Sahih Muslim

...

(0) Kitāb: Introduction

(0) ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bazılarına gb're buradaki küfürden murad, bu iki şeyin küf-fann amellerinden ve cahiliyyet devri adetlerinden olmalarıdır. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kadınlar kendisine beyat ederken ölüye feryad edip ağlamayacaklarına dair onlardan söz almış: «Ölenin arkasından yanaklarına vuran, ceplerini yırtan ve cahiliyet da'vasın-aa bulunan bizden değildir.» buyurmuştur. Bu hususta onbeş sahâbiden hadis rivâyet edilmiştir. Aynî (Rahimehulloh) «Umdetü'l-Kaari» adlı Buhârî şerhinde bu zevatın isimlerini ve rivâyet ettikleri hadisleri sıralamıştır. Biz, «et-Tavzih» sahibinin yaptığı gibi yalnız isimlerini saymakla iktifa edeceğiz. zevat: 1- İbn Mes'ud, 2- Ebû Mûsâ el-Eş'ari, 3- Ma'kıl b. Mu-karrin, 4- Ebû Mâlik el-Eş'ari, 5- Ebû Hüreyre, 6- İbn Abbâs, 7- Mua-viye, 8- Ebû Said-i Hudrî, 9- Ebû Ümâme, 10- Alî b. Ebî Tâlib, 11- Câ-bir, 12- Kays b. Âsim, 13- Cünâdetü'bnü Mâlik, 14- Üraraü, Atiyye, 15- Ümmü Seleme (radıyallahu anhüm) hazeratıdır. istihza, gıybet ve kazif yani, namuslu kadınlara zina iftirası gibi şeyleri de yasak etti. Çünkü bunlar da cahiliyet devri amel-lerindendir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Allah sizden cahiliyet kibrini, soy sop ile öğünmeyi kaldırmıştır.» buyurmuştur

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Züheyr b. Harb'da rivayet etti. (Dediki:) Bize İsmaîl yanî İbni Uleyye, Abdulazîz b. Suhayb'dan o da Enes b. Malik'den naklen rivayet etti ki, Enes; Sizlere çok hadîs rivayet etmeme Resulullah (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in şu hadîsi cidden mani' olmaktadır. Her kim kasdî olarak benim üzerimden bir yalan uydurursa hemen Cehennem'deki yerine hazır olsun.» buyurdular; demiştir. Diğer tahric: Kütüb-i Sirte arasında) yalnız Müslim rivayet etmiştir. ve Tuhfetu'l-fşraf, 1002 NEVEVİ ŞERHİ : (SENED) Müslim'in "bize İsmail -yani İbn Uleyye- tahdis etti" ifadesinde "yani" demesinin sebebi naklettiği rivayette "İbn Uleyye" bulunmadığından kendisi "yani" lafzını eklemiştir. Mukaddimedeki fasıllarda buna dair açıklamalar geçmiş ve bundan maksadın ne olduğunu orada açıklamış idik. "Uleyye" İsmail'in annesidir. Babası, İbrahim b. Sehm b. Miksem el-Esedi'dir. Esed nispeti Huzeyme'nin Esed kolunadır. Onların azatlısıdır. İsmail'in kendisi Basralı'dır, aslı da Kufe'dendir. Künyesi Ebu Bişr' dir. Şu'be dedi ki: İsmail b. Uleyye, fukahanın reyhanı, muhaddislerin efendisidir. Muhammed b. Sa'd dedi ki: Uleyye, İsmail'in annesidir. O da Şeyban oğullarının azatlısı Hassan kızı Uleyye olup, aklı başında, dirayetli bir kadın imiş. Salih el-Murri ve ondan başka Basra'nın ileri gelenleri ile fukahasından olan kimseler onun evine gider, o da onların bulunduğu yere çıkar, onlarla konuşur, onlara soru sorardı. İsmail b. Uleyye ile ilgili hususlardan birisini de Hatib Bağdadi şöylece sözkonusu etmektedir: İsmail b. Uleyye'den İbn Cureyc ve Musa b. Sehl el-Vişa hadis nakletmiş bulunmaktadır. Bu ikisinin vefatları arasında 129 yıl vardır. 127 yıl olduğu da söylenmiştir. (Hatib devamla) dedi ki: Yine İbn Uleyye'den, İbrahim b. Tahman hadis nakletmiştir. Onun vefatı ile el-Vişa'nın vefatı arasında ise 120 yıl vardır. 125 yıl olduğu da söylenmiştir. İbn Uleyye' den Şu'be de hadis rivayet etmiştir. Onun vefatı ile el-Vişa'nın vefatı arasında ise 118 yıl vardır. Yine İbn Uleyye'den, Abdullah b. Vehb de hadis rivayet etmiştir. Onun vefatı ile el-Vişa'nın vefatı arasında ise 81 yıl vardır. el-Vişa ise 298 yılı Zülkade ayının cumaya rastIayan birinci günü vefat etmiştir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Muhammed b. Ubeyd el-Guberi rivayet etti. (Dedi ki:) Bize Ebu Avane, Ebu Hasîn'den o da Ebu Salih'den o da Ebu Hureyre'den naklen rivayet etti.Ebu Hureyre şöyle demiş: Resulllah (Sallallahu aleyhi ve sellem): *Her kim benim üzerimden kasden yalan söylerse Cehennemdeki yerine hazır olsun.* buyurdular. Diğer tahric: Buhari, had. no: 6197 -uzunca-; Tuhfetu'l-Eşraf, 12852 NEVEVİ ŞERHİ: (HADİS’İN SENED’İ) Senetteki "Muhammed b. Ubeydullah el-Gubari" deki" el-Gubari", Bekr b. Vail oğulları arasında bilinen bir kabilenin atası olan "Guber"e nispettir. Sözünü ettiğimiz Muhammed Basralıdır. Ebu Avane'nin adı, Vaddah b. Abdullah el-Vasıti'dir. Ebu Hasin isminin ha harfi fethalı, sad kesreli okunacağı daha önceki fasılıarda geçmiş bulunmaktadır. Orada belirttiğimiz üzere Buhari ve Müslim'in Sahihlerinde benzeri isim de başka bir ravi yoktur. Onun dışında aynı harflerle isimleri yazılanların ismi ise ha ötreli, sad fethalı olmak üzere Husayn şeklindedir. Bundan tek istisna ise dat harfi ile yazılan "Hudayn b. el-Münzir"dir. Ebu Hasin'in adı Osman b. Asım el-Esedi el-Kufı'dir, tabiindendir. Ebu Salih ise es-Semman diye bilinir. ez-Zeyyat da denilir. Adı Zekvan'dır. Kendisi Kufe'ye zeytinyağı ve yağ getirirdi. Aslen Medineli'dir. 101 yılında vefat etmiştir. Her birisi "Ebu Salih" diye anılan onun derecesinde ve ona yakın birkaç kişi daha vardır. Ebu Hureyre, bu künyeyi alan ilk kişidir. Onun ve babasının adı hakkında yaklaşık otuz farklı görüş vardır. Bunların en sahih olanları ise Abdurrahman b. Sahr olduğudur. Ebu Ömer b. Abdilberr dedi ki: Bu hususta çokça ihtilaf edildiğinden ötürü bana göre kendisine itimat edilecek sahih bir rivayet yoktur. Bundan Abdullah ve Abdurrahman müstesnadır. Müslüman olduktan sonraki ismi hususunda kalbin daha çok yattığı bu isimlerdir. (İbn Abdilberr devamla) dedi ki: Muhammed b. İshak dedi ki: Adı Abdurrahman b. Sahr'dır. (İbn Abdilberr) dedi ki: İşte isimlere ve künyelere dair eser tasnif etmiş bir kısım ilim adamı buna itimat etmiştir. Hakim Ebu Ahmed de böyle demiştir: Onun ismi hususunda bize göre en sahih kanaat Abdurrahman b. Sahr olduğudur. Ona "Ebu Hureyre" künyesinin veriliş sebebine gelince, küçükken kendisiyle oynadığı küçük bir kedisi varmış. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) pek büyük bir menkıbesi bulunmaktadır. O da Raslilullah {sallallahu aleyhi ve sellem)'den en çok rivayeti bulunan sahabinin kendisi olmasıdır. İmam, hafız Bakiy b. Mahled el-Endelusi Müsned'inde Ebu Hureyre'nin 5374 hadisini rivayet etmektedir. Ashab-ı Kiram (radıyallahu anh) arasında bu kadar hadis rivayeti bulunanı da, buna yaklaşanı da yoktur. İmam Şafii -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- dedi ki: Ebu Hureyre kendi zamanında hadis rivayet edenlerin en hafızıdır. Ebu Hureyre'nin Medine'nin Zu'l-huleyfe mıntıkasında kaldığı bir evi vardı. 59 yılında 78 yaşında Medine' de vefat etti. Baki'de defnedildi. Aişe (radıyallahu anha) da ondan kısa bir süre önce vefat etmişti. Ebu Hureyre de onun cenaze namazını kıldırmıştı. Ebu Hureyre'nin 57 yılında vefat ettiği söylendiği gibi 58 yılında vefat ettiği de söylenmiştir. Doğrusu 59 yılında vefat ettiğidir. Kendisi Suffe'de yaşayan ve oranın müdavimlerinden idi. Ebu Nuaym, Hilyetu'l-Evliya adlı eserinde: Ebu Hureyre Suffa'da yaşayanların arifi (onların temsilcisi) ve orada kalanların en ünlüsüdür. Allah en iyi bilendir. (METNİN MEŞHURLUĞU) Hadisin metnine gelince, son derece sahih, pek muazzam bir hadistir, mütevatir olduğu dahi söylenmiştir. Ebu Bekr el-Bezzar Müsnedinde bu hadisi Nebi (s.a.v.)'den ashab-ı kiram da (r.a.) kırk'a yakın kişinin rivayet ettiğini belirtmektedir. İmam Ebu Bekr es-Sayrafi de Şafii' nin Risalesini şerhinde -Allah ikisine de rahmet buyursun- bu hadisin merfu olarak altmış sahabiden daha fazla kişiden rivayet edildiğini nakletmektedir. Ebu'l-Kasım Abdurrahman b. Mende ise bu hadisi rivayet edenlerin isimlerini zikretmiş ve onların yetmiş sekiz kişiye kadar vardıklarını tespit etmiş, sonra da: Ve daha başkaları da bunu rivayet etmiştir, demiştir. Kimi hadis hafızı bunun altmış iki sahabiden rivayet edildiğini belirtmektedir. Bunların arasında cennetlik olduklarına tanıklık edilmiş aşere-i mübeşşere de vardır. Ayrıca şunu eklemektedir: Aşere-i mübeşşere'nin tamamının bundan başka ittifakla rivayet ettikleri bir hadis bilinmemektedir. Yine altmıştan daha fazla sahabi tarafından rivayet edilen bunun dışında bir hadis de bilinmemektedir. Hatta kimisi bunu ashabtan iki yüz kişi rivayet etmiştir demiş ve bunun daha fazlasını söyleyenler de olmuştur. Buhari ve Müslim bu hadisi Sahihlerinde ittifakla Ali, Zubeyr, Enes, Ebu Hureyre ve başkalarından tahric etmişlerdir. el-Cem'u beyne's-Sahihayn adlı eserin müellifi Ebu Abdullah el-Humeydi'nin Enes'in rivayet ettiği hadisi Müslim'in tek başına naklettiği münferid rivayetler arasında zikretmesi ise doğru değildir çünkü her ikisi de bunu ittifakla rivayet etmişlerdir. Allah en iyi bilendir. (LAFZI VE AÇIKLAMASI) Nebi (sallallahu aleyhi ve selleml'in: "Cehennemdeki yerine hazırlansın" buyruğu hakkında ilim adamları oraya yerleşsin, konaklasın anlamında olduğunu söylemişlerdir. Cehennemdeki yerini edinsin diye de açıklanmıştır. Hattabi dedi ki: Bunun asıl anlamı develerin çöktüğü yer ile alakalıdır. Diğer taraftan bunun emir lafzı ile yapılmış bir (bed)dua olduğu da söylenmiştir. Yani Allah onu böyle bir yere koysun, yerleştirsin demektir. "Cehenneme girsin" ifadesi de böyledir. Bunun emir lafzında haber olduğu da söylenmiştir. Yani: Böyle bir kişiye cehennemde kalacağı yere gitmesi vacip olmuştur. O halde kendisini buna alıştırsın. Bu manaya "cehenneme girsini boylasın" şeklindeki diğer rivayet de delildir. Bir başka rivayette ise: "Onun için cehennemde bir ev bina edilir" denilmektedir. Hadisin manasına gelince, işte böyle birisinin cezası budur, bu ceza ile cezalandırılabilir, kerim olan Allah onu af da edebilir. Kesin olarak cehenneme gireceği söylenmez. İşte küfrün dışındaki bütün büyük günah sahipleri hakkında yapılmış cehennem tehdidine dair bütün rivayetlerin durumu budur. (1/68) Bütün bu gibi günahlar ile ilgili yapılmış tehditler hakkında bu kişinin cezası budur, bu cezayı görebilir de, affedilebilir de. Ayrıca cezalandırılıp da cehenneme konulacak olursa ebediyen orada bırakılmaz. Yüce Allah'ın lütuf ve rahmeti ile oradan çıkması kaçınılmazdır. Tevhid üzere ölmüş hiçbir kimse cehennem ateşinde ebedi kalmaz. Bu ehl-i sünnet tarafından ittifakla kabul edilmiş temel bir kuraldır, Allah Teala'nın izniyle biraz sonra iman bölümünde bunun delilleri gelecektir. Yalan: Mezhebimize mensup kelam alimlerine göre bir şey hakkında gerçek durumunun hilafına -kasten ya da yanılarak- haber vermektir. Ehl-i sünnet mezhebine göre yalan budur. Mutezile ise bunun kastim olması şarttır, demişlerdir. Bu hadislerin hitap delili ise bizim lehimizedir çünkü Nebi (s.a.v.) yalanı kasten yapmakla kayıtlamış bulunmaktadır çünkü yalan söylemek kasten de olabilir, yanılarak da olabilir. Bununla birlikte icma' ve Kitap ve Sünnette meşhur olan naslar unutanın ve yanlışlık yapanın günah kazanmasının söz konusu olmadığı hususunda birbiriyle uyumlu ve biri diğerini güçlendirecek şekilde gelmiş bulunmaktadır. Buna göre Nebi (s.a.v.) eğer mutlak olarak yalan söylemeyi söz konusu etmiş olsaydı, unutanın da aynı şekilde günahkar olacağı düşünülebilirdi. Bundan dolayı bunu (kasti olmak) ile kayıtlamış bulunmaktadır. Mutlak olarak gelmiş rivayetler de kasti olmakla kayıtlanarak gelmiş bulunan rivayetlere göre yorumlanır. Allah en iyi bilendir. Hadisten Çıkan Sonuçlar Şunu da bilelim ki bu hadis çeşitli faydalı hususları ve birtakım kuralları kapsamak:adır: 1- Ehl-i sünnetin, yalan, bir şey hakkında bulunduğu durumun hilafına -kasten olsun, yanılarak olsun- haber vermeyi kapsar şeklindeki kuralını tespit etmektedir. 2- Nebi (s.a.v.) adına yalan söylemek, büyük çapta bir haramdır ve bu pek büyük bir hayasızlık ve helak edici büyük bir günahtır. Bununla birlikte böyle bir yalan söylemeyi helal kabul etmedikçe bundan dolayı kişi kafir olmaz. Çeşitli taifelere mensup ilim adamlarının meşhur kanaati budur. Mezhebimiz (Şafii) mensubu imamlarından birisi olan İmamu'l-Harameyn Ebu'l-Meali'nin babası Şeyh Ebu Muhammed el-Cuveyni şöyle diyor: Bir kimse Nebi (s.a.v.) aleyhine kasten yalan uydurmak ile kafir olur. İmamu'l-Harameyn babasının bu görüşünü nakletmekte ve derslerinde: Kasten RasuluIlah (s.a.v.) adına yalan uyduran kimse kafir olur ve kanının akıtılması hederdir, dediğini nakletmektedir. Bununla birlikte İmamu'l-Harameyn bu görüşün zayıf olduğunu belirterek şunları söylemiştir: Bizim mezhep alimlerimizden böyle bir görüş ortaya atanı görmedim. Bu büyük bir yanlışlıktır, doğrusu da bizim az önce kaydettiğimiz cumhurun kanaatidir. Allah en iyi bilendir. Diğer taraftan bir tek hadiste dahi RasuluIlah (s.a.v.) adına kasten yalan söyleyen bir kimsenin fasık olduğuna hükmedilir ve bütün rivayetleri reddedilir, bütün rivayetlerinin delil gösterilmesi de artık batıl olur. Eğer tövbe eder de, samimi bir .şekilde tövbesine bağlı kalırsa ilim adamlarından bir topluluk -Ahmed b. Hanbel, Buhari'nin hocası ve İmam Şafii'nin arkadaşı Ebu Bekr el-Humeydi, Şafii mezhebimize mensup fukahadan aralarında usul ve fıkıh da ileri geçmiş muteber kimselerden olan Ebu Bekr esSayrafi'nin de bulunduğu- bir topluluk bu hususta tövbesinin herhangi bir etkisinin olmayacağını, ebediyen rivayetinin kabul edilmeyeceğini, aksine her zaman için cerh edilmiş bir ravi olarak kalmaya devam edeceğini söylemişlerdir. Hatta Ebu Bekr es-Sayrafi mutlak bir ifade kullanarak şöyle demiştir (1/69): Aleyhine tespit ettiğimiz bir yalan sebebiyle nakilcilerden haberini düşürüp, itibar etmediğimiz herbir kimsenin ortaya çıkacak herhangi bir tövbesi dolayısıyla haberini tekrar kabul etme cihetine gitmeyiz. Naklini zayıf kabul ettiğimiz bir kimsenin artık bundan sonra (rivayetini) kabul etmemiz mümkün değildir. İşte bu, rivayetin ve şahitliğin ayrıldığı hususlardandır. Ben bu kanaate sahip olanların lehine herhangi bir delil görmüş değilim. Bunun sebep olacağı fesadın büyüklüğü sebebiyle Nebi (s.a.v.) adına yalan uydurmaktan ileri derecede sakındırmak ve vebalinin ağırlığına dikkat çekmek maksadıyla söylendiği şeklinde yorumlanması mümkündür. Çünkü böyle bir şey kabul edilecek olursa kıyamet gününe kadar devamlı bir şeriat halini alır. Oysa başkasının adına yalan uydurmak ve şahitlikte yalan söylemek böyle değildir. Bunların sebep olacağı kötülük sınırlıdır, genel değildir. Derim ki: Bu imamların zikrettikleri bu kanaat zayıftır, şer'i temel kurallara aykırıdır. Tercih edilen ise böyle bir durumda bu kimsenin tövbesinin sahih olacağını kesin olarak kabul edip, bilinen şartları ile sahih bir şekilde tövbe ettiği ortaya çıktıktan sonra rivayetlerinin kabul edileceğidir. Sözkonusu bu şartlar ise masiyetten kesinlikle vazgeçmek, onu yaptığına pişman olmak ve bir daha o masiyete dönmemek üzere kesin karar vermektir. İşte şeriatın temel kurallarına paralel kanaat budur. Diğer taraftan kafir iken Müslüman olan kimsenin rivayetinin sahih olacağını icma ile kabul etmişlerdir. Esasen ashab-ı kiram'ın çoğunluğunun da vasfı bu idi. Yine böyle bir kimsenin şahitliğinin kabul edileceğini de icma ile kabul etmişlerdir. Bu hususta ise şahitlik ile rivayet arasında bir fark yoktur. Allah en iyi bilendir. 3- Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) adına yalan uydurmanın haram oluşu, ahkama dair olması ile teşvik, korkutma, öğütler ve buna benzer hüküm ihtiva etmemesi arasında bir fark yoktur. Bütün bu hallerde onun adına yalan uydurmak, icmaları muteber kabul edilen Müslüman ilim adamlarının icmaı ile büyük günahların en büyüklerinden, çirkin işlerin en çirkinlerinden haram bir iştir. Terğib ve Terhib (Teşvik ve korkutma) ile ilgili hadis uydurmanın caiz olduğu şeklindeki batıl bir kanaate sahip bulunan Kerramiye taifesinin kanaati ise bunun aksinedir. Kendilerinin zahid olduğunu ileri süren yahut onlar gibi cahillerin zahid olduğunu söyleyen pek çok bilgisiz kimse de bu hususta onların peşinden gitmiştir. Bu batıl kanaate sahip olmaya kendilerini iten ise hadisin bir rivayetinin "bu yolla saptırmak maksadıyla kasti olarak benim adıma yalan söyleyen kimse cehennemdeki yerine hazırlansın" diye rivayet edilmiş olmasıdır. Bazıları da böyle bir yalan Nebi (s.a.v.)'in aleyhine değil, onun lehinedir demişlerdir fakat onların bu tutumları bu işleri ve bu şekildeki delil göstermeleri en ileri derecede bir bilgisizlik ve gafilliğin en son noktasıdır. Onların şeriatın temel kurallarından herhangi bir şey bilmeyecek kadar alabildiğine uzak olduklarının da en açık bir delilidir. Hatta bu kanaat sahipleri kendi sığ akıllarına ve gerçekten uzak ve bozuk zihinlerine yakışan pek çok muğalatadan oluşan birtakım sözler de bir araya getirip toplamışlar ve böylelikle aziz ve celil Allah'ın şu buyruğuna da muhalefet etmişlerdir: "Bilmediğin bir şeyin ardına düşme çünkü kulak, göz ve kalbin her biri ondan sorumludur." (İsra, 36) Diğer taraftan bunlar bu mütevatir hadislerin ayrıca yalan şahitliğin büyük bir günah olduğunu açıkça ifade eden meşhur hadislerin açık seçik ifadelerine, hal ve akd ehlinin icmaına muhalefet ettikleri gibi, herhangi bir kimse aleyhine yalan uydurmanın haramlığını ortaya koyan daha başka diğer kesin delillere de muhalefet etmişlerdir. Durum böyle iken sözü şeriat, kelamı vahiy olan bir kimse adına yalan uydurmanın hükmü ne olur? Ayrıca bir kimse onların söylediklerine bakacak olursa yüce Allah'a da iftira etmiş olduklarını görür çünkü yüce Allah: "O hevadan konuşmaz, o(nun sözü) ancak vahyedilen bir vahiydir." (Necm, 3-4) buyurmaktadır. En şaşırtıcı husus ise onların bu onun lehine bir yalandır demeleridir. Bu ise onların Arapçayı ve şeriatın hitap tarzını bilmediklerini göstermektedir çünkü bütün bunlar bu işi bilenlere göre onun aleyhine (onun adına) bir yalandır. Onların delil diye sarıldıkları hadise de ilim adamları çeşitli şekillerde cevap vermişlerdir. Bunların en güzeli ve en kısa olanları hadiste zikredilen "onunla insanları saptırmak için" şeklindeki fazlalıktır. Bu, hadis hafızlarının batıl olduğunu ittifakla kabul ettikleri ve hiçbir şekilde sahih olarak bilinmediğini ifade ettikleri batıl bir fazlalıktır. İkinci cevap ise Ebu Ca'fer Tahavi'nin verdiği cevaptır. Eğer bu ibare sahih dahi olsaydı, tekid için olurdu. Yüce Allah'ın: "İnsanları saptırmak için bir bilgiye dayanmaksızın Allah'a iftira eden kimseden daha zalim kim olabilir?" (En'am, 144) Üçüncü cevaba gelince "saptırmak için" anlamındaki buyruğun başına getirilen "lam" harfi ta'lil lam'ı değildir. Aksine bu lam akıbeti bildiren ve sonunda varılacak yeri anlatmak için kullanılan lam harfidir. Bunun da anlamı: Söylediği yalanın akıbeti ve varacağı nokta onunla insanları saptırmaktır şeklindedir. Yüce Allah'ın: "Sonra Firavun hanedanı onu aldılar çünkü sonunda onlara bir düşman, bir tasa olacaktı." (Kasas, 8) Gerek Kur'an-ı Kerim'de, gerek Arap dilinde bunun benzerleri sayılamayacak kadar çoktur. Buna göre hadisin anlamı da şöyle olur: Onun söylediği yalan sonunda saptırıcı olur. Özetle söyleyecek olursak onların bu kanaatleri ayrıca zikredilmeye değmeyecek kadar tutarsız, bunun püskürtülmesi için uğraşmayı gerektirmeyecek kadar önemsiz, çürütülmesine gerek olmayacak kadar da çürük ve bozuktur. 4- Uydurma hadisin uydurma olduğunu bilen yahut ağırlıklı kanaati ile uydurma olduğunu zanneden kimse tarafından rivayet edilmesi haramdır. Uydurma olduğunu bilen yahut zanneden bir kimse böyle bir hadisi rivayet edip de ravilerinin durumunu ve zayıflığını açıkça ortaya koymayan bir kimse de bu tehdidin kapsamına girer. Rasulullah (s.a.v.) adına yalan uyduranlar arasında sayılır. Yine buna daha önce geçen: "Kim benden yalan olduğunu gördüğü bir hadisi nakledecek olursa o yalancılardan birisidir" hadisi de delildir. Bundan dolayı ilim adamları şöyle demişlerdir: Bir hadis rivayet etmek yahut zikretmek isteyen bir kimsenin hadise bakması lazım. Eğer sahih ya da hasense Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu yahut şunu yaptı ya da buna benzer kat'i bir ifade kullanarak rivayet eder. Şayet hadis zayıf ise buyurdu, yaptı, emretti ya da yasakladı şeklindeki bir ifadeyi ya da buna benzer kesinlik anlatan herhangi bir ifadeyi kullanmayarak aksine ondan şu rivayet nakledilmiştir yahut ondan şu rivayet gelmiştir ya da rivayet edilmektedir, zikredilmektedir, nakledilmektedir, denilmektedir ya da bize ulaştığına göre ve benzeri bir ifade kullanmalıdır. Şanı yüce Allah en iyi bilendir. Yine ilim adamları şöyle demiştir: Hadis okuyan bir kimsenin nahv, lugat ve ravilerin isimlerini, onun söylemediği sözleri söylemiş gibi nakletmeyecek derecede bilmesi gerekir. Şayet hata olduğunu bildiği bir husus rivayet yoluyla sahih olarak nakledilmiş ise selef ve haleften büyük çoğunluğun kabul ettiği doğru kanaat, onun hadisi doğru şekliyle rivayet edeceği fakat kitapta bunu değiştirmeyeceği ancak haşiyede rivayette bu şekilde geldiğini ama doğru olanın farklı bir şekil olan şu şeklin olduğunu yazması ve rivayetin bulunduğu yerde bu hadiste bu şekilde vaki olmuştur yahut rivayetimizde böyledir ancak doğrusu da budur, demesi gerekir. Çünkü böyle bir yol izlemek, maslahata daha uygundur. Kendisi hatalı olduğuna inanmakla birlikte başkasının bildiği uygun bir açıklaması da bulunabilir. Şayet yazılı kitabın değiştirilmesi yolunu açacak olursa ehil olmayan kimseler de bu işe kalkışmak cesaretini gösterebilir. İlim adamları der ki: Hadis rivayet eden ve okuyan kimse, bir lafzı okumakta tereddüt gösterecek olup da onu şüphe ettiği bir surette okuyacak olursa, hemen onun akabinde "ev kema kal: yahut nasıl buyurduysa öyle" demesi gerekir. Allah en iyi bilendir. Bundan önceki fasıllarda bilgisi tam bir kimsenin mana yoluyla rivayet nakletmesinin caiz olup olmadığına dair görüş ayrılıklarını da zikretmiş bulunmaktayız. İlim adamları şöyle demişlerdir: Mana yoluyla rivayet nakleden kimsenin rivayeti naklettikten sonra: Ev kema kal, ev nahvu haza: yahut buyurduğu gibi ya da buna yakın demesi müstehaptır. Nitekim ashab ve onlardan sonra gelenler böyle yapmıştır. Allah en iyi bilendir. Zubeyr, Enes ve diğer sahabilerin (Allah onlardan razı olsun) Rasulullah (s.a.v.)'den rivayet nakletmekten ve ondan çokça rivayette bulunmaktan çekinmelerine gelince, yanlış yapmaktan ve unutmuş olmaktan korkmalarından dolayıdır. Yanlış yapan ve unutan bir kimsenin günahkar olması sözkonusu olmasa dahi bu hususta ihtiyatı elden bıraktığından ötürü kusurlu hareket edebilir ya da benzeri bir tutum ona nispet edilebilir. Unutan kimse ile ilgili birtakım şer'i hükümler de bulunmaktadır. Telef edilenlerin tazminatının ödenmesi, taharetin bozulması ve buna benzer bilinen hükümler gibi. Şanı yüce Allah en iyi bilendir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Ali b. Hucr es-Sa'dî de rivâyet etti. ki: Bize Ali b. Müshir rivâyet etti. (Dedik ki: Bize Muhammed b. Kays el-Esedî , Ali b. Rabıate'l Esedi (63) o da Muğiretü'bnü Şu'be'den o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadîsin bir benzerini haber verdi; ama: Şüphesiz ki benim üzerimden söylenen bir yalan, başka birinin üzerinden söylenen yalan gibi değildir.» cümlesini zikretmedi.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Ubeydullah b. Muâz el-Anberî rivâyet etti. ki) Bize babam rivâyet etti H. Muhammed b. el-Müsennâ da rivâyet etti. ki: Bize Abdurrahman b. Mehdi rivâyet etti. (Anberî'nin babasıyla İbn Mehdî) demişler ki: Bize Şu'be, Hubeyb b. Abdirrahmân'dan oda Hafs b. Âsım’dan o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Her işittiğini söylemek, insana yalan olarak yeter.” buyurdular

