Seni şüpheye düşüreni bırak. Şüphesiz olana git.» Bu görüşte olan alimler: ''Hiç bir şey suyu necis etmez." mealindeki hadisin yukarıda anılan delillerle muhassas oldugunu söylemişlerdir. Bu alimler az su ve çok su miktarı hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bazıları: Su kullanıldığı zaman içine düşen necasetin de kullanıldığı sanıldığı, takdirde bu su az sayılır, demişlerdir. Bir rivayete göre, Ebu Hanife de böyle demiştir. Diğer bir kısım alimler: İki kulleden az olan su az sayılır, demişlerdir. Şafii ve arkadaşları bu görüştedirIer. EI-Menhel'in verdiği izah çok uzundur. Alimlerin değişik görüşleri ve karşılıklı müdafaa ve itirazları bu izahta beyan edilmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Lübabe binti'l-Haris (r.anhaa)'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Ali'nin oğlu Hüseyin (r.a.), Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in kucağında işedi. Ben: Ya Resulallah elbiseni bana ver (ki yıkayayım) ve başka elbise giy, dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki : «Erkek çocuğun bevlinden dolayı yalnız su serpilir. Kız çocuğun bevlinden de yıkamak gerekir.» Tahric: Ahmed, Ebu Davud, Tahavi, İbn-i Huzeyme, Beyhaki ve Hakim de, Lübabe'nin hadisini az lafız farkıyla rivayet etmişlerdir. AÇIKLAMA : Hadis, henüz yemek yemeyen erkek ve kız çocukları eşit tutarak bevillerinin dokunduğu elbiseyi yıkamak gerekir diyenlerle, her ikisinde de su serpmek kafidir diyenlerin görüşünü reddeder. Ve: 'Erkek çocuğunkine su serpmek kafi olup, kız çocuğunkini yıkamak gerekir' diyenlere delildir. Lübabe r.a., yıkamak için Peygamber (s.a.v.)'den elbisesini soymasını istemiş olup, bu husus bazı rivayetlerde açıkça belirtilmiştir. ,Tercemedeki parantez içi ifade, bu rivayetlerden alınmadır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: «Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e henüz yemek yemeyen küçük bir erkek çocuk getirildi. Çocuk, Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in elbisesine işedi, Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem), hemen işenen yere su döktü de yıkamadı.» AÇIKLAMA : Sabi: Süt emen erkek çocuğa denir. Sütten kesilince yedi yaşına kadar ona "Ğulam'' denilir. Kastalani, Sabi: Gıda için süt'ten başka henüz birşey yemeyen ve içmeyen çocuğa denir. Hz. Aişe'nin hadisinde söz konusu edilen sabi Ümmü Kays'ın oğlu veya Hasan bin Ali yahut da kardeşi Hüseyin'dir. Buhari ve Müslim'in de rivayet ettikleri bu hadis de bir önceki hadis gibi, henüz yemek yemeyen erkek çocuğun işediği yeri yıkamanın icab etmediğine ve üzerine su dökmenin kafi geldiğine delalet eder
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Kays binti Mihsan (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: «Ben, henüz yemek yemeyen bir oğlumu Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in huzuruna çıkardım. Çocuk, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in elbisesine işedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) su isteyerek işenen yere su serpti.» Diğer tahric: Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud, Tahavi ve Darimi AÇIKLAMA : Buhari ve Ebu Davud'un rivayetlerinde hadis metninin sonunda: ''....Ve işenen yeri yıkamadı...'' cümlesi vardı. Ayrıca, yine Buhari, Müslim ve Ebu Davud'un rivayetinden Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in Ümmü Kays'ın oğlunu kucağında oturttuğu ve kucağında işediği anlaşılmaktadır. Bu hadis de henüz yemek yemeyen erkek çocuğun işediği yeri temizlemek için su serpmenin kafi olduğuna ve yıkamaya gerek olmadığına delalet eder. Nevevi, Müslim'in şerhinde: 'Yemek yemeyen erkek çocuğun bevlinin necis olduğu hususunda alimler arasında ihtilaf yoktur. Hatta bazı arkadaşlarımız bu hususta alimlerin icma'ını nakletmişlerdir. Yalnız Davud-i Zahiri muhalif kalmıştır. Şafii ve başkası sabinin bevli tahirdir, bununla beraber dokunduğu yere su serpilir, diye Ebu'l-Hasan bin Battal'ın ve O'nu takiben Kadİ İyad'ın hikaye ettikleri söz, kesinlikle yanlıştır.' Alimler, bu konuda müttefik olmakla beraber, sabinin işediği yerin temizletilmesi hususunda ihtilaf ederek üç mezhebe ayrılmışlardır : 1. Henüz yemek yemeyen erkek çocuk ise, işediği yere su serpmek kafidir. Kız ise yıkamak gerekir. Ali, Ata', Hasan, Zühri, Ahmed, Sevri, Şafii alimleri, Nahai ve şaz bir rivayete göre Malik'in kavli budur. Onlarm delilleri bu hususta rivayet edilen Ümmü Kays'ın, Aişe'nin, Ümmü Kürz'ün, Lübabe bint-i Haris'in hadisleri ve benzer hadislerdir. 2 . Erkek ve çocuğun işedikleri yere su serpmek yeterlidir. Aralarında bir fark yoktur. Evzai'nin mezhebi budur. Malik ve Şafii'den de böyle bir rivayet vardır. Bu mezhebin deliline rastlanamamıştır. 3 . Her ikisini yıkamak gerekir. Hanefiler ve sair kufe alimleri ile Malikilerin görüşü budur. Bunların delili Ammar'ın merfu' olarak rivayet ettiği şu mealdeki hadisidir: ''Elbise ancak büyük ve küçük abdest'ten dolayı yıkanır.'' Ayrıca bu görüşteki alimler erkek çocuğun bevline kıyaslayarak şöyle derler: Erkek ve kız çocuk sütten başka şey yedikten sonra her ikisinin dokunduğu yeri yıkama'nın gereği husunda icma' vardır. Necasetin giderilmesinde yıkamak asıldır. Öyle ise henüz yemek yemeyen erkek çocuk ta kız çocuk gibidir. Erkek çocuğun bevline su serpmek kafidir. diye varid olan hadislerdeki 'Nadh' kelimesini su serpmek şeklinde manalandırmayarak bununla yıkamanın kastedildiğini ve Nadh'ın yıkama anlamında kullanıldığını söylemişlerdir. Hadislerdeki; Ve lem yeğsilhu «Ve o yeri yıkamadı.» cümlesini de: O yeri bol yıkamadı, sıkmadı. ovmadı diye yorumlamışlardır. El-Menhel yazarı, alimler arasındaki ihtilafı açıkladıktan sonra birinci mezhebin daha kuvvetli olduğunu beyan eder: Üçüncü gurup alimin delil olarak gösterdikleri Ammar'ın hadisi zayıftır. Çünkü isnadında Sabin bin Hammad vardır ki, bazı alimler kendisini mevdu hadisleri rivayet etmekle itham etmişlerdir. Bu hadis sahih olsa bile, hükmü, bu babtaki hadislerle tahsis edilmiş olur. Yaptıkları kıyaslama açık degildir. Çünkü, sarih nassa muarız olduğu zaman kıyas geçersizdir. 'Nadh' tan murad yıkamaktır. sözü de makbul değildir. Çünkü açık olan manasından döndürücü bir karine yoktur. " Ve onu yıkamadı.'' cümlesini ''İyice yıkamadı, sıkmadı, ovmadı» diye yorumlamak da zahire muhaliftir... El-Menhel yazarı, bundan sonra aynı görüşü teyid eden İbn-i Dakiki'l-iyd'den uzunca bir nakil yapmaktadır. Buraya almayı gereksiz buluyorum. Henüz yemek yemeyen erkek çocuk hakkında. bu ihtilaf vardır. Yemek yemeye başladı mı, işediği yeri yıkamak husüsunda alimler müttefiktirler
- Bāb: ...
- باب ...
(Hz.) Ali (r.a.)'den rivayet edildiğine flöre şöyle söylemiştir : Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) süt emen çocuğun bevli hakkında buyurdular ki : «Erkek çocuğun bevline su serpilir. Kız çocuğun bevli yıkanır.» (Müellif diyor ki:) Ebü'l-Hasan bin Seleme dedi ki: Bize Ahmed bin Musa bin Ma'kil tahdis etti. (O dediki): Bize, Ebü'l-Yaman El-Mısri bize tahdis ederek dediler ki: Ben, Şafii'ye Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in: «Erkek çocuğun bevlinden dolayı su serpilir, kız çocuğun bevllnden dolayı yıkamak gerekir.» mealindeki hadisi sorarak; Her iki sidik birdir. (Bu ayırımın hikmeti nedir?) Şafii: — Çünkü erkek çocuğun bevli su ve çamurdandır. Kız çocuğunun bevli et ve kandandır, diye cevap verdikten sonra Bana: Anladın mı? diye sordu. Ebül-Yeman dedi ki: Ben : — Hayır anlamadım dedim. Şafii : — Şüphesiz Allah Taala Adem (Aleyhisselam)'ı yarattığı zaman Havva Onun kısa kaburga kemiğinden yaratıldı. Bu sebeple erkek çocuğun bevli su ve çammdan oluştu. Kız çocuaun bevli de et ve kandan oluştu, dedi. Ebü'l-Yeman dedi ki: Şafii bana: Anladın mı? diye sordu. Ben : — Evet, (anladım) diye cevap verdim. Şafii bana: — Allah, seni öğrendiğinden yararlandırsın. AÇIKLAMA : Ebu Davud ve İbn-i Ebi Şeybe de Hz. Ali r.a.'in hadisini rivayet etmişlerdir. Ebu Davud'un rivayetinde metnin sonunda .... = «Erkek çocuk yemek yemedikçe ... » cümlesi de mevcuttur. Bu hadis de daha evvel geçen hadislerin hükmünü ifade eder. Erkek çocuğun bevli ile kız çocuğun bevli arasındaki fark hakkında bazı eserler vardır. El-Menhel yazarı bu eserleri sıralarken önce Ebu'l-Yeman El-Mısri ile İmam-ı Şafii arasında geçen konuşmayı naklederek Şafii'nin belirttiği farkı kaydeder. Daha sonra şu farkları da beyan eder: 1- Bu fark cahiliyet devrinde devam edegelmişti. Resul-i Ekrem (s.a.v.) bunu olduğu gibi ibka' etmiştir. 2 - Kız çocuğun bevli, erkek çocuğunkinden daha ğaliz ve daha pis kokar. 3 - Erkek çocuktan insan tabiatı tiksinmez, kız çocuğundan tiksinir. Bu nedenle erkek çocukla fazla ihtilat yapıldığı için kolaylık olsun diye bu fark va'z edilmiştir. Sindi, farkın nedenlerini anlattıktan sonra: Hak budur ki, Şari'in emrine uymak durumundayız. Bu hüküm taabbüdidir. Bunun hikmetlerinden sormak konunun dışında kalır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebü's-Semh (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Ben, Resul i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in hizmetçis idim. Hasan veya Hüseyin (r.a.) getirildi. Getirilen çocuk, O'nun mübarek göğsüne bevletti. Orada bulunanlar, o yeri yıkamak istediler. Rcsulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: «Oraya su serp. Çünkü, kız çocuğun bevli yıkanır. Erkek çocuğun bevlinden dolayı ise su serpilir.» AÇIKLAMA : Getirilen çocuğun Hasan veya Hüseyin (r.a.) olduğu hususundaki tereddüt, ravilerden birisine aittir. Bu şüphenin ravi Muhii bin Halife'ye ait olması kuvvetle muhtemeldir. Getirilen çocuğun, Peygamber (s.a.v.)'in mübarek göğsü hizasındaki elbiseye bevlettiği, hadisin şerhlerinde ifade edilmektedir. Ebu Davud'un rivayetinde Ebu's-Semh diyor ki : 'Ben, o yeri yıkamak istedim.' Bu hadis; Nesai, Ebu Davud, Bezzar, İbn-i Huzeyme, Hakim ve Darekutni tarafından da rivayet edilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Kürz (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : «(Henüz yemek yemeyen) Erkek çocuğun bevline su serpilir. Ku çocuğun bevli yıkanır.» Not: Ravilerden Amr bin Şuayb'ın Ümmü Kürz'den hadis işitmediği için senedde inkıta' olduğu Zevaid'de bildirilmiştir. BU BABTA GEÇEN HADİSLERDEN ÇIKARILAN FIKIH HÜKÜMLERİ 1 - Henüz yemek yemeyen erkek çocuğun bevlinin dokunduğu elbise ve benzeri şeylere su serpmek kafidir. 2 - Çocuk kız olduğu takdirde bevlinin dokunduğu elbiseyi yıkamak gerekir. 3 - Çocukları fazilet ehlinin yanına götürüp onların bereketinden faydalandırmak meşrudur. 4 - Küçüklere karşı şefkatlı ve yumuşak davranmalı. 5 - Peygamber (s.a.v.)'in örnek ahlakı ve üstün tavazuu belirtilmekte olup, böyle davranılmalıdır. 6 - Büyük zatlara hizmet etmek meşrudur
- Bāb: ...
- باب ...
Enes (bin Malik (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Bir A'rabi mescid'de işedi. Cemaatin bir kısmı (O'na mani olmak üzere) hızla ona doğru sıçradılar. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) : «Onu işemekten kestirmeyiniz» buyurdu. Sonra bir kova su istedi. O yere döktü. AÇIKLAMA 530’da
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : Bir A'rabi mescid'e girdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) oturuyordu. A'rabi: Allah'ım! Bana Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e mağfiret kıl ve ikimize mağfiret eylerken, hiç kimseye mağfiret etme, dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) gülümseyerek: «Sen gerçekten pek geniş olan bir şeyi daralttın.» buyurdu. Sonra adam geri dönüp, mescidin bir kenarına varınca ayaklarını açıp işedi. Daha sonra A'rabi, suçluluğunu anlayınca kalkıp: Babam, annem sana feda olsun. Bana (merhamet et) dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) onu azarlamadı ve sebetmedi. Sonra (A'rabiye hitaben) : «Şüphesiz bu mescidde işenmez. Bu, ancak Allah'ı anmak ve namaz için yapılmıştır.» buyurdu. Daha sonra su dolu bir kova getirilmesini emretti. A'rabi'nin bevli üzerine döküldü. AÇIKLAMA 530’da
- Bāb: ...
- باب ...
Vasile bin el-Eska' (r.a. )'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Bir A'rabi, Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e gelerek: Allah'ım! Bana ve Muhammed'e rahmet et ve bize olan rahmetinden hiç kimseyi ortak etme, dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem): «Sana yazıklar olsun. Veya veyl olsun. Sen, hakikaten çok geniş olan bir şeyi daralttın.» buyurdu. Ravi dedi ki, A'rabi, ayaklarını açıp işemeye başladı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in ashabı (A'rabi'ye) hey dediler. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem): «Onu bırakınız.» buyurdu. Sonra, su dolu bir kova isteyip, o bevlin üzerine döktü. Not: Ravi Ubeydullah EI-Huzeli'nin zayıf olduğunda alimler ittifak ettikleri için Vasile bin EI-Eska'nın hadisine ait isnadın zayıf olduğu Zevaid'de bildiril miştir. El-Hakim: Anılan Ubyedullah'ın Ebü'I•Melih'ten acaip şeyler rivayet ettiğini söylemiş, Buhari de: Ubeydullah EI-Huzeli'nin hadisleri münkerdir, demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdurrahman bin Avf'ın oğlu İbrahim'in Ümmü Veledi (r.a.)'den rivayet edildiğine göre : Kendisi, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in hanımı Ümmü Seleme (r.anha) 'ya şunu sormuştur: 'Ben eteğini uzatan bir kadınım. Necis yerde yürürüm.* Ümmü Seleme (r.anha) şöyle cevap vermiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: «Necis yerden sonra gelen temiz yer o eteği temizler.» Not: Ebu Davud da bu hadisi rivayet etmiş ve İbrahim'in Ümmü Veledi'nin mechul olduğundan zayıf olduğunu söylemiştir. Diğer tahric: Ebu Davud tahare; Tirmizi, tahare; Darimi, vudu; muvatta, tahare AÇIKLAMA : EI-Menhel yazarı bu hadisin açıklamasını yaparken şöyle der: Ümmü Seleme'ye müracaat eden Hamide adlı kadın Arapların adeti vechile yürürken ayakları örtülsün diye eteğini uzatırdı. Arapların hanımları mestler giymedikleri için eteklerini yere sürülecek şekilde uzun yaparlardı. Örtünrne amacıyla böyle yaptıkları için, Resul-i Ekrem (s.a.v.), buna ruhsat vermiştir. Ümmü Seleme, bu hadisle ona fetva vermiş ve yanındaki bilgiyi ona aktarmış ta ki soru sahibi, delili ile beraber hükmü bilsin. Ümmü Seleme, bu kadının hafıza gücünü ve işittiğini iyi ezberlediğini, ilmi mes'eleyi anlamaya ve başkasına aktarmaya elverişli gördüğü için böyle yapmıştır. Alim de böyle yapmalıdır. Yani zeki ve öğretime elverişli bir kimse, ona şer'i bir mes'ele scrduğu zaman mes'eleyi delilleriyle beraber etraflıca anlatmalıdır. Ilim ehlinden olmayıp, öğrendiğini nakletmeye müsait olmayan kişi soru sorduğu zaman alim, mes'elenin yalnız hükmünü anlatmalıdır. Alimlerden bir cemaat, bu hadisin zahiri ile hükmederek: Yaş necasetin bile dokunduğu bir elbise etegi temiz bir yerden yürüyerek geçmekle temizlenir, demişler ve kadının entari eteğini mest ve ayakkabı gibi telakki etmişlerdir. Alimlerin cumhuruna göre: Hadiste geçen necasetten maksat, elbseye yapışmayan kuru necasettir. Pis bir yerden geçerken eteğe takılan kuru necaset, biraz sonra geçilen temiz yerde düşer. Sanıldıgı gibi yaş necasetin temiz yerden geçmekle giderilecegi kasdedilmemiştir. Şafii: Hadis, elbiseye bulaşmayan kuru necaset hakkındadır. Kadının eteği, yaş necasete sürülerek geçilirse yıkamaktan başka bir şey onu temizleyemez, demiştir. Ahmed bin Hanbel de: Hadisin manası, kadının eteğine sidik dokunup da sonra yere sürtüldüğü zaman yer onu temizler, demek degildir. Fakat. kadın pis bir yerden geçerken entari o yere dokunur, sonra iyi bir yerden geçilirken, etek oraya da dokunursa necasetten bir şey entariye yapışmamak üzere temiz yerden geçiş, pis yerden geçişin eserini giderir, demiştir. Zerkani şöyle der: İm m Malik kendisinden rivayet edilen: ''Yeryüzünün bir kısmı diğer bir kısmını temizler." mealindeki hadis (bu hadisin aynısı 532 numarada geçer.) hakkında demiştir ki : Hadisten maksad şudur: Pislenmiş olan yere basan kişi, daha sonra kuru ve temiz yere basar. İşte böylece yeryüzünün bir kısmı. diğer kısmını temizlemiş olur. Ama sidik ve benzeri bir necaset, elbiseye veya vücuda dokunursa şüphesiz pislenen şey ancak yıkamakla temizlenir. Bu hüküm, ümmetin icmaı ile sabittir." Tirmizi'nin şerhi Tuhfe'de de, yukarıda yazılı alimlerin görüşü nakledildikten sonra, Hanefi alimlerinden İmam Muhammed'in rivayeti olan Muvatta'ındaki sözü şöyle nakledilir : Muhammed dedi ki: 'Pis bir yerden geçerken kadının eteğine dokunan necaset, bir. miskalden fazla olmadığı takdirde beis yoktur. Daha çok olunca, pislenen yeri yıkamadıkça o elbiseyle namaz kılınmaz. Ebu Hanife'nin kavli de budur. HADİSTEN ÇIKAN FIKIH HÜKÜMLERİ . 1. Kadınlar, örtünmek maksadı ile elbiselerini uzatabilirler. 2. Pis yerden geçerken pislenen kadının eteği daha sonra temiz yerden geçmekle temizlenmiş sayılır. Bu husustaki tafsilatı yukarıda verdik. 3. Sokak ve caddelerde yağışlı havalarda gezilirken necasetin karıştığı pis çamurların elbiseye sıçraması, kaçınılması güç bir sorun olduğundan fıkıh alimleri, bunun bağışlandığını hükme bağlamışlardır. EBU DAVUD HADİSİ VE İZAH İÇİN BURAYA TIKLAYIN
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e Ya Resulallah! Biz mescide gitmek isteriz de (yürürken) pis yola basarız, diye (bunun hükmü) soruldu. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ; •Yer yüzünün bir kısmı, diğer bir kısmı temizler.» Not: Ravilerden Yeşkuri meçhul olduğundan ve şeyh olan İbn-i Ebi Habibe'nin zayıf Olduğuna alimlerin ittifak ettiğini Zehebi söylediğinden dolayı isnadının zayıf olduğu Zevaid'de bildirilmiştir. AÇIKLAMA : Sindi: 'Hadisin: "Pis yol'' tabirinden maksat kuru necasetin bulundUğu yoldur. Böyle bir yoldan geçerken toprağa karışmış olan necaset toprakla birlikte elbiseye dokunabilir.' demiştir. Bu hadisin Malik tarafından da rivayet edildiğini ve İmam Malik'in bu hadisi ne şekilde yorumladığını, 531. hadisin açıklamasında var. Mana itibariyle hadis, 531. hadis'e benzer
- Bāb: ...
- باب ...
Beni Abdi'l-Eşhel (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : Ben, Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e: Hakikatan benim (evim) ile mescid arasında necis bir yol vardır, diyerek (bunun hükmünü) sordum. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) : «O yoldan sonra temiz bir yol vardır (değil mi?)» diye sordu. Ben de: *Evet (vardır) dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) : «İşte bu temiz yol o pis yola tekabül eder.»*' AÇIKLAMA : Hadis, Ebu Davud tarafından da rivayet edilmiştir. Oradaki rivayette kadının sorusu şöyledir: Ya Resulallah (s.a.v.)! Mescide pis kokulu bir yolumuz vardır. Bize yağmur yağdığı zaman, nasıl yapalim?" El-Menhel yazarı der ki: Soru sahibi kadının adı ve nesebi bilinmemekle beraber, Ensar'dan bir sahabi'dir. Sahabi'nin tanınmaması mahzur teşkil etmez. Hattabi: Bu kadın meçhul olup. meçhul ravi ile istidlal edilmez. Dolayısıyla hadis, söz götürür demiş ise de, El-Münziri. Muhtasar'ında Hattabi'nin sözünü redederek: Sahabi'nin adının meçhul oluşu hadisin sıhhatine te'sir etmez, demiştir. Resul-i Ekrem (s.a.v.)'e ait hadis metnini EI-Menhel yazarı şöyle açıklar: ,''Necasetlerin toprağa karışması nedeniyle pis kokulu yol'dan eteğe dokunan şeyler, eteğin temiz yola sürülmesi ile giderilir.'' Sindi şöyle der: Hadisin zahiri Ümmü Seleme'nin yukarıda geçen hadisine muvafıktır. Ümmü Seleme'nin hadisi gibi yorumlanması mümkündür. Ancak, bu hadis kısadır. Fakat, Ebu Davud'un rivayet ettiği metin, bu yoruma müsait değildir. Çünkü orada yağışlı havadaki geçişe ait durumun sorulduğu açıktır. Bu takdirde şöyle yorum yapmak mümkündür: Kadın, pis kokulu yolda yağışlı havada yürümek insanı tiksindirdiği için biz mescide gelmemekte özürlü sayılır mıyız, sayılmaz mıyız? demek istemiş; Resulullah (s.a.v.)'de: Bunun mazeret sayılamıyacağını ve pis bir yoldan geçerken duyduğunuz tiksintiye mukabil, biraz sonra temiz yolda yürürken rahatlık duyarsınız, demek istemiştir. İkinci bir yorum şöyle olabilir: Kadın: 'Yağışlı havada pis yerden mescide giderken, o pis yerin çamuru elbisemize veya vücudumuza isabet ederse buna ne yapalım?' demek istemiş; Resul-i Ekrem (s.a.v.) de: 'Taharet asıldır. Şüpheye itibar edilmez' demek istemiştir. Hadisin zahiri pis sokaktaki kesin necasetin yıkanmadan giderilebileceğine delalet ediyor ise de Alimler: Elbise ve benzeri şeylere dokunan necasetin ancak yıkamakla giderilebileceği görüşündedirler.'' HADİS'TEN ÇIKARILAN FIKIH HÜKÜMLERİ : 1. Dini hükümleri öğrenmeye çalışılmalıdır. 2. Kadınların şer'i hükümleri alim'e sormaları meşrudur. 3. Müracaat edilecek zatın büyüklüğü, kendisinden noksan olan kişilerin soru sormalarına engel değildir. 4. Kadınların mescidlere gitmeleri caizdir Ancak bir fitne teh!ikesinin olmayışı şartı esastır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Kendisi cünüp iken Medine (-i Münevvere) yollarından birisinde Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve sellem) ona rastlamış, Ebu Hureyre (r.a.) gizlice oradan sıvışıp gitmiş. Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem) onu araştırmış. Ebu Hureyre (guslünü yapıp) gelince Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem) ona : «Neredeydin ya Eba Hureyre?» diye sormuş, kendisi de i Ya Resulallah! Ben cünüp iken bana rastladınız. Boy abdestimi almadıkça huzurunuzda oturmayı doğru görmedim, diye cevap vermiş. Bunun üzerine Resulullah tSallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: «Mu'min necis olmaz.» AÇIKLAMA 535’te
- Bāb: ...
- باب ...
Huzeyfe (bin el-Yeman) (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) (dışarı) çıktı. Ben cünüp iken bana rastladı. Bunun üzerine yolumu hemen değiştirerek guslümü yaptıktan sonra gelince O bana: «Sana ne oldu?» diye sordu. Ben ı Cünüptüm, diye cevap verdim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) : «Şüphesiz müslüman necis olmaz.» AÇIKLAMA (534 ve 535) : Ebu Hureyre (r.a.)'in bu hadisini Kütüb-i Sitte sahiplerinin hepsi rivayet etmişlerdir. Ebu Hureyr e (r.a.)'in cünüp iken Resul-i Ekrem (s.a.v.)'i görünce gizlice oradan ayrılmasının sebebi Resul-i Ekrem (s.a.v.), ashabından birisiyle karşılaştığı zaman musafaha eder (tokalaşır) ve ona dua ederdi. Bu adeti bilen Ebu Hureyre cünüp kimsenin cünüplüğü dolayısıyla necis sayıldığını sandığı için bu haliyle Peygamber (s.a.v.) ile tokalaşmaktan korkmuş ve hemen ğuslünü yapmak için süratle oradan ayrılmıştır. Peygamber (s.a.v.)'in bilahare o'na: "Sen neredeydin?'' diye soru yöneltmesinin sebebi hakkında EI-Menhel yazarı şöyle der: 'Peygamber (s.a.v.)'in vahiy yoluyla Ebu Hureyre'nin halini bilmiş olması ve cünüp kimsenin necis olmadığına dair hükmü açıklamak için o'na bu soruyu sorması kuvvetle muhtemeldir.' Huzeyfe (r.a.)'ın hadisini ise Müslim. Nesai. Ebu Davud ve Beyhaki de rivayet etmişlerdir. Aynı manayı ifade eden bu iki hadisin açıklaması bahsinde El-Menhel yazarı şöyle der: «Müslüman necis olmaz.» hadisinden maksad şu olabilir: 'Cünüp olmakla pislenmiş olmaz, dolayısıyla temas ettiği şeyi de pislemez.' Ama cünüp kişi necasetlere dokununca pislenmiş olur. Hadisten kasdedilen mana şu da olabilir: ''Müslünian, cünüp olmakla sidik ve gaita gibi pis bir madde haline dönüşmez.' ''Müslüman pis olmaz.'' hadisinden kafirin cünüp olmakla pis olduğu manası çıkarılmamalıdır. Konuşma yeri müslümana ait olduğu için böyle buyurulmuştur. Yahut apaçık necasetlerden kaçınıldığı gibi kafirlerden kaçınmanın gereğine işaret edilmiştir. Şöyle de denilebilir: Kafirlerin necasetlerden kaçınmadıklarına ve temiz durmadıklarına işaret edilmiştir. Nevevi: «Bu hadis, müslümanın dirisi ve ölüsünün taharetine ait büyük bir temeldir. Müslümanın diri iken temiz oluşu alimlerin icmaı ile sabittir. Hatta cenin, annesinden doğarken üzerinde anasının avret mahalline ait rutubet bulunduğu zaman bile temiz sayılmıştır. Halbuki tavuk ve benzeri yumurtlayan hayvanların yumurtalarının dış kısmının necasetine bazı alimler hükmetmişlerdir. Müslüman ölüsünün hükmüne gelince: Bu konuda alimler arasında ihtilaf vardır: Şafii'den rivayet edilen iki kavilden sahih olana göre müslüman ölüsü tahirdir. Delili de bu babta geçen hadistir. Buhari Sahihinde ta'lik olarak İbn-i Abbas'tan şu eseri nakletmiştir: 'Müslüman ne diri iken, ne de ölü iken necis olmaz.' Müslümanın hükmü budur. Selef ve Haleften cumhur'un mezhebine ve bizim mezhebimize göre kafir, taharet ve necaset hususunda müslüman hükmündedir. ......... = «Müşrikler ancak necistirler.» ayetine gelince, bundan maksat onların itikat bakımından sapık ve kirli olmalarıdır. Sidik ve gaita necaseti gibi kafirlerin uzuvlarının necaseti kasdedilmemiştir. Müslüman olsun kafir olsun adem oğlunun tahareti sabit olunca onun teri, tükrüğü ve göz yaşı da tahirdir. Bu hususta abdestsizin, cünübün, hayız veya lahusalık halindeki kadının diğer insanlardan farkı yoktur. Bu hüküm, müslümanlarİn icmaı ile sabittir. Keza, küçük çocukların bedenleri, elbiseleri ve ağızlarından akan su tahir olarak kabul edilir. Kesin bir necaset . olursa durum değişir. Bu sebeple çocuklarla beraber yemek yemek, ellerini batırdıkları sıvı yemeklerden almak ve onların elbiseleri ile namaz kılmak caizdir. Bu hükmün sünnet ve icma'dan olan delilleri meşhurdur. HADİSLERİN FIKIH YÖNÜ : 1. Alim zat, kendisine bağlı olanlarda yanlış bir şey gördüğü zaman doğrusunu anlatmalıdır. 2. Bir namaz vaktinin çıkma endişesi olmadıkça cünüp kişi guslünü biraz tehir edebilir. 3. Cünüp adamın vücudunun dokunduğu şey necis olmaz
- Bāb: ...
- باب ...
Amr bin Meymun (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : Meni'nin isabet ettiği elbisenin hepsini mi, yoksa meninin dokunduğu yerleri mi yıkayacağımızı Süleyman bin Yesar (r.a.)'e sordum. Süleyman (r.a.) şöyle cevap verdi: Aişe (r.a.a) şöyle söyledi: «Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in elbisesine meni isabet ederdi. Elbisesinden meniyi yıkardı. Sonra o elbise ile namaza çıkardı. Ben de elbisede yıkama eserini o esnada gördüm.» AÇIKLAMA : Kütüb-i Sitte sahiplerinin hepsi bu hadisi rivayet etmişlerdir. Buhari'nin bir rivayetinde ve Müslim'de Süleyman bin Yesar: ''Ben Aişe'ye sordum'' tabiri bulunur. Ebu Davud'un rivayetinde ise Süleyman bin Yesar diyor ki: 'Ben, Aişe'den işittiğini ispatlar ve Bezzar ile Ahmed'i : 'Süleyman bin Yesar; Aişe'den işitmedi, sözünü reddeder. Şafii de EI-Ümm'de başkasından Bezzar ve Ahmed'in sözüne benzer bir şey rivayet etmiştir.' Hadiisn manasına gelince: Buradaki rivayetin zahirine göre Aişe (r.anha) Resul-i Ekrem s.a.v.'in meniyi yıkadığını söylemiştir. Müslim'deki ifade de böyledir, Fakat Buhari ve Ebu Davud'un rivayetinde Hz, Aişe'nin, Peygamber s.a.v.'in elbisedeki meniyi yıkadıgı tashih edilmiştir. Sindi diyor ki : 'Peygamber s.a.v.'in meniyi yıkadıgına dair ifadeden murad, yıkanmasını emretmesi olabilir.' Meninin necasetine hükmeden alimler, bu hadisi delil göstermişlerdir, Çünkü burada ''Meniyi yıkardı.'' tabiri bu işin bir defa degil devamlı sürette yapıldığını gösterir, El-Menhel yazarı bu malumatı verir: ''Ebu Davud'un şerhinde Hattabi'nin şöyle dediği anlatılır: 'Meninin yıkanmasına dair bu hadis elbisedeki meninin ovalanmasıyla yetinildigine dair hadis'e muhalif değildir. Çünkü meniyi yıkamak, temizlik bakımından müstahabtır. Nasıl ki; Balğam ve sümkürüğün dokunduğu elbise de yıkanır. İki hadisin kullanılması mümkün olduğu zaman çelişki arzedecek şekilde yorumlanması caiz değildir,'' Şarih bu naklinden sonra şöyle der: 'Ben derim ki; yıkama ve ovalamaya ait iki hadis arasında bir muhalefet veya çelişkinin bulunduğunu hiç kimse iddia etmemiştir. Bu hadis, meninin necis olduğuna delalet eder. Çünkü yıkanmıştır. Kurumuş meninin de ıslak meniye kıyaslanması gerekirdi. fakat ovalama hadisi ile kuru meni ayrı hüküm almış olur. Biz meniyi yıkamayı sümkürük ve balğamı yıkamaya benzetemeyiz. Çünkü Darekutni, Sünen'inde şöyle bir hadis rivayet etmiştir: "Ya Ammar! Senin balğamın ve göz yaşların ancak senin kovandaki su durumundadır. Elbise, ancak beş şeyden yıkanır: Bevl. gaita (büyük idrar), meni, kan ve kusmuktur.'' Görüldüğü gibi hadiste meni, gaita ve dem (kan) arasında zikredilir. Eger dense ki: Darekutni: 'Bu hadisi Sabit bin Hammad'dan başkası rivayet etmemiş o da cidden zayıftır' demiştir. Ben derim ki Bezzar, Sabit bin Hammad'ın sika oldugunu söylemiştir. Eğer dense ki; Beyhaki: Ammar'ın hadisi bitıldır. Aslı yoktur. Çünkü onu Sabit bin Hammad, Ali bin Zeyd'den. o da İbn-i Müseyyeb'den o da Ammar'dan rivayet etmiştir. Ali bin Zeyd ile ihticac edilemez, demiştir. Ben derim ki: Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai, Ali bin Zeyd'in hadisini rivayet etmişlerdir. İbn-i Main de Ali bin Zeyd'i savunmuştur. El-İcli de: 'Onun rivayetlerinde beis yoktur' demiştir. Hakim eI-Müstedrek'inde O'nun rivayetini almıştır. Tirmizi de: Ali bin Zeyd sadıktır' demiştir.'' HADİSİN FIKIH YÖNÜ : 1. Hadis, meninin necis olduğuna delalet eder. Bu konuda alimler arasındaki ihtilafı, bundan sonraki babta inşaaIlah anlatacağım. 2. Kadının, kocasının elbisesini yıkamak gibi hizmetler yapması caizdir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : «Ben, çok defa kendi elimle Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in elbisesinden meniyi ovaladım.»
- Bāb: ...
- باب ...
Hemmam bin El-Haris (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : Aişe (r.a.a)'ya birisi misafir olmuş. Hz. Aişe. (r.a.) kendisine sarı renkli bir çarşafın misafire verilmesini emretmişti. Misafir, bu çarşaf içinde uyurken, ihtilam olmuş ve ihtilam eseri bulunduğu halde çarşafı göndermekten haya ederek çarşafın tamamını suya batırıp yıkadıktan sonra göndermiş, bunun üzerine Hz. Aişe (r.a.) : «Çarşafımızı niye bozdu (soldurdu)? kendi parmağıyla onu ovalaması kafi idi. Ben çok defa parmağımla Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in elbisesinden meniyi ovaladım.» buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : «Şüphesiz, Ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in elbisesinden meniyi bulup, onu elbiseden kazıdığımı bilirim.» AÇIKLAMA : Elbiseye dokunan meninin ovalanması ile yetinildigine dair olup muhtelif senedlerle Hz. Aişe r.anha'dan rivayet edilen hadisi Müslim, Nesai, Tirmizi ve Ebu Davud da rivayet etmiştir. 538 nolu rivayette Hz, Aişe (r.anha)'ya gittiği bildirilen misafirin ismi burada anılmamıştır, Ebu Davud'un süneninde; Misafirin ravi Hemman bin El-Haris olduğu belirtilmiş, Müslim'in bir rivayetinde, misafirin Abdullah bin Şihab El-Halani olduğu bildirilmiştir. EI-Menhel yazarı; 'Bu duruma göre misafirlik olayı iki defa vuku' bulmuş' demiştir . Kurumuş olan meninin ovalamakla temizlendiğine hükmeden alimler, bu hadisi delil göstermişlerdir. MENİ HAKKINDAKİ İHTİLAF: A- Meninin necis olduğunu söyleyen alimler: 1. Sevri, Evzai, Ebu Hanife ve Malik (r.a.), meninin necis olduğuna hükmetmişlerdir. Bunlardan Ebu Hanife, meninin kuruduğu zaman ovalamakla temizlenebileceğini söylemiştir. Ahmed bin Hanbel'den yapılan bir rivayette böyledir. Bunlardan Malik ve Evzai ise: Yaş olsun kuru olsun meniyi yıkamak gerekir, demişlerdir. 2. El-Leys bin Sa'd: Meni necistir. Fakat dokunduğu yer yıkanmadan kılınan namazın iadesi gerekmez, demiştir. 3. El-Hasan bin Salib: Meni elbisede olduğu zaman çok bile olsa, bununla kılınan namazın iadesi gerekmez.. Şayet bedende ise, az bile olsa, namazın iadesi gerekir, demiştir. Meni'nin necasetine hükmeden alimler, Buhari, Müslim, Ebu Davud, ve İbn-i Maceh'in Hz. Aişe'den rivayet ettikleri ve Peygamber'in elbisesine dokunan meninin yıkatıldığına dair hadisi delil göstermişler, bir de meniyi bevl ve hayız kanına kıyaslamışlardır. B- Meninin Temiz Olduğunu Söyleyen Alimler: Şafii, Davud, İbnü'l-Münzir, Said bin El-Müseyyeb, Ata', İshak ve Ebu Sevr, meninin temiz olduğuna hükmetmişlerdir. Ahmed bin HanbeI'den yapılan iki rivayetin en sahihi de budur. Sahabilerden Ali, Sa'd bin Ebi Vakkas, ibn-i Ömer ve Aişe (r.anhum)'un meninin tahir (temiz) olduğunu söyledikleri ıivayet olunmuştur: Bu alimlerin delili meninin ovalanmasıyla yetinildiğine dair rivayetlerdir. Bunlar: Eğer meni necis olmuş olsaydı. kan ve diğer necisler gibi ovalanması yetmezdi, demişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Muaviye bin Süfyan (r.a.)'den rivayet edildiğine göre : Kendisi Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in hanımı olan kızkardeşi Ümmü Habibe (r.a.)'ya: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) içinde cinsi münasebet yaptığı elbiseyle namaz kılar mıydı? diye sordu. Ümmü Habibe de: «Evet Elbisede eza olmadığı zaman (o elbiseyle namaz kılardı.)» Diğer tahric: Nesai ve Ebu Davud AÇIKLAMA : EI-Menhel yazarı; hadiste أذى 'Eza' olarak geçen kelimeyi meni veya mezi eseri olarak açıklamış ve bu hadisin meninin. necasetine delil olarak gösterildiğini söylemiştir. Daha sonra şöyle der: Meninin necasetini ifade eden bu hadis, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in mübarek vücudundan çıkan bütün maddelerin temizliğine ters düşmez. Çünkü şer'i hükümlerde ümmetin durumu dikkate alınır. Hadis zan ile amel edilmesinin gerekli olmadığına da delalet eder. Çünkü içinde cinsi münasebet yapılan elbisenin pislenmesi kuvvetle muhtemeldir. Resul-i Ekrem (s.a.v.), bu fiili hadisiyle yakin (kesin bilgi) ile amel edilmesinin gerekliliğine ve zanlara itibar edilmemesine müslümanları irşad etmiştir. demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebü'd-Derda' (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem), mübarek başından su damladığı halde çıkıp yanımıza geldi ve tek bir elbiseyle bize namaz kıldırdı. Sarılmış olduğu elbisenin bir kenarını sağ omuzuna atarak sol kolunun altından ve diğer kenarını sol omuzuna atarak, sağ kolunun altından geçirerek göğsü üzerine uçlarını bağlamıştı. (Namaz kıldıktan sonra) geri dönünce Ömer bin El-Hattab: Ya Resulallah! Bir elbisede bize namaz kıldırıyorsun? diyerek (hükmünü öğrenmek istedi.) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) : «Evet. Tek elbisede namaz kılarım ve o elbisede.» Yani cinsi münasebette bulunmuştum.» buyurdu." Not: Bu senedin ravilerinden Hasan bin Yahya'nın zayıflığı üzerine cumhur ittifak ettiğinden dolayı isnadının zayıflığı Zevaid'de bildirilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir bin Semure (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Hanımı ile, içinde cinsi temas yaptığı elbiseyle kişinin namaz kılmasının hükmünü bir adam Nebi (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e sordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) de: «Evet, her zaman (kılabilir.) Ancak elbisede bir şey gördüğü zaman onu yıkayıncaya kadar kılamaz.»'* ' Diğer tahric: Müsned-i Hanbel: h.no: 4123 AÇIKLAMA : Bu iki hadis, ilk hadisin hükmünü teyid eder. Zevaid yazarı: Cabir'in hadisindeki isnad sahih olup, ricali sikadır, demiştir. Sindi: Cabir r.a.'in hadisinin zahiri, meninin necasetine delalet eder. Ancak şöyle denebilir: İçinde meni bulunan elbiseyle namaz kılmanın mekruhluğu kasdedilmiş olabilir. Meninin taharetine hükmedersek hadiste öngörülen yıkama, kerahatten sakınmak için olur, demiştir. Sindi'nin bu ifadesi, hadiste geçen 'şey' kelimesini meni ile yorumladığını gösterir
- Bāb: ...
- باب ...
Hemmam bin el-Haris (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir : Cerir bin Abdillah (El-Beceli (r.a.), küçük abdestini bozduktan sonra abdest aldı ve mestleri üzerine mesnetti. Bunun üzerine kendisine: Sen böyle mi yaparsın? diye soruldu. Kendisi: Ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in bunu yaptığını gördüğüm halde beni bunu yapmaktan alıkoyan nedir? dedi. Ravi ibrahim En-Nehai (dediki): Onlar (= Abdullah İbn-i Mes'ud'un arkadaşları) Cerir'in hadisinden çok hoşlanırlardı. Çünkü Cerir'in İslam'a girişi Maide suresinin (abdeste ait 6. ayetinin) inişinden sonra idi." Diğer tahric edenler: Müslim, Tirmizi ve Ebu Davud Tahare AÇIKLAMA : Kütüb-i Sitte sahiplerinin hepsi bu hadisi az bir lafız farkıyla ve aynı manayı ifade eder mahiyette rivayet etmişlerdir. Buhari'nin rivayetinde Cerir (r.a.), abdest alıp, mestler üzerine meshettikten sonra kalkıp namaz kılıyor, namazdan sonra kendisine soru yöneltiliyor. Ebu Davud'un rivayetinde Cerir (r.a.) soruyu cevaplandırdıktan sonra oradakiler: Peygamber s.a.v.'in mest üzerine meshetme işi Maide suresinin (abdest'e ait 6. ayetinde) inişinden önce idi, dediler. Cerir (r.a.): Ben, Maide suresinin (mezkur ayetinin) inişinden sonra müslüman oldum, diye cevap verdi. Beyhaki'nin süneninde İbrahim bin Ethem'in: Mestler üzerinde meshetme hakkında Cerir r.a.'in hadisinden daha güzel bir hadis işitmedim, dediği rivayet edilmiştir. '. Hadisin Manası: Hadis, Resul-i Ekrem s.a.v.'in mest üzerine meshettiğini ve bunu bizzat müşahede eden meşhur sahabi Cerir (r.a.)'in de aynı şeyi yaptığını ifade ediyor. Hadis'in ravilerinden İbrahim En-Nehai (r.a.)'in belirtiğl gibi AbduIlah İbn-i Mes'ud'un ashabı, Cerir'in hadisini çok güzel bularak beğenmişlerdir. Sebebi ise; mest üzerine meshetmeyi caiz görmeyenler şöyle iddia ederler: Resulullah s.a.v. ilk zamanlarda abdest alırken mest üzerine mesh yapardı. Abdeste ait Maide suresinin, 6. ayeti inince ayette ayakların yıkanması emredilmekle mest üzerine yapılagelen meshetme hükmü neshedilmiş oldu. Cerir (r.a.)'in hadisi bu iddiayı kökünden çürütür. Çünkü Cerir (r.a.)'in müslüman oluşu bu ayetin inişinden sonraki zamana rastlar. Çünkü abdest ayetl Beni Mustalik savaşmda inmiştir. Bu savaş hicretin 4'üncü veya 5. yılı vuku' bulmuş, Cerir (r.a.) ise hicretin 10. yılı ra.mazan ayında müslümanlığı kabul etmiştir. Eğer bu ayetin nüzulünden önce Cerir (r.a.) müslüman olmuş olsaydı söz konusu hadisinin bu ayetle mensuh olmasma ihtimal verilirdi. Bu zatın müslümanlığı ayetin nüzulumdan sonraki zamana rastlayınca anılan hadisinin mezkur ayetle mensuh olmayıp yürürlüğünün devamını bilmiş oluruz. Bu durumda hadis, ayeti hususileştirir. Yani ayakları yıkamaya ait ayetin emri ayağında mest bulunmayanlara mahsustur. Ayetle bu mananm kasdedilğini mezkur hadisler açıklar. Ebu Davud'un rivayetinde Cerir r.a.'m: Ben, Maide suresinin nüzulundan sonra müslüman oldum, mealindeki haberinden ve musannifimizin rivayetinde İbrahim (r.a.)'in: Çünkü Cerir r.a.'in müslümanlığı kabulü Maide suresinin nüzulundan sonra idi. şeklindeki sözünden maksat Maide suresinin tamamı olmayıp, suredeki abdest ayetidir. Biz de tercemede parentez içi ifadeyle buna işaret ettik. Çünkü sure'nin bazı ayetleri Cerir (r.a.)'in İslamiyeti kabulünden sonra nazil olmuştur. Nitekim hicretin 10. yılı Ramazan ayında Cerir müslüman olmuş, o yıl yapılan meşhur Veda haccında arefe günü; .... eBu gün şizin için dininizi kemale erdirdim ... » ayeti inmiştir. (Maide: 3) Mestler üzerine meshetmeyi kabul etmeyenler, mesh hadisinin ravisi Cerir r.a. 'in, Hz. Ali r.a. ile Hz. Muaviye ve taraftarları arasında cereyan eden olaylarda Hz. Ali r.a.'den ayrıldığını iddia ederek, onu zayıflatmak istemişler ise de bu tutarsızdır. Çünkü Cerir (r.a.} , Hz. Ali r.a.'den ayrılmamış olup, bazı mazeretler sebebiyle bu olaylara katılmamıştır. Kaldı ki İmam ve Hafız olan Muhammed bin İbrahim El-Vezir, Ehl-i Beyt'in büyük imamları ve etbalannın rivayetleriyle sabit olduğu vechile, sahabiler arasında cereyan eden müessir olaylar:'dan önce olsun sonra olsun sahabilerin rivayetinin makbul oldugu hususunda icma' vardır. Mest hadislerinden kurtulmak için bu yüce sahabiye kusur isnad etmek yersiz olup islam alimleri kat'iyyen böyle bir şeye iltifat etmemişlerdir .. İbnü'l-Münzir, . İbnü'l-Mübarek'in şöyle soylediğini nakletmiştir: 'Mestler üzerine meshetmenin caizliği hususunda sahabiler arasında ihtilaf yoktur. Çünkü caizliği inkar ettiği rivayet olunanlardan başka caizliği sabit gördüğü rivayeti de vardır.' EI-Hafız da EI-Fetih'te şöyle der: Hadis hafızlarından bir cemaat; mestler üzerine meshetmek mütevatirdir demişlerdir: 'Hadisçilerden bir cemaat meshe ait ravileri toplamışlar, sayılan sekseni bulmuştur. İmam Ahmed: 'Mesh 'hakkında sahabilerden kırk tane merfu' hadis vardır, demiştir. Ebul'l-Kasım İbn-i Müneddeh, Tezkiresinde mesh hadisinin ravilerini ismen zikrederek seksen sahabi'yi bulduğunu zikretmiştir. Tirmizi ve Beyhaki de sünenlerinde bu sahabilerden, bir cemaati zikretmişlerdir. HADİSİN FIKIH YÖNÜ : 1- Mestler üzerine meshetmek meşrudur. 2- Zamanına göre şer'i şerif'e muhalif bir şeyi gören kimse susmamalı. Güzel yolla itiraz etmelidir. 3- Yaptığının doğruluğuna inanan kimse, bir itiraza maruz kaldığı zaman dayandığı delili açıklamalıdır. 4- İtiraz eden kişi, gösterilen delile vaki tenkitleri söyleyebilir. 5 - İtiraza maruz kalan kişi, o tenkitleri cevaplamak suretiyle delilinin sıhhatını göstermelidir. 6 - İhtiyaç zamanında, tarihi delil göstermek caizdir. Nitekim Cerir r.a., müslümanlığı kabul ettiği tarihi; mestler üzerine meshetme hükmünün devam ettiğine ve mensuh olmadığına delil göstermiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Huzeyfe (bin Ee-Yeman (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem). abdest aldı ve mesüerinin üzerine meshetti. AÇIKLAMA : Bu hadisi Kütüb-i Sitte sahipleri rivayet etmişlerdir. Rivayetlerin bir kısmı daha. uzun olup, meshetme konusu dışında kalan bazı hususları da beyan eder. Yeri olmadığı için burada anlatılmasına gerek yoktur
- Bāb: ...
