Sahih-i Buhari
...
(77) Kitāb: Elbise
(77) ...
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Allah, büyüklenerek elbisesini yerde sürükleyen kimseye bakmaz" buyurmuştur. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Azıme" vezninde "mahıle", huyela anlamındadır. Bu da tekebbür demektir. Rağıb dedi ki: Huyela, insanın kendisinde var olduğunu gördüğü bir üstünlükten meydana gelen tekebbürdür. el-Muvaffak Abdullatif el-Bağdadl de şöyle demektedir: Bu hadis, insanın kendisini güzel bir şekilde çekip çevirmesinin faziletli yanlarını bir arada ifade etmektedir. Bu hadiste dünya ve ahirette ruhun ve bedenin bütün maslahatlarının çekip çevrilmesi dile getirilmiştir. Şüphesiz her hususta israf hem bedene zararlıdır, bem de maişete zarar verir. İsraf, gereksiz telef etmeye (tüketime) götürür ve kişinin ruhuna da zarar verir. Çünkü ruh (nefs) çoğu hallerde bedene tabidir. Büyuklenmek ise nefse zarar verir. Çünkü nefis bunun sonucunda kendisini beğenir. Ahirete de zarar verir. Çünkü günah kazandırır. Dünyaya da zararlıdır. Çünkü insanlar tarafından nefret edilmeyi gerektirir
- Bāb: ...
- باب ...
Salim b. Abdullah'tan, o babası (ibn-i Ömer)r.a.'dan, o Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyIe dediğini nakletmektedir: "Her kim elbisesini büyüklenerek yerde sürükleyecek oIursa, kıyamet gününde AlI ah ona bakmayacaktır." Bunun üzerine Ebu Bekir: Ey Allah'ın RasuIü, eğer ben izarıma sarkmasın diye dikkat etmeyecek oIursam, iki ucundan birisi gevşiyor (ve yerde sürünüyar), dedi. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Sen bunu büyükIenmek için yapan kimselerden değilsin" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Bekre r.a.'dan, dedi ki: "BizIer Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda iken güneş tutuldu. AceIe edip eIbisesini sürükleyerek kalktı ve nihayet mescide geIdi. İnsanIar da mescide döndüIer. İki rekat namaz kII(dır)dı. Güneş tutuIması da geçti. Sonra bize yöneIerek şöyIe buyurdu: Şüphesiz güneş ve ay, AlIah'ın ayetlerinden iki ayettir. OnIarda bu kabiIden bir şey görecek oIursanız, AlIah onu açıp giderinceye kadar namaz kılıp dua ediniz." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kibire kapılmaksızin izarını yerde sürükleyen kimse." BöyIe bir kişi sözü geçen tehditle istisna edilmiştir. Ama bu bir mazeret sebebiyIe ise, onun için bir veba! yoktur. Herhangi bir mazeretinin buIunmamasl hali ile ilgili açıklamalar da ileride geIecektir. "Gevşeyip sarkıyar." Gevşeyip sarkmasının sebebi, Ebu Bekr'in bedenen zayıf oIuşu idi. "Bu hususta ona dikkat etmeyecek oIursam", yani eğer gerektiği gibi dikkat etmezsem gevşeyip sarkar. Ma'merlin, Zeyd b. EsIem'den diye nakIettiği, Ahmed'de yer alan rivayette: "Şüphesiz benim izarım bazen gevşeyip sarkıyor" şeklindedir. Muhtemelen izarını bağladıktan sonra hareket edip yürüdüğünde yahut başka bir sebeple, kendi isteği olmadan çözülüyor; ona gerektiği gibi dikkat ederse çözülmüyormuş. ÇÜnkü gevşemeye yüz tuttukça onu bir daha sıkıştırıp bağlıyormuş. İbn Sa'd, Talha b. Abdullah b. Abdurrahman b. Ebi Bekr yoluyla Aişe'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Ebu Bekr oldukça zayıftl. İzarı yerinde durmaz ve onu düğümleyip bağladığı yerden gevşeyip sarkardı." "Sen bunu büyüklenerek yapanlardan değilsin." Zeyd b. Eslem yoluyla gelen rivayette: "Sen bunlardan değilsin" şeklindedir. Hadisten anlaşıldığına göre mutlak olarak, bir kasıt olmaksızın yerde izarı sürüklenen kimse için bir vebal yoktur. İbn Ebi Şeybe'nin, İbn Ömer'den her durumda izarı yerde sürükleyip çekmeyi mekruh gördüğüne dair rivayeti hakkında İbn Battal: Bu, onun işi oldukça sıkı tuttuğu hususlardan birisidir, diye açıklama yapmıştır. Yoksa bu başlıktaki hadisi bizzat kendisi rivayet etmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla bunun hükmü de onun için gizli değildir. Derim ki: Hayır, İbn Ömer'in bunu mekruh görmesi, ister büyüklenmek amacıyla olsun, ister olmasın kasten elbisesini sarkıtan herkes hakkında yorumlanır. Böyle bir açıklama da onun sözü geçen rivayetine uygundur. İbn Ömer'in herhangi bir amacı olmayan kimseyi sorumlu tutacağı zannedilmemelidir. O, bu işin mekruh olduğunu, izarı kendi isteği olmadığı halde yerde sürüklenen, sonra da bu halini devam ettirip bunu telafi etmeyen kimseyi kastederek söylemiştir. Bu hususta da görüş birliği vardır. Bununla birlikte (ilim adamları) buradaki kerahetin tahrimı ya da tenzihı olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Hadisten, hükümler hususunda şahısların farklı hallerinin göz önünde bulundurulacağı da anlaşılmaktadır. Bu da çoğunlukla göz önünde bulundurulması gereken bir esastır. "Bana Muhammed tahdis etti" diye başlayan (Ebu Bekre'nin rivayet ettiği) hadis, daha önce Küsuf namazı bahsinde açıklamasıyla geçmiş bulunmaktadır. Burada bu hadisin zikredilmesinden maksat, "acele ederek elbisesini yerde sürükleyerek kalktı" ibaresidir. Buradan elbisenin yerde sürüklenmesi, acele etme sebebiyle olmuşsa, yasağın kapsamına girmeyeceği anlaşılmaktadır. Böylelikle bu yasağın, sadece büyüklenmek maksadı ile olması haline mahsus olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte buradaki yasağın, -ileride yüce Allah'ın izniyle açıklanacağı gibi, uzunluğundan ötürü yerde sürüklenen kamis (entari) ve bu gibi elbiseleri giymenin caiz olduğunu söyleyecek kadar- yalnızca büyüklenmek kastı ile olması haline mahsus olduğunu kabul edenlerin lehine delilolacak bir taraf yoktur. "İnsanlar döndüler" ibaresi: mescidden çıkmış olduktan sonra mescide geri döndüler, demektir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Cuhayfe'den, dedi ki: "Ben Bilal'i gördüm. Bir harbe getirip onu yere dikti. Sonra namaz için kamet getirdi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bir elbise giyinmiş ve onu çemremiş olarak çıktığını gördüm. Harbe'ye doğru iki rekat namaz kıl(dır)dı. Bu arada insanların ve hayvanların: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in önünden, harbenin arkasından geçtiklerini gördüm
- Bāb: ...
- باب ...
[Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:. "İzardan topuklardan aşağıya sarkanı ateştedir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Elbisenin iki topuktan aşağı sarkanı ateştedir." Buhari başlığı bu şekilde mutlak olarak ve haberde geçtiği şekilde izar kaydını zikretmeksizin açmış ve böylelikle bunun izar, ka mıs ve diğer elbiselerde genelolduğuna işaret etmek istemiştir. "İzarın topuklardan aşağı sarkanı ateştedir." el-Hattabı dedi ki: Bununla şunu anlatmak istemiştir: Topuklardan aşağıda kalan izar kısmı ateşte olacaktır. Böylelikle elbise, onu giyenin bedeninden kinayeli olarak zikredilmiştir. Yani ayağın topuklardan aşağı olan kısmı ceza olmak üzere azaplandırılacakbr. Bu da böyle bir ifadenin, bir şeye ona yakın olan şeyin yahut onun içinde bulunduğu şeyin adının verilebileceği anlamına gelir. Bu durumda buradaki "min: ... den" beyan içindir, sebep bildirmek için olma ihtimali de vardır. Bu durumda maksat ya kişinin kendisi yahut izarın hizasında bulunan topuklardan aşağısının ateşte bulunacağıdır. Ya da ifadenin takdiri: Topuklardan aşağıya sarkan elbiseyi giyen kimse ... , yahuİ: Böyle bir fiil cehennemliklerin işlerinden sayılır, şeklindedir; ya da ibarede takdim ve tehir bulunmaktadır. Yani izardan topuklardan aşağı inen kısmı ateştedir. Ama bütün bu açıklamalar uzak ihtimalli açıklamalardır. Çünkü bu açıklamalara göre, izarın kendisi gerçek manada ateşte olacaktır, demektir. Ancak bunun doğru olarak anlaşılmasının esası, Abdurrezzak'ın, Abdulaziz b. Ebi Revvad'dan diye naklettiği şu haberdir: "Buna göre Nafi'e bu hususta soru soru]muş, o: Elbisenin günahı nedir ki, aksine kasıt topuklardan (sarkan elbisenin hizasında) olan bölümdür, demiştir." Mutlak olarak izarı sarkıtmaktan, herhangi bir zaruret dolayısıyla sarkıtılan istisna edilmiştir. Topukları -mesela- bir yara bulunup da eğer onu başka bir şey bulamadığından ötürü izarıyla örtmeyecek olursa -mesela- sineklerin onu rahatsız edecek olması gibi. .. Buna hocamız Tirmizi, Şerhilnde dikkat çekmiş ve buna da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Abdurrahman b. Avf'a kaşıntısı sebebiyle ipek gömlek giymesine müsaade etmiş olmasını delil göstermiştir. Her ikisi arasındaki ortak illet de zaruret dolayısıyla, yasaklanan bir şeyi yapmanın cevazıdır. Nitekim tedavi maksadıyla avretin açılması da caizdir. Aynı şekilde yüce Allah'ın izniyle bundan sonraki başlıkta açıklanacağı üzere kadınlar da bu husustaki tehditten istisna edilmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre'den rivayete göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Allah kıyamet gününde izarını azgınlık ile çeken kimseye bakmayacaktır'' buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre'den rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem -yahut Ebu'l-Kasım Sallallahu Aleyhi ve Sellem- şöyle buyurdu: "Bir adam giyindiği bir elbise ile kendisini beğenerek, başının saçlarını da taramış olduğu halde yürürken Allah, onu yerin dibine geçirdi. Artık o kimse kıyamet gününe kadar yerin içine doğru gömülüp gidiyor
- Bāb: ...
- باب ...
Salim b. Abdullah'tan rivayete göre babası kendisine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'ın şöyle buyurduğunu tahdis etmiştir: "Bir adam izarını yerde sürükleyip giderken ansızın yerin dibine geçirildi. İşte o, kıyamet gününe kadar yerin içine doğru gömülüp gidiyor
- Bāb: ...
- باب ...
Şu'be'den, dedi ki: Muharib b. Disar ile bir atın üzerinde olduğu halde karşılaştım. Hakimlik yaptığı yerine doğru gidiyordu. Ona bu hadisi sordum. Bana tahdis ederek dedi ki: Ben Abdullah b. Ömer r.a.'ı şöyle derken dinledim: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Kim büyüklenerek elbisesini yerde sürüklerse kıyamet gününde Allah ona bakmayacaktır." Ben 'Muharib'e: İzarını söz konusu etti mi, diye sordum. Muharib: Özel olarak ne izar, ne kamis söz konusu etti, dedi. Ayrıca Salim'den, o İbn Ömer'den, onun Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den: "Kim elbisesini büyüklenerek sürüklerse ... " dediği rivayet edilmiştir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Büyüklenerek elbisesini yerdesürükleyen kimse." Büyüklenmek sebebiyle elbisesini yerde sürükleyen kimse, demektir. "Allah ona bakmaz." Ona merhamet etmez, demektir. Bakmak, yüce Allah'a izafe edildiği vakit mecaz olur. Yaratılmışa izafe edildiğinde ise kinaye olur. Maksad: Allah ona rahmet nazarıyla bakmama ihtimalinin bulunduğudur. Hocamız Tirmizi Şerhi'nde şunları söylemektedir: Burada, bakma esnasında söz konusu olan hali ifade etmektedir. Çünkü bir kimse mütevazi olana bakarsa, ona merhamet eder. Büyüklük taslayana bakarsa ona gazap eder. O halde rahmet ve gazap, bakmak dolayısıyla söz konusu olan sonuçlardır. Bakmayı rahmet ya da gazap olarak yorumlayanların bu açıklamalarını Taberanı'nin rivayet ettiği hadis de desteklemektedir. Bu hadisin aslı Ebu Davud'da, Ebu Curey yoluyla rivayet edilmiştir: "Sizden öncekilerden bir adam bir burde giyindi ve onunla büyüklenerek, çalımlı çalımlı yürüdü. Allah ona baktı vegazap etti; arza emretti, bunun Üzerine arz da onu içine ald!." "Men: Kimse" sözü geçen tehditte, o özel fiile karşılık erkekleri de, kadınları da kapsamına. alır. Ümmü Seleme radıyallahu an ha bu anlamı çıkarmış idI. Nesai ve sahih olduğunu belirterek Tirmizi, Eyyub yoluyla Nafi'den, o İbn Ömer'den muttasıl olarak birinci babda zikredilen hadis ile birlikte şunları da söylemektedir: "Bunun üzerine Ümmü Seleme dedi ki: Peki kadınlar elbiselerinin eteklerini ne yapsın? Allah Rasulü: Bir karış sarkıtırlar, buyurdu. Ümmü Seleme: O takdirde ayakları açılır, dedi. Allah Rasulü: Elbiselerini bir arşın sarkıtırlar ve daha fazlasını sarkı tm azı ar, buyurdu." Lafız Tirmizi'ye aittir. Nevevi dedi ki: Hadislerin büyüklenerek sürüklemek kaydı ile zikredilmiş olmalarının zahiri ifadeleri, haram kılmanın sadece büyüklenme haline özel olmasını gerektirir. Ancak ona şöylece itiraz edilmiştir: Eğer durum böyle olsaydı, Üm mü Seleme'nin elbiselerini yerde sürüklemelerine dair kadınların hükmünü sormasının bir anlamı olmazdı. Aksine Ümmü Seleme, büyüklenerek olsun olmasın elbiseleri uzatıp yerde sürüklemenin yasaklandığını anlamış, bundan dolayı bu hususta avretlerini setretmek için elbiselerini sarkıtma ihtiyaçları dolayısı ile kadınların hükmünü sormuştur. Çünkü kadının bütün ayağı avrettir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de Ümmü Seleme'ye bu hususta onların hüküm itibariyle sadece bu mana çerçevesinde erkeklerin hükmü dışında olduklarını beyan etmiştir. İyad, bu hususta yasağın, kadınlar dışında erkekler hakkında söz konusu olduğunun icma' ile kabul edildiğini nakletmektedir. Onun kastettiği yasak, elbiseleri sarkıtmanın yasaklandığıdır. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ümmü Seleme'nin o anlayışını takrir etmiş (doğru kabul etmiş)tir. Ancak ona, bu işin hükmü özelleştirilmiş umumi bir hüküm olduğunu beyan etmiştir. Çünkü verdiği cevabında elbise sarkıtmak bakımından erkekler ve kadınlar arasında fark olduğunu beyan etmiştir. Aynı şekilde kadınların daha fazlasını uzatmalarının yasak olduğu miktarı da erkekler hakkındaki miktarı açıkladığı gibi açıklamıştır. Hu/asa, erkeklerin iki hali söz konusudur. Biri müstehaplık halidir, o da izarın baldırların ortasına kadar gelmesidir. Cevaz hali ise topuklara kadar olmasıdır. Kadınların da aynı şekilde iki hali söz konusudur. Müstehaplık hali erkekler için caiz olan miktardan bir karış kadar uzun olmasıdır. Cevaz hali de bir arşın kadar uzatılmasıdır. Hadislerden Çıkan Sonuçlar 1- Elbisenin yerde sürüklenmesi kaydı, çoğunlukla görülen hali anlatmak içindir. 2- Azginlık ve böbürlenmek, isterse elbiselerini çemremiş olsun, yerilen bir şeydir. 3- Delillerin toplamından anlaşıldığına göre güzel elbise giymek suretiyle Allah'ın üzerindeki nimetini göstermek isteyen ve bu nimetini hatırında tutarak ona şükreden,kendisi gibi olmayan kimseyi hakir görmeyen kişiye giydiği mubah şeylerin zararı olmaz. İsterse oldukça nefis elbiseler giyinsin. Çünkü Müslim'in Sahih'inde İbn Mesud'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Kalbinde kibir namına zerre ağırlığı kadar bir şey bulunan bir kimse cennete girmeyecektir. Bir adam: Ya kişi elbisesinin güzel, ayakkabısının güzelolmasını severse, diye sordu. Allah Rasulü: Şüphesiz Allah güzeldir, güzelolanı sever. Kibir denilen şey, hakka karşı gelmek ve insanları hakir görmektir, buyurdu." "Elbisesinde (hullesinde) yürürken." Hulle denilen şey, biri diğerinin üstünde giyilen iki elbisedir. İzar ve rida olduğu da••söylenmiştir. Daha meşhur olan budur. "Kendisini beğenerek." Kurtubi dedi ki: Kişinin kendisini beğenmesi (ucb), Allah'ın nimetini unutmakla beraber kendisine mükemmel nazarıyla bakmasıdır. Eğer bununla birlikte başkasını da hakir görecek olursa işte bu, yerilen kibirdir. "O kıyamete kadar içine gömülüp durur." İbn Ömer'in hadisinde: "Kıyamet gününe kadar yerin içinde gömülüp durur" şeklindedir. İbn Ffuis dedi ki: "Te celcül (gömülüp durmak)", şiddetli sarsıntı ile birlikte yerin dibine dalıp gitmek ve bir taraftan öbür tarafa itilmektir. Yani o yerde gömülüp durmaktadır. İtilerek, sarsıntı ile içine doğru inip durmaktadır, demektir. "Hüküm verdiği yerine." Çünkü Muharib, Kufe Hakimliği görevini kabul etmişti. Abdullah b. İdris el-Evdi babasından şöyle dediğini nakletmektedir: "Ben el-Hakem'i ve Hammad'ı kaza meclisinde gördüm." Simak b. Harb da dedi ki: "Cahiliye dönemi insanları arasında bir kimsede altı özellik bulundu mu onu efendi ve önder kabul ederlerdi. Hilm, akıl, cömertlik, kahramanlık, beyan ve mütevazilik. İslam geldikten sonra bunların kemale ermeleri ise, ancak afif olmakla mümkündür.İşte bütün bunlar bu adamda bir arada toplanmış bulunmaktadır." Kasttetiği kişi ise Muharib b. Disar'dır. Bu hadislerden anlaşıldığına göre; büyüklenmek maksadıyla izarı (elbiseyi) yere sarkıtıp sürümek büyük bir günahtır. Ama büyüklenmek kastı olmaksızın sarkıtmak, hadislerin zahirinden anlaşıldığına göre yine haramdır. Fakat bu hadislerde "büyüklenmek" kaydının zikredilmesi, sarkıtmanın yerilmesi ile alakalı varid olmuştur, mutlak olarak yasağı belirten hadisler de buradaki kayıtlı olan rivayete göre yorumlanır. Dolayısı ile büyüklenmekten kendisini kurtarabilmesi halinde elbiseleri uzatıp yerde sürüklemek haram olmaz. İbn Abdilberr dedi ki: Hadisin mefhumundan anlaşıldığına göre, büyüklenmek kastı olmaksızın elbisenin sürüklenmesi halinde tehdit söz konusu olmaz. Ancak gömleğin ve daha başka elbiselerin yerde sürüklenmeleri, durum ne olursa olsun yeriimiş bir şeydir. Nevevi der ki: Topukların altına kadar elbiseyi sarkıtmak, büyüklenmek içindir. Eğer başka bir amaçla sarkıtılırsa o mekruhtur. Şafil de büyüklenmek için elbisenin sürüklenmesi ile başka bir amaç için sürüklenmesi arasındaki farkı böylece belirtmiştir. O der ki: Müstehap olan, izarın baldırın yarısına kadar olmasıdır. Kerahet söz konusu olmaksızın caiz olanı ise ondan aşağı topuklara kadar uzanan halidir. Topuklardan aşağı inen ise eğer büyüklenmek amacıyla yapılırsa haram olarak yasaklanmıştır. Aksi takdirde tenzihl anlamıyla yasaktır. Çünkü elbiseleri sarkıtmayı yasaklamaya dair varid olmuş hadisler mutlaktır, bunların büyüklenmek amacı ile sarkıtılmak ile kayıtlandmlmaları gerekmektedir.---Nevevi'nin sözleri burada bitti. --- İbnu'l-Arabl dedi ki: Erkeğin elbiselerini topuktan aşağıya sarkıtması ve ben bunu büyüklenmek için yapmıyorum demesi caiz değildir. Çünkü yasak, lafzı itibariyle bu hali de kapsamına alır. Hüküm itibariyle lafzın kapsamına giren bir kimsenin: Sözü geçen illet bende bulunmadığından ötürü ben bu emre uymuyorum, demesi caiz değildir. Çünkü, bu kabul edilebilecek bir iddia olamaz. Aksine onun elbisesinin eteğini uzatınası, kibirlendiğirÜn bir delilidir. (Özetle) Hulasa, elbiseyi sarkıtınak onu yerde sürüklemeyi de gerektirir. Yerde sürüklenmesi büyüklenmeyi gerektirir. İsterse giyen büyüklenmek kastını gütmesin
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesi Aişe r.anha'dan, şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Rifaa el-Kurazl'nin hanımı Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna geldi. O sırada ben de oturuyordum, yanımda Ebu Bekir de vardı. Rifaa'nın hanımı: Ey Allah'ın Rasulü, ben Rifaa'nın nikahı altında idim. Beni boşadı ve boşamamı kesinleştirmiş oldu. Ondan sonra Abdurrahman b. ezZubeyr ile evlendim. Allah'a yemin ederim ki ey Allah'ın Rasulü, onunla beraber olan ancak şu saçak gibidir. -Bu arada cilbabından bir saçak alıp gösterdi- dedi. Bu sırada kapıda bulunan ve içeri girmesi için kendisine henüz izin verilmemiş olan Halid b. Said onun söylediklerini işitti. (Aişe devamla) dedi ki: Bunun üzerine Halid: Ey Ebu Bekir, sen bu kadının Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda bu şekilde açıkça konuşmasını yasaklamayacak mısın, dedi. Allah'a yemin ederim, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gülümsemekten fazla bir şey yapmadı. Sonra Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadına: Muhtemelen sen Rifaa'ya geri dönmek istiyorsun. Hayır, o senin balcağızını tadıncaya ve sende onun balcağızını tadıncaya kadar olmaz, dedi. Bundan sonra onun bu söyledikleri (değişmez) bir sünnet oldu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "S-açaklı izar" Saçak (hudbe), elbisenin etrafında çözgüsü bulunmayan atkıdır. Bazen bununla güzel elbise giyinmek kastı da bulunabilir. Bazen de bozulmasını önlemek için bükülüp bağlanır. ed-Davudı dedi ki: Saçak, ridaların etı-afında kalan, sarkan iplerdir. Buna dair yeterli açıklamalar daha önce Talak bölümünde geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ali r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ridasının getirilmesini istedi ve onu giyindi. Sonra da yürümeye koyuldu. Arkasından ben ve Zeyd b. Harise de gittik. Nihayet Hamza'nın içinde bulunduğu eve geldi. İçeri girmek için izin istedi. Onlara (Nebi ve beraberindekilere) izin verdiler
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre, "Bir adam: Ey Allah'ın Rasulü! İhramlı bir kimse hangi elbiseleri giyinebilir, diye sordu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: İhramlı bir kimse gömlek, donlar, bornoz, mestler giyinemez. Ancak iki nalin bulamadığı takdirde (koncu) topuklardan daha aşağıda olanları giyinsin" diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdullah r.a.'dan, dedi ki: "Abdullah b. Ubey (b. Selul) kabrine indirildikten sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun yanına geldi. Emir verilerek kabrinden dışarıya çıkarıldı, Nebiin dizleri üzerine konuldu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendi tükürüğünden ona üfledi ve gömleğini ona giydirdi. Artık (niçin böyle yaptığını) Allah en iyi bilendir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer'den, dedi ki: "Abdullah b. Ubey ölünce, oğlu Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek: Ey Allah'ın Rasulü, bana gömleğini ver de gömleğinle onu kefenleyeyim. Ayrıca sen de onun namazını kıl, onun için mağfiret dile, diye ricada bulundu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona kendi gömleğini verdi ve: Cenaze işlerini bitirdiğin vakit bize haber ver, dedi. Oğlu işlerini bitirince durumunu Nebi'e haber verdi. Allah Rasulü ona namaz kılmak için gelince, Ömer onu çekti ve: Allah sana münafıkların namazıarını kı Im anı yasaklayarak: "Onlar için ister mağfiret dile, ister mağfiret dileme. Onlar için yetmiş defa mağfiret dilesen de Allah yine onları kesinlikle bağışlamayacaktır."(Tevbe, 80) diye buyurmadı mı? dedi. Bunun üzerine: "Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını asla kılma! Kabrinin başında da durma!"(Tevbe, 80) buyruğu nazil oldu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Gömlek giyinmek ve yüce Allah'ın, Yusufun söylediğini naklettiği: "Şu gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne sürün ... "(Yusuf, 93) buyruğu" Bununla gömlek giyinmenin -her ne kadar Araplar arasında yaygın olan giyim şekli izar ve rida ise de- sonradan çıkmış bir şeyolmadığına işaret etmek istiyor gibidir. Daha sonra bu başlık altında üç hadis zikretmektedir ki, bunların birisi İbn Ömer'in ihramlının giyebileceği elbiseler hakkındaki hadisidir. Bu hadisin yeteri kadar açıklamaları Hac bölümünde geçmiş bulunmaktadır . Hadiste "ihramlı kimse gömlek giyinemez" ifadesi yer almaktadır. Bunda da o dönemde gömleklerin varlığına delil vardır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre'den, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem cimri kimse ile bol sadaka veren kimsenin misalini, üzerlerinde demirden iki cübbe bulunan ve üzerlerindeki cübbe, ellerinin göğüslerine ve köprücük kemiklerine doğru sıkışmasına sebep olan iki adama benzetti. Sadaka veren kimsenin bir sadaka verdikçe üzerindeki cübbesi genişler ve nihayet onu ayaklarının parmak uçlarına kadar örter ve izlerini siler. Cimri ise bir sadaka vermek istedi mi cübbe ona yapışır ve her bir halka yerine iyice oturur." . Ebu Hureyre dedi ki: "Ben Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in iki parmağını bu şekilde yakasına koyduğunu gördüm. Keşke sen de onu o yakasım genişletmek istedikçe genişleyemeyeceğini (bu haliyle) anlatırken görmüş olsaydın." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Gömleğin ve başka elbiselerin yakalarının göğüs tarafından açılması." Yaka (ceyb), başın yahut elin ya da başka şeylerin, elbisenin dışına çıkartılması için kesilen kısmına denir. Ancak el-İsmaili buna itiraz ederek: Yaka (ceyb) elbisenin boynun etrafını saran kısmıdır, demektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Muğire b. Şu'be'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ihtiyacını karşılamakiçin gitti, sonra geri döndü. Ben onu su götürerek karşıladım. O da abdest aldı. Üzerinde Şam malı bir cübbe vardı. Ağzına su aldı, burnuna su çekti, yüzünü de yıkadı. Ellerini elbisesinin yenıerinden çıkarmak istedi. Ama yenıeri dar olduğundan dolayı ellerini cübbesinin aşağısından çıkardı ve yıkadı. Başını ve mest1erini de meshetti
- Bāb: ...
- باب ...
Urve b. Muğire'den, o babasından r.a. dedi ki: "Bir seferde iken bir gece Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte idim. Bana: Beraberinde su var mı; diye sordu. Ben: Evet deyince, bineğinden indi ve gece karanlığında onu göremeyeceği m bir yere ulaşıncaya kadar yürüdü. Sonra geldi, ben de onun üzerine matarayı boşalttım. Yüzünü ve elleriniyıkadı. Üzerinde yün bir cübbe vardı. Kollarını ondan (yenıerinden) dışarıya çıkartamadı. Nihayet kollarını cübbenin alt tarafından çıkardı ve kollarını yıkadı. Sonra başına mesh etti. Daha sonra ben onun mestIerini çıkarmak için eğildim. Ama o: Onlara ilişme! Çünkü ben ayaklarım temiz (abdestii) iken o mestIeri giyinmiştim, dedi ve mestleri üzerine meshetti." Fethu'l-Bari Açıklaması: 'Yün cübbe giyinmek." İbn Batta! dedi ki: Malik, giyecek başka bir şey bulan kimsenin yün giyinmesini mekruh görmüştür. Çünkü yün giymek suretiyle zahidlik gösferisinde bulunulur. Oysa iyi bir ameli saklı tutmak daha uygundur. Yine Malik şöyle demiştir: Alçak gönüllülük yün giyinmeye münhasır değildir. Aksine ondan daha ucuz, pamuk ve daha başka kumaşlar da vardır
- Bāb: ...
- باب ...
