Sahih-i Buhari
...
(67) Kitāb: Nikâh
(67) ...
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik R.A.'dan ... Dedi ki: "Üç kişi, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hanımlarının evlerine gelerek Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ibadetine dair soru sordular. Onlara haber verilince, onu azımsar gibi oldular ve şöyle dediler: Biz nerede, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem nerde? Allah onun geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlamış bulunuyor. Onlardan birisi: Ben her zaman geceleyin namaz kılacağım, dedi. Diğeri: Ben de oruç açmamak üzere sene boyunca oruç tutacağım, dedi. Üçüncüleri: Ben de kadınlardan uzak kalacak ve ebediyyen evlenmeyeceğim,dedi. Sonra Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gelerek şöyle buyurdu: "Şöyle şöyle diyenler, sizler miydiniz? Bana gelince, Allah'a yemin ederim, şüphesiz ben aranızda Allah'tan en çok korkan ve ona karşı en takvalı olanınızım. Bununla birlikte oruç tuttuğum da olur, tutmadığım da olur. (Geceleyin) kimi zaman namaz kılarım, kimi zaman uyurum, kadınlarla da evlenirim. Benim sünnetimden yüz çeviren, benden değildir
- Bāb: ...
- باب ...
Urve'den rivayete göre Aişe r.anha'ya yüce Allah'ın: "Eğer yetim kızlara adaletli davranamayacağınızdan korkarsanız, size helal olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Şayet adalet yapamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir tane almalısınız, yahut sahibi olduğunuz cariye ile yetinmelisiniz. Bu sizi haksızlıktan daha çok alıkoyar." (Nisa, 3) buyruğu hakkında soru sordum da şöyle dedi: "Kız kardeşimin oğlu (ayet), velisinin himayesi altında bulunan, malını ve güzelliğini beğendiği için onunla benzeri durumda olanların mehrinden daha aşağı bir mehir vererek evlenmek isteyen kimseler hakkındadır. Onlar bu gibi kızların onlara karşı ad aletli davranıp, mehirlerini eksiksiz vermedikçe nikahlamaları yasaklandı ve onlara diğer kadınlardan nikahlamaları emrolundu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nikahı teşvik." Çünkü yüce Allah: "Size helal olan kadınlardan nikahlayının."(Nisa, 3) diye buyurmaktadır. Ayetin delil gösterilme yönü, bunun istek bildiren bir emir kipi oluşudur. Böyle bir kip’in en alt mertebesi ise mendupluktur. Dolayısıyla bu buyrukla teşvik sabit olmuştur. Nikah hakkında görüş ayrılığı vardır. Şafiiler, bir ibadet değildir, demişlerdir. Bundan dolayı bir kimse nikahlamayı adayacak olursa böyle adak olmaz. Hanefiler de: "Nikah bir ibadettir" demişlerdir. Meselenin tahkiki de şöyledir: İleride açıklanacağı üzere nikahın müstehap olduğu hallerin de ibadet olması gerekir. Buna göre "ibadet değildir", diyenler nikahın haddi zatındaki durumunu göz önünde bulundururlar. Bunun ibadet olacağını kabul edenler ise özel şeklindeki halini göz önünde bulundururlar. "Onu azımsar gibi oldular." Yani az gördüler. Onların her biri, onun ibadetinin (kendilerine göre) az olduğu görüşüne vardı. "Biz nerde, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem nerede? Allah onun ... günahlarını bağışlamış bulunuyor." Yani kendisinin bu durumda olduğunu bilmeyen bir kimsenin, o hale gelir ümidi ile ibadette aşırıya gitmeye ihtiyacı vardır. Bu durumdakikişi, bu yönüyle kendisi için bu halin gerçekleştiği (geçmiş ve gelecek günahlarının bağışlanmış olduğu) kimseden farklıdır. Ancak Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunun gerekli olmadığını beyan ederek, aralarında Allah'tan en çok korkanın kendisi olduğuna işaret buyurmuştur. Bu hal de rububiyetin önünde ubudiyet makamına nispetle böyledir. "Onlardan birisi: Ben ebediyen gece boyunca namaz kılacağım" dedi. Müslim'deki rivayette şöyle denilmektedir: "Onlardan birisi: 'Ben kadınlarla evlenmeyeceğim' dedi. Bir diğeri: 'Ben et yemeyeceğim' dedi. Birileri de: 'Ben de. döşek üzerinde uyumayacağım' dedi." "Şüphesiz ben aranızda Allah'tan en çok korkan ve ona karşı en takvalı olanınızım" buyruğunda onları yapacaklarını söylerken esas aldıkları noktanın kabul edilmediğine bir işaret vardır. Çünkü onların kanaatine göre günahları bağışlanmış olan bir kimsenin başkalarından farklı olarak çokça ibadet etmeye ihtiyacı yoktur. Ancak Nebi onlara şunu bildirdi: Kendisi ibi'l.det hususunda işi sıkı tutmakla birlikte bu hususta işi daha sıkı tutanlara göre Allah'tan daha çok korkuyor ve onlara göre Allah'a karşı daha çok takvalı idi. Bunun böyle olmasının sebebi de şudur: İşi sıkı tutan bir kimsenin usanmayacağından emin olunamaz. Oysa ibadette orta halli davranan (muktesıd) böyle değildir. Onun, ibadetini sürdürme imkanı daha yüksektir. Hem hayırlı olan amel kişinin devamlı işlediği ameldir. Buna da bir diğer hadisteki şu buyruğu ile işaret etmiş bulunmaktadır: "Aşırı giden bir kimse ne bir yol kat eder, ne de sırtına binebileceği bir binek bırakır." "Benim sünnetimden yüz çeviren, benden değildir." Burada sünnetten maksat, yoldur. Farzın karşıtı olan değildir. Bir şeyden yüz çevirmek ise ondan uzaklaşıp, başkasına yönelmektir. Yani benimyolumu terk edip, başkasının yolunu izlemeye koyulan kimse benden değildir. Bununla ruhbanlık yoluna işaret etmektedir. Çünkü onlar, yüce Allah'ın kendilerini nitelendirdiği şekilde işi sıkı tutup ağırlaştırma bid'atini ortaya koyan kimselerdir. Yüce Allah onları, kendileri için biçtikleri yükümlülükleri yerine getirmemekle ayıplamıştır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yolu ise müsamahakar hanifliktir. O, oruç tutabilme gücünü bulmak için yer, geceleyin namaz kılabilecek gücü bulmak için uyur, şehvetini kırmak, nefsinin iffetini korumak ve nesiini çoğaltmak için de evlenir. "Benden değildir" buyruğundan maksat şudur: Eğer sünnetten yüz çevirmek bir tür tevilde bulunmak sureti ile ortaya çıkmışsa, bunu yapan mazur görülür. Bu durumda "benden değildir", benim yolum üzere değildir, anlamına gelir. Böyle bir kimsenin dinden çıkması sözkonusu olmaz. Eğer kendisinin amelinin daha çok tercih edilmesi gerektiği inancına götürecek şekild bir yüz çevirme ve kibirlenme sonucu ortaya çıkmışsa, bu durumda "benden değildir" buyruğu, benim dinim üzere değildir anlamına gelir. Çünkü böyle bir inanca sahip olmak, bir çeşit küfürdür. Hadislerden Çıkan Sonuçlar 1- Nikahın faziletli oluşuna delil vardır ve nikah teşvik edilmektedir. 2- Büyüklere uymak için onların halleri takip edilir. Bir amelde bulunmayı kararlaştırıp, riyadan emin olduğu takdirde onu açığa vurma ihtiyacını duyarsa, bu yasak değildir. 3- İlim meselelerini telkin edip, açıklamadan; mükelleflere hükümleri beyan edip, müçtehidlerin şüphelerini izale etmeye koyulmadan önce, yüce Allah'a hamd-u senada bulunmalıdır. 4- Mubahlar maksatıara göre mekruh ya da müstehaba dönüşebilir. 5- Taberi dedi ki: Hadiste helal olan yiyecek ve içecekleri kullanmayı kabul etmeyen, kaba elbiseler ile bayağı yiyecekleri tercih eden kimselerin kanaatleri reddedilmektedir. Derim ki, gerçek şudur: Güzel ve hoş şeyleri kullanmaya devam etmek, rahatı tercih etmeye ve şımarıp azmaya kadar götürebilir. Ayrıca şüphelere düşmekten yana da güven içinde olunamaz. Çünkü bu gibi şeylere alışan bir kimse bazı hallerde bunları bulamayabilir. Bunun sonucunda da onları bırakamayabilir. O vakit de mahzura (harama) düşebilir. Aynı şekilde bu gibi şeyleri kullanmayı kabul 'etmeyenler de bazı hallerde nehyedilmiş bulunan aşırılığa kadar gidebilir. Bu gibi kanaatlere sahip olanların bu görüşlerini yüce Allah'ın şu buyruğundaki açık ifadeler reddetmektedir: "De ki: Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti, temiz ve hoş rızıkları kim haram kılmıştır. "(A'raf,32) Aynı şekilde ibadet hususunda işi sıkı tutan bir kimsenin bu hali, ibadetin kökünü kaldıran usanca da götürür. Fakat sadece farzları kılmakla yetinip, nafileleri terk etmek de tembelliği tercih edip, ibadet arzu ve şevkini kaldırır. Kısacası işlerin en hayırlısı orta yollu olanıdır. Nebi efendimizin: "Aranızda Allah'tan en çok korkanınız benim" buyruğu buna eklenen diğer hususlarla birlikte bu duruma işaret etmektedir. 6- Aynı şekilde Allah'ı, onun yerine getirilmesi gereken haklarını bilip tanımanın, mücerred bedenı ibadetlen daha büyük ve değerli olduğuna da işaret vardır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Alkame'den, dedi ki: "Abdullah İbn Mes'ud ile beraber idim. Mina'da onunla Osman (İbn Affan) karşılaştı ve: Ey Ebu Abdurrahman! Sana ihtiyacım var dedi. Sonra birbirleriyle baş başa kaldılar. Osman: 'Ey Ebu Abdurrahman, daha önce bildiğin gençliğini sana hatırlatmak üzere seni bakire bir kızla evlendirmemize ne dersin ?' dedi. Abdullah onun böyle bir şeye ihtiyacı olmadığını görünce, bana işaret ederek: 'Ey Alkame' dedi. Ben de onun yanına vardığımda Osman'a şunları söylüyordu: Sen madem böyle diyorsun, andolsun Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize şöyle demişti: "Ey gençler topluluğu, sizden evlenebilen kimse evleniversin. Evlenmeye gücü yetmeyen kimse ise oruç tutmaya baksın. Çünkü oruç tutmak, oruç tutan kimse için şehveti kıran bir şeydir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ey Ebu Abdurrahman", dedi. Ebu Abdurrahman, Abdullah İbn Mesud'un künyesidir. "Osman: Ey Ebu Abdurrahman! Seni, o bildiğin gençlik yıllarını sana hatırlatacak bakire bir kızla evlendirmeye ne dersin?" Muhtemelen Osman onun darlık içinde olduğunu, görünüşünün pek iyi olmadığını görünce, bunu, kendisini refah içinde yaşatacak bir zevcesinin bulunmadığına yorumladl. Bundan şu sonuç çıkarılmaktadır: Genç bir zevce ile birlikte olmak, böyle olmayanın aksine insanın gücünü, gayretini artırır. Çünkü böyle olmayanla, birlikte olanın hali bunun tam aksine olur. "Ey gençler topluluğu!" Topluluk (anlamı verilen: ma'şer) herhangi bir ortak niteliği bulunan kitleye denilir. Gençler (şebab) de "şabb"in çoğuludur. Aynı şekilde bu kelime şebebe ve şubban diye de çoğul yapılır. Bu da büluğ çağından itibaren otuz yaşını tamamlayan kimselere verilen isimdir. Nevev! dedi ki: İlim adamları burada geçen (ve tercümede: 'evlenmek' diye anlamlandırılan) "el-bae" lafzı ile neyin kastedildiği hususunda her ikisi de bir anlama indirgenen iki açıklamada bulunmuşlardır. Bu iki açıklamanın en sahih olanına göre kasıt, lafzın sözlük anlamı olup, cima' demektir. İfadenin takdiri de şöyledir: Sizden herhangi bir kimse nikahın yükümlülüklerini kaldırabileceği için cima'da bulunabilecekse evleniversin. Böyle bir yükümlülüğü karşılamaktan aciz olduğundan ötürü cimala gücü yetmeyen kimsenin de, -burma işlemi şehveti kestiği gibi- şehvetini önleyen ve menisinin şerrini kesen orucu tutmaya baksın. Bu görüşe göre hitap, kadınlara arzu ve istek duyma ihtimali bulunan ve çoğunlukla bundan kendilerini kurtaramayan ençleredir İkinci görüşe göre burada "el-bae"den maksat, nikahlanıp evlenmenin gerektirdiği birtakım yükümlülüklerdir. Buna gerektirdiği şeylerin ismi verilmiştir. İfadenin takdiri de şöyledir: Sizden nikahın yükümlülüklerini (mehr vs.) taşıyabilecek olanlar evleniversin, taşıyamayacak olanlar da şehvetini bertaraf etmek için oruç tutsun. Bu görüşü benimseyenlerin bu doğrultuda görüş belirtmelerinin sebebi Nebi efendimizin: "Gücü yetmeyen de oruç tutmaya baksın" diye buyurmuş olmasıdır. Bunlar derler ki: Cimalda bulunmaktan aciz olan bir kimsenin ise şehvetini önlemek için oruç tutmaya ihtiyacı yoktur. O halde buradaki "el-bae"nin (mehr ve bu gibi) evlenmen in yükümlülükleri olarak tevil edilmesi gerekir. Ancak birinci görüşün sahipleri sözü geçen takdiri yaparak bunlardan ayrılmaktadır. Nevevl'nin açıklaması burada bitti. "Evleniversin"; "gözü haramdan daha bir koruyucudur" ve "edep yerini daha bir himaye edicidir."561 Yani onu hayasızlığa düşmekten daha çok alıkoyar ve onu daha çok korur. Müslim'in, İbn Mesud'un bu hadisini zikrettikten biraz sonra kaydettiği Cabir yoluyla gelen şu merfu hadisi zikretmiş olmasında büyük bir incelik vardır: "Sizden herhangi bir kimse bir kadından hoşlanacak olup da kalbinde yer ederse, hemen hanımının yanına gitsin ve onunla dma' ediversin. Çünkü bu, onun nefsinde olanı geri çevirir." Çünkü söz konusu hadiste, bu başlıkta yer alan bu hadis ile neyin kastedildiğine işaret vardır. "Onu keser." Bu lafzın (vica') asıl anlamı dürtmek demektir. Bir kimseyi birisi boynundan dürterek ittiği zaman kullanılan "veceahCı fi unukihl" tabiri de buradan gelmektedir. Bu hadis dma' etme gücü olmayan kimseden evlenmemesinin istendiğine delil gösterilmiştir. Çünkü hadis bunun zıttı olan hali ve onu çağrıştıran hususları zayıflatan durumu ona göstermiş bulunmaktadır. Bazıları da böyle bir kimsenin evlenmesinin mekruh olacağını mutlak olarak söylemiş bulunmaktadır. İlim adamları evlilik bakımından erkek hakkında çeşitli durum/ann sözkonusu olduğunu belirtmişlerdir: Evlenme isteği olup da evliliğin külfetlerinin altından kalkabilen ve (evle nmediği takdirde) harama düşmekten korkan kimse. Böyle birisinin evliliği bütün ilim adamlarına göre menduptur. Hanbeıııerden gelen bir rivayette vacip olduğu eklemesi de vardır. Kurtubi dedi ki: Evlenme gücü olmakla birlikte kendisine ve dinine bekarlığı dolayısı ile zarar gelmesinden korkan ve bu zararı ancak evlilikle giderebilel5eğini düşünen bir kimsenin evliliğinin vadp olduğu hususunda görüş ayrılığı yoktur. İbn Dakiki'l-'Id der ki: Kimi fakihler nikahın beş ayrı hükmünün olduğunu belirtmiştir ve vücCıbun günaha düşmekten korkup, evlenmeye gücü yeten, cariye edinmesi imkanı da bulunmayan kişi hakkında sözkonusu olduğunu söylemişlerdir. Kurtubi de kendi mezhebine mensup ilim adamlarından birisinden böylece bu görüşü nakletmiştir. Sözkonusu bu ilim adamı el-Mazerı olup şöyle demektedir: VücCıb, ancak evlenmekle kendisini zinadan alıkoyabilecek kimse hakkındadır. Haramlık ise cinsel ilişkide bulunmak ve nafakasını sağlamak bakımından zecesinin hakkını yerine getiremeyecek, bununla birlikte evlenmeye gücü olmayıp, ona da ayrıca bir arzu ve istek duymayan kimseler için sözkonusudur. Kerahet ise bu durumda olmakla birlikte zevceye zarar vermemek halinde sözkonusudur. Eğer evlenmekle birlikte ibadet ya da ilimle uğraşmak gibi itaat olan birtakım fiillerden uzak kalacaksa, mekruhluk daha da ağırlaşır. Şehvetini karşılaması, nefsinin iffetini koruması, fercini muhafaza etmesi ve buna• benzer maksat olarak gözetilen bir husus, eğer evlenmek ile gerçekleşebilecekse bu kimseler hakkında da evlenmek müstehap olur. Şayet evlenmeyi gerektiren sebepler ile engelleyen hususların hiçbirisi yoksa, evlenmenin hükmü mübahlıktır. Kadı !yad dedi ki: Neslinin devamı ümit edilen herkes hakkında -isterse cinsel ilişki arzusu bulunmasın- evlenmek menduptur. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Ben çokluğunuzia diğer ümmetiere karşı övüneceğim" buyurmuştur. Ayrıca nikahı teşvik eden ve emreden buyrukların zahiri de bunu gerektirmktedir. Cinsel ilişki dışında, kadınlardan herhangi bir şekilde faydalanma isteği olan kimse hakkında da aynı hüküm sözkonusudur. Çocuk doğurma ümidi olmayan, kadınlara karşı bir meyli de bulunmayan, onlardan herhangi bir şekilde faydalanma isteği de olmayan bir kimse için evlenmek, kadının durumu bilip, buna razı olması halinde mubahtır
- Bāb: ...
- باب ...
Abdurrahman İbn Yezid'den, dediki: Alkame ve el-Esved ile birlikte Abdullah (İbn Mes'ud)'un yanına girdim. Abdullah dedi ki: Biz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte hiçbir şeyi bulunmayan gençler idik. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize şöyle buyurdu: "Ey gençler topluluğu! Sizden evlenebilecek olanlar evleniversin. Çünkü o gözü haramdan daha çok alıkoyar, ferci daha çok himaye eder. Gücü yetemeyen kimse Ge-•ruç tutmaya baksın. Çünkü oruç onu kırar
- Bāb: ...
- باب ...
Ata'dan, dedi ki: "İbn Abbas ile birlikte Serif denilen yerde Meymune'nin cenazesinde bulunduk. İbn Abbas dedi ki: Bu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesidir. Naaşını kaldırdığınız vakit onu sarsmayınız ve sanamayınız. Orta bir gidişle gidiniz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanında dokuz hanım vardı. O sekizine gün ayırır, birisine ayırmaıdı
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'dan rivayete göre, ."Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir tek gecede bütün hanımlarını dolaşırdı. O sırada dokuz hanımı vardı
- Bāb: ...
- باب ...
Said İbn Cübeyr'den, dedi ki: "İbn Abbas bana: Evlendin mi, diye sordu. Ben: Hayır dedim. O, evlen. Şüphesiz bu ümmetin en hayırlıları hanımları en çok olanlarıdır, dedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadınların çokluğu", yani aralarında adaleti sağlayabilecek kimseler için çok kadınla evlenmek. "Serif", Mekke'nin dışında bilinen bir yerdir. "Orta yollu gidiniz" sözleriyle mutedil ve orta yollu yürüyüşü kastettiğine işaret edilmektedir. Bundan anlaşıldığına göre, ölümünden sonra mu'minin saygınlığı, hayatında olduğu gibi devam etmektedir. Bu hususta: "mu'minin ölü iken kemiğinin kırılması, hayatta iken kırılması gibidir" hadisi de delildir. Bu hadisi Ebu Davud, İbn Mace rivayet etmiş, İbn Hibban da sahih olduğunu belirtmiştir. "Nebi sallaııilhu aleyhi ve sellem'in yanında", yani vefatı esnasında "dokuz hanımı vardı." Bunlar ise Sevde, Aişe, Hafsa, Ümmü Seleme, Zeyneb bint Cahş, Üm mü Habibe, Cuveyriye, Safiye ve MeymCıne idiler. Aynı zamanda bu onlarla evlenme sıralamasıdır. -Allah onlardan razı olsun.- Vefat ettiğinde bunlar nikahı altında idiler. Reyhane'nin zevce mi yoksa cariye mi olduğu, ondan önce mi sonra mı öldüğü hususunda ihtilaf edilmiştir. "Sekiz tanesine gün ayırırdı, bir tanesine ayırmazdı." İbn Abbas'ın kendisine gün ayırmadığı hanımdan kastettiği kişi Tahavi'nin belirttiği gibi Sevde'dir. Çünkü Aişe radıyaııilhu anhil'ın rivayet ettiği: "Sevde, gününü Aişe'ye bağışlamıştı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de Aişe'ye hem kendi gününü, hem de Sevde'nin gününü ayırıyordu." hadisi bunu ifade etmektedir. İlim adamları ittifakla şunu belirtmişlerdir: Aynı zamanda nikahı altında dörtten fazla kadın bulunması, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in özelliklerindendir. Ancak bu fazlalığın sınırı olup olmadığı hususunda görüş ayrılıkları vardır. "Çünkü bu ümmetin en hayırlısı hanımları en çok olandır." Burada "bu ümmet" kaydının getirilmesi Süleyman aleyhisselilm gibilerinin kapsam dışında kalması içindir. Çünkü onun hanımlarının sayısı daha çoktu. Babası Davud da böyle idi. Taberanl'de Eyyub'un, Said İbn Cübeyr, onun da İbn Abbas yoluyla şu rivayet: kaydedilmiştir: "Evleniniz. Çünkü bizim en hayırlımız hanımlarının sayısı en çok olan idi." Bir diğer görüşe göre anlam şöyledir: Muhammed ümmetinin en hayırlısı diğer faziletlerde kendisi ile eşit olanlar arasından başkalarına göre hanımlarının sayısı daha çok olanlardır. Görüldüğü kadarıyla İbn Abbas'ın hayırlıdan kastı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ümmetten kastı da ashab-ı kiramın en özel kimseleridir. O, bununla şuna işaret etmiş gibidir: Evlenmeyi terk etmek, evlenmemek tercih edilmeyen bir şeydir. Çünkü eğer tercih edilen bir şeyolsaydı, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem başka türlüsünü tercih etmezdi. O, insanlar arasında Allah'tan en çok korkan, Allah'ı en çok bilip tanıyan bir kimse olduğu halde erkeklerin bilemeyecekleri hükümleri tebliğ maslahatı dolayısıyla çokça evlenmişti. Ayrıca olağanüstü haliyle mucize göstermek için bu yolu seçmişti. Çünkü çoğunlukla karnını doyuracak kadar temel gıdalarını bulamıyordu. Bulsa bile çoğunluğunu başkasına verir, kendisi çokça oruç tutar ve visal orucunu devam ettirirdi. Bununla birlikte tek bir gecede bütün hanımlarını dolaşırdı. Böyle bir şeye ise ancak bedenı güç ile birlikte takat bulunabilir. Beden gücü de az önce bu başlığın ilk hadislerinde geçtiği gibi güçlendirici yiyecek, içecek gibi şeylerin alınması suretiyle bedeni ayakta tutacak araçlara bağlıdır. Bunlar ise Nebi tarafından çok az bulunabilirdi ya da hiç bulunmuyordu. İlim adamlarının Nebi efendimizin çokça hanzmla evlenmesine dair serdettikleri hikmet/erden sonuç olarak on tane hikmet ortaya çıkmaktadır. Bunların bir kısmına az önce işaret edilmiştir: 1- Onun gizli hallerine tanık olanların sayısının çoğalması suretiyle müşriklerin hakkındaki sihirbaz olduğu ya da benzeri zanlarının sözkonusu olmadığının ortaya çıkması. 2- Arap kabilelerinin onunla sıhrı akrabalık kurmak suretiyle şereflenmeleri. 3- Bundan dolayı onların kalplerinin daha çok telif edilip, ısındmlması. 4- Mükellefiyetierinin artması. Çünkü kadınların ona sevdirilmiş olmasının, tebliğ üzerinde çokça durmaktan onu alıkoymaması gerekirdi. 5- Hanımları cihetiyle akrabalarının çoğalması ve böylelikle kendisiyle savaşanlara karşı yardımcılarının artması. 6- Erkeklerin görme imkanına sahip olmadıkları şer'ı hükümlerin (ümmetin diğer fertlerine) aktarılabilmesi. Çünkü zevce ile birlikte meydana gelen hallerin büyük çoğunluğunun gizli, saklı olması gerekir. 7 - Onun iç ahlakının güzelliklerinin görülmesi. O, Ümmü Habibe ile evlendiğinde babası o sırada Nebi efendimize düşmanlık yapmakla meşguldü. Safiye ile de babası, amcası ve kocasının öldürülmesinden sonra evlendi. Eğer yaratılmışlar arasında ahlakı en mükemmel kişi olmasaydı, hanımlarının ondan nefret etmesi gerekirdi. Aksine sonunda o bütün yakınlarından daha çok onlar tarafından sevilenbir kişi oldu. 8- Az önce açıklandığı üzere az yiyip içmekle, çokça oruç tutup visal yapmakla birlikte, çokça ciına'da bulunmak suretiyle bir olağanüstü halinin gösterilmesi. Oysa nikahın yükümlülüklerini yerine getiremeyecek olanlara oruç tutmalarını emir buyurmuştur. Ayrıca çokça oruç tutmanın, kişinin şehvetini aza1tacağına da işaret etmiştir. Böylelikle onun hakkında bu hususta bilinegelen adet, olağanüstü bir halde onda ortaya çıkmıştır. 9, 10- Daha önce Şifa sahibinden (Kadı İyad'dan) nakledildiği üzere, hanımlarının iffetlerini korumak ve onların haklarını eksiksiz yerine getirmek. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Hadisten evlenmenin teşvik edildiği, ruhbanlığın da terk edilmesinin istendiği anlaşılmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ömer İbn el-Hattab r.a.'dan dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Amel niyet iledir. Kişi için niyet ettiği neyse ancak o vardır. Kimin hicreti Allah ve Rasulü için ise, onun hicreti Allah ve Rasulü içindir. Kimin de hicreti elde edeceği bir dünyalık yahut nikahlayacağı bir kadın için olursa, onun da hicreti neye hicret etmişse onun içindir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Bir kadın ile evlenmek için hicret eden yahut hayır bir amelde bulunan kimseye, niyet ettiği şey vardır." Muhaciru Ümmi Kays diye bilinen kimse ile ilgili kıssayı Taberanı senedi ile birlikte zikretmiş bulunmaktadır. Buhari'nin başlıktaki "yahut hayır bir amel işlerse" sözünün kapsamına Ümmü Süleym'in Müslüman oluncaya kadar Ebu Talha ile evlenmeyi kabul etmemesi de girer. Bu da Nesai'nin sahih bir sened ile rivayet ettiği bir hadiste zikredilmiştir. Enes dedi ki: "Ebu Talha, Ümmü Süleym'e evlilik teklifinde bulundu. O: Allah'a yemin ederim ki ey Ebu Talha, senin gibi birisi geri çevrilmez. Fakat sen kafir bir adamsın, ben de Müslüman bir kadınım. Benim seninle evlenmem bana helal değildir. Eğer Müslüman olursan mehrim o olsun dedi. Bunun üzerine Ebu Talha Müslüman oldu ve Müslümanlığı Ümmü Süleym'in mehri oldu." Bunun bu kapsama girmesi de şu cihetledir: Ümmü Süleym, Ebu Talha ile evlenmek istemekle birlikte onun kafir olması buna engelolmuştu. O da mehirsiz evlenmeyi kabul ederek bu maksadına ulaştı ve böylelikle her iki hayn da elde etmiş oldu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Mes'ud r.a.'dan, dedi ki: "Bizler hanımlanmız (bizimle beraber) olmadığı halde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte gazaya çıkardık. Ey Allah'ın Rasulü! Hayalarımızı burmayalım mı, diye sorduk. O bize bunu nehyetti
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'ten, dedi ki: "Abdurrahman İbn Avf (Mekke'den Medine'ye) geldi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu ensardan Said İbn Rabi' ile kardeş yaptı. Ensardan olan {Sa'd)'ın yanında iki hanım vardı. Ona hanımlarını ve malını yarı yarıya bölüşmeyi teklif etti. Abdurrahman: Allah hanımlarını da, malını da sana mübarek kılsın. Bana pazarın yolunu gösteriniz, dedi. Pazara gitti. Bir miktar keş, bir miktar da yağ kar etti. Birkaç gün sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu üzerinde evlenenlerin kullandığı sarı bir koku sürünmüş olarak gördü. Ne oluyor ey Abdurrahman, diye sordu. O: Ensardan bir hanım ile evlendim, dedi. Nebi: Mehir olarak ne verdin, diye sordu. O: Bir hurma çekirdeği ağırlığında altın, dedi. Allah Rasulü: Bir koyunla dahi olsa düğün yemeği ver, diye buyurdu." Fethu’l-Bari Açıklaması: "Kişinin kardeşine: Bak, zevcelerimden hangisini beğeniyorsan onu senin için boşayayım demesi." Hadisten çıkan sonuçlar 1- Ashab-ı Kiram'ın canlarıyla, aileleriyle, kardeşlerini kendilerine tercih ettikleri. 2- Erkeğin bir kadınla evlenmek istediği takdirde ona bakması caizdir. 3- Hanımını boşaması hususunda başkasıyla sözleşmek caizdir. 4- Buna karşılık bu tür yapılan fedakarlıklara razı olmayıp, bundan iffetlice kaçınmak daha güzeldir. 5- Ticaret ya da sanat icra etmek suretiyle bizzat kazanmak yolunu tercih etmek, daha güzeldir. 6- Vekil ve benzeri kimselerin bulunması ve kişiye ihtiyaç bırakmaması ile birlikte yaşça büyük kimseler bizzat ticaretle uğraşabilirler
- Bāb: ...
- باب ...
Said İbn Ebi Vakkas dedi ki: "Rasuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Osman İbn Maz'un'un evlenmeyi terk etme isteğini kabul etmedi. Eğer ona izin verseydi, biz de hayalarımlZı buracaktık. " Bu Hadis ileride 5074 numara ile gelecek inşaallah. Diğer tahric edenler: Tirmizî, Nikah; Müslim, Nikah
- Bāb: ...
- باب ...
Said İbn Ebi Vakkas'dan, dedi ki: "Andolsun ki o -Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'ı kastediyor- Osman İbn Maz'un'un o teklifini geri çevirdi. Eğer onun evlenmeme isteğine cevaz vermiş olsaydı, andolsun biz de hayalanmızı burardık
- Bāb: ...
- باب ...
Kays'tan, dedi ki: "Abdullah dedi ki: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte gazaya çıkardık. Hiçbir şeyimiz de yoktu. Bizler: Hayalanmızı burmayalım mı, dedik. O bize bunu nehyetti. Daha sonra bizlere bir elbise karşılığında kadın (lar ile) nikahlanmamıza müsaade etti. Sonra da bizlere: 'Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı o en temiz şeyleri (kendinize) haram kılmayın ve haddi aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanlan sevmez.' (Maide, 87) buyruğunu okudu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan, dedi ki: "Ey Allah'ın Rasulü! Ben genç bir erkeğim. Bununla birlikte kendi hakkımda kötü bir iş yapacağımdan da korkuyorum. Kadınlarla evlenmek için de elimde hiçbir -şey bulamıyorum, dedim. Sustu, bana bir cevap vermedi. Daha sonra yine benzeri bir söz söyledim. Yine sustu, bana cevap vermedi. Daha sonra tekrar ona benzeri bir söz söyledim, yine sustu, bana bir cevap vermedi. Sonra bir daha benzeri bir şey söyledim, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Ey Ebu Hureyre, kalem senin ne ile karşılaşacağını yazmış ve mürekkebi kurumuştur. Buna göre ister kendini hadım et, ister vazgeç." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Evlenmemenin mekruh oluşu." Burada (evlenmeme diye tercüme edilen) 'tebettül'den maksat, evlenmekten ve buna bağlı olan zevklerden uzaklaşıp ibade te yönelmektir. Şanı yüce Allah'ın: "Ve yalnız ona yöneldikçe yöneı."(Müzzemmil, 8) buyruğunda emredilen "tebettül"ü Mücahid tefsir edip, şöyle açıklamıştır: Ona tam bir ihlasla bağlan. Bu, anlam yoluyla bir tefsirdir. Yoksa tebettül'ün asıl anlamı, uzak kalmak demektir. Yani sen her şeyden uzaklaşarak ona yöne!. Fakat her şeyden uzaklaşarak Allah'a yönelmenin gerçekleşmesi, ancak yalnızca ona ihlasla ibadet ile sözkonusu olacağından bu şekilde tefsir edilmiştir. "Hayaları burmak", aslında erkeklerin yumurtalıklarının üzerini yarıp, onları çıkarmaktır. Onları bu işi yapmaktan men etmesindeki hikmet ise kafirlere karşı cihadın devam etmesi için nesiin çoğalmasının istenmesidir. Yoksa bu hususta izin vermiş olsaydı, muhtemelen peşpeşe bunu çokça yaparlardı. Böylelikle nesil kesilir, Müslümanlar nesiin kesilmesi sonucu azalır, kafirler çoğalırdı. Bu ise Muhammed'in Nebi olarak gönderilmesi maksadına aykırıdır. "O da bize bunu nehyetti." Buradaki nehyin Ademoğulları hakkında -daha önce geçen gerekçeler sebebiyle- haram kılmak anlamıyla bir nehiy olduğunda görüş ayrılığı yoktur. Ayrıca bu uygulamada nefse eziyet vermek, bazen ölüme kadar götürebilecek zarar ile birlikte hilkati değiştirmek gibi fesadlar da bulunmaktadır. Bu uygulama ile erkeklik özelliği ortadan kaldırılmakta, Allah'ın hilkati değiştirilmekte, nimete karşı da nankörlük edilmektedir. Çünkü kişinin erkek olarak yaratılması, pek büyük nimetlerden birisidir. Kişi bunu ortadan kaldıracak olursa, kendisini kadına benzetmeye çalışmış ve mükemmelliktense, eksikliği tercih etmiş olur. Kurtubi dedi ki: Ademoğulları dışında hayvanların da burulması, yasaklanmış bir şeydir. Ancak etin lezzetinin artırılması ya da ona gelecek bir zararın önlenmesi gibi bir menfaatin sağlanması hali müstesnadır. Nevevi ise: Eti yenmeyen hayvanların burulması mutlak olarak haramdır, demektedir. "Elbise karşılığında kadının nikahlanmasına ... " Buradaki kasıt, belli bir süreye kadar yapılan mut'a nikahıdır. "Günaha düşmek (el-anet)." Burada zina anlamındadır. Günah, hayasızlık, ağır iş, hoşlanılmayan iş hakkında da (bu lafız) kullanılır. "Ne ile karşılaşacağını yazan kalemin mürekkebi kurumuştur." Yani Levh-i Mahfuz'da yazılan ve takdir edilen şeyler yerini bulacaktır. Mukadderatın kendisiyle yazıldığı kalem artık kurumuş, mürekkebi kalmamıştır. Çünkü kendisiyle yazılacak şeyler de bitmiş bulunmaktadır. Iyad dedi ki: Allah'ın yazması, Levhi ve Kalemi, iman ettiğimiz ve ilmini yüce Allah'ın kendisine havale ettiğimiz gayb ilmindendir. "Artık buna göre ister hayalarını bur, ister bırak." Yani sen bunu yapsan da, yapmasan da kader mutlaka yerine gelecektir. İfadede kendini burmanın hükmü sözkonusu edilmemiştir. Cevaptan çıkan anlam şudur: Bütün işler Allah tarafından ezelde takdir edilmiştir. Dolayısıyla hadım olmak da, olmamak da aynı şeydir. Onun takdir ettiği ne ise, mutlaka o gerçekleşecektir. "Buna göre" yani sen artık her şeyin Allah'ın kazası ve kaderi ile meydana geldiğini bildiğine göre, istediğini yap. Fakat burada hadım olmaya izin verilmiş değildir. Aksine bunun nehyedildiğine bir işaret bulunmaktadır. Şöyle buyurmuş gibidir: Sen her şeyin Allah'ın kazası ile gerçekleştiğini öğrendiğine göre senin kendini burmanda bir fayda olmaz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Osman İbn Maz'un'un bu hususta kendisine izin vermesini istemesi üzerine bu işi yapmasını yasakladığı geçmiş bulunmaktadır. Osman da Ebu Hureyre'nin hicretinden kısa bir süre önce vefat etmişti. Taberani, İbn Abbas'tan şöyle rivayet etmektedir: "Bir adam Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bekarlığından şikayette bulunarak: Hayalarımı burayım mı diye sordu. Allah Rasulü: 'Başkasını buran ya da kendisini burduran bizden değildir', diye buyurdu." Hadiste hayaları burmak yeriimiş bulunmaktadır. Bunun ne gibi zararları olduğu az önce açıklanmıştır. Ayrıca kader tahakkuk ettikten sonra çeşitli çarelere başvurmanın faydası yoktur. Hadisten Çıkartılan Diğer Sonuçlar 1- Kişinin karşı karşıya bulunduğu sıkıntılı bir hali, büyük birisine şikayet etmesi meşrudur. İsterse bu şikayet konusu, müstehcen ve çirkin görülen hususlardan olsun. 2- Mehir bulamayan bir kimsenin evlenmekten vazgeçmemesi gerektiğine işaret vardır. 3- Bir şikayeti üç defaya kadar tekrarlamak caizdir. Susmakla verilen cevapla yetinmeyene de cevap verilebilir. 4- Sadece susmak suretiyle maksadı anlayacağı sanılan kimseye susup cevap vermemek caizdir. 5- Bir ihtiyacının karşılanmasını isteyen bir kimsenin bunu söylemeden önce böyle bir istekte bulunmaktaki mazeretini önceden dile getirmesi, sevilen (müstehab) bir şeydir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan, dedi ki: "Ey Allah'ın Rasulü ne dersin? Sen bir vadiye konaklasan, o vadide bir kısmı yenilmiş bir ağaç ile ondan hiç yenilmemiş bir ağaç bulsan, hangisinden deveni otlatırsın, diye sordum. O: Kendisinden otlanmamış olandan, diye buyurdu." Yani Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Aişe'den başka bakire ile evlenmemişti
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan, dedi ki: "Rasuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Sen bana rüyamda iki defa gösterildin. Bir baktım ki, adamın birisi senin suretini ipekli bir kumaş üzerinde taşıyor ve: 'Bu senin zevcendir' diyordu. Özerini açınca seni görüveriyordum. Ben de: 'Eğer bu Allah'tan ise mutlaka onu gerçekleştirir', derdim." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Bakireleri nikahlamak." Ebkar (bakireler) lafzı "bikr"in çoğuludur. Bu da kendisiyle cinsel ilişki kurulmamış ve ilk hali devam eden kız demektir. Hadis-i şeriften anlaşıldığına göre örnekle bir hususu anlatmak meşrudur. Ayrıca Aişe R.A.a'ın ne kadar belağat1i ve işlere ne güzel şekilde yaklaştığı da anlaşılmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir İbn Abduııah'tan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte bir gazveden dönüyorduk. Ben hızlı yürüyemeyen bir deve üzerinde acele etmek istedim. Arkamdan binekli birisi bana yetişti. Devemi beraberimdeki bir değnekle dürtüverdi. Devem senin gördüğün develer arasındaki en asil deve gibi hızlıca koşmaya başladı. Dönüp baktığımda Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem olduğunu gördüm. Bana: Ne diye acele ediyorsun, diye sordu. 'Ben yeni evlenmiştim' dedim. O: 'Bakire ile mi yoksa dul ile mi evlendini diye sordu. Ben, 'Dul ile' deyince, 'Ne diye onunla oynaşacağın ve seninle oynaşacak bir kız ile evlenmedin', diye sordu. Cabir devamla dedi ki: Nihayet (Medine'ye) gireceğimiz vakit şöyle buyurdu: Acele etmeyiniz. Geceleyin -yani akşam vakti- girinceye kadar mühlet veriniz ki saçları dağınık olan kadın saçlarını tarayabilsin, kocasından ayrı kalmış olan kadın da ustura ile traş olsun
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir İbn Abdullah r.a.'dan, dedi ki: "Ben evlendim. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana: Nasıl biri ile evlendin, diye sordu. Ben: Dul ile evlendim, dedim. O: Neden kendisi ile oynaşacağın bakire kızla evlenmedin ki, diye sordu." (Hadisi Cabir'den rivayet eden Muharib dedi ki) Ben bunu Amr İbn Dinar'a aktardım, Amr dedi ki: Cabir İbn Abdullah'ı şöyle derken dinledim: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana: "Niye kendisiyle oynaşacağın ve seninle oynaşacak bir kız ile evlenmedin, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Dul kadınları evlendirme." Buradaki "es-seyyibat", bakire olmayan anlamındaki "seyyibe"nin çoğuludur. "Acele etmene sebep ne?" Ne diye acele ediyorsun, demektir. Hadisten Çıkan Sonuçlar 1- Hadiste bakireleri nikahlamak teşvik edilmektedir. 2- Cabir'in kızkardeşlerine olan şefkati ve onların faydasına olan hususları kendi nefsi payına tercih etmesi dolayısıyla faziletli olduğu. 3- Bu hadisten anlaşıldığına göre iki masıahat çatışacak olursa, onlardan daha önemli olan öncelenir. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Cabir'in yaptığı işi doğru bulmuş ve bundan dolayı ona dua etmiştir. 4- Hayır bir iş yapana -kişinin kendisiyle alakalı olmasa dahi- dua edilir. 5- İmam (yönetici) arkadaşlarına durumları hakkında soru sorar, onların hallerini inceler. Onlara kendi maslahatlarına daha uygun olanı gösterir ve maslahatın hangi cihette olduğuna dikkatlerini çeker. 6- Kadının, kocasına, herhangi bir şekilde kocası ile yakınlığı bulunan çocuğuna, kardeşine, ailesine hizmet etmesi meşrudur. 7 - Kocanın bu amaçla evlenmesinde ve hanımından bunu beklemesinde bir sakınca yoktur. Bununla birlikte hanımın bunları yapması görevi değildir. Ancak bundan anlaşıldığına göre bu hususta adet böylece uygulanagelmiş idi. Bundan dolayı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona tepki göstermemiştir. Daha önce kaydedilmiş olan rivayette geçen "harkaa: iş beceremeyen" lafzı da, "eliyle bir iş yapamayan" demektir. Yani kendisinin de, başkasının da işlerini nasıl yoluna koyacağını bilmeyen kişi demektir. "Kocası yanında bulunmayan kadın ustura kullansın." Yani üzerindeki gereksiz kılları, tüyleri izale etsin. Burada "ustura kullanmak" tabirinin kuilanılması ise çoğunlukla kılları ve tüyleri izale etmekte usturanın kullanılmış olmasındandır. Bununla birlikte ustura dışında bir şeyle bu tür tüyleri izale etmek de men edilmiş değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Urve'den rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Aişe'yi Ebu Bekir'den istedi. Ebu Bekir ona: Ben senin ancak kardeşinim, diye cevap verince, Allah Rasulü ona şöyle buyurdu: Sen Allah'ın dinine ve kitabına göre benim kardeşimsin, o da bana helaldir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Yaşça küçüklerin (yaşça) büyüklerle evlendirilmesi." İbn Battal dedi ki: Küçük kız çocuğunun yaşça büyük bir erkekle evlendirilmesi icma' ile caizdir. İsterse kız çocuğu beşikte olsun. Fakat kız cinsel ilişkiye elverişli bir hale gelmedikçe ona yaklaşmasına imkan verilmez. İbn Battal dedi ki: Hadisten anlaşıldığına göre, baba, küçük kızını ondan izin almaksızın evlendirebilir. Derim ki: O muhtemelen bu sonucu, iznin (hadiste) sözkonusu edilmemiş olmasından çıkarmıştır. Fakat bunun böyle bir şeye delaleti açık değildir. Hatta bu olayın bakire kızdan izin isteme emrinin vürudundan önce meydana gelmiş olması ihtimali vardır. Açıkça görülen de budur
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Deve sırtına binmiş kadınların en hayırlısı Kureyş'in saliha kadınlarıdır. (Çünkü) onlar küçüklüğünde çocuklarına karşı en şefkatli, kocasının elinde bulunanları en iyi kollayıp gözetenleridir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "En şefkatlisi" anlamındaki "ahna", çocukların yetim kalmaları halinde kollayıp gözeten ve evlenmeyen kadın demektir. Eğer kocası öldükten sonra (çocuklarının bulunmasına rağmen) evlenirse şefkatli kadın sayılmaz. "Kocasının elindeki mala en çok riayet edenleri. .. " Güvenilir oluşları, onu korumaları, harcamalarda bulunurken saçıp savurmaktan uzak oluşları bakımından böyledirler. Kocalarına ait malı kollar, gözetirler. Hadisten Çıkan Sonuçlar 1- Soylu kadınlarla, özellikle Kureyşli kadınlarla evlenmek teşvik edilmektedir. Bunun muktezasına göre nesebi itibariyle ne kadar yukarı olursa (Kureyş'in ilk atasına ne kadar yakın olursa) müstehablık daha da pekişir. 2- Nesepte denklik göz önünde buh.mdurulur. Kureyşli olmayan kadınlar, Kureyşli kadınlarla denk değildir. 3- Çocuklara karşı şefkatli, merhametli olmak (babalarının ölümünden sonra) evlenmeyip, onları himaye etmeye devam etmek, kocanın malını güzelce koruyup, onu saçıp savurmamak üstün bir fazilettir. 4- Kocanın hanımının nafakasını karşılamasının meşru olduğu (şeriatçe öngörülen bir husus olduğu) da anlaşılmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Bürde'den, O babasından şöyle dediğini rivayet etmektedir: "RasuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Herhangi bir adamın yanında bir küçük cariye bulunur da ona öğretir ve öğrenimini güzel yaparsa, onu te'dib eder, güzel bir şekilde edeplendirirse, sonra onu azad edip onunla evlenecek olursa, onun için iki ecir vardır. Kitap ehlinden herhangi bir adam hem kendi Nebiine iman eder, hem de bana iman ederse, onun için de iki ecir vardır. Herhangi bir köle, efendilerinin hakkını ve Rabbimin de hakkını eksiksiz yerine getirirse onun için iki ecir vardır. "564 ************** Burada hadisin devamında Buharilnin zikrettiği, fakat ihtisar edenin almadığı hadis rivi'ıyeti bakımından bir anekdotu önemli gördüğümüz için tercüme etmekte fayda mülahaza ettik:
- Bāb: ...
- باب ...