- باب ...
Muğtre bin Şu'be (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) abdestini bozmaya çıktı. Muğire de içinde su bulunan bir matara ile Onu izledi. Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve sellem) ihtiyacını giderdikten sonra (gelip) abdest aldı ve mestler üzerine meshetti." AÇIKLAMA : Bu hadisi Buhari, Müslim ve, Sünen sahipleri' uzun ve kısa metinler halinde rivayet etmişlerdir. Bazı lafızlarda değişiklik varsa da hepsi Peygamber (s.a.v.)'in abdest aldığında mestler üzerine meshettiğini bildirmektedirler. Bu hadisde mestler üzerine meshetmenin meşruluğuna delalet eder. İmamiye mezhebine mensub olanlar ile hariciler ve Ebu Bekir bin Davud Ez-Zahiri. mestler üzerine meshetmenin caiz olmadığını söylemişlerdir. Bunlarabdest almaya dair Maide suresinin 6. ayetini delil göstererek; bu ayette ayakların yıkanması emredilmiştir, derler. Ayrıca Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in abdest almayı öğrettiği şahsa: ''... Ve ayağını yıka .'' buyurması ve mestler üzerine meshetmekten bahsetmemesine dayanırlar. Bir de: 'Abdestte yıkanmayan topuklara azab olsun.' ile ayakları yikadıktan sonra: 'Ayakların yıkanması olmaksızın, Allah namazı kabul etmez.' mealIerindeki hadisleri mesned gösterirler ve meshe aİt hadislerin abdestayetiyle mensuh olduğunu söylerler. Alimlerin cumhüru mestler üzerine meshetmenin caizliğine hükmetmişlerdir. Hanefi alimlerinden İbnü'l-Himan Fethu'l-Kadir'de: 'Meshe ait hadisler çoktur. Ebu Hanife: Gün ışığı gibi apaçık delilleri bulduktan sonra mestler üzerine meshetmeyi caiz gördüm. Bunu caiz görmiyenin küfre gitmesinden endişelenirim. Çünkü bu hususta gelen eserler, tevatür haddini bulmuştur, demiştir. Ebu Yusuf da; Meshe ait haber meşhur olduğu için bununla ayetin neshi caizdir, demiştir' diye nakleder. El-Ayni de : Meshetmenin caizliğini hiç kimse inkar edemez. Ancak sapık bid'atçı inkar edebilir, demiştir. Hasan-i Basri de: 'Ben, yetmiş sahabiyle görüştüm. Hepsi mestler üzerine meshetmeyi meşru sayıyorlardı.' demiştir. Şafiiler'den Nevevi: İcma'ın oluşmasında sözü muteber olan bütün alimler hazarda ve seferde, ihtiyaç olsun olmasın mestler üzerine meshetmenin caizliği husüsunda, icma' etmişlerdir. Hatta. evinden çıkmayan kadın ve yürüyemeyen sakat kimse bile meshedebilir. Yalnız, Şiiler ve Hariciler, meshin caizliğini inkar etmişler ki, bunların muhalefeti muteber değildir. Malik'in mezhebi de meşhur rivayete göre cumhurun mezhebi gibidir. Sayılamıyacak kadar çok tabii bu hususu sahabilerden rivayet etmişlerdir. Ali, Aişe, İbn-i Abbas ve Ebu Hureyre (r.anhum)'un mestler üzerine meshetmeyi kabul etmediklerine dair yapılan isnad sabit değildir. Hz. Ali (r.a.)'e «Kitab. mestleri geçti.» şeklinde izafe edilen eser muttasıl bir isnad ile rivayet edilmemiştir. Hz. Aişe (r.anha)'nın: Mestler üzerine meshetme hükmü Ali bilir, diyerek mes'eleyi Hz. Ali'ye havale ettiği sabittir. İbn-i Abbas ise, abdest ayetinin inişinden sonra Peygamber (s.a.v.)'in meshetmesi sabit olmadığı zaman bundan kerahat ettiği, bilahare Peygamber (s.a.v.)'in meshettiği sabit olunca buna rücu' ettiği sabittir. Ahmed bin Hanbel; Meshin inkarı hakkındaki Ebu Hureyre'nin hadisi sahih olmayıp batıldır, demiştir. Menhel yazarı yukarıda verilen bilgiyi naklettikten sonra şöyle der: «Yukarıda işaret edilen abdest ayetine ve hadislere dayanarak meshin caiz olmadığını söyliyenlerin sözü reddedilmiştir. Şöyle ki; Ayetin hadisleri nesh ettiğine dair sözleri tutarsızdır. Çünkü Ayet Müreysi savaşında nazil olmuş, halbuki Muğire'nin bu hadiste anlattığı olay, Müreysi' savaşından sonra vuku bulan Tebuk savaşında meydana gelmiştir. Cerir (r.a.)'in (543 nolu) hadisi, Peygamber (s.a.v.)'in bu ayetin inişinden sonra meshettiğini ispata kafidir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn-i Ömıer (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Kendisi Sa'd bin Malik (r.a.)'in mestleri üzerine meshettiğini görmüş ve: Hakikaten siz bunu (nasıl) yapıyorsunuz? (diyerek bu hareketi yadırgamış) sonra ikisi beraber Hz. Ömer (r.a.)'in yanında toplanmışlar ve Sa'd (r.a.) Ömer (r.a.)'e mestler üzerine meshetme hakkında kardeşimin oğluna (İbn-i Ömer'e) fetva ver, demiş, bunun üzerine Ömer (r.a.) : «Biz Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) ile beraber bulunurken mestlerimiz üzerine meshederdik. Böyle yapmakta bir beis görmeyiz.» demiş ve bunun üzerine İbn-i Ömer (r.a.) : Kişi, büyük abdesti bozmaktan gelse bile (meshedebilir mi?) diye sormuş, Ömer (r.a.) de: Evet, diye cevap vermiştir.»" Not: . Hadlsin İsnadının sahlh ve ricalinin sika olduğu;. yalmz ravllerden Said bin Ebi Arube'nin tedlis yaptığı, bu hadisi an'ane ile rivAyet ettiği, son zamanlarında ihtilat ettiği ve hadisin Sahih-i Buhari'de başka bir uslub ile rivayet. edildiği,. Zevaid'de bildirilmiştir. AÇIKLAMA : Bu hadis de mestler üzerine meshetmenin cevazına. delildir. Buhari'deki hadis, mealen şöyledir: Sa'd bin Ebi Vakkas r.a.'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: ''Resulullah (s.a.v.) mestler üzerinde meshederdi. Abdullah bin Ömer r.a., bu durumu (babası) Ömer r.a.'e sormuş, O da şöyle cevap vermiştir: Evet (Nebi meshetti.) Sa'd r.a. Nebi (s.a.v.)'den sana bir şey rivayet ettiği zaman, artık onu başkasına sorma.'' Rivayete göre Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a.) Irak'ta hazer halinde iken meshetmiş, bunu gören AbduIIah İbn-i Ömer r.a. itiraz etmiş, O da Resulullah (s.a.v.)'den bunu gördüğünü söylemiş, daha sonra, ikisi Ömer r.a.'in yanında buluşunca Sa'd, İbn-i Ömer r.a.'e: 'Babana meshin hükmünü sorsana, demiş, o da sormuş ve babası böyle cevap vermiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl es-Saidi. (r.a.)'den rivayet edildiğine göre demiştir ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) mestler üzerine meshetti ve mestler üzerine meshetmeyi bize emretti." Not: Ravi Abdülmüheymin'in. zayıflığına cumhur ittifak ettitiği için isnadın zayıf olduğu. Zevaid'de bildirilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes bin Malik (r.a.)'den rivayet edildiğine göre demiştir ki : Ben. bir yolculukta Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in beraberinde idim. O: «Su varım?» diyerek (su istedi, bunun üzerine su hazırlanınca) abdest aldı ve mestleri üzerine mesh etti. Sonra orduya yetişerek onlara namaz kıldırdı." Not: Zevaid'de: Bu isnad, zayıf ve munkati' bir isnaddır. Ebu Zür'a, Horasanlı Ata'nın Enes bin Malik'ten hadis işitmediğini söylemiş; Akili de. Ömer bin El-Müsenna'nın hadisinin mahfuz olmadığını söylemiştir. denııir
- Bāb: ...
- باب ...
Büreyde (bin el-Husayb) (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Necaşi, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve SelIem)'e bir çift siyah ve sade mesti hediye olarak gönderdi. O da bunları giydi. Sonra abdest aldı ve bunların üzerine meshetti. Diğer tahric: Ahmed bin Hanbel, Tirmizi, Ebu Davud ve Beyhaki
- Bāb: ...
- باب ...
Muğire bin Şu'be (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) mestin üstüne ve altına meshetmiştir. Not: Senedde ravilerden El-Velid'in tedlisçi olduğu, Sevr'in Reca* bin Heyvet'ten hadis işitmediği ve El-Muğire'nin katibinin (verrad) meçhul olduğu halde hadisi mürsel rivayet ettiği söylenmişse de, şöyle cevap verilmiştir: El-Velid: »- = «Bize Sevr tahdis etti.» demiştir. Bunda tedlis yoktur. Sevr'in Reca'dan hadis işittiğini BeyhakI tesbit ederek; Sevr'in de : — «Bize Reca' tahdis etti, dediğini belirtmiştir. El-Muğtre'nin katibi de, El-Muğire'yi zikretmiştir. Bunun iğin hadiste mürsellik yoktur. İbn-i Maceh'in açıkladığı gibi Muğire'nin katibinin adı Verrad'dır. Künyesi ise Ebu Said'dir. Şa*bl ve başkası ondan rivayet etmişlerdir. (Artık katibin meçhul olmadığı anlaşılır.) Diğer tahric: Ahmed, Tirmizi, Ebu Davud, Darekutni, Beyhaki ve İbnü'l-Carud AÇIKLAMA : Nevevi, hadisçilerin bu hadisi zayıf gördüklerini söylemiştir. EI-Menhel yazarı «Mesh" babında rivayet olunan bu hadisin izahını yaparken şöyle der: Buhari, Ebu Zur'a, Tirmizi, Ebu Davud ve Şafii gibi büyük hadis imamları ve müteahhirinden İbn-i Hazm bu hadisi zayıf görmüşlerdir. Doğrusu da budur. Bu hadis, sahih hadislerin hepsine muhaliftir. (Çünkü sahih hadisler Nebi (s.a.v.)'in, mestlerinin yalnız üst kısmına meshetmekle yetindiğine delalet ederler. Bu hadis ise mestlerin hem üstüne, hem altına meshettiğini bildirir. Bu hadisin zayıflığına ait illetlerin bir kısmı müessir değil ise de hadisin sıhhatına mani olacak derecede etkili olan kısmı da vardır. Nitekim yalnız El-Velid bin Müslim hadisi mevsul olarak isnad etmiş, kendisinden daha yüce ve hıfzı daha kuvvetli olup, hadiste imam sayılan AbduIIah bin El-Mübarek hadisi mürsel olarak rivayet etmiştir. Çünkü onun rivayetinde El-Muğire'nin katibi doğrudan Peygamber (s.a.v.)'den naklediyor. Abdullah bin El-Mübarek ile El-Velid bin Müslim, ihtilafa düştükleri zaman Abdullah'ın dediği makbuldür. Hadis hafızlarının bir kısmı: El-Velid bi Müslim, bu hadiste iki yerde hata etmiştir. Birincisi, Reca' El-Muğire'nin katibinden işitmemiştir. An'ane ile ondan nakletmiştir. İkinci hata, Sevr, Reca'dan işitmemiştir, demişlerdir. 'Üçüncü bir hata var. O da şudur ki; Hadisin mürsel oluşu doğrudur. Hadis hafızlarının hepsi bunu beyan etmişlerdir. Şafii de, hadisin zayıflığını belirtmiş olup, mestlerin hem üstüne, hem altına meshetmenin daha iyi olması hususunda Beyhaki ve başkasının İbn-i Ömer (r.a.)'den rivayet ettikleri esere itimad etmiştir.'' VACİB VE SÜNNET OLAN MESH MİKTARINDAKİ İHTİLAF : EI-Menhel yazarı, aynı babta ihtilafla ilgili olarak şöyle der: "Alimler, vacib olan mesh miktarı ile sünnet olan mesh miktarı hakkındaki muhtelif görüşler beyan etmişlerdir: 1- Maliki alimlerinin meşhur kavline göre mestlerin üst kısmının tamamını topuklara kadar meshetmek vacibtir. Altını meshetmek de sünnettir. Sünnet olan meshin yapılışı şöyledir: Kişi, sağ elini, sağ ayağının parmak uçlarına üstten bırakır. Sol elini de ayak parmaklarının altına bırakarak her iki elini beraber topuklara kadar çeker. Sol ayağın meshine gelince, bunun tersine sağ elini, sol ayağının altına ve sol elini ayağın üstüne bırakarak yine parmak uçlarından topuklara kadar her iki elini çeker. 2- Şafii alimlerinin meşhur kavline göre mestin üst kısmından ve abdestte yıkanması farz olan herhangi bir yere meshetrnek vacibtir. Mestin hem üstünü, hem altını çizgiler halinde meshetmek sünnettir. Yapılış şekli için en sevaplı olanı şudur ki; Kişi, sağ elini sağ ayağının parmak uçlarının üstüne ve sol elini aynı ayağının topuğunun altına bıraktıktan sonra, sağ elini bacağa doğru ve sol elini parmak uçlarına doğru çeker. (Sol ayağının meshinde sağ el topuğun altına ve sol el ayağın parmak uçlarına bırakıldıktan sonra aynı şekilde çekilir.) 3- Hanefi alimlerine göre vacib olan miktar mestin üst kısmından elin serçe parmağıyla üç parmak kadar meshetmektir. Mestin içine, kenarlarına ve altına meshetmek sünnet değildir. Müstahab olan mesh şekli budur. Kişi sağ elin parmaklarını sağ ayağın parmaklarının hizasına üstten bırakır. Sol elin parmaklarını da sol ayağın parmaklarının üstüne bıraktıktan sonra ellerini bacağa doğru çeker. Parmaklarla beraber el ayasını da mestlere sürerse daha iyidir. Meshin çizgiler halinde olması daha makbuldür. 4- Hanbeli alimleri; mestin üst kısmının çoğuna meshetmek caizdir, mestin altını ve topuğunu meshetmek yerine geçmez. İki ayagı beraber meshetmek sünnet değildir. Sünnet olan mesh şekli şöyledir: Mesh işi sol el ile yapılmalı, el parmakları birbirine yapışmamalı, ayak parmaklarının uçlarından bacağa doğru yapılmalıdır, demişlerdir. HADiSiN FIKIH YÖNÜ : Hadis, Peygamber (s.a.v.)'in, mestin üstüne ve altına meshettiğine delalet eder. Fıkıhçıların bu konudaki görüşleri yukarıda beyan edilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem), abdest alan ve bu arada (ayaklarındaki) mestleri yıkayan bir adam'ın yanmdan geçti. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), mübarek eliyle sanki onu mestlerini yıkamaktan men. edercesine işaret ederek: «Sen, ancak meshetmekle emr olunmuşsun.» buyurdu ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) mübarek eliyle ayak parmakları uçlarından bacak mafsalına doğru çekerek ve parmaklarıyla çizgiler çizerek «Şöyle» buyurdu. Not: Sindi şöyle demiştir: Zevaid sahibi bu hadisi zikretmemiştir. Zannımca bu hadis de Zevaid (Kütüb•i Hamse'de bulunmayan) kısmındandır. Senedinde Bakiyye adlı ravi vardır. Bu ravinin sika olup olmadığı hususunda konuşulmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Şüreyh bin Hani' (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Ben mestler üzerine meshetmek durumunu Hz. Aişe'ye sordum. Bana: Ali'ye varıp onu sor. Çünkü O, bunu benden daha iyi bilir. (Çünkü O, Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve sellem) ile yolculuk ederdi.) dedi. Bunun üzerine ben, Ali (r.a.)'e gelerek, meshetme durumunu sordum. Ali (r.a.) buyurdular ki : Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem), mukim için bir gün bir gece, misafir için de üç gün üç gece olmak üzere meshetmeyi bize emretti
- Bāb: ...
- باب ...
Huzeyme bin Sabit (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir : «Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem), mestler üzerine meshetmek (hususunda) misafir için üç gündük bir süre) tayin etti. Eğer soru sahibi sorusuna devam etseydi (sürenin arttırılmasını isteseydi) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem), süreyi beş kılacaktı.» Tahric: Tirmizi ve Ebu Davud'un da rivayet ettikleri Huzeyme'nin bu hadisi için müteaddid senedler zikretmişlerdir. AÇIKLAMA : "MestIer üzerine mesh etmek süresi misafir için üç gün, mukim için de bir gün bir gecedir.'' mealindeki metnin hasen-sahih olduğu Tirmizi'de belirtilmiştir. Ebu Davud'un diğer bir senedinde ravi şöyle der: 'Eğer biz, misafir için meshetme süresinin uzatılmasını isteseydik, Resul-i Ekrem (s.a.v.), süreyi uzatacaktı.' El Menhel yazarı: Bu parça ile ilgili olarak, ravinin bu sözünden şu netice çıkar, demiştir: 'Lakin biz sürenin fazlalaştırılmasını istemedik, Resul-i Ekrem (s.a.v.) de süreyi üç günden fazlalaştırmadı. Bu durumda, bu rivayet ile bundan önceki rivayet arasında ihtilaf yoktur. Bilindiği gibi kitabımızdaki rivayette mukim için mesih süresinden bahsedilmemiştir. Ebu Davud ve Tirmizi'de görüldüğü gibi onun süresi de tahsis edilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Huzeyme bin Sabit (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: «Mestler üzerine meshetmek hususunda misafir için süre üç gündür.» Sanımca: «...ve Üç gece...» buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Sahabiler: Ya Resulallah! Mestler üzerine meshetme süresi nedir? diye sordular. O da: ‘‘Misafir için geceleriyle beraber üç gündür. Mukim için de bir gün bir gecedir.’’
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Bekre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Misafir abdest alıp, mestlerini giydikten sonra abdest bozduğu zaman geceleriyle beraber üç gün üç gece ve mukimin bir gün bir gece meshetmesini Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve sellem) ruhsat olarak caiz kılmıştır. AÇIKLAMA : Tirmizi'nin şerhi Tuhfe'de belirtildiğine göre, Ebu Bekre'nin hadisini İbn-i Huzeyme ve Darekutni de rivayet etmişler, Hattabi de isnadının sahih olduğunu söylemiştir. El-Münteka'dan naklen verilen bilgiye göre buralardaki hadis metni mealen şöyledir: ''Misafirin, geceleriyle beraber üçgün, mukimin'de bir gün bir gece mestleri üzerine meshetmelerine, mestlerini abdest aldıktan sonra giymişlerse ruhsat verilmiştir.'' Bu rivayete göre abdest aldıktan sonra, mestlerini giymiş olma şartı misafirde arandığı gibi mukimde de aranıyor. Bu hususta alimlerin ittifakı vardır. Yani bu şart bakımından misafir ile mukim arasında bir fark yoktur. Kitabımızdaki rivayette, misafirin abdest alıp mestlerini giymiş olma şartı, mukim için zikredilmemiş ise de melhuzdur. MESH SÜRESİ HUSÜSUNDAKİ ALİMLERİN GÔRÜŞÜ : Bu babta geçen hadisler bu sürenin mukim için bir gün bir gsce, misafir için de üç gün üç gece oldugupu ispat eder. Menhel yazarı ''Mesih süresi'' babında alimlerin görüşünü şöyle anlatır. Sahabilerin, Tabiilerin ve onlardan sonra gelen fıkıhçıların alimlerinden meydana gelen cumhura göre mesh süresi mukim için bir gün bir gece, misafir için de üç gün üç gecedir. Ebu Hanife, Şafii, Ahmed bin Hanbel, Sevri, Hasan bin Salih ve İshak bin Rahuye'nin, mezhebi budur. Hattabi: Meshin muayyen bir süreyle sınırlı oluşu tüm fıkıhçıların sözüdür demiştir. İbn-i Abdi'l-Berr de: 'Tabiilerin çoğu ve fıkıhçılar bu görüş üzerinde müttefiktirler. Bence de ihtiyatlı olanı budur. Çünkü meshetmenin caizliği tevatürle sabittir. Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat bu konuda müttefiktirler. Gönül, onların ittifakında yatışmıştır. Alimlerin çoğu.: Mukimin bir gün bir geceye ait beş vakit namazdan misafirin de üç gün üç geceye ait onbeş vakit namazdan fazlası için meshetmesi caiz değildir, dediklerine göre ilim adamına, uyması vacip olan şey, namazını kesin bilgi ile kılmasıdır. Bütün alimler ittifak etmedikçe kesin bilgiye göre ayakları yıkamak gerekir. Meshe ittifak ettikleri takdirde meshetmek de sağlam ve kesin bilgiye dayalı olur. Alimler. üç günden fazla süre için misafirin meshedebileceğine ve bir gün bir geceden fazla mukimin meshetmesinin caiz olduğuna icma' etmemişlerdir. Bu nedenle en sağlam iş bu süreyi aşmamaldır, demiştir.'' Cumhürun gösterdikleri delilIer çoktur. Huzeyme bin Sabit'in (553 - 554 nolu) hadisi. Şüreyh bin Hani'in (552 nolu) hadisi, Safvan bin Assal'ın hadisi bu cümledendir. şureyh bin Hani'in hadisini Ahmed, Nesai ve ibn-i Mace rivayet etmişlerdir. Safvan bin Assal'ın hadisini Ahmed ve İbn-i Huzeyme rivayet etmişlerdir. Huzeyme bin Sabit'in hadisini de, El-Hafız'ın Telhis'te beyan ettiği gibi Şafii, Ahmed, Nesai' Ebu Davud, Tirmizi, İbn-i Maceh, İbn-i Huzeyme, İbn-i Hibbanı, Darekutni ve Beyhaki rivayet etmişlerdir, Tirmizi bu hadisin hasen-sahih olduğunu, Buhari de hasen olduğunu söylemiştir. Mestler üzerine meshetmek için süre tahdidi olmayıp hazer ve seferde kişi, dilediği sürece mestler üzerine meshedebilir, diyenler de olmuştur. Şa'bi, Ebu Seleme bin Abdurrahman, El-Leys, Rabia ve meşhur rivayete göre Malik bunlardandır. Bunların delili, Ebu Davud'un Huzeyme bin Sabit'e ait bir rivayetindeki; ''Eğer biz mesh süresinin arttırılmasını Peygamber (s.a.v.)'den isteseydik süreyi bize arttıracaktı.'' parçasıdır. Ve (557 - 558 nolu hadis gibi) buna benzeyen bazı hadislerdir. . İbn-i Seyyidi'n-Nas, Tirmizi'nin şerhinde: «Eğer bu fıkra sabit olmuş olsaydı bile meshin süresiz olduğunu söyleyenler için delil olmazdı. Çünkü bu ifade açıktır ki, onlar sürenin arttırılmasını istememişler ve arttırılmamıştır.'' Bu grup alimlerin gösterdikleri hadislerin hepsi zayıftır. (EI-Menhel yazarı, bu hadisleri ve zayıf oluşlarının nedenlerini bir bir anlatır, Çok uzun olduğu için buraya almaktan vazgeçtim) Menhel yazarı daha sonra şöyle der: Eğer meshin süresiz yapılabileceğine delil gösterilen hadisler sahih olsaydı, şöyle yorum yapılacaktı: ''Mukimin günü ve misafirin üç günü dolunca mestlerini çıkarıp, ayaklarını yıkamaları kaydıyla kişi, yıllarca mesh işine devam edebilir. Yukarıda verilen bilgiyi edindikten sonra en sağlamı ve ihtiyatlısı. mesh süresinin sınırlı olduğuna dair hadislerle amel etmektir. Tanınan süre, 556 nolu hadiste işaret edildiği gibi mestler giyildikten sonra abdest bozulduğu zamandan itibaren başlar. Mestleri giyme zamanından veya mestler üzerine meshetme zamanından başlamış olmaz
- Bāb: ...
- باب ...
Evinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in her iki kıble (Ka'be ve Mescid-i Aksa')'ya doğru namaz kılmış olduğu Ubeyy bin imare (r.a.) 'den rivayet edildiğine göre : Kendisi, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'e: Mestler üzerine meshedeyim (mi?) diye sormuş. Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve sellem) : — «Evet, buyurmuştur. Ubeyy (r.a.) : — Bir gün (mü?) diye sormuş, Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve sellem): — «Ve iki gün de (meshedebilirsin)» buyurmuştur. Ubeyy (r.a.) : — Ve üç gün de (mi?) diye sormuş ve nihayet yedi güne kadar (olan hükmü sorarak) ulaştırmış. Resul-i Ekrem (Sallallahu aleyhi ve sellem) de : — «Ve sana zuhur eden sürece (meshedebilirsin) buyurmuştur.» Not: Nevevi: Bu, hadis ehlinin ittifakı ile zayıf olan bir hadistir, demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ukbe bin amir el-Cüheni (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Kendisi, Mısır'dan Ömer bin El-Hattab (r.a.)'in yanına gelmiştir. Hz. Ömer (r.a.) Ona: Kaç günden beri sen mestlerini çıkarmamışsın, diye sormuş ? Kendisi: Cuma'dan cuma'ya kadar, diye cevaplamış, Hz. Ömer de: Sünnet'e isabet etmişsin, demiştir. AÇIKLAMA : Birinci hadis, mestler üzerine meshetmenin belirli bir süreye bağlı olmadığına delalet eder. Ancak notta işaret edildiği gibi hadis Alimlerinin ittifakıyla zayıf görülmüştür. Bu hadisi Beyhaki , Hakim ve Tahavi de rivayet etmişlerdir. Ebu Davud da iki senedle rivayet etmiş ve isnadında ihtilaf bulunup, kuvvetli olmadığını belirtmiştir. Sindi, Hadis'in zayıf olduğunu belirttikten sonra şöyle bir yorum yapıldığını ifade eder: "Sahih hadislerle sabit olan meshetme süresi şartına riayet etmek halinde uzun zaman mestler üzerine mesh yapılabileceği kasdedilmiş olabilir.'' İkinci hadise gelince; Hz. Ömer r.a.'in Ukbe'ye söylediği: 'Sen sünnete isabet ettin' sözünde, bu işin Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in sünnetine uygunluğuna dair bir delil yoktur. Çünkü sünnet, bazen Resul-i Ekrem (s.a.v.) tarafından olduğu gibi dört halife'ye ait de olabilir. Nitekim bir hadis de : ''Benim sünnetime ve Hulafa-i Raşidin sünnetine sarılınız'' buyurulmuştur. Hulafa-i Raşidin'den olan Hz. Ömer r.a.'in Ukbe'ye dediği görüşü benimsemiş olabilir. Ve kendi görüşüne sünnet adını vermiş olabilir.' Sindi der ki: 'Bir sahabi yapılan bir işin isabetli oldugunu söylediği zaman, meşhur kavle göre bu söz merfu' hadis yerine geçer. Durum böyle olunca. hadis, mesh'in süresizliğine delalet eder. Fakat şöyle denilebilir: Sahabinin böyle bir tabiri merfu' hadis gibi olsa bile serahaten merfu' olan hadis kuvvetini taşımaz. Dolayısıyla sarahaten merfu' olan hadis buna tercih edilir. Soru ve cevabın meshetme müddetine ait şartına riayet etmekle beraber, uzun süre mestlerin giyilmesi ve üzerine mesh yapılması hakkında cereyan etmiş olması muhtemeldir." EI-Menhel yazarı bu hadisle ilgili olarak şöyle der: ''Hz. Ömer r.a.'den yapılan bu rivayete karşı meshin muayyen süre ile sınırlı olduğuna dair, müteaddit hadisler kendisinden rivayet edilmiştir. Bu cümleden olarak: Süveyd b. Cafie'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Hz. Ömer r.a. ile rahatça konuşmaya cesaretli olan Benane El-Ca'fiye: 'Mestler üzerine meshetmek durumunu Hz. Ömer r.a.'e sor," dedik. Kendisi de sordu, Hz. Ömer r.a.: ''Misafir için üç gün ve mukim için bir gün bir gece meslıetmek caizdir.'' dedi. Zeyd bin Veheb'den de rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Mest1er üzerine meshetmek hakkında Hz. Ömer r.a., bize mektup yazarak misafirin uç gün mukim'in bir gün bir gece meshedebileceğini bildirmiştir, dedi. Tahavi şerhi Meani'l-Asar kitabında bu iki eseri rivayet ederek: İşte Ömer r.a., meshin belirli bir süreyle kayıtlı olduğuna dair Resul-i Ekrem s.a.v.'den rivayet olunan sahih hadislere muvafık olarak söylenmiştir, der.'' Bu konu hakkında bir önceki babta geniş malumat verilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
El-Muğire bin Şu'be (radiyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre : Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) abdest alırken çorapları ve pabuçları üzerine meshetmiştir." Not: Ebu Davud : Abdurrahman bin Mehdi, bu hadisi anlatmazdı. Çünkü El-Muğire'den ma'ruf olan rivayet Nebi (s.a.v.)'in mestler üzerine meshetmesidir, demiştir. El-Hafız da: Abdurrahman bin Mehdi ve başka hadis imamları El-Muğire"nin bu hadisini zayıf saymışlardır, demiştir. Diğer Tahric: Tahavi, Tirmizi, ve Ebu Davud AÇIKLAMA : Tirmizi; hadisin hasen-sahih olduğunu söylemiştir. fakat Ebu Davud notta belirtildiği gibi hadisi zayıf görmüş ve Peygamber (s.a.v.)'in mestler üzerine meshettiğine dair Muğire r.a.'nin rivayeti ma'ruf olduğu için; Abdurrahman bin Mehdi'nin bu hadisi rivayet etmediğini söylemiştir. EI-Menhel yazarı: ''Fıkıhçılar ile hadisçilerin bir kısmı bu hadisi zayıf görmüştür, der. Daha sonra Abdurrahman bin Mehdi'nin söz konusu hadisi rivayet etmemek için gösterilen gerekçenin şu şekilde reddedildiğini nakleder: Peygamber (s.a.v.)'in mestler üzerine mesh ettiğine dair El-Muğire r.a.'in rivayeti bu rivayete muhalif değildir. Çünkü El-Muğire r.a.'in Peygamber (s.a.v.)'in mestler üzerine meshettiğini görünce, bunu rivayet etmesi; başka bir zaman da çoraplar üzerine meshettiğini gördükten sonra bu hali de rivayet etmiş olması muhtemeldir. Beyhaki Çoraplar üzerine mesh'e ait El-Muğire'nin hadisi münkerdir. Süfyan-i Sevri, Abdurrahman bin Mehdi, Ahmed bin Hanbel, Yahya bin Main, Ali bin El-Medeni ve Müslim bin El-Haccac, bunu zayıf görmüşlerdir, demiştir.'' HADİSİN MANASI: Çorap diye terceme ettiğimiz kelime başlıkta ve hadiste 'Cevreb' olarak geçer. Bu kelime ile ilgili olarak EI-Menhel'de şu malümat vardır: ''Cevreb, pamuk veya keten yahut yünden mest şeklinde imal edilir. EI-Lisan yazarı; Ccvreb, ayak sargısıdır, demiştir. Dehlevi de: Cevreb, mesti kir ve ıslaklıktan muhafaza etmek ve soğuktan korunmak için mest üzerine giyilen ve topukları kapatan bir mest çeşididir, demiştir. El-Ayni de: İklimi soğuk olan Şam dolaylarındaki halkın soğuktan korunmak için bükülmüş yüri ipliğinden imal edilen ve topukların yukarısına kadar ayağa giyilen bir giyecektir, demiştir.'' Hadisin: ''Çorapları ve pabuçları üzerine meshetmiştir.'' ifadesinin manası ile ilgili olarak EI-Menhel yazarı şöyle der: ''Yani pabuçları ve çorapları meshetmiştir. Çorapıarın meshi esastır. Ayaklann yıkanmasına bedel olan mesh işi budur. Pabuçlar üzerine, fazilet için meshetmiştir. Pabuç; lügatta ve arapların örfünde; mestten ayrı bir şeydir. İbnü'l-Arabi: (Pabuç olarak tarif ettiğimiz) ''Na'l'' , Peygamberlerin libasıdır. Halkın tıkalarındaki çamur nedeniyle başka ayakkabılar imal etmiştir. Peygamber (s.a.v.)'in na'lında kıl yoktu. Iki adet sınmı vardı. Katade' den rivayet c edildiğine göre kendisi Enes bin Malik'e Peygamber (s.a.v.) 'in na'lının şeklini sormuş. Enes de: İki sınmlı idi, demiştir. İbnü'l-Cevzi: Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in Na'lininin iki sınmı vardı. Bir sının ayağın büyük parmağı ile yanındaki parmak arasından, diğeri de orta parmak ile küçük parmağın yanındaki parmak arasından geçirilerek ayak üzerinde bulunan üçüncü sınmla birleştirildi. Şemail-i Tirmizi'nin şerhinde böyle anlatılmıştır, der. Hadis, pabuçlar giyilmiş iken, çoraplar üzerine meshetmenin meşruluğuna delalet eder. Fakat, yalnız patuçların üzerine meshetmenin caizliğine delalet etmez. İbnü'l-Kayyim, Tehzibu's-Sünen'de: Beyhaki demiş ki: Ebu'l-Velid, çorapların meshine ait hadisi şöyle yorumIamıştır: Yani altına deri geçirilmiş olan çoraba meshetmiş. Çoraba ve pabuca ayrı ayrı meshetmemiştir. 'Bence zahir şudur ki: Müstakil pabuçlar altında giyilmiş olan çoraplara meshetmiştir. Metindeki ifade tarzı buna delalet eder. Çorabın altına geçirilmiş olan deriye arapların lügatında "Na'l" denmez .. .' Alimler çoraplar üzerine meshetme hususunda ihtilaf etmişlerdir. Hanefi alimleri Ahmed bin Hanbel İshak. bin Rahuye, Sevri ve İbnü'l-Mübarek: Buna meshetmek caizdir, demişlerdir. Çoraplar mücelled yani, her tarafına deri çekilmiş olabilir. Münaal, yani yalnız altına deri çekilmiş olabilir. Sahin yani ayakta durabilen, kalın ve su geçirmiyecek şekilde sık dokunmuş olabilir. Dayanıklığı bakımından mezhebIere göre ayrı bir takım şartlar vardır. (Mesela Hanefi alimlerine göre koşulan şartlardan birisi; üzerinde üç mil kadar yürümeye dayanıklı olmasıdır.) Maliki alimleri: Çoraplar üzerine meshedebilmek için üstüne ve altına deri çekilmiş olması şarttır, demişlerdir. Ebu Hanife sahin olan çoraplar üzerinde meshetmeyi caiz görmezdi. Fakat vefatından üç gün ve bir rivayete göre bir hafta önce hastalığında sahin çorapları üzerine meshederek: Ben halka yasaklamış olduğum şeyi yaptım, demiştir. Şafii alimlerine göre ard-arda üzerinde yürümeye dayanıklı olup, su geçirmeyen mest ve benzeri giyecek üzerine mesh yapılabilir. Her tarafına veya bir kısmına deri cekilmiş olsun olmasın farketmez. Mühim olan, onun sağlamlığı, dayanıklığı ve su geçirmezliğidir.'' Yukarıda belirtilen bütün mezhebIere göre topuklarla beraber ayakları örten giyeceğin dayanıklı olması şart koşulduğu için hadiste geçen cevreb (çorab) ile bildiğimiz ve kullanmakta oldUğumuz yün ve benzeri çoraplar kasdedilmemiştir. Çünkü pabuçsuz olarak üç mil yürümeye bu nevi çorapIarın dayanmadığı veya su geçirdiği bilinmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa El-Eş'ari (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) abdest aldı da çoraplarına ve pabuçlarına meshetti. El-Mualla, kendi rivayetinde dediki: Ben Ebu Musa'nın «... ve pabuçlarına...» dediğini bilirim, başka türlü dediğini bilmem." Not: Ebu Davud: Sened muttasıl değildir, dedi. Dahhak'dan ravi İsa bin Sinan'dır. Ahmed, İbn-i Main, Ebu Zur'a, Nesai ve başkaları onu zayıf saymışlardır. Bu sebeple hadis kuvvetli değildir. AÇIKLAMA : Hadis, Beyhaki ve Tahavi tarafından da rivayet edilmiştir. Senedin sonundaki ravi El-Mualla'nın hadis metninin sonunda: 'Ben Ebu Musa El-Eş'ari' nin ancak ''va pabuçlarına .. '' dediğini bilirim.' sözünden maksadı hadisi böyle te'vil edenleri redetmektir. Şöyle ki : Bazı alimler; " ... Çoraplar ve pabuçları üzerine ... '' ifadesini; '' ...Altına deri geçirilmiş olan çoraplar üzerine ... '' diye te'vil etmişlerdir. Hadisin lafzı bu te'vilden uzaktır. Notta işaret edildiği gibi Ebu Davud hadis senedinin muttasıl olmadığını söylemiştir. EI-Menhel yazarı der ki: 'Çünkü ravi Dahhak bin Abdirrahman'ın Ebu Musa'dan hadis işittiği sabit değildir. Muttasıl hadis senedi her hangi bir ravinin düşmesinden salim olana denir. Yine notta işaret edildiği gibi hadis kuvvetli değildir. Çünkü senedinde bulunan İsa bin Sinan'ın zayıf olduğu Ahmed, İbn-i Main, Ebu Zur'a ve Nesai tarafından ifade edilmiştir. Ebu Hatim : İsa kuvvetli değildir:, demiştir. Beyhaki de; İsa ile ihticac edilmez, demiştir. EI-Menhel yazarı; Yahya bin Main'in İsa'yı sika kabul ettiğini, El-İcli'nin de: İsa zararsızdır, dediğini nakleder. Ebu Davud: 'Ali bin Ebi Talib, İbn-i Mes'ud, Bera' bin Azib, Enes bin Malik, Ebu Ümame, Sehl bin Sa'd ve Amr. bin Hureys (r.a.) çoraplar üzerine meshettikleri ve Ömer bin El-Hattab ile İbn-i Abbas (r.a.)'ın böyle yaptıkları rivayet edilmiştir, der. EI-Menhel yazarı: Konu hakkında geniş nakiller ve bu sahabilere ait eserleri kaydettikten sonra şöyle der: Yukarıdan beri verilen ma'lümattan şu netice alınıyor: Ebu Davud çorap üzerine meshetmenin 9 sahabiden rivayet edildiğini beyan eder. Ahmed bin Hanbel çorap üzerine meshetmeyi caiz görmüştür. Onun dayanağı anılan sahabiler ve açık kıyastır. Çünkü çoraplar ile mestler arasında hükmü değiştirecek kuvvetli bir fark yoktur. Bu görüş, İshak, İbnü'l-Mübarek, Sevri, Said bin Cübeyr, Said bin El-Müseyyeb, İbrahim En-Nehai, Hasan-i Basri ve başkalarından rivayet edilmiştir. Üzerine mesh edilecek çorabın su geçirmemesi, ayakkabısız olarak mesela 3. MİL kadarüzerinde yürümeye dayanıklı ve kalın olması alimlerce şart koşulduğu dikkatten uzak tutulmamalıdır
- Bāb: ...
- باب ...
Bilal (r.a.)'den rivayet edildiğine göre : Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) mestleri ve sarığı üzerine meshetmiştir. AÇIKLAMA 564’te
- Bāb: ...
- باب ...
Amr (bin Ümeyye ed-Damri (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : Ben Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in mestlerine ve sarığına meshettiğini gördüm. AÇIKLAMA 564’te
- Bāb: ...
- باب ...
Zeyd bin Suhan mevlası Ebu Müslim (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Ben, Selman (r.a.)'in beraberinde idim. Selman (r.a.) abdest için mestlerini çıkaran bir adamı gördü ve ona: Mestlerine, sarığına ve başının ön kısmına meshet. Çünkü ben, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in mestlere ve sarığa meshettiğini gördüm, dedi.*' AÇIKLAMA 564’te
- Bāb: ...
- باب ...
Enes bin Malik (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : Ben, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in abdest aldığını gördüm. (Mübarek) Başında Kitriyye bir sarık vardı. (Mübarek) Elini sarığın altına sokarak başının ön kısmını meshetti ve sarığı kaldırmadı. AÇIKLAMA : (561, 562, 563 ve 564) 561 nolu Bilai r.a.'in hadisini Müsliın ve Nesai de rivayet etmişlerdir. 562 nolu Amr r.a.'in hadisini. Buhari ve Ahmed de rivayet etmişlerdir. Selman r.a.'ın hadisini Ahmed rivayet etmiş, Tirmizi de EI-İlel'de rivayet etmiştir. Tirmizi'nin bu arada Ebu Şureyh'in kim olduğunu Buhari'ye sorduğunu, Buhari'nin de: Tanımam, adını da bilmem, diye cevap verdiğini, ayrıca seneddeki Ebu Müslim'in meçhul olup, adını bilmediğini, Tuhfetü'l-Ahfezi nakleder. 564 nolu Enes'in hadisini de Ebu Davud ve İbn-i Mace nakletmişlerdir. Zehebi: Sarık üzerine meshetmek hakkında Enes (r.a.)'den rivayette bulunan Ebu Ma'kil tanınmıyor, demiş; İbnü'l-Kattan da: O meçhuldür, demiştir. Tirmizi: "Çoraplar ve Sarık üzerine Meshetme'' babında El-Muğire bin Şu'be r.a.'den iki rivayette bulunmuştur, Muğire, birincisinde Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in mestler ve sarık üzerine meshettiğini; diğerinde hem sarık üzerine, hem de başının ön kısmına meshettiğini bildirmiştir, Tirmizi, bu hadisin bir kaç yoldan El-Muğire'den rivayet edildiğini, bazılarında başın üst kısmına ve sarığa meshedildiğini, bazılarında başın üst kısmından bahsedilmediğini belirterek bu babta Amr bin Ümeyye, Selman, Sevban ile Ebu Ümame'den rivayetler bulunduğuna ve El-Muğire bin Şu'be'nin hadisinin hasen-sahih olduğunu söylemiştir, Müellifimizin rivayet ettiği ilk iki hadiste Peygamber (s.a.v.)'in sarık üzerine meshettiği bildirilirken, başa meshetmesinden söz edilmediği görülmektedir, Son iki hadiste ise O'nun hem sarığa hem de mübarek başının ön kısmına meshettiği açıklanmıştır, Ebu Davud: "Sarık Üzerine Mesh'' babında Sevban ve Enes bin Malik'in hadislerini rivayet etmiş, Sevban'ın hadisinde başa meshedilmesinden bahsedilmemiş; Enes'inkinde ise burada olduğu gibi bahsedilmiştir. EI-Menhel yazarı konu hakkında aşağıdaki ma'lumatı vermiştir: "Sevban (r.a.)'ın hadisinin zahirine göre; yalnız sarığa meshetmek kafi olup, bunun yanında başa da meshetmeye gerek yoktur, Alimlerin çoğu bu yola gitmişlerdir. Tirmizi. Sünen'inde: 'Bu görüş sahabilerin alimlerinden bir kısmının kavlidir, Ebu Bekir, Ömer ve Enes r.anhum bunlardandır, Evzai, Ahmed ve İshak da böyle demişlerdir, der. Bu görüşteki alimler, sarık üzerine meshetmenin yeterli olması için sarığın abdestli iken giyilmiş olması şart mıdır, değil midir? diye ihtilafa düşmüşlerdir, Ebu Sevr: Sarığın abdestli iken giyilmiş olması şarttır. demiştir, Diğerleri ise; şart değildir. demişlerdir. Keza Ebu Sevr'e göre; sarık üzerine meshetmek, mestler üzerine meshetmek süresine tabidir. Yani mukim bir gün, misafir de üç gün başına meshetmeden yalnız sarığa meshetmekle yetinebilir. Bunların cumhuru, bu tahdidi koymamıştır. Alimlerden bir cemaat da : Sarık üzerine meshetmek, başa meshetmek yerine geçmez. demişlerdir. Tirmizi: Sahabilerin ve tabiilerin alimlerinden bir kısmı; yalnız sarık üzerine mesh yapılamaz, fakat sarıkla beraber başın bir kısmı meshedilirse olur, demişlerdir. Malik, Şafii, Süfyan-i Sevri ve ibnü'l-Mübarek de böyle demişlerdir. El-Hattabi şöyle der; ''Fıkıhçıların ekserisi yalnız sarık üzerine meshetmeyi men etmişlerdir. Bu husüsta varid olan hadisleri şöyle yorumlamışlardır: ''Resul-i Ekrem (s.a.v.), başının her tarafını meshederdi. Fakat sarıklı olduğu zaman, başının bir kısmını meshetmekle yetinerek sarığını kaldırmazdı. Başına meshetmediği kısım yerine sarığı üzerine mesh yapardı. Bu alimler; Muğire bin Şu'be'nin haberi bu yoruma delalet eder. Çünkü Mugire, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in abdest şeklini anlatırken: " ... Ve başının ön kısmına ve sarığının üzerine meshetti ... " diyerek, sarık üzerine meshetmeyi, başın ön kısmına meshetmenin tamamlayıcısı olarak almıştır, demişlerdir. Bu görüşteki alimler şunu da söylemişlerdir; Allah, başa meshetmeyi farz kılmıştır. Asıl olan da budur. Yalnız sarığa yapılan meshe ait hadis, te'vile muhtemeldir. (Yani sarıkla beraber başın bir kısmı da meshedilmiştir, denilebilir. Çünkü böyle rivayetler de vardır,) Yapılmasının gerekliligi kesinlikle bilinen bir asıl, muhtemel hadisle terkedilemez ... '' Hanefi alimleri: 'Sarık üzerine meshetmek caiz degildir. Bu, mestler üzerine meshetmeye benzemez. Çünkü mestleri ikide bir çıkarmanın güçlügü dolayısıyla bir ruhsat olmak üzere meshetme müsadesi verilmiştir. Sarığı çıkarmakta ise böyle bir güçlük yoktur Sevban r.a.'ın hadisi, anlatılan savaş olayına mahsustur. Yahut sarığa meshetmeye ait hadis mensuhtur' demişlerdir. Maliki'ler ise: Zaruret olmadıkça sarığa meshetmek caiz değildir, demişlerdir, Onların meşhur kavli budur. Sevban r.a.'ın hadisini de zaruret haline hamletmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Ammar bin Yasir (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in seferlerinin birinde) Aişe (Radiyallahu anha)'nın gerdanlığı düştü. Gerdanlığı aramak için Aişe (Radıyallahu anha), gecikti. (Herkes bulunması için bekledi.) Bunun üzerine Ebu Bekir (r.a.), Aişe (r.anha)'nın yanma vararak halk'ın beklemesine sebep olduğu için ona şiddetle öfkelendi. Biraz sonra Allah (Azze ve Ceile) teyemmüm ruhsatını (Maide 6) indirdi. Ammar (r.a.) dedi ki : Biz o gün (teyemmüm ederken toprakla) omuzlarımıza kadar mesnettik. Ammar (r.a.) dedi ki: Bundan sonra Ebu Bekir (r.a.) Aişe (r.anha)'nın yanma vararak: Ben senin bu kadar mübarek olduğunu bilemedim, dedi. AÇIKLAMA 568’te
- Bāb: ...
- باب ...