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Ebû-Tâhir Ahmed b. Amr b. Abdillâh b. Amr b. Şerh rivâyet etti. ki: Bize İbn Vehb haber verdi. Dedi ki: Bana Mâlik şunu söyledi: ol ki, her işittiğini söyleyen kimse selâmete eremez. Her işittiğini söyleyip dururken o ebediyyen İmâm da olamaz.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Muhammed b. el-Müsennâ dahi rivâyet etti. ki: Abdurrahman b. Mehdî'yi: adam işittiği şeylerin bazısından dilini tutmadıkça, kendisine uyulacak bir İmâm olamaz» derken işittim

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Muhammed b. Abdillah b. Numeyr ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. Dedilerki: bize Abdullah b. Yezid rivayet etdi. Dediki: Bana Saîd b. Ebi Eyyûb rivayet etti. Dediki: Bana Ebû Hâni, Ebu Osman Müslim b. Yesâr'dan O da Ebu Hureyre radiyallahu anh'den, o Rasuılullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den şöyle buyurduğunu nakletti: "Ümmetimin son zamanlarında sizlere sizin de, babalarınızın da duymadığı şeyleri anlatacak kimseler olacaktır. Onlardan olabildiği kadar uzak durunuz. "336 Yalnızca Müslim rivayet etmiştir. Tuhfetu'l-Eşraf

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Ebû Saîd el-Eşecc dahi rivâyet etti. ki: Bize Vekî' rivâyet etti. ki: Bize A'meş, Müseyyeb b. Râfi'den o da Âmir b. Abede'den naklen rivâyet etti. Âmir Şöyle dedi: dedi ki: şeytan insan kılığına girerek cemâate gelir de onlara yalandan hadîs söyler. Az sonra o cemâat dağılırlar. Onlardan bazısı: Bir adam dinledim; yüzünü tanıyorum ama adının ne olduğunu bilmiyorum; hadîs söylüyordu; der.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti. ki: Bize Abdurrazzâk rivâyet etti. ki: Bize Ma'mer, İbn Tâvûs'dan o da babasından, o da Abdullah b. Amr b. Âs'dan naklen haber verdi, Abdullah Şöyle dedi: deryada mahpus bir takım şeytanlar vardır. Onları Süleyman (aleyhis-selâm) bağlamıştır. Bunların çıkması ve insanlara Kur'ân (diye bir şeyler) okuması yakındır.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Muhammed b. Abbâd ile Saîd b. Amr el-Eş'asî hep beraber İbn Uyeyne'den rivâyet ettiler. Saîd dedi ki: Bize Süfyân, Hişâm b. Huceyr'den, o da Tâvus'dan naklen haber verdi. Tavus, Büşeyr b. Kâ'bı kasdederek ki: «Bu zât, İbn Abbâs'a geldi de ona hadîs rivâyet etmeğe başladı. Bunun üzerine İbn Abbâs kendisine: Filân ve filân hadîsi tekrarla! dedi. O da tekrarladı. Sonra yine ona hadîs rivâyet etti. İbn Abbâs yine: Filân ve filân hadîsi tekrar eyle! dedi. O da tekrar etti. Bu sefer İbn Abbâs'a hitaben: Bilmiyorum; acaba benim bütün hadîslerimi bildin de yalnız bunu mu tanımadın? Yoksa bütün hadîslerimi bilmedin de yalnız bunu mu tanıdın? dedi. Abbâs ona şu cevabı verdi: biz Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in üzerinden yalan uydurulmazken ondan hadîs rivâyet ederdik. Fakat insanlar hırçın deveye de uysal deveye de binmeğe başlayınca (yani insanlar iyi kötü demeyecek her mesleğe girmeye başlayınca) biz de ondan hadîs rivâyet etmekten vaz geçtik.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Muhammed b. Râfi'de rivâyet etti. ki: Bize Abdurrezzâk rivâyet etti. ki: Bize Ma'mer, İbn Tavûs'dan o da babasından, o da İbn Abbâs'dan naklen haber verdi. İbn Abbâs şöyle dedi: hadîsi ancak ve ancak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den bellenirken bellerdik. Ama sizler her boyayı boyamağa başlayalı heyhat!..»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Ebû Eyyûb Süleyman b. Ubeydillâh el-Gaylânî rivâyet etti. ki): Bize Ebû Âmir yânî el-Akadî rivâyet etti. ki): Bize Rabâh, Kays b. Sa'd'dan, oda Mücâhid'den naklen rivâyet etti. Mücâhid Şöyle dedi: Büşeyr el-Adevî İbn Abbâs'a geldi; ve hadîs rivâyet ederek: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) böyle buyurdu...» demeye başladı. İbn Abbâs ise onun hadîs rivâyetine kulak vermiyor; ona bakmıyordu. Bunun üzerine Büşeyr: İbn Abbâs! Aceb neden senin benim hadîsime kulak astığını görmüyorum! Ben sana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den hadîs okuyorum. Halbuki sen dinlemiyorsun? dedi. İbn Abbâs (radıyallahü anh) şu cevabı verdi: Bir zamanlar biz bir kimseyi: (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu...» derken işittik mi gözlerimiz hemen ona yönelir; ve kulaklarımızı ona verirdik. Vakta ki insanlar her boyayı boyamağa başladılar: artık biz de tanıdığımız şeylerden başkasını onlardan almaz olduk

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Hasen b. Alî el-Hulvânî rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Âdem rivâyet etti. ki): Bize İbn İdris, A'meş'den o da Ebû İshâk'dan naklen rivâyet etti. Ebû İshâk Şöyle dedi: Alî (radıyallahü anh)'dan sonra bu şeyleri îcâd ettikleri vakit Alî'nin arkadaşlarından bir zât: belâlarını versin! Ne kadar muhteşem bir ilmi ifsâd ettiler!...» dedi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Hasen b. Rabî rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Zeyd, Eyyûb'la Hişâm'den, onlar da Muhammed'din naklen rivâyet ettiler. bize; Fudayl, Hişâm'dan naklen rivâyet etti. ki: Bize de Mahled b. Hüseyin, Hişâm'dan, o da Muhammed b. Sîrîn'den naklen rivâyet etti. Muhammed Şöyle dedi: ki bu ilim dindir. Öyle ise dinînizi kimlerden aldığınıza dikkat edin!...»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Ebû Ca'fer Muhammed b. es-Sabbah rivâyet etti. ki: Bize îsmâîl b. Zekeriyya, Âsım el-Ahvel'den o da İbn Sîrin'den naklen rivâyet etti. İbn Şîrîn Şöyle dedi: isnadı sormazlardı . Fitne ortaya çıkınca: Bize râvilerinizin adlarını söyleyin, demeye başladılar. Şimdi ehl-i sünnete dikkat ediliyor ve onların hadîsleri kabul ediliyor; ehl-i bid'ata bakılıyor; onların hadîsleri kabul edilmiyor:

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Ebû Bekr b. en-Nadr b. Ebi'n-Nadr da rivâyet etti. Dedi ki; Bana Ebû'n-Nadr Hâşim b. el-Kâsım rivâyet etti. ki): Bize Büheyye'inin tilmizi Ebû Akil rivâyet etti. ki: Ben cl-Kasîm b. Ubeydillâh ile Yahya b. Saîd'in yanında oturuyordum. Bir ara Yahya, el-Kasime: Ebâ Muhammed, sana şu dîn umuruna dair bir şey sorulup da ondan sende bir bilgi ve sadra şifâ bir şey yahud bir ilim ve bir çıkar yol bulunmaması hakikaten senin gibi bir adam için pek büyük bir kabahattir.» dedi. el-Kâsım hemen: Nedenmiş? diye mukabele etti. Yahya: Çünkü sen ki hidâyet İmâmının, Ebû. Bekir'le Ömer'in oğlusun; dedi. el-Kasim ona şunu söyledi: için düşünen bir kimse nazarında benim bilgisiz konuşmam yahud mevsuk olmayan bir kimseden hadîs olmam bundan daha büyük bir kabahattir.» Râvi (Ebû Akîl): üzerine Yahya sustu. Artık ona cevap vermedi» dedi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Bişru'bnü'l-Hakem el-Abdî de rivâyet etti. ki: «Süfyan b. Uyeyne'yi şöyle derken işittim: Bana Büheyye'nin tilmizi Ebû Akîl'den naklen haber verdiklerine göre Abdullah b. Ömer'in oğullarından bazıları el-Kâsım'e bilmediği bir şey sormuşlar. Bunun üzerine Yahya b. Saîd ona Ömer'le İbn Ömeri kastederek: ben senin gibi bir zâtın — ki hidâyet İmâmının oğlu olduğun halde— sorulan bir şey hakkında ma'lûmatsız bulunmam cidden büyük bir kabahat sayarım» demiş. O da hemen şunları söylemiş: Allah ındinde ve Allah için düşünen bir kimse nazarına benim ilimsiz konuşmam yahud mevsuk olmayan bir râvîden haber nakletmem bundan daha büyük kabahattir . Râvî diyor ki: bunu konuşurken Ebû Akîl Yahya b. el-Mütevekkil ikisine de şâhid olmuştur

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Amr b. Ali Ebû Hafs dahi rivâyet etti. ki: «Yahya b. Saîd'i şunu söylerken işittim: Süfyan-ı Sevrî ile Şu'be'ye, Mâlik'e ve İbn üyeyne'ye sordum: Bir kimse hadîsde mevsuk olmaz da, birisi onun hakkında bana sual sorarsa ne yapmalıyım? dedim. «Onun mevsuk olmadığım haber ver!» dediler

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Merv halkından Muhammed b. Abdillâh b. Kuhzâz da rivâyet etti. ki: Bana Adlî b. Hüseyn b. Vâkıd haber verdi. ki: b. el-Mubârek şunları söyledi: Süfyan-ı Sevrî'ye- dedim ki: Şüphesiz Abbâd b. Kesîr, hâlini (zayıf olduğunu) bildiğin bir kimsedir. Hadîs rivâyet ettiği zaman yüksekten atar. Şu halde halka: ondan hadîs almayın, dememi münasib görür müsün?» Süfyan: Hay hay!, cevabını verdi. Abdullah dedi ki: zamandan beri, bulunduğum bir meclisde Abbâd'in sözü geçti mi, dîni hususunda onu över; fakat: ondan hadîs almayın derim.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Yine Muhammed (İbn Kuhzâz) şunları söyledi: Bize Abdullah b. Osman rivâyet etti. ki: Babam şunu söyledi: b. el-Mubârek dedi ki: «Şu'be'ye vardım da (bana): Şu Abbâd b. Kesir var ya, ondan korunuverin! dedi.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana el-Fadl b. Sehl de rivâyet etti. ki: Muallâ er-Râzı'ye, Abbâd’ın kendisinden hadîs rivâyet ettiği Muhammed b. Saîd'i sordum. O da bana Îsâ b. Yunus'dan naklen haber verdi, Îsâ Şöyle dedi: onun yanında bulunduğu bir sırada ben de onun kapısında idim. Süfyân çıktığı zaman ona Muhammed'i sordum. Bana onun yalancı olduğunu haber verdi.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

İbn Kuhzaz dedi ki: Vehb b. Zem'a'yı da Süfyan b. Abdülmelik'ten naklen şunları söylerken işittim: ki: «Abdullah yani ibnü'l -Mübarek: Ben (dirhem mikdârı kan) hadîsinin râvîsi Ravh b. Gutayf'ı gördüm de bir yerde yanına oturdum. Ama arkadaşlarım onun hadîsini beğenmedikleri için, beni onunla beraber otururken görürler diye onlardan utanmaya başladım.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana İbn Kuhzâz rivâyet etti. ki: Vehb'den dinledim, Süfyan'dan o da İbn'l-Mubârek'den naklen şöyle diyordu: İbn'l-Mubârek ki: , doğru söyleyen bir zattır. Lâkin her gelenden gidenden (yani sikadan ve zayıftan) hadîs alır.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Kuteybetü İbn Saîd rivâyet etti. ki): Bana Cerîr, Mugîra'dan o da Şa'bî'den naklen rivâyet etti. Şa'bî: «Bana el-Hârisü’l-A'ver el-Hemdânî rivâyet eyledi. Ama o bir yalancı idi.» demiş

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Ebû Âmir Abdullah b. Berrâd el-Eş'arî rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme , Mufaddıl'dan o da Mugîra'dan naklen rivâyet eyledi. ki: Şa'biyi: «Bana el-Hârisü'l - A'ver rivâyet etti.» derken işittim. Halbuki kendisi onun yalancılardan biri olduğuna şehâdet eylerdi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, Muğîra’dan o da İbrahim'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Alkame: Ben Kur'ânı iki senede okudum, dedi. Bunun üzerine el-Hâris: Kur'ân kolaydır. Vahîy daha zordur, dedi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Haccac b. eş-Şâir de rivâyet etti. ki) Bize Ahmed yani İbn-i Yûnus rivâyet etti. ki): Bize Zaide, el-A'meş'den o da İbrahim'den naklen rivâyet ettiğine göre el-Hâris şöyle dedi: Kur'ân'ı üç sonede, vahyi ise İki senede öğrendim.» Yahut «Vahyi üç senede, Kur'ân'ı iki senede öğrendim.» demiş

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Haccâc rivâyet etti. Dedi ki, bana Ahmed (ki İbn Yunus’dur) rivâyet etti. ki): Bize Zâide, Mansur'la el-Mugîra'dan onlar da İbrahim'den naklen, el-Hâris'in itham olunduğunu rivâyet etti

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivâyet etti. (Dedi ki): Bize Cerîr, Hamze-tü'z Zeyyât'dan naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: el-Hâris'den bir şey işitti. Bunun üzerine kendisine: şu kapıda otur (da beni bekle) dedi. Mürra hemen içeriye dalarak kılıcını aldı. Fakat el-Hâris işin fenaya varacağını sezerek hemen oradan defoldu

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Ubeydullah b. Saîd rivâyel etti. ki): Bize Abdurrahman yani İbn Mehdi rivâyet etti. ki): Bize Hammâd b. Zeyd, İbn Avn'dan naklen rivâyet eyledi. İbn Avn Şöyle dedi: bize: Saîd ile Ebû Abdirrahîm den sakının! Zira bunların ikisi de yalancıdır.» dedi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Ebû Kâmil El-Cahderî rivâyet etti. ki): Bize Hammâd (İbn Zeyd'dir) rivâyet etti. ki: Bize Âsim rivâyet etti; ve şöyle dedi: Biz yetişkin delikanlılarken Ebû Abdirrahman es-Sülemî ye gelirdik. Bize: Ebû'l-Ahvas'tan başka hikayecilerle düşüp kalkmayın! Hele Şakîk den sakının! derdi. Bu Şakîk haricilerin mezhebinde idi. Ama o Ebû Vâil değildir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Ebû Gassân Muhammed b. Amr er Râzî rivâyet etti. ki: Cerîr'i şöyle derken işittim: b. Yezîd el-Cu'fî ile görüştüm, fakat ondan hadîs yazmadım. (Zira) o rac'ata inanırdı.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize el-Hasenü'l-Hulvânî rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Âdem rivâyet etti. ki): Bize Mis'ar rivâyet etti. ki: b. Yezîd, ortaya attığı bid'atları çıkarmazdan önce bize hadîs rivâyet etmiştir.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Hasenü'l-Hulvânî dahi rivâyet etti. ki): Bize Ebû Yahya el-Hımmâni rivâyet etti. ki): Bize Kabîsa ile kardeşi rivâyet ettiler. İkisi de: el-Cerrâh b. Melih'i şunu söylerken işitmiştir: Bende hepsini Ebû Ca'ferden duyduğum, onunda Nebî (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklettiği yetmiş bin hadîs vardır; derken işittim

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Mansur,b. Ebî Müzâhim rivâyet etti. ki): Bize İbrahim b. Sard rivâyet etti. H. Muhammed b. Ca'fer b. Ziyad da rivâyet etti. ki): Bize İbrahim yani İbn Sa'd, İbn Şihâb'dan, o da Said b. el-Müseyyeb'den o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi. Ebû Hüreyre şunları söylemiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e amellerin hangisinin daha faziletli olduğu soruldu. imandır.» buyurdular. Soran zat: Sonra nedir? dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): yolunda cihaddır.» buyurdular. Soran: Ondan sonra nedir? dedi. Resûlüllah mebrurdur.» buyurdular. b. Ca'fer'in rivâyetinde ise: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) «Allaha ve Resûlüne İmandır.» buyurdu; denilmektedir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ile Muhammed b. Alâ' dahi rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Muâviye rivâyet etti. H. İshak'ta rivâyet etti. Dedi ki bize Îsâ b. Yunus haber verdi. Bunların ikisi birden A'meş'ten, o da Hakemden, o da Abdurrahman b. Ebi Leylâ'dan o da Ka'b b. Ucra'dan , o da Bilâl'dan naklen rivâyet etmişler ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mestleri ile sarığı üzerine mesh etmişler

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivayet etti. (Dediki): Bize Abde, Talhatübnü Yahya'dan, o da amcasından naklen rivayet etti. Demiş ki: Muâviyetü'bnü Ebî Süfyan'ın yanında idim. Derken müezzin onu namaza davete geldi. Bunun üzerine Muâviye; Ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i : «Müezzinler kıyamet gününde insanların en uzun boyunluları olacaklardır» buyururken işittim, dedi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{….} Bana bu hadîsi Ishak b. Mansur da rivayet etti. (Dediki): Bize Ebu Âmir haber verdi (Dediki): Bize Süfyan, Talhatü'bnü Yahya'dan, o da îsa b. Talha'dan naklen rivayet etti. îsa: Ben Muâviye'yi Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular diyerek bu hadisin mislini rivayet ederken dinledim, demiş

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Muhammed b. El-Müsennâ rivâyet etti. ki) Yahya b. Saîd, Hişâm'dan rivâyet etti. ki: Bana İbn Ebû Kesir, Ebû Seleme'den, o da Muaykîb'den naklen rivâyet etti ki: Ashâb Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e namaz içinde (taş) gidermeyi sormuşlar. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Bir defa'd ir» buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana bu hadîs'i Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîri'de rivâyet etti. ki) Bize Hâlid (ya'nî İbn'l - Haris) rivâyet etti. ki) Bize Hişâm bu isnâdla rivâyet etti. Ve bu hadîsde: «Bana Muaykîb rivâyet etti...» dedi. H

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize bu hadis'i Ebû Bekir b. Ebî Şeybe dahi rivâyet etti. ki) Bize Hasen b. Mûsâ rivâyet etti. ki) Bize Şeybân, Yahya'dan, o da Ebû Seleme'den naklen rivâyet etti. Ebû Seleme şöyle dedi: Bana Muaykîb rivâyet etti ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) secde edeceği yerdeki toprağı düzelten adam hakkında: bunu yapacaksan bari bir kere yap!» buyurmuşlar. hadîs'i Buhârî «Namaz» bahsinde; Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce dahi ayni bahisde muhtelif râ-vîlerden tahrîc etmişlerdir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Muhammed b. Râfi' ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. Abd (Bize haber verdi) tâbirini kullandı. İbn Râfi' ise: Bize Abdürrezzâk rivâyet etti, dedi. Abdürrezzâk: Bize Ma'mer, Zührî'den, o da İbn'l . Müseyyeb'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi; demiş. Ebû Hüreyre: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): şu sebzeden yerse sakın bizim mescidimize yaklaşmasın ve sarımsak kokusu ile bize eziyyet vermesin!» buyurdular; demiş

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Nasr b. Aliy El-Cehdamî rivâyet etti. ki): Bize Ebû Ahmed rivâyet etti. ki): Bize Hamzetü'z - Zeyyât, Hakem'den, o da Abdurrahmân b. Ebî Leylâ'dan, o da Kâ'b b. Ucra'dan, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuşlar: takım muakkibât vardır ki onlan söyleyen —yahut yapan— haybete uğramaz. (Bunlar) her namazın sonunda otuzüç tesbîh, otuzüç tahmîd ve otuzdört tekbîrden ibâretdir.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Cerîr, Umâretâ'bnü Ka'kaa’dan, o da Ebû Zür'a'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Ebû Hüreyfe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz için tekbîr aldığı vakit Kur'ân okumazdan Önce bir an sükût ederdi. Ben: Tâ Resûlüllah- Anam babam sana feda olsun şu tekbir ile kıraat arasındaki sükûtunu lütfen bana söyle; o esnada ne diyorsun?» dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Benimle, günahlarımın arasını mağrible, maşrık arası gibi ırak eyle! Yâ Rabb! Beni günahlarımdan beyaz elbisenin, kirden temizlendiği gibi temiz pâk eyle! Yâ Rabb! Beni günahlarımdan kar ile, su ile ve dolu ile yıka; derim» buyurdular