Misver b. Mahreme'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem (ganimet olarak gelmiş) bazı kaftanları paylaştırdı. (Babam) Mahreme'ye ise bir şey vermedi. Bunun üzerine Mahreme: Oğlum, haydi seninle Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gidelim, dedi. Onunla beraber gittim. Babam bana: İçeri gir de onu yanıma çağır, dedi. Ben de içeri girip onu babamın yanına çağırdım. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem üzerinde bu kaftanlardan birisi olduğu halde babamın yanına çıkıp geldi. Ona: Bunu senin için sakladım, buyurdu. Mahreme'nin oğlu Misver dedi ki: Babam o kaftana baktı. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Mahreme razı oldu (mu), buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ukbe b. Amir r.a.'dan, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ipek bir ferruc (kaftan) hediye edildi, o da onu giyindi. Sonra onunla namaz kıldırdı. Daha sonra namazı bitirince -ondan hoşlanmamışçasına- hızlı bir şekilde onu üzerinden çıkardı, sonra da: Bu, takva sahiplerine yakışmaz, buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Arkasından yırtmacı olana ferruce denildiği de söylenmiştir." Yani ferruce özel bir kaftan çeşididiL Kurtubi şöyle demektedir: Kaba ve ferruc denilen kaftanıarın her ikisi de yenıeri dar ve arkadan orta tarafı yırtmaçlı bir elbise olup yolculukta ve savaşta giyilir. Çünkü bu elbise ile hareket daha kolaydır. "Üzerinde o kaftanlardan birisi bulunduğu halde babamın yanına çıkıp geldi.1I Mahreme kaftanı tamamıyla görsün diye onu omuzları üzerine koymuş olduğu halde geldi, anlamında söylenmiş olabilir. Derim ki: Bunun omuzları üzerinde olması dışında başka bir ihtimalinin söz konusu olmadığı söylenemez. Aksine elleri üzerinde açılmış vaziyette olması da yeterlidir. Bu durumda onun bu ifadeleri kullanması, bütünün bir hakkında kullanılması kabilinden olur. Hatim yoluyla gelen rivayette: liBeraberinde bir kaftan bulunduğu halde ve onun güzelliklerini ona göstererek çıktılı denilmektedir. Hammad da hadisin sonunda: II(Mahreme'nin) huyunda bir parça sertlik vardı" fazlalığını eklemiş bulunmaktadır. İbn Battal dedi ki: Hadisten şu sonuçlar çıkarılabilir: Dil ehlinin (etkileyici söz söyleyenlerin) ve onların durumunda olantarın kalpleri bağış ve güzel sözlerle kazanılır. Hibenin gerçekleşmesi için onu kabzetmek yeterlidir. Kurtubi, el-Mufhim adlı eserinde şunları söylemektedir: Takva sahiplerinden maksat, mu'minlerdir. Çünkü yüce Allah'tan korkup imanları ile ve O'na itaat ile O'ndan korkup mutlaki olanlar onlardır. Başkaları ise şöyle demektedir: Muhtemelen bu ifade, bu emri yerine getirmek için mükellefin teşvik edilmesi içindir. Çünkü bu işi yapan bir kimsenin takva sahibi olmadığını işiten herhangi bir kimse, bundan bu işi ancak Allah'ın emirlerini hafife alan kimsenin yapabildiği sonucunu çıkartır. Böylelikle o takvalı olmamakla nitelendirilmemek için böyle bir işi yapmaktan çekinir, uzak durur. Hadis, aynı zamanda kadınlardan farklı olarak, erkeklere ipek giymenin haram olduğuna da delil gösterilmiştir. Çünkü lafız, tercih edilen görüşe göre kadınları kapsamamaktadır. Kadınların tağlib yoluyla hitabın kapsamına girmeleri ise bir mecazdır. İpeğin onlara mubah olduğuna dair açık delillerin varid olmuş olması, bu ifadelerde mecazınkastedilmiş olmasına imkan bırakmamaktadır. İleride yaklaşık on başlık sonra bu husus, ayrı bir başlıkta gelecektir, Ayrıca küçükçocuklara ipek giymenin haram olmadığına da delil gösterilmiştir. Çünkü çocukların takvalı olmakla nitelendirilmeleri söz konusu değildir. Cumhur, bay" ram gibi zamanlarda onlara ipekli elbise giydirmenin caiz olduğunu söylemiştir. Diğer günlerde ise Şafillere göre daha sahih kabul edilen görüşe göre hüküm yine böyledir. Hanbellierde ise hüküm aksidir. Üçüncü bir görüşe göre de temyiz çağından sonra çocukların ipek giymeleri yasaklanır. Hadisten, bu tür elbiselere alışan ya da ihtiyaç duyan kimseler için dar elbiseler ve yırtmaçlı elbiseler giymekte kerahet olmadığı da anlaşılmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Mu'temir'den, dedi ki: "Ben babamı şöyle derken dinledim: Enes'in üzerinde kalın ipekten sarı renkli bir bomoz gördüm
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer'den rivayete göre "Bir adam: Ey Allah'ın Rasulü, ihramlı olan bir kimse hangi elbiseleri giyinebilir, diye sordu. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de şöyle buyurdu: Gömlekleri, sarıkıarı, donları, bornozları ve ayakkabıları giymeyiniz. Ancak herhangi bir kimse nalın bulamazsa o takdirde ayakkabı giysin ve onları topuklarının altından kessin. Diğer taraftan zaferan ve alaçehre değmiş (boyanmış) herhangi bir elbise de giymeyiniz." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Bornozlar." Seleften bazı kimseler bornoz giymeyi mekruh görmüşlerdir. Çünkü bornoz, rahiplerin giydiği elbiselerdendi. Malikle bornoz giymek hakkında soru sorulmuş, o da: Onu giyinmekte bir sakınca yoktur. Hristiyanların giydiği elbiselerden olduğu söylenmiştir, diye cevap vermiştir. (İmam Malik): Burada (Medine'de) bornoz giyilirdi, dedi. Abdullah b. Ebi Bekr de: Kurradan bornozu olmayan hiçbir kimse yoktur, demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
[İbn Abbas r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Bir izar bulamayan bir kimse, sirva] giyinsin. Nalın bulamayan kimse de ayakkabı giyinsin
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah'tan, dedi ki: "Bir adam ayağa kalkarak: Ey Allah'ın Rasulü, ihrama girdiğimiz takdirde ne giymemizi emredersin, diye sordu. Allah Rasulü: Gömlek, sirvalier, sarıklar, bornozlar ve ayakkabılar giymeyiniz. Ancak bir adamın iki nalını bulunmaz ise, o takdirde (konçları) topuklardan daha aşağıda olan ayakkabıları giyinsin. Diğer taraftan zaferan ve alaçehre değmiş (bunlarla boyanmış) hiçbir elbise giyinmeyin." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Sirvaııer." Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Suveyd b. Kays/tan bazı sirvaller satın aldığı da sahih olarak sabit olmuştur. Bunu dört Sünen sahibi ile Ahmed rivayet etmiş olup İbn Hibban; Suveyd'in rivayeti olarak sahih olduğunu belirtmiştir. Yine Ahmed bu hadisi Malik b. Umayra el-Esedi yoluyla rivayet etmiş ve şöyle demiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hicretinden önce geldim. O benden bazı sirvaller satın aldı ve bana daha fazlasını verdi." Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, her ne kadar o çoğunlukla izar giyiniyar idi ise de, bunları gereksiz yere satın almış olamaz. İbnu/l-Kayyim, el-Hedy (Zadu'lMead) adlı eserinde şunları söylemektedir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem sirvalIeri satın almıştır. Göründüğü kadarıyla o sirvali giyinsin diye satın almıştır. Daha sonra şunları söylemektedir: Bir hadiste onun sirval giyindiği de rivayet edilmiştir. Ashab onun zamanında ve onun izniyle sirval giyinirlerdi. Derim ki: Bütün bunlara dair deliller sözünü ettiğim rivayetlerden çıkartılmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Salim'den, o babasından, Q Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "İhramlı bir kimse gömlek, sarık , sirval ve bornoz ile za'feran ve vers değmiş (bunlar ile boyanmış) bir elbise ve ayakkabı giyinemez. Ancak nalın bulamayan kimse müstesna. Eğer n' Jır; Dulamayacak olursa, ayakkabıları topuklarının altından kessin." Fethu'l-Bari Açıklaması: Sarık hakkında daha önce "büyüklenerek elbisesini yerde sürükleyen kimse" başlığının sonlarında yer alan hadis geçmiş bulunmaktadır. Amr b. el-Hureys'in rivayet ettiği hadiste de şöyle dediği nakledilmiştir: "Ben sanki Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i üzerinde bir ucunu omuzları arasına sarkıtmış olduğu siyah bir sarık bulunduğu halde görür gibiyim." Hadisi Müslim rivayet etmiştir. Rükane'den de hadisi Nebie ref' ederek: "Bizimle müşrikler arasındaki fark, sarıklardır" dediği rivayet edilmiştir. Bu hadisi Ebu Davud ve Tirmizi nakletmiştir. İbn Ömer'den rivayete göre "Resulullah sallallilhu a1eyhi ve sellem sarık sardığı takdirde sarığını omuzları arasına sarkıtırcl!." Hadisi Tirmizi rivayet etmiştir. Yine Tirmizi'de rivayet edildiğine göre İbn Ömer, el-Kasım ve Salim de böyle yaparlal'dı. Malik ise şöyle demiştir: Bu işi (sarığın bir ucunu omuzlar arasına sarkıtmayı) Amir b. Abdullah b. ez-Zubeyr'den başka yapanı görmemiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan, dedi ki: "Habeşistan'a Müslümanlardan birtakım erkekler hicret etti. Ebu Bekir de hicret etmek üzere hazırlandı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona: Acele etme! Çünkü ben bana da (hicret etmek için) izin verileceğini ümit ediyorum, dedi. Bu sefer Ebu Bekir: Onu ben de ümit edebilir miyim, babam sana feda olsun, dedi. Allah Rasulü: Evet, dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile arkadaşlık etmek üzere hicret etmekten vazgeçti. Yanında bulunan iki bineğe de dört ay boyunca semura ağacı yapraklarını yem olarak verdi." Urve dedi ki: Aişe dedi ki: "Bir gün biz öğle sıcağında evimizde oturuyor iken birisi Ebu Bekir'e: İşte Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem başını ve yüzünün büyük bir bölümünü örtmüş olarak geliyor, dedi. Rasulullah'ın o saatte bize gelmek adeti yoktu. Bunun üzerine Ebu Bekir: Babam anam sana feda olsun, Allah'a yemin ederim o bu saatte ancak önemli bir iş için gelmiş olabilir, dedi. Nihayet Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem gelip izin istedi, Ebu Bekir de ona izin verdi. Nebi içeri girdi, içeri girince Ebu Bekir'e: Yanında kim varsa dışarı çıkar, dedi. O: Burada bulunanlar senin ailendir, babam sana feda olsun ey Allah'ın Rasulü, dedi. Allah Rasulü: Hicret etmek üzere çıkmama izin verildi, dedi. Ebu Bekir: Babam sana feda olsun ey Allah'ın Rasulü, seninle yol arkadaşlığı yapacak mıyım, dedi. Allah Rasulü: Evet, dedi. Ebu Bekir: Babam sana feda olsun, ey Allah'ın Rasulü, bu iki binek devemden birisini al, dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Ancak bedeli karşılığında (alınm), buyurdu." Aişe devamla dedi ki: "Onları en hızlı bir şekilde yola hazırladık. Azıklarını bir sofra ile bir dağarcık içinde koydu k. Ebu Bekir'in kızı Esma, belindeki kuşağından bir parça koparıp dağarcığın ağzını kapattı. Bundan dolayı o Zatu'nNitakayn diye adlandırılmıştır. Sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile Ebu Bekir Sevr adındaki bir dağda bulunan bir mağaraya gittiler. O mağarada üç gün kaldllar.Abdullah b. Ebi Bekr -ki o genç, anlayışlı ve kavrayışlı birisi idi- geceleyin yanlarında kalıyor, seher vakti yanlarından ayrılıyor, geceyi Mekke'de geçirmiş gibi Kureyş'le birlikte sabahlıyordu. Kureyşlilerin o ikisi hakkında düşündüklerini, duyduğu her bir kötü planı mutlaka beller ve nihayet karanlık bastırınca bunu haber olarak onlara ulaştırırdı. Ebu Bekir'in kölesi Amir b. Fuheyre de onların yakınlarında sağmal bazı koyunlar otlatır ve gece bir süre ilerledikten sonra koyunları yanlarına götürürdü. Böylelikle her ikisi de sabah aydınlığına doğru Amir b. Fuheyre kendilerine seslenineeye kadar rahat bir şekilde geceyi geçirirlerdi. Mağarada bulundukları o üç gecenin üçünde de hep bunu yaptı." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Başı ve yüzün büyük bir bölümünü örtmek." Tekannu': Başı ve yüzün büyük bir bölümünü rida ya da başka şeyle örtmek demektir. el-İsmail! dedi ki: Hadiste söz konusu edilen başını bağlaması, tekannu' denilen örtünme kısmına girmez. Çünkü tekannu' başı örtmektir. İsabe ise sarığın kuşattığı yer üzerine bir bez bağlayıp çatmak demektir. Derim ki: Her iki şekil arasındaki ortak şey, sarığın üzerinde başa fazladan bir şey koymaktır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'dan rivayete göre, "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem fetih yılı, başında miğfer bulunduğu halde Mekke'ye girmiştir." Buna dair açıklamalar ve başlıkta yer alan Enes'in hadisi ile ilgili bilgiler yeteri kadarıyla Meğazi bölümünde (4286.hadiste) geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik'ten, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte yürüyordum. Üzerinde kenarları kalın ve saçaklı bir Necran burdu vardı. Bedevi bir Arap ona yetişerek ridasından oldukça şiddetli bir şekilde çekiştirdi. Hatta ben Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in boynu ile omuzları arasına baktım da burdun kenarının boynunda iz bıraktığın! gördüm. Daha sonra bedevi: Ey Muhammed, yanında bulunan Allah'ın malından bana bir şeyler verilmesi için emir ver, dedi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona baktı, sonra güldü, sonra da ona bir bağışta bulunulmasını emir buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl b. Sa'd'dan, dedi ki: "Bir kadın bir burde getirip geldi. -Sehl dedi ki: Siz burdenin ne olduğunu biliyor musunuz? (Hadisi Sehl'den rivayet eden kişi): Evet burde, kenarında dokuma bulunan şemleye denilir, dedi.- Kadın: Ey Allah'ın Rasulü, ben bunu kendi ellerimle dokudum. Onu senin giymeni arzu ediyorum, dedi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona ihtiyacı olduğu için o burdeyi aldı, yanımıza çıktı, o burde onun izarı olmuştu. Hazır bulunanlardan birisi eliyle onu yoklayarak: Ey Allah'ın Rasulü, onu bana ver, giyineyim, dedi. Allah Rasulü: Olur deyip, Allah'ın dilediği kadar bir süre mecliste kaldı. Sonra dönüp onu katladı, sonra da o burdeyi isteyen adama gönderdi. Orada bulunanlar adama: Hiç iyi bir şey yapmadın. Sen onun, isteyeni asla boş çevirmediğini bildiğin halde o burdeyi ondan istedin, dediler. Adam: Allah'a yemin ederim, onu isteyişimin tek sebebi, öleceğim gün kefenim olması içindir, dedi." Sehl: "Sonra da o burde o adamın kefeni oldu, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
[Ebu. Hureyre r.a.'dan, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle buyururken dinledim: Ümmetimden bir zümre -ki yetmişbin kişidir- cennete girecektir. Yüzleri ayın ışık saçıp aydınlattığı gibi ışık saçacaktır. Ukaşe b. Mihsan el-Esedı, üzerinde çizgili bir nemire olduğu halde kalkarak: Ey Allah'ın Rasulü! Allah'ın beni onlardan kılması için bana dua et, dedi. Allah Rasu]ü: Allah'ım, onu onlardan kıl, diye dua etti . Daha sonra ensardan bir adam ayağa kalkarak: Ey Allah'ın Rasulü, Allah'a beni onlardan kılması için dua et deyince, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Ukaşe senden önce davrandı, buyurdu. Bu Hadis 6542 numara ile var
- Bāb: ...
- باب ...
Katade'den rivayete göre ben Enes'e: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in en çok sevdiği elbise (türü) hangisi idi, diye sordum. O: Hibera denilen elbise, dedi." Bu Hadis 5813 numara ile de var
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in giymeyi en çok sevdiği elbise hibera idi
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesi Aişe r.anhiı'dan rivayete göre, "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat ettiğinde üzeri hibera burdu ile örtülmüştü." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Burdeler." el-Cevheri dedi ki: Burde, bedevilerin giyindiği ve üzerinde birtakım suret resimleri bulunan, dört kenarlı, siyah bir örtüdür. "Hiberaler." Tekili hibera olan bu kelimenin çoğulu hiber diye gelir. (Anlamı biraz sonra gelecektir.) "Şem1e" ise kendisine bürünülen örtüye denilir. el-Cevherı: Hibera bir Yemen burdesidir. el-Herevi, çizgilidir derken, İbn Battal da şunları söylemektedir: Bunlar pamuktan yapılan Yemen burdeleridir. Onlara göre en değerli elbiseler idi. Kurtubi: Buna hibera deniliş sebebi, süslemek demek olan tahbir kökünden geldiğinden dolayıdır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe ve Abdullah b. Abbas (r.anhuma)'dan, dediler ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem (hastalığının şiddetinden ötürü) ona ait olan bir hamisayı yüzüne örtüp bürüyordu. Sıkıldığı zaman da onu yüzünün üzerinden açardı. O bu halde iken: Allah'ın Ianeti Yahudiler ve Hristiyanıarın üzerine olsun. Çünkü onlar Nebilerinin kabirlerini mescidler edindiler, buyurdu. Böylece (ümmetini) onların yaptıklarını yapmaktan sakındırıyordu
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe'den, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem üstünde birtakım alametler bulunan bir hamisayı giyinmiş olduğu halde namaz kıldı. Üzerindeki bu alametlere bir defa baktı, namazı bitirip selam verince: Benim bu hamisamı alıp Ebu Cehm'e götürünüz. Çünkü bu az önce beni namazımdan başka şeyle oyalamış oldu. Bana Adiy b. Ka'b oğullarından Ebu Cehm b. Huzeyfe b. Ganim'in elbicaniyesini getirin, buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Burde'den, dedi ki: "Aişe bize bir kisa ile kalınca bir izar çıkardı ve: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunları giyinmiş olduğu halde ruhu kabzedildi, dedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kisalar ve hamisalar." Hamisa, siyah yünden yahut kalın ipekten yapılan dört kenarlı ve üzerinde alametler bulunan bir aba çeşididir. Bu aba çeşidine (kisaya) hamisa adı ancak üzerinde birtakım alametler (işaretler, çizgiler) bulunduğu vakit verilir. Namaz bahsinin baş taraflarında buna dair yeterli açıklamalar geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem mülamese (denilen el dokundurmak) ile ve münabeze adındaki (birbirine atmak suretiyle yapılan) alışverişi; biri güneş yükselinceye kadar sabah namazından sonra, diğeri de güneş batıncaya kadar ikindi namazından sonra kılınan iki namazı; kişinin tek bir elbise ile kendisi ile sema arasında bir şey bulunmayacak şekilde ve ferci üzerinde elbiseden bir şey olmaksızın elbisesine bürünmesini ve iştimaıu's-samma denilen giyinişi yasaklamıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said el-Hudri'den, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem iki çeşit giyinişi ve iki tür alışverişi yasakladı. Oalışverişte mülamese ve münabezeyi yasakladı. Mülamese, adamın geceleyin yahut gündüzün eliyle diğerinin kumaşına dokunması ve onu ancak bu el dokundurması dışında evirip çevirmemesi suretiyle yapılan alışveriştir, Münabeze ise adamın diğer adama kumaşını atması, diğerinin de kumaşını ona atmasıdır. Bu da onların bakmadan ve karşılıklı rıza olmadan satışları oluyordu. Yasakladığı iki giyiniş ise biri iştimalu's-samma denilendir. es-Samma, elbisesini omuzlarından birisi üzerine koyup iki yanından birisinin üzerinde elbisesinden (ihramından) bir parça bulunmaksızın giyilmesidir. Diğer giyiniş ise, elbisesi ile ihtiba etmesidir. O da otururken, ferci üzerinde o elbisesinden (ihramından) hiçbir şey bulunmaması şeklindeki giyiniştir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "İştimalu's-samma" giyinişi ile ilgili olarak şu açıklama da yapılmıştır: Kişi, büründüğü örtünün iki yanını sol yanı üzerine koyar, Bu durumda sol yanı örtüden hiçbir şey bulunmaksızın açıkta kalır ve üzerinde bir başka örtü yok ise avreti açılır. Ama büründüğü örtünün iki tarafını birer omzuna atarsa, buna iştimalu'ssamma adı verilmez
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, biri, kişinin örtüsünden ferci üzerinde bir şey bulunmaksızın tek bir örtüye sarınıp bürünmesi şeklindeki, diğeri de tek bir Örtüyü yanlarından herhangi birisi üzerinde bir şey bulunmaksızın bürünmesi şeklindekiiki giyinişi ve mülamese ve münabeze denilen alışveriş çeşitlerini nehyetti
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said el-Hudri r.a.'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem iştimalu's-samma denilen giyinişi ve kişinin bir tek örtüsüne, ondan ferci üzerinde bir şey bulunmaksızın bürünmesi ni nehyetti
- Bāb: ...
- باب ...
Halid'in kızı Ümmü Halid'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e aralarında küçük, siyah bir hamisanın da bulunduğu bazı kumaşlar getirildi. Bunun üzerine: Bu kumaşı kime giydirmemizi uygun görürsünüz, dedi. Orada bulunanlar sustular. Allah Rasulü: Bana Ümmü Halid'i getirin, buyurdu. Ümmü Halid taşınarak getirildi. Hamisa'yı eliyle alıp onu Ümmü Halid'e giydirdi ve: Sen bunu (afiyetle) eskit ve parala, buyurdu. Hamisa'da yeşil ya da sarı bir alamet vardı. Nebi: Ey Ümmü Halid, bu -Habeşçe- senadır, senadır, buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'dan, dedi ki: "Ümmü Süleym doğum yapınca bana: Ey Enes, bu çocuğa dikkat et. Onu sabah Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e damağına tatlı bir şey çalmak (tahnik etmek) için götürünceye kadar, sakın ağzına bir şey girmesin, dedi. Sabah çocuğu alıp yanına götürdüm. O bir bahçede idi ve üzerinde Hureysı bir hamisa vardı. O sırada da fetih (zafer) dolayısıyla kendisine ganimet olarak gelmiş bulunan yük develerini damgalıyordu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Siyah hamisa." el-Esmaı dedi ki: Hamisa denilen elbiseler, üzerlerinde alamet bulunan kalın ipek yahut yün elbiselere denilir. Renkleri siyah olup herkesin giydiği elbiselerden idi. "Halid'in kızı Ümmü Halid." Bu, Halid b. ez-Zubeyr b. el-Awam adındaki oğlu ile künyelenmiş bir cari ye idi. ez-Zubeyr onunla evlenmiş ve Halid b. ezZubeyr ile Amr b. ez-Zubeyr adındaki çocukları ondan olmuştu. İbn SaId'ın naklettiğine göre o Habeşistan'da doğmuş ve Hayber'den sonra aklı eren bir çağda iken babası ile birlikte Medine'ye gelmişti. "Ümmü Halid taşınarak getirildi." O sırada yaşının küçüklüğüne bir işaret vardır. Fakat yine de o esnada mümeyyiz (aklı eren) bir halde bulunmasına engel değildir. "Eskit ve parala, diye buyurdu." Araplar bu ibareyi muhataplarına söyleyerek uzun bir ömür yaşaması için dua etmek amacıyla kullanırlar. Yani bu elbise eskiyip paralanıncaya kadar hayatı uzasın, gitsin. Bu açıklamayı Ebu Davud'un sahih bir sened ile Ebu Nadra'dan diye naklettiği rivayet pekiştirmektedir. Ebu Nadra dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'in ashabından birisi yeni bir elbise giyindi mi ona: Elbisen eskiyip paralansın, Allah da hna onun yerine başkasını versin, derlerdi." "Allah Rasulü: Ey Ümmü Halid -Habeşçe- bu senadır, senadır, buyurdu." Sena Habeşçe'de güzel demektir
- Bāb: ...
- باب ...
İkrime'den rivayete göre "Rifaa hanımını boşamıştı. Abdurrahman b. ez-Zubeyı.' el-Kuraz1 onunla evlendi. Aişe dedi ki: Üzerinde yeşil bir başörtüsü vardı. Aişe'ye şikayette bulunarak derisi üzerindeki bir morarmayı da göstermişti. -(İkrime dedi ki) kadınlar birbirlerine destek olurlar.- Aişe dedi ki: Ben mu'min kadınların çektikleri gibisini görmedim. And olsun ki kadının derisi elbisesinden daha yeşildi. (Araplar morarmayı yeşil ile anlatırlar.) İkrime dedi ki: Kocası, karısının Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gittiğini işitti. O da bunun üzerine başka bir kadından olma iki oğlunu da beraberinde getirerek geldi. Kadın: Allah'a yemin ederim, benim bunu gerektirecek bir günahım yoktur. Ancak onunla beraber olan şey, benim ihtiyacımı bundan daha fazla giderebilecek durumda değildir, dedi -ve bu arada üzerindeki örtünün bir saçağını tutup gösterdi.- Kocası bunun üzerine: Ey Allah'ın Rasulü, Allah'a yemin ederim ki yalan söyledi. Ben onu deri silkeler gibi silkeliyorum. Fakat o bana karşı koyuyor. Rifaa'yı istiyor, dedi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu sefer: Eğer böyle bir şey varsa şimdiki kocan senin balcağızını tatmadıkça sen ona helal olmazsın ya da ona varman uygun olamaz, buyurdu. (İkrime) dedi ki: Rasulullah Abdurrahman ile beraber iki oğlunu görünce, bunlar senin oğulların mıdır, dedi. O, evet dedi. Allah Rasulü: Sen bu adam hakkında mı o dediğin iddialarda bulunuyorsun. Allah'a yemin ederim ki bu çocukların babalarına benzemesi, karganın kargaya benzemesinden daha fazladır, buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: İbn Battal dedi ki: Yeşil elbiseler cennet elbiselerindendir. Şeref olarak da bu onlara yeter. Derim ki: EbU. Davud, EbU. Rimse yoluyla: "Onun Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem üzerinde iki yeşil burde görmüş" olduğuna dair birhadis rivayet etmiştir. "Ki kadınlar birbirlerine destek olurlar." Bu bir ara cümlesi olup İkrime'nin sözüdür. Vuheyb b. Halid, Eyyub'dan diye naklettiği rivayetinde bunu açıkça söylemiştir. Rivayetinde "derisi, başındaki örtüden daha yeşildi" ibaresinden sonra bunu ifade etmiştir. el-Kermani dedi ki: Derisinin yeşilliği (moriuğu) kadının zayıflığından yahut da kocasının onu dövmesinden ileri gelmiş olabilir. Ama olayın anlatılışı ikincisinin tercih edilmesini gerektirmektedir. "Sen ona helal olamazsın ya da ona varman uygun düşmez." el-Kermani'nin naklettiğine göre bazı rivayetlerde "ona helal olamazsın" ibaresini (cezm edat! geldiğinden nun düşmesi gerektiği halde düşmemiş olarak yazıldığını söz konusu ederek) izah etmeye, açıklamaya koyulmuştur. Allah Rasulü kadına bu cevabı vermekle kadının: "Onun beraberindeki ancak bu saçak gibidir" sözü ile Allah Rasulü: "Sen onun balcağızından tatmadıkça" sözünün birarada açıklanması özetle şöyledir: Allah Rasulü böylece kadının iddiasım reddetmiş olmaktadır. Evvela kocasının karısını deri silkeler gibi silkelediği şeklindeki iddiasını doğrulamış olmakta, ikinci olarak da beraberinde bulunan iki çocuğunu doğru söylediğine delilolarak göstermektedir. "Onun hakkında böyle bir iddiada bulunuyorsun" sözü de kadının kocası hakkındaki kısırlık iddiası ile ilgili bir kinayedir
- Bāb: ...
- باب ...
Sa'd'dan, dedi ki: "Uhud günü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in solunda ve sağında, üzerlerinde beyaz elbiseler bulunan iki adam gördüm. O ikisini de ne daha önce görmüştüm, ne de sonra gördüm
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Zerr r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem uyurken, üzerinde beyaz bir elbise bulunduğu halde yanına gittim. Daha sonra yanına gittiğimde uyanmıştı. Dedi ki: La ilahe illallah deyip de daha sonra bu hal üzere ölen bir kul, muhakkak cennete girer. Ben: Zina etse ve hırsızlık yapsa dahi mi, dedim. O: Zina etse ve hırsızlık yapsa dahi, dedi. Ben yine: Zina etse ve hırsızlık yapsa dahi mi, dedim. O: Zina etse ve hırsızlık yapsa dahi, buyurdu. Ben tekrar: Zina etse ve hırsızlık yapsa dahi mi dedim. O yine: Ebu Zerr'in burnu yere sürtünse dahi zina etse ve hırsızlık yapsa bile, buyurdu." Ebu Zerr bu hadisi naklettiği zaman: "Ebu Zerr'in burnu yere sürtünse dahi" derdi. Ebu Abdullah (el-Buhari) dedi ki: "Bu, ölüm esnasında ya da daha önce tevbe edip pişman olması ve la ilahe illallah demesi halinde böyledir. O takdirde ona mağfiret olunur." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Beyaz elbiseler." Ahmed, Sünen sahipleri ve sahih olduğunu belirterek Hakim, Semura'dan merfu' olarak şu hadisi rivayet etmişlerdir: "Size beyaz elbise giymenizi tavsiye ederim. Onları giyiniz. Çünkü onlar daha hoş ve daha temizdir. Ölülerinizi de onlarla kefenleyiniz." Başlıkta yer alan iki hadisten birincisi Sa 'd b. Ebi Vakkas'ın rivayet ettiği bir hadis olup daha önce Uhud gazvesinde de geçmişti. Orada bu iki adamın adı da verilmekte, bunların birisinin Cebraiı, diğerinin Mikailolduğu belirtilmektedir. "Ebu Zerr'in burnu yere sürtünse dahi" tabiri toprağa sürtünürcesine zelil olsa dahi, demektir. Buhari'nin "bu, ölümden önce yahut ölüm esnasında tevbe etmesi halinde böyledir" sözü küfürden tevbe etmesi "ve pişman olması" demektir. Bu sözleri ile "la ilahe illallah deyip, sonra da bu hal üzere ölen bir kul muhakkak cennete girer" buyruğunu açıklamak istemiştir. Buhari'nin bu işaretiyle anlatmak istediklerinin özeti şudur: Hadis, Rabbini tevhid edip hadiste kendisine işaret edilen günahlardan tevbe etmiş olarak ölen kimse hakkında yorumlanır. Bu hadis ile böyle bir kimseye cehenneme uğramaksızın cennete girmesi vaat edilmiş bulunmaktadır ve bu, ehl-i sünnetin ittifakı ile Allah'ın haklarını ilgilendiren hususlardandır. Kul hakları söz konusu ise çoğunluğun görüşüne göre onları sahiplerine vermek şarttır. Bunun da birincisi gibi olduğu söylenmiştir. O durumda yüce Allah, hak sahibini dilediği şekilde mükafat1andırır. Sözü geçen günahları işleyip de tevbe etmeksizin ölene gelince, hadisin zahirinden anlaşıldığına göre, o da bu kapsama dahildir. Ama ehl-i sünnetin görüşüne göre Allah'ın meşletine bağlıdır. (Dilerse onu cehennemde günahı kadar azaplandırır, dilemezse azaplandırmaz.) Buna Ubade b. es-Samit'in daha önce İman bölümünde geçmiş olan hadisi de delil teşkil etmektedir. Çünkü orada şu ifadeler yer almaktadır: "Kim de bu günahlardan bir şey işlemiş olarak gelirse, eğer dünyada bunların cezası ona verilmemiş ise işi yüce Allah'a kalmıştır. Dilerse onu cezalandırır, dilerse onuaffeder
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Osman en-Nehdl'den, dedi ki: "Bizler Utbe b. Ferkad ile birlikte Azerbaycan'da iken Ömer'in mektubu bize ulaştı. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şunun gibi olanı dışında ipeği nehyettiğini belirtiyordu. -Bu arada baş parmağına bitişikalan iki parmağı jle işaret etti-." Ebu Osman en-Nehdı dedi ki: "Bildiğimize göre o, bu miktar ile elbiseye konulacak alametleri kastetmiştir. " Bu Hadis 5829, 5830, 5834 ve 5835 numara ilede var
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Osman'dan, dedi ki: "Bizler Azerbaycan'da iken Ömer bize şöyle bir mektup yazdı: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, şöyle olması dışında ipek giyinmeyi nehyetmiştir. -Bu arada Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize parmaklarını bir hizada tutarak gösterdi. - Zuheyr el-Vasitı de orta ve şehadet parmağını kaldırarak gösterdi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Osman'dan, dedi ki: "Biz Utbe ile birlikte idik. Ömer r.a. ona şu mektubu yazdı: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Dünyada ipeği ancak ahirette ondan hiçbir şey giyinmeyecek olan kimseler giyer
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ebi Leyla'dan, dedi ki: "Huzeyfe Medain'de bulunuyordu. Kendisine su getirilmesini istedi. Bir dihkan ona gümüş bir kap içerisinde su getirdi. Huzeyfe o kabı ona doğru attı ve: Benim bu kabı atışımın tek sebebi, ona bunu yapmamasını söylediğim halde bu işten vazgeçmeyişidir. Oysa Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Altın, gümüş, ipek ve atlas dünyada onlara aittir, ahirette de sizindir, diye buyurmuştur, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik'ten -Şu'be, dedi ki: Ben ona (Abdulaziz b. Suhayb'e): Enes bunu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den diye mi rivayet etti, dedim. Bunun üzerine Abdulaziz şiddetli bir şekilde dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle buyurdu: "Kim dünyada ipek giyinirse, ahirette onu giyinmeyecektir
- Bāb: ...
- باب ...