Ammar bin Yasir (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Biz. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber omuzlarımıza kadar teyemmüm ettik. AÇIKLAMA 568’te
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir : Yer (yüzü), benim için mescid ve taharet sebebi kılındı.. AÇIKLAMA 568’te
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha), (kız kardeşi) Esma (r.anha)'dan emaneten bir gerdanlık almış idi. (Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber yapılan bir yolculuk esnasında) bu gerdanlık kaybolmuş ve Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (Useyd bin Hudayr (r.a.)'ın başkanlığında) bir kaç kişiyi gerdanlığı aramaya gönderdi. Gidenler, namaz vakti olunca su bulamadıkları için abdestsiz olarak namazlarını kılmışlardı. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanına (dönüp) gelince hallerini O'na arzettiler. Bunun üzerine teyemmüm (Maide 6) ayeti nazil oldu. Useyd bin Hudayr {r.a.), Aişe (r.anha)'ya: Allah seni hayırla mükafatlandırsın. Vallahi senin başına ne gelmiş ise mutlaka Allah senin için onda bir çıkar yol ihsan kılmış ve o işte müslümanlar için bir bereket kılmıştır. AÇIKLAMA (565, 566, 567, 568) : 568 nolu Hz. Aişe (r.anha)'nın hadisini Buhari, Müslim, Ebu Davud, 'Nesai, Beyhaki ve Ahmed uzun ve kısa metinler halinde müteaddit senedlerle rivayet etmişlerdir. Buhari ve Müslim rivayetlerinde Hz, Aişe (r.anha) , gerdanlığın Beyda veya Zatü'l ceyş denilen mevkide kaybolduğunu belirtmiştir. Hadiste söz konusu olan yolculuğun, Beni Mustalik savaşına veya Zatü'r-Rika savaşına aİt olduğu hususunda ihtilaf vardır. Muhammed bin Habib El-Ahvari: Aişe (r.anha)'nın gerdanlığı bir defa Zatü'r-Rika savaşında, bir defa da Beni Mustalik savaşında olmak üzere iki defa kaybolmuştur. Meşhur İfk hadisesi, Beni Mustalik savaşında vuku' bulmuş olduğu için buradaki hadislerde anlatılan gerdanlık hadisesinin, ondan sonra vuku bulmuş olması gerekir. Çünkü Müslim ve İbn-i Mace'nin buradaki rivayetinde Ussyd bin El-Hudayr'ın Hz. Aişe (r.anha)'ya: ''Allah seni hayırla mükafatlandırsın ... '' diyerek, övmesi ve gerdanlığın kaybolmasının daha önce müslümanlar için bereket vesilesi olduğuna işaret vardır. Müslim'in diğer bir rivayetinde Useyd bin Hudayr (r.anh) , Aişe (r.anha)'ya: ''Ey Ebu Bekir'in hane halkı! Bu sizin ilk bereketiniz değildir.'' şeklindeki sözleri de İfk' hadisesine bir işarettir. Taberani'nin rivayetinden de İfk hadisesinin, teyemmümün. meşru' kılınmasından önce vuku' bulduğu anlaşılır. Çünkü orada Aişe (r.anha): ''Benim gerdanlığım hadisesi geçtikten ve müfteriler dedikodularını yaptıktan sonra Peygamber (s.a.v.) ile beraber. başka bir savaşa çıktım. Yine gerdanlığım düştü ve aranması için ordunun bekletilmesine sebep oldum. Şafak söktü. Ben de Ebu Bekir (r.anh)'den bir hayli azar işittim. Bana: "Her yolculukta halkın başına bela oluyorsun. Halkın abdest almasi için su yok'' dedi. Bunun üzerine Allah teyemmüme ait ruhsatını indirdi. Ebu Bekir (r.anh) de Bana: 'Senin böyle mübarek olduğunu bilmemişim' dedi. der. Gerdanlık aramaya giden sahabilerin su bulamayınca abdestsiz olarak. namaz kıldıklarına dair parçanın izahını yaparken EI-Menhel yazarı şöyle der: Gerektiğinde abdestsiz olarak namaz kılınanın vacipliğineı bu bölüm delalet eder. Çünkü bu sahabiler. namazın onlara farz olduğuna itikad ederek namaz kılmışlar, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'de onların yaptıklarına karşı susmuştur. Eğer bu haliyle namaz onlara farz olmamış olsaydı, Nebi (s.a.v.) onların itikad ettikleri namaz kılma mecburiyetinin söz konusu olmadığını ve onların yaptıkları işin haksız olduğunu kendilerine bıldırecekti., Şafii, Ahmed. hadisçilerin cumhuru, Malik'in arkadaşlarının ekserisi bu görüştedirIer. Yani şer'i taharet yapma imkanı bulunmadığı zaman abdestsiz olarak namaz kılmak gerekir demişlerdir. Ancak bilahare bu namazın iadesinin vacib olup olmadığı hususunda bunlar arasında ihtilaf vardır. Şafii ve arkadaşlarının çoğu, iadenin gerekliliğine hükmederek bu özür nadirdir. İade etmek gereğini düşürmez, demişlerdir. Ahmed bin Hanbel'in meşhur kavline göre bilahare iade gerekmez. El-Müzeni, Sahnun ve İbnü'i-Münzir de böyle demişlerdir. Onların delili bu hadistir. Çünkü eğer kılınan namazın iadesi vacib olsaydı, Resul-i Ekrem (s.a.v.), durumu onlara açıklayacaktı. Bu gerekçe, Şafii ve. arkadaşlarınca reddedilmiştir. Böyle kılınan namazın ilk fırsatta iadesi zorunlu değildir. Tehir edilebilir. Acele etme mecburiyeti olmadığı için durumun beyanı da gecikebilir. Ebu Hanife ve Malik'ten yapılan meşhur rivayete göre abdest ve teyemmüm imkanı olmadığı zaman namaz kılmak sahih değildir. Gerdanlığı aramaya gidenlerin kıldıkları namazın yanlış olduğunu, belki Nebi (s.a.v.) bildirmiştir. Hadiste böyle bir şeyin anlatılmaması, bu işin vuku' bulmamasını gerektirmez. Hal böyle olunca onların namaz kılmaları içtihada dayalıdır. Müctehid hata yapabilir ... Bu alimlerin Ebu Hanife. O'nun arkadaşları. Sevri ve Evzai; abdest ve teyemmüm imkanı bulamayan kimsenin bilahare namazı kaza etmesi gerekir, demişlerdir. Medine alimlerinin Malik'ten rivayetlerine göre kaza gerekmez. Hadiste indiği bildirilen teyemmüm ayeti El-Menhel yazarının dediğine göre Hicret'in 5. yılı Beni Mustalik savaşında inmiştir. Bu ayetle Nisa ayetinin mi, Maide ayetinin mi kasdedildiği hususunda ihtilaf vardır. Çünkü: '' ... Eğer hasta veya yolculukta iseniz veya ayak yolundan gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuşsanız ve su bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm ediniz. Yüzleriniz ve ellerinize sürün ... '" Nazm-ı celil'i, Nisa suresinin 43. ve Maide suresinin 6. ayetinde geçmektedir. Kurtubi: 'Hadiste indiği bildirilen ayet, Nisa suresindeki ayettir. Çünkü Maide suresindeki ayete, abdest ayeti, ismi verilir. Nisa suresindeki ayette abdestten bahsedilmez. Bu nedenle Nisa ayetinin teyemmüm ayeti olarak tahsisi uygundur. demiştir. EI-Menhel yazarı: Hadisteki ayet ile Maide ayetinin kasdedildiği daha açıktır. Buhari buna temayül etmiş, bu hadisi Maide suresinin tefsirinde tahric etmiş ve bu görüşü, Amr bin El-Haris'in. Abdurrahman bin El-Kasım'dan rivayet ettiği şu eserle te'yid etmiştir: Bu hadiste anlatılan olay hakkında; Maide 6 Ayeti naziI olmuştur. Bu duruma göre anılan ayetin nüzulünden önce de abdest almak vacibti. İbn-i Abdi'l-Berr: Namaz farz olduğu andan itibaren Paygamber s.a.v.'in abdest alarak namaz kıldığı, siyer ehlinin hepsince bilinmektedir. Ayette abdest alınış şekli anlatıldığı halde ravinin buna teyemmüm ayeti demesi de sahabilerin bu ayetle teyemmüm hükmünü öğrenmiş olduklarına ve abdest hükmünü daha önce bilmiş olduklarına işaret vardır. Sahabiler, abdest almayı ayetin inişinden önce bilmelerine rağmen abdest şeklinin ayet ile bildirilmesinin hikmeti, bunun farziyetinin Kur'an-ı Kerim ile bilinmesidir. 565 nolu Ammar bin Yasir (r.anh)'in hadisini Ebu Davud daha uzun metinle rivayet etmiş, Tahavi de ona benzer bir metinle tahric etmiştir. Burada da Hz, Aişe (r.anha)'nın gerdanlıgının düşmesinden, bulunması için beklenmesinden, Ebu Bekr (r.a.)'in Aişe (r.anha)'ya öfkelendiğinden, bu olay dolayısıyla teyemmüm ayetinin inmesinden ve Ebu Bekr (r.anh)'in bilahare Aişe (r.anha)'ya giderek; mübarek olduğunu bildirmesinden bahsedilmektedir. Ayrıca yapılan teyemmümde omuzlara kadar kollara toprak sürülmesinden bahsedilmektedir, 565 nolu sened ile rivayet olunan Ammar bin Yasir (r.a.)'in hadisinde yine -sahabilerin Nebi (s.a.v.)'in beraberinde omuzlarina kadar teyemmüm yaptıkları bildirilmektedir, Teyemmümün yapılış tarzını, bunu takip eden 91 ve 92 nolu bablarda anlatacağımız zamam Ammar (r.anh)'ın bu rivayetlerini ele alacağız. 567 nolu Ebu Hureyre (r.a.)'in buradaki hadisi. Buhari ve Müslim'de daha uzun olarak Cabir bin Abdullah (r.a.)'tan rivayet etmiştir. Oralardaki hadisin meali şöyledir: Resul-i Ekrem (s.a.v.) : ''Bend'en önce hiç kimseye verilmemiş olan beş şey bana verilmiştir: Bir aylık mesafede (bulunan düşmanlarımın kalbine) korku (verilmek) ile yardım edildim. Yer (yüzü) bana mescid ve taharet sebebi kılındı. Bu nedenle ümmetimden olan herhangi bir adam, namaz vaktine erişti mi namazını hemen kılıversin. Ganimetler bana helal edildi. Halbuki benden önce hiç kimseye helal değildi. Bana şefaat stme yetkisi verildi. Her peygamber yalnız kendi kavmine gönderiliyordu. Ben bütün insanlara gönderildim.'' Bu hadis de yer yüzünün taharet sebebi kılınmış olduğunu, yani toprak ve benzeri maddelerle lüzumu halinde teyemmüm yapılabiİeceğini ve toprağın da su gibi bir taharet aracı olduğunu hükme bağlamıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Abdurrahman bin Ebza (r.a.)'den rivayet edildiğine göre bir adam Ömer bin el-Hatlab (Radiyallaau anh)'e gelerek: — Ben cünüp oldum da su bulamadım, demiş. Ömer (r.a.): — (Su buluncaya kadar) Namaz kılma, demiştir. Bunun üzerine Ammar bin Yasir (r.a.): — Ya Emire'l-Mu'minin! Hani ben ile sen bir askeri kıt'ada idik, İkimizde cünüp olduk da (gusül için) su bulamadık. Sen namaz kılmadın. Ama ben toprak içinde yuvarlandıktan sonra namaz kıldım. Bilahare Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanına vardığım zaman (ikimizin başından geçen) durumu O'na anlattım. Bunun üzerine 0: Şüphesiz sana (şu) yeterdi» buyurdu ve ellerini yere vurdu, sonra ellerine üfürdü ve elleri ile yüzüne ve bileklerle beraber iki eline meshetti. AÇIKLAMA 570’te
- Bāb: ...
- باب ...
El-Hakem ve Seleme bin Kuheyl (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre ikisi Abdullah bin Ebi Evfa (r.a.)'e teyemmümden soru sormuşlar ve Abdullah (r.a.) : Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Ammar (r.a.)'e şöyle teyemmüm etmesini emretmiştir, diyerek ellerini yere vurduktan sonra silkelemiş ve yüzüne meshetmiş, El-Hakem (Radiyallahu.anh)'in dediğine göre kollarını da meshetmiş ve Seleme (r.a.)'in dediğine göre dirseklerine de meshetmiştir." Not: Zevaid'de bunun senedinde İbn-i Ebi Leyla bulunduğu, adının Muhammed bin Abdurrahman olduğu, hıfzı yönünden zayıflığı dolayısıyla isnadın zayıf olduğu bildirilmiştir. AÇIKLAMA : Abdurrahman bin Ebza lr.anh)'ın 569 nolu hadisini Kütüb-i Sitte sahiplerinin hepsi rivayet etmışlerdir. Bazı rivayetler, buradakinden daha uzundur. Ebu Davud'un teyemmüm babında tahric ettiği rivayet buradakinden nisbeten uzun olduğu için mealen buraya alalım: Abdurrahman b. Ebza (r.a.)'den şöyle demiştir:Ben Ömer b. el-Hattab (r.a)'ın yanında idim. Bir adam geldi ve;(Ya emire'l-mu'minin) biz bir iki ay bir yerde kalıyoruz. (Cünub oluyor su bulamıyoruz, ne yapalım?) dedi. Hz. Ömer; Ben olsam su buluncaya kadar yıkanmam, cevabını verdi. (Orada bulunan) Ammar şöyle dedi: Ya emir'el-mu'minin, hatırlıyor musun? Hani seninle deve (gütmek) de idik de ikimiz de cünup olmuştuk. Bunun üzerine ben yerde yuvarlandım.Resulullah (s.a.v.)'e gelip durumu söyledim. Resulullah; "Şöyle yapman sana yeterdi" buyurdu ve ellerini yere vurdu, sonra onlara üfledi. Sonra da elleriyle yüzünü ve kolunun yarısına kadar ellerini meshetti. Hz. Ömer: Ya Ammar Allah'tan kork! dedi. Ammar da: Ya Emirel-mu'minin, eğer sen istersen vallahi bunu ebediyyen (bir daha) söylemem, dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer: Hayır, vallahi bundan (teyemmüm hadisesinden) üzerine aldığın sorumluluğu sana bırakıyorum, dedi. Ömer r.a. ile Ammar r.a. arasmda cereyan eden sohbette Ömer r.a. cünüplük için teyemmümün caiz olmadığma ve namazı te'hir etmeye ait görüşünü beyan etmiştir. Ammar r.a.'m teyemmümünün aslı hakkmda bir bilgisi bulunduğunu, kendisini toprak içinde yuvarlamasından ve bundan sonra namaz kılmasmdan anlıyoruz. Resul-i Ekrem s.a.v.'e baş vurduktan sonra cünüplük için de teyemmüm yapılacağına ve teyemmümün alınış şekline ait ma'lumatı öğrenmiş oluyor. Hadisin zahirine göre teyemmümde yüz ve kolları mashetmek için elleri bir defa toprağa vurmak kafidir. Bazı alimler böyle demişlerdir. İleride açıklayac&ğız. Elleri iki defa toprağa vurmanın gerekliliğine hükmeden alimler: Bu hadis, meshetmeyi öğretmek içindir. Tam bir teyemmümün etraflıca anlatılması için değildir, demişlerdir. Kolların meshinde, dirseklere kadar mesh yapılmamış, bileklerin biraz ilerisine kadar gitmekle yetinilmiştir. Teyemmümde ellere, bileklere kadar meshetmek kafidir. diyen alimler bu hadisi delil göstermişlerdir DirseklerIe beraber kolları meshetmek gerekir, diyen alimler yine öyle cevap vermişlerdir. Yani burada teyemınüın şekli öğretiliyor ama gereken bütün teferruat anlatılmıyor. Ammar r.a.'ın Ömer r.a.'e söylediği: İstersen ebediyen bunu anlatmayacağım. sözünden maksadı şudur: 'Eğer bu hadisi anlatmamam halindeki maslahatı, anlatmam halindeki yarara tercih etme görüşünde isen ben susarım. Çünkü günaha girme durumu haric, sair işlerde halife olman hase-biyle sana itaat etmek bana vacibtir,' Ammar'ın şu görüşte olması muhtemeldir: 'Bildiği sünneti tebliğ etme hizmetini ifa etmiş durumdadır. Bundan sonra sussa dahi, bildiğini gizleyenlere dahil olmayacaktır. Ziyadesi ile tebliğ ise ona vacib değildir.' Ömer (r.anh)'in O'na: Söz konusu mesele hakkında söylediğin sözün sorumluluğunu sana bırakıyoruz. demesinin sebebi şu olabilir: Ammar (r.anhl'ın hatalı olduğuna kesin kanaat sahibi olmadığı gibi olayı da hatırlayamamıştır. Bu nedenle kendisinin unutmuş olabileceğini veya Ammar (r.anh)'ın yanılabileceğini düşünmüştür. HADİSTEN ÇIKARILAN FIKHİ HÜKÜMLER : 1- Öğretici bir mes'eleyi öğretirken, en açık yolla izah etmelidir. 2- Teyemmümde yüzü ve kolları meshetmek için elleri bir defa toprağa vurmak kafidir. (İlerde izah edilecektir.) 3 - Elleri toprağa vurduktan sonra ellere fazla toprak yapışmış ise, onları silkelemek meşru'dur. 4 - Teyemmümde bir defadan fazla mesh yapmak müstahab değildir. (Bu hüküm elleri silkelemekten anlaşılır.) 5 - Kolların meshinde elleri bileklere kadar meshetmek kafidir. (Bu hususta ilerde izahat verilecektir.) 6 - Nebi s.a.v. zamanında Sahabiler ictihad etmiştir. 7 - Müctehid, olanca gücünü harcadığı takdirde ictihadında isabet etmemiş olsa bile kınanmaz ve ichtiadı ile amel ettiği zaman, bilahere yanıldığı anlaşılsa bile yaptığı ibadeti iade etmesi gerekmez. 570 nolu hadiste AbduIlah bin Ebi Evfa (r.anh), Resül-i Ekrem (s.a.v.)'in Ammar (r.anh)'a tarif ettiği teyemmüm şeklini anlatırken ellerini toprağa vurup silkeledikten sonra yüzüne meshetmiştir. El-Hakem demiş ki: AbduIlah kollarını da meshetmiş, Seleme de: Abdullah yüzüne ve dirseklerine meshetmiş. demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ammar bin Yasir (Radiyallahu anh)'den:, Sahabiler, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in beraberinde teyemmüm ederlerken Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) müslümanlara emir buyurdu. Onlarda (emre göre) avuçlarını toprağa vurdular da topraktan bir şey avuçlamadılar. Sonra bir defa yüzlerine meshettiler. Daha sonra dönüp bir kere daha avuçlarını toprağa vurup, (bu kere) kollarına meshettiler." Diğer Tahric: Ebu Davud, Nesai, Tahavi ve Beyhaki de bu hadisi müteaddit tariklerden rivayet etmişlerdir. AÇIKLAMA : Ancak UbeyduIIah bin Abdillah'ı, Ammar bin Yasir (r.anh)'in ravisi olarak gösteren senedIerin munkati' olduğu, çünkü bu zat'ın Ammar (r.anh)'a yetişmediği El-Münzir tarafından belirtilmiştir. Bazı senedler böyle ise de, diğer senedIerde Ubeydullah ile Ammar (r.anh) arasında Abdullah İbn-i Utbe bulunur. İbn-i Mace, buradaki senedde Ubeydullah'tan sonra Ammar'ı göstermiştir. Münzir'in dediğine göre sened munkati' olur. 566 nolu senedde ise bu iki ravi arasında Abdullah İbn-i Utbe anılmıştır. Bu senedde inkıta' yoktur. EI-Menhel yazarı: Nesai. İbn-i Mace, Ebu Davud. Tahavi ve Beyhaki mevsul olarak ve hepsi. ravilerden Ubeydullah bin AbduIlah bin Utbe'nin babası Abdullah bin Utbe'den ve Abdullah bin Utbe'nin Ammar (r.anh) 'den rivayet ettiğini senedde belirtmişlerdir. Bu hadis, teyemmüm şeklini bildirmekte ve bu maksatla sahabilerin Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in emriyle ellerini iki defa toprağa vurduklarını; birinci defa ellerini yüzlerine meshettiklerini, ikinci defa toprağa vurdukları ellerini kollarına meshettiklerini bildirir. Bir önceki babta geçen hadislerde ise, teyemmüm maksadı ile bir defa elleri toprağa vurmanın yeterli olduğu belirtilmektedir. Böylece bazı hadislerde bir darbe, diğer bir kısım hadislerde iki darbe ile teyemmüm yapıldığı bildirildiği için konu alimler arasında çeşitli görüşlere sahne olmuştur. EI-Menlıel yazarı, teyemmüm babında alimler arasındaki ihtilafı şöyle bildirir: ''Bu hadis (571 nolu Ammar'ın hadisi), teyemmümün iki darbeden oluştuğunu, bunlardan birisinin yüz için, diğerinin ise kollar için ayrıldığını bildirir. Alimlerin ekserisinin mezhebi budur. Ebu Hanife, Şafii, Sevri, Ali bin Ebi Talib, AbduIlah bin Ömer (r.anhum)'un kavli budUr. Malik'ten bir rivayette de böyledir. Bir cemaat da: Yüz ve eller için vacib olan darbe birdir, demişlerdir. Hadisçiler, Ata', Mekhul, Davud, Evzai, Taberi. Ahmed, İshak bin Rahuyye ve İbnü'l-Münzir böyle demişlerdir. Malik ve Zühri'den bir rivayet de böyledir. TEYEMMÜMDE KOLLAR NEREYE KADAR MESHEDİLMELİDİR ? Bu hususta da hadislerde farklı ifadelere rastlanıyor. Kolların meshi anlatılırken bazı rivayetlerde ''Kef' kelimesi geçer. Kef; elin bileklere kadar olan kısmına denir. 569 nolu hadiste de ''Kefih tabiri geçmiştir. Bazı hadislerde ''Yed'' geçer. Yed; kol demektir. Bu hadislerde kolların ne kadarının meshedileceği belirtilmemiştir. 571 nolu hadiste ''Yed'' kelimesi kullanılmıştır. Ammar bin Yasir (r.anh)'in bir rivayetinde, kendisi ve arkadaşlarının kollarını omuzlarına kadar meshettiklerini anlatmıştır. 566 nolu hadiste bu ifade kullanılmıştır. Hafız, EI-Feth'in teyemmüm bahsinde şöyle der: ''Teyemmüm şekline ait olan hadislerden Ebu Cüheym (r.a.) ve Ammar (r.anh)'ın hadisleri hariç hiç birisi sahih değil, ya zayıftır ya da merfu' ve mevkuf olduğu hususunda ihtilaf vardır. Merfu' olmaması görüşü kuvvetlidir. Ebu Cüheym (r.anh)'in hadisinde kolların meshi zikredilmiş fakat ne kadarının meshinin yeterli olacağı bildirilmemiştir. Ammar (r.anh)'ın hadisine gelince Buhari ve Müslim'in rivayetlerinde ''Kef = Bileklere kadar el'' geçer. Sünenlerdeki rivayetlerde ise; kimisinde dirsekler kimisinde koltuklara kadar, kimisinde de 'Zira' = Kolun parmak uçlarından dirseğe kadar olan kısmı'nın yarısı gibi değişik ifadeler kullanılmıştır. Dirsekler rivayeti ile Zira'nın yarısı rivayeti söz götürür türdendir. Koltuklara kadar olan rivayete gelince; Şafii ve başka alimler: Eğer koltuklara kadar mesh edenler Peygamber s.a.v.'in emriyle böyle yapmışlar ise, bundan sonra yapıldığı sabit olan teyemmüm, onu neshetmiştir. Eğer O'nun emri olmadan yapılmış ise, emredilmiş olan miktar esastır, demişlerdir. Resul-i Ekrem (s.a.v.)'den sonra Ammar (r.anh)'ın: Teyemmümde bileklere kadar elleri meshetmek,kafidir, diye fetva verişi Buhari ve Müslim'in ''Kef" rivayetini takviye eder. Çünkü hadis ravisi, o hadisle kasdedilmiş olan manayı herkesten daha iyi bilir. Hele ravi, müctehid sahabi ise, taşıdığı kuvvet kat kat fazladır.' Tahavi: de: "Teyemmümün yapılış şekli hususunda alimler ihtilafa düşünce ve rivayetler de muhtelif olunca biz, bunların hepsini tetkik ederek şu neticeye vardık: Abdestte yıkanması emrolunan uzuvlar bellidir. Teyemmümde baş ve ayaklar hükümden düşürülmüş, yüz ve kollar kalmıştır. Bu iki uzuv, abdest uzuvları olduğu için koltuklara kadar meshin yapılacağını söyleyenlerin sözü tutarsızdır. Çünkü, abdestte meshedilmesi gereken baş ve yıkanması gereken ayaklar, teyemmümde toprakla meshedilmezken abdestte yıkanması gerekli görülmeyen dirsekle omuz arasındaki kısmın teyemmümde meshedilmemesi gayet tabii karşılanır. Kolların dirseklere kadar mı yoksa bunun yarısı kadar mı meshedileceği hususundaki ihtilafa baktık. Biz bakıyoruz ki, yüz suyla yıkandığı gibi toprakla meshediliyor. Baş ve ayakların teyemmümü hiç yapılmıyor. Bir tarafta yüzün tamamının meshi yapılıyor. Diğer taraftan baş ve ayakların tamamı mesh hükmünden hariç tutuluyor. Eğer yıkanması emrolunan kolların bir kısmı meshetmekten muaf tutulsaydı tamamı tutulurdu. Madem ki kolların meshi istenmiştir, yıkanması emrolunan kısmın aynen meshi uygun olur. Çünkü teyemmüm, abdest yerine geçer ... '' der. Hattabi: Dirseklerden daha yukarı olan kısmın meshedilmesinin teyemmüm edene vacib olmadığı hususunda alimler ittifak halindedir, demiştir.'' Dört mezhebin görüşüne gelince; Hanefi ve Şafii mezheblerine göre, kolları dirseklerle beraber meshetmek gereklidir. Maliki ve Hanbeli mezhebIerine göre ise elleri bileklere kadar meshetmek farzdır. Bileklerden sonra dirseklere kadar olan kısmı meshetmek teyemmüm'ün sünnetidir. Topraktan başka bir madde ile teyemmüm yapma hükmü: Teyemmüm ayetinde ve bazı hadislerinde geçen "Said'' . kelimesi,. yer yüzü anlamındadır. Yer yüzü toprak olsun. başka madde olsun, hepsine said denir. Zeccac: Bu hususta lugat ehli arasında bir ihtilaf olduğunu bilmiyorum, demiştir. Said'in yalnız toprak adı olduğu da söylenmiştir. Bu nedenle toprak cinsinden olmayan yer yüzündeki maddelerle teyemmüm yapılıp yapılamayacağı ihtilaf konusu olmuştur. Şöyle ki : Ebu Hanife ve Muhammed: 'Küle dönüşmeyen, yandığı zaman yumuşamayan ve yer cinsinden olup, temiz sayılan toprak, kum, çakıl, taş, alçı, tuğla, sürme ve benzeri maddeler ile teyemmüm yapmak sahihtir. Yandığı zaman kül'e dönüşen odun, tahta, gibi veya ateşte yumuşayan demir ve kalay gibi maddeler üzerinde toz bulunmadığı zaman onunla teyemmüm yapmak sahih değildir, demişlerdir. Ebu Yusuf ise: Toprak ve kumdan başka maddelerle teyemmüm yapılmaz, demiştir. Şafii. Ahmed bin Hanbel, Davud ve fıkıhçıların çoğu: Teyemmüm ancak tozu bulunan toprakla yapılabilir. Başka maddelerle yapılamaz, demişlerdir. Malik: Yer cinsinden olup, yakılmamış olan her şeyle teyemmüm yapmak sahihtir. demiştir. Evzai ve Sevri ise: Yer üstünde bulunan herşey ile, hatta kar ile teyemmüm yapmak caizdir, demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ata' bin Ebi Rebah (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Ben İbn-i Abbas (r.a.)'dan şu haberi duydum, demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hayatta iken bir adam başından yaralanmış sonra ihtilam olup ona gusül yapması gerekir denmiş, kendisi de yıkanarak soğuk algınlığı neticesinde ölmüştür. Olay, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e ulaşmış, bunun üzerine O : «Onu öldürmüşler. Allah onları öldürsün. Cehaletin şifası sormak değil miydi?» buyurmuştur.» Ata': Ve Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in: «Vücudunu yıkayıp, başının yaralı yerini terketmiş olsaydı.» buyurduğu bize ulaşmıştır.» Not: İsnadının münkati' olduğu Zevaid'de bildirilmiştir, AÇIKLAMA : Evzai de bu hadisi Ata' aracılığıyla İbn-i Abbas (r.a.)'tan rivayet etmiş olup, doğrusu da budur. Beyhaki. müteaddit tariklerden rivayet ederek, zayıf olduğunu söylemiştir. Ebu Davud ve Darekutni ise hadisi Ata' aracılığıyla Cabir bin Abdillah El-Ensari'den rivayet etmişler, İbnü's-Seken de bunu sahih görmüştür. Ancak bu senedde Ata'dan münferiden rivayet eden Zübeyr bin Harik adlı ravinin kuvvetli olmadığını Darekutni söylemiştir. Hulalsa sargılar ve cebireler üzerine meshetmek hususunda Resul-i Ekrem (s.a.v.)'den bir şey sabit olmamıştır. Lakin Abdullah İbn-i Ömer (r.anh)'in bütün meshi yaptığı sabittir. HADİSİN MANASINA GELİNCE : Başından yaralı adam, ihtilam olunca, yarayı ıslatmaktan korkmuş, bu nedenle boy abdestini almamak için bir çarenin bulunup bulunmadığını yanındakilere sorarak; su bulunmasına rağmen mazeretim dolayısıyla teyemmüm yapabilir miyim? demek istemiş. Yanındakiler de: Biz, senin için bir ruhsat olduğunu bilmiyoruz, demişlerdir. Çünkü onlar, su bulunmadığı zaman teyemmüm yapılabilir. su varken teyemmüm yapılamaz, itikadında idiler. Hadiste geçen: "Allah onları öldürsün.'' parçası, bilmeden fetva vermekten ve müslümanlara zarar vermekten kaçındırmak için buyurulmuş olan önleyici bir tehdit mahiyetindedir. Yoksa onların öldürülmesini dilemeK değildır. Hadis, yanlış fetva verme neticesinde doğan zarar ölüm dahi olsa kısas yolu ile fetva verenin öldürülmeyeceğine delalet eder. "Cehaletin şifası sormak değil midir?'' parçası ile öğrenmek ve bilenlere baş vurmak isteniyor. Resul-i Ekrem (s.a.v.), kesin bilgi olmadan fetva verdiklerinden dolayı onları kınamış ve dinde güçlük olmadığına dair İslami prensibi düşünmeme kusurunu işlediklerinden dolayı onlara beddua etmiştir. Ebu Davud'un rivayetinde Resul-i Ekrem (s.a.v.)'e ait hadis metninde kişinin yapması gerekli olan iş şöyle buyuruluyor: "Onun teyemmüm etmesi, yarasına bir bez sarması, sonra bezin üstünü meshedip vücudunun kalan kısmmı y!kaması kafi idi.'' Hattabi bu rivayetle ilgili olarak: 'Burada yaralının sağlam vücudunu yıkaması ve teyemmüm etmesi emrediliyor. Yalnız yıkanma veya yalnız teyemmüm kafi görülmüyor. Rey ehline göre kişinin uzuvlarının azı yaralı ise hem yıkanır hem teyemmüm eder. Şayet yaralı' uzuvlar çoğunlukta ise sağlam yerleri yıkamaya gerek yok. Teyemmüm kafidir. Şafii mezhebine göre sağlam kısım çok olsun az olsun yıkanmalıdır.' der. EI-Menhel yazarı şöyle der: "Hasılı su kullanmayı tehlikeli gören kişi, alimlerin ittifakıyla teyemmüm edebilir. Şayet hastalığının artmasından veya iyileşmesinin gecikmesinden endişelenirse Ebu Hanife ve Malik'e göre teyemmüm etmesi caizdir. Bu haliyle kıldığı namazı bilahere iade etmez. Şafii mezhebinin racih kavli de budur. Her hangj bir uzvunda yara, kırıklık gibi bir şey olup, üzerine cebire çekilmiş ve açılması tehlikeli görülüyorsa Şafii'ye göre; cebire üzerine mesh yapılarak teyemmüm yapılır ve eğer cebireyi abdestli iken koymuşsa, bilahere namazı iade etmez. Ebu Hanife ve Malik'e göre vücudunun bir kısım yaralı olan kişinin bedeninin çoğu sağlam ise orayı. yıkar. Yaraya da mesheder. Şayet çoğu yaralı ise teyemmüm eder. Sağlam yeri yıkaması gerekmez. Ahmed bin Hanbei ise: Kişi sağlam yeri yıkar, yaralı yer için teyemmüm eder, demiştir ..• BU HADİS’İN EBU DAVUD RİVAYETLERİ: 336 –
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi (Snllallahu Aleyhi ve Sellem)'in muhterem eşlerinden) Meymune (r.anha)'dan şöyle demiştir : Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) için gusül suyunu koydum. O da cünüblükten ğusletti. Önce sol eliyle sağ eline kabı eğerek su döktü ve ellerini bileklerle beraber üç defa yıkadı. Sonra avret mahalline güzelce su döküp yıkadıktan sonra elini toprağa sürerek ovaladı. Daha sonra ağzına su aldı, burnuna su çekti yüzünü ve kollarını üçer defa yıkadı. Bunun arkasında vücuduna su döktü. Bundan sonra yerini değiştirerek ayaklarını yıkadı. Tahric: Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai ve Ebu Davud da bu hadisi az bir lafız farkıyla rivayet etmişlerdir. AÇIKLAMA : Hadis, ğuslün şeklini tarif etmektedir. Buhari, ve Müslim'de Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in sağ eliyle sol eline su dökerek avret mahallini yıkadığını belirtmektedir. Taharetlendikten scnra sol elini yere sürerek iyice ovduğunu Müslim belirtmiştir. El-Menhel yazarı aynı başlık altında açılan ğusül babında rivayet olunan hadisin açıklamasında şöyle der: ''Suyla taharetlendikten sonra elin güzelce temizlenmesi için toprağa sürülmesinin müstahab olduğuna hadis delalet eder. Toprakla güzelce ovaladıktan sonra ellerini tekrar yıkadığı Buhari'de belirtilmiştir. İbnü'l-Dakiki'l-İyd şöyle demiştir: 'Avret mahallindeki necaset suyla iyice giderildikten sonra necasetin kokusu kaldığı zaman bazı fıkıhçılara göre zarar vermez. Şafii mezhebinde bu hususta ihtilaf vardır. O kokudan afıv bulunduğu bu hadisten çıkarılabilir. Şöyle ki, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in taharetlendikten sonra elini toprağa sürmesi boşuna değildir. Necasetin giderilmesi için olduğu söylenemez. Çünkü necasetten en ufak bir şey kaldığı takdirde taharet yapılmış sayılmayacağı alimlerin ittifakiyle sabittir. Taharetten sonra elde necasetten bir şey kaldığı zaman avret mahalli de temizlenmemiş olur. Necasetin tadını gidermek için elin toprağa sürüldüğü de söylenemez. Çünkü tadın kalması necasetin kaldığına alamettir. Rengin giderilmesi amacı da söz konusu edilemez. Çünkü ihtilam veya cinsi münasebet dolayısıyla hasıl olan cünüplük haliyle ele yapışacak bir necaset rengini gerektirmez. Olsa bile cidden nadir olur. Bu nedenle kokunun giderilmesi ihtimali kalır. Taharetlenme esnasında giderilmesi vacib olan kokunun giderilmesi için toprağa el sürülmesi caiz değildir. Çünkü avret mahalli iyice temizlendikten ve giderilmesi gereken koku da iyice giderildikten sonra el temiz olarak avret mahallinden ayrılmış olur. Böyle olmazsa ne avret mahalli temiz sayılır ne de el. Şu halde giderilmesi gerekli olmayan bir rayiha izi kalmış olabilir ki bu iz bağışlanmıştır ve bağışıklık kazanan muhtemel izin de kalmaması için en güzel bir şekilde ihtiyatlı davranılarak el toprağa sürülmüş olur.'' Hadis'te Peygamber s.a.v.'in mubarek ağzına ve burnuna. su aldığı bildirilmekte ve mazmaza ile istinşak ismini alan bu işlemin meşruluğu bildirilmektedir. Abdest ve ğusül de ağız ve buruna su almanın hükmü hakkında alimler ihtilaf etmişlerdir. İbnü'l-Mübarek, Ahmed ve İshak ile bazı alimler hem ğusülde hem de abdestte vacibtir, demişler. Hanefi alimleri ve Süfyan-i Sevri; ğusülde vacib, abdestte sünnettir, demişler. Malik ve Şafii ise; ğusülde de abdestte de sünnettir, demişlerdir. Bu görüşler delilleri ile beraber abdest babında genişce izah verilmiştir. Hadis, mazmaza ve istinşaktan sonra Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in mübarek yüzünü ve kollarını üçer defa yıkadığı, bütün vücuduna su dökerek guslünü yaptıktan sonra başka bir yere çekilerek ayaklarını yıkadığını ifade eder. Şu halde önce abdest almış fakat ayak yıkama işini ğusülden sonraya bırakmıştır. Buhari ve Müslim'in rivayetlerinde Resul-i Ekrem s.a.v.'in ğusülden önce: ''Namaz abdesti gibi abdest aldığı'' tabiri ve Buhari'nin rivayetinde: 'Abdest alırken ayaklarını yıkama işini ğusülden sonraya bıraktığı' tasrih edilmiştir. Ebu Davud'un Aişe r.anha'dan rivayet ettiği hadiste ise: Namaz abdesti gibi tam abdest aldığı bildirilmektedir. Bunun zahirine göre ayaklarını da o zaman yıkamıştır. EI-Menhel yazarı: ''Bu rivayetler arasında ihtilaf yoktur. Çünkü şöyle yorum yapmak mümkündür. Resul-i Ekrem s.a.v. ğusülden önce abdest alırken bazen ayaklarını da yıkardı.. Bazen de ayak yıkama işini ğusül'den sonraya bırakırdı. Değişik, rivayetler dolayısıyla alimler muhtelif görüşler beyan etmişler: Cumhur'a göre ayak yıkamayı ğusülden sonraya bırakmak müstahabtır. Ebu Hanife ve arkadaşları ise; 'Eğer su toplanmıyacak bir yerde ğusül yapılacaksa ğusülden önce tam abdest almak efdaldır. Şayet küvet, leğen gibi su birikecek bir yerde ğusül yapılacaksa ayak yıkamayı ğusülden sonraya bırakmak daha efdaldır, demişlerdir.' Malik ise; 'Ğusledilen yer temiz ise ğusülden önce ayakları yıkamak müstahabdır, aksi halde ğusülden sonra ayakları yıkamak müstahabdır.' Şafii mezhebindeki meşhur ve en sahih kavle göre tam abdest almak efdaldır. Çünkü Aişe ve Meymune r.anhuma'dan edilen rivayetlerin ekserisi böyledir,,, demiştir. Ğusülden önce alınan abdestin hükmüne gelince; Cumhurun mezhebine göre sünnettir. Davud ve Ebu Sevr'e göre vacibtir. Aişe ve Meymune r.anhuma'dan edilen rivayetlerin bir kısmında Resul-i Ekrem s.a.v. ğuslederken mübarek başına üç defa su döktüğü tasrih edilmiştir. Buradaki 574 nolu rivayet de böyledir. Nevevi: ''Başa üç defa su dökmenin müstahablığı hususunda alimlerin ittifakı vardır. Arkadaşlarımızın bir kısmı vücudun sair kısmını başa ve abdest uzuvlarına kıyaslayarak; üç defa yıkanması müstahabdır, demişlerdir. Buna kimsenin muhalefet ettiğini bilmiyoruz. Yalnız arkadaşlarımızdan Ebu'l-Hasan El-Maverdi bir defa'dan fazla su dökmek müstahab değildir demiş fakat onun bu sözü terk edilmiş tutarsız bir sözdür.'' EI-Menhel yazarı bu nakli yaptıktan sonra Hanefi ve Hanbeli alimlerinin de böyle dediklerini fakat Maliki'lerin baştan başka vücuduh her hangi bir tarafını üç defa yıkamanın müstahab olmadığını, abdestin ğusle kıyaslanamıyacağını çünkü ğusülde çok güçlük olduğunu söylemişlerdir. ĞUSLÜN FARZLARI 1 - Maliki mezhebine göre ğuslün farzları niyet, vücudun her tarafını suyla yıkamak, vücudu ovalamak, saçların arasını ovalamak ve ara vermeden ğuslü tamamlamaktır. 2 - Şafii mezhebine göre ğuslün farzları niyet ile bütün. vücudu ve vücut üzerindeki saç ve kılların tamamını suyla yıkamaktır. 3 - Hanefi alimlerine göre ağız ve buruna su almak ile bütün vücudu yıkamaktır. 4- Hanbeli mezhebine göre suyun deriye ulaşmasına mani herhangi bir madde ve necaset varsa gidermek, niyet, besmele, ağız ve burun dahil vücudun her tarafını ve kılların tamamını suyla ıslatmaktır. Nevevi, Müslim'in şerhinde; 'Ğusleden kişinin önemli olan şu hususa dikkat etmesi gerekir: Avret mehallini güzelce yıkadıktan sonra, o yerin ve çevresinin cünüplüğünü kaldırmak niyetiyle yıkanması uygun olur. Çünkü o esnada bacakların arasının ğuslünü yapmazsa bilahere orayı unutabilir. Dolayısıyla ğuslü sahih olmaz. Bir de başını ve vücudun sair yerlerini yıkayıp ğuslettikten sonra avret yerinin ğuslünü yapmadığını hatırlarsa ya çıplak eliyle oraların ğuslünü yapması gerekir, elini sürmesi icap eder ki avret mahalline el ayasının dokunmasıyla abdesti bozulmuş, olur. Yahut da abdestinin bozulmaması için eline bir bez bağlaması icab eder ki bu da bir güçlüktür. Şunu da belirtelim ki ğusül yapılırken hiç kimse abdest almayı vacib görmemiştir. Davud-i Zahiri ve arkadaşları hariç. Onlara göre vacibtir. Cumhur'a göre abdest almak sünnettir. ğusülden sonra namaz kılmak ve Kur'an'a dokunmak gibi abdestsiz yapılamayan ibadetler ğusletmekle mübah kılınır. Yani cünüp olan kişi abdest almadan vücudun her tarafına su dökerek ğuslünü yaptığı takdirde yaptığı ğusül sahih olup onunla namaz ve benzeri ibadetler yapmak mübah olur, demiştir. ĞUSLÜN EFDALİ EI-Menhd yazarı şöyle der: "Ğusledecek kişi kab'a ellerini batırmadan önce üç defa yıkadıktan sonra avret mahallini güzelce yıkamalı ve vücudunun her hangi bir yerinde bulunan necaset, kir ve suyun deriye yahut kıllara ulaşmasına engel olan ne varsa gidermeli. Bundan sonra namaz abdesti gibi tam abdest almalı ve bunun akabinde su avuçlayarak sakalını saçlarını hilallemelidir. Yani parmaklarını kıllar arasına geçirip her tarafını ıslatmalıdır. Daha sonra başına üç defa su dökmeli ve koltuklar altı göbek nahiyesi, kulaklar ve sair vücut kıvrımlarını güzelce ovarak her tarafı ıslatmalı daha sonra başına üç defa su dökmeli, vücudunun her tarafını yıkamalı ve ellerinin yetiştiği her tarafını ovalamalıdır. Vücuduna su dökerken üst kısımlarına ve sağ tarafa öncelik tanımalı. Ğusle başlarken niyet etmeli, vücudunda bulunan kılların her tarafını güzelce ıslatmalıdır
- Bāb: ...
- باب ...
Cümey' bin Umeyr Et-Teymi (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Ben, halam ve teyzemle beraber gidip Aişe (r.anha)'nın yanına vardık ve Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in cünüplükten ğuslettiği zaman nasıl yaptığını sorduk. Aişe (r.anha) şöyle cevap verdi: «Ellerine Üç defa su döktükten sonra ellerini kaba sokardı. Sonra başını üç defa yıkardı. Daha sonra vücuduna su dökerdi. Sonra namaza dururdu. Ama biz saç örgüsünden dolayı başlarımızı beş defa yıkarız.» Diğer tahric: Nesai, Ebu Davud ve Darekutni. AÇIKLAMA : Senedluinde Cümey' bin Ümeyr r.a. bulunur. Tirmizi onun hadisini hasen saymış ise de zayıf olduğunu söyleyenler bir kişi değildir. Aişe r.anha'nın buradaki sözünden kadının başına beş defa su dökmesi hükmü çıkarılıyor. Fakat raıvi Cümey r.a. dolayısıyla hadis zayıftır. Kaldı ki kadının başına üç defa su dökmesinin yeterliliği Müslim, Nesai, Tirmizi ve İbn-i Mace'nin rivayet ettiği Ümmü Seleme'nin hadisi, Buhari, İbn-i Mace ve Ebu Davud'un rivayet ettikleri Aişe r.anha'nın hadisi ve Ebu Davud'un rivayet ettiği Sevban'ın hadisi ile sabittir. Bazı rivayetlerde Aişe r.anha, Resul-i Ekrem s.a.v.'in namaz abdestinin aynısını ğusülden önce aldığını, sonra başına su döktüğünü ifade etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ciibeyr bin Mut'im (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir : Sahabiler Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in huzurunda gusül hakkında mübahase ettiler. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Bana gelince: Ben de başıma üç avuç su dökerim.» Diğer tahric: Buhari, Müslim, Beyhaki, Nesai ve Ebu Davud AÇIKLAMA : Ebu Davud'un rivayetine göre sahabiler Resul-i Ekrem. (s.a.v.)'in huzurunda cünüplükten ğusletmekten bahsettiler. Müslim'in, Cabir bin Abdillah r.a.'tan rivayetine göre Sakif hey'eti Resul-i Ekrem (s.a.v.)'e: Bizim memleketimiz soğuktur. Acaba nasıl ğusledeceğiz? diye sormuşlar. Resulullah (s.a.v.) de hadisteki cevabı buyurmuştur. Tercemede geçen mübahaseden maksat, her sahabinin nasıl ğuslettiğini anlatmasıdır. Bazıları; ğusül böyle yapılır, bazıları; şöyle yapılır deyince Resul-i Ekrem (s.a.v.) de: ''Ben şöyle yaparım'', buyurmuştur. HADİS'İN FIKHİ YÖNÜ: 1 - Cünüplükten dolayı ğusül- abdesti alırken başa üç defa su dökmek meşrudur. 2 - Din büyüklerinin huzurunda ilmi müzakere yapmak meşrudur. 3 - Öğretici, öğrencinin kolayca anlayabileceği bir yolla öğretim yapmalıdır . BUHARİ RİVAYETİ İÇİN BURAYA TIKLAYIN EBU DAVUD RİVAYETİ İÇİN BURAYA TIKLAYIN
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said-i Hudri (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Bir adam, cünüplükten (dolayı) gusül hakkında Ona soru sormuş, kendisi de : Üç defa (başına su dök) diye cevap vermiştir. Bunun üzerine adam: Benim saçım çoktur, demiştir. (Üç defanın kendisine yetmeyeceğini anlatmak istemiş) Ebu Said (r.a.) de: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in saçı seninkinden daha çok ve daha temizdi, demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir (r.a.j'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : Ben: Ya Resulallah! Ben soğuk bir yerdeyim. Cünüplükten (dolayı) gusül nasıldır? diye sordum. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Bana gelince, ben başıma üç avuç su dökerim.» diye cevap buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre bir adam O'na: Ben cünüb iken başıma kaç defa su dökeyim? diye sormuş; kendisi de: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), mübarek başına üç avuç su dökerdi, diye cevap vermiş. Adam ona: Benim saçım uzundur, deyince kendisi: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in saçı seninkinden daha çok ve daha temizdi, diye karşılık vermiştir. AÇIKLAMA : Cünüplükten ğusül için gereken asgari su miktarı bir sa' dır. Bu konuda geniş izahat isteyenler, taharet kitabının birinci babına müracaat etsinler
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.a.a)'dan rivayet edildiğine göre: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), cünüplükten (dolayı) guslettikten sonra abdest almazdı. Tahric: Beyhaki, Nesai, Ebu Davud, Tirmizi ve Hakim de bu hadisi az lafız farkıyla rivayet etmişlerdir. AÇIKLAMA : Tirmizi ve Hakim, sahih olduğunu da belirtmişlerdir. Ebu Davud'un rivayetinde Aişe (r.anha) şöyle, der: "Resulullah (s.a.v.), ğusledcrdi. Ve iki rek'at (sabah farzından önceki sünnet) namaz ile sabah farzını kılardı. ğusülden sonra abdest aldığını bilmem, (veya) sanmam.'' EI-Menhel yazarı şöyle der: ''Cünüplük ğuslünden sonra abdestin meşru olmadığı bu hadisten anlaşılıyor. Tirmizi: Sahabi ve tabiilerden bir kısmının kavli budur, demiştir. İbn-i Ömer r.a.'den rivayet edildiğine göre ResuluHah (s.a.v.)'e; ğusülden sonra abdest alınıp alınmıyacağı sorulduğu zaman O: ''Hangi abdest ğusüldcn daha efdaldır.'' diye cevap vermiştir. El-Hakim bunu rivayet etmiştir. İbn-i Ebi Şeybe'nin İbn-i Ömer r.a.'den rivayet ettiğine göre ğusülden sonra abdest aldığını söyleyen bir adama ibn-i Ömer (r.a.): Hakikatan sen işi derinleştirmişsin, demiştir. Tirmizi'nin Aişe r.anha'dan rivayet ettiğine göre Resulullah (s.a.v.), ğusülden sonra abdest almazdı. Huzeyfe (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Tepesinden ayağına kadar yıkanmak birinize yetmiyor mu ki, abdest alsın? demiştir. Sahabilerden bir cemaat ve onlardan sonra bir çok alim, aynı şeyi söylemişlerdir. Hatta Ebu Bekir bin El-Arabi: Abdestin, ğuslün altına girdiği hususunda alimler arasında ihtilaf yoktur, demiştir. Hadis, sabah farzından önce iki rek'at fecir sünnetinin kılmmasının meşruluğuna ve ğusülden sonra abdest almanın meşru olmadığına delalet eder
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.a.anha şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cünüplükten guslettikten sonra henüz ben guslümü yapmamış iken benimle ısınmak isterdi. AÇIKLAMA : Tirmizi, bu hadisi az bir lafız farkıyla rivayet ederek, isnadında beis olmadığını beyan etmiştir. Oradaki rivayette Aişe (r.anha,) şöyle der: ''Resul-i Ekrem s.a.v., çok defa cünüplükten ğuslettikten sonra gelirde, benimle ısınmak isterdi. Ben de ğuslümü henüz yapmadığım halde, ısıtmak, için O'na sarılırdım.'' Tuhfetu'l-Ahfez'in yazarı, hadisi açıklarken şöyle der: Aişe (r.anha) 'nın: ''Benimle ısınmak isterdi.'' sözünden maksadı şuydu: 'Yani Resul-i Ekrem (s.a.v.) mübarek uzuvlarını örtüsüz olarak benim uzuvlarımın üzerine bırakarak, bedenimdeki hararet ile ısınmak isterdi.' El-Lemaat sahibi, Aişe (r.anha)'nın sözünü böyle açıklamıştır, Seyyid Cemalud'din, El-Mirkat adlı kitabında: 'Hadis, cünüp adamın çıplak vücudunun necis olmadığına delalet eder. Çünkü ısınmak iki tarafın çıplak vücudlarının birbirine temas etmesiyle meydana gelir.' demiştir. Tıybi: Hadis buna delalet etmiyor, demiştir. El-Kari', Tıybi'nin maksadının şu olabilecegini söyler: 'ÇÜnkü ısınmak isteği elbise ile de mümkündür. Mutlaka vücudlarının çıplak olması şart degildir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cünüp olurdu. Sonra suya dokunmadan uyurdu. Bilahare uyandığı zaman guslederdi. Diğer Tahric: Tirınizi, Nesai. Ebu Davud, Tahavi ve Beyhaki
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in, eşlerine ihtiyacı olduğu takdirde giderirdi. Sonra suya dokunmadan o vaziyette uyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cünüp olurdu. Sonra suya dokunmadan o vaziyette uyurdu. Sufyan demiş ki: Ben bir gün bu hadisi anlattım, ismail bana: Ey genç! Bu hadis bir şeyle bağlanır, dedi." AÇIKLAMA : Merhum müellifimiz bu babta Aişe (r.anha)'nın hadisini üç sened ile rivayet etmiştir. Tirmizi de iki senedIe zikretmiş ve: 'Said bin El-Müseyyeb ile başkası böyle demişlerdir. Halbuki; Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in uyumadan önce abdest aldığına dair El-Esved'in Aişe (r.anhal 'den rivayet ettiği hadisi bir kaç kişi El-Esved'den nakletmiştir. O hadis Ebu İshak'ın El-Esved'den rivayet ettiği bu hadisten daha sıhhatlidir. Hatta Şu'be, Sevri ve başkaları bu hadisi Ebu İshak'tan rivayet ederken hadisteki " ... suya dokunmadan ... " kaydını Ebu İshak'ın ğalatı olarak göstermişlerdir, demiştir. Tuhfetü'l-Ahfezi yazarı bu hadisin açıklaması bahsinde İbn-i Arabi'nin El~Arıza adlı eserinde: Ebu İshak'ın uzun bir hadisi kısaltarak rivayet ederken bu ğalatı yaptığını söylemiştir, der. Bu nedenle bu hadisi rivayet etmenin caiz olmadığının Ahmed bin Salih tarafından söylendiği nakledilmiştir. 583 nolu hadisin sonunda İsmaiI, Süfyan'a söylediği söz ile aynı şeyi kasdetmiş olabilir. Hadisin sıhhatına itiraz olmuş ve sahih olduğu kabul edildiği takdirde yoruma muhtaç ölduğu göz önünde bulundurulursa, yanlış anlamlara yer vermemek için rivayet edilmemesi uygun görülmüş olabilir. Fakat 581 nolu haçlisin açıklamasında Nevevi'den naklettiğimiz gibi abdest almanın vacib olmadığını beyan etmek üzere Nebi s.a.v.'in bazen abdest almayı terkettiği muhtemeldir)
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cünüb olarak uyumak istediği zaman namaz abdesti gibi abdest alırdı. Diğer tahric: Buhari, Müslim, Ebu Davud ve diğer sahih hadis müellifleri rivayet etmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
(Abdullah) ibni-l Ömer (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre (babası) Ömer bin el-Hattab (r.a.), Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e: Birimiz cünüp iken uyuyabilir mi? diye sormuş. O da : «Evet, abdest aldığı zaman (uyuyabilir)» buyurmuştur. AÇIKLAMA : Buhari, Müslim, Nesai, Beyhaki, Ebu Davu d ve Malik, değişik yollarla ve az lafız farkıyla rivayet etmişlerdir. Bütün rivayetıere göre Resul-i Ekrem s.a.v., cünüp adamın abdest aldığı zaman cünüp olarak uyuyabileceğini bildirmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said-i Hudri (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Kendisi geceleyin cünüp olurdu. Gusletmeden uyumak isterdi Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest almasını, sonra uyumasını emretti. Not: Hadisin isnadının sahih olduğu Zevaid'de bildirilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said(-i Hudri) (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: «Biriniz eşine yaklaşır, sonra tekrar yaklaşmak istediği zaman abdest alsın.» AÇIKLAMA : Müslim, Ebu Davud, Nesai, ibn-i Huzeym ve, İbn-i Hibban, Tahavi ve Beyhaki de bu hadisi rivayet etmişlerdir. Tirmizi de rivayet ederek hasen-sahih olduğunu söylemiş, El-Hakim de EI-Müstedrek'te rivayet ederek, sahihliğini bildirmiştir. Hadisteki yaklaşmaktan maksad, cinsi münasebettir. istenen abdest ile şer'i abdest kasdedilmiştir. Çünkü mutlak olarak kullanıldığı zaman böyle anlaşılır.' Ayrıca ibn-i Huzeyme'nin rivayetinde; ''Namaz abdesti gibi abdest alsın." buyurulmaktadır. . Hadisteki abdest emri, Zahiriy e mezhebi alimlerine ve Maliki olan ibn-i Habib'e göre vücub içindir. Onlar, hadisin zahirini tutmuşlardır. Fakat Cumhur, emrin müstehablık için olduğunu söylemişlerdir. Çünkü Tahavi'nin Aişe (r.anha)'dan rivay,et ettiğine göre Nebi s.a.v., bazen apdest almadan tekrar yaklaşırdı. Hanefi alimlerinden Ebu Yusuf'a göre söz konusu abdest ne vacibtir ne de menduptur. Hadisteki emir de mubahlık içindir. Bazı alimler de; Hadisteki ''vudu' (abdest)" kelimesi ile şer'i abdest değil, lüğavi abdest olan avret mahallini. yıkamak anlamı kastedilmiştir, demışlerdir. Hadis, iki cima' arasında abdest alınmasının matlub olduğuna ve ğusletmenin vacib olmadığına delalet eder. BU HADİS’İN EBU DAVUD RİVAYETİ VE İZAH İÇİN BURAYA TIKLAYIN
- Bāb: ...