Eyyub'dan, o Ebu Hureyre r.a.'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: ... " Muhammed'den, o Ebu Hureyre'den: "İbrahim ancak üç yalan söylemiştir. İbrahim beraberinde Sare bulunduğu halde zorba birisinin ülkesinden geçti. .. diye hadisin geri kalan bölümünü zikretti. .. derken (o zalim hükümdar) ona Hacer'i verdi. (Sare) dedi ki: Allah katirin elini benden uzak tuttu ve ayrıca bana Hacer'i de hizmetçi olarak verdi. .. Ebu Hureyre dedi ki: Ey semanın suyunun oğulları! İşte anneniz budur." (Hadisi Ebu Burde'den rivayet eden) eş-Şa'bı hadisi kendisinden naklettiği Salih b. Salih'e dedi ki: "Sen bunu herhangi bir bedel ödemeksizin al, ama önceleri adam bundan daha basit bir mesele için dahi Medine'ye gider, yolculuk yapardı." Ebu Bekr, Ebu Husayn'dan naklen, o Ebu Burde'den, onun da babasından rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "O cariyeyi azad ettikten sonra onun mehrini verirse ... " diye rivayet etmiştir. (Çeviren)
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber ile Medine arasında üç gün ikamet etti ve Huyey kızı Safiye ile evlendi. Ben Müslümanları onun düğün ziyafetine davet ettim. O ziyafette ne ekmek, ne de et vardı. Tabaklanmış derilerden yapılmış sofraların yayılmasını emretti. Oraya bir miktar hurma, keş ve yağ konuldu. İşte onun düğün yemeği bunlar oldu. Müslümanlar: Acaba bu mu'minlerin annelerinden birisi mi olacak, yoksa sağ elinin malik olduklarından mı, diye sordular. Sonra şöyle dediler: Eğer onu örterse (hicablandırırsa) mu'minlerin annelerinden birisi olacaktır. Eğer örtmezse bu sağ elinin sahip olduklarından (cariyesi) olacaktır. Yola koyulunca (bineğin üzerinde) arkasında Safiye için bir yer hazırladı ve Safiye ile diğer insanlar arasında da hicabı (örtüyü) uzattı." AÇiKLAMA : "Cariyeler (es-serari) edinmek." Bu kelime sürriyye (bir diğer okuyuşa göre sirriyye )nin çoğuludur
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik'ten rivayete göre, "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Safiye'ye hürriyetini verdi ve onu hürriyetine kavuşturmayı (azad etmeyi) mehri yaptı." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Cariyeyi hürriyetine kavuşturmayı onun mehri yapan kimse." Buhari bu babı bu şekilde hükmünün ne olduğunu belirtmeden zikretmiştir. Bundan zahiren anlaşılan hükmü, eski fukahadan Said İbn el-Müseyyeb, İbrahim, TavUs ve ez-Zühr!, İslam dünyasındaki çeşitli fukahadan es-Sevr!, Ebu Yusuf, Ahmed ve İshak da bu görüşü benimsemiş ve şöyle demişlerdir: Bir kimse cariyesine onu aza d etmeyi mehri yapmak üzere hürriyetini verecek olursa akit de, azad etmek de, mehir de -hadisin zahirinden anlaşıldığı üzere- sahihtirler. İbnu's-Salah der ki: Hürriyeti vermek mehir olmasa dahi mehrin yerini tutar. Ayrıca şunları da eklemektedir: Bu açıklama şekli, en sahih ve hadisin lafzma en yakm olan açıklamadır. Nevevi de "er-Ravda" adlı eserinde onun izinden gitmiştir. Ancak garip hususlardan birisi de Tirmizi'nin bu hadisi zikrettikten sonra söylediği şu sözlerdir: Bu aynı zamanda Şafii'nin, Ahmed'in ve İshak'ın da görüşüdür. (Nevevi) der ki: Ama bazı ilim adamları onu azad etmenin dışında ona ayrıca bir mehir tespit etmeksizin hürriyetini vermeyi, mehri olarak kabul etmeyi mekruh görmüşlerdir. Bununla birlikte birinci görüş daha sahihtir. İbn Hazm da Şafii'den böyle nakilde bulunmuştur. Ancak Şafiiler nezdinde bilinen, bunun sahih olmayacağıdır; ama ondan bu görüşü nakledenlerin kastı, muhtemelen birinci ihtimalde öngörülen şekildir. Çünkü özellikle Şafii açıkça şunu ifade etmiştir: Bir kimse cariyesini onunla evlenmek üzere azad etse, cariyesi de bunu kabul etse hürriyetine kavuşur; ama onunla evlenmek zorunluluğu yoktur. Yalnız bu durumda değerini, kendisini azad eden eski efendisine ödemesi gerekir. Çünkü efendisi onu bedelsiz olarak azad etmeyi kabul etmemiştir. Dolayısıyla bu, diğer fasid şartlar gibi olur. Eğer onunla evlenmeye razı olup, üzerinde ittifak edecekleri bir mehir şartı ile onunla evlenirse, tespit edilen mehir onun olur. Bununla birlikte kendi değerini eski efendisine ödemesi gerekir
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl İbn Sa'd es-Saidl'den, dedi ki: "Bir kadın Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e: Ey Allah'ın Rasulü, kendimi sana hibe etmek amacı ile geldim," dedi. {SehI} dedi ki: Rasulullah ona baktı, onu baştan aşağıya süzdü. Daha sonra başını önüne eğdi. Kadın onun kendisi hakkında bir hüküm vermediğini görünce yerine oturdu. Ashabından bir adam kalkıp dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü! Eğer sen onunla evlenmeyi düşünmüyorsan onu benimle evlendir. Allah Rasulü: Peki yanında (mehir olarak verecek) bir şeyin var mı, diye sordu. Adam: Allahla yemin ederim ki hayır, ey Allah'ın Rasulü, dedi. Bunun üzerine şöyle buyurdu: Ailenin yanına git, bak, herhangi bir şey bulabilir misin? Adam gitti, sonra geri döndü. Hayır, Allah'a yemin ederim hiçbir şey bulamadım, dedi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Bir bak, hiç olmazsa demirden bir yüzük olsun. Adam gitti, sonra geri dönüp şöyle dedi: Hayır, Allah'a yemin ederim ey Allah'ın Rasulü, demirden bir yüzük dahi bulamadım. Fakat şu izarım (belden aşağısını örten peştamal) var. Yarısı onun olsun. -Sehl dedi ki: O sahabinin izarının üzerine giyineceği ridası yoktu.- Rasulullah bunun üzerine şöyle buyurdu: Bu kadın senin izarını ne yapsın? Sen onu giydiğin takdirde o izardan bu kadının üzerinde bir şeyolmaz. Şayet o giyecek olursa, ondan senin giyineceğin bir payın kalmaz. Bunun üzerine adam da oturdu. Oturuşu da uzayıp gitti, sonra kalktı. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun gittiğini görünce, çağırılmasını emir buyurdu, onu çağırdılar. Gelince, Allah Rasulü ona: Kur'an'dan neyi ezbere biliyorsun, diye sordu. Adam: Şu sureyi, şu sureyi ezbere biliyorum deyip, onları saydı. Allah Rasulü: Bunları ezberden okuyabiliyor musun, diye sordu. Adam: Evet deyince, şöyle buyurdu: Git, ezbere bildiğin Kur'an sureleri dolayısıyla seni bu kadına malik kıldım (onunla evlendirdim)
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre Ebu Huzeyfe, Utbe İbn Ebi Rebia İbn Abdi Şems -ki Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Bedir'de bulunanlardan idi- Salim'i evlatlık edinmiş, kardeşinin oğlu el-Velid İbn Utbe İbn Rabia'nın kızı Hind ile onu evlendirmişti. O sırada kendisi de ensardan bir kadının mevlası idi. Nitekim Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de Zeyd'i evlatlık edinmişti. Cahiliye döneminde bir adamı evlatlık edinen kimseye insanlar, o evlatlığı ona nispet eder ve evlatlığı ona mirasçı olurdu. Nihayet yüce Allah: "Onları babalarına nispet edip, çağırın ... Dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdırlar. "(Ahzab, 5) buyruğunu indirdi. Bunun üzerine evlatlıklar (nesebi belirtilerek çağrılmak hususunda) babalarına geri döndürüldüler. Babasının kim olduğu bilinmeyen kimseler de Mevla (dost) ve dinde kardeş oldular. Süheyl İbn Amr el-Kuraşi, sonra da eı-A.mirl'nin kızı Sehle -ki bu Ebu Huzeyfe İbn Utbe'nin hanımıdır- Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek: Ey Allah'ın Rasulü, biz Salim'i bir çocuğumuz olarak görüyorduk. Allah da onun hakkında bildiğin buyrukları indirmiş bulunuyor... deyip, hadisin geri kalan bölümünü zikretti
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan, dedi ki: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Zübeyr'in kızı Dubaa'nın yanına girdi ve ona: Galiba sen hacca gitmek istiyorsun, dedi. Dubaa: Allah'a yemin ederim, kendimi hasta görüyorum, deyince, ona şöyle buyurdu: "Haccet ve şöyle diyerek şart koş: Allah'lm, beni, haccımı tamamlamaktan alıkoyacağın yerde ihramdan çıkmış olacağım, de. Dubaa o sırada el-Mikdad İbn Esved'in nikahı altında idi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Kadın şu dört şey için nikahlanır: Malı için, şerefi için, güzelliği için ve dini için. Sen dindar olanı nikahlamakla zafere kavuş. Ellerin toprağa bulanasıca!" Diğer tahric: Müslim rada’; Ebu Davud, nikah (2047); İbn-i Mace, nikah (hno:1858) AÇIKLAMA 5091’de. MÜSLİM RİVAYETİ VE İZAH İÇİN BURAYA TIKLAYIN
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl'den, dedi ki: "Bir adam Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanından geçip gitti. Bu adam hakkında ne dersiniz, diye sordu. Ashab: Bu adam bir kıza talip olursa onunla evlendirilmeye, bir şefaatte (iltimasta) bulunursa, o şefaati kabul edilmeye, konuşursa da dinlenilmeye layık birisidir, dediler. (Sehl) dedi ki: Sonra sustu. Biraz sustu. Müslümanların fakirlerinden bir adam geçince: Bu adam hakkında ne dersiniz, diye sordu. Onlar: Bir kıza evlenmek için talip olursa nikahlanmamaya, şefaat (iltimasta) bulunmak isterse şefaati kabul olunmamaya, konuşursa da dinlenilmemeye layıktır dediler. Bunun üzerine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Bu, ötekinden yeryüzü dolusu kadar daha hayırlıdır, diye buyurdu." Bu hadis 644 7 numara ile gelecektir Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kefaetler dindedir." el-Ekfa' kelimesi "kufv"in çoğuludur. Benzer ve denk anlamındadır. Dinde denkliğin aranacağı hususu üzerinde ittifak edilmiştir. Bu sebeple Müslüman bir kadın asla bir kafire helal olmaz. "Ve o sudan bir insan yaratan, ondan neseb ve sıhrı akrabaları çıkaran O'dur."(Furkan, 54) İmam Malik kefaetin (evlenecek eşler arasındaki denkliğin) sadece dine has olduğunu açık bir şekilde ifade etmiş bulunmaktadır. Aynı zamanda bu görüş İbn Ömer ve İbn Mesud'dan da nakledilmiştir. Tabiınden de Muhammed İbn Sırın ve Ömer İbn Abdulaziz'den bu görüş nakledilmiştir. Cumhur neseb hususunda da kefaetin göz önünde bulundurulacağını kabul etmektedir. Ebu Hanife dedi ki: Kureyş birbirine denktir. Araplar da aynı şekildedir. Fakat Arap olmayan bir kimse Araplara denk (küfv) olmadığı gibi, Araplardan da herhangi bir kimse Kureyşlilere denk değildir. Bu aynı zamanda Şafiilerin de bir görüşüdür. Sahih olan ise Haşim ve Muttaliboğullarının diğerlerine göre daha önde olduklarıdır. Bunun dışındakilerin hepsi ise birbirine denktir. Sevri dedi ki: Meval1'den olan bir kimse, Arap bir kadınla nikahlanacak olursa bu nikahı feshedilir. Bir rivayete göre Ahmed de bu görüşü benimsemiştir. Şafii ise orta yol tutarak şöyle demektedir: Birbirlerine denk olmayanların nikahı haram değildir ki, bundan dolayı yapılmış olan bir nikahı reddedeyim. Ancak bu, kadına ve velilere karşı işlenmiş bir kusurdur. Onlar buna razı olurlarsa nikah sahih olur ve onların kullanmadıkları bir hakkı olarak kalır. Eğer velilerden bir kişi bu nikaha razı olmazsa onu feshedebilir. Nakledildiğine göre nikahta veliliğin şart koşulması, kadının kendisine denk olmayan birisi ile nikahlanmayı kabul etmek suretiyle değerini düşürmemesi içindir. Kefaet hususunda nesebin de göz önünde bulundurulacağını belirten herhangi bir hadis sabit olmamıştır. "Nebi sa1Ia11ahu a1eyhi ve sellem'in Zeyd (yani İbn Harise'yi) evlatlık edindiği gibi." "Salim'i bir evladımız olarak görüyorduk." el-Berkanı bu rivayette Buhari'nin hocası Ebu'l-Yeman yolu ile Ebu Davud da Yunus'un ez-Zührı'den diye naklettiği rivayetinde şu fazlalık vardır: "O benimle ve Ebu Huzeyfe ile birlikte aynı odada kalırdı. Beni üstüm başım açık gördüğü de olurdu." Kasıt, iş yaparken ki elbiselerinin iş dolayısıyla üzerinden açıldığı halde kendisini görmüş olduğudur. " ... diye hadisi zikretti." Yani onun geri kalan kısmını el-Berkanı ve Ebu Davud şöylece zikretmektedirler: "Bu husustaki görüşün nedir? Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona: Süt emzir dedi. O da Salim'e beş defa süt emzirdi. Böylelikle Salim onun süt çocuğu durumunda oldu." Buna dayanarak Aişe de erkek ve kız kardeşlerinin kızlarına kendisini görmelerini, huzuruna girmelerini uygun gördüğü kimselere -yaşça büyük olsa dahi- beş defa süt emzirmelerini söyler ve bu kimseler de onun huzuruna girerdi. Ama Ümmü Seleme ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in diğer zevceleri, beşikte iken süt emmemiş olduğu takdirde herhangi bir kimsenin huzurlarına girmelerine izin vermeyi kabul etmemişler ve Aişe'ye şöyle demişlerdir: Allah'a yemin ederiz, biz bilemiyoruz. Belki bu, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in diğer insanları dışarıda tutarak, sadece Salim'e vermiş olduğu bir ruhsattır. Zubeyr'in kızı DuMa'nın başından geçen olay ile ilgili Aişe'nin rivayet ettiği (babdaki) ikinci hadis ile ilgili açıklamalar, daha önce Hac bölümündeki Muhsar ile ilgili bablarda geçmiş bulunmaktadır. Bu hadisten anlaşıldığına göre yemin kastı gütmeksizin söz arasında yemin etmek caizdir. Kadının farz olan haccı eda etmek için kocası ile danışması vacip değildir. Böyle denilmiş olmakla birlikte, bu, farz haccını engellemesinin kocası için caiz olmaması, ondan izin istemesi gereğini de kaldırmaz. "Malı ve şerefi dolayısıyla" ... Buradan anlaşıldığına göre, soylu ve şerefli bir kimsenin aynı şekilde soylu birisi ile evlenmesi müstehabtır. Ancak dindar olmayan soylu bir kadını nikahlamak ile dindar olmakla birlikte soyu o derecede bulunmayan bir kimseyi nikahlamak arasında seçim yapması gerektiği takdirde dindar olanın öncelenmesi sözkonusudur. Bütün niteliklerde de aynı ilke uygu- "Güzelliği" ... Buradan da güzel olan kadınla evlenmenin müstehab olduğu anlaşılabilir. Ancak mütedeyyin olnayan güzel bir kadın ile mütedeyyin olup güzel olmayan kadından birisini tercih etmek durumunda kalması hali müstesna. Bununla birlikte dindarlıkları eşit olursa, güzelolanla evlenmek daha uygundur. "Vasıfları, nitelikleri güzel bir kadın" da "güzel kadın" tabirinin kapsamında görülür. Mehrinin ağır ve külfetli olmaması da bunlar arasındadır. "Sen dindar olanı seç." Cabir yoluyla gelen bu hadisin rivayetinde: "Sen dindar olanı nikahlamaya bak" şeklindedir. Buyruğun anlamı da şudur: Dindar ve mürüwet sahibi olana yakışan, her hususta dindarlığı göz önünde bulundurmasıdır. Özellikle de uzun bir süre beraber kalınacaklar için bu böyledir. Bu sebeple Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona istenen vasıfların en ilerisi olan dinine bağlı olan hanım ile evlenmeyi emir buyurmuştur. İbn Mace'de yer alan Abdullah İbn Amr'ın rivayet ettiği hadise göre Allah Rasulü şöyle buyurmuştur: "(Sırf) güzellikleri için kadınlarla evlenmeyiniz. Belki onların güzellikleri onları aşağılara düşürür. -Yani onları helake götürür.- Kadınlarla malları için de evlenmeyiniz. Çünkü malları serkeşlik etmelerine sebep olabilir. Fakat dindarlıkları sebebiyle onlarla evleniniz. Şüphesiz dindar ve siyah i bir cariye (dindar olmayandan) daha faziletlidir." "Elleri toprakla dolasıca" ... Yani ellerin toprağa değsin. Bu tabir fakirlikten kinayedir. Kip olarak dua anlamında haberdir. Fakat bu sözle ifade ettiği hakikat anlamı kastedilmez. el-Umde müellifi bunu bu şekilde açık olarak dile getirmiştir. Başkası da şunu eklemektedir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bir Müslüman hakkında bu sözü söylemesi halinde bu duası kabul olunmaz. Çünkü onun (duasının kabulolunması için) Rabbine koştuğu şarta aykırıdır. Kurtubı dedi ki: Hadisin anlamı şudur: Bu dört özellik, bir kadın ile evlenmeyi daha çok isteten hususlardandır. Bu buyruk, mevcut olan dun•ın hakkında bir haberdir. Yoksa emir anlamında değildir. Hatta zahiri bütün bu soepler dolayısıyla nikahlama maksadını gütmenin mubah olduğunu göstermektedir. Ancak din dolayısıyla nikahlamayı kastetmek daha uygundur. Bu hadisten hareketle, denkliğin kabul edileceği esasların bunlar olacağı, yani denkliğin sadece bu hususlara münhasır olduğu zannedilmemelidir. Bildiğim kadarıyla ilim adamları kefaetin ne olduğu hususunda farklı görüşlere sahip iseler de, bu kimsenin ileri sürdüğü bir görüş değildir
- Bāb: ...
- باب ...
Urve'den rivayete göre o: "Aişe R.A.a'ya: "Eğer yetim kızlar hakkında adalet yapamayacağınızdan korkarsanız."(Nisa, 3) ayeti hakkında soru sordum. Ona dedi ki: Ey kardeşimin oğlu! Bu, velisinin himayesinde bulunan ve velisi tarafından güzelliği ve malı dolayısıyla nikahlanmak istenen yetim kızlar hakkındadır. Velisi (onunla nikahlanmak isteyince) onun mehrini eksik vermek ister. İşte onların mehirlerini eksiksiz vermek suretiyle ad aletli davranmaları hali dışında bu kızları nikahlamaları onlara yasaklandı ve onların dışındakileri nikahlamaları emrolundu. (Devamla) dedi ki: Daha sonra insanlar Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den fetva sordular. Yüce Allah da: "Senden kadınlar hakkında fetva isterler ... "(Nisa, 127) buyruğunu, " ... ve kendilerini nikahlamayı istediğiniz öksüz kızlar ile küçük çocuklar ve yetimler hakkında ... "(Nisa, 127) buyruğuna kadar indirdi. Allah onlara şu hükmü indirmiş oldu: Yetim bir kız eğer güzel ve varlıklı olduğu takdirde onu nikahlamayı istiyor, nesebini de beğeniyoriarsa mehrini tamamlamalarını, eğer malı ve güzelliği az olduğu takdirde onu beğenmiyorlarsa terk etmelerini, ondan başka bir kadın almalarını söylüyor. (Aişe) dedi ki: Onu nikahlamayı arzulamadıkları vakit nasılonu terk ediyorlarsa, onu nikahlamak istediklerinde de -ona karşı adaletli davranarak mehir hakkını ona eksiksiz vermedikçe- onu nikahlayamayacaklarını bildirmiş oldu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Mal bakımından birbirlerine denk sayılanlar ve malı az erkeğin, malı çok kadın ile evlendirilmesi." Mal bakımından denkliğin göz önünde bulundurulması hususunda, denkliğin şart olduğunu kabul edenler arasında görüş ayrılığı vardır. Şafiilere göre en meşhur olan görüş, bunun muteber olmayacağıdır. el-İfsah müellifi Şafii’den şöyle dediğini nakletmektedir: Denklik, din, mal ve nesep hususlarındadır. Ebu't-Tayyib es-Saymari ve bir topluluk, bunun göz önünde bulundurulacağını kesin bir dille ifade ettiği gibi, çeşitli bölgelerdeki fukaha arasında el-Maverdi de buna itibar etmiştir. Bu husustaki görüş ayrılığının sadece mal ile övünmeyip, nesep ile birbirlerine karşı övünen köylerde ve kırsal kesimlerde yaşayanlar hakkında özellikle sözkonusuolduğu da söylenmiştir. Hadise dair açıklamalar Nisa suresinin tefsirinde(4574.hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Hadis velinin, himayesi altında bulunan kızı, kendisi ile evlendirebileceğine delil gösterildiği gibi, velinin evlendirme hakkına sahip olduğu da anlaşılmaktadır. Çünkü yüce Allah velilere bu suretle hitap etmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Uğursuzluk kadında, evde ve attadır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer'den, dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda uğursuzluktan söz ettiler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Eğer uğursuzluk herhangi bir şeyde varsa bu, evde, kadında ve atta sözkonusu olur
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl İbn Sa'd'dan rivayete göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Eğer (uğursuzluk) bir şeyde varsa atta, kadında ve meskendedir
- Bāb: ...
- باب ...
Usame İbn Zeyd r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Ben, benden sonra erkekler için kadınlardan daha zararlı bir fitne bırakmış değilim." Diğer tahric eden Tirmizi edeb Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadının uğursuzluğundan sakınılması." Burada (uğursuzluk anlamı verilen): "eş-Şu'm" uğur anlamına gelen "el-yumn"un zıttıdır. "Ve yüce Allah'ın: "Muhakkak ki eşleriniz ve evlatlarınızdan size düşman olanlar vardır."(Teğabun, 14) buyruğu." Bununla (Buhari) uğursuzluğun yalnızca bazı kadınlar hakkında sözkonusu olduğunu, diğer bazıları hakkında da sözkonusu olmadığını işaret etmek istemiş gibidir. Buna da ayet-i kerime'deki kısmllik bildiren ( ... dan anlamındaki) "min"in delaletinden hareket ederek işarette bulunmaktadır. Bir hadiste anlatılanlar buna açıklama getirebilir mahiyette olabilir. Sözkonusu bu hadisi Ahmed rivayet ettiği gibi İbn Hibban ve Hakim de sahih olduğunu belirtmişlerdir. Hadisi Said merfu olarak rivayet etmiş bulunmaktadır: "Şu üç husus Ademoğlu'nun mutluluğundandır: Saliha bir kadın, uygun bir mesken ve uygun bir binek. Şu üç husus da Ademoğlu'nun bedbahtlığındandır: Kötü kadın, kötü mesken ve kötü binek." "Benden sonra erkekler için kadınlardan daha zararlı bir fitne bırakmış değilim." Şeyh Takıyyuddin es-Sübki der ki: Buhari'nin bu hadisi, ayet-i kerimeyi bab başlığında zikrettikten sonra İbn Ömer ve Sehl yolu ile gelen iki hadisin akabinde zikretmesi, uğursuzluğun, kendisinden düşmanlık ve fitne görülen kadınlara tahsis edildiğine bir işarettir. Bazı kimselerin anladığı gibi, kadının topuğundan bile uğursuzluğun sözkonusu olduğu yahut kadının bunda bir etkisinin olduğu şeklindeki anlam doğru değildir. Zaten bu, ilim adamlarından hiçbir kimsenin belirtmediği bir görüştür. Kadının bunda bir sebep olduğunu söyleyen kimse de cahildir. Çünkü şeriat koyucu, yağmuru yıldızların doğuşlarına bağlayan kimse hakkında mutlak olarak kafir ifadesini kullanmıştır. O halde kadının herhangi bir dahlinin bulunmadığı bir husus dolayısı ile şerri kadına nispet eden kimsenin durumu ne olabilir? Olsa olsa görülen bir kaza ve kadere uygun bir halin ortaya çıkmasından ibarettir. Bunun sonucunda da nefis bundan nefret eder. Böyle bir hal ile karşı karşıya kalan kimsenin böyle bir kadını terk etmesinin kendisine bir zararı olmaz. Ancak o fiili o kadına nispet etmek gibi bir kanaat taşımaması şarttır. Hadisten Çıkartılan Sonuçlar 1- Kadınlar dolayısıyla fitneye maruz kalmak, başkaları dolayısıyla fitneye maruz kalmaktan daha ağırdır. Buna yüce Allah'ın: "Kadınlar ... gibi arzulanan şeylere sevgi, insanlara süslü gösterildL" (Ali İmran, 3/14) buyruğu da buna tanıklık etmektedir. Yüce Allah onları arzulanıp, sevilen şeyler arasında saymış ve diğer türler arasında önce onları zikrederek başlamıştır. Bu da onların bu hususta asılolduklarına bir işarettir. Yine müşahede ile görülen şu ki: Erkeğin, yanında bulunan hanımından olma çocuğuna karşı olan sevgisi, bu durumda olmayan başka bir kadından doğma çocuğuna olan sevgisinden daha fazladır. 2- Hukemadan birisi şöyle demiştir: Kadınlar tamamıyla bir şerdir. Onlardaki en şer olan husus ise onlardan müstağni kalamayıştır. Kadınlar "akll ve dinı bakımdan eksiklik" ile nitelendirilmiş olmakla birlikte erkeği aklı ve dinı bakımdan eksiklik gerektiren hususları işlemeye de iterler. Erkeğin dinı hususlar ile uğraşmaktan uzaklaşarak dünyaya talipolmak üzere hırs göstermesi gibi... Bu ise fesadın en ağır halidir. Müslim, Ebu Said yoluyla gelen "ve kadınlardan sakınınız" diye bilinen hadisin bir kısmında şunları da zikretmiş bulunmaktadır: "Çünkü İsrailoğullarının fitneye ilk maruzkalması, kadınlar hususunda olmuştu
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan, dedi ki: "Berire hususunda üç tane sünnet ortaya çıkmıştır: O kölelikten azad edildi ve muhayyer bırakıldı. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Vela azad edene aittir" diye buyurdu. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem içeri girdiğinde taştan bir tencere ateşin üzerinde kaymyordu. Allah Rasulü'nün huzuruna ekmek ve evdeki katıktan bir miktar katık takdim edildi. O: Ben (kaynayan) bir tencere görmedim mi, diye buyurdu. Ona: O, Berire'ye sadaka olarak getirilen bir ettir, sense sadakadan yemezsin, denilince, Allah Rasulü: "O Berıre için bir sadaka, bize de bir hediyedir, buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hür kadının kölenin nikahı altında bulunması." Yani kölenin razı olması halinde hür kadın ile evlendirilmesinin caiz oluşu. Buhari bu başlık altında Berirelnin kıssasının bir kısmını zikretmektedir. Onun kölelikten azad edildikten sonra muhayyer bırakıldığını belirtmektedir. Bu hadise dair yeterli açıklamalar Talak bölümünde(5284. hadiste) gelecektir. Başlıktaki ifade musanmfın (Buhariinin), azad edildiği sırada kocasının köle bulunduğu neticesine varmış olduğunu göstermektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre: "Eğer yetim kızlara adaletli davranamayacağınızdan korkarsanız ... " (en-Nisa, 4/3) buyruğu hakkında dedi ki: "Sözü edilen yetim kız, velisi olan bir erkeğin velayetinde bulunması halidir. Bu kızın malı dolayısıyla velisi onunla evlenir, ama onunla iyi geçinmez, malı hususunda ona adaletli davranmazdı. Böyle bir kişi (onunla değil de) onun dışında, kendisinin hoşuna giden (helalolan) başka kadınlardan ikişer, üçer ve dörder olmak üzere evlensin." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Yüce Allah'ın: "İkişer, üçer, dörder" buyruğu dolayısı ile dörtten fazla kadın ile evlenemez." Başlıkta sözü geçen bu hüküm, icma' ile kabul edilmiş bir hükümdür. Bundan muhalif kanaat belirtmesine itibar edilmeyen Hatız! ve buna benzer kimselerin kanaatleri istisnadır. Bunların Nebi s.a.v.'in aynı zamanda dokuz hanımı nikahı altında bulundurduğunu delil göstermeye kalkışmalarına karşı, dörtten fazla hanım ile evli bulunurken Müslüman olan kimselere Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in dörtten fazla olan kadınları boşamakla emretmesi delil gösterilmektedir. Çünkü böyle bir emri o Gaylan İbn Seleme'ye ve başkalarına vermiş durumdadır. Bu husus Sünen kitaplarında rivayet edilmiştir. O halde bu emri vermiş olması bunun (dörtten fazla hanımı bir arada nikahı altında bulundurmanın) Nebi efendimizin özelliklerinden olduğunun delilidir. (Ali İbn el-Hüseyn) dedi ki: Yani Ali İbn el-Hüseyin İbn Ali İbn Ebi Talib dedi ki: "Buyruk ikişer, yahut üçer, yahut dörder demektir" şeklinde açıklamıştır. Bu açıklamasıyla ayet-i kerimedeki "vav: ve" edatının "ev: yahut, veya" anlamında olduğunu anlatmak istemektedir. O halde bu, çeşitlendirmek anlamını verir yahut amile atfeden bir edattır, bu durumda ifadenin takdiri de şöyle olur: O halde hoşunuza giden (ve sizin için helalolan) kadınlardan iki tane nikahlayınız ve size helalolan kadınlardan üç tane nikahlayınlZ ... şeklindedir. Bu da Rafızilere karşı verilecek ve onların görüşlerini reddeden delillerin en güzellerindendir. Çünkü bu Zeynu'ı-Abidin'in bir açıklaması ve tefsiridir. O da onların sözlerine başvurdukları ve masum olduklarına inandıkları imamlarındandır
- Bāb: ...
- باب ...
Abdurrahman kızı Amre'den aktarılan rivayette: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesi Aişe'nin kendisine haber vediğine göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanında bulunuyordu. Aişe, Hafsa'nın odasının önünde (içeri girmek üzere) izin isteyen bir adamın sesini duydu. Aişe: "Ey Allah'ın Rasulü! İşte bir adam, senin odanın önünde (içeri girmek üzere) izin istiyor" dedim. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de: -Hafsa'nın süt amcası olan birisini kastederek- Zannederim filan kişidir, diye buyurdu. Aişe dedi ki: -Süt amcası olan birisi için- Filan kişi hayatta olsaydı, yanıma girebilir miydi diye sordu. Allah Rasulü: Evet, süt emmek, doğum sebebiyle haram kılınanları haram kılar, buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'tan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Hamza'nın kızı ile evlenmez misin diye soruldu. O: 0, benim süt kardeşimin oğludur, buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Seleme'nin kızından aktarılan rivayette: "Ebu Süfyan'ın kızı Ümmü Habibe'nin kendisine haber verdiğine göre, Allah Rasulüne: 'Ey Allah'ın Rasulü, kızkardeşim Ebu Süfyan'ın kızını nikahına al', deyince, o şöyle buyurdu: 'Peki, böyle bir şeyi gerçekten arzu eder misin. Ben: Evet. Çünkü sen benden başka zevcesi bulunmayan birisi değilsin. Bir hayırda bana ortak olmasını en çok sevdiğim kişi de kızkardeşimdir', dedim. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Bu, bana helal değildir. Ben, dedim ki: 'Ama bize senin Ebu Seleme'nin kızını nikahlamak istediğin söyleniyordu.' Allah Rasulü: (Zevcem) Ümmü Seleme'nin kızı mı, diye sordu. Ben: Evet deyince şöyle buyurdu: Eğer o benim himayemde bulunan, benim üvey kızım olmasaydı bile yin bana helal olmazdı. Çünkü o benim süt kardeşimin kızıdıf. Süt annem Suveybe beni ve Ebu Seleme'yi birlikte emzirmişti. Sakın bana klZlarınızı da, kız kardeşlerinizi de onlarla evleneyim diye teklif etmeyiniz." Urve dedi ki: "Suveybe, Ebu Leheb'in bir cariyesi idi. Ebu Leheb onu azad etmişti. O da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e süt emzirmişti. Ebu Leheb öldükten sonra yakınlarından birisine çok kötü bir halde (rüyasında) gösterildi. Ona: Ne ile karşılaştın, diye sordu. Ebu Leheb ona: Sizden sonra (hayır namına) bir şey görmedim. Ancak Suveybe'yi hürriyetine kavuşturmam sebebiyle şununla bana su içirildi." Bu hadis 5106, 5107,5123 ve 5372 nolarla gelecek inşaallah. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Süt emmek, doğum sebebiyle haram kılınanları haram kılar," mubah olanları da mubah kılar demektir. Bu da nikah ve ona tabi olan hususların haramlığı ile alakalı hususlar hakkında icma' ile kabul edilmiş bir husustur. Haramlık, süt emen çocuk ile süt annenin çocukları arasında sözkonusu olur ve onlara bakmanın, halvetin (baş başa kalmanın) ve beraber yolculuk yapmanın caizliği hususunda akrabalar seviyesine getirir. Fakat mirasçılık, nafakanın vücCıbu, köle olarak malik olunma halinde azad oluş, şahit1ik, diyet, kısasın düşürülmesi gibi diğer annelik ahkamı sözkonusu olmaz. Kurtubı dedi ki: Hadiste süt emmenin, süt emen ile süt emziren kadın ve onun kocası arasında hürmetin (haram oluş hükmünün) yaygınlık kazanacağını göstermektedir. Yani o kadının kocası ya da efendisi olup, ondan doğma çocukları ile birlikte süt emen arasında da haramlık sözkonusudur. Bu kadın, süt emen çocuğa, annesi olduğundan haram olur. Süt emziren kadının annesi de onun ninesi olduğundan dolayı haram olur ve bu yukarıya doğru devam eder, gider. O annenin kızkardeşi, teyzesi olduğundan, kızı onun kızkardeşi olduğundan, kızının kızı ve aşağıya doğru onun kızkardeşinin kızı olduğundan süt sahibinin (süt annenin kocasının ya da efendisinin) kızı da kendisinin kızkardeşi olduğundan, onun kızının kızı .aşağıya doğru kendi kızkardeşinin kızı olduğundan, süt sahibinin annesi ve yukarı doğru diğer anneleri. ninesi olduğundan, süt sahibinin kızkardeşi halası olduğundan ona haram olurlar. Ancak haramlık hükmü, süt emen çocuğun yakınlarından herhangi birisi hakkında sözkonusu değildir. Mesela onun süt kızkardeşi kendi kardeşinin kızkardeşi olmadığı gibi, kendisinin baba bir kızkardeşi de böyledir. Çünkü bunlar arasında süt emmek birlikteliği yoktur. Bundaki hikmete gelince, haramlığın sebebi, kadının ve kocanın cüzlerinden ayrılan şeyolan süttür. Süt emen çocuk, bu süt ile gıdalandığı takdirde o çocuk da onların cüzlerinden bir parça olur. Böylelikle aralarında haramlık yayılmış olur. Ancak süt emenin akrabalarının durumu böyle değildir. Çünkü onlarla süt emme arasında ve kocası arasında herhangi bir neseb ya da bir sebep (haram kılıcı gerekçe, bağ) bulunmamaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. "Kızkardeşimi nikahla", onunla evlen, demektir. "Bunu arzu eder misin?" İfade kadınların tabiatıarında bulunan kıskançlıkla birlikte, kendisinden başkası ile evlenmesini istemesi dolayısıyla hayretini dile getiren bir sorudur. "Sen benden başka zevcesi bulunmayan birisi değilsin ki. .. " Ben seninle baş başa değilim ve kuması olmayan birisi de değilim, demektir. "Hayırda ortak." Bu sözle kumalar arasında adeten görülen arızı kıskançlıkları örten, ortadan kaldıran, dünya ve ahiret mutluluğunu da kapsayan Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte oluşun kastedildiği söylenmiştir. Fakat sözü geçen Hişam yoluyla gelen rivayetle şöyle denilmektedir: "Seninle birlikte benimle ortaklığını en çok sevdiğim kişi kızkardeşimdir" denilmektedir. Böylelikle "hayır" ile kastedilenin bizzat Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendisi olduğu anlaşılmaktadır. "Ümmü Seleme'nin kızı mı?" Bu, aradaki karışıklığı ortadan kaldırmak için emin olmak amacıyla sorulmuş ya da red ve tepki anlamında yöneltiimiş bir sorudur. Yani: Eğer senin kastetliğin, Ebu Seleme'nin Ümmü Seleme'den olma kızı ise onun benim için haram oluşu -ileride açıklanacağı üzere- iki bakımdandır. Eğer Ebu Seleme'nin, Ümmü Seleme'nin dışında bir kadından doğma kızı ise senin kastetliğin, o takdirde tek bir yönden bana haram olur. Sanki Ümmü Habibe bunun haram oluşundan habersiz idi. Bu habersizliği de ya haram kılan ayetin nüzulünden önce olduğundan dolayı idi yahut bundan sonra olmakla birlikte, böyle bir şeyin Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in özelliklerinden olduğunu zannetmesi dolayısıyla olabilirdi. el-Kermanı böyle demektedir. Kabul edilen de ikinci ihtimaldir. Birincisini hadisin anlatım tarzı uygun kılmamaktadır. Sanki Ümmü Habibe iki kızkardeşi aynı nikah altında bulundurmanın caiz oluşunu, kadının kızı ile birlikte aynı nikah altında bulundurulmasının cevazına göre daha uygun görmüş gibidir. Çünkü üvey kız çocuğu ebediyyen haram kılınmış olmakla birlikte, kızkardeş sadece diğer kızkardeşi ile birlikte aynı nikah altında bulundurulması halinde haram kılınmıştır. Allah Rasulü ona böyle bir işin helal olmayacağını ve bu hususta ona ulaşan bilginin gerçek olmadığını belirterek Ümmü Seleme'nin kızının da iki bakımdan kendisine haram olduğunu açıklayarak cevaplandırmıştır. Hadis-i şerifte üvey kızın haram kılınışının, süt emmek yoluyla haram kılın IŞtan daha ağır olduğuna da işaret bulunmaktadır. "Çok kötü halde idi." Yani en kötü haldeydi. Hadis-i şerifte kafirin yapmış olduğu salih bir amelin ahirette faydasını görebileceğine işaret vardır. Ancak bu, Kur'an'ın zahirinden anlaşılana muhaliftir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "işledikleri amellerinin önüne geçip, onu havaya saçılmış toz zerreleri yaparız. "(furkan, 23) Ayrıca (hadise karşı) şöyle de cevap verilmiştir: 1 - Bu haber mürseldir. Bunu Urve mürselolarak rivayet etmiş ve kendisine kimin naklettiğini söylememiştir. Mevsul olduğunu kabul etsek dahi haberde sözü edilen şey, görülen bir rüyadır. Bunun delil olacak bir tarafı yoktur. Üstelik o rüyayı gören şahıs o sırada Müslüman olmamış olabilir ve dolayısıyla o şahıs delil olarak kabul edilemez. 2- Şahsın söylediklerinin delil kabul edileceğini varsaysak bile Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile ilgili olan bu hususta bir özellik olabilir. Buna delil de daha önce geçen Ebu Talib ile ilgili olaydır. Çünkü bu husustaki rivayete göre azabı hafifletilerek cehennemin her tarafı kaplayan azabından ayak topuklarma kadar varan seviyedeki ateşe nakledilmiştir. Beyhaki dedi ki: Kafirlerin hayırlarının boşa çıkarılacağı ile ilgili gelen buyrukların anlamı şudur: Onlar, bunlar sebebi ile cehennemden kurtulamazlar, cennete de giremezler. Bununla birlikte küfür dışında işlemiş oldukları suçlar dolayısıyla görmeleri gereken azap, işlemiş oldukları hayırlardan ötürü hafifletilebilir. (Kadı) lyad ise şöyle demektedir: Kafirlerin işlemiş oldukları (iyi) am ellerinin kendilerine fayda sağlamayacağı ve bundan dolayı ne bir nimet ile ne de azaplarının hafifletilmesi ile bir mükafat görmeyecekleri hususu üzerinde kma' gerçekleşmiş bulunmaktadır. Kafirlerin bir kısmın m azabı, diğerlerine göre daha ağır olmakla birlikte bu böyledir. Derim ki: Bununla birlikte bu husus Beyhaki'nin sözünü ettiği ihtimali reddetmemektedir. Çünkü bu kabilden gelmiş bütün rivayetler küfür günahı ile alakalıdır. Küfrün dışındaki günahlara gelince, bunla.nn azabının hafifletilmesinin engeli ne olabilir? ibnu'l-Müneyyir, haşiyede der ki: Burada iki mesele vardır. Birincisi imkansızdır, bu da kafirin küfrü ile birlikte itaatinin göz önünde bulundurulacağıdır. Çünkü itaatin bir şartı da sahih bir maksat ile yapılmış olmasıdır. Kafirde ise böyle bir şart bulunmaz. ikincisi ise kafirin yüce Allah'ın bir lütfu olarak bazı amelleri dolayısı ile mükafatlandınlmasıdır. Akıl bunu imkansız bir şey görmez. Bu husus anlaşıldığına göre Ebu Leheb'in, Suveybe'ye hürriyetini vermesi, itibar olunan Allah'a yakınlaştıncı bir amel olamaz. Bununla birlikte yüce Allah'ın Ebu Ta!ib'e lütufta bulunduğu gibi ona da dilediği şekilde lütufta bulunması mümkündür. Bu hususta uyulması gereken ise ister olumsuz, ister olumlu kanaat belirtilsin, konu ile ilgili varid olmuş Kur'anı ve nebevı naslardır. Derim ki: Bunun da tamamlayıcı unsuru şudur: Sözü edilen lütfun, kafirin iyilikte bulunduğu ve benzeri davranışlar yaptığı kimseye ikram olmak üzere yapılmasıdır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem içeri girdiğinde yanında bir adam vardı. Yüzü değişir gibi oldu. Sanki bundan hoşlanmamıştı. Bunun üzerine Aişe: Bu, benim (süt) kardeşimdir, dedi. Allah Rasulü: (Süt emme dolayısıyla) kardeşlerinizin kim olduğuna iyi dikkat ediniz. Çünkü süt emmek açlıktan dolayı olandır, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Yüce Allah'ın: 'Anneler çocuklarını iki bütün yıl emzirirler. Bu, emzirmeyi tamamlamak isteyenler içindir.'(Bakara, 233) buyruğu dolayısıyla iki yıldan sonra süt emmek yoktur, diyenler." Buhari bununla süt emme süresi azami otuz aydır diyen Hanefilerin görüşlerine işaret etmektedir. Onların bu husustaki delilleri de yüce Allah'ın: "Onun taşınması ve sütten kesilmesi de otuz aydır. "(Ahkaf, 15) buyruğudur. Yani sözü geçen süre hem hamilelik, hem de sütten kesilme süresidir. Ancak bu oldukça garip bir tevildir. Cumhurun kabul ettiği meşhur görüş ise, bunun asgari hamilelik süresi ile azami süt emme süresinin toplam miktarını ifade ettiğidir. Nitekim Ebu Yusuf ve Muhammed İbn el-Hasen de bu görüşü benimsemişlerdir. Bunu: Ebu Hanife'nin hamileliğin azami süresinin ikibuçuk yılolduğunu söylemediği gerçeği desteklemektedir. Fakat bunun dışında bu sürenin miktarını tespit hususunda ihtilaf etmişlerdir. Yarım sene (altı ay) göz önünde bulundurulmaz denildiği gibi, iki ay göz önünde bulundurulmaz, bir ay ve ona yakın bir süre göz önünde bulundurulmaz da denilmiştir. İki seneye herhangi bir süre eklenmez de denilmiştir. Bu aynı zamanda İbn Vehb'in, Malik'ten naklettiği bir rivayettir. Cumhur da bu görüştedir. Cumhura göre süt emmek, iki yıldan sonra bir an süre dahi meydana gelmişse herhangi bir hüküm ifade etmez. Zufer de: Eğer süt ile yetiniyor, yemek ile yetinmiyor ise bu süre üç yıla kadar devam eder, demiştir. İbn Abdilberr'in ondan naklettiğine göre Züfer bununla birlikte süt ile yetinmesi şartını koştuğunu nakletmektedir. "Az olsun, çok olsun, haram kılan süt emmek." Bu ifadeler Buhari'nin bu başlıktaki ve başka yerlerdeki hadiste olduğu gibi, çeşitli haberlerde geçmiş bulunan genel hükümlere bağlı kalışını göstermektedir. Bu da Malik'in, Ebu Hanife'nin, es-Sevrı'nin, el-Evzaı'nin ve el-leys'in de görüşüdür. Ahmed'in meşhur görüşü de budur. Başkaları ise haram kılan emmenin bir emmeden fazlası olduğu kanaatindedir. Daha sonra da aralarında ihtilaf etmişlerdir. Aişe'den bunun on defa emmek olduğuna dair rivayet gelmiştir. Bunu Malik, Muvatta'da rivayet etmistir. Hafsa'dan da böyle bir rivayet gelmiştir. Yine Aişe'den yedi defa süt emek rivayeti nakledilmiştir. Bunu da İbn Ebi Hayseme sahih bir sened ile Abdullah İbn ZUbeyr'den, o Aişe'den diye rivayet etmiştir. Abdurrezzak da sahih bir sened ile ondan şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Bilinen beş defa süt emmekten aşağısı haram kılmaz." Şafii de bu görüşü benimsemiştir. Aynı zamanda Ahmed'den gelen bir rivayet de böyledir. İbn Hazm da bu görüşü benimsemiştir. "Kardeşlerinizin kim olduğuna dikkat ediniz." Yani bu hususta gerçekleşmiş olanı iyice tesbit ediniz. Acaba o, süt emme zamanı ve emme miktarı bakımından şartlarına uygun sahih bir süt emme midir, değil midir? Çünkü süt emmekten dolayı sözkonusu olan hüküm, ancak öngörülen şartlara göre meydana gelen süt emme halinde ortaya çıkar. Mühelleb dedi ki: Yani bu kardeşliğin sebebinin ne olduğunu iyice düşününüz. Çünkü süt emmek yoluyla haramlık, ancak küçük yaşta meydana gelen haramlık hakkındadır ki, süt emme, açlığı giderebilsin. Ebu Ubeyd dedi ki: Bunun anlamı şudur: Acıkan çocuğu doyuran ve açlığını gideren, eğer süt emmek yoluyla alınan sütse bu kardeşlik ortaya çıkar. Yoksa sütanne olmaksızın başka gıdalar ile besleniyorsa olmaz. "Süt emmek açlıktan dolayı olandır." Bu buyruk, süt annenin sütü ile beslenildiği takdirde haramlığın ortaya çıkacağına delil gösterilmiştir. Bu süt ister içmek, ister yemek suretiyle olsun, fark etmez. Çünkü bu, açlığı gideren bir haldir. Bu da sözü geçen bütün şekillerde bulunan bir vasıftır. O halde habere ve haberin anlamına da uygun bir kanaattir. Cumhur da böyle demiştir ama Hanefiler hukne yoluyla alınmasını istisna etmişlerdir. Fakat bu hususta el-leys ile Zahiriye'ye mensup olanlar muhalefet etmiş ve şöyle demişlerdir: Haram kılan süt emmek, ancak memenin ağza alınması ve memeden sütün emilmesi yoluyla olur. Ancak İbn Hazm'a karşı şu görüş ileri sürülmüştür: Onların bu açıklamalarına göre Salim'in kendisine yabancı bir kadın olan Sehle'nin memesini ağzına almasını kabul etmek, açıklanması zor bir durum olur. Kadı !yad bu açıklanması zor duruma şu şekilde cevap vermiştir: Sehle'nin sütünü bir kaba sağdıktan sonra onun memesine dokunmadan sütü içmiş olı:na ihtimali vardır. Nevevi der ki: Bu güzel bir ihtimaldir. Fakat bunun İbn Hazm'a bir faydası yoktur. Çünkü İbn Hazm süt emmek hususunda meme ağza alınmadıkça yeterli kabul etmez. Ama Nevevi onun adına böyle bir şey ihtiyaçtan ötürü affedilmiştir, diye cevap vermiş ve bunu süt emmenin ancak küçük yaşta iken muteber olacağına delil göstermiştir. Çünkü süt ile açlığın giderilmesi mümkün olan hal, küçüklük halidir. Büyüklük hali değildir. Bunun ölçüsü ise başlıkta geçtiği üzere tam iki yıldır. Daha önce zikredilmiş bulunan İbn Abbas yoluyla gelen hadis ile Ümmü Seleme'nin hadisindeki şu ifadeler de buna delildir: "Bağırsaklara ulaşıp onların içinden vücuda yayılan ve sütten kesilmeden önce olan dışında süt emmek, sözkonusu değildir." Tirmizi ve İbn Hibban bu hadisin sahih olduğunu belirtmişlerdir. Kurtubi dedi ki: Hadis-i şerifteki: "Süt emmek açlıktan dolayı olandır" buyruğunda küçük çocuğun süt ile yetinip, yemeğe ayrıca ihtiyacının bulunmadığı sürede süt emmenin göz önünde bulundurulacağına dair açık ve külli bir kaide tespit edilmiş bulunmaktadır. Ayrıca bu husus yüce Allah'ın: "Bu, emzirmeyi tamamlamak isteyenler içindir" buyruğu da bunu desteklemektedir. Çünkü bu buyruk, bu sürenin adeten ihtiyaç duyulan ve şer'an muteber olan azami süt emme süresini göstermektedir. Bundan sonra ise çocuğun adeten süt emmeye ihtiyacı olmadığından şer'an muteber değildir. Çünkü nadiren görülen olayların bir hükmü yoktur. Yaşı büyük bir kimseye süt emzirmenin itibara alınması ise yabancının ondan süt emmesi suretiyle kadının hürmeti (saygınlığı ve açılmaması gereken avreti açılmak suretiyle) çiğnenmiş olur. Çünkü onun memesini ağzına almak suretiyle dahi olsa kadının avretini görmüş olur. Derim ki: Bu son açıklama çoğunlukla görülen hal ile ilgili ve süt emmekte memenin ağza alınmasını şart koşanların görüşlerine yöneliktir. Hadisten aynı şekilde kadının kendisi ile birlikte süt emdiğini itiraf ettiği kimselerin, kadının yanına girmesinin caiz olduğu, böylelikle o erkeğin kadının kardeşi olacağı, itiraf ettiği kimseler hakkında görüşünün kabul edileceği, kocanın karısına erkekleri evine almasının sebebini soracağı, bu hususta ihtiyatlı davranılıp, iyice düşünülmesi gerektiği de anlaşılmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre; "Ebu'l-Kuays'ın erkek kardeşi ve süt emmek dolayısıyla amcası olan Eflah, hicab emrinin indirilmesinden sonra yanına girmek üzere gelip izin istedi. (Aişe dedi ki:) Ben ona izin vermek istemedim. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gelince, ona yaptıklarımı haber verdim. Bana ona izin vermemi emir buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Fahl'in Sütü." Fahl'den kasıt erkektir. Sütün erkeğe izafe edilmesi mecazidir. Çünkü sütü n oluşmasına sebep odur. "Ona izin vermemi emir buyurdu." Ashabın, tabiınin, Şam halkından Evzaı, es-Sevrı ve Küfe ahalisinden Ebu Hanife ve iki arkadaşı, Mekke ahalisi arasında İbn Cüreyc'in, Medine ahalisinden Malik'in, Şafiı'nin, Ahmed'in, İshak'ın, Ebu Sevr'in ve ona tabi olan İslam diyarının çeşitli bölgelerindeki fukahanın büyük çoğunluğunun kanaatine göre Fahl sütü dolayısıyla haramlık sözkonusudur. Delilleri de bu sahih hadistir
- Bāb: ...