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Muhammed b. Hatim ile Ubeydullah b. Satd rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Yahya b. Saîd, Haccâc-ı Savvâf dan rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Ebî Kesîr, Ebû Seleme ile Abdullah b. Ebû Katâde'den, onlar da Ebû Katâde'den naklen rivâyet etti. Ebû Katâde şöyle dedi; Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ikaamet getirildiği zaman beni görmedikçe ayağa kalkmayın» buyurdular. İbn Hatim: «İkaamet getirildiği yahut ezan okunduğu zaman...» dedi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Süfyan b. Uyeyne, Ma'mer'den rivâyet etti. Bekir dedi ki: Bize İbn Uleyye dahi Haccâc b. Ebî Osman'dan) rivâyet etti. H. İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. ki): Bize İsâ b. Yûnus ve Abdurrazzak, Ma'mer'den naklen haber verdiler. dedi ki: Bize Velîd b. Müslim, Seyhan'dan naklen- haber verdi. Bu râvîlerin hepsi Yahya b. Ebî Kesîr'den, o da Abdullah b. Ebî Katâde'den, o da babasından, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etmişlerdir. Ma'mer ile Seyhan'ın hadislerini rivâyet ederken: çıktığımı görmedikçe (Kalkmayın)» ibaresini ziyâde etmişdir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize İshâk b. İbrâhim El - Hanzalî rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Âdem haber verdi. ki): Bize Fudayl b. Merzûk, Şakîk b. Ukbe'den, o da Berâ' b. Azib'den naklen rivâyet etti. BerT Şöyle dedi: Şu âyet (yani): ve ikindi namazına devam edin! âyet-i kerimesi İndi. Biz de onu Allah'ın dilediği kadar okuduk; sonra Allah, onu nesh etti. Müteakiben: ve orta namaza devam edîn!) âyet-i kerimesi nâzil oldu. üzerine Şakîk'in yanında oturan bir adam, Şakîk'a: Öyle ise bu orta namazı; ikindidir, dedi. Berâ': Ben onun nasıl nâzil olduğunu ve Allah'ın onu nasıl nesh ettiğini sana haber verdim; Allah bilir.» dedi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Müslim der ki: Bu hadîsi Eşcaî dahi, Süfyân-ı Sevr i'den, o da Esved b. Kays'dan, o da Şakîk b. Ukbe'den, o da Berâ' b. Azib'den naklen rivâyet etti. Berâ': «Biz o âyeti, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikde bir zaman okuduk» diyerek, Fudayl b. Merzûk'un hadîsi gibi rivâyetde bulunmuş. rivâyetlerin her biri, orta namazın ikindi olduğuna delâlet etmektedir. Yalnız Hazret-i. Âişe hadîsinde ikindi namazı orta namaz üzerine atfedilmişdir. Ma'tûf ile ma'tûfun aleyhin başka başka şeyler olmaı lâzım geldiğine bakarak Şâfiîyye ulemâsından Bazıları: «Orta namaz ikindi değildir.» demişlerse de, «Şazz kırâetle ihticâc edilemez; ona Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in hadîsi hükmü de verilemez. Çünkü bu kırâeti nakleden, onu Kur'ân diye nakletmişdir. Kur'ân ise ancak biricmâ' tevatürle sabit olur. Mezkûr kıraatin Kur'ân olduğu sübût bulmayınca hadîsliği de sabit olmaz.» diyerek Şafiî mezhebinin bunu kabul etmediğini beyân etmişdir. Vüstâ» yani orta namazdan murâd ne olduğu taa ashâb-ı kirâm zamanından beri ulemâ arasında ihtilaflı bir mes'eledir. Ashâb-ı kirâmdan Alîyyü'bnü Ebî Tâlib, İbn Mes'ûd, Ebû Eyyûb El-Ensârî, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbâs, Ebû Saîd-i Hudrîve Ebû Hüreyre (radıyallahü anhûm) hazerâtı ile Tabiînden Hasan-ı Basrî, İbrâhîm Nehaî, Katâde, Dahhâk, Kelbî ve Mukaatil, mezhep İmâmlarından Ebû Hanîfe, Ahmed b. Hanbel, Dâvûd-u Zahirî, İbnü'l-Münzir ve daha başkaları: «Orta namaz ikindidir.» demişlerdir. Tirmizî, sahabe ve onlardan sonra gelen ulemânın ekserisinin buna kaail olduğunu söyler. Mârûdî: «İmâm Şafiî'nin mezhebi de budur. Çünkü bu bâbdaki hadîsler sahîhdir. Şafiî'nin orta namaz sabah namazıdır; demesi ikindi hakkındaki sahîh hadisleri duymadığı içindir. Onu mezhebi hadîse tâbi olmakdır.» diyor. bir cemaata göre orta namazdan murâd sabah namazıdır. Bu kavil ashâb-ı kirâmdan Ömerü'bnü-'l-Hattâb, Muâz b. Cebel, Abdullah b. Abbâs, Abdullah b. Ömer ve Câbir (radıyallahü anhûm) ile Tabiînden Atâ', İkerime, Mücâhid, Rabî' b. Enes ve mezhep İmâmlarından Mâlik b. Enes ile İmâm Şafiî ve diğer Şafiîyye ulemâsından naklolunmuşdur. Yine ulemâdan bir taifeye göre; orta namazdan murâd öğledir. Onlar bu kavli Zeyd b. Sabit, Üsâme-tü'bnü Zeyd, Ebû Saîd-i Hudrî, Âişe ve Abdullah b. Şeddâd (radıyallahü anhûm) hazerâtından nakil etmişlerdir. Bir rivâyetde Ebû Hanîfe (rahimehüllah)'ın kavli de budur. Züeyb: «Orta namazdan murâd, akşamdır.» demiş, daha başkaları yatsı olduğunu söylemiş; bir takımları müphem olarak beş vakit namazdan biridir; demişlerdir. Hattâ Kâdi İyâz'in rivâyetine göre: «Orta namazdan murâd beş vaktin hepsidir.» diyenler olmuşdur. Cum'â namazı olduğunu iddia edenler de vardır. diyor ki: «Bu kavillerin içersinde sahîh iki kavil vardır. Onlar da ikindi ile sabandır. En sahih kavil, orta namazdan murâd ikindi ile sabahdır. En sahih kavil, orta namazdan murâd ikindi olduğunu bildiren rivâyetdir. Çünkü bu bâbdaki hadîsler sahîhdir...»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Hasenü’l-Hulvânî de rivâyet etti. ki): Bize Yezîd b. Harun rivâyet etti. ki): Bize, Hammâd b. Zeyd, Eyyûb'dan, o da Amr b. Dînâr'dan, o da Atâ' b. Yesâr'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadîsin mislini haber verdi. «Sonra ben Amra tesadüf ettim de, bu hadîsi bana rivâyette bulundu; Ama ref etmedi.» demiş. hadîs farz namaza ikaamet getirüdikden sonra, nafile namaza niyetlenmenin, memnu' olduğuna delildir. Bu hususta Revâtib denilen "beş vaktin sünnetleri ile sair nafile namazlar arasında fark yoktur. Cumhûr-u ulemâ ile Şafiî'nin mezhebi budur. Hazret-i Ömer (radıyallahü anh) ikaamet getirildikten sonra sünnet kılanları dövermiş. göre, sabah namazının sünnetini kılmayan bir kimse farzın ikinci rek'âtma yetişeceğini aklı keserse ikaarnetden sonra evvelâ sünneti kılar. İmâm Mâlik'den bir rivâyete göre sabah namazının sünnetini kılmayan kimse farzın ilk rek'âtma yetişeceğine; diğer rivâyette ikinci rek'âtma yetişeceğine aklı keserse sünneti mescid hâricinde kılar. Başka br rivâyete göre İmâm Mâlik bu meselede Şafiî ile beraberdir. Sevrîye göre farzın ilk rek'âtma yetişeceğini aklı keserse ikaametden sonra sünneti kılar. Bazıları sünnetin mescid hâricinde bir yerde kılınacağını, ikaamet getirildikten sonra mescidin içinde kümamıyacağını söylemişlerdir. râvîlerinden Hammâd'm: «Sonra Amr'a rastladım da bu hadîsi bana rivâyette bulundu; ama ref etmedi.» sözü, hadîsin sıh-hatına ve merfû' oluşuna zarar vermez. Çünkü râvîlerin ekserisi, onu merfû' olarak rivâyet etmişlerdir. «Bu hadîsin merfû' olan rivâyeti daha sahîhdir.» demişdir. başında gördüğümüz vecihle bir hadîsin merfû' olan rivâyeti, mevkuf rivâyetine tercih edilir. Velev ki merfû' olarak rivâyet edenlerin sayısı daha az olsun. Sahîh olan mezhep budur. Hammâd hadîsinde ise merfû' olarak rivâyet edenlerin sayısı daha çoktur. Binâenaleyh merfû' rivâyetin kabul edilmesi evleviyyette kalır. (sallallahü aleyhi ve sellem)’in: ikaamet getirildimi artık farz namazdan başka namaz yoktur.» sözünden murâd: namazın kemâli yani sevabı yokdur; demekdir. Yoksa kılman namaz sahîhdir, Çünkü böyle bir namazın kazasını emret-memişdir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize, bu hadîsi Muhammedü'bnü’l-Müsennâ ile İbn Beşşâr dahi rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize, Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize, Şu'be, Ebû Ishâk'dan bu isnâdla rivâyet etti. Şu kadar var ki, Mansûr'un hadîsi daha tamam ve daha uzundur. hadîsi Buhârî «Kitâbu't-Teheccüd» ile «Kitâbu't-Tevhîd» de; Ebû Dâvûd «Namaz» ve «Sünnet» bahislerinde, Tirmizî «Namaz» bahsinde; Nesâî «Kitâbu’l-Nuût» da; İbn Mâce de «Namaz» bahsinde tahrîc etmişlerdir. «Ebû Hüreyre hadîsi sahîh bir hadîsdir.» de-mişdir. buradaki rivâyetlerinden do anlaşılacağı vechle Teâlâ Hazretlerinin alt semâya nüzulü muhtelif şekillerde ifâde olunmuşdur. Birinci rivâyetde bunun gecenin son üçte biri kaldığı zaman, ikincide ilk üçte biri geçtiği zaman, üçüncüde yansı veya üçte ikisi geçtiği zaman, dördüncüde yarısında yahut son üçte birinde, beşincide ilk üçte biri geçtiği zaman vuku' bulduğu bildirilmektedir. Biribirine muarız görünen bu rivâyetlerin arası şöyle bulunmuşdur. Muhaddisinden Tirmizî gibi bazıları birinci rivâyeti tercih etmiş; ve bu rivâyet için esah tâbirini kullanmışdır. Rivâyetlerden biri esâh olunca, diğerleri sahih olarak kalır. Binâenaleyh hepsi doğrudur. İyâz tercih ettiği rivâyet hakkında: «Sahih» tâbirini kullanmışdır. Bu tâbir, geri kalan rivâyetlerin zayıf olmasını iktizâ eder. Ancak Nevevî (631-676) hadîsin muhtelif rivâyetlerini İmâm Müslim'in sahih senedlerle tahrîc ettiğini söyliyerek Kâdı’nın sözünü reddetmişdir. Nevevî'ye göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bu rivâyetlerdeki vakitlerin birini bir def â, diğerini de başka bir def'â söylemiş olmasını; Ebû Hüreyre'nin bunların hepsini işiterek nakletmiş olmasını muhtemel görmektedir. bu hadîsi tahrîc ettikden sonra bu bâbda Alîyü'-bnü Ebî Tâlib, Ebû Saîd-i Hudrî, Rifâatü'l-Cühenî, Cübeyrü'bnü Mut'im, İbn Mes'ûd, Ebû'd-Derdâ' ve Osman b. Ebî'l-Âs bunlardan maada Câbir b. Abdi İlâh, Ubâdetü'bnü's- Sâmit, Ukbetü'bnü Âmir, Amru'bnü Anbese, Ebû'l-Hattâb, Ebû Bekr-i Sıddîk, Enes b. Mâlik, Ebû Mûse'l-Eş'arî, Muâz b. Cebel, Ebû Sa'lebe, Âige, ,İbn Abbâs ve diğer ashâb-ı kirâm'dan da rivâyetler bulunduğunu söylemiş, bunların hadîslerini şöyle sıralamışdır:

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe İle İbn Ebî Ömer rivi ettiler. Ebû Bekir dedi ki: Bize Süfyânü'bnü Uyeyne rivâyet etti. (di ki): Bize, Eyyûb rivâyet etti. ki: Ben, Atâ'dan dinledim dedi İbn Abbâs'ı şöyle derken işittim: (sallallahü aleyhi ve sellem)’e şehâdet ederim ki, » dileri bayram namazını hutbeden önce kıldı, sonra hutbe okudu. Mütakiben hutbeyi kadınlara işittiremediğini düşünerek, onların yanına geldi. Kendilerine va'z-u nasîhatda bulundu ve sadaka vermelerini emretti. Bilâl elbisesini açmış, bekliyordu. Derken kadınlar yüzük, halka ve kıymetli şeylerini atmaya başladılar.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe İle İbn Ebî Ömer rivi ettiler. Ebû Bekir dedi ki: Bize Süfyânü'bnü Uyeyne rivâyet etti. (di ki): Bize, Eyyûb rivâyet etti. ki: Ben, Atâ'dan dinledim dedi İbn Abbâs'ı şöyle derken işittim: (sallallahü aleyhi ve sellem)’e şehâdet ederim ki, » dileri bayram namazını hutbeden önce kıldı, sonra hutbe okudu. Mütakiben hutbeyi kadınlara işittiremediğini düşünerek, onların yanına geldi. Kendilerine va'z-u nasîhatda bulundu ve sadaka vermelerini emretti. Bilâl elbisesini açmış, bekliyordu. Derken kadınlar yüzük, halka ve kıymetli şeylerini atmaya başladılar.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şube, Adiyye'den, o da Saîdü'bnü Cübeyr'den, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kurban veya Ramazan bayramı günü (namazgaha) çıkarak iki rekat namaz kılmış. Bu namazdan önce ve sonra hiç bir namaz kılmamış. Sonra maiyyetinde Bilâl olduğu hâlde kadınların yanına gelerek, onlara sadaka vermelerini emir buyurmuş. Bunun üzerine kadınlardan bâzısı halkasını, bâzısı da gerdanlığım atmaya başlamış

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şube, Adiyye'den, o da Saîdü'bnü Cübeyr'den, o da İbn Abbâs'dan naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kurban veya Ramazan bayramı günü (namazgaha) çıkarak iki rekat namaz kılmış. Bu namazdan önce ve sonra hiç bir namaz kılmamış. Sonra maiyyetinde Bilâl olduğu hâlde kadınların yanına gelerek, onlara sadaka vermelerini emir buyurmuş. Bunun üzerine kadınlardan bâzısı halkasını, bâzısı da gerdanlığım atmaya başlamış

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Üsâme, Hişâm'dan, o da Fâtıme'den, o da Esmâ'dan naklen rivâyet etti. Esma şöyle dedi: Âişe'ye geldim. Bir de baktım halk ayakta! Âişe de namaz kılıyor. Bu insanlara ne oluyor? dedim... hadisi İbn Nümeyr'in Hişâm'dan rivâyet ettiği hadis gibi anlattı

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe ile Ebû Küreyb rivâyet ettiler. Dediler ki: Bize Ebû Üsâme, Hişâm'dan, o da Fâtıme'den, o da Esmâ'dan naklen rivâyet etti. Esma şöyle dedi: Âişe'ye geldim. Bir de baktım halk ayakta! Âişe de namaz kılıyor. Bu insanlara ne oluyor? dedim... hadisi İbn Nümeyr'in Hişâm'dan rivâyet ettiği hadis gibi anlattı

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana, bu hadîsi Ebû Bekir b. Hallâd-ı Bâhili de rivâyet etti. ki): Bize Yahya yani Kattan rivâyet etti. ki): Bize Süfyân rivâyet etti. ki): Bana Habîb bu isnâdla rivâyette bulundu. Ve: «Tarumar etmediğin hiç bir suret bırakmayasın.» dedi. düzeltmekten murâd: Pek fazla yükseltmeyip, bir karış kadar yerden kaldırmaktır. göre: Kabrin üzerini deve hörgücü gibi kamburlaştırmak müstehabdır. Zira Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in kabri bu şekilde tesviye edilmiştir. Ekseri ulemânın ve İmâm Mâlik'in mezhepleri de budur. diğer bâzı ulemâya göre: Kabrin üzerini kambur değil, tavan şeklinde düz yapmak müsıehabdır. hadisdeki timsâl ve suretlerden murâd: Canlıların heykel ve suretleridir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Kuteybetü'bnü Saîd rivayet etti. (Dediki): Bize Ya'kûb —ki İbni Abdirrahmân El-Kaari'dir.—, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hureyre'den naklen rivayet etti ki, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) «Mal çoğalıp, kapıdan taşmadıkça kıyamet kopmıyacaktır. O derecede ki: Bir adam malının zekâtını çıkaracak fakat onu kabul edecek hiç bir kimse bulamıyacak; Hatta Arabistan çayırlıklara ve nehirler akan yerlere dönecek» buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Muhammed b. Hatim ile Abd b. Humeyd, ikisi birden Muhammed b. Bekir'den rivâyet ettiler. Abd ki): Bize, Muhammed haber verdi. ki): Bize İbn Cüreyc haber verdi, ki): Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi. O da Câbir b. Abdillah (radıyallahü anhüma)'ya ihram yeri sorulurken işitmiş. Ebû'z-Zübeyr: demiş, zannederim hadîsi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ref etti de: ihram yeri Zü'l-Huleyfe'dir, öteki yol Cuhfe'dir; Iraklıların ihram yeri Zat-ı ırk, Necidlilerin ihram yeri Karn, Yemenlilerin ihram yeri de Yelemlem'den muteberdir.» demiştir. diyor ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) tâyin etmiştir.» diyenlerin delili bu hadîstir. Ancak Câbir (radıyallahü anh) hadîsi (sallallahü aleyhi ve sellem)'e kati surette ref etmediği için sabit değildir. Darakutnî'nin (Bu hadîs zayıftır. Çünkü Irak, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında henüz fethedilmemişti.) demesine gelince, hadîsi zayıf addetmekte sözü haklıdır. Fakat onun zayıf olduğuna Irak’ın fethedilmemesiyle istidlalde bulunması fasittir. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in ilerde fethedileceğini bilerek onu haber vermesi ve bunun Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in mucizelerinden biri olması imkânsız değildir...» bundan sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in istikbâle ait birçok şeyleri haber verdiğini beyân etmiş, bu babda zikretmediği birçok hajdîsler bulunduğunu söylemiştir. Cuhfe'nin eski adıdır. Nevevî'nin beyânına göre haccın mekân itibarı ile mikaatları olduğu gibi, zaman itibariyle de mikaatları vardır. Zaman itibariyle mikaatları (yani haccın vakti) Şevval, Zi'l-Ka'de ve Zi'l-Hicce'nin on günüdür. vakitler dışında hacc için ihramlanmak caiz değildir. Yalnız ömre yapılabilir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Ubeydullah b. Ömer El-Kavârîrî rivayet etti. (De­diki): Bize Abdüla'lâ b. Abdil'a'lâ rivayet etti. (Dediki): Bize Dâvûdj Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet etti. Ebû Saîd şöyle demiş: «Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile birlikte hacc için avazımızın çıktığı kadar yüksek sesle telbiye getirerek yola çıktık. Mekke'ye vardığımız zaman bize bu haccı, Umre'ye tebdil etmemizi yalnız hedy götürenlerin bundan müstesna olduğunu emir buyurdu. Terviye günü gelip de Mina'yâ gitmek istediğimiz vakit hacc için telbiye getirdik. İzah 1248 de

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Yâhyâ b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Hti-seyn, Yahya b. Ebî İshâk ile Abdülazîz b. Suhayb ve Humeyd'den naklen haber verdi ki, bu zevat Enes' (radıyallahü anh)'ı şöyle derken işitmişler: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i ömre ile haccın ikisine birden: «Ömre İle hacc için Lebbeyk; ömre İle hacc için Lebbeyk! buyururken işittim.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Yâhyâ b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Hti-seyn, Yahya b. Ebî İshâk ile Abdülazîz b. Suhayb ve Humeyd'den naklen haber verdi ki, bu zevat Enes' (radıyallahü anh)'ı şöyle derken işitmişler: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i ömre ile haccın ikisine birden: «Ömre İle hacc için Lebbeyk; ömre İle hacc için Lebbeyk! buyururken işittim.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû'l-Ahvas, Husayn'dan, o da Kesir b. Müdrik'den, o da Abdurrahmân b. Yezîd'den naklen rivâyet etti. Abdurrahmân Şöyle dedi: Müzdelife'deyken Abdullah şunları söyledi: Ben kendisine Bakara sûresi indirilen zâtın bu makaamda: (Tekrar îcâbet sana yâ Rabbî! Tekrar îcâbet sanal) derken işittim. Bize Süreye b. Yûnus rivâyet etti. ki): Bize Hü-seyn rivâyet etti. ki): Bize Hüsayn, Kesir b. Müdrik-i Eşcai'den, o da Abdurrahmân b. Yezidden naklen haber verdi ki Abdullah, Müz-delife'den akın ettiği vakit tel biye getirmiş. (Bunu görünce) acaba bu adam bedevi midir? diyenler olmuş. Bunun üzerine Abdullah: Bu insanlar unuttular mı yoksa saptılar mı? Ben kendisine Bakara sûresi indirilen zâtı bu yerde: İcabet sana yâ Rabbî! Tekrar icabet sanal» buyururken işittim!» demiş

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû'l-Ahvas, Husayn'dan, o da Kesir b. Müdrik'den, o da Abdurrahmân b. Yezîd'den naklen rivâyet etti. Abdurrahmân Şöyle dedi: Müzdelife'deyken Abdullah şunları söyledi: Ben kendisine Bakara sûresi indirilen zâtın bu makaamda: (Tekrar îcâbet sana yâ Rabbî! Tekrar îcâbet sanal) derken işittim. Bize Süreye b. Yûnus rivâyet etti. ki): Bize Hü-seyn rivâyet etti. ki): Bize Hüsayn, Kesir b. Müdrik-i Eşcai'den, o da Abdurrahmân b. Yezidden naklen haber verdi ki Abdullah, Müz-delife'den akın ettiği vakit tel biye getirmiş. (Bunu görünce) acaba bu adam bedevi midir? diyenler olmuş. Bunun üzerine Abdullah: Bu insanlar unuttular mı yoksa saptılar mı? Ben kendisine Bakara sûresi indirilen zâtı bu yerde: İcabet sana yâ Rabbî! Tekrar icabet sanal» buyururken işittim!» demiş

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Süleyman b. Bilâl, Yahya b. Saîd'den naklen haber verdi. ki): Bana Adîyyü'bnü Sabit haber verdi. Ona, da Abdullah b. Yezîd El-Hat-mî rivâyet etmiş, ona da Ebû Eyyûb haber vermiş ki, kendisi veda hac cin da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte akşam ve yatsı namazlarını Müzdelife'de beraberce kılmış

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki): Bize Süleyman b. Bilâl, Yahya b. Saîd'den naklen haber verdi. ki): Bana Adîyyü'bnü Sabit haber verdi. Ona, da Abdullah b. Yezîd El-Hat-mî rivâyet etmiş, ona da Ebû Eyyûb haber vermiş ki, kendisi veda hac cin da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte akşam ve yatsı namazlarını Müzdelife'de beraberce kılmış

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Kuteybetu’bnu Said tahdis etti (Dediki:) Bize Leys tahdis etti H. Ve Bize Muhammed b. Rumh rivayet etti. (Dediki:) Bize Leys, İbn-i Şihab dan o da Ebi Seleme ve Urve’den ikiside Aişe r.a.’dan rivayet ettiler ve «Safiyye binti Huyey tavâf-ı ifâzayı yaptıktan sonra hayz gördü. Ben onun hayz hâlini Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e anlattım da Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): — O bizi yolumuzdan alıkoyacakmı ? buyurdu. Ben : — Yâ Resûlullah! O ifâsını yapmış ve beyti tavaf elmişdi. İfâzadan sonra hayız gördü dedim. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «Öyle ise yola revan olsun!» buyurdular

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Ebu't-Tahir ile Harmeletu'bnü Yahya ve Ahmed b. îsâ rivayet ettiler. Ahmed (bize rivayet etti). Ötekiler (bize haber verdi) tâbirlerini kullandılar. (Dedilerki): Bize Vehb haber verdi. (Dediki): Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan bu isnâdla haber verdi. Âişe Leys hadîsinde olduğu gibi : «Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Safiyye binti Huyeyy veda haccında temiz iken ifâzasını yaptıktan sonra hayzını gördü...» demiş

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{…} Bize Kuteybe yani İbni Saîd rivayet etti. (Dediki): Bize Leys rivayet etti. H. Bize Züheyr b. Harb da rivayet etti, (Dediki): Bize Süfyân rivayet etti. H. Bana Muhammedu'bnü'l-Mûsennâ dahî rivayet etti. (Dediki): Bize Abdü'l-Vehhâb rivayet etti. (Dediki): Bize Eyyûb rivayet etti, Bu râvilerin hepsi Abdurrahmân b. Kaasim'dan, o da babasından, o da Aişe'den naklen onun Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e Safiyye'nin hayız gördüğünü söylediğini Zührî'nin hadîsi mânâsında rivayet etmişlerdir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Abdullah b. Meslemete'bni Ka'neb rivayet etti. (Dediki): Bize Eflâh, Kaasim b. Muhammed'den, o da Âişe'den naklen rivayet etti. Âişe şöyle demiş : «Safiyye'nin tavafı ifâzayi yapmadan hayız göreceğinden korkuyorduk. Derken yanımıza Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gelerek: — Safiye bizi yolumuzdan alıkoyacakmı diye sordu. Biz: — O ifâzasını yaptı, dedik. — Öyleyse alıkoymayacak buyurdular

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (dediki); Mâlik'e, Abdullah b. Ebî Bekr'den dinlediğim, onun da babasından, onun da Amra binti Abdirrahmân'dan, onun da Âişe'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum. Âişe Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e : — Yâ Resûlallah! Safiyye binti Huyeyy hayz gördü, demiş. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) : — Galiba o bizi yolumuzdan alıkoyacak. Sizinle birlikte beyti tlvâf etmiş miydi? demiş. Oradakiler : — Hay hay etmişti! cevâbını vermişler. — Öyle ise yola çıksın! buyurmuşlar. SAYFANIN KALAN KISMININ TERCEMESİ VE MUHTEMEL İZAH BASKI HATASI SEBEBİYLE YOK

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Kuteybe yani İbn Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys rivâyet etti. H. Züheyr b. Harb da rivâyet etti, ki): Bize Süfyân rivâyet etti. H. Muhammedu'bnü'l-Mûsennâ dahi rivâyet etti. ki): Bize Abdü'l-Vehhâb rivâyet etti. ki): Bize Eyyûb rivâyet etti, Bu râvilerin hepsi Abdurrahmân b. Kâsım'dan, o da babasından, o da Âişe’den naklen onun Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e Safiyye'nin hayız gördüğünü söylediğini Zührî'nin hadîsi mânâsında rivâyet etmişlerdir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Abdullah b. Meslemete'bni Ka'neb rivâyet etti. ki): Bize Eflâh, Kâsım b. Muhammed'den, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. Âişe şöyle dedi: tavafı ifâzayi yapmadan hayız göreceğinden korkuyorduk. Derken yanımıza Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek: Safiye bizi yolumuzdan alıkoyacak mı diye sordu. Biz: O ifâzasım yaptı, dedik. Öyleyse alıkoymayacak buyurdular

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Yahya b. Yahya rivâyet etti. ki) ; Mâlik'e, Abdullah b. Ebî Bekr'den dinlediğim, onun da babasından, onun da Amra binti Abdirrahmân'dan, onun da Âişe'den naklen rivâyet ettiği şu hadîsi okudum. Âişe Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e: Ya Resûlallah! Safiyye binti Huyeyy hayz gördü, demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Galiba o bizi yolumuzdan alıkoyacak. Sizinle birlikte beyti tavâf etmiş miydi? demiş. Oradakiler: Hay hay etmişti! cevâbını vermişler. Öyle ise yola çıksın! buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Ahmed b. İbrahim Ed-Devrakî rivâyet etti. ki): Bize Abdûssamed rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Alâ' ile Süheyl'den babalarından, onlar da Ebû Hüreyre'den. o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet eyledi. H, bu hadisi Muhammed b. El-Müsenna da rivâyet etti. ki): Bize Abdûssamed rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, A'meş’den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyette bulundu. kadar var ki, bu râviler: «Kardeşinin pazarlığı ve kardeşinin dünürlüğü üzerine» tâbirlerini kullanmışlardır

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dediki): Bize Halid b. Abdillah, Mutarrif'ten, o da Âmir'den, o da Ebu Burde'den, o da Ebu Musa'dan naklen haber verdi. Ebu Musa şöyle demiş: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cariyesini âzâd edip de sonra onunla evlenen hakkında : — «O kimse için iki ecir vardır.» buyurdular