İbnu'z-Zubeyr'den, hutbe verirken şöyle dedi: Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Kim ipeği dünyada giyinirse, ahirette onu asla giyinemeyecektir" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ömer'den, şöyle dedi: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Kim ipeği dünyada giyinirse, ahirette onu asla giyinemeyecektir" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hafs'tan -yani Ömer b. el-Hattab'dan- rivayete göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "İpeği dünyada ancak ahirette hiçbir payı olmayan kimseler giyinir." Ben (ravilerden İmran b. Hittan) derim ki: "Ebu Hafs, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hakkında doğru söylemiştir, ona yalan söylememiştir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Erkeklerin ipek giyinmesi ve" bazı elbiselerde bulunması halinde "kullanı}ması caiz olan miktar," İbn Battal dedi ki: İpek hakkında görüş ayı'ılığı vardır. Kimisi: Kadınlar için de dahil olmak üzere her durumda giyilmesi haramdır, demiştir. Bu açıklama Ali, İbn Ömer, Huzeyfe, Ebu Musa ve İbnu'z-Zubeyr'den, tabilnden el-Hasen ve İbn Sırın'den naklediimiştir. Kimileri de giyilmesi mutlak olarak caizdir, demiş ve yasağa dair varid olmuş olan hadisleri, onu böbürlenmek için giyen kimseler hakkında ya da tenzihı kerahet olarak yorumlamışlardır. Derim ki: İkinci görüş onu giyinmeye karşılık tehdidin sabit oluşu dolayısıyla kabul edilemez. Iyad'ın söylediği: Bazıları bu husustaki genel nehyi haram olarak değil, kerahet olarak anlamışlardır, şeklindeki sözlerine İbn Dakiki'l-'Id itiraz ederek şunları söylemektedir: Kadı Iyad şöyle demiştir: İbnu'z-Zubeyr ve ona uygun kanaat belirtenlerden sonra ipeği n erkeklere haram, kadınlar için de mubah olduğu hususu üzerinde icma' gerçekleşmiş bulunmaktadır. İpeğin haram kılınışının illeti ile ilgili olarak da meşhur iki farklı görüş vardır. Birincisi böbürlenmek ve kibirlenmektir, ikincisi ise süs ve müreffehlik elbisesi oluşundan dolayıdır. Bu sebeple erkeklerin mertliği ile bağdaşmayıp kadınların kılığına daha uygun görülmüştür. Üçüncü bir illetin olma ihtimali de vardır. O da müşriklere benzemeye çalışmaktır. İbn' Dakiki'l-'Id dedi ki: Bu da birinci illete raci olabilir. Çünkü tekebbür de müşriklerin alametlerindendir. Her iki anlamın da göz önünde bulundurulmuş olma ihtimali de vardır. Ancak ikinci husus haram olmasını gerektirmez. Çünkü Şafil el-Um m adlı eserinde şöyle demektedir: Ben ipek giyinmeyi mekruh görmüyorum. Ama edebe aykırıdır. Çünkü kadınların kılığı kapsamındadır. Bununla birlikte erkeklerden kadınlara benzemeye çalışan kimseler hakkında lanetin. sabit görülmesi sebebiyle bu açıklama zor kabul edilir görülmüştür. ÇünKÜ bu lanet okuyuş, cinsi ve şekli itibariyle kadınlara özelolan şeylerin de yasaklanmasını gerektirmektedir. Kimisi bir başka illet olarak israfı da söz konusu etmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ... nehyetti." el-İsmail! bu rivayette Ali b. elCa'd yoluyla Şu'be'den, Utbe b. Ferkad ile birlikte idik, sözünden sonra şu fazlalığı da zikretmektedir: "Bundan sonra söylemek istediklerime gelince: Izar giyinin, rida giyinin, nalın giyinin. Mestleri ve sirvalieri bırakın. Atanız İsmail'in elbisesi gibi giyinmeye bakın. Nimet ve refahtan, Acemlerin kılıklarına bürünmekten de sakının. Güneşte kalmaya bakın. Çünkü o Arapların hamamıdır. Rahatlığa alışmayın, kaba elbiseler giyinin, dizlerinizde derman kalmayıncaya kadar yorulun, ileriye atılın, hedeflere ok atın. Çünkü Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: ... " diye hadisin geri kalan bölümünü zikretmektedir. "Bildiğimiz kadarıyla o, bununla alametleri kastediyordu." Yani biz şunu öğrendik ki, istisna edilen şeyden kasıt, alametler idi. Bu da elbiselerde bulunan saçak, dikilen parçalar ve benzeri şeylerdir. "Huzeyfe" b. el-Yeman "idi." Onun rivayet ettiği bu hadisin şerhi Eşribe (içecek şeyler) bölümünde (5632.hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Üzerinde ipek şeritlerin dikildiği elbisenin (el-mutarraz) giyilmesinin caiz oluşuna delil gösterilmiştir. İpek parçaları şeritlerle dikilene mutarraf denilir. Aynı şekilde sözü edilen miktarda ipek saçaklarla etrafı saçaklandırılana el-Mutarraf da denilir. Tatriz, bazen dokumadan sonra elbisenin üzerinde de yapılabilir. Ona işaret edilmiş olma ihtimali de vardır. Aynı şekilde bu ister bir arada, ister dağılmış şekilde bu miktarda ipek karışımı bulunan elbiselerin giyilmesinin caiz olduğuna da delil gösterilmiştir ki, bu da güçlü bir istidlaldir. İleride iki bab sonra el-Kassi denilen ipek başlığında da buna dair açıklamalar gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Bera r.a.'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ipekten bir elbise hediye edildi. Biz de ona dokunmaya ve ondan dolayı hayrete başladık. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Siz buna (hayran kalarak) şaşıyor musunuz, buyurdu. Biz: Evet deyince o: Sa'd b. Muaz'ın cennet- . teki mendilleri bundan daha hayırlıdır, buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: İbn Battal dedi ki: İpek giyinmenin yasaklanması, onun aynı ile (yani ipeği n kendisi) necis oluşundan dolayı değildir. Takva sahiplerinin giyiminden olmadığından dolayı yasaklanmıştır. Bununla birlikte tahirdir, ona dokunmak, onu satmak ve bedelinden yararlanmak caizdir. Sözü geçen bu hadis ile ilgili bazı açıklamalar daha önceden Hibe bölümünde geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Huzeyfe r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bize altın ve gümüş kaplardan içmeyi, onlarda yemek yemeyi, ayrıca ipek ve atlas giyinmeyi ve bunların üzerine oturmayı yasakladı." Fethu'l-Bari Açıklaması: "İpek yaygı edinme"nin helal ve haram oluşu bakımından hükmü. "İpek ve atlas giyinmeyi ve üzerine oturmayı." Buradaki "ve üzerine oturmayı" fazlalığı, ipeği n üzerine oturmanın yasak olduğunu kabul edenler lehine güçlü bir delildir. Zaten bu, cumhCırun da görüşüdür. Bu hususta İbnu'l-Macişun ile Kufelilerle bazı ŞafiIler muhalefet etmişlerdir. BÇ'lZı Hanefiler "nehyetti" lafzının haram kılmak hükmünde açık olmadığını söyleyerek cevap vermişler, bazıları da nehyin hem giymek, hem de oturmak hakkında varid olduğunu, tek başına oturmak için söz konusu olmadığının ihtimal dahilinde olduğunu söylemişlerdir. Bu da İbn Battal'ın hadisin ipek üzerinde oturmanın haram oluşu hususunda nas olduğuna dair iddiasını reddetmektedir. Çünkü bu hususta nas değildir. Sadece zahir olan odur. Ayrıca bu hadis, kadınların ipek yaygı kullanmaktan alıkonulacağına da delil gösterilmiştir. Ancak bu, zayıf bir değerlendirmedir. Çünkü erkeklere yapılan hitap, tercih edilen görüşe göre dişileri kapsamaz. Yasak olduğunu söyleyen kimseler, onların altını süs olarak takınmaları caiz olmakla birlikte, altın kaplan kullanmalarının yasaklandığına kıyası delil göstermiş de olabilirler. O halde kadınların ipek giyinmeleri caiz olmakla birlikte, onu (yaygı ve benzeri şekillerde) kullanmaları yasaklanır. Bu açıklama şeklini er-Ram doğru kabul etmiştir. Nevevı ise caiz oluşunu doğru kabul etmiş ve erkeğin hanımı ile beraber hanımının döşeği üzerinde ipeği yayıp kullanmasını yasakladığını delil göstermiştir. Malikilerden bunun caiz olduğunu kabul edenlerin görüşü ise şöyle açıklanır: Kadın erkeğin firaşı (yatağı)dır. Hanımının üzerinde altın süs eşyası ve ipek bulunduğu halde onunla yatması caiz olduğu gibi, hanımı ile beraber hanımı için mubah olan döşeği üzerinde oturması ve onunla beraber uyuması da caizdir. Bir Uyarı: Üzerine oturması yasak olan şey, giyilmesi yasak olan şeydir. Bu da -daha önce açıklandığı gibi- katıksız ipekten yapılan yahut ipeğin diğer dokumalardan daha çok bulunduğu kumaşlardır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Azib'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizlere kırmızı mıseraları ve el-Kassı denilen elbiseleri yasakladı." Fethu'l-Bari Açıklaması: "el-Kassı denilen elbiseyi giyinmek." Bu "el-Kass" denilen bir beldeye nispettir. Çoğunluk bu şekilde bunun Mısır'da bulunan bir kasaba olan el-Kass'e nispet olduğunu söylemiştir ki et-Taberi ve İbn Sıde bunlardandıriar. "İçinde ipek bulunan çizgili elbise", yani kaburga kemikleri gibi enli çizgileri olan ipek elbise demektir. "Onda turunç gibi", yani onlarda bulunan kaburga kemiği ni andıran bu çizgiler, enli ve eğik idi. "Mısera" ve el-Vesır yüksek olmayan, alçak döşek demektir. "Kadınlar el-mısera'yı kadife gibi dizip kocalarına yaparlard!." Yani onlar bunları belli bir şekilde dizerlerdi. et-Taberı dedi ki: el-Mısera atın eğeri yahut devenin binilen eğeri üzerine konulan bir çeşit döŞekçik ya da yastıktır. Kadınlar bunları kırmızı arguvandan ve kalın ipekten kocaları için yaparlardı. Bunlar ise Acemlerin (Arap olmayanların) binekleri üzerinde olan şeylerdi. Bunların eğerler üzerine örtülen ipek örtüler olduğu söylendiği gibi, atlastan eğerler olduğu da söylenmiştir. Böylelikle el-mısera'nın açıklamasına dair şu dört görüş ortaya çıkmaktadır: Bu, bineğin üzerine konulan bir şey midir, yoksa bineğin üzerine binen için midir, yoksa bizzat eğer midir yoksa eğerin örtüsü müdür? Ebu Ubeyd de şöyle demektedir: Kırmızı mıseralar, Acemlerin eğer takımlarından olup ipek ya da atlastan yapılırdJ. Ebu Davud, Nesai ve Ahmed tarafından Buhari ve Müslim'in şartına göre sahih bir sened ile rivayet edilmiş, Ubeyde b. Amr yoluyla Ali'den gelen hadiste de böyle açıklanmıştır. Ali radıyallflhu anh dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana el-kassı'yi ve ipeği nehyetti." Aradaki farkın tür farkı olma ihtimali vardır. Bu durumda kalın ipeğin (atlasın), ipek üzerine atfedilmiş -az önce geçen Huzeyfe yoluyla gelmiş bulunan hadiste görüldüğü üzere- ve hepsi ipekten yapılan şeyler olurlar. Ama hadisin el-kassı'nin açıklamasını ihtiva eden rivayet yollarının ifadelerinden açıkça görüldüğü kadarıyla el-kassı ipek karışımıdır. Katıksız ipek değildir. Buna göre ipeğin karışmış olduğu elbiseyi giyme k haram olur. İbn Ömer gibi bazı sahabenin ve İbn Sırın gibi kimi tabi/nin görüşü budur. Cumhurun görüşü ise ipek olmayan kumaşın daha çok olması halinde ipek karışımının giyilmesinin caiz olduğudur. Bu hususta onların dayanakları ise daha önce siyera türü elbisenin açıklaması konusunda kaydedilen hususlar ile buna ek olarak daha önce Ömer'in hadisinde açıklandığı üzere elbisede alametlerin ipekten olması halinde giyilmesine ruhsat bulunduğuna dair rivayetlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Katade'den, o Enes'ten, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Zübeyr ile Abdurrahman'a vücutlarındaki kaşıntı dolayısıyla ipek giymeleri ruhsatını verdL" Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kaşıntı dolayısıyla erkeklere ipek giyme ruhsatı." Kaşıntı, yüce Allah'ın bizi kendisinden korumasını dilediğimiz bir tür uyuzdur. "ez-Zubeyr ile Abdurrahman'a vücutlarındaki bir kaşıntı dolayısı ile ipek giymelerine ruhsat verdi." Taberi dedi ki: Bu hadiste ipek giyme nehyinin kapsamına ipeğin azalttığı bir rahatsızlığı bulunan kimselerin girmediğine bir delalet vardır. Sıcak yahut soğuktan koruyacak başka bir şey bulunmadığı takdirde koruyacak kadarı da bunun kapsamına girer. Cihad bölümünde kimi Şafil alimlerin bunun caizliğini hazarda değil de sadece seferde olmakla tahsis etmiş, İbnu'sSalah da bunu tercih etmiştir. Nevevı, er-Ravda adlı eserinde bununla beraber ayrıca kaşıntı olma hali ile de tahsis etmiş, er-Ram de bunu aynı şekilde bit hakkında da nakletmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ali b. Ebi Talib r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana yollu olarak dokunmuş, siyera denilen bir kumaştan bir elbiseyi hediye olarak verdi. Ben de onu giyinip dışarı çıktım. Yüzünden kızdığını anladım, ben de bu sebeple onu etrafımdaki hanımlara parçalayıp böldüm
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer'den rivayete göre "Ömer r.a. satışa arz edilen yollu ipek bir elbise gördü. Ey Allah'ın Rasulü, onu satın alırsan, sana gelen heyetlere karşı ve Cuma günü giyersin, dedi. Allah Rasulü: Böyle bir elbiseyi (ahirette) bir payı olmayan kimseler giyinir, dedi. Bundan sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ömer'e ipek yollu bir elbiseyi (hulletu siyera) hediye olarak gönderdi. Ömer bunun üzerine: Onu bana giyilsin diye mi verdin? Oysa ben senin o elbise hakkında neler söylediğini de işitmiş bulunuyorum deyince, Allah Rasulü: Ben onu sana satasın yahut başkasına giyinmesi için veresin diye gönderdim, buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik'ten rivayete göre "O, Rasulu!lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızı Ümmü Külsum aleyhesselam üzerinde ipek siyera (çizgili) bir burd görmüştür." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadınların ipek giyinmesi." Buhari'ye göre nehyin açık bir şekilde erkeklere mahsus olduğuna dair rivayet edilen meşhur iki hadis sabit olmamıştır. Bu sebeple o, buna delalet eden rivayetlerle yetinmiş bulunmaktadır. Ahmed ve Sünen sahipleri ile sahih olduğunu belirterek İbn Hibban ve Hakim Ali r.a.'dan şu hadisi rivayet etmektedirler: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir parça ipek ve bir miktar altın alıp: Bu ikisi ümmetimin erkeklerine haram, dişilerine helaldir, buyurdu." Şeyh Ebu Muhammed b. Ebi Cemra dedi ki: Eğer bizler bu yasak, bir hikmet dolayısıyla erkeklere hastır görüşünü kabul edecek olursak, zahir olduğuna göre şam yüce Allah kadınların süslenmeden edemeyeceklerini bildiğinden ötürü, onu onlara mubah kılmak suretiyle lütufta bulunmuştur. Ayrıca onların süslenmeleri çoğunlukla kocaları içindir. Diğer taraftan "kocaya karşı güzel görünmek imandandır" rivayeti de varid olmuştur. İbn Ebi Cemra devamla der ki: İşte bundan şu hüküm de çıkartılmaktadır: Er kişinin lezzet verici şeyleri kullanmakta aşırıya gitmesi uygun değildir. Çünkü bu, dişilerin niteliklerindendir. "Siyera hulle." Ebu Ubeyd der ki: Hulle, Yemen burdleridir. Hulle, izar ve ridadan ibarettir. Siyera ise -Malik'in dediği üzere- ipekten çizgiler demektir. ''Yüzünden kızdığını anladım." Müslim, Ebu Salih yoluyla gelen rivayette şu fazlalığı da zikretmektedir: "Buyurdu ki: Ben onu sana kendin giyesin diye göndermedim. Ben onu (yakınların olan) kadınlar arasında başörtüleri halinde bölüp ayırasın diye göndermiştim." Bir başka rivayette de: "Onu Fatıma'lar arasında başörtüleri halinde parçaladı" denilmektedir. "Ben de onu yakınım olan kadınlar arasında paylaştırdım." Onu parçalayıp onlara başörtüleri halinde dağıttım, demektir. (Hadiste geçen el-humur)'un tekili "himar" olup kadının kendisiyle başını örttüğü örtüye derler. "(Ahirette) payı olmayan kimseler" (pay diye tercüme edilen "halak"ın olmaması) aynı zamanda haramlık ve din hakkında da kullanılır. Bununla, ahirette payı olmayan kimseleri kastetmiş olma ihtimali vardır. Yani ipek elbise giyen kimsenin ahirette payı yoktur. et-Tıbi der ki: Bu Başlıktaki hadisler, kadınların ipek giymelerinin caiz olduğuna; elbisenin tamamıyla ipek olması ile bir kısmının ipek olması arasında fark olmadığına delil gösterilmiştir. Hadislerden Çıkan Diğer Sonuçlar 1- Mescidin kapısı önünde alışveriş yapmak caizdir. 2- Salih ve faziletli kimseler de doğrudan alışveriş yapabilirler. 3- Erkeklerin, satmak ve giyinmek dışında, hibe ve hediye yoluyla ipekte tasarrufta bulunmaları caizdir. 4- Kafir olan akrabanın akrabalık bağlarını gözetmek ve hediye ile ona iyilikte bulunmak caizdir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan, dedi ki: "Ben Ömer'e, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e karşı birbirine yardım eden iki kadının kim olduğunu sormak isteği ile bir sene fırsat kollayıp durdum. Ama ondan çekindiğim için soramadım. Bir gün, bir konaklama yerinde indi ve (ihtiyacını karşılamak üzere) erak ağaçlarının arasına girdi. Ağaçların arasından çıkınca ona sordum. O: Aişe ve Hafsa'dırlar, dedi. Daha sonra şunları anlattı: -Bizler cahiliye döneminde kadınları önemsemezdik. Ama İslam gelip de Allah onları söz konusu edince, bu sebeple onların üzerimizde bir haklarının bulunduğunu gördük. Ama bununla birlikte yine onları herhangi bir işimize de karıştırmıyorduk. Benimle hanımım arasında bir söz alışverişi olmuştu. O bana ağır sözler söyledi. Ben de ona: Sen işi buraya kadar mı vardırdın, diye çıkıştım, bana: Bunu bana mı söylüyorsun? Oysa senin kızın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e eziyet ediyor, dedi. Bu sefer Hafsa'nın yanına gittim ve ona: Seni Allah'a ve Rasulüne karşı gelmekten sakındırıyorum, dedim. Nebie eziyet verip onu rahatsız etmemek konusunda söyleyeceklerimi ilk olarak ona söyledim. Daha sonra Ümmü Selemelnin yanına gittim ve ona da bunları söyledim. Bu sefer Üm mü Seleme: Sana şaşıyorum ey Ömer, sen bizim işlerimize de müdahale ettin. Kala kala Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile onun zevceleri arasına girmen mi kaldı, dedi. Ve bu sözlerini tekrarladı. Ensardan bir adam vardı. O Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda bulunmayıp ben bulunacak olursam ona gider olanları anlatırdım. Ben Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda bulunmayıp o bulunmuş ise o yanıma gelir ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yaptıklarını bana anlatırdı. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in etrafında bulunanlar (hükümdar ve idareciler) hep ona karşı doğrulmuşlardı (ona boyun eğmişlerdi). Geriye sadece Şam'daki Gassan kralı kalmıştı. Onun bize hücum edeceğinden korkardık. Bir gün ansızın ensardan olan o arkadaşının gelip: Bir iş oldu, dediğini duyuverdim. Ben ona: Olan ne, Gassanlı mı geldi yoksa, diye sordum. O: Bundan daha da büyük. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hanımlarını boşadı, dedi. Hemen onun evine gittim. Hepsinin hücrelerinden ağlama sesleri geliyordu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de birkaç basamakla çıkılan yüksekçe odasına çıkmıştı. Odanın kapısında da onun hizmetçisi vardı. Hizmetçisine gidip: Huzura girme m için bana izin iste, dedim. Bana izin verdi, ben de içeri girdim. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bir hasır üzerinde ve hasırın böğründe iz bırakmış olduğunu gördüm. Başı altında içi lifte dolu deriden bir yastık vardı. İçeride tabaklanmamış birkaç hayvan postu ile tabaklamakta kullanılan bir miktar karaz (mazı ağacı yaprağı) vardı. Hafsa'ya ve Ümmü SelemeIye söylediklerimi ona naklettim. Üm mü Seleme'nin de bana ne şekilde cevap verdiğini anlattım. Rasulultah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunun üzerine güldü ve yirmi dokuz gün kalıp sonra indL
- Bāb: ...
- باب ...
Zühri'den, dedi ki: Bana Haris kızı Hind, Ümmü Seleme r.a.a'dan şöyle dediğini haber vermiştir: "Nebi geceleyin: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. Allah bu gece fitnelerden neler neler, hazinelerden neler neler indirdi! Bu hücrelerindeki kadınları kim uyandıracak? Dünyada nice giyimli kadın vardır ki kıyamet gününde çıplak kalacaktır, diyerek uyandı." Zühri dedi ki: "Hind'in elbisesinin iki yeninde, parmaklan arasında düğmeleri vardı." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, elbise ve yaygılarda darlık çıkarmaksızın bulduğu ile yetinirdi." Başlıkta yer alan "darlık çıkarmaksızın bulduğu ile yetinirdi" (anlamı verilen) "yetecevvezu" lafzı, muayyen bir türe münhasır kalarak daraltmayıp geniş tutardı ya da nefis ve değerli olanı isteyerek darlığa sebep olmazdı. Aksine mümkün olan ve bulunabileni kullanır, onunla yetinil'di, demektir. Bu hadise dair açıklamalar yeteri kadarıyla Talak bölümünde (4913.hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Bu hadisin burada zikredilmesinden maksat, onun hasır üzerinde ve baş! altında da içi lif dolu bir yastığın bulunduğunu anlatan ibarelerdir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e "eziyet hususunda önce ona söyledim." Yani Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i rahatsız etmemesi açısından onu uyardım, onu rahatsız etmek sebebiyle gelebilecek ceza konusunda onu korkuttum, demektir. "Dünyada giyimli nice kadın var ki, kıyamet gününde çıplaktır." İbn Battal dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hazinelerin inişi ile birlikte fitneyi söz konusu ederek fitnenin hazineler sebebiyle ortaya çıktığına işaret etmektedir. Aynı şekilde bir işte orta yolu izleyip mutedil olmak, fazla şey istemekten daha hayırlıdır ve fitneden daha çok koruyucudur. Ümmü Seleme'nin rivayet ettiği bu hadisin başlığa uygunluğu ise, kadınların ahirette çıplak kalmamaları için vücutlarını, niteliklerini gösteren ince elbiseleri giyinmekten sakındırması ciheti iledir. ez-Zühri'nin, Hind'den naklettiği husus da bunu desteklemektedir. Ayrıca bunda Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in altını gösterecek şekilde ince elbiseler giymediğine de işaret vardır. Çünkü o avretin ortaya çıkması dolayısıyla bu tür elbiseleri giyinmekten sakındırdığına göre, kemal niteliğine sahip olmak diğerlerine göre daha uygundur. "ez-Zühri dedi ki: Hind'in parmakları arasında elbisesinin yeninde düğmeleri vard!." Yani Hind elbisesinin yenıerinin geniş olması sebebiyle, vücudundan herhangi bir şeyin görünüp "giyimli, fakat çıplak" buyruğunun kapsamına girmemek için yenıerini düğmelerle ilikliyordu
- Bāb: ...
- باب ...
Halid (b. Zübeyr)'in kızı Ümmü Halididen şöyle dediği rivayet edil: miştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e aralarında siyah bir hamisanın bulunduğu elbise/er getirildi. O: Bu hamisayı kime giydirelim dersiniz, diye sordu. Huzurunda bulunanlar sustular. O: Bana Ümmü Halid'i getiriniz, dedi. Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna götürüldüm. Eliyle o hamisayı bana giydirdi ve:. Bunu paralayasın, eskitesin diye -iki defa- dua etti. Hamisa'da bulunan bir alamete (yün kumaştaki damgaya) baktı ve eliyle ona işaret edip: Ey Ümmü Halid, bu senadır, dedi. Sena Habeşçe'de güzel demektir." İshak dedi ki: "Bana aile halkımdan bir kadının tahdis ettiğine göre o, o hamisayı Ümmü Halid'in üzerinde görmüştür." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Yeni bir elbise giyen kimseye yapılan dua." Anlaşıldığı kadarıyla İbn Ömer'in rivayet ettiği şu hadisi Buhari, sabit görmemiştir: İbn Ömer dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ömer'in üzerinde bir elbise gördü. Bunun üzerine: Hep yeni giyinesin, övülen birisi olarak yaşayasın, şehit olarak ölesin, diye dua etti." Bu hadisi Nesai ve İbn Mace rivayet etmiş olup İbn Hibban da sahih olduğunu belirtmiştir. Ama Nesai illetli olduğunu belirtmiştir. Aynı şekilde yeni bir elbise giyen kimsenin yapacağı dua ile ilgili birtakım hadisler de gelmiştir. Bunlardan birisi Ebu Davud, Nesai ve sahih olduğunu belirterek Tirmizi'nin Ebu Said'den rivayet ettiği şu hadistir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yeni bir elbise edindi mi onun adını vererek -sarık yahut gömlek ya da rida olduğunu söyleyerek- arkasından: AlIahumme leke'l-hamdu ente kesevtenıhi es'eluke hayrahu ve hayra ma sunia lehCı ve euzu bike min şerrihi ve şerri ma sunia leh: AlIah'lm, hamd yalnız sanadır. Bunu giyinmeyi bana sen nasip ettin. Ben senden bunun hayrını ve kendisi için yapıldığı şeyin hayrını dilerim. Bunun şerrinden ve kendisi için yapıldığı şeyin şerrinden de sana sığınınm, derdi." Tirmizi, İbn Mace ve sahih olduğunu belirterek Hakim de Ömer'den merfu' olarakşu hadisi rivayetetmişlerdir: "Kim yeni bir elbise giyip de: Elhamdulillahillezı kesanı ma UVar1 bihı avretı ve etecemmelu bihı fi hayatı: Kendisi ile avretimi örteceğim ve hayatımda onunla güzel görüneceğim bir elbise yi giydiren Allah'a hamd olsun der, sonra da eskittiği o elbiseyi alıp tasadduk ederse hayatta iken de, öldükten sonra da Allah'ın korumasında ve himayesinde olur." Ahmed ve hasen olduğunU belirterek Tirmizi, Muaz b. Enes yoluyla Nebie merfu'en şu hadisi zikretmişlerdir: "Kim bir elbise giyinip de: Elhamdulillahillezı kesanı haza ve rezakamhi min gayri havlin ve la kuvveh: Bana bu elbiseyi giydiren ve benim güç ve takatimin içerisinde olmaksızın bunu bana rızık olarak veren Allah'a hamd olsun, derse, Allah ona geçmiş günahlarını mağfiret buyurur
- Bāb: ...
- باب ...
Enes'ten: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem erkeğin za'feran kullanmasını nehyetmiştir" dediği rivayet edilmiştir. Diğer tahric edenler: Tirmizi edeb; Müslim, Libas Fethu'l-Bari Açıklaması: "Erkeklerin" vücutlarında "zaferan kullanmalarının nehyedilmesi." Zaferan kullanmanın nehyedilişinin sebebi hususunda görüş ayrılığı vardır. Kadınların kullandıkları koku olduğu için kokusundan dolayı mıdır ve bu sebepten dolayı mı haluk denilen hoş kokunun kullanılması yasaklanmıştır, yoksa rengi dolayısıyla yasaklanmış olup her sarı şey de bunun kapsamına mı girer? Beyhaki, Şafii'den şöyle dediğini nakletmektedir: Ben ihramlı olmayan erkeğin her durumda zaferan kullanmasını nehyederim. Eğer kullanmışsa ona onu yıkamasını da emrederim. Bununla birlikte uspura da müsaade ederim. Çünkü ben bu hususta Ali'nin şu söylediklerinden başka bir şeyi nakleden kimse görmedim: "O beni (uspur kullanmamı) nehyetti. Ama sizi nehyetti demiyorum." Beyhaki dedi ki: Bu rivayet Ali'den başkasından da varid olmuştur. Daha sonra da Abdullah b. Ömer'in hadisini nakledip şunları söylediğini kaydetmektedir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem benim üzerimde uspur ile boyanmış iki elbise gördü. Bunlar kafirlerin elbiselerindendir, bunları giyinme, buyurdu." Hadisi Müslim rivayet etmiştir. Müslim'in zikrettiği bir diğer lafız da şöyledir: "Ben: Bu elbiseleri yıkayayım mı, diye sordum. O: Hayır, hayır onları yak, buyurdu." Beyhaki dedi ki: Eğer bu rivayet Şafii'ye ulaşmış olsaydı, adeti üzere sünnete uyarak bu doğrultuda görüş belirtil'di. Uspur ile boyanmış elbiseyi seleften bir topluluk mekruh görmüş, bir topluluk da buna ruhsat vermiştir. Ashabımızdan (mezhebimize mensup ilim adamlarından) mekruh olduğunu söyleyenler arasında el-Hallmi de vardır. Sünnete uymak ise en iyisidir. ---Beyhaki'den alıntı burada sona ermektedir-- Nevevi de Müslim Şerhi'nde şunları söylemektedir: Beyhaki meseleyi çok sağlam bir şekilde ortaya koymuştur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Malik ise evin içinde uspur ve zaferan ile boyanmış elbise giyinmeye ruhsat vermiş, ama toplantılarda bunları giyinmeyi mekruh görmüştür. Biraz sonra İbn Ömer'in sarı boyalı elbise ile ilgili hadisi gelecektir. Nikah bölümünde de Enes'ten, Abdurrahman b. Avf'ın evlendiği sırada Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda, üzerinde Hoş kokunun sarılığının izi bulunduğu halde geldiği, geçmiş bulunmaktadır. Buna dair de daha önce şu şekilde cevap verilmişti: Hoş kokunun izleri elbisesine hanımından bulaşmıştı. Bu koku onun bedeninde değildi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan, dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ihramlı bir kimsenin vers (alaçehre) yahut za'feran ile boyanmış bir elbise giyinmesini nehyetmiştir. Hadis, Hac bölümünde (1542.hadiste) uzun ve şerhedilmiş olarak geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Bera r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem orta boylu idi. Ben onu kırmızı bir elbise giyinmişken gördüm. Ondan daha güzelini asla görmedim." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kırmızı elbise." Kırmızı elbise giymek hususunda selefin görüşlerini yedi ayrı görüş olarak şöylece özetleyebiliriz: 1- Mutlak olarak caizdir. Ali, Talha, Abdullah b. Cafer, el-Bera ve ashab-ı kiram'dan daha başkalarından, tabiinden de Said b. el-Müseyyeb, en-Nehaı, eşŞa'bı, EbQ Kilabe ile EbQ Vail ve kalabalık bir topluluktan rivayet edilmiştir. 2- Mutlak olarak yasaktır. Buna gerekçe ise daha önce kaydedilen Abdullah b. Amr yolu ile gelen hadis ile Beyhaki'nin naklettiği İbn Mace'nin de zikrettiği İbn Ömer'in şu hadisidir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem el-mufeddem denilen uspur ile iyice doyurulmuş (boyanmış) elbise giyinmeyi nehyetmiştir." Bunun ne demek olduğunu hadiste zaten açıklamış bulunmaktadır. Ömer'den rivayet edildiği ne göre de o bir adam üzerinde uspurlu bir elbise gördü mü onu hızhca çeker ve: Bunu bırakın da kadınlar giyinsin, derdi." Bunu Taberi rivayet etmiş bulunmaktadır. 3- Boyası hafif olanlar değil de kırmızısı iyice doyurulmuş elbise giyinmek mekruhtur. Bu görüş Ata, Taws ve Mücahid'den rivayet edilmiştir. Bu hususta delil de az önce zikrettiğimiz el-müfeddem'i söz konusu eden hadis olabilir. 4- Süslenmek ve gösteriş kastı ile kırmızı elbise giymek, mutlak olarak mekruhtur. Ama evlerde, iş esnasında giyilmesi caizdir. Bu görüş İbn Abbas'tan nakledilmiştir. 5- İpliği boyandıktan sonra dokunmuş olanı giymek caizdir. Ama dokunduktan sonra boyananı giyinmek yasaktır. Bu görüşe el-Hattabı meyletmiş ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kırmızı bir elbise giyindiğine dair varid olmuş haberlerde geçen hullenin Yemen hullelerinden birisi oluşunu delilgöstermiştir. Aynı şekilde kırmızı burdlerin durumu da böyledir. Yemen burdlerinin ipi önce boyanır, sonra dokunurdu. 6- Nehy (yasak) özelolarak uspur ile boyanmış elbiseler hakkındadır. Çünkü nehy ona dair varid olmuştur. Daha başka boyalarla boyanmış olan ise yasak değildir. Ancak daha önce geçmiş olan Muğire hadisi bu iddiayı zayıflatmaktadır. 7 - Yasağın bütünüyle kırmızıya boyanmış olan elbise hakkında has kabul edilmesi. Kırmızı dışında beyaz, siyah ve daha başka renklerin de bulunduğu elbiseler ise yasak değildir. İşte kırmızı hulle hakkında varid olmuş hadisler de buna göre yorumlanır. Çünkü Yemen'den gelen hulleler çoğunlukla kırmızı ve daha başka renkte çizgili yapılırdj. İbnu'l-Kayyim dedi ki: İlim adamlarından kimisi kırmızı boya ile iyice doyurulmuş bir elbise giyer ve onun bununla sünnete uyduğunu iddia ederdi. Ama bu yanlıştır. Çünkü kırmızı hulle Yemen burdlerindendir. Burd ise sadece kırmızı ile boyanmaz. İbnu'l-Kayyim böyle demiştir. et-Taberı ise bu görüşlerin çoğunu zikrettikten sonra şunları söylemektedir: Benim görüşüme göre her renkle boyanmış olan elbiseyi giymek caizdir. Şu kadar var ki ben katıksız kırmızı (kırmızıya doymuş) elbiseyi giymeyi sevmediğim gibi, diğer elbiselerin üzerinde üst elbise olarak kırmızı renkli yi de mutlak olarak giyinmeyi sevmiyarum. Çünkü kırmızı elbise günümüzde mert kimselerin elbise çeşitleri arasında değildir. Şüphesiz ki günah olmadığı sürece zamanın kılık kıyafetine riayet etmek, mertliğin bir gereğidir. Kabul gören kıyafetlere aykırı hareket etmek ise bir tür gösteriştir. Bunun sekizinci bir görüş olarak kabul edilmesi de mümkündür. Bu konuda meselenin tahkikine gelince, kırmızı renkli elbiseyi giymeye dair yasak, kafirlerin giydiği elbise olduğundan ötürü ise bu hususta kabul edilmesi gereken görüş, ileride geleceği üzere kırmızı mısera ile ilgili görüş gibidir. Eğer yasak, onun kadınların kıyafeti olduğundan dolayı ise, o takdirde bu, kadınlara benzemenin yasaklanışı kapsamındadır. Bu durumda onun nehyedilmesi, bizatihı değildir. Eğer gösteriş yahut mertliğe aykırı olmak açısından yasaklanmış ise, böyle bir halalduğu takdirde yasak olur, değilse Malik'in benimsediği görüş olan toplantı yerleri ile evarasında fark gözetmek, daha da pekişir
- Bāb: ...