- باب ...
Ukbe İbn el-Haris'ten -hadisi Ukbe'den ve Ubeyd İbn Ebi Meryem'den rivayet eden- Abdullah İbn Ebi Müleyke dedi ki: -Aslında ben bu hadisi Ukbe'den de dinlemişimdir. Fakat Ubeyd'den naklettiğim şekliyle hadisi daha iyi bellemekteyim, dedi.- "Ben bir kadın ile evlendim. Bize siyah i bir kadın gelerek: Ben ikinize de süt emzirdim," dedI. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gittim. Ona: Ben filanın kızı filan kadın ile evlendim. Bize siyahi bir kadın gelerek bana: Ben ikinize de süt emzirdim dedi, ama o yalan söyleyen bir kadındır dedim. Allah Rasulü benden yüz çevirdi. Bu sefer yüzünü çevirdiği taraftan yine onun yanına gittim, o yalan söylüyor dedim. Allah Rasulü şöyle buyurdu: Bu kadın ikinize de süt emzirdiğini iddia ediyorken sen o kadınla nasıl yaparsın, sen onu bırak, diye buyurdu. (Ravilerden) İsmail şehadet ve orta parmaklan ile işaret ederek Eyyub'un da böyle yaptığını gösterdi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Süt emziren kadının" tek başına "şahitliği." Bu husustaki görüş ayrılığı şehadetler bölümünde (2660.hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Burada İbn Battal garip bir iddiada bulunarak tek başına bir kadının süt emzirmek ve benzeri hususlarda şahitliğinin caiz olmadığı hususunda İCma' bulunduğunu nakletmektedir. Ancak bu, onun hayret etmeyi gerektiren bir iddiasıdır. Evet bu seleften bir topluluğun görüşüdür. Hatta Malikilerdeki bir rivayete göre tek başına kadının şahitliği dahi kabul edilir. Ancak bunun komşular arasında yaygınlık kazanmış olması da şarttır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'tan rivayete göre "Neseb yoluyla yedi kadın, sıhri akrabalık yoluyla yedi kadın ile evlenmek haramdır." Daha sonra yüce Allah'ın: "Anneleriniz ... size haram kılındl."(Nisa, 23) ayetini okudu. Abdullah İbn Cafer ise, Ali'nin {başka bir kadından doğma} kızı ile hanımını bir arada nikahı altında bulundurmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Habibe'den, dedi ki: "Ey Allah'ın Rasulü! Ebu Süfyan'ın kızına bir ihtiyacın var mıdır, dedim. O: Ne olacak, dedi. Ben: Onu nikahlarsın, dedim. O: Sen bunu arzu eder misin, dedi. Ben: Zaten seninle tek başıma değilim ki. Seninle bana ortak olmasını en sevdiğim kişi de kızkardeşimdir, dedim. O: O bana helal olmaz, diye buyurdu. Ben: (Ama) Senin (birisine) talip olduğun haberi bana ulaştı, dedim. O: Ümmü Seleme'nin kızını mı kastediyorsun, diye sordu. Evet dedim. O şöyle buyurdu: Eğer o benim üvey kızım 'olmasaydı dahi bana helal olmazdı. Suveybe beni ve babasını emzirmişti. Sakın bana kızlarınızı da, kızkardeşlerinizi de (nikahlamak teklifiyle) arz etmeyiniz." el-leys dedi ki: "Bize Hişam'ın tahdis ettiğine göre o, Ümmü Seleme kızı Durre'dir. " Fethu'l-Bari Açıklaması: "İbn Abbas dedi ki: DuhCıI, mesıs ve limas hep dma' anlamındadır." Abdurrezzak, Bekr İbn Abdullah el-Müzenı yoluyla şöyle dediğini rivayet etmektedir: İbn Abbas dedi ki: DuhCıI, teğaşşı, ifda, mübaşeret, refes ve lems, (hep) dma' demektir. Bunun sebebi de şu ndan ibarettir. Şam yüce Allah çok hayalı ve pek kerimdir. Dilediği şeyleri dilediği lafızlar ile kinayeli olarak söyler
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Habibe'den, dedi ki: "Ey Allah'ın Rasulü! Kızkardeşim Ebu Süfyan'ın kızını nikahla, dedim. O: Bunu arzu ediyor musun? diye sordu. Ben: Hem seninle yalnız değilim ki. Hayır hususunda benimle ortak olmasını en sevdiğim kişi de kendi kızkardeşimdir, dedim. Nebi: Bu bana helal değildir, buyurdu. Ben: Ey Allah'ın Rasulü! Allah'a yemin ederim ki bizler kendi aramızda senin Ebu Seleme'nin kızı Durre'yi nikahlamak istediğini konuşuyoruz, dedim. O: Ümmü Seleme'nin kızı mı, diye buyurdu. Ben, evet dedim. O şöyle buyurdu: "Allah 'a yemin olsun ki eğer benim himayemde olmasaydı dahi yine de bana helal olmazdı. Çünkü o, süt erkek kardeşimin kızıdır. Suveybe hatun beni ve Ebu Selemeıyi emzirmişti. Bu sebeple sakın bana kızlarınızı da, kızkardeşlerinizi de (evleneyim diye) arz etmeyiniz (teklif etmeyiniz)." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ve iki kızkardeşi birlikte almanız da (size haram kılındı). "(Nisa, 23) Bu başlık altında Buhari sözü geçen Ümmü Habibe yolu ile gelen hadisi kaydetmiş bulunmaktadır. Buna sebep ise: "Bana kızlarınızı da, kızkardeşlerinizi deevlenme teklifi ile arz etmeyiniz" demiş olmasıdır. İki kızkardeş ile birlikte evli bulunmak İcma' ile haramdır. Bunlar ister anne baba bir kızkardeş olsunlar, ister baba bir, ister anne bir olsunlar, ister neseb yoluyla, ister süt emmek yoluyla kardeş olsunlar, fark etmez. Ancak sağ elin malik olması (cariyelik) yoluyla olmaları hususunda görüş ayrılığı vardır. Seleften bazıları bunu caiz kabul etmişlerdir. Aynı zamanda bu, İmam Ahmed'den gelen bir rivayettir. Cumhur ile çeşitli bölgelerin fukahası bunu kabul etmemektedir. Kadının halası ya da teyzesi ile birlikte nikahlanması da bu türdendir
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir r.a.'dan, dedi ki: "Rasuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadının, halası ya da teyzesi üzerine nikahlanmasını yasaklamıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Kadın halası ile bir nikah altında tutulmaz. Kadın teyzesi ile de bir nikah altında bulundurulmaz. " Bu Hadis S110 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kadının halası üzerine nikahlanmasıOl yasakladığı gibi, teyzesi üzerine de nikahlanmasını yasaklamıştır. " Bize öyle geliyor ki, babasının teyzesi de bu durumdadır. [-5111-] [Çünkü Urve'nin bana] Aişe'den [tahdıs ettiğine göre] dedi ki: "Neseb yoluyla ne haram oluyorsa, süt emmek yoluyla da onu haram biliniz." Fethu'l-Bari Açıklaması: Şafiı dedi ki: Sözü edilenlerin bir arada nikah altında tutulmasının haram kılınması, fetva vermek ehliyetine sahip olup, kendisiyle karşılaştığım herkesin kabul ettiği bir görüştür. Bu hususta aralarında hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Tirmizi der ki: Genelolarak ilim ehli nezdinde uygulama buna göredir. Aralarında herhangi bir görüş ayrılığı olduğunu bilmiyoruz. Kişinin kadın ile halasını ya da teyzesini nikahı altında bir arada bulundurması helal olmadığı gibi, kadının halası ya da teyzesi üzerine nikahlanması da helal değildir. İbnu'l-Münzir der ki: Bugün için bu hususun yasak oluşu ile ilgili herhangi bir görüş ayrılığı olduğunu bilmiyorum. Ancak Haricilerden bir kesim bunun caiz olduğunu söylemiştir. Eğer bir hüküm sünnet ile sabit olup, ilim ehli o doğrultuda ittifakla görüş belirtmiş ise buna muhalefet edenlerin bu muhalif kanaatlerinin zararı olmaz. Aynı şekilde İbn Abdilberr, İbn Hazm, el-Kurtubı ve Nevevi de bu hususta icma' bulunduğunu naklettikleri gibi, İbn Dakiki'l-'Id de kadının halası ile bir arada aynı kişinin nikahı altında bulunmasının haramlığını ulemanın cumhurundan diye nakletmiş; fakat muayyen olarak kimlerin muhalif kanaatte olduklarını belirtmemişlerdir. "Halası üzerine" ifadesinin zahirinden, bu yasağın onlardan birisi ile diğerinden sonra evlenmesine mahsus olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bundan, ikisi ile birlikte evlenmenin yasak olduğu da anlaşılmaktadır. Buna göre her ikisini bir akit ile bir arada tutacak olursa, ikisinin de akdi batıl olur; arka arkaya yapacak olursa ikinci akit batıl olur. "Babasının teyzesinin de bu durumda olduğu görüşünde idi." Kasıt, haramlık bakımından böyle olduğudur
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre "Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şiğar evliliğini yasaklamıştır. Şiğar ise aralarında mehir olmaksızın bir kimsenin kızını başkası ile onun da kızını kendisi ile evlendirmesi şartıyla evlendirmesidir. " Tekrarı: 6960 Diğer tahric: Müslim, nikah; Tirmizi, nikah; Ebu Davud, nikah (2074); İbni Mace nikah (1883); Nesai, nikah; Darimi, nikah; Muvatta, nikah 24; Ahmed b. Hanbel, II, 6. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Şiğ.ar ise bir kimsenin kızır;ı ... evlendirmesidir." Beyhaki'nin n Yepd yoluyla ıbn Cüreyc'den, onun ıbn ez-Zubeyr'den, onun Cabir'den Nebi'e merfu olarak rivayet ettiğine göre; "Şiğar evliliği yasaklanmıştır. Şi ğar, bu kızı, bu kız karşılığında mehirsiz olarak nikahlamaktır. Bunu ötekinin mehri olarak verir, ötekini de diğerinin mehri olarak verir." Ebu'ş-Şeyh de nikah bölümünde Ebu Reyhane yoluyla gelen şu hadisi zikretmektedir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şiğar yapmayı yasaklamıştır. Şiğar yapmak ise bir kimsenin bu erkeği, bu kız ile; bu kızı da bu erkek ile mehir olarak evlendir, demesidir." Kurtubj' dedi ki: Şiğarın bu şekildeki açıklaması doğrudur ve dilcilerin naklettiklerine de uygundur. Eğer bu açıklama merfu ise (yani Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem tarafından yapılmış ise) zaten maksat budur. Eğer sahabinin görüşü ise bu da makbuldür. Çünkü sahabi söylenen sözün hangi anlama geldiğini daha iyi bilir ve durumu daha iyi anlar. Fukaha, şiğarın yasak olan şekli hususunda hadisteki açıklamanın zahirine itibar edilip edilmeyeceği bakımından farklı görüşlere sahiptir. Çünkü bununla ilgili olarak iki açıklama yapılmıştır. Birincisine göre iki veliden her biriSini velayeti altındaki kızı diğerine, kendi velayeti altındaki kızı da kendisi ile evlendirme şartını koşarak evlendirmesidir. İkincisi ise her ikisi hakkında da mehr sözkonusu olmamasıdır. Fukahadan kimisi, her ikisini birlikte bir şart olarak göz önünde bulundurmuştur. Öyle ki, mesela velilerden her biri ve lay eti altındaki kızı diğeri ile mehir sözkonusu edilmeksizin dahi olsa ve şart koşmadan evlendirecek olursa yahut onlardan her biri velayeti altındaki diğeri ile sözkonusu şart ile birlikte, ama mehir zikredecek olursa yasağın kapsamına girmediğini kabul eder. Şafiilerin çoğunluğunun görüşüne göre nehyin illeti, nikahlanan kadınların ortak özelliğidir. Çünkü onların her birisi akde konu olur. Her birinin diğerine helalolması mehir olarak kabul edilmiştir; ama bu nikah akdine muhalif bir haldir. Akdin batıl olmasını gerektiren mehrin sözkonusu edilmeyişi değildir. Çünkü mehir sözkonusu edilmeden de nikah akdi sahih olur. el-Kaffal dedi ki: Bu gibi nikahların batıl oluşundaki illet, şarta bağlı akid yapmaktır. Sanki onların her birisi diğerine: Benim kızımın seninle olan nikahı, senin kızının benimle olan nikahı akd olmadıkça akd olmaz, demiş gibi olur. irakl'nin naklettiğine göre Ahmed, bu akdin batıl oluş illetinin mehrin zikredilmeyişi olduğunu açıkça ifade etmiştir. İbn Teymiye ise el-Muharrar adlı eserde, illetin, her iki kızın diğerine helal olmasındaki ortak kılınma halleri olduğunu tercih etmiştir. İbn Dakiki'l-'İd şöyle demektedir: Ahmed'in açıkça ifade ettiği husus, hadiste sözü edilen açıklamanın zahirine uygun alandır. Çünkü hadiste: "Aralarında mehir bulunmamak şartıyla" diye buyurmaktadır. Bu ifade, nikahın fasid olmasının bu cihetle olduğu izlenimini vermektedir. Bununla birlikte bunun fesad oluş cihetinden ayrılmaması sebebiyle zikredilmiş olma ihtimali de vardır. Daha sonra şunları söylemektedir: Özetle söylenecek olursa, mehrin olmayışının, bu nikahın yasaklanışında bir etkisi vardır. İbn Abdilberr der ki: İlim adamları şiğar nikahının caiz olmadığını icma' ile belirtmiş bulunmaktadırlar. Fakat sahih oluşu hususunda görüş ayrılıkları vardır. Cumhur bu nikahın batıl olduğu kanaatindedir. Malik'ten gelen bir rivayete göre duhulden önce fesh olur, ama duhulden sonra feshedilmez. İbnu'l-Münzir bunu el-Evzai'den diye de nakletmiştir. Hanefiler ise bu nikahın sahih olduğu, ama mehr-i mislin de vacip olduğu görüşündedirler. Aynı zamanda bu ez-Zühri'nin, Mekhul'ün, es-Sevri'nin ve el-leys'in görüşü olup, Ahmed, İshak ve Ebu Sevr'den gelen bir rivayet de böyledir. Şuna dikkat etmek gerekir ki; şiğarın açıklamasında kızın sözkonusu edilmesi, bir örnektir. Daha önce geçen bir başka rivayette kızkardeş sözkonusu edilmişti. Nevevi der ki: Bu hususta kızların dışında kızkardeşlerin, erkek kardeşin kızlarının ve diğerlerinin öz kızlar gibi olduğunu ilim adamları ittifakla belirtmişlerdir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Hişam'dan, o, babasından dedi ki: "Hakim kızı Havle kendisini Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e hibe eden kadınlardandI. Aişe bunun üzerine şöyle demişti: Bir kadın kendisini bir erkeğe hibe etmekten utanmaz mı? Yüce Allah'ın: "Hanımlarından kimi dilersen geri bırakabilir, kimi dilersen yanına alabilirsin."(Ahzab, 51) buyruğu nazil olunca, Aişe: Ya Rasulullah, gördüğüm kadarıyla Rabbin hep senin arzu nu gerçekleştirmekte acele ediyor, dedi." Diğer tahric: Hadisi Buhari (4788), Müslim 1464 (49, 50), İbn Mace (2000), Mesai, (5287, 8878 ile 11350.)Ahmed, Müsned (25026), Tahavi, Şerh Müşkili'l-Asar (6063, 6064, 6065) İbn Hibban (6367) rivayet etti. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadın kendisini kimseye hibe edebilir mi?" Bu sebeple de erkeğin onu nikahlaması helal olur mu, demektedir. Bu, iki şekilde olur: Birincisi mehir sözkonusu edilmeksizin mücerred hibe etmek, ikincisi ise hibe lafzıyla akdi yapmaktır. Birinci şekilde cumhur nikahın batıl olacağı kanaatindedir. Hanefiler ve Evzai bunu caiz kabul ederler. Fakat mehr-i mis il icap eder, demişlerdir. el-Evzai de şöyle demektedir: Eğer hibe lafzı ile evlenir ve mehir vermemek şartını koşarsa nikah sahih olmaz. Cumhurun delili yüce Allah'ın: "Diğer mu'minler bir yana, yalnız sana has olmak üzere helal kıldık. "(Ahzab, 50) buyruğudur. Onlar bunu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in özellikleri arasında saymışlardır ve onun hibe lafzı ile ister muaccel (peşin), ister müeccel (veresiye) mehir sözkonusu olmaksızın evlenebileceğini söylemişlerdir. Bunun caiz olduğunu kabul edenler de buna şöyle cevap vermişlerdir: Ayetten kasıt, hibe edenin ona has olduğunu anlatmaktır. Mutlak olarak hibe kastedilmemiştir. İkinci şekil ile ilgili olarak Şafiller ve bir grubun kanaatine göre nikah, ancak nikah ya da tezvlc (evlendirme) lafzı ile sahih olur. Çünkü Kur'an ve hadiste varid olan iki açık lafız bunlardır. Çoğunluğun görüşüne göre ise nikah kinaye laflZlarla da sahihtir. Tahavı bu görüşte olanların lehine talakın da kinaye lafızlar ile sözkonusu olacağına, kıyası delil göstermiştir. Çünkü talak, kastın da bulunmasıyla birlikte hem sari h laflZlarıyla, hem de kinaye laflZlarıyla caizdir. "Gördüğüm kadarıyla Rabbin hep senin arzunu gerçekleştirmekte acele ediyor." Muhammed İbn Bişr yoluyla gelen rivayette: "Ben, Rabbinin hiç şüphesiz senin arzun doğrultusunda çabuk davrandığını görüyorum." Seni razı etmek hususunda, demektir. Kurtubı der ki: Bu ifadeler nazlanmanın ve kıskançlığın açığa vurdurduğu sözlerdir. Bu onun (İfk hadisinde) söylediği: "Ben ikinize hamdetmiyorum. Allah'tan başkasına hamdetmiyorum" sözleri kabilindendir. Yoksa arzu (heva) lafzının Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e izafe edilmesi, zahir anlamı üzere kabul edilemez. Çünkü o hevasından konuşmadığı gibi, hevasına göre de hareket etmez. Eğer seni hoşnut etmek, razı etmek için demiş olsaydı, daha yakışırdl. Fakat kıskançlık dolayısıyla bu gibi ifadeleri kullanması bağışlanır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ihramlı olduğu halde evlenmiştir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nebi s.a.v. ihramlı olduğu halde evlenmiştir." Hac bahsinin sonlarında el-Evzaı yoluyla Ata'dan, o İbn Abbas'tan, "Meymune ile ihramlı olduğu halde evlenmiştir" lafzı ile geçmişti. Sözü geçen Ata yoluyla gelen İbn Abbas'ın, Nesei'deki rivayetinde şöyle denilmektedir: "Nebi s.a.v. ihramlı olduğu halde Meymune ile evlendi. Meymune kendisini evlendirme yetkisini Abbas'a vermişti, o da onu Nebi ile nikahladL" el-Esrem dedi ki: Ahmed'e: Ebu Sevr, İbn Abbas yoluyla gelen hadis -sahih olmakla birlikte- ne ile reddolunabilir, dedim. el-Esrem dedi ki: Ahmed: YardımcımlZ Allah'tır, dedi. İbnu'I-Müseyyeb diyor ki: İbn Abbas yanılmıştır. Çünkü Meymune: Nebi ihramdan çıkmış iken benimle evlendi, diyor. Diğer taraftan İbn Abbas'ın bu hadisi, Osman'ın rivayet ettiği: "İhramlı iken ne nikahlar, ne de ona nikahlanır." -Müslim rivayet etmiştir- hadisi ile tearuz halindedir. Bu hadis ile İbn Abbas'ın hadisi bir arada şöylece açıklanır: İbn Abbas'ın hadisi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in özelliklerinden birisi olarak yorumlanır. İbn Abdilberr dedi ki: Bu hükme dair rivayetler ihtilaflıdır. Fakat Nebiin ihramlı olmadığı halde Meymune ile evlenmiş olduğuna dair rivayet çeşitli yollardan gelmiş bulunmaktadır. İbn Abbas'ın rivayet ettiği hadis de sened itibariyle sahihtir. Fakat bir kimsenin yanılma ihtimali, bir topluluğun yanılma ihtimalinden daha yüksektir. O halde her iki farklı haberin durumları en azından tearuz halinde olduklarıdır. Bu durumda bunların dışında bir yerde delil aranmalıdır. Osman'ın rivayet ettiği hadis ise ihramlı olanın nikahının yasak oluşu hususunda sahih bir hadistir ve itimat edilen, dayanak alınması gereken de budur
- Bāb: ...
- باب ...
Ali r.a.'dan, İbn Abbas'a dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber gazvesi esnasında mut'a nikahını da, yerli eşek etlerini de nehyetmişti
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Cemre'den, dedi ki: "Ben İbn Abbas'a kadınlarla mut'a nikahı yapmaya dair soru sorulduğunu, onun da buna ruhsat verdiğini dinledim. Onun bir azatlısı ona dedi ki: Ama bu ancak çok zor ve sıkıntılı hallerde ve kadınların oldukça az olduğu zamanlarda -ya da buna benzer hallerde- olabilir (değil mi?). İbn Abbas: Evet, diye cevap verdL
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir İbn Abdullah ile Seleme İbn el- Ekva' dediler ki: "Biz bir ordu ile birlikte idik. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in elçisi bize gelerek dedi ki: Mut'a yapmanız için size izin verildi. Haydi mut'a yapınız
- Bāb: ...
- باب ...
İyas İbn Seleme İbn el-Ekva'dan, o babasından, o Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den: "Herhangi bir erkek ve bir kadın birbirleriyle (birlikte kalmak üzere) anlaşırlarsa beraber kalacakları süre üç gündür. Eğer artırmak isterlerse artırırlar yahut ayrılmak isterlerse ayrılabilirler, diye buyurdu. Acaba bu, yalnız bize ait bir husus muydu yoksa bütün insanlar için böyle mi idi, bilemiyorum?" Ebu Abdullah (Buhari) dedi ki: Buna Ali, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem den, mensuh olduğunu söylediğini belirterek açıklama getirmiştir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in en son mut'a nikahını yasakladığı." Mut'a nikahı kadın ile belli bir süreye kadar evlenmek demektir. Süre bittiği takdirde birbirlerinden ayrılırlar. Buhari'nin başlıkta "en son, sonunda" lafzını kullanmış olmasından mut'a nikahının önceleri mubah olduğu, yasaklanışının da en son konulan hüküm olduğu anlaşılmaktadır. Selef mut'a nikahı hakkında ihtilaf etmişlerdir. İbnu'l-Münzir der ki: İlklerinden bu hususta ruhsat nakledilmiştir. Ancak bugün -bazı Rafıziler dışında- ona cevaz veren kimse olduğunu bilmiyorum. Allah'ın kitabına ve Rasulünün sünnetine muhalif olan bir görüşün de hiçbir anlamı yoktur. Iyad der ki: Daha sonra bu nikahın haram oluşu üzerinde -Rafıziler dışındabütün ilim adamları İcma' etmişlerdir. İbn Abbas'a gelince, onun bu nikahı mubah gördüğü rivayet edilmiştir. Yine ondan, bu görüşünden geri döndüğü de rivayet edilmiştir. İbn Battal der ki: Mekkeliler ile Yemen halkı İbn Abbas'tan mut'anın mubah olduğu görüşünü rivayet etmişlerdir. Onun bu görüşünden geri döndüğü, zayıf senetlerle de rivayet edilmiştir, ama ondan mut'a nikahını caiz gördüğü rivayeti daha sahihtir. Şianın mezhebi de budur. İbn Battal der ki: Ancak ilim adamları İcma' ile şunu belirtirler: Şu anda bu nikah ne zaman yapılırsa batıl olur. İster duho.lden önce olsun, ister duho.lden sonra. Ancak Züfer'in görüşü müstesnadır. Çünkü o bunu fasid şartlar gibi değerlendirmiştir. Ancak Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in: "Her kimin yanında mut'a nikahı ile bir kadın bulunuyor ise hemen onu serbest bıraksın" buyruğu bu görüşünü reddetmektedir. Hattabi der ki: Mut'a nikahının haram olduğu icma' ile kabul edilmiş gibidir. Ancak bazı Şiiler bundan müstesnadır. Ama onların benimsemiş oldukları "ihtilaflı hususlarda Ali'nin ve al-i beytinin görüşüne başvurulur" kaidesine göre de bu nikah sahih olamaz. Çünkü A1i'den sahih olarak gelen rivayete göre mut'a nikahı nesh olmuştur. Beyhaki de Cafer İbn Muhammed'den, ona mut'a nikahına dair soru sorulduğunu ve: "O zinanın ta kendisidir" diye cevap verdiğini nakletmiş bulunmaktadır. Iyad dedi ki: Bu nikahın batıl olmasının şartının, şartı açıkça ifade etmek olduğu hususu üzerinde ilim adamları icma' etmişlerdir. Eğer akit esnasında bir süre sonra ayrılmayı niyet etmişse nikahı sahih olur. Ancak Evzai bunun batıl olduğunu söylemiştir. İlim adamları mut'a nikahı yapan kimseye had mi vurulur, yoksa tazir mi yapılır hususunda iki farklı görüşe sahiptirler. Bu görüşlerin dayanakları da şudur: Acaba ihtilaftan sonra meydana gelen ittifak, önceki ihtilafı ortadan kaldırır mı? Kurtubı der ki: Bütün rivayetler mut'anın mubah olduğu sürenin uzun sürmediğini ve onun daha sonra haram olduğunu ittifakla belirtmektedir. Daha sonra selef de, halef de -bu hususta kendisine iltifat ve itibar edilmeyen bazı Rafıziler müstesna- haram olduğu üzerinde icma' etmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Sabit el-Bunanı'den, dedi ki: "Enes'in huzurunda idim. Yanında da bir kızı vardı. Enes dedi ki: Bir kadın Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gelerek kendisi ile evlenme teklifinde bulunup: Ey Allah'ın Rasulü, bana bir ihtiyacın var mı, dedi. Bunun üzerine Enes'in kızı: Hayası ne kadar da azmış. Bu ne kötü bir iş, deyince, Enes: O senden hayırlı idi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e zevce olmayı arzu ettiğinden kendisi ile evlenme teklifinde bulunmuştu, dedi. Tekrar:
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl İbn Sa'd'dan rivayete göre bir kadın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e kendisini arz etti. Bir adam ona: Ey Allah'ın Rasulü, onu benimle evlendir, dedi. Allah Rasulü: Neyin var, diye sordu. Adam: Yanımda bir şeyim yok, deyince, Allah Rasulü: Git, demirden bir yüzük dahi olsa bul getir, dedi. Adam gitti, sonra geri dönüp: Hayır, Allah'a yemin ederim hiçbir şey bulamadım. Demirden bir yüzük dahi olsa bulamadım. Fakat benim (belimden aşağısını örten) şu izarım var, ona yarısını vereyim, dedi. Sehl dedi ki: (Belden yukarısını örten) ridası da yoktu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Kadın senin izarını ne yapsın? Eğer sen onu giyinecek olursan, o izarından kadının üzerinde bir şey bulunmaz. Eğer kadın giyecek olursa, senin üzerinde ondan bir şey bulunmaz. Adam oturdu, nihayet uzun bir süre oturduktan sonra kalktı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun (gittiğini) görünce geri çağırdı -ya da geri gelmesi için çağırıldı- ona dedi ki: Kur'an'dan ezberinde ne var? Adam: Şu sureyi, şu sureyi ezbere biliyorum -deyip, bazı sureleri saydı.- Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Ezbere bildiğin Kur'an-ı Kerim karşılığında onu sana mülk verdik (nikahladık) ." Fethu'l-Bari Açıklaması: Musannıf (Buhari), Sehl bin Sa'd'in hadisini kendisini hibe eden kadının kıssasında uzun uzadıya zikretmiş bulunmaktadır. Buna dair açıklama da on altı başlık sonra gelecektir. Her iki hadisten de anlaşıldığına göre kadının erkeğe kendisini arz etmesi, kendisini tanıtması, onunla evlenmek istediğini belirtmesi caizdir ve bundan dolayı kadın hakkında herhangi bir düşüklük sözkonusu değildir. Kadının böyle bir teklifte bulunduğu şahıs da serbesttir. Fakat teklifini reddettiğini açıkça söylememesi de gerekir, susmak yeterlidir. el-Mühelleb dedi ki: Hadisten şu da anlaşılmaktadır: Erkek böyle bir kadını ancak kendisinde onunla evlenmeye dair bir istek bulduğu takdirde nikahlayabilir. Bundan dolayı (Nebi) kadını yukarıdan aşağıya süzmüştü. Fakat bu olayda onun zikrettiklerine delil olacak bir husus yoktur. Yine el-Mühelleb dedi ki: Hadisten alimin ve kendisinden bir ihtiyacı karşılaması istenen kimsenin, yardımcı olmak istememesi halinde susmasının caiz olduğu ve bunun, dilekte bulunan kimseyi geri çevirmek hususunda daha yumuşak sözlü olarak, reddetmekten daha edepli olduğu da anlaşılmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
(Salim İbn Abdullah, babası) Abdullah İbn Ömer r.a.'dan tahdis ederek dedi ki: "Ömer'in kızı Hafsa, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabından olup Medine'de vefat etmiş bulunan Sehm oğullarından Huneys İbn Huzafe'den dul kalınca (ne yaptığını anlatmak üzere) Ömer İbn el-Hattab dedi ki: Osman İbn Affan'a giderek ona Hafsa ile evlenmesini teklif ettim. O: Durumumu bir değerlendireceğim, dedi. Birkaç gün geçtikten sonra benimle karşılaştı ve: Bugünlerde evlenmeyi uygun görmedim, dedi. Ömer dedi ki: Ebu Bekir es-Sıddik ile karşılaştım. Arzu edersen seni Ömer'in kızı Hafsa ile evlendireyim, dedim. Ebu Bekir sustu, bana hiçbir cevap vermedi. Bundan dolayı Osman'dan daha çok ona içerIedim. Aradan birkaç gün geçtikten sonra Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hafsa'ya talip oldu. Ben de Hafsa'yı ona nikahladım. Ebu Bekir benimle karşılaşıp sordu: Bana Hafsa ile evlenmeyi teklif edip de sana hiçbir şekilde cevap vermeyişime içerlemiş olabilirsin, dedi. Ömer dedi ki: Evet, dedim. Ebu Bekir dedi ki: Bana yaptığın teklif dolayısıyla sana cevap vermeyişimin tek engeli, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onu sözkonusu etmiş olduğunu bilişim idi. Ben Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bir sırrını açıklamak istemedim. Eğer Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu almaktan vazgeçmiş olsaydı, ben onunla evlenmeyi kabul edecektim
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Habibe'den, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e dedi ki: "Bizler kendi aramızda senin Ebu Seleme'nin kızı Düne'yi nikahlayacağını konuşmuştuk. Rasulullah: Ben onu Üm mü Seleme'nin üzerine mi nikahlayacaktım? Eğer Ümmü Seleme'yi nikahlamamış olsaydım bile bcma helal olmazdı. Çünkü onun babası benim süt kardeşimdi, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Dul kalınca ... " Bu, kocası ölmüş veya kocasından bain talak ile boşanmış ve iddeti de bitmiş olan kadına denir; ama çoğunlukla kocası ölen hakkında kullanılır. "Ona daha çok içerlemiştim." Ebu Bekir'e kızgınlığım, Osman'a kızgınlığımdan fazlaydı. Bunun da iki sebebi vardı: Birincisi, aralarındaki oldukça güçlü ve sağlam sevgi, ikincisi ise Osman'ın önce kendisine cevap vermesi, sonra da ona mazeretini beyan etmesi idi. Oysa Ebu Bekir ona herhangi bir cevap vermemişti. "Sana bir karşılık vermemiştim." Yani sana cevap vermemiştim. Hadisten Çıkan Sonuçlar : 1- Kişi, kardeşine sitemde bulunması halinde, bunda haklı ise ona mazeretini açıklaması gerekir. Çünkü bu, beşer tabiatında olan bir şeydir. 2- Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in talip olacağını hissettirdiği yahut kendisi ile evlenmek istediği bir kadın ile evlenmeye ruhsat vardır. Çünkü Ebu Bekir es-Sıddık: Eğer Nebi ondan vazgeçmiş olsaydı, ben onu kabul edecektim, dedi. 3- İnsan, kızını ya da velayeti altında bulunan bir başkasını hayırlı ve salih bir kimse olduğuna inandığı kimseyle evlendirmek için teklifte bulunabilir. Çünkü böyle bir durumda kendisine teklifte bulunulan kimsenin de elde edeceği fayda sözkonusudur. Ayrıca bunda utanılacak bir taraf da yoktur. 4- Evli dahi bulunsa bir kimseye velayeti altındaki kızı ile evlenme teklifinde bulunabilir. Çünkü Ebu Bekir o sırada evli bulunuyordu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'tan rivayete göre, yüce Allah'ın: "Kadınlara üstü kapalı talip olmanızda..." buyruğu hakkında şöyle demiştir: Yani (erkek) ben evlenmek istiyorum, bana saliha bir kadın ile evlenmenin müyesser kılınmasını çok arzu ederim, demesi şeklinde olur
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan dedi ki: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana dedi ki: Rüyada bana gösteri/din. Melek senin suretini ipekten bir kumaş parçası üzerinde getiriyordu. Melek bana: Bu senin zevcendir, dedi. Ben de senin yüzün üzerindeki örtüyü açtım. Örtünün altında sen olduğunu gördüm. (Uyandıktan sonra): Eğer bu Allah tarafından ise mutlaka onu gerçekleştirir, dedim
- Bāb: ...
- باب ...
Âişe (r.anha) şöyle demiştir: Rasûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) bana şöyle dedi:"Ben seni uykumda gördüm. Melek senin suretini ipekten bir kumaş parçasında getirip: İşte bu (resmin sahibi) senin müstakbel zevcendir, dedi. Sonra ben senin yüzünden örtüyü açtığımda bir de baktım ki, o suret sensin. Cibril'in o sözü üzerine ben: Eğer şu ru'yâm Allah tarafından gösterilmiş ise, Allah bunu infaz edip yerine getirir, dedim" Ya'kûb ibn Abdirrahmân Ebû Hâzım'dan; o da Sehi ibn Sa'd(radıyallahü anh)'dan şöyle tahdîs etti: Bir kadın Rasûlüllah'a geldi de: Yâ Rasûlallah! Ben nefsimi Sana hibe etmek için geldim, dedi. Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), kadına baktı, ona doğru bakışını yukarı kaldırıp aşağıya indirdi. Sonra başını eğdi. Kadın, Rasûlüllah’ın kendisi hakkında hiçbir hüküm vermediğini görünce oturdu. Bunun üzerine sahâbîlerinden biri ayağa kalktı da: Ey Allah'ın Elçisi! Eğer Sen'in bu kadına ihtiyâcın yoksa, onu benimle evlendir! dedi; Rasûlüllah: "Yanında (mehr olarak) bir şeyin var mı?" diye sordu. da: Hayır vallahi yâ Resûlallah, birşeyim yoktur! dedi. Rasûlüllah: "Kendi aile halkının yanına git de bak araştır, birşey bulabilir misin?" buyurdu. gitti. Sonra dönüp geldi de: Hayır yâ Rasûlallah! Vallahi hiçbirşey bulamadım, dedi. Rasûlüllah: "Bak araştır, velev ki demirden bir yüzük olsun (bul getir)" buyurdu. üzerine o sahâbî tekrar gitti, sonra dönüp geldi de: Hayır vallahi yâ Rasûlallah, demirden bir halka da bulamadım. Velâkin şu izârım var, bunun yarısı kadının olsun, dedi. Bu sahâbînin ridâsı yoktu, demiştir. Rasûlüllah: "Sen izârınla ne yapabilirsin, neye yarar? Onu sen giyersen kadının üstünde ondan birşey bulunmaz, açık kalır; onu kadın giyerse senin üzerinde ondan birşey kalmaz, sen çıplak kalırsın" buyurdu. üzerine o sahâbî bulunduğu yere oturdu. Bu oturuşu uzayınca da sonunda(ümîdsiz bir hâlde) kalktı. Rasûlüllah onun arkasına dönüp gittiğini görünce emretti de o zât geri çağırıldı. Gelince de Rasûlüllah ona: "Kur'ân'dan ezberinde ne var?" diye sordu. O sahâbî de: Ezberimde şu sûre var, şu sûre var, şu sûre var! diye birtakım sûreler saydı. "Sen bu sûreleri ezberinden okuyabilir misin?" diye sordu. Sahâbî: Evet okurum, cevâbım verince, Rasûlüllah: "Git, Kur'ân'dan ezberindeki bu sûrelere mukaabil (yani bunları o kadına öğretmene karşılık) seni bu kadına mâlik kıldım" buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesi Aişe'den rivayete göre "Cahiliye döneminde nikah dört türlü idi. Bu nikah çeşitlerinden birisi bugün insanların nikahı gibidir. Bir adam, bir diğer adamın velayetindeki kadına ya da kızına talip olur, mehrini öder, sonra da onu nikahlardı. Bir diğer nikah çeşidi şöyle idi: Adam, ay halinden temizlendiği vakit karısına şöyle derdi: Filan adama haber gönder. Ondan seninle birlikte olmasını iste. Böyle deyip kocası ondan uzak durur ve onunla birlikte bulunduğu erkekten gebe kaldığı açıkça belli oluncaya kadar ebediyyen ona dokunmazdı. Ondan hamile kaldığı ortaya çıktıktan sonra kocası arzu ederse ona yaklaşırdı. Kocası bunu ancak çocuğunun asil olmasını arzu ettiği için yapardı. İşte bu nikaha istibda' (cinsi münasebet isteme) nikahı adı verilirdi. Bir başka nikah çeşidi şöyle idi: On kişiden daha aşağı bir topluluk biraraya gelir ve bir kadının bulunduğu yere girerler. Hepsi de o kadınla cinsi münasebet kurardı. Kadın gebe kalıp doğumunu yapıp doğumundan birkaç gün geçtikten sonra onlara haber gönderirdi. O adamlardan hiçbir kimse gelmemezlik edemezdi. Sonunda biraraya gelip toplanırlardı. Onlara: Ne yaptığınızı biliyorsunuz. İşte ben doğurdum. Ey filan, bu senin oğlundur, diyerek arZu ettiği kimsenin adını verirdi. Böylelikle onun oğlu o adamın nesebine katılır ve adam bundan kaçınmak imkanına sahip olamazdı. Dördüncü nikah çeşidi de şöyle idi: Çok sayıda kimse bir araya gelir ve bir kadının yanına girerlerdi. O da yanına gelen hiçbir kimseden geri durmazdı. Bunlar fahişelerdi. Bunlar kendi kapılarının üzerlerine bir alamet olsun diye bayraklar dikerlerdi. Bu kadınlardan biri hamile kalıp doğum yaptıktan sonra yanına giren bu erkekler toplanıp yanına getirilirler ve bunlar için kaif denilen bilir kişiler davet edilir, sonra da bu kişiler, o kadının çocuğunu uygun gördükleri kimseye nispet ederlerdi. Böylelikle çocuk onun nesebine katılır, oğlu diye çağrılır ve o kişi de bundan imtina edemezdi. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem hak ile gönderilince, bugün insanların uyguladıkları nikah şekli dışında, cahiliye döneminin bütün nikahlarını yıktı
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan "Kendileri için yazılmış olanı onlara vermediğiniz, bununla birlikte kendilerini nikahlamayı istediğiniz öksüz kızlar ile küçük çocuklar ve yetimler hakkında adaleti elden bırakmamanız hususunda, Kitapta sizlere okunup duran ayetler de vardır. "(Nisa, 127) buyruğu hakkında şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bu buyruk, bir adamın yanında (velayetinde, himayesinde) bulunan yetim kız çocuğu hakkındadır. Hatta bu kız çocuğu malında onun ortağı da bulunabilirdi. O buna daha evla olduğu halde o kızı nikahlamak istemezdi. Malı dolayısıyla da onun evlenmesine engelolur ve o kızın malında herhangi bir kimsenin kendisi ile ortak olmasını istemediği için o kızı başkasıyla da nikahlamaya yanaşmazdl
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'den rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabından ve Bedir'e katılanlardan olan Sehmoğullarından İbn Huzafe, Medine'de vefat edip de Ömer'in kızı Hafsa da dul kalınca Ömer (başvurduğu yolu anlatarak) dedi ki: Osman İbn Affan ile karşılaştım Ona (Hafsa ile evlenmesini) teklif ettim. İstersen sana Hafsalyı nikahlayayım, dedim. O: İşimi bir gözden geçireceğim, dedi. Birkaç gün böyle geçirdim. Sonra benimle karşılaşınca, bugün için evlenmemeyi uygun gördüm, dedi. Ömer dedi ki: Ebu Bekir ile karşılaştım. İstersen sana Hafsa'yı nikahlayayım, dedim
- Bāb: ...
- باب ...