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize İshâk b. İbrahim el-Hanzalî ile Muhammed b. Ebî Ömer rivayet ettiler. Hadîsin lâfzını ikisi de birbirine yakın ifâde ettiler. İbni Ebî Ömer: (Bize rivayet etti) labîrini kullandı. İshâk ise: (Bize Abdürrezzâk haber verdi) dedi. Abdürrezzâk: Bize Ma'mer, Zührî'den, o da Ubeydullah b. Abdillâh b. Ebî Sevr'den, o da İbni Abbas'dan naklen haber verdi, demiş. İbni Abbâs şunları söylemiş : «Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in zevcelerinden, haklarında Allah Teâlâ'nın: (Eğer tevbe ederseniz kalpleriniz söz dinledi demektir.) [Tahrim 4] buyurduğu iki kadının kimler olduğunu Ömer'e sormayı arzu eder dururdum. Nihayet Örner hacc etti. Onunla birlikte ben de hacc ettim. Biraz yol aldıktan sonra Ömer saptı. Elimde su tulumu olduğu halde onunla birlikte ben de saptım. Kazay-i hacet etti; sonra yanıma geldi. Ellerine su döktüm; abdest aldı. (O zaman) : — Yâ Emîrelmü'minîn: Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in zevcelerinden kendilerine Allah (Azze ve Celle)'nin : (Eğer tevbe ederseniz kalpleriniz söz dinledi demektir} buyurduğu iki kadın kimlerdir? dedim. Ömer: — Şaşarım sana ey İbni Abbas Onlar Hafsa ile Aişe'dir; cevabını verdi. (Zührî demiş ki: Vallahi Ömer, İbni Abbâs'ın sorduğu suâlden hoşlanmamış, fakat gizlememiştir.) Bundan sonra Ömer, hadîsi rivayete başladı, dediki: — Biz, Kureyş cemaati kadınlara tahakküm eden bir kavim idik. Medine'ye geldiğimizde (orada) kadınları kendilerine tahakküm eden bir kavim bulduk. Az sonra bizim kadınlarımız da onların kadınlarından huy kapmağa başladılar. Benim evim Avâlî'deki Benî Ümeyye b. Zeyd kabilesinde idi. Bir gün karıma kızdım. Bir de baktım bana kafa tutuyor!.. Bana karşı söz söylemesini men'etüm. Kadın : — Benim sana karşılık vermemi neden men ediyorsun? Vallahi Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in zevceleri bile ona kafa tutuyorlar da (bâzan) biri bütün gün akşama kadar kendisini terkediyor, dedi. Bunun üzerine oradan giderek Hafsa'nın yanına girdim. Ve : ~— Sen Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e kafamı tutuyorsun? dedim. Hafsa : — Evet, cevâbını verdi. — Sizden biriniz onu bütün gün akşama kadar terk ediyor mu? diye sordum. (Yine) : — Evet, cevâbını verdi. Dedim ki: — Sizden bunu yapan muhakkak kendine yazık etmiştir. Biriniz Resul-i Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in gazabından dolayı Allah'ın kendisine gazâb etmeyeceğinden emîn olabiliyor mu? Şu halde böylesi helak olmuş demektir. Sen Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e kafa tutma, ondan bir şey isteme! Aklına geleni benden iste! Sakın ortağının Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) nezdinde senden daha güzel ve daha sevgili olması seni aldatmasın!» (Ömer burada Âişe'yi kasdetmiştir. Sözüne devamla) demiştir kî: — Benim Ensardan bir komşum vardı. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanına inmek hususunda onunla nevbetleşirdik. Bir gün o iner, bir gün ben inerdim. Bu suretle bâzan vahi haberini ve saireyi o bana getirir; bâzan da bunların mislini ben ona getirirdim. Aramızda: Gassânlılar bizimle harb etmek için atlarını nallatıyor; diye konuşurduk. Derken dostum Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanına indi. Sonra yatsı zamanında bana gelerek kapımı çaldı; ve bana seslendi. Yanına çıktım. — Büyük bir hâdise olmuş; dedi. Ben : — Ne o? Yoksa Gassânlılar mı gelmiş? diye sordum. — Hayır; ondan daha büyük ve uzun!.. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kadınlarını boşamış!.. dedi. — Yazık! Hafsa mahvoldu, dedim: Ben bunun olacağını biliyordum. Onun için sabah namazını kıldığım gibi elbisemi kuşandım; sonra aşağı inerek Hafsa'nın yanına girdim. Hafsa ağlıyordu. — Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sizi boşadı mı? diye sordum. — Bilmiyorum; işte kendisi! Şu yatak odasına çekilmiştir, dedi. Bunun üzerine onun siyah bir kölesinin yanına gelerek: — Ömer için izin iste! dedim. Köle hemen içeri girdi. Sonra benim yanıma çıkarak: — Ona senin geldiğini söyledim, ama ses çıkarmadı, dedi. Bunun üzerine oradan çekilerek minberin yanına gittim; oturdum. Bîr de ne göreyim! Onda bir cemaat oturuyorlar; bâzıları da ağlıyor!.. Biraz oturdum Sonra efkârım bana galebe çaldı; ve (tekrar) köleye gelerek: — Ömer için izin iste! dedim. Köle içeri girdi. Sonra benim yanıma çıkarak: — Ona senin geldiğini söyledim; ama ses çıkarmadı; dedi. Bunun üzerine geri döndüm. Az sonra baktım köle beni çağırıyor!.. — İçeri gir; sana izin verdiler! dedi. Artık içeri girdim. Ve Resûlullah'a selâm verdim. Baktım, dokuma bir hasır üzerine yaslanmış: hasır yan tarafında iz bırakmış. — Yâ Resûlâllah. kadınlarını boşadınmı? dedim. Başını bana doğru kaldırarak : «Hayır!» cevâbını verdi. Bunun üzerine ben şunları söyledim: -- Allah her şeyden büyüktür! Bizi bir görse idin yâ Resûlâllah! Biz Kureyş cemaati kadınlara tahakküm eden bir kavim idik. Medine'ye geldiğimizde (orada) kadınları kendilerine tahakküm eden bir kavim bulduk. Az sonra bizim kadınlarımız da onların kadınlarından huy kapmağa başladılar. Derken bir gün karıma kızdım. Bir de baktım, bana kafa tutuyor!.. Bana karşı söz söylemesini men' ettim. Kadın : ~ Benim sana karşılık vermemi neden men' ediyorsun? Vallahi Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in zevceleri bile ona kafa tutuyorlar da (bâzan) birisi bütün gün akşama kadar kendisini terk ediyor; dedi. — Onlardan bunu yapan muhakkak kendine yazık etmiştir; hiç biri Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in gazabından dolayı Allah'ın kendisine gazab etmeyeceğinden emin olabiliyor mu? O halde muhakkak helak olmuştur; dedim. Bunun üzerine Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) gülümsedi. Ben (sözüme devamla) dedim ki: — Yâ Resûlâllah, Hafsa'nın yanına girdim de (ona) şunları söyledim: Sakın ortağının Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) nezdinde senden daha güzel ve daha sevgili olması seni aldatmasın! Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir daha gülümsedi. (Bu arada) : — Seninle sohbet edebilir miyim yâ Resûlâllah? dedim. «Evet!» cevâbını verdi. Ben de oturdum. Müteakiben başımı kaldırarak içeriye bir göz gezdirdim. Vallahi içeride üç deriden başka göze dokunur bir şey göremedim. Ve: — Yâ Resûlâllah, Allah'a duâ et de ümmetine bol rızk ihsan eylesin. İranlılarla Romalılar Allah'a tapmadıkları halde onlara bol rızklar ihsan eylemiştir; dedim. Bunun üzerine doğrularak oturdu ve : «Sen şüphede misin ey Hattâb oğlu? Onlar iyi amellerinin karşılığı kendilerine dünya hayatında peşin verilen bir kavimdirler.» buyurdu. — Benîm için mağfiret dile yâ Resûlâllah, dedim. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) zevcelerine pek ziyade gücendiğinden bir ay yanlarına girmemeye yemîn etmişti. Nihayet Allah (Azze ve Celle) kendisini tekdir eyledi, İzah için buraya tıklayın

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{…} Bu hadîsi Zeyneb, annesi île Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Zeyneb'den, yahut Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in zevcelerinden birinden naklen rivayet etmiştir. İzah 1489 da

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Hüseyn b. Aliy el-Cu'fî, Zâide'den, o da Süleyman'dan, o da Ebû Sâlih’den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. kimse kendini âzâd edenlerin izni olmaksızın bir kavmi kendisine velî İttihâz ederse Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun! Kıyâmet gününde onun farz veya nafile hiç bir ibâdeti kabul edilmeyecektir.» buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana bu hadîsi Muhammed b. Hatim ile İbn Ebî Halef de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ravh b. Ubâde rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc rivâyet etti. ki): Bana Yahya b. Eyyûb haber verdi. Ona da Yezîd b. Habîb bu isnâdla Abdurrazzâk hadîsi gibi ihbarda bulunmuş. hadîsi Buhârî «CezâüVSayd» ve «Nüzûr» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Nüzûr»da tahrîc etmişlerdir. yapan kadın Hazret-i Ukbe'nin kız kardeşi Ümmü Hibbân binti Âmir'dir. Bir rivâyette bu kadının şişman olduğu, bu sebeple yürümek kendisine güç geldiği bildirilmiştir. Hadîsi muhtelif rivâyetleri vardır. Bunlardan birinde: emret de baş örtüsünü sarınsın, vasıtaya binsin ve üç gün oruç tutsun.» buyurulmuştur. Halbuki: Enes ve Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) rivâyetlerinde ihtiyara doğrudan doğruya hayvana binmesi emrolunuyor, bir şey istenmiyordu. Bu bâbta Nevevî şunları söylemiştir: «Birinci hadîs yürümekten âciz olanlara hamledilmiştir. Böylesi vasıtaya binebilir; ama kurban kesmesi îcâbeder. Ukbe'nin kız kardeşi hadîsin gelince: Onun mânâsı, yürümeye kudreti olduğu zaman yürüsün, yürüyemediği yahut çok yorulduğu zaman vâsıtaya binsin. Bunun da hayvan kesmesi îcabeder; demektir. söylediğimiz her iki surette de hayvan kesmesi İmâm Şafiî'nin râcıh olan kavlidir. Ulemâdan bir cemaat da buna kaildir. Şâfiî'nin ikinci kavline göre ihtiyara hayvan kesmek vâcîb değil, mus-tehaptır. Yalın ayak yürüme meselesinde mutlaka yalın ayak bulunması şart değildir; ayakkabı da giyebilir. Ukbe'nin kız kardeşi hadîsinin «Süneni Ebî Dâvûd»daki rivâyetinde kadının âciz kaldığı için hayvana bindiği bildirilmiştir...»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana bu hadîsi Muhammed b. Hatim ile İbn Ebî Halef de rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ravh b. Ubâde rivâyet etti. ki): Bize İbn Cüreyc rivâyet etti. ki): Bana Yahya b. Eyyûb haber verdi. Ona da Yezîd b. Habîb bu isnâdla Abdurrazzâk hadîsi gibi ihbarda bulunmuş. hadîsi Buhârî «CezâüVSayd» ve «Nüzûr» bahislerinde; Ebû Dâvûd «Nüzûr»da tahrîc etmişlerdir. yapan kadın Hazret-i Ukbe'nin kız kardeşi Ümmü Hibbân binti Âmir'dir. Bir rivâyette bu kadının şişman olduğu, bu sebeple yürümek kendisine güç geldiği bildirilmiştir. Hadîsi muhtelif rivâyetleri vardır. Bunlardan birinde: emret de baş örtüsünü sarınsın, vasıtaya binsin ve üç gün oruç tutsun.» buyurulmuştur. Halbuki: Enes ve Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) rivâyetlerinde ihtiyara doğrudan doğruya hayvana binmesi emrolunuyor, bir şey istenmiyordu. Bu bâbta Nevevî şunları söylemiştir: «Birinci hadîs yürümekten âciz olanlara hamledilmiştir. Böylesi vasıtaya binebilir; ama kurban kesmesi îcâbeder. Ukbe'nin kız kardeşi hadîsin gelince: Onun mânâsı, yürümeye kudreti olduğu zaman yürüsün, yürüyemediği yahut çok yorulduğu zaman vâsıtaya binsin. Bunun da hayvan kesmesi îcabeder; demektir. söylediğimiz her iki surette de hayvan kesmesi İmâm Şafiî'nin râcıh olan kavlidir. Ulemâdan bir cemaat da buna kaildir. Şâfiî'nin ikinci kavline göre ihtiyara hayvan kesmek vâcîb değil, mus-tehaptır. Yalın ayak yürüme meselesinde mutlaka yalın ayak bulunması şart değildir; ayakkabı da giyebilir. Ukbe'nin kız kardeşi hadîsinin «Süneni Ebî Dâvûd»daki rivâyetinde kadının âciz kaldığı için hayvana bindiği bildirilmiştir...»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{…} Bana Ebû't-Tâhir ile Harmele de rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize İbni Vehb haber verdi. (Dediki): Bana Yûnus hıaber verdi. H. Bana Amru'n-Nâkıd dahi rivayet etti. (Dediki): Bize Ya'kûb b. İbrahim b. Sa'd rivayet etti. (Dediki): Bize babam, Salih'den naklen rivayet etti. H. Bize Abd b. Humeyd de rivayet etti. (Dediki): Bize Abdürrazzâk, Ma'mer'den rivayet etti. Bu râvilerin hepsi Zührî'den bu isnâdla bu hadisin benzerini rivayet etmişlerdir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Ebû İshâk dedi ki: Bize de Hasen b. Bişr rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Nümeyr, Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den, o da İbn Ömer'den bu hadîsi, Leys'in Nâfi'den rivâyeti gibi rivâyet etti

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Ebû İshâk dedi ki: Bize de Hasen b. Bişr rivâyet etti. ki): Bize Abdullah b. Nümeyr, Ubeydullah'dan, o da Nâfi'den, o da İbn Ömer'den bu hadîsi, Leys'in Nâfi'den rivâyeti gibi rivâyet etti

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bu hadîsi bana Ubeydullah b. Muâz dahi rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be bu isnadla rivâyet etti. Ama: (sallallahü aleyhi ve sellem)'le baş başa kaldı.» demedi. hadîsi Buhârî «Fiten» ve «Menâkıbu'l-Ensâr» bahislerinde; Tirmizî «Fiten» de; Nesâî «Menâkıb» bahsinde muhtelif râvîlerden tahric etmişlerdir. Ensârînin «filânı vâlî tâyîn ettiğin gibi...» diyerek örnek gösterdiği zâtın Amr b. Âs (radıyallahü anh) olduğu söylenir. (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadîsde dahi gâibten haber vermek sureti ile mu'cize göstermiş; netice onun haber verdiği gibi çıkmıştır. Buradaki kayırmadan murâd vâlî ve âmirlerin kendilerine devletten mal kayırıp başkalarına vermemeleridir. Havzdan murâd: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in âhiretteki Havz-ı Kevseridir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bu hadîsi bana Ubeydullah b. Muâz dahi rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. ki): Bize Şu'be bu isnadla rivâyet etti. Ama: (sallallahü aleyhi ve sellem)'le baş başa kaldı.» demedi. hadîsi Buhârî «Fiten» ve «Menâkıbu'l-Ensâr» bahislerinde; Tirmizî «Fiten» de; Nesâî «Menâkıb» bahsinde muhtelif râvîlerden tahric etmişlerdir. Ensârînin «filânı vâlî tâyîn ettiğin gibi...» diyerek örnek gösterdiği zâtın Amr b. Âs (radıyallahü anh) olduğu söylenir. (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hadîsde dahi gâibten haber vermek sureti ile mu'cize göstermiş; netice onun haber verdiği gibi çıkmıştır. Buradaki kayırmadan murâd vâlî ve âmirlerin kendilerine devletten mal kayırıp başkalarına vermemeleridir. Havzdan murâd: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in âhiretteki Havz-ı Kevseridir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize bu hadîsi Ilânıid b. Ömer'de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Avâne, Tarık'dan, o da Saîd b. El-Müseyyeb'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ağaç yanında bey'-at edenlerdendi. Ertesi sene hacca gittik. Ama ağacın yeri bize gizli kaldı. Şayet sizin için belli ise sîz daha iyi bilirsiniz

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize bu hadîsi Ilânıid b. Ömer'de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Avâne, Tarık'dan, o da Saîd b. El-Müseyyeb'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ağaç yanında bey'-at edenlerdendi. Ertesi sene hacca gittik. Ama ağacın yeri bize gizli kaldı. Şayet sizin için belli ise sîz daha iyi bilirsiniz

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bu hadîsi bana İshâk b. Mansûr da rivâyet etti. ki): Bize Abdüssamed (yânı İbn Abdilvâris) haber verdi. ki): Babamı rivâyet ederken dinledim. ki): Bize El-Hüseyn, Yahya'dan rivtiyet etti. ki): Bana Mehrî'nin âzâdlısı Ebû Saîd rivâyet etti. ki): Bana Ebû Saîd El-Hudrî rivâyet etti ki, Resûlüllah bir müfreze göndermiş... yukarıki hadîs mânâsında rivâyette bulunmuştur

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bu hadîsi bana İshâk b. Mansûr da rivâyet etti. ki): Bize Abdüssamed (yânı İbn Abdilvâris) haber verdi. ki): Babamı rivâyet ederken dinledim. ki): Bize El-Hüseyn, Yahya'dan rivtiyet etti. ki): Bana Mehrî'nin âzâdlısı Ebû Saîd rivâyet etti. ki): Bana Ebû Saîd El-Hudrî rivâyet etti ki, Resûlüllah bir müfreze göndermiş... yukarıki hadîs mânâsında rivâyette bulunmuştur

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{…} Bu hadisi bana Yahya b. Habib dahi rivayet etti. (Dediki): Bize Ravh rivayet etti. (Dedi ki): Bize Şu'be bu isnadla rivayette bulundu

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Ebû Bekir b. Ebi Şeybe de rivayet etti. (Dediki): Bize Vekî', Süfyan'dan, o da Muharîb'den, o da Câbir'den naklen rivayet etti. Cabir şöyle demiş: ResûluIIah (Sallalldhu Aleyhi ve Sellem): Erkeğin seferden geceleyin gelerek ailesinin yanına dalmasını onların hıyanetini anlamak istemesini yahut kusurlarını araştırmasını yasak etti

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{…} Bu hadîsi bana Muhammed b. Müsenna da rivayet etti. (Dediki): Bize Abdurrahman rivayet etti. (Dediki): Bize Süfyan bu isnadla rivayette bulundu. Abdurrahman şöyle demiş : «Süfyan (onların hıyanetlerini anlamak istemesini yahut kusurlarını araştırmasını) cümlesini kasdederek burası hadisde var mıdır yok mudu; bilmiyorum dedi.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize yine Muhammed b. Müsenna rivayet etti. (Dediki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. H. -- Bize Ubeydullah b. Muaz da rivayet etti. (Dediki): Bize babam rivayet etti. (Her iki râvi demişler kî) bize Şu'be, Muharib'den, o da Cabir'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen Yoldan geceleyin gelmenin mekruh olduğunu rivayet etti. Ama «Onlaeın hıyanetlerini anlamak yahut kusurlarını araştırmak» kaydını zikretmedi. izah: Bu hadisin Enes rivayetini Buhari umre bahsinde; Nesâî «Işretû'n-Nisa»'da, Cabir rivayetini Buharî «Nikah, Buyu', istikraz, Cihad» ve «Şurut» bahislerinde kimi uzun kimi muhtasar olmak üzere tahric etmiştir. Hz. Cabir'in beraber bulunduğu sefer Tebük gazasıdır. Turuk: Geceleyin gelmek manasınadır. Kadının ustura kullanmasından murad kasık ve koltuklardaki kılları yok etmesidir. Bütün bu rivayetlerden anlaşılıyor ki; uzun zaman ailesinden uzak yaşayan kimsenin dönüşte geceleyin ansızın evine gelmesi mekruhtur. Fakat yakın bir yere gitmişde karısı gelmesini bekliyorsa evine gece dönmesinde beis yoktur. Keza askerde veya benzeri kalabalık bir cemaat içinde seferde bulunurda dönmeke oldukları ve şimdi şehre girecekleri haber verilirse, istediği zaman evine girmesinde beis yoktur. Çünkü ansızın geceleyin girmek evdekiler hazır olsun, telâşa düşmesinler diye yasak edilmiştir. Burada böyle bir telâş yoktur

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Müsennâ rivayet ettiler. (Dedilerki) : Bize Muhammed b. Fudayl rivayet etti. (Ebû Bekr, Ebû Sinan'dan dedi: İbn-i Müsennâ ise : Dırara b. Mürre'den, dedi.) O da Muharib'den, o dü İbn-i Büreyde'den, o da babasından naklen rivayet etmiştir. H. Bize Muhammed b. Abdillah b. Numeyr de rivayet etti. (Dediki): Bize Muhammed b. Fudayl rivayet etti. (Dediki): Bize Dırar b. Mürre Ebû Sinan, Muharib b. Disar'dan, o da Abdullah b. Büreyde'den, o da babasından naklen rivayet etti. Babası şöyle demiş: Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), «Ben sizi tulumdan başka kablardan nebiz içmekten nehy ettim. Artık bütün tulumlardan için ama sarhoşluk veren şey içmeyin!» buyurdular

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Haccâc b. Şair de rivayet etti. (Dediki): Bize Dahhâk b. Mahled, Süfyân'dan, o da Alkame b. Mersed'den, o da İbn-i Büreyde'den, o da babasından naklen rivayet etti ki, Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «Ben sizi kaplardan nehy ettim. Gerçekten kaplar —yahut kab— bir şeyi ne helâl kılar, ne haram! Her sarhoşluk veren şey haramdır.» buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Kuteybe b. Saîd ile İshâk b. İbrahim rivâyet ettiler. Lâfız Kuteybe'nindir. (Dediler ki): Bize Veki', Şube'den, o da Saîd b. Ebî Bürde'den, o da babasından, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Muâz b. Cebel'le beni Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Yemen'e gönderdi. Ben: Yâ Resûlüllah! Bizim memlekette bir içki vardır, ona bira derler. Arpadan yapılır. Bir içki de vardır ki, ona bit' derler. Baldan olur, dedim. Bunun üzerine: eden her şey haramdır.» buyurdular

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize bu hadîsi Ebû Küreyb ile Muhammed b. MÜsennâ da rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Ebû Muâviye A'meş'den, o da Ebû Hâzım'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen bu hadîsin mislini rivâyet ettiler. hadîsi Buhârî «Et'ıme» ve «Menâkıb» bahislerinde Ebû Dâvud ile İbn Mâce «Kitâbu'l-Et'ıme»'de; Tirmizî «Kitâbu'l-Birr»'de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. ayıplanması tuzu eksik, ekşisi fazla, fazla koyu, fazla duru ve pişmemiş gibi lâkırdılarla olur. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz her hususta olduğu gibi, yemek âdabı hususunda da örnekti. Gerçi bir hadîste Keler etini yemediğini görmüştük, fakat bu onu beğenmeyip burunladığı için değil, bu yemeği arzu etmediğini haber vermekti. Yoksa kendileri dünya nimetlerinin hiç birini ayıplamamışlardır

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Âdem ile Amr b. Muhammed rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Süfyân, Ss'âs b. Ebî'ş-Şa'sa'dan yukarkilerin isnadı ile rivâyette bulundu ve seksiz olarak: ifşa etmeyi emir ve altın yüzüğü yasak etti.» dedi. hadîsi Buhârî «Cenâiz» ve «Eşribe» bahislerinde tahrîc etmiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in emir buyurduğu yedi şeyin baziları sünnet, bazıları farzdır. Hasta dolaşmak, cenaze arkasından yürümek teşmit ibrar-ı kasem sünnettirler. Mazluma yardım farz-ı kifâye, verilen selâmı aîmak bir kişiye farz-ı ayn, cemaata farz-ı kifâyedir. Aksıran kimseye «Yerhamükellah» demektir. Ve sünnet-i kifâyedir. Bazılarının söylemesiyle diğerlerinden sakıt olur. Teşmitin şartı aksıran kimsenin «Elhamdülillah» dediğini işitmektir. Kasem: Yemini bâr çıkarmak yani bozmayıp yemin üzere devam etmektir. Yalnız yemini bozmamak için dinî, dünyevî bir zarar korkusu veya bir mefsedet bulunmaması şarttır. Öyle bir şey bulunursa yemin bozulur. Ve keffâret verilir. icabetten murâd düğün daveti gibi yemekli davetlerdir. Bu hususta «Velîme» bahsinde izahat vermiştik. ifşa etmek, onu yaymak, tanıdık olsun olmasın her din kar-leşine boî bol vermektir. Nitekim bir hadîste: tanımadığın herkese selâmı verirsin.» buyurulduğunu iman Jahsinde görmüştük. ilândan bulunan mahn kalabalık yerlerde tarifi kasdedildiğini lahî yerinde görmüştük. yastıkları kadınların kocalar için ipekten veya yünden dokudukları bir nevi ufak kilimdir. Bunu hassaten atın eğeri üzerine yayar-larmiş. İçerisini pamuk veya yapağı ile doldurdukları da olurmuş. O âdet acemlerden alınmadır. Ve ulemanın beyanına göre ipekten yapılırsa kullanılması erkeklere her zaman ve her yerde haramdır. İpekten yapılmadığı takdirde kullanılmasında beis yoktur. veya hadîs ulemasının kıraatine göre Kıss ipeklileri Mısır'da Kass denilen yerde dokunan çizgili ipek kumaşlarmış. Bu yer bugün harabedir. Kalın ipekli; Dîbac: İnce ve ibrişim ipeklidir. yüzük erkeklere bil icma haramdır. İpek elbise de öyledir. Ancak bazı müstesna hallerde ipek elbiseye cevaz verilmiştir ki, bunlar fıkıh kitaplarından Öğrenilebilir. Kadınlara altın yüzük ve ipeğin envai mubahtır. Bu hususta kadının evli olup olmaması, ihtiyarı genci, zengini fakiri müsavidir. Kâdî Iyâz bazı ulemadan ipeğin erkeklere de helâl olduğunu, İbn Zübeyr'den ise bilâkis hem kadınlara, hem erkeklere haram kılındığını, sonraları kadınlara mubah, erkeklere haram olduğuna icma akdedildiğini rivâyet etmiştir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Râvi diyor ki: Bunun üzerine ben Âişc'ye gelerek: Bu adam bana Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'n: «içinde köpek ve suret bulunan eve melekler girmez.» Buyurduğunu haber veriyor. Sen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in huını söylediğini işittin mî? dedim. (Âişe): Hayır! Velâkin onun yastığını gördüğüm bir şeyi anlatacağını. Onun bir gazaya çıktığını gördüm. Ve bir yaygı alarak onu kapıya örttüm. (Gazadan) geldiği vakit örtüyü gördü. Ben hoşlanmadığını yüzünden anladım. Derken Örtüyü çekerek kesti yahut parçaladı. Ve: bize taşları, toprakları giydirmemizi emretmedi.» buyurdu. Bunun üzerine biz de ondan iki yastık kestik ve ben içlerine lîf doldurdum. Ama bunu bana ayıb görmedi, dedi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize ismail b. İbrahim, Dâvud'dan, o da Azrâ'dan, o da Humeyd b. Abdirrahman'dan, o da Sa'd b. Hişâm'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bizim bir perdemiz vardı ki, içinde kuş resmi vardı. Biri içeri girdiği vakit onu karşısında bulurdu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: çevir! Çünkü ben her içeri girdiğimde onu görüyor, dünyayı hatırlıyorum.» buyurdu. kadifemiz vardı. Bunun çizgileri ipektir derdik ve onu giyerdik

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize ismail b. İbrahim, Dâvud'dan, o da Azrâ'dan, o da Humeyd b. Abdirrahman'dan, o da Sa'd b. Hişâm'dan, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Bizim bir perdemiz vardı ki, içinde kuş resmi vardı. Biri içeri girdiği vakit onu karşısında bulurdu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: çevir! Çünkü ben her içeri girdiğimde onu görüyor, dünyayı hatırlıyorum.» buyurdu. kadifemiz vardı. Bunun çizgileri ipektir derdik ve onu giyerdik

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{…} Bize Ebû Gassan EI-Mismaî ile Muhanınıed b. Müsennâ rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Muâz b. Hişâm rivayet etti. (Dediki): Bize babam, Katâde'den, o da Nadr b. Enes'den naklen rivayet ettiki: Bir adam İbni Abbâs'a gelmiş, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen yukarki hadîsin mislini söylemiş. İzah 2112 de

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Abdillah b. Numeyr ve Ebû Kureyb rivayet ettiler. Iüftzlari birbirine yakındır. (Dedilerki): Bize İbni Fudayl Umârâ'dan, o da Ebû Zür'a'dan naklen rivayet etti. Ebû Zür'a şöyle demiş: Ebû Hureyre ile birlikte Mervan'ın evine girdim. Ebû Hureyre orada suretler gördü. Ve şunları söyledi: Ben Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken işittim: «Allah (Azze ve Celle); Benim yarattığım gibi mahlûk yaratmaya kalkışan kimseden daha zâlim kim olabilir. Haydi bir zerre yaratsınlar. Yahut bir tane veya arpa tanesi yaratsınlar.» buyurdu

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{…} Bana bu hadîsi Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dediki): Bize Cerîr, Umâra'dan, o da Ebû Zûr'a'dan naklen rivayet edildi. (Şöyle demiş): Ben ve Ebû Hureyre Medine'de Saîd veya Mervan için yapılmakta olan bir eve girdik. Ebû Hureyre evde resim yapan bir ressam gördü. Ve : «Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu» diyerek yukarki hadîsin mislini rivayet etti. Ama: «Yahut bir arpa tanesi yaratsınlar» sözünü anmadı. İzah 2112 de

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dediki): Bize Hâlid b. Mâhled, Süleyman b, Bilâl'den, o da Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hureyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş): Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «içinde timsâller veya suretler bulunan eve melekler girmez.» buyurdular