- باب ...
Bera r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize şu yedi şeyi emretti: Hastayı ziyaret etmeyi, cenazelerin arkasından gitmeyi, aksırıp elhamdulillah diyene yerhamukellah demeyi. Bize ayrıca harir, dibac, kassı ve istebrak denilen ipek türlerini giyinmeyi, kırmızı mıseraları (altlık ve üstlük örtüleri kullanmayı) nehyetmiştir." Fethu'l-Bari Açıklaması: Ebu Ubeyd dedi ki: Nehyedildiği belirtilen kırmızı mıseralar, Acemlerin binekleri üzerinde bulunan kalın ve ince ipekten olurdu. Her durumda da mısera denilen şeyeğer ipekten ise, onun yasaklanışı ipeğin üzerinde oturmanın yasakIanışı gibidir. Bu husustaki görüş, daha önceden geçmiş bulunmaktadır. Ancak kırmızı kaydı ile zikredilmesi, mutlak ipekten daha da özeldir. Bu durumda ipek, yasaktır. Eğer bununla birlikte kırmızı olursa daha bir yasaktır, yasak pekişir. Eğer ipek değil ise, bu husustaki nehy, Acemlere benzemeye çalışmaktan men etmek içindir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Mesleme (künyeli) Said'den, dedi ki: "Ben Enes'e: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ayakkabıları ile namaz kılar mıydı, diye sordum. O, Evet dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Ubeyd b. Cureyc'den rivayete göre, "O, Abdullah b. Ömer r.a.'a şöyle deiniştir: Ben senin dört şey yaptığını gördüm, ama arkadaşlarından kimsenin onları yaptığını görmedim. Abdullah b. Ömer: Bunlar nelerdir ey İbn Cüreyc, dedi. Ben: Senin iki Yemani rüknün dışında Ka'be'nin rükünlerine el değdirmediğini gördüm. Senin sebtiye (denilen) tabaklanmış deriden yapılmış ayakkabılar giydiğini gördüm. Sarıya boyadığını gördüm. Eğer Mekke'de isen insanlar hilali gördükleri takdirde yüksek sesle telbiye getirdikleri halde, senin terviye günü gelinceye kadar yüksek sesle telbiye getirmediğini gördüm, dedi. Bunun üzerine Abdullah b. Ömer ona şu cevabı verdi: Rükünler ile ilgili hususu açıklayayım: Ben Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in iki Yemanı rüknün dışındaherhangi birisine elini değdirdiğini görmedim. Tabaklanmış deriden yapılmış ayakkabılara gelince, ben Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, üzerinde herhangi bir kıl bulunmayan ayakkabılar giyindiğini ve ayaklarından çıkarmadan abdest aldığını gördüm. Bu sebeple ben de onları giyinmeyi seviyorum. Sarıyla boyamaya gelince, ben Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sarı ile boyadığını gördüm. Bu sebeple ben de onunla boyamayı seviyorum. Telbiye getirmeye gelince, ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in (Arafat'a gitmek üzere) bineği harekete geçmedikçe telbiye getirdiğini görmedim
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer r.a.'dan, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ihramlı bir kimsenin zaferan yahut alaçehre ile boyanmış bir ihram giyinmesini nehyetti ve: İki nalın bulamayan bir kimse iki ayakkabı giyinsin. Ama topuktan aşağısından olmak üzere konçlarını kessin, buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem her kimin izarı yoksa sirval giyinsin. Nalını olmayan da ayakkabı giyinsin, buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ayakkabı" anlamı verilen en-ni'al, na'l'in çoğuludur. İbnu'l-Arabı der ki: Na'l, Nebilerin giydiğidir. İnsanlar yaşadıkları yerlerdeki çamur dolayısıyla başka ayakkabılar edindiler. "Tabaklanmış deri." Ebu Ubeyd dedi ki: es-Sebtiye, tabaklanmış deri demektir. Delilolarak da İbn Ömer'in rivayet ettiği Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in tabaklanmış deriden yapılmış ayakkabı giyindiğine dair hadisini ve bunu sevdiğini delil göstererek, durum ne olursa olsun bunları giyinmenin caiz olduğunu söylemiştir. Ahmed der ki: Kabristanda bu tür ayakkabıları (nalın, terlik gibi) giyinmek, Beşir b. el-Hasasiye'nin rivayet ettiği hadis dolayısıyla mekruhtur. Beşir dedi ki: "Ben kabristanda nalınlar ile yürümekte iken ansızın arkamdan bir adamın bana şöyle seslendiğini duydum: Ey iki sebtiye (tabaklanmış deriden yapılmış nalın) giyinen kişi, böyle bir yerde bulunduğun takdirde nalınıarını çıkart, diye sesleniyordu." Hadisi Ahmed ve Ebu Davud rivayet etmiş olup, Hakim sahih olduğunu belirtmiş ve denilen konuya bunu delil göstermiştir. Ancak et-Tahavı buna karşı şöyle demektedir: Burada bunları çıkarma emrinin onlardaki bir necaset dolayısıyla olma ihtimali de vardır. Hadiste de ölünün arkaya dönüp gittiklerinde onların ayakkabılarının seslerini duyduğu sabittir. Bu da kabristanda ayakkabı (nalın) giyinmenin caiz olduğuna delildir. Yine Tahavı dedi ki: Ayrıca Enes'in Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ayakkabıları ile namaz kıldığına dair hadisi de sabittir. Mescide ayakkabı ile girmek caiz olduğuna göre, kabristana böyıe girmek öncelikle caiz olmalıdır. Derim ki: Bu yasağın kabirler üzerinde oturmaya dair nehyin varid oluşu gibi, ölüye ikram olma için söz konusu olma ihtimali de vardır. Bu hadislerde nalın giyinmenin müstehap olduğu anlaşılmaktadır. Müslim de Cabir'den merru' olarak şu hadisi rivayet etmiş bulunmaktadır: "Nalınıarı çokça giyininiz. Çünkü kişi nalın giyindiği sürece binekli olmaya devam eder." Yani zorlu ğu n ve yorgunluğun azlı ğı ile kişinin, yolun eziyetlerinden yana esenlikte olması bakımından biniciye benzer. Bu açıklamayı Nevevı yapmıştır. Kurtubi dedi ki: Bu oldukça beliğ bir söz ve fasih bir ifadedir. Öyle ki bu türden bir söz söylenemez ve buna denk bir söz ifade edilemez. Bu da maslahata bir irşaddır ve meşakkati hafifleten şeye de dikkat çekmektir. Sürekli olarak çıplak ayakla yürüyen bir kimse, tökezlemek ve başka sebepler dolayısı ile yürümesini engelleyecek ve maksadına -binekli gibi- erişmesini engelleyecek acılar ve zorluklarla karşılaşır. Bundan dolayı ayakkabı giyineni binekli olana benzetmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem abdest alışında, saçlarını tarayışında, ayakkabısını giyinişinde sağdan başlamayı severdi." Buna dair açıklamalar daha önce Taharet bahsinde (168.hadiste) geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi bir kimse ayakkabısını giyinecek olursa sağını giyinmekle başlasın. Ayakkabısını çıkarttığı takdirde de solu çıkarmakla başlasın. Bu durumda ilk olarak giyilen de sağ olsun, son olarak çıkartılan da o olsun." (5855 iLE 5856 FETHU’L-BARiDE TAKDiM TEHiRDiR, BEN BUHARi SIRASINA ÇEVİRDİM –MAHİR-) Fethu'l-Bari Açıklaması: İbnu'l-Arabi dedi ki: Sağ ile başlamak bütün salih amellerde meşru (şeriatçe öngörülen) bir şeydir. Buna sebep ise maddi olarak sağın daha güçlü oluşu, şer'an de onun önceliğinin teşvik edilmiş olmasıdır. Nevevi dedi ki: İkramda bulunmak yahut süslenmek türünden olan bütün hususlarda sağ ile başlamak müstehaptır. Bunun zıttı olan işlerde de sol ile başlamak müstehaptır. Helaya girmek, ayakkabıyı, mestleri çıkarmak, mescitten çıkmak, istincada bulunmak ve bunun dışında diğer hoşa gitmeyen işler yapmak gibi. Bu kabilden pek çok husus daha önce Taharet bölümünde (168.hadiste) Aişe r.a.a'nın rivayet ettiği: "Sağ ile başlamak onun hoşılna giderdi ... " hadisinin şerhinde geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre'den rivayete göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Sizden herhangi biriniz ayakkabı teki ile yürümesin; ya iki ayağı da çıplak yürüsün yahut her ikisine de ayakkabı giyinsin." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ayakkabı teki giyinmiş olarak yürümez." Bu başlıkta Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği hadisi zikretmiş bulunmaktadır. el-Hattabı dedi ki: Bu yasağın hikmeti şudur: Ayakkabı giyinmenin meşru oluşu ayağı yerde bulunan diken yahut buna benzer şeylere karşı korumaktır. İki ayaktan birisine ayakkabı giyilecek olursa yürüyen kişi iki ayağından birisine göstermediği bir dikkati diğerine gösterip korunmaya çalışır. Böylelikle bilinen yürüyüş tarzının dışına çıkar. Bu halde de tökezleyip düşmemekteri yana emin olamaz. Bunun, azaları arasında adalet yapmamış olacağından ötürü olduğu da söylenmiştir. Bazı hallerde böyle bir iş yapan, dengesinin bozulması ya da zayıflaması ile de nitelendirilebilir. Beyhaki dedi ki: Bundaki mekruhluk, gösteriş için olmasından dolayıdır. Bu halde olduğu görülen kimseye herkes dönüp bakar. Oysa giyimde başkasının dikkatini çekecek halde hareket etmeye dair nehiy varid olmuştur. Dolayısı ile kişiyi gösteriş noktasına götüren herbir şeyin hakkı, ondan uzak kalınmasıdır.' Müslim de, Ebu Rezın yoluyla Ebu Hureyre'den şu lafızIa bir hadis rivayet etmiştir: "Sizden birinizin ayakkabısının başparmağı tarafındaki bağı koptuğu takdirde onu tamir edinceye kadar tek bir ayakkabı ile yürümesin." Yine Müslim'den Cabir yoluyla gelen rivayette: "Ayakkabısını tamir edinceye kadar" şeklindedir. Müslim ve Ahmed'in, Hemmam yoluyla Ebu Hureyre'den rivayet ettiği şu hadis de vardır: "Sizden herhangi birinizin ayakkabısının başparmağı tarafındaki bağı yahut üstündeki bağı koptuğu takdirde, sakın o ayaklarından birisi ayakkabılı, diğeri çıplak olarak yürümesin, ya her ikisi ile de ayakkabısız yürüsün ya da her ikisine de ayakkabıgiyinmiş olarak yürüsün" İşte bu, Tirmizi'nin Aişe'den rivayet etmiş olduğu şu hadisin zayıflığına delildir: Aişe dedi ki: "Bazen Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ayakkabısının başparmağı tarafındaki bağın koptuğu olurdu. O takdirde onu tamir edinceye kadar tek bir ayakkabı ile yürürdü." Buhari ve daha başkaları bu hadisin Aişe'ye mevkuf olduğunu tercih etmektedir. İbn Abdilberr der ki: him ehli bu hususta Aişe'nin görüşünü benimsememiştir. Ali ve İbn Ömer'den de onların böyle yaptıklarına dair rivayet varid olmuştur. O takdirde ya bu husustaki nehiy her ikisine ulaştığı halde onlar bunu tenzihe yorumlamışlardır yahut onların bu işi yaptıkları süre, sakınılandan yana emin olunacak kadar kısa bir süredir ya da bu husustaki nehiy onlara büsbütün ulaşmamış olmalıdır. Bu hususlara İbn Abdilberr işaret etmiş bulunmaktadır. Şis', ("ayakkabının başparmağı tarafındaki bağ" diye tercüme edildi) ayakkabının başparmağının içine sokuldu ğu bağcığa denilir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ayakkabısının her tekinin ikişer tasması vardı
- Bāb: ...
- باب ...
İsa b. Tahman'dan, dedi ki: "Enes b. Malik bize iki tasması bulunan bir çift ayakkabı çıkardı. Sabit el-Bünanı de: Bunlar Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ayakkabılarıdır, dedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Bir ayakkabıda", yani her bir tekinde "iki tas ma bulunması ve geniş tek bir' tasmayı uygun görenler." Yani bunun caiz olduğunu kabul edenler. (Hadiste) el-Kibal lafzı, tas ma demektir. Burada da kastedilen, ayakkabıya parmaklar arasında bulunan bağcığı bağlayan bağdır
- Bāb: ...
- باب ...
Avn b. Ebi Cuhayfe'den, O babasından dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem deriden kırmızı bir çadır içerisinde bulunuyor iken huzuruna gittim. Bilal'in, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in abdest suyunu da alıp getirdiğini gördüm. İnsanlar da o abdest suyunu almak için adeta birbirleriyle yarışıyarlardı. Ondan bir miktar ele geçiren onu vücuduna sürünüY'Jrdu. Ondan hiçbir şeyele geçiremeyen ise arkadaşının elinin ıslaklığından alıyordu
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ensara haber gönderdi ve onları deriden bir çadır içinde topladı." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Deriden kırmızı çadır." Başlıkta geçen "edem" lafzı, tabaklanmış deri demektir. Muhtemelen çadır haline getirilmeden önce kırmızıya boyanmış olmalıdır. Buhari bu başlık altında Ebu Cuhayfe yoluyla gelen bu hadisin bir bölümünü zikretmiş bulunmaktadır. Bu hadis daha önce bütünüyle ve şerhedilmiş olarak Namaz bölümünün baş taraflarında (376.hadiste) geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem geceleyin bir hasırı hücre edinir, namaz kılardı. Gündüzün. de onu yayar, üzerine otururdu. Bu sefer insanlar da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gitmeye ve ona uyarak namaz kılmaya başladılar. Nihayet sayıları çoğaldı. Bunun üzerine onlara dönerek şöyle buyurdu: Ey insanlar, amellerden güç yetirebileceğiniz kadarını alın. Şüphesiz Allah sizler usanmadığınız sürece (size sevap yazmaktan) vazgeçmez. Hiç şüphesiz Allah'ın ameller arasında en sevdiği, az dahi olsa devamlı alanıdır." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hasır ve benzeri şeyler üzerine oturmak." Hasır ne olduğu bilinen bir şeydir. Hasır, se af denilen çubuklardan ve benzerlerinden yapılır. "Ve benzeri" lafzından maksadı ise yere serilen, pek değerli olmayan şeylerdir. "Geldiklerini", döndüklerini ... Yine bu hadisin açıklaması İman bölümünde geçmiş bulunmaktadır. "Şüphesiz Allah'ın ameller arasında en sevdiği, az dahi olsa devamlı alanıdır." Yani amelde bulunan kimsenin hayatı boyunca devam edenidir
- Bāb: ...
- باب ...
Misver b. Mahreme'den rivayete göre, "Babası Mahreme kendisine şöyle demiştir: Oğulcuğum, bana Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e birtakım kaftanIarın geldiği ve onun da bunları paylaştırmakta olduğu haberini aldım. Haydi gel, beraber ona gidelim. Biz de kalkıp gittik. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i evinde bulduk. Bana: Oğulcuğum, git bana Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i çağır, dedi. Ben böyle bir iş yapmayı ağır buldum. Bunun üzerine: Sana Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i mı çağırayım, dedim. O: Oğulcuğum (evet çağır). Çünkü o zorba birisi değildir, dedi. Ben de gittim, onu çağırdım. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, üzerinde altın düğmeler• ile kapatılmış kalın ipekten bir kaftan olduğu halde dışarı çıktı ve: Ey Mahreme, işte biz bunu sana sakladık deyip, o kaftanı ona verdi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Altın dÜğmelerle iliklenen" elbise? Bu hadisenin ipeğin haram kılınışından önce meydana gelmiş olma ihtimali vardır. Erkeklere ipek ve altın kullanmak haram kılınınca artık bunları herhangi bir şekilde mubah kabul eden kimseler lehine bu hadiste delil olacak bir taraf kalmamış olur. Olayın bunların haram kılınışından sonra gerçekleşmiş olma ihtimali de vardır. Bu durumda ona (Mahreme'ye) bu kaftanı yararlansın, geçindirmekle yükümlü olduğu hanımlara giydirerek yahut satarak faydalansın, diye vermiş olur. Nitekim başkasının başından da benzeri olaylar geçmiş bulunmaktadır. Bu durumda hadisteki: "Üzerinde kaftan bulunduğu halde dışarı çıktı" ifadesi, eli üzerinde olduğu halde, demek olur. Böylelikle bütünün, parçasını anlatmak için kullanıldığı (mecazi) ifadelerden biri olur. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in böyle yapmakla Mahreme'nin gönlünü hoş tutmak istediği ve Mahreme'nin bir parça huysuzluğunun bulunduğu da geçmiş bulunmaktadır. Bu rivayette geçtiği üzere Mahreme'nin oğluna: "Bana onu çağır" demesi üzerine oğlunun bu isteğine tepki göstermek sadedinde: "Sana Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i mi çağırayım" demesi üzerine babasının ona: "Oğlum, o bir zorba değildir" demesi, Mahreme'nin imanının ne kadar sadakatli olduğunu göstermektedir. Bu hadisten Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mütevaziliği, ashabına son derece lütufla ve güzel bir şekilde muamele ettiği de anlaşılmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Bera b. Azib r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize yedi şeyi yasakladı: Altın yüzüğü -ravi: yahut altın halkayı, dedi-, harır, istebrak ve dıbac denilen ipek çeşitlerini, kırmızı renkli ipek altlık kullanmayı, kassı denilen ipekli kumaşı ve altın kapları kullanmayı. .. Bize şu yedi şeyi de emretti: Hastayı ziyaret etmeyi, cenazelerin arkasından gitmeyi, aksıran kimseye (elhamdulillah dediğinde yerhamukellah diyerek) dua etmeyi, selamı almayı,davet edEonin davetini kabul etmeyi, yemin eden kimsenin yeminini yerine getirmeyi ve mazluma yardımcı olmayr
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem altın yüzük kullanmayı nehyetmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah (b. Mes'ud) r.a.'dan rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem altından bir yüzük edindi ve onun kaşını avucunUn iç tarafına getirdi. İnsanlar da yüzük edinmeye başladı. Bunun üzerine o yüzüğü attı ve gümüşten bir yüzük edindi. " Bu Hadis 5866, 5867, 5873, 5876, 6651, 7298 numara ile de geçiyor Fethu'l-Bari Açıklaması: "Altından yüzükler (takmak)" Yüzükler (anlamı verilen havatım) lafzı "hatem"in çoğuludur. "Havatım" şeklinde de çoğulu yapılır. Buradaki altın yüzüğün yahut altın yüzük edinmenin yasaklı ğı -kadınları kapsamamak üzere- erkeklere hastır. Altın yüzüğün kadınlara mubah olduğu üzerinde icma' nakledilmiş bulunmaktadır. Derim ki: İbn Ebi Şeybe, Aişe'den diye naklettiği hadise göre Necaşi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e aralarında altın bir yüzüğüri de bulunduğu bazı süs eşyaları hediye göndermişti. Nebi ondan yüz çevirki olduğu halde o yüzüğü aldı, sonra kızının kızı Umame'ye: "Bu süs eşyasını al, sen takın, buyurdu." İbn Dakiki'l-'Id dedi ki: Nehyin zahirı anlamı haram kılmaktır. İmamların görüşü de budur ve nihai olarak hüküm böyle karar kılmıştır. İyad dedi ki: Ebu Bekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm'dan altın yüzük takındığına dair yapılan nakil, şaz nakillerdendir. Daha çok hatıra gelen, bu hususta sünnetin ona ulaşmamış olduğudur. Çünkü ondan sonra gelen insanlar onun bu yaptığının aksi doğrultuda İCma' etmişlerdir. Aynı şekilde bu hususta Habbab'dan nakledilen rivayetin de durumu böyledir. İbn Mesud ona: "Bu yüzüğün atılması zamanı gelmedi mi, deyince, o: Bugünden sonra sen bunu benim üzerimde asla görmeyeceksin, diye cevap vermiştL" Anlaşıldığı kadarıyla bu husustaki yasak Habbab'a ulaşmamış idL Ona bu yasağın haberi ulaşınca yaptığından vazgeçmiştir. Dedi ki: Bazı ilim adamları erkeklerin altın yüzük takınmalarının tahrimi' değil, tenzihi' bir kerahet olduğunu kabul etmişlerdir. Nitekim benzeri bir hususu ipek hakkında da belirtmişlerdir. İbn Dakiki'l-'Id dedi ki: Bu açıklama, haramlığı hususunda görüş ayrılığının bulunduğunu kabul etmeyi gerektirmektedir. Böyle bir hal de haram olduğu üzerinde icma' olduğu görüşü ile çelişmektedir. Ayrıca kullanılan şeyin yüzük olarak nitelendirildiğinin göz önünde bulundurulması da kaçınılmazdır. Derim ki: Bu husustaki iki görüşü uzlaştırıp telif etmek mümkündür. Bunun tenzihi' kerahet olduğunu söyleyen kimselerin ardı arkası kesilmiş ve ondan sonra haram olduğuna dair İCma' yerleşmiş olabilir. Başlıktaki üçüncü hadis olan İbn Ömer'in rivayet ettiği hadis, altın yüzük takınmanın caiz oluşunun neshedilmiş olduğuna delil gösterilebilir. Aynı şekilde altının azıyla çoğuyla erkeklere haram kılındığına da delil gösterilmiştir. Çünkü az miktarda yüzük olarak kullanmak bile nehyedilmiş bulunmaktadır. Buradaki nehiy, bütün halleri kapsar, o halde ansızın savaşmak durumunda olan kimsenin de altın yüzük kullanması caiz değildir. Çünkü bu haram kılmanın savaş ile bir ilgisi yoktur. Oysa savaş sebebiyle ipek giyilmesine dair ruhsatın olduğu şeklinde geçmiş açıklamalar, ipeğin altından farklı olduğunu göstermektedir. Ayrıca kılıcın, kalkanın yahut kuşağın üzerinde bulunan altın süslemenin hükmü de bundan farklıdır. Böyle bir savaş aracına sahip bir kimsenin ansızın savaşa girmesi halinde, bu kılıç ile çarpışması caiz olur. Savaş sona erdikten sonra o altın süsü çıkarmalıdır. Çünkü bütün bunlar -yüzükten farklı olarak- savaş ile ilgisi olan şeyler arasındadır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem altından -yahut gümüşten- bir yüzük edindi. Yüzüğün kaşını avucunun iç tarafına getirerek takındI. Yüzüğüne nakış olarak 'Muhammedu'r-Rasulullah' ibaresini nakşetti. Başkaları da onun gibi yüzük edindi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onların yüzük edindiklerini görünce, yüzüğünü attı ve: Bunu ebediyyen kullanmayacağım, buyurdu. Daha sonra gümüşten bir yüzük edindi. İnsanlar da gümüş yüzükler edindiler." İbn Ömer dedi ki: "O yüzüğü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den sonra Ebu Bekir, sonra Ömer, sonra da Osman giyindi. Sonunda yüzük Osman'dan Eris kuyusuna düştü." 47. BAB
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer r.a.'dan, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem altından bir yüzük takınıyordu. Sonra onu attı ve: Ebediyen onu giymeyeceğim, buyurdu. Bunun üzerine insanlar da yüzüklerini attılar
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a.'dan rivayete göre "Bir gün Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in elinde gümüşten yapılmış bir yüzük gördüm. Daha sonra diğer insanlar da gümüşten yüzükler yaptırıp onları takmaya başladılar. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yüzüğünü attı, bunun üzerine insanlar da yüzüklerini attılar." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Gümüş yüzük" takmanın caiz oluşu anlamındadır. "İbn Ömer dedi ki: o yüzüğü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den sonra Ebu Bekir, sonra Ömer, sonra Osman taktı, sonunda Osman'dan Eris kuyusuna düştü." Bu kuyu Kuba mescidine yakın bir bahçedeki kuyudur. Diğer başlıktaki iki hadisten, ashab-ı kiram'ın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in fiillerine uymak hususunda ellerini çabuk tuttukları anlaşılmaktadır. O, onların yaptıklarını ikrar ve kabul ettiği sürece bu fiili işlemeye devam ediyorlardı. Onların yaptıklarını reddeder etmez de onu işlemekten vazgeçiyorlardı. Hadisten anlaşıldığına göre, (makam ve mevki itibariyle) büyük bir şahsiyet mühür olarak kullandığı yüzüğünü parmağından çıkardığı takdirde, güvenilir bir kişinin elinde bulunması gerekir
- Bāb: ...
- باب ...
Humeyd'den, dedi ki: "Enes'e: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hiç (mühür) yüzük edindi mi, diye soruldu. Enes şu cevabı verdi: Bir gece yatsı namazını kıldırmayı gecenin yarısına kadar geciktirdi. Sonra yüzünü bize doğru çevirdi. Hala onun yüzüğünün parıltısını görür gibiyim. Şöyle buyurdu: Şüphesiz insanlar namaz kılıp uyudular, sizler ise onu beklemeye devam ettiğiniz sürece namazda kalmaya devam ediyorsunuz
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in (mühür) yüzüğü gümüşten idi. Onun kaşı da kendindendi." Fethu'l-Bari Açıklaması: İkinci hadisin rivayet yolunda geçen "(mühür) yüzüğü gümüştendi" ifadesi Ebu Davud'un zikrettiği Zuheyr b. Muaviye yoluyla Humeyd'den gelen rivayetinde "hepsi gümüştendi" şeklindedir. İşte bu, Nebi efendimizin yüzüğünün tamamıylagümüşten olduğu hususunda açık bir nastır. "Onun kaşı da kendindendi" ifadesi de Müsliin'in ve diğer SÜnen sahiplerinin İbn Vehb yoluyla Yunus'tan, onun İbn Şihab'dan, onun Enes'ten diye rivayet ettiği şu hadis ile tearuz etmez (çatışmaz): "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in (mühür) yüzüğü gümüştendi ve onun kaşı da Habeşi idi." Çünkü bu rivayet sebebiyle onun birden çok yüzüğü olduğu hakkında yorum yapılır. Bu takdirde "Habeşi idi" ifadesi Habeş topraklarından gelmiş bir taştı, demek olur, yahut Habeşe renginde idi, yahut bir çeşit boncuk (değerli taş) ya da akikten idi demek olur. Çünkü bunlar, Habeş topraklarından getirilen taşlardı. Müslim'in bu rivayetinde sözü edilen, kaşı kendinden olduğu belirtilen yüzüğün aynısı olup ya kuyumculuk işlenişi bakımından yahut nakışı bakımından bir niteliği sebebiyle Habeş'e nispet edilmiş olma ihtimali de vardır
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl'den, dedi ki: "Bir kadın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gelerek: Kendi nefsimi bağışlamaya geldim, dedi ve uzun bir süre ayakta durdu. Nebi ona baktı ve başını çevirdi. Ayakta durması uzayıp gidincebir adam: Eğer senin ona bir ihtiyacın yoksa onu benimle evlendir, dedi. Allah Rasulü: Sende ona mehir olarak vereceğin bir şeyler var mı, diye sordu. Adam: Hayır, dedi. Allah Rasulü: Bir bak, buyurdu. Adam gitti, sonra geri dönüp: Allah'a yemin ederim, hiçbir şey bulamadım, dedi. Allah Rasulü: Git ve araştır; demirden bir yüzük dahi olsa bul, getir, dedi. Adam yine gitti, sonra geri dönerek: Hayır, Allah'a yemin ederim, demirden bir yüzük dahi olsa bulamadım, dedi. Adamın üzerinde (belden aşağısını örten) izar vardı. Ama (belden yukarısını örten) ridası yoktu. Bundan dolayı: O zaman ben ona şu izarımı mehir olarak vereyim, dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Senin bu izarını eğer kadın giyinecekolursa, ondan senin üzerine giyeceğin bir şeyin kalmaz. Sen onu giyinecek olursan, o izardan bu kadının üzerinde giyeceği bir şeyi kalmaz, buyurdu. Bunun üzerine adam geri çekilip oturdu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun geri dönüp gittiğini görünce, emir vererek çağırdı. Allah Rasulü: Kur'an'dan bildiğin ne var, diye sordu. Adam: -İsmen saydığı bazı sureleri söyleyerek- şu sure, şu sure dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Ezbere bildiğin Kur'an karşılığında onu sana mülk verdim (nikahladım), buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a.'dan rivayete göre, "Allah'ın Nebii Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Arap olmayanlardan bir topluluğa -yahut: bazı insanlaramektup yazmak istedi. Ona: Onlar, üzerinde mühür bulunmayan bir mektubu kabul etmezler denilince, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, üzerindeki nakış "Muhammedun Rasulullah'tam ibaret olan gümüşten bir mühür yüzük edindi. Sanki ben o yüzüğün Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in parmağında -yahut elinde- ki parlaklığını görüyor gibiyim
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gümüşten bir mühür yüzük edindi. Bu yüzük elinde idi. Daha sonra bu Ebu Bekir'in elinde yerini aldı, ondan sonra da Ömer'in elinde yerini aldı. Bundan sonra da Osman'ın elinde yerini aldı. Nihayet daha sonra Eds kuyusu na düştü. Yüzüğün nakşı: "Muhammedun Rasulullah" idi
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir yüzük yaptırdı ve şöyle buyurdu: Biz bir mühür yüzük edindik ve ona bir nakış nakşet(tir)dik. Hiç kimse (yüzüğüne) o şekilde nakış yapmasın, buyurdu. Enes dedi ki: Ben o yüzüğün serçe parmağındaki parlaklığını hala görüyorum" Fethu'l-Bari Açıklaması: "Mühür yüzüğün serçe parmağına", yani diğer parmaklara değil de ona "takılması." Bununla Müslim'in, Ebu Davud'un ve Tirmizi'nin, Ebu Burde b. Ebu Musa yoluyla Ali'den şöyle dediğine dair nakletlikleri rivayete işaret ediyor gibidir: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana yüzüğümü şu parmakta ve şu paı:'makta takmamı yasakladı." Bununla orta ve şehadet parmaklarını kastediyordu. "Kimse o şekilde nakış yapmasin." Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, başkasına kendisinin nakşettiği şekilde yüzüğüne nakış yaptırmasını yasaklayışı, o mühür yüzükte adının ve niteliğinin bulunması sebebi iledir. Ayrıca o bunu onunla mühür bassın ve böylece ona ait ve onu başkasından ayırt eden bir alamet olsun diye yaptırmıştır. Başkasının onun nakşettirdiğinin bir benzerini nakşettirmesi caiz olsaydı, o takdirde bu maksat gerçekleştirilemezdi
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Bizanslılara mektup yazmak isteyince ona: Eğer yazdığın mektup mühürlü olmazsa onlar senin mektubunu okumayacaklardır, denilmesi üzerine gümüşten bir mühür yüzük edindi. Onun nakşı: "Muhammedu'r-Rasulullah" idi. Onun elinde o mührün beyazlığını hala görüyor gibiyim." Fethu'l-Bari Açıklaması: Ahmed, Ebu Davud ve Nesai'nin, Ebu Reyhane'nin: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir idari makam sahibi kimse dışında mühür yüzük giymeyi nehyetti" dediğine dair rivayet ettikleri hadisi Tahavi de naklpttikten sonra şunları söylemektedir: Bazı kimseler idari bir makam sahibi kimse dışında mühür yüzük giymenin mekruh olduğu kanaatindedir. Diğer bazıları ise onlara muhalefet ederek bunu mubah kabul ederler. Bunların delillerinden birisi de daha önce geçen Enes'in rivayet ettiği "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem mühür yüzüğünü atın ca sair insanlar da yüzüklerini attılar" hadisidir. Bu hadis şuna delildir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde idari makam sahibi olmayan kimseler de yüzük kullanıyorlardı. Eğer: O neshedilmiştir denilecek olursa, biz de: Yüzüktakmak hususunda neshedilen bölüm, altın yüzük takmaktan ibarettir, deriz. Derim ki: Ya da üzerinde daha önce açıklandığı üzere Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mühür yüzüğündeki nakış gibi nakış bulunan yüzük takmaktır. Bundan sonra Tahavı idari makam sahibi olmayıp, yüzük giyen ashab ve tabiınden bir topluluğun isimlerini zikretmektedir.(Tahavi'den alıntı burada bitti. ) Ancak Ebu Reyhane yolu ile nakledilen hadise dair herhangi bir cevap vermemektedir. Görüldüğü kadarıyla idari makam sahibi olmayan kimselerin mühür yüzük giyinmeleri evla olanın hilafınadır. Çünkü bu bir tür süslenmektir. Erkeklere yakışan ise bunun aksidir. Bu durumda bunun caiz oluşuna delalet eden deliller aynı zamanda bu husustaki nehyi, haramlık ifadesinden uzaklaştıran deliller olur. Hadisin bazı rivayet yollarında süslenmeyi ve yüzük takın mayı nehyeden lafızlar gelmiştir. Burada sultan (idari görevlden maksat en büyük sultan (halife ve bu gibi) değil de bir şeyleri mühürlemesi gereken otorite sahibi kimseler olur. Özellikle de hatem (denilen mühür yüzük) ile kastedilen, kendisi ile mühür vurulan şeydir. Böyle bir görevi olmayan kimsenin bu durumda yüzük giymesinin bir anlamı olmaz. Kendisi ile mühür vurulmayan hatemi (yüzüğü) gümüşten olmakla bir:likte zınet (süslenmek) için giyinen kimse ise nehyin kapsamına girmez. İşte böyle bir yüzüğü takınan kimselerin hali buna göre açıklanır
- Bāb: ...