Hasan(-ı Basrl)ldan, dedi ki: "Nikahlanmalarına engel olmayınız."(Bakara, 232) buyruğu hakkında bana Ma'kil İbn Yesar'ın tahdis ettiğine göre, bu buyruk, kendisi hakkında nazil olmuştur. Dedi ki: Bir kız kardeşimi bir adam ile evlendirmiştim. Onu boşadı. Nihayet iddeti bitince tekrar gelip ona talip oldu. Ben de ona: Seni evlendirdim, sana kızkardeşimi verdim. Sana ikramda bulundum, sen de onu boşadın. Şimdi de gelip ona talip oluyorsun. Hayır, Allah'a yemin ederim ki ebediyyen sana geri dönmeyecektir, dedim. Adam kötü tarafı olmayan birisi idi. Kadın da ona dönmek istiyordu. Bunun üzerine yüce Allah: "Nikahlanmalarına engel almayınız" buyruğunu indirdi. Bu sefer ben: Şimdi emredileni yapacağım, ey Allah'ın Rasulü dedim." (Ravi) dedi ki: Kızkardeşini onunla evlendirdi. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Yüce Allah'ın: "Kadınları boşayıp da iddetlerini bitirdiler mi. .. nikahlanmalarına engel almayınız. "(Bakara, 232) buyruğu", onların evlenmelerini engellemeyiniz, demektir. "Ay halinden temizlendi mi?" Sanki buradaki sebep, onun bu adamdan daha çabuk gebe kalmasını sağlamaktır. "Onunla birlikte olmayı iste." İstibda' ve mubadaa, dma' demektir. Yani sen ondan hamile kalmak üzere seninle dma' etmesini iste. Cima' etmek anlamı ile "mubadaa", ferc demek olan "el-bud'''dan türetilmiştir. "Bunu ancak soylu çocuk sahibi olmak arzusuyla yapardı." Yani böyle bir erkeğin soyundan bunu elde etmek istiyordu. Çünkü onlar kahramanlık yahut cömertlik ya da başka hususlarda büyükleri ve ileri gelenleri sayılan kimselerden bu işi yapmalarını istiyorlardı. "Hepsi de o kadınla dma' ederdL" Göründüğü kadarıyla bu, kadının rızasıy-. la ve kadının onlarla, onların da kadın ile anlaşması sonucunda oluyordu. "Kötü bir tarafı bulunmayan birisi idi." es-Sa'lebi'nin rivayetinde "sadakatli, doğru bir adam idi" şeklindedir. İbnu't-Tin der ki: İyi birisiydi, demektir. Mübarek İbn Fedale'nin el-Hasen'den diye naklettiği Ebu Müslim el-Kecd'deki rivayetinde şöyle denilmektedir: "el-Hasen dedi ki: Yüce Allah adamın hanımına, hanımının da kocasına ihtiyacı olduğunu bildiğinden, bu ayet-i kerimeyi indirdi." Bunun üzerine yüce Allah şu: "Nikahlanmalarına engel almayınız" buyruğunu indirdi. Bu ifadeler, ayet-i kerimenin bu olay sebebiyle nazil olduğu hususunda gayet açıktır. Durumun böyle olması, ifadelerdeki hitabın zahirinin bütün kocalara yönelik olmasına mani değildir. Çünkü ayet-i kerimede: "Kadınları boşadığınızda ... " diye buyurulmuştur. Fakat ayetin geri kalan bölümlerinde: "Artık kocalarıyla nikahlanmalarına engelolmayınız" diye buyurulmaktadır. Bu da bu engellemenin veliler ile ilgili olduğu hususunda açık bir ifadedir. Tefsir bölümünde veliler ile ilgili olan el-'adl (evlenmeyi engelleme}nin açıklaması, yüce Allah'ın: "Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helal değildir. Onları da engellemeyin ... "(Nisa, 19) buyruğu açıklanırken geçmiş bulunmaktadır. Böylelikle buyruk, her bir yerde kendisine uygun şekilde delil gösterilir. "Bunun üzerine ben de: Şimdi bunu yapacağım ey Allah'ın Rasulü dedim. (Ravi) dedi ki: Kızkardeşini onunla evlendirdi." Yani yeni bir akid ile kızkardeşini ona geri verdi. Ebu Müslim el-Kecci'nin, Mübarek İbn Fedale yoluyla elHasen'den naklettiğine göre "Ma'kil İbn Yesar bunu işitince: Rabbimin buyruğunu duydum ve hemen itaat edip uydum, dedi. Kızkardeşinin kocasını çağırdı ve onu onunla evlendirdi." es-Sa'lebi'nin rivayetinde: "Şüphesiz ben Allah'a iman ediyorum" diyerek hemen kızkardeşini ona nikahladı ve yemini dolayısıyla kefarette bulundu." İbn Battal dedi ki: Veli hususunda ilim adamları ihtilaf etmişlerdir. Aralarında Malik, es-Sevri, el-leys,• Şafii' ve başkalarının da bulunduğu cumhur şöyle demektedir: Nikahta veliler asabe denilen akrabalardır. Dayının, annenin babasının, anne bir kardeşlerin ve benzerlerinin velayetleri yoktur. Hanefilerden nakledilen rivayete göre ise bunlar veliler arasında sayılırlar. Baba ölüp de çocuklarına bir adamı vas i tayin ederse acaba bu vasi nikah akdi hususunda akraba olan veli gibi mi olur, ondan önce mi gelir, yoksa onun velayeti olmaz mı? Bu hususta görüş ayrılıkları vardır. Rabia, Ebu Hanife ve Malik, vasi önceliklidir, derler. Bunların lehine şu delil gösterilmiştir: Eğer baba hayatta iken muayyen bir adama böyle bir hak verecek olursa, velilerden herhangi bir kimsenin ona itiraz etme yetkisi yoktur. Dolayısıyla ölümünden sonra da aynı şey sözkonusudur. Ancak buna şöyle itiraz edilmiştir: Velilik ölüm sebebiyle intikal etmiş bulunuyor. Dolayısı ile hayattaki hal ile kıyas edilmez. ' ilim adamları nikah hususunda velinin şart olup olmadığı hakkında da ihtilaf etmişlerdir. Cumhur bu kanaatte olup, şöyle demişlerdir: Kadın hiçbir zaman kendi kendisini evlendiremez. Onlar sözü geçen hadisleri delil göstermişlerdir. Bu delillerin en kuvvetlilerinden birisi ise sözü geçen ayetin nüzulü ile ilgili olarak zikredilen bu sebepte anlatılanlardır. Şüphesiz bu, velinin muteber oluşuna dair en açık bir delildir. Aksi takdirde kardeşinin onun nikahını engellemesinin bir anlamı olmazdı. Diğer taraftan kadının kendisini evlendirme yetkisi bulunsaydı, kardeşine ihtiyacı bulunmazdı. Yetkisi elinde bulunan bir kimse hakkında da, başkası onu o yetkisinde kullanmaktan alıkoydu, denilemez. İbnu'l-Munzir'in nakletliğine göre ashab-ı kiramdan herhangi bir kimsenin bundan farklı bir kanaati olduğu bilinmemektedir. Malik'ten gelen bir rivayete göre eğer kadın soylu birisi değilse kendi kendisini evlendirebilir. Ebu Hanife ise velinin hiçbir şekilde şart olmadığı görüşüne sahiptir. Kadın denk birisi ile evlendiği takdirde velisinin izni olmasa dahi kendisini evlendirmesi caizdir. O, buna alışverişe kıyası delil göstermiştir. Kadın tek başına alışveriş yapabilir. Velinin şart olduğuna dair varid olan hadisleri de küçük kız ile ilgili yorumlamış ve bu hadislerin genel ifadelerini de böyle bir kıyas ile özelleştirmiş (tahsis etmiş)tir. Böyle bir şey usul açısından uygun görülmüştür. Bu da umumun kıyas ile tahsis edilmesinin caiz oluşudur. Ancak kaydedilen Ma'kil ile ilgili hadis böyle bir kıyası ortadan kaldırmaktadır. Çünkü Ma'kil'in hadisinden anlaşıldığına göre veli engelolacak olursa, sultan (hakim ve benzeri yetkililer) ona engellemesinden vazgeçmesini emretlikten sonra ancak evlendirme cihetine gider. Eğer o da kabul ederse mesele yok, şayet ısrar ederse hakim ona rağmen evlendir(ebil)ir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre o, yüce Allah'ın: "Kadınlar hakkında senden fetva isterler. Deki: Onlara dair fetvayı size Allah veriyor ... "(Nisa, 127) buyruğu hakkında dedi ki: "Burada kasıt, bir adam'ın himayesindeki yetim kız çocuğudur ki, mahnda velisi ile ortak olduğu halde, velisi de onunla evlenmek istemez. Bununla birlikte başkası ile evlendirmesi ve böylelikle malında kendisine ortak' olması da hoşuna gitmez. Bu sebeple de onu evlendirmezdi. Yüce Allah onlara böyle yapmalarını nehyetti
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl İbn Sa'd r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanında oturuyorduk. Yanına bir kadın gelerek ona kendisini arz etti (evlenmeyi teklif etti). Allah Rasulü yukarıdan aşağıya ona baktl. Fakat onu istemedi. Ashabından bir adam: Ey Allah'ın Rasulü, beni onunla evlendir, dedi. Allah Rasulü: Yanında (mehir olarak vereceğin) bir şey var mı, diye buyurdu. Adam: Hiçbir şeyim yok, dedi. Allah Rasulü: Demirden bir yüzük de mi yok, diye sordu. Adam: Bir yüzük dahi yok. Fakat şu üstümdeki burdemi böler, ona yarısını veririm, yarısını da kendim alınm, dedi. Allah Rasulü: Hayır, Kur'an'dan ezber bildiğin yerler var mı, diye sordu. Adam: Evet deyince, Allah Rasulü: Git, ezbere bildiğin Kur'anCı ona öğretmen) karşılığında seni onunla evlendirdim, buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: Nikahta "velinin kendisi evlenme talebinde bulunan kişi olursa" kendisini evlendirebilir mi yoksa bir başka veliye gerek var mı? İbnu'l-Müneyyir dedi ki: Tercümede (bab başlığında) hem caiz olduğuna, hem de olmadığına delil teşkil eden hususlar zikrediimiş bulunmaktadır. Böylelikle bu hususta işi müçtehidin görüşüne havale etmek istemiştir. Evet, İbnu'l-Müneyyir böyle demiştir. O bu sonucu Buhari'nin konu ile ilgili kesin bir hüküm vermeyişinden çıkarmış gibidir. Ancak onun bu yaptıklarından caiz olduğu kanaatini taşıdığı görülmektedir. Çünkü velinin bir başkasına kendisini (velayeti altında bulunan ile) evlendirmesine dair emir ihtiva eden rivayetler de kendi kendisini onunla evlendirmesini yasaklayan açık ifadeler de bulunmamaktadır. Üstelik tercümede (bab başlığında) bunun caiz olduğuna delilolan, Ata yoluyla gelen rivayet i kaydetmiş bulunmaktadır. Her ne kadar ona göre veli akdin iki tarafından birisini üstlenemiyor olsa dahi bu böyledir. Bu hususta selef farklı görüşlere sahiptir. el-Evzaı, Rabia, es-Sevrl, Malik, Ebu Hanife, ashabın çoğunluğu ve Leys, veli kendi kendisini evlendirebilir, demişlerdir. Ebu Sevr de bu hususta onlara muvafakat etmiştir. Malik'ten gelen bir rivayete göre: Eğer dulolan kadın, velisine: Beni uygun gördüğün kimse ile evlendir diyecek olursa, o da kadını kendisi ile yahut seçtiği kimse ile evlendirecek olursa, kadının bunu kabul etmesi gerekir. Kocanın muayyen olarak kim olduğunu bilmese dahi. .. Şafii der ki: Onları birbirleriyle sultan (hakim ya da yetkili kişi) yahut onun gibi bir başka veli ya da velayette ondan daha yetkili kimse evlendirir. Züfer ile Davud da ona uygun kanaat belirtmişlerdir. Delilleri de velayetin akitte şart oluşudur. Buna göre, nikahlayan ile nikahlanan aynı kişi olamaz. Tıpkı bir kimsenin kendi kendisinden bir şey satın alamayışı gibi
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre; Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisi ile altı yaşında iken evlenmiştir. Onun yanına (gerdeğe) dokuz yaşında iken girmiş ve onunla beraber dokuz yıl kalmıştır. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Yüce Allah'ın: "Asla ay hali olmayanlar" buyruğu ile buluğdan önce iddetlerini üç ay olarak tespit ettiği için adamın küçük kız çocuklarını (başkasıyla) nikahlamas1." Yani bu buyruk, kız çocuğunu buluğdan önce nikahlamanın caiz oluşuna delildir. Bu da güzel bir istinbattır. Fakat ayet-i kerimede bunun ne baba tarafından yapılacağı, ne de evlenmemiş küçük çocuğun nikahlanacağı ile alakah bir tahsis (özelleştirme) bulunmamaktadır. el-Mühelleb dedi ki: Babanın evlenmemiş (bakire) küçük kız çocuğunu -cinsel ilişkiye tahammül edemeyecek olsa dahi- evlendirmesinin caiz olduğunu İcma' ile kabul etmişlerdir. Ancak Tahavı, İbn Şubrume'den cinsel ilişkiye tahammül edemeyecek kimseler hakkında bunu kabul etmediğini nakletmiş bulunmaktadır. İbn Hazm da, İbn Şubrume'den babanın buluğ yaşına gelmeden ve izin vermeden bakire küçük kız çocuğunu mutlak olarak evlendiremeyeceğini söylediğini nakletmiş ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Aişe ile altı yaşında iken evlenmesinin onun özelliklerinden olduğunu iddia etmiştir. Tam bunun zıttında da el-Hasen ve en-Nehaı babanın kız çocuğunu büyük ya da küçük, bakire ya da dulolsa bile evliliğe mecbur etmesinin caiz olduğunu söylemişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre; Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onunla kendisi altı yaşında iken evlenmiş, dokuz yaşında iken gerdeğe girmiştir. Hişam dedi ki: Bana onunla beraber dokuz yıl kaldığı haberi ulaşmış bulunmaktadır. Fethu'l-Bari Açıklaması: İbn Battal dedi ki: Bu başlıktaki hadis, kızını imam ile evlendirmek hususunda babanın daha öncelikli olduğuna ve sultanın velisi bulunmayan kadının velisi olduğuna, velinin nikahınşartlarından birisi olduğuna delil teşkil etmektedir. Derim ki: Her iki hadiste bunlardan herhangi birisinin şart olduğuna dair bir delalet bulunmamaktadır. Hadislerde anlatılan, bunların meydana geldiğinden ibarettir. Ancak bunun böyle olması, bunun dışındaki hallerin yasaklanmış olmagerektirmez. Bu hükümler başka delillerden çıkartılır. Yine İbn Battal şunları söylemektedir: Hadisten şu da anlaşılmaktadır: Bakire kızınJzni olmadan nikahlanmasının yasaklanması, izin vermesi düşünülebilecek yaşa gelmiş baliğa kıza ait bir özelliktir. Küçük kızın izninin alınması ise sözkonusu değildir. İleride buna dair açıklamalar ayrı bir babda (başlıkta) gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl İbn Sa'd'dan, dedi ki: "Bir kadın Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek dedi ki: Ben kendimi (sana) hibe ettim. Uzunca bir süre kaldı. Bir adam: Eğer senin ona bir ihtiyacın yoksa, beni onunla evlendir, dedi. Nebi (aleyhissalatu vesselam): Yanında ona mehir olarak vereceğin bir şeyin var mı, diye sordu. Adam: Şu (belimden aşağısını örten) izanmdan başka bir şeyim yok, dedi. Allah Rasulü şöyle buyurdu: Eğer sen izannı ona verecek olursan, sen izarsız oturup kalırsın. (Başka) bir şey bul, dedi. Adam: Hiçbir şey bulamıyorum deyince, Allah Rasulü: Hiç olmazsa demirden bir yüzük bulmaya çalış, dedi. Adam: (Onu da) bulamadım. Allah Rasulü: Kur'an'dan ezbere bildiğin bir şey var mı, diye sordu. Adam: Evet, şu sı1reyi, şu sı1reyi deyip, isimlerini verdiği birkaç sı1re saydı. Bunun üzerine Allah Rasulü: Kur'an'dan ezbere bildiklerine (ona öğretmen) karşılık olmak üzere seni onunla evlendirdik; buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Kur'an-ı Kerim'den ezbere bildiklerin karşılığında seni onunla evlendirdik, buyruğu dolayısıyla sultan da bir velidir." Sultanın bir veli olduğu, Aişe'nin rivayet ettiği şu merfu hadiste açıkça ifade edilmiştir: "Herhangi bir kadın, velisinin izni olmaksızın nikahlanacak olursa onun nikahı batıldır." Bu hadiste şu ifadeler de yer almaktadır: "Sultan da velisi olmayan kadının velisidir." Bu hadisi Ebu Davud, hasen olduğunu belirterek Tirmizi, sahih olduğunu belirterek, Ebu Avane, İbn Huzeyme, İbn Hibban ve Hakim rivayet etmişlerdir. Fakat bu hadis Buhari'nin şartına uygun düşmediğinden ötürü, o bu hükmü, kendisini hibe eden kadınla ilgili olaydan istinbat etmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Dul kadın'ın emri alınmadan başkasıyla nikahı kıyılmadığı gibi, bakirenin de izni alınmadan başkası ile nikahı kıyılmaz. Ashab: Ey Allah'ın Rasulü, izin vermesi nasıl olur, diye sordular. O: Susması ile olur, diye buyurdu. " Tekrar: 6968 ve 6970 AÇIKLAMA BİR SONRAKİ (1807 NOLU) SAYFADA
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan, şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ey Allah'ın Rasulü, bakire kız utanır. Allah Rasulü: Onun rızası susmasıdır, diye buyurdu." Tekrar: 6946 ve 6971 Fethu'l-Bari Açıklaması: "Baba olsun, başkası olsun, rızaları olmadan bakireyi de dulu da başkasına nikahlayamaz." Başlıkta dört şekil sözkonusudur. Babanın bakireyi evlendirmesi, babanın dul kadını evlendirmesi, babadan başkasının bakireyi evlendirmesi ve babadan başkasının dul kadını evlendirmesi. Eğer hem bakirelik, hem de yaşça küçük oluş göz önünde bulundurulacak olursa, şekillerin sayısı daha da artar. Buluğa ermiş dul kadını babası da, başkası da ancak onun rızası ile evlendirebilir. Bu hususta -az önce geçtiği üzere oldukça istisna teşkil edenler dışındaittifak vardır. Bakire ve küçük yaştaki kızı da babasının evlendirebileceği hususunda -yine az önce geçtiği üzere istisna teşkil edenler dışında- ittifak vardır. Buluğa ermemiş dul hakkında görüş ayrılığı vardır. Malik ve Ebu Hanife, babası bakire kızı evlendirebildiği gibi, onu da evrendirebilir demişlerdir. Şafii, Ebu Yusuf ve Muhammed ise başka bir sebep ile değil de cinsel ilişki ile bekareti zail olmuşsa onu evlendiremez, demişlerdir. Onlara göre illet şudur: Bekaretin izale edilmesi, bakirede bulunan hayanın da ortadan kalkmasına sebeptir. Buluğa ermiş bakire kızı da babası evlendirebilir. Diğer velilerin durumu da böyledir. Onunla istişare hususunda ise görüş ayrılığı vardır. Hadis, kabul etmediği takdirde babanın onu zorlama yetkisine sahip olmadığına delil teşkil etmektedir. Tirmizi bu görüşü, ilim ehlinin birçoğunun görüşü olarak nakletmiştir. Şafii, dedeyi de baba durumunda görmüştür. Ebu Hanife ve Evzai yaşı küçük dul hakkında şöyle demektedir: Böyle bir kadını bütün veliler evlendirebilir. Ahmed de şöyle demektedir: Bu durumdaki kadın, dokuz yaşına geldiği takdirde baba dışında diğer veliler de onu başkasıyla nikahlayabilir. Göründüğü kadarıyla o zann-ı galib seviyesindeki kanaati kat'i1ik konumunda değerlendirmiştir. Malik'ten gelen rivayete göre babanın tayin ettiği vasi de bu hususta baba gibidir. Ancak diğer veliler böyle değildir. Çünkü baba, vasiyi kendi yerine geçirmiştir. "Onun emrini almadan ... " Aslında "isti'mar", emir vermesini istemek demektir. Yani ondan emir istemeden (emir vermeden) onun hakkında akit yapamaz. "Onun emrini almadan" sözünden, bu hususta ancak emir verdikten sonra akdi yapabileceği anlaşılmaktadır. Ama bunda, nikahlanması için velinin şart olmadığına delalet yoktur. Aksine şart koştuğunu hissettiren ifadeler bulunmaktadır. "İzni alınmadan bakire nikahlanmaz." Bu rivayette dul ile bakire arasında böylece bir fark gözetilmiştir. Dul hakkında isti'mar (emrinin alınması, istenmesİ), bakire hakkında da isti'zan (izninin istenmesi) tabirleri kullanılmıştır. Buradan, aralarında şu cihetle fark olduğu anlaşılmaktadır: Emrin alınması, danışmanın vurgulu olduğuna delildir ve bu hususta emir, emri istenecek olanın yetkisine verilmiştir. Bundan dolayı velinin akdi yapabilmesi için dulun açık bir iznini almasına ihtiyacı vardır. Eğer böyle bir şeyi kabul etmediğini açıkça söyleyecek olursa, ittifak ile nikahı kıyılamaz. Bakire ise böyle değildir. Çünkü onun izin vermesi, sözlü söylemesi ile susması arasında değişebilir. Oysa emir vermek böyle değildir, emir vermek açık sözle ifade edilir. Bakire için susmanın izin olarak kabul edilmesi, bazı hallerde açıkça ifade etmekten utanması dolayısıyladır. "Allah Rasulü: Onun rızası susmasıdır, diye buyurdu." İbnu'I-Münzir der ki: Bakireye susmasının da bir izin olacağının haber verilmesi müstehabtır; ama akitten sonra eğer: Ben susmamın izin olacağını bilmiyordum, diyecek olursa cumhura göre bu sebeple akit geçersiz sayılmaz. Ancak bazı Malik! alimleri bunu geçersiz kabul etmişlerdir. Bakire kız konuşmayıp, aksine ondan bu işi kabul etmediğine ya da mesela gülümsemek yahut ağlamak gibi razı oluşuna dair bir karine görünecek olursa hükmün ne olacağı hususunda fukaha ihtilaf etmişlerdir. Malikilere göre eğer kaçar, ağlar, ayağa kalkar yahut hoşlanmadığına delalet edecek bir halortaya koyarsa evlendirilemez. Şafiilere göre ise ağlaması ile birlikte bağırıp çağırmak ve benzeri bir hali de birlikte yapmadığı sürece bu davranışlarının herhangi birisinin nikahlamaya engel teşkil etmekte hiçbir etkisi yoktur. Bazıları gözyaşları arasında fark gözetmişlerdir. Eğer bu gözyaşı sıcak olursa kabul etmediğine, soğuk olursa razı olduğuna delil görmüşlerdir. (İbnu'l-Münzir) dedi ki: Bu hadiste kendisinden izin alınması emrolunan bakirenin buluğa ermiş bakire olduğuna işaret bulunmaktadır. Çünkü iznin ne olduğunu anlamayandan izin istemenin de; susması da, reddetmesi de eşit olandan izin istemenin de anlamı yoktur. Cumhurun benimsediği sahih kanaat ise, hadisin bütün veliler tarafından bütün bakire kızlar hakkında uygulanacağıdır. Ancak babanın buluğa ermiş olan bakire kızı iznini almadan evlendirmesi hususunda fukaha ihtilaf etmişlerdir. Evzaı, es-Sevrı, Hanefiler ve onlara muvafakat eden Ebu Sevr: Bakireden babasının izin alması şarttır, demişlerdir. Eğer onun iznini almaksızın nikah akdini yapacak olursa sahih değildir. Başkaları da şöyle demektedir: Babanın buluğa ermiş dahi olsa iznini almadan kızını evlendirmesi caizdir. Bu da İbn Ebi Leyla'nın, Malik'in, Leys'in, Şafil'nin, Ahmed ve İshak'ın görüşüdür. Delilleri arasında başlıktaki hadisin mefhumu da vardır. Çünkü hadis, dul kadının kendisini evlendirmek bakımından velisine göre daha bir hak sahibi olduğunu ifade etmiştir. Bu da bakirenin velisinin bu hususta ondan daha bir hak sahibi olduğuna delildir
- Bāb: ...
- باب ...
Ensardan Hidam'ın kızı Hansa'dan rivayete göre, babası onu dul iken evlendirdi. Ancak o bunu kabul etmeyerek Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gitti. O da onun nikahını geri çevirdi (feshetti). Bu Hadis 5139,6945,6969 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdurrahman İbp Yezid ile Mücemmi' İbn Yezid'den rivayete göre, Hidam adındaki bir adam bir kızını nikahladı. .. diye hadisi buna yakın zikrettiler. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Adam kızını istemediği halde evlendirecek olursa nikahı reddolunur." Buhari, başlığı bu şekilde mutlak bir ifade ile kullanmıştır. Bu haliyle hüküm bakireyi de, dulu da kapsamına alır. Fakat başlıktaki hadis duloluşu açıkça ifade etmiş bulunmaktadır. Sanki o böylelikle -ileride açıklayacağımız üzere- bu hadisin rivayet yollarından birisinde varid olan manaya işaret etmiş gibidir. Evlendirilen kadının dulolması halinde rızası bulunmaksızın evlendirilmiş ise, nikahının reddolunacağı hususunda icma' vardır. Ancak bu hususta el-Hasen'den nakledilen, babanın -az önce geçtiği üzere hoşlanmasa dahi- dul kızını mecbur etmesini caiz gördüğüne dair nakledilen rivayet müstesnadır. Nehai'den gelen rivayete göre ise, eğer dul kızı baktığı ailesi arasında ise caizdir, değilse reddolunur demiştir. Fukaha rızası olmadığı halde akdin gerçekleşmesi halinde ihtilaf etmişlerdir. Hanefiler: Eğer kadın geçerli kabul ederse caiz olur, demişlerdir. Malikilerden gelen rivayete göre ise, eğer aradan fazla zaman geçmeden geçerli kabul ederse caizdir, değilse değildir, demişlerdir. Diğerleri ise kayıtsız ve şartsız olarak böyle bir nikahı reddetmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Urve bin Zubeyr r.a.'den rivayete göre; "O, Aişe r.anha'ya soru sorarak ona dedi ki: Anacığım, "Eğer yetim kızlara adaletIi davranamayacağınızdan korkarsanız ... yahut sahibi olduğunuz cariye(ler) ile yetinmelisiniz."(Nisa, 3) buyruğu (ne demektir, diye sordum). Aişe dedi ki: Kızkardeşimin oğlu! Bu ayet, velisinin himayesinde bulunup, velisinin de güzelliğine, malına raşbet ettiği, fakat mehrini de eksik vermek istediği yetim kız çocukları hakkındadır. Bunlarla mehirlerini eksiksiz vermek suretiyle onlara karşı adalet yapmaları hali dışında, velayetleri altındaki kızları nikahlamaları yasaklandı ve adaletli davranmayacakları takdirde onların dışındaki kadınları nikahlamaları emrolundu. Aişe dedi ki: Bundan sonra insanlar Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den fetva isteyince, yüce Allah da: "Kadınlar hakkında senden fetva isterler. .. Kendilerini nikahlamayı istediğiniz öksüz kızlar ... "(Nisa, 127) buyruğunu indirdi. Yüce Allah bu ayeti indirerek onlara şunları söyledi: Eğer yetim kız, varlıklı ve güzelolup, onu nikahlamayı arzu eder, nesebini beğenir ve mehrini (emsalinden) daha düşük vermek isterlerdi. Şayet malı ve güzelliği az olduğu için onu beğenmeyecek olurlarsa o yetim kızı bırakır, ondan başka bir kadın alırlardı. Aişe dedi ki: Onunla evlenmek istemedikleri zaman onu bıraktıkları gibi, onunla evlenmek istedikleri takdirde ona karşı adaletli davranarak, hak ettiği mehrini eksiksiz vermedikçe onu nikahlayamazlar." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Yüce Allah'ın: "Eğer yetim kızlara adaletli davranamayacağınızdankorkarsanız ... nikahlayın."(Nisa., 3) buyruğu dolayısı ile yetim kızın evlendirilmesi." Buhari bu başlık altında Aişe'nin sözü geçen ayetin tefsirine dair hadisini zikretmektedir. Bu hadise dair açıklamalar daha önce Tefsir bölümünde(4574.hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Hadiste babanın dışındaki velinin ister bakire, ister dulolsun, velayeti altındaki kızı evlendireceğine delalet bulunmaktadır. Çünkü yetim kız, buluğdan küçük ve babasız olan kız demektir. Böyle bir kızın evlendirilmesi izni, mehrinin düşük verilmemesi şartına bağlıdır. Bu durumda böyle bir şartı kabul etmeyenlerin de güçlü bir delil ortaya koymala'rı gerekir. Bazı Şafii'ler: "Yetim kızın emri alınmadıkça nikahı kıyılmaz" hadisini delil göstererek şöyle demişlerdir. Eğer: Küçük kızın emri istenmez denilecek olursa biz de şöyle deriz: Bunda onu evlendirmenin buluğa erip, emir verme ehliyetine sahip hale gelinceye kadar erteleneceğine işaret vardır. Şayet: Buluğa erdikten sonra da yetim kalmaz, denilecek olursa şöyle deriz: İfadenin takdiri şöyledir: Yetim kız buluğa erip onun emri alınmadıkça nikahlanmaz. Böylelikle deliller bir arada telif edilmiş olur
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl r.a.'dan rivayete göre "Bir kadın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek: Ona kendisini (kendisiyle evlenmeyi) arz etti. Allah Rasulü: Bugün için kadınlara bir ihtiyacım yok, dedi. Bir adam: Ey Allah'ın Rasulü, onu benimle evlendir deyince, neyin var diye sordu. Adam: Hiçbir şeyim yok deyince, Allah Rasulü: Ona demirden bir yüzük dahi olsa bir şey ver, diye buyurdu. Adam: Hiçbir şeyim yok deyince, Allah Rasulü: Kur'an'dan ezberinde ne var, diye sordu. Adam: Şu şu dedi. Allah Rasulü: Ezberindebulunan Kur'an('ı ona öğretmen) karşılığında onu sana mülk verdim, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Evlenmeye talip olan kişi veliye: Filan hanım ile beni evlendir dese, o da: Şu şu karşılığında seni evlendirdim diyecek olursa, kocaya: Razı oldun mu ya da kabul ettin mi demese dahi nikah caiz olur." Bu başlık, şu meseleye cevap olmak üzere açılmıştır: İ1timas (evlendirme talebinde bulunmak), kabul yerine geçer mi ve böylelikle icabcliı önce kabulü n yapılması gibi olur mu? Kabulün icabdan önce oluşuna örnek bir kimsenin: Ben filan ile şu mehir karşılığında evlendim deyip, velinin de: Ben de bu mehir ile onu seninle evlendirdim demesi gibidir. Böyle bir durumda acaba kabulün tekrar edilmesi de kaçınılmaz mı olur? Musannıf (Buhari) kendisini hibe eden kadın ile ilgili kıssadan şunu istinbat etmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in: "Ezberindeki Kur'an(ı ona öğretmen) karşılığında onu seninle evlendirdim" demesinden sonra adamın: Kabul ettim, dediği nakledilmemiştir. Fakat el-Mühelleb buna itiraz ederek şöyle demektedir: Konuşmanın bu kıssadaki akışı, ayrıca evlenme talebinde bulunanın kabulünü gerektirmemiştir. Çünkü zaten bundan önce geçen konuşmalar, istek ve bu hususta karşılıklı diyalog buna gerek bırakmamıştır. Bu şekilde evlenmek isteği olan bu adamın durumunda ki bir kimsenin daha önce evlenme istediğine dair bilgi dolayısıyla ayrıca kabul ettiğini açıkça ifade etmesine ihtiyaç yoktur. Razı oluşuna dair karinelerin bulunmadığı başka kimselerden durumu farklıdır. el-Mühelleb'in bu itirazının ifade ettiği nihai anlam da şudur: O, Buhari'nin istidlalinin doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, bunu bazı talipler için özel olarak kabul etmekte, diğer bazıları için bunun sözkonusu olamayacağını belirtmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan, şöyle derdi: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem birinizin diğerinin alışverişi üzerine alışveriş yapmasını yasakladığı gibi, bir adam kardeşinin talip olduğu kadına kendisinden önceki talip vazgeçmedikçe yahut talip ona izin vermedikçe talip olamaz
- Bāb: ...
- باب ...
el-A'rec'den, dedi ki: "Ebu Hureyre, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle buyurduğunu nakletmektedir: Zandan çokça sakınınız. Çünkü zan sözün en yalanıdır. İnsanların gizliliklerini araştırmayın, başkalarının gizli konuşmalarını dinlemeye kalkışmayın. Birbirinize buğzetmeyin ve kardeşler 0Iun." Bu Hadis 6064, 6066, 6724 numara ile gelecektir [-5144-] "Ve bir kimse kardeşinin talip olduğuna onu nikahlayıncaya ya da terk edinceye kadar kendisi talip olmasın." Fethu'l-Bari Açıklaması: Cumhur, buradaki nehy, haramlık ifade eder demiştir. el-Hattabi der ki: Buradaki nehy tedib içindir. Fukahanın çoğunluğuna göre akdin batıl olmasına sebep teşkil eden, haram kılan bir nehy değildir. Evet, Hattabi böyle demiştir ama, buradaki nehyin haramlık ifade edici olması ile akdin batıl olması arasında cumhura göre bir ayrılmazlık sözkonusu değildir. Aksine onlara göre nehy haramlık ifade eder, ama akdin de batıl olmasını gerektirmez. Hatta Nevevi bu buyruktaki nehyin haramlık ifade ettiği hususunda icma' bulunduğunu nakletmiştir. Ancak fukaha, şartları hususunda ihtilaf halindedirler. Şamlerle, Hanbel1ler şöyle demektedir: Haram olması kendisine talip olunan kadının kabulünü açıkça ifade ettiği yahut izninin icab (teklifi kabul) olarak itibar edileceği yerde izin vermesi halinde sözkonusudur. Eğer teklifi kabul etmediğine dair açık ifade varsa haramlık sözkonusu değildir. Eğer ikinci talip durumu bilmiyorsa,öyle bir talebi bilmemekle birlikte kendisinin de talip olması caizdir. Çünkü aslolan mubahlıktır. Tirmizi'nin, Şafiı'den nakletliğine göre bu başlıktaki hadisin anlamı şudur: Bir adam bir kadına talip olur, o da onunla evlenmeye razı olup bu evliliğe meylinin bulunduğunu ortaya koyarsa, artık onun bu talebinden sonra bir başkasının ona talip olma hakkı yoktur. Eğer kadının razı olduğunu ve meylinin bulunduğunu bilmiyor ise, ona talip olmasında bir sakınca yoktur. Bunu da birinci talip, ikinci talibe evlenmesi için izin verdiği takdirde haramlık hükmünün kalkacağına delil göstermiştir. Fakat bu husus, sadece kendisine izin verilene ait bir özellik mi olur yoksa başkası hakkında da bu haramlık kalkar mı? Çünkü birinci talibin mücerred olarak verdiği izin, artık onun o kadın ile evlenmekten vazgeçtiğini göstermektedir. Onun bu vazgeçmesi ile de başkasının da ona talip olması caiz olur. Kuvvetli görülen ikincisidir. Bu durumda kendisine izin verilen kişi hakkında caiz oluş açıkça onun sözkonusu edilmesi iledir. İzin verilen dışındakiler için de onun gibi değerlendirilmeleri suretiyledir. Şafiilerden er-Ruyanı açıkça şunu ifade etmiştir: Haramlık birinci kişinin talip oluşunun caiz olması halinde sözkonusudur. Eğer iddet beklemekte olan bir kadına talip olmak gibi yasak bir talep ise, iddetin bitişinden sonra ikincisinin ona talip olmasında bir zarar yoktur. Bu da açıkça anlaşılan bir durumdur. Çünkü böyle bir talep ile birincisinin herhangi bir hakkı sabit değildir. Nebi efendimizin: "Kardeşinin talip olması üzerine" buyruğu da şuna delil gösterilmiştir: Haramlık, talip olanın Müslüman olması halinde sözkonusudur. Eğer zimmı bir erkek, zimmı bir kadına talip olur, Müslüman da ona talip olmak isterse bu mutlak olarak onun için caizdir. Bu el-Evzaı'nin de görüşü olup, Şafillerden İbnu'l-Münzir, İbn Cuveyriye ve el-Hatlabı de ona muvafakat etmişlerdir. Hadisin Müslim'de yer alan rivayetinde Ukbe İbn Amir'in baş tarafların daki şu sözleri de bunu desteklemektedir: "mu'min mu'minin kardeşidir. Bu sebeple mu'minin, kardeşinin alışverişi üzerine alışveriş yapması da onun talip olduğuna -vazgeçinceye kadar- talip olması da helal değildir." el-Hattabı derki: Yüce Allah kafir ile Müslüman arasında kardeşlik bağını kestiğinden, buradaki yasak Müslümana mahsustur. İbnu'l-Münzir der ki: Bu hususta aslolan, mani delil varid oluncaya kadar mubahlıktır. Men edici delil de Müslüman ile kayıtlı olarak gelmiştir. Dolayısıyla bunun dışında da asılolan mubahlık hali üzere kalmaya devam etmektedir. Bununla birlikte cumhur bu hususta zimmınin Müslüman gibi değerlendirileceği görüşündedir. Burada "kardeşi" tabiri ise çoğunlukla görülen hali ifade etmek içindir. Dolayısıyla bunun bir mefhumu (bundan hareketle çıkartılması gereken bir hüküm) yoktur. Yüce Allah'ın: "Çocuklarınızı öldürmeyiniz" buyruğu gibidir. Bu hadis bir erkeğe evlenme teklifinde bulunmuş bir kadının bulunması halinde, bir başka kadının da aynı teklifte bulunmasının haram oluşuna delil gösterilmiştir. Böylelikle kadınların hükmü de erkeklerin hükmü gibi kabul edilmiştir. Bunun da şekli şöyle olur: Bir kadın bir erkekle evlenmek ister ve bundan dolayı da ona onunla evlenmek istediğini söyler, erkek de -daha önce geçtiği üzere- onun istediğine olumlu karşılık verir. Bir başka kadın gelerek ona aynı teklifi yapar, kendisi ile evlenmeye teşvik eder ve kendisinden önce teklifte bulunan kadına olan rağbetini de azaltmaya çalışır. Fukaha fazilet sahibi erkeklere talip olmanın müstehab oluşunu açıkça dile getirmişlerdir. Ancak bu hususun kendisine talip olunacak erkeğin, yalnızca onlardan birisi ile evleneceğini kararlaştırmış olması halinde sözkonusu olacağı gayet açıktır. Her ikisi ile de evlenmeyi kararlaştıracak olursa haramlık sözkonusu olmaz
- Bāb: ...
- باب ...
(Salim'in) Abdullah İbn Ömer r.a.'dan tahdis ettiğine göre; "Hafsa'nın dul kalmasından sonra Ömer İbn el-Hattab (ne yaptığını anlatarak) dedi ki: Ebu Bekir ile karşılaştım. Ona: Arzu edersen sana Ömer'in kızı Hafsa'yı nikahlayayım, dedim. Birkaç gün bekledim, daha sonra Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona talip oldu. Ebu Bekir benimle karşılaşınca dedi ki: Senin bana yaptığın teklifle ilgili olarak sana dönmemi engelleyen tek husus, benim Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onu zikretmiş olduğunu bilişim idi. Çünkü ben Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sırrını açığa çıkartamazdım. Eğer onu istememiş olsaydı, ben (teklifin üzere) onu kabul edecektim
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer'den, dedi ki: "Şark tarafından iki adam gelip hutbe okudular. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Şüphesiz beyanın bir kısmı da bir büyüdür, diye buyurdu.'' Bu Hadis 5767 numara ile gelecektir Fethu'l-Bari Açıklaması: el-Mühelleb dedi ki: Bu hadisin bu başlık altında zikredilmesinin açıklaması şudur: Evlenmeye talip olanın, nikah esnasında -işinin kolaylaşması için bir hutbe irad etmesi (konuşma yapması)- meşru kılınmıştır. Bu hadis ile verilen hutbede söylenecek güzel sözler vasıtası ile ihtiyacı güzel bir şekilde karşılayabilme sonucuna ulaşmak için arzu edilen şeyin beyan ile ifade edilmesi, sihire benzetilmiş olmaktadır. Bunun böyle oluş sebebine gelince, nikah ile ilgili olarak velayet altında bulunan kadınların adının anılmaması, nefislerin tabiatında olan bir şeydir. İşte böyle bir isteksizliği ortadan kaldırmanın güzel bir yolunun bulunması, bir şeyi başka bir cihete yönlendiren sihir çeşitlerinden bir çeşit olarak değerlendirilmiştir. Nikah dolayısıyla yapılacak hutbenin tefsiri hususunda çeşitli hadisler varid olmuştur. Bunların en meşhurlarından birisi de Sünen sahiplerinin rivayet edip, Ebu Avane ve İbn Hibban'ın sahih olduğunu belirttikleri Abdullah İbn Mesud'dan merfu olarak gelen ve şöyle ce başlayan hadistir: "Şüphesiz hamd yalnız Allah'adır. Ona hamd eder, O'ndan yardım diler, günahlarımızı bağışlamasını niyaz ederiz ... " Tirmizi, bu hadis için "hasen bir hadistir" demiştir. Yine Tirmizi şöyle demiştir: İlim ehli şunu söyler: Nikah hutbesiz de caizdir. Aynı zamanda bu, Süfyan es-Sevri'nin ve ondan başka çeşitli ilim ehlinin de görüşüdür
- Bāb: ...
- باب ...
Halid İbn Zekvan'dan, dedi ki: "Muavviz İbn Afra'nın kızı er-Rubayyi' dedi ki: Benimle gerdeğe girildikten sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem geldi ve senin bu şekilde yanımda oturduğun gibi döşeğimin üzerine oturdu. Bizim bazı cariyeciklerimiz (kızcağızlarımız) def vurmaya ve Bedir günü babalarından öldürülenler için ağıt okumaya başladılar. Bu arada onlardan birisi de: Aramızda yarın ne olacağını bilen bir nebi vardır deyince, Allah Rasulü: Sen böyle demeyi bırak da az önce söylediklerini söylemeye devam et, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Senin oturduğun gibi", yani senin oturduğun bu yerde. Kermani dedi ki: Bu ifadeler, bunun perde (hicab) arkasından gerçekleştiği ya da hicab ayetinin nüzulünden önce olduğu, yahut ihtiyaç dolayısıyla bakmanın caiz olduğu ya da fitneden yana emin olunduğu zamanlar için yorumlanır. Kabul edilen açıklama şekli, sonuncusudur. Güçlü delillere bağlı olarak bizim için açıklık kazanan hüküm de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hususiyetleri arasında yabancı kadın ile halvetin ve ona bakma caiz oluşu da vardır. İşte Ümmü Haram bint Milhan kıssasında anlatılanlara dair verilecek sahih cevap da budur. Çünkü o, onun evine girer, onun yanında uyur. Kendisi de başındaki bideri ayıklardı. Aralarında ise ne bir mahremiyet, ne de evlilik rabıtası vardı. "Ağıt okumaya başladılar." Ağıt, ölenin niteliklerini, ondan övgüyle söz ederek zikretmek, cömertlik, kahramanlık ve benzeri güzelliklerini sayıp dökmek demektir. "Bu sözleri bırak!" Yani yasak kılınmış olan, aşırıya kaçan övgülerin bulunduğu sözler söylemekten vazgeç. Hammad İbn Seleme yoluyla gelen rivayette: "Yarın ne olacağını Allah/tan başkası bilemez" fazlalığı da vardır. Bununla da bu sözü söylemesini yasaklayış illetine işaret etmiş olmaktadır. "Az önce söylediklerini söyle" ifadesinde, aşırıya kaçmayan, mübalağa ihtiva etmeyen övgü ve mersiyeleri dinlemenin caiz oluşuna işaret vardır. el-Mühelleb dedi ki: Hadisten anlaşıldığına göre, nikah defte ve mubah olan şarkı söylemekle ilan edilir. İmamın -mubahın sınırlarını aşmayacak şekilde- birtakım lehv (oyun ve eğlence) ihtiva etse dahi düğüne gideceği de anlaşılmaktadır. Kişiyi, onda bulunmayan özellikler sözkonusu edilmediği sürece yüzüne karŞı methetmek caizdir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes'ten rivayete göre: "Abdurrahman İbn Avf, bir kadın ile bir çekirdek ağırlığı (altın mehir) ödemek üzere evlendi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onda güveyoluşun sevincini görünce, sebebini sordu, o da: Ben bir kadın ile bir çekirdek ağırlığı (altın mehir) ödemek üzere evlendim, dedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Yüce Allah'ın: "Kadınlara mehirlerini hoşnutlukla verin."(Nisa, 4) buyruğu, me hrin çokluğu, mehrin caiz olan asgarı miktarı, yüce Allah'ın: "Onlardan birisine yüklerle (mehir) vermiş olsanız bile ondan bir şeyalmayın. "(Nisa, 20) buyruğu yine şanı yüce Allah'ın: "Kendilerine mehir tayin etmemiş olduğunuz hanımları ... "(Bakara, 236) buyruğu" Bu başlık, mehrin asgarı miktarının tespit edilmeyeceği amacı ile açılmıştır. Bu hususta muhalefet edenler Malikllerle, Hanemerdir. Buhari'nin zikretmiş olduğu buyrukların delil gösterilme şekli de "mehirlerini" ve "bir mehir" buyruklarının mutlak olarak zikredilmesi ile Sehl'in hadisindeki: "Demirden bir yüzük de olsa ... " ifadeleridir. "Mehrin çokluğu" sözleri, lafzan mecrur olup, okumuş olduğu ayet-i kerimedeki yüce Allah'ın buyruğuna atfedilmiştir. Bu da: "Onlardan birisine yüklerle (mehir) vermiş olsanız bile"(Nisa, 20) buyruğudur. Bunda mehrin çok olmasının caiz oluşuna işaret bulunmaktadır. Mehrin çokluğunun caiz oluşuna Ömer R.A. ile bu hususta tartışan kadın da bunu delil göstermiştir. Sözkonusu bu rivayeti Abdurrezzak, Ebu Abdurrahman es-Sülemı yoluyla rivayet etmiştir. Ebu Abdurrahman dedi ki: Ömer: Kadınların mehri hususunda aşırıya gitmeyiniz deyince, bir kadın: Buna yetkim yok, ey Ömer dedi. Çünkü yüce Allah: "Onlardan her birisine bir kantar altın vermiş olsanız dahi" diye buyurmaktadır. (Ebu Abdurrahman) İbn Mesud'un kıraatinde böyledir, demiştir. Bunun üzerine Ömer: Bir kadın Ömer'le tartıştı ve Ömer'e karşı bağlayıcı delili ortaya koymuş oldu, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl İbn Said es-Saidi'den, diyor ki: "Ben Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda diğer ashab ile birlikte iken bir kadın ayağa kalkarak: Ey Allah'ın Rasulü, bu kadın kendisini sana hibe etmiş bulunuyor. Hakkında neyi uygun görüyorsan yap, dedi. Allah Rasulü ona hiçbir cevap vermedi. Daha sonra kadın ayağa kalkarak: Ey Allah'ın Rasulü, bu kadın kendisini sana hibe etmiş bulunuyor, hakkında neyi uygun görüyorsan onu yap, dedi. Yine ona hiçbir cevap vermedi. Daha sonra üçüncü bir defa ayağa kalkarak: Bu kadın sana kendisini hibe etmiş bulunuyor, hakkında uygun gördüğünü yap, dedi. Bir adam ayağa kalkarak: Ey Allah'ın Rasulü, onu bana nikahla, dedi. Allah Rasulü: Yanında bir şey var mı, diye sordu. Adam: Hayır dedi. Allah Rasulü: Git, demirden bir yüzük dahi olsa bir şeyler bul, dedi. Adam gitti ve aradı. Daha sonra gelerek: Hiçbir şey bulamadım, demirden bir yüzük bile, dedi. Allah Rasulü: Kur'an'dan ezbere bildiğin bir şey var mı, diye sordu. Adam: Şu sureyi, şu sureyi ezbere biliyorum deyince, Allah Rasulü: Git, Kur'an'dan ezberlediklerin(i ona öğretmen)e karşılık bu kadını sana nikahladım, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kur'an öğretme karşılığında ve mehirsiz olarak evlendirme." Yani Kur'an öğretmeye karşılık ve ayni, mali bir mehir olmaksızın evlendirmek. Başka anlama gelme ihtimali de vardır. "Sonra ayağa kalktı... dedi." Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği Nesai'deki hadiste şu ifadeler yer almaktadır: "Bir kadın Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemlin huzuruna gelerek kendisini ona arz etti. Allah Rasulü kadına: Otur dedi. Kadın bir süre oturduktan sonra kalktı. Allah Rasulü: "Otur, Allah seni mübarek kılsın. Bizim sana ihtiyacımız yoktur" diye buyurdu. Bu hadisten kadının çokça evlenmek isteğine rağmen oldukça edepli olduğu da anlaşılmaktadır. Çünkü isteğinde ısrarda aşırıya kaçmamıştır. Ayrıca• susup cevap vermemesinden böyle bir isteğin olmadığı anlamını da çıkartmıştır. Ancak alacağı cevaptan yana ümidini de kesmediğinden ötürü oturup kurtuluşu beklemiştir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimizin susması ise ya ona olumsuz karşılık vermekten utandığındandı. -Çünkü daha önce nitelikleri anlatılırken geçtiği üzere oldukça hayalı idi. Hatta örtüleri arkasında bakire kızdan daha hayalı idi.- Yahut vahiy beklediği için ya da'duruma uygun bir cevap vermek amacıyla düşünmek için cevap vermekte gecikmiştir. "Yanında bir şey var mı?" Malik'in rivayetinde "ona mehir vereceğin" fazlalığı vardır. İbn Mesud yoluyla gelen hadiste: "Senin malın var mı?" şeklindedir. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Bu hadisten çeşitli sonuçlar çıkarılmıştır. 1- Mehrin asgari miktarının bir sınırı yoktur. İbnu'I-Münzir der ki: Hadis-i şerifte mehrin asgari miktarının on dirhem olduğunu iddia edenlerin görüşleri reddedilmektedir. Çeyrek dinardır diyenlerin görüşleri dereddedilmektedir. Çünkü demirden bir yüzük bu kadar da etmez. (Kadı) Iyad dedi ki: Herkes eşlerin ya da akdi yapmak üzere yetkili kılınan kimselerin karşılıklı rıza ile belirleyecekleri, kendisinden yararlanılabilen her şeyin mehir olarak caiz olacağını kabul etmiştir. Kamçı ve ayakkabı gibi. .. İsterse bunun değeri bir dirhemden daha aşağı olsun. Yahya İbn Said el-Ensari, Ebu'zZinad, Rabia, İbn Ebi Zi'b ve -Malik ve ona tabi olanlar dışında- Medineliler İbn Cüreyc, Müslim İbn Halid ve diğer Mekkeliler, Şam halkından el-Evzai, Mısır ahalisinden el-Leys, es-Sevri, İbn Ebi Leyla ve -Ebu Hanife ve ona tabi olanlar dışında- diğer Iraklı alimler Şafii, Oavud, Ashabu'l-Hadis fakihleri, Malikilerden İbn Vehb de bu görüştedirler. Ebu Hanife: Mehrin asgari miktarının on dirhem, İbn Şubrume beş dirhem, Malik üç dirhem ya da çeyrek dinar -bu da el kesmeyi gerektiren miktar hususundaki görüş ayrılıklarına göre değişir- demiştir. 2- İmam özel velisi bulunmayan bir kadını ona denk gördüğü kimse ile evlendirebilir. Fakat kadının buna razı olması da zorunludur. ed-Oavudi dedi ki: Rivayette ondan izin istediğine dair bir husus bulunmadığı gibi, ona vekalet verdiğini gösterenbir ifade de yoktur. Bu hüküm ancak yüce Allah'ın: "Nebi mu'minler için kendi öz canlarından önce gelir. "(Ahzab, 6) buyruğundan anlaşıfmaktadır. Yani o, dilediği kadını ondan izin almaksızın dilediği ile evlendirmek özelliğine sahiptir. 3- Nikahta mehir zorunludur. Çünkü: "Sende ona mehir vereceğin bir şeyin var mı?" diye sormuştur. Herhangi bir kimsenin köle olması hali dışında mehir vermeksizin kendisine hibe edilmiş bir kadın ile ilişkide bulunması caiz değildir. 4- En uygunu akid esnasında mehrin söz konusu edilmesidir. Çünkü böylelikle tartışma söz konusu olmaz, kadın için de bu daha faydalıdır. Mehir sözkonusu edilmeksizin nikah akdi yapılacak olursa akid sahihtir ve sahih kabul edilen görüşe göre gerdeğe girilmek suretiyle mehr-i mislin kadına ödenmesi ieab eder. Mehr-i mislin akid ile vacib olduğu da söylenmiştir. Mehrin miktarının belirlenmesinin kadına daha yararlı oluşu şöyle izah edilir: Eğer kadın gerdeğe girilmeden önce boşanacak olursa belirlenen mehrin yarısını hak eder. 5- Mehrin acilen teslim edilmesi müstehaptır. 6- Sözü pekiştirmek amacıyla yemin teklif etmeksizin yemin etmek caizdir. Ancak zaruret yoksa mekruhtur. Iyad, mal edinilmeye elverişli olmayan ve değeri de bulunmayan şeylerin mehir olamayacağını ve bunlar ile nikahın helal olmayacağının icma' ile kabul edildiğini nakletmiştir. Eğer onun bu nakli sabit ise Ebu Muhammed İbn Hazm bu iema'ın dışına çıkarak şöyle demiştir: Kendisine şey denilebilecek her bir şeyin -bir arpa tanesi dahi olsa- mehir olması caizdir. Genelolarak herkesin benimsediği görüşü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in: "Demirden bir yüzük dahi olsa bul getir" sözü desteklemektedir. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem efendimiz bunu daha üst miktardakilere nispetle az olan miktarı belirtmek amacıyla zikretmiştir. Hiç şüphesiz demirden bir yüzüğün değeri herhangi bir tohumdan ya da bir arpa tanesinden daha fazladır. Haberin ifadeleri, kendisi sebebiyle mehir olarak cinsel ilişkinin helal kabul edileceği daha aşağı bir miktarın olmadığını da göstermektedir. Mehrin asgari miktarı ile ilgili çeşitli hadisler varid olmuş ise de bunlardan hiçbiri sabit değildir. 7- Denklik, hürriyet, din ve neseb hususundadır. Mali hususlarda. denklik sözkonusu değildir. 8- İmamın, raiyesinin maslahatına olan hususlara eğilmesi ve onların maslahatına olan şeyleri onlara göstermesi gerekir. 9- Mehir hususunda pazarlık yapılabilir. 10- Kişi kendisi için evlenme teklifinde bulunabilir
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl İbn Sa'd'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir adama: Demirden bir yüzük ile dahi olsa evlen, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ticari eşyayı ve demir yüzüğü mehir olarak vermek." Ticari eşya (el-urud) ardım çoğulu olup, nakdin karşılığı olan şey demektir
- Bāb: ...