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Saîd, Şu'be'den rivâyet etti. ki): Bana Hişâm b. Zeyd rivâyet etti. ki): Enes'i şunu söylerken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına bir deve ağılına girdik, kendisi koyun damgalıyordu, Râvi ki: Zannederim kulaklarından, dedi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Züheyr b. Harb da rivâyet etti. ki): Bize Yahya b. Saîd, Şu'be'den rivâyet etti. ki): Bana Hişâm b. Zeyd rivâyet etti. ki): Enes'i şunu söylerken işittim: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in yanına bir deve ağılına girdik, kendisi koyun damgalıyordu, Râvi ki: Zannederim kulaklarından, dedi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Zeyd b. Hubab, İbrahim b. Nâfi’den rivâyet etti. ki): Bana Hasen b. Müslim b. Yennak, Safiyye binti Şeybe'den, o da Âişe'den naklen haber verdi ki, Ensârdan bir kadın bir kızını evlendirmiş. Ve kız hasta olarak saçları dökülmüş. Derken kadın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Kocası onu istiyor. Saçlarını ekliyeyim mi? diye sormuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ekleyenlere lanet olundu.» buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Züheyr b. Harb rivâyet etti. ki): Bize Zeyd b. Hubab, İbrahim b. Nâfi’den rivâyet etti. ki): Bana Hasen b. Müslim b. Yennak, Safiyye binti Şeybe'den, o da Âişe'den naklen haber verdi ki, Ensârdan bir kadın bir kızını evlendirmiş. Ve kız hasta olarak saçları dökülmüş. Derken kadın Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Kocası onu istiyor. Saçlarını ekliyeyim mi? diye sormuş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ekleyenlere lanet olundu.» buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. H. Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Müsennâ da rîvâyei ettiler. Lâfız Züheyr'indir. (Dediler ki): Bize Yahya (bu zat Kattan'dır) Ubeydullah'dan rivâyet etti. ki): Bana Nâfi', İbn Ömer'den naklen haber verdi İd, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) saç ekleyenle ekletene, döğme yapanla yaptırana lanet buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize babam rivâyet etti. H. Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Müsennâ da rîvâyei ettiler. Lâfız Züheyr'indir. (Dediler ki): Bize Yahya (bu zat Kattan'dır) Ubeydullah'dan rivâyet etti. ki): Bana Nâfi', İbn Ömer'den naklen haber verdi İd, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) saç ekleyenle ekletene, döğme yapanla yaptırana lanet buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize İshâk b. İbrahim de rivâyet etti. ki): Bize Nadr b. Şümeyl ile Ebû Âmir El-Akedî rivâyet ettiler. H. Muhammed b. Müsenna dahi rivâyet etti. ki): Bana Vehb b. Cerir rivâyet etti. H. Abdurrahman b. Bişr de rivâyet etti. ki): Bize Behz rivâyet etti. Bu râvilerin hepsi Şu'be'den bu İsnadla rivâyette bulunmuşlardır. Onların hadisinde: bundan hoşlanmadı...» cümlesi vardır. hadîsi Buhârî ile Tirmizî «İsti'zan- bahsinde; Ebû Dâvud ile İbn Mâce «Kitâbu'l-Edeb»'de; Nesâî «Kitâ-bu’l-Yevm ve'de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Buhârî'nin rivâyetinde Hazret-i Câbir: «Babamın bir borcu hakkında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e geldim de kapıyı çaldım. «Kim o?» dedi. Ben!., diye cevap verdim. Bunun üzerine: «Ben!.. Ben!..» buyurdu. Galiba bundan hoşlanmadı.» demektedir. Ev sahibi: Kim o? dediği vakit, kapıdakinin kendisini bildirmeden sadece, ben!, demesini ulema kerih göçmüşlerdir. Delilleri bu hadîstir. Çünkü sadece ben!., demekten hiç bir fayda hasıl olmaz. Müphemlik devam eder. Bunu gidermek için kapıdakinin ismini ve tanınacak şekilde babasının, icab ederse dedesinin adlarını söylemesi gerekir. Ben filancayım! demekte de bir beis yoktur. Nitekim Ümmü Hâni, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yanına girmek istediği zaman: «Kim o?» denildikte: «Ben Ümmü Hâni'yim!» cevabını vermiştir. Sırf adını söylemekle kim olduğu anlaşılmazsa, ben filan hocayım, yahut filân hâkimim gibi kendisini tanıtacak unvanını söylemek de caizdir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bu hadîsi bize Ebû Küreyb de rivâyet etti. ki): Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize Hişam bu İsnadla rivâyette bulundu. Ve: vücudu bütün insanlardan uzun bir kadındı.» dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında da: «O akşam yemeği yiyordu.» dedi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bu hadîsi bize Ebû Küreyb de rivâyet etti. ki): Bize İbn Nümeyr rivâyet etti. ki): Bize Hişam bu İsnadla rivâyette bulundu. Ve: vücudu bütün insanlardan uzun bir kadındı.» dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında da: «O akşam yemeği yiyordu.» dedi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Ümmü Kays şöyle dedi: Onun yanına boğaz olup, ilaçladığım bir oğlumla girdim de: neden bu ilâcı vuruyorsunuz! Şu ûd-ı hindî'yi kullanın; çünkü onda yedi şifa vardır. Onlardan biri de Zâtü'l-Cenb'dir. Boğaz olmaya karşı burundan akıtılır Zâtü'l-Cenb'e karşı ağzın bir yanına sürülür.» buyurdular

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Hâcib b. Velid de rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Harb Zübeydî'den, o da Zührî'den naklen rivâyet etti. ki): Bana Sâlim b. Abdillah, İbn Ömer'den naklen haber verdi. İbn Ömer Şöyle dedi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i köpeklerin öldürülmesini emrederken işittim: köpekleri öldürün, iki çizgili yılanla ebteri de öldürün. Çünkü onlar gözü kapar ve gebelere çocuk düşürtürler.» buyuruyordu. ki: Biz bunu bu iki yılanın zehirlerinden zannediyoruz. Allah daha iyi bilir. şunu söylemiş: Abdullah b. Ömer dedi ki: Artık ben bir yılan gördüm mü onu öldürmeden bırakmaz oldum. Bir gün ben evlerde yaşayan yılanlardan birini kovalarken yanımdan Zeyd b. Hattâb yahut Ebû Lübâbe geçti. Ben (hâlâ) yılanı kovalıyordum. Yavaş ol yâ Abdellah! dedi. Ben: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onların öldürülmesini emir buyurdu, dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) evlerde yaşayanları öldürmekten nehıy buyurdu, dedi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Hâcib b. Velid de rivâyet etti. ki): Bize Muhammed b. Harb Zübeydî'den, o da Zührî'den naklen rivâyet etti. ki): Bana Sâlim b. Abdillah, İbn Ömer'den naklen haber verdi. İbn Ömer Şöyle dedi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i köpeklerin öldürülmesini emrederken işittim: köpekleri öldürün, iki çizgili yılanla ebteri de öldürün. Çünkü onlar gözü kapar ve gebelere çocuk düşürtürler.» buyuruyordu. ki: Biz bunu bu iki yılanın zehirlerinden zannediyoruz. Allah daha iyi bilir. şunu söylemiş: Abdullah b. Ömer dedi ki: Artık ben bir yılan gördüm mü onu öldürmeden bırakmaz oldum. Bir gün ben evlerde yaşayan yılanlardan birini kovalarken yanımdan Zeyd b. Hattâb yahut Ebû Lübâbe geçti. Ben (hâlâ) yılanı kovalıyordum. Yavaş ol yâ Abdellah! dedi. Ben: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onların öldürülmesini emir buyurdu, dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) evlerde yaşayanları öldürmekten nehıy buyurdu, dedi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Dâvûd b. Amr Ed-Dabbî rivâyet etti. ki): Bize Nâfi b. Ömer El-Cümahî, İbn Ebî Müleyke'den rivâyet etti. ki): Abdullah b. Amr b. Âs şunu söyledi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): havzım bir aylık yol mesâfesindedir. Onun köşeleri düzdür. Suyu gümüşten daha beyaz, kokucu miskden daha güzeldir. Bardakları gökyüzünün yıldızları gibidir. Ondan kim içerse bir daha ebediyyen susamaz.» buyurdular

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Ebû Gassân El-Mismaî ile Muhammed b. Müsennâ ve İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfızları birbirine yakındır. (Dediler ki): Bize Muâz (bu zât İbn Hişam'dır) rivâyet etti. ki): Bana babam Katade'den, o da Salim b. Ebi'l-Ca'd'dan, o da Ma'dân b. Ebi Talhate'l-Ya'merî'den, o da Sevban'dan naklen rivâyet etti ki: Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: havzımın kenarında Yemenliler için insanları koğacağım. Sopamla vuracağım. Hatta üzerlerine (su) sıçrayacak». havzın genişliği soruldu da: yerden Amman'a kadardır.» buyurdu. Suyu da soruldu: daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Ona gürül gürül iki oluk akar. Onu cennetten akıtırlar. Biri altından, diğeri gümüşdendir.» buyurdular

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Ebû Gassân El-Mismaî ile Muhammed b. Müsennâ ve İbn Beşşâr rivâyet ettiler. Lâfızları birbirine yakındır. (Dediler ki): Bize Muâz (bu zât İbn Hişam'dır) rivâyet etti. ki): Bana babam Katade'den, o da Salim b. Ebi'l-Ca'd'dan, o da Ma'dân b. Ebi Talhate'l-Ya'merî'den, o da Sevban'dan naklen rivâyet etti ki: Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: havzımın kenarında Yemenliler için insanları koğacağım. Sopamla vuracağım. Hatta üzerlerine (su) sıçrayacak». havzın genişliği soruldu da: yerden Amman'a kadardır.» buyurdu. Suyu da soruldu: daha beyaz, baldan daha tatlıdır. Ona gürül gürül iki oluk akar. Onu cennetten akıtırlar. Biri altından, diğeri gümüşdendir.» buyurdular

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Harmele b. Yahya rivayet etti. (Dediki): Bize İbni Vehb haber verdi. (Dediki): Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen haber verdi. Ona da Enes b. Mâlik rivayet etmiş ki: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'. «Havzımın mikdârı Eyle ile Yemen'deki San'a arası gibidir. Onda gökyüzünün yıldızları sayısınca ibrikler vardır.» buyurmuşlar. İzah 2305 te

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dediki): Bize Affân b. Müslim Es-Saffar rivayet etti. (Dediki): Bize Vüheyb rivayet etti. (Dediki): Abdü'l-Aziz b. Suhaybi rivayet ederken dinledim. (Dediki): Bize Enes b. Mâlik rivayet ettiki, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar : «Havuz başında benim yanıma bana sahâbilik etmiş kimselerden bir takım adamlar muhakkak geleceklerdir. Tâ ki onları gördüğüm ve bana arzolundukları zaman benden ayrılacaklar. Ben behemehal : — Ey Rabbim! Sahabeciklerim! Sahabeciklerim! diyeceğim. Bana da : — Hakikaten sen onların senden sonra ne icad ettiklerini bilmiyorsun! denilecektir.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{M-40} Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe ile Ali b. Hucr da rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Ali b. Müshir rivayet etti. H. Bize Ebû Kureyb dahî rivayet etti. (Dediki): Bize İbni Fudayl rivayet etti. Her iki râvi Muhtar b. Fulful'den, o da Enes'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den bu manâda rivayette bulunmuşlardır. O: «Kabları yıldızların saytsıncadır.» cümlesini de ziyade etmiştir. İzah 2305 te

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Âsim b. Nadr Et-Teymî ile Hüreym b. Abdü-A'Ia rivayet ettiler. .Lâfız Âsim'ındır. (Dedilerki): Bize Mu'temir rivayet etti. (Dediki): Ben babamdan dinledim. (Dediki): Bize Katâde Enes b. Mâlik'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet etti: «Havzımın iki tarafının arası San'a ile Medine arası gibidir.» buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Harun b. Abdillah da rivayet etti. (Dediki): Bize Abdüssamed rivayet etti. (Dediki): Bize Hişâm rivayet etti. H. Bize Hasen b. Alî El-Hulvânî dahî rivayet etti.. (Dediki): Bize Ebu'l-Velid Et-Tayâhsı rivayet etti. (Dediki): Bize Ebû Avâne rivayet etti. Her iki râvi Katâde'den, o da Enes'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir. Yalnız bunların ikisi de şekketmiş: «Yahut Medine ile Amman arasının misli gibidir.» demişlerdir. Ebû Avane'nin hadîsinde: «Havzımın iki kenarının arası» ifadesi vardır

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Yahya b. Habib El-Hârisî ile Muhammed b. Abdillah Er-Ruzzî de rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Hâlid b. Haris, Saîd'den, o da Katâde'den naklen rivayet etti. (Demişki): Enes şunu söyledi. Nebiyyullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «Orada gökyüzünün yıldızları adedince altın ve gümüş ibrikler görülür.» buyurdular

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{M-43} Bu hadîsi bana Züheyr b. Harb da rivayet etti. (Dediki): Bize Hasen b. Musa rivayet etti. (Dediki): Bize Şeyban, Katâde'den rivayet etti. (Dediki): Bize Enes b. Mâlik rivayet etti ki: Nebiyyullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunun mislini söylemişler. Şunu da ziyade etti: «Yahut gökyüzünün yıldızları sayısından daha çoktur.» İzah 2305 te

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Velîd b. Şüca' b. Velid Es-Sekûnî rivayet etti. (Dediki): Bana babam Rahimehullah rivayet etti. (Dediki): Bana Ziyad b. Hayseme, Simak b. Harb'den, o da Câbir b. Semura'dan, o da Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet etti. Şöyle buyurmuşlar: «Dikkat! Ben sizin için havzın başına önce varacağım. Onun iki tarafının mesafesi, San'a ile Eyle arası gibidir. Ondaki ibrikler sanki yıldızlardır.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Kuteybe b. Saîd ile Ebû Bekr b. Ebi Şeybe rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Hatim b. İsmail Muhacir b. Mismar'dan, o da Âmir b. Sa'd b. Ebî Vakkas'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş): Câbir b. Semura'ya: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den işittiğin bir şeyi bana haber ver diye mektub yazdım ve hizmetçim Nâfi ile gönderdim. O da bana : — Gerçekten ben onu : «Havzın başına ilk varacak benim...» buyururken işittim, diye cevab yazdı. İzah için buraya tıklayın

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Ebû Ma'n Er-Rakâşî Zeyd b. Yezid rivâyet etti. ki) ; Bize Ömer b. Yûnus haber verdi. ki): Bize İkrime (bu zât İbn Ammar'dır.) rivâyet etîi. ki): İshâk şunu söyledi: Enes ki): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ahlâkça insanların en güzel-lerindendi. Bir gün beni bir hacet için gönderdi. Ben: Vallahi gitmem, dedim. Halbuki içimden Nebiyyullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bana emrettiği işe gitmek geliyordu. Derken dışarı çıktım. Tâ ki çocukların yanına uğradım. Onlar çarşıda oynuyorlardı. Birdenbire Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) arkamda kafamı tutuverdi. Ona baktım, gülüyordu: Enescik, sana emrettiğim yere gittin mi?» dedi. — Evet! Gidiyorum ya Resûlallah! dedim

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Muhammed b. Ebî Ömer El-Mekkî rivâyet etti. ki): Bize Mervân b. Muâviyete'l-Fezârî Yezid'den (bu zat İbn Keysan'dır), o da Ebû Hâzhn El-Eşcaî'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'. sizden kim oruçlu olarak sabahladı?» diye sordu. Ebû Bekr: Ben! cevâbını verdi. sizden kim bir cenazenin arkasından gitti?» dedi. Ebû Bekr: Ben! cevâbını verdi. sizden kim bir fakiri doyurdu?» diye sordu. Ebû Bekr: Ben! cevâbını verdi. bugün sizden hanginiz bir hastayı dolaştı?» buyurdular. (Yine) Bekr: Ben! cevâbını verdi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): hasletler bir kimsede toplanmaya görsün mutlaka cennete girer!» buyurdular. hadis zekât bahsinde geçmişti. Iyâz diyor ki: «Bunun mânâsı: Bu hasletler kendinde bulunan bir kimse kötü amelleri bulunmakla beraber soruşuz sualsiz cennete girer, demektir. Aksi takdirde mücerred iman dahi Allah'ın lûtfuyla cennete girmeyi iktiza eder

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Harmele b. Yahya rivayet etti. (Dediki): Bize İbni Vehb haber verdi. (Dediki): Bana Yûnus haber verdi. O da İbni Şihab Said b, Müseyyeb'den, o da Ebû Hureyre'den, o da Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen haber vermişki: Şöyle buyurmuşlar : «Bir defa ben uyurken aniden kendimi cennette gördüm. Bir de baktım bir kadın..Bir köşkün yanında abdest alıyor! — Bu köşk kimin? dedim. — Ömer b. Hatiab'ın cevâbını verdiler. Derhal Ömer'in kıskançlığını hatırladım ve dönüp geldim.» Ebû Hureyre şöyle demiş: Bunun üzerine Ömer ağladı. Biz de hepimiz o meclisde Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'le beraber (ağlaşdık). Sonra Ömer: — Babam sana feda olsun yâ Resûlallah! Seni mi kıskanacağım! dedi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Harmele b. Yahya rivayet etti. (Dediki): Bize İbni Vehb haber verdi. (Dediki): Bana Yûnus haber verdi. O da İbni Şihab Said b, Müseyyeb'den, o da Ebû Hureyre'den, o da Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen haber vermişki: Şöyle buyurmuşlar : «Bir defa ben uyurken aniden kendimi cennette gördüm. Bir de baktım bir kadın..Bir köşkün yanında abdest alıyor! — Bu köşk kimin? dedim. — Ömer b. Hatiab'ın cevâbını verdiler. Derhal Ömer'in kıskançlığını hatırladım ve dönüp geldim.» Ebû Hureyre şöyle demiş: Bunun üzerine Ömer ağladı. Biz de hepimiz o meclisde Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'le beraber (ağlaşdık). Sonra Ömer: — Babam sana feda olsun yâ Resûlallah! Seni mi kıskanacağım! dedi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dediki): Bize Muhammed b. Ca'fer ile Abdurrahman b. Mehdi rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Şu'be, Katâde'den, o da Nadr b. Enes'den, o da Zeyd b. Erkam'dan naklen rivayet etti. Zeyd şöyle demiş: Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «Allah'ım! Ensâra, ensârın çocuklarına ve ensârın çocuklarının çocuklarına mağfiret buyur.» diye duâ etti

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dediki): Bize Muhammed b. Ca'fer ile Abdurrahman b. Mehdi rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Şu'be, Katâde'den, o da Nadr b. Enes'den, o da Zeyd b. Erkam'dan naklen rivayet etti. Zeyd şöyle demiş: Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «Allah'ım! Ensâra, ensârın çocuklarına ve ensârın çocuklarının çocuklarına mağfiret buyur.» diye duâ etti

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{M-5} Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dediki): Bize babam rivayet etti. (Dediki): Bize Şu'be, Habib'den rivayet etti. (Demişki): Ben Ebû'l-Abbâs'dan dinledim. (Dediki): Ben Abdullah b. Amr b. Âs'ı şöyle derkçn işittim : Bir adam Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e geldi... Râvi yukarıki hadîsin mislini anlatmıştır. Müslim derki: «Ebû'l-Abbâs'ın ismi, Sâib b. Ferrûh El-Mekkî'dir.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{M-5} Bize Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dediki): Bize babam rivayet etti. (Dediki): Bize Şu'be, Habib'den rivayet etti. (Demişki): Ben Ebû'l-Abbâs'dan dinledim. (Dediki): Ben Abdullah b. Amr b. Âs'ı şöyle derkçn işittim : Bir adam Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e geldi... Râvi yukarıki hadîsin mislini anlatmıştır. Müslim derki: «Ebû'l-Abbâs'ın ismi, Sâib b. Ferrûh El-Mekkî'dir.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana bu hadîsi Harmele b. Yahya da rivâyet etti. ki): Bana İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbnü Şihâb'dan, o da Enes'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen Mâlik'in hadîsi gibi rivâyette bulundu

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Züheyr b. Harb ile İbn Ebi Ömer ve Amru'n-Nâkid, hep birden İbn Uyeyne'den, o da Zührî'den naklen bu isnâdla rivâyette tu-lundular. İbn Uyeyne: «Birbirinizle alâkayı kesmeyin!» cümlesini ziyâde etmiştir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Ebû Kâmil rivâyet etti. ki): Bize Yezîd (yani İbn Zürey') rivâyet etti. H. Muhammed b. Râfi' ile Abd b. Humeyd de ikisi birden Abdürrazzâk'dan rivâyet ettiler. Bu râvilerin hepsi Ma'mer'den, o da Zührî'den bu İsnadla rivâyette bulunmuşlardır. Ma'mer'den rivâyeti, Süfyân'ın Zührî'den rivâyeti gihidir; dört hasleti birden zikreder. Abdürrazzâk'ın rivâyetinde ise: «Birbirinize hasedlik çekmeyin! Birbirinizle alâkayı kesmeyn! Ve birbirinize sırt çevirmeyin!» şeklindedir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize İbn Ebî Ömer rivâyet etti. ki): Bize Süfyân, Müslim b. Ebî Meryem'den, o da Ebû Sâlih'den naklen rivâyet etti. Ebû Salih, Ebû Hüreyre'yi bir defa merfu olarak şunu söylerken işitmiş: her perşembe ve pazartesi günleri Allah'a arz olunur. Ve o gün Allah (Azzeve Celle) Allah'a hîç bir şeyi şerik koşmayan herkesi af buyurur. Yalnız din kardeşi ile aralarında düşmanlık bulunan kimse müstesna! (Bunlar hakkında) Bu iki kişiye barışıncaya kadar mühlet verin! Bu iki kişiye barışıncaya kadar mühlet verin! denilir.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{…} Bize İbni Numeyr rivayet etti. (Dediki): Bize babam rivayet etti. (Dediki): Bize A'meş, Ebû Süfyân'dan, o da Câbir'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu hadîsin mislini rivayet etti. Yalnız bunda : «Bir zekât ve ecir kıl.» ibaresi vardır

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{…} Bize İbni Numeyr rivayet etti. (Dediki): Bize babam rivayet etti. (Dediki): Bize A'meş, Ebû Süfyân'dan, o da Câbir'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu hadîsin mislini rivayet etti. Yalnız bunda : «Bir zekât ve ecir kıl.» ibaresi vardır

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Süveyd b. Saîd ile Muhammed b. Abdi’l-A'lâ rivâyet ettiler. Lâfızları birbirine yakındır, (Dediler ki): Bize Mu'temir babasından, o da Ebû's-Se'lil'den, o da Ebû Hassân'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Ebû Hüreyre'ye; Gerçekten benim iki oğlum öldü. Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den nasıl bir hadîs rivâyet edeceksin ki, onunla ölenlerimizden dolayı kalblerimizi ferahlandırasın! dedim, Ebû Hüreyre: Evet (söyleyeyim) dedi, (Ve şu hadîsi rivâyet etti): (vefat eden) küçükleri cennetin kurtlarıdır. Birisi babasına — yahut annesine, babasına demiş, rastlar da, benim şu senin elbisenin kenarından tuttuğum gibi elbisesinden tutar— yahut elinden, demiş.. Bir daha kendisini Allah babasiyle birlikte cennete koyuncuya kadar bırakmaz.» rivâyetinde hadîs şöyledir: ki: Bize Ebû's-Selil rivâyet etti. ki): Bana bu hadîsi tîbeydullah b. Saîd de rivâyet etti. ki): Bize Yahya (yani İbn Saîd) Teymî'den bu isnadla rivâyet etti. Ve şöyle dedi: Sen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den ölenlerimizden dolayı bizim kalblerimizi ferahlandıracak bir şey işittin mi? Ebû Hüreyre: Evet! cevâbını verdi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve İbn Hucur rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize İsmail (yani İbn Cafer) Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre’den naklen rivâyet etti. H

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Süleyman b. Ubeydıllah Ebû Eyyub El-Ğaylânî rivayet etti. (Dedikî): Bize Ebû Âmir (yâni; El-Akadî) rivayet etti. (Dedikî): Bize Ömer (bu zât İbni Ebî Zâide'dir), Ebû İshâk'dan, o da Amr b. Meymûn'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş): Bir kimse on defa yalnız, [ La ilahe illallahu vahdehu la şerike lehu lehu'l-mulk ve lehu'l-hamd ve huve ala kulli şey'in kadir ] = Allah'dan başka hiç bir ilâh yoktur. Onun şerîki yoktur. Mülk onundur. Hamd de ona mahsûsdur. Hem o her şeye kadirdir, derse, İsmail oğullarından dört kişi âzad etmiş gibi olur. Süleyman (Dedikî): Bize Ebû Âmir rivayet etti. (Dedikî): Bize Ömer rivayet etti. (Dedikî): Bize Abdullah b. Ebi's-Sefer, Şa'bî'den, o da Rabî' b. Hüseym'den bunun mislini rivayet etti. Râvî (Demişki): Ben Rabi'a: Bunu kimden işittin? diye sordum : — Amr b. Meymûn'dan! dedi. Bunun üzerine Amr b. Meymûn'a gelerek : — Bunu kimden işittin? diye sordum. — İbni Ebî Leylâ'dan! dedi. Hemen İbni Ebî Leylâ'ya gelerek: — Bunu kimden işittin? diye sordum. — Ebû Eyyûb EI-Ensârî'den (işittim). Onu Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet ediyordu, dedi. İZAH 2698 DE

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki): Ben Ebû İshâk'ı, Ebû Müslim El-Egar’dan rivâyet ederken dinledim. (Şöyle dedi): Ben Ebû Hüreyre ile Ebû Saîd'i Hudrî aleyhine şehâdet ederim ki, kendileri Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğuna şehâdet etmişlerdir: kavm Allah (azze ve celle)'yi zikir için otururlarsa, onları melekler kuşatırlar, rahmet kaplar, üzerlerine sekinet iner ve onları Allah kendi nezdindekilere anar.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbn Beşşâr rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki): Bize Şu'be rivâyet etti. ki): Ben Ebû İshâk'ı, Ebû Müslim El-Egar’dan rivâyet ederken dinledim. (Şöyle dedi): Ben Ebû Hüreyre ile Ebû Saîd'i Hudrî aleyhine şehâdet ederim ki, kendileri Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğuna şehâdet etmişlerdir: kavm Allah (azze ve celle)'yi zikir için otururlarsa, onları melekler kuşatırlar, rahmet kaplar, üzerlerine sekinet iner ve onları Allah kendi nezdindekilere anar.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Harun b. Ma'ruf ile Ebû't-Tâhir ikisi birden İbn Vehb'den rivâyet ettiler. Lâfız Harun'undur. ki): Bize Abdullah b. Vehb rivâyet etti. ki): Bize de Amr (bu zat İbn Hâris'dir) haber yerdi. Ona da Zeyd b. Ebî Hasib ile Haris b. Ya'kub, Ya'kub b. Abdillah b. Eşec'den, o da Bûsr b. Saîd'den, o da Sa'd b. Ebi Vakkas'dan, o da Havle binti Hakim Es-Sülemiyye'den naklen rivâyet etmişler ki: Havle, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'i: bir yere indi mi Allah'ı tam olan kelimeleriyle yarattıklarının şerrinden Allah'a sığınırım, desin. Çünkü oradan gidinceye kadar kendisine bir şey zarar vermez.» buyururken işitmiş