- باب ...
Cuveyriye'den, onun Nafi'den rivayetine göre, "Abdullah, Nafi'e şu hadisi nakletmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem altından bir yüzük yaptırdı ve o yüzüğü giydiği vakit kaşını elinin iç tarafına getiriyordu. Sair insanlar da altından yüzükler yaptırdılar. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem minbere çıkıp Allah'a hamd u senada bulunduktan sonra: Ben onu yaptırmıştım. Artık ben onu giymeyeceğim deyip yüzüğü attı, insanlar da (yüzüklerini) attılar." Cuveyriye dedi ki: "Onun (Nafi'in), yüzüğü sağ eline takmıştı" sözünden başka bir şey söylediğini zannetmiyorum. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Cuveyriye dedi ki: Ben (Nafilin) sağ eline taktı, sözünden başkasını söylediğini zannetmiyorum." İbn Ebi Hatim dedi ki: Ben Ebu Zür'a'ya bu husustaki hadisler arasında var olan ihtilafı sordum. O bana: Ne bu sabittir, ne de öteki. Fakat sağ eline taktığına dair rivayetler daha çoktur, dedi. Daha önce de Buhari'nin: "Abdullah b. Cafer'in rivayet ettiği hadis bu hususta varid olmuş rivayetlerin en sahihidir" şeklindeki sözleri de geçmiş bulunmaktadır. Bunda da yüzüğünü sağ eline taktı ğı açıkça ifade edilmiş bulunmaktadır. Bu meselede Şafiı alimleri arasında görüş ayrılığı vardır. Daha sahih olan, sağ ele konulduğudur. Derim ki: Ben gördüğüm kadarıyla bu, maksadın farklılığına göre değişiklik arz eden bir durumdur. Eğer yüzük takınmaktan maksat, süslenmek ise sağa takılması daha faziletlidir. Eğer onunla mühürlemek için ise sol ele takmak daha uygundur. Çünkü yüzüğünü oraya emanet olarak bırakmış gibi olur. Sağ eliyle de o yüzüğü oradan alır. Yüzüğü sol eline bırakması da böyledir. Ama mutlak olarak yüzük takmanın sağ elde olması daha çok tercih edilir. Çünkü sol el istincada kullanılır. Bu durumda yüzük sağ elde bulunuyor ise ona necasetin bulaşması önlenmiş olur. İşaret ettiğim sağ elle almak sebebi ile de mühür olarak kullanılan yüzüğün sol elde bulunması ağırlık kazanır. Bir kesim ise her iki hususun da birbirine eşit olduğu kanaatine meyletmiş ve böylelikle bu husustaki hadisler arasında görülen ihtilafı da telif etmiş olmaktadırlar. Nitekim Ebu Davud da "sağ ve sol elde mühür yüzük takmak" başlığı ile buna işaret etmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a.'dan rivayete göre, "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gümüşten biryüzük edindi, üzerine: "Muhammedun Rasulullah" d:ye nakşettirdi ve: Ben gümüşten bir mühür yüzük edinip ona: Muhammedun Rasulullah'ı nakşettirdim. Hiç kimse onun nakşı gibi nakış yaptırmasın, buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: İbn Ebi Şeybe, el-Musannef adlı eserinde İbn Ömer'den onun mühür yüzüğü üzerine Abdullah b. Ömer ibaresini nakşettirdiğini rivayet etmektedir. Aynı şekilde Salim'den, o Abdullah b. Ömer'den, Abdullah b. Ömer'in, kendi adını mühür yüzüğü üzerine nakşettirdiğini de rivayet etmiştir. el-Kasım b. Muhammed de böyle ... İbn Battal dedi ki: Malik şöyle derdi: Halifelerin ve kadıların mühür yüzüklerine' isimlerini nakşettirmeleri, onların şanındandır. İbn Ebi Şeybe de Huzeyfe ve Ebu Ubeyde'den her birisinin mühür yüzüklerinin nakşının "elhamdulillah" olduğunu, Alilden ise "Allahull-Melik: Mutlak malik olan, Allah'tır" ibaresini nakşettirdiğini, İbrahim en-Nehai'nin: "Billahi"yi nakşettirdiğini, Mesruk'tan: "Bismillahi" ibaresini nakşettirdiğini, Ebu Cafer el-Bakır'dan "el-Izzetu lillah"ı, el-Hasen ve el-Huseyn'den: "Mühür yüzük üzerinde Allah'ın zikrini ihtiva eden lafızları nakşettirmekte bir beis olmadığını' belirttiklerini rivayet etmektedir. Nevevi der ki: Bu, cumhUrun da görüşüdür. İbn Sırın ile bazı ilim ehlinden ise bunu mekruh gördükleri nakledilmiş bulunmaktadır. --Nevevi'den alıntı burada bitti.-- İbn Ebi Şeybe de sahih bir sened ile İbn Sırın'den kişinin kendi mührü üzerinde "hasbiyallah: Allah bana yeter" ve buna benzer ibareleri yazdırmasında bir sakınca görmediklerini rivayet etmiştir. İşte bu, İbn Sırın'in bunu mekruh gördüğü görüşünün ondan sağlam olarak sabit olmadığını göstermektedir. Bununla birlikte her ikisini şöylece telif etmek mümkündür: Cünup ve ay hali olan kimselerin taşıyacaklarından korkulması ve mührün bulunduğu el ile istinca yapma ihtimalinin bulunması halinde mekruhluk söz konusudur. Böyle bir şeyden emin olunması halinde ise caizdir. Bu durumda mekruhluk böyle bir yazı yazdırmaktan dolayı değil, bu zikir ifade eden yazının bu gibi şeylere maruz kalması cihetinden söz konusu olur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Enes'ten rivayete göre, "Ebu Bekir r.a., halife seçilince kendisine bir mektup yazdı. Mühürün nakşı üç satır halinde idi: "Muhammed" bir satır, "Rasul" bir satır ve "Allah" bir satır idL
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mühür yüzüğü kendi elinde idi. Ondan sonra Ebu Bekir'in elinde, Ebu Bekir'den sonra Ömer'in elinde idi. Osman halifeliğe getirildikten sonra bir sefer Eris kuyusunun başında oturdu. (Enes) dedi ki: Osman mühür yüzüğü çıkartıp onunla oynamaya koyuldu ve yüzük düştü. (Enes) dedi ki: Üç gün Osman ile birlikte gittik ve kuyunun suyunu çektik. Ama yüzüğü bulamadık." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ebu Bekir r.a. halife seçilince kendisine bir mektup yazdı." Enes kendisine yazdığı mektubu söz konusu etmemektedir. Dahaönce bu mektuba Zekat bölümünde işaret edilmiş ve ona zekatın miktarlarına dair mektup yazdığı belirtilmiş idi. "Üç gün Osman ile beraber gidip geldik. Kuyunun suyunu çektik. Fakat yüzüğü bulamadık." Yani onunla beraber gidip geldik, kuyuya inip çıktık. Hadisten anlaşıldığına göre bereket ve uğurlarından yararlanmak üzere salihlerin eserlerini kullanmak ve onların giydiklerini giyinmek uygundur
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan rivayete göre, o şöyle demiştir: "Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte bayram (namazın)da bulundum. Hutbeden önce namazı kıldırdı." Ebu Abdullah (Buhari) dedi ki: İbn Vehb, İbn Cüreyc'den şu fazlalığı eklemektedir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hanımların bulunduğu tarafa gitti. Onlara sadaka vermelerini emir buyurdu. Onlar da büyükçe halkaları (el-fetah) ve yüzükleri Bilal'in elbisesine atmaya koyuldular." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadınların yüzük takmalar!." İbn Battal dedi ki: Kadınların yüzük takıp süslenmeleri, mubah kılınmıştır. "Kadınların bulunduğu yere gitti, onlar da el-fetah (denilen büyükçe yüzükleri) ve yüzükleri. .. atmaya koyuldular." el-Fetah, "fetha"nın çoğuludur ki bunlar da büyük yüzükler demektir. Nitekim bu husus -buna dair bir açıklama ile birlikte- 'Ideyn (iki bayram) bölümünde (779.hadiste) Abdurrezzak'ın bir açıklaması olarak kaydedilmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir bayram günü çıktı ve iki rekat namaz kıl(dır)dı. Ondan önce de, sonrada ayrıca namaz kılmadı. Sonra kadınların bulunduğu tarafa gitti, onlara sadaka vermelerini emir buyurdu. Bunun üzerine kadınlar küpelerini ve sihab denilen gerdanlıklarını sadaka olarak bağışlamaya koyuldular." Buna dair açıklamalar 'Ideyn (iki bayram) bölümünün "bayramdan sonra hutbe" başlığında geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.a.a'dan, dedi ki: "(Bir seferde) Esma'ya ait bir gerdanıık kaybolmuştu. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu aramak üzere bazı adamlar göndermişti. Namaz vakti geldiği halde abdest alacak suları yoktu ve su da bulamıyorlardı. Bu sebeple abdestsiz oldükları halde namaz kıldılar. Bunu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e söyleyince, Allah da teyemmüm ayetini indirdi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bayram günü iki rekat bayram namazı kıl(dır)dı. Ne onlardan önce, ne de onlardan sonra ayrıca namaz kılmadı. Daha sonra beraberinde Bilal olduğu halde kadınların bulunduğu tarafa gitti. Onlara sadaka vermelerini emretti. Kadınlar kulaklarındaki küpeleri (Bilal'in elbisesine) bırakmaya koyuldular." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadınların küpe takmaları." Küpe, altın, katıksız gümüş ya da inci ile yahut başka şeyle beraber olup kulağa takılan süs eşyasıdır. Çoğunlukla kulağın yumuşağına asılır. (İbn Abbas'ın rivayetinde geçen) "boğazlar" lafzına gelince, görüldüğü kadarıyla bundan maksat gerdanlıklardır. Çünkü gerdanlıklar, göğüs üzerinde sarksa bile boyuna takılırlar. Hadis, kadının küpe ve onun dışında süs eşyası olarak kullanmaları caiz olan başka şeyleri yerleştirmek amacıyla kulağını delmesinin caiz olduğuna delil gösterilmiştir. Ancak bu tartışılır. Çünkü küpenin muayyen olarak kulaktaki deliğe yerleştirilmesi söz konusu değildir. Başın üzerinde ince bir zincire takılarak kulağın hizasına kadar ve oradan daha da aşağıya sarkıtılması da mümkündür. Bunu kabul edebiliriz. Ama kulağı delmenin caiz oluşu, Nebi efendimizin onların bu işi yapmış olmalarına tepki göstermeyişinden çıkartılır. Diğer taraftan kulakları şeriatın gelişinden önce de delinmiş olabilir. Bu sebeple de bir işin devamı -ilkin yapılması bağışlanmayacak olsa dahi- bağışlanabilir. İbnu'l-Kayyim der ki: Cumhur küçük çocuğun kulağının delinmesinin meknih olduğunu söylemiş, bazıları da kız çocuğun kulağınındelinmesine ruhsat vermişlerdir. Derim ki: İmam Ahmed'den dişinin kulağını süs için deldirmesinin caiz olduğu, küçük çocuğun ise mekruh olduğu görüşü nakledilmiş bulunmaktadır. Gazali, el-İhya adlı eserinde şunları söylemektedir: Kadının kulağını delmek haram olduğu gibi, bunun için ücret almak da haramdır. Ancak bu hususta (delinebileceğine dair) şer'! bakımdan herhangi bir delilin sabit olması hali müstesnadır. Derim ki: Taberani'nin el-Evsat'ta naklettiğine göre İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Küçük çocukta yedi şey sünnettendir ... " Bunlar arasında kulağını deldirmeyi de söz konusu etmiştir. İşte bu, bazı şarihlerin: Bizim mezhebimizin ilim adamları bu bir sünnettir, derken bir dayanakları yoktur şeklindeki görüşlerine karşı bir delil mahiyetindedir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan, dedi ki: "Medine pazarlarından bir pazarda Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte idim. O yürüdü, ben de yürüdüm. Daha sonra üç kere: Ey çocuk, neredesin, dedi. Bana da: A1i'nin oğlu el-Hasen'i çağır, dedi. Ali'nin oğlu el-Hasen boynunda sihab denilen boncuk gerdanıık olduğu halde kalkıp yürüdü. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem eliyle şöyle yaptı, elHasen de eliyle şöyle yaptı ve ona yapışıp: Allah'ım, ben bunu seviyorum, sen de bunu sev, bunu seveni de sev, buyurdu." Ebu Hureyre de dedi ki: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem O sözlerini söyledikten sonra kimseyi Ali'nin oğlu el-Hasen'den daha çok sevmedim." Bu hadisin yeteri kadar şerhi Alışverişler bölümünde "çarşı-pazar hakkında gelen rivayetler" başlığında geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendilerini kadınlara benzeten erkeklere ve kendilerini erkeklere benzeten kadınlara lanet etmiştir. " Bu Hadis 5886 ve 6834 numara ile de geçiyor. Diğer tahric edenler: Tirmizi Edeb; Dârimî, Libas Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kendilerini kadınlara benzeten erkekler ile kendilerini erkeklere benzeten kadınlar." Her iki kesimin de yerildiği anlamındadır. Hadiste söz konusu edilen lanetlemek, buna delildir. "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendilerini kadınlara benzeten erkekleri ... lanetlemiştir." et-Taberi dedi ki: Bu, erkeklerin giyim ve kadınlara has ziynet ve süslerde kendilerini kadınlara benzetmelerinin ve bunun aksinin caiz olmadığı anlamındadır .. Derim ki: Konuşma ve yürüyüşte de böyledir. Ama elbisenin şekli her bölgenin geleneklerindeki farklılığa göre değişiklik arz eder. Nice toplumların kadınlarının kıyafetleri giyim bakımından erkeklerinden farklı değildir. Ama kadınların tesettÜr ve hicaba bürünmeleri gibi bir özellikleri vardır. Konuşma ve yürüyüşte benzemeye çalışmanın yerilmesi ise bu işi kasten yapmaya çalışan kimselere mahsustur. Bu hali, hilkatinin aslında olan kimselere bu hallerini terk etmeleri için kendilerini zorlamaları ve bunu tedrici olarak alışkanlık haline getirmeleri emredilir. Eğer bu işi yapmayıp bu hallerini sürdürecek olurlarsa onlar da yerilmenin kapsamına girer. Özellikle bu hallerinden hoşnut olduklarını gösteren durumlar ortaya çıkarsa ... Bu hüküm de "kendilerini benzetenier" lafzından açıkça anıçışılmaktadır. Hilkatten hünsaya benzeyen bir kimse hakkında bu kınayıcı ifadeler söz konusu değildir şeklinde -Nevevi gibi- mutlak ifadeler kullananların bu sözleri, bu halini terk etmek için gereken yollara başvurduktan sonra yürümesinde, konuşmasında kırılıp bükülmeyi, kırıtmayı terk edecek gücü bulamayan kimseler hakkında yorumlanır. Aksi takdirde bu halleri tedrici dahi olsa terk etmek mümkün olduğu takdirde mazeretsiz olarak bunu terk etmeyecek olursa kınamanın kapsamına girer. Hadis ayrıca erkeğin inci ile bezenmiş elbise giyinmesinin haram olduğuna da delil gösterilmiştir. Bu, açıkça anlaşılan bir hükümdür. Çünkü bu konuda haramlığın alametleri haberde yer almış bulunmaktadır ki, bu da bu işi yapanın lanetlendiğine dair yer alan ifadedir. . Şafii'nin söylediği: Ben erkeğin inci giyinmesini mekruh görmüyorum. Ancak böyle bir şey kadınların kıliğındandır, demiş olması da buna aykırı değildir. Çünkü onun bu sözünden maksadı, bu işi yapmanın özellikle nehyedildiğine dair bir rivayetin gelmemiş olduğunu söylemekten ibarettir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'tan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadınlara benzemeye çalışan erkeklere ve erkeklere benzemeye çalışan kadınlara lanet etmiş ve: Onları evlerinizden çıkartınız, buyurmuştur. İbn Abbas dedi ki: Bu sebeple Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem filan kişiyi dışarı çıkar.mış, Ömer de filan kadını dışarıya çıkartmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Selemelnin kızı Zeyneb'den, dedi ki: "Ümmü Seleme'nin kendisine haber verdiğine göre, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanında boIunuyorken evde de muhannes bir kişi bulunuyordu. Bu kişi Ümmü Seleme'nin kardeşi Abdullah'a: Ey Abdullah, eğer yarın Allah size Taifli fethetmeyi nasip ederse, ben sana Gaylan'ın kızını tavsiye ederim. Çünkü o dört büklüm ile gelir, sekiz büklüm ile geri döner, dedi. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Bu gibi kimseler sizin bulunduğunuz yere girmesinier, buyurdu." Ebu Abdullah (Buhari) dedi ki: "Dört büklüm ile gelir ve ... gider" ifadesi ile karnındaki dört büklümü kastetmektedir. Gelirken o dört büklümü görünerek gelir. "Sekiz ile geri döner" ile kastettiği de bu dört büklümün yanlarda dörder tane oluşudur. Çünkü bu dörder büklüm her iki yanını da kuşatmış ve birbirine katılmıştır. Burada "etraf: taraflar" lafzının tekili müzekker olduğu halde (sekiz anlamında) "semanin" deyip "semaniyeten" dememiş olması, taraf kelimesinin çoğulunu kullanarak "etraf" dememiş olmasından dolayıdır. "Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadınlardan erkeklere benzeyenler." Ebu Davud, Yezid b. Ebi Ziyad yoluyla İkrime'den şu fazlalığı eklemektedir: "Ben ona (İbn Abbas)'a el-mutereccilatu mineln-nisa: kadınlardan erkekler gibi görünmek isteyenler ne demektir, diye sordum. O: "Kendilerini erkeklere benzeten kadınlardır, diye cevap verdL" "Evde muhannes birisi vardı." Nikah bölümünün sonlarında bu muhannes kişinin adı ve hadisin yeteri kadar açıklamaları (5235.hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Bu hadislerden, bulunduğu yerde insanların kendisinden rahatsız olduğu herbir kimsenin, bu halinden dönünceye yahut tevbe edinceye kadar dışarı Çlkartılmasının (sürgün edilmesinin) meşru olduğu anlaşılmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Bıyığı kesmek fıtrattandır" buyurmuştur. Bu Hadis 5890 numara ile de var
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "(Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu): Fıtrat beştir (yahut beş şey fıtrattandır); Sünnet olmak, etek traşı yapmak, koltuk altlarını yolmak, tırnaklarını kesmek ve bıyıkları kesmek. " Bu Hadis 5891 ve 6297 numara ile de var. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Bıyığını kestirirdi." Burada (kestirirdi anlamındaki: Yuhfi fiili) el-ihfa ya da el-hafy kökünden gelmekte olup izale etmek anlamındadır. "Derinin beyazı görününceye kadar." Bu muallak rivayeti mevsul bir rivayet olarak Ebu Bekir el-Esrem, Ömer b. Ebi Seleme yoluyla babasından şöyle dediğini nakledip rivayet etmiş bulunmaktadır: "Ben İbn Ömer'in, bıyığını geriye ondan hiçbir şey bırakmayıneaya kadar kestiğini gördüm." Taberi de Abdullah b. Ebi Osman yoluyla şunu söylediğini nakletmektedir: Ben İbn Ömer'in, bıyığının üstünden ve altından alıp kısalttığını gördüm." İşte bu, İbn Ömer'den gelen bu rivayet ile sadece dudağın kenarında bulunanları izale etmenin kastedildiği şeklinde tevil edenlerin tevilini reddetmektedir. Fıtrattan olduğu belirtilen bu hasletlerin, iyice tetkik edilmesi suretiyle idrak edilebilecek dini ve dünyevi pek çok masıahat ile ilgisi vardır. Bunların bazıları: Görünüşün güzelleştirilmesi, genelolarak ve detaylarıyla bedenin temizlenmesi, her iki temizlik (hadesten ve necasetten taharet) için gerekli ihtiyatın yapılması, hoş olmayan kokular dolayısı ile rahatsızlık verecek şeyleri önlemek suretiyle kendisiyle oturup kalktığı hanımına ve arkadaşına iyilikte bulunması, Mecusi, Yahudi, Hristiyan ve puta tapıcı kafirlerin şiarlarına muhalefet etmesi, şeriat koyucunun emrine uyması, yüce Nlah'ın: "Size suret verip, suretlerinizi güzelleştirmiştir."(Mu'min, 64) buyruğunun işaret ettiği gerçeği koruması -çünkü bu özellikleri korumaya çalışıp devam etmek buna uygun bir iştir-o Yüce Allah: Ben sizin suretlerinizi güzelleştirmiş bulunuyorum. Sizler onu çirkinleştirecek hallerle güzelliğinizi bozmayınız yahut onun güzelliği ni devam ettirecek şeylere dikkat ediniz, demiş gibidir. Çünkü bunları korumak ve bunlara gereken dikkati göstermek aynı zamanda insani özelliklere ve istenen şekilde kaynaşmaya gereken dikkati göstermek demektir. Çünkü insan güzel bir görünüm ile ortaya çıktığı takdirde, diğerlerinin onunla daha güzel bir şekilde geçinip ona açılmalarını sağlar. Söylediği söz kabul edilir, görüşü benimsenir. Aksi olursa aksi sonuçlar ortaya çıkar. Fıtrata dair açıklamaya gelince, el-Hattabi şöyle demektedir: İlim adamlarının çoğunluğunun kanaatine göre burada fıtrattan kasıt, sünnettir. Başkası da böyle söylemiştir. Derler ki: Bu, bunların Nebilerin sünnetlerinden oldukları anlamına gelir. Bir başkakesim şöyle demektedir: Fıtratın anlamı dindir. Ebu Nuaym, el-Mustahrec adlı eserinde de bunu böylece rivayet etmiştir. Nevevi Şerhu'lMühezzeb adlı eserinde şunları söylemektedir: el-Maverdi ile Şeyh Ebu İshak bu hadiste fıtrattan maksadın din olduğunu söylemişlerdir. Şafii ve mezhebine mensup ilim adamlarının çoğunluğu bu başlıkta sözü geçen beş hasletin arasında yalnızca sünnet olmanın vacip olduğunu söylemişlerdir. Bu görüşü eskilerden Ata da benimsemiştir. Hatta Ata şöyle demiştir: Yaşı büyük bir kişi, Müslüman olduğu takdirde sünnet olmadıkça Müslüman olması eksik kalır. Ahmed ile Maliki alimlerinden bazılarına göre sünnet olmak vaciptir. Ebu Hanife'ye göre ise farz değil, vaciptir. Yine ondan, terki sebebiyle günahkar olmayı gerektiren bir sünnet olduğu görüşü de nakledilmiştir. Şafii alimlerinden gelen bir görüşe göre sünnet, kadınlar için vacip değildir. el-Muğnı müellifinin Ahmed'den naklettiği görüş de budur. İlim adamlarının çoğunluğu ile kimi Şafii alimine göre sünnet vacip değildir. Bunların delilleri arasında Şeddad b. Evs'in, Nebie nispet ederek zikrettiği "sünnet olmak erkekler için bir sünnet, kadınlar için bir ikramdır" hadisidir. Ancak bunda buna dair delil olacak bir taraf yoktur. Çünkü hadis-i şerifte "sünnet" lafzı varid olduğu takdirde vacibin karşısında yer alan hükmün kastedilmediği kabul edilmiş bir husustur. Sünnet olmayı vacip kabul eden kimseler birtakım deliller göstermişlerdir: 1- Sünnet yapılırken kesilen et parçası, necaseti alıkoyar ve dışarı çıkartmaz. Bundan dolayı namazın sıhhatine engelolur. Ebu't-Tayyib et-Tab eri ise bu kadarının bize göre bağışlanan bir şeyolduğunu açıkça ifade etmiştir. 2- Ebu Davud, Useym b. Kesir'in dedesi olan Kuleyb'den şu hadisi rivayet etmiştir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisine: Üzerinden küfrün kıllarını at ve sünnet ol, demiştir." Bununla birlikte Nebi'in bir kişiye özel olarak hitabının o kişiye ait olduğuna dair delil ortaya konuluncaya kadar başkasını da kapsayacağı kabul edilmiş bir ilkedir. Ancak buna da hadisin senedinin zayıf olduğu belirtilerek itiraz edilmiştir. Çünkü İbnu'l-Münzir: Bu hususta hiçbir rivayet sabit değildir, demiştir. 3- Sünnet olan kimsenin avretini açmasının caiz oluşu 4- Sünnet olmak taabbud maksadıyla vücuttan yerine başkasının gelmediği bir organ parçasını kesmektir. O halde bu, hırsızın elinin kesilmesi gibi vacip olur. 5- Sünnet olmak sebebiyle canın büyük bir acı çekmesi söz konusudur. Böyle bir şey ise ancak ya masıahat ya bir suça karşı ceza ya da vücub hallerinden birisi sebebiyle meşru olabilir. İlk ikisi söz konusu olmadığına göre üçüncüsü sabit olur." 6. el-Hattabı sünnet olmanın vacip oluşuna bunun, dinin şiarı oluşunu da delil göstermiştir. Çünkü bu yolla Müslüman kafirden ayırt edilebilir. Hatta sünnet olmamış, öldürülmüş bir topluluk arasında sünnet olmuş bir kişi buluna cak olursa onun cenaze namazı kılınır ve müslümanların kabristanına defnedilir. Ancak Ebu Şame buna karşı: Dinin şiarlarının tümünün (değil de ancak bir kısmının) vacip olduğunu söyleyerek itiraz etmiştir. 7- Beyhaki der ki: Delillerin en güzeli Buhari ve Müslim'de yer alan Ebu Hureyre'riin rivayet ettiği mertCı' hadistir: "İbrahim seksen yaşında iken el-Kadum denilen yerde sünnet oldu." Yüce Allah da: "Sonra biz sana: 'Hanif olarak İbrahim'in dinine uy. "'(Nahl, 123) diye buyurmuştur. İbn Abbas'tan da İbrahim'in kendisi ile sınanıp eksiksiz olarak tamamladığı kelimelerin fıtrat ın hasletleri olduğu ve sünnet olmanın da bunlardan birisi olduğunu söylediği, sahih olarak rivayet edilmiştir. Sınama da çoğunlukla vacip olan şeylerle gerçekleşir. Sünnet olmanın meşru olduğu vakit hakkında da görüş ayrılığı vardır. elMaverdi der ki: Bunun biri vücub, biri de müstehaplık vakti olmak üzere iki vakti vardır. Vücub vakti, büluğ zamanıdır. Müstehablık zamanı ise ondan önceki süredir. Uygun görülen ise doğumdan sonra yedinci günde sünnet olmaktır. eş-Şeyh Ebu Abdullah b. el-Hac, el-Medhal adlı eserinde şunu nakletmektedir: Erkeğin sünnet olmasını açıklayıp ilan etmek, dişinin de sünnet olmasını gizli saklı yapmak sünnettir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. "Etek traşı yapmak." İstihdad (etek traşı yapmak) ile kastedilen, vücudun özel bir yerindeki kılları traş etmek için ustura kullanmaktır. Denildiğine göre bu tabirin kullanılması, bir lafızdan anlatılmak istenenin anlaşılabilmesi ve açıkça ifade etmeye ihtiyaç bırakmaması halinde, haya edilen halleri kinayeli lafızlarla ifade etmenin meşru olduğunu göstermektedir. Nesai'nin naklettiği Ebu Hureyre yolu ile gelen rivayette bu tabir, "halku'l-ane (etek traşı yapmak)" olarak zikrediImiştir. Nevevi ve başkaları der ki: Etekteki kıııarı izale etmekte sünnet olan, hem erkek, hem kadın için ustura ile traş etmektir. eabir'den gelen sahih hadiste, saçı başı karışık olan kadın saçlarını taramadan, kocası yanında bulunmayan kadın etek traşı yapmadan geceleyin kadınların yanına baskın yaparcasına gitmenin nehyedildiği de sabittir. Bu hadise dair yeterli açıklamalar Nikah bölümünde geçmiş bulunmaktadır. Ancak bunu giderecek herbir yol ile de sünnet asıl itibariyle gerçekleştirilmiş olur. Yine Nevevi şunları söylemektedir: Erkek için evla olan traş olmak, kadın için de daha uygunu yolmaktır. Ancak bu görüş, kadının acı çekmesi sebebiyle kocasının da yerin gevşekliği sebebiyle zarar goreceği belirtilerek, açıklanması zor bir görüş olarak kabul edilmiştir. Çünkü yolmak, doktorların ittifakıyla yolunan yerin gevşemesine sebep olur. Ama İbnu'l-Arabi şunları söylemektedir: Eğer kadın için daha uygunu mutlak olarak -zırnık gibi- izale edici ilaçlar kullanmaktır, deniimiş olsaydı, bu da doğrudan uzak bir görüş olmazdı. "Koltuk altlarını yolmak." Müstehap olan sağ koltuk altından başlamaktır. Traş olmak yoluyla da özellikle yolmaktan rahatsız olan kimseler için, sünnetin esası eda edilmiş olur. "Tırnakları kesmek." Bundan maksat, tırnağın parmak ucundan itibaren uzayan kısmını kesmektir. Çünkü altında kir toplanır ve bu tiksinti verir. Hatta bu bazen taharet esnasında yıkanması kap eden yere suyun ulaşmasını önleyecek sınıra kadar dahi ulaşabilir. Perşembe günü tırnak kesmenin müstehap oluşuna dair herhangi bir hadis sabit olmuş değildir. Nevevi der ki: Kabule değer görülen görüş, bütün bu hususların yapılacağı süreyi ihtiyacın belirlediği şeklindedir. elMühezzeb Şerhi'nde ise (yine Nevevi) şunları söylemektedir: Bunun duruma ve şahıslara göre değişmesi söz konusudur. Gerek bunda, gerekse sözü edilen diğer bütün hususlarda belirleyici esas, bunlara duyulacak ihtiyaçtır. Derim ki: Ama bu, bu işleri Cuma gününe rast getirmeye çalışmaya da engel değildir. Çünkü Cuma günü temizlenmekte işi ileriye götürmek, meşru olan bir şeydir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. "Sualat: Sorular"da yer alan hususlardan birisi de şudur: Ben ona (Ahmed'e) sordum: Kestiği saçını ve tırnaklarını toprağın altına mı gömer yoksa onu rastgele mi atar? O, kestiklerini gömer, dedi. Ben: Bu hususta sana bir rivayet ulaştı mı, diye sordum. O: İbn Ömer bunları toprağın altına gömerdi, dedi. Ayrıca Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in de kesilen saçların ve tırnakların gömülmesini emir buyurduğu ve: "Ademoğullarının büyücüleri onu alıp oyuncak edinmesin" dediği de rivayet edilmiştir. Derim ki: Bu hadisi Beyhaki, Vail b. Hucr'dan buna yakın olarak rivayet etmiştir. Bizim mezhebimize mensup ilim adamları, bunlar insan vücudunun birtakım cüzleri olduklarından dolayı gömülmelerini müstehap kabul etmişlerdir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. "Bıyıkları kesmek." Nevevi der ki: Bıyıkların kesilmesinde uygun görülen, bıyığın kenarı görülünceye kadar kesilmesidir. Fakat kökünden onu büsbütün kesmemesidir. Hadisteki "kesiniz" rivayeti, dudaklardan sonra uzayan kısmı izale ediniz, anlamındadır. İbn Dakiku'l-'Id der ki: Ben bunu mezhebin bir görüşü olarak mı yoksa kendisinin İmam Malik'in mezhebindeki görüşlerden tercih ettiği bir görüş olarak mı naklettiğini bilemiyorum. Derim ki: Nevevi el-Mühezzeb Şerhi'nde açıkça: Bizim mezhebimiz budur, demektedir. Tahavı şöyle demektedir: Ben bu hususta Şafil'den açıkça nakledilen bir ifade görmedim. Ama bizim kendileri ile görüştüğümüz el-Müzeni ve er-Rebi gibi arkadaşları bıyıklarını iyice keserlerdi. Bunu da ondan başkasından almadıklarını zannediyorum. Ebu Hanife ve arkadaşları ise şöyle derlerdi: Bıyıkları kesmek kısaItmaktan daha faziletlidir. İbnu'l-Kasım da Malik'ten şöyle dediğini nakletmektedir: Banagöre bıyığı diptenkesmek bir müsledir. Hadisteki maksat ise dudakların kenarı görülünceye kadar bıyıkları ileri derecede kısaltmaktan ibarettir. Eşheb de şöyle demektedir: Ben Malikle bıyığını dipten kesen kimsenin durumunun ne olacağını sordum. O: Görüşüme göre canı yanacak kadar dövülür, dedi. Bıyığını traş eden kimseye de: Bu daha sonra insanlar arasında ortaya çıkan bir bid'attir, demiştir. --Tahavi'den iktibas burada sona ermektedir-- Kimi ilim adamları bu hususta muhayyerliği benimsemiştir. Derim ki: Bu kişi Taberi'dir. O Malik'in ve KOfelilerin görüşlerini nakledip, dilcilerden de "(hadiste geçen) el-ihfa"nın kökten kesmek• anlamına geldiğini aktardıktan sonra şunları söylemektedir: Sünnet her iki hususa da delildir ve arada bir tearuz (çatışma) yoktur. Çünkü kesmek (kass) bir kısmını almayı, ihfa ise tamamını almayı ifade eder. Her ikisi de sabit olduğuna göre, kişi dilediğini yapmakta muhayyerdir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Etek traşı yapmak, tırnakları kesmek ve bıyığı kesmek fıtrattandır" buyurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre'den rivayete göre o şöyle demiştir: "Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle buyururken dinledim: Fıtrat beştir: Sünnet olmak, etek traşı yapmak, bıyığı kesmek, tırnakları kesmek ve koltuk altlarını yolmak
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer'den rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Müşriklere muhalefet ediniz. Sakalları uzatınız, bıyıkları kesiniz." İbn Ömer hac ya da umre yaptığı takdirde sakalını avucunun içerisine alır, artanı keserdi, Bu Hadis 5893 numara ile de var. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Sakalları bırakınız (ibaresindeki: "Bırakınız" anlamı verilen: VeffirO)" lafzı "tevflr" kökünden gelmektedir. Bu da, bırakmak demektir ki, onları gür ve bol olarak bırakınız anlamına gelir. "İbn Ömer hac ya da umre yaptığı vakit sakalını avucunun içerisine alır ve artanı keserdi." Taberi dedi ki: Bazıları hadisin zahirini benimseyerek sakalın eninden ve boyundan bir şeyler almayı mekruh görmüşlerdir. Bazıları da avuç ile yakalandıktan sonra arta kalan kısım kesilir, demiştir. Daha sonra kendisenediyle İbn Ömer'in bunu yaptığını belirten rivayeti kaydetmekte, arkasından et-Taberi sakaldan kesilen miktarın bir sınırının olup olmadığı hususundaki görüş ayrılıklarını nakletmektedir. Bir topluluktan senedini kaydederek sadece avuçtan arta kalanın kesileceğini nakletmiştir. el-Hasen el-Basri'den de aşırı gitmeyecek şekilde boyundan ve eninden kısalttığını, Ata'dan da buna yakın bir uygulamayı rivayet etmektedir. Taberi bu hususta der ki: Bunlar buradaki yasağı Arap olmayanların yaptıkları sakalı kesip oldukça inceitmenin yasak oluşuna yorumlamışlardır. Devamla der ki: Başkaları ise hac ya da umre dışında sakala ilişmeyi mekruh görmüşlerdir. Bunu bir topluluktan senedi ile birlikte de kaydetmektedir. Kendisi Ata'nın görüşünü seçmiş ve Amr b. Şuayb'in babasından, onun dedesinden diye rivayet ettiği hadisi buna delil göstermiştir. Buna göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Sakalını eninden ve boyundan kısaltırd!." Bunu aynı zamanda Tirmizi de rivayet etmiş, Buhari'den de Ömer b. Harun'un naklettiği rivayet hakkında: Ben onun bundan başka münker bir hadisini bilmiyorum, demiştir. Ömer b. Harun'un, mutlak olarak zayıf olduğunu bir grup ilim adamı söylemiştir. Iyad da şöyle demektedir: Sakalı traş etmek, kesmek ve onu (sağdan soldan) kırpmak mekruhtur. Büyümesi halinde boyundan, eninden kısaltmak ise güzeldir. Hatta sakalı dikkat çekecek şekilde kısaltmak mekruh olduğu gibi, dikkat çekecek kadar büyütmek de mekruhtur. Kadı böyle demiştir. Ancak Nevevi, bunun sakalın koyverilmesini emreden haberin zahirinin hilafına olduğunu belirterek itiraz etmiş ve şöyle demiştir: Uygun görülen görüş, sakalı kendi haline bırakmak ve onu kısaltmak ya da başka bir yolla ilişmemektir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Bıyıkları iyice kesiniz, sakalları da koyveriniz buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Sakalların koyverilmesi." İbn Dakik el-'Id dedi ki: İ'fa lafzı sebebin müsebbeb (sonuç) yerine konulması kabilinden çoğaltmak, çok bırakmak şeklindedir. Çünkü i'fa'nın gerçek anlamı terk edip bırakmaktır. Sakala ilişmeyi terk etmek, onun çoğalıp bollaşmasını gerektirir
- Bāb: ...