- باب ...
Ukbe'den rivayete göre, o Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Yerine getirdiğiniz şartlar arasında eksiksiz yerine getirmeniz en hak olanı, kendisi ile fereleri kendinize helal kıldı ğın ız şartlardır." Diğer tahric: Hadisi Buhari (2721, 5151), Müslim (1418), Ebu Davud (2139), Nesai, s-kübra (5506); İbn Mace (1954), Tirmizi (1127), Ahmed, Müsned (17302), Tahavi, Şerh Müşkili'l-Asar (4862,4863,4864) ve İbn Hibban (4092) rivayet etmişlerdir. Fethu'l-Bari Açıklaması: ''Nikahta şartlar," yani helal ve muteber olan şartlar. "Ömer: Haklar, şartların bulunduğu yerde biter, dedi." Bunu Said İbn Mansur, İsmail İbn Ubeydullah İbn Ebi'l-Muhacir yoluyla, o Abdurrahman İbn Gunm'dan diyerek mevsul olarak rivayet etmiştir. Abdurrahman dedi ki: Ömer ile birlikte idim. Diz kapağım onun diz kapağına değiyordu. Bir adam gelip: Ey mu'minlerin emiri dedi. Ben bu kadın ile evlendim ve ona kendisini yurdundan dışarı çıkarmama şartını kabul ettim. Oysa ben işim dolayısıyla şu şu diyarıara gidip geliyorum. Ömer: Onun şartına uymanı istemesi onun bir hakkıdır, dedi. Adam bunun üzerine: O halde erkekler helak oldu demektir. Çünkü bir kadın kocasını boşamak istedi mi mutlaka boşayabilecektir, dedi. Bunun üzerine Ömer: Mu'minler şartlarına bağlı kalırlar, haklarının bittiği yerde dururlar, dedi." "Kendisi ile fereleri kendinize helal kıldığınız ... " Yani riayet etmeye en layık olan şartlar, nikah şartlarıdır. Çünkü nikahın hukuku ihtiyat üzeredir ve nikah kapısı dar bir kapıdır. Hattabi der ki: Nikah ile ilgili şartlar farklı farklıdır. Kimi şartlara bağlı kalmak vaciptir. Bu da yüce Allah'ın emrettiği, kadını ya maruf bir şekilde nikahı altında tutmaktır ya da güzellikle salıvermektir. Kimi şartlara bağlı kalmak ittifakla kabul edilmemiştir. Bir kadının kumasının boşanmasını istemesi gibi. Bazı şartlara bağlı kalmak da ihtilaflıdır. Onun üzerine başka bir kadınla evlenmemesini yahut başka bir cariye ile birlikte olmamasını yahut kendi evinden kocasının evine götürülmemesini şart koşması gibi. Şafiilere göre nikah ile ilgili şartlar iki türlüdür: Kimi şartlar mehir ile alakalıdır. Bunların yerine getirilmesi icab eder. Kimi şartlar da mehrin dışındadır. Bunların hükmü de değişiktir. Bazı şartlar kocanın hakkı ile alakalıdır, ileride buna dair açıklamalar gelecektir. Kimi şartları da akdi yapan kişi, mehrin dışında kendi adına şart koşar. Denildiğine göre böyle bir şart mutlak olarak kadının hakkı olan bir şarttır. Bu Ata ve tabilnden bir grubun görüşüdür. es-Sevr! ve Ebu Ubeyd de bu görüştedir. Bu şart kim tarafından koşulmuşsa onun lehine olacağı da söylenmiştir. Bu görüşü Mesruk ve Ali İbn el-Hüseyn dile getirmiştir. Böyle bir şartın veliler arasında yalnızca babaya has olduğu da söylenmiştir. Şafil der ki: Eğer böyle bir şart bizzat akid esnasında koşulacak olursa o takdirde kadın için mehr-i misil icab eder. Şayet akdin dışında sözkonusu olursa icab etmez. Malik dedi ki: Eğer akid esnasında bu şart koşulursa mehrin genel çerçevesi içerisindedir. Şayet dışında ise koşulan şart kime bağışlanmışsa ona ait olur. Bu husus Nesai'nin rivayet etmiş olduğu merfu bir hadiste zikredilmiştir. Bu hadis İbn Cüreyc yoluyla Amr İbn Şuayb'dan, o babasından, o Abdullah İbn Amr İbn eı-As'dan diye rivayet edilmiştir. Buna göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Herhangi bir kadının nikahı mehir yahut bağış ya da bir söz üzere kıyılır ve nikah akdi gerçekleşmeden bu şart koşulursa, bunun kadına verilmesi, onun bir hakkıdır. Nikah akdinin gerçekleşmesinden sonra olursa bu şart kime verilirse ona ait olur. Erkeğe kendisi sebebiyle ikramda bulunmanın en uygun, kişi ise kızı ya da onun kızkardeşidir." Bunu Beyhaki, Haccac İbn Ertaa yoluyla Amr İbn Şuayb'den, o Urve'den, o Aişe'den diye buna yakın olarak da rivayet ettiği gibi, Tirmizi bu hadisi tahric ettikten sonra şunları söylemektedir: Ashab-ı kiram'dan kimi ilim adamına göre uygulama buna göredir. Bunlardan birisi Ömer'dir. O şöyle demiştir: "Erkek, kadın ile evlenirken onu (şehrinden) dışarıya çıkarmamayı şart koşarsa bu şarta uyması gerekir." Tirmizi dedi ki: Ali de: Allah'ın şartı onun şartının önüne geçmiştir, demiştir. (Tirmizi) dedi ki: Bu, es-Sevr! ile KOfeli bazı alimlerin de görüşüdür. Hadiste kastedilen ise caiz şartlardır, yasak kılınmış şartlar değildir. Ömer'den gelen rivayette ihtilaf edilmiştir. İbn Vehb ceyyid bir sene d ile Ubeyd İbn es-Sebbak'tan şunu rivayet etmektedir: "Bir adam bir kadın ile evlendi ve ona onu evinden (yurdundan) dışarı çıkarmama taahhüdünü verdi. Ömer'in huzurunda davalaştılar. Ömer şartı geçersiz kabul ederek: Kadın kocasıyla beraberdir, dedi." Ebu Ubeyd dedi ki: Bu hususta Ömer'den gelen rivayetler çelişkilidir. Birinci görüşü kabul edenler arasında Amr İbn eı-As vardır. Tabilnden Tavus ve Ebu'şŞa'sa da vardır. Aynı zamanda bu el-Evzai'nin görüşüdür. el-leys, es-Sevr! ve cumhur ise Ali'nin görüşünü benimsemiştir. Hatta o kadının mehr-i misli -mesela- yüz ise kocasının kendisini dışarı çıkarmaması şartıyla elliye razı olursa, kocası onu dışarı çıkartabilir ve ancak miktarı belirlenmiş olan mehri vermekle yükümlü tutulur. Hanefiler der ki: Bu durumda kadının mehrinden eksilttiği kadarını rücO edip geri alma hakkı vardır. Şafil der ki: Nikah sahihtir, şart geçersizdir, mehr-i misli de kocanın ödemesi gerekir. Ondan gelen bir başka rivayete göre nikah sahihtir ve mehrin tamamını hak eder, demiştir. Ebu Ubeyd dedi ki: Bizim kabul ettiğimiz görüşe gelince, biz bu hususta koca aleyhine hüküm vermemekle birlikte, şartına bağlı kalmasını emrederiz
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan rivayetegöre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Bir kadın'ın çanağının kendisine boşalması amacı ile kızkardeşinin boşanmasını istemesi helal değildir. Çünkü onun için ne takdir edilmişse ancak o vardır." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Helal değildir." Bunun haram olduğu hususunda ifade gayet açıktır. Ancak bu durum böyle bir isteği caiz kılacak bir sebebin bulunmaması şartı ile ilgili olarak anlaşılır. Mesela, kadının kocasının nikahında devam etmemesi gereken şüpheli bir halinin bulunması buna örnektir. Böyle bir sebep ile bu istekte bulunmak ise katıksız nasihat yoluyla olabilir. Nevevi dedi ki: Bu hadisin anlamı, yabancı kadının, bir erkekten hanımını boşamasını isteyip, kendisi ile evlenmesini teklif ederek daha önce boşanmış kadına ait olan nafakasının, iyiliğinin, onunla birlikte olmanın kendisine ait olmasını sağlamasıdır. Hadis-i şerifte bu, "onun kabında bulunanı kendi kabına boşaltması" ile ifade edilmiştir. Nevevi dedi ki: Kız kardeşinden maksat ise, ister neseb yoluyla kızkardeşi olsun, ister süt emmek, ister din yoluyla kız kardeşi olsun, kendisinden başka kadın demektir. İbn Abdilberr buradaki kız kardeşi, kuma diye yorumlayarak şöyle demiştir: Hadisteki fıkhi bir incelik de şudur: Kadın, kendisi kocasıyla baş başa kalmak için diğer kumasını kocasından boşamasını istememelidir. "Onun kabındakini kendisine boşaltmak için" ... Burada kaptan maksat, az önce Nevevi'nin açıklamalarından anlaşıldığı üzere kocadan sağlanan faydalardır. en-Nihaye müellifi şöyle demektedir: Safha (kab) geniş ve açık tencere (büyükçe tepsi)ye benzer. O der ki: Bu bir örnektir. Bununla kadının, diğer kadının payının kendisine dönmesini istediği anlatılmaktadır. Böylelikle başkasının kabında bulunanı kendi kabındakine boşaltmış gibi olur
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik r.a.'den, rivayete göre, Abdurrahman İbn Avf üzerinde sarı (zaferanın) izi bulunduğu halde Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna geldi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona (sebebini) sordu, ensardan bir kadın ile evlendiğini haber verdi. Kadına ne kadar mehir verdin, diye sordu. O: Altından bir çekirdek ağırlığı kadar, dedi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Bir koyun ile dahi olsa düğün ziyafeti ver, diye buyurdu. 55. BAB
- Bāb: ...
- باب ...
Enes'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Zeyneb ile evliliği dolayısıyla düğün yemeği verdi. Müslümanlara bol ikramda bulundu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de (önceden) evlendiği vakit yaptığı üzere dışarı çıktı. mu'minlerin annelerinin hücrelerine gitti. O dua ediyor, onlar da ona dua ediyorlardı. Daha sonra (Zeyneb'in hücresine) geri dönünce iki kişi(yi henüz yemek yemekte olduklarını) görünce geri döndü. Onların çıkıp gittiklerini ona ben mi haber verdim, yoksa başkası mı ona haber verdi, bilemiyorum
- Bāb: ...
- باب ...
(Enes r.a.'den rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Abdurrahman İbn Avf'ın üzerinde zaferanın sarı izlerini görünce, bu nedir diye sordu. O: Altından bir çekirdek ağırlığı mehir ile bir kadın ile. evlendim, dedi. Allah Rasulü: Allah sana mübarek eylesin. Bir koyun ile dahi olsa ziyafet ver, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Evlenen kimseye nasıl dua edilir?" Bu başlıkta Abdurrahman İbn Avf'ın evlenme kıssasını muhtasar olarak Sabit'in Enes yolu ile naklettiği rivayet ile zikretmiştir. Hadiste: "Allah sana mübarek eylesin, dedi" ifadesi yer almaktadır. İbn Battal dedi ki: Bu başlıktan maksadı -doğrusunu en iyi bilen Allah'tır avamın düğün esnasında "bi'r-refai ve'l-benın: Bereket ve huzur ile ve erkek çocuklarımızın olması dileği ile" şeklindeki sözlerini reddetmek istemiş gibidir. Bu sözleriyle böyle bir duanın zayıflığına işaret etmek istemiş görünü)'or. Bunu Ebu Amr el-Berkanı, Kitabu Muaşereti'l-Ehl adlı eserinde Enes'in rivayet ettiği bir hadis olarak zikretmiş ve buna: "Ve'r-refai ve'i-benın" fazlalığını da eklemiştir. Senedinde Eban el-Abdı vardır ki, zayıf bir ravidir. Bundan daha kavi olan rivayet ise Sünen sahiplerinin zikrettikleri Tirmizi, İbn Hibban ve Hakim'in sahih olduğunu söyledikleri, Suheyl İbn Ebi Salih yolu ile babasından, onun Ebu Hureyre'den şöyle dediğine dair naklettikleri hadistir: "Rasuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir kimseyi düğünü dolayısıyla tebrik etmek istediği zaman şöyle derdi: Barekellahu lek ve bareke aleyk ve cemea beynekuma f1 hayr: Allah sana mübarek eylesin, Allah senin üzerine bereket ihsan etsin ve ikinizi hayırla bir araya getirsin
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan (şöyle dediği rivayet edilmiştir): "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem benimle evlendi. Annem beni alıp evin içine getirdi. Evde ensardan bazı kadınlar da vardı. Onlar: Hayır ve bereket üzere geldin. Hayırlı kısmet üzere geldin, dediler
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Nebilerden birisi gazaya çıktı. Kavmine şöyle dedi: Bir kadın ile evlenmiş bulunup da henüz daha onunla zifafa girmemiş olduğu halde onunla zifafa girmek isteyen hiçbir kimse, benim arkamdan gelmesin." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Gazadan önce zifafa girmek isteyen kimse." Zihnin i toparlayabilmesi için cihad esnasında kendisi ile zifafa girmemiş olduğu zevcesiyle zifafa girmek isteyen kimse, demektir. İbnu'l-Müneyyir der ki: İffetini korumak ancak hacdan sonra sağlam bir hale gelir, kanaati ile haccı evlenmekten öne geçirmek şeklindeki avam kanaatinin reddedilmesi gerektiği, bu hadisten de anlaşılmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Urve'den rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Aişe ile altı yaşında iken evlenmiş ve dokuz yaşında iken onunla zifafa girmiş, onunla beraber de dokuz yıl kalmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber ile Medine arasında üç gün süre ile ikamet etti. Bu süre zarfında Huyey kızı Safiye ile evlendi. Ben Müslümanları onun düğün yemeğine davet ettim. Ziyafette ekmek ve etten başka bir şey yoktu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem sofraların yayılmasını emretti. Oraya hurma, keş ve yağ konulmuştu. Bu, onun düğün yemeği olmuştu. Müslümanlar, Safiye mu'minlerin annelerinden birisi midir, yoksa onun sağ elinin malik olduklarından (cariyelerinden) birisi midir diye (kendi aralarında) konuştular. Bir kısmı şöyle dedi: Eğer onu hicabın arkasına alırsa o, mu'minlerin annelerinden birisi demektir. Eğer onu hicabın arkasına almazsa sağ elinin malik olduklarından birisi olacaktır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yolculuğa koyulmak üzere hareket edince, bineğinin arkasını onun için hazırladı ve onun ile sair insanlar arasına da hicabı gerdi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Yolculukta" kadın ile "zifafa girme." Bu başlık altında Enes R.A.'ın Huyey kızı Safiye kıssası ile ilgili olarak rivayet ettiği hadisi zikretmektedir. Hadis daha önce nikah bölümünün baş taraflarında(5085.hadis) geçmiş bulunmaktadır. "Üç gün kaldı ve Safiye ile evlendi." Hadiste dul kadın, yanında (evlilikten hemen sonra) kalma süresi ile ilgili sünnetin sadece ikamet haline has olmadığına ve başka hanım ı olan koca ile kayıtlı bulunmadığına işaret vardır. Yine hadisten, eğer herhangi bir maksadın elden kaçma ihtimali yoksa, özel meşguliyet dolayısıyla kamu işlerinin geciktirilmesinin caiz olduğu, bu süre içerisinde düğün yemeği ve ilan edilmesi suretiyle nikah sünnetinin yerine getirilmesi gibi işlerle uğraşılabileceği anlaşılmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem benimle evlendi. Annem yanıma geldi ve beni alıp eve getirdi. Aniden Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kuşluk vakti yanıma geldiğini gördüm." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Düğün alayı olmaksızın ve ateş yakmaksızın gündüzün zifafa girmek." Bu hususta çeşitli rivayet yollarıyla Aişe R.A.a'ın Nebiin kendisi ile evlenmesine dair hadisini zikretmiş bulunmaktadır. "Gündüzün" sözü ile zevce ile zifafa girmenin geceye has olmadığına "düğün alay i olmaksızın ve ateş yakmaksızın" sözleri ile de Said İbn Mansur'un -ve onun rivayet yoluyla Kitabu'n-Nikah'ta Ebu'ş-Şeyh'in- Urve İbn Ruveym yoluyla naklettiği şu rivayete işaret etmiş bulunmaktadır: "Ömer R.A.'ın Hıms Valiliği'ni yapan Abdullah İbn Kuraz es-Sumali'nin yanından, beraberindekiler tarafından önünde ateş yakılmış bir gelin geçiyordu. Elindeki küçük kamçı ile onlara gelinlerinin etrafından dağılıneaya kadar vurdu. Daha sonra bir hutbe vererek şöyle dedi: "Sizin düğün alayınızdakiler ateş yaktılar ve kafirlere benzemeye çalıştılar. Allah ise onların nurunu söndürendir
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir İbn Abdullah r.a.'dan dedi ki: "RasuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Etrafı saçaklı döşekler, yaygılar edindiniz mi, diye sordu. Ben: Ey Allah'ın Rasulü, nereden etrafı saçaklı döşeklerimiz, yaygllarımlZ olsun ki, diye cevap verdim .. O: Bunlar olacaktır, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadınların etrafı saçaklı yaygılar ve benzeri (şeyler edinmeleri)." Cibinlikler, perdeler, döşekler ve bu kabilden olan her şey. Buradaki "el-enmat" namat (yaygı, döşek ve bu gibi)ın çoğuludur. Bunları edinmenin caiz olmasıyla ilgili istidlal şekline dair açıklama, daha önceden geçmiş bulunmaktadır. Muhtemelen musannıf, Müslim'in zikrettiği, Aişe'nin şöyle dediğine dair zikrettiği hadise işaret etmiştir: "Rasuluilah bir gazaya çıkmıştı. Ben de saçaklı bir yaygı edinip, onu kapının üzerine gerdim. Geri döndüğünde bu saçaklı yaygıyı (perdeyi) gerdim. Ondan hoşlanmadığını yüzünden anladım. Onu hızlıca çekip parçaladı ve şöyle buyurdu: Allah bizlere taşları ve sıvaları örtmemizi emir buyurmadı. (Ravi) dedi ki: (Aişe dedi ki:) Ondan iki tane yastık biçtim. Benim bu yaptığımı da ayıplamadı." Bu hadisten anlaşıldığına göre bizatihi saçaklı yaygılar edinmek mekruh değildir. Onların ne için kullanıldığı ile (kerahet) alakalı olabilir. ileride duvarların perde ile örtülmesine dair açıklamalar "vellme (düğün ziyafeti)" ile ilgili bahislerde "bir münker gördüğü vakit geri döner mi" başlığı altında (5181.hadiste) gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre, "O, bir kadını ensardan bir adam ile zifafa girmek üzere götürdü. Nebiyullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Ey Aişe, beraberinizde eğlenceniz yok muydu? Çünkü ensar eğlenceyi severler, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Beraberinizde eğlence yok muydu?" Şerik yoluyla gelen rivayete göre şöyle buyurmuştur: "Gelin ile beraber def çalıp şarkı söyleyecek bir kız (cariye) gönderdiniz mi? Ben: Ne diyecek, diye sordum, şöyle buyurdu: Şöyle desin: Size geldik biz size Selam size, selam bize Olmasaydı o kırmızı altın Bu gelin vadinize konmazdı Ve eğer o esmer buğdayolmasaydı Bakire kızlarınız et toplamazdı." "Çünkü ensar eğlenceyi sever," Cabirlin el-Mahamili'den naklettiği hadiste şöyle denilmektedir: "Medine'de şarkı söyleyen bir kadına: Ona yetiş ey Zeyneb, (dedi)" Nesai de Amir İbn Sa'd yoluyla Karaza İbn Ka'biden, o Ebu Mesud'dan -ki ikisi de ensardandır- şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem düğün esnasında eğlenmemize ruhsat verdL" Hakim bu hadisin sahih olduğunu belirtmiştir. Taberani de es-Saib İbn Yezid'in, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şu rivayetini nakletmektedir: "Ona: Buna ruhsat veriyor musun, diye sordu. O, evet diye buyurdu. Çünkü bu bir nikahtır, bir zina değildir. Nikahı ilan ediniz." Bu hususta ki kavi hadislerde kadınlara bu konuda izin verildiği ifade edilmektedir. Kadınlara benzemenin yasaklanışına dair nehyin umumi oluşu dolayısıyla erkekler bu hususta onların hükmüne tabi değildirler
- Bāb: ...
- باب ...
İbrahim İbn Ebi Osman'dan, o Enes İbn Malik r.a.'den naklen dedi ki: "Biz Rifaa oğulları mescidinde iken (Enes İbn Malik) yanımıza uğradı. Onu şöyle derken dinledim: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ümmü Suleym'in evinin yakınlarından geçti mi yanına gelir, ona selam verirdi." Daha sonra Enes dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Zeyneb ile gerdeğe girmiş yeni damat idi. Ümmü Suleym bana: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir hediye göndersek, dedi. Ben de: Gönder, dedim. O da bir miktar hurma, yağ ve keş alıp, topraktan bir tencere içerisinde Hayse denilen yemeği yaptı. Benimle bunu gönderdi. Ben de bunu alıp, ona götürdüm. Allah Rasulü bana: Onu koy, dedi. Daha sonra bana emir buyurarak isimlerini verdiği birtakım kişiler için: Onları bana çağır, dedi. Ayrıca kiminle karşılaşırsan onu da çağır, diye buyurdu. (Enes devamla) dedi ki: Bana verdiği emri yaptım. Geri döndüğümde evin içindekilerle dolup taştığını gördüm. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem; ellerini o yemeğin üzerine koyup Allah'ın dilediği sözleri söyledi. Daha sonra o yemekten yemek üzere içeriye onar onar çağırdı. Onlara: Allah'ın adını anınız ve her adam önünden yesin, diyordu. Enes dedi ki: Nihayet hepsi yemeğin etrafından çekildiler. Aralarından Çlkanlar çıktı, birkaç kişi kalıp konuşmaya daldı. Enes dedi ki: (Kalanların gitmemeleri sebebiyle) ben de üzülmeye başladım. Daha sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem mu'minlerin annelerinin odalarına doğru gitmek üzere çıktı. Ben de hemen arkasından çıktım. Onlar gittiler deyince, geri döndü, eve girdi ve perdeyi indirdi. Ben oda içerisinde iken (ve henüz dışarı çıkmadan) o şu buyrukları okuyordu: "Ey iman edenler! Nebiin evlerine, sizin için yemeğe izin verilmeden girmeyin. Yemek vaktini de beklemeye kalkışmayın Fakat davet olunduğunuzda girin. Yemek yediniz mi dağılın. Söze dalmak için beklemeyin. Çünkü bu, Nebii rahatsız etmekte; ama o sizden utanmaktadır. Allah ise haktan utanmaz ... "(Ahzab, 53) İbrahim İbn Ebi Osman dedi ki: "Enes kendisinin Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e on yıl süre ile hizmet ettiğini söyledi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Güveye ve geline hediye göndermek." Yani güveyin hanımı ile zifafa girdiği sabah hediye göndermek. "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Zeyneb bint Cahş ile zifafa yeni girmiş bir damat idi
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre o Esma'dan bir gerdanlık ariyet almış ve bu gerdanlık kaybolmuştu. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu aramak üzere ashabından bazı kimseleri gönderdi. Bu kimselerin namaz vakti girdi. (Yanlarında su bulunmadığından) abdestsiz olarak namaz kıldılar. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına geri döndüklerinde durumdan ona şikayetçi oldular. Bunun üzerine teyemmüm ayeti nazil oldu. Bundan dolayı da Useyd İbn Hudayr şöyle dedi: Allah sana hayırlı mükafatlar versin. Allah'a yemin ederim, senin başına her ne geldiyse mutlaka Allah o işten senin için bir çıkış yolu takdir buyurmuş ve o işi Müslümanlar için mübarek kılmıştır." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Damat ve gelin için elbise ve başka şeyleri" yani elbise dışındaki başka şeyleri "ariyet olarak almak
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Eğer onlardan herhangi birisi hanımına yaklaştığı vakit: Bismillahi Allahumme cennibnişşeytane ve cennibişşeytane ma razektena: Allah'ın adıyla, Allah'ım, şeytanı benden de uzaklaştır, bize ihsan ettiğin rızıktan da uzaklaştır" dese, sonra da bundan dolayı aralarında (evlat) takdir olursa -yahut bir çocuk doğmasına hüküm olursa- ebediyyen şeytan ona zarar veremez." Diğer tahric: Buhari, Bed'ul-halk; vudu'; da'vat; tevhid; Müslim, talak; Tirmizi, nikah; Ebu Davud, nikah (2161); İbni Mace, nikah (1919); Darimi, nikah; Ahmed b. Hanbel, I, 217, 220, 243, 283, 286. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Erkeğin hanımına yaklaştığı" yani cima' ettiği zaman yapacağı dua." "Şeytan ebediyyen ona zarar veremez." Allah'ın adını anarak besmele çekmesinin bereketi dolayısıyla şeytan ona musallat kılınmaz. Aksine o kimse, yüce Allah'ın haklarında: "Muhakkak benim (has) kullarım üzerinde senin hiçbir tasallutun olmaz."(Hicr, 42) buyruğunda sözü geçen kullarının arasına katılır. ed-Oavudi dedi ki: "Ona zarar vermez" buyruğu şu demektir: Onu dininden uzaklaştırıp fitneye düşürerek, küfre sokamaz. Yoksa maksat, onun her türlü masiyetten korunması değildir. Hadisten Çıkan Sonuçlar Hadisten çıkarılan daha başka sonuçlar da vardır: 1- Cinsel ilişki gibi zevk alınan işler yapılırken dahi besmele çekmek, dua etmek ve buna devam etmek müstehaptır. 2- Yüce Allah'ı zikrederek, ona dua ederek şeytandan korunur, Allah'ın adının bereketinden istifade edilir, bütün kötülüklerden Allah'a sığınılır. 3- Böyle bir işi kolaylaştıran ve o işi yapmak üzere yardımcı olanın Allah olduğu şuuruna varılır. 4- Şeytanın Ademoğlu'ndan ayrılmadığına ve Allah'ın adı anılmadıkça ondan uzaklaşmadığına işaret vardır .. 5- Abdestsiz olanın Allah'ı anmayacağını söyleyenlerin bu kanaatleri de reddedilmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Şihab'dan, dedi ki: "Enes İbn Malik r.a.'ın bana haber verdiğine göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Medine'ye geldiği esnada o, on yaşında idi. (O dedi ki): Annelerim beni Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hizmetinde bulunmaya çokça teşvik ederlerdi. On yıl süreyle ona hizmette bulundum. Ben yirmi yaşında iken Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat etti. Bundan dolayı hicabın indirilişi hususunu insanlar arasında en iyi bilen kişi ben idim. Hicabın ilk nazil oluşu Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Cahş kızı Zeyneb ile zifafa girişi sırasında olmuştu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onunla zifafa girip, sabahleyin damat olarak Müslümanları ziyafete davet etti, onlar da yemekten yiyeceklerini yediler. Daha sonra da çıkıp gittiler. Geriye onlardan birkaç kişi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanında kaldı. Kalışıarını uzattıkça uzattılar. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kalkıp dışarı çıktı. Ben de onlar da çıkıp gitsinler diye onunla beraber dışarı çıktım. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yürüdü, ben yürüdüm. Nihayet Aişe'nin odasının eşiğine kadar geldi. Daha sonra onların çıkıp gittiklerini zannettiğinden geri döndü. Ben de onunla beraber geri döndüm. Nihayet Zeyneb'in yanına girdiğinde hala oturmakta olduklarını, kalkmadıklarını gördük. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunun üzerine geri döndü, ben de onunla beraber geri döndüm. Nihayet Aişe'nin odasının eşiğine varıp, çıkıp gittiklerini anlayınca geri döndü. Ben de onunla birlikte geri döndüm. Çıkmış olduklarını gördük. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem benimle kendisi arasına perdeyi indirdi ve hicab (emri) nazil oldu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Velime (düğün ziyafeti) bir haktır." Bu başlık Taberanı'nin zikrettiği bir hadisin lafzıdır. Sözkonusu bu hadisi Vahşi İbn Harb rivayet edip Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e şöylece ref' etmiş bulunmaktadır: "Velime bir haktır. İkincisi bir maruftur, üçüncüsü ise bir övünmedir." Müslim'de ez-Zühri yoluyla el-A'rec'den, o Said İbn el-Müseyyeb'den, o Ebu Hureyre'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: "En kötü yemek, zenginin davet olunduğu, yoksulun çağınlmadığı velime yemeğidir. O, bir haktır." Ebu'ş-Şeyh ve el-Evsat'ta Taberfmi, Mücahid'den, o Ebu Hureyre'den Nebie merfu olarak şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Velime bir haktır ve sünnettir. Kim ona davet olunup da icabet etmezse, asi olur." İbn Battal dedi ki: "Veli me bir haktır" sözü, bir batıl değildir, demektir. Aksine velime vermek mendubdur, o bir sünnettir, bir fazilettir. Bir hak oluşundan kasıt, vacib olduğu anlamına gelmez. Daha sonra şunları söylemektedir: Onun vacib olduğunu söyleyen kimse olduğunu bilmiyorum. O böyle demiş ama kendi mezhebinde Kurtubi'nin naklettiği vacib oluşuna dair bir rivayetin bulunduğunu da hatırlamamıştır. Ayrıca Kurtubi: Mezhebin meşhur olan görüşü velimenin mendub olduğu şeklindedir demektetir. İbnu't-Tin de, Ahmed'den böylece nakletmiş olmakla birlikte el-Muğni'deki ifadeye göre velime sünnettir. Hatta bu hususta ilim ehli arasında görüş ayrılığının bulunmadığını ifade ederek İbn Battal'a uygun kanaat belirtmiş ve şunları eklemiştir: Bazı Şafil alimleri bunun vacib olduğunu söylemiştir. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Abdurrahman İbn Avf'a velime vermesini emir buyurmuştur. Ayrıca velime davetini kabul edip icabet etmek de vacibdir. Dolayısıyla velime vermek de vacibtir. Selef velimenin vakti hususunda ihtilaf etmişlerdir. Velimenin vakti akdin yapıldığı zaman mıdır, akdin hemen akabinde midir, zifafa girildiği sırada mıdır, zifaftan sonra mıdır yoksa akdin yapılışından itibaren başlayıp zifafın sona ermesine kadar devam eder mi? Değişik görüşleri vardır. Nevevi der ki: Bu hususta ihtilaf etmişlerdir. Iyad'ın naklettiği rivayet edoğrultusunda Malikilere göre en sahih olan zifafa girişten sonra müstehab oluşudur. Bir topluluktan da velimenin akid esnasında verilmesinin müstehap olduğunu nakletmiştir. İbnu's-Sübki'nin zikrettiğine göre babası da şöyle demiştir: Ben bizim mez. hep alimlerimizin sözleri arasında vakit tayinine dair bir görüş görmedim. Ayrıca o el-Beğavi'nin: Nikahta, akit vaktinde, zifafta, öncesinde ve sonrasında def çalmak şeklindeki sözlerinden hareketle, velimenin akdin yapıldığı zamandan itibaren vaktinin geniş olduğu neticesini çıkarmış ve şöyle demiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in fiill uygulaması ile ilgili olarak nakledilen, velimenin zifafa girişten sonra verildiğidir. O bu sözleriyle Cahş kızı Zeyneb ile ilgili olaya işaret eder gibidir. Beyhaki de bu hadisin bulunduğu bölümde "velimenin vakti" diye başlık açmıştır. İbnu's-Sübkl'nin Şafil mezhebi alimleri arasında bu konuda bir şey söylemediğine dair açıklamasına el-Maverdi'nin, velimenin zifafa giriş esnasında verileceğine dair açık ifadelerinin bulunduğu belirtilerek itiraz edilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes radıyalliıhu anh'dan dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Abdurrahman İbn Avf'a -ki ensardan bir kadın ile evlenmişti-: Ona ne kadar mehir verdin? diye sordu. O: Bir çekirdek ağırlığı altın diye cevap vermişti." Humeyd'den, dedi ki: Ben Enes'i şöyle derken dinledim: "Muhacirler Medine'ye varınca ensara misafir oldular. Abdurrahman İbn Avf da, Sa'd İbn er-Rabi'in misafiri oldu. Sa'd, Abdurrahman'a: Seninle malımı yarı yarıya böıüşeyim. Senin için de hanımlarımdan birini boşayayım, dedi. Abdurrahman: Allah senin aileni de, malını da mübarek kılsın deyip pazara çıktı. Alışveriş yaptı ve bir miktar keş ve yağ kar etti. Sonra evlendi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Bir koyun ile dahi olsa velime ver, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, Zeyneb ile evliliği dolayısıyla verdiği velimeyi hanımlarından hiçbirisi dolayısıyla vermiş değildir. Onunla evliliği dolayısıyla bir koyun ile düğün yemeği vermişti
- Bāb: ...
- باب ...
Enes'ten, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Safiye'yi kölelikten azad etti ve onunla evlendi. Ona hürriyetini vermesini mehri yaptı. Onunla evlenmesi dolayısıyla da hays ikram ederek velime verdi. " 5163 no'lu hadiste Enes (r.a), Haysın yapılışı için kullanılan malzemeyi belirtmiş bulunuyor
- Bāb: ...
- باب ...
Beyan'dan, dedi ki: Enes'i şöyle derken dinledim: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir hanımı ile zifafa girdi. Beni gönderdi, ben de bazı adamları yemeğe davet ettim." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Bir koyun ile dahi olsa velime (düğün yemeği) vermek." İleride konunun araştırılmasında görüleceği gibi bu, varlıklı olan kimseler içindir. Hadisteki "bir çekirdek" sözünden kastın ne olduğu hususunda görüş ayrılığı vardır. Bununla bir hurma çekirdeği kastedildiği söylenmiştir. Nitekim keçi boynuzu çekirdeği de tartı olarak kullanılır. O güri için bunun kıymeti beş dirhem idi. O gün için değerinin çeyrek dinar olduğu da söylenmiştir. Buradaki "bir altın çekirdek" lafzının gümüş olarak beş dirhem değerinden ibaret olduğu da söylenmiştir. el-Hattabı bunu kat'i bir ifade olarak belirtmiş, el-Ezherı de bunu tercih etmiş, Iyad da bunu ilim adamlarının birçoğundan nakletmiş bulunmaktadır. İkinci rivayetin sonlarındaki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Bir koyun ile dahi olsa düğün yemeği ver, diye buyurdu" ibaresinden anlaşıldığına göre, gücü yeten için verilecek olan ziyafetin çok kişiye yetecek kadar olması istenmektedir. İyad dedi ki: Düğün yemeğinin azami miktarının bir sınırı yoktur. Asgari miktarı ise böyledir ve mümkün olan ne ise o da yeterlidir. Müstehab olan, düğün yemeğinin kocanın durumuna göre verileceğidir. Varlıklı kimse için bir koyun ve daha fazlasından kalayına geleni ile ikram yapılır. Hadis-i şerifte SaId İbn er-Rebi'in sözü edilen hususları dile getirerek kardeşini kendisine tercih etmesi, üstün bir menkıbedir. Aynı şekilde Abdurrahman İbn Avf'ın da haya ve insaf ile kaçınılması gereken bir hususu -muhtaç olmakla birlikte- istemeyişi ve iffetli davranması da onun için bir menkıbe özelliğini taşır. Hadisten Çıkarılan Diğer Sonuçlar 1- Kardeşlik ve zenginin, fakiri hanımlarından birisini onun için boşamak suretiyle dahi olsa, kendisine güzel bir şekilde tercih etmesi müstehabdır. 2- Böyle bir tercihte bulunan kimsenin bu teklifinin kabul edilmemesi müstehabdır. Çünkü adeten bu gibi hallerin yapılabilmesi çoğunlukla bir kısım zorlukları gerektirir. Eğer böyle bir teklifin yerine getirilmesinde zorluk olmadığı kat'i olarak anlaşılırsa caizdir .. 3- Güzel bir maksatla böyle bir teklifi kabul etmeyen kimseye Allah onun yerine ondan hayırlısını verir. 4- Kazanç yollarına başvurmak müstehabdır. Bir kimsenin kendi kişiliği ile bağdaşan birtakım alışverişierde bulunmasında eksik ve kusur sözkonusu değildir. 5- Kişiyi zelil düşürme ihtimali bulunan bağış ve benzeri şeyleri kabul etmek mekruhtur. Ticaret ya da bir zenaat icra ederek kişinin kendi el emeğinden geçinmesi, hibe ve benzeri şeylerle geçinmekten, ahlakın nezihliği açısından daha uygundur. 6- Evlenene dua etmek müstehabdır. İmamın ve yaşı ve mevkii itibariyle büyük olan bir kimsenin arkadaşlarına ve kendisine uyanlara durumlarını sorması, özellikle de onlarda alışılmadık bir hal gördüğü vakit buna özen göstermesi yerindedir. 7 - Aynı şekilde damadın üzerinde koku ve buna benzer düğün etkileri bulunduğu halde dışarı çıkması da caizdir
- Bāb: ...
- باب ...
Sabit'ten, dedi ki: "Enes'in huzurunda Cahş kızı Zeyneb'in evIendirilmesi sözkonusu edilince, dedi ki: Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onun için verdiği düğün ziyafeti gibi hanımIarından herhangi birisi için verdiğini görmedim. Onun için bir koyun ile ziyafet vermiştL" Fethu'l-Bari Açıklaması: "HanımIarından birisi için verdiği düğün ziyafetinden daha fazIasını bir diğeri için veren kimse." Bu başlık altında Enes'in Cahş kızı Zeyneb ile evIenmesi doIayısıyIa bir koyun ile düğün ziyafeti vermiş oIduğuna dair hadisini zikretmektedir. Bu hadiste anIatıIanIar doIayısıyla başlıkla arasındaki uygunIuk gayet açıktır. İbn Battal şu hususa işaret etmiştir: Böyle bir fazlalık, hanımlardan birisini diğerine üstün tutmak maksadı ile yapıImamıştır. Aksine o sırada mevcut imkanlara göre böyle olmuştur. Eğer onIarın her birisi ile evIendiği sırada bir koyun bulmuş oIsaydl, hiç şüphesiz onu da ziyafet oIarak verirdi. Çünkü o, insanIarın en cömerdi idi ama dünya işIerinde hoşa gidecek şeyIerIe alakalı hususlarda mübaIağa etmezdi. Başkası, onun bu davranışı, caiz oIuşunu beyan etmek için yapmış olabileceğini de söylemiştir. el-Kermanı dedi ki: Zeyneb için verdiği velimenin diğer hanımIarınınkine göre daha üstün oluşundaki sebebin, şanı yüce AlIah'ın Zeyneb'i onunIa vahiy yoIuyIa evIendirmesi nimetine şükretmek için oIma ihtimali de vardır. Derim ki: Enes'in Zeyneb için verdiği düğün yemeğinden daha fazIasınl başkası için vermemiş olduğunu söylemesi, bu hususta onun sahip olduğu bilgiye göredir ya da onun düğününde meydana gelmiş olan berekete dayanarak böyle söylemiş olabilir. Çünkü bir tek koyun ile ziyafete gelen bütün Müslümanlar doyuncaya kadar ekmek ve et yediler; ama göründüğü kadarıyla Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Kaza umresinde el-Haris kızı Meymune ile evlenip Mekke halkından da düğün ziyafetine gelmelerini istediği halde, bu teklifi kabul etmediklerinde koyundan daha fazlası ile düğün ziyafeti vermiş olmalıdır. Çünkü o sırada maddi imkanları bakımından bir genişlik sözkonusu olmuştu. Zira bu, Hayber'in fethinden sonra gerçekleşmişti. Yüce Allah da Mekke'nin fethinden itibaren Müslümanlara maddi imkanlar bakımından bir genişlik vermişti
- Bāb: ...
- باب ...
Mansur İbn Safiyye'den, o annesi Şeybe kızı Safiyye'den şöyle dediğini nakletmektedir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem,hanımlarından birisi için iki mud arpa ile düğün ziyafeti vermişti
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Sizden bir kimse düğün yemeğine davet edilecek olursa, ona gitsin. " Bu Hadis 5179 numara ile gelecektir inşaallah
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Esiri çözün, davetçinin davetine icabet edin, hastanın ziyaretine gidin
- Bāb: ...
- باب ...