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Ümeyye b. Bistâm El-Ayşî rivâyet etti. ki): Bize Yezîd (yani; İbn Zürey') rivâyet etti. ki): Bize Havlı (bu zat İbn Kâsım'dır) Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Fâtime hizmetçi istemek için Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelmiş ve işten şikâyet etmiş. Bunun üzerine: «Onu bizde bulamıyacaksın!» buyurmuş. Şöyle devam etmiş: «Sana hizmetçiden daha hayırlı bir şey göstereyim mi: Yatağına yaî-tığın vakit otuz üç defa teşbih, otuz üç defa tahmid, otuz dört defa da tekbir getirirsin.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Ümeyye b. Bistâm El-Ayşî rivâyet etti. ki): Bize Yezîd (yani; İbn Zürey') rivâyet etti. ki): Bize Havlı (bu zat İbn Kâsım'dır) Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivâyet etti ki: Fâtime hizmetçi istemek için Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’e gelmiş ve işten şikâyet etmiş. Bunun üzerine: «Onu bizde bulamıyacaksın!» buyurmuş. Şöyle devam etmiş: «Sana hizmetçiden daha hayırlı bir şey göstereyim mi: Yatağına yaî-tığın vakit otuz üç defa teşbih, otuz üç defa tahmid, otuz dört defa da tekbir getirirsin.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bu hadîsi bana Ahmed Ed-Dârimî de rivâyet etti. ki): Bize Habban rivâyet etti. ki): Bize Hemmam rivâyet etti. ki): Bize Katâde rivâyet etti. ki): Bize Enes b. Mâlik, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’âcn bu hadîsin mislini rivâyet etti. rivâyetleri Buhârî «Kitâbu'd-Dcavât»'da; Tirmizî «Kitâbu'z-Zühd»'de; Nesâî «Kitâbu'n-Nuût»'da muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir. Lügatte dönmek manasınadır. Burada ondan murad; günah-dan dönmektir. İman bahsinde de görüldüğü vecihle tevbenin üç rüknü vardır: Günahdan vazgeçmek, yaptığına pişman olmak, bir daha işleme-meye azmetmek. Ve işlediği suç kul hakkına dâirse helâllaşmak. Tevbenin en büyük rüknü pişmanlıktır. İşlenen günah büyük olsun, küçük olsun hemen Arkacığından tevbe etmenin vâcib olduğunda ulemanın ittifakı vardır. Ehl-i sünnete göre tevbenin vucûbu şeriatla sâbitdir. Tevbenin kabulü Allah'a vâcib değildir. Delâlet fırkalarından Mutezile'ye göre tevbenin vucûbu akılla sâbitdir. Ve aklen şartları bulunduğu vakit, onu kabul etmek Allah'a vâcib olur. Ehl-i sünnet'e göre tevbe eden bir kimse aynı günâhı tekrarlarsa, ikinci günâhı yazılır. Fakat evvelce yaptığı tevbesi bâtıl olmaz. yahut Dîıviye: Çorak yer, sahra mânâsına gelir. Mchlekc: Korkulacak yerdir. Müslim, Hazret-i Abdullah'ın kendine ait olan hadîsini kitabına almamıştır. Buhârî ile Tirmizî ve diğer sahih sahipleri onu da rivâyet etmişlerdir. Hadîs şudur: «Mü'min günahlarını sanki bir dağın altındaymış da üzerine düşeceğinden korkuytormuş gibi görür. Fâcir ise günahlarım burnuna konan bir sinek gibi görür de şöyle yapıverir (yani kovalar).» son rivâyetindeki «isteygaza» kelimesi Sahih-i Müslim'in bütün nüshalarında bu şekilde rivâyet edilmişse de, bazıları bunun vehim olduğunu söylemiş, doğrusu «sekata»'dır, demişlerdir. Bunun mânâsı devesine rastladı, onu tesadüfen buldu, demektir. İsteykaza, uyandı manasınadır

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Muhammed b. Râfi' ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. (Abd: Ahberana, İbn Râfi' ise: Haddesena tâbirlerini kullandılar. Lâfız İbn Râfi'indir. Dedi ki): Bize Abdûrrezzak rivâyet etti. ki): Bize Ma'mer haber verdi. ki): Bana Zührî şunu söyledi: Sana iki acaib hadîs rivâyet edeyim mi? Zührî dedi ki: Bana Humeyd b. Abdîrrahman, Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen haber verdi. Şöyle buyurmuşlar: adam kendine israf etti. Ölüm zamanı gelince çocuklarına vasiyette bulundu ve: Ben öldüğüm vakit beni yakın. Sonra beni ezin, sonra beni rüzgâra ve denize saçın! Vallahi Rabbim bana kâdirse, beni hiç bir kimseyi azab etmediği bir azaba çeker, dedi. Onlar da kendisine bunu yaptılar. Bunun üzerine (Allah) yere: Aldığını ver, dedi. Bir de ne göresin, adam kalkmış. Ona: Seni bu yaptığına sevkeden nedir? dedi. Adam: Senin haşyetin Yarab! cevabını verdi. Yahut: Senden korkum, dedi. Allah da bu sebeple onu affetti.» hadîsi Buhârî «Kitâbu't-Tevhid», «Kitâbu'r-Rikâk» ve «Kitâtu-Benî İsrâil»'de tahric etmiştir. beyânına göre: Ulemâ bu hadîsin te'vilinde ihtilâf etmişlerdir. Bir taife: Bunu adamın Allah'ın kudretini inkârına hamletmek doğru değildir. Çünkü Allah'ın kudretinden şüphe eden kâfir olur. Halbuki hadîsin sonunda adam bunu Allah korkusundan yaptığını söylemiştir. Kâfir Allah'dan korkmaz. Allah da onu affetmez, demişlerdir. Onlara göre hadîsin iki te'vili vardır. Birinci tevili: Allah bana azabı takdir ettiyse, beni görülmemiş surette azab eder, manasınadır. Çünkü (kadera) ve (kaddera) fiilleri aynı mânâyadırlar. İkisi de takdir etti, demektir. İkinci te'vili: Burada (kadera) fiili, beni tazyik ederse, manasınadır. Diğer bir taife lâfzın zahiri mânâsında olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre bu adam ne söylediğini bilememiş; sözünün hakikatim kastetmemiştir. O bu sözü korku, dehşet ve şiddet şâikasıyle söylemiş, söylerken aklı başından gitmiş ve unutan gafil hükmüne girmiştir. Bu halde ise muaheze yoktur. Bazıları bu sözün Arabların mecazlarından ve bedİ'Jerinden olduğunu söylemişlerdir. Buna edebiyatta şekle yakını karıştırmak derler. Sözün şekli şüphe bildirir. Halbuki maksat şüphe değil, yakînen ilimdir. Ulemâdan bir takımları da bu adamın Allahü teâlâ’nın sıfatlarından bir sıfatı bilmediğine kail olmuşlardır. Sıfatı bilmeyen bir kimsenin kâfir olup olmadığı ihtilaflıdır. Bu adamın fetret devrinde yaşadığını söyleyenler de vardır. Bunlar o devirde mücerred tevhid kâfidir. Başka teklif yoktur, derler. Onların şeriatına göre kâfirin affı caiz olabilir, bizim şeriatımızda bu yoktur diyenler de olmuştur. kendine israf etmesinden murâd; fazla günah işlemesidir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Muhammed b. Müsennâ rivâyet etti. ki) Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki) Bize Şu'be, Amr b. Mür ra'dan rivâyet etti. ki): Ebû Ubeyde'yi, Ebû Mûsa'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet ederken dinledim (Şöyle buyurmuşlar): kul, bir günah işlerse...» buyururken işittim. ki: Allah (azze ve celle) gündüzün günah işleyenin şubesini kabul etmek için, geceleyin elini açar. Geceleyin günah işleyenin tevbesini kabul etmek İçin de, gündüzün elini açar. (Bu) Tâ güneş baîtığı yerden doğuncaya kadar (devam eder).»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Muhammed b. Müsennâ rivâyet etti. ki) Bize Muhammed b. Ca'fer rivâyet etti. ki) Bize Şu'be, Amr b. Mür ra'dan rivâyet etti. ki): Ebû Ubeyde'yi, Ebû Mûsa'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet ederken dinledim (Şöyle buyurmuşlar): kul, bir günah işlerse...» buyururken işittim. ki: Allah (azze ve celle) gündüzün günah işleyenin şubesini kabul etmek için, geceleyin elini açar. Geceleyin günah işleyenin tevbesini kabul etmek İçin de, gündüzün elini açar. (Bu) Tâ güneş baîtığı yerden doğuncaya kadar (devam eder).»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Benî Ümeyye'nin azatlısı Ebû't-Tâhir Ahmed b. Amr b. Âbdillah b. Amr b. Sech rivâyet etti. ki): Bana İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihab'dan naklen haber verdi. İbn Şihab Şöyle dedi: Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Te-bûk gazasına gitti. Halbuki kendisi Romalılarla şam'daki hıristiyan Arab-ların üzerine gitmek istiyordu. Şihâb Şöyle dedi: Bana Abdurrahman b. Âbdillah b. Ka'b b. Mâlik haber verdi ki, Abdullah b. Ka'b oğullarından Ka'b'ın gözleri gor-mez olunca onun yedekçisi olmuş. ki) ; Ben Ka'b b. Mâlik'i Tebûk gazasında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den geri kaldığı vakit kendi macerasını anlatırken dinledim. Ka'b b. Mâlik şöyle dedi: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yaptığı gazaların hiç birinden geri kalmadım. Yalnız Tebûk gazası müstesna! Bir de Bedir gazasında bulunmamıştım. Ama o bu gazada bulunmayan hiç bir kimseyi muaheze buyurmadı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Müslümanlar ancak Kureyş'in kervanını kastederek yola çıkmışlardı. Neticede Allah onlarla düşmanlarını vakitsiz olarak bir yere getirdi. Gerçekten ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Akabe gecesinde ona İslâmiyet üzerine ahdû peyman verdiğimiz vakit beraber bulunmuşumdur. Her ne kadar Bedir insanlar arasında Akabe'den daha ziyâde dillere destan ise de ben Akabe'nin yerine Bedir gazası olsaydı diye dilemem. Tebûk gazasında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’ den ayrıldığım zaman hikâyem şudur: Ben hiç bir vakit bu gazada ondan ayrıldığım zamankinden daha kuvvetli ve daha zengin bu-lunmamışımdır. Vallahi ondan önce iki yük devesini hiç bir zaman bir araya getirmemişimdir. Nihayet bu gazada İki deveyi bir araya getirdim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu gazayı şiddetli bir sıcakta yaptı. Uzak bir sefere ve çöle gitti. Kalabalık düşman karşısına çıktı ve gazalarının hazırlıklarını tutabilmeleri için yapacakları işi müslümanlara açık bildirdi. Nereye götürmek istediğini onlara haber verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in beraberindeki müslümanlar çoktu. Onların sayısını bir muhafızın kitabı cem'edemez. (Bu sözle asker kütüğünü kastediyor.) Ka'b sözüne şöyle devam etmiş. Az kimse vardı ki, (askerden) kaçmak istesin de bu babda Allah (azze ve celle)'dan bir vahy inmedikçe Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in bunu bilmeyeceğini zannetmesin. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu gazayı meyveler ve gölgeler kemâle geldiği vakit yaptı. Ben bu gazaya en ziyade gönül veren bir kimse idim. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve onunla birlikte müslümanlar hazırlandılar. Ben de onlarla birlikte hazırlanayım diye sabahlamağa başladım. Fakat hiç bir şey yapmadan dönüyor; kendi kendime: Ben buna istediğim zaman kadirim, diyordum. Bu hal bende devam etti. insanlar çalışmakta devam ettiler. Ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) müslümanlar da beraberinde olduğu halde yola çıkmak üzere sabahladı. Ben hazırlığım namına hiç bir şey yapmamıştım. Sonra sabahladım ve yine hiç bir şey yapmamış olarak döndüm. Bu hâlim devam etti. Hattâ müslümanlar acele yola çıktılar ve gaziler ilerlediler. İçimden yola revan olarak onlara yetişmek geçti. Keşke yapsaydım. Sonra bana bu mukadder olmadı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) çıkıp gittikten sonra insanlar arasına çıktığında ona uymamış olmak beni üzmeye başladı. Bundan yalnız nifakla müttehem yahut zayıflardan Allah'ın mazur gördüğü kimse müstesna olabilirdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Tebûk'e varıncaya kadar beni anmamış. Tebûk'de cemaatın içerisinde otururken: «Ka'b b. Mâlik ne yaptı?» diye sormuş. Benî Selime (kabilesin)'den bir zât: Ya Resûlallah! Onu elbisesi ve o elbisenin yakalarına bakmasi alıkoydu, demiş. Bunun üzerine Muâz b. Cebel ona: Ne kötü söyledin! Vallahi ya Resûlüllah onun hakkında hayrdan başka bir şey bilmiyoruz, demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sükût buyurmuş. O bu halde iken kendisiyle serap kaybolan beyaz el giymiş bir zât görmüş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Ebû Hayseme olmalısın!» buyurmuş. Bir de bakmışlar ki Ebû Hayseraete'l-Ensârîdir. Kendisini münafıklar ayıpladıkları vakit ölçek kuru hurma tasadduk eden zat budur. b. Mâlik sözüne şöyle devam etmiş: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in Tebûk'den dönerek gelmekte olduğunu duyunca beni üzüntü kapladı. Yalan söylemeyi düşünmeye başladım. Yarın onun hısımımdan ne ile kurtulurum, diyordum. Bu hususta ailemin her fikir sahibinden! yardım istiyordum. Bana Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in gelmesi yaklaştığı söylenince bâtıl düşünce benden gitti. Anladım ki, ondan hiçi bir şeyle ebediyyen kurtulamam. Ve ona doğru söylemeye niyet ettimi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in gelişi sabahlayın oldu. Bir seferden geldiği vakit evvelâ mescidden işe başlardı. Orada iki rekât namaz kıldı. Sonra halkla görüşmek üzere oturdu. O bunu yapınca gazaya gitmeyenler gelerek kendisinden özür dilemeye ve ona yemin etmeye başladılar. Bunlar seksen küsur kişi idiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de onların açık beyanatını kabul etti. Kendileriyle bey'atda bulundu ve bular için istiğfar etti. Gizli taraflarım da Allah'a havale etti. Nihayet beri geldim. Selâm verdiğim vakit kızgın bir kimsenin tebessümü ile gülümsedi. Sonra: dedi. Ben de yürüyerek geldim ve huzuruna oturdum. Bana: gazadan geri kaldın? Hayvanını satın almamış miydin?» dedi. Ben: ya Resûlallah! Vallahi ben dünya halkından senden başka birinin yanında otursaydım, onun hısımından bir özürle kurtulurdum sanırım. Bana fasahat da verilmiştir. Lâkin ben vallahi bildim ki, bugün sana seni razı edecek bir yalan söylesem, Allah'ın hısımına uğramam yakındır. Sana doğruyu söylesem bu hususta bana gücenirsin. Ben sözüm hususunda Allah'ın ukbasını dilerim. Vallahi hiç bir Özürüm yoktu. Vallahi senden geri kaldığım zamankinden daha kuvvetli ve daha zengin olduğum hiç bir zaman yoktur, dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gelince: Hakikaten doğruyu söyledi. İmdi Allah senin hakkında hükmünü verinceye kadar kalk (git)!» buyurdu. Ben de kalktım. Benî Se-lime'den bir takım adamlar da kalkarak peşime takıldılar ve bana: Vallahi! Senin bundan Önce hiç bir günah işlediğini'bilmiyoruz. Hakikaten sen gazaya gitmeyenlerin Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e beyan ettikleri özürle özür dilemekten âciz kaldın. Senin günahına Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sana istiğfarda bulunması yeterdi, dediler. şöyle demiş: Vallahi! Beni o kadar muaheze ettiler ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e dönerek kendimi yalanlayacağım geldi. Sonra onlara: Buna benimle birlikte bir kimse düçâr oldu mu? dedim. Evet! Seninle birlikte iki adam duçar oldu. Onlar da senin söylediğin gibi söylediler. Ve onlara da sana söylendiği gibi söylendi, dediler. Kim onlar? diye sordum. Murâra b. Rabîate'l-Amirî ile Hilal b. Ümeyyete'l-Vâkıfî dediler. Ve bana Bedr gazasına iştirak etmiş, kendilerine uyulacak iki sâh zât söylediler Bana bunları anlatınca oradan gittim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisinden ayrılanlar arasından biz üç kişiyle konuşmaktan müslümanları nehiy buyurdu. Bunun üzerine halk bizden kaçındı. Bize karşı halleri değişti. Hattâ benim nazarımda yer de değişti. Artık o bild'ğim yer değildi. Bu minval üzere elli gece durduk. İki arkadaşım boyun bükerek ve ağlayarak evlerinde oturdular. Bana gelince: Ben kavmin en genci ve en metini idim. Evden çıkıyor, namaza geliyor, çarşılarda dolaşıyordum. Fakat benimle kimse konuşmuyordu. Namazdan sonra oturduğu yerde iken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek selâm veriyor; ve içimden; acaba selâmı almak için dudaklarını kıpırdatt îm, kıpırdatmadı mı diyordum. Sonra ona yakın bir yerde namazımı kılıyor, ona gizlice bakıyordum. Ben namazıma yöneldim mi, bana bakıyor, ona doğru baktım mı benden yüz çeviriyordu. Müslümanların bu cefâsı üzerimde uzun zaman devam edince giderek Ebû Katâde'nin bahçesi duvarından tırmandım. Ebû Katâde amcamdır. Ve en sevdiğim bir insandır. Ona selâm verdim. Vallahi selâmımı almadı. Kendisine: Ey Ebû Katâde! Allah aşkına söyle, benim Allah ve Resûlünü sevdiğimi Hlir misin? dedim. Ebû Katâde sustu. Tekrar Allah aşkına söylemesini istedim. Yine sustu. Tekrar istedim (bu sefer): Allah ve Resûlü bilir! dedi. Bunun üzerine gözlerim boşandı ve döndüm. Duvardan çıktım. defa Medine'nin çarşısında yürürken Şamlıların Acem fellâhlarından Medine'ye yiyecek satmaya gelenlerden bir fellaha rasladim. Bana Ka'b b. Mâlik'i kim gösterecek, diyordu. Halk beni göstererek kendisine işaret etmeye başladılar. Nihayet yanıma gelerek bana Gassân kiralından bir mektub verdi. Yazıcı idim. Mektubu okudum. Gördüm ki, içinde şunlar var: sonra (malûm olaki) seninkinin sana cefâ ettiğini duyduk. Allah seni ne hakaret diyarında yaratmıştır. Ne de hakkin zayi olacağı yerde. Hemen bize katıl ki, sana yardımda bulunalım. okuduğum vakit: Bu da belânın bir çeşidi, dedim ve tandıra yönelerek mektubu orada yaktım. Nihayet elli gecenin kırkı geçip vahy duraklayınca anîden Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in elçisi bana geldi. Ve: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sana karından uzaklaşmanı emrediyor, dedi. Onu boşayayım mı, yoksa ne yapayım? dedim. Hayır! Sadece ondan uzaklaş ona asla yaklaşma! dedi. iki arkadaşıma da bunun gibi haber göndermiş. Bunun üzerine karıma: Ailen nezdine dön de, Allah bu işde bir hüküm verinceye kadar onların yanında kal! dedim. Müteakiben Hilal b. Ümeyye'nin karısı Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e geldi. Ve ona: Ya Resûlallah Gerçekten Hilâl b. Ümeyye zayi olmuş bir ihtiyardır; hizmetçisi yoktur. Ona hizmet etmemi kerih görür müsün? dedi. (sallallahü aleyhi ve sellem): Lâkın sana asla yaklaşmasın!» buyurdu. Kadın: Vallahi onun hiç bir şeye davranmaya vakti yok! Ve vallahi! Bu işi başına geleliden bugüne kadar ağlamakta devam etti, dedi. Bunun üzerine ailemden biri bana: Sen de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den zevcen hakkında İzin istesene! (bak) Hilâl b. Ümeyye'nin karısına. Hilâl'e hizmet etmek için izin verdi, dedi. Ben: Onun hakkında Rcsûlülkıh (sallallahü aleyhi ve sellem)'den . isteyemem. Ben genç bir adamım. Onun hakkında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den izin istediğim vakit tana ne söyleyeceği ne malûm! dedim. Ve bu minval üzere on gece durdum. Bu suretle bizimle konuşmak yasak edildiği zamandan itibaren elli gecemiz tamamlandı. Sonra ellinci gecenin sabahında sabah namazını evlerimizden birinin üzerinde kıldım. Ve Allah Teâlâ'nın hakkımızda beyân buyurduğu hal üzere otururken beni bir sıkıntı bastı. Bana yer bütün genişliğine rağmen dar geldi. Sel' dağı üzerine çıkmış bağıran bir kimsenin sesini işittim. Var sesiyle: Ka'b b. Mâlik, müjde! diyordu. Hemen secdeye kapandım. Ve anladım ki, şadumanî gelmiştir. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sabah namazını kıldıktan sonra Allah'ın bizim tövbemizi kabul ettiğini halka bildirdi. Bunun üzerine halk bizi müjdelemeye yürüdüler. İki arkadaşıma müjdeciler gitti. Bir adam da bana gelmek üzere at mah-muzladı. Eşlem kabilesinden biri koşarak tarafıma geldi. Ve dağa çıktı. Ses attan daha sür'atli idi. Sesini işittiğim zât bana müjdeye gelince hemen iki elbisemi çıkararak müjdesinden dolayı ona giydirdim. Vallahi bunlardan başkasına o gün Mâlik değildim. Ve emaneten iki elbise alarak onları giydim. Hemen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’i görmek isteyerek yola düştüm. Halk takım takım karşıma çıkıyor, tevbeden dolayı beni tebrik ediyor: Allah'ın tevbeni kabul buyurması sana mübarek olsun! diyorlardı. Nihayet mescide girdim. Bir de baktım Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) mescidde oturuyor. Etrafında da insanlar var. Derken Talha b. Ubeydillah kalkarak sür'atle yanıma geldi. Benimle musâfaha etti. Ve beni tebrikte bulundu. Vallahi muhacirlerden ondan başka kimse kalkmadı. ki: Ka'b Talha’nın bu yaptığım hiç unutmuyordu. Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) selâm verdiğim vakit yüzü sevinçten parlıyor ve: seni doğuralıdanberi üzerinden geçen en hayırlı gün sana müjdeler olsun!» diyordu. Ben: Bu senin tarafından mı, yoksa Allah tarafından mı ya Resûlallah! dedim. Bilâkis Allah tarafından!» buyurdu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sevindiği vakit yüzü nurlanır, sanki yüzü bir ay parçası gîbi olurdu. Biz bunu bilirdik. oturduğum vakit: Ya Resûlallah! Benim tevbemden biri de Allah ve Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) için sadaka olmak üzere malımdan sıyrılmamdır, dedim. (sallallahü aleyhi ve sellem): bir kısmını tut! Bu senin için daha hayırlıdır.» buyurdu. Ben Hayber'den aldığım hissemi tutuyorum, dedim ve ilâve ettim: Ya Resûlallah! Şüphesiz ki, Allah beni doğruluk sayesinde kurtardı. Benim tevbemden biri de yaşadığım müddetçe doğrudan başka bir söz söylememektir. bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e söylediğimden bugüne kadar müslümanlardan hiç birine doğru söz söyleme hususunda Allah'ın bana olan ihsanından daha güzel in'amda bulunduğunu bilmiyorum. Vallahi bunu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a söylediğimden bugüne kadar kasden hiç bir yalan yapmadım. Geriye kalan ömrüm hususunda da Allah'ın beni muhafaza buyurmasını dilerim. Ka'b Şöyle dedi: Bunun üzerine Allah (azze ve celle): "Muhakkak Allah Peygamberin ve güçlük anında ona tâbi olan muhacirlerle ensarın —içlerinden bir fırkanın kalbleri hemen hemen sapmak üzere bulunduktan sonra tevbelerinî kabul etti. Evet, onların tevbelerini kabul etti. Çünkü Allah onlara şefkatli ve merhametlidir. Geriye bırakılan ve kendilerine bunca genişliği ile yer dar gelen kendi nefisleri de dar gelen üç kişinin de (tevbesini kabul ettî)." Sûre-i Tevbe, âyet: 117-118 âyetlerini indirdi. Ta: iman edenler, Altah'dan korkun ve doğru söyleyenlerle beraber olun!" âyetine kadar vardı. ki: Vallahi Allah beni İslâm için hidayete erdirdikten sonra, kendi nefsimce Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e söylediğim doğru sözden daha büyük hiç bir nimet vermemiştir. Ona yalan söylevîp de yalancıların helâk olduğu gibi helam olmam meselesi! Gerçekten Allah yalancılar için vahyi indirdiği vakit, bir kimseye söyleyeceği en kötü şeyi söylemiştir. Allah buyurmuştur ki: yanına döndüğünüz vakit kendilerine bir şey söylemeyin diye sizin İçin Allah'a yemin edeceklerdir. Onlardan hemen yüz çevirin! Çünkü onlar necîstir. Ve kazandıklarına karşılık yerleri cehennemdir. Kendilerinden razı olasınız diye size yemin ederler. Siz onlardan razı olursanız şunu muhakkak bilin ki, Allah fas'k kavimden razı olmaz." Sûre-i Tevbe, âyet: 95-96. Şöyle dedi: Biz üç kişi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in yemin ettikleri vakit, yeminlerini kabul ederek kendileriyle bey'at yaptığını ve haklarında istiğfarda bulunduğu kimselerin işinden geri bırakılmıştık. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizim işimizi Allah hükmünü verinceye kadar tehir etmişti. İşte bu sebeple Allah (azze ve celle): bırakılan üç kişinin tevbesini de...» buyurmuştur. Bizim Allah’ın zikrettiği geri kalmamız (meselesi), gazadan geri kalmamız değildir. O ancak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bizi tehir etmesi ve işimizi kendisine yemin vererek özür dileyen ve onun da Özrünü kabul ettiği kimselerden sonraya bırakmasıdır

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Baha bu hadîsi Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti. ki): Bize Hüceyn b. Müsenna rivâyet etti. ki): Bize Leys Ukayl'den, o da İbn Şihab'dan naklen tamamen Yûnus'un, Zührî'den naklettiği hadîsin isnâdıyle rivâyet etti

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Baha bu hadîsi Muhammed b. Râfi' de rivâyet etti. ki): Bize Hüceyn b. Müsenna rivâyet etti. ki): Bize Leys Ukayl'den, o da İbn Şihab'dan naklen tamamen Yûnus'un, Zührî'den naklettiği hadîsin isnâdıyle rivâyet etti