- باب ...
Muhammed b. Sirin'den, dedi ki: "Ben Enes'e: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem saçlarını kınaladımı, diye sordum. o: Çok az bir şey dışında onun saçı sakalı ağarmamıştı ki, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Sabit'ten, dedi ki: "Enes'e Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in saçını, sakalını kına (ve benzeri şeyler ile) boyamasına dair soru soruldu da, o: Saçlarını kına (ve benzeri şeylerle) boyayacak kadar saçları ağarmamıştı. Sakalında ağaran saç tanelerini saymak isteseydim (sayabilirdim)" dedi
- Bāb: ...
- باب ...
İsrail'den, o Osman b. Abdullah b. Mevheb'den, dedi ki: "Ailem beni Ümmü Seleme'ye içinde su bulunan büyükçe bir kase ile. gönderdi. -Bu arada İsrail üç parmağını yumdu.- O kasenin içinde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in saçlarından birkaç saç teli vardı. Bir kimseye bir nazar ya da herhaı.:ıgi bir şey değdiği takdirde Ümmü Seleme'ye kendi kabını gönderirdi. İşte ailem beni gönderdiğinde ben (Ümmü Selemelnin yanında) o küçük kabı gördüm, içinde birtakım kırmızı saçlar olduğunu da gördüm." Bu Hadis 5897 ve 5898 numara ile de var
- Bāb: ...
- باب ...
Osman b. Abdullah b. Mevheb'den, dedi ki: "Ümmü Selemelninyanına girdim, o da bize Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in saçından kına (ve benzeri şeylerle) boyanmış birkaç saç telini çıkarıp gösterdL
- Bāb: ...
- باب ...
ibn Mevheb'den rivayete göre "Ümmü Seleme kendisine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kırmızı renkte saçını göstermiştir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ağaran saç hakkında", kına yakılır mı, yakılmaz mı hususunda "zikrolunanlar." "Ben Enes'e: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kına (ve bu gibi şeyler ile) saçlarını boyadı mı diye sordum." Aynı şekilde bu rivayette "onun saçı ancak çok az ağarmıştı" ibaresini ikinci rivayette yer alan "saçlarını kına (ve benzeri şeylerle) boyayacak kadar ağarmamıştı" sözü açıklamaktadır. Şöyle ki, adeten az miktardaki beyaz saçlar sakaldan görünecek olursa çoğalmadıkça hemen onları kına (ve benzeri şeylerle) boyama cihetine gidilmez. Bu hususta azlık ve çokluk örfe göre değişir. Başlıktaki ikinci rivayette yer alan "sakalındaki ağarmış telleri saymak isteseydim." Fadeleri, ağarmış saçlar (anlamındaki şemtat) aklığın görüldüğü saçlar demektir. Sanki beyaz bir saç yakınındaki siyah saç teli. ile çizgili bir elbiseyi andım gibi olur. "el-Eşmat" tabiri ise siyah ve beyaz karışımı olana denilir. "isteseydim" sözünde yer alan (şart edatı olan) "lev"in cevabı hazfedilmiştir. Onları sayabilirdim, takdirindedir. işte bu ifade, ağarmış saç tellerinin azlığını anlatmak için kullanılmıştır. "Ona kabını (leğen vesairesini) gönderirdi." Buradaki kap (mihdab) kaplardan bir kaptır. Buna dair açıklama daha önce Taharet bölümünde geçmiş bulunmaktadır. Maksat şudur: Hastalanan herhangi bir kimse Ümmü Seleme'ye bir kap gönderirdi. O da yanında bulunan o saç tellerini o kaba koyar, telleri o kapta yıkar, kabı sahiplerine geri gönderirdi. Kabın sahibi de bununla şifa bulmak ümidiyle o suyu içer ya da onunla yıkanır, o saç tellerinin bereketinden yararlanırdı. "Kına (ve benzeri şeylerle) boyanmış." el-İsmail1 der ki: Bu hadiste kına yakanın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendisi olduğu açıklanmış değildir. Aksine ona sarı rengin de karışmış olduğu hoş kokunun karışması neticesi Nebiden sonra kırmızılaşmış ve böylelikle bu sarı rengin onda daha belirgin bir hal almış olma ihtimali vardır. el-İsmail1 dedi ki: Eğer böyleyse mesele yok, aksi takdirde Enes'in rivayet ettiği: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kına ile boyamadı" hadisi daha sahihtir. Evet el-İsmail1 böyle demiştir. Onun bir ihtimalolarak kabul ettiği açıklamanın anlamı Enes'e kadar mevsul bir rivayet olarak "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in nitelikleri" başlığında daha önceden geçmiş bulunmaktadır. Orada ise Nebi o saç tellerinin hoş kokulardan kırmızıya çalan bir renk aldığını açıkça ifade etmiş bulunmaktadır. Derim ki: Bedenden ayrılan saçların siyah rengi, aradan uzun bir zaman geçtiği takdirde çoğunlukla kırmızıya dönüşür. Meyledip tercihe değer kabul ettiği görüş ise, Taberi'nin bu hususta topladıklarına muhaliftir. Kısacası Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in -Ümmü Seleme'nin hadisinin zahiri ile az önce geçmiş bulunan İbn Ömer'in hadisinde belirtildiği üzere- saçlarını kına ve bu gibi şeylerle boyadığını söyleyenler ,-ki bu rivayetler sarıya boyadığını belirtmektedirler- kendilerinin müşahede ettikleri hali nakletmiş bulunmaktadır. Bazı zamanlarda da o böyle idi. Enes gibi böyle bir şeyin olmadığını söyleyenlerin sözleri de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in çoğunlukla ve daha çok görülen hali hakkında yorumlanır. Müslim, Ahmed, Tirmizi ve Nesai, Cabir b. Semura'dan şöyle dediğini rivayet etmektedirler: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in başında ve sakalında ancak ağarmış birkaç tane saç vardı. Saçlarını yağladığı takdirde o yağ onları gizlerdi." O halde onun saçlarını boyadığını kabul edenler, önce saçlarıarasındaki beyaz kılları görmüşler, sonra süründüğü yağ o beyaz kılları gizleyince, saçlarını boyadığını zannetmişlerdir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Şüphesiz Yahudilerle Hristiyanlar saçlarını boyamazlar. Siz onlara muhalefet ediniz" buyurmuştur. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kına (ve benzeri şeyler) ile saçları boyamak." Yani baş ve sakaıda ağarmış saçların renklerini değiştirmek. "Şüphesiz Yahudiler ve Hristiyanlar (saçlarını) bayamazlar, onlara muhalefet ediniz." Bu rivayet bu şekilde mutlak olarak zikredilmiştir. İmam Ahmed de• hasen bir sened ile Ebu Ümame'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem saçları ağarmış, ensardan yaşlı birtakım kimselerin yanına çıkıp geldi ve: Ey ensar! Saçlarınızı kırmızıya ve sarıya boyayınız ve kitap ehline muhalefet ediniz" buyurdu. Taberani de buna yakın Eneslin rivayet ettiği bir hadisi el-Evsat'ta, Utbe b. Abd'den el-Kebir'de şu şekilde rivayet etmektedir: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Acemlere (Arap olmayanlara) muhalefet olmak üzere (ağaran) saçın rengini değiştirmeyi emrederdi." Saçı siyaha boyamayı caiz kabul edenler bu hadisi delil almışlardır. Daha önce Enbiya ile ilgili hadisler bölümünde, "İsrailoğuııarının zikredildiği rivayetler" başlığında siyaha boyamanın istisna edildiği meselesi de geçmiş bulunmaktadır. Buna sebep ise Cabir ve İbn Abbas'ın rivayet ettikleri hadislerdir. İlim adamlarından cihadda buna ruhsat veren kimseler vardır. Bunun mutlak olarak bir ruhsat olduğunu söyleyenler de vardır, Ama evla görülen, bunun mekruh olduğudur. Nevevı de bunun tah rime n mekruh olduğu kanaatine meyletmiştir. Aralarında Sa'd b. Ebu Vakkas, Ukbe b. Amir, el-Hasen, el-Hüseyin, Cerir gibi kimselerin ve daha başkalarının bulunduğu seleften bir kesim,• bu hususta ruhsat vermiş, İbn Ebi Asım da "Kitabu'l-Hidab" adlı eserinde bu görüşü tercih etmiştir. Kimi ilim adamları da bu hususta erkek ile kadın arasında fark gözeterek erkeğe değil de, kadına bunun caiz olduğunu söylemişlerdir. el-Halimi de bunu tercih etmiştir. Ellerin ve ayakların kınalanmasına gelince, erkekler için tedavi olması hali dışında caiz değildir. Saçları kına (ve benzeri şeyler) ile boyayıp boyamamak hususunda ihtilaf edilmiştir. Ebu Bekir, Ömer ve başkaları -az önce geçtiği gibi- saçlarını kına (ve benzeri şeyler) ilEbuyamışlardır. Ali, Ubey b. Ka'b, Seleme b. el-Ekva', Enes ve bir topluluk ise kına kullanmamışlardır. Taberi bu farklı tutumları şöyle ce telif etmiştir: Saçlarını boyayan kimselere yakışan o idi. Ağarmış saçları oldukça dikkat çekecek kadar çok olan kimseler gibi. .. Boyamayı terk edenlere de yakışan o idi. Ağaran saçları dikkat çekecek kadar çok olmayan kimseler gibi. .. Ahmed'den saçları boyamanın vacip olduğunu söylediği nakledildiği gibi, yine ondan bir defa dahi olsa boyamak vaciptir görüşü de, ben kimsenin ağaran saçlarını boyamayı terk edip, kitap ehline benzemesini sevmiyorum dediği de nakledilmiştir. Siyaha boyamak hususunda ondan gelen görüş, Şafiilerden geldiği üzere iki ayrı rivayettir. Meşhur olan rivayet mekruh olduğudur, haram olduğu . da söylenmiştir. Bu yolla başkasını kandırma cihetine giden kimsenin saçlarını siyaha boyaması daha kesin bir dil ile men edilir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a.'dan rivayete göre "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem çok uzun boylu da değildi, kısa da değildi. Rengi aşırı beyaz da değildi, 'esmer de değildi: Saçlari kıvırcık ve kısa olmadığı gibi, düz ve uzun da değildi. Allah onu kırkıncı yaşının başında Nebi olarak gönderdi. Mekke'de on yıl kaldı. Medine'de de on yıl kaldı. Allah onun ruhunu altmışlı yaşının başlarında kabzettiğinde saçında ve sakalında yirmi tane beyaz kıl yoktu
- Bāb: ...
- باب ...
Bera şöyle demiştir: "Ben kırmızı bir hulle (bir takım elbise) giyinmiş olduğu halde Nebiden daha güzel görünen kimseyi görmedim." (Buhari) dedi ki: Arkadaşlarımın bazısının (hocamın) Malik'ten naklettiğine göre, Nebiin başındaki saçları omuzlarına yakın, onlara değecek kadar uzuyordu. Ebu İshak da: Ben onu (el-Bera'yı) birden çok defa bunu tahdis ederken dinlemişimdir. Bu hadisi tahdis ettiği her seferinde mutlaka gülerdi. Şu'be "Nebiin saçları kulak memelerine kadar ulaşırdı" diyerek ona (Ebu İshak'a) mutabaat etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer r.a.'dan rivayete göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Bu gece rüyamda kendimi Ka'be'nin yanında gördüm. Senin esmer erkekler arasında görebileceğin en güzeli gibi esmer bir adam gördüm. Bu adamın, saçlarını taramış ve saçı bol adamlardan görebildiklerinin en güzelinden bol saçı vardı. Yeni taramış olduğu saçlarından henüz su damlıyordu. İki adama yahut iki adamın omuzlarına dayanarak Ka'be'yi tavaf ediyordu. Ben: Bu kim, diye sordum. BuMeryem oğlu el-Mesih'tir, denildi. Birde saçı oldukça kıvırcık, sağ gözü patlak bir üzüm tanesi gibi fırlamış, kör olan birisini de gördüm. Bu kim, diye sordum. Bana: Mesih Deccal'dir, diye cevap verildi
- Bāb: ...
- باب ...
Enes'ten rivayetegöre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in saçları omuzlarına kadar varırdı. " Bu Hadis 5906 numara ile de var
- Bāb: ...
- باب ...
Enes'ten rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in saçları omuzlarına kadar varırdı
- Bāb: ...
- باب ...
Katade'den, dedi ki: "Enes b. Malik r.a.'a Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in saçları hakkında sordum da bana şöyle dedi: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in saçları düz ve uzun da değildi, kıvırcık ve kısa da değildi. Saçları kulaklarıyla omuzları arasında idi." Bu Hadis 5906 numara ile de var
- Bāb: ...
- باب ...
Enes'ten, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in elleri irice idi. Ondan sonra onun gibisini görmedim. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in saçları düz de değil, boğum boğum aşırı kıvırcık da değildi, ikisi arasında idi
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in elleri ve ayakları irice, yüzü güzeldi. Ne ondan önce, ne ondan sonra onun gibisini görmedim. O iki avucu da açık (cömert) birisi idi. " Bu Hadis 5908, 5910 ve 5911 numara ile de var
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik'ten -yahut bir adamdan, o Ebu Hureyre'den dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ayakları irice, yüzü güzeldi. Ondan sonra onun gibisini görmedim
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'den rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ayakları ve elleri irice idi
- Bāb: ...
- باب ...
Enes'ten -yahut Cabir b. Abdullah'tan- rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in elleri ve ayakları irice iöi. Ondan sonra ona benzeyenini görmedim
- Bāb: ...
- باب ...
Mücahid'den, dedi ki: "Biz İbn Abbas r.a.lın yanında idik. Deccallden söz açtılar. Bunun üzerine İbn Abbas dedi ki: Şüphesiz onun gözleri arasında kafir diye yazar." Yine İbn Abbas dedi ki: Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den bizzat böyle dediğini duymadım. Ama o şöyle buyurmuştur: "İbrahim'e gelince, (onun gibisini görmek için) arkadaşımza bakınız. Musa ise esmer, saçları kıvırcık, yu ları liften . kızıl bir devenin üzerinde olup, telbiye ederek vadiden aşağı inerkenki halini görüyor gibiyim." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Saçın kıvırcık olması." Kıvırcık oluş saçın bir niteliğidir. Bu başlıkta Buhari yedi hadis zikretmiş bulunmaktadır: Birinci hadis, Enes r.a.lın rivayet ettiği Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in niteliğine dair olan hadis olup, daha önce bu hadisin açıklamaları Menakib bölümünde geçmiş bulunmaktadır. Burada bu hadisin zikredilmesinden maksat: "Saçları kıvırcık ve kısa değildi, düz ve uzun da değildi." ibaresi ile anlatılanlardır. Yani onun saçları kıvırcık ile düz arasında idi. Kıvırcık saç, Sudanlıların (siyahilerin) saçları gibi kıvrım kıvrım olan saça denilir. Düz saç ise dümdüz sarkıp Hintlilerin saçları gibi hiçbir şekilde kıvrımı olmayan saçtır. el-Katat ise kıvırcıklığı, saçları birbirinden ayıracak derecede olana denilir. "Başının saçı. .. " Yani başının saçı sarktığı vakit omuzlarına yakın olurdu. Cerir b. Hazimlin rivayetindeki "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in saçları hafif dalgalı idi" ibaresi, az miktarda dalgaları vardı, demektir. Bir kişi saçınıtarayıp da düz ile dalgalı arasında bir halde olduğu vakit bu kökten gelen tabir kullanılır. "Hişam" b. Yusuf "Malmerlden dedi ki: O Katadeiden, o Enes'ten: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemlin el ve ayakları iriceydi" dediği rivayet edilmiştir. Buradaki "irice" anlamı verilen "şesn" lafzı parmakları ve avucu kalınca, irice demektir. İbn Batta! dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in avucu dolgu n etli idi. Bununla birlikte iriliklerine rağmen daha önce Enes hadisinde geçtiği üzere yumuşaktı. Söz konusu bu Enes hadisi de daha önce Menakib bölümünde şöylece geçmişti: "Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemlin elinden daha yumuşak bir ipeğe dokunmuş değilim." (İbn Battal devamla) dedi ki: el-Esmaı'nin bu lafzı sertlik ile birlikte elin ayasının iri olması şeklindeki açıklamasına gelince, bunun bu açıklamasındaki "sertlik" tabirine kimse muvafakat etmemiştir. el-Halil ve Ebu Ubeyd'in bu lafza dair açıklamaları daha uygundur. Bu açıklamayı diğer rivayetteki: "Elleri ve ayakları iriceydi" şeklindeki sözleri desteklemektedir . . İbn Battal dedi ki: el-Esmai'nin "şesn" lafzına dair yaptığı açıklamayı kabul. etsek bile Enes'in, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in elinin iki halini nitelendirmiş olmasıihtimali de vardır. Buna göre cihad yahutta aile halkının işlerinde çalıştığı vakit, eli, sözü geçen bu arızi haller dolayısıyla sertleşirdi. Bu işleri bitirdi mi de onun yapısında asılolarak bulunan yumuşaklık avucunda, elinde de görüıürdü. Hadisin delalet ettiği şekilde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in saçının omuzlarına yakın olması, onun çoğunluk halini ifade eder. Bazen saçı toplanacak kadar ve ondan örükler yapacak kadar uzadığı da olurdu. Nitekim Ebu Davud ve Tirmizi hasen bir sened ile Ümmü Hani'den şu hadisi rivayet etmektedir: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke'ye geldiğinde dört tane örüğü vard!." İbn Mace'nin rivayetinde de "onun dört ğadiresi, yani örüğü vardı" denilmektedir . . Gadair (tekili ğaclire), örük haline getirilmiş saç demektir. Bil haberin özü şudur: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in saçı ondan örük örecek kadar uzamış idi. Bu, onun saçı ile ilgilenmesi süresinin uzaması haline hamledilir ki, bu da yolculuk ve benzeri şeylerle meşgulolma halidir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. 11.CİLT BİTTİ, KİTABU’L-LİBAS 12. CİLT İLE BİR SONRAKİ SAYFADA DEVAM EDİYOR
- Bāb: ...
- باب ...