Muaviye İbn Suveyd'den, el-Sera İbn Azib r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize yedi şeyi emir buyurdu, yedi şeyden de nehyetti: Size hastayı ziyaret etmeyi, cenazenin arkasından gitmeyi, aksırıp elhamdulillah diyene yerhamukellah demeyi, yemin edenin yemininde durmasını sağlamak için ona yardımcı olmayı, mazluma yardım etmeyi, selamlaşmayı yaygınlaştırmayı, davetçiye icabet etmeyi emir buyurdu. Yine bize altın yüzükleri (takınmayı), gümüş kapları (kullanmayı), eğerlerin üzerine oturulan kısımlarının ipekle kaplanmasını, kasiyye, istebrak ve dibac (diye anılan ipeklileri kullanmayı) bize yasakladı
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl İbn Sa'd'dan, dedi ki: "Ebu Useyd es-Saidi düğününde Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i davet etti. O gün onlara hizmet eden de, gelin de onun hanımı idi. Sehl dedi ki: Gelinin Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ne ikram ettiğini biliyor musunuz? (Gelin) geceden birkaç hurma ıslatmıştı. Rasulullah yedikten sonra o ıslattığı hurmaların suyunu ona içirdi. " Bu Hadis 5182,5183,5591,5597,6685 numara ile gelecektir Fethu'l-Bari Açıklaması: "Düğün yemeğine ve davete icabet hakkı." el-Muhkem müellifi der ki: Velime, düğün ve evlilik dolayısıyla verilen yemeğin adıdır. Düğün ya da başka bir maksatla ziyafet olarak verilen her yemeğin adı olduğu da söylenmiştir. İyad, el-Meşarik adlı eserinde şöyle demektedir: Velime nikah dolayısıyla verilen yemektir. Evlendirme dolayısıyla verilen yemek olduğu söylendiği gibi, özelolarak sadece düğün yemeği olduğu da söylenmiştir. Şafii ve mezhebine mensup ilim adamları şöyle demektedir: Velime; nikah, sünnet ve buna benzer sevinçli her bir olay dolayısıyla verilen her ziyafete davet için kullanılır. Ancak mutlak olarak kullanılması halinde nikah dolayısıyla verilen yemek için daha meşhurdur. Başka amaçla verildiği takdirde kayıtlı olarak zikredilir ve sünnet velimesi ve buna benzer şeyler söylenir. İbn Abdiiben, sonra Iyad, daha sonra Nevevi de düğün velimesi davetine icabetin vacib olduğu üzerinde ittifak bulunduğunu nakletmiş iseler de, bu ittifak iddiası su götürür. Evet, ilim adamlarının meşhur görüşü, vacib olduğudur. Şafiilerin ve Hanbelilerin cumhuru ise açık bir şekilde farz-ı ayn olduğunu ifade etmişler, Malik de bunu böylece belirtmiştir. Kimi Şafii ve Hanbeliler ise bu davete icabetin müstehab olduğunu söylemişlerdir. el-lahmi, Malikilerden bunun mezhebi n mutemed görüşü olduğunu zikretmektedir. el-Hidaye sahibinin ifadeleri sünnet olduğunu açıkça ifade etmekle birlikte vacip olmasını gerektirmektedir. O, bu sözleriyle sünnetten delil ile vacib olduğunu kastetmek istemiş gibidir. Onların (Hanefilerin) bu husustaki kaidelerinden anlaşıldığı üzere farz olmadığını söylemek istemiştir. İbn Dakiki'l-'ld de Şerhu'l-İlmam adlı eserinde daveti n umumi olması halinde hükmün böyle olacağını, ancak herkese özelolarak davette bulunulduğu takdirde davete icabetin muayyen olarak sözkonusu olacağını nakletmiş bulunmaktadır. Davetin vacip oluşunun şartı ise davet edenin mükellef, hür ve reşid olması, ayrıca fakirleri dışarıda tutarak özellikle zenginleri davet etmemesi ve davet edenin de -sahih görüşe göre- Müslüman olması, ondan önce bir başkasının davette bulunmaması gerekir. Daha önce kimin daveti ulaşmış ise o davete icabet gerekir, sonrakine değiL. Her iki davetçi birlikte gelecek olurlarsa akrabalık bağı daha yakın olan, komşu olarak daha yakın olana -daha sahih kabul edilen görüşe göre- takdim edilir. Eğer eşit olurlarsa kura çeker. Ayrıca davet mahallinde hazır olan kimseyi rahatsız edecek münker ve daha başka bir hususun da olmaması, gitmemekte de bir mazeretinin bulunmaması gerekir. el-Maverdi, mazeret için cemaati terk etmeye ruhsat teşkil edecek hususları ölçü olarak tespit etmiştir. Bütün bunlar düğün yemeği ile ilgilidir. Düğün sözkonusu olmadan yapılan davet/ere dair açıklamalar ise bundan iki başlık sonra gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre, o şöyle derdi: "En şerli yemek zenginlerin davet edilip, fakir/erin terk edildiği velime yemeğidir. Daveti (icabeti) terk eden bir kimse Allah'a ve Rasulüne isyan etmiş olur." Fethu'l-Bari Açıklaması: İbn Battal dedi ki: Eğer davet eden, zenginlerle fakirleri birbirinden ayırarak her bir gruba ayrıca yemek yedirecek olursa bunda bir sakınca yoktur. İbn Ömer de bunu yapmıştır. "Daveti" yani davete icabeti "terk eden bir kimse ... " Sözü geçen İbn Ömer yoluyla gelen rivayette: "Kim davet edilir de icabet etmezse ... " şeklindedir. "Allah'a ve Rasulüne isyan etmiş olur." Bu, davete icabetin vacip oluşuna bir delildir. Çünkü isyan kelimesi ancak vacibin terki hakkında kullanılır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Sığır ve koyun ayağı yemeğine davet olunsam, elbette icabet ederim. Bana sığır veya koyun bacağı hediye edilse elbette kabul ederim." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Sığır veya koyun ayağı yemeğine davete icabet eden." Ayak (kura') ön ve arka bacakların ayaktan başlayan ince kısmına denilir. Koyun ve ine k türünden olanların bu bölümüne kura', at ve deve türününkine ise el-vazıf denilir. "Bana bir sığır veya koyun ayağı hediye edilecek olursa kabul ederim." Cumhur burada "kura'" ile kastedilenin koyun ayağı olduğu kanaatindedir. Hadis-i şerifte Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ahlakının güzelliğine, alçak gönüllülüğüne, insanların kalplerini kırmadığına, hediyenin kabul edileceğine, kişiyi evine davet eden kimsenin davetine -davet edenin kendisini oldukça az bir şeye davet etmiş olduğunu bilse bile- icabet edileceğine delil bulunmaktadır. el-Mühelleb dedi ki: Yemeğe davet etmeye iten tek sebep, samimi bir sevgi, davet edenin davet ettiği kimsenin yemek yemesine sevinmesi, beraber yemek suretiyle sevgilerinin artması ve bu yolla onunla hukukunun pekişmesidir. Bundan dolayı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem basit bir yemek için davet olunsa dahi davete icabette bulunmaya teşvik etmiştir. Hadiste ayrıca ilişkileri gözetmeyi, karşılıklı birbirlerini sevmeyi ve birbiriyle kaynaşmayı, az ya da çok olsun davete icabet etmeyi ve aynı şekilde az ya da çok olsun hediyenin kabul edilmesini teşvik etmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbn Ömer r.a.'dan diyor ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Şu davete, kendisine davet olunduğunuz vakit icabet ediniz." (Nafi') dedi ki: Abdullah İbn Ömer düğün daveti olsun, düğünden başka davete olsun oruçlu olduğu halde giderdi. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Düğün ve başka sebepler ile davet edenin davetini kabul etmek." Buhari burada İbn Ömer'in: "Şu davete icabet ediniz" diye rivayet ettiği hadisi zikretti. Buradaki "ed-da've" lafzının başındaki elif, lam'ın ahd için olma ihtimali vardır. Maksat, düğün velimesi daveti olur. Bunu Müslim ve Ebu Davud, Eyyub yoluyla Nafi'den şu lafızia rivayet etmişlerdir: "Sizden herhangi bir kimse kardeşini davet edecek olursa, ister düğün olsun, ister benzeri bir şeyolsun davet edilen, davete icabet etsin." Bazı Şafii alimleri hadisin zahirine göre, ister düğün olsun, ister başka bir davet olsun şartları oluştuğu takdirde mutlak olarak davete icabet etmenin vacip olduğunu söylemişlerdir. Malikiler, Hanefiler, Hanbeliler ve Şafillerin çoğunluğu nikah velimesi dışındaki davetlere icabetin vacip olmadığını açık ve kesin ifadelerle açıklamışladır. Bu kanaati benimseyenlerden birisi olan es-Serahsı mübalağa ederek bu hususta icma' olduğunu nakletmiştir. Davette bulunmanın daha başka birtakım faydaları da vardır: Davet olunanın bereketinden istifade etmek, onun bulunması ile meclislerinin şenlenrr,esi, fikirlerinden yararlanılması, kendisi bulunmadığı takdirde korunması gereken birtakım şeylerin korunmama ihtimali gibi. Böyle bir davete icabet edilmediği takdirde bütün bu imkanlar da kaybedilmiş olur. Davete icabet edilmediği için davet edenin rahatsız olacağı da açıktır. Hadisteki "onlara dua ediversin" sözünden de bu yolla davete icabet etmekten maksadın hasılalacağı anlaşılmaktadır. Ayrıca davet olunanın yemekten yemesinin vacip olmadığı da anlaşılmaktadır. Eğer nafile oruç tutmakta ise orucunu açması müstehab mıdır? Şafillerin çoğunluğu ile bazı Hanbeliler eğer davet sahibi onun oruçlu olmasından dolayı müteessir alacaksa efdal olan orucunu açmasıdır. Aksi takdirde orucuna devam etmesi daha faziletlidir, derler. er-RCıyanl ile İbnu'l-ferra, orucunu açmasının müstehab olduğunu mutlak bir ifade ile söylemişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir düğün (yemeğin)den dönmekte olan kadınlar ile çocukları gördü. Yerinden hızlıca ve kuvvetli bir şekilde kalkarak: Allah da biliyor ki sizler insanlar arasında en sevdiklerimdensiniz, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadınların ve çocukların düğün (yemeğin)e gitmeleri." Muhtemelen bu başlığı herhangi bir kimsenin bu işin mekruh olduğunu düşünmemesi için açmıştır. Bununla böyle bir işin kerahet sözkonusu olmaksızın meşru olduğunu anlatmak istemiştir. "Hızlıca ve kuvvetle kalkt!." Yani onların gelişine sevinerek hızlıca ve güçlü bir şekilde kalkıp onlara doğru gitti. Ebu Mervan İbn Serrac -Kurtubi' de bunu tercih ederek- buradaki (hızlıca ve kuvvetle anlamı verilen) "mumtenn" lafzının "imtinan"den geldiğini söylemiştir. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kendisi sebebiyle kalktığı kimseye ikramda bulunmuş olur ve daha büyüğü düşünülmeyecek şekilde ona minnette (lütufta) bulunmuş olur. Ebu Mervan dedi ki: "İnsanlar arasında en sevdikleri m sizlersiniz" demesi de bunu desteklemektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesi Aişe r.anha'nın kendisine (el-Kasım İbn Muhammed'e) haber verdiğine göre, üzerinde suretler bulunan bir şilte satın almıştı. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu görünce kapıda, ayakta durdu ve içeri girmedi. Ben de yüzünden, hoşlanmadığını anladım. Ey Allah'ın Rasulü! Allah'a tevbe ediyorum, Rasulüne de tevbe ettiğini bildiriyorum. Ben nasıl bir kusur işledim, dedim. Bunun üzerine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Bu şiltenin işi ne, diye buyurdu. Aişe dedi ki: Ben de ona: Üzerine oturasın, ona yaslanasın diye senin için onu satın aldım, dedim. Bu sefer Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Şüphesiz bu suretlerin sahipleri (onları yapanlar) kıyamet gününde azaba uğratılırlar, onlara: Yarattıklarınıza can verin, denilir. Ayrıca şöyle buyurdu: İçinde suretlerin bulunduğu eve melekler girmez." Fethu'l-Bari Açıklaması: İbn Battal dedi ki: Hadisten anlaşıldığına göre, Allah ve Rasulünün yasaklamış olduğu bir münkerin bulunduğu bir davete katılmak caiz değildir. Çünkü böyle bir katılma ile o münkere razı olunduğu açığa vurulmuş olur. Daha sonra da bu hususta geçmiş zatıarın mezheplerini izledikleri yola dair uygulamalarını) nakleder. Bu nakillerin özü şudur: Eğer davette bir haram varsa ve kendisinin o harama son vermeye gücü yetip ortadan kaldırırsa bunda bir sakınca yoktur. Buna gücü yetmezse geri dönmelidir. Şayet davette tenzihen mekruh kabilinden bir şey varsa, bu hususta bundan çekindiğini (vera' gösterdiğini) saklamamalıdır. Bunu destekleyen hususlardan birisi de İbn Ömer'in başından geçen olaydaki ashab-ı kiramın duvarlarını perde ile örttüğü eve girmek hususundaki ihtilaflarıdır. Eğer bu haram olsaydı oturanlar oturmaz, İbn Ömer de bunu yapmazdı. ° halde Ebu Eyyub'un yaptığı, ashabdan nakledilen bu iki ayrı fiilin bir arada telif edilebilmesi için tenzihen mekruh olarak değerlendirilmesi gerekir. Evleri ve duvarları perde ile örtmenin hükmüne gelince, bunun caiz olup olmadığı hususunda eskiden beri görüş ayrılığı vardır. Şafi1lerin cumhuru, mekruh olduğunu ifade etmişlerdir. Onlardan olan Şeyh Ebu Nasr el-Makdisı ise bunun haram olduğunu açıkça ifade etmiş ve bu hususta Aişe R.A.a'nın rivayet ettiği şu hadisi delil göstermiştir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Allah bizlere taşları ve sıvaları elbise ile örtmemizi emir buyurmamıştır deyip, perdeyi çekti ve onu parçaladı." Bu hadisi ayrıca Müslim de rivayet etmiştir. Duvarların perde ile örtülmesi yasağı açık ifadelerle gelmiş bulunmaktadır. Said İhn Mansur'un kaydettiğine göre Selman'a mevkuf bir hadiste şöyle demiştir: "O, evin (duvarlarının) perde ile örtülmesini kabul etmeyerek şöyle demiştir: Sizin eviniz sıtmaya mı tutulmuş, yoksa Ka'be evinize mi gelmiş? Bu perdeler parçalanmadıkça ben bu evin içine girınem, demiştir." Az önce de Ebu Eyyub ile İbn Ömer'in bu husustaki haberleri geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl'den, dedi ki: "Ebu Useyd es-Saidi düğününü yapınca, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i ve ashabını davet etti. Onlara ne yemek hazırladı, ne de yemeği onlara Ümmü Useyd'in hanımı dışında kimse takdim etti. Ümmü Useyd geceden taş bir kap içerisinde birkaç hurma ıslatmıştı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yemeği bitirince, (Ümmü Useyd) -ona ikram olsun diye- tanelerini eliyle ezip yumuşattığı hurma şırasını getirip içirdi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadının düğün yemeğinde erkeklerin işlerini görmesi ve kendisinin bizzat onlara hizmet etmesi." "Bir kapta ... " Böyle bir kap bakırdan da, başka şeyden de yapılmış olabilir. Burada kabın taştan yapıldığı açıklanmış bulunmaktadır. "Tanelerini eliyle yumuşattığı. .. " Tanelerini eliyle ezdiği demektir. Hadisten, kadının kocasına ve davet ettiği kimselere hizmet etmesinin caiz olduğu anlaşılmaktadır. Böyle bir şeyin, fitneden emin olunması ve kadının kendisini örtme si icab ettiği şekilde örtüp tesettüre riayet etmesi halinde olabileceğı açıkça anlaşılmaktadır. Aynı şekilde benzer durumlarda erkeğin hanımına hizmet gördürmesinin caiz olduğu da anlaşılmaktadır. Yine bu hadisten, kavmin büyük şahsiyetine beraberindekilerden farklı olarak özel bir ikramda bulunmasının caiz olduğu da anlaşılmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl İbn Sa'd'dan rivayete göre Ebu Useyd es-Saidi, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i kendi düğün yemeğine davet etti. O gün onlara hizmet eden de, gelin de onun hanım i idi. Hanımı ya da Ebu Useyd'in kendisi dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem için ne ıslattığını biliyor musunuz? Ona geceden, taştan bir tencere içerisinde birkaç hurma ıslatmıştı
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den rivayete göre Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Kadın bir kaburga kemiği gibidir. Eğer sen onu düzeltmeye kalkarsan onu kırarsın. Eğer ondan faydalanmak istersen ondaki eğrilikle beraber ondan faydalanabilirsin." Açıklama: "İyi geçinmek," yumuşak ve güzel davranmak anlamındadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimse komşusuna eziyet etmesin. " Bu hadis 6018, 6136, 6138 ve 6475 numara ile de geçiyor. [-5186-] "Kadınlar hakkındaki hayır tavsiyemi kabul ediniz. Çünkü onlar bir kaburga kemiğinden yaratılmışlardır. Şüphesiz kaburga kemiğinin en eğri yanı, en üst tarafıdır. Sen onu duzeltmeye kalkışırsan onu kırarsın. Ona ilişmezsen eğri olarak kalır. O halde kadınlar hakkındaki hayır tavsiyemi kabul ediniz
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer radiyallahu anh'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde hakkımızda bir şeyler nazil olur korkusu ile kadınlarımız ile konuşmaktan, onlara karşı açılıp yayılmaktan (haklarında kusurlu davranmaktan) çekinirdik. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat ettikten sonra hem konuşmaya başladık, hem de (onlara karşı kusurda) açılıp yayıldık." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Şüphesiz kaburga kemiğinin en eğri tarafı, en üst tarafıdır." Allah Rasulü bunu, kırma anlamını pekiştirmek için söz konusu etmiştir. Çünkü düzeltme gereği üst tarafında daha açıkça görülür yahut bununla kadının kaburga kemiğinin en eğri kısmından yaratıldığına işaret edilmektedir. Böylelikle kadınlar hakkında bu sıfatın sabit olduğu mübalağa yoluyla ifade edilmiş olur. Bunun, kadının en üst tarafına bir örnek olarak verilmiş olması ihtimali de vardır. Çünkü kadının en üst tarafı başıdır ve dili de başındadır. Eziyet de ondan hasıl olur. "Sen onu düzeltmeye kalkışırsan, onu kırarsın." Buradaki zamir, kaburga kemiğine aittir, kaburga kemiğinin en üst tarafına değil. Bundan önceki rivayette ise: "Onu düzeltmek istersen onu kırarsın" denilmiştir ki onda da zamir yine kaburga kemiğine aittir. Bu laflZ hem müzekker, hem müennes olarak da kullanılır. Bununla birlikte kadına ait olma ihtimali de vardır. Bunu, daha sonra gelen: "Ve eğer onunla (kadınla) faydalanırsan" ifadesi desteklemektedir. Kaburga kemiğinin kırılması ile boşamanın kastedilme ihtimali vardır. Nitekim Süfyan'ın Ebu'z-Zinad'dan diye Müslim'de yer alan rivayetinde bu açıkça ifade edilmiş bulunmaktadır: "Eğer sen onu (kaburga kemiğini) düzeltmeye kalkışırsan onu kırarsın. Onu kırmak ise kadını boşamak demektir." "Eğer onu kendi haline bırakırsan ... " Yani onu düzeltmeyecek olursan "eğri kalmaya devam eder." " ... Tavsiyemi kabul edin ... " Yani ben onlar hakkında size hayır tavsiye ediyorum. Siz de onlar hakkındaki bu tavsiye mi kabul edin ve gereğince amel edin. "Kadınlar hakkında hayır tavsiyemi kabul edin" ifadesinde onları rıfk ile, yumuşaklık ile düzeltmeye bir işaret var gibidir. Öyle ki, düzeltmeye çalışırken aşırıya gitmesin. O takdirde kaburga kemiği kırılır. Onu olduğu halde de bırakmasın, eğriliği devam eder. Müellif Buhari bundan sonraki başlığı "Kendinizi ve ailelerinizi öyle bir ateşten koruyunuz ki ... "(Tahrim, 6) diye tespit etmek ile buna işaret etmiş bulunmaktadır. Böylelikle buradan, tabiatında bulunan eksikliği aşarak fiilen masiyet işlemeye ya da vacib olanı terk etmeye kadar gittiği takdirde, bu eğri halinde terk etmemesi gerektiği de anlaşılmaktadır. Maksat, onu mubah olan hususlarda eğri hali üzerinde bırakmaktır. Hadis-i şerifte nefisleri kendisinedoğru çekmek ve kalbieri ısındırmak için güzel bir şekilde muamelenin teşvik edildiği anlaşıldığı gibi, kadınları affetmek, onların eğriliklerine sabredip katlanmak suretiyle idare etmeye de işaret bulunmaktadır. Çünkü onları mutlaka değiştirmeye kalkışanlar, onlardan yararlanmak imkanını kaybeder. Oysa insanın kendisi ile süklin bulacağı bir kadına, hayatında yardımını alacağı bir kadına ihtiyacı vardır. Sanki şöyle buyurmuş gibidir: Ondan faydalanmak, ancak ona sabredip katlanmakla mümkün olabilir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Hepiniz çobansınız ve hepiniz sorumlusunuz. İmam, bir çobandır ve o sorumludur. Erkek, aile halkı üzerinde bir çobandır ve o sorumludur. Kadın, kocasının evinde bir çobandır ve o sorumludur. Köle, efendisinin malı üzerinde bir çobandır ve o sorumludur. Şunu bilin ki hepiniz çobansınız ve hepiniz sorumlusunuz." Açıklama: Bu hadise dair yeterli açıklamalar yüce Allah'ın izniyle Ahkam bölümünün baş taraflarında (7138. hadiste) gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan, dedi ki: "Bir zamanlar on bir kadın bir yerde oturmuş ve birbirleriyle kocalarına dair haberlerden hiçbir şey gizlemeyeceklerine dair ahitleşip, akitleştiler. Birincisi dedi ki: Benim kocam çıkılması pek kolay olmayan bir dağın başındaki zayıf bir devenin eti gibidir. Üstelik semiz de değildir ki, oradan alınıp getirilsin. İkincisi dedi ki: Ben kocama ait haberi etrafa yayamam. Çünkü ben onu sözkonusu edecek olursam, gizli açık, abur cubur zikretmedik hiçbir halini bırakmamaktan korkarım. Üçüncüleri dedi ki: Benim kocam aşırı uzun boylu birisidir. Konuşursam beni boşar, susarsam askıda bırakılırım. Dördüncüsü dedi ki: Kocam Tihame gecesine benzer. Ne sıcaktır ne soğuk, (evimizde) ne korku vardır ne de usanç. Beşincisi dedi ki: Kocam içeri girdiğinde bir parstır. Dışarı çıkınca bir arslandır. Alışageldiği şeylere dair de bir şey sormaz. Altıncısı dedi ki: Kocam yedi mi siler süpürür, içti mi su kabını kurutur. Yatıp uzandı mı yorganına sarınır, bürünür. Üzüntü ve kederi(mi) anlamak için elini uzatmaz. Yedincisi dedi ki: Kocam vazifesini yapamayan ahmağın tekidir. Her bir dert ve hastalık onun derdidir; ya benim başımı yarar, ya vücudumu yaralar, ya bunların hepsini bir arada yapar. Sekizinci dedi ki: Kocama dokunmak, tavşana dokunmak gibidir. Kokusu da hoş bir bitkinin kokusu gibidir. Dokuzuncu kadın dedi ki: Kocamın evinin direkleri yüksek, kılıcının hamayılı uzun, ocağının külü çok, evi de insanların toplantı meclisine yakındır. Onuncu kadın dedi ki: Kocam Malik'tir. Hem neye maliktir? Hatıra gelen her şeyin hayırlısına maliktir. Onun çökecek yerleri pek çok, yayılıp otlayacak yerleri pek az develeri vardır. Onun develeri ud sesini duyar duymaz kendilerinin kesin olarak helak olacaklarını (misafirler için ikram olmak üzere kesileceklerini) anlarlar. ' Onbirinci kadın dedi ki: Benim kocam Ebu Zer'dir. Ebu Zer' nedir? Zınet eşyaları ile kulaklarımı doldurdu. Pazularımı yağla doldurdu. Bana rahat ve huzurlu bir hayat yaşattı. Ben de bu rahat ve huzur içinde yaşadım. O beni Şıkk denilen bir yerde birkaç koyuna sahip bir kabile arasında buldu. Beni atları kişneyen, develeri böğüren, ekinleri sürülüp taneleri ayrılan bir topluluk içerisine getirdi. İşte onun yanında bir söz söyledim mi bana çirkin bir şekilde karşılık verilmez. Sabah vakti uyurum da uyandırıımam. İçecek takatim kalmayıncaya kadar da (süt) içerim. (Ebu Zer' ailesinin diğer fertlerine gelince) Ebu Zer'in annesi var. Ebu Zer'in annesini bir bilseniz. Onun zahire ambarları var, eşyasını koyduğu evi bayağı büyüktür. Ebu Zer'in bir de oğlu var. Ebu Zer'in oğlunu bir bilseniz. Yattığı yer kılıcı çekilmiş kın gibidir. Düzgün, boylu posludur, karnı çıkık değildir. Dört aylık bir kuzunun kolu ile doyar. Ebu Zer'in bir kızı var. Ebu Zer'in kızı nasıl bir kızdır (bilir misiniz?) Babasına itaatkardır, annesine itaatkardır. Vücudu elbisesini doldurur. (Güzelliği ve vasıfları itibariyle) komşusunu kızdırır, kıskandırır. Ebu Zer'in bir de cariyesi var. Ebu Zer'in cariyesi nasıldır, bilir misiniz? Aile sırlarımızı etrafa yaymaz. Evimizdeki azığı rastgele saçıp savurmaz. Evimizi de çer çöple doldurarak kir getirmez. Ümmü Zer' dedi ki: Bir gün Ebu Zer' dışarıya çıktığında her tarafta yayıklar çalkalanıyordu. Beraberinde iki parsı andıran iki çocuk bulunan bir kadın gördü. Bu çocuklar koltuğunun altında iki narı andıran memeleriyle oynuyorlardı. Bunun üzerine kocam beni boşadı ve o kadını nikahladı. Ben de ondan sonra şerefli bir adam nikahladım. En güzel ata biner ve Hat denilen beldenin mızrağını taşırdı. Benim üzerime akşam üzeri pek çok deve ve sığır sürüp bana getirirdi. Bu gidip gelen davarların her birisinden bana bir çift verdi ve: "Ey Ümmü Zer' ye ve akrabana da ihsan et" dedi. Üm mü Zer' ded;i ki: "Eğer bana verdiği her şeyi toplayıp biraraya getirecek olsam Ebu Zerilin en"küçük k?bını dahi dolduramaz." Aişe dedi ki: "Rasuluııah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Ebu Zer'in, Ümmü Zer'e karşı davrandığı gibi ben de sana davrandım." Said İbn Seleme dedi ki: Hişam dedi ki: "(Evimizde çer çöp bırakmaz, pislikle evimizi doldurmaz anlamındaki ibareyi) vela tuaşşişu beytena ta'şişa diye rivayet etmiştir. Ebu Abduııah (Buhari) dedi ki: Bazıları da şöyle demiştir: "Fe etekammehu" şeklinde mim harfi ile kuııanmıştır. Bu ise daha sahihtir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan, dedi ki: "(Bir bayram günü) Habeşliler harbeleriyle oynuyoriardı. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana perde oldu, ben de onları seyrediyordum. Ben kendim bırakıp gidinceye kadar onları seyredip durdum. Oyun ve eğlenceyi işitip yaşı küçük bir kız çocuğunun halinin ne olacağını kendiniz ölçüp biçin." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Birinci kadın dedi ki: Kocam zayıf bir deve etidir." Yani zayıflığından dolayı ilişilmeyen ve kendisinden hoşlanılmayan cılız bir deve etine benzer. "Bir dağın başında, oldukça kayalık, sert taşlıklı ve çıkılması pek zor bir dağdır. Kolay olmayan Yani eti de semiz değildir (dağa çıkmak) da kolay değildir. Daha sonra özetle yaptığı bu benzetmeleri açıklayarak şöyle demiş gibi oldu: Bu, zayıf dahi olsa devenin etinin alınması için çıkılması kolay bir dağ değildir. Çünkü beğenilmeyen bir şeyeğer yorulmadan, çaba harcamadan bulunabilecek, alınabilecek olursa alınır. Daha sonra et de semiz değildir ki elde edilebilmesi amacıyladağın tırmanılmasındaki meşakkate katlanılmaya değsin. "Ona çıkılsın." Bu da dağın niteliği ile alakalıdır. Nevevi der ki: Cumhur bunu kocanın çeşitli açılardan hayrı az birisi olması anlamına gelen ifadelerle açıklıştır: Ewela o, deve eti gibidir. Mesela koyun eti gibi değildir. Diğer taraftan bu et aynı zamanda zayıf ve bayağı bir ettir. et-Hattabi'nin kanaatine göre kadının kocasını çıkılması zor sarp bir dağa benzetmesi, ahlakının kötü oluşuna bir işarettir. Onun üstünlük tasladığına, büyüklendiğine ve kendisini k ei?iden daha yüce gösterdiğine ve böylelikle hem cimri, hem de kötü huna işaret etmektedir. "İkincisi dedi ki: Kocamın haberini açığa çıkarıp yaymam. Çünkü ben onun açıklamadık hiçbir şeyini bırakmayacağımdan korkarım." Yani onun hayırlarından hiçbir şeyi terk etmeyeceğimden korkarım. "Abur cubur ... " el-Hattabı dedi ki: Onun dışarıya yansıyan kusurları ile gizli saklı sırlarını kastetmiştir. Yine elHattabı dedi ki: O muhtemelen zahiren durumu gizli, fakat içten içe adi Ve bayağı birisi idi. Ebu Said ed-Darır dedi ki: Kadın, kocasının kusurları pek çok, üstün ve faziletli ahlaktan uzak bir ruhi yapıya sahip olduğunu kastetmektedir. "Üçüncüsü dedi ki: Benim kocam uzun boylu, beyinsizin tekidir." Ebu Ubeyd ve bir topluluk (bu anlamı verdiğimiz el-aşennak lafzını) uzun boylu diye açıklamışlardır. es-Se'alibı: Hoşa gitmeyecek kadar uzun boylu, diye açıklamıştır. "Konuşursam bana talak verir, susarsam beni ortada bırakır." Yani eğer onun kusurlarını sayacak olursam ve bunlar ona ulaşırsa beni boşar. Susar, bunları söylemezsem ben onun yanında ortada bırakılmış birisiyim. Ne kocası olan birisi gibiyim, ne de dulum. Nitekim yüce Allah'ın: "Onu askıdaymış gibi bırakmayın. "(Nisa,129) buyruğu da böyle açıklanmıştır. Sanki şöyle demiş gibidir: Ben onun yanında kocası olan birisi gibi değilim ki ondan faydalanabileyim. Boşanmış olan birisi değilim ki ondan başkası ile evlenme imkanım olsun. Böylelikle kadın kendisini yüksek ile alçak bir yer arasında asılı duran ve iki taraftan birisinde yerleşip karar kılamayan bir halde olduğunu söylemektedir. Şarihlerin çoğu, Ebu Ubeyd'in izinden giderek böylece açıklayagelmişlerdir. "Dördüncüsü dedi ki: Kocam Tihame'nin gecesine benzer. Ne sıcaktır ne soğuk. Evimizde ne korku vardır ne de usanç." Ebu Ubeyd dedi ki: Bu sözleriyle kocasından çekinilecek bir şer bulunmadığını kastetmiştir. Başkası da şöyle demektedir: Hoşluğu bakımından Tihame gecesi örnek gösterilmiştir. Çünkü orası çoğunlukla sıcak bir bölgedir. Orada serin ve soğuk rüzgarlar esmez. Gece oldu mu gündüzün sıcağı biraz diner ve gündüzün sıcağında çektikleri sıkıntılara nispetle Tihameliler için gece daha güzel bir hal alır. Bu kadın da kocasını güzel geçimli, mutedil halli, iç dünyasının da kötülüklerden uzak oluşuyla nitelendirerek şunu söylemek istemiştir: Onun ne bir eziyeti vardır, ne de hoşa gitmeyecek bir tutumu. Ben ondan yana güvenlik içindeyim, onun şerrinden korkmam. Ayrıca o usanmak nedir bilmediği için benimle birlikte bulunmaktan dolayı da usanmaz. Yahut kötü huylu olmadığından ötürü onunla birlikte bulunmaktan ben usanmam. Benim onunla birlikte yaşayışımın lezzeti, Tihame halkının mutedil gecelerinden zevk alışlarına benzer. "Beşincisi dedi ki: Kocam içeri girince bir pars gibidir. Dışarı çıkınca da bir arslan gibidir. Alışageldiği şey hakkında da bir şey sormaz." Ebu Ubeyd der ki: Kadın eve girişi esnasında onu över gibi bir üslupla bir şeyin farkında olmamakla nitelendirmektedir. İbn Habib de şöyle açıklamıştır: Yumuşaklığı ve olup bitenden habersizliği yönüyle onu parsa benzetmiştir. Çünkü pars hayalı olmak, şeninin azlığı ve çokça uyumak ile nitelendirilir. "Arslan kesilir (eside)" tabiri "elesed: arslanıldan türetilmiştir. Yani insanlar arasında arslan gibi olur. İbn Ebi Uveys de şöyle açıklamıştır: O eve girdi mi, benim üzerime bir pars gibi atılır. Dışarı çıktı mı ileri atılışında arslan gibi olur. Buna göre onun "üzerime atılır" şeklindeki açıklaması hem övgü, hem de yergi ihtimaline gelir. Birincisi, eve girdiği vakit kendisiyle çokça cima' ettiğine bir işaret olur. Böylelikle kadın bu sözleri ile kendisinin kocası tarafından onu gördüğü vakit duramayacak şekilde çokça sevildiğini belirterek onu övmüş olmaktadır. Onu yerme anlamı ise, tabiatının kaba oluşu yönüyledir. O karısıyla cima' etmeden önce oynaşmak ve sevişmek gibi bir tutumu olmayan birisidir. Aksine yırtıcı bir hayvan gibi atılır. Ya da onun kötü huylu oluşu, kendisini dövüp hırpalaması anlamıyla bir yergi de ifade edebilir. Dışarıya insanlar arasına çıktı mı cüretkarlığı, atılganlığı ve heybeti itibariyle daha ileri derecede bir arslan gibidir. "Altıncısı dedi ki: Kocam önüne geleni yer. İçerken de su kabını kurutur. Yatarken yorganına bürünür, benim hüznümü anlamak için elbiseme elini sokmaz." Silip süpürmekten kastı, onun geriye hiçbir şey bırakmayacak şekilde yemeği bütünüyle bitirmesidir. Su içerken kabı kurutmak ise, kabın dibinde hiçbir şey bırakmaması demektir. "Yorganına bürünmek" ise bir köşede yorganına bürünüp sarılması ve tek başına yatması, onlardan yüz çevirmek suretiyle hanımından ayrı durmasıdır. Bundan dolayı da karısı üzüntülü ve kederlidir. Bu sebeple: "Üzüntümü anlamak için elini elbisemin altına sokmaz" demiştir. Yani hanımının üzüntü ve kederini anlayıp gidermek için elini dahi uzatmaz. Onun bu sözleriyle aciz, beceriksiz ve tembel bir kişi gibi uyuduğunu kastetmiş olma ihtimali de vardır. "el-Bess"den kasıt, kederdir. Aşırı keder ve üzüntü anlamına geldiği de söylenir. Aynı zamanda bu lafız şikayet, hastalık ve dayanılamayan durum anlamına da kullanılabilir. Bu sözleriyle onun kendisini neyin üzdüğüne dair hiçbir şey sormadığını anlatmak istemiş, onu kendisine karşı az şefkatli olmakla, hasta olduğunu görecek olursa, -kocalar bir tarafa, yabancıların yapmayı adet ettikleri gibi dahi olsa- ne halde olduğunu anlamak için elini elbisesinin altına bile sokmamakla nitelendirmiş, yahut bu sözleriyle kendisi ile oynaşmadığını, cima'da bulunmadığını kinaye yoluyla anlatmaya çalışmıştır. Şarihler derler ki: Kadın bu sözleriyle kocasından şikayette bulunmuş, onu yermiş ve ondan payının oldukça az olduğunu anlatmak istemiştir. Buna da daha önce söylemiş olduğu: "Yattı mı yorganına bürünür" sözleri delil teşkil etmektedir. Şöyle demiş gibidir: Kocası kendisinden uzak kalır. Kendisine hanımını yaklaştırmaz. Elini elbisesinin altına sokup ona dokunmaz, tenini tenine değdirmez. Erkeklerin yaptıklarını yapmaz. Böylelikle ona olan sevgisini ortaya koymaz. Buna bağlı olarak ondan payının az olmasından ötürü de keder ve üzüntüsünü ifade etmiş olmaktadır. Kadın onun niteliklerini söylerken bayağı birisini, cimri, açgözlü, değersiz, geçimsiz birisi olmak gibi niteliklerini bir arada söylemiş olmaktadır. Çünkü Araplar çokça yemek ve içmek ile nitelendirdikleri kimseyi yerer, az yemeyi ve içmeyi, çokça cima'da bulunmayı da övünülecek bir şey kabul ederler. Çünkü bu erkekliğin sağlıklı oluşunu gösterir. "Yedincisi dedi ki: Benim kocam aciz ve beceriksizin tekidir." Iyad dedi ki: Kocasını acizlik ile ve kötü geçimli birisi olmak bakımından en ileri derecede h.ılunmakla, kendisine eziyet etmekle birlikte de onun ihtiyacını karşılamaktan yana aciz kalmak, onunla konuştuğu takdirde kendisine sövüp saymak, onunla şakalaşacak olursa kafasını yarmak, onu klZdıracak olursa organlarından birisini kırmak yahut derisini kesmek ya da malına hücum etmek gibi bir iş yaptığını yahut bütün bunları bir arada yaparak onu dövdüğünü, yaraladığını, bir azasını kırdığını, ona incitici sözler söyleyip malını aldığını ve böylece pek çok kusurunun bir arada bulunduğunu anlatmak istemiştir. "Sekizincisi dedi ki: Kocama dokunmak tavşana dokunmakgibidir. Onun kokusu da hoş kokulu bir bitkiye benzer." Zerneb, kokusu oldukça hoş bir bitkidir. Bu sözleriyle kinaye yoluyla ahlakının güzelliğini, çokça temiz olup zarif1iğinden ötürü hoş koku kullandığından terinin de hoş koktuğunu anlatmak istemiş de olabilir. Bu sözleriyle konuşmasının hoş ve güzelolduğunu anlatmak yahut geçimi ve davranışı güzelolduğundan ötürü onu övmek istemiş olma ihtimali de vardır. "Dokuzuncusu dedi ki: Kocamın evi yüksek direklidir. Kılıcının ham ayılı uzundur, külü pek çoktur. Evi de toplantı meclisine pek yakındır." Kocasının evini yüksek (direkli) ve yüksekte bulunmak ile nitelendirmiştir. Çünkü soyıuıali\_ evlerini bu şekilde yüksek yapar ve yüksek yerlerde kurarlardı. Gidenler, gelenler onların evine gelsin diye. Bu sebeple onların evlerinin uzunluğu, ya şereflerinin fazlalığı ya da kendilerinin boylarının poslarının uzunluğu dolayısıyla idi. Başkalarının evleri ise yüksek değil, alçaktır. "en-Nicad", kılıcın hamayılı demektir. Bu sözleriyle boyu uzun olduğundan dolayı kılıcının hamayılının da uzun olmasının gerektiğini anlatmak istemiştir. Bu sözleri ile onun, kılıcı bulunan birisi olduğunu anlatmış ve böylelikle kahramanlığına da işaret etmiş bulunmaktadır. "Külü çok" sözü ile de onun misafirlerini konuk ettiğini anlatmak için yaktığı ateşin asla sönmediğini, böylelikle misafirlerin o ateşi görerek misafir kalacakları bu yerin yolunu bulduklarını, bundan dolayı da külünün çok olduğunu anlatmak istemiştir. "Evinin toplantı meclisine yakın oluşu"nu anlatırken kullanılan "en-nadi" ve "en-nediy" lafızları kavmin meclisi, toplantı yeri demektir. Bu sözleriyle kavmi arasında şerefli birisi olmakla onu nitelendirmiş oluyor. Bu sebeple kavmi herhangi bir hususu görüşecek ya da danışacak olurlarsa gelir, onun evine yakın bir yerde otururlar, onun görüşünü alıp uygularlar. Yahut o kendisi ile karşılaşılıp, kolaylıkla görüşülebilsin diye evini insanların evlerinin ortasına kurmuştur. Böylelikle gidene gelene, misafir kalmak isteyene daha yakın olur. Sözlerinin sonucu şudur: Bu kadın kocasını efendi birisi, kerim birisi, güzel ahlaklı ve geçimi hoş birisi olarak belirterek nitelendirmektedir. "Onuncusu dedi ki: Kocam Malik'tir. Nelere maliktir? Onun malik oldukları (hatırınıza gelenlerden) hayırlıdır. Onun çökecek yerleri pekçok, otlakları pek az, çok sayıda develeri vardır. Bu develer ud sesini duydular mı kesinlikle helak olacaklarına inanırlar." Yakub İbn es-Sikktt ve İbnu'I-Enbarl'nin rivayetlerinde "ve o ölüm tehlikesi bulunan hallerde kavmin önünde gider" fazlalığı da vardır. Böylelikle kadın onun çok varlıklı, çok kerem sahibi, oldukça misafirperver, pek çok güzel tarafları bulunup son derece övülmeye değer niteliklere sahip olduğunu ifade etmiş olmaktadır. Bununla birlikte onu kahramanlıkla da nitelendirmiştir. Çünkü tehlikeli hallerden kasıt, savaşlardır. O, kahramanlığından emin olduğundan ötürü arkadaşlarının önünden gider. "Artık onlar kesin olarak helak olacaklarını anlarlar" sözlerinin anlamı da şudur: Bu kimse misafirlerini ağırlamak için deve kesme adeti çokça görülen birisidir. Ayrıca misafirlere çokça sevindiğinden ötürü onlara içecekler ikram eder, onları eğlendirir yahut bu aşırı sevinci dolayısı ile şarkılarla onları karşılar. O vakit develer de bu şarkı seslerini işittiler mi mutlaka kesileceklerini anlarlar. "Onbirinci kadın" olan Üm mü Zer' dedi ki: " ... hareket ettirir", yani kulakla- ( rını kadınların adeti üzere altınla, inciyle ve buna benzer küpe ve benzeri diğer takılarla doldurup süslenmesini sağlar. "Beni ferahlattı", yani o, karısını sevindirdi, o da sevindi. İbnu'l-Enbarı der ki: Beni tazim etti, ben de kendi büyüklüğümü anladım, demektir. İbnu's-Sikktt de: Beni övdü, benimle iftihar etti, ben de bundan dolayı övündüm, diye açıklamıştır. "Sonra beni atları kişner, develeri böğürür ... bir toplum arasına getirdi." Bundan anlaşılan şu ki: Kocası kendisini dar ve sıkıntılı bir geçimden; at, deve, ekin ve daha başka pek çok servetin bulunduğu bir toplum arasına taşımıştır. "Halim kalmayıncaya kadar bol bol süt içerim." Bu sözleriyle kocasının yanında üstün bir değerinin olduğuna, imkanlarının çok bolalduğuna ve bundan dolayı da bakımlı ve sevinçli, neşeli olduğuna işaret etmektedir. "Ebu Zer'in anası! Ebu Zer'in anası nasıl birisidir? Onun zahire anbarları, eşyalarını koyduğu hararları pek büyüktür." O kayınvalidesini araç gereçlerinin, eşyalarının, kumaşlarının pek çok, malının çok fazla, evinin pek büyük olmasıyla nitelendirmektedir. Eğer bu gerçek anlamı ile söylenmişse servetinin çok büyük olduğunu gösterir. Yahut hayırların çokluğu (servetin bolluğu), geçiminin rahatlığı olduğu ve kendilerine misafir gelenlere iyi davranıldığını kinaye yoluyla anlatmaktadır. Çünkü Araplar: "Filanın evi geniştir" derken, "gelen misafirlere çokça ikram eder" demek isterler. Kayınvalidesinin niteliklerini anlatırken kocasının annesine karşı çok iyi davrandığını ve yaşının da pek büyük olmadığını anlatmış olmaktadır. Çünkü bu tür niteliklere sahip bir annesi bulunan bir kimsenin çoğunlukla görülen hali budur. "Ebu Zer'in bir de oğlu var. Onun oğlu nasıldır? Yattığı yer, kılıcı çekilmiş bir kın gibidir. Dört aylık bir kuzunun kolu ile doyar." Gördüğüm kadarıyla kadın bu kocasının oğlunun kendisine külfetinin az olduğunu anlatmaktadır. Çünkü kadın çoğunlukla kocasının kendisinden başka olma oğlunu pek çekemez. Fakat bu çocuk bu kadının yükünü hafifleten birisi imiş. Evine girecek olursa ve mesela onun evinde öğlen uykusuna yatacak olursa ancak bir kılıcın kınından sıyrılacağı kadar bir süre yatar sonra ona ağırlık vermemekteki titizliği dolayısı ile uyanıverir. Kadının aynı şekilde "dört aylık bir kuzunun kolu ile doyar" sözleri ile de ondan bir şeyler almak şöyle dursun, yanında bulunan şeylerden yemeye dahi ihtiyacının olmadığını, aksine yanında bir şey yiyecek olsa kendisinin açlığını ve susuzluğunu dindirecek kadar asgari miktar ile yetindiğini anlatmaktadır. "Kızının vücudu elbisesini doldurur" ifadesi, fiziksel yapısının mükemmel ve bedeninin yumuşak olduğunu kinaye yoluyla anlatmaktadır. "Emsalini kıskandırır, hayrete düşürür." el-Heysem İbn Adiy'in rivayetinde "emsalini ağlatır" şeklindedir. Yani onun içinde bulunduğu hali görüp rskandığından dolayı ağlarlar. "Sırlarımızı kimseye açıklamaz." Bu sözleri ile hıyanetten oldukç,\uzak olduğunu, mübalağalı bir şekilde anlatmak istemiştir. "Evimizde çer çöp bırakmaz." Yani evin içini temiz tutarak, çöpünü evden uzaklaştırıp dışarıya atarak evi düzene sokar. "Ve ey Ummu Zer'! İstediğin gibi ye, iç, akrabana da ihsan et, dedi." Onlara yiyecek ihsan etmek suretiyle akrabalık bağlarını gözet ve onların maddi darlıklarını genişlet. Kısacası o kocasını şahsı itibariyle efendilik ve kahramanlıkla, cömertlik ve lütufkarlıkla nitelendirmektedir. Çünkü bu ikinci kocası ona malından dilediğini yiyebileceğini, ondan dilediğini yakınlarına hediye edebileceğini söylemiş ve böylelikle ona olan lütuf ve ihsanını alabildiği kadar ileriye götürmüştür. Bununla beraber bu ikinci kocasının nezdindeki durumu, Ebu Zer'e kıyasla daha alt seviyede idi. Buna sebep ise Ebu Zer'in onun ilk kocası oluşu, onun sevgisinin kalbinde yer edişidir. Nitekim: "Sevgi ancak ilk sevgiliye karşı beslenendir" denilmiştir. "Ben sana karşı Ebu Zer'in, Ümmü Zer'e davrandığı gibi davrandım." Yani yüce Allah'ın ezell ilminde benim sana karşı durumum bu idi. el-Heysem İbn Adiy'in rivayetinde şu fazlalık vardır: "Ülfet ve vefakarlıkta (böyle idim) yoksa ayrılık ve uzaklaştırmakta değiL" Nesai ve Taberanı şu fazlalığı zikretmektedirler: "Aişe dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü! Hayır, sen Ebu Zer'den hayırlısın." Allah Rasulü bu sözlerini gönlünü hoş tutmak, kalbini rahatlatmak ve bütün benzetme yönleri ile Ebu Zer'in bütün hallerine benzeme yanılgısını bertaraf etmek için söylemiş gibidir. Çünkü Ebu Zer'de bu halin dışında kadınların hoşlanmayıp yerecekleri bir özellik yoktu. Hadisten Çıkartılan Sonuçlar Bu hadisten -kaydedilenler dışında- daha başka sonuçlar da çıkarılabilir: 1- Koca, hanımı ile yasaklanmış hususlara götürmediği sürece mubah hususları konuşarak onunla ünsiyet kurmasını bilmelidir. 