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Hibban b. Mûsa rivâyet etti. (Dedİ ki): Bize Abdullah b. Mübarek haber verdi. ki): Bize Yûnus b. Yezîd El-Eylî haber verdi. H. İshak b. İbrahim El Hanzali ile Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd dahi rivâyet ettiler. (İbn Râfi' haddesena tâbirini kullandı; ötekiler: Bize Abdûrrezzak haber verdi dediler. Dedi ki): Bize Ma'mer haber verdi. Siyak, Abd'le İbn Râfi'in rivâyetinden Ma'mer'in hadîsidir. Yûnus ile Ma'mer ikisi birden Zûhrî'den demişlerdir. (Zûhrî Dedi ki): Bana Saîd b. Mûseyyeb ile Urve b. Zübeyr, Alkame b. Vakkas ve Ubeydullah b. Abdillah b. Utbe b. Mes'ud, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe hadîsinden naklen iftiracılar kendisine söylediklerini söyleyip, Allah da onu bunların söylediklerinden beraet ettirdiği vakit haber verdi; râvilerin hepsi bana onun hadîsinin bir kısmım rivâyet etti. Onun hadîsini bazısı bazısından daha iyi bellemiş ve rivâyetçe daha mazbut idi. Bunların herbirinden bana rivâyet ettiği hadîsi belledim. Hadîsleri birbirini tasdik etmektedir. Anlattıklarına göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in zevcesi Âişe şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir sefere çıkmak istediği vakit kadınlarının arasında kur'a çekerdi. Kur'a kime düşerse, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onunla birlikte sefere çıkardı. şöyle dedi: Yapacağı bir gaza için aramızda kur'a çekti de, o gazada kur'a bana isabet etti. Ben de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’le birlikte çıktım. Bu iş tesettür âyeti indirildikten sonra oldu. Ben hevdecimin içinde (deveye) bindiriliyor, gideceğimiz yere onun içinde indiriliyordum. Nihayet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) gazasını bitirip geri döndüğü ve Medine'ye yaklaştığımız zaman bir gece yürüyüşü bildirdi. Yürüyüşü bildirdikleri vakit ben hemen kalktım; yürüdüm, hattâ orduyu geçtim. Hacetimi gördüğümde eşyanın yanına yöneldim. Göğsüme dokundum, bir de baktım ki, Zafâr boncuğundan yapılan gerdanlığım kopmuş. Derhal dönerek gerdanlığımı aradım. Onu aramak beni alıkoydu Benim semerimi yükleyen cemaat hevdecimi yüklemiş ve gitmişler. Gnt benim bindiğim deveme yüklemişler. Benim de içinde olduğumu zannetmişler. dedi ki: O zaman kadınlar hafif İdiler. Şişmanlamamışlar, kendilerini et kaplamamışti. Yiyecek nâmına ancak bir parça bir şey yiyorlardı. Cemâat hevdeci deveye yükler ve kaldırırken ağırlığını yadırgamamışlar. Ben körpe yaşta bir taze idim. Deveyi sürerek yürümüşler. Ben gerdanlığımı ordu gittikten sonra buldum. Bir de bulundukları yere geldim ki, orada ne çağıran var, ne cevab veren. Bulunduğum yerime vardım. Zannettim ki, cemaat beni arayacak ve yanıma dönecekler. Yerimde otururken uykum geldi. Ve uyuya kalmışım. Safvan b. Muattal Es-Sûlem sonraları Zekvânî ordunun arkasında mola vermişti. Gecenin sonunda yol çıkmış, benim bulunduğum yerde sabahlamış ve uyuyan bir insan karaltısı görmüş. Hemen yanıma gelmiş ve beni gördüğü vakit tanımış, hakkaten bana tesettür farz kılınmazdan önce beni görüyordu. Beni tanıdığı vakit onun isttrcaiyle uyandım. Ve hemen çarşafımla yüzümü örttüm Vallahi benimle bir kelime konuşmadı. İstircaından başka ondan bir kelime işitmedim. Devesini çöktürdü; Ön ayağına bastı, ben de deveye bindim. Ve devemi yederek yola koyuldu. Nihayet orduya öğlen zamanı sıcak bastığında konakladıktan sonra yetiştik. Artık benim hakkımda hels olan helâk olmuştu. Bu işin büyük kısmını Abdullah b. Übey b. Selul üzerine almıştı. Müteakiben Medine'ye geldik. Medine'ye geldiğimiz vakit ben bir ay hasta oldum. Halk iftiracıların sözlerini dile doluyorlarmış. Ben bundan bir şey hissetmiyordum. Ama hastalığım esnasında Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den eskiden rahatsızlandığımda gördüğüm lüt görememek beni şüphelendiriyordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sadece içeriye girer, selâm verir, sonra: derdi. Bu da beni şüphelendirirdi. Ama bir kötülük hissetmezdim. Nihayet iyileştikten sonra dışarı çıktım. Benimle beraber Ümmü Mistah da Menasî tarafına doğru çıktı. Bu yer bizim helâmızdi. Yalnız geceden geceye çıkardık. Bu hâdise helaları evlerimize yakın yapmamızdan önce idi. Ayak yolu hususunda âdetimiz ilk Arabların âdeti idi. Helaları evlerimizin yanına yapmaktan eziyet duyardık. Ben ve Ümmü Mistah yürüdük. Bu kadın Ebû Ruhm b. Muttalib b. Abdi Menafin kızıdır. Annesi de Sahr b. Âmir'in kızı Ebû Bekri Sıddık'ın teyzesidir, Ümmü Mistah'ın oğlu Mistah b. Üsâse b. Abbâd b. Muttalifa'dir. Sonra ben ve Bintİ Ebû Ruhm hacetimizi gördükten sonra, benim evime doğru yöneldik. Derken Ümmü Mistah çarşafına bastı ve: Mistah belâsını bulsun! dedi. Ben kendisine: Ne fena söyledin! Bedr'de bulunmuş bir adama sövüyor musun? dedim. Be kadın, sen onun ne söylediğini işitmedin mi? dedi. Ne söylemiş? dedim. Bunun üzerine bana iftiracıların söylediklerini haber verdi. Ve hastalığım kat kat arttı. Evime döndüğüm vakit yanıma Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) girdi ve selâm verdi. Sonra: diye sordu. Bana ebeveynimin yanına gitmeye izin verir misin? dedim, o anda ben İm haberi onlardan iyice anlamak istiyordum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana izin verdi. Ben de ebeveynimin yanına gittim. Ve anneme: Ey anneciğim! Âlem ne konuşuyor? dedim. Annem: Ey kızcağızım, sakin ol! Vallahi pek az güzel kadın vardır ki, kendisini seven bir adamla evli olsun, ortakları da bulunsun da, onun aleyhinde çok lâf etmesinler, dedi. Sübhanallah! Hakikaten halk hunu söylediler mi? dedim. Artık o gece ağladım. Gözümün yaşı dinmeden ve gözüme uyku girmeden sabahladım. Sonra (yine) ağlayarak sabahladım. Vahyin arası kesildiği zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ailesinden ayrılmak husufunda istişarede bulunmak üzere Ali b. Ebi Tâlib ile Üsâme b. Zeyd'i çağırdı. Üsâme b. Zeyd, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ailesinin beraetini bildiğini ve onlara karşı beslediği sevgiye işaret ederek: Ya Resûlallah! Onlar senin âilendir. Bİz hayrdan başka bir şey bilmiyoruz, dedi. Ali b. Ebî Tâlib'e gelince o: Allah senin başını dara sokmaz, ondan başka kadınlar çoktur. Câriyeye sorarsan sana doğruyu söyler, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Berîre'yİ çağırarak: Berîre! Âişe'den seni şüpheye düşürecek bir şey gördün mü?»: diye sordu. Berîre ona: Seni hakla gönderen Allah'a yemin ederim ki, ondan kendisini ayıplayacağım hiç bir şey görmedim. Şu kadar var ki, o genç yaşta bir tazedir. Ailesine yoğurduğu hamur üzerinde uyur da, koyun gelip o hamuru yer, dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kalkarak minber üzerine çıktı ve Abdullah b. Übey b. Selûl'den Özür almak istedi. Âişe ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) minberde iken şunu söyledi: müslümanlar cemaatı! Ehl-i Beytim hakkında ezası son dereceyi bulan bir adamdan benim özrümü kim alacak? Vallahi ben ailem hakkında hayrdan başka bir şey bilmem. Ailemin yanına da ancak benimle beraber girerdi.» Bunun üzerine Sa'd b. Muâz El-Ensârî ayağa kalkarak: Senin Özrünü ondan ben alırım ya Resûlüllah! Şayet Evs kabîlesindense boynunu vururuz kardeşlerimiz Hazrec'den ise emir buyurursun, biz de senin emrini yaparız, dedi. Müteakiben Sa'd b. Ubâde kalktı. Bu zat Hazrec kabilesinin reisi ve iyi bir adam idi. Lâkin hamiyyet kendisini cahilleştirmişti. Sa'd b. Muâz'a: Hatâ ettin! Allah'a yemir ederim ki, onu Öldüremezsin. öldürmeye kadir de değilsin! dedi. Arkacından Üseyd b. Hudayr kalktı. Bu zat Sa'd b. Muâz’ın amcası oğluydu. Sa'd b. Ubâde'ye: Hatâ ettin! Allah'a yemin ederim ki, onu mutlaka öldürürüz. Sen gerçekten münafıksın. Münafıklar namına mücâdele ediyorsun, dedi. Ve iki kabîle (yani) Evs ve Hazrec ayaklandılar. Hatta çarpışmaya niyetlendiler. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ise minberin üzerinde ayakta duruyordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onları yatıştırmaya devam etti. Nihayet sustular. O da sustu. Âişe ki: Ben o gün ağladım. Göz yaşım dinmiyor, gözüme uyku girmiyordu. Sonra ertesi gece de ağladım. Göz yaşım dinmiyor, gözüme uyku girmiyordu. Annem, babam "ağlamak" ciğerimi parçalayacak sanıyorlardı. Onlar benim yanımda oturuyor, ben de ağlıyorken ensardan bir kadın yanıma girmek için izin istedi. Kendisine izin verdim. Kadın oturup ağlamaya başladı. Biz bu minval üzere iken yanımıza Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) girdi. Ve selâm verdi. Sonra oturdu. Hakkımda söylenenler söyleneli beri benim yanımda oturmamıştı. Bir ay beklemiş, benim hakkımda kendisine hiç bir şey vahyedilmemişti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) oturduğu vakit teşehhüd getirdi. Sonra şunu söyledi: sonra Ey Âişe, hal şu ki, senden bana şöyle şöyle isnad geldi. Eğer suçsuzsan Allah seni beraet ettirecektir. Şayet bir günah işledinse, Allah'a istiğfar et! Ona tevbe eyle! Çünkü kul bir günahı itiraf eder de sonra tevbekâr olursa, Allah onun tevbesini kabul eder.» Âişe dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) sözünü bitirince göz yaşım dindi. Hatta ondan bir damla hissetmez oldum. Babama: Benim namıma Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), söyledikleri hakkında cevab ver! dedim. Babam: Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ne söyleyeceğimi bilmiyorum, dedi. (Bu sefer) Anneme: Benim namıma Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e cevab ver! dedim, O da: Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e ne söyleyeceğimi bilmiyorum, dedi. Bunun üzerine ben genç yaşta bir taze olduğum ve Kur’ân'dan çok şey bilmediğim halde: Vallahi ben iyi anladım ki, siz bu söyleneni işitmişsiniz. Hatta kalelerinize yerleşmiş. Ve ona inanmışsınız. Size ben suçsuzum desem — ki. Allah suçsuz olduğumu bilir— bu hususta bana inanmadınız. Size bir şey itiraf etsem —ki, Allah suçsuz olduğumu bilir— beni tasdik edersiniz. Vallahi ben kendimle size verecek misâl bulamıyorum. Ancak Yûsuf'un babasının dediği gibi benim işim güzel sabırdan ibarettir. Sizin söyledikleriniz üzerine yardım dilenecek (zat) Allah'dır, dedim. şöyle dedi: Sonra yan dönerek döşeğime yattım. Halbuki ben vallahi o anda suçsuz olduğumu; ve Allah'ın beni beraet ettireceğini biliyordum. Lâkin vallahi hakkımda okunan vahy (Kur'ân) indirileceğini zannetmiyordum. Benim halim, beklentim kendimce Allah (Azze ve Ceze)'nin hakkımda âyet göndereceği şeklinde değildi. Şöyle ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in uykuda rü'ya göreceğini; o rü'ya ile Allah'ın beni beraet ettireceğini bekliyordum. Vallahi Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) meclisinden ayrılmamış; ev halkından hiç bir kimse dışarı çıkmamıştı ki. Allah (Azze ve Ceze) Peygamberi (sallallahü aleyhi ve sellem)'e vahy indirdi. Kendisini vahy anında basan şiddet yine bastı. Üzerine indirilen kelâmın ağırlığından soğuk günde (alnından) inciler gibi ter dökülüyordu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vahy hâli açıldığı vakit kendisi gülüyordu. Konuştuğu ilk söz şu oldu: ya Âişe! Allah seni beraet ettirdi.» Bunun üzerine annem bana: Kalk, onun yanına git, dedi. Ben: Vallahi onun yanına kalkıp gidemem. Allah’dan başka kimseye de hamdedemem! Benim berâetimi indiren O'dur, dedim. ki: Allah (Azze ve Ceze): ki, iftirayı getirenler sizden bir cemaatdır." Sûre-i Nur, âyet: 11 (âyetinden başlayarak) on âyet indirdi. İşte Allah (azze ve celle) bu âyetleri benim berâetim hakkında indirmiştir. Ebû Bekr —ki karabetinden ve fakirliğinden dolayı Mistah'a nafaka verirdi.—: Vallahi Âişe hakkında söylediği lâkırdılardan sonra artık ona ebediyen bir şey vermem! dedi. Bunun üzerine Allah (azze ve celle): fazilet ve varlık sahibi olanlar akrabaya yardımda bulunmayacağına yemin etmesin..." âyetini "Allah'ın size mağfiret buyurmasını dilemez misiniz?" kavli kerîmine kadar indirdi. b. Mûsa ki: «Abdullah b. Mübarek: Allah'ın kitabında en ümid bahş âyet budur, dedi.» Bekr: Vallahi hen Allah'ın beni mağfiret buyurmasını dilerim, demiş ve Mistah'a evvelce vermekte olduğu nafakayı tekrar vermeye başlamış: Bunu ondan ebediyyen kesmem, demiş. ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) zevcesi Zeyneb binti Cahş'a benim meselemi sordu: bildin (yahut) ne gördün?» dedi. O da: Ya Resûlallah! Kulağımı ve gözümü korurum. Vallahi hayrdan başka bir şey bilmemi cevâbını verdi. şöyle dedi: Halbuki Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in zevcelerinden benimle boy ölçüşen oydu. Allah onu vera' ve takva ile korudu. Kız kardeşi Hanıne binti Cahş ise onunla mücâdele etmeye başladı ve helâk olanlar meyanında kendisi de helâk oldu. «Bu cemâatin meselesinden bize gelen işte budur!» demiş. hadîsinde de: «Hamiyyet onu kızdırdı...» tâbirini kullanmıştır

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Züheyr b. Harb ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yûnus b. Muhammed rivâyet etti, ki): Bize Şeyban rivâyet etti. ki): Bize Katâde, Enes'den rivâyet etti ki: Mekkeliler Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den kendilerine bir mucize göstermesini istemişler. O da onlara ayın yarılmasını iki defa göstermiş

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Züheyr b. Harb ile Abd b. Humeyd rivâyet ettiler. (Dediler ki): Bize Yûnus b. Muhammed rivâyet etti, ki): Bize Şeyban rivâyet etti. ki): Bize Katâde, Enes'den rivâyet etti ki: Mekkeliler Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den kendilerine bir mucize göstermesini istemişler. O da onlara ayın yarılmasını iki defa göstermiş

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye ile Ebû Üsâme, A'meş'den, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da Ebû Abdirrahman Es-Sülemî'den, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ezaya Allah (azze ve celle)’den daha sabırlı kimse yoktur. Kendisine şirk koşulur. Çocuk iddia edilir. Sonra o yine bunlara afiyet verir. Rızık ihsan eder.» buyurdular

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye ile Ebû Üsâme, A'meş'den, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da Ebû Abdirrahman Es-Sülemî'den, o da Ebû Mûsa'dan naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): ezaya Allah (azze ve celle)’den daha sabırlı kimse yoktur. Kendisine şirk koşulur. Çocuk iddia edilir. Sonra o yine bunlara afiyet verir. Rızık ihsan eder.» buyurdular

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys Bükeyr'den, o da Büsr b. Saîd'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti ki, şöyle buyurmuşlar: hiç bir kimseyi ameli kurtarmayacaktir.» Bir adam: Seni de mi ya Resûlallah! diye sormuş. de! Meğer ki, Allah kendinden bir rahmeîle beni örtmüş ola. Lâkin doğruyu dileyin!» buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys Bükeyr'den, o da Büsr b. Saîd'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'den naklen rivâyet etti ki, şöyle buyurmuşlar: hiç bir kimseyi ameli kurtarmayacaktir.» Bir adam: Seni de mi ya Resûlallah! diye sormuş. de! Meğer ki, Allah kendinden bir rahmeîle beni örtmüş ola. Lâkin doğruyu dileyin!» buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize İshak b. İbrahim El-HanzaH rivâyet etti. ki): Bize Mahzûmî haber verdi. ki): Bize Vüheyb Ebû Hâzim'den, o da SeM b. Sa'd'dan, o da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti. (Şöyle buyurmuşlar): cennette bir ağaç vardır. Binek giden onun gölgesinde yüz sene yürür bitiremez.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Ya’kub (yani; İbn Abdirrahman El-Kaârî) Ebû Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd'dan naklen rivâyet etti ki, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): şüphe yok ki, cennetlikler cennette köşkleri sizin semâda yıldızı gördüğünüz gîbi göreceklerdir.» buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Muhammed b. Râfi' de rivayet etti. (Dediki): Bize Abdürrezzâk rivayet etti. (Dediki): Bize Ma'mer, Hemmâm b. Münebbih'den rivayet etti. Hemmam: Ebû Hureyre'nin, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den bize rivayet ettikleri şunlardır diyerek bir takım hadîsler zikretmiştir. Onlardan biri de şudur: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «İki büyük fırka çarpışarak aralarında büyük bir harb olmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Halbuki bunların davaları birdir.» buyurdular

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Kuteybe b. Saîd, Mâlik b. Enes'den —ona okunanlar meyanında — o da Ebû'z-Zinad'dan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hureyre'den naklen rivayet ettiki, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «Bir adam birinin kabrinin yanından geçerken, keşke onun yerinde ben olaydım, demedikçe kıyamet kopmayacakîır.» buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Abdullah b. Ömer b. Muhammed b. Eban b. Salih ile Muhammed b. Yezîd Er- Rıfâî rivayet ettiler. Lâfız İlini Ebân'ındır. (Dedilerki): Bize İbni Fudayl, Ebû İsmail'den, o da Ebû Hâzîm'den, o da Ebû Hureyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş): Resulullah ($allallahu Aleyhi ve Sellem): «Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, bir adam birinin kabrinin yanından geçerek üzerinde yuvarianmadıkça ve keşke bu kabir sahibinin yerinde ben olaydım, demedikçe dünya bitmeyecektir. Halbuki bu sözü ona söyleten din değil, ancak belâ olacaktır.» buyurdular. İZAH 2908 DE

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivâyet etti. ki): Bize Ebû Muâviye, Dâvud b. Ebî Hind'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen bu hadîsin mislini rivâyet etti. Câbir rivâyetinin izahı biraz yukarda 2896 numaralı hadîsde geçmişti. Diğer rivâyetlerdeki halîfenin kim olduğu bildirilmemişse de, Tirmizî ile Ebû Dâvud bunun Mehdi olduğunu söylemişlerdir, Tirmizî'nin rivâyet ettiği bir hadîsde: benim ehl-i beytimden ismi ismime uygun bir adam hükmetmedikçe kıyâmet kopmayacaktır.» buyurulmuştur. Tirmizî: «Bu hadîsi hasen sahihdir.» demiştir. Aynı hadisi Ebû Dâvud da rivâyet etmiştir. Onun rivâyetinde: zulümle nasıl doldurulduysa, o da doğruluk ve adaletle dolduracaktır.» ziyâdesi vardır. ve «Yahsî» fiilleri avuçla almak mânâsına gelirler. Halîfenin malı saymadan avuçla vermesi, mal ve ganimetlerin çokluğundan ve kendisinin cömertliğinden olacaktır

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile rivâyet etti. ki): Bize Ebû Üsâme rivâyet etti. ki): Bize Şu'be, Ebû't-Teyyâh'dan rivâyet etti. ki): Ben Ebû Zür'ayi, Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet ederken dinledim. Şöyle buyurmuşlar: Kureyş'in şu kabilesi helâk edecektir.» Bize ne emir buyurursun? demişler. insanlar onlardan uzak kalsalar!» buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Cerir, Abdû'l-Melik b. Umeyr'den, o da Câbir b. Semura'dan naklen rivâyet etti. Câbir Şöyle dedi: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): helâk olduğu vakit, artık ondan sonra kisrâ yoktur...» Râvî hadîsi tamamiyle Ebû Hüreyre'nin hadîsi gibi nakletmiştir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Kuteybe b. Saîd ile Ebû Kâmil El-Cahderî rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Ebû Avâne, Simâk b. Harb'dan, o da Câbir b. Semura'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş): Ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)ı: «Müslümanlardan bir cemâat yahut mü'minlerden bir cemâat beyaz saraydaki kisra hanedanının hazinesini mutlaka fethedecektir.» buyururken işittim. Kuteybe: «Müslümanlardan bir cemâatin.» dedi. Şekk etmedi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{M-78} Bize Muhammed b. Müsennâ ile ibni Beşşâr rivayet ettiler (Dedilerki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dediki): Bize Şu'be, Simâk b. Harb'den rivayet etti. (Demişki): Ben Câbir b. Semûra'yı dinledim. Şunu söyledi; Ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den dinledim... Ravî Ebû Avâııe'nin hadîsi mânâsında rivayet etmiştir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Kuteybe b. Saîd rivâyet etti. (Dediki): Bize Abdu'l-Aziz (yâni ibni Muhammed) Sevr'den (bu zât ibni Zeyd Ed-Dılı’dır), o da Ebû'l-Gays'dan, o da Ebû Hureyre'deıı naklen rivayet ettiki, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar: «Bir tarafı karada, bir tarafı denizde bir şehir işittiniz mi?» Ashâb : — Evet yâ Resûlallah! demişler. «Benî İshak'dan yetmiş bin kîşi bu şehre gaza etmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Ona geldikleri vakit inecekler, silâhla çarpışmayacaklar, ok da atmıyacaklar. Allah'dan başka ilâh yoktur, Allah her şey'den büyüktür, diyecekler, hemen iki tarafından biri sükût edecektir.» Sevr demişki: Ben onun ancak şöyle dediğini biliyorum: «Denizdeki taraf düşecek. Sonra ikinci defa: Allah'dan başka ilâh yoktur. Allah her şeyden büvüktür, diyecekler, öteki tarafı da sükût edecektir. Sonra üçüncü defa: Allah'dan başka ilâh yoktur. Allah her şeyden büyüktür, diyecekler. Kendilerine (kapılar) açılacaktır. Müslümanlar oraya girecek ve ganimet alacaklardır. Onlar ganimetleri taksim ederken birdenbire kendilerine bir yaygaracı gelecek: Deccal çıkmıştır, diyecek. Onlar da her şeyi bırakıp döneceklerdir.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Mııhammed b. Merzûk rivayet etti. (Dediki): Bize Bişr b. Ömer Ez-Zehrânî rivayet etti. (Dediki): Bana Süleyman b. Bilâl rivayet etti. (Dediki): Bize Sevr b. Zeyd Ed-Dîlî bu isnadda bu hadîsin mislini rivayet etti

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dediki): Bize Muhammed b. Bişr rivayet etti. (Dediki): Bize Ubeydullah, Nâfi'den, o da ibni Ömer'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhl ve Sellem)'den naklen rivayet etti. (Şöyle buyurmuşlar) : «Yahudilerle mutlaka harbedeceksiniz ve onları mutlaka tepeleyeceksiniz. Hatta taş: Ey müslüman, bu yahûdidir, gel de onu öldür, diyecektir.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{m-79} Bize bu hadîsi Muhammed b. Müsennâ ile Ubeydullah b. Saîd de rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Yahya, Ubeydullah'dan bu isnadla rivayet etti. O hadîsinde: «Bu arkamdaki yahûdidir.» demiştir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dediki): Bize Ehû Usâme rivayet etti. (Dediki): Bana Ömer b. Hamza haber verdi. (Dediki): Sâlim'i şunu söylerken işittim: Bize Abdullah b. Ömer haber verdiki: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): «Siz ve yahudüer harbedeceksiniz. Hatta taş: Ey müslüman, şu arkamdaki yahûdidir. Gel de onu öldür, diyecektir.» buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Harmele b. Yahya rivayet etti. (Dediki): Bize İbni Vehb haber verdi. (Dediki): Bana Yûnus ibni Şihab'dan naklen haber verdi. (Demişki): Bana Salim b. Abdillah rivayet etti. Ona da Abdullah b. Ömer haber vermişki: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar: «Yahudiler sizinle harbedecek ve onlara üstün geleceksiniz. Hattâ taş : Ey müslüman, şu arkamdaki yahûdidir. Onu öldürüver, diyecektir.» İZAH 2922 DE

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dediki): Bize Ya'kub (yâni; İbni Abdirrahman) Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hureyre'den naklen rivayet ettiki: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuşlar : «Müslümanlarla yahudiler harbetmedikçe kıyamet kopmayacaktır. Müslümanlar onları öldürecekler. Hattâ yahûdi taş'ın ve ağacın arkasına saklanacak. Taş veya ağaç da: Ey müslüman, ey Allah'ın kulu, şu arkamdaki yahûdidir. Hemen gel de onu öldür! diyecektir. Yalnız Ğarkad müstesna! Çünkü o yahûdilerin ayaçiarındandır.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet ettiler. (Yahya: Ahberanâ, Ebû Bekir ise: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dedilerki): Bize Ebû'l-Ahvâs rivayet etti. H. Bize Ebû Kâmil El-Cahderî de rivayet etti. (Dediki): Bize Ebû Avane rivayet eUi. Her iki râvi Simak'den, o da Câbir b. Semûra'dan naklen rivayet etmişlerdir. Câbir şöyle demiş: Ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i: «Şüphesiz kî, kıyâmetin önünde yalancılar zuhur edecektir.» buyururken işittim. Ehû'I-Ahvas'ın hadîsinde şu ziyâde vardır: «Ben kendisine: Bunu Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den sen mî işittin? dedim. Evet! cevâbını verdi.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{m-83} Bana ibni Müsennâ ile ibni Beşşâr da rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dediki): Bize Şu'be, Simâk'den hu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti. Simâk şöyle demiş: «Ben kardeşimi şöyle derken işittim: Câbir onlardan korunuverin, dedi.» İZAH BİR SONRAKİ 157 DEVAM SAYFASINDA