Salim İbn Abdullah'tan rivayete göre "Abdullah İbn Ömer şöyle demiştir: Ben Ömer r.a.'l şöyle derken dinledim: Saçlarını örük yapan bir kimse saçlarını traş etsin. Saçlarınızı yapıştırıp keçeleştirir gibi yapmayınız. İbn Ömer de: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i saçlarını yapıştırmış olduğu halde gördüm derdi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan, dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i başındaki saçları toplayıp yapıştırmış olarak yüksek sesle telbiye getirip: "Lebbeyk, Allahumme lebbeyk, la şerike leke lebbeyk, inne'l-hamde ve'n-ni'mete leke ve'lmülk la şerike lek: Buyur Allah'ım buyur, Senin hiçbir ortağın yoktur. Şüphesiz, hamd de, nimet de, mülk de Senindir, Senin hiçbir ortağın yoktur, derken işitmişimdir. Bu kelimelere ayrıca hiçbir şey eklemiyordu
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hanımı Hafsa r.anha'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ey Allah'ın Rasulü, insanlara ne oluyor, onlar bir umre yapıp ihramdan çıktılar. Ama sen umreni yaptıktan sonra ihramdan çıkmadın, dedim. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Ben saçımı toplayıp yapıştırdım. Hediyelik kurbanlıklarıma gerdanlıklar koydum. Artık ben kurbanımı kesinceye kadar ihramdan çıkamam, buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Saçları toplayıp, yapıştırmak (Telbid)." Saçın birbirine yapışmasını sağlayacak şeyler ile bir araya getirilip toplanması demektir. Hatmi ve zamk gibi şeylerle bu yapıştırmaişi yapılır. Böylelikle saçın kirlenmesi ve ihramda iken bitlenmesi önlenmiş olur. Telbide (denilen saçları yapıştırmaya) dair açıklamalar ve bu işin hükmü Hac bölümünde (725.hadiste) geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hakkında kendisine emir verilmemiş hususlarda kitap ehline uygun iş yapmayı severdi. Kitap ehli de saçlarını salıveriyorlardı. Müşrikler ise başlarını(n saçlarını} ortadan ayırıyoriardı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem (önceleri) alın saçlarını salıverdi, daha sonra saçlarını ortadan ayırdı
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan, dedi ki: "Ben hala Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ihramlı olduğu halde, saçlarını ayırdığı yerlerdeki kokunun parıltısını görüyor gibiyim." (Ravilerden) Abdullah (İbn Reca): "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in saçlarını ayırdığı yerde" demiştir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Başın saçlarını ayırmak," yani başın saçlarını ortadan ikiye ayırmak. Bu da mefrak denilen yerde saçları ayırma anlamındadır. Mefrak, başın ortası demektir. Kelime olarak, saçın alın tarafından, başın ortasından ayrılma yerine denilir. "Müşrikler saçlarını ortadan ayırırlardı." Bundaki sır, putperestlerin kitap ehline iman etmekten en uzak olan kimseler olması ve kitap ehlinin genelolarak bir şeriate bağlı bulunmaları olabilir. Bu sebepten Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onların kalplerini ısındırmak için onlara uygun hareket etmeyi -putperestlere aykırı hareket etme sonucuna götürse dahi- severdi. Onunla beraber bulunan ve çevresinde yer alan putperestler Müslüman olup, kitap ehli de küfürlerini sürdürüp gidince, artık kitap ehline muhalefet katıksız bir tutum haline geldi. "Daha sonra saçlarını ayırdı." Iyad. dedi ki: Saçları salmak, onları serbest bırakıp salıvermek demektir. Bunu anlatmak üzere kullanılan "sedele şa'rahu ve esdelehu" tabiri, saçını salıverip yan taraflarını birbirine bağlamaması halini anlatır. Aynı mı elbise için de bu anlamda kullanılır. Fark (ayırmak) ise, saçın bir kısmını diğerinden ayırıp alnı kapatmamasını sağlamaktır. Saçları ayırmak sünnettir. Çünkü nihai olarak yapılan bu olmuştur. Göründüğü kadarıyla bu husus vahiy ile gerçekleşmiş bulunmaktadır. Çünkü hadisi rivayet eden, hadisin baş tarafında: "Hakkında kendisine herhangi bir emir verilmemiş hususlarda kitap ehline muvafakat etmeyi severdi" demektedir. Bundan açıkça anlaşıldığına göre o saçlarını Allah'tan gelen bir emir üzere ortadan ayırdı. Öyle ki bazı ilim adamları bu hususta neshin meydana geldiğini, saçları salıvermenin ve alın üzerinde perçem yapmanın yasak olduğunu iddia dahi etmiştir. Aynışekilde bu görüş Ömer İbn Abdulaziz'den de rivayet edilmiş bulunmaktadır. Ancak Kurtubi, Iyad'a şöylece itiraz etmiştir: Zahir'olan, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu işi ancak onların kalplerini ısındırmak için yaptığıdır. Bunun onlara bir faydası olmayınca, onlara muhalefet etmeyi daha çok benimsedi. Onlara (bu gibi hususlarda) muhalefet etmesi ise onun için vacip değil, müstehap idi. Hadisi rivayet edenin: "Hakkında kendisine emir verilmemiş olan hususlarda" ifadesini kullanmış olması, ondan herhangi bir istekte bulunulmadığı hususlarda demektir. İstekte bulunmak (talep) ise hem vacip oluşu, hem de mendub oluşu kapsar. Bu hususta neshin söz konusu olduğu kanaatine gelince, rivayetlerin telif edilmesi mümkün olduğundan ötürü bir değer ifade etmez. Hatta masıahatın gözetilmesi dışında muhalefet ya da muvafakat etmenin şer'! bir hüküm olmaması ihtimali vardır. (Kurtubi devamla) dedi ki: Eğer saçları salıvermek neshedilmiş bir hüküm olsaydı, ashabın ya da onların çoğunluğunun bu şekilde uygulamaya dönmeleri gerekirdi. Onlardan nakledilen rivayetleregöre ise aralarından kimi saçlarını ayırır, kimi sarkıtırdı ve bundan dolayı kimse kimseyi ayıplamazdı. Ayrıca Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kulaklarının yumuşaklarına kadar ulaşan saçları da vardı. Eğer bu saçları ayırabilirse ayırır, değilse olduğu halde bırakırdı. O halde sahih olan, saçları ortadan ayırmak vacip değil, müstehaptır. Malik'in ve cumhurun görüşü de budur. Nevevi de, saçları salıvermenin de, ortadan ayırmanın da caiz olduğunu belirtmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan, dedi ki: "Bir gece teyzem Haris'in kızı Meymune'nin yanında kaldım. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de o gece onun sırası olduğundan ötürü onun yanında idi. (İbn Abbas) dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gece namazı kılmak üzere kalktı. Ben de onun sol tarafında, ayakt.a namaza durdum. (İbn Abbas) dedi ki: Saçımdan sarkan ka'küıümü yakalayıp beni sağ tarafında durdurdu. Ayrıca (ravi): "Saçımın ka'külünden yahut da başımdan" demiştir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ka'küller." Ka'kül (ez-Zuabe), başın saçının sarkan kısmına denilir. Buhari burada İbn Abbas'ın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in arkasında gece namazı kılmasını anlatan hadisini kaydetmiştir. Bu hadise dair açıklamalar daha önce Namaz bölümünde (138.hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Hadisin burada kaydedilmesinden maksat ise "saçımın katkülünü yakaladı" ibaresidir. Çünkü bu ibareden Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zülüf (perçem) edinmeyi takrir ettiği (ona itiraz etmediği) anlaşılmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ubeydullah İbn Hafs'tan, o Ömer İbn Nafi'den, o Abdullah (İbn Ömer)'in azatlısı Nafi'den rivayet ettiğine göre Nafi, İbn Ömer radıyallahu anh'ı: Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i el-Kaza'dan nehyettiğini işitmişimdir, derken dinlemiştir. Ubeydullah İbn Hafs dedi ki: Ben (Nafi'in oğluna): el-Kaza' ne demektir, diye sordum, bunun üzerine Ubeydullah bize işaretle göstererek: Küçük çocuğun saçları traş edilirken burada birkaç saç, şurada ve şurada birkaç saç bırakmaktır, dedi ve Ubeydullah bu arada bizlere alnını ve başının iki tarafını işaret etti. Ubeydullah'a: Bu hususta kız çocuğu ile erkek çocuğunun durumu aynı mıdır, diye soruldu. O: Bilmiyorum, dedi. O bu şekilde (bana) "çocuk" dedi (erkek kız ayrımı yapmadı). Ubeydullah dedi ki: "Daha sonra ben bunu Nafi'in oğluna tekrar sordum, o da şu cevabı verdi: Erkek çocuğun başının yan taraflarında ve arkasında saç bırakmakta bir sakınca yoktur. Fakat el-Kaza' denilen traş şekli yalnız perçeminde saç bırakıp, başında ondan başka saç bırakmamaktır. Başının şu ve şu yanı da böyledir. " Tekrarı
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbn Dinar'dan, onun İbn Ömer'den rivayetine göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem el-kaza' denilen traş şeklini nehyetmiştir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "el-Kaza'" lafzı kaz'a'nın çoğulu olup bir bulut parçası demektir. Saçın bir kısmını traş edip, bir kısmını bırakmak halinde ona "kaza'" adı, dağınık ve parçalı bulutlara benzetilerek verilmiştir. Bu hadisi Ebu Davud ve Nesai de rivayet etmiş olup hadisin siyakl!1da elkaza' tefsirini Nebie merfu' olarak zikredenlerin dayanağına da delil teşkil etmektedir ki, onların lafzı şöyledir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem saçının bir kısmı traş edilmiş, bir kısmı bırakılmış küçük bir çocuk gördü. Allah Rasulü onlara böyle traş yapmayı nehyederek: "Ya hepsini traş ediniz ya da hepsini bırakınız" buyurdu. Nevevi der ki: Daha sahih olan, el-kaza' denilen traş şeklinin Nafi'in açıkladığı şekilde olduğudur. O da kayıtsız ve şartsız olarak küçük çocuğun saçlarının bir kısmını traş etmektir. Kimileri de şöyle demiştir: el-Kaza', saçın değişik yerlerini traş etmek demektir. Ama sahih olan birincisidir. Çünkü ravinin tefsir ettiği şekil budur. Bu tefsir (açıklama) de zahir anlama aykırı değildir. O halde onunla amel etmek gerekir. Derim ki: Ancak burada bu şekli "çocuk" ile tahsis etmek bir kayıt değildir. Nevevi der ki: Tedavi ve buna benzer bir maksat için olması hali dışında, başın değişik yerlerini traş etmenin mekruh olduğunu, bunun tenzihi bir kerahet olduğunu, bu hususta erkek ile kadın arasında bir fark bulunmadığını ittifakla belirtmişlerdir. Malik küçük kız ve erkek çocuk için böyle bir traşın mekruh oıdUğunu söylemiştir. Bunun nehyediliş illetinin ne olduğu hususunda görüş aynlığı vardır. Hilkati çirkin bir şekilde değiştirmekten dolayı nehyedildiği söylendiği gibi, şeytan ın kılığının böyle olduğu için nehyedildiği de, Yahudilerin kılığının bu şekilde olduğu için nehyedildiği de söylenmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe'den, dedi ki: "Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ihramlı iken kendi ellerimle hoş ko ku sürdüm. Aynı şekilde Mina'da da ifada tavafını yapma dan önce (ihramdan çıkışından sonra) de ona hoş kokular sürdüm." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadının kendi elleriyle kocasına hoş kokular sürmesi." Sanki bu başlıktaki fıkhi incelik, erkeğin kokusu ile kadının kokusu arasındaki farka dair varid olmuş bulunan hadise ve erkeğin süründüğü kokunun kokusu dışarıya yayılıp rengi görünmeyen koku, kadınınkinin de aksi türden olduğuna işaret etmektir. Eğer bu husus sabit ise, kadının kocasına hoş ko ku sürünmekten imtina etmesi gerekirdi. Çünkü bu takdirde kocasına hoş koku sürerken kadının ellerine ve bedenine bir şeyler bulaşır. Bu durumda kocanın da kendi kendisine koku sürünmekle yetinmesi gerekirdi. Musannıf başlığa uygun görülen Aişe'nin rivayet ettiği bu hadisi delil göstermiş bulunmaktadır. Bu hadis Hac bölümünde, açıklamasıyla birlikte geçmiştir. Hadis, başlığına delaleti hususunda gayet açıktır. Buhari'nin işaret ettiği hadisi de Tirmizirivayet etmiş, Hakim de sahih olduğunu belirtmiştir. Söz konusu bu hadis de İmran İbn Husayn yoluyla rivayet edilmiştir. Ayrıca Taberani'nin el-Evsat adlı eserinde Ebu Musa el-Eş'ari'den gelen bir şahidi de bulunmaktadır. Erkekle kadın kokusu arasında fark gözetmenin izahı da şöyledir: Kadın evinden dışarıya çıktığı halde tesettüre riayet etmekle emrolunmuştur. Hoş koku kadın için meşru olsaydı, bu kadın dolayısıyla fitneye kapılmayı daha çok artıran bir halolurdu. Eğer bu husustaki haber sabit ise bu haber ile başlıktaki hadisin arası şöylece telif edilebilir: Kadının dışarıya çıkmak istemesi halinde bu kokunun izini yıkayabilme imkanı vardır. Çünkü onun böyle bir koku kullanmasının yasaklanışı sadece evinden dışarıya çıkma haline mahsustur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i, bulduğum en hoş koku ile kokulandırırdım. Öyle ki hala başında ve sakalında o hoş kokunun parıltısını görüyor gibiyim." Fethu'l-Bari Açıklaması: İbn Battal dedi ki: Bu hadisten şu da anlaşılır: Erkeklerin süründüğü hoş koku, kadınların süründüğü hoş kokudan farklı olarak yüze konulmaz. Çünkü kadınlar erkeklerden farklı olarak hoş kokuları yüzlerine koyarak bununla süslenirler. Buna göre hoş kokunun erkeğin yüzüne konulması, kadına benzemesi yasaklandığından dolayı meşru değildir
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl İbn Sa'd'dan rivayete göre, "Bir adam Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in evindeki bir aralıktan içeriye bakmıştı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de o sırada başını midra (denilen demir bir tarak) ile kaşımakta idi. O kişiye: Senin (içeriye) baktığını bilseydim, bu elimdeki demiri gözüne batırırdım. Çünkü izin istemek ancak gözler ciheti ile emrediimiştir. (Evde mahrem olan şeyleri görmemesi içindir.) " Bu Hadis 6241 ve 6901 numara ilede var. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Taranmak." Taranmak tarak ile saçları tarayıp birbirinden ayırmaktır. Nesai sahih bir senedIe Humeyd İbn Abdurrahman'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ben Nebi s.a.v. ile Ebu Hureyre'nin 'sahabilik yaptığı gibi dört yıl sahabilik yapmış bir adam ile karşılaştım. O bize dedi ki: "Resulullah s.a.v. bize herhangi birimizin her gün taranmasını nehyetti." Sünen sahiplerinin rivayet edip İbn Hibban'ın da sahih olduğunu belirttiği Abdullah İbn Muğaffel yoluyla gelen hadiste belirtildiğine göre de "Nebi s.a.v. gün aşırı olması hali dışında (her gün) taranmayı nehyederdi." Muvatta'da da Zeyd İbn Eslem'den, onun Ata bin Yesar'dan rivayet ettiğine göre "Resulullah s.a.v. bir adam'ın saçının, sakalının dağınık olduğunu görünce ona başını ve sakalını düzeltmesini işaret buyurdu." Hadis senedi sahih mürsel bir hadistir. Ayrıca bunun Cabir yoluyla gelen ve Ebu Oavud ile Nesai'nin hasen bir senedIe rivayet ettikleri bir şahidi de bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan, dedi ki: "Ben ay hali olduğum halde Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in saçlarını tarardım
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe'den rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem taranmasında ve abdest almakta gücünün yettiğince sağdan başlamaktan hoşlanırdı
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Adem oğlunun bütün amelleri kendisine aittir, oruç müstesna. O yalnız benim içindir ve onun mükafatını ancak ben veririm. Andolsun ki oruçlu kimsenin değişen ağız kokusu dahi Allah nezdinde, misk kokusundan daha hoştur." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Misk hakkında zikrolunanlar." Zebaih (kesilecek hayvanlar) bölümünde "misk" başlığında miskin tanımı geçmiş bulunmaktadır. Buhari burada Ebu Hureyre'nin merfU' olarak zikretmiş olduğu: "Ademoğlunun bütün ameli kendisinindir, oruç müstesna" hadisini zikretmektedir. Buna sebep ise hadiste yer alan: "Allah nezdinde misk kokusundan daha hoştur" ifadesidir. Buna dair yeterli açıklamalar da daha önce Oruç bölümünde (1894.hadiste) geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan, dedi ki: "Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i ihrama girmeden önce bulabildiğim en hoş koku ile kokulandırırdım." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Müstehap olan hoş koku." Bu başlık ile bulunabilen en güzel hoş kokuyu kullanmanın mendub olduğuna işaret ediyor gibidir. Daha iyisi bulunmakla birlikte daha aşağı olanın kullanılmamasına ve daha iyisini kullanmanın mendub olduğuna işaret ediyor gibidir. Ayrıca biraz önce işaret ettiğimiz üzere hoş ko ku sürünmekte erkek ile kadın arasındaki farka işaret etme ihtimali de vardır. "İhrama girmeden önce bulabildiğim en hoş koku." Ebu Üsame yoluyla gelen rivayette: "İhrama girmeden önce gücümün ye ttiği kadarıyla bulabildiğim en hoş kokuyu sürerdim, sonra ihrama girerdim" denilmektedir. Ahmed'in, İbn Uyeyne yoluyla rivayetinde de: "Bize Osman'ın tah di s ettiğine göre o babasını şöyle derken dinlemiştir: Ben Aişe'ye: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e hangi kokuyu sürdün, diye sordum, o: "Hoş kokuların en güzelini, dedi" denilmektedir. Burada "hoş kokuların en güzeli"nden maksat ise misktir. Nitekim bu husus açık bir şekilde varid olmuştur. Malik bunu Ebu. Said'in merfu' olarak rivayet ettiği hadiste zikretmiş bulunmaktadır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Misk hoş kokunun en güzelidir" diye buyurmuştur. Bu hadis aynı zamanda Müslim'de de yer almaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'dan rivayete göre "O kendisine sunulan hoş kokuyu geri çevirmezdi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hoş kokuyu geri çevirmemek adetinde olduğunu söylemiştir." Diğer tahric eden: Tirmizi Edeb Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hoş kokuyu geri çevirmeyen kimse." Bu başlık ile hoş kokuyu geri çevirmenin nehyedilişinin, haramlık bildirmek anlamında olmadığına işaret etmek istemiş gibidir. "Hoş kokuyu geri çevirmezdi." el-Bezzar bunu bir başka yoldan, Enes'ten: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kendisine takdim edilen hoş bir kokuyu asla reddetmiş değildir" lafzı ile rivayet etmiş bulunmaktadır. Senedi hasendir. el-İsmail! de Veki yoluyla Azra'dan, o bu başlıktaki hadis senediyle buna yakın olarak zikretmiş ve şu fazlalığı eklemiştir: "Ve dedi ki: Sizden herhangi birinize hoş koku takdim edilirse onu geri çevirmesin." Bu fazlalığın Nebie merfu.' olduğunu açıkça ifade etmemiştir. Ebu Davud, Nesai ve sahih olduğunu belirterek İbn Hibban, el-A'rec yoluyla Ebu Hureyre'den şu lafız ile merru' olarak rivayet etmiştir: "Her kime hoş bir koku takdim edilirse onu geri çevirmesin. Çünkü onun kokusu hoş, taşıması da (yük olarak) hafiftir." Bu hadisi Müslim de bu yolla rivayet etmiş, ancak onun rivayetinde "hoş koku: tib" yerine "reyhan" olarak zikredilmiştir. Reyhan ise hoş kokusu olan yeşil her bitkinin adıdır. el-Münzirı dedi ki: "Reyhan" ile bütün hoş koku çeşitlerinin kastedilmiş olma ihtimali de vardır. Yani bu lafız "hoş ko ku demek olan: er-raiha"dan türemiş bir lafız olarak kullanılmış olabilir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe'den, dedi ki: "Ben, Veda haccı esnasında ihramdan çıktığında da ihrama girdiğinde de Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemli kendi ellerimle zerıre ile kokulandırdım. " Fethu'l-Bari Açıklaması: "Zerıre": Bir tür hoş koku karışımıdır. ed-Oavudı dedi ki: Bu hoş kokunun küçük parçaları bir araya getirilir, sonra öğütülür, sonra da elekten geçirilir, daha sonra da saça ya da duvağa saçılır. Bundan dolayı ona "zerıre: saçılan şey" adı verilmiştir. ed-Oavudı böyle demiştir. Buna göre değişik karışımlardan meydana gelmiş her türlü kokuya zerıre denilir. Ama aslında zerıre, Hicazlıların ve başkalarının bilip tanıdıkları özel bir koku çeşididir. Aralarında Nevevıinin de bulunduğu. birden çok kişi, zerıre'nin Hindistan'dan getirilen hoş kokulu bir kamışın kırıntıları olduğunu belirtmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah'tan, dedi ki: "Allah, yüce Allah'ın hilkatini değiştiren, döğme yapan, kendisine döğme yaptırılmasını isteyen, yüzündeki kılları aldıran ve güzelleşmek için dişlerini törpületerek aralarını ayıran kadınlara lanet etmiştir. Hem ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in lanetlediği kimseleri ne diye lanetlemeyeyim ki? Üstelik bu husus Allah'ın kitabında: "Rasul size ne verdiyse onu alın, size ne yasak ettiyse ondan da sakının. "(Haşr, 7) buyruğunda da geçmektedir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Güzelleşmek için dişlerinin arasını törpületen kadınlar." Dişlerinin arasını törpületen kadınlar (anlamı verilen: el-mütefellicat) lafzı "mütefellice" lafzının çoğu lu dur. Bu da dişlerinin arasını ayırmak için törpülenmesini isteyen yahut bu işi bizzat yapan kadın demektir. (Kökünü teşkil eden) el-Fe le c ise, iki şeyin arasında ayrılık meydana getirmek demektir. "et-Temc", birbirine yapışık bulunan iki şeyin arasını törpü ve benzeri şeylerle ayırmak demektir. Bu da adeten köpek dişleri ile ön dişlere has yapılan bir iştir. Kadının dişlerinin bu halde olması güzel kabul edilir. Bazen bu işi dişleri birbirine yapışık olan kadın, dişlerini birbirinden ayırmak amacıyla da yapabilir. Bazen bunu yaşlı bir kadın yaşının küçük olduğu izlenimini vermek için de yapabilir. Çünkü yaşı küçük kadının dişleri çoğunlukla ayrı ve yenidir. Bu özellik yaşlandıkça kaybolur. Dişleri sivriitmeye ise "re" harfi ile "el-veşr" denilir. "Allah döğme yapanlara ve kendisine döğme yapılmasını isteyenlere lanet etmiştir." (Kendisine döğme yaptıran kadınlar anlamındaki): "el-Müstevşimat" lafzı "müstevşime"nin çoğulu olup, kendisine el-veşm (denilen döğme) yapılmasını isteyen kadın demektir. Dilciler şöyle demiştir: el-Veşm denilen şey, iğne ve benzeri bir şeyin kan akıneaya kadar organa batırılması, sonra da oraya nevre yahut daha başka bir tozun ekilerek oranın yeşil bir renk almasının sağlanması demektir. Ebu Davud, Sünen'inde şunları söylemektedir: Döğme yapan kadın, yüzüne sürme ya da mürekkep ile ben yapan kadındır. Döğme yaptırılmasını isteyen kadın da kendisine bu uygulamanın yapıldığı kadındır, demektedir. Döğme bazı hallerde el ve vücudun başka yerlerinde de olabilir. Bu kimi zaman bir nakış şeklinde de yapılabilir, bazen daireler şeklinde de yapılabilir. Bu işi yapmak, başlıktaki hadiste sabit olduğu üzere Ianetin delaleti ile haramdır. Döğme yapılan yer necis olur. Çünkü kan orada hapsolup kalmıştır. Eğer mümkün ise onun izale edilmesi -yara açmak sureti ile dahi olsa- icab eder. Bundan dolayı ölmek yahut herhangi bir şeyi yitirmek ya da bir organın sağladığı faydanın ortadan kalkması gibi bir tehlikeden korkulması hali müstesnadır. O takdirde onu bırakmak caiz olur, günahın kalkması için tevbe etmek yeterli olur. Bu hususta erkek ile kadın arasında da fark yoktur. "Güzellik için dişlerini birbirinden törpületerek ayıranlar." Bundan bu işi güzelleşmek için yapan kadının yerildiği anlaşılmaktadır. Eğer -mesela- tedavi için buna gerek duyulacak olursa caiz olur. "Allah'ın hilkatini değiştirenler." Bu, döğme, yüzdeki kılları aldırmak, dişleri birbirinden ayırmak işini yapanların ayrılmaz bir niteliğidir. Saç eklemek de rivayetlerden birisine göre böyledir
- Bāb: ...
- باب ...
Muaviye İbn Ebi Süfyan'dan rivayete göre, "O hac ettiği sene minber üzerinde -bir muhafızın elinde bulunan- bir tutam saçı elini uzatıp aldı ve şöyle dedi: (Ey Medineliler!) Nerede ilim adamlarınız? Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i elimdeki gibisini kullanmaktan nehyederken ve bu arada şunları söylerken dinlemişimdir: Şüphesiz İsrailoğulları, kadınları bu gibi şeyleri edinmeye başlayınca helak oldu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Allah saç ekleyen kadına da, saçına saç ekleten kadına da, döğme yapan kadına da, döğme yaptıran kadına da lanet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre ensardan bir kız evlendi ve daha sonra hastalanması sebebiyle saçları döküldü. Yakınları saçlarına saç eklemek istediler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sorunca, onlara: "Allah saç ekleyen kadına da, saç ekleten kadına da lanet etmiştir, buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Bekir r.a.'ın kızı Esma r.anha'dan rivayete göre, bir kadın Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gelerek: "Ben kızımı evlendirdim. Daha sonra bir hastalığa yakalandığı için başı{nın saçları) döküldü. Kocası ise bu kızın durumu sebebiyle bana çok ısrar ediyor. Onun saçlarına saç ekleteyim mi, dedi. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem saç ekleyen ve saç ekleten kadınlar hakkında ağır sözler söyledi. " Bu Hadis 5936 ve 5941 numara ile de var
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Bekir r.a.'ın kızı Esma'dan: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem saç ekleyen ve saç ekleten kadına lanet etmiştir" dediği rivayet edilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Allah saç ekleyen ve saç ekleten kadına da, döğme yapan ve döğme yaptıran kadına da lanet etmiştir." Nafi: el-Veşm (denilen döğme çeşidi), dişlerin etrafındaki diş etlerinde olur demiştir. Bu Hadis 5940,5942 ve 5947 numara ile de var
- Bāb: ...
- باب ...
Said İbn el-Müseyyeb'den, dedi ki: "Muaviye Medine'ye geldiği son seferinde gelip bize bir hutbe verdi. Bu arada bir top saç çıkartarak: Ben bunu Yahudilerden başka bir kimsenin yapacağını sanmıyordum. Şüphesiz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem buna -yani saça saç ekleyen kadına- yalan ve batıl adını vermiştir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Saça" ondan başka "bir şeyler eklemek" suretiyle onu ziyadeleştirmek. "Muhafızın elindeki bir tutam saçı eline aldı. .. Nerede alimleriniz?" Daha önce İsrailoğulları ile ilgili bahiste, bu hadiste o gün için Medine'de ilim adamlarının azlığına işaret olduğu belirtilmiş idi. Bu işe gösterdiği tepki hususunda ilim adamlarının yardımını almak yahut bundan önce böyle bir işe tepki göstermeyip susmaları dolayısıyla onların bu yaptıklarının uygun olmadığını söylemek için huzura getirilmelerini de istemiş olabilir. "Şüphesiz İsrailoğulları ... helak olmuştur." Sözü geçen Said İbn elMüseyyeb'in naklettiği rivayette "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu saç ekleme işine zur (yalan) adını verdiği haberi ulaşmıştır" denilmektedir. Katade'nin, Said'den diye naklettiği Müslim'deki rivayette ise "o zuru (yalanı) nehyetmiştir" şeklindedir. Hadisin sonlarında da: "Dikkat edin, işte zur (yalan) denilen şey de budur" ifadesi yer almaktadır. Katade dedi ki: Bununla kadınların saçlarını bez parçaları ile artırmaların! kastetmektedir. Bu hadis. ister saç, ister başka bir şeyolsun, saça bir şeyler ekletmenin yasaklığı hususunda cumhurun lehine bir delildir. Cabir radıyallahu anh'ın rivayet ettiği: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadının saçına herhangi bir şeyeklemesini yasaklamıştır" hadisi de desteklemektedir. Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir. el-leys, Ebu Ubeyde'den ve onun da pek çok fakihten naklettiğine göre bu hususta yasaklananın, saça saç ekletme olduğu kanaatindedir. Kadın, saçına bez ve daha başka saçın dışında birşeyler ekleyecek olursa yasağın kapsamına girmez. Ebu Davud sahih bir senedie Said İbn Cubeyr'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: el-Karamil'de bir beis yoktur. Ahmed de böyle demiştir: el-Karamil ise "karmel"in çoğulu olup dalları uzun, yumuşak bir bitkidir. Burada kastedilen şey ise örükler halinde yapılan ve kadının saçına eklediği ipek ya da yün iplerdir. "Kadının gereksiz yere saçına saç ekletmesi ve saçlarını traş etmesi." Kadının saçına saç ekletmesi suretiyle saçını artırması haram olduğu gibi, zaruret olmadan saçlarını traş ettirmesi de haramdır. Taberi, Süfyan kızı Ümmü Osman yoluyla İbn Abbas'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadının saçlarını traş etmesini yasaklamıştır." Bu hadis Ebu Davud'da bu yolla "kadınların (ihramdan çıkarken) saçlarını traş etmek yükümlülükleri yoktur. Onların yükümlülükleri saçlarını kısaitmaktan ibarettir" lafzı iledir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. "Ağır sözler söyledi." Yani diğer rivayette açıkça ifade edildiği gibi lanet okudu. Aişe'nin rivayet ettiği hadiste de ondan saça saç ekletmeye ruhsat verdiğine dair nakledilen rivayetin batıl oluşuna da açık bir delalet vardır. Muaviye'nin rivayet ettiği hadiste ise (dökülen yahut kesilen) saçın olduğu halde bırakılmasının caiz olup onu gömmenin vacip olmadığını göstermektedir. Hadisten Çıkan Diğer Sonuçlar 1- İmam minber üzerinde yasak olan şeyleri ifade eder. Özellikle de yaygın bir hal aldığını gördüğü da açık ve yaygın bir şekilde reddederek bu işin yasaklığını daha bir vurgular ve işlenmesinden sakınılmasını söyler. 2- Bir masiyet işleyen kimseleri, daha önceden aynı masiyeti işleyenlerin helak edilmesini söyleyerek korkutup uyarıro Nitekim yüce Allah: "Bu, zalimlerden uzak değildir." (Hud, 11183) diye buyurmuştur. 3- Hutbe esnasında, dini bir masıahat için daha önce bir şeyi görmemiş olanı göstermek üzere herhangi bir şeyi el uzatıp almak caizdir. 4- İçine düşülen halden sakındırmak maksadıyla İsrailoğullarına ve diğerlerine dair hadisler söz konusu edilebilir
- Bāb: ...
- باب ...
Alkame'den, dedi ki: "Abdullah (İbn Mes'ud) güzelleşmek ıçın ve Allah'ın yaratmasını değiştirmek için döğme yapan, yüzlerinin tüylerini aldıran ve dişlerini inceltip törpületen kadınlara lanet okudu. Ümmü Yakub adındaki bir kadın: Bu da ne oluyor, dedi. Abdullah: Ben ne diye Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in lanet ettiği kimseye lanet etmeyeyim ki? Hem bu Allah'ın Kitabında da vardır, dedi. Kadın: Allah'a yemin ederim ki ben mushafın iki kabı arasında bulunanı baştan sona okudum, bunu bulamadım, dedi. Bunun üzerine Abdullah İbn Mesud: Allah'a yemin ederim, eğer gerçekten ser. onu okumuş olsaydın, hiç şüphesiz onu bulurdun, dedi (ve:) "Rasul size ne verdiyse onu alın, size neyi yasakladıysa ondan uzak durun."lo buyruğunu okudu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Yüzlerinin tüylerini yolduranlar." (Bu anlamdaki): el-Mütenemmisat lafzı "mütenemmisa"nın çoğ\,.lludur. Bu da tüylerinin yolunmasını isteyen kadın demektir. "en-Namisa" ise bu işi bizzat yapan kadına denir. en-Nimas da yüzlerdeki tüylerin cımbız ile alınması demektir. Bu iş için kullanılan alete bundan dolayı "minmas" adı verilir. Nimas'ın sadece kaşları inceltmek ya da düzeltmek için kaşların kıllarını izale etmenin özel adı olduğu da söylenmiştir. Ebu Davud, Sünen adlı eserinde şunları söylemektedir: Namisa inceltmek amacı ile kaşın tüylerini, saçlarını cımbızla alan demektir. Bu açıklamayı yaptığı yerde de daha önce "diş_ lerini törpületip inceltenler" başlığında geçen İbn Mesud yolu ile rivayet edilen hadisi kaydetmektedir. Taberi der ki: Kadının, Allah'ın kendisini yaratmış olduğu hilkate güzelleşmek amacıyla fazlalıklar eklemesi yahut bir şeyler eksiltmesi yolu ile hilkatini değiştirmeye kalkışması caiz değildir. Bunu ister kocası için yapsın, ister başkası için yapsın, fark etmez. Mesela, kaşları birbirine bitişik olan bir kadının, kaşlarının arasını, kaşlarının birbirinden ayrı olduğu izlenimini vermek için alması ya da aksini yapması gibi ... Nevevi der ki: Kadının sakal, bıyık yahutalt dudağının altında, çenesi üzerinde tüy çıkması hali, bu yasağın dışında, istisna kabul edilir. Bu gibi tüylerini izale etmesi haram değildir. Hatta müstehaptır. Derim ki: Ancak buradaki mutlak ifade, kocanın izin vermesi ve bunu bilmesi kaydına bağlıdır. Aksi takdirde bu durum yoksa gerçeği gizleyip saklama dolayısı ile bu işi yapması yasaklanır. - Bazı Hanbeli alimleri de şöyle demiştir: Eğer kaşların aldırılması kötü kadınların ayırt edildiği en açık belirtilerden ise yasaktır. Aksi takdirde tenzihen mekruhtur. Bir rivayete göre kocanın izniyle caizdir. Ancak bu yolla görenin aldatılması söz konusu ise haram olur. Hanbelı alimleri derler ki: Kocanın izni ile olması şartıyla ağda yapmak, allık kullanmak ve süslenmek caizdir. Çünkü bu da kadının kocasına karşı zınetlenmesi kabilindendir. Nevevi der ki: Sözü geçen işleri yaparak süslenmek caizdir. Ağda (yüzdeki tüyleri yolmak) müstesnadır. Çünkü bu nimas kabilindendir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem saç ekleyen kadına, saç ekleten kadına, döğme yapan kadına ve döğme yaptıran kadına lanet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Esma'dan, dedi ki: "Bir kadın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e: Ey Allah'ın Rasulü; benim kızım kızamığa yakalandı ve bundan dolayı da saçları kırılıp döküldü. Ben onu evlendirdim. Saçına bir şeyler ekleyeyim mi, diye sordu.• Bunun üzerine Allah Rasulü: "Allah saçına ekleme yapana da, saçı eklenmiş olana da lanet etmiştir" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbn Ömer r.a.'dan, dedi ki: Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle buyururken dinledim -yahut: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu-: "Allah döğme yapan kadına da, döğme yaptıran kadına da, saça ekleme yapan kadına da, saçına ekleten kadına da lanet etsin. Yani Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem lanet okudu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Mes'ud r.a.'dan, dedi ki: "Allah, -güzellik için Allah'ın hilkatini değiştiren kadınlara- döğme yapan kadınlara, döğme yaptıran kadınlara, tüylerini (kaşiarının tüylerini) aldıran kadınlara, dişlerini törpületip incelten kadınlara lanet etmiştir. Hem ben, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in lanet ettiği ve Allah'ın Kitabında da kendisine lanet edilmiş olanlara ne diye lanet etmeyeyim?" Fethu'l-Bari Açıklaması: "Saçına ekleme yapılan ... " Bir başlık önce buna dair bahisler geçmiş bulunmaktadır. "Saçına saç ekleten", yani saçına bir şeyler ekletilmesini isteyen. "Kızamık", deride dağınık olarak çıkan ve çiçeğin bir türü olan kırmızı su toplamış kabarcıklardır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan, dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Nazar değmesi haktır" diye buyurdu ve döğme yapmayı yasakladı
- Bāb: ...
- باب ...