- باب ...
Enes (bin Malik) (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: «Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tek bir ğusül etmek niyetiyle bütün hanımlarını dolaşırdı.» AÇIKLAMA 589’da
- Bāb: ...
- باب ...
Enes (bin Malik) (r.a.)'dtn şöyle söylemiştir: «Ben, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) için gusül suyunu koydum. Bir gecede bütün hanımlarına yaklaşmaktan ötürü bir gusül yaptı.» AÇIKLAMA : Buhari, Müslim, . Beyhaki, Nesai ve Ebu Davud, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in bu uygulamasına ait Enes (r.anh)'in hadisini değişik lafızia da rivayet etmişlerdir. Bütün rivayetlere göre birden fazla cinsi münasebet için bir ğusül kafidir. ilk hadisteki "dolaşmak'' kelimesiyle cinsi münasebet kasdedilmiştir. Buhari'nin bir rivayetinde o gün için Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in dokuz eşi, diğer rivayetinde onbir zevcesi bulunduğu belirtiliyor. Bu husus alimler arasında ihtilaflıdır. Buhari'nin rivayetine göre, Katade, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in buna nasıl dayandığını Enes'e sormuş. Enes de: Ona otuz erkek kuvveti verildiğini aramızda konuşuyorduk, diye cevap vermiştir. Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in hanımlarına bir ğusül ile yaklaştığında iki yaklaşım arasında abdest almış olması kuvvetle muhtemeldir. Ebu Davud'un rivayetini açıklayan Menhel yazarı, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in hanımları ismen şöyle sıralamaktadır: Huveylid kızı Hadice, Zam'a kızı Sevde, Ebu Bekir kızı Aişe, Ömer bin El-Hattabın kızı Hafsa. Ebu Ümeyye El-Muğıre'nin kızı Ümmü Seleme (= Hind) El-Haris kızı Cüveyriye, Cahş kızı Zeyneb, Huzeyme kızı Zeyneb, Beni Kureyza kabilesinden, bir rivayete göre Beni Nadir kabilesinden Zeyd kızı Reyhane, Ebu Süfyan kızı Ümmü Habibe (= Ramle), Huyey bin Ahtab kızı Safiye ve El-Haris kızı Meymune. Bunlardan başka Dahhak kızı Fatima ve Nu'man kızı Esma radiyallahu anhuma PEYGAMBER'İN ÇOK KADINLA EVLENMESİNİN HİKMETİ EI-Menhel yazarı bu hususta şunları söyler: ''Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in çok kadınla evlenmesinin hikmeti, onların şer-i şerif'e ait ailevi ve dahili hükümleri hıfzetmeleri ve; bu hükümleri faydalanmak isteyenlere nakletmeleridir. Zevcelerinin çokluğu, dünyalık için, yahut nefsi arzuları tatmin için değildir ... '' Bilindiği gibi Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz 25 yaşına kadar hiç evlenmemiş ve 25 yaşında iken 40 yaşında bir dul kadınla evlenmeye razı olmuş ve 50 küsür yaşına kadar onunla yaşamıştır. Birden fazla kadınla evlenmesi, O'nun, ömrünün son senelerine rastlar. Ömrünün bu bölümünde gıda alması bakımından da çok sade bir hayat sürdürdüğü, bazen' haftada iki gün oruç tuttuğu, bazen de aralıksız olarak bir aydan fazla oruç tuttuğu sabittir. Yukarıda isimleri anılan muhterem zevcelerin her birisi ile evlenmesinin nedenleri tetkik edildiği zaman, İslam dininin yayılması, yanlış fikir ve inanışların ezilmesi ve güzel ahlak düstürunun yerleştirilmesi gibi çok ulvi ve pek önemli amaçların güdüldüğü anlaşılır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu-Rafi' (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir gecede hanımlarının hepsini dolaştı ve dolaşırken her birinin yanında guslediyordu. Kendisine : Ya Resulallan! Neden bunu birleştirerek, bir gusül yapmadın? diye soruldu. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Bu daha sevap, daha güzel ve daha çok temizleyicidir.» buyurdu." Tahric: Bu hadisi Ebu Davud. Ahmed, Beyhaki ve Nesai de rivayet etmişlerdir. AÇIKLAMA : Bu hadise göre Resul-i Ekrem (s.a.v.), bir hanımıyla cinsi münasebette bulunduktan sonra ğusletmiş, ğusülden sonra diğer eşine yaklaşmıştır. Bu hadis, bir önceki babta geçen Enes (r.anh)'in hadisine muhalif değildir. ÇünkÜ, Enes r.a.'in rivayet ettiği hadisteki uygulama, böyle yapmanın caizliğini beyan içindir. Buradaki uygulamanın çeşitli yönlerden daha iyi olduğu, Resul-i Ekrem s.a.v. tarafından beyan buyurulmuştur. Nesai: Bu hadis ile Enes (r.anh)'in hadisi arasında ihtilaf yoktur. Bir defa öyle yapmış, bir defa böyle yapmış, der. Nevevi de: Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in ayrı ayrı zamanlarda iki şekilde ğuslettiği yorumu ile görülen zahiri ihtilaf bertaraf edilir, demiştir. Ebu Davud'un rivayetine göre, Ebu Rafi' (r.anh), Resul-i Ekrem (s.a.v.)'e niçin bir ğusül ile yetinmediğini sormuştur. Bu durumda soru sahibi Ebu Rafi' (r.anh)'dir. Ebu Rafi " Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in defalarca yıkanmaktan mutazarrır olması endişesi ile soru sormuş olabilir. Gizli olması beklenen bu duı:uma Ebu Rafi' (r.anh) nasıl muttali oldu? denemez. Çünkü Ebu Rafi' (r.anh) O'nun hizmetçisiydi. Suyunu o getirirdi
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.a.); şöyle demiştir: «Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), cünüp iken (bir şey) yemek istediği zaman abdest alırdı.» AÇIKLAMA 592’de
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir bin Abdillah (Radtyallahü d»A«w4/dan şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e t Cünüp, uyuyabilir mi, veya yiyebilir mi, yahut içebilir mi? diye soru soruldu. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dei «Evet, namaz abdesti gibi abdest aldığı zaman (bunları yapabilir.)» buyurdu. AÇIKLAMA : Hz. Aişe (r.anha)'nın hadisini Müslim. Nesai. Ebu Davud ve Beyhaki de rivayet etmişlerdir. Bu hadis bundan sonraki babda gelen Hz. Aişe (r.anha)'nın hadisine muhalif değildir. Orada, Peygamber (s.a.v.)'in yalnız ellerini yıkamakla yetindiği bildiriliyor. Bazen öyle yaparak caizliğini beyan buyuran efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Seııem) çoğunlukla abdest alarak bunun daha efdal olduğunu göstermiştir .. Sindi: . Cabir bin AbdiIIah (r.anh)'ın hadisinde cünüp için sorulduğu bildirilen sorudan maksad, cünübün bu işleri yapmasının uygun ve güzel olup olmadığıdır. Çünkü, cünübün abdest aldıktan sonra böyle yapması menduptur, şart değildir. Nitekim bundan sonra gelen hadisten, cünübün yalnız ellerini yıkamakla yetinmesinin caizliği anlaşılır, der. Hulasa cünüp, ğusletmeden uyuyabilir, yiyebilir, içebiir ve hanımına yaklaşabilir. Nevevi, Müslim'in şerhinde: 'Bu hususta icma' vardır. Keza cünübün bedeni ile terinin temizliğine alimler icma' etmişlerdir.' der. Cünübün anılan işleri yapmadan önce avret mahallini yıkaması ve abdest alması müstehaptır. Nevevi: 'Abdest almadan bu işleri yapmanın rnekruh olduğunu arkadaşlarımız kesinlikle belirtmişlerdir. Hadisler buna delalet eder. Bu abdestin vacib olmadığı hususunda bizce ihtilaf yoktur. Cumhur'un görüşü de budur ... ' demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre : «Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellemi cünüb iken bir yemek istediği zaman ellerini yıkardı.» AÇIKLAMA : Resulullah (s.a.v.), caizliği beyan için, elleri yıkama ile yetinmiştir. Nesai, Ebu Davud ve 'Darekutni'nin rivayetleri şöyledir: "Resulullah (s.a.v.), cünüp iken uyumak istediği zaman abdest alırdı ve cünüp iken yemek istediği zaman ellerini yıkardı." Beyhaki ise Müellifimizin rivayet ettiği metni aynen rivayet etmiştir. Tahavi de aynısını rivayet etmiş, yalnız ''yed" kelimesi yerine ''keff'' kelimesini nakletmiştir. Keff kelimesi bileklere kadar el manasını ifade eder. Yed kelimesi ise bu manada kullanılmakla beraber, ekseriyetle kol manasını ifade eder
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah bin Seleme (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir : Ben. Ali bin Ebi Talib (r.a.)'ın yanına girdim Buyurdu ki : «Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) helaya uğrayıp ihtiyacını giderdikten sonra çıkar ve (abdest almadan) bizimle beraber ekmekle et yiyer, Kur'an okurdu. Cünüplükten başka hiç birşey, O'nu Kur'an okumaktan men etmezdi.» AÇIKLAMA : Ahmed, İbn-i Hibban, Ebu Davud, El-Hakim, El-Bezzar. Darekutni. El-Beyhaki, Em-Nesai de bu hadisi tahriç etmişler, Tirmizi, İbnü's-Seken, Abdu'l-Hak ve Bağavi bunun sahih olduğunu söylemişlerdir. Bazı rivayetler daha .uzundur. Tıybi: Et yendikten sonra abdest tazelenmeden ve ağza su alınmadan namaza durmak sahih olduğu gibi. Kur'an okumanın da sahih olduğunu bildirmek için burada et yemek ile Kur'an. okumak bir arada anlatılmış olabilir demiştir. Ravi, Hz. Ali (r.anh)'in; لا يحجبه veya; لا يحجزه dediğinde tereddüd etmiştir. Hangi fiil kullanılmış ise netice değişmez. Her iki fiilin manası men etmektir. Onun için tercemede: ''Onu men etmez." diye anlatıldı. Hadis, cünüp adamın Kur'an okumasının caiz olmadığına. delalet eder. Cumhur'un görüşü budur. Delilleri de bu hadis, bundan sonra gelen İbn-i Ömer (r.anh)'in hadisi ve Darekutni'nin Ebu'l-Ğarif El-Hemedani'den rivayetle Hz. Ali r.anh'in şu mealdeki haberidir: ''Cünüp olmadığınız müddetçe Kur'an okuyunuz. Birinize cünüplük isabet ederse Kur'art okumasın. Tek bir harfini de okumasın..'' Cumhurun görüşüne,delalet eden rivayetler çoktur. Bazılarının sahihliğine itiraz edilmiş ise de riyayetler birbirini takviye eder. Malikiler: 'Ayetü'l-Kürsi, ihlas ve Muavvizeteyn gibi az bir parçayı, korunmak ve benzeri maksadlarla okumak caizdir. Fakat uzun parça okumak haramdır. demişlerdir. Şafiiler: Kur'an niyeti ile değil, zikir veya dua niyetiyle az bir şey okumak caizdir, demişlerdir."•" Ahmed bin Hanbel: Cünübün bir ayet mikdarını okumasına ruhsat verilmiştir, der. Ebu Hanife: Bir ayetin bir parçasını okumak caizdir, demiştir. El-Hattabi şöyle der: ''Cünübün Kur'an okuyamıyacağı hükmü, hadisten .çıkarılıyor. Aybaşı adetini gören kadin'da okuyamaz. Çünkü onun abdestsizliği, cünübün abdestsizliğinden daha ağırdir. imam Malik, cünübün bir ayet miktarını okuyabileceğini söylemiştir. Kendisinin: Aybaşı adeti gören kadın Kur'an okuyabilir. Fakat cünüb okuyamaz. Hayz süresi uzayabildiği için kadın okumadığı takdirde, Kur'an'ı unutabilir. Fakat cünüblük süresi uzun değildir, dediği rivayet edilmiştir. İbnü'l-Müseyyeb ve İkrime'nin de, cünübün Kur'an okurnasında beis görmedikleri rivayet edilmiştir. Alimlerin ekserisi, cünübün Kur'an okumasının haram olduğunu söylemişlerdir.'' EI-Menhel yazarı 'Cünübün Kur'an Okuması Babı'ında yukarıdaki bilgileri verdikten sonra, cünübün Kur'an'a dokunmasının cumhura göre haram olduğunu bildirir. Bu arada cumhurun delil olarak gösterdikleri ayet ve hadisleri nakleder. Konunun uzatılmaması için delilleri buraya nakletmekten vazgeçtim. EI-Menhel yazarı daha sonra abdestsiz olarak Kur'an'a ellemenin hükmüne ait fıkıhçıların görüşlerini şöylece nakleder: ''Hanefiler, Şafiiler ve Hanbeliler: 'Kur'an'ı öğreten ve öğrenen dahil hiç kimse abdestsiz olarak Kur'an'a dokumaöaz. Ancak çocuğun, ayetlerin yazılı olduğu levhalan ellemesi zaruret icabı caizdir. Mushaf'ın cildini, sahifelerin yazısız olan kenarlarını, satırlar arasındaki boşlukları ellemesi de haramdır. Keza kılıf içinde veya rahle üzerinde. yahut eşya içerisinde Kur'an'ı taşıması da.haramdır. Ancak, eşyanın taşınması da kasdedildiği takdirde haram değildir." demişlerdir. Hanefi ve HanbelI alimlerine göre Mushaf'a yapıak olmayan kılıfı içinde Kur'an'ı abdestsiz olarak taşımak caızdir. Mushaf'ın yangın ve sel gibi bir afetle zayi olması tehlikesi karşısinda, yahut kafirlerin İslam memleketini işgal etmesi halinde, veyahut pis yere atılmış olan Mushaf'ı kurtarmak niyetiyle abdestsizin onu taşıması, hatta cÜnübün taşıması vacibtir. Mushaf'ın korunması ve saygınlığı bunu gerektirir. Eğer abdestsiz veya cünüp kişi, Mushaf'ı kurtarabildiği halde taşımaz da yangın veya selde zayi olmasına yahut kafirlerin istilasına maruz kalmasına göz yumarsa günahkar olur. Şayet pis yerden kaldırmazsa kafir olur. Keza abdestsiz olarak Kur'an ayetini yazmak da haramdır. Beğavi: 'Duvarları ve elbiseleri ayetlerle veya Allah'ın adlarıyla süslemek, yani bu yerlere yazmak mekruhtur. Mushaf'ları yastık gibi kullanmak caiz değildir. Keza dini ilimIere ait kitapları yastık gibi kullanmak caiz değildir. Ancak kaybolmasından korkulduğu takdirde, ona dayanmak caizdir. küçük yaştaki çocuğa ve deliye Kur'an'ı elletmek caiz değildir,' demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
(Abdullah) ibn-i Ömer (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «Cünüb ve aybaşı halindeki kadın Kur'an okuyamaz.»
- Bāb: ...
- باب ...
(Abdullah) İbn-İ Ömer (r.a.)'dan: şöyle demiştir. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Cünüb ve hayz halindeki kadın Kur'an'dan hiç bir şey okuyamazlar buyurmuştur.» AÇIKLAMA : Tirmizi de İbn-i Ömer r.a.'in hadisini 596 nolu metinle rivayet ederek; Bunu İsmail bin Ayyaş'ın şu senediyle tanırız, demiş ve buradaki senedi zikretmiştir. Tirmizi bu arada şöyle der: Cünüb ve hayız halindeki kadının Kur'an'ı okuyamıyacağı hükmü, Sahabiler, tabiiler ve Onlardan sonra gelen alimlerin çoğunun kavlidir. Süfyan-i Sevri, İbnü'l-Mübarek, Şafii, Ahmed ve İshak'ın dahil oldukları bu AlimIere göre cünüb ve hayz halindeki kadın Kur'an'dan bir ayet dahi okuyamaz. Ancak bir harf ve ayetin bir kısmını okuyabilir diyenler vardır. Alimler cünüp ve hayz halindeki kadının tesbih ve tevhid kelimesini çekmelerine ruhsat vermişlerdir. Ben, Muhammed bin İsmail'den şunu işıttim: İsmail bin Ayyaş Hicaz ve Irak ehlinden bir takım münker hadisler rivayet eder.' İsmail bin Ayyaş'ın yalnız olarak bu iki bölge sakinlerinden yaptığı rivayetin zayıflığını belirtmek için Muhammed bin İsmail'in böyle söyledigini sanırım. Bu zat şunu da söyledi: İsmail bin Ayyaş'ın Şam halkından rivayet ettiği hadis, sahihtir. Ahıned bin Hanbel : İsmail bin Ayyaş, Bakiyye'den iyidir. demiştir. Tirmizi 'nin şerhi Tuhfe yazarı şöyle der: 'İbn-i Mace de İbn-i Ömer (r.anh)'in hadisini bu yoldan rivayet etmiştir. Hadis zayıftır. Çünkü hadis imamları, İsmail bin Ayyaş'ı Şam halkından yaptığı rivayetlerde sika saymışlar. Fakat Hicazlılardan yaptığı rivayetleri zayıf görmüşlerdir. Kendisi bu hadisi Hicaz halkından olan Musa bin Ukbe'den rivayet etmiştir.'' Hulasa, bu hadisin senedi zayıf da sayılsa metni sahihtir. Çünkü bu hususta müteaddit hadisler bulunur. Bunlar birbirini takviye ettiği için Cumhur, cünüb ve hayz halindekilerin Kur'an okumalarını haram saymıştır. Dikkat: Kastedilen 'okuma' sadece Kur'an sayfalarından değil hafuza'dan okumayı da içerir. Kur'an'a Dokunmaya dair açıklama 595 da geçti
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den: şöyle söylemiştir; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: «Her kılın altında bir cünüblük bulunur. Bunun için kılları yıkayınız ve deriyi iyice temizleyiniz.» Not: Tirmizi ve Ebu Davud, bu hadisi zayıf görmüşlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Eyyub El-Ensari (r.a.)'den: şöyle demiştir: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: «Beş vakit namaz, Cum'a namazları ve emaneti eda etmek, aralarındaki (küçük) günahlara keffaret olur.» Ben ı Emaneti eda etmek nedir? diye sordum. Buyurdular ki: «Cünüblük guslüdür. Çünkü her kılın altında bir cünüblük vardır.» Not: Ravilerden Talha bin Nafi', Ebu Eyyub'dan hadis işitmediği için, bu senedin zayıf olduğu Zevaid'de bildirilmiştir. AÇIKLAMA : Ebu Hureyre r.a.'in hadisini Beyhaki, Ebu Davud ve Tirmizi de rivayet etmişlerdir. Tirmizi: Ra vi El-Haris İbn-i Vecih'in hadisi ğaribtir. Kendisini yalnız hadisinden tanırız, demiştir. Ebu D avud da: El-Haris bin Vecih'in hadisi münker olup, kendisi zayıftır, demiştir. Hadisin manasına gelince: ''Her kılın altında bir cünüblük vardır.'' cümlesi ile vücudunun dış kısmının tamamen cünüb sayıldığı bildirilmek istenmiştir. Vücudun her tarafı cünüb sayıldığı için, vücuddaki bütün kılların yıkanması emrediliyor. Hattabi: ''Hadisin zahiri saç örgülerinin cünüblükten ğusül edilirken çözülmesini vacib kılıyor. Çünkü örgü, çözülmedikçe bütün kılların her tarafının ıslatılması mümkün değildir. İbrahim En-Nahai, örgünün çözdürülmesini vacib görmüştür. Fakat alimlerin kahir ekseriyetine göre örgünün çözülmesi önemli değildir. Mühim olan bütün kılların her tarafının ıslatılmasıdır. Islatıldığı takdirde örgü çözdürülmeden yapılan ğusül kafidir.' demiştir. Örgü çözdürme ile ilgili geniş tafsilat 108. babta anlatılacak inşaallah.!!! Hadisin: ''Deriyi iyice temizleyiniz.'' cümlesinden maksad, derinin kirlerden ve suyun deriyi ıslamasına mani olan maddelerden giderilmesidir. Çünkü her hangi bir şey, derinin en küçÜk bir yerine suyun ulaşmasına mani olduğu takdirde cünüblük kalkmaz. Hattabi: "Cüpüblükte buruna su çekmek ve ağıza su almak vacibtir, diyenler bu hadise dayanırlar. Çünkü burun içinde kıl bulunur. Ağzın içi de vücudun dışından sayılır, demişlerdir. Fakat bu görüş lügat ehlinin sözüne aykırıdır. Şöyle ki: Hadiste geçen "beşere'' kelimesi, bakan adamın gözle gördüğü bedenin dış kısmına denir. Ağızın iç kısmı bilindiği gibi karşıdan bakıldığı zaman görülmez. Ağız ve burunun iç kısmına; ... denir, demiştir. Hattabi'nin bu sözü reddedilmiştir. Çünkü lügat ehlinden Cevheri ve başkaları ...'nin, derinin ete bakan iç yüzüne denildiğini belirtmişlerdir. Ağız ve burun'un iç kısmı böyle değildir. Bu itibarla ğusülde ağıza su almanın gerekliliği bu hadisten çıkarılabilir. Ayni de: 'İmam-ı Azam bu hadise dayanarak ğusülde mazmaza ve istinşak'ın farz olduğunu söylemiştir. İstinşak farzdır. Çünkü Resul-i Ekrem (s.a.v.): "Her kılın altında cünüblük var.'' buyurmuştur. Burunun içinde de kılIar vardır. Mazmazaya gelince; Ağızın içi, bedenin dış kısmından sayılır. Nitekim,oruçta ağıza bir şey alınabilir. Mazmaza bu itibarla farz kılınmış, Hattabi'nin dediği itibarla farz kılınmamıştır,'' demiştir. HADISTEN ÇIKARILAN FIKIH HÜKÜMLERİ 1 - Bütün deriyi ve kılları suyla ıslatmak ğuslün farzıdır. 2 - Deri ve kıllara suyun ulaşmasına mani olan şeyleri gidermek gerekir .. Ebu Eyyub-i Ensari (r.anh)'in hadisine gelince; Bu hadiste beş vakit namaz ile Cuma namazının ve emaneti ödemenin fazileti anlatılarak, bunlara riayet edildiği takdirde bunların, aralarında işlenen günahlara kefaret olduğu bildirilmiştir. Günahlardan maksad, kul hakkı ile ilgisi olmayan küçük günahlardır. Buna benzer hadisler böyle yorumlanır. Hadiste geçen: "Emanetin edası'' ile cünüblükten dolayı, yapılan ğuslün kasdedildiği, ravinin sorusu üzerine Resul-i Ekrem (s.a.v.) tarafından açıklanmıştır .. Sindi, cünüblükten dolayı yapılan, ğuslün, bir emaneti ödemek olarak sayılması ile ilgili olarak şöyle der: 'Emanet sahibi, emanete müstahak olduğu gibi, insan vücudu da, cünüplükten sonra ğusle müstahak olur. Bu nedenle ğusül,sahibine ödenmesi vacip olan emanetler cümlesinden sayılmış ve ona emanet denmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ali bin Ebi Talib (r.a.)'den : şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Cünüblükten guslederken, cesedinden bir kıl yerini terkedip yıkamayan kimseye cehennem ateşinden şöyle, şöyle azab verilir.» buyurmuştur. Ali (r.a.): İşte bundan dolayı ben, kıllarıma karşı düşmanca davrandım, demiştir. Ve kıllarını traş ederdi." Diğer tahric: Ahmed ,Ebu Davud, Darimi ve Beyhaki AÇIKLAMA : Hadisteki (kıl yeri) tabiriyle, kılın deri içindeki kökü kasdedilmemiştir. Suyun oraya ulaşması vacib değildir. Bu tabirden maksad, cünüblükten ğusledilirken, yıkanmayan en ufak bir yerdir. Hadisin tehdid ile ilgili cümlesinde: '' ... Ona ... '' zamiriyle, bedeninden kuru bir yer bırakan kişi veyahut, kuru kalan yer kasdedilmiştir. Yani ya adamın ta'zib edileceği veya kuru kalan yerin ta'zib edileceği haber veriliyor. Ali (r.anh): ''Ben kıllarıma karşı düşmanca davrandım.'' sözü ile şunu kasdeder: 'Bu tehdidi ve şiddetli azabı duyduğum için başımın saçlarına karşı düşmanca davrandım.' Hz. Ali (r.anh) derisinin ve kıllarının her tarafına suyun bulaşmaması endişesi ile saçını sık sık kısaltır veya usturayla kazıtırdı. HADİSİN FIKIH YÖNÜ : 1- Cünüblük ğuslünde bütün bedeni ve beden üzerindeki kılların hepsini suyla ıslatmak vaciptir. 2- Bundan az bir parçayı bile terkeden kişinin ğuslü batıl olduğu için, Allah'ın dilediği sürece ateşte ta'zib edilir. Ğuslederken, bir yeri terkedip, pek ara vermeden orayı da yıkayan kimsenin ğuslü, alimlerin ittifakı ile sahihtir. Ve bir azaba müstahak olmaz. Şayet ğuslederken ıslattığı uzuvlar mutedil bir havada kuruduktan bir süre sonra yıkamadığı yeri su ile ıslatırsa, Hanefi, Şafii ve Hanbeli imamlarına göre ğusül sahihtir. Çünkü bütün vücudu aralıksız yıkamayı şart koşmamıştır. Maliki mezhebine göre, bu adamın bütün vücudunu yeniden yıkaması gerekir. Çünkü onlara göre bütün vücudu aralıksız yıkamak gerekir. 3- Başı usturayla traş etmek veya saçı kısaltmakcaizdir
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve &ellem)'in muhterem hanımlarından) Ümmü Seleme (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: (Enes bin Malik (r.a.)'ın annesi) Ümmü Süleym (r.anha), Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e giderek, rüyasında erkeğin gördüğü şeyi gören kadının durumunu O'na sordu. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Evet. Kadın su (men!) gördüğü zaman gusletsin.» buyurdu. Bunun üzerine ben (soru sahibi Ümmü Süleym'e): Sen kadınları rezil ettin, kadın ihtilam olur mu? dedim. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bana): «Elin topraklansın. (ayıp ediyorsun) Kadın'ın suyu yoksa hangi sebeple çocuğu kendisine benzer?» buyurdu. Diğer tahric: Buhari, Müslim, Ebu Davud ve Tirmizi de Ümmü Seleme (r.anha)'nın hadisini farklı lafızlarla rivayet etmişlerdir. AÇIKLAMA : Bütün rivayetlerde Ümmü Süleym (r.anha)'nın, ihtilam olan kadının hükmünü Resul-i Ekrem (s.a.v.)'e sorduğu ve verilen cevapta, meni gördüğü takdirde ğusletmesinin gerekli olduğu belirtiliyor. Ümmü Süleym (r.anha)'nın sorusu ve verilen cevabı rivayet eden Sahabi, bazı rivayetlerde• Ümmü Seleme (r.anha) olduğu gibi, diğer bir kısım rivayetlerde de Aişe (r.anha)'dır. Bazı rivayetlerde Enes bin Malik (r.a.), olayı anlatıyor. Nitekim 601 nolu hadis böyledir. Keza bazı rivayetlerde Ümmü Seleme (r.anha)'nın, diğer bir kısım rivayetlerde Aişe (r.anha)'nın Ümmü Süleym (r.anha)'ya itiraz ettiği bildirilmektedir. Bu nedenle Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in bu iki muhterem hanımının beraber itiraz etmiş olmaları muhtemeldir. Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in, kadının su görmesi halinde ğusletmesinin gerekliliğini bildirmesinden sonra böyle bir soruyu sorduğundan dolayı Ümmü Süleym (r.anha)'yi kınayan Ümmü Seleme (r.anha) veya Aişe (r.anha)'nın: ''Kadın ihtilam olur mu?'' sorusu inkar anlamını taşır. Yani böyle bir şey olmaz denmek istenmiştir. El-İraki bu hususta şöyle der: 'Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in cevabından sonra Nebi (s.a.v.)'in muhterem zevcesi, soru sahibine : ''Kadın ihtilam olmaz'' demiştir. Bu söz Nebi (s.a.v.)'in buyruğuna ters düşmez. Çünkü bir şeyin şer''i hükmünü anlatmak, onun bilfiil vuku' bulmasını gerektirmez. Nitekim fıkıhçılar, hükümleri bilinsin diye, vuku' bulması aklen mümkün olan bir çok meseleyi anlatırlar .. Halbuki hiç de vaki olmaz. Kadının ihtilam olması aklen mümkün olmakla beraber bilfiil vuku bulmasını tahmin etmeyen muhterem annemiz, kadınları mahçup eden bu soruya gerek görmediği için soru sahibini yadırgamış ve böyle şeyolmaz demiştir.'' İbn-i Abdi'l-Berr ise şöyle der: 'Her kadının ihtilam olmadığı hadisten anlaşılıyor. Çünkü her kadın bunu görseydi Aişe ve Ümmü Seleme (r.anhuma), bunu inkar etmezlerdi. Bazı erkekler de ihtilam olmaz. ancak kadınlarda ihtilam olmamak oranı daha yüksektir.' Suyuti de; 'Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in muhterem zevcelerinin bir özelliği mahiyetinde olmak üzere ihtilam olmaktan korunmuş olmaları muhtemeldir. Nasıl ki, Nebiler de ihtilam olmazlar.' demiştir. ....... cümlesini terceme ederken; ''Elin topraklansın.'' diye manalandırdık ve parentez içi ifadeyle; ''Ayıp ediyorsun, diye yorumladık. Bu cümlenin asıl manası, dediğimiz gibi; ''Elin topraklansın.'' olup, fakir olmaktan kinayedir. Yani; ''fakir olasın'' demektir. Lakin araplar bu cümleyi asıl manasından başka manalards. kullanmayı itiyat haline getirmişler ve bir beddua anlamını kasdetmez olmuşlardır. Bu nedenle Resul-i Ekrem (s.a.v.), muhterem zevcesine hitaben kullandığı bu cümle ile beddua kasdetmemiştir. Gaye, zevcesinin soruyu yadırgamasını red etmek ve bilakis onu kınamaktır. Hadisin son kısmında çocuğun anasına benzemesinin nedeni olarak, onun menisi gösteriliyor. EI-Menhel yazarı benzer başlık altında açılan babta rivayet olunan bu hadisin açıklamasını yaparken, çocuğun annesine benzemesini şöyle anlatır: ''Buradaki benzemekten maksad bazı vasıflarda çocuğun annesine ortak olmasıdır. Şöyle ki; Erkeğin suyu kadının suyuna galip geldiği zaman çocuk babaya benzer. Aksi halde anneye benzer. Eğer annenin suyu olmasaydı çocuk, asla ona benzemezdi. Müslim'in sahih'inde: ''Annenin suyu babanın suyuna üstün gelirse çocuk dayılarına benzer. Babanın suyu üstün geldiği zaman, çocuk amcalarına benzer. Çocuk annesine benzediği için dayılarına, babasına benzediği için amcalarma benzer.'' HADİsİN FıKıH YÖNÜ 1. Yararlı olan mes'eleyi sormaktan haya edilmemelidir. 2. Lüzumu halinde böyle soru soran kişi kınanmamalıdır. 3. Onu kınayan kişi, davranışından dolayı ayıplanmalıdır. 4. Kadın ihtilam olup, su gördüğü zaman ğusletmelidir. 5. Kadın, erkek gibi ihtilam olabilir. Ve suyu vardır. 6. Çocuk, bazen babasına benzediği gibi bazen de annesine benzer
- Bāb: ...
- باب ...
Enes (bin Malik) (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Ümmü Süleym (r.anha), uykusunda erkeğin gördüğü şeyi gören kadının hükmünü, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e sormuş ve Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Kadın onu (ihtilamı) rüyasında görüp meni çıkarırsa gusletmesi gerekir.» buyurmuştur. Bunun üzerine (Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in zevcelerinden) Ümmü Seleme (r.anha): Ya Resulallah! Bu olur mu? diye sormuştur. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) O'na: «Evet (olur). Erkeğin suyu koyu beyazdır. Kadın'ın suyu ince sarıdır. İki sudan hangisi önce gelir veya galip olursa, çocuk onun sahibine benzer.» buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Havle bint-i Hakim (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre: Rüyasında erkeğin gördüğü şeyi gören kadın'ın hükmünü kendisi Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e sormuş ve Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «Su inzal etmedikçe erkeğe gusletmek gerekmediği gibi kadın'a da, su inzal etmedikçe gusletmek gerekmez.» Not: 'Ravi Ali bin Zeyd zayıf olduğu için, hadisin isnadının zayıf olduğu Zevaid'de bildirilmiştir. Nesai, hadisin aslını rivayet etmiştir.' Nesai. Ahmed ve İbn-i Ebi Şaybe'nin bu hadisi rivayet ettiklerini beyan eden Miftahu'l-Hace yazarı şöyle der: Suyuti, El-Camiu'l-Kebir'de bu hadisin sahih ol duğunu söylemiştir. EI-Hafız dli. Fethu'l-Bari'de bu hadisi zikretmiş fakat üzerinde konuşmamıştır. Hadisin manası üzerinde ittifak vardır. 601 nolu Enes (R.A. )'in hadisini Müs!im de rivayet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Seleme (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre kendisi şöyle demiştir: Ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e: Ya Resulallah l Ben saçımın örgüsünü çok sıkı bağlayan bir kadınım. Cünüblük ğuslü için örgümü çözeyim mi? diye sordum. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki : «Başına üç avuç su atman, sonra vücuduna su dökmen kafidir. Sen bununla temizlenirsin.» veya buyurdu ki : «İşte o zaman sen temizlenmiş olursun.»" Diğer tahric: Müslim, Nesai, Ebu Davud, Beyhaki ve Tirmizi. AÇIKLAMA : Tirmizi, hadisinin hasen - sahih olduğunu söylemiştir. Ümmü Seleme, sıkı bağladığı peliklerini, cünüblük ğuslü için çözmek mecburiyetinde olup olmadığını sorunca Nebi (s.a.v.), üç avuç suyu başına dökmesinin kafi geldiğini buyurmuştur. Pelikleri çözmenin gerekli olmadığı anlaşılıyor. Üç avuç suyu dökmek şartı kasdedilmemiştir. Gaye, suyun her tarafa ulaşmasıdır. Örgülü saçın iç kısımlarının ıslatılması için çoğu zaman, üç defa su dökmek gerektiği için, hadiste, ''Üç defa'' tabiri kullanılmıştır. Bazen bir defa ile her taraf ıslatılabilir, bazen de üç defadan fazlaya ihtiyaç duyulur. Hattabi: 'Cünüp adamın suya daldığı veya bol suyu vücuduna döktÜgÜ zaman, eliyle vücudunu ovalamasa bile ğuslünün sahih olduğu hadisten anlaşılıyor. Malik bin Enes hariç bütün fıkıhçıların kavli budur. Malik bin Enes'e göre, kişi cünüblükten ğuslettiği zaman elini vücudunun her tarafına sürmedikçe ğusül tam sayılmaz. Keza, kolunu veya ayağını suya taharet niyetiyle batırdığı zaman onu eliyle ovalamadıkça o uzvun tahareti yapılmış olmaz. Hattabi, sözlerine devamla şöyle der: Bir avuç suyla başın her tarafı ıslatıldığı zaman bunun kafi geldiği ve üç defa yıkamanın vacib olmayıp, müstahab olduğu hadisten anlaşılıyor' demiştir. EI-Menhel yazarı, bu konu için açılan babta rivayet olunan mezkur hadisin açıklaması bahsinde şöyle der: ''Hadis, kadının cünüblük ğuslünü yaparken pelikleri çözmek zorunda olmadığına delalet eder. Bu hususta, alimler arasında ihtilaf vardır: 1- Hanefi alimlerine göre; peliklerin dip kısmı ıslanırsa kadın, onu çözmek mecburiyetinde değildir. Fakat erkek, peliklerinin dip kısmına su ulaşsa bile, çözmek mecburiyetindedir. Erkek ile kadın arasındaki ayırımın hikmeti şudur: Pelikleri çözmek kadına güçtür. Saçlarını kesmesi de suçtur. Bunun için pelikleri çözmek yükümlülüğü kalkmıştır. Fakat erkek böyle değildir. ğuslederken mutlaka pelikleri çözmek mecburiyetindedir. Çünkü güçlük yoktur. (Yani saçını da kısaltabilir, peilklerini kesebilir. Delilleri bu ve benzeri hadislerdir. 2- Şafiiler'e göre; Pelik çözülmeden saçların her tarafına su ulaşırsa çözmek vacip değildir. Aksi takdirde vacibtir. Bu hususta erkek ile kadın arasında bir fark yoktur. Aynı şekilde cünüplük, lohusalık ve aybaşı adeti arasında bir fark yoktur. Delilleri ise; 597 - 59B nolu hadislerdir. Bir de: Ümmü Seleme (r.anha)'nın saçları hafifti. Nebi (s.a.v.), saçının her tarafına suyun ulaşacağını bildiği için peliklerini çözmesini emretmemiştir, derler. 3 - Maliki'lere göre; Saç, kıvırcık olup, çok sıkı ise ğusülde çözülmesi vaciptir. Abdestte vacib değildir. Şayet üç veya daha fazla iple örülmüş ise, sıkı olsun olmasın ğusül ve abdestte çözülmesi vacibtir. Eğer bir veya iki iple örülü olup, sıkı ise çözülür, aksi takdirde çözülmesi mecburi değildir. Bu hususta erkekle kadın arasında bir fark yoktur. Keza cünüplük ğuslü ile diğer gusüller arasında bir fark yoktur. Onların delilleri de, Şafiiler'in delil olarak gösterdikleri hadislerdir. 4- Hanbeli alimlerine göre hayz ve nifas ğuslünde pelikleri çözmek vacibtir. Cünüplük ğuslünde ise peliklerin dip kısmına su ulaşırsa peliği çözmek vacib değildir. Bu ayırıma delil olarak da Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in hayızdan ğuslünü yapmak isteyen Aişe (r.anha)'ya buyurduğu şu emri göstermişlerdir: ''Başını (saçını) çöz ve tara.'' Hanbeliler: Taramak, örgülü olmayan saçta mümkündür, demişlerdir. Fakat bu delil şöyle reddedilmiştir: Aişe (r.anha)'nın hadisi hac mevsiminde idi. Umre için ihrama girmişti. Sonra Mekke'ye girmeden aybaşı adetini gördü. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s.a.v.) O'na başının peliklerini çözüp taramasını ve yıkanıp, hac için ihrama girmesini emretmişti. Aişe (r.anha) , hayzdan henüz temizlenmemişti. Bu nedenle, onun yaptığı gusül, hayzdan kesilme ğuslü değil, temizlik için yıkanmadır. Dolayısıyla Ümmü Seleme'nin hadisine muarız olamaz.'' HADiSTEN ÇIKARILAN FIKIH HÜKÜMLERİ : 1 - Cünüplük ğuslünde kadın, peliklerini çözmeye mecbur değildir. 2 - Vücudun her tarafının suyla ıslatılması kafidir. Bu husustaki tafsilatı ve pelikleri çözme hususunda alimler arasındaki ihtilafı yukarda verdik
- Bāb: ...
- باب ...
Ubeyd bin Umeyr (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Aişe (r.anha), Abdullah bin Amr (r.a.)'in, kendi yakını olan kadınlara guslettikleri zaman peliklerini çözmelerini emrettiğini duymuş ve : «Bu İbn-i Amr'e şaşarım. Kadınlara, guslettikleri zaman saçlarını traş etmelerini niye emretmiyor? Vallahi ben ve Resulullah (SallallahuAleyhi ve Sellem) bir kab'dan guslederdik. Başıma üç defa su dökmekten fazla bir şey yapmazdım.» AÇIKLAMA : Miftahü'l-Hace'nin beyanına göre bu hadisi Ahmed ve Müslim de rivayet etmişlerdir. Hadis kadınların ğusül için peliklerini çözmelerinin vacib olmadığına delalet eder. Abdullah bin Amr'ın pelikleri çözme emrine gelince; O'nun, yakını olan hanımların saçlarının gür olup, çözülmeden ıslanmayacağını bildiği için bu emri verdiği muhtemeldir. Yahut Ümmü Seleme ve Aişe (r.anhuma)'nın hadisleri kendisine ulaşmadığı için, behemehal pelikleri çözmeyi vacib görmüş olabilir. Bir de şu ihtimal var: Müstehablık ve ihtiyat için bu emri vermiş olup, vacibliği görüşünde olduğu için değildir
- Bāb: ...
- باب ...