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Züheyr b. Harb ile İshâk b. Mansûr rivayet ettiler. (İshâk: Ahberanâ; Züheyr ise: Haddesenâ tâbirlerini kullandılar. Dedilerki): Bize Abdurrahman (bu zât İbni Mehdî'dir), Mâlik'den, o da Ebû'z-Zinad'tfan, o da A'rac'dan, o da Ebû Hureyre'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet etti. (Şöyle buyurmuşlar): «Her biri Allah'ın resulü olduğunu iddia eden otuz'a yakın yalancı deccâl gönderilmedikçe kıyamet kopmayacaktır.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{m-84} Bize Muhammed b. Rnfi' rivayet etti. (Dediki): Bize Abdürrezzâk rivayet etti. (Dediki): Bize Ma'mer, Hemmam b. Münebbih'den, o da Ebû Hureyre'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu hadîsin mislini haber verdi. Şu kadar var ki, o (yûb'ase yerine) «yenbeisen demiştir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Harmele b. Yahya b. Abdillah b. Harmele b. Imrân Et-Tûcîbî rivâyet etti. ki): Bana İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihab'dan, o da Salim b. Abdillah'dan naklen haber verdi. Sâlim'e de Abdullah b. Ömer haber vermiş ki, Ömer b. Hattâb Resûlillah (sallallahü aleyhi ve sellem)'lc birlikte bir cemaatın içinde İbn Sayyâd in tarafına gitmiş. Onu Benî Magâle'nin kal'ası yanında çocuklarla beraber oynarken bulmuş, İbn Sayyâd o gün bulûğa yaklaşmış bulunuyormuş. Hiç hissetmeden Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) eliyle sırtına dokunmuş. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) İbn Sayyâd'a: «Benim Resûlüllah olduğuma şehâdet ediyor musun?» demiş. İbn Sayyâd ona bir bakmış ve: Şehâdet ederim ki, sen câhillerin Resûlüsün! demiş. İbn Sayyâd da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ; Sen benim Resûlüllah olduğuma şehâdet ediyor musun? demiş Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu reddetmiş ve: Allah'a ve Peygamberlerine iman ettim!» buyurmuş. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: görüyorsun?» diye sormuş. İbn Sayyâd: Bana bir doğrucu ile bir yalancı geliyor, cevâbını vermiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de kendisine: bu İş karıştırıldı.» demiş. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: senin İçin bir şey sakladım.» buyurmuş. İbn Sayyâd: O dumandır, demiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: Sen asla değerini aşamazsın!: buyurmuşlar. Derken Ömer b. Hattab: Bana müsaade buyur ya Resûlallah! Şunun boynunu vurayım, demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: bu oysa, sen ona asla musallat olamazsın. O değilse, onu öldürmekte senin İçin bir hayır yokîur.» buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bana Harmele b. Yahya b. Abdillah b. Harmele b. Imrân Et-Tûcîbî rivâyet etti. ki): Bana İbn Vehb haber verdi. ki): Bana Yûnus, İbn Şihab'dan, o da Salim b. Abdillah'dan naklen haber verdi. Sâlim'e de Abdullah b. Ömer haber vermiş ki, Ömer b. Hattâb Resûlillah (sallallahü aleyhi ve sellem)'lc birlikte bir cemaatın içinde İbn Sayyâd in tarafına gitmiş. Onu Benî Magâle'nin kal'ası yanında çocuklarla beraber oynarken bulmuş, İbn Sayyâd o gün bulûğa yaklaşmış bulunuyormuş. Hiç hissetmeden Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) eliyle sırtına dokunmuş. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) İbn Sayyâd'a: «Benim Resûlüllah olduğuma şehâdet ediyor musun?» demiş. İbn Sayyâd ona bir bakmış ve: Şehâdet ederim ki, sen câhillerin Resûlüsün! demiş. İbn Sayyâd da Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e ; Sen benim Resûlüllah olduğuma şehâdet ediyor musun? demiş Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu reddetmiş ve: Allah'a ve Peygamberlerine iman ettim!» buyurmuş. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: görüyorsun?» diye sormuş. İbn Sayyâd: Bana bir doğrucu ile bir yalancı geliyor, cevâbını vermiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) de kendisine: bu İş karıştırıldı.» demiş. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: senin İçin bir şey sakladım.» buyurmuş. İbn Sayyâd: O dumandır, demiş. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: Sen asla değerini aşamazsın!: buyurmuşlar. Derken Ömer b. Hattab: Bana müsaade buyur ya Resûlallah! Şunun boynunu vurayım, demiş. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: bu oysa, sen ona asla musallat olamazsın. O değilse, onu öldürmekte senin İçin bir hayır yokîur.» buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Amru'n-Nâkid rivâyet etti. ki): Bize Abde Süleyman rivâyet etti. Amr dedi ki: Bize Yahya b. Yeman da Hişam Urve'den, o da babasından, o da Âişe'den naklen rivâyet etti. (Şöyle iemiş): biz Âli Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) (bazen) bir ay ateş yakmadan dururduk. Nafakamız ancak kuru hurma ile su idi.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Amru'n-Nâkid rivayet etti. (Dediki): Bize Abde b. Süleyman rivayet etti. Amr dediki: Bize Yahya b. Yeman da Hişam b. Urve'den, o da babasından, o da Aişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : «Hakîkaten biz Âl-i Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) (bazen) bir ay ateş yakmadan dururduk. Nafakamız ancak kuru hurma ile su idi.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{m-26} Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Kureyb de rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Ebû Usâme ile ibni Numeyr, Hişâm b. Urve'den bu isnadla: «Hakikaten biz dururduk...» diye rivayet ettiler. O Âl-i Muhammedi anmamıştır. Ebû Kureyb ibni Numeyr'den rivayet ettiği hadîsinde: «Meğer ki, bize bir parçacık et gelmiş ola...» cümlesini ziyâde etmiştir. İZAH 2979 DA

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Ebu Kureyb Muhammed b. Alâ' b. Kureyb rivayet etti. (Dediki): Bize Ebû Usâme, Hişam'dan, o da babasından, o da Aişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : «Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vefat etti. Halbuki benim rafımda canlının yiyeceği bir şey yok. Yalnız bir rafımda bir parçacık arpa vardı. Ondan uzun zaman yedim. Nihayet onu ölçtüm de tükendi.» İZAH 2979 DA

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dediki): Bize Abdü'l Aziz b. Ebî Hazım babasından, o da Yezid b. Ruman'dan, o da Urve'den, o da Aişe'den naklen rivayet etti ki, şöyle dermiş: «Vallahi ey kız kardeşim oğlu! Biz hilâli görüyorduk, sonra (başka) hilâli, sonra (başka) hilâli, iki ayda üç hilâl görüyorduk da, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in evlerinde ateş yakılmazdı.» Urve demiş ki, ben : — Ey teyze, o halde sizin maişetiniz neydi? diye sordum. «— iki siyah (yâni) kuru hurma ile su! Şu kadar var ki, Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in ensardan bir takım komşuları vardı. Onların da sağmalları vardı. Resulullah {Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e sütlerinden gönderirler; o da bize içirirdi.» dedi. İZAH 2979 DA

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Ebû't-Tâhir Ahmed rivayet etti. (Dediki): Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dediki): Bana Ebû Sahr, Yezid b. Abdillah b. Kusayt'dan naklen haber verdi. H. Bana Harun b. Saîd de rivayet etti, (Dediki): Bize ibni Vehb rivayet etti. (Dediki): Bana Ebû Sahr, ibni Kusayt'dan, o da Urve b. Zübeyr'den, o da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in zevcesi Aişe'den, naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : Gerçekten Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir günde ikî defâ doya doya ekmek ve zeytinyağı yemeden vefat etti. İZAH 2979 DA

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Yalıya b. Yahya rivayet etti. (Dediki): Bize Dâvud b. Abdlrrahman El-Mekkî El-Attâr, Mansûr'dan, o da annesinden, o da Âişe'den naklen haber verdi. H. Bize Saîd b. Mansûr da rivayet etti. (Dediki): Bize Davud b, Abdirrahman El-Attâr rivayet etti. (Dediki): Bana Mansûr b. Abdirrahman El-Harebî, annesi Safiyye'den, o da Âişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : «Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) insanlar iki siyaha (yâni) kuru hurma ile suya doydukları vakit vefat etti.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dediki): Bize Abdurrahman, Süfyan'dan, o da Mansûr b. Safiyye'den, o da annesinden, o da Âişe'den naklen rivayet etti (Şöyle demiş) : «Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), vefat etti. Biz iki siyah'a (yâni) su ile kuru hurmaya doymuştuk.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{m-31} Bize bu hadîsi Ebû Kureyb de rivayet etti, (Dediki): Bize Eşcaî rivayet etti. H. Bize Nasr b. Alî de rivayet etti. (Dediki): Bize Ebû Ahmed rivayet etti. Her iki râvi Süfyan'dan bu isnadla rivayet etmişlerdir. Şu kadar var ki, bunların Süfyan'dan rivayet ettikleri hadîsinde : «Biz, iki siyah'dan doya doya yememiştik.» cümlesi vardır. İZAH 2979 DA

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Muhammed b. Abbâd ile ibni Ebî Ömer rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Mervan (yâni; El-Fezârî) Yezid'dcn (bu zât ibni Keysan'dır), o da Ebû Hâzim'den, o da Ebû Hureyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : «Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, (ibni Abbâd Ebû Hureyre'nin nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, demiştir.) Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dünyadan ayrılıncaya kadar ailesini üç gün arka arkaya buğday ekmeğiyle doyurmamıştır.»

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dediki): Bize Yahya b. Saîd, Yezid b. Keysan'dan rivayet etti. (Dediki): Bana Ebû Hâzim rivayet etti. (Dediki): Ben Ebû Hureyre'yi parmağıyle tekrar tekrar işaret ederek: «Ebû Hureyre'nin nefsi yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim kî, Nebiyyullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dünyadan ayrılıncaya kadar kendisi ve ailesi bir bir arkasına üç gün buğday ekmeği yememişlerdir.» İZAH 2979 DA

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Kuteybe b. Saîd ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet ettiler. (Dedilerki); Bize Ebû'I-Ahvas, Simâk'den rivayet etti. (Demişki): Ben Nu'man b. Beşîr'i şunu söylerken işittim: «Siz dilediğiniz müddetçe yiyecek ve içecek içinde değil misiniz? Gerçekten ben Nebiimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i karnını doyuracak kadar kötü hurma bulamadığını gördüm.» derken işittim. Kuteybe «bihi» kelimesini anmamıştır

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Muhammed b. Râfi' rivayet etli, (Dediki): Bize Yahya b. Âdem rivayet etti. (Dediki): Bize Züheyr rivayet etti. H. Bize ishak b. ibrahim de rivayet etti. (Dediki): Bize Mülâl haber verdi. (Dediki): Bize israil rivayet etti. Her iki râvi Simâk'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir. Züheyr'in hadîsinde: «Ama siz kuru hurma ile kaymağın çeşitlerinden başkasına razı olmuyorsunuz.» ziyâdesi vardır. İZAH 2979 DA

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize Muhammed b. Müsennâ ile ibni Beşşâr rivayet ettiler. Lâfız ihni Müsennâ'nındır. (Dedilerki): Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dediki); Bize Şu'be, Simâk b. Harb'den rivayet etti. (Demişki): Nu'man'ı hutbe okurken dinledim. Şunu söyledi. Ömer insanların dünyadan pide ettiklerini andı da, şöyle dedi: «Gerçekken ben Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'ı bütün gün kıvranıyor, karnını doyuracak kötü hurma bulamıyorken gördüm.» İZAH 2979 DA

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Ebû't-Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh rivayet etti. (Dediki): Bize ibnû Vehb haber verdi. (Dediki): Bana Ebû Hani haber verdi, o da Ebû Abdirrahman El-Hubuliy'i şöyIe derken işitmiş. Ben Abdullah b. Amr b. Âs'dan dinledim. Ondan bir adam dilen»., muhacirlerin fakirlerinden değil mîyi»? demiş,. Bunun üzerine Abdullah ona — Senin kendisine sığınacak karın var mı? diye sordu. Adam: -- Evet! cevâbını verdi. — Oturacak evin var mı? dedi. (Yine) : — Evet! cevâbını verdi. Abdullah : -- Öyle ise sen zenginlerdensin, dedi. Adam : — Benim bir hizmetçim de var! dedi. Abdullah: O halde sen kırallardansm, dedi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

{m-37} Ebu Abdurrahman dedikî: Ben yanında bulunduğum halde Abdullah b.Amr b. Âs'a üç kişi geldiler. Ve: — Yâ Ebâ Muhammed! Vallahi biz hiç bir şeye kâdir değiliz. Ne nafakaya, ne hayvana, ne de eşyaya! dediler. Abdullah onlara : — Ne istiyorsunuz? işitirseniz bize müracaat edersiniz. Biz de size Allah'ın başınızı çözeceği şeyleri veririz. isterseniz hâlinizi Sultana anlatırız. Dilerseniz sabredersiniz. Çünkü ben Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i: «Şüphesiz ki, muhacirlerin fakirleri kıyamet gününde cennete zenginlerden kırk yıl önce gireceklerdir.» buyururken işittim, dedi. Üç zât: — Öyleyse sabrederiz; hiç bir şey istemeyiz, dediler

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Kuteyue b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys, Ukayl'dan, o da Zühri'den, o da İbn Müseyyeb'den, o da Ebû Hüreyre’den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti: bir delikten iki defa ısırılmaz.» buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

(Bize Kuteyue b. Saîd rivâyet etti. ki): Bize Leys, Ukayl'dan, o da Zühri'den, o da İbn Müseyyeb'den, o da Ebû Hüreyre’den, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den naklen rivâyet etti: bir delikten iki defa ısırılmaz.» buyurmuşlar

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bize nârım b. Ma'ruf ile Muhammed b. Abbâd rivâyettiler. (Hadîsin lâfzında birbirlerine yakındırlar.) Siyak Harun'undur. ki): Bize Hatim b. İsmail, Ebû Hazre Yakub b. Mücâhid'den, o da Ubâde b. Velîd b. Ubâde b. Sâmit'den naklen rivâyet etti. (Şöyle dedi): Ben ve babam bilgi edinmek için ensardan şu kabileye —vefatlarından önce— çıktık. Bize ilk rastlayan Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve sahâbisi Ebû’l-Yûsr oldu. Beraberinde bir de hizmetçisi vardı ki, elinde sahîfelerden müteşekkil bir bohça vardı. Ebû'l-Yüsr'un üzerinde çizgili bir elbise ile bir maafir kumaşı vardı. Hizmetçisinin üzerinde dahi çizgili bir elbise ile maafir kumaşı vardı. Babam kendisine: Ey amca! Ben senin yüzünde bir kızgınlık alâmeti görüyorum, dedi. Ebû’l-Yüsr: Evet, benim Benî Haram kabilesinden filân oğlu filânda alacağım vardı. Ailesine gelerek selâm verdim ve o burada mı? diye sordum. Hayır! dediler. Yanıma bulûğa yaklaşmış bir oğlu çıktı. Ona: Baban nerede? diye sordum. Senin sesini işitti de, annemin yatağına giriverdi, dedi. Yanıma çık! Nerede olduğunu öğrendim, dedim. Bunun üzerine çıktı. Ben: Benden saklanmaya seni sevkeden nedir? dedim: Ben, vallahi sana anlatayım. Sonra sana yalan söylemem. Vallahi seninle konuşup da sana yalan söyleyeceğimden, sana va'd edip sözümden döneceğimden korktum. Sen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in sahâbisi idin. Ben vallahi yoksul idim, dedi. Allah aşkına mı? dedim. Allah aşkına, dedi, Allah aşkına mı? dedim. Allah aşkına, dedi. Allah aşkına mı? dedim. Allah aşkına, dedi ve senedini getirdi. Babam onu eliyle yırttı. Müteakiben şunu söyledi: Ödeyecek bir şey bulursan hana öde! Yoksa sana helâl olsun. Şu iki gözümün görmesiyle (iki parmağını iki gözünün üzerine koydu) ve şu iki kulağımın işitmesiyle, şu kalbimin bellemesiyle (kalbinin damarına işaret etti). Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e: kim bir yoksula mühlet verir yahut borcunu bağışlarsa, Allah onu kendi gölgesinde gölgelendirir.» buyururken şâhid oldum. ki: Ben de kendisine: Ey amca! Hizmetçinin çizgili elbisesini alsan da, ona kendi maafirini versen yahut onun maafirisini alsan da, kendi çizgilini ona versene, bu suretle senin üzerinde bir hülle, onun üzerinde de bir hülle olurdu, dedim, Bunun üzerine başımı sıvazladı ve ; Allahım! Buna bereket veri Ey kardeşim oğlu! Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kendi yediklerinizden doyurun ve giydiklerinizden giydirin!» buyururken, şu iki gözüm görmüş, şu iki kulağım işitmiş ve şu kalbını bellemiştir. (Kalbinin damarına işaret etti.) Dünya malından ona vermem kıyâmet gününde benim hasenatımdan almasından, benim için daha ehvendir, dedi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Sonra yürüdük. Nihayet Câbir b. Abdillah'a mescidinde iken vardık. Kendisi bir giysi içinde ona sarınmış namaz kılıyordu. Ben cemâatin arasından adımlayarak onunla kıble arasında oturdum. Ve: Allah sana rahmet buyursun, kaftanın yanı başında iken bir giysi içinde namaz mı kılıyorsun? dedim. Eliyle göğsüme şöyle yaptı, parmaklarının arasını açtı ve onları kavisleşürdi. Diledim ki, yanıma senin gibi bir ahmak girsin, benim nasıl yaptığımı görsün de, o da öyle yapsın. Bize Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) elinde bir İbn Tûb hurması dah olduğu halde şu mescidimize geldi de mescidin kıblesinde bir tükrük gördü. Ve onu dalla sildi. Sonra bize dönerek: kendisinden yüz çevirmesini hanginiz ister?» buyurdu. Biz ürktük. Sonra (tekrar): kendisinden yüz çevirmesini hanginiz ister?» buyurdu. Biz (yine) ürktük. Sonra: kendisinden yüz çevirmesini hanginiz ister?» buyurdu. Biz: Hayır! Hiç birimiz (istemeyiz) ya Resûlüllah! dedik, sîzden biriniz namaz kılmaya kalktığı vakit şüphesiz kir Allah Tebâreke ve Teâlâ'nın kâbesi onun yüzünün olduğu tarafa doğrudur. Binâenaleyh sakın yüzünün olduğu tarafa ve sağına tükürmesin. Sol tarafına, sol ayağının altına tükürsün. Şayet acele bir badire başına gelirse, elbisesiyle şöyle yapsın...» buyurdu. Sonra elbisesini bir bir üzerine katlayarak: bir zâferan gösterin!» dedi. Bunun üzerine mahalleden bir genç kalkarak evine koştu ve avucunda zâferanlı bir koku getirdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu alarak dalın ucuna sürdü. Sonra onunla tükürüğün eserini sildi, dedi. ki: Sizin mescidlerinize zâferanlı koku sürmeniz buradan kalmadır. (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte Batnı Buvad gazasında yola revan olduk. Kendisi Mecdî b. Amr El-Cüheni'yi arıyordu. Su devesine bizden beş, altı ve yedi kişi nevbetle biniyordu. Derken ensardan bir adamın biniş nevbeti kendi su devesine döndü. Ve onu çöktürerek bindi. Sonra onu sürdü. Ama deve bir parça durakladı. O da ona: Deh! Allah sana lanet etsin! dedi. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): bu devesine lanet eden?» diye sordu. O zât: Ben ya Resûlallah! dedi. onun üzerinden, lanetlenmiş hayvanla bize arkadaşlık etme! Kendinize beddua etmeyin! Çocuklarınıza beddua etmeyin! Mallarınıza beddua etmeyin! Allah'dan bir şey İstenip de, sizin için kabul buyurduğu saata rastlamayın!» dedi. (sallallahü aleyhi ve sellem)’le birlikte yürüdük. Ya zamanı gelip, biz Arab sularından birine yaklaşınca Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): adam bizden önce giderek havzı ıslâh edecek ve su içe? bize su getirecek?» diye sordu. Câbir ki: Ben hemen kalktım İşte bir adam ya Resûlüllah! dedim. Bunun üzerine Resûlüll (sallallahü aleyhi ve sellem): beraber kîm gidecek?» buyurdu. Hemen Cebbar b. Sa kalktı ve kuyuya gittik, havzın içine bir veya iki kova su çektik. Sor onun taşlarını ördük. Sonra onu dolduruncaya kadar su çektik. Yanım: İlk çıkagelen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) oldu: eder misiniz?»-dedi. Evet. ya Resûlallah! cevâbını verdik. Devesini saldı. O da su içti. Gemini çekti, hayvan bacaklarını araladı ve bevletti. Sonra onu saptırarak çöktürdü. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) havra gelerek ond abdest aldı. Bilâhare ben kalktım ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) abdest aldığı yerden abdest aldım. Cebbar b. Sahr da kazây-i hacet gitti. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namaz kılmak için aga kalktı. Benim üzerimde çizgili bir vardı ki, iki ucu arasına rınmaya kalkıştım. Fakat bana yetişmedi. Giysînin saçakları vardı. Onları ters çevirdim. Sonra iki ucunun arasına sarındım. Sonra onu ovnm futtum. Ve gelerek Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sol taraf durdum. O. pl'Tndpn tnttn vp Vnni döndürerpk sağ tarafına Sol tarafına durdu. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikimizin de ellerimizden tutarak bizi itti. Ve arkasında durdurdu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’den hissetmeden Tana atmaya başladı. Sonra maksadını anladım. Eliyle sövle isâret etti. Yi belini bağla demek istiyordu, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazdan çıkınca: Câbir!» dedi. Hazırım ya Resûlallah! dedim. genişse, iki ucunun arasına sarın! Darsa, onu düğme yerine ağlayıver!» buyurdular. (sallallahü aleyhi ve sellem)’le birlikte yürüdük. Bizden her adamın günlük yiyeceği bir kuru hurma idi. Onu emer, sonra elbisesinin içine koyardı. Yaylarımızla yaprak silker de yerdik. Hattâ dudaklarımız yara oldu. Yemin ederim ki, bir gün yanlışlıkla bizden birine hurma verilmedi de (takatsızlığından) onu kaldırmaya gittik ve kendisine hurma verilmediğine şâhîdlik ettik. Hurma verildi, adam kalkarak onu aldı. (sallallahü aleyhi ve sellem)'le beraber yürüdük. Nihâyet geniş bir vadiye indik. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kazayı hacetine gitti. Ben de "bir su kabı ile kendisini tâkib ettim. Derken Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bakındı, fakat Örtünecek bir şey göremedi. Birden vadinin kenarında iki ağaç gözüne ilişti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hemen bunlardan birine giderek dallarından bir dal tuttu. Ve: izniyle bana râm ol!» buyurdu. Dal ona, sahibine huysuzluk eden burnu gemli deve gibi râm oldu. Öteki ağaca da gitti. Ve dallarından birinden tutarak: izniyle bana ram ol!» dedi. O da öteki gibi râm oldu. İkisinin ortasına varınca aralarını kapadı (yani; bir yere topladı) ve: izniyle benim üzerime kapanın!» dedi. Hemen kapandılar. Câbir ki: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yakınında olduğumu hissederse uzaklaşır korkusuyla (oradan) çıkarak koştum. (Muhammed b. Abbâd «Feyebteıde» yerine «Feyetebe'acıe» dedi.) Ve oturdum. İçimden konuşuyordum. Tesadüfen yanıbaşıma baktım. Bir de ne göreyim, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) geliyor. O İki ağaç da birbirinden ayrılmış ve her biri gövdesinin üzerine doğrulmuştu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in bir an durduğunu gördüm. Kafasıyla şöyle yaptı. (Ebû İsmail başıyle sağa ve sola işaret etmiştir.) Sonra bana doğru yürüdü, yanıma gelince: Câbir! Benim durduğum yeri gördün mü?» diye sordu. Evet, ya Resûlallah! dedim. ise şu iki ağaca git de, her birinden birer dal kes ve getir. Benim yerimde durduğun vakit, bir dalı sağına, bir dalı da soluna salıver!» dedi. ki: Ben kalkarak bir taş aldım. Ve onu kırdım, keskinledim, benim İçin keskin oldu. Ve iki ağaca giderek her birinden birer dal kestim. Sonra onları sürükleyerek geldim ve Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'in durduğu yerde durdum. Bir dalı sağıma, bir dalı da soluma bıraktım. Sonra kendisine yetişerek: Yaptım Yâ Resûlüllah! Bu neden lâzım geldi? dedim. azab gören iki kabrin yanından geçtim de, şefaatim sayesinde bu dallar yaş durdukça onlardan azabın hafifletilmesini diledim.» buyurdular ki, müteakiben ordunun yanına geldik. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): Câbir «Abdest suyu diye seslen!» buyurdu. Ben de: Dikkat! Abdest suyu! Dikkat abdest suyu! Dikkat abdest suyu yok mu? diye seslemdim. Yâ Resûlüllah! Kafilede bir damla (su) bulamadım, dedim. Ensardan bir zât Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) için hurma dalından bir askı üzerinde bulunan eski bir tulumunda su soğuturdu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: filân oğlu filâna git de, tulumunda bir sey var mı bak!» dedi. Ona giderek tuluma baktım. Ama içinde tulumun ağzında kalmış bir damladan başka bir şey bulamadım. Onu boşaltacak olsam, tulumun kuru tarafı içerdi. Hemen Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e gelerek: Ya Resûlallah! Ben onun içinde tulumun ağzındaki bir damladan başka bir şey bulamadım. Onu boşaltacak olsam tulumun kuru tarafı İçecek, dedim. onu bana getir!» buyurdu. Onu derhal kendisine getirdim. Eliyle aldı. Ve ne olduğunu anlamadığım bir şey konuşmaya başladı. Hem iki eliyle onu sıkıyordu. Sonra onu bana verdi ve: Câbîr! Büyük bir çanak diye seslen!» buyurdu. Ben: Ey kafilenin çanak sahibi, diye seslendim. Hemen onu yüklenip bana getirdiler. Çanağı huzuruna koydum. Bunun üzerine Resûlüllah. (sallallahü aleyhi ve sellem) çanağın içine eliyle şöyle yaptı. Elini yaydı ve parmaklarının arasını ayırdı. Sonra elini çanağın dibine koydu ve: Câbir! Al da üzerime dök ve Bismillah de!» buyurdu. Ben hemen suyu üzerine döktüm ve Bismillah, dedim. Müteakiben suyu Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in parmakları arasından kaynarken gördüm. Sonra çanak kaynadı, döndü, nihayet doldu. Bunun üzerine: Câbîr! Suya ihtiyacı olanlara seslen!» uyurdu. Derken cemâat gelerek kanmcaya kadar su İçtiler. Ben: İhtiyacı olan kimse kaldı mı? dedim. Artık Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) dolu olduğu halde çanağın üzerinden elini kaldırdı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’e açlıktan şikâyet ettiler de: ki, Allah sizî doyura!» "buyurdu. Derken deniz sahiline vardık. Deniz bir dalgalandı ve bir hayvan attı. Biz bu hayvanın yarısı üzerine ateş yaktık, yemek pişirdik. Kızartma yaptık ve doyuncaya kadar yedik. ki: Ben filân ve filân (beş kişi saymış) bu hayvanın göz kemiğinin içine girdik. Bizi kimse göremiyordu. Nihayet çıktık. Ve onun kaburgalarından bir kaburga kemiği alarak eğrilttik. Sonra kafiledeki en büyük adamı, en büyük deveyi ve en büyük örtüyü getirttik. Onun altına girdi de, başını bile eğmedi. Bulûğa yaklaşmış çocuk demektir. Bazıları yemeye başlamış çocuk, bir takımları da beş yaşındaki çocuk mânâsına geldiğini söylemiştir. ikinci rivâyetindeki «Ve ehazte» kelimesi Müslim'in bütün nüshalarında (vav) ile atfedilmişse de, Nevevî bunun hata olduğunu söylemiş, doğrusunun (ev) olacağını bildirmiştir. Çünkü maksad birinin üzerinde iki çizgili kumaştan, diğerinin üzerinde de iki maâ-firi kumaşından elbise bulunmasını temennidir. İki elbisedir. Bazıları bunun iki yeni elbise olduğunu söylemişlerdir. Lügat ulemasından Ebû Ubeyde göre zâferân demektir. Esmai, bunun zâferanla bir araya getirilen muhtelif kokular mânâsına geldiğini söylemiştir. Onun tarifine göre Halûk da aynı mânâya gelir ki, hadsîten murad da budur. Buvâd: Cûheyne dağlarından birisinin ismidir

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

  1. Bāb: ...
  1. باب ...

Bana Ebû Bekr b. Nâfi' El-Abdî rivayet etti. (Dediki): Bize Abdurrahman rivayet etti. (Dediki): Bize Süfyan, A'meş'den, o da İbrahim'den, o da Ebû Ma'mer'den, o da Abdullah'dan : «Bunlar o kimselerdir ki, dua ederler. Rablerinden vesileyi dilerler.,.» âyeti hakkında rivayette bulundu. Abdullah şöyle demiş : İnsanlardan bir cemâat, cinlerden bir cemaata taparlardı. Derken cinlerden olan cemâat müslüınanliği kabul etti. İnsanlar İbâdetlerinde sabit kaldılar. Bunun üzerine : «Onlar öyle kimselerdir ki, dua ederler; Rablerinden vesileyi dilerler.» âyeti indi

  1. Bāb: ...
  1. باب ...