Avn İbn Ebi Cuhayfe'den, dedi ki: "Ben babamı gördüm de şöyle dedi: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kan aldırma bedelini, köpeğin parasını yemeyi, faiz yiyeni, faiz yedireni, döğme yapanı ve döğme yaptıranı (bu işleri yapmalarını) nehyetmiştir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Döğme yapan kadın." Buna dair açıklama az önce (5931.hadiste) geçmiş bulunmaktadır. "Babamı gördüm. Dedi ki: Nebi s.a.v. yasaklad!." Buhari bu hadisi böylece muhtasar olarak kaydetmiş bulunmaktadır. Buyu' (alışverişler) bölümünde (2086.hadis) tamamıyla kaydetmiştir. Lafzı şöyledir: "Babamın hacamat yapan (bir köle) satın aldığını ve onun hacamat aletlerini kırdığını gördüm. Ona bunun sebebini sordum ... " deyip hadisin geri kalan bölümlerini zikretmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan, dedi ki: "Ömer'in huzuruna döğme yapan bir kadın getirildi. Bunun üzerine ayağa kalkarak: Allah adına size and veriyorum. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den döğme hakkında kim bir şeyler işitti, dedi. Ebu Hureyre dedi ki: Böyle demesi üzerine ben de kalktım ve: Ey mu'minlerin emiri, ben işittim, dedim. Bana: Ne işittin, diye sordu, Ebu Hureyre: Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i: (Ey kadınlar) döğme yapmayın, döğme yapılmasını istemeyin, buyururken dinledim, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem saç ekleyen kadına da, saç ekleten kadına da, döğme yapan kadına da, döğme yaptıran kadına da lanet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah (İbn Mes'ud) r.a.'dan, dedi ki: "Allah -güzelleşmek için ve Allah'ın hilkatini değiştirerek- döğme yapan kadınlara, döğme yaptıran kadınlara, yüzlerindeki tüyleri, kılları aldıran kadınlara, dişlerinin arasını törpületip birbirinden ayıran kadınlara lanet etmiştir. Hem ben Allah'ın Rasulünün lanet ettiklerine ne diye lanet etmeyeyim. Üstelik bu, Allah'ın Kitabında da olan bir şeydir." Fethu'l-Bari Açıklaması: el-Hattabi dedi ki: Bu hususlarda böyle ağır bir tehdidin varid olmasının sebebi, bunların aldatma ve kandırma ihtiva etmeleridir. Eğer bunlardan herhangi birisine ruhsat verilmiş olsa idi, diğer aldatma türlerinin de caiz görülmesine vesile olurdu. Diğer taraftan bu işlerde ilahi hikmetin değiştirilmesi de söz konusudur. İşte İbn Mesud'un hadisinde yer alan: "Allah'ın hilkatini değiştiren kadınlar" ifadesi ile buna işaret edilmektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Talha r.a.'dan, dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Melekler, içinde köpek ve suretler bulunan bir eve girmezler" buyurdu. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Suretler" (anlamı verilen: et-tesavır lafzı), "tasvır"in çoğulu olup suret anlamındadır. Maksat, önce bunu fiilen yapmak ciheti ile, sonra da bunları kullanmak ve edinmek açısından hükmünü beyan etmektir. "Melekler girmez." Buyruğun zahirinden umum ifade ettiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte Hafaza meleklerinin bundan istisna edildiği söylenmiştir. Çünkü Hafaza melekleri hiçbir durumda kişiden ayrılmazlar. İbn Vaddah, el-Hattabı ve başkaları bunu bu şekilde açık ve kesin olarak ifade etmişlerdir. "İçinde köpek bulunan bir eve." Ev (beyt)den kasıt, kişinin içinde yerleşik bulunduğu mekandır. İster bir bina, ister çadır, ister başka bir şeyolsun. Bunun da zahirinden anlaşılan, bunun her köpek hakkında genelolduğudur. Çünkü burada (köpek anlamındaki) "kelb" lafzı, nefyden sonra nekre (belirtisiz) olarak gelmiştir. el-Hattabı ile bir kesim ise, edinilmesine izin verilmiş köpeklerin istisna edildiği görüşündedirler. Bunlar ise av, davar ve ziraat için edinilen köpeklerdir. Kurtubi ise genel. ifadyi tercihe meyillidir. Nevevi de böyle demiş ve bunun için altı başlık sonra ibn Ömer'in rivayet ettiği hadiste kendisine işaretin geleceği küçük köpek yavrusu ile ilgili kıssayı buna delil göstermiştir. Nevevı der ki: Cibril bu husustaki mazeret apaçık olmakla birlikte eve girmemiştir. Eğer mazeret köpeklerin eve girmelerine engel teşkil etmeyen bir husus olsaydı, Cibril içeri girmekten geri kalmazdı. --- Nevevi'nin sözü burada bitti. ---- Kurtubi dedi ki: Köpeğin bulunduğu eve meleklerin girmesine engel teşkil edenin ne olduğu hususunda görüş ayrılığı vardır. Bu hususun köpeğinnecis olmasından ileri geldiği söylenmiştir. Bugörüş hadisin Müslim'de yer alan Aişe'den gelmiş kimi rivayet yollarında zikrediimiş bulunan "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem köpeğin bulunduğu yere su dökülmesini emir buyurdu" ifadesi ile de pekişmektedir. Sebebin köpeklerin şeytan türlerinden olması olduğu da söylenmiştir. Köpeklere bulaşan necaset dolayısıyla olduğu da söylenmiştir. Çünkü köpekler çokça necaset yer ve necasetler onlara bulaşır. Böylelikle köpeklerin değdikleri şeyler de necis olur. Melekler hususunda da görüş ayrılığı vardır. Bunun umumi olduğu söylenmiştir. Nevevi de bunu ileride gelecek Cibril kıssası ile desteklemiştir. Hafaza meleklerinin istisna edildiği de söylenmiştir. Ancak Nevevi, buna meleklerin yazmayı sürdürmekle birlikte evin kapısında bulunmak suretiyle girmemelerinin mümkün olabileceğini söyleyerek cevap vermiştir. Meleklerden maksadın rahmet ile inenler olduğu da söylenmiştir. el-Hattabi dedi ki: Meleklerin, içinde bulunduğu eve girmedikleri surete gelince, bulundurulması haram olan surettir. Bu da başı kesilmemiş yahut ileride iki başlık sonra gelecek olan "ayakla çiğnenen suretler" başlığında açıklanacağı üzere tahkir edilip küçümsenmeyen suretlerdir. İleride el-Hattabi'nin benimsediği bu görüşün desteklendiğine dair işaret de "melekler içinde suret bulunan bir eve girmezler" başlığında gelecektir. Şanı yüce Allah'ın Süleyman aleyhisselam'ı söz konusu ederken: "Onlar kendisine köşklerden, heykellerden, büyük havuzları andıran leğenlerden ve yerlerinde sabit (dağ gibi) kazanlardan istediğini yaparlardı."(Sebe, 13) diye buyurmuş olmakla birlikte; içinde suret bulunan yere meleklerin girmeyişinin izahı zor görülmüştür. Mücahid şöyle demiştir: O meleklerin yaptıkları heykeller (suretler) bakırdan idi. Bunu Taberi rivayet etmiştir. Katade de: Bu suretler ahşaptan ve camdan idi. Bunu da Abdurrezzak rivayet etmiştir. Buna cevap şöyledir: Bu, onların şeriatında caiz idi. Onlar Nebilerin ve ibadet bakımından onların durumunda olan aralarındaki salih kimselerin şekillerini onlara benzer şekilde ibadet edebilmek için yapıyorlardı. Ebu'ı-Aliye de şöyle demiştir: Bu şekilde suret yapmak, onların şeriatında haram değildi. Daha sonra bizim şeriatımızda buna dair yask geldi. Buhari ve Müslim'in Sahih'lerinde Aişe radıyallahu anha'nın rivayet ettiği Habeş topraklarında bulunan ve içinde suretler bulunan kilise ile ilgili kıssada Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğu sabittir: "Onlar aralarında salih bir adam öldü mü kabri üzerine bir mescid bina ederler ve o mescidde o suretleri yaparlardı. İşte onlar Allah nezdinde yaratılmışların en şerıileridir." Eğer bu işleri yapmak o şeriatte caiz olsaydı, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu işi yapan kimseler hakkında yaratılmışların en şerıileri ifadesini kullanmaması gerekirdi. İşte bu da canlı varlıkların suretlerini yapmanın, suretlere tapanların ortaya Çıkardıkları sonradan meydana gelmiş bir fiil olduğunun delilidir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Müslim'den, dedi ki: "Biz Mesruk ile birlikte Yesar İbn Numeyr'in evinde idik. Mesruk onun sofasında bazı timsaller görünce, şöyle dedi: Ben Abdullah (İbn Mesud)'u şöyle derken dinledim: Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i: Şüphesiz kıyamet gününde Allah nezdinde insanlar arasında azabı en şiddetli olanlar suret yapanlardır, buyururken dinledim
- Bāb: ...
- باب ...
Nafi'den rivayete göre Abdullah İbn Ömer r.a. kendisine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu haber vermiştir: "Şüphesiz bu suretleri yapan kimseler, kıyamet gününde azaba uğratılırlar. Onlara: Haydi yarattıklarımza hayat verin, denilir." Bu Hadis 7558 numara ilede var. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Şüphesiz Allah nezdinde insanlar arasında azabı en şiddetli olanlar suret yapanlardır." Yüce Allah: "Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine sokun (denilecektir). "(Mu'min,46) buyruğu ile birlikte suret yapan kimsenin insanlar arasında azabı en şiddetli olacaklardan olması, açıklanması zor görülmüştür. Çünkü bu hadis stiret yapan kimsenin azabının Firavun hanedanından daha ağır olmasını gerektirir. Taberi buna şöyle cevap vermektedir: Burada kastedilen kimse, Allah'ın dışında kendisine ibadet edilen şeylerin suretini bilerek ve bu maksatla yapan kimsedir. Böyle bir kişi, bu işi dolayısıyla kafir olur. Bu sebeple böylesinin Firavun hanedanının girdiği çerçeveye girmesi uzak bir ihtimal değildir. Böyle bir kasıt gütmeye n kimse ise, suret yapmakla sadece isyankar olur. Nevevi der ki: İlim adamları şöyle demiştir: Canlı varlığın (insan ve hayvanın) suretini yapmak, ağır bir haramdır ve bu büyük günahlardandır. Çünkü böyle bir işe bu türden ağır bir tehditte bulunulmuştur. Onun bu sureti ister tahkir edilecek maksatlar için, ister başka bir maksatla yapmış olsun, fark etmez. Her durumda onun bu yaptığı haramdır. Yaptığı bu resim de ister elbise, ister yaygı, ister dirhem, ister dinar, ister bozuk para, ister kap, ister duvar, isterse de başka bir şey üzerinde olsun, yine fark etmez. Kendisinde canlı sureti bulunmayan şeylerin suretini yapmak ise haram değildir. Derim ki: Gölgesi olan ile olmayan suretlerin genelinin kapsam içerisinde olduğu kanaatini İmam Ahmed'in, Ali radıyallahu anh'dan diye rivayet ettiği hadis desteklemektedir. Buna göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Sizden hanginiz Medine'ye gidip, orada kırmadık put ve silmedik bir suret bırakmayacak." Başka bir hadiste: "Her kim bu kabilden bir şeyleri yapmaya tekrar dönerse Muhammed'in üzerine indirilmiş olanı inkar etmiş (kafir olmuş) olur" buyurulmuştur. el-Hattabı de şöyle demektedir: Suret yapanın cezasının büyüklüğü, suretlere Allah'ın dışında ibadet ediliyor olmasındandır. Diğer taraftan bu suretlere bakan kişi fitneye maruz kalır. Bazı nefisler de suretlere meyleder. Kurtubi'nin zikrettiğine göre de cahiliye dönemi insanları her bir şeyden put yapıyorlardı. Hatta onlardan bazıları kendi putlarını acve denilen hurmadan yapmış, sonra da acıkıp onu yemiştir
- Bāb: ...
- باب ...
İmran İbn Hittan'dan, dedi ki: "Aişe r.anha'nın kendisine anlattığına göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem evinde haç suretinde bozmadık hiçbir şeyi bırakmazdı
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Zür'a'dan, dedi ki:' "Ebu Hureyre ile birlikte Medine'de bir eve girdim. Evin üst taraflarında suret yapan bir suret yapıcı gördüm. Ebu Hureyre dedi ki: Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle buyururken dinledim: (Yüce Allah buyuruyor ki): Benim yarattığım gibi yaratmaya kalkışandan daha zalim kim olabilir? Haydi bir habbe yaratsınlar, haydi bir zerre yaratsınlar. Daha sonra (Ebu Hureyre) bir kap su getirilmesini istedi. Ellerini, kollarını, koltuk altlarına kadar yıkadı. Ben: Ey Ebu Hureyre! Bu (bu şekilde kollarını yıkaman) Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den işittiğin bir şey midir, diye sordum. O: Bu, süsün varacağı son yerdir, dedi. " Bu Hadis 7559 numara ile de var. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Evinde, kendisinde haç suretinde bozmadık hiçbir şey bırakmazdı." Buradaki "tesalıb" lafzı "salıb: haç"ın çoğuludur. Sanki Araplar, üzerinde haç sureti bulunan şeylere mastarı ad olarak kullanıp "taslıb" adını vermiş gibidirler. İbn Battal dedi ki: Bu hadiste Nebi s.a.v.'in ister gölgesi bulunsun, ister bulunmasın her türlü sureti bozduğuna, ister ayak altında çiğnenen olsun, olmasın elbiselerde, duvarlarda, yaygılar üzerinde, kağıt ve başka şeyler üzerine bulunsun onları bozduğuna delalet vardır. Derim ki: Bu görüş "tesavır: suretler" lafzı ile sabit olmuş rivayete dayanmaktadır. Ama "tesalıb: haçlar" lafzından böyle bir anlam çıkmamaktadır. Çünkü tesallb lafzında mutlak suret lafzından ayrı bir anlam bulunmaktadır. Zira salıb (denilen haç), suretlerden ayrı olarak Allah'tan başka kendisine ibadet olunan şeylerdendir. Allah'tan başka suretlerin hepsine ibadet edilmiş değildir. O halde ileride açıklaması geleceği üzere canlı olduğu için yasak kabul eden ve canlı olmadığı için yasak kabul etmeyen kimselerin görüşüne bunda delil bulunmaz. Eğer "nakz: silmekılten maksat izale etmek ise, bunların silinmesi de, duvarda bir nakış yahut onun hükmünde olanın silinmesi, yahut şeklinin kaybolmasına sebep olacak şekilde üstünün sıvanması da bunun kapsamına girer. "Sonra bir kap getirilmesini istedi ... süsün varacağı son yerdir." Cerır yoluyla gelen rivayette; "bu, süsün varacağı en son yerdir" denilmektedir. Ebu Hureyre bununla daha önce Abdest bölümünde ğurre ve tahdlin fazileti hakkında geçmiş olan hadise (136.hadis) işaret ediyor gibidir. Bunu, rivayet ettiği diğer hadis olan: "Müminin hilyesi (süsü) abdest alırken yıkadığı yere kadar ulaşır." hadisi desteklemektedir ki, bunun da açıklaması daha önceden geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre, "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir seferden döndü. Ben de bu sırada üzerinde birtakım timsaller (suretler) bulunan bir perde ile bana ait birtakım rafları örtmüş idim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu görünce parçaladı ve: Kıyamet gününde insanlar arasında azabı en şiddetli olacaklar, Allah'ın yaratmasına benzer şeyler yapanlardır, buyurdu. Aişe dedi ki: Bu sebeple biz de o örtüyü bir yahut iki yastık yaptık
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir seferden gelmişti. Ben de üzerinde suret bulunan ve dürnuk denilen bir örtü yü asmıştım. Bunun üzerine bana onu oradan kaldırmamı emretti, ben de onu kaldırdım
- Bāb: ...
- باب ...
Ve ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte aynı kaptan yıkanırdım." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ayak altında çiğnenen suretler", yani bunlara ruhsat var mıdır? "Kıram (örtü)." İçinde nakış ve birtakım şekiller bulunan örtü ye denilir. Hevdec'in içinde serilen yahut onunla örtünülen renkli yünden bir kumaş olduğu da söylenmiştir. "Raf (sehve)." Evin bir tarafındaki bir sofa demektir. Hava ve ışık için açılan küçük bir pencere olduğu söylendiği gibi, raf olduğu da söylenmiştir. "Üzerinde timsaller (suretler) bulunan." Timsal, sureti yapılmış olan şey demek olup, açıkça belirgin yahut bir nakış yahut bir boya ya da bir kumaşta dokumadan daha genel kapsamlıdır. "Kıyamet gününde insanlar arasında azabı en şiddetli olacaklar, Allah'ın yaratmasına benzetenlerdir." Yani yaptıklarını Allah'ın yaptığına benzeterek yapanlardır. Dümuk hakkında el-Hattabi şunları söylemektedir: Bu, saçakları bulunan kalınca bir kumaştır. Yere yayıldığı vakit yaygı olur, asıldığı vakit perde olur. "Üzerinde suret bulunan" Müslim'de yer alan Ebu Üsame yoluyla gelen rivayette "kanatlı atlar bulunan." fazlalığı da vardır. Bu hadis, gölgesi bulunmadığı ve bununla birlikte çiğnenen, ayak altında serili bulunan ve kullanmak suretiyle değer verilmediği ortaya çıkan -yastık ve yaslanılan minderler gibi- şeylerden olması şartıyla, suret edinmenin caiz oluşuna delil gösterilmiştir. Nevevi dedi ki: Bu ashab ve tabiinden alimlerin cumhurunun görüşüdür. esSevri, Malik, Ebu Hanife ve Şafii'nin de görüşü budur. Bu hususta gölgesi olan suret ile olmayan suret arasında da fark yoktur. Eğer bir duvara asılı yahut giyilen bir şey yahut bir sarık ya da buna benzer küçümsenen konumda sayılmayan şeylerden olursa haramdır. Derim ki: Onun yaptığı bu nakiller ile ilgili birtakım itirazlar söz konusudur. Bunlardan birisi şudur: Maliki alimlerinden İbnu'l-Arabi'nin naklettiğine göre eğer suretin bir gölgesi varsa ister küçük düşürülen bir yerde kullanılsın, ister öyle olmasın icma ile haramdır. Bu icma ise ileride "bir suret yapan kimse" başlığında zikredeceğimiz üzere kız çocukların oyuncakları dışındakiler hakkındadır. Kurtubi, el-Mufhim adlı eserinde seramik gibi kalmak üzere edinilmeyen suretler hakkında iki görüşün bulunduğunu, bu iki görüşten kuwetli olanın bunların da yasak olduğunu belirten görüş olduğunu nakletmektedir. Derim ki: Acaba tatlılardan yapılan şeyler (suretler) seramik türü gibi mi yoksa kız çocukların oyuncakları gibi mi değerlendirilir? Bu, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. İbnu'l-Arabi, gölgesi olmayan bir suretin, hali üzere kaldığı takdirde, ister tahkir edilen türden olsun, ister olmasın haram olduğu görüşünün sahih olduğunu belirtmiştir. Şayet başı kopartılır yahut şekli dağıtılacak olursa caizdir. Bu görüş aynı zamanda ez-Zühri'den nakledilmiş olup Nevevi de bu görüşün kuwetli olduğunu söylemiştir. Buna, bundan sonraki başlıkta zikredilecek olan yastık hadisi de tanıklık eder. İleride bu hadiste bulunan hükümler gelecektir. Diğer bir hususa gelince, İmamu'l-Harameyn gölgesi olmayıp kullanılmasına ruhsat verilen resmb, perde yahut yastık üzerinde bulunanlar olduğuna dair bir görüş nakletmiş bulunmaktadır. Duvar ve tavandakiler ise yasatır. Bundaki sebep de şudur: Bu suretle o resim yüksek bir yerde bulunur ve elbise üzerinde olmasının aksine tahkir edilme konumunun dışına çıkar. Çünkü elbise tahkir edilme sadedindedir. er-Ram de cumhurdan, suretin başının koparılması halinde yasak hükmünün kalkacağı görüşünü nakletmektedir. Nevevi der ki: Seleften kimileri yasak olanın, gölgesi olan resimler olduğu kanaatindedir. Gölgesi olmayanların edinilmesinde ise kayıtsız ve şartsız olarak bir sakınca yoktur. Ancak bu batıl bir görüştür. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kullanılmasını reddettiği perdede bulunan suret, şüphesiz gölgesiz idi. Bununla birlikte o perdenin oradan kaldırılmasını emir buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre, "Bir seferinde üzerinde resimler bulunan bir yastık satın almıştı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu sebeple ayakta durup içeri girmedi. Ben ona: Yüce Allah'a tevbe ederim. Ben ne günah işledim, dedim. Allah Rasulü: Bu yastık ne oluyor, dedi. Ben: Üzerine oturman ve ona yaslanman için, dedim. O şöyle buyurdu: Bu suretlerin sahipleri kıyamet gününde azaba uğratılırlar. Onlara, yarattıgınıza hayat veriniz, denilir. Şüphesiz melekler de içinde suret bulunan bir eve girmezler
- Bāb: ...
- باب ...
Busr İbn Said'den, o Zeyd İbn Halid'den, o Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabından, Ebu Talha'dan, dedi ki: "Şüphesiz Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Gerçek şu ki, melekler, içinde bir suret bulunan eve girmezler. Busr dedi ki: Daha sonra Zeyd rahatsızland!. Biz de onu ziyarete gittik. Bir de ne görelim, kapısında üzerindesuret bulunan bir perde gerilmiş. Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesi Meymune'nin terbiyesinde yetişmiş bulunan Ubeydullah el-Havl2tnl'ye dedim ki: Zeyd bizlere önceki gün suretlere dair (haram kılındıkları şeklinde) haber vermemiş miydi? Bunun üzerine Ubeydullah: Sen onu elbisede bir nakış olması müstesna, derken işitmedin mi, dedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Suret üzerine otu::-mayı" -İsterse ayak altında çiğnenenlerden olsun- "hoş görmeyen kimse." "Yastık" (anlamı verilen: numruka)ın çoğulu "nemarık" şeklinde gelir. Yan yana dizilen, yaslanılan yastıklara denilir. Bunun, üzerine oturulan yastık olduğu da söylenmiştir. "Allah'a ve Rasulüne tevbe ederim. Ben ne günah işledim?" Bu ifadeden tevbe eden kişi özellikle sorumlu tutulmasına sebep olan günahı hatırlamasa dahi- genelolarak bütün günahlardan tevbe etmenin caiz olduğu anlaşılmaktadır. "Bu suretlerin sahipleri" diye başlayan buyruğun devamında: "Ve şüphesiz melekler, içinde suret bulunan bir eve girmezler" ifadeleri yer almaktadır. İkinci cümle onun içeri girmek istemeyişi ile uyum arz eden cümledir. Bundan önce ilk cümleyi ifade etmesi ise, suret edinmekten nehyetmeyi önemsediği içindir. Çünkü tehdit, suret yapan kimse için söz konusu olduğuna göre, onu kullanan kimse için de söz konusu olur. Çünkü suret, ancak kullanılsın diye yapılır. O halde sureti yapan böyle bir işe sebep iken, kullanan da bu işi fiilen işleyen kimse olur. O halde onun tehdide muhatap oluşu, öncelikle söz konusudur. Ayrıca bundan, suretin haran: kılınması hususunda suretin gölgesinin olup olmaması açısından bir fark olmadığı da anlaşılmaktadır. Aynı şekilde bu suretin boya ile yapılmış olması yahut nakış olması, oyulmuş olması ya da dokunmuş olması -dokumayı istisna edip bunun tasvir olmadığını iddia edenlerin aksine- arasında bir fark yoktur. İbnu'l-Arabi' dedi ki: Suret edinmek hususunda varılan sonuçlar şunlardır: Eğer suretlerin cisimleri varsa icma ile haramdır. Eğer nakış suretinde ise, dört görüş vardır: 1- Başlıkta yer alan hadiste geçen "bir elbisede nakış olması müstesna" ifadesinin zahirine göre mutlak olarak caizdir. 2- Nakış dahi olsa mutlak olarak yasaktır. 3- Eğer suret görünüşü itibariyle ve şekil olarak kalıcı bir özelliğe sahipse haram olur. Eğer başı kopanlmış yahut parçalan ayn ise caizdir. İbnu'l-Arabi': Bu daha sahih alandır, demektedir. 4- Eğer tahkir edilen şeylerden ise caizdir, şayet asılı ise caiz değildir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'dan, dedi ki: "Aişe'nin, evinin bir tarafını kendisiyle örttüğü nakışlı bir örtüsü vardı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona: Bunu önümden alıver. Çünkü onun üzerindeki suretler ben namazda iken bana görünüp duruyor, buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Suret bulunan yerde," yani suret bulunan elbiselerde "namaz kılmanın mekruh oluşu." "Bana görünüp duruyor", yani ben onlara bakıyorum, onlar beni meşgul ediyorlar. Müslim'de, Aişe'nin rivayet ettiği hadiste şöyle denilmektedir: "Aişe'nin, üzerinde suretler bulunan ve duvarın bir tarafına doğru uzatılmış bir kumaşı vardı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de ona doğru namaz kılıyordu. Bu sebeple: Onu önümden uzaklaştır, buyurdu." Başlığın bu hadisten hareketle çıkartılması da şöyle açıklanır: Suret, kişinin karşısında bulunuyorken namaz kılanı oyalayıp meşgul ettiği gibi, suretli bir elbiseyi giydiği takdirde de oyalanır. Hatta böyle bir elbiseyi giyinmiş olma halindeki oyalanması,daha da ileri bir derecededir
- Bāb: ...
- باب ...
Salim'den, o babasından, dedi ki: "Cibril, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile sözleşmişti. Ancak gelmesi gecikti. Nihayet bu gecikmesi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ağır geldi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem evin dışına çıkınca onun karşılaştı. Ona karşı karşıya kaldığı ağır halinden şikayet etti. Cibril bunun üzerine ona: Şüphesiz bizler, içinde suret ve köpek bulunan bir eve girmeyiz, dedi," Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu hadisten, meleklerin içinde suret bulunup içine girmediği yerin, suretin o yerde kalıcı, yüksekte ve tahkir edilmemiş bir konumda bulunan bir suret olduğu kanaatini kabul edenlerin görüşlerinin tercih edildiği anlaşılmaktadır. Ama eğer suret tahkir edilen bir durumda ise yahut böyle bir durumda olmamakla birlikte gerçek şeklinde bir değişiklik (ya ortadan kesilmesi yahut başının koparılması sureti ile) meydana getirilmiş ise, meleklerin içeri girmekten imtina etmeleri söz konusu değildir
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesi Aişe r.anh& ona (yani Kasım İbn Muhammed'e) şunu haber vermiştir: "Aişe üzerinde suretler bulunan bir yastık satın almıştı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu görünce kapıda durdu ve içeri girmedi. Aişe, hoşlanmadığını yüzünden anladı. Ey Allah'ın Rasulü, Allah'a ve Rasulüne tevbe ettiğimi arz ediyorum. Ben ne günah işledim, dedi. Allah Rasulü: Bu yastık ne oluyor, buyurdu. Aişe: Üzerine oturasın, ona yaslanasın diye satın aldım, dedi. Bu sefer Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Şüphesiz bu suretlerin sahipleri kıyamet gününde azap edilirler ve onlara: Halk ettiğiniz şeylere hayat verin, denilir, buyurdu. Ayrıca: İçinde suretlerin bulunduğu bir eve melekler girmez, dedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "İçinde suret bulunan bir eve girmeyen kimse." Bu başlık altında Aişe radıyaııahu anha'nın yastık ile ilgili hadisini zikretmektedir. Bu hadise dair açıklamalar daha önce "suretler üzerine uturmaktan hoşlanmayan kimse" başlığında (5957.hadiste) geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Avn İbn Ebi Cuhayfe'den, onun babasından rivayet ettiğine göre babası, hacamat yapan bir köle satın almıştı. Babası bunun üzerine dedi ki: "Şüphesiz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hacamat karşılığında alınan ücreti, köpeğin bedelini ve fuhuş işleyen kadının kazancını almayı nehyetmiş, faiz yiyeni ve yedireni, döğme yapan kadını, döğme yaptıran kadını ve suret yapanı lanetlemiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Nadr İbn Enes İbn Malik, Katade'ye tahdis ederken dedi ki: "İbn Abbas'ın yanında idim. Yanında bulunanlar ona soru soruyorlardı. O da (cevaplarında şöyle buyurdu diyerek) Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in adını anmıyordu. Nihayet ona bir soru sorulunca, şöyle dedi: Ben Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle buyururken dinledim: Kim dünyada bir suret yaparsa, kıyamet gününde ona ruh üflemek ile yükümlü kılınır. Ama ona asla üfleyemez
- Bāb: ...
- باب ...
Usame İbn Zeyd r.a.'dan rivayete göre "Reslilullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem üzerinde Fedek işi kadifenin bulunduğu bir palan vurulmuş eşeğe binmiş ve arkasına da Usame'yi bindirmiş idi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Bineğin üzerine, terkisine başkasını bindirmek." Yani bineğe binmiş kimsenin, arkasına başkasını bindirmesi. Ben daha önceleri bu başlıkların Giyim bölümüne alınmasını açıklamakta zorlanmış idim. Daha sonra bunun neden olduğunu anladım. Şöyle ki, arkasına birisini bindiren bir kimsenin bineğinden düşmeyeceğinden ve dolayısıyla üstünün başının açılmasından yana emin olması söz konusu olamaz. İşte bununla düşme ihtimalinin, terkisine başkasını bindirmesine man i olamayacağını işaret etmektedir. Çünkü aslolan düşmemektir. Dolayısı ile terkisine başka birisini bindiren bir kimse böyle bir işi yaptığı takdirde düşmekten kendisini korumaya çalışır. Düşecek olursa da üstünü başını örtmekte elini çabuk tutmalıdır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke'ye geldiğinde Abdulmuttalib oğullarının küçük çocukları onu karşıladı. Onlardan birisinjönüne, diğerini arkasına bindirdi." Fethu'l-Bari Açıklaması: Taberani ve İbn Ebi Şeybe, eş-Şa'bi yoluyla İbn Ömer'den şöyle dediğini rivayet etmektedirler: "Eğer hayvan taşıyabiliyor ise bir bineğin üzerinde on kişinin onuncusu olmaya aldırış etmem." Böylelikle bu hususta birbiriyle ihtilaflı olan hadisler telif edilmiş olmaktadır. O halde bunu yasaklamaya dair varid olmuş rivayetler bineğin -eşek gibi- bu kadar yükü taşıyamaması haline yorumlanır, aksi de -deve ve katır gibi- taşıyabilme haline yorumlanır. Nevevi dedi ki: Bizim de bütün ilim adamlarının da benimsedikleri görüş, bineğin gücü yetiyor ise ona üç kişinin binmesinin caiz olduğudur
- Bāb: ...
- باب ...
Eyyub'dan rivayete göre İkrime'nin huzurunda üç kişinin en şerlisi söz konusu edilince şÖyle dedi: "İbn Abbas dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Kusem'i Ön tarafına, el-Fadl'ı da arkasına bindirmiş olduğu halde geldi. -Yahut Kusem'i arkasına, el-Fadl'ı da Ön tarafına bindirmiş olduğu halde geldi.- Şimdi sÖyleyin, bunların hangisi şer yahut bunların hangisi hayırdır, dersiniz?" Fethu'l-Bari Açıklaması: İbnu'l-Arabi dedi ki: Kişinin bineğinin ön tarafına binme hakkına daha çok sahip olması, bunun bir şeref oluşundan dolayıdır. Şeref ise mülk sahibinin bir hakkıdır. Ayrıca Ön tarafta oturan kimse bineğinin dilediği tarafa, dilediği şekilde hızlı ya da yavaş yürümesini, uzun ya da kısa adımlarla yol almasını sağlar. Oysa bineğe sahip olmayanın bu iinkanı yoktur
- Bāb: ...
- باب ...
Muaz İbn Cebel r.a.'dan, dedi ki: "Ben bir seferinde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in terkisine binmiş idim. Benimle onun arasında semerin arka tarafındaki ağacından başka bir şey yoktu. Allah Rasulü: Ey Muaz, diye seslendi. Ben: Buyur ey Allah'ın Rasulü, emrine hazırım, dedim. Sonra bir süre yoluna devam etti. Arkasından: Ey Muaz, buyurdu. Ben: Buyur ey Allah'ın Rasulü, emrini bekliyorum, dedim. Daha sonra yine bir süre yol aldı. Arkasından: Ey Muaz, buyurdu. Ben: Buyur, ey Allah'ın Rasulü, emrini bekliyorum, dedim. O: Allah'ın kulları üzerindeki hakkının ne olduğunu biliyor musun, dedi. Ben: Allah ve Rasulü daha iyi bilir dedim. O şöyle buyurdu: Allah'ın kulları üzerindeki hakkı, ona hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ibadet etmeleridir. Bir süre daha yol gitti. Sonra: Ey Muaz İbn Cebel, dedi. Ben: Buyur ey AIlah'ın Rasulü, emirlerini bekliyorum, dedi. O: Peki, eğer bu işi yaptıkları takdirde kulların Allah üzerindeki hakkının ne olduğunu biliyor musun, dedi. Ben: Allah ve Rasulü en iyi bilendir, dedim. O: (O taktirde) kulların Allah üzerindeki hakkı onlara azap etmemesidir, buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik r.a.'dan, dedi ki: "Biz Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Hayber'den geri döndük. Ebu Talha yol alırken ben onun arkasına binmiş idim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hanımlarından birisi de Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in arkasına binmiş idi. Bu sırada deve (leri) tökezledi. Ben: Aman kadına dikkat edin, dedim ve bineğin üzerinden indim. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: O sizin annenizdir, buyurdu. Ben hemen devenin semerini iyice bağladım. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de bindi. Medine'ye yaklaşınca -yahut Medine'yi görünce-: "Ayibune, taibune, abidune li Rabbina hamidune: Bizler tevbe edenler, abidler, Rabbimize hamd edenler olarak dönüyoruz, buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu hadis, Cihad bölümünün son taraflarında bir başka yolla Yahya İbn Ebi İshak'tan geçmiş bulunmaktadır. Orada bunu yapanın Ebu Talha olduğu, "Kadına dikkat edin" diyenin Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem olduğu belirtilmektedir. Oradaki lafız ile hadis şöyledir: "O (Enes) Ebu Talha ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile ve devesi üzerinde terkisine bindirmiş olduğu Safiye ile birlikte döndüler. Yolun bir yerinde binek tökezledi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve kadın yere düştü. Ebu Talha -zannederim, devesinden indi, dedi- dedi ki: Ey Allah'ın Nebii, sana bir şeyoldu mu? Allah Rasulü: Hayır. Ama kadına dikkat et, dedi. Ebu Talha elbisesini kendi yüzünün üzerine örttü ve Safiye'nin bulunduğu yere doğru gitti, üzerindeki elbisesini Safiye'nin üzerine bıraktı. Sonra kadın ayağa kalktı, her ikisi için develerinin eğerini sıkıca bağladı ve ikisi de develerine bindiler." Hadiste bir erkeğin yabancı bir kadının bineğinden düşmesi ya da düşme sınırına gelmesi halinde yetişip onun için korkulan tehlikeden kurtulması için kadına yardımcı olmasında bir sakınca olmadığı anlaşılmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Abbad İbn Temım'in amcasından rivayetine göre amcası "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i Mescidde ayaklarından birisini diğerinin üzerine koymuş olduğu halde sırt üstü yatarken görmüştür." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Sırt üstü yatmak ve ayaklarından birisini diğerinin üzerine koymak." Bu başlığın Giyim bölümünde yer alması şöyle açıklanır: Böyle bir şey yapanın, üstünün açılmayacağından emin olunamaz. Özellikle sırt üstü yatmak uyumayı da getirir. Uyuyan bir kimse ise üstünü başını koruyamaz. Sanki bununla böyle bir işi yapan kimsenin üstünün başının açılmaması için kendisini koruması gerektiğine işaret etmek istemiş gibidir. İleride yüce Allah'ın izniyle İsti'zan (izin istemek) bölümünde buna dair yeterli açıklamalar (6287.hadiste) gelecektir