Hişam bin Zühre'nin mevlası Ebü's-Saib (r.a.)'den Ebu Hureyre (r.a.)'den şöyle dediğini işittim: Besulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu kii : «Her hangi biriniz cünüb iken, sakın durgun, su da yıkanmasın,» Ebü's-Saib: Ya Eba Hureyre! Adam nasıl yapacak? diye sordu. Bunun üzerine Ebu Hureyre (r.a.): O su'dan alıp, yıkanacak, dedi. AÇIKLAMA : Hadiste geçen; لاَ يغتسل cümlesi olumsuzluk veya yasaklık için olabilir. Olumsuzluk için ise ''ğusledemez.'', yasaklık için ise ''ğusletmesin.'' demektir. Sindi'nin dediğine göre El-Kadi, EI-Mesabih şerhinde şöyle demiştir: ''ğusletmeme hükmünün durgun suya bağlanması, cünüblük ğuslünde kullanılan suyun, durgun olduğu takdirde temizleyicilik vasfını yitirmiş olduğuna delalet eder. Eğer temizleyicilik vasfı kalmış olsaydı durgunluk kaydı manasız olurdu. Temizleyicilik vasfı kalkınca ya Ebu Hanife'nin dediği gibi temizliği de kalmaz yani o su pis sayılırdı. Yada Şafii'nin dediği gibi temizleyicilik vasfı gitmekle beraber temizdir. Yani abdest, ğusül ve necasetin giderilmesinde kullanılamaz. Fakat başka türlü kullanılabilen temiz bir sudur.'' Sindi bu nakli yaptıktan sonra: Bence hadisteki yasaklama, şer'i veya tıbbi yönden mekruhluk içindır. Yani durgun suda ğusletmek dinen mekruhtur. Veyahut sağlık yönünden mekruhtur. Yasaklama, durgun su içinde ğusül edile edile, onun renk, koku ve tad bakımından değişmesine yol açma endişesi için de olabilir. Durgun su miktarı belirtilmeden konmuş olan yasaklama, sözümüzü te'yid eder. Kadı'nın dediği gibi olmuş olsaydı, o durgun suyun az su olması şartı koşulacaktı. Ki Hanefi mezhebine göre boyutları 10 zira'dan az olan; Şafii mezhebine göre de iki kulleden az olan su, şer'an az sayılır. Hulasa: hadiste musta'mel su hakkında, mezhebIerden herhangi birisinin görüşüne delalet yoktur.'' demiştir. Hadis, Müslim'in (Durgun Suda ğusletmeyi Yasaklama) babında rivayet edilmiştir. Nevevi, bu hadisi açıklarken aşağıdaki malumatı veriyor; ''Ravi Ebu's-Saib'in adı bilinmiyor. Durgun suda ğusletmenin hükümlerine gelince; Şafii olan arkadaşlarımız ve başka alimler demişler ki: 'Durgun su az olsun, çok olsun içinde ğusletmek mekruhtur.' Keza, akan kaynak suyu içinde ğusletmek de mekruhtur. Şafii rahmetli, EI-Buveyti'de: 'Taşsın, taşmasın, cünübün kuyu içinde ğusletmesi mekruhtur. Durgun suyun azı ve çoğu birdir. Ben, onda ğusletmeyi mekruh görürüm,'' demiştir. İşte Şafii imam'ının nassı budur. Keza arkadaşlarımız ve başka alimler, aynı sözü söylemişlerdir. Anılan kerahet tahrim için değil, tenzih içindir. Mekruh olduğu halde kişi, durgun suda cünüblük ğuslünü yaptığı zaman su musta'mel (kullanılmış ve taharet için elverişli sayılmayan suya bu isim verilir) sayılır mı? Bu hususta arkadaşlarımızca bilinen şu tafsilat vardır; Eğer su iki kulle (yaklaşık olarak 210 lt) veya daha çok ise, içinde bir kaç kişi ayrı ayrı zamanlarda ğusletseler bile müsta'mele dönüşmez. Şayet su iki kulle'den az ise, cünüb kişi ğusle niyet etmeden içine dalar da, bütün vücudu su içine gömüldükten sonra ğusle niyet ederse cünüblüğü kalkmış olur. Su da müsta'mel sayılır. Eğer vücudunun bir kısmı, mesela dizlerine kadar su'ya girdikten sonra ve henüz bütün vücudu suyun içine gömülmeden önce ğusle niyet ederse su müsta'mele dönüşür. Su içinde bulunan uzuvlarının cünüblüğü alimlerin ittifakıyla kalkar. Dışarıda kalan vücudunu suya gömdüğü zaman Şafii mezhebinin sahih, meşhur ve fetva verilen kavle göre, o yerlerin cünüblüğü de kalkmış olur. Çünkü ğusleden kişi, o sudan çıkmadıkça onun için müsta'mel sayılmaz. Arkadaşlarımızdan Ebu Abdillah El-Hıdri: Kişinin su dışında kalan uvuzlarının cünüblügü artık o suyla kalkmaz, demiş ise de, doğrusu ilk görüştÜr. Yukarıdaki hüküm, vücudunun bir kısmını suya daldırıp, ğusle niyetlendikten sonra, sudan çıkmadan vücudunun kalan kısmını da suya daldıran kimse içindir. Şayet vücudunun bir kısmını daldırıp, ğusle niyetlendikten sonra, su içinden çıkar da, sonra tekrar suya girip, kalan uzuvlarını daldırırsa alimlerimizin ittifakıyla ikinci girişte yıkanan uzuvların cünüblügü kalkmaz. Şayet iki kulle'den az su içine iki kişinin dalması mümkün olur da, ikisi daldıktan sonra beraber ğusle niyet ederlerse, ğusülleri sahih olur. Su da müsta'mel sayılır. Eger birisi digerlerinden önce ğusle niyet ederse, onun cünüplügü kalkar. Su da arkadaşı için müsta'mel sayılır. Dolayısıyla arkadaşın cünüblüğü kalkmaz. Mezhebin sahih ve meşhur kavli budur.'' Hanefi alimlerinin görüşüne gelince; Onlara göre durgun su aslında temiz ise de, içinde cünüblük ğuslü yapıldıktan dolayı temizleyici olma vasfını kaybeder. Bunun için, içinde ğusledilmesi yasaklanmıştır. Abdest veya ğusülde kullanılan suya müsta'mel denilir. Hanefi alimleri, suyun ne şekilde müsta'mel sayılacagı hakkında ihtilaf etmişlerdir. Ebu Yusuf'a göre, hadesten taharette veya cünüblükten taharette veyahut ibadet niyetiyle kullanılan su, müsta'mel sayılır. Ebu Hanife'den yapılan bir rivayet de böyledir. İmam Muhammed'e göre ibadet niyetiyle kullanılan su müsta'mel sayılır. Ebu Hanife ve Ebu Yusuf'a göre müsta'mel su, pis sayılır. Hatta Ebu Hanife'den bir rivayete göre necaset-i ğalize sayılır. Başka bir rivayete göre hafif necasetten sayılır. İmam Muhammed, İmam Şafii gibi müsta'mel suyu temiz saymış, ancak; temizleyici degildir, demiştir. Yani tekrar abdest ve ğusülde kullanılamaz. Fetva bu kavle göredir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said-i Hudri (r.a.h)'den şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Ensar'dan bir adam'a uğramış ta kendisini çağırtmış. Adam da, başından su damladığı halde hemen çıkmıştır. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : — «Galiba sana acele ettirdik» buyurmuştur. Adam da : — Evet, Ya Besulallahl diye cevap vermiş. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : . — «Sana acele ettirilir (de meninin çıkmasına fırsat verilmez) veya meninin çıkmasından tutulursan sana gusül gerekmez de abdest gerekir.» buyurmuştur. Diğer tahric: Buhari ve Müslim de bu hadisi rivayet etmişlerdir. AÇIKLAMA : Buradan ve Müslim' de yapılan rivayetten Nebi (s.a.v.)'in Ensar'dan olan zat'ın evine uğradığı ve onu çağırttığı anlaşılıyor. Müslim'in bir rivayetinde uğranılan Ensari'nin İtban olduğu belirtilmiştir. Bazı rivayetIere göre uğranılan zat'ın adı Salih'tir. Bu duruma göre olay iki yerde olmuştur. Adamın, başından su damlaya damlaya huzura çıkması üzerine durumu fark eden Nebi (s.a.v.) : ''Her hangi bir nedenle meni çıkmazsa yalnız cinsi münasebette bulunulmakla cünüblük halinin olmıyacağını ve dolayısıyla ğusle gerek olmayıp abdest almakla yetinileceğini bildirmiştir.'' Sindi, hadisin (608, 609, 610 ve 611 nolu) hadislerIe mensuh olduğuna Cumhurca hükmedildiğini, hatta müteahhirin alimlerinin bu nesih işinde icma' ettiklerinin söylendiğini nakleder. Sahabi ve tabiinden bir cemaat meni inmedikçe cinsi münasebetle ğusül gerekmez, demiştir. Ebu Eyyub- i Ensari, Ebu Said-i Hudri, İbn-i Mes'ud, Sa'd bin Ebi Vakkas, Ubeyy bin Ka'b, Rafi' bin Hadic ve Zeyd bin Halid (r.anhum) böyle demişlerdir. Tabiilerden de Ata' bin Ebi Rabah, Ebi Seleme ve Süleyman El-A'meş (r.a.) böyle demişlerdir. Zahiriye mezhebine mensub alimlerin görüşü de budur. Delilleri ise . Ebu Said-i Hudri (r.a.)'in mezkur hadisi, Ebu Eyyub-i Ensari (r.a.)'in (607 nolu) hadisi ve bunlara benzeyen Ebu Hureyre (r.a.) ile Osman bin Affan (r.a.)'dan rivayet edilen hadislerdir. Fakat bu hüküm, Hulafa-i Raşidin, Aişe, Abdullah bin Ömer, AbduIlah İbn-i Abbas, AbduIlah bin Mes'ud (r.anhum)'dan ve diğer muhacirlerden rivayet olunan.hadislerle mensuhtur. Bu duruma muttali' olan Osman bin Affan, Ali b Ebi Talib, İbn-i Mes'ud ve İbn-i Abbas (r.anhum)'un ilk fetvalarından rücu' ettikleri İbn-i Hazm tarafından açıklanmıştır. Nevevi de: 'Sahabilerden bir cemaat meni inzal olmadıkça (çıkmadıkça) cima' (cinsi ilişki) ile ğusül icab etmez, demişler ise de, bir kısmı bu fetvadan rücu' etmiş ve diğerlerden sonra, meni gelsin gelmesin cima' ile ğuslün icab ettiği hakkında icma' olmuştur,' der
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Eyyub (El-Ensari) (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu demiştir: «Su, sudan dolayı gerekir.» Diğer Tahric: Bu hadisi Nesai de Ebu Eyyub (r.a.)'den; Müslim, Tirmizi, Tahavi ve Beyhaki de Ebu Said-i Hudri (r.a.)'den rivayet etmişlerdir. AÇIKLAMA : Hadisteki birinci 'Su, kelimesi ile ğusül suyu, ikinci 'Su, kelimesi ile'de meni kasdedilmiştir. Hadisin manası şudur: ''ğusül için su, meni'den dolayı gerekir.'' Hadis iki şekilde yorumlanmıştır: Birinci yorum: 'Cinsi münasebet yapıldığı zaman meni gelmezse ğusül icab etmez. Meni gelince ğusül gerekir.' Bu takdirde hadis İslamiyetin ilk zamanlarındaki durumuna ait olup, sonradan buyurulan hadislerle neshedilmiştir. İkinci yorum şekli İbn-i Abbas (r.a.)'a aittir. O da şudur: Hadis mensuh değildir ve cinsi münasebetle ilgisi yoktur. Maksad: Rüyasında ihtilam olan kimsenin menisi gelmedikçe, ğusletmesi gerekmez. Tirmizi, İbn-i Abbas r.a.'ın bu yorumu yaptığını, kendisine intikal eden bir sened ile belirtmiştir. Nesai de bu hadisi 'Rüyasında Ihtihim olup Meni Görmeyen Babı'nda rivayet etmekle İbn-i Abbas (r.a.)'ın yorumuna işaret etmiştir. Bu yorum şekli, cima' halinde meni gelmese bile ğuslün gerektiğine dair hadislerle bu hadis arasında zahiren görülen çelişkiyi kaldırır. Fakat bu yorum şekli reddedilmiştir. Şöyle ki: Bu hadis ihtilam hakkında değil, cima hakkında buyurulmuştur. Çünkü Müslim kendi sahih'inde, Ebu Said-i Hudri (r.a.)'den rivayet ettiği bu hadiste Ebu Said şöyle der: ''Bir pazartesi günü ben, Resulullah (s.a.v.)'in beraberinde Kuba'ya doğru yola çıktım. Beni Selim kabilesinin bulunduğu yere vardığımız zaman Resulullah (s.a.v.), İtban'ın kapısı önünde durarak ona seslendi. İtban elbisesini (üzerine) çekerek çıktı. Resulullah (s.a.v.) : ''Adam'a acele ettirdik'' buyurdu. İtban: Ya Resulallah! Ne hüküm buyurursun; Adam karısı ile cima' ederken ona acele ettirilir de meni indirmezse ona ne gerekir? diye sordu. Resulullah (s.a.v.) de: ''Su ancak su (= meni) den dolayı gerekir.'' buyurdu.'' İbn-i Abbas (r.a.)'e bu hadis ulaşmadığından dolayı mezkur yorumu yapmış olabilir. Eğer ulaşsaydı böyle tefsir etmezdi. Şöyle denebilir: Hadis mensuh olsa bile ihtilam bakımından hükmü geçerlidir. Çünkü ihtilam halinde ğuslün gerekliliği hususunda meninin çıkması esastır. İbn-i Abbas (r.a.) bu yönden hadisin hükmünün geçerliliğini belirtmek istemiş olabilir
- Bāb: ...
- باب ...
Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in (mübarek) zevcesi Aişe (r.a.a)'den şöyle demiştir : Sünnet yerleri birbirine kavuştuğu zaman gusül vacib olmuş olur. Ben ve Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunu yapmışız ve gusletmişizdir. AÇIKLAMA : Mu'minlerin anası Hz. Aişe (r.anha)'nın, kardeşi Muhammed'in oğlu El-Kasım (r.a.)'a beyan buyurduğu bu hadisi Tirmizi de rivayet etmiştir. O'nun rivayeti şöyle başlar: '' Sünnet yeri sünnet yerini geçtiği zaman ... '' Bu rivayet daha sarihtir. Çünkü tenasül uzuvlarının birbirine dokunması ile ğusül gerekmez. Ancak erkeğin tenasül uzvunun sünnet yeri içeri girerse o zaman ğusül gerekir. 611 nolu hadiste de bu açıklık vardır. Tirmizi, Hz. Aişe (r.anha)'nın hadisini müteaddit senedlerle rivayet ederek hasen-sahih olduğunu belirtmiştir. Bu arada şunları da söyler: 'Bu hususta Ebu Hureyre, Abdullah bin Amr ve Rafi' bin Hadic'ten de rivayetler vardır. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali ve Aişe (r.anhuma)'nın dahil oldukları alim sahabilerin ekserisi, Tabiilerin fıkıhçıları ve onlardan sonra gelen Süfyan-i Sevri, Şafii, Ahmed ve İshak gibi fıkıhçılar: Sünnet yerleri birbirine kavuşunca (= erkeğin sünnet mahalli duhul edince) ğusül gerekir, demişlerdir.'' Tuhfetu'l-Ahvezi yazarı da: 'Hz. Aişe (r.anha)'nın hadisinin zahirine göre maksadı şudur: ''Meni nazil olmasa bile duhul olunca ğusül gerekir ve ''Su ancak su'dandır.'' mealindeki hadis mensuhtur.'', demiştir. Sindi: 'Buradaki rivayete göre hadis, Hz. Aişe (r.anha) üzerinde mevkuf ise de Müslim'de ve başka kitapIarda merfu' olarak rivayet olunmuş sahih bir hadistir. Merfu' olmakla delil oluşu tamamlanır .. .' demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ubeyy bin Ka'b (r.a.)'den; şöyle demiştir: O hüküm (= su, meniden dolayı gerekir hükmü) İslamiyetin ilk zamanlarına ait bir ruhsat idi. Sonra, gusül etmekle emrolunduk. Diğer tahric: Beyhaki, Ahmed, Darimi, Ebu Davud ve Tirmizi AÇIKLAMA : Tirmizi'nin lafzı şöyledir: ''Su, meni'den dolayı gerekir, hükmü İslamın başlangıcına mahsus bir ruhsat idi. Sonra bu ruhsat yasaklandı.'' Ebu Davud'un rivayeti ise şöyledir: ''Resulullah (s.a.v.), İslam'ın ilk zamanlarında elbiselerin azlığı nedeniyle, su meni'den dolayı gerekir, hükmünü halk için bir ruhsat kılmıştı. Sonra (meni gelmese bile, cima olunca) ğusletmeyi emretti. Ve o ruhsatı yasakladı.'' Tirmizi bu hadisin hasen-sahih olduğunu ve ilim ehlinin ekserisinin bununla amel ettiğini söylemiştir. İbn-i Huzeyme ve İbn-i Hibban da, bunun sahih olup hüccet olmaya elverişli olduğunu söylemişlerdir. EI-Menhel yazarı 'İksal babı'nda rivayet olunan bu hadisi açıklarken aşağıdaki ma'lumatı veriyor: ''İslamiyetin ilk zamanlarında müslümanların elbiseleri azdı. Sık sık ıslatılması, onun çabuk çürümesine sebebiyet verirdi. Müslümanların çok ğusül yapmaları halinde onlara zarar dokunabilirdi. Bu nedenle meni gelmeden yapılan her duhulün ğuslü icab ettirmesi müslümanların için güçlük ve sıkıntı olabilirdi. Bu nedenle kolaylık olsun diye müslümanlara bu ruhsat verildi. Sonra duhul ile ğuslün gerekliliği hükmü kondu. Hulafa-i Raşidin, Sahabilerin cumhuru ile fıkıhçıların cumhuru, meni gelmese bile mutlak duhul ile ğuslün gerekliliğine hükmetmişlerdir. Nevevi, Müslim'in şerhinde: 'Bilki meni gelmese bile cima' ile ğuslün gerekliliği üzerinde ümmetin tümü ictima etmiştir. Sahabilerden bir grup: Meni gelmedikçe ğusül icab etmez demişse de bilahare bir kısmı bu fetvadan rücu' etmiş ve kalan kısımdan sonra, meni gelmese bile, sırf cima' ile ğuslün gerekliliği üzerinde icma' olmuştur. Cumhur, bu hususta varid olan bir çok hadisi delil göstermişlerdir. Bunların bir kısmı bu babta geçen hadislerdir. (EI-Menhel yazarı, Ebu Davud'un süneninde rivayet olunmayan ve Cumhurun delil gösterdiği Buhari ve Müslim'deki bazı hadisleri de nakleder. Bunlardan birisi 610 nolu Ebu Hureyre (r.a.)'in hadisidir. Cumhur, meni gelmedikçe ğusül gerekmez diyenlerin gösterdikleri delillerin, Ubeyy bin Ka'b (r.a.)'ın bu babtaki hadisi (kitabımızdaki 609 nolu hadisi kasdeder ve Tahavi'nin Yezid bin Ebi Habib'den rivayet ettiği Rifaa (r.a.)'nın şu hadisiyle mensuh olduğunu söylemişlerdir: Rifaa (r.a.) şöyle demiştir: 'Ben, Ömer birı El-Hattab (r.a.)'ın yanında oturuyordum. Aniden bir adam gelerek: Ya Emire'l-Mu'minin! Şu Zeyd bin Sabit, cünüblükten ğusül hakkında kendi re'yi ile halka fetva veriyor, dedi. Bunun üzerine Halife: Bana acele Zeyd'i getirin, dedi. Biraz sonra Zeyd geldi. Halife Zeyd (r.a.)'e: - Nebi (s.a.v.)'in mescidinde senin kendi re'yinle cünüblükten ğusül hakkında halk'a fetva verdiğin haberi bana ulaştı, dedi. Zeyd (r.a.) O'na': - Ya Emire'l-Mu'minin! Vallahi ben kendi re'yimle fetva vermedim. Lakin amcalarımdan bir şey işitmiştim. Onunla hükmettim, diye cevap verdi. Halife ona: - Hangi amcalarından? diye sordu. Zeyd: - Ubeyy bin Ka'b, Ebu Eyyub ve Rifaa bin Rafi (r.a.)'den işittim, dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.), bana bakarak: Bu genç ne diyor? diye sordu. Ravi Rifa'a bin Rafi' dedi ki: Bu soru üzerine ben halife'ye: - Biz, Resulullah (s.a.v.), zamanında hakikaten bunu yapardık. Sonra ğusletmezdik, dedim. Halife: - Siz; şu yaptığınızı Nebi (s.a.v.)'e sordunuz mu? dedi. Ben: Hayır, dedim. Halife: - O halde sahabileri bana toplayın, dedi. Bunun üzerine toplanan halk; ''Su, ancak meni'den dolayı gerekir.'' hükmünde ittifak ettiler. Yalnız Ali ve Muaz bin Cebel (r.anhuma) tarafından gelen bilgi böyle değildir. Onlar; Sünnet yeri içeri girince ğusül gerekir, dediler. Bunun üzerine ravi: Ey Mu'minlerin Emiri! Bu hususta Resulullah (s.a.v.)'in emrini muhterem zevcelerinden daha iyi bilen hiç bir kimseyi bulamam, dedi. Bundan sonra Halife, Hz. Hafsa (r.anha)'ya haber gönderip sordu. Hz; Hafsa (r.anha): Bu hususta bilgim yok diye cevab gönderdi. Sonra Halife, Hz. Aişe (r.anha)'ya haber gönderdi. Hz. Aişe (r.anha): Sünnet yeri, sünnet yerini geçince ğusül vacib olmuş olur dedi. Bunun üznine Halife hiddetlendi ve ''Vallahi bir kimsenin böyle yapıp ğusletmediği haberini alırsam. o'nu cezalandırırım, dedi.' Cumhurun delil olarak gösterdikleri hadislerden birisi de yine Tahavi'nin Ubeydullah, bin Adiyy bin El-Hiyar (r.a.)'dan rivayet ettiği hadistir ki. bu hadiste de Rifaa'nın anlattığı olay zikredilmiştir. Tahavi: 'İşte, Halife Ömer (r.a.), Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in sahabilerinin huzurunda halkı ğusletmeye zorlamış, sahabilerden hiç kimse bu hükme karşı çıkmamıştır' der. HADİSTEN ÇIKARILAN FIKIH HÜKÜMLERİ : 1- Meni gelmese bile cima: ile ğusül vacibtir. 2- Ğuslün, yalnız meni gelmesine tahsisi İslamiyetin ilk zamanlarına ait olup, sonradan neshedilmiştir. 3- Şer'i hükümlerin bir kısmı, diğer bir kısmı ile neshedilir. 4 - Hadis, hadis ile neshedilir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdular ki : «Erkek, kadın'ın dört şu'besi arasında oturup, duhul ederse, her ikisine gusül vacip olur.» AÇIKLAMA : Bu hadisi Kütüb-i Sitte sahiplerinin hepsi, ayrıca Beyhaki , Darekutni ve Tahavi de az bir lafız farkıyla rivayet etmiştir. mana bakımından hepsi, meni gelmese bile sırf duhul ile iki tarafa ğuslün vacibliğini (farz oluşunu) ifade ederler. Hatta Müslim'in bir rivayetinde: ''Meniyi inzal etmese bile ... '' cümlesi de vardır. Hadiste geçen ''Şuab'' kelimesi, ''şu'be''nin çoğuludur. Şu'be aslında ağaç dalına denir. Hadisteki ''Şu'beler'' kelimesi ile kadının kolları ve ayakları kasdedilmiştir. Erginlik çağına gelen taraflara ğusletmek vacibtir. Hadis, bir önceki hadisi te'yid eder
- Bāb: ...
- باب ...
Amr bin Şuayb'ın dedesi (olan Abdullah bin Amr bin El-As) (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Seliem) şöyle buyurdu demiştir: «Sünnet yerleri birbirine kavuştuğu ve erkeğin sünnet mahalline kadar olan kısmı kaybolduğu zaman gusül vacib olmuş olur.» Not: Ravi Haccac bin Ertat zayıf olduğu için hadisin isnadının zayıf olduğu rivayet edilmiştir. Müslim ve başkaları, aynı hadisi başka senedlerle rivayet etmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu, demiştir: «Biriniz uykusundan uyanır da ihtilam olduğunu hatırlamadığı halde bir ıslaklık görürse gusletsin. İhtilam olduğunu bilir de ıslakhk görmediği zaman ona gusletmek gerekmez.» Diğer Tahric: Beyhaki, Tirmizi, Ahmed, Darimi, İbn-i Ebi Şeybe ve Ebu Davud AÇIKLAMA : Hadisin hükmünü belirtmeden önce şunu söyleyeyim: Tenasül uzvundan çıkan sidikten başka üç çeşit su var. Bunlardan meni;.normal lezzetle ve sıçrayarak çıkar ıslak iken hamur kokusunu, kuruduktan sonra yumurta kokusunu vermekle tanınır. Mezi ise az şehvet olduğu zaman bile çıkabilen ince, sarımtırak bir sudur. Bazen çıktığının farkına varılmaz da kilotun ıslanması ile çıktığı anlaşılır. Vedi ise genellikle sidikten hemen sonra veya ağır bir yük kaldırıldığı zaman çıkan kalın, beyaz ve bulanık bir sıvıdr. Hadis, Beyhaki, Tirmizi, Ahmed, Darimi, İbn-i Ebi Şeybe ve Ebu Davud tarafından da rivayet edilmiştir. Ebu Davud'un rivayeti şöyledir: "Aişe (r.anha) demiştir ki: Islaklık bulup da ihtilam olduğunu hatırlamayan adam'ın hükmü Resulullah (s.a.v.)'e soruldu. Resıılullah (s.a.v.) : ''Adam ğusleder (ğusletsin)'' buyurdu. Bu defa ihtilam olup da, ıslaklık bulamayan adamın durumu soruldu. Resulullah (s.a.v.) : ''Ona ğusül gerekmez.,. cevabını buyurdu. Ümmü Süleym: Kadın bunu görebilir. O'na da ğusül gerekir mi? diye sordu. Resulullah (s.a.v.) : ''Kadınlar, erkeklerin kardeşleridir. (Huy, tabiat ve hükümlerde erkekler gibidir,) buyurdu." EI-Menhel yazarı bu hadisin açıklaması bahsinde şöyle der: ''Hadisin zahirine göre uykudan kalkan kişi, ıslaklık bulduğu takdirde, o ıslaklık ne olursa-olsun, yani meni, mezi ve vedi'den hangisi olursa olsun ğusül gerekir. İbn-i Abbas, Şa'bi, İbn-i Cübeyr ve Nahai böyle demişlerdir. Tirmizi: Sahabi ve Tabiilerden böyle söyleyen bir kişi değildir, demiştir. Ebu İshak, Ata ve Mücahid: Islaklık, meni olduğu zaman ğusledilir, demişlerdir. Hanefi alimlerine göre kişi ihtilam'ı hatırlar ve ıslaklığın meni veya mezi olduğunu bHirse yahutta meni midir, mezi midir, vedi midir? diye şüphe içinde kalırsa ona ğusletmek gerekir. Şayet vedi olduğuna hükmederse, ğusletmesi gerekmez. Eğer ihtilam olduğunu hatırlamazsa durumuna bakılır. Şayet ıslaklığın vedi olduğuna inanırsa ğusül gerekmez. Meni olduğuna inanırsa ğusletmesi gerekir. Meni mi, mezi mi, vedi mi diye şüphe ederse Ebu Hanife ve Muhammed'e göre yine ğusletmesi gerekir. Ebu Yusuf: 'İhtilam olduğunu hatırlamadıkça ona ğusletmek gerekmez. Asıl olan, kişinin cünüb olmamasıdır. Kesin bilgi olmadıkça ğusül gerekmez. Kıyas da budur' demiştir. Ebu Hanife ve Muhammed (r.a.), ihtiyatlı davranmışlar. Çünkü uyuyan kişi garildir. Meni, hava ile inceleşerek meziye benzeyebilir. İhtiyaten ğusletmesi gerekir, diye ictihad etmişlerdir. " Şafii alimlerine gelince, uykudan uyanıp ıslaklık gören kişi, meni mi, mezi mi diye şüphe ederse, kanaatine göre hareket eder. Eğer meni olduğu ihtimalini seçerse ğusleder. Mezi olduğu ihtimalini tercih ederse o yeri yıkar ve abdest alır. Tahkik budur ki; eğer meni olduğunu bilirse ihtilam'ı hatırlasın hatırlamasın ğusletmesi gerekir. Şayet ıslaklığın sidik, mezi veya vedi olduğuna inanırsa ğusül gerekmez. Eğer meni mi, diğerleri mi, diye şüphe ederse ihtiyaten ğusletmesi gerekir. Malikiler'e göre: Uykudan uyanıp, elbisesinde veya bedeninde ıslaklık bulan kişi, meni olduğunu bilirse yahut, meni mi başka bir şey mi diye şüphe ederse ğusletmesi vacibtir (şarttır). Şayet meni'den başka bir şey olduğunu bilirse, yahut meni mi, mezi mi, vedi mi diye şüphe ederse ğusletmesi gerekmez. Hanbeliler'e göre; uyuyan veya bayılan kişi uyanıp da, elbisesinde veya vücüdunda bir ıslaklık görürse bakar; Eğer meni olduğu tahakkuk ederse, ihtilam olduğunu hatırlamazsa bile ğusletmesi vacibtir. Islaklığı yıkaması gerekmez. Çünkü meni tahirdir. Eger. mezi olduğu tahakkuk ederse, oraları yıkar ve ona ğusül gerekmei. Şayet meni veya mezi olduğu tahakkuk etmezse ve uyumadan önce hanımıyla oynaşmak, şehvani şeyleri düşünmek veya üşütmek gibi bir şey geçirmemişse ğusletmesi ve ıslaklığın dokunduğu yeri temizlemesi gerekir. Eğer uyumadan önce, anılan bir neden geçmiş ise ğusül gerekmez. O yeri yıkamak gerekir. Çünkü zahire göre o ıslaklık mezidir. Zira uyumadan önce bir sebebi görülmüştür. Eğer bu adam ihtilam olduğunu hatırlarsa ğusül gerekir. Çünkü, çıkan ıslaklık ihtilam sebebine bağlanır. HADİSİN FIKIH YÖNÜ : 1- Uykudan uyanınca bir ıslaklık bulunduğu takdirde, ihtilam hatırlanmasa bile ğusül gerekir. Bu husustaki tafsilat yukarıda.geçti. 2- Şer'i bir hükmü bilmeyen kişi sormalı, bundan çekinmem lidir. 3- Ebu Davud'un rivayetinde belirtildiği gibi erkek nasıl ihtilam oluyorsa kadın da ihtilam olabilir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebü's-Semh (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Ben, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e hizmet ederdim. Gusletmek istediği zaman : «Sırtını bana döndür.» buyurdu. Ben ensemi O'na döndürür ve elbiseyi gererek ona perde tutardım. EBU DAVUD HADİS’İ VE İZAH İÇİN BURAYA TIKLAYIN
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah bin Abdillah bin Nevfel (r.a.)'den; şöyle söylemiştir: Ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yolculukta nafile namazı kılıp kılmadığını sordum. Beni bu hususta haberdar edeni bulamadım. Nihayet Ebu Talib'in kızı Ümmü Hani, (r.anha) bana haber verdi ki : Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Mekke'nin fethedildigi yıl, Mekke'yi teşriflerinde bir perden'in gerilmesini emretti. Ona perde gerildi de, guslünü yaptı. Sonra sekiz rekat namaz kıldı. Diğer Tahric: Bu hadisi Buhari ''Namaz, Taharet ve Edeb'' kitabıarında muhtelif lafızlarla rivayet etmiş, Müslim de ''Hayız ve Namaz" kitabıarında; Tirmizi İsti'zan kitabında; Nesai de Taharet kitabında değişik ravilerden rivayet etmişlerdir. AÇIKLAMA : Ümmü Hani'in Resul-i Ekrem (s.a.v.) ile ilgili olarak beyan ettiği bilgiler kısmı, anılan rivayetlerde mevcuttur. İbn-i Hani'in ravisi olan Abdullah'ın yaptığı soruşturma kısmı, rivayetlerin çoğunda yoktur. Müslim'in bir rivayetinde Ümmü Hani (r.a.)'in şöyle dediği Ebu Hureyre'den rivayet edilmiştir: ''Mekke'nin fethedildiği sene ResuluIlah (s.a.v.); Mekke'nin yukarısında bulunduğu bir sırada Ümmü Hani' O'nun yanına varmış, Resul-i Ekrem (s.a.v.), yıkanmaya kalkmış; kızı Fatima (r.anha) da O'na perde tutmuş, sonra Resulullah (s.a.v.) elbisesini alarak ona sarınmış, sonra sekiz rek'at duha namazını kılmıştır.'' Nevevi, bu hadisi açıklarken şöyle der: 'Arada bir perde olduğu zaman kişinin, mahremi sayılan kadının bulunduğu yerde ğuslünü yapmasının caiz olduğu bu hadisten anlaşılıyor. Hadis, kuşluk namazının sekiz rek'at olduğuna da delalet eder. Bazı rivayetlerde kuşluk namazı kaydı olmadığı için, bir kısım insanlar, Mekke fethi nedeniyle Peygamb,er (s.a.v.)'in sekiz rek'at namaz kıldığını sanmışlardır. Bu kayıt, bu hususta ki şüpheleri bertaraf eder. Alimler, bu hadise dayanarak sekiz rek'at kuşluk namazının varlığını ispat etmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah bin Mes'ud (r.a.)'den: şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki : «Sakın her hangi biriniz çölde ve vücudunu örtmeyen bir dam üzerinde gusletmesin. Çünkü şüphesiz o, kimseyi görmese bile kendisi muhakkak görülebilir.» Not: Ravi Hasan bin İmare'nin zayıflığına alimler ittifak ettikleri, hatta hadisini terketmeye icma' ettikleri ve Ebu Ubeyde (r.a.)'in, babası Abdullah bin Mes'ud (r.a.)'den hadis işitmediği söylendiği için hadisin isnadının zayıf olduğu Zevaid'de bildirilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah bin Erkam (r.a.)'den: şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: «Biriniz abdest bozmak istediği ve namaz kılmak vakti de geldiği zaman, önce abdestini bozsun.» AÇIKLAMA : El-Hakim, hadisi rivayet ederek Buhari ve Müslim'in şartı üzerine sahih olduğunu söylemiştir. Malik ve Nesai de mealen şöyle rivayet etmişlerdir: ''Abdullah bin Erkam arkadaşlarına namaz kıldırırdı. Birgün namaza durma zamanı oldu da kendisi abdest bozmaya gitti. Sonra döndü ve: Ben Resulullah (s.a.v.)'den işittim. Buyurdu ki: ''Biriniz dışarı çıkma ihtiyacı duyduğu zaman namazdan önce onu yapsın.,," Ahmed, Şafii, İbn-i Huzeyme, İbn-i Hibban ve Ebu Davud da hadisi rivayet etmişlerdir. Ebu Davud'un rivayetinde beyan edildiğine göre: 'AbdulIah bin Erkam Hac veya Umre yapmak üzere yola çıkmış ve beraberindekilere namaz kıldırıyormuş. Bir gün sabah namazına ikamet getirdikten sonra arkadaşlarına hitaben: Biriniz öne geçsin, diyerek kendisi helaya gitti. Sonra Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in buyurduğu hadisi rivayet etti.' Bu bab'ın başlığında ve 617 ile 618. hadislerde geçen ''Hakin" kelimesi küçük abdestini tutan ve sıkışana denir. Büyük abdestini tutana ''Hakıb'' denir. Burada kullanılan hakin kelimesi, büyük abdestini tutan adama ve küçük abdestini tutan adamı kapsar. . Küçük veya büyük abdestini tutarak sıkışan adamın bu haliyle kıldığı namaz hususunda fıkıhçılar arasında değişik görüşler beyan edilmiştir. Hadis-i şeriflere göre böyle bir kişi, önce abdestini bozup, rahata kavuşmalı, kendisini meşgul eden gaileden kurtulduktan sonra kalb huzuru ile namaza durmalıdır. Çünkü sıkışık vaziyette namaza başlarsa kalbi meşguliyetinden ve huşü eksikliğinden dolayı ferağatIa ibadete yönelemez. Hanefi, Şafii ve Hanbeli alimlerine göre; bu adam, namazın farzlarından bir şey eksik yapmazsa namaz sahihtir. İadesi gerekmez. Ancak kerahet işlemiş olur. imam Tahavi: 'Namaza duran adamın kalbi dünyaya ait her hangi bir şey ile meşgul olsaydı, kıldığı namazı iade etmesi müstahab olmazdı. Abdestin sıkışması da dünyevi meşguliyete benzer. Ebu Ömer demiş ki: Bu bab'ta en güzel şey, Abdullah bin Erkam (r.a.)'ın bu hadisi ile Aişe (r.anha)'dan rivayet olunan şu mealdeki Nebi (s.a.v.)'in hadisidir: ''Her hangi biriniz yemek hazır iken veya küçük, büyük abdest kendisini sıkıştırmışken namaza durmasın." Alimler, yemek hazır iken kişi namazını tam kıldığı takdirde sahih olduğuna icma' etmişlerdir. Abdesti sıkışan kişi de böyledir. Ama bu haliyle namaza durması mekruhtur. Namazını eksiksiz kılsa bile iyi bir şey yapmış olmaz.'' demiştir. Şafii mezhebine ait EI-Minhac kitabında Nevevi, Hakin ve Hakib'ın namazının mekruh olduğunu bildirmiştir. Hanbeli mezhebine ait EI-Kina' kitabında da aynı şey bildiriliyor. Maliki mezhebine göre; küçük veya büyük abdesti dar olan kişinin, kıldığı namazı iade etmesi gerekir. Bu mes'ele hakkında tafsilat var. El-Baci, EI-Muvatta'ın şerhinde bu tafsilatla ilgili olarak şöyle der: ''Abdesti dar olan kişi, sıkıştığından dolayı namazı bir an önce bitirmek için acele eder ve fikren bununla meşgul olduğu halde namazdan çıkmayıp, devam ederse, kıldığı o namazı iade etmesi gerekir. Malik: Vakit içinde olsun, vakit çıktıktan sonra olsun, o şekilde kılınan namazın iade edilmesi arzulanır, demiştir. Bizim de!ilimiz mezkur hadistir. Çünkü hadis, önce abdest bozmayı emreder. Bu emir namazı öne almayı yasaklar. Yasaklama, yasaklanmış olan şeyin yapıldığında, bozulmasını gerektirir. Sıkışıl< halde kılınan namaz yasaklanmış olduğuna göre, kılınsa bile geçerli değildir. Mana yönüne gelince, namaza duran kişinin, devamlı sürette abdestini tutması, amel-i kesir (çok hareket) sayılır. Namazın devamına mani teşkil eder. Diğer amel-i kesirler, namazı bozduğu gibi bunun da bozması gerekir. Şöyle ki: Namaz içinde ağır bir şeyi taşıyan kimse, nasıl kendisini zorluyorsa abdesti sıkışan adam da bacaklarını bitiştirir ve devamlı sıkıştırır. Bizim arkadaşlarımız, abdest daralmasını üç kısma ayırmışlardır : 1- Hafif daralma. Bu halde namaza durulur. Namaz içinde belirirse, bundan dolayı namaz kesilmez. 2- Orta derecede duyulan tutma ihtiyacı nedeniyle kişi bacaklarını birbirine yapıştırır. Bu halde namaza durulmamalıdır. Durulduktan sonra görülürse, namaz kesilmelidir. Eğer bu halde namaza devam edilirse namaz sahihtir. Henüz vakit çıkmadan iade edilmesi müstahabtır. 3- Abdest daralması, kişiyi meşgul ederek bir an önce namazı bitirmek için acele ettirirse namaz kesilmelidir. Kesmeyip devam ederse, vakit içinde iade etmesi gerekir. Zamanında iade etmese bile vakit çıktıktan sonra iade etmesi gerekir.'' Tabii bu kerahet hükmü, namaz vaktinin geniş olması haline aittir. Namaz vakti dar ise abdest tazeIemeden ve yemek yemeden namaz kılmak vacibdir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Ümame (r.a.)'den: şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), adamın abdesti dar iken namaz kılmasını yasaklamıştır. Not : Ravi Sevr ve Bişr bin Adem zaif oldukları için isnadın zayıf olduğu Zevaid'de bildirilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.): şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: «Her hangi biriniz dışarı çıkma ihtiyacını duyarken sakın namaza durmasın.» Not: Hadisin isnadındaki ricalin sika oldukları Zevaid'de bildirilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Sevban (r.a.)'den: şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: «Abdesti dar olan hiç bir müslüman abdestini (tazelemekle hafifletmedikçe namaza durmasın.» AÇIKLAMA : Sevban (r.a.)'ın bu hadisini ,Ebu Davud, Tirmizi ve Ahmed de rivayet etmişlerdir. Ebu Davud'un rivayetine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur; Üç şey vardır ki, onlan yapmak hiç kimse için helal değildir: Namazda yalnız kendisine dua edip, cemaati duasına katmayan kişi, onlara namaz kıldırmasın. Eğer böyle yaparsa, onlara hıyanet etmiş olur. Bir eve girmek için izin istemeden evin içine bakmasın.Eğer bakarsa, izinsiz eve girmiş sayılır. Abdesti dar olan kişi, abdestini (bozup) hafifletmedikçe namaza durmasın.'' İbn-i Mace de, hadisin birinci cümlesini namaz kitabında şu lafızIa rivayet etmiştir; "Namazda yalmz şahsına dua edip cemaatı duasına katmayan kul namaz kıldırmasın!.'' Namaz içindeki duaların bir kısmında çoğul zamiri varid olmuştur. Örneğin Kunut duası böyledir. Bir kısmı tekil zamiri ile varid olmuştur. Rüku' ve secde tesbihleri gibi. Çoğul zamiri ile varid olup, bütün cemaati kapsayan duayı yaparken, imam çoğul zamiri yerine, mütekellime ait tekil zamirini kullanacak olursa, bütün cemaate şumüllü olan bir duayı kendi şahsına tahsis etmiş ve cemaati bundan mahrum etmiş olur
- Bāb: ...
- باب ...
Urve bin Zübeyr (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Fatime bint Ebi Hubeyş (r.anha) O'na şunu anlatmıştır: Fatime, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanına gelerek kandan* şikayet etmiştir. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Bu (hayız değil), bir damar (dan gelen kan) dır. Bunun için sen bak, mu'tad hayızın zamanı gelince namaz kılma. Senin hayzın zamanı geçince ğuslet, sonra iki hayız arasındaki sürece namaz kıl,» buyurdu. Diğer Tahric: Bu hadisi Nesai, Beyhaki ve Ebu Davud da rivayet etmişlerdir. AÇIKLAMA : İbn-i Hazm'ın dediğine göre: 'Urve bin Zübeyr, Fatime bin Ebi Hubeyş'in zamanına ulaşmış olup, bu olayı kendisinden ve ayrıca Aişe (r.anha)'dan işitmiş olabilir. Bu duruma göre senedde bir inkıta' yoktur. Hadisin manasına gelince; Fatime (r.anha)'nın, adet dışı devam eden kanın dinmemesi üzerine halini Resul-i Ekrem s.a.v.'e arzed€rek, bu haliyle namaz durumunu sorduğu, verilen cevaptan ve bundan sonra gelen hadisten anlaşılıyor. Buradaki rivayette Fatiı e r.anha'nın şahsen Resul-i Ekrem (s.a.v.)'e sorduğuna veya birisinin aracılığıyla sordurduğuna dair bir açıklık yoktur. Beyhaki, Darekutni ve Ebu Davud'un bir rivayetine göre Fatime (r.anha) Nebi'in zevcesi Meymune'nin kardeşi olan Esma r.anha aracılığıyla bu durumu Resul-i Ekrem (s.a.v.l'e sordurmuştur. Nebi (s.a.v.l, bu kanın hayız kanı olmayıp bir hastalık kanı olduğunu bildirerek, hayız zamanı geldiğinde namazı bırakmasını ve hayız süresi bitince ğuslederek namaza başlamasını emretmiştir. Hadiste geçen ''Kar'" kelimesi hayz müddeti anlamında kullanılmıştır. Bazen iki hayız arasındaki temizlik süresi anlamında kullanılır. EI-Menhel yazarı ''İstihaza'' babında rivayet olunan bu hadis bahsinde: Ömer bin El-Hattab (r.a.) : ''Kar'" kelimesinin manası hayız süresidir, demiştir. Ebu Hanife ve Malik de kelimeyi böyle yorumlamışlardır. Bu hadiste, kelime bu manada kullanıldığı için hadis, onların hüccetidir. Hattabi: ''Kar'''ın hakiki manası hayız veya temizlik halinin döndüğü zamanıdır. Bu nedenle hayız halinde ''Kar'" denildiği gibi, temizlik haline de ''Kar'" denilmiştir. Burada hayız manası kasdedilmiştir,' demiştir. Nebi (s.a.v.l, iki hayız zamanı arasında geçen sürenin temizlik süresi gibi kabul edileceğine işaretle, Fatime (r.anha)'nın namaz kılmasını emretmiştir. Fatime (r.anha)'nın devamlı kan görmeden önce bir aybaşı adetinin bulunduğu ve kendisinin bu adeti hatırladığı, hadisin cevap kısmından anlaşılıyor.'' Eski adeti bulunan müstehaza kadına, mu'tade denir. Mu'tade iken adeti bozularak devamlı kan gören kadının hayız günlerinin hesaplanmasında, alimler arasında ihtilaf vardır. Hanefi alimler ve Ahmed bin HanbeI'e göre mu'tade kadın eski adetini hatırlıyorsa, gördüğü kan'ın kuvvetliliğine ve zayıflığına, yani siyah, kırmızı, sarı ve bulanık renkleri arasında bir ayırım yapılmadan eski adeti dikkate alınacak ve hayız günleri ona göre hesaplanacaktır. Mesela her ayın ilk beş günü hayız gören kadının adeti değişerek bütun ay kan görmeye başlayınca, kan'ın koyuluğuna ve açıklığına ve diğer vasıflarına bakılmaksızın eski adetine göre her ayın ilk beş günü hayız sayılır. Ondan sonra 25 gün istihaza sayılır. Bu görüşü savunan alimler bu hadisi delil göstermişlerdir. Çünkü bu hadiste Fatime (r.anha)'nın, hayız müddetine bakması bu müddet gelince namazını bırakması ve müddet bitiminde ğuslünü yaparak ikinci bir hayız zamanı gelinceye kadar namazına devam etmesi emredilmiştir . Hanefi alimleri ve Ahmed bin HanbeI'in meşhur kavll budur
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir : Fatime binti Ebi Hubeyş, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e gelerek: Ya Resulallah! Ben müstehaza bir kadınım. Kan'dan temizlenemiyorum. Namazı terk edeyim mi? diye sordu. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: «Hayır! O ancak bir damar kanıdır, hayz değildir. Hayz geldiği zaman namazı bırak ve hayz gittiği zaman kanını yıka ve namaz kıl.» Bu Veki' (rahimehumullah)'in hadisidir." Tahric: Bu hadisi Kütüb-i Sitte sahibIerinin hepsi rivayet etmişlerdir. AÇIKLAMA : EI-Menhel yazarı, bu hadisin açıklaması bahsinde şöyle der: ''Fatime binti Ebi Hubeyş (r.anha)'nın Ümmü Seleme (r.anha) aracılığıyla bu soruyu Nebi (s.a.v.)'e intikal ettirdiği bazı rivayetlerde belirtilmiştir. Başka bir rivayete göre Meymune (r.anha)'nın kardeşi olan Esma (r.anha), bu soruda aracılıketmiştir. Buradaki hadisin zahirine göre Fatime (r.anha) şahsen Nebi (s.a.v.)'e sormuştur. Rivayetler arasında bir ihtila! yoktur. Çünkü sorunun tekerrür etmesi muhtemeldir. Şöyle de denilebilir: Fatime (r.anha), sordurmuştur. Ravi, aracıyı zikretmemiştir. Hadisin: ''Hayız geldiği zaman ... " ve: ''Hayız gittiği zaman.... " ifadeleri iki şekilde yorumlanabilir: 1- 'Senin hayız günlerin geldiği ... ve gittiği zaman...' buna göre eski adete göre hayız günleri hesaplanacaktır. Hanefi alimlerinin ve Ahmed bin Hanbel'in meşhur görüşü budur. 2 - 'Hayzın belirtisi olan koyu renkli kan geldiği ... ve bu kan bitip hayzın bitim belirtisi olan açık renkli kan gelmeye başladığı.. . Bu takdirde hayız günlerinin hesaplanması, kanın kuvvet ve zaafına dayanır. 'Şafii alimleri ile Malik'in görüşü budur. Yukarıda belirtildiği gibi hayız adetinin başlangıç ve bitimi, eski adete göre hesaplanabildiği gibi, kanın kuvvet ve zaaf vasfına göre de hesaplanabilir. Bu nedenle hadis, mu'tade kadının hayız hesaplaması, adete göredir, diyen alimlerin, veya; adete göre değil de temyize (kanın rengini ayırabilmek) göredir, diyen alimlerin görüşüne müsaittir. (İki taraftan birisinin görüşünü te'yid eder durumda görülmemektedir.) Hadisin: ''Hayız gittiği zaman kanını yıka... '' fıkrası ile kadının ğusletmesi ve kanlı yerini yıkaması kasdedilmiştir. Nitekim Buhari'nin bir rivayetinde: ''Sonra ğuslet ve namaz kı!.'' buyurulmuş, kanlı yerin yıkanması zikredilmemiştir. Bu ihtilaf Hişam'ın arkadaşları arasındadır. Onların bir kısmı, kanı yıkamayı zikretmiş, ğusletmeyi zikretmemiştir. Diğer bir kısmı ğusletmeyi anlatmış, kanı yıkamayı zikretmemiştir. Hepsi sikadır. Hadisleri Buhari ve Müslim' de bulunur. Bu nedenle gerek kanı yıkama ve gerekse ğusletme gereği açık olduğu için, iki gurup rivayetlerinde kısaltma yapmıştır, diye yorum yapılır. HAYIZIN KESİLMESİNİN ALAMETİ : İmam Ebu Hanife ve arkadaşlarının görüşüne göre müstahaza kadının hayız süresinin bitimine alamet, onun eski adeti ve zamanıdır. Adetini unuttuğu takdirde, araştırma yapacak, kuvvetli sanısına göre hareket edecektir. Şayet, kuvvetli bir kanaati yoksa bildiği günlerin en azıyla amel eder. İmam Şafii ve arkadaşlarına göre hayızın bitimi eski adete göre değil, kanının renk değişikliğine göre tesbit edilir. Siyah kan kırmızıdan kuvvetlidir. Kırmızı kan, sarı kandan; sarı kan da bulanık kandan kuvvetlidir. Müstahaza kadının kuvvetli kanı, hayız sayılır. Zayıfı da istihaza kabul edilir. Kanını kuvvetli ve zayıf gören kadına mümeyyize denir. Temyizin geçerliliği için üç şart vardır: 1 - Kuvvetli kan onbeş günden fazla devam etmiyecek. 2 - Kuvvetli kan yirmidört saatten az olmayacak ki, hayız sayılabilsin. 3 - Zayıf kan, onbeş günden az olmayacak. Ta ki, iki hayız arasında bir temizlik süresi sayılabilsin. Malik ve Ahmed'in de bununla hükmettikleri El-Ayni tarafından ifade edilmiştir. El-Ayni daha sonra: 'Bu şartlara uygun olarak görülen kuvvetli kan kesilip, zayıf kan gelmeye başlayınca ve böylece hayız zamanı bitince kadının derhal ğuslünü yapıp namaza başlaması vacibtir. Bundan sonra, namaz veya orucu terketmesi caiz değildir. Müstahaza olan bu kadının hükmü temiz olan kadının hükmü gibidir. İstithare (hayız bitiminden itibaren, üç güne kadar ğusletmek) lüzum yoktur. Şafii'nin hükmü budur. Malik'ten üç rivayet vardır: 1 - Hayız bitiminden itibaren üç gün istithal' yapacak, ondan sonra istihaza başlamış olur. 2 - Kuvvetli kan kesilip, yerine zayıf kan gelmeye başlasa bile kadın, onbeş güne kadar namaz kılmayacak, çünkü hayızın en çok süresi onbeş gündür. 3 - Mezhebimizde olduğu gibidir; demiştir. El-Ayni'nin dediğine göre hayızın en az müddeti, İmam-ı Malik'in mezhebinde yirmidört saattir. Halbuki meşhur mezhebine göre, hayızın en az süresi ibadet bakımından bir lahzadır. İddet bakımından bir gün veya günün bir parçasıdır. HADİSİN FIKIH YÖNÜ : 1. Cahil adam, bilmediği şeyleri alimlere sormalıdır. 2. Gerektiğinde, kadın erkeklerle konuşabilir. (İslami örtünmeye riayet etmek şartıyla) 3. Utanılan hususları sormak caizdir. 4. İhtiyaç zamanı namahrem kadının sesini dinlemek caizdir. 5. Sorulan zat, büyük de olsa sorana cevap vermelidir. 6. Hayız halinde kadın, namazı bırakır. Sonra da kaza etmez. Hariciler müstesna, kimse bu hükme muhalefet etmemiştir. 7. Müstahaza kadın, hayız zamanında namaz kılmaktan men edilmiştir. Bu yasaklama haram kılmak içindir. Yani namaz kılması haram olup, kılsa bile fasittir. Yasaklık bakımından farz namaz ile nafile namaz eşittir. Ka'be'yi tavaf etmek, cenaze namazı, tilavet ve şükür secdeleri, Kur'an'a dokunmak ve camiye gitmek de namaz gibidir. 8. Hayız kanı necistir. Pislikleri gidermek gerekir. 9. Hayız kanı kesilir kesilmez, istithar yapmadan namaz kılmak caizdir.'' İİSTİTHAR: Kadının hayz süresi bittikten sonra, üç gün kadar her gün yıkanmasıdır
- Bāb: ...