2- Bazı hallerde şakalaşmak ve bu hususta işi ileriye götürmek, erkeğin hanımı ile hoşlanacak şekilde konuşması, onu sevdiğini söylemesi, kendisine karşı haksızca davranmasına ve ondan yüz çevirmesine sebep teşkil edecek bir kötülüğe götürmediği sürece, uygun ve güzel görülmüştür. 3- Mal ile övünmek yasaklanmış bir şeydir. 4- Dinı bakımdan fazilet sayılan hususların zikredilmesi caiz olduğu gibi, erkeğin hanımına karşı durumunu haber vermesi ve bunu onlara hatırlatması da caizdir. Özellikle onlardaki iyilikle re karşı nankörlük tabiatı depreştiği zaman. 5- Kadının, kocasının iyilik ve ihsanlarını zikretmesi caizdir. 6- Erkeğin hanımlarından birisini kumalarının huzurunda özel birtakım söz ya da davranışlar ile taltif etmesi de caizdir. Ancak bunun haksızlığa götürecek bir eğilim göstermekten uzak kalınabileceği halde caizliği sözkonusudur. Bundan önce Hibe bahislerinde, erkeğin hanımlarından birisine -diğer hanım ya da hanımlarının haklarını eksiksiz vermesi şartıyla- özel birtakım ihsan ve ta1tiflerde bulunabileceği geçmiş bulunmaktadır. 7- Erkeğin, zevcesiyle nöbet günü dışında konuşması caizdir. 8- Geçmiş ümmetierden söz etmek ve ibret almak için onları örnek göstermek caiz olduğu gibi, nefsin hoşlanıp rahatlaması amacıyla da geçmişe dair birtakım haberleri ve hoşa giden, nadiren rastlanılan kıssaları anlatmak da caizdir. 9- Kadınların kocalarına karşı vefakar olmaları, gözlerinin yalnızca kocalarını görmesi ve iyiliklerine teşekkür ile karşılık vermeleri teşvik edilmektedir. 10- Kadınların durumunu ve. güzelliklerini erkeğe anlatmak caiz olmakla birlikte, bunun şahıs olarak tanınmayan kadınlar hakkında olması gerekir. Bu hususta yasak olan, kadının, erkeğin huzurunda muayyen bir kadının niteliklerini anlatması yahut erkeklerin kasten bakmaları caiz olmayan şekilleriyle onların sözkonusu edilmesidir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan, dedi ki: "Yüce Allah'ın: "Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz (ne ala!). Çünkü kalpIeriniz meyletmiş bulunuyor."(Tahrim, 4) buyruğunun kendileri sebebiyle nazil olduğu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcelerinden olan iki kadının kim olduklarına dair Ömer İbn el-Hattab'a bir soru sormayı hep arzu edip durmuşumdur. Nihayet Ömer hac ettiğinde ben de onunla birlikte hac ettim. O (yolun bir tarafına gelince) saptı. Ben de beraberimde bulunan bir su matarası ile birlikte onunla beraber saptım. Ömer def-i hacet için gitti, daha sonra döndü. Elimdeki mataradan ellerine su döktüm, sonra ab de st aldı. Ben ona: Ey mu'minlerin emiri! Yüce Allah'ın: "Eğer ikiniz de Allah'a tevbe ederseniz (ne ala!). Çünkü kalbIeriniz meyletmiş bulunuyor."(Tahrim, 4) diye buyurduğu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcelerinden iki hanım kimlerdir, diye sordum. O şu cevabı verdi: Hayret sana doğrusu ey İbn Abbas! Bunlar Aişe ile Hafsa'dırlar. Sonra Ömer (bana) dönüp hadisi anlatmaya koyuldu ve dedi ki: Ben ensaroğullarından komşum olan birisi ile Umeyye İbn Zeyd oğulları arasında bulunuyordum. Bunlar da Medine'nin Avali denilen yerinde oturuyorlardı. Ensardan olan komşum ile birlikte Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna (Medine'ye) sıra ile giderdik. O bir gün gidiyor, ben diğer gün gidiyordu m. Ben gittiğim günü, o gün inen vahiy ya da daha başka hususlarla ilgili meydana gelen olaylara dair haberleri ona anlatırdım. O indiği gün aynı şekilde gelir bana anlatırdı. Biz Kureyşliler olarak kadınlara galip gelirdik. Fakat ensarın yanına (Medine'ye) geldiğimizde onların kadınlarının kendilerine galip geldikleri bir topluluk olduklarını gördük. Bu sefer bizim kadınlarımız da ensar kadınlarının edeplerinden öğrenmeye, onların huylarından huy kapmaya başladılar. Bir gün ben hanımıma karşı sesimi yükselttim, o da bana cevap verdi. Bana cevap vermesi alıştığım bir şey değildi. Onun bu haline ben tepki gösterince hanımım bana: Sana cevap vermeme niye tepki gösteriyorsun ki? Allah'a yemin ederim, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevceleri de ona karşılık veriyorlar, hatta onlardan birisinin gün boyunca akşama kadar onunla hiç konuşmadığı da oluyor, dedi. Onun bu söyledikleri beni korkuttu. Bundan dolayı ona: Onun hanımlarından bu şekilde kim hareket ediyorsa zarara uğramış demektir, dedim. Sonra elbise lerimi toplayıp giyindim. Evimden Medine'ye indim, Hafsa'nın yanına gittim. Ona: Ey Hafsa! Sizden herhangi bir kimse gün boyunca akşama kadar gerçekten Nebie kızıyor ve onu da öfkelendiriyor (ve dargın duruyor) mu, dedim. O: Evet deyince, ben şunları söyledim: Şüphesiz o takdirde sen zarar ettin, hüsrana uğradın. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kızdığı için, Allah'ın da kızmayacağından ve böylelikle helake maruz kalmayacağından nasıl emin olabilirsin? Sakın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den çok şey isteme! Herhangi bir hususta ona karşı cevap verme! Ona darılma! Ne istiyorsan benden iste! -Aişe'yi kastederek- sakın senin komşunun senden güzelolması, Peyga er Sallallahu Aleyhi ve Sellem tarafından daha çok sevilmesi de seni aldanışa sürükle esin. Ömer devamla dedi ki: Bizler, önceleri Gassanl arın bize karşı bir gaza tertiplemek üzere atlarına nal çaktıklarını konuşuyorduU. Ensardan olan arkadaşım, sırası gününde Medine'ye indi. Akşam vakti yanımıza geri döndü, kapımı şiddetlice vurdu ve: O (arkadaşım Ömer) burada mıdır, diye sordu. Ben de dehşete, korkuya kapılmış olarak yanına çıktım. Arkadaşım: Bugün çok büyük bir iş oldu, dedi. Ben: Ne o, yoksa Gassanlılar mı üzerimize geliyor, dedim. Hayır, bundan daha büyük, daha müthiş bir şey, dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hanımlarını boşadı -ravilerden Ubeyd İbn Huneyn dedi L: İbn Abbas, Ömer'den şunları söylediğini dinledi: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hanımlarından ayrı kaldı.- Bunun üzerine ben: Hafsa zarar etti, hüsrana uğradı. Böyle uir şeyin pek yakında olacağını bekliyordum, dedim. Sonra üzerime elbiselerimi alıp giyindim. Sabah namazını Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte kıldım. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisine ait olan (Meşrube denilen) yüksekçe bir yere girdi ve oraya tek başına ayrılıp çekildi. Ben de Hafsa'nın yanına girdim. Ağlamakta olduğunu gördüm. Ne diye ağlıyorsun, ben sana böyle bir netice ile karşılaşmaktan çekinmen gerektiğini söylememiş miydim? Yoksa Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem sizi boşadı mı, diye sordum. Hafsa: Bilemiyorum, işte o Meşrube denilen yerde bizden ayrı duruyor, dedi. Bunun üzerine odasından çıktım. Minberin yanına doğru geldim. Etrafında bir topluluğun bulunduğunu gördüm. Bazıları ağlıyordu. Ben de onlarla birlikte az bir süre oturdum. Daha sonra düşündüklerimin etkisi altında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bulunduğu Meşrube'ye (yüksekçe yere) geldim, siyahi bir uşağı vardı, ona: Ömer'in girmesi için izin iste, dedim. Uşağı yanına girdi, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile konuştu, daha sonra geri döndü. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemile konuştum. Senin izin istediğini söyledim. Fakat sustu, ses etmedi, dedi. Bunun üzerine geri dönüp minberin yanındaki o toplulukla beraber oturdum. Yine düşündüklerimin etkisi ile gittim ve uşağına: Ömer için izin iste, dedim. İçeri girdi, geri döndükten sonra: Senin izin istediğini ona söyledim, sustu, dedi. Yine dönüp minberin yanındakilerle birlikte oturdum. Tekrar hissettiklerimin etkisi altında kalarak uşağın yanına geldim. Ömer için izin iste, dedim. İçeri girdi, sonra yanıma geri döndü. Senin izin istediğini ona söyledim, ama sustu, dedi. Geri dönüp gidince, bir de baktım ki uşak beni geri çağırıyor, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, huzuruna girmen için izin verdi, diyordu. Ben de Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna girdim. Arada bir yatak bulunmaksızın hasırın örgüleri üzerine yaslanmış olduğunu gördüm. Hasırın örgüleri böğründe iz bırakmıştı. İçi kuru hurma lifi doldurulmuş deriden bir yastığa dayanmıştı. Ona seıar verdikten sonra ben ayakta durduğum halde dedim ki: Ey Allah'ın Rasulü, yoks hanımlarını boşadın mı? Gözlerini kaldırıp bana baktı, hayır dedi. Ben: "Allah ekber" dedim. Sonra yine ayakta olduğum halde ona: Ey Allah'ın Rasulü, izninle diyorum ki, sen de biliyorsun ki biz Kureyşliler kadınlara baskın gelen bir topluluk idi k. Medine'ye gelince, kadınların kendilerine baskın geldiği bir topluluk ile karşılaştık. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunun üzerine güıümsedi. Devamla dedim ki: Ey Allah'ın Rasulü! Hafsa'nın yanına girip ona: Sakın komşunun senden daha alımlı, daha güzel ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem tarafından daha çok sevilen birisi olması -bu sözleriyle Aişe'yi kastediyordu- seni aldatmasın, dediğimi bir görseydin. Yine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir önceki gibi bir daha gülümsedi. Onun gülümsediğini görünce ben de oturdum. Başımı kaldırıp gözü mü odasında dolaştırdım. Allah'a yemin ederim, evinde tabaklanmamış üç deri dışında gözün görebileceği değerli başka hiçbir şey yoktu. Ey Allah'ın Rasulü! Allah'a dua et de senin ümmetine bir bolluk versin. Çünkü Fars ve RumIara bolluk ve dünyalık verilmiş bulunuyor. Üstelik onlar Allah'a da ibadet etmiyorlar, dedim. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yaslanmış iken oturdu ve şöyle buyurdu: Sen böyle mi düşünüyorsun ey Hattab'ın oğlu! Onlar güzellikleri, hoşa giden şeyleri dünya hayatında kendilerine peşin olarak verilmiş bir kavimdir. Böyle deyince, ben: Ey Allah'ın Rasulü, benim için mağfiret dile, dedim. İşte Hafsa, Aişe'ye, o kendisine gizlice söylemiş olduğu sözü açıkladığından ötürü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de yirmi dokuz gün hanımlarmdan ayrı kalmıştı. Daha önce de şöyle demişti: Ben bir ay boyunca onların yanına uğramayacağım. Buna sebep ise yüce Allah'ın ona sitem etmesi üzerine onlara karşı kalbinde ileri derecede öfkelenmiş olması idi. Yirmi dokuz gün geçince, Aişe'nin yanına gitti ve onun yanına girmekle başladı. Aişe ona: Ey Allah'ın Rasulü! Sen bir ay boyunca yanımıza gelmeyeceğine dair yemin etmiştin. Oysa şimdi biz yirmi dokuzuncu gündeyiz. Ben bunları tek tek sayıyorum, deyince, şöyle buyurdu: Bu ay yirmi dokuz gün çekti. Çünkü o ay yirmi dokuz gün idi. Aişe dedi ki: Daha sonra yüce Allah onu muhayyer bırakan ayeti indirdi. Böylelikle hanımlarından ilk muhayyer bıraktığı kadın olarak benden başladı, ben de onu ihtiyar edip seçtim. Daha sonra diğer bütün hanımlarını muhayyer bıraktı. Hepsi de Aişe'nin dediğinin bir benzerini dediler (dünya hayatını değilı onu seçip tercih ettiklerini belirttiler.) Fethu'l-Bari Açıklaması: (Muhayyer bırakan ayetten kasıt, Ahzab, 28-29 dur.) "Sana hayret doğrusu ey İbn Abbas!" Bum,: dair açıklamalar daha önce ilim bölümünde (89 nolu hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Omer'in, ıbn Abbas'a hayret etmesi tefsir ilmindeki şöhretine rağmen böyle bir durumun ona gizli saklı kalmış olmasından dolayıdır. Halbuki İbn Abbas, Ömer'e göre diğerlerine kıyasla ilimde daha meşhur ve daha büyük bir şahsiyetti. Nitekim bunun böyle olduğuna dair açıklamalar Nasr suresinin tefsirinde açık bir şekilde geçmiş bulunmaktadır. Ayrıca İbn Abbas da ilim talebine oldukça düşkün, ashab-ı kiram'ın büyükleri ve mu'minlerin anneleri ile bu hususta oldukça içli dışlı birisi idi. (İşte bütün bu sebepler dolayısıyla Ömer, İbn Abbas'ın bu hususu bilmeyişine hayretini açığa vurmuştu.) Yahut müphem (üstü kapalı) olan hususlara varıncaya kadar tefsir ile ilgili çeşitli bilgileri öğrenmekteki aşırı düşkünlüğüne de hayret etmiş olabilir. "Onlar Medine'nin Avali'de (üst taraflarında) idiler." Kastedilen kimseler orada sakin olanlardır. el-Aval1, "el-aliye"nin çoğulu olup, doğu tarafından Medine'ye yakın olan küçük yerleşim birimleri idi. Buraları Evslilerin kaldıkları semt idi. "O gün vahiy ya da daha başka olan şeylerin haberlerini ona getirirdim (gelir ona anlatırdım.)" Yani Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda meydana gelen olayları aktarırdım. "Biz Kureyşliler topluluğu kadınlara baskın gelirdik." Yani onlara biz hükmederdik, onlar bize hükmedemezdi. Oysa Ensar böyle değildi, onlar bunun tam aksi durumda idiler. "Başladılar. .. " yani onlar da Ensar kadınlarından bunu öğrendiler. "Ensar kadınlarının edebinden", yani onların yaşayış şekillerinden ve bu husustaki uygulamalarından "huy kaptılar", öğrendiler. "Bana karşılık vermesine tepki gösterdim." Sözlerime karşılık veriyor, benimle tartışıyordu. Ubeyd İbn Huneyn yoluyla gelen rivayette: "Ben ona: İstediğim bir işi yapmak sana zor mu geliyor, dedim. O da bana: Hayret sana ey Hattab'ın oğlu, sen sana karşılık verilmesini istemiyorsun, dedi" şeklindedir. "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den çokça bir şeyler isteme." Ondan sana çok şeyler vermesini isteme. "Senden daha güzel (anlamı verilen ve laM anlamı senden daha parlak demek olan: evdau)" lafzı el-vedae: parlaklıktan gelmektedir. Ma'mer'in rivayetinde "vesamet" kökünden "evsemu" şeklindedir ki, alamet demektir. Yani güzelliği alameti imişçesine güzel ya da güzellik alametine sahip gibi bir anlama gelir. "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem tarafından daha çok sevilen ... " Yani Aişeinin benim sana yapmanı yasakladığım işi yapmasına aldanma. Bundan dolayı Nebi ona tepki göstermiyor olabilir. Çünkü o güzelliği ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemlin ona beslediği sevgi dolayısıyla nazlanabilir; ama sen buna aldanma. Çünkü onun nezdinde onunla aynı konumda olmayabilirsin. Bu durumda onun nazlanma imkanı senin için sözkonusu olmaz. "Bizler daha önce aramızda Gassanlıların atlarına nalçaktıklarını konuşmuştuk." Mezalim bölümünde "nal taktıklarını, koyduklarını" lafzı ile kullanılmıştır ki, atlarını nallayıp öylece onlara bindikleri anlamına gelir. "Hayır, bundan da büyük ve dahadehşetli bir iş oldu." Bu Ömer'e nispetle böyle idi. Çünkü onun kızı Hafsa, hanımlarından birisi idi. "Hafsa ziyan etti, hüsrana uğradı." Özellikle onu sözkonusu etmesi, kızının kendi nezdindeki değeri ve öz kızı olmasından dolayı idi, ayrıca böyle bir şeyin gelebileceğini çok kısa bir süre önce ona hatırlatmış bulunuyordu .. "Hafsa'nın yanına girdim, ağlamakta olduğunu gördüm." Simak'ın rivayetinde şöyle denilmektedir: Önce Aişe'nin huzuruna girdi, ey Ebu Bekir'in kızı, sen ii Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e eziyet edecek kadar ileri mi götürdün, dedi. Aişe ona: "Ey Hattab'ın oğlu, benden sana ne? Sen kendi aybe'ne (kızına) bak." Yani senin için özelolan ve sırrını verdiğin kimseye bak. Çünkü "el-aybe"nin asıl anlamı, elbise ve değerli eşyaların içine konulduğu kap demektir. Aişe, Hafsa hakkında benzetme yoluyla onun için heybe (kap) tabirini kullanmıştır. Bu sözleriyle de: Sen öğüt vereceksen kendi kızına öğüt ver, demek istemiştir. "Sonra düşündüklerimin etkisi altında kalarak. .. " Yani Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hanımlarından ayrılışına dair kendisine ulaşan bilgi, kalbini meşgul etmiş ve bunun etkisi altında kalmıştı. Böyle bir işin ancak Nebiin öfkelenmesi dolayısı ile olacağını düşünmüştü. Ayrıca hanımlarını boşamış olduğu şayiası doğru olabilirdi. Kızı Hafsa da hanımlarından birisi idi, boşamışsa aralarındaki bağ da kopmuş olacaktı. Bu ise açıkça anlaşılacağı gibi ona zor gelecek bir şeydi. "Onun örülmüş bir hasır üzerinde yattığını gördüm." Bununla anlatılmak istenen, onun üzerinde yattığı divanın hasır gibi örıilmüş olduğudur. "Ben ayakta olduğum halde: Hanımlarını boşadın mı, diye sordum. Başını kaldırıp bana baktı ve: Hayır dedi. Ben: Allahuekber dedim." el-Kermani' dedi ki: Ensardan olan arkadaşı, onlardan ayrılmanın bir talak olduğunu yahut talakın bir neticesi olduğunu zannettiğinden ötürü Ömer'e talakın kesin bir şekilde gerçekleştiğini bildirmişti. Fakat Ömer bu hususun açıklamasını sorunca, bunun gerçek olmadığını görüp sevinçle tekbir getirmiş oldu. C Talakın meydana gelmemiş olması dolayısıyla karşı karşıya bulunduğu Allah'ın bu nimeti üzerine ona hamd ederek, "Allahuekber" dbmiş olma ihtimali de vardır. "Tabaklanmamış üç deri dışında ... " İhab, tabaklanmamış deri demek olup, göründüğü kadarıyla burada kastedilen, tabaklanmaya başlanılmış ama bu işi tamamlanmamış olan deridir. "Allah'a dua et de ümmetine bolluk versin." Ubeyd İbn Huneyn rivayetinde: "Bunun üzerine ağladım. Ne diye ağlıyorsun, diye sordu. Ey Allah'ın Rasulü dedim, Kisra ve Kayser o rahat ve bolluk içerisinde iken sen Allah'ın Rasulü olduğun halde bu durumdasın," şeklindedir. Simak yoluyla gelen rivayette: "Gözlerimden yaş aktı. O da: Hattab'ın oğlu ne diye ağlıyorsun, diye sordu. Ben: Şu hasır senin böğründe iz bırakmışken, nasıl ağlamayayım? İşte şu senin içinde bulunduğun ev, bu gördüklerinin dışında bir şey yok. Diğer taraftan Kayser ve Kisra ırmakların başında, meyvelerin arasındadır/ar. Sense Allah'ın Rasulü ve seçkin kulu olduğun halde (böyle bir darlık ve sıkıntı içindesin)" şeklindedir. "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yaslanmış iken oturdu ve: Yoksa bundan dolayı mı üzülüyorsun, ey Hattab'ın oğlu, dedi." Müslimlde yer alan Malmer yoluyla gelen rivayette: "Ey Hattab'ın oğlu, yoksa şüphen mi var?" şeklindedir. Sen ahiretteki bolluğun dünyadaki bolluktan daha hayırlı olacağı hususunda şüphe mi etmektesin, demektir. Bu ifadeler, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemlin, Ömer'in sözkonusu durum dolayısıyla yani Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, ayrılacak kadar hanımlarına kızgınlığından ağladığı anlamını çıkardığı izlenimini vermektedir. Ömer, ağlama sebebinin bu dünyevı durum olduğunu söyleyince, belirtilen şekilde ona cevap verdi. "Bunlar, hoş ve güzel şeyler dünya hayatında kendilerine peşine n verilen bir topluluktur." Ubeyd İbn Huneyn yoluyla gelen rivayette şöyle denilmektedir: "Dünyanın onlara, ahiretin de bize ait olmasına razı olmaz mısın?" "Bunun üzerine ben: Ey Allah'ın Rasulü, benim için mağfiret dile, dedim." Yani senin huzurunda böyle bir sözü söyleme cesaretim dolayısıyla yahut dünyevı güzelliklerin arzu edilen şeyler olduğuna inandığım için ya da giyimleri ve geçimIeri hususunda kafidere benzemeye çalışmayı ihtiva eden şeyleri istediğimden ötürü bana mağfiret dile. "Hafsa'nın, Aişe'ye ifşa ettiği o söz dolayısıyla Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hanımlarından uzak kalmıştı." Bu rivayet yoluyla ifade bu şekildedir. Hafsa'rvn ifşa ettiği, sözü edilen hadisenin ne olduğu açıklanmamıştır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendisine neyi haram kıldığı ve onu kendisine haram kıldığı için ilahi siteme maruz kaldığı hususun ne olduğu hakkında görüş ayrılığı vardır. Aynı şekilde hanımlarının yanına girmemek üzere yemin ediş sebebi hakkında da çeşitli görüş ayrılıkları vardır: Buhari ile Müslim'de belirtildiğine göre daha önce et-Tahrim suresinde kısaca geçtiği üzere, balı kendisine haram kılması idi. Tefsir bölümünde bir başka görüşü de zikretmiş bulunuyoruz ki, o da cariyesi Mariye'yi kendisine haram kılması idi. Yezid İbn Ruman'ın, Aişe'den diye rivayet ettiği ve İbn Merduye'nin zikrettiği rivayet bu husustaki iki görüşü de bir arada kaydetmektedir. Sözü geçen bu rivayette şöyle denilmektedir: "Hafsa'ya, iinde bal bulunan bir tulumcuk hediye edilmişti. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemonun yanına girdi mi o tulumdaki baldan ona içirinceye ya da parmağıyla ona yalatıncaya kadar yanında bekletirdi. Aişe yanında bulunan ve Hadra diye anılan Habeşli bir cariyeye dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hafsa'nın yanına girdi mi, orada ne yaptığını bir gözetle," Cariye ona bal içirdiğini anlatınca, Aişe de diğer kumalarına haber göndererek: Yanınıza girdi mi biz senden meğafir kokusu alıyoruz deyin, diye talimat gönderdi. Ona bu sözleri söyleyince, Allah Rasulü: O baldır. Allah'a yemin ederim, ebediyyen onun tadına bakmayacağım, diye yemin etti. Hafsa'nın gü.nü gelince, babasının yanına gitmek üzere ondan izin istedi. Nebi de ona izin verdi. Hafsa gidince, cariyesi Mariye'ye haber göndererek onu Hafsa'nın odasına aldı. Hafsa dedi ki: Geri döndüğümde kapının kilitli olduğunu gördüm. Dışarı çıktığında yüzünden ter damlıyordu, Hafsa da ağlıyordu. Hafsa bundan dolayı ona sitem edince, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Artık onun benim için haram olduğuna seni şahit tutuyorum. Artık sen bunu iyice düşün ve bu durumu hiçbir kadına haber verme, bu da sana emanet ettiğim sırrım olsun, dedi. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem dışarı çıkınca, Hafsa kendi odası ile Aişe'nin odasını ayıran duvara vurarak: Sana bir müjde vermeyeyim mi? Rasulullah cariyesini kendisine haram kılmış bulunuyor, dedi. Bunun üzerine ayet nazil oldu." Hanımlarına kızmasının ve bir ay boyunca yanlarına girmemek üzere yemin etmesinin sebebi hakkında bir başka olay da anlatılmıştır. İbn Sa'd'ın, Amre yoluyla rivayet ettiğine göre Aişe şöyle demiştir: "Rasuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir hediye gönderildi. O da hanımlarından her birisine payına düşeni gönderdi. Fakat Cahş kızı Zeyneb payına razı olmadı. Bir defa daha ona fazla verdi. Yine razı olmayınca, Aişe şöyle dedi: Zeyneb, senin hediyeni geri çevirmekle sana hakarette bulunmuş oldu. Nebi: Sizlerin bana hakaret edecek kadar Allah nezdinde değeriniz yoktur elbette. Bir ay boyunca yanınıza girmeyeceğim, diye buyurdu ... Bu hususta Müslim'in Cabir'den rivayet ettiğe ifade edilen bir başka görüş daha vardır. Cabir dedi ki: "Ebu Bekir geldiğinde insanlar Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kapısı önünde oturuyorlar, onlardan kimsenin içeriye girmesine de izin verilmiyordu. Ebu Bekir'e izin ver(il)ince içeri girdi. Daha sonra Ömer geldi, o da izin isteyince, ona izin ver(il)di. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in etrafında hanımları bulunduğu halde oturmakta olduğunu gördü" diyerek hadisi zikretti. Hadiste şu ifadeler de yer almaktadır: "İşte gördüğün gibi hanımlarım benim etrafımdadırlar. Benden nafaka (masraf) istiyorlar. Ebu Bekir bunun üzerine kalkıp Aişe'nin üzerine, Ömer de Hafsa'nın üzerine yürüdü. Daha sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlardan bir ay süreyle ayrı kaldı." Ve daha sonra hanımlarını muhayyer bırakması ile ilgili ayetin nüzulünü sözkonusu etti. Bütün bunların toplamının Nebi efendimizin hanımlarından ayrı kalmasına sebep teşkil etmiş olması da ihtimaldir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in üstün ahlakına, geniş kalbiiliğine, çokça affediciliğine yakışan da budur. O böyle bir işi bu tutumu gerektiren hususlar birkaç defa tekrarlanmadıkça yapmadı. Sonunda da onlardan razı oldu. Bu husustaki bütün görüşler arasında tercihe daha çok değer görülen ise Mariye ile ilgili anlatılanlardır. Çünkü bu olayda özelolarak Aişe ve Hafsa'nın rolü sözkonusudur. Bal ile ilgili husus ise böyle değildir. Çünkü bal meselesinde ileride geleceği üzere hanımlarından birkaç kişinin birlikte iş yaptıkları görülmektedir. Bütün bu sebepler bir araya geldikten sonra, bunların en önemli olanına ravi tarafından işaret edilmiş olma ihtimali de vardır. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 1 - Alim kişiye hanımlarının bazı durumları ile ilgili -bu hususta onun için çekinilecek bir taraf olsa dahi, eğer bu vesile ile aktarılacak bir sünnet ve bellenecek bir mesele sözkonusu ise- soru sorulabilir. Bunu el-Mühelleb ifade etmiştir. 2- Yine el-Mühelleb der ki: Sözkonusu edilmesi halinde kendisinde olumsuz bir değişiklik görüleceğinden korkulan bir hususa dair açıklama sormaktan yana . çekinilmeli ve ilim adamına gereken saygı gösterilmelidir. Ayrıca başkalarının huzurunda sorulacak olursa, sorana tepki göstereceği ihtimali bulunan hususlara dair soru sormak için, alim kişi ile başbaşa kalabileceği bir fırsatı kollamalıdır. 3- Baba, kız çocuğunu ve yakınlarını kocasına karşı durumunu düzeltmesi için sözlü olarak tedib edebilir. 4- Öğrenci, alim kişiye karşı saygı göstermeli, alim kişi de öğrencisine karşı alçakgönüllü ve soracağı soruya karşı sabırlı olmalıdır. İsterse bundan dolayı canını sıkma ihtimali bulunan bir hal bulunsun ... 5- Babaların, kız çocuklarının evine kocalarının izni olmasa dahi girmeleri ve onların hallerini -özellikle evli olanlar ile alakalı olanlarını- araştırması caizdir. 6- İbn Abbas'ın oldukça güzel ve incelikli bir yolla soru sorduğu, onun tefsirin çeşitli bilgi ve dallarından haberdar olmak için oldukça gayretli olduğu da anlaşılmaktadır. 7 - Senedin alı olmasını sağlamaya çalışmak uygun olandır. Çünkü İbn Abbas uzun bir süre Ömer'le baş başa kalma fırsatını kollayıp doğrudan ondan rivayet almaya gayret etmiştir. Oysa bu husustaki bu hadisi, Ömer'e soru sormaktan çekindiği kadar çekinmeyeceği bir başka kişi vasıtası ile öğrenebilirdi. 8- Ashab-ı kiram, ilim öğrenmek ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hallerini iyice tespit etmek uğrunda çok gayretli idiler. 9- İlim tahsil eden bir kimse, geçimini ve ailesinin durumunu düzeltip ihtiyaçlarını karşılayabilmek için kendisine belli bir vakit ayırır. 10- Yollarda, alimlerle tenhada baş başa kalınan hallerde, oturmak ve yürümek halinde ilim öğrenmek için gerekli araştırmalar yapmaktan geri kalınmaz. 11- Yolculukta (suyun yetersiz olması halinde) taşla istincayı tercih edip suyu abdest için alıkoymak daha uygundur. 12- Hanımlara karşı tahammül göstermeli, onlara uygun olan hitap yolunu seçmeli ve yüce Allah'ın hakları hususunda değil de kişinin kendi hakları ile ilgili hata ve yanılmalarını bağışlayabilmelidir. 13- Hakim'in yalnız olduğu zamanlarda içeriye izni olmaksızın girilmesini önleyecek bir kapıcı edinme si caizdir. Bu durumda Enes'in daha önce Cenaiz bölümünde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in öğüt verdiği, fakat kendisini tanımayan kadının "daha sonra onun yanına geldiği sırada onun kapıcılarının bulunmadığını görmesi" ile ilgili rivayeti, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sair insanların meselelerini çözmek için oturduğu vakitler ile ilgili olarak yorumlanır. 14- Erkeğin zevceleri, kendilerine sitem edilmesini gerektiren bir iş yaptıkları takdirde kayınlarına karşı yumuşak davranmaları ve kayınlarından haya etmeleri güzeldir. 15- Susmak bazen konuşmaktan daha beliğ ve bazı zamanlarda daha faziletli olabilir. 16.: İzin istediği halde kendisine izin verilmeyen bir kimsenin izin almayı ümit etmesi halinde izin isteğini tekrarlaması caiz olmakla birlikte bu isteğini üç defadan fazla tekrarlamamalıdır. 17- Kişinin dünyada elde ettiği her bir zevk ya da arzu, aslında ona ahiret nimetlerinden acilen verilen bir şeydir. Eğer bunu kendi isteğiyle terk edecek olursa, bu onun için ahirette saklanır. Taberi buna işaret ettiği gibi, bazı ilim adamları bundan, fakirliğin zenginliğe tercihi hükmünü de çıkarmıştır. Ancak bu, selefin de, halefin de hakkında ihtilaf ettiği bir meseledir. Açıklamaları, ayrıntıları uzun sürecek bir meseledir. Yüce Allah'ın izniyle Rikak bölümünde (6447.hadiste) bununla ilgili derli toplu bir açıklamamız olacaktır. 18- Kişi, arkadaşını üzüntülü ve kederli görecek olursa, onun kederini izale edecek, gönlünü hoş edecek şekilde onunla konuşması müstehabdır. Çünkü Ömer: Andolsun Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i güldürecek bir şey söyleyeceğim, demişti. Bununla birlikte bu davranışın -Ömer'in yaptığı şekilde- (yaş ve mevki itibariyle) büyük olandan izin alınmasından sonra yapılması da müstehabdır. 19- Abdest alırken abdest alanın eline su dökmek suretiyle yardım almak, küçüğün büyüğe hizmet etmesi -küçük nesebi itibariyle büyükten daha soylu olsa dahi- caizdir. 20- Büyüklerle karşılaşılacağı vakit güzel elbiseler giyinmek ve sarık sarmak (mendubdur). 21- Yemin eden kimseye zahiren yeminini unuttuğunu hissettiren bir tutum görüldüğü takdirde, özellikle de o yeminle ilgisi bulunan kimselerin, ona yeminini hatırlatması gerekir. Çünkü Aişe radıyallahu an ha Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yemin ettiği süreyi unutmuş olacağından korkmuştu. Bu süre ise bir aydır. Bir ay da otuz ya da yirmi dokuz gündür. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yirmi dokuz gün sonra ayrıldığı yerden inince onun yemin ettiği süreyi hesaplamakta yanılmış olduğunu yahut henüz yeni ayın girmediğini sanmış idi. Bu sebeple Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona yeni ayın girdiğini haber verdi. Buna göre yeminin yapıldığı ay yirmi dokuz gün çekmiş oluyordu. 22- Ashab-ı Kiram küçük ya da büyük olsun Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bütün hallerinden haberdar olmayı çok seviyordu. Bununla birlikte onun zihnini kurcalayacak, az dahi olsa onu rahatsız edecek, onu öfkelendirecek ve üzüp kederlendirecek hiçbir hususun olmamasına da en ileri derecede dikkat gösteriyor, riayet ediyorlardı. 23- Kızgınlık ve üzüntü, vakar sahibi kimseyi dahi ondan alışılagelmiş olan ağır başlıdavranışları terk etmeye itebilir. Çünkü Ömer R.A.'in bu hadisi rivayet ederken üç defa: "Daha sonra duyduklarımın etkisi altında kalarak. .. " dediğini görüyoruz. 24- Oldukça önemli işler dolayısıyla dehşete kapılmak ve korkmak mümkündür. 25- Nimete razı olmamak ve Allah'ın vermiş olduğu nimetleri az dahi olsa küçümsemek mekruh olduğu gibi, böyle bir halin meydana gelmesinden ötürü istiğfar etmek ve fazilet sahibi kimselerden kendilerine mağfiret dilemelerini istemek, kanaatkarlığı tercih edip yüce Allah'ın başkalarına vermiş olduğu fani olan dünyevi' ihsanlarına iltifat etmemek gerekir. 26- Bir sırrı açıklayan bir kimseye ona yakışır bir şekilde sitemde bulunulabilir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Kadın kocası mukim iken iznini almadıkça (nafile) oruç tutmaz
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Erkek, hanımını yatağına davet ettiği takdirde kadın gelmeyi kabul etmezse sabahı edinceye kadar melekler ona lanet okur
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den, dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Kadın kocasının yatağını terk ederek başka bir yerde geceleyecek olursa dönünceye kadar melekler ona lanet okur." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadının, kocasının yatağından ayrı" ve herhangi bir sebep bulunmaksızın "başka yerde geceyi geçirmesi" bu takdirde caiz olmaz. "Erkek, hanımını yatağına davet edecek olursa ... " İbn Ebi Cemra dedi ki: Açıkça görüldüğü üzere yatak cima'dan kinayedir. Hadisin zahirinden anlaşıldığına göre lanet okumak, özellikle yataktan geceleyin ayrılan kadın hakkında sözkonusudur. Çünkü hadiste: "Sabahlayıncaya kadar" denilmektedir. Sanki bunun böyle olmasındaki sebep, bu işin genellikle geceleyin daha bir ihtiyaç olması ve bu işe iten etkenin güçlü olmasıdır. Fakat durumun böyle olması, gündüzün kadının bu işi kabul etmemesinin caiz olmasını gerektirmez. Gecenin özellikle sözkonusu edilmesi, çc.ğunlukla bu işin geceleyin yapıldığının kabul edilmsi dolayısı iledir. "Gelmeyi kabul etmezse ... " Ebu Avane, el-A'meş'ten, Bed'u'l-Halk bölümünde geçtiği üzere şu fazlalığı zikretmektedir: "Kocası da ona kızgın bir şekilde geceyi geçirirse ... " Bu fazlalık ile lanet okumanın gerçekleşmesi daha iyi anlaşılır. Çünkü 'o takdirde kadının masiyeti sabit olur. Oysa erkeğin bundan dolayı kızmaması halinde böyle bir şey sözkonusu olmaz. Çünkü kızmayışı ya onu mazur görüşü dolayısı ile olabilir yahut bu husustaki hakkından vazgeçmiş olmasından ötürü olabilir. "Sabahı edinceye kadar melekler ona lanet okur." el-Mühelleb dedi ki: Bu hadisin gereğine göre hakları engellemek -ister beden ile ilgili ister mali haklar olsun- Allah'ın gazabını -Allah'ın affı ile bunları bağışlaması hali dışında- gerektiren hususlardandır. Hadisten Çıkarılan Diğer Sonuçlar 1- Emre itaat etmeyen bir müslümana -fiili işlememesi için onu korkutmak amacı ile olması şartıyla- lanet okumak caizdir. Şayet bu yasak fiili işleyecek olursa tevbe etmesi ve hidayet bulması için ona dua edilir. Derim ki: Buradaki bu kayıt, bu hadisten anlaşılan bir kayıt değildir. Başka delillerden çıkartılmıştır. Hocalarımızdan bazıları el-Mühelleb'in bu hadisi günah işlemiş belli bir kimseyi lanetlemenin caiz oluşuna delil göstermesini beğenip kabul etmiş olmakla birlikte, böyle bir delillendirme su götürür. Hak olan şudur: Lanet okunmasını kabul etmeyenler, bunun sözlük anlamı olan ilahı rahmetten uzaklaştır ma anlamını kastederler. Elbetteki bu anlamıyla müslümana beddua etmek yakışmaz. Bunun yerine ona hidayet bulması, tevbe etmesi, masiyet olan işten dönmesi için dua edilir. Bu şekilde lanet okumayı caiz kabul edenler de bununla örfı anlamını kastetmiş olurlar ki, bu da kayıtsız ve şartsız olarak hakkında ağır söz söylemektir. Bununla birlikte bu tür ağır sözleri söylemenin, isyan eden kimsenin bu sözlerle vazgeçeceği ve o fiili işlemeye yanaşmayacağı halinde sözkonusu olacağı da açıkça anlaşılmaktadır. 2- Kadın kocasına yardımcı olmalı ve onu hoşnut etmenin yollarını aramalıdır. 3- Erkeğin cima'sızlığa katlanışı, kadının katlanışından daha azdır. 4- {el-Mühelleb devamla} dedi ki: Erkeğin zihnini en çok meşgul eden hususların başında, cima'ı çağrıştıran sebepler gelmektedir. Bundan dolayı şeriat koyucu, kadınları bu hususta erkeklere yardımcı olmaya teşvik etmiş bulunmaktadır. 5- (İbn Ebi Cemra) dedi ki: Ayrıca hadiste yüce Allah'a itaate devam etmeye, onun ibadeti hususunda sabır göstermeye de işaret vardır. Kul yüce Allah'ın haklarından herhangi bir şeyi terk etmeyecek surette bunlara riayete devam ettiği takdirde, yüce Allah da ona mükafat olmak üzere ona işlerini görecek, yardımcı olacak kimseleri ihsan eder. Hatta meleklerin, kulunun herhangi bir arzusunu engellediği için onu kızdıran kimselere lanet okumalarını sağlar. O halde kula düşen, Rabbinin kendisinden istemiş olduğu bütün haklarını eksiksiz yerine getirmektir. Yoksa ihsanı pek çok olan bir Gani'ye muhtaç fakirin göstereceği cefa ve uzaklaşma kadar çirkin hiçbir şey olamaz. (Merhum İbn Ebi Cemra'nın açıklamalarından özetlenerek)
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den rivayete göre RasuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Kadının, kocası yanında iken izni olmadıkça (nafile) oruç tutması da helal değildir, onun izni olmaksızın kimsenin evine girmesine izin veremez, onun emri olmadan (kocasının malından) herhangi bir harcamada bulunacak olursa mutlaka onun (ecrinin) yarısı ona ödenir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadın, kocasının izni olmaksızın kimseye kocasının evine girmesine izin vermez." Maksat kocasının mesken olarak kullandığı evidir. İster onun mülkü olsun, ister olmasın. "Şahit iken (yanında bulunuyorken) ... " Yani hazırken (başka yerde yolculukta değil ise) ... "Onun izni olmaksızın"dan maksat, Ramazan orucu dışındaki oruçlardır. Aynı şekilde orucun kaza edilebileceği zamanın daralması halinde Ramazan'ın dışında farz orucun kazası da böyledir. Başlıktaki rivayetin delaletine göre böyle bir nafile oruç, kadına haramdır. Cumhurun görüşü budur. Nevevi, Şerhu'l-Mühezzeb adlı eserinde şunları söylemektedir: Mezhebimize mensup bazı ilim adamları mekruh olduğunu söylemiş iseler de sahih olan, birincisidir. Yine Nevevi, Müslim Şerhi'nde şunları söylemektedir: Böyle bir haramlığın sebebi şudur: Koca, hanımından her zaman istifade etmek hakkına sahiptir. Onun hakkı da derhal yerine getirilmesi icab eden bir haktır. Dolayısıyla nafile ya da daha sonra yerine getirilebilecek bir vacip sebebiyle onun bu hakkı ihmal edilemez. Kocasının izni olmaksızm.-oı:uç tutması caiz değildir. Tutması halinde kocası ondan yararlanmak isterse caizdir, orucu da fasid olur. Çünkü adeten Müslüman, orucunun fasid olması ile oruca karşı saygısızlık etmekten çekinir. Bundan dolayı erkek için bunu yapmamasının daha iyi olduğunda şüphe yoktur. Çünkü bunun mekruh oluşuna dair bir delil sabit değildir. Evet, eğer koca seferde bulunuyarsa hadisteki "yanında hazır bulunmak" kaydı dolayısıyla kadının nafile oruç tutmasının caiz olması gerekir. Eğer kadın oruçlu iken kocası seferden dönecek olursa herhangi bir kerahat sözkonusu olmaksızın hanımının orucunu ifsad edebilir. Hadisten, kocanın karısı üzerindeki hakkının nafile hayır işlemesinden daha üstün olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü kocanın hakkının yerine getirilmesi vacibdir. Vacib olanı yerine getirmek ise nafile olanı işlemekten önde gelir. "Ondan izinsiz," yani açık izni olmadan ... "Onun emri olmadan her ne harcarsa onun (ecrinin) yarısı ona ödenir." Maksat, Hemmam'ın, Ebu Hureyre'den diye naklettiği ve Buyu' (alışverişier) bölümünde yer alan rivayette açıkça zikredildiği üzere ecrin (mükafatın) yarısıdır. Ebu Davud ve İbn Huzeyme'nin, Sa'd yoluyla rivayet ettiği şu hadise gelince: "Bir kadın: Ey Allah'ın Rasulü, bizler (bekar iken) babalarımıza, (evlendikten sonra) kocalarımıza ve (daha sonra da) oğullarımıza bir yüküz. Peki, onların mallarından bize ne helalolur?" diye sordu. Allah Rasulü şöyle buyurdu: Taze hurmayı yemeniz ve hediye etmeniz." Tirmizi ile İbn Mace, Ebu Umame'den Nebie mertu' olarak şu hadisi rivayet etmektedirler: "Bir kadın kocasının evinden onun izni olmadıkça hiçbir şey infak edemez. Yiyecek dahi olsa mı, diye sorulunca, o mallarınızın en üstünüdür, diye buyurdu." Görüldüğü kadarıyla bu hadisler birbirleriyle çatışmaktadır. Ancak onları bir arada şöylece telif etmek mümkündür: Rutab (denilen taze hurma) ile kastedilen, çabucak bozulan şeylerdir. Bundan dolayı bunların infak edilmesine izin vermiştir. Oysa başkası böyle değildir, yiyecek dahi olsa ... Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Usame'den rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Cennetin kapısında durdum. Oraya girenlerin büyük çoğunluğu yoksullar idi. Zengin olanlar ise alıkonulmuşlardı. Diğer taraftan ateş ashabının ateşe götürülmesi için emir verilmiş idi. Cehennemin kapısında da durdum, genelolarak oraya girenler kadınlardı. Bu hadis 6547 numara ile gelecektir inşaallah
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbn Abbas'tan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "RasuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde güneş tutuldu. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, beraberinde insanlar da bulunduğu halde namaz kıl{dır)dı. Bakara slıresi okunacak kadar uzunca bir süre kıyamda durdu. Daha sonra uzunca bir rüklı' yaptı, sonra başını rüklı'dan kaldırdı ve uzun bir süre ayakta durdu; ama bu ilk ayakta duruşundan daha az idi. Sonra bir daha rüklı'a vardı, bu da ilk rüklı'dan daha kısa sürdü. Sonra başını rüklı'dan kaldırdı, secdeye vardı. Daha sonra uzunca bir kıyamda durdu, bu da ilk kıyamdan daha az sürdü. Sonra uzunca bir rüklı' yaptı, bu da ilk rüklı'dan daha az sürdü. Sonra başını kaldırıp uzunca kıyamda kalarak ayakta durdu, ama bu da birinci kıyamdan daha az sürdü. Sonra uzunca bir rüklı' yaptı ve bu da ilk rüklı'dan daha az sürdü. Sonra başını kaldırdı, sonra secde yaptı. Sonra da namazdan Çıktı. Güneş de açılmış bulunuyordu. Allah Rasulü şöyle buyurdu: Şüphesiz güneş ve ay Allah'ın ayetlerinden iki ayettir. Herhangi bir kimsenin ölümü ya da hayatı dolayısıyla tutulmazlar. Böyle bir şey gördüğünüz takdirde hemen Allah'ı zikrediniz. Ey Allah'ın Rasulü, dediler, biz bu esnada ayakta dururken bir şeyalmak üzere elini uzattığını gördük, sonra geriye doğru çekildiğini gördük. Şöyle buyurdu: "Ben cenneti gördüm -ya da bana cennet gösterildi-, oradan elimi bir salkıma uzattım. Onu almış olsaydım, dünya kaldığı sürece ondan yiyip duracaktımz. Cehennemi de gördüm. Fakat bugün gördüğüm manzara gibisini asla görmüş değilim Cehennem ahalisinin çoğunun da kadınlar olduğunu gördüm. "Neden ey Allah'ın Rasulü", diye sordular. O: "Küfürleri sebebiyle", diye buyurdu. Ona: "Allah 'a mı kafir oluyorlar" diye sorulunca, şöyle buyurdu: "Hayır, onlar kocalarına karşı kafirlik (nankörlük) ve iyiliğe karşı kafirlik (nankörlük) ediyorlar. Zaman durdukça onlardan birisine ihsan da bulunsan, sonra da senden (hoşlanmadığı) bir şey görecek olursa, senden en ufak bir hayır görmedim, der
- Bāb: ...
- باب ...