- باب ...
Ünımü Habibe bint-i Cahş (r.anha)'den: şöyle söylemiştir : Ben çok ve uzun zaman müstahaza oluyordum. Nihayet durumunu bildirmek ve fetva istemek için Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanına geldim. O'nu kız kardeşim Zeyneb (bint-i Cahş) (r.anha)'nın yanında buldum. Ümmü Habibe (r.anha) dedi ki: Ben: Ya Resulallah! Sana ihtiyacım vardır, dedim. O: «Ey hentah ihtiyacın nedir?» diye sordu. Ben : Uzun süreli ve büyük istihaza görüyorum. Bu kan, benim namazıma ve orucuma mani oldu. Bu kan hakkında bana ne emredersin? diye sordum. O : «Ben sana pamuğun özelliğini anlatayım. Çünkü o, kanı giderir.» buyurdu. Ben: Kan çok fazladır, dedim. Bunun üzerine, Ravi Şerik'in (625 nolu) hadisinin benzerini buyurdu. Tahric: Ümmü Habibe (r.anha)'nın bu hadisini, Kütüb-i Sitte sahibIerinin hepsi, kısa ve uzun metinler halinde, rivayet etmişlerdir. AÇIKLAMA : EI-Menhel yazarı: Kendisine Ümmü Habibe dendiği gibi Ümmü Habib de deniliyor. Adı Habibe'dir. Müslim'in rivayetinde belirtildiği gibi Abdurrahman bin Avf'ın nikahı altında idi. İbn-i Abdi'l-Berr'in dediğine göre Cahş'ın; Zeyneb, Ümmü Habibe ve Hamne adında üç kızı vardı. Zeyneb, Nebi (s.a.v.)'in zevcesi idi. Ümmü Habibe, Abdurrahman bin Avf'ın zevcesi idi. Hamne de Talha bin UbeyduIIah'ın hanımı idi. Hepsi müstahaza oluyorlardı. İbnü'l-Arabi'nin dediğine göre, Nebi (s.a.v.) zamanında müstahaza olan kadın beş tane idi Hamne bint-i Cahş, Kardeşi Habibe, Fatime bint-i Ebi Hubeyş, Sehle bint Ebi Süheyl ve Mu'minlerin annelerinden (Sevde). --- Nebi s.a.v.'in bir eşi Ümmü Habibe binti Ebi Süfyandır. --- Şerik'in rivayetinde Nebi (s.a.v.), şöyle buyurmuştur: ''Müstahaza kadın, hayız günlerinde namazı bırakır. Hayız günleri bitince ğusleder ve her namaz için abdest alır, oruç tutar, namaz kılar.'' Müslim'in bir rivayetinde Ümmü Habibe (r.anha)'nın her namaz için ğuslettiği bildirilmiş ve El-Leys bin Sa'd: .Şihab, Nebi. (s.a.v.) Ümmü Habibe'ye her namaz için ğusletme emrini verdi, dememiştir. Ümmü Habibe kendiliğinden bu işi yapmıştır, der. Müslim'in bir rivayetinde: ''...ğuslet ve namaz kıl.'' emri verilmiştir. Bu emrin, bir defa ğusletmek için mi, yoksa her namaz için mi olduğu hususunda bir açıklık yoktur. Bazı rivayetlerde, Nebi (s.a.v.)'in Ümmü Habibe'ye "Her namaz için yıkama'' emri verdiği, diğer bir kısım rivayetlerde: ''Her namaz için abdest alma'' emri verdiği görülmektedir. Bazıları bu hadisin Fatime binti Ebi Hubeyş (r.anha) hadisiyle neshedildiğini söylemişlerdir. Çünkü Aişe (r.anha) , Nebi (s.a.v.)'in vefatından sonra Fatima (r.anha) hadisiyle fetva vermiş ve Ümmü Habibe (r.anha) hadisine muhalefet etmiştir. Tahavi: Ümmü Habibe (r.anha)'nın hadisi Fatime binti Ebi Hubeyş (r.anha) hadisi ile mensuhtur, demiştir. Çünkü Fatime (r.anha)'nın hadisinde, her namaz için abdest alma emri var, ğusletme emri yoktur. İki hadisin arasında görülen ihtilafı bertaraf etmek için Ümmü Habibe (r.anha)'nın hadisindeki emri mendubluk için yorumlamak daha iyidir. Beyhaki de, Rabi' tariki ile Şafii'den rivayet ettiğine göre Şafii: Resul•i Ekrem (s.a.v.) Ümmü Habibe (r.anha)'ya ğusletmek ve namaz kılmak emrini vermiştir. Her namaz için ğusletme emri onun hadisinde yoktur. Şüphesiz onun ğuslü emredildiği için değil, taat olsun, diye yapılmıştır, demiştir. Ebu Davud'un bir rivayetinde; "Nebi (s.a.v.) Ümmü Habibe (r.anha)'ya her namaz için ğusletmeyi emretti... " Fıkrası vardır. EI-Menhel yazarı: ''Hadis hafızları bu fıkraya itiraz ederek Zühri'nin sika arkadaşları bu ilaveyi zikretmemişlerdir. Zühri'nin ravilerinden yalnız İbn-i İshak'ın rivayetinde bulunur. Bu nedenle Beyhaki: ''İbn-i İshak'ın rivayeti ğalattır. Çünkü Zühri'den yapılan bütün rivayetlere muhaliftir, demiştir.'' der. MUSTAHAZA HER FARZ iÇiN ABDEST ALIR'Ml? El-Menhel yazarı şu ma'lumatı verir: ''EI-Fetih,,'te: ''İstihaza kanının hükmü, abdestsizlik hükmü gibidir. Cumhur'un görüşüne göre müstahaza kadın, her farz namaz. için abdest alır ve bir abdestle birden fazla farz namaz kılamaz. Kaza namazı da vaktinde kılınan namaz gibidir. Yani bir abdestle birden fazla kaza namazı da kılamaz. Çünkü hadiste her namaz için abdest alma emri verilmiştir. Malikiler'e göre, her farz için abdest alması vacib olmayıp, müstahabtır. Başka nedenle abdesti bozulmadığı takdird.e istihaza kanının gelmesiyle yeniden abdest alması gerekmez. Ahmed ve İshak'a göre, her farz için ğuslederse daha ihtiyatlı davranmış olur. Hanefiler'e göre, abdest, namaz vaktine bağlıdır. Dolayısıyla müstahaza kadın bir vakit. namaz için aldığı abdest ile o vaktin farzı ile, vakit çıkmadıkça dilediği kadar kazaya kalmış namazlarını da kılabilir. Hadisteki ''Her namaz için abdest almak. emrinin manası, her namaz vakti için abdest almaktır. Ahmed ve İshak'ın bu yorumu, delile muhtaçtır.'' denilmiştir. Hanbeliler'in mezhebi, Hanefiler'in mezhebi gibidir. Delilleri ise Ebu Hanife (rahimehullah)'dan merfu' olarak rivayet olunan şu hadistir: ''Müstahaza kadın. her namaz vakti için abdest alır. El-Menhel yazarı, bu arada başka delilleri de zikreder
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in zevcelerinden) Ümmü Seleme (r.anh)'nın rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Bir kadın. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)*e : Ben, müstahaza bir kadınım. Temizlenemiyorum. (Kanım kesilmiyor.) Ben, namazı bırakayım mı? diye sordu. O : «Hayır. Lakin daha evvel hayız gördüğün günler ve geceler kadar namazı bırak. Sonra guslet ve bir bezle istisfar et ve namaz kıl.» buyurdu. Ravi Ebu Bekir, kendi rivayetinde dedi ki : Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «...ve ayın hayız günleri ve geceleri kadar » da buyurdu." Tahric: Bu hadis Tirmizi hariç, Kütüb-i Sitte sahipleri tarafından rivayet edilmiştir. AÇIKLAMA : El-Menhel yazarının beyanına göre Nebi (s.a.v.)'e soru soran kadın Fatime binti Ebi Hubeyş'tir. Nitekim bazı rivayetlerde ismen geçiyor. Yine bazı rivayetlere göre Ümmü Seleme, kadının sorusunu Nebi (s.a.v.)'e iletmiştir. Verilen cevaba göre kadın, müstehaza olmadan önce, kaç gün ve gece hayız kanı görüyorduysa bundan sonraki aylarda hayz süresini eskisi gibi hesaplayacak ve aydan kalan günlerde müstehaza sayılıp namazını kılacaktır. Mesela, müstehaza olmadan önce her ayın başından itibaren bir hafta hayz görüp, ondan sonra gelecek aybaşına kadar temiz kalan kadının bu adeti bozulup, bütün ay kan görürse, her ayın ilk haftası hayız kanı sayılıp namaz kılmayacak, hafta bitince ğusledip namazını kılacak ve kan devam etse bile ibadetini bırakmayacaktır. " Bu hadisi İbn-i Mace'ye Ebu Bekir bin Ebi Şeybe ve Ali bin Muhammed rivayet etmişlerdir. Bunlardan Ali bin Muhammed'in rivayetinde hadisin metni mealen şöyledir: ''Hayır! (Namazını bırakma) Velakin daha önce hayız gördüğün günler ve geceler miktarınca namazı bırak. sonra ğuslet ... LO Ebu Bekir bin Ebi Şeybe'nin rivayetindeki metin arasında bir ziyade vardır. Ona göre metin mealen şöyledir: ''Hayır! (Namazını bırakma) Velakin daha önce hayız gördüğün günler ve geceler miktarınca ve aydan o günler ve geceler miktarınca namazı bırak. Sonra ğuslet...'' Hattabi: 'Müstehazalık illetine tutulmadan önce her ayın belirli günlerinde hayız gören ve sonra adeti bozulup devamlı kan gören kadının hükmü bu hadiste tesbit edilmiştir. Nebi (s.a.v.), bu kadına müstehazalık hastalığına tutulmadan önceki adete göre hayız süresini hesaplamasını ve o günlerde namazını bırakmasını süreyi doldurunca bir defa ğusletmesini ve namazına devamını emretmiştir. Bu kadın oruç ve namaz kılma sorumluluğu, Kabe'yi tavaf etmesi ve eşinin yaklaşması hususunda temiz kadın hükmündedir. Temiz kadından şu farkı vardır: Namaz kılmak istediği zaman her farz için abdest alması gerekir. Çünkü onun abdesti bir zaruret abdestidir. Bu yüzden teyemmüm eden kişi gibi bir abdestle iki farz kılamaz.'" demiştir. Bu kadının müstahaza olmadan önce, bir hayz adetinin bulunduğu ve bu adetini hatırladığı hadisten anlaşılıyor. Kadının mümeyyiz olup olmadığı, yani kanı kuvvetli ve zayıf olmak üzere çeşitli olarak görüp görmediği açıklanmamıştır. Ebu Hanife ve meşhur rivayetine göre Ahmed bin HanbeI, hadisi delil göstererek demişlerdir ki: Müstahaza olmadan önce hayız adeti bulunup bunu hatırlayan kadın müstahaza olunca hayız süresi, eski adetine göre hesaplanır. İster kanını kuvvetli ve zayıf olarak görmekle mümeyyiz olsun, ister kanını hep aynı renkte görüp gayri mümeyyize olsun, farketmez. Çünkü Nebi (s.a.v.), bu kadına mümeyyize olup olmadığını sormamıştır. Bunu sormaması, mümeyyizeliğin neticeyi değiştirmediğine alamettir Malik ve Şafii ise: Eğer kadın mümeyyize değilse (kanı hep aynı vasıfta görüyorsa). hayızı eski adetine göre hesaplanır. Mümeyyize ise, temyizine göre hesaplama yapılır, demişlerdir. İstisfar: Hadiste geçen: ''İstisfar et'' cümlesinin -manasına gelince; İstisfar şuna denir: İçi pamukla doldurulan genişçe bir bez, uyluk kemikleri arasından ve avret mahallinin uzerinden geçirilerek, uçlari yukarıya kaldırılıp kuşak, kemer gibi bir şeyle bağlanır: Böylece kanın dindirilmesine çalışılır. İstisfar, 'Sefr. kelimesinden türemedir. Sefr ise, atın kuyruğunun altından geçirilerek eyere bağlanan kayışa denir . Günümüzde bu iş için kadınların kullandıkları hijyenik pedler var
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Fatime bint Ebi Hubeyş (r.anha) Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e gelerek : Ya Resulallah! Ben müstahaza olan bir kadınım. Temizlenemiyorum. (Kanım kesilmiyor.) Ben namazı bırakayım mı? diye sordu. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Hayır! O ancak bir damar kanıdır. Hayız değildir. Sen hayız olduğun günlerde namazdan uzak kal. Sonra ğuslet ve kan, hasir üzerine damlasa bile her namaz için abdest al.» AÇIKLAMA : Fatime bint-i Ebi Hubeyş (r.anha)'nın Nebi (Sallalahu Aleyhi ve Sellem)'e vaki müracaatına ve aldığı cevaba ait olan bu hadis az bir lafız farkıyla Urve bin Zübeyr (r.a.)'den 620 numarada rivayet edilmişti. Orada Urve bin Zübeyr, (r.a.), Fatime bint-i Ebi Hubeyş (r.anha)'dan hadisi işittiğini belirtmiştir. Burada ise Aişe (r.anha)'dan işittiği kaydedilmiştir. Öyle anlaşılıyor ki. Urve (r.a.) bunu hem Aişe (r.anha) hem de soru sahibi Fatiı e (r.anha)'dan işitmiş. Hadis, ihtiva ettiği hüküm bakımın'dan daha önce geçen rivayetten farksız görülüyor. Zahirine göre, müstahaza kadının hayız günlerinin hesaplanmasında eski adeti esastır. Hadisin sonunda; '' ...kan, hasirin üzerine damlasa bile ... " fıkrası ile ilgili olarak EI-Menhel yazarı şöyle der: 'Bu Fıkra, istisfar edip, kanının akmasının önlenmesi için gereken tedbiri. alan ve buna rağmen, kanı durdurulamayan kadın için yorumlanır. Bu durumda kadın, sahib-i özür hükmündedir. Hanefilere göre müstahaza kadın, küçük abdestini tutamayan veya burnu devamlı kanayan sahib-i özür hükmündedir. Bir vakit için güzelce taharetlenip, istisfar denilen bez bağlama işini sağlamca yaptıktan sonra, aldığı abdest ile o vakit çıkıncaya kadar vakit namazı ile bir çok kaza namazı kılabilir .. Şafiilere göre vakit girdikten sonra, kadın taharetlenip, istisfar denilen işlemi yapıp abdest alır ve yalnız bir farz namaz kılar. Bunun yanında dilediği kadar nafile namaz kılabilir. Kazaya kalmış farz namazların hükmü de budur. Yani, kaza olsun, eda olsun birden fazla farz namaz kılamaz. Tarif edilen şekilde bez bağlayıp abdest alırken veya abdest aldıktan sonra ara vermedem namaza dururken, kan damlasa bile özür sahibi sayılır.' İstisfar: Geçmişte kuşak ile bağlanan bez, pamuklu bez, günümüzdeki ise hijyenik ped
- Bāb: ...
- باب ...
Adiyy bin Sabit'in dedesi (r.a.)'den: şöyle söylemiştir: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), buyurdular ki: «Müstahaza kadın (eski adetine göre hesaplanacak) hayız günlerinde namazı bırakacaktır. Ondan sonra (bir defa) gusledecek ve her namaz için abdest alacak oruç tutacak, namaz kılacaktır.» Diğer tahric: Ebu Davud, Tirmizi AÇIKLAMA : Tirmizi'deki metin, mealen şöyledir: 'Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Müstahaza kadın, daha önce hayız gördüğü günlerde namazını bırakacak, (o günler geçtikten) sonra ğuskdecek ve her namaz için abdest alacak, oruç tutacak, namaz kılacaktır.'' Tirmizi, bu arada şöyle der: 'Bu hadisi Ebu Yekzan'dan yalnız Şerik rivayet etmiştir. Ben Muhammed'e bu hadisin durumunu sorarak:, Adiyy bin Sabit'in dedesinin adı nedir? diye sordum. Muhammed, onu tanımadı. Bu kere Yahya bin Main'in: Adiyy'in dedesinin adı Dinar'dır, dediğini söyledim. Muhammed, bu söze iltifat etmedi.' Tirmizi'nin şerhi Tuhfetü'l-Ahfezi yazarı, bu hadisi açıklarken, hadiste emredilen ğuslün bir defaya mahsus olduğunu ve her namaz için yalnız abdest almasının gerekliliğini belirttikten sonra: Bu hadis zayıftır. Lakin hafız Zeylai ve hafız İbn-i Hacer, bu hadisi te'yid eden şahitlerini zikretmişlerdir. Bu şahitlerden birisi, Hz. Aişe (r.anha)'nın Fatime bint-i Ebi Hubeyş (r.anha) ile ilgili hadisidir. Tuhfetü'l-Ahfezi yazarı, Adiyy bin Sabit'in dedesinin adı ile ilgili olarak, El-Münziri'den şunu nakleder: 'Adiyy'in dedesi tabiriyle anasının babası AbdulIah bin Yezid El Hıtmi'nin kasdedildiğini söylemiştir. Darekutni: Söylenen isimlerin hiç birisi doğru değildir, demiştir. Yahya'dan başka kimseler, onun adının Kays El-Hıtmi olduğunu söylemişler. Hadis imamlarının beyanlarına göre bu adam tanınmıyor. Bu hadis de, müstahaza kadının eski bir hayız adeti var ise ve bu adeti unutmamış ise hayız günlerini ona göre hesaplayacak, mesela; eskiden her ayın ilk beş günü hayız gören ve yirmibeş gün temiz kalan bir kadının adeti bozulup devamlı kan görmekle müstahaza olunca, her ayın ilk beş günü hayız sayılır. Bu günlerde namazı terkedecek, altıncı gün ğusledip namazına, orucuna ve sair ibadetine başlayacak. Ay sonuna kadar temiz sayılacaktır
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Aişe (r.anha)'dan: şöyle söylemiştir: Ümmü Habibe bint-i Cahş (r.anha) Abdurrahman bin Avf'ın zevcesi iken yedi yıl istihaza görmüş ve halini Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e arzetmişti. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de: «Bu, şüphesiz hayız değil de ancak bir damar (kanı) dır. Bunun için hayız zamanı gelince sen namazı bırak ve hayız zamanı gidince ğuslet ve namaz kıl.» Aişe (r.anha): 'Bundan sonra Ümmü Habibe her namaz için ğusleder, sonra namaz kılardı. Ve kız kardeşi Zeyneb bint-i Cahş (r.anha)'nin bir çamaşır leğeninin içinde oturup ğuslederdi. Hatta kan'ın kırmızılığı su üstüne çıkardı.' demiştir. Diğer tahric: Buhari, Müslim, Ebu Davud, Nesai ve. Beyhaki
- Bāb: ...
- باب ...
Hamne bint-i Cahş (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre : Kendisi Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in zamanında müstahaza olmuş ve Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e gelerek : Şüphesiz ben nefret edilen ve çetin bir şekilde istihazaya tutulmuşum, dedi. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) O na: «Kan çıkan yere pamuk koy» buyurdu. Hamne. Ona: Gerçekten kan çok daha şiddetlidir. Benden çok fazla kan akıyor, dedi. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Kan akan yeri gem gibi bir bezle sıkıca bağla ve her ay, Allah'ın (kadınlar için) takdir ettiği altı gün veya yedi gün kendini hayızlı say. Sonra ğuslet ve yirmi üç veya yirmidört gün namaz kıi ve oruç tut. (İstersen) öğle farzını geciktir. İkindi farzını da ilk anda kıl ve iki namaz için bir ğusül yap. Akşam namazını da geciktir. Yatsıya acele et. Bu iki namaz için de bir ğusül yap. Bu son şekil, bence daha sevimlidir.» Diğer tahric: Beyhaki, Darekutni, Ahmed, Tirmizi' ve el-Hakim AÇIKLAMA : Tirmizi ve Ahmed hadis'in sahih olduğunu beyan etmişler. Hadisin metni bazı riv.ayetlerde uzun, bazılarında kısadır. Tirmizi'nin rivayetinde Nebi (s.a.v.)'e ait hadisin son, cevap kısmı mealen şöyledir: "Ben sana. iki hüküm emredeceğim. Sen, bunlardan hangisini uygularsan sana yeterlidir. Eğer sen ikisini de yapabilirsen, artık sen bilirsin. Sen, bundan sonra altı veya yedi gün kendini hayızlı say. (Hayız süresinin altı veya yedi gün oluşu) Allah'ın ilmindedir. Sonra guslünü yap. Sen kendini hayızdan çıkmış ve temizlenmiş olarak görünce yirmidört veya yirmiüç gece ve gündüz namaz kıl ve oruç tut. Bu sana kafidir. Kadınlar hayız gördüğü ve hayız süresinin bitiminde temizlendikleri gibi sen de böyle yap. Gücün yetersa şöyle de yapabilirsin: Öğle farzını geciktirip ikindi farzını erken kılmak kaydıyla bu iki namaz için bir ğusül yap ve bunları kıl. Sonra, akşam liaımazını geciktir. Yatsı namazına acele et ve ğusledip bunları kıl. Sabah vaktiyle beraber ğuslet ve sabah namazını kıl. Böylece yap ve orucunu tut. Eğer bunu yapabilirsen bence daha çok beğenilir.'' Hamne r.anha'nın, gördüğü şiddetli istihaza kanı dolayısıyla vaki müracaatı üzerine Nebi (s.a.v.), önce pamuk kullanmasını tavsiye etmiş, fakat pamukla dinmesinin mümkün olmadığı söylenince bu defa kuvvetli bir bez ile kan yerinin sıkıca kapatılması emri verilmekle beraber; her ay altı veya yedi gün hayızlı sayılması, emri verilmiştir. Bu emir verilirken " ... Altı veya yedi gün ... " buyuruluyor. EI-Menhel yazarı, bu hadisin açıklamasında şöyle der: ''Yani altı veya yedi gün, namazı bırak ve hayızlı kadın şeklinde davran. ''Altı veya yedi gün ... " tabirine gelince, ravinin tereddüdünden ileri geldiği söylenmiştir. Yani Nebi (s.a.v.) , altı gün mü buyurmuş, yoksa yedi gün mü buyurmuş? Bu hususta ravi şüphelidir. Şöyle de olabilir: Hamne Mu'tade idi. Eski adetinde altı gün mü, yedi gün mü? hayız gördüğünü unutmuş, bunun için Nebi (s.a.v.) Ona araştırıp ictihad yaptıktan sonra kanaatı bu iki sayıdan hangisine gelirse ona göre hayızını hesaplamasını istemiştir. ''Allah'ın ilminde... '' tabiri, bu ihtimali te'yid ediyor. Yani senin hayız sürenin altı veya yedi gün olduğunu Allah bilir, demektir. Bu tabirin muhayyerlik için olduğu da söylenmiştir. Buna göre Hamne serbest bırakılmıştır. Kendisini, dilerse altı gün, dilerse yedi gün hayızlı sayar. ''Yirmi üç gün veya yirmi dört gün ... " tabirine gelince; bu ifade, çeşitlilik içindir. Yani hayız süresi yedi gün sayılırsa temizlik süresi yirmi üç gün sayılır. Şayet hayız süresi altı gün sayılırsa, temizlik süresi yirmi dört gün sayılır. Hamne'nin ğusletmesi mes'elesine gelince; bu hususta ona iki yol gösterilmiştir. Birincisi, kendisini hayızlı saydığı sürenin bitiminde bir defa ğusledip, namaz ve orucuna başlamasıdır. İkincisi, günde üç defa ğusletmesidir. Her gün sabah namazı için bir ğusül yapar, öğle farzını te'hir eder, ikindi namazı yaklaşınca ğusledip öğle farzını kılar. Biraz sonra ikindi vakti girince geciktirmeden hemen ikindi farzını da kılar. Böylece ikindi farzını toplamış gibi olur. Sonra akşam farzını geciktirir, yatsıya doğru ğusledip akşam farzını kılar. Yatsı vakti girince durmadan hemen yatsı namazını kılar. Her gün belirtilen şekilde üç defa ğusletmesinin daha iyi olduğu hadisin sonunda bildiriliyor. Tirmizi'nin, bu hadis bahsinde verdiği beyana göre İmam Ahmed b. Hanbel r.a. ve İshak b. Rahuye r.a. şöyle demişlerdir: Müstahaza kadın, hayız süresinin geliş ve gidişini anlayabiliyorsa onun hükmü, Fatime bint-i Ebi Hubeyş (r.anha)'nın hadisine göredir. Hayzın gelişi, kan'ın siyahlaşmasıyla; gidişi de, kan renginin sarıya doğru renk değiştirmesiyle bilinir. Eğer, müstahaza kadın bu hale düşmeden önceki hayız zaman ve süresini hatırlıyorsa, ona göre hayzıııı hesaplar. Hayız günlerinde namazı bırakır, süre bitince ğusleder ve her namaz için abdest alır, namaz kılar. Şayet müstahaza kadın, devamlı kan görür, hayız zaman ve süresini bilemez ve hayızın geliş ve gidişini kan rengiyle, tesbit edemezse onun hükmü Hamne bint-i Cahş (r.anha)'nın hadisine göredir, demişlerdir. Tirmizi'nin İmam Ahmed b. Hanbel ve İshak b. Rahuyye'den yaptığı nakil'den anlaşıldığı gibi Hamne, kan rengiyle hayız süresinin geliş ve gidişini bilememiştir. Keza, Hamne'nin istihaza hastalığına tutulmadan önceki zamanına ait, hatırladığı bir hayız adeti de, yokmuş, EI-Menhel yazarı El-Ayni'nin şöyle dediğini nakleder: 'Bu hadisin hükmü Ümmü Seleme r.anha'nın hadis hükmüne ve Aişe (r.anha)'nın hadis hükmüne muhalif'tir'. Hamne, yeni kan görmeye başlayan, renk ile vasıf bakımından gördüğü kanda bir farklılık bulamayan ve devamlı kan gören bir kadındır. Bunun için Resulullah (s.a.v.), onun durumunu kadınları ekseriyetle gördükleri adete döndürmüştür. EI-Menhel yazarı da hlidisin fıkıh yönünü açıklarken: Müstehaza kadın adetini hatırlamazsa ve kanı renklere göre ayıramazsa kadınların hayız ve temizlik hususundaki adetine göre hayız ve temizlik süresini hesaplar, demiştir. ALİMLERİN. ESKİ ADETİNİ UNUTUP KARIŞIK KAN GÖREN MÜSTEHAZA İLE YENİ KAN GÖREN MÜSTEHAZA HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ 1- İmam Ebu Hanife'ye gore: a) Müstahaza olarak erginlik çağına gelen kadının hayzı şöyle hesaplanır: Her ay'ın ilk on günü hayız sayılır. Sonra ğusleder ve aydan kalan sürece namaz kılar. Her namaz vakti için abdest alır. b) Mu'tade olup eski adetinin zaman ve süresini unutan kadın, araştırıp ictihad eder ve kanaatına göre günlerini tesbit eder. Hayız ve temizlik arasında tereddüt ettiği zaman, her namaz vakti için abdest alır. Şayet hayızda mıdır? Temizlik halinde midir? Hayızlık süresi bitti de temizlik süresine mi geldi diye tereddüt ederse, bu tereddüdü duyduğu zaman, her namaz vakti için ğusleder, gayr-ı müekkede sünnetleri kılmaz, cami'ye girmez ve eşiyle cinsi münasebette bulunmaz. c) Eski adetinin zaman ve süresini unutup, yaptığı araştırma neticesinde hiç bir kanaata varmayan kadın mütehayyire (şaşkın) sayılır. Ne temizliğine. ne de hayzına hükmedilir. Bütün hükümlerde, en ihtiyatlı olanı tutar. Hayızlı kadın gibi namaz dışında Kur'an okumaz, Mushaf'ı ellemez, eşine yaklaşmaz, her namaz vakti için ğusleder, bu ğusül ile farz namazı ve vitir namazını kılar. Namazın sıhhati için gereken en az ayetleri okur. Fatiha ve sure vacib olduğu için, bunları okur, denmiştir. Hac yaptığı zaman ifada tavafını. yapar, çünkü o rükündür. On gün ara verdikten sonra tekrar ifada tavarını yapar, sonra veda tavafını yapar. Çünkü vacibtir. Ramazan orucunu tutar, sonra yirmi beş gün kaza eder. ' 2- İmam Şafii ye göre: a) Yeni kan görmeye başlayıp kanı kesilmemekle müstahaza olan kadın, gayr-i mümeyyize ise, yani kanı hep aynı durumda görüyorsa hayızdaki kadına haram olan namaz vesair şeyleri kanı gördüğü andan itibaren bırakacak, kan onbeş günde veya daha az zamanda kesilirse, kanın tamamı hayız sayılır. Eğer, onbeş günden fazla süre devam ederse, kan gördüğü ilk gün ve gece hayız ve kalan süre ay sonuna kadar temizlik sayılır. Bu nedenle ilk ayın birinci günü hariç, bütün günlerinin namazını kaza edecek ve ilk aydan sonra her ayın ilk günü hayız ve yirmidokuz günü temizlik sayılacak ve ilk günden sonra bütün namazlarını vaktinde eda edecek. b) Yeni kan görmeye başlayıp, kanı kesilmediğinden müstahaza sayılan kadın mümeyyize ise, yani kanı kuvvetli ve zayıf olarak görürse, duruma bakılacak; Eğer kuvvetli kan yirmidört saatten az bir zaman görülürse veya onbeş günden fazla süre devam ederse, yahut zayıf kan onbeş günü doldurmazsa, hüküm aynidir. Yani kan gördüğü ilk yirmi dört saati hayız ve ondan sonraki yirmi dokuz gün temizlik sayılır. İlk günden sonraki günlere ait namazları kaza edecek ve otuz günü dolunca her ayın ilk günü hayız yirmi dokuz günü müstahaza sayılıp, ibadetlerini yapacak. c) Müstahaza kadın, mu'tade ise, yani devamlı kan görmeye başlamadan önce, her ayın belirli günlerinde hayız görmekte ise fakat bu adetin zaman ve süresini unutmuş ise niyet etmenin şart olmadığı hususlarda hayızlı kadın hükmündedir. Niyet edilmesi şart olmayan işler; namaz dışında Kur'an okumak, Mushaf'ı ellemek, mescid'den geçmek, eşine yaklaşmak ve benzeri işlerdir. Boşamak ta ve niyetin şart olduğu namaz, oruç, tavaf ve itikaf gibi ibadetlerde temiz kadın gibidir. Müstahaza olmadan önceki zamanlarda, günün hangi saatinde kanının kesildiğini bilmiyorsa, her farzın vakti girdikten sonra o farz için ğusletmesi gerekir. Eğer eskiden günün hangi saatinde hayız kanının kesildiğini biliyorsa, mesela güneş battığı zaman hayız kanının kesilip ğuslettiğini hatırlıyorsa müstahazalık süresince güneş batınca ğusletmesi gerekir. Bu ğusül ile akşam namazını kılar. Diğer namazlar için yalnız abdest alır. 3- İmam Ahmed bin Hanbel'e göre: a) Müstahazalık haline tutulan kadın, mümeyyize ise, yani mesela kanı siyah ve kırmızı olmak üzere iki renkte görse fakat siyah kan yirmi dört saat'ten eksik veya onbeş günden fazla görüldüğü için, hayız sayılmaya elverişli olmazsa; b) Kadının bilinen. bir adeti yoksa ve mümeyyize de değilse, mesela hep aynı renkte kan görse; Bu iki ihtimalde her ayaltı veya yedi gün namazını vesair işlerini terkederek kendisini hayızlı sayacak. Sürenin altı veya yedi gün oluşunda ve bu sürenin ayın başına mı, ortalarına mı.. sonuna mı tesadüf etmesi hususunda kadının araştırması ve ictihadı esastır. Keza bu hususta kendisinin adetine veya yakını olan kadınların aybaşı adetine hangi zaman ve sürenin daha yakın olduğu hususunda veya hangi süredeki kan'ın hayız kanına daha çok benzediği hususunda kadının kanaati esastır. Bu esaslardan hareketle, kanaatına göre hayız süresi bitiminde ğusledet ve namaza başlar. Dört mezheb imamlarından yalnız Ahmed bin Hanbel'in, anlattığımız bu fetvasını terceme ettiğimiz hadis'e dayandırdığı görülmektedir. Diğer imamlar bu hadisle amel etmemişlerdir. Çünkü seneddeki ravilerden AbdulIah bin Muhammed bin Akil zayıf sayılmıştır. Görüşünü anlatmadığımız Maliki mezhebine gelince; o da şöyledir: 4- Malik'e göre, durumu üçüncü maddede belirtilen müstahaza kadının hayzı onbeş gün kabul edilir. Sonra ğusleder ve namaza başlar
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Kays binti Mihsan (r.anha )'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir : Ben, elbiseye dokunan hayız kanından Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e soru sordum. Buyurdu ki: «Onu su ve sidr yıka ve bir defa bile olsa ona sürt.» AÇIKLAMA : Sidr: Trabzon hurmasına benzeyen bir ağaçtır. Ona arap kirazı denir. Tozu temizlik işinde kullanılır. Dila.: Aslında hayvan kaburgası'nın adıdır. Burada kaburgaya benziyen çubuk kasdedilmiştir.Sika hadisçiler, kelimeyi böyle tesbit etmişlerdir. İbn-i DakIki'l-İyd: 'Nesai'nin bir yazma nüshasında bu kelime ''Sal''' olarak geçmiştir. Başka bir yerde ''Dila'" olarak geçmiştir. Dila' kelimesinin konuyla ilgisi görülmemektedir. Sal' ise taş demektir. Taş, her yerde bulunabildiği ve sürtme işine elverişli olduğu için zikredilmiş olabilir', demiştir. Fakat El-Iraki ona İtiraz ederek: Rivayette bilinen ve zaptedilen kelime ''Dila' ''dır, denmiştir. Hattabi: Hayız kanını çubukça giderme emri verilmiş ki elbiseye yapışan ve sertleşen kan, çubuğu sürtmekle çıkarilsın, arkasından suyla yıkamak suretiyle kalan eseri giderilsin, demiştir. Elbisenin iyice temizlenmesi ve kan eserinin tamamen giderilmesi için, yıkamada sidrin kullanılması istenmişse de şart değiIdir. Suyla yıkamak kafidir. Bu hadisi Ahmed, Ebu Davud, İbn-i Huzeyme ve İbn-i Hibban da rivayet etmişlerdir. Abdülhak' da bunu El-Ahkam'da zikretmiş ve: 'Sahih hadislerde dila' ve sidr kelimesi yoktur, demiştir. İbnü'l-Kattan: Bu iki kelimenin zikredilmesi, hadisin sıhhatine halel getirmez. Hadis gayet sıhhatIidir. Ne senedinde ne de metninde sahihliğini ihlal edici bir şey vardır, demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Esma' bint-i Ebi Bekr-i Sıddik (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir : Elbisede bulunan hayız kanının hükmü Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e soruldu. O da: «Su döküp, parmak uçları ve tırnaklarla ovalayıp sık ve yıka. Sonra o elbiseyle namaz kıl.» AÇIKLAMA : Hadis, Kütüb-i Sitte sahipleri tarafından az lafız farkıyla ve aynı manayı ifade eder mahiyette rivayet edilmiştir. Buhari ve Müsliın'in rivayetlerinde Esma (r.anha): ''Bir kadın gelerek soru sordu.'' diye ri\'ayete başlar. Şafii'nin Süfyan bin Uyeyne'den, Onun da Haşim'den Onun da Fatime (r.anha)'dan, Onun da Esma (r.anha)'dan rivayet ettiğine göre soru sahibi Esma (r.anha)'dır. El-Hafız İbn-i Hacer el-Askalani'nin Fetihu'l-Bari'de ifade ettiği gibi Esma (r.anha), soru sahibi olduğu halde ismini kapalı tutmuş olabilir. Buhari'nin rivayetinde Nebi (s.a.v.)'e ait hadis kısmı şöyledir: ''Kadın, elbisesini Eliyle ovalar. Sonra üzerine su döküp sıkar. Daha sonra azar azar su döküp yıkar ve onunla namaz kılar." Hadiste geçen; اقرصي fiili ''Kars'' kökünden alınmadır. Nihaye'de: Kars, su döküp parmak uçları ve tırnaklarla ovalamak ve necasetin eseri giderilinceye kadar ovalamaya devam etmektir, denmiştir. Hattabi de: Kars, aslında bir şeyi iki parmakla tutup iyice sıkmaktır, demiştir. Hadisde sıkma ve ovalama emrinin hikmeti, yıkamayı kolaylaştırmaktır. HADİS'TEN ÇIKARILAN FIKIH HÜKÜMLERİ : 1 - Dini hükümleri öğrenmek gerekir. Müracaat edilecek zat'a utanılan şeyler de sorulabilir. 2 - Müracaat edilen zat, soruyu cevaplandırmalıdır. 3 - Kan necistir. Bu hususta icma' vardır. 4 - Necasetin giderilmesi gerekir. Necaset, giderilinceye kadar yıkamaya devam edilir. Bunun için kaç defa su dökülmesi gerekliliği yoktur. Önemli olan, necasetin giderilmesidir. 5 - Namaza duran kişinin elbisesinin temiz olması gerekir. 6 - Necasetin giderilmesi için suyla yıkamak gerekir. NAMAZ İÇİN BAĞIŞLANAN NECAsETİN MİKTARI : El-Ayni, Buhari şerhinde şöyle der: İbn-i Battal: Esma (r.anha)'nın hadisi elbisedeki necasetlerin yıkanması hakkında alimler nezdinde bir kaynaktır. Bu hadis, alimlerce fazla kan'a yorumlanmıştır. Çünkü Allah Teala, kan'ın necisliği için mesfuh, yani akmış olmasını şart koşmuştur. Mesfuh oluşu, akan fazla kan'dan kinayedir. Alimlere göre az kandan afv vardır. Namaza mani değildir. Alimler, kanın azlığı ve çokluğu için değişik ölçüler beyan etmişlerdir. Kufe alimlerine göre, kan ve diğer necasetler için ölçü bir dirhem miktarıdır. Buna göre namaz kılan kimsenin elbisesinde veya namaz kıldığı yerde bir dirhem miktarı, yani el ayası kadar bir necaset bulunursa, namaz sahih olur. Bu miktar az sayılır. Necaset-i ğaliza, bir el ayasından daha geniş bir sahayı kaplamışsa, namaz sahih değildir. Necaset-i ğaliza camid ise; bu miktar bir miskal. yani yirmi kırattan fazla ise namaza mani olur. Daha az ise mani olmaz. Malik'e göre az kan'dan afv vardır. Fakat diğer necasetler az da olsa yıkanması gerekir. İbn-i Veheb'den rivayet edildiğine göre hayız kanı az bile olsa ondan afv yoktur. Diğer necasetler ve çok kan gibi namaza manidir. Hayız kanından başka kan çeşitlerinin azından afv vardır. Az hayız kanının çok kan hükmünde olduğuna dair delil, Nebi (s.a.v.)'in Esma (r.anha)'ya: ''(Hayız kanını) Su döküp parmak uçları ve tırnaklarla ovala sık ve yıka ... şeklinde buyurduğu emridir. Bu emri verirken az kan ile çok kan arasında bir ayırım yapmamış, kan miktarını sormamış, bir dirhem miktarı veya daha az bir ölçü ile sınırlandırmamıştır. El-Ayni, İbn-i Veheb'in bu görüşüne karşılık Aişe (r.anha)'dan rivayet olunan şu mealdeki hadisi delil göstermiştir: ''Hiç birimizin birden fazla elbisesi yoktu. Onda hayız adetini görürdü. Az bir kan o elbiseye dokunursa tükürüğü ile onu ıslatır. sonra tükürüğüyle parmakları arasında ovarak sıkardı.'' Bu hadisi Ebu Davud ve Buhari tahric etmişlerdir. Beyhaki: Aişe (r.anha)'nın bu hadisi, af olunan azıcık kan hakkındadır. fazla kan hakkında ise Aişe (r.anha)'dan sahih rivayetle sabit olmuştur ki, kendisi onu güzelce yıkardı. Şu halde az necaset ile çok necaset arasında bir fark vardır. Şafii mezhebine göre necaset çeşitterinden şunlardan af vardır: Taşla istinca edildiği takdirde, kalan necaset eseri, kesinlikle necis olduğu bilinen ve sakınılması güç olan sokak çamuru, çok bile olsa pire kanı, sinek pisliği, sivilcelerden çıkan kan, hacamet, neşter, yara ve çıbanlardan gelen kan ve başkasının az kanı, namaza duranın elbisesine dokunursa namaz sahihtir. Yaradan çıkan irin ve su da kan hükmündedir. Fakat hayız kanı sidik hükmündedir. Azından bile af yoktur. Geniş bilgi için fıkıh kitapları önerilir
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Aişe (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Şüphesiz birimiz hayız adetini görürdü, sonra temizlenince elbisesine dokunan hayız kanını su döküp parmak uçları ve tırnaklarla ovalayıp sıkarak yıkardı. Elbisenin kan dokunmayan kısmını da azar azar su döküp yıkardı. Sonra o elbiseyle namaz kılardı
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dnn rivayet edildiğine göre; Bir kadın, kendisine : Hayızlı kadın'ın (hayızdan temizlendikten sonra hayız zamanında kılmadığı) namazı kaza etmesi gerekir mi? diye sormuş, Aişe (r.anha): Sen Haruriyye misin? Biz Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanında hayız adetini görürdük, sonra (temizlenince) ğuslederdik. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) namazı kaza etmemizi bize emretmezdi, diye cevap vermiştir. Diğer tahric: Buhari, Müslim, Nesai ve Ebu Davud ve Tirmizi. AÇIKLAMA : Tirmizi hadisin hasen - sahih olduğunu bildirmiştir. Aişe (r.anha)'ya soru soran kadın'ın ismi burada bildirilmemiştir. Buhari'nin bir rivayetinde kadının Muaze bint-i Abdillah El-Adeviyye olduğu belirtilmiştir. Haruriye kelimesi, Kufe'ye iki MİL mesafedeki Harura köyüne nisbet edilen bir kelimedir. Hariciler ilk olarak bu köyde toplandıkları için onlara Haruriye ismi verilmiştir. Hariciler, dinde çok taassup ederek çirkin dalaletlere sapmıştır. Sapıklıkları cümlesinden olarak hayız adetinde kılınmayan namazların bilahare kaza edilmesinin gerekli olduğunu iddia ederler. Hadislere inanmazlar. Aişe (r.anha) , bu kadın hayızda kılınmayan namazıarın kaza edilmesinin gerekliliğini sorunca: Sen haruriyye'den misin? diye sormuştur. Kadın, başka bir rivayete göre Hz. Aişe (r.anha)'ya şöyle sormuştur: Hayız gören kadın niçin orucunu kaza eder de namazını kaza etmez. Şer'i hükmü inkar eder gibi soru yöneltilmesinden şüphelenen Aişe (r.anha): Sen Haruriyye misin? diye taaesubunu beyan buyurmuştur. Bir rivayete göre kadın: Hayır. Ben Haruriyye değilim. Lakin, ben şer'i hükmü öğrenmek için sordum, demiştir. Aişe (r.anha) "Biz ... " demekle Nebi (s.a.v.)'in hanımlarını kasdetmiştir. Hadis, hayız adetini gören kadının temizlendikten sonra hayız günlerinde kılmadığı namazları kılmakla mükellef olmadığına delalet eder. Bu hususta icma' vardır. Yalnız Hariciler'den bir taife, namaz'ın kaza edilmesinin gerekli olduğunu söylemiştir. EI-Menhel yazarı, Nevevi'nin Mühezzeb şerhinde şöyle deliğini nakletmiştir: 'Bizim mezhebimiz ve: Selef ile halef alimlerinin cumhurunun mezhebine göre hayız gören kadın namaz kılmakla mükellef olmadığı gibi abdest almak, tesbih veya zikir yapmakla da mükellef değildir. Evzai, Malik, Sevri, Ebu Hanife ve arkadaşları böyle hükmeden alimlerdendirler. Hasan-i Basri ve Ebu Ca'fer'den rivayet edildiğine göre bu iki zat, hayızlı kadının abdest alıp tesbih ve zikir etmelerini istemişlerdir. Onlar, bu isteyişleri müstahablık anlamına yorumlamışlardır Tesbihin müstahablığı hususu için hiç bir mesned olmamakla beraber mahzuru da yoktur. Fakat abdest alması, bizce ve cumhurca sahih değildir. Bilakis kadın bu abdestle bir nevi ibadet maksadını güderse bununla günaha girer. Orucun kazası gerekirken namazın kaza edilmemesinin hikmeti açıktır. Çünkü oruç, yılda bir aydır. Fakat namaz yıl boyunca devam eder. Bunun kazasının vücubu güçlüğe ve meşakkate yol açar. Bunun için kadın, namazın kazasından muaf tutulmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bana şöyle buyurdu : «Humreyi Mescidden bana ver.» Ben: Hayız halindeyim, dedim. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Senin hayız (kan)'ın senin elinde değildir.» Diğer tahric: Müslim, Beyhaki, Ebu Davud, Tirmizi, Nesai ve Ahmed AÇIKLAMA : Tirmizi, hadisin hasen olduğunu söylemiştir. Humre: Hurma çöpleri ve benzeri bitkilerden örülmüş küçücük hasıra denir. Secde için baş hizasında yere serilir, üzerine secde edilir. Yeri örttüğü için, yahut hurma çöpleri dikiş yerlerini örttüğü için ona bu isim verilmiştir. Hattabi: Humre, küçük seccade demektir, demiştir. ''Humre'yi mescid'den bana ver." cümlesi iki şekilde açıklanabilir: 1 - Nebi {s.a.v.), mesciddeydi ve Aişe (r.anha) kendi odasındaydı. Nebi (s.a.v.) ondan humre istemiş, Aişe (r.anha) hayızlı olduğu için vücudu mescid dışında bulunmakla beraber, yalnız elini mescidin içerisine uzatmasının sakıncalı olacağını sanmıştır. Bu ihtimale göre hadisin manası şudur: Nebi (s.a.v.), mescid'den, yani mescidde iken, mescidin dışında bulunan humreyi istemiş ve Aişe (r.anha)'nın, eliyle bunu kendisine doğru uzatmasını istemiştir. Aişe (r.anha) hayızlı haliyle, elini mescid'in içine uzatmasının sakıncalı olduğunu sandığı için: ''Ben hayız halindeyim'' demekle özürünü hatırlatmış; Resul-i Ekrem {s.a.v.l de elini mescide uzatmasının sakıncalı olmadığını beyan için: ''Senin hayızın senin elinde değildir.'' buyurmuştur. Buna göre; من المسجد kelimeleri قَالَ fiiline taalluk eder. 2 - Hattabi ve imamların ekserisine göre; من المسجد kelimeleri; NAVELENİ fiiline taalluk eder. Babın başlık kısmına ve hadisin zahirine uygun olanı da budur. Çünkü mescidden münavele (vermek), ehli mescide sormakla mümkündür. Nebi (s.a.v.)'in: ''Senin hayız'ın senin elinde değildir.'' buyruğu da buna delalet eder. Bu yorum şekline göre Nebi (s.a.v.) mescidin dışında, humre mescidin içinde fakat kapısına çok yakındı. Aişe (r.anha) odasında bulunuyordu. Odasından elini mescide uzatmakla humreyi alabiliyordu. Nebi (s.a.v.) ona elini mescid'in içerisine uzatıp humreyi çıkarmasını emretmiş, Aişe (r.anha) özürünü hatırlatmış, Nebi (s.a.v.l de elinin hayızlı olmadığını yani mescide uzatmasının sakıncalı olmadığını beyan buyurmuştur. İbn-i Hacer: من المسجد kelimeleri; NAVELENİ fiiline mutaallaiktir. Maksadın şu olduğu muhtemeldir: Nebi (s.a.v.), Aişe (r.anha)'ya: ''Mescidde durmadan ve dolaşmadan humreyi bana vermek için mescide gir.'' demek istemiş olabilir. Çünkü hayızlı kadının mescidi kirletmekten emin olduğu zaman durmadan ve dolaşmadan mescid'e girip çıkması caizdir. Şöyle de yorumlanabilir: ''Sen mescidin dışında olduğun halde, elini mescide sokup humreyi al, sonra bana ver.'' Bu hareket, haliyle caizdir. Bırınci yorum şekline göre kelimelerin taalluku caizse de uzak ihtimaldir.'' Kadi İyad'ın birinci şekle göre yorum yapmasının sebebi, Müslim ve Nesai'nin Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet ettikleri şu mealdeki hadistir: 'Resulullah (s.a.v.) mescidde iken bir ara: ''Ya Aişe! Bana elbise ver'' buyurdu. Aişe (r.anha) da: Ben namaz kılmıyorum. dedi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) Ona: ''O (hayız) senin elinde değildir.'' buyurdu. Aişe (r.anha) dA elbiseyi Nebi (s.a.v.)'e uzattı.'' Hattabi, Ebu Hureyre (r.a.)'in hadisi ile Aişe (r.anha)'nın hadisini bir olayla ilgili olarak yorumladığı için yukarıda belirtilen birinci yorumu seçmiştir. Halbuki olayın taaddüdü açıktır. (Çünkü birisinde elbise, diğerinde humre isteniyor.) Hadiste geçen; حيضتك kelimesi ''Hayzatuki'' ve ''Hiyazatuki'' diye okunabilir. Hayzat, bir defalık kan demektir. Hizat ise hayızlı kadının kendisi için helal olmayan şeylerden uzak durması halidir. Sahih ve meşhur rivayete göre Nevevi'nin de dediği gibi bu kelime ''Hayzat'' okunur. Mana bakımından münasip olanı da budur. Çünkü kan çıkması ve akması el organında degildir. Fakat hayız hali bütün vücud organlarında ve bu arada elde de bulunur. Nitekim hayızlı kadın Kur'an-ı elleyemez. Hattabi: 'Hadisçiler bu kelimenin ''Hayzat'' olduğunu söylemişler ise de hatadır. Doğrusu ''Hizat'' tır, demiştir. Kadi İyad, Hattabi'nin sözünü kabul etmemiş ve: ''Doğrusu hadisçilerin dediğidir. Çünkü bu kelimeyle kan kasdedilmiştir. Zira Nebi (s.a.v.) : '' ... senin elinde değildir.'' buyurmuştur. Bunun manası şudur: 'Mescidlerin korunması gerekli olan necaset -ki hayız kanıdır - senin elinde değildir''' demiştir. Nevevi: Hadisçilerin tercih ettikleri şık, açık olanıdır. Hattabi'nin savunduğu şıkkın da uygunluğu vardır, demiştir. C EI-Menhel yazarı: Nevevi'nin işaret ettiği uygunluk şudur, demiştir: ''Aişe (r.anha) mescidin korunması gerekli olan hayız necasetinin eline bulaşmadığını biliyordu. Hayızdan dolayı bütün vücuduna arız olan halin elinde de bulunduğunu bildiği için elini mescide sokmaktan çekinmiştir. Bu bilgiden başka onu çekindiren hiç bir neden yoktu. Aişe (r.anha)'nın çekinme nedeni dolayısıyla Nebi (s.a.v.) şöyle cevap vermek istemiştir: 'Hayızlık hali Aişe (r.anha)'ya vücudunun tümü itibariyle peyda olmuş; vücudunun parçaları itibariyle değil'. Nitekim falanın eli hayızlıdır. denmez ki, mescide uzatılması yasaklansın.'' HADİSİN FIKIH YÖNÜ : 1- Hayızlı kadın, elini mescide sokup ondan bir şey alabilir. 2- Kadının kocasına hizmet etmesi meşrudur. 3- Hattabi: Hadiste şu fıkıh hükmü de vardır, demiştir: Eve, mescide veya benzeri bir yere girmemek için yemin eden kişi, elini veya vücudunun bir kısmını o yere sokunca yeminini bozmuş olmaz. Bütün vücudunu sokunca yeminini bozmuş olur
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan; şöyle demiştir: Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (mescidde) itikafta iken ve ben (odamda) hayızlı iken mübarek başını bana doğru uzatırdı. Ben de başını yıkar ve tarardım. AÇIKLAMA : Bu hadisi Buhari, Malik. Müslim. Ebu Davud ve Tirmizi de biraz Iafız farkıyla rivayet etmişlerdir. Rivayetlerin bir kısmında Aişe (r.anha) kendisinin hayızlı olduğunu belirtmemiştir. Nebi (s.a.v.)'in zevcelerinin her birisine mahsus olan hücre (ada) lerin kapıları Mescid-i Şerif'e açılırdı. Bu tarife göre Nebi (s.a.v.), Aişe (r.anha)'nın hücresine bitişik, mescidin bir köşesinde itikaf buyurmuştur. Bu hadis, Buhari'de daha uzundur. Urve b. Zübeyr (r.a.)'e biri: 'Hayızlı kadının bana hizmet etmesi yahut bu kadının cünüp iken yanıma gelmesi caiz midir? diye sormuş. O da şöyle cevap vermiştir: ''Bence hepsi caiz. Hayızlı olan da, cünüb olan da bana hizmet eder. Bundan ötürü taraflar için bir sakınca yoktur. Aişe (r.anha) bana dediğine göre kendisi hayızlı iken ... '' HADİS'TEN ÇIKARILAN FIKIH HÜKÜMLERİ : 1- İtikafa giren kişi, mescidden ayrılmamalıdır. 2- Bedeninin bir kısmını mescidden çıkarmasında zarar yoktur. 3- İtikaftaki adam'ın başını yıkaması ve taraması caizdir. Saç traşı, koltuk altı yolunması, tırnakların kesilmesi ve bedenin temizletilmesi, hadisteki baş yıkama ve saç tarama hükmüne eklenebilir. 4- Hayızlı kadının bedeni necis sayılmaz
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan: şöyle demiştir : Ben, hayzlıyken Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) mübarek başını kucağıma koyar, Kur'an okurdu." Diğer tahric: Buhari, Müslim, Nesai ve Ebu Davud AÇIKLAMA : Buhari ve M ü s i rm ' in rivayetinde: "Nebi CSallallahü Aleyhi ve Sellerİı)~ını cağıma yaslardı" tabiri kullanılmıştır. Bu hadis, hayızlı kadına yaslanarak Kur'an okumanın caizliğine, hayızlı kadının yakınında oturmanın caizliğine ve hayızlı kadının şahsı ile elbisesinin temizliğine delalet eder. Bir necasetin kadından yanındakine bulaşması halinde yanaşmak caiz değildir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre şöyle deniştir: Biz'den birisi hayızlı olduğu zaman Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona; hayızmın şiddetli zamanında izar kuşanmasını emreder, sonra ona mübaşeret ederdi. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) nefsine hakim olduğu gibi hanginiz nefsine hakim olabilir? Kütüb-i Sitte sahiplerinin hepsi bu hadisi rivayet etmişlerdir. AÇIKLAMA : Hadiste geçen bazı kelimeleri açıklayalım: Fevr: Bir şeyin başlangıcı, şiddeti ve çoğu anlamına gelir. Burada ''Hayzın Fevri'' ile kanın en çok ve en şiddetli akması kasdedilmiştir. Bazı rivayetlerde; FEVRİ HAYDETİHA yerine; FEVH HAYDETİHA bulunur, aynı manayı ifade eder. İrb: Bu kelime iki manaya muhtemeldir. Birisi ihtiyaç anlamıdır, İrb, Ereb, İrbe ve Me'rebe kelimelerinin hepsi aynı manada kullanılır. ''irb''in bir ikinci manası organdır. Ve tenasül uzvundan kinayedir. Nihaye'de beyan edildiğine göre hadisçilerin bir kısmı da hadiste geçen kelimeyi ''irb'' olarak rivayet etmişlerse de hadisçilerin ekserisi ''Ereb'' olarak rivayet etmişler ve bununla ihtiyaç anlamını kasdetmişlerdir. Hattabi, ''Ereb'' rivayetini tercih etmiş ve ''irb'' rivayetini inkar ederek, böyle söyleyenleri kınamıştır. El-Ubbi: ''irb'' tenasül organı ile ihtiyaç anlamlarına gelebilir. Hattabi tenasül organı anlamında kullanılması nedeniyle ''irb'' rivayetini reddedip böyle söyleyenleri kınamıştır. Halbuki ''irb'' kelimesi Hattabi'nin tasvip ettiği ''Ereb'' kelimesi gibi ihtiyaç .anlamını da ifade eder. ''irb'' rivayeti, cinsi münasebet şehvetinden kinaye olduğu için bunda bir tekellüf yoktur.' demiştir. Hadisin bu fıkrasından maksad şudur; Nebi (s.a.v.l bel'den aşağı peştemal gibi bir elbiseyle örtünen zevcesiyle aynı yatakta yattığı halde, yasak olan cinsi münasebette bulunmamaktan emin idi. Nefsine hakimdi. Hanginiz onun gibi nefsine hakim olabilir. Mübaşeret: Teni tene değdirmektir. Cinsi münasebet manasında da kullanılıyor ise de buradaki mübaşeretten maksad, o değil, öpmek, oynaşmak ve benzeri şehvani davranışlardır. İ'tizar: izar giymektir. İzar, göbekten diz kapaklarının altına kadar olan, vücudu örten giyeceğe denir. İzar, eteklik, peştemal, çarşaf ve benzeri şeyler olabilir. Hadis, Nebi (s.a.v.)'in, hayızlı zevceleri izar giydikleri zaman onlara mübaşeret ettiğine delalet eder. Hayızlı kadına mübaşeretin çeşitleri vardır: 1- Cinsi münasebette bulunmak suretiyle olan mübaşerettir. Bu nevi mübaşeret, kitab, sünnet ve icma' ile haram kılınmıştır. Bir müslüman, bunun helal olduğunu itikad ederse kafir olur. Haram olduğuna inandığı halde, bile bile yaparsa büyük bir günah işlemiş olur. Derhal tevbe etmesi ve kefaret vermesi gerekir. Kefaret durumunu 123 nolu babta inşaaIlah anlatacağız. 2- Göbekten yukarı ve diz kapağından aşağı yerlere mübaşerettir. Bu, icma' ile helaldır. Ubeyde Es-Eselmani ve başkasının bu nevi mübaşereti caiz görmemelerine dair yapılan rivayet şayanı kabul değildir, münkerdir, tanınmıyor. Faraza böyle bir rivayet sahih olsa bile Kütüb-i Sitte'de rivayet olunan sahih hadislerle merduddur. 3- Göbek ile diz kapağı arasında yapılan ve cinsi münasebet dışında kalan mübaşerettir. Bu tür mübaşeret hakkında alimlerin üç görüşÜ vardır: a-Ebu Hanife, Malik, Said bin El-Müseyyeb, Şüreyh, Tavus, Ata', Süleyman bin Yesar ve Katade'ye göre cima endişesi bulunsun, bulunmasın bu nevi mübaşeret mutlaka haramdır. Ebu Yusuf'tan bir rivayet de böyledir. Şafiiler'in sahih kavli de budur. Delilleri ise bu babtaki hadislerdir. Bir de Malik'in rivayet ettiği Zeyd bin Eslem'in şu mealdeki hadisidir: 'Bir adam Nebi (s.a.v.)'e gelerek: Eşim hayızlı iken bana neyi helaldır? diye sordu. Nebi (s.a.v.) : ''İzarını iyice kuşansın. Sonra yukarısına mübaşeret edebilirsin.'' buyurdu.' b- Bu nevi mübaşeret tenzihen mekrühtur. İkrime, Mücahid, Şadi, Nehai, El-Hakem, Sevri, Evzai. Ahmed, İshak bin Rahuyye, Ebu Sevr, İbnü'l-Münzir ve Ebu Hanife'nin arkadaşı Muhammed bin El-Hasan ile Malikiler'den Asbağ'ın kavli budur. Bunların delili ise Buhari'den başka sahih hadis kitapIarında merfu' olarak rivayet olunan Enes'in şu hadisidir: ''Cima'dan başka her şeyi yapabilirsiniz.'' Nebi (s.a.v.)'in izar üzerine mübaşeret etmekle yetinmesi, kavli ve fiili hadislerinin işlerliğini korumak için müstahablık anlamına yorumlanmıştır. Nebi (s.a.v.)'in, hayızlı zevcelerine izar üzerindeki mübaşereti şehvet duygusuna ihtirasından dolayı değil, şer'i hükmün te'sisi içindir. Zevceleri müteaddid iken, hepsine hayız halinde mübaşeret etmesi, bu şer'i hükmün yayılması amacını güder. Nasıl ki, çok hanımla evlenmesinden maksadı, onlar aracılığıyla şer'i hükümleri yaymak ve her zevcenin müşahede edip iyice bellediği fiili ve kavli sünnetleri bildirmesidir. c- Kişinin, cinsi münasebette bulunma tehlikesinden eminse mübaşeret etmesi caizdir. Aksi takdirde haramdır. EI-Menhel yazarı: ''Hadisin zahirine göre izar kuşanma emri, hayzın şiddetli zamanına aittir. Böyle olunca kan şiddetini kaybettikten sonra, göbekten diz kapağına kadar olan yerleri örten izar yerine, yalnız avret mahallini örten bir elbiseyle mübaşeretin caizliği hükmü çıkar. Ebu Davud'un rivayet ettiği bir hadis, bu hükmü te'yid eder. Şöyle de olabilir: Hayızın şiddetli zamanı daha önemli olduğu için, bu devredeki mübaşeret şekli bildirilmiştir. Bu esnada izar üzerine mübaşeret caiz olunca bu devre atlatıldıktan sonra izar üzerine mübaşeretin caizliği mesele değildir. HADİSTEN ÇIKARILAN FIKIH HÜKÜMLERİ : 1- Hayızlı kadına izar üzerine mübaşeret caizdir. 2- Nefsine hakim olmayan için bu tür mübaşeretten sakınmak daha iyidir, demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan; şöyle demiştir : Bizden birisi hayız gördüğü zaman Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), ona bir izar giymesini emrederdi. (O da izar kuşandıktan) sonra Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona mübaşeret ederdi. Not: İsnadının sahih ve ricalinin sika olduğu Zevaid'de bildirilmiştir. Kütüb-i Sitte sahihlerinin hepsi bu hadisi rivayet etmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
(Mu'minlerin annelerinden) Ümmü Seleme (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : Ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber onun çarşafı altında idim. Kadınların gördüğü hayız kanını o esnada gördüm. Ben, çarşafın altından hemen sıvıştım. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Hayız mı gördün?» diye sordu. Ben: Kadınların gördüğü hayız kanını gördüm, dedim. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Bu, Allah'ın adem kızlarına yazmış olduğu bir şeydir.» buyurdu. Ümmü Seleme dedi ki: Ben sıvıştıktan sonra durumumu düzelttim (= Hayız elbisemi giyip tedbirimi aldım.) Sonra döndüm. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bana; «Gel de, benimle beraber çarşafın altma gir.» buyurdu. Ümmü Seleme dedi ki: Bunun üzerine ben de O*nunla beraber çarşafın altına girdim. AÇIKLAMA : Buhari, Müslim ve Nesai de bu hadisi az bir lafız farkıyla, aynı manayı ifade eder mahiyette rivayet etmişlerdir. Yalnız "Bu Allah'ın Adem kızlarına yazmış olduğu bir şeydir.'' fıkrası Buhari ve Müslim'in rivayetinde yoktur. Bu hadise göre hayızlı kadınla bir yatakta yatmak caizdir. Yalnız çıplak tenlerin göbekle diz arasında temasına mani. bir örtü bulunması gerekir .. Ebu Davud'un Aişe (r.anha)'dAn rivayet ettiği bir hadis, bu hadise zahiren ters düşer. O hadisin meali şöyledir: 'Ben hayız gördüğüm zaman (Nebi (s.a.v.)'in) yatağından inerek hasır üzerinde (yatardım,) Biz hayızdan temizleninceye kadar ResuluIlah (s.a.v.)'e yaklaşmazdık.'' Görüldüğü gibi bu hadis'e göre Nebi (s.a.v.)'in muhterem zevceleri hayız iken ondan uzak dururlardı. Aişe (r.anha) hadisiyle Ümmü Seleme (r.anha) hadisinin arasını bulmak için EI-Menhel yazarı şöyle der: ''Nebi (s.a.v.)'in muhterem zevcelerinin bazen uzak durdukları muhtemeldir. Çünkü Nebi (s.a.v.)'in onlarla beraber aynı yatakta ve aynı çarşaf altında yattığı sabittir. Şu da vardır ki Nebi (s.a.v.) onlara yaklaşırdı. Fakat Nebi (s.a.v.)'in isteği olmadan, onlar: kendiliğinden Nebi (s.a.v.)'e yaklaşamazlardı denilebilir. El-Ayni: 'Aişe (r.anha)'nın hadisi izarlı olarak mübaşeretin yasaklığına delalet etmez. Çünkü Nebi (s.a.v.), hayızlı hanımlarına bazen mübaşeret eder. Bazen de mübaşeret etmezdi.' demiştir. Tiybi: Aişe (r.anha)'nın hadisindeki yaklaşma, cinsi münasebet manasına hamledilebilir. Aksi takdirde hadis mensuhtur' demişse de bu sözü reddedilmiştir. Çünkü hadislerin arasını bulmak mümkün olmadığı takdirde mensuhluk yoluna gidilir. Yukarıda açıklandığı üzere bu iki hadisi cem etmek mümkündür. Hadisten anlaşıldığı gibi, kadının hayız için ayrı elbise kullanması ve hayızlı iken gerekli tedbiri aldıktan sonra eşinin yatağına girmesi müstahabtır
- Bāb: ...
- باب ...
Muaviye bin Ebi Süfyan (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : Ben, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in zevcesi olan (kız kardeşim) Ümmü Habibe (r.abha)'ya: Sen hayz kanı gördüğünde Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile nasıl yaparsın? diye sordum. Ümmü Habibe dedi ki: Birimiz hayız kanını görmeye başlayıp şiddetli zamanında uyluk kemiklerinin yarılarına kadar uzanan izarı üzerimize bağlardı. Semra Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber (aynı yatakta) yatardı. Not: Sindi şöyle demiştir: 'Senedin ravileri arasında Muhammed bin İshak'ın bulunduğu ve tedlisçi olup hadisi an'ane ile rivayet ettiği gerekçesiyle bu isnadın söz götürdüğü Zevaid'de belirtilmişse de hadis manaca sahihtir.' AÇIKLAMA : Nesai ve Beyhaki benzer manayı ifade eder bir hadisi Nebi (s.a.v.)'in zevcesi Meymune (r.anha)'dAn rivayet etmişlerdir. O rivayette izar'ın uzunluğunun uyluk kemiklerinin yarılarına kadar veya dizlerine kadar olduğu ifadesi bulunuyor. Buna göre izar, bazen dizlere kadar uzun olurdu, bazen de dizlere kadar varmaz. Bu hadis de, daha önce geçen hadisler gibi izar üzerinde hayızlı kadınla mübaşeretin caizliğine delalet eder. Sindi, izarın uzunluğuyla ilgili olarak şöyle der: Fıkıh alimlerinin beyanlarının zahirine göre izarın diz kapaklarına kadar uzun olması gerekir. Daha kısa olursa mübaşeret caiz değildir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu demiştir : «Hayızlı kadınla cima' eden veya kadın'ın dübürü ile cima' eden yahut bir kahine varıp onun dediğini tasdik eden kimse (Hz.) Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e indirilene küfretmiş olur.» Not: Tirmizi demiştir ki: Biz bu hadisi yalnız Hakim EI-Esrem'den Ebu Temime EI-Huceymi'den Ebu Hureyre'den tanırız. İlim ehli nezdinde bu hadisin manası ancak teşdid içindir. AÇIKLAMA : Bir önceki babta hayızlı kadına mübaşeret çeşitlerini bunlardan hangisinin helal, hangisinin mekruh ve hangisinin haram olduğunu konu hakkındaki alimlerin görüşleriyle birlikte beyan etmiştik Cima' şeklindeki mübaşeret Kur'an-ı Kerim'in nassıyla haram kılınmıştır. Bakara suresinin 222. ayetinden mealen şöyle buyuruluyor: ''Sana hayız mes'elesini soruyorlar. De ki: O bir ezadır. Bu sebeple siz hayız halinde kadınlarla (cirna) dan sakınınız ... " Kitab ile yasaklandığı gibi sünnet ve icma' ile de haram kılınmıştır. Haramlığını inkar, küfrü mucibtir. Haramlığını bile bile bu suçu işleyen kişi büyük günah işlemiş olur. Tevbe etmesi alimlerin ittifakıyla vacibtir. Bazı alimlere göre keffaret ödemesi de vacibtir. Cumhura göre müstahabdır. Tirmizi de bu hadisi rivayet etmiş bu arada şöyle demiştir: "Alimler nezdinde hadis teşdid ve tehdid içindir. Çünkü Nebi (s.a.v.)'den şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: ''Kim hayızlı kadınla cima' ederse bir altın sadaka versin." (burada 640 no'da geçer) Eğer hayızlı kadınla cima' etmek küfrü gerektirseydi bu suç için keffaret ödeme emri verilmeyecekti. (Çünkü keffaret müslümanın işlediği günahın bir nevi cezası ve afv vesilesidir. Kafirler icin keffaret ödenmesi söz konusu değildir. Kahin: El-Cezeri'nin, En-Nihaye'de beyan ettiği gibi kainatta ilerde vuku bulacak şeylerden haber veren ve kainat sırlarını bildiğini iddia eden kişidir. Araplarda çeşitli kahinler vardır. Bunların bir kısmı emirlerinde cinlerin bulunduğunu ve kendilerine cinler tarafından haberler getirildiğini iddia ederlerdi. Diğer bir kısmı bazı emarelerle ilerde meydana gelecek olayları bildiğini, konuşturduğu kişinin söz, fiil ve halinden bu olayları çıkardığını iddia ediyorlardı. Çalınan malın veya kaybolan eşyanın kim tarafından çalındığını veya bulunduğunu, halen nerede olduğunu bildiklerini söylerlerdi. Gelecekte kimin ne yapacağını kainatta ne gibi olayların vuku bulacağını kesin olarak kimse bilemez. Bu yüzden kahin'in ğayp'tan verdiği haberi doğrulamak küfürdür, böylelerine inanmamak gerekir. Hayızlı kadınla cima' eden veya kadınla livata eden kişi bu fiilin mübah olduğunu itikad ederse kafir olur. Hadisi böyle yorumlayanlar olmuştur. Ama bu suçu işleyen kişi haramlığını itikad ederek işlemişse bundan dolayı kafir olmaz bu nedenle hadiste geçen küfürden maksad küfran-ı nimet (nankörlük) tür diye de yorum yapılabilir Tirmizi şerhi Tuhfe yazarı bu iki yorum şeklini nakletmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
(Abdullah) bin Abbas (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre; Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), zevcesiyle hayızlı olduğu halde cima' eden kimse hakkında şöyle buyurdu, demiştir : «O bir altın yeya yarım altın ile tasadduk eder.» Not: Sindi: Ebu Davud, Tinnizi ve Nesal de bu hadisi rivayet etmişler, zayıflığı hakkında bir şey söylememişlerdir, demiştir. AÇIKLAMA : Hadisteki "Tasadduk eder'' fiili emir anlamındadır. Nitekim bazı rivayetlerde: ''Tasadduk etsin'' buyurulmuştur. Hadisteki ''Bir altın veya ... '' tabiri taksim içindir. Çünkü bazı rivayetlerde belirtildiği gibi cima' işi hayızın ilk günlerinde olursa bir altın, hayızın sonlarında ise yarım altın keffaret çıkarılır. El-Menhel yazarı şöyle der: '' Tirmizi'nin İbn-i Abbas (r.a.)'tan rivayet ettiği bir hadise göre Nebi (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ''Hayız kanı kırmızı iken bir dinar, sarı iken yarım dinar ... '' Ahmed'in rivayet ettiğine göre Resulullah (s.a.v.) hayız kanı devam ederken cima' edene bir altın ve kan kesilip henüz ğusül yapılmadan cima' edene yarım altın ödenmesini emretmiştir. Hadis, hayız halindeki eşi ile cima' eden kişiye keffaretin vacibliğine delalet eder, KEFFARET HAKKINDAKİ ALİMLERİN GÖRÜŞÜ: 1-) İbn-i Abbas, Hasan-ı Basri, Said bin Cübeyr. Katade, Evzai. İshak, ilk kavline göre Şafii, iki rivayetten birisine göre Ahmed bin Hanbel keffaretin vacibliğine hükmetmişlerdir. Bunlardan El-Hasan ve Said'e göre keffaret bir köleyi azad etmektir, Diğerlerine göre keffaret rivayetlerin ihtilafına ve kadının hayız haline göre bazen bir altın, bazen yarım altındır. Bu alimlerin delili bu babta geçen hadistir. Keffaretin ödenmesi erkeğe aittir, Bu keffareti fakirlere sarfedecektir. 2-) Ata', Şa'bi, Nehai, Mekhul, Zühri, Süfyan-i Sevri. Leys bin Sa'd. Malik, Ebu Hanife, en sahih kavline göre Şafii. iki rivayetin birisine göre Ahmed bin Hanbel ve Selef'in, cumhuru keffaretin vacib olmadığını söylemişlerdir. Bunlara göre adamın istiğfar ve tevbe etmesi gerekir. Lakin bu suçu hayzın ilk günlerinde işlemişse bir altın ve sonlarında ise yarım altın sadaka çıkarması müstahabtır Bunlar mezkur hadisin bir kaç yönden illetli oldugunu söylemişlerdir. illetlerden bazıları şunlardır: Hadis, mürsel olarak rivayet edilmiş, mudal olarak rivayet edilmiş, mevkuf olarak rivayet edilmiştir. Fakat El-Hakim, İbnü'l-Kattan ve İbn-i Dakiki'l-İyd hadisin sahih oldugunu, Ahmed bin Hanbel de hadisin hasen oldugunu söylemiştir. Hattabi de: 'Alimlerin ekserisi bu hadisin mürsel veya mevkuf oldugunu sanmışlardır. Halbuki hadis muttasıl ve merfu'dur, diyerek gerekçesini izah etmiştir. Müellifimiz hadisi merfu' olarak rivayet etmiştir. Hadis, hayızlı eşiyle cima' eden adam'ın bir altm veya yarım altm tasadduk etmesinin gereğine delalet eder. Bu konudaki alimlerin ihtilafını yukarda gördünüz. Bu hadisi Nesai, Ebu Davud, Tirmizi, Beyhaki, Ahmed, Darimi ve İbnü'l-Carudda rivayet etmişlerdir. El-Hakim ve başkaları hadisin sahih oldugunu söylemişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre; Kendisi hayızlı iken (hac için ihrama gireceği zaman). Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ona: «Saçları (nın örgüleri) ni çöz ve ğuslet » buyurdu." Ravi Ali kendi hadis rivayetinde dedi ki: -Başını çöz...- Not: Bu hadisin isnadındaki ricalin sika olduğu Zevaid'de bildirilmiştir. Sindi: Bu hadis Zevaid kısmından değildir. Bilakis. Buhari, Müslim ve başkalarında da mevcuttur, demiştir ... : AÇIKLAMA : Bu hadisi müellifimize Ebu Bekir bin Ebi Şeybe ve Ali bin Muhammed rivayet etmişlerdir. Ebu Bekir'in rivayetinde hadisin metni: ''Saçlarını çöz ... " diye başlar. Ali'nin rivayetinde ise; ''başını çöz ... " diye başlar. İki rivayet arasında mana itibariyle bir fark yoktur. Gaye, saçları tarayabilmek için örgüleri çözmektir. Bu hadis, hayız sonunda vacib olan boy abdesti ile ilgili değildir. Aişe (r.anha)'nın hayız hali devam ediyordu. Hac için ihrama girecekti. Nebi (s.a.v.), hayızlı halinin ihrama girmesine engel olmadığına işaretle temizlik için yıkanmasını ve bu cümleden olarak saçlarını tarayabilmesi için saç örgülerini çözmesini emretmiştir. Buhari, Müslim ve başka hadis kitapıarının ''Hac'' bahsinde bu hadis rivayet edilmiştir. Bu nedenle hayızın sonunda yapılması gerekli ğusle ait bu babta, bu hadisin niçin zikredildiği bilinmiyor. Sindi: ''Bu duruma temas ediyor, hayız'dan dolayı yapılacak ğuslün hükmü dolaylı olarak bu hadisten anlaşıldığı için müellifimiz burada rivayet etmiş, denilebilir,' demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : (Ensar'dan şekel kızı) Esma' (r.anha), hayızdan dolayı yapılacak ğusül keyfiyetini Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e sormuş, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de: «Sizden birisi suyunu ve sidrini aldıktan sonra abdest alır. abdestini güzelce alır veya abdestini mükemmel alır. Sonra başına su dökerek, başını sıkıca ovalar. Ta ki, su başının kemiklerine ve saç diplerine ulaşsın. Sonra vücuduna su döker. Daha sonra üzerine misk sürülmüş bir pamuk veya bez parçası alarak, onunla temizlenir.» buyurmuştur. Esma (r.anha) : 'Onunla nasıl temizleneceğim? diye sormuş. Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Sübhanellahl Onunla temizlen.» buyurmuştur. Aişe (r.anha) sözünü gizlercesine (Esma'ya fısıldayarak): Onu kanın dokunduğu yere sür, demiş. Aişe (r.anha) demiştir ki: Esma' (r.anha). Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e cünüblükten dolayı (yapılan) gusül keyfiyetini de sormuş ve Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Biriniz suyunu aldıktan sonra, önce abdest alır, abdestini .güzelce alır veya abdestini mükemmel alır. Nihayet başına su dökerek, başını iyice ovalar. Ta ki, su başının kemiklerine ve saç diplerine ulaşsın. Sonra vücuduna su akıtır.» buyurmuştur. Bunun üzerine Aişe (r.anha) : 'Şu Ensar hanımları ne iyi hanımlardır. Haya, onları dini bilgileri edinmekten alıkoymuyor.* demiştir." AÇIKLAMA : Nebi (s.a.v.)'e soru soran Esma (r.anha), Aişe (r.anha)'nın kız kardeşi olan Esma değildir. Müsliın'in bir rivayetinde belirtildiği gibi Ensar'dan Şekkel kızı olan Esı a (r.anha)'dır. Hatib; Yezid kızı olan Esma (r.anha) olduğunu söylemişse de böyle degildir. Müslim'den önce de Ebu Bekir bin Ebi Şeybe, kendi müsnedinde ve Ebu Avane ile Ebu. Naim, kendi müstahreclerinde bu hatunun Şekel kızı olduğunu söylemişlerdir. İbn-i Sa'd, Taberani, Barudi ve İbn-i Mendeh, Esma bint-i Şekel'i ashab arasında zikretmişlerdir. EI-Menhel yazarı, hadisin açıklanması ile ilgili olarak aşağıdaki ma'lumatı verir: ''Herhalde Esma (r.anha), en mükemmel ğusül şeklini sormuş olacak ki Nebi (s.a.v.), ğusül için suyla beraber sidr'in alınmasını buyurmuştur. Çünkü ğusülde sidrin kullanılması farz değildir. Keza ğusülden önce abdest almak ve misk sürülmüş parça kullanmak farz değildir. Bu sebeble, bunların her hangi birisinin farz olduğunu ileri sürerek, bu hadisi delil göstermek yanlış olur. Sidr: Trabzon hurması ağacına benzer. Bu ağacın yaprakları öğütülüp, sabun gibi temizleyici olarak kullanılır. Firsat: Pamuk veya bez parçası olup, hayız kanının temizlenmesinde kullanılır. Hadiste bu parça ile temizlenme tavsiyesi yapılıyor. Hayız veya lahusalık halinden dolayı yapılacak ğusülde evli olan ve olmayan bu kadının misk sürülmüş bu parçayı kullanması müstahabtır. Misk bulunmadığı takdirde, başka esanslar kullanılır. Hatta güzel kokulu maddeleri bulamayan kadının kerih kokuyu giderici çamur veya benzerini kullanması müstahabtır. Hiçbir şey bulamazsa su kafidir. Misk kullanılması hikmeti hakkında ihtilaf olmuştur. Sahih ve meşhur kavle göre gaye, kanın dokunduğu yere güzel koku sürmek ve kerih kokuyu gidermektir. El-Maverdi bazı kimselerin: Maksad çabuk gebeliği sağlamaktır, dediğini hikaye etmişsede, Nevevi bu hikmeti zayıf veya batıl olarak niteleyip şöyle demiştir: Bunlarm dediği gibi olsaydı misk sürmenin, kocası hazır olan kadınlara mahsus olması gerekirdi. Hiçbir alimin böyle bir tahsis yaptığını bilmiyoruz. Hadislerin mutlak oluşu, bunların sözlerini redd3der. Doğrusu şudur ki : Maksad, kan dokunan yere güzel koku sürmek ve pis kokuyu gidermektir. Bu, evli olsun elmasın, hayızdan veya lahusalıktan dolayı ğusleden her kadm için müstahabtır. Esma (r.anha) misk sürülmüş parçayla yıkanacağını sandığı için Nebi (s.a.v.)'e : Ben bununla nasıl temizleneceğim? diye sormuştur. Nebi (s.a.v.) Esma (r.anha)'nın bu istifhamından hayret ederek: ''Sübhanallah! Bununla temizlen işte'' diye buyurmuş, bunun üzerine Aişe (r.anha) yalnız Esma (r.anha)'nın duyabileceği bir ses tonuyla: 'Onu kan'ın dokunduğu yere sür' diyerek meseleyi anlatmıştır. Esma (r.anha), cünüblükten ğusül durumunu da sorup öğrendikten sonra, Aişe, . onun dini meseleleri öğrenmeye karşı gösterdiği titizliğe hayran kalmış, bilhassa kadınlarla ilgili olup, haya edilen meseleleri öğrenmek için gayretini beğenmiş ve Ensar kadınlarını öğmüştür. HADİSTEN ÇIKARILAN FIKIH HÜKÜMLERİ : 1- Bir şeye hayret edildiği zaman; Sübhanallah, demek caizdir. 2- Avret mahalliyle ilgili mes'elelerde kinayeli konuşmak gerekir. 3- Hayayı gerektiren durum karşısında çekingenlik açığa vurulmalıdır. 4- Kişi, din ile ilgili bilmediği hususları sormalıdır. 5- Ğusledilirken, yıkamada mübalağa yapılmalıdır. Ovuşturmak da mübalağadan bir parçadır. 6- Hayız'dan ğusleden kadın vücudundan kanın dokunduğu bütün yerlere misk ve benzeri kokular sürmelidir. Lohusa da hayızlı kadın gibidir. 7- Dini soru soran kişi, verilen cevabı anlamadığı takdirde. cevab tekrarlanmalıdır. 8- Alimin sözünü, onun huzurunda anlamayan kişiye anlatmak caizdir. Şu şartla ki : Bu anlatış, alimin hoşuna gitsin. 9- Daha üstün bir zatın huzurunda, onun kadar üstün olmayan ehil zatlardan ilim almak caizdir. 10- Öğrenmek isteyene karşı yumuşak davranılmalıdır. 11- Hadis, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'in üstün huyunu, yüce halimliğini ve büyük hayasını ifade ediyor
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan şöyle söylemiştir : Ben hayızh iken kemik üzerindeki etin çoğunu dişlerimle alıp, yerdim. Sonra Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), o etli kemiği alarak ağzımın dokunduğu yer'e mübarek ağzını koyup (ondan yerdi) Ben, kab'dan içerdim. Sonra Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kabı alır, mübarek ağzını ağzımın dokunduğu yere koyup içerdi ve ben hayızlı idim." Diğer tahric: Müslim, Nesai, Ebu Davud ve Ahmed AÇIKLAMA : Nebi (s.a.v.), Aişe (r.anha)'yı sevindirmek ve hayızlı kadınla beraber oturmaktan, birlikte yemek yemekten ve benzeri şeylerden kaçınılmamasının gereğine işaret buyurmuştur. Aişe (r.anha)'nın Nebi (s.a.v.)'den önce yemeğe ve içmeye başladığı hadisten anlaşılıyor. Bunun edebe aykırı olduğu söylenemez. Çünkü Resulullah (s.a.v.) onun önce başlamasını emrederdi. ÇÜnkÜ Nesai'nin rivayetinde Aişe (r.anha) şöyle der: 0, etli kemiği alır, benim hissemi tayin ederdi. Bunun üzerine ben de hissemi dişlerimle yiyip kalanı bırakırdım. Sonra, ° alır dişleriyle yerdi. Ve o etli kemikten ağzımın dokunduğu yere mübarek ağzını koyup yerdi. İçecek isterdi. Ondan içmeden önce belirli bir kısmını benim içmemi isterdi. Ben alıp hissemi içtikten sonra bırakırdım. Sonra O alır ve bardağın ağzımı koyduğum yerine, mübarek ağzını koyup içerdi.'' Hadiste geçen ''Etearraku" fiili Taarruk,. masdarından yapılmadır. Taarruk, kemik üzerindeki eti dişlerle almaktır. Bunun kökü olan ''Arak" ise. üzerindeki etin çoğu alınmış olan kemik demektir. HADİSİN FIKIH YÖNÜ : 1- Hadis, Nebi (s.a.v.)'in son derece mütevazi olduğuna delalet eder. 2- Erkek. zevcesine karşı yumuşak davranmalı ve zevcesini sevindirmelidir. 3- Hayızlı kadınla aynı kab'dan yemek ve içmek caizdir. 4- Hayızlı kadın'ın yiyecek ve içecek artığı. eli, ağzı ve sair uvuzları temizdir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes (b. Malik)r.a. den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir : Yahudiler, hayzlı kadınla bir evde oturnazlardı. Onlarla birlikte yemezler, içmezlerdi. Enes dediki: Yahudilerin bu durumu Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'e anlatıldı. Bunun üzerine Allah Teala: ''Ey Muhammed! Sana kadınların ay başı halinden de soruyorlar. De ki: O bir eziyettir Onun için ay başı halinde oldukları zaman kadınlardan çekilin...'' [Bakar 222] ayetini indirdi. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem de: «Cima' dan başka herşeyi yapın» buyurdu. Diğer tahric: Müslim, Nesai, Ebu Davud, Ahmed ve Beyhaki AÇIKLAMA : Rivayetlerin bir kısmı daha uzundur.Ebu Davud'un rivayeti şöyledir: Enes (bin Malik (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Yahudiler'den bir kadın, hayız adetini görmeye başlayınca onu evden çıkarırlardı. Onunla ne yerlerdi ne de içerlerdi. Onlarla aynı evde oturmaz ve ihtilat etmezlerdi. Resulullah (s.a.v.)'e bu durum soruldu. Bunun üzerine Allah Subhanehu ve Teala: ''Sana Hayz'dan soruyorlar......'' [Bakara 22] ayetinin tamamını indirdi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) : ''Hayızlı kadınlarla evlerde her çeşit ihtilatı yapınız. Ve cima'dan başka her şey yapınız.'' buyurdu. Bunun üzerine Yahudiler: Neyimiz varsa, bu adam (Muhammed s.a.v.'i kasdediyorlar) hepsine muhalefet ediyor. (Yahudilerin sözünü duyan) Useyd bin Hudayr ve Abbad bin Bişr, Nebi (s.a.v.) 'e gelerek: Ya Resulallah! Yahudiler şöyle şöyle, söylerler. Biz (onların inadına) hayız halinde kadınlarla cima etmiyelim mi diye sordular. Nebi (s.a.v.)'in mübarek yüzü değişti. Hatta. onlara kızdığını zannettik. Onlar da çıktılar. Yolda Nebi (s.a.v.)'e hediye olarak getirilen süt ile karşılaştılar. Nebi (s.a.v.), arkalarından haber gönderip çağırttı ve onlara süt içirdi. bu defa, onlara kızmadığını sandık.'' Nebi (s.a.v.)'e yahudilerin durumunu anlatanların Useyd bin Hudayr ve Abbad bin Bişr oldukları Ebu Davud'un rivayetinden anlaşılıyor. Ayetin açıklamasına gelince, Allah Teala mealen şöyle buyuruyor: ''Onlar, hayız kanı devam ettiği zaman, kadınlarla temas etmenin hükmünü sana sorarlar. De ki: O kan, tiksindirici bir kirdir. Rengi, kokusu, necaseti ve zararlığıyla tiksindiricidir. Bu sebeple, kadınlardan hayız halinde uzak durun.'' Bu kaçınmadan maksad, cinsi münasebetten kaçmaktır, Ayet nazil olduğu zaman, sahabilerin bir kısmı uzak kalmayı mutlak anladılar. Hatta, meskende bile, bir arada kalamıyacaklarını zanneden bazı Araplar: Ya Resulallah! Soğuk çetindir. Elbise azdır. Eğer, hayızlı kadınlarımızı ev halkımıza tercih ederek evde tutarsak, ev halkı dışarda kalır, helak olurlar. Onları da meskene alırsak, bu hükme karşı gelmiş oluruz, dediler. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) : ''Siz, yalnız cima'dan kaçınmayla emrolunmuşsunuz. Acemler gibi, onları evlerden çıkarmayla emrolunmamışsınız.'' buyurdu," HADİSTEN ÇIKARILAN FIKHİ HÜKÜMLER : 1- Hayızlı kadınla cinsi münasebette bulunmak haramdır, Bu hususta icma' vardır. Haramlıgı inkar eden kafir olur. 2- Başka türlü mübaşeret caizdir, 3- Hak, kolay ve ma'kul din, ancak müslümanların dinidir
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Seleme (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir : Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu mescidin avlusuna girerek en yüksek sesiyle: «Şüphesiz mescid, cünüb adam'a ve hayızlı kadın'a helal değildir.» buyurdu." Not: Ravi Mahdic sika olmadığı ve ravi Ebu'l-Hattab meçhul olduğu için isnadın zayıflığı Zevaid'de bildirilmiştir. AÇIKLAMA : Bu hadisin hükmünü ifade eden Aişe (r.anha)'nın uzunca bir hadisini Buhari, Et-tatrihu'l-Kebir'de ve Ebu Davud, süneninde rivayet etmişlerdir. İbn-i Huzeyme, hadisin sahih olduğunu, İbnü'l-Kattan da hasen olduğunu söylemiş, Ebu Davud ise rivayet ederken bir şey söylememiştir. Sükut etmesi, kabul alametidir. Ebu Davud'un rivayeti şöyledir: Aişe (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Sahabilerin evlerinin kapıları mescide açılıyordu. Resulullah (s.a.v.) gelerek: ''Bu evlerin kapılarını mescid cephesinden başka tarafa çevirin." buyurdu ve içeri girdi. Sahabiler, kendilerine bir ruhsat ineceği ümidiyle kapı cephesini değiştirmediler. Bilahere Nebi (s.a.v.) onların bulunduğu yere çıkarak: ''Şu evlerin kapılarını mescid cephesinden çevirin.' Çünkü ben mescidi hayızlı kadın ve cünüb için helal kılmam.'' buyurdu." Hadisin zahirine göre hayızlı kadın'ın ve cünüb'ün camiye girmesi mutlaka haramdır. Camide durmak ile camiden geçmek arasında bir fark yoktur. Fakat, cünüb adamın ihtiyaç olsun olmasın, abdestli olsun olmasın mescidden geçmesinin caizliği iki hadisle sabittir. Said ve İbn-i Ebi Şeybe'nin rivayet ettiklerine göre Cabir (r.a.) bizden birisi, cünüb olarak mescid'den geçerdi, demiştir. İbnü'l-Münzir'in rivayetine göre Zeyd bin Eslem (r.a.) : Nebi (s.a.v.)'in ashabı cünüb olarak mescidde yürüyorlardı, demiştir. Bu iki hadiste bildirilen geçişler, Nebi (s.a.v.)'in zamanında idi. O da bu hareketi reddetmiştir. Bu nedenle mezkur hadisler, cünübün cami'den geçişinin mutlaka caiz olduğuna delalet ederler. Yani ihtiyaç olmasa da ve abdest alınmasa da geçmek caizdir. 1- İbn-i Mes'ud, İbn-i Abbas, Şafii, Şafii'nin arkadaşları ve Ahmed bin Hanbel böyle demişlerdir. Bunlar Nisa suresinin 43. ayetinde geçen; ''....Cünüb iken de - yoldan geçenler müstesna - (namaza yaklaşmayın) ... '' ilahi nazm'ı delil olarak gösterirler. Onlar, ayette geçen "Ubur = Geçiş'' ancak namaz yerinde olabilir. Bu geçişin yolcuya tahsisine dair her hangi bir delil yoktur. Yani yolcular cünüb olarak mescid'den geçebilirler de, mukim olanlar geçemez diye ayeti yorumlamak için bir delil yoktur. Bilakis, ayetin zahirine göre kasdedilen mana o yerden geçen herkestir. Çünkü yolcu adamdan ayetin sonlarında bahsedilmektedir. Eğer ''geçen kimseler,. tabiriyle yalnız yolcular kasdedilmiş olsaydı, ayette aynı şeyin tekerrür etmiş olması neticesine varılıyor ki, Kur'an böyle tekrarlardan korunmuştur. İbn-i Cerir'in Yezid bin Ebi Habib'ten rivayet ettiğine göre, Ensar-ı Kiram'dan birkaç zat'ın evlerinin kapıları Mescid-i Nebeviyye'ye açılıyordu. Bazen onlara cünüblük hali arız oluyordu da evlerinde su bulamıyorlardı. Su bulunan yere gitmeleri için, mescid'den geçmeleri gerekiyordu. Çünkü başka yolları yoktu. Bunun üzerine yukarıya alınan nazm-ı celil nazil oldu. Bu eser ayetle kasdedilenin mescidden geçen herkes olduğu husüsunda en ufak bir şüphe bırakmaz. En-NeyI sahibi: Ayeti, mescidde iken cünüb olan kişiye tahsis ederek yorumlamak mesnedsizdir, demiştir. 2- Ebu Hanife ve arkadaşlarına göre cünüb ve hayızlı kadının, durmadan geçmek niyetiyle de olsa, mescide girmeleri haramdır. Çünkü hadis mutlaktır. Ancak bir zaruret varsa, mesela evin kapısı mescide açılır, kapı cephesini değiştirmek mümkün olmazsa ve başka da mesken bulunmazsa, cünüb ve hayızlı kadının mescidden geçmeleri, zaruret icabı caiz olur. Eğer mescidde iken cünüb olursa bulunduğu yerde derhal teyemmüm edip hemen çıkması gerekir. Keza cünüb olduğunu unutarak mescide girdikten sonra cünüblüğünü hatırlarsa ayni şeyi yapar. Şayet teyemmüm yapmadan sür'atle camiden çıkarsa caizdir. Eğer, mescidden çıkmaya gücü yetmezse teyemmüm edip duracaktır. Lakin ne namaz kılabilir, ne Kur'an okuyabilir. 3- Malikiler'in çoğuna göre cünübün zaruret olmadıkça camiden geçmesi caiz değildir. Zaruret halinde teyemmüm ederek geçer. Onlar da, bu babtaki hadisin umumiliğini delil gösterirler. HAYIZLI KADIN VE CÜNÜB'ÜN MESCİD'DE DURMALARI Alimlerin cumhuruna (çoğuna) göre bu yasaktır. Yalnız, Hanbeliler ve İshak'a göre cünüb adam, abdestli ise durabilir. Hanefi alimlerine göre hayızlı ve lahusa kadının mescide girmeleri yasaktır. Malikiler'e göre de durum aynıdır. Ancak mal veya can tehlikesi olursa mescide girmeleri caizdir. Şafii ve Hanbeli alimlerine göre hayızlı ve lahusa kadın, mescidi kanla kirletmekten emin iseler mescid'den geçebilirler. Mescid'de durmaları ise Şafiiler'e göre mutlaka yasaktır. Hanbeliler'e göre ise, eğer kan kesilir ve abdest alırlarsa durmaları caizdir. HADİSİN FIKIH YÖNÜ : 1 - Dine uygun olmayan şeyleri değiştirmeye çalışmak gerekir. 2 - Hayızlı kadın ve cünübün mescide girmeleri yasaktır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : Temizlendikten sonra şüpheye düşürücü şeyi gören kadın hakkında Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki : «O, ancak damar veya damarlar (kanı) dır.» Ravi Muhammed bin Yahya dedi ki: «Temizlendikten sonradan maksad, temizlenip guslettikten sonraki zamandır." Not: İsnadın sahih ve ricalinin sika olduğu Zevaid'de bildirilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Atiyye (r.anha)'dan; şöyle demiştir: Biz (Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında kandaki) sarılığı ve bulanıklığı (namaza mani olması bakımından) hiç bir şey olarak görmezdik. Muhammed bin Yahya dedi ki: Bize Muhammed bin Abdillah Er-Rakkaşi tahdis etti. Bize Vüheyb tahdis etti. O da Eyyub'den, o da Hafsa'dan, o da Ümmü Atiyye'den tahdis ettiğine göre Ümmü Atiyye (r.anha): Biz (Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında) sarılığı ve bulanıklığı (namaza mani olması bakımından) hiç bir şey saymazdık. Muhammed bin Yahya dedi ki: Bizce bu rivayette Vüheyb için öncelik vardır." Diğer tahric: Beyhaki, Ebu Davud ve El-Hakim AÇIKLAMA : El-Hakim: Buhari ve Müslim'in şartları üzerine sahihtir, demiştir. El-İsmaili müstahricinde ve Darekutni de az bir lafız farkıyla rivayet etmişlerdir. Hadis, hayızlı kadının aybaşı adet günleri geçip temizlendikten sonra gördüğü sarılık ve bulanıklığın hayızdan sayılmadığı hakkındadır. Ümmü Atiyye: ''Biz, sarılığı ve bulanıklığı sayınazdık'' derken Nebi (s.a.v.)'in zamanında ve O'nun bilgisi altında bu renkleri hayızdan saymadıklarını anlatmak istemiştir. Kasıt bu olunca hadis merfu' hükmünde sayılır. Buradaki rivayette sarımtırak ve bulanık renklerin hayız süresinin bitiminden sonra olduğuna dair bir kayıt yoksa da Ebu Davud'un rivayetinde; ''Hayız günleri geçtikten sonra ... '' kaydı mevcuttur. EI-Menhel yazarı, bu kayıtla ilgili olarak: 'Kadın, ğusletmemiş olsa bile hayız süresi geçtikten sonra gördüğü sarılığın ve bulanıklığın hayızdan sayılmayacağı kasdedilmiştir. Darimi'nin rivayetinde bulunan; ... ''ğusülden sonra ... '' kaydı., çoğu zamandaki uygulamaya yorumlanır. Çünkü kan kesildikten sonra çoğu zaman kadın, hemen ğuslünü yapar. Hadis, hayız adeti dışında ve temizlik günlerinde görülen rrıezkur renklerin hayızdan sayılmayacağına delalet eder... Dolayısıyla. henüz adet süresi dolmadan görülen bu renklerin hayız'dan şayılacağını ifade eder.' demiştir. El-Menhel yazarı şu bilgiyi verir: ''Hattabi: 'Hayız adeti, kadın temizlendikten sonra görülen sarılık ve bulanıklık hakkında alimler ihtilaf etmişlerdir. 1- Ali (r.a.)'den rivayet edildiğine göre temizlik halinde görülen bu renkler, hayız değildir. Kadın namazını bırakamaz. Abdest alıp namaz'a devam eder. Süfyan-i Sevri ve Evzai'nin kavli de budur. 2- Said bin El-Müseyyeb: kadın, temizlik halinde bu renkleri görünce ğusledip namaz kılar demiştir. Ahmed bin Hanbel'in görüşü de budur. 3- Ebu Hanife: Kadın, hayız adetinden ve kan kesildikten sonra bir iki gün mezkur renkleri gördüğü zaman, hayız günleriyle beraber, toplam on günü geçmedikçe, hepsi hayız sayılır ve bu renkler kesilip, beyaz su görmedikçe temiz sayılmaz, demiştir. 4- Şafii mezhebinin meşhur kavIine göre kadın aybaşı adet kanı kesildikten sonra mezkur renkleri gördüğü zaman hayız günleriyle beraber, toplam süre onbeş günü geçmedikçe hepsi hayızdır." demiştir. El-Ayni : 'Arkadaşlanmızın delili Malik ve Muhammed bin El-Hasan'ın kendi Muvatta'larında Aişe (r.anha)'nın mevlası Ümmü Alkame'den rivayet ettikleri şu haberdir: ''Kadınlar, Aişe (r.anha)'ya. üzerinde hayız kanının sarılığı bulunan pamuk parçasını götürerek namaz kılıp kılamayacaklarını ona sorarlardı. Aişe (r.anha) da onlara: 'Acele etmeyiniz. Pamuğu kan yerinden çıkarırken, kireç gibi beyaz oluncaya kadar namaz kılmayın''' diyerek hayızdan temizlenmeyi beklemelerini emrederdi.'' demiştir. Muhammed: Biz bununla hükmederek kadın, kırmızı veya sarı veyahut bulanık renk gördükçe temizlenmez ve bembeyaz; renk görünce temizlenmiş olur, deriz, demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Seleme (r.anha)'dan rivayet edildiğine «öre şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zamanında lohusa kadın kırk gün (namazsız) otururdu. Ve biz kelef (lekesiz) den dolayı yüzlerimizi vers (Yemen za'feran bitkisi) ile sıvardık." AÇIKLAMA : El-Hafız, Et-Telhis'te: Bu hadisi Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi, İbn-i Mac, Darekutni ve El-Hakim rivayet etmişlerdir, demiştir. Nevevi: Fıkıhçılardan bir cemaat bu hadisi zayıf görmüşlerse de, bu görüş merduddur. İbn-i Mace'nin Enes (r.a)'den rivayet ettiği (649 nolu) hadis, onun şahididir, demiştir. Hadiste geçen bazı kelimeler: Nufesa: Doğum anında veya doğumu müteakip kan gören kadına nufesa denir. Bu kelimenin çoğulu "Nifas'tır. Vers: Sarı bir ottur. Yemen'de bulunur. Kış ile yaz arasında çıkar. Boya işlerinde kullanılır. Ona Yemen za'feran bitkisi denir. Kelef: Siyah ile kırmızı arasında bir renk halinde, bazen de bulanık kırmızı halinde ve susam şeklinde yüzde beliren lekedir. Doğumdan dolayı görülen bu lekeyi tedavi etmek için vers'i yüzlerine sürdükleri anlaşılıyor. Lahusa kadının kırk gün oturmasından maksad, kırk gün namaz kılmaması ve hayızlı kadın gibi hareket etmesidir. Bu süre, bazı lahusalara göredir. Umumi değildir. Çünkü bir asrın bütün kadınlarının lahusalık veya kanını görmek süresinde müttefik olmaları düşünülemez. Bu süre dolmadan önce kanı kesilip temizlenen kadınların kırk günün dolmasını beklemeden hemen ğusül edip namaza başlamaları gerekir. Bundan sonra gelecek olan (649 nolu) hadis de bu durumu aydınlatır. LOHUSALIK HALİNİN EN UZUN SÜRESİ HAKKINDAKİ ALİMLERİN GÖRÜŞLERİ : 1- Ömer bin EI-Hattab, Osman, Ali. İbn-i Abbas. Enes bin Malik, Aişe. Ümmü Seleme, Süfyan-ı Sevri. Ebu Hanife ile arkadaşları Ahmed ve İshak bin Rahuyye (r.anhum) : Lahasalık halinin azami süresi 40 gündür, demişlerdir. İlim ehlinin ekserisinin kavli budur. Delilleri bu hadistir. 2- Şa'bi, Ata' ve Şafii'ye göre azami süre 60 gündür. 3- Malik'ten rivayet edildiğine göre kendisi ilk zamanlar i . Şa'bi ve arkadaşları gibi söylüyordu. Sonra bu sözden rücu' ederek; Bu husus kadınlara sorulmalıdır, demiş ve muayyen bir sınır koymamıştır. Lakin onun arkadaşları, ilk kavli üzerinde durup, rastlanan vakıaların en uzun süresi budur, demişlerdir. Hasen-i Basri ise: Azami süre 50 gündür, demiştir. EI-Menhel yazarı bu nakilleri yaptıktan sonra: Sürenin azamisinin 40 gün olduğuna dair deliller, birbirini takviye ediyorlar, diyerek hadisleri nakleder. Tirmizi: Sahabilerin, tabiilerin ve onlardan sonra gelenlerin alimleri lohusa kadın 40 gün'e kadar namazı bırakır, ancak daha önce temizlenmiş olduğunu görürse derhal ğusledip namaz kılar. 40 günden sonra kan görürse, alimlerin ekserisine göre kadın 40 gün bitti mi namazı terk etmeyecektir. demiştir. LOHUSALIĞIN EN AZ SÜRESİ HAKKINDAKİ ALİMLERİN GÖRÜŞLERİ : Şafii, Maliki ve Hanbeli alimlerine göre lohusalığın en az süresi için bir sınır yoktur. Ysni kan, bir an gelip kesilebilir ve lohusa kadın o halden çıkmış sayılır, ğusleder, namaza başlar. Ebu Hanife ve arkadaşlarının ibadet bakımından görüşleri de budur. Şayet boşanma veya ölüm nedeniyle kadının iddetinin hesaplanmasına ihtiyaç olursa Ebu Hanife'ye göre lohusalığın en az süresi 25 gündür, Ebu Yusuf'a göre 11 gündür, Muhammed'e göre bir saattır, Sevri'ye göre en az süre üç gündür
- Bāb: ...