İmran'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Cennete muttali oldum, cennetliklerin çoğunluğunun fakir kimseler olduğunu gördüm. Cehennem ateşine de muttali oldum, cehennemliklerin çoğunluğunun kadınlar olduğunu gördüm." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Koca demek olan ve muaşerette birlikte olunan anlamına gelen "el-aşir"e karşı küfran (nankörlük)" Yani el-aşır lafzı iki anlamda kullanılır. Buradaki anlamı ise kocadır. Yüce Allah'ın: "O ne kötü bir aşırdir (arkadaştır)."(Hac, 13) buyruğunda ise birlikte olunan anlamındadır. Hadisteki: "Onlardan birisine ömür boyunca ihsanda bulunacak olsan" buyruğunda ise, azaba uğratılmalarının sebebine işaret edilmektedir. Çünkü kadın bu tutumu ile nimete karşı küfranı (nankörlüğü) üzere ısrar etmiş gibi oluyor. Masiyet üzere ısrar etmek ise azabın sebeplerindendir. Bu hususa el-Mühelleb işaret etmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbn Amr İbn el-As'dan, dedi ki: "Rasuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Ey Abdullah! Bana senin gündüzleri oruç tuttuğun, geceleri namaz kıldığın haberi ulaşmadı mı (sanıyorsun)? Ben: "Doğrudur ey Allah'ın Rasulü" dedim. O şöyle buyurdu: "Böyle yapma! Bazen oruç tut, bazen tutma. Bazen namaz kıl, bazen uyu. Çünkü senin cesedinin senin üzerinde bir hakkı vardır, senin gözünün üzerinde bir hakkı vardır, zevcenin üzerinde bir hakkı vardır." Fethu'l-Bari Açıklaması: İbn Battal dedi ki: Bundan önceki başlıkta kocanın zevcesi üzerindeki hakkını sözkonusu ettiği için burada da bunun aksini sözkonusu etmiştir. Kişinin, zevcesinin cima' ve nafakasını kazanmak gibi haklarını yerine getirme gücünü kaybetmesin diye, ibadet ederek kendisini fazla yormaması gerektiğini belirtmektedir. İlim adamları, hanımı ile cima'' etmekten uzak duran kimsenin hükmü hakkında farklı görüşlere sahiptirler. Malik şöyle demiştir: Eğer bir zaruret gereği değil ise cima'' yapması için zorlanır yahut birbirlerinden ayrılırlar. Buna yakın bir görüş Ahmed'den rivayet edilmiştir. Şafillerde meşhur olan görüşe göre ıse cima' yapması va db değildir. Bir defa va db olduğu söylendiği gibi, seleften bpzılarından gelen rivayete göre dört günde bir defa cima' yapmakla mükelleftir, bazılarından ise her temizlik halinde bir defa cima' ile mükelleftir, dedikleri nakledilmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'den rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüğünüzden sorumlusunuz. Emir (yönetici) bir çobandır, koca ailesi halkı üzerinde bir çobandır, kadın kocasının evi ve çocukları üzerinde bir çobandır. Hülasa hepiniz birer çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadın kocasının evinde bir çobandır." Bu başlık altında İbn Ömer yoluyla gelen hadisi zikretmiş bulunmaktadır. Bu hadise dair yeterli açıklamalar yüce Allah'ın izniyle Ahkam bölümünde (7138.hadiste) gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'den dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir ay süre ile hanımlarına (yaklaşmamak üzere yemin ederek) Ila yaptı ve kendisine ait yüksekçe bir odada oturdu. Yirmi dokuz sonra da (hanımlarının yanına) indi. Ey Allah'ın Rasulü, sen bir ay (hanımlarına yaklaşmamak üzere yemin etmek suretiyle) ıla yapmış bulunuyorsun denilince: Bu ay yirmi dokuz gündür, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Seleme'den rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hanımlarından bazısının yanına bir ay girmemek üzere yemin etti. Yirmi dokuz gün geçtikten sonra onların yanına gitti. Ona: Ey Allah'ın Nebii, sen onların yanına bir ay girmemek üzere yemin etmiştin, denilince, O: Şüphesiz ay yirmi dokuz gün de çeker, diye cevap vermiştir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'tan, dedi ki: Bir gün sabahı ettiğimizde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hanımlarının her birisinin yanına yakınları gelmiş olduğu halde ağladıklarına şahit olduk. Bunun üzerine ben mescide çıktım. Mescidin insanlarla dolu olduğunu gördüm. Ömer İbn el-Hattab gelerek Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına çıktı. Nebi o sırada kendisine ait bir odaya çekilmişti. Ömer selam verdiği halde kimse ona karşılık vermedi. Bir daha selam verdi, yine kimse ona karşılık vermedi. Üçüncü bir defa selam verdiği halde kimse ona karşılık vermedi. Daha sonra (Bilal) ona seslendi, o da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna girip: Hanımlarını boşadın mı, diye sordu. Nebi efendimiz: Hayır, ama bir ay (onlara yaklaşmamak üzere yemin ederek) ila yaptım, diye buyurdu. Yirmi dokuz gün kaldıktan sonra hanımlarının yanına girdi. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hanımlarını terk ederek evlerinin dışında bir yere çekilmesi." Buhari ,bu başlıkla yüce Allah'ın: "Onlardan ayrılıp yataklarında yalnız bırakın."(Nisa, 34) buyruğunun bir mefhumunun olmadığına (yani bu ayrılmanın yalnızca yataklarda ayrılmaktan ibaret olmadığına) ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'in hanımlarından ayrılarak kendisine ait yüksekçe bir odaya çekilmesi suretinde olduğu gibi, bundan daha ileri derecede ayrılmanın caiz olabileceğine işaret etmek istemiş gibidir. Ama bu hususta ilim adamlarının -daha sonra sözkonusu edeceğimiz- görüş ayrılıkları vardır. el-Mühelleb dedi ki: Buhari'nin bu husus ile sanki insanların Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yaptığı şekilde kadınlara daha külfetsiz gelmesi için evlerin dışında onları terk etmek sünnetine uymalarını istediğine işaret etmiş gibidir. Çünkü kadınlar ile aynı evde kalmakla birlikte onlardan ayrı kalmak, onları daha çok incitir ve böyle bir durumda onlardan yüz çevirmek kalplerini daha çok üzer. Ayrıca gözden ırak kalmak da erkeklerin yokluğu için bir tesellidir. (el-Mühelleb devamla) dedi ki: Ancak bu vacib değildir. Çünkü yüce Allah, (icab ettiren hal olduğu takdirde) evler bir yana yataklarda da onlardan ayrı kalmayı emir buyurmuştur. Fakat İbnu'l-Müneyyir, Buhari'nin onun anladığı m210 ayı kastetmediğini söyleyerek ona itiraz etmiştir. Ona göre Buhari'nin anlatmak istediği ayrılmanın, evlerde de, evlerin dışında da caiz olduğundan ibarettir. Muaviye İbn Hayde'nin işaret olunan hadisindeki "evlerin dışında darılmama"ya dair ifade ile amel edilen bir hüküm olmadığına, aksine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yaptığı şekilde evlerin dışında da kadınlardan ayrı kalmanın caiz olduğuna değinmek istemiştir. Doğrusu ise, bunun, durumların değişmesine göre farklılık arz edebileceğidir. Bazen evlerde ayrılmak, başka yerlerde ayrılmaktan daha ağır olabilir, aksi de olabilir. Hatta çoğunlukla evlerin dışında ayrılmak nefislere daha acı verebilir. Özellikle nefislerinin zayıflığı dolayısıyla kadınlar için bu böyledir. Tefsir alimleri ayrılmaan maksadın ne olduğu hususunda farklı görüşlere sahiptir. Cumhurun kanaatine göre bu, -ayetin zahirinden anlaşıldığı üzre- kadınların yanına girmeyi ve onların yanında kalmayı terk etmek demektir. Burada da uzak kalmak anlamına gelen "hicran" kökünden gelmektedir. Buyruğun zahirinden anlaşıldığına göre, hanımı ile aynı yatakta yatıp onunla cima' etmez. Anlamının, "onunla aynı yatakta yatmakla birlikte ona sırtını döneceği" şeklinde olduğu belirttiği gibi, "sadece onunla cima' apmaktan uzak kalır" diye de açıklanmış, "onunla konuşmaksızın, onunla cima' eder" açıklaması da yapılmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbn Zem'a r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi bir kimse köleyi dövereesine hanımını dövmesin. Sonra (belki de) günün sonunda onunla cima' etmek isteyebilir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadınları dövmenin mekruh oluş sınırı." Bu başlıkta onları dövmenin mutlak olarak mubah olmadığına, aksine ileride açıklayacağımız üzere tenzihi' ya da tahrimi' kerahet ile mekruhluk sözkonusu olduğuna işaret vardır. "Köleyi dövereesine ... " Müslim'de İbn Numeyr yoluyla gelen iki rivayetten birisinde "cariyeyi dövereesine" denilmektedir. Hadisten anlaşıldığına göre köleleri ileri derecede döverek tedib etmek caizdir. Aynı zamanda kadınların bundan daha aşağı bir seviyede dövülmelerinin de caiz oluşunu ima etmektedir. Musannıf: "İz bırakmayan şekilde" ifadesiyl buna işaret etmiştir. Ancak hadisin ifadelerinden aklı başında bir kimsenin her iki işi bir arada yapmasının uzak bir ihtimalolduğu anlaşılmaktadır. Yani önce hanımını ileri derecede dövecek, sonra da günün geri kalan kısmında ya da geceleyin onunla cima' edecek. Cima' etmek ve birlikte yatakta bulunmak, ancak nefsin eğiliminin ve birlikte oluş arzusunun bulunması halinde güzel görülür. Oayak yiyen bir kimse ise çoğunlukla kendisini döğenden uzaklaşmak ister. Böylelikle bu işin yerilmiş olduğuna işaret edildiği gibi, eğer dövmek kaçınılmaz bir hal alacaksa o takdirde tedib, hafif dövme ile olmalıdır. Öyle ki bundan dolayı tam bir nefret sözkonusu olmasın. Vurmakta da aşırılığa gitmesin, tedibde de aşırılığa gitmesin. "Sizin hayırlılarınız ise asla vurmaz" ifadesine gelince onların genelolarak dövülmesinin mubah olduğuna delil teşkil etmektedir. Ancak bunun sözkonusu olması için kadının kendisine itaat etmesi icab eden hallerde, hoşuna gitmeyen bir husus u gördüğü takdirde onu tedib etmek amacıyla olmalıdır. Eğer sadece tedib ve benzeri şeylerle yetinebilirse, daha da güzelolur. Böyle bir şeyi hissettirmek eğer maksada ulaşmayı mümkün kılıyorsa, fiilen bu işi yapma cihetine gitmez. Çünkü dövme neticesinde, evlilikte istenen güzel beraberliğe ve geçime zıt olan bir nefret ve uzaklaşmak hali sözkonusu olur. Allah'a isyanı ilgilendiren bir hususta olması durumu müstesnadır. Nesai bu husus ile ilgili olarak Aişe'den şu hadisi rivayet etmiş bulunmaktadır: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ne bir kadını, ne de bir hizmetçiyi kesinlikle dövmüş değildir. Allah yolunda olması yahut Allah'ın haramlarının çiğnenmesi hali dışında da eliyle hiçbir şeye vurmuş değildir. (Böyle bir şeyolduğu takdirde) Allah için intikam alırdL" İleride yüce Allah'ın izniyle Edeb bölümünde buna dair daha geniş açıklamalar gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre "Ensardan bir kadın kızını evlendirmişti. Daha sonra kızının başındaki saçları, kökünden dökülmeye başladı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek ona bu durumu anlatıp: Kocası bana saçıma saç eklememi emretti deyince, Allah Rasulü: Hayır, şüphesiz ki saç ekletenlere lanet oIunmuştur, diye buyurdu. " Bu Hadis 5934 numara dada geçiyor Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadın, Allah'a isyanı gerektiren hususlarda kocasına itaat etmez." Bundan önceki başlık, kadının kocasına istediği her hususta itaat etmesinin mendub olduğu izlenimini verdiğinden ötürü, bu başlıkla böyle bir itaatin Allah'a isyan olmayan hususlarda olacağını belirterek özelleştirmiş olmaktadır. Buna göre erkek, zevcesini Allah'a isyanı gerektiren bir iş yapmaya çağıracak olursa, kadının bunu kabul etmemesi onun görevidir. Eğer bundan dolayı onu tedib edecek olursa, günah kocaya ait olur. Daha sonra Buhari kızının saçına saç eklemek isteyen kadın ile ilgili hadisin bir bölümünü zikretmektedir. İleride yüce Allah'ın izniyle Libas (elbise giyinmek) bölümünde(5934.hadiste) açıklaması gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre yüce Allah'ın: "Şayet bir kadın kocasının uzaklaşmasından yahut yüz çevirmesinden korkarsa ... "(Nisa, 128) buyruğu hakkında şunları söylemiştir: "Burada, bir erkeğin, evli bulunduğu hanımı ile çokça birlikte olmayı, onunla içli dışlı olmayı istememesi, bunun yerine onu boşayıp başkası ile evlenmeyi istemesi halindeki kadını kastetmektedir. Bu durumdaki kadın kocasına: Beni (nikahın altında) tut ve beni boşama, sonra da benden başkasıyla evlen. Ayrıca ben senden nafaka hakkımı da, bana gün ayırma hakkımı da istemiyor, sana helal ediyorum, der. İşte yüce Allah'ın: "Barış yolu ile aralarını düzeltmelerinde kendileri için bir vebal yoktur. Barış daha hayırlıdır. "(Nisa, 128) buyruğu bunu anlatmaktadır." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Şayet bir kadın kocasının uzaklaşmasından yahut yüz çevirmesinden korkarsa ... " Bu başlık ve bu başlıktaki hadis daha önce Nisa suresinin tefsirinde gemiş bulunmaktadır. Ama bu hadisin buradaki anlatımı daha eksiksizdir. Orada Aişe, ayetin nüzul sebebini ve kimin hakkında indiğini sözkonusu etmiş idi. (4601.hadiste) Selef, kocanın, kadına gün ayırmaması üzerine ittifak ettikleri takdirde, kadının bu rızasından dönme hakkına sahip olup olmadığı hususunda farklı görüşlere sahiptir. es-Sevrı, Şafil ve Ahmed ayrıca Beyhakı'nin, Ali'den diye naklettiği İbnu'l-Münzir'in de Ubeyde İbn Amr, İbrahim, Mücahid ve başkalarından diye naklettiği, görüşe göre, kadın hakkını bağışlamaktan vazgeçecek olursa kocanın ona gün ayırması görevidir. Dilerse ondan ayrılabilir. el-Hasen'den gelen rivayete göre ise sözünden geri dönemez. Malik'in borçluya mühlet vermek ve ariyet bahisleri ile ilgili görüşüne kıyasen varılacak hüküm de budur. Doğrusunu en iyi bilen, Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir'den, dedi ki: "Biz Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde azl yapardık. " Bu Hadis 5208 ve 5209 numaradada geçiyor
- Bāb: ...
- باب ...
Ata'dan rivayete göre o, Cabir r.a.'ı şöyle derken dinlemiştir: "Biz Kur'an nazil oluyorken azl yapardık
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said el-Hudri r.a.'den, dedi ki: "(Mustalıkoğulları gazvesinde) çok sayıda kadın esir aldık. Bu sebeple azl yapardık. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e (hükmünü) sorduk da üç defa: Gerçekten siz bunu yapıyor musunuz? diye buyurdu ve şöyle devam etti: Kıyamet gününe kadar var olacak her bir canlı, mutlaka meydana gelecektir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Azl", duhulden sonra meninin fercin dışında akmasını sağlamak amacıyla çekilmek demektir. Burada kasıt hükmünün beyan edilmesidir. "Azl yapardık." Müslim'de Abdurrahman İbn Bişr yoluyla "Ebu Said'den şöyle dediği nakledilmektedir: 'Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda azl'den söz edildi. O: "O dediğiniz şey nedir," diye sordu. Ashab: "Adamın süt emzirmekte olan hanımı olur, o da onunla cima' ederken kendisinden hamile kalmasını istemez. Yine adamın cariyesi olur, onunla cima' etmek ister de kendisinden hamile kalmasını istemez ... " diye açıkladılar." Bu rivayette azlin iki sebebinin bulunduğuna işaret vardır. Birincisi cariyeden çocuğun istenmemesidir. Bu da ya böyle bir şey arzu edilmediğinden dolayı azl yapılırdı ya cariye ummu veled olduğu takdirde onu satmaya imkan bulunmadığından dolayı yapılırdı ya da daha sonra sözkonusu edeceğimiz üzere daha başka sebepler dolayısıyla yapılırdı. İkinci sebep ise kendisiyle ilişkide bulunulan kadının süt emzirmekte iken hamile kalmasının istenmeyişi idi. Çünkü bu, süt emen çocuğa zarar veriyordu. Selef, azlin hükmü hakkında farklı görüşlere sahipti. İbn Abdilberr der ki: .Hür olan zevceden izni olmaksızın azl yapılmayacağı hususunda ilim adamları arasında görüş ayrılığı yoktur. Çünkü cima' kadının haklarındandır. Bu hakkının yerine getirilmesini isteyebilir.'Bilinen cima' şekli ise ancak azlin söz konusu olmadığı şekildir. Bu hususta icma' olduğunun nakledilmesi bakımından İbn Hubeyre de ona muvafakat etmiştir, Ancak bu husustaki icma' iddiasına, Şafiilerin kadının kesinlikle cima' hakkı yoktur, şeklinde bilinen görüşleri ile karşı çıkılmıştır. Diğer üç mezhep de hür kadının izni olmaksızın azl yapılamayacağını, cariyeden ise izni olmaksızın dahi azl yapılabileceğini ittifakla kabul etmişlerdir. Azlin nehyedilmesindeki illet hususunda da farklı görüşlere sahiptirler. "Kadının hakkı yerine getirilmediği içindir" denildiği gibi, "kadere karşı inatlaşmak anlamına geldiği için" nehyedildiği de söylenmiştir. Bu ikinci gerekçe bu hususta varid olmuş haberlerin büyük çoğunluğunun gerektirdiği bir görüştür. Azlin bu hükmünden, kadının cenin’e ruh üflenmesinden önce nutfenin düşürulmesi için birtakım yollara başvurması hükmüne de varılmıştır. Azlin yasak olduğunu 'kabul edenlere göre bu durumdaki yasak, öncelikle söz konusudur. Caiz olduğunu söyleyenlere göre bu halin de öbürü gibi değerlendirilmesi mümkündür, ama daha ağır olması dolayısıyla da fark görülebilir. Çünkü azlde sebebin yapılması, işlenmesi sözkonusu değildir. Cenini düşürmek için birtakım yollara başvurmak ise, sebebin gerçekleşmesinden sonra sözkonusudur. Kadının hamileliği kökünden ortadan kaldıran yollara başvurması da bu meseleye göre ele alınabilir, Şafii alimlerin müteahhirlerinden kimisi, bunun yapılamayacağına dair fetva vermiştir, ama azlin mutlak olarak mubah olduğunu kabul etmelerine göre de böyle bir fetvanın açıklanması oldukça zordur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir sefere çıkmak istediği takdirde hanımları arasında kura çekerdi. (Bir keresinde) kura Aişe ile Hafsa'ya çıktı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem gece oldu mu Aişe ile birlikte yol alır ve konuşurdu. Hafsa bunun üzerine: Bu gece sen benim deveme binsen, ben de senin devene binsem. Sen ne olacağına baksan, ben de ne olacağına baksam olmaz mı, dedi. Aişe: Olur deyince (onun) devesine bindi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Hafsa'nın üzerine binmiş olduğu Aişe'nin devesinin yanına geldi. Ona selam verdi, daha sonra yola devam etti. Nihayet konakladılar.' Aişe, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i yanında bulmamıştı. Bu sebeple konakladıkları vakit ayaklarını izhir otları arasına uzattı ve bu arada: Rabbim, üzerime beni sokacak bir akrep yahut bir yılan gönder de ona hiçbir şey söyleyemeyeyim diye dua ediyordu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Sefere çıkmak istediği takdirde" Başlıktan anlaşıldığına göre kura çekmek, özelolarak yolculuk hali ile ilgilidir, genel değildir. Kuranın amacı, kendisi ile yolculuk yapılacak olan kadının tayin edilmesidir. Erkek, kurayı hanımları arasında bir paylaştırma yapmayı istediği vakit de uygular. Dolayısıyla o kadınlardan istediğinden başlayamaz. Aksine aralarında kura çeker ve kimin kurası çıkarsa onunla başlar. Herhangi bir suretle razı edilmeleri hali müstesnadır, o vakit, kurasız da caiz olur. "Hanımları arasında kura çekerdi." İbn Sa'd bir başka yoldan, el-Kasım'dan; o da Aişe'den diye naklettiği rivayetinde şu fazlalık da vardır: "Kura benden başkasına çıkacak olursa hoşlanmadığı anlaşılırdı." Bu hadis ortaklar arasında ortak olan malın paylaştırılması ve daha başka hususlarda kura çekilmesinin meşruiyetine delil gösterilmiştir. Daha önce Şehadat (şahadetler) bahsinin sonlarında geçtiği gibi. .. Hanefilerle, Malikilerin meşhur olan görüşü ise kuranın muteber olmadığıdır. Iyad dedi ki: Malik ve onun mezhebine mensup arkadaşlarından meşhur olarak nakledilen görüş budur. Çünkü bu bir çeşit piyango ve kumar türündendir. Hanefilerden ise bunun caiz olduğu nakledilmiştir. Malikilerden kurayı kabul etmeyenler, kimi kadınların yolculukta diğerlerine göre daha faydalı olabileceğini delil göstermişlerdir. Dolayısıyla yolculukta faydası olmayan kimsenin kurası çıkacak olursa bu da erkeğin haline zararlı olur. "Kura Aişe ile Hafsa'ya Çıktı." Maksat çıkılan seferlerden birisidir. "Ona selam verdi." Rivayette onunla konuştuğu sözkonusu edilmemektedir. Olan bitenin ona ilham yoluyla bildirilmiş olması muhtemelolduğu gibi, bunun böyle denk düşmüş olma ihtimali de vardır, onunlevkonuşmuş olmakla birlikte - bunun ayrıca nakledilmemiş olması ihtimali de vardır. "Aişe, Nebii" yolda gittikleri esnada "kaybetmişti." Çünkü alışılmışın yitirilmesi insana zor gelir. "Konakladıkları vakit Aişe ayaklarını izhirin arasına attı." Anlaşıldığı kadarıyla Hafsa'nın teklifini kabul ederek böyle bir cinayeti işleyenin kendisi olduğunu bildiğinden, bunu yaptığı için kendisine sitemde bulunmuştur. İzhir, çölde çoğunlukla zararlı haşeratın bulunduğu, bilinen bir ottur
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre "Zem'a kızı Sevde, gününü Aişe'ye bağışlamıştı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de Aişe'ye, hem kendi günü, hem de Sevde'nin günü dolayısı ile pay ayırırdı." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kocanın bunu paylaştırma şekli" İlim adamları derler ki: Kadın gününü ortağı olan kumasına bağışlayacak olursa koca, bağışlanan kadına kumasının gününü de ayırır. Eğer bağışta bulunan kadının günü kendisine bağış yapılan kadının gününden sonra geliyorsa mesele yok, aksi takdirde o günü diğer kadınların rızasını almadan paylaştırmaktaki sırasına göre öne alamaz. Yine ilim adamları şöyle demişlerdir: Kadın, gününü kumasına bağışladığı takdirde kocası da bu bağışı kabul ettikten sonra kendisine bağış yapılanın bunu kabul etmeme imkanı yoktur. Eğer koca bu bağışı kabul etmezse kabul etmesi için zorlanmaz. Kadın, gününü kocasına bağışlayıp herhangi bir kumasını sözkonusu etmeyecek olursa, eğer iki hanımdan fazla eşi varsa bağışlanan günü onlardan birisine tahsis edebilir mi yoksa diğer kadınlar arasında bugünü (adaletli bir şekilde) paylaştırabilir mi? Bağışta bulunan kadın, bütün hallerde ne zaman isterse bağışından vazgeçebilir. Ancak bu vazgeçme gelecek zamanlar için sözkonusudur, geçmiş için sözkonusu olmaz. İbn Battal, Sevdelnin Aişe'ye bağışladığı günü ile ilgili olarak, bağışından vazgeçme hakkının bulunmadığını mutlak bir ifade ile dile getirmiş bulunmaktadır. "Zemla kızı Sevde" Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesi olup, onunla HaticeInin vefatından sonra Mekke'de iken evlenmiş ve onunla zifafa girmiş, onunla birlikte hicret etmişti. Müslimde Şerik'in Hişam yoluyla zikrettiği bu husustaki bir başka hadiste şöyle denilmektedir: "Aişe dedi ki: Sevde, Nebiin benden sonra evlendiği ilk kadın idi." Yani onunla evlilik akdini Aişe'nin evlilik akdinden sonra yapmıştır. Onunla zifafa girmesi ise ittifakla Aişe ile zifafa girişinden öncedir. İbnu'l-Cevzı de bu hususa dikkat çekmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Halid'den, o Ebu Kılabe'den, onun Enes r.a.'dan rivayetine göre -Ebu Kılabe dedi ki: Arzu edersem Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu da diyebilirim. Ancak (Enes)- şöyle dedi: "Sünnet olan, bakire ile evlendiği takdirde onun yanında (aralıksız) yedi gün kalması, dul kadın ile evlendiği takdirde onun yanında üç gün kalmasıdır. " Bu hadis 5214 numara ile gelecektir Diğer tahric edenler: Tirmizî, Nikah; Müslim, Rada
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Kilabe'den, o Enes r.a.'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Erkeğin dul kadından sonra bakire ile evlenmesi halinde yanında yedi gün (sıraya tabi olmayarak) kalıp sonra günlerini paylaştırması, bakire üzerine dul kadın ile evlenmesi halinde yanında (sıraya tabi olmayarak) üç gün kaldıktan sonra paylaştırması sünnetlendir." Ebu Kılabe dedi ki: "Arzu edersem: 'Enes bunu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ref' ederek rivayet etmiştir', de diyebilirim." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Dedi ki: ... Sünnetlendir." Yani bu, Nebi s.a.v.'in sünnetidir. Sahabinin sözünden ilk hatıra gelen ve anlaşılan budur. Hac bölümünde Salim İbn Abdullah İbn Ömer'in ez-Zührı, kendisine İbn Ömer'in hacılara: "Eğer sünneti istiyor isen sen Nebi s.a.v.'in sünnetini mi istiyorsun deyince, Salim'in ona: Onlar bu sözleriyle Nebi'in sünnetinden başkasını mı kastediyorlardı ki" şeklindeki sözleri geçmiş bulunmaktadır. İbn Abdilberr der ki: Alimlerin cumhurunun kanaatine göre bu, zifaf dolayısıyla kadının bir hakkıdır. Yanında başka bir zevcenin olup olmaması arasında fark yoktur. Nevevı'nin de nakletliğine göre, eğer yanında başka zevcesi yoksa bu kadar süre kalmak müstehabdır. Aksi takdirde vacibdir. Bu nakil, ashab-ı kiramın çoğunluğunun söylediklerine uygun düşmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Katade'den rivayete göre Enes İbn Malik r.a. kendilerine şunu tahdis etmiştir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir tek gecede bütün hanımlarını dolaşırdı. O zaman onun dokuz hanımı vardı
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ikindi namazını bitirdikten sonra hanımlarının yanına girer, onlardan birisine yaklaşırdı. (Bir keresinde) Hafsa'nın evine girdi ve daha önce kaldığından daha uzun b süre kaldı
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre "Rasuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefatı ile neticelenen hastalığında Aişe'nin gününü kastederek: Yarın ben neredeyim, yarın ben neredeyim, diye sorardı. Hanımları nerede isterse orada olabileceğine dair ona izin verdiler. Bunun üzerine o da vefat edinceye kadar A-işe'nin evinde kaldı. A-işe dedi ki: O, (sıraya göre dolaşmaya devam etmiş olsaydı bile) sıranın bana gelmesi gereken günde, benim evimde vefat etti. Başı benim gerdanım ile göğsüm arasında iken Allah ruhunu kabzetti ve onun tükürüğü benim tükürüğüme karıştı." Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu hadise dair açıklamalar daha önce MeğazLbölümünün sonlarında Nebi s.a.v.'in vefatı anlatılırken (4442.hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Hadisin burada zikredilmesinden maksat ise, onlara ayrılan günü sırayla paylaştırmanın bu hususta izin vermeleri ile artık ortadan kalkacağını belirtmektir. Çünkü onlar böylelikle günlerini evinde bulunduğu kadına hibe etmiş gibi oluyorlar
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan rivayete göre; Ömer r.a. Hafsa'nın yanına girerek: "Kızcağızım şu güzelliği ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sevgisi dolayısıyla kendisini beğenen o kadının hali -Aişe'yi kastetmektedir- seni aldatmasın ... dedi. (Ömer devamla dedi ki): Ben de (bunu) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e anlattım, o da gülümsedi
- Bāb: ...
- باب ...
(Esma' r.anha'dan rivayete göre "Bir kadın dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü, benim bir kumam var. Eğer kocamın bana vermediği şeyleri vermiş gibi göstererek ona karşı tokluk gösterişinde bulunacak olursam, benim için bir vebal sözkonusu olur mu? Bunun üzerine Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Kendisine verilmemiş olan şeylerle tokluk gösterişinde bulunan kimse, yalandan iki elbise giyinmiş gibi olur." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Elde etmediği şeylerle tokluk gösterişinde bulunan kimse ve kumanın jkumasına karşı) yasak olan övünmesi." Buhari, bu başlık ile Ebu Ubeyd'in bu haberin tefsirini yaparken zikrettiği açıklamalarına işaret etmektedir. Ebu Ubeyd der ki: "Tokluk gösterişinde bulunan", yani çok göstererek ve batı i ile süsleyerek sahip olmadığı şeyler ile kendisini süsleyip zınetlendiren kimse demektir. Bir hanımın bir başka kuması varken kumasını kızdırmak amacı ile kocasından -kocasının elinde bulunandan daha fazlasına- sahip olduğu iddiasında bulunmasıdır. Erkekler arasında da bu böyledir. Devamla der ki: Nebi efendimizin: "Yalan iki elbise giymiş gibidir" sözlerine gelince, bu da zahidierin kılığını andıran elbiseler giyinerek, kendisinin de onlardan birisi olduğu izlenimini veren, kalbinde bulunandan daha fazla huşCı' sahibi olduğunu ve kıt kanaat geçindiğini izhar eden kimsenin haline benzer. (Devamla) der ki: Bu bir başka şekilde de açıklanmıştır. Elbiselerden kasıt, nefislerdir. Arapların: -Kirlerden, pisliklerden uzak olduğu takdirde- filan kişi elbisesi temiz birisidir. -Ama dininde tenkit edilen birisi ise- filan kişi elbisesi kirli birisidir demesine benzer. el-Hattabi der ki: Elbise bir meseldir. Böyle bir kimsenin yalan ve iftira eden birisi olduğu anlamına gelir. Nitekim pisliklerden uzak olmakla nitelendirilen bir kimse hakkında, -kasıt adamın kendisi olmakla birlikte-: Elbisesi temizdir, demeye benzer
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbn Mes'ud'dan rivayete göre o Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Allah'tan daha gayret sahibi (kıskanç) hiçbir kimse yoktur. İşte bundan dolayı o fuhşiyatı haram kılmıştır. Hiç kimse de övülmeyi Allah'tan daha çok sevmez
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Ey Muhammed ümmeti! Erkek ya da kadın, mu'min bir kulunu zina ederken görmesi sebebiyle Allah'ın gayretinden daha çok gayret sahibi hiç kimse yoktur. Ey Muhammed ümmeti! Benim bildiğimi bilseydiniz pek az gülerdiniz, çokça ağlardınız
- Bāb: ...
- باب ...
Urve İbn Zubeyr'den, onun annesi Esma'dan rivayetine göre annesi Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'ı şöyle buyururken dinlemiştir: "Allah'tan daha gayret sahibi kimse yoktur
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Şüphesiz Allah kıskanır. Allah'ın kıskanmasına sebep ise mu'minin Allah'ın haram kıldığı işi yapmasıdır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Bekr'in kızı Esma R.A.a'dan, dedi ki: "ez-Zubeyr benimle evlendiğinde yeryüzünde mal namına, köle namına hiçbir şeyi yoktu. Su çeken bir devesi ile atı dışında hiçbir şeye sahip değildi. Bundan dolayı atının yemini ben koyar, suyu ben çekerdim. Su kovasını ben onarıp dikerdim, hamuru ben yoğururdum. Ancak güzel ekmek pişiremezdim. Ensardan bazı hanım komşularım benim ekmeğimi pişirirdi. Bunlar oldukça sadakatli kadınlardı. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ez-Zubeyr'e ikta' olarak verdiği araziden hurma çekirdeğini başımın üzerinde taşırdım. Bu arazi evimden üçte iki fersahlık mesafede idi. Bir gün hurma çekirdekleri başımın üzerinde olduğu halde geliyordum. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile karşılaştım. Beraberinde ensardan da birkaç kişi vardı. Beni çağırdı. Sonra da beni arkasına, terkisine bindirmek için (devesini çöktürmek amacıyla) "ıh ıh" dedi. Ancak ben erkeklerle beraber yürümekten utandım. Ayrıca ez-Zubeyr'i ve onun kıskançlığını da hatırladım. -ez-Zubeyr insanların en kıskancı idi- Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem benim utandığımı anladığından yoluna devam etti. Zübeyr'e gelerek: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni gördü. Hurma çekirdeklerini başımın üzerine koymuş taşıyordum. Beraberinde de ashabından birkaç kişi vardı. Arkasına bineyim diye devesini çöktürdü, ben de ondan utandım ve senin kıskançlığını da hatırladım, dedim. Zübeyr bana şu cevabı verdi: Allah'a yemin ederim, senin hurma çekirdeklerini taşıman, onunla beraber binmenden bana daha ağır gelir. Esma dedi ki: (Bu halim) sonunda Ebu Bekr bana atın bakımını üstlenen bir hizmetçi gönderinceye kadar sürdü. Onu göndermekle sanki beni kölelikten kurtarmış oldu
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'den, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, hanımlarından birisinin yanında idi. mu'minlerin annelerinden birisi, içinde yemek bulunan bir tabak gönderdi. Nebiin evinde bulunduğu o kadın (Aişe) hizmetçinin eline vurdu. Kap düştü ve ikiye ayrıldı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kabın parçalarını bir araya getirdi, daha sonra kapta bulunan yemeği tekrar ona toplamaya koyuldu. Bu arada da: Anneniz gayrete geldi (kıskandı) diyordu. Daha sonra hizmetçiyi, evinde bulunduğu hanımı nezdinden bir kap getirilinceye kadar alıkoydu. Sağlam kabı, kabı kırılan hanımına gönderdi, kırık olan kabı da evinde kırıldığı hanımı için alıkoydu
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir İbn Abdullah r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Ben cennete girdim -yahut cennete gittim-, bir köşk gördüm. Bu kimindir, diye sordum, Ömer İbn el-Hattab'ındır, dediler. İçine girmek istedim; ama (Ey Ömer) senin bildiğim gayretin (kıskançlığın) dışında hiçbir şey beni içine girmekten alıkoymadı. Ömer İbn el-Hattab dedi ki: Ey Allah'ın Rasulü, babam, anam sana feda olsun, ey Allah'ın nebisi, ben seni mi kıskanacağım, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den, dedi ki: "Rasuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda oturduğumuz bir sırada Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Ben uyurken rüyamda kendimi cennette gördüm. Bir köşkün yanında abdest alan bir kadın görüverdim. Bu köşk kimindir, dedim. (Melek): Bu Ömer'indir, dedi. Ben de onun kıskançlığını hatırlayınca, arkamı dönüp gittim. O sırada mecliste bulunan Ömer ağladı ve sonra: Ben seni mi seni kıska nacağım, ey Allah'ın Rasulü, dedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "(Eşler arasında) kıskançlık." İyad ve başkaları der ki: Bu lafız (gayret) özelolarak sahip olunan hususlarda ortak çıkılması sebebiyle kalbin değişmesi ve gazabın harekete geçmesinden türemiştir. Bunun en ileri derecesi de eşler arasında görülendir. Söz konusu bu hal, insanoğulları ile ilgilidir. Yüce Allah hakkında bunun kullanılması ile ilgili olarak el-Hattabı şöyle demektedir: Bu hususta yapılacak en güzel açıklama, Ebu Hureyre yoluyla gelen hadiste var olan açıklamadır. Kastettiği de bu başlıkta zikredilen ve: "Allah'ın gayreti (kıskanması) ise mu'minin Allah'ın kendisine haram kılmış olduğu şeyi yapmasıdır" buyruğu ile getirilen açıklamadır. "Eni ile değil, keskin tarafıyla" lafzıyla kılıcın enli tarafını kastetmektedir. Yani onun enli tarafı ile değil, keskin tarafıyla onu vururum, demek istemiştir. Kılıcın keskin tarafı ile vuran bir kimse, ölclürme kastıyla vurur. Oysa enli tarafıyla vuran kimse böyle değildir. O tedib maksadı ile vurur. "Nihayet Ebu Bekir bana atın bakımını benim yerime üstlenecek bir hizmetçi gönderdi. Sanki beni kölelikten azad etmiş oldu." Hadisten Çıkartılan Son\Jçlar 1- Bu kıssa, kadının kocasının gerek duyacağı bütün işleri yerine getirmesi gerektiğine delil olarak gösterilmiştfr. Ebu Sevr de bu kanaattedir. Diğerleri ise bu olayı onun bu işleri kendiliğinden, görevi olmadığı halde yaptığı ve onun bunu yapmakla yükümlü olmadığı şeklinde yorumlamışlardır. el-Mühelleb ve başkaları buna işaret etmiştir. Görüldüğü kadarıyla bu ve benzeri olaylar daha önce geçtiği gibi zaruret halinde söz konusu olmuştur. Dolayısıyla onların durumlarına benzer bir durumda olmayan kimseler hakkında aynı hüküm söz konusu olmaz. Alemlerin hanımlarının efendisi Fatıma el değirmeninden ötürü ellerindeki rahatsızlığı ve çektiği sıkıntıları şikayet edip babasından bir hizmetçi isteyince ona bundan daha hayırlı olan bir yol gösterdiğine dair rivayet geçmiş bulunmaktadır. Daha hayırlı olan bu iş ise yüce Allah'ı zikretmektir. Tercih noktasında ağırlık kazanan görüş ise bu hususta meselenin yaşanılan beldenin adetlerine göre yorumlanacağıdır. Çünkü ülkeler bu hususta birbirinden farklıdır. 2- el-Mühelleb dedi ki: Yine bu hadisten anlaşıldığına göre soylu bir kadın eğer yapmakla yükümlü olmadığı herhangi bir hizmeti kocasına kendiliğinden yapacak olursa baba da, yönetici de buna karşı çıkamaz. Ancak, bu görüşünü bu tür işleri kendiliğinden ve görevi olmadan yapmış olması şeklindeki ilkesine söylediği gerekçesiyle ona itiraz edilmiştir. Çünkü onun aksi kanaatte olanların meseleyi tam tersine çevirerek şöyle demek hakları da vardır: Şayet bu gibi işleriyapmak yükümlülüğü bulunmasaydı, mesela kızının bu tür ağır işleri yapması kendisine de, kızına da ağır geldiğini gören babası buna karşı sessiz durmazdı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de Ebu Bekir es-Sıddik'ın nezdindeki üstün değerine rağmen böyle bir uygulamaya itiraz etmeden durmazdı. 3- el-Mühelleb dedi ki: Koca, hanımının zor hizmetleri ifa ettiğinden ötürü gayrete gelebilir, bundan dolayı bunu kendisine yedirmeyebilir. Özellikle de hanımı belli bir konumda ise ... 4- Bu hadiste Esma'nın, ez-Zubeyr'in, Ebu Bekr'in ve ensar hanımlarının övülmeye değer olduklarını gösteren bir menkıbeleri yer almaktadır. "Anneniz kıskandı." Burada anneden kasıt, tabağı kırandır. O da mu'minlerin annelerinden birisidir. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 1 - Hadiste kıskanan bir kadının yaptıkları dolayısıyla sorumlu tutulmayacağına bir işafet vardır. Çünkü böyle bir durumda kıskançlığın harekete getirdiği ileri derecedeki kızgınlıktan ötürü aklı perdelenmiş olur. Ebu Ya'la beis olmayan bir sened ile Aişe'den merfu olarak: "Aşırı kıskanç bir kadın vadinin alt tarafı neresi, üstü neresi göremez" hadisini rivayet etmiş bulunmaktadır. 2- "Abdest alan bir kadın gördüm." ed-Davudi bu hadisi şuna delil göstermiştir: Cennette huri kadınlar abdest alır, namaz kılarlar. Derim ki: Cennette ibadet mükellefiyetinin bulunmaması, kullardan herhangi bir kimsenin kendi isteğiyle dilediği ibadet türlerinden herhangi birisini yapmamasını gerektirmez. 3- Daha sonra İbn Battal şunları söylemektedir: Hadisten anlaşıldığına göre bir arkadaşının bir huyundan haberdar olup onu bilen bir kimsenin, onun (bu huyu dolayısıyla) kızmasına sebep olacak herhangi bir işi yapmaya kalkış ma ması gerekir. 4- Salah ifade eden bir vasfa sahip olduğu bilinen bir kimsenin buna aykırı bir hali görülecek olursa gereken şekilde ona tepki gösterilir. 5- Cennet şu anda vardır, huriler de aynı şekilde mevcuttur. Buna dair gerekli açıklamalar Bed'u'I-Halk bahsinde geçmiş bulunmaktadır. Hadisten çıkartılabilecek diğer sonuçlar ise Ömer radıyalliihu anh'ın Menktbeleri bölümünde geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana, ben senin benden hoşnut olduğun zamanları da, bana kızgınolduğun zamanları da bilirim, diye buyurdu. Aişe dedi ki: Ben ona, "peki bunu nasıl biliyorsun", diye sordum. O: "Sen benden hoşnut isen 'hayır Muhammed'in Rabbi hakkı için' diyerek yemin edersin, kızgın olduğun takdirde ise 'hayır İbrahim'in Rabbi hakkı için' diye yemin edersin", diye buyurdu. Aişe dedi ki: Evet, Allah'a yemin ederim ey Allah'ın Rasulü! Ancak senin ismini anmamakla kalırım." Bu Hadis 6078 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan, şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Ben Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hanımlarından Hatice'yi kıskandığım kadar hiçbirisini kıskanmış değilim. Buna sebep ise Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onu çok anışı, onu çok övmesidir. Bir de Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e, Hatice'ye cennette oyulmuş inciden bir evinin bulunduğu müjdesini de ona vermesi vahyedilmiş idi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadınların gayreti ve üzülüp öfkelenmeleri." Musannıf (Buhari) başlıkta sözünü ettiği hallerin hükmünü açıklamamıştır. Çünkü bu hüküm, hallere ve şahıslara göre değişiklik arz eder. Gayret (kıskançlık), asıl itibariyle kadınların kendilerinin. kazandıkları bir şey değildir. Fakat bu. hususta aşırıya kaçması halinde kınanması söz konusudur. Bunun ölçüsü de bir başka hadiste ensardan olan Gıbir İbn Atik'in merfu olarak rivayet ettiği şu hadiste dile getirilmiştir: "Şüphesiz gayretin bir kısmını Allah sevdiği gibi, bir kısmına da Allah buğzeder. Allah'ın sevdiği gayret, şüphe etmeyi haklı kılan sebepler dolayısıyla gayrettir. Allah'ın buğzettiği gayret ise şüpheyi gerektirmeyecek hususlar dolayısıyla gayrete gelmektir." Böyle bir ayrım, bir kadının helal olarak aynı anda iki kocaya sahip olması söz konusu olmadığından ötürü erkekler hakkında geçerli değildir. Ancak kadın, mesela kocasının zina etmesi yahut hakkını eksik vermesi, kumasının lehine kendisine zulmetmesi ve kumasını ona tercih etmesi gibi bir haramı işlediğinden ötürü gayrete gelip kıskanacak olursa, bunları yaptığı kesinleşir yahut buna dair ortada karineler varsa, bu meşru olan bir gayret(kıskançlık)tir. Eğer bu herhangi bir delil bulunmaksızın soyut vehime dayanacak olursa, şüpheyi gerektirecek bir hal bulunmayan bir durum olmakla birlikte kıskanmak demektir. Eğer koca eşit davranan ve adaletle hareket eden birisi olup kumaların her birisine hakkını veriyor ise, kumasını kıskanmak, hiçbir kadının kendisini kurtaramadığı beşeri tabiattan ileri geliyorsa, kendisine haram olan bir söz söyleyip yahut bir mı işleme sınırına gelmediği sürece, bundan dolayı mazur görülürler. Tibi der ki: Bu (Aişe'nin Nebi'e söylediği "sadece ismini ağzıma almıyorum" sözü) oldukça latif bir tabirdir. Çünkü bu sözleriyle (akıllı bir kimsenin tercih imkanını ortadan kaldıran) gazap ve öfke halinde olduğu takdirde kalbinde yer etmiş bulunan muhabbetinde bir değişiklik olmadığını bildirmektedir. Onun bu sözleri şairin şu beyiti gibidir: "Ben senden, -evet- yüz çeviriyorum ama Sana yemin ederek söylüyorum ki yüz çevirdiğim halde sana meylim artıyor." İbnu'l-Müneyyir dedi ki: Aişe'nin bu sözleriyle, onun sadece lafz1 olarak adını terk ettiğini, fakat kalbinin onun kerim zatına karşı duyduğu sevgi ve muhabbete bağlılığından vazgeçmediğini anlatmak istemektedir. Aişe R.A.a'nın diğer nebiler arasında İbrahim aleyhisselam'ın adını zikretmeyi tercih etmesi, Kur'an-ı Kerim'in açıkça belirttiği üzere insanlar arasında ona en yakın olanın Nebi Efendimiz oluşudur. Aişe, Nebi Efendimizin o şerefli ismini anmamak mecburiyeti ile karşı karşıya kaldığında herhangi bir yolla onunla ilişkili olan birisinin adını zikretmiştir ki genelolarak ona bağlılık dairesinin dışına çıkmamış olsun
- Bāb: ...
- باب ...
Misver İbn Mahreme r.a.'den, dedi ki: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i minber üzerinde iken şöyle buyururken dinlemişimdir: Şüphesiz Hişam İbn Muğire oğulları, kızlarını Ali İbn Ebi Talib ile nikahlamak üzere benden izin istediler. Hayır, ben izin vermiyorum, tekrar söylüyorum, izin vermiyorum, yine tekrar ediyorum, izin vermiyorum. Ancak Ebu Talib'in oğlunun kızımı boşayıp onların kızlarını nikahlamak istemesi müstesnadır. Çünkü o (Fatıma) benden bir parçadır. Onu şüpheye düşüren bir şey beni de şüphelendirir, onu rahatsız eden bir şey bana da eziyet verir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kişinin kızını kıskançlık ve adalet hususlarında savumnası" Yani onun kıskanmasını gerektirecek hususları önleyip ona adaletli davranılmasını istemesi. "Ancak Ebu Talib'in oğlunun, kızımı boşayıp onların kızlarını nikahlamak istemesi müstesnadır." Bu da şuna yorumlanır: Ali'ye buğzeden bazı kimseler onun böyle bir işi yapmak istediğine dair bir haberi Nebie ulaştırmışlardır. Yoksa onun Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile danışıp böyle bir şeyi yapmamasını söylemesinden sonra onların kızlarını istemeyi sürdürmesi düşünülemez. Zührı'nin rivayetinde şu fazlalık vardır: "Şüphesiz ben helal olan bir şeyi haram kılmıyorum. Haram olan bir şeyi de helal kılmıyorum. Fakat Allah'a yemin ederek söylüyorum, Rasulullah'ın kızı ile Allah'ın düşmanının kızı ebediyyen bir adamın nikahı altında bir arada bulunamazlar." İbnu't-TIn der ki: Bu olayın yorumlanacağı en sahih husus, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Ali'ye kendi kızı ile Ebu Cehil'in kızını nikahı altında bulundurmasını haram kılmış olmasıdır. Çünkü buna illet (gerekçe) olarak da bu işin kendisine eziyet verdiğini göstermiştir. Ona eziyet verecek bir işi yapmak ise ittifakla haramdır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in: "Ben helal olan bir şeyi haram kılmıyorum" sözünün anlamı şudur: Eğer onun yanında nikahında Fatıma yoksa o kızla evlenmesi ona helaldir. Fakat Fatıma'nın rahatsız olması sebebiyle Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in rahatsız olmasını gerektirecek bir iş olan her ikisini aynı nikah altında bulundurmak ise helal değildir. Bazısı da hadisteki ifadelerin, böyle bir işin Ali'ye mubah olduğu izlenimini vermekle birlikte Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Fatıma'nın hatırını göz önünde bulundurarak onu bu işten alıkoyduğunu ifade etmektedir. Kendisi de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in emrine uyarak bunu kabul etmiştir. Benim görüşüme göre ise, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızları üzerine başkası ile evlenilmemesinin, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hususiyetIeri arasında sayılması uzak bir ihtimalolarak görülmüyor. Bunun Fatıma'ya (selam ona) ait bir özellik olma ihtimali de vardır. "Çünkü o benden bir parçadır." Bu hadisten anlaşıldığına göre Fatıma eğer bu işe razı olmuş olsaydı, Ali radıyaııilhu anh'a sözü geçen ile ya da başkası ile evle nmesine engel olunmazdı. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 1- Rahatsız edilmelerinden ötürü Nebi s.a.v.'in eziyet duya cağı kimseleri rahatsız etmek haramdır. Çünkü az ya da çok olsun, Nebie eziyet vermenin haram olduğu ittifakla kabul edilmiştir. Fatıma'yı rahatsız eden bir işin kendisini de rahatsız edeceğini açıkça ve kesin olarak ifade etmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla Fatıma'ya karşı bir iş yapıp, bundan dolayı Fatıma rahatsız olmuşsa aynı şey -bu sahih haberin tanıklığı ile- Nebi s.a.v. için de rahatsızlık verici bir iştir. Onun çocuğunu öldürmekten daha çok onu rahatsız edip eziyet verecek hiçbir şey de olamaz. Bundan dolayı istikra yoluyla bu işi yapan kimselerin dünya hayatında cezalandırılması gerektiği de anlaşılmaktadır. Ahiretteki azap ise elbette daha ağırdır. 2- Seddu'z-Zeria'yı delilolarak kabul edenlerin lehine bir delil vardır. Çünkü dört sınırını aşmadığı sürece erkeklerin birden fazla kadın ile evlenmesi helaldir. Bununla birlikte netice itibariyle ortaya çıkaracağı zararlardan ötürü böyle bir işin şu anda yapılması (Ali r.anh'a) yasak kılınmış oldu
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'dan, dedi ki: "Andolsun size Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den işitip dinlediğim ve size onu benden başka kimsenin nakletmeyeceği bir hadis aktaracağım. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle buyururken dinledim: Şüphesiz ilmin kaldırılması, cehaletin çoğalması, zinanın artması, içki içmenin çoğalması, erkeklerin azalıp kadınların elli kadına tek bir kişi bakacak şekilde çoğalması, kıyametin şartlarından (aıametlerinden)dir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Erkeklerin azalıp, kadınların çoğalması." Bundan kasıt ahir zamanda böyle olacağıdır. "Tek bir kişi bakacak (kayyim)", yani bu kadar kadının işini görecek tek bir kişi. .. Bunun, helal ya da haram olsun kendileri ile nikahlanması için erkeğin arkasından gideceklerinden kinaye yolu ile bir anlatım olma ihtimali de vardır
- Bāb: ...
- باب ...
Ukbe İbn Amir r.a.'den rivayete göre "Rasuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Kadınların (yalnız olmaları halinde) yanına girmekten uzak durunuz. Ensardan bir adam: Ey Allah'ın Rasulü, kayınlar hakkında ne dersin, diye sordu. Allah Rasulü: Onlar (ile halvette bulunmak) ölümdür, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Mahrem bir akraba ile birlikte bulunması hali dışında bir erkek asla bir kadın ile baş başa halvette kalmasın. Bir adam kalkarak: Ey Allah'ın Rasulü, benim karım haccetmek üzere yola çıktı. Ben de şu şu gazveye katılmak üzere yazıldım deyince, Allah Rasulü: Dön ve hanımınla beraber haccet, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: Nevevi der ki: Dil bilginlerinin ittifakla belirttiklerine göre kayınlar, kadının kocasının babası, amcası, erkek kardeşi, erkek kardeşinin oğlu, amcasının oğlu ve buna benzer akrabalarıdır. Kocanın hanımının akrabalarına da "haten" denilir. "Sıhr" ise her iki tür akrabalık hakkında kullanılır. Nevevi der ki: Hadiste kastedilen, kocanın babaları ve oğulları dışındaki akrabalarıdır. Çünkü bunlar zevcenin mahremleridirler, onunla halvette kalmaları caizdir ve onlarla halvette kalmak ölüm diye nitelendirilmez .•. Maksat ancak kardeş, kardeşin oğlu, amca, amcanın oğlu, kız kardeşin oğlu ve buna benzer evli olmaması halinde kadınların kendileri ile evlenmesi helal olan erkek akrabalarıdır. Fakat bu hususta gevşeklik gösterilmesi bir adet halini almıştır. Kocanın kardeşi, kardeşinin hanımı ile halvette kalabiliyor. Nebi de bunu ölüme benzetmiştir. Ayrıca böyle bir halde halvette kalışın yasaklanması, yabancıya göre eweliyetIe söz konusudur. "Kayın (hamv) ölümdür." Denildiğine göre anlatılmak istenen şudur: Kayın ile baş başa halvette kalmak, masiyetin vukua gelmesi halinde dinin dahi yok olması sonucuna ya da masiyet gerçekleşip recm icab ettiği takdirde ölüm ile sonuçlanmasına ya da kadının kocası kıskançlığı sebebiyle onu boşama noktasına kadar gitmesi halinde kocasından ayrılması suretiyle kadının helak olmasına kadar götürebilir. Bütün bu hususlara Kurtubi' işaret etmiş bulunmaktadır. Yine Kurtubi', el-Müfhim adlı eserinde şunları söylemektedir: Erkeğin yakınının, karısının yanına girmesi çirkinlik ve fesadı bakımından ölüme benzer. Yani bu, bilinen bir haramdır. Bu işten uzak kalmak gereğini bu derece mübalağalı bir üslupla ifade edip onu ölüme benzetmesinin sebebi, insanların koca olsun, zevce olsun bu yönden (mahrem olmayan) akrabalara -alışkanlıkları dolayısıyla ona kadının yabancısı değilmişçesine- müsamahakar davranmalarıdır. Mahrem Kadınlar