- باب ...
Enes (bin Malik) (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), lahosa kadının daha önce temizlenmemesi halinde, ona 40 günlük bir zaman tayin etmiştir." Not: Enes'in bu hadisine ait isnadın sahih olup, ricalinin sika olduğu Zevaid'de bildirilmiştir. Kütüb-i Sitte'den yalmz sünenimizde bulunduğu için Zevaid'den sayılan ve sahih olan bu hadis lohusalığın azami süresinin 40 gün olduğuna delalet eder ve bu görüşü savunanlar için delildir
- Bāb: ...
- باب ...
(Abdullah) İbn-i Abbas (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : Adam, zevcesiyle hayız halinde iken cima' ettiği zaman. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Ona yarım altın sadaka çıkarmasını emrederdi." N O T: Keffaret husasu 123 nolu habta geçen 640 nolu hadisin izahı bahsinde açıklanmıştı. Oraya müracaat edilsin
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah bin Sa'd (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : Ben, hayızlı kadınla beraber yemek yemenin hükmünü Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e sordum. Buyurdu ki: «Onunla yemek yiyebilirsin.»" N o t: Hayızlı kadınla beraber yemek yemek, su ve benzeri meşrubatı içmek ve birlikte oturup konuşmak hakkında gerekli izahı 125 nolu babta geçen 643 ve 644 nolu hadislerin izahında anlatmıştık. Oraya müracaat edilebilir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan şöyle demiştir : Ben, hayızlı olarak Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yakınında iken (geceleyin) namaz kılardı. Üstümde benim Futam bulunuyordu. Ve Futam'ın bir kısmı onun üzerindeydi." Tahric bilgisi ve Açıklama 653’te
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in (zevcesi) Meymune (r.anha)'den rivayet edildiğine göre : Kendisi hayızda iken Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), üzerinde bir futa olduğu halde namaz kıldı. Futan'ın bir kısmı O'nun üzerine bir kısmı da Meymune (r.anha) nın üzerindeydi." Tahric: Aişe (r.anha)'nın hadisini Müslim, Nesai ve Ebu Davud da rivayet etmişlerdir. Meymune (r.anha)'nın hadisini ise az lafız farkıyla Buhari, Müslim ve Ebu Davud da rivayet etmişlerdir. AÇIKLAMA : Müslim'in rivayetinde Meymune (r.anha) mealen şöyle demiştir: ''ResuluIlah (s.a.v.) namaz kılıyordu. Ben de hayızlı olarak, O'nun hizasında bulunuyordum. Kendisi secde ettiği zaman bazen elbisesi bana dokunuyordu.'' Hadiste geçen ''Mırt'' kelimesini ''Futa'' olarak terceme ettik. EI-Menhel'de rivayet edildiğine göre ''Mırt'' yün, keten ve başka şeylerden mamul elbisedir. Yalnız yeşil renkli olan elbiseye ''Mırt'' denir, diyenler de olmuştur. Mırt, rida ve izar olabilir. Yani vücudun üst kısmında kullanılan ceket, palto, manto, aba gibi elbise olabildiği gibi bedenin belden aşağısını örten elbise de olabilir. Mırt, erkek ve kadın elbisesi olabilir. Aişe (r.anha)'nın hadisinden anlaşıldığına göre Futa Aişe (r.anha)'ya aitti ve üzerindeydi. Onun bir kısmı namaza duran Nebi (s.a.v.)'in üzerindeydi. Meymune (r.anha)'nın hadisinde ise futa'nın Nebi (s.a.v.)'in üzerinde oldugu ve bir kısmının Meymune (r.anha)'nın üzerine bulunduğu belirtiliyor. HADİSLERİN FIKIH YÖNÜ : 1- Üzerinde kan veya başka necaset görülmedikçe hayızlı kadının elbisesi temizdir. 2- Kişinin, hayızlı hanımının bitişiğinde namaza durması caizdir. 3- Kişinin, bir tarafı hayızlı ailesinin üzerinde bulunan bir elbiseyle namaza durması caizdir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre: Bir defa) odasına Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) girmiş ve (O girince Aişe (r.anha)'nın cariyesi gizlenmiştir. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Hayız gördü (mü?)» buyurmuş. Aişe (r.anha) de : Evet, (hayız gördü.) diye cevap verince, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), (mübarek) sarığından bir parça kesmiş ve cariye'ye: «Bununla başını ört» buyurmuştur." Not: Zevaid'de: Hadisin jsnadında Abdulkerim bin El-Muharrik vardır. İmam Ahmed ve başkası onu zayıf görmüşler. Hatta İbn-i Abdi'l-Berr'in dediğine göre onun zayıflığı hakkında icma' vardır, denmiştir. AÇIKLAMA : Aişe (r.anh{ı)'nın cariyesi erginlik çağına gelerek hayız görmeye başlamış; Nebi (s.a.v.) Aişe (r.anha)'nın hücresine girince cariye saklanmış; Resul-i Ekrem (s.a.v.), onun hayız görmeye başladığını, saklanışından anlamış; durumu te'yid maksadıyla Aişe (r.anha)'ya sormuş ve ''Evet''' cevabını alınca mubarek sarığından kestiği bir parçayı vererek cariyenin başını örtmesini emretmiştir. Bu hadisin senedinde bulunan ravi Abdülkerim zayıf olduğu için isnad zayıfsa da hadisin metni mana bakımından sahihtir. Çünkü erginlik çağına gelen bir kız namaz dışında da namahreme karşı başını örtmek zorundadır. Bu zoruııluluk Kur'an-ı Kerim'in nassı ile sabittir. Ayrıca Ebu Davud'un Muhammed bin Sirin'den rivayet ettiği Aişe (r.anha)'nın başka bir hadisi bu hadisi te'yid eder, mahiyettedir. Şöyle ki Muhammed bin Sirin (r.a.)'den rivayet edildiğine göre; (Cemel vak'asından sonra) Aişe (r.anha) Basra'da Abdullah bin Halef'in kasrında Safiyye Ümmü Talha El-Talahat'a misafir olduğunda Safiyye'nin kızlarını görmüş, (hayız çağına gelen bu kızları baş açık olarak görmüş olacak ki) Aişe (r.ariha): 'Resulullah (s.a.v.) bir defa odama girdi. o esnada odamda genç bir kız bulunuyordu. (bu kız, Aişe (r.anha)'nin cariyesi idi.) Resulullah (s.a.v.) izarını bana atarak: ''Bunu ikiye böl. Yarısını şuna ver. Yarısını da Ümmü Seleme'nin yanında bulunan genç kıza ver. Çünkü ben ikisinin de hayız çağına geldiklerini sanıyorum.'' buyurdu.' demiştir. Bu hadis, Nebi (s.a.v.)'in, izarını Aişe (r.anha)'ya vererek Aişe (r.anha)'nın Cariyesiyle Ümmü. Seleme (r.anha)'nın cariyesi arasında taksim etmesini emrettiğini sarahaten (açıkça) belirtir. Müellifin rivayetinde ise Nebi (s.a.v.)'in sarığından bir parça keserek Aişe (r.anha)'nın cariyesine onunla başını örtmesi için verdiğini bildirir. İki hadis arasında bir ihtilaf yoktur. Çünkü olayın tekerrür etmiş olması muhtemeldir. HADİS'İN FIKIH YÖNÜ : Hadis, erginlik çağına gelen kız'ın, bütün vücudunu, namazın içinde ve dışında örtmesınin farz olduğuna delalet eder. Ancak Şari-i Hakim, yüz ve bileklere kadar elleri bu hükümden müstesna kılmıştır. Hür kadına ait şer'i hüküm budur. Cariyenin avret durumuna ait alimlerin görüşünü bundan sonraki hadisin izahında belirteceğiz
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur : «Allah, hayız görme çağına gelmiş olan kadının baş örtüsü olmaksızın (kıldığı) namazı kabul etmez, AÇIKLAMA : Bu hadisi Ahmed, Tirmizi, Ebu Davud, İbn-i Huzeyme, El-Hakim. Beyhaki ve Taberani de rivayet etmişlerdir. Taberani'nin rivayeti biraz daha uzundur. ''Allah ... kabul etmez'' tabirinden maksad, hayız çağına gelmiş olan kadının baş örtüsüz olarak kıldığı namaz sahih değildir. Bir cemaat, hadisi böyle açıklamıştır. Hadiste geçen ''Haiz'' kelimesiyle, hayız yaşına gelmiş olan kadın kasdedilmiştir. Bi'l-fiil hayız halindeki kadın kasdedilmemiştir. Çünkü ona hayız günlerince namaz kılmak vacib değildir, hatta namaz kılması yasaktır. Bazı alimlere göre: ''Allah ... kabul etmez.'' tabirinden maksad, Allah tam olarak kabul etmez, demektir. Avret bakımından cariye, hür kadın gibidir, diyen Zahiriye mezhebi mensubları, bu hadisi. delil göstermişlerdir. Fakat Cumhur: Cariye avreti, erkeğinki gibi, göbek ile diz kapağı arasıdır, demişlerdir. Cumhurun delili şu mealdeki hadistir: ''Biriniz cariyesini kölesiyle veya hizmetçisiyle evlendirdiği zaman, artık cariyesinin diz kapağı ile göbeği arasına bakmasın.'' Bir de şu hadisi delil göstermişlerdir: ''Adam, bir cariye satın almak istediği zaman, avret mahalli hariç, başka yerlerine bakabilir. Cariyenin avreti, diz kapağı ile peştemalini bağladığı yer arasıdır.'' Hadis, namaza duran kadının başını örtmesinin farz olduğuna delalet eder. Bu husustaki açıklama yukarıda geçti
- Bāb: ...
- باب ...
Muaza (r.anha)'dan rivayet edildiğine göre: Bir kadın, Aişe (r.anhayye: Hayizlı kadın kına ile boyanabilir (mi?) diye sormuş, Aişe (r.anhal'de: Biz, kına kullandığımız halde Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanında bulunuyorduk da, bizi bundan men etmezdi, diye cevap vermiştir." Not: Zevaid'de; Bu isnad sahihtir. Ravi Haccac, İbn-i Minhal'dır, Ravi Eyyub da es-Sahtiyani'dır, denmiştir. AÇIKLAMA : Miftahu'l-Hace yazan şöyle der: Hadis, hayızlı kadının kına ile boyanmasının caizliğine delalet eder. Kına'nın saç, eller ve ayaklarda kullanılması hususunda bir fark yoktur. Kadını erkekten ayıran sünnet budur. Kadınların kına kullanmayı terketmeleri mekruhtur. Bazı alimler: Hayızlı kadın'ın ve cünübün önce kına kullanması, sonra ğusletmesi caizdir, demişlerdir. (Yani kına rengi, ğuslün sıhhatine engel olmaz, denmek istenmiştir. ERKEKLERİN SAÇ BOYAMASINA AİT DÖRT MEZHEBİN GÖRÜŞÜ: 1- Hanefi alimlerine göre, erkeğin sakalını ve başını kına ile boyaması müstahabtır. Kınayı: el ve ayaklarda kullanması ise mekruhtur. Çünkü onda kadınlara benzemek vardır.. Keza, şer'i bir amaç olmaksızın saçlarını siyah renkle boyaması da mekruhtur. Savaşta düşmana karşı daha heybetli görünmesi gibi şer'i bir amaçla siyaha boyarsa iyi bir şey yapmış sayılır. Eğer eşine karşı süslenmek için yaparsa bir kavle göre mekruhtur, diğer bir kavle göre mekruh değildir. 2- Şafii mezhebine göre saç ve sakalı siyaha boyamak mekruhtur.. Sarı ve kırmızıya boyamaya gelince; eğer savaşta düşmana karşı daha kuvvetli ve genç görünmek gibi şer'i bir gaye ile olursa caizdir. Fasit bir amaçla olursa, kötü bir şey yapmış olur. Keza çevresinin itibar ve saygısını kazanmak, şahidliğinin kabul edilmesi ve benzeri fena gayelere ulaşmak için yaşlı görünmek üzere saç ve sakalı beyaza boyaması da mekruhtur. Sakalı beyaza boyamak mekruh olduğu gibi ağaran kılları yolmak da mekruhtur. 3- Malikiler'e göre erkeğin ağaran saç ve sakalını siyaha boyaması tenzihen mekruhtur. Ancak, düşmanı korkutmak gibi şer'i bir maksatla yaparsa mahzuru yoktur. Bilakis sevab kazanır. Ama evlenmek istediği bir kadını aldatarak ona genç görünmek gibi fasit bir niyetle yaparsa haram işlemiş olur. Kına gibi, saçları sarartan boyayı kullanmak mekruh değildir. Çünkü erkeğin saç ve sakalını kına ve benzerişeylerle boyaması caizdir. El ve ayaklarında kına ve benzerini kullanması caiz değildir. Çünkü kadınlar süs için bunu kullanırlar. Erkeklerin kadınlara benzemeleri caiz değildir. 4- Hanbeliler'e göre kına ve benzeri boyaları kullanmak sünnettir. Fakat siyaha boyamak, şer'i bir niyetle olursa mekruh değildir. Aksi takdirde mekruhtur. Şayet evlenmek istediği kadına genç görünmek gibi kötü bir niyetle yaparsa haramdır)
- Bāb: ...
- باب ...
Ali bin Ebi Talib (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir : «Bilek kemiklerimden birisi kırıldı ve Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e sordum. Bana cebireler üzerine meshetmemi emretti.» Ebü'l Hasan bin Seleme dedi ki : Bize Ed-Deberi Abdürrazzak'tan bu hadisin benzerini haber verdi." Not: Zevaid'de: Bunun isnadında nivi Amr bin Halid vardır. İmam Ahmed ve İbn-i Main onu tekzib etmişler; Buhari: Onun hadisi münkerdir, demiş; Veki' ve Ebu Zur'a.: 0, hadis uydurur, demişler;. El-Hakim de: 0, Zeyd bin Ali'den mevdu hadisler rivayet eder demiştir. diye bilgi verilmiştir. AÇIKLAMA : Cebire: Fıkıhçıların ıstılahında yaralı yere sarılan sargı veya yara üzerine konan ilaçtır. Sargıda, tahta çubuklar ve benzeri şeylerin kullanılmış olması şart .değildir. Keza, sargılı uzvun kırık olması da şart değildir. Cebirenin hükmü hususunda önemli olan nokta, uzvun hasta olmasıdır. Kırık olabilir, çıkık olabilir, yaralı v.b. olabilir. EI-Menhel yazarı, ''Yaralı Teyemmüm Eder Babı'nda bu hususta geniş bilgi verir. Biz, 572 nolu hadisin izahında, konu hakkındaki alimlerin görüşlerini nekletmiştik. Burada, özlü olarak şunu söylemekle yetinelim: Hanefi ve Maliki mezhebine göre, cünüb olan kimsenin vücudunun çoğu sağlam olup, kalanı da yaralı ise, sağlam yerlerin ğuslünü yapar, yaralı yerin cebirelerine mesheder. Ayrıca teyemmüm yapmaya gerek yoktur. Şayet, bedeninin çoğu yaralı ise, yalnız teyemmümle yetinir. Sağlam yerleri yıkamasına ve cebirelere meshetmesine gerek kalmaz. Abdestin hükmü de böyledir. Ahmed bin Hanbel'e göre, kişi sağlam yerleri yıkar, yaralı yer için teyemmüm eder. Şafii mezhebine göre, her hangi bir uzvunda cebire bulunup açılması tehlikeli görülen kişi, sağlam yerleri yıkar. Cebirenin üzerine mesheder ve ıslanmayan yer için teyemmüm yapar. Cebire ile ilgili şer'i hükümler, mezhebIere göre geniş izahat ister. Fıkıh kitabıarına müracaat edilmesi tavsiye olunur
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir : Ben, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i gördüm. Hüseyin bin Ali (r.a.)'in mübarek omuzunda taşıyordu. Hüseyin'in tükrüğü de Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in üzerine akıyordu." Not: Zevaid'de isnadının sahih olup, ricalinin sahih hadis ricali olduğu bildirilmiştir, AÇIKLAMA : Hadisin zahirine göre Hüseyin (r.a.)'in ağzından akan tükrük, Nebi (s.a.v.)'in elbisesi üzerine akmıştır. Eğer necis olsaydı Nebi (s.a.v.) böyle yaptırmazdı. Bu durum, tükrüğün temizliğine delalet eder. İnsanın ağızından akan tükrük, aslında İslam alimlerinin ittifakıyla temizdir. Ağızın içi, başka bir nedenle pislenirse dolayısıyla tükrük de pislenmiş olur ki bu başka bir konudur. El-Fıkıh Ala'l-Mezahibi'l-Arbaa (Dört mezhebin fıkıh...) adlı kitabın 1. cildinin baş kısmında 'Temiz Maddeler, bahsinde şöyle deniliyar: 'Diri olan her şeyin göz yaşı, teri, tükrüğü ve sümkürüğü, mezheblerin beyanı vechiyle temiz sayılır. (Yani namaza mani değildir.) Şafiiler'e göre sayılan maddeler, eti yenen, yenmeyen ve şer'an temiz sayılan hayvanlara ait ise temizdir. Malikiler'e göre uyanıklık veya uyku halinde ağızdan akan tükrük, ittifakla caizdir. Fakat mideden ağıza gelen su necistir. Mide suyu renk veya kokusunun değişikliği ile tanınır. Mesela, akan su sarı olup pis kokuyarsa mideden gelmedir. Eğer kişi buna mübtela ise (kronik olarak geçmeyen rahatsızlığı var ise) kendisine af vardır. Aksi takdirde af yoktur. Hanbeli alimlerine göre, göz yaşı, ter, tükrük ve sümkürük, eti yenen hayvanlara ait ise temizdir. Eti yenmeyip kedi veya ondan küçük ise ve bir necasetten doğma değilse ona ait sayılan maddeler de temizdir. Hanefi alimlerine göre, dirinin ter ve tükrüğü temizlik ve necaset bakımından onun artığı gibidir. Yani artığı temiz olan canlının ter ve tükürüğü temizdir. Artığı necis olanınki ise necistir.' Şafii fıkhına ait Nihayetü'l-Muhtaç adlı kitabın ''Necaset'' babında ağızdan gelen su ile ilgili olarak özetle şöyle deniliyar: 'Uyuyan kişinin ağzından akan su, mideden gelme ise necistir. Bunun bir alameti, suyun sarımtırak ve pis kokulu oluşudur. Şayet mideden gelmiyorsa veya mideden gelme olup olmadığında şüphe edilirse onun temizliğine hükmedilir. Eğer bir şahıs mideden gelme su akmasıyla mübtela ise ondan af vardır
- Bāb: ...
- باب ...
Vail (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir : Ben, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e bir kova (su) getirildiğini gördüm. Kovadan mübarek ağzına su alıp çalkaladıktan sonra onu misk veya miskten daha güzel kokulu olarak ağzından kovaya attı. Burnuna da su çekip, kovanın dışına sümkürdü." Not: Ravi Abdü'l-Cebbar bin Vail'in babasından hadis işitmediğini İbn-i Main ve başkası söylediği için isnadının munkati' olduğu Zevaid'de bildirilmiştir. AÇIKLAMA : Bu hadis Zevaid türündendir. Buhari'nin Taif gazvesi bahsinde Ebu Musa El-Eş'ari (r.a.)'den rivayet ettiği şu mealdeki hadis, bu hadisin manasını te'yid eder (onaylar) mahiyettedir: '' Ebu Musa El-Eş'ari şöyle demiştir: 'Nebi (s.a.v.) Mekke ile Medine arasında Ci'rane mevkiinde konakladığında ben onun huzurunda bulunuyordum. Bu esnada bir a'rabi Nebi (s.a.v.)'e gelerek: Bana verdiğin sözü hala yerine getirmiyecek misin? dedi. Nebi (s.a.v.) : ''Sana müjdelerim!'' buyurdu. A'rabi: Bana, ''müjdelerim'' sözünü çok ettin, dedi. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) Ebu Musa ve Bilal (-i Habeşi)'ye dönerek öfkeli vaziyeti gibi şöyle buyurdu: '' Bu adam, verdiğim müjdeyi reddetti. ikiniz (bu müjdeyi) kabul ediniz'' buyurdu. Onlar da : Kabul ettik. dediler. Sonra Resulullah (s.a.v.) bir bardak su istedi. Mubarek ellerini ve yüzünü bu kab içinde yıkadı. Ağzına aldığı suyu bardağa döktü. Sonra: '' Bundan içiniz, yüzlerinize, göğüslerinize sürünüz! Sizi müjdelerim.'' buyurdu. Ebu Musa ile Bilal de, su kabını aldılar ve Resulullah (s.a.v.)'in emrini yerine getirdiler. -Bu arada Resulullah (s.a.v.)'in zevcesi Ümmü Seleme (r.anha), perde arkasından: Evladım. O sudan anamza da bir miktar bırakın. diye seslendi. Onlar da Ümmü Seleme (r.anha)'ya bir miktar su bıraktılar: Nebi (s.a.v.), Taif savaşına gitmeden önce Huneyn savaşına ait ganimet malını Ci'rane'ye gönderip Taif seferi dönüşünde böleceğini bildirmişti. Bedevi'nin,kendisine verildiğini söylediği söz bu vaad olabilir. Belki de bu bedeviye özel bir vaad de bulunmuştu. Hadis ravisi Vail bin Hucr El-Hadremi, sahabidir. yetmiş bir hadisi vardır. Müslim altı hadisini rivayet etmiştir. Ravileri. oğulları Abdül-Cebbar ve Alkama'dır
- Bāb: ...
- باب ...
Mahmud bin Er-Rabi’ r.a.’dan rivayet edildiğine göre: Kendisi kabilesine ait bir kuyu’dan alınan bir kova su içine Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mubarek ağzındaki suyu döktüğünü hatırlıyormuş. AÇIKLAMA : Buradaki rivayete göre Nebi (s.a.v.) Mubarek ağzındaki suyu kovaya dökmüştür. Bu bab'ın başlığına uygun olan yorum budur. Fakat Sindi'nin beyanına göre Nebi (s.a.v.) ağzındaki suyu ravi Mahmud (r.a.)'in yüzüne atmıştır. Bunun hikmeti de ya çocukla oynaşmak yahut Mahmud'u bu su ile Mubarek kılmaktır. Nitekim Nebi (s.a.v.) sahabilerin çocukları ile bu şekilde meşgul oluyordu. Eğer hadis, böyle yorumlanırsa bu bab ile ilgisi yoktur. Sindi; Nebi (s.a.v.)'in, ağzındaki suyu onun yüzüne attığı, sahih olan başka bir rivayetle sabittir, demiştir. Buradaki rivayet ile Sindi'nin bahsettiği rivayet arasında bir tezat yoktur. Çünkü olay, iki ayrı zamanda meydana gelmiş olabilir. Yahut Nebi (s.a.v.), hem ravinin yüzüne hem de kovaya su atmış olabilir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said-i Hudri (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), şöyle buyurdu demiştir: «Kadın, kadın avretine bakmasın. Erkek de, erkek avretine bakmasın.» Diğer tahric: Müslim, Ebu Davud, Tirmizi Nesai AÇIKLAMA : Tirmizi hadisin hasen - garib olduğunu bildirmiştir. Nevevi, bu hadisin açıklaması bahsinde şöyle der: "Hadis, erkeğin erkek avretine, kadının da kadın avretine bakmasını haram kılmıştır. Erkeğin kadın avretine bakması ve kadının erkek avretine bakması da icma' ile haramdır. Bu haramlık, eş durumunda olmayanlar hakkındadır. Eşlerin ise, tenasül uzvu hariç, birbirlerinin avret mahalline bakmaları caizdir. Tenasül uzvuna bakmak hakkında üç kavil vardır. En sıhhatlı kavle göre iki taraf için de haram değil mekruhtur. İkinci kavle göre her ikisi için haramdır. Üçüncü kavle göre erkeğin bakması haram kadının ki mekruhtur. Cariye ile efendisinin birbirinin avret yerlerine bakmalarına gelince; Eğer cariye neseb süt veya kayınvalide, üvey kız ve oğlun karısı gibi sıhri nedenle kişiye haram durumunda ise, o cariye. efendisine karşı hür kadın gibidir. Mesela adamın cariyesi süt kardeşi ise veya kayınvalidesi ise o kadın, hür olan mahrem akraba gibidir. Yani o kadının avreti efendisi için göbek ile diz kapağı arasıdır,'Şayet cariyenin mezkur yakınlığı yoksa, kendisi ile efendisi, avret bakımından eşler gibidir. Adamın, mahremlerine bakması ve onların kendisine bakması ise, sahih kavle göre göbekten yukarı ve diz kapağından aşağı yerler için caizdir. Birbirlerinin göbek ile diz kapağı arasındaki yerlerine bakmaları caiz değildir. Birbirine yabancı olanların avret sınırına gelince: 1- Erkeğin erkeğe karşı avreti göbekle diz kapağı arasıdır. 2- Kadının kadına karşı avreti keza göbekle diz kapağı arasıdır. Göbek ve diz kapağının avretten sayılıp sayılmaması hakkında üç kavil vardır. En sahih kavle göre, ikisi de avret değildir. İkinci kavle göre ikisi de avrettir Üçüncü kavle göre göbek avrettir, diz kapağı avret değildir. 3- Erkeğin, yabancı kadının her hangi bir yerine bakması haramdır. 4 - Kadının, yabancı erkeğin her hangi bir yerine bakması haramdır. Erkeğin yabancı erkeğin her hangi bir yerine bakması haramdır. Erkeğin yabancı kadına veya kadının yabancı erkeğe bakması şehvetli olsun olmasın hüküm aynıdır. Bazı alimler: Kadının, erkeğin yüzüne şehvetsiz bakması haram değildir, demişlerse de, bu söz tutarlı değildir. Şafii'nin açıkça belirttiğine göre erkeğin parlak yüzlü olup henüz saç sakalı çıkmamış olan gence' bakması, şehvetli olsun olmasın, bir fitne korkusu olsun olmasın haramdır. Şafii'nin delili şudur ki; genç erkek, kadın anlamındadır. Çünkü kadına şehvetle bakıldığı gibi ona da bakılabilir. Güzellik bakımından icabında daha güzel olabilir. Hatta kadınlar hakkında yapılamayan kötülükler, onlar hakkında düşünülebillr. Yukarıda anlattığımız bakmak haramlığı, ihtiyaç olmadığı zamana aittir. Şer'i ihtiyaç bulunduğu zaman bakmak caizdir. Mesela, alış - veriş yaparken, tedavi olunurken, şahitlik yapılırken ve benzeri durumlarda bakmak zarureti vardır. Bu gibi ahvalde şehvetle bakmak haramdır. Çünkü şehvetle bakma zarureti yoktur. Şehvetle bakmak eşler ve cariye efendisi hariç, herkese haramdır. Hatta, kişinin anasına ve kızına şehvetle bakması haramdır .. Halkın çoğunun hamamlarda toplanması ve avret mahallini örtmeye dikkat etmemesi, bir bela halini almıştır. Oraya giden kimsenin gözünü başkasının avret mahalline bakmaktan koruması; avretini de başkasının gözünden koruması vacibtir. Örtünmeye riayet etmeyenleri görünce münasip tavır ve eda ile uyarıda bulunması vacibtir. Bir fitne 'çıkması korkusu olmadıkça, sözü dinlensin dinlenmesin bu gibi durumlara müdahale etmesi vacibtir. DÖRT MEZHEBE GÖRE AVRET MAHALLİ A - NAMAZ İÇİNDEKİ AVRET YERİ HAKKINDAKİ ALİMLERİN GÖRÜŞLERİ : 1- Hanefi alimlerine göre, namaz bakımından erkeğin avreti göbekten diz kapağının altına kadardır. Göbek, avretten değil, fakat diz kapağı ayrettendir. Cariye de erkek gibidir. Ayrıca karnı, sırtı ve yanları da avrettir. Hür kadının avreti ise, bütün bedenidir. Hatta kulaklarından aşağı sarkan saçları da ayrettir. Yalmz yüzü ve bileklere kadar elleri avret değildir. Ayakların üst kısmını da avretten istisna edenler vardır. 2- Şafiiler'e göre, namaz bakımından erkeğin ve cariyenin avreti göbek ile diz kapağı arasıdır. Göbek ve diz kapağı, avretten değildir. Bununla beraber, buralara bitişik avretin tam örtünülebilmesi için göbekten ve diz kapağından birer parçanın örtülmesi gerekir. Hür kadının avreti ise, bütün vücududur. Kulakıarından aşağıya doğru sarkan saç telleri de avrettir. Yalnız yüz ve bileklere kadar eller, avret değildir. 3- Hanbeliler, Şafiiler gibi avret yerlerini tesbit etmişlerdir. Ancak aralarında şu fark var: Hanbeliier'e göre hür kadının yalnız yüzü avret değil, bundan başka ,bütün vücudu avrettir. 4- Malikiler'e göre; Namaz bakımından erkek ve kadın avreti iki kısma ayrılır: Galiz avret, hafif avret. Galiz ve hafif diye adlandırılan avret çeşitlerinin hükmü de ayrıdır. Erkeğin galiz avreti, erkeklik uzvu ve mak'ad halkası ile-yumurtalarıdır. Göbek ile diz kapağı arasında kalan diğer yerler hafif avrettir .. Hür kadının galiz avreti baş, boyun, kollar, gögüs ve göğüsün hizasındaki arkaları ile diz kapağından ayak tırnağına kadar olan yerler hariç, bütün vücududur. Anılan bu yerler de hafif avrettir. Yüz ve bileklere kadar eller avret değildir. Cariyenin hafif avreti, erkeğin hafif avreti gibidir. Yalnız şu fark vardır: Cariye'nin kalçaları, onun hizasındaki yerler ve eteği de galiz ayretten sayılır. Galiz ve hafif ayret yerinin ne kadarının açılmasıyla namazın bozulacağını öğrenmek isteyenler, fıkıh kitabIarına müracaat etsinler. Çünkü geniş izahat ister. B- NAMAZ DIŞINDAKİ AVRET YERİ HAKKlNDAKİ ALİMLERİN GÖRÜŞLERİ : 1- Hanefi mezhebine göre erkeğin yabancı kadına bakması caiz değildir. Ancak, şehvetsiz olarak yüzüne ve bileklere kadar ellerine bakabilir. Eğer şehvetten emin değilse, bir ihtiyaç olmadıkça yüzüne bakması caiz değildir. Hakimin, şahidin, doktorun zaruret durumuna göre, bakmaları caizdir. Erkek, erkeğin göbek ile dizkapağı altına kadar olan yerlerine bakamaz. Göbekten yukarı ve diz kapağından aşağı yerlere bakabilir. Kadın da kadının göbek ile dizkapağı altına kadar olan yerlerine bakamaz. Göbekten yukarı ve diz kapağından aşağı yerlere bakabilir. Kadın, erkeğin göbek ile diz kapağı arasındaki yerine bakamaz. Diğer yerlere şehvetsiz olarak bakabilir. Erkek, zevcesinin ve cariyesinin her tarafına bakabilir. Erkek, mahremi olan kadının yüzüne, başına, göğsüne, dizkapağından aşağısına ve kollarına bakabilir. Fakat arkalarına, karnına ve diz kapağından yukarı kısmına bakamaz. 2 - Şafii mezhebine göre, erkeğin yabancı kadına bakması caiz değildir. Kadının yüzü ve elleri de avrettir. Bakılamaz. Ancak zaruret ve ihtiyaç halinde bakılabilir. Mesela hakim, şahid. evlenmek isteyen kişi ve doktor fıkıh kitabIarında belirtilen şartlar altında ve belirtilen yere bakabilirler. Erkek, erkeğin göbek ile diz kapağı arasındaki yerlerine bakamaz. Diğer yerlerine bakabilir. Kadın da, kadının göbek ile diz kapağı altına kadar olan yerlerine bakamaz. Diğer yerlere bakması caizdir. Kadının yabancı erkeğe bakması caiz değildir. Erkeğin. yabancı kadının yüzüne bakması nasıl haramsa. kadının erkeğin yüzüne bakması da aynı şekilde haramdır. 3- Maliki mezhebine göre erkek, erkeğin göbek ile diz kapağı arasındakı yerlerine bakamaz. Mahrem kadınlar da erkekler gibidir. Yani anne kız ve teyze gibi kadınlar. erkeğin diz kapağı ile göbek arasındaki yerlerine bakamazlar. diğer yerlerine bakabilirler. Yabancı kadın, erkeğin yüzüne, başına kol ve ayaklarına şehvetsiz olarak bakabilir. Şehvet korkusu varsa' bakamaz. Kadının bütün vücudu, yabancı erkekler için avrettir. Yalnız, bir fitne korkusu yoksa yüzüne ve bileklere kadar ellerine bakmak caizdir. Erkeklerin, mahremi olan kadınların, yüz, baş, boyun, kollar ve ayaklarına bakmaları caizdir. Diğer yerlerine bakmaları caiz değildir. 4- Hanbeli mezhebine göre kadının, mahremi olan erkeklere ve kadınlara karşı avreti diz kapağı arasıdır. Kadının yabancı erkeğe karşı avreti, yüz ve bileklere kadar elleri hariç, bütün vücududur. korkusu olduğu taktirde kadının yüz ve elleri de avrettir. Erkeğin erkeğe karşı avreti, göbekle diz kapağı arasıdır. Bütün mezhebIerde, tedavi gibi zaruret halinde avret mahalline lüzumu kadar bakmak caizdir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe (r.anha)'den rivayet edildiğine göre şöyle söylemiştir: Ben, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in fercine kat'iyyen bakmadım veya bu yeri görmedim." Ebu Bekir demiştir ki: Ebu Nuaym'ın dediğine göre Aişe (r.anha)'den hadisi rivayet eden ravi, Aişe (r.anha)'nın kadın olan mevlasıdır. Not: Bu isnadın zayıf olduğu Zevaid'de bildirilmiştir. AÇIKLAMA : Ed-Dimneti, Nur-u Misbahi'z-Zicace'de beyan ettiğine göre Aişe (r.anha)'nın bu hadiste beyan ettiği durum, Nebi (s.a.v.)'in bütün hanımlarını kapsamaz. Ve onlara yasak da değildi. Nitekim Taberani ve Ebu Sa'd'ın tahric ettiklerine göre; Osman bin Maz'un (r.a.), Nebi (s.a.v.)'e: ''Ya Resulallah! Eşimin, benim avretimi görmesini arzulamam'', demiş. Resulullah (s.a.v.) de Ona: ''Şüphesiz, Allah onu sana örtü kılmış, seni de ona örtü kılmıştır. Benim eşlerim, benim avretimi görürler. Ben de onlarınkini görürüm.'' buyurmuştur. Miftahu'l-Hace yazarı da: Müslim'in bir rivayetine göre Aişe (r.anha), kendisiyle Nebi (s.a.v.)'in beraberce aynı kab'dan su alarak cünüblükten ğuslettiklerini beyan etmiş, yine Müslim'in başka bir rivayetine göre Aişe (r.anha) ile Nebi (s.a.v.)'in, bir kab'dan beraber cünüblükten ğuslederken, kab'dan nöbetleşe su aldıkları belirtiliyor. Bu iki hadis, onların birbirlerine baktıklarına delalet eder, demiştir. Miftahü'l-Hace'nin bahsettiği, ilk hadis ve benzeri bir kaç hadis, Sünenimizin 'Taharet, kitabına ait 35. babta geçti. Karı ve kocanın, birbirinin avret mahalline bakmalarına ait, İslam alimlerinin görüşleri bir önceki hadis'in açıklaması yapılırken anlatıldı
- Bāb: ...
- باب ...
(Abdullah) İbn-i Abbas (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir : Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), cünüplükten ğuslettikten sonra, bir yerin kuru kaldığını gördü. Bunun üzerine, omuzlarına sarkmış bulunan saçlarını sıkarak, o yeri ıslattı. İshak, kendi rivayetinden Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), saçlarını kuru kalan yer üzerine sıkarak (orayı yıkadı), demiştir." Not: Alimlerin, seneddeki ravilerden Ebu Ali Er-Rahabi'nin zayıflığı hakkında icma' ettiği zevaid'de bildirilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ali (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Bir adam. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e gelerek: Ben cünüplükten guslettim ve sabah namazını kıldım. Sonra sabahleyin vücudumdan bir tırnak yeri kadarının kuru kaldığını gördüm, dedi Nebi- (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : «Eğer sen, o yerin üzerine elini sürseydin (ve böylece o yerin üzerinden su geçmesini sağlamış olsaydın) sana kafi gelecekti.» buyurmuştur." Not: Ravi Muhammed bin Ubeydullah'ın zayıf olması sebebiyle isnadın zayıflığı Zevaid'de belirtilmiştir. AÇIKLAMA : Kütüb-i Hamse'de bulunmayan (yani kütüb-i sitteden sadece İbn-i Mace'nin rivayet ettiği) bu iki hadis ile ilgili olarak Sindi şöyle demiştir: 'İlk hadis, ğuslederken bir uzvun üzerindeki ıslaklık ve suyun, başka bir uzva nakledilmesi ve onun da bu suretle yıkanmasının caizliğine delalet eder. Bu hüküm, Hanefi alimlerinin kavline uygundur. Ğuslederken, kuru kalan yerin meshedilmesinin yeterliliği anlamı, hadisten çıkarılamaz. Bilakis Nebi (s.a.v.)'in Mubarek saçlarını sıkması suretiyle kuru kalan yer üzerinde suyun aktığı hadisten açıkça anlaşılıyor. İkinci hadiste geçen mesh'den maksad, yalnız ıslak elin kuru kalan yere sürülmesi suretiyle ıslatılması değildir. Gaye, ıslak elin sürülmesiyle kuru kalan yer üzerinden suyun kolayca akmasına yardımcı olunmasıdır. Bu nedenle ikinci hadiste de kuru kalan yerin meshedilmesinin kifayet edeceği manası yoktur.' Ğusül abdesti alınırken kuru kalan yerin daha sonra yıkanması ile ilgili, alimlerin görüşünü bundan sonraki bab'ta gelen hadislerin izahında belirteceğiz. İnşaallah! Bab'ın başlığında ve birinci hadisin metninde geçen ''Lum'a'' kelimesinin asıl manası, yeşil sahanın bir bölümüdür. Kuru iken alınan bir parça otun adı oldugu da söylenir. Bir de başka renk içinde bulunan beyazlık veya siyahlık yahut da kırmızıya da lum'a denir. Fıkıhçıların istılahında ise abdest veya ğusülde kuru kalan yere lum'a denir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes (bin Malik) (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: Bir adam, abdest alarak (ayağının üst kısmından baş parmak) tırnağı kadar bir yeri kuru bıraktığı ve oraya su değmediği halde Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanına geldi. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ona: «Dön de abdestini güzel al.» buyurdu." Diğer tahric: Ahmed, Ebu Davud, İbn-i Huzeyme, Darekutni ve Beyhaki
- Bāb: ...
- باب ...
Ömer bin El-Hattab (r.a.)'den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), abdest alan ve ayağı üzerinde tırnak kadar bir yeri kuru bırakan bir adam gördü ve ona abdestini ve namazını iade etmesini emretti. Adam da döndü." Diğer tahric: Müslim 575; (benzeri:) Ebu Davud 173, 174 ve 175. Aşağıdaki linklerle ulaşabilirsiniz. 2MÜSLİM HADİSİ VE NEVEVİ ŞERHİ İÇİN BURAYA TIKLA EBU DAVUD’UN BENZER HADİSLERİ VE İZAHLARI İÇİN: 173 – 174 – 175 AÇIKLAMA : Bir önceki hadisin açıklamasını yaparken Müslim'in Hz. Ömer (r.a.)'den rivayet ettiği hadisin mealini nakletmiştik. Oradaki rivayette Nebi (s.a.v.) o adama: ''Dön de abdestini güzel al.'' buyurmuştur. Ebu Davud da Müslim'deki rivayet gibi Ömer (r.a.)'in hadisini tahriç etmiştir. El-Hafız, Et-Telhis'te şöyle der: El-Bezzar: Cabir'in Ömer (r.a.)'den rivayet ettiği hadisi ancak bu senedIe biliriz, demiştir. Ebu'l-FadI EI-Herevi de: Bu hadis, yalnız İbn-i Lahia rivayetinden tanınıyor. Bunun merfu' gösterilmesi hatadır. Çünkü El-A'meş, bu hadisi Ebu Süfyan aracılığıyla Cabir'den; O da Ömer (r.a.)'den mevkuf olarak rivayet etmiş; Keza Haşim'de, başka bir senedie yine mevkuf olarak Ömer (r.a.)'den rivayet etmiştir, demiştir.' EI-Menhel yazarı ''Tefriku'l-Vudu' '' babında bu hadisin, mevkuf olarak Ömer (r.a.)'den rivayet edildiğine dair müteaddid senedler zikretmiştir. Bu arada Darekutni'nin tahric ,ettiği şu mealde bir hadisi de nakletmiştir: Ubeyd bin Umeyr El-Leysi'den rivayet edildiğine göre; ''Ömer bin EI-Hattab (r.a.), ayağının bir yeri kuru kalmış bir adam gördü de: Sen bu abdestle mi namaza duracaksın? diye sordu. Adam da: Ey mu'minlerin Emiri! Soğuk şiddetlidir. Beni ıslatacak bir şey de yanımda yoktur, deyince, ona önceden kızan Ömer (r.a.) bu sefer acıyarak: Ayağından kuru bıraktığın yeri yıka ve namazını iade et, buyurdu. Ve ona bir elbise verilmesini emretti: ' Ebu Davud, Ahmed ve Beyhaki bu hadisin bir benzerini HaIid bin Mi'dan'dan rivayet etmişlerdir. Bu rivayette ''Nebi (s.a.v.)'in bazı sahabilerden rivayet edildiğine göre'' ifadesi kullanılmıştır. Sahabinin meçhul oluşu, hadisin sıhhatine zarar vermez. Buradaki rivayette de ayağından bir yeri kuru bırakan adamın, abdest ve namazını iade etmesi emredilmiştir. Namazın iade edilmesi emri açıktır. Çünkü noksan bir abdestle namaza durulmuştur. Abdestin iadesine gelince, bu da müvalatın vacib olduğuna hükmeden alimlere göre durum bellidir. Hatta bu hadis onlar için delil olur. Müvalatın vacib olmadığı görüşünde olanlara göre abdestin iadesi, mükemmel bir abdestin alınması ve ibadette ihtiyatlı davranılması içindir. Hadis, zahirine göre müvalatın vucılbuna hükmedenler için bir delil ise de, hadisin sıhhatine itirazlar yapılmıştır. Bunun sahih olduğu kabul edilse bile, diğer rivayetlerle birlikte işlerliğinin kurulması için verilen emrin mendubluk için olduğu yorumu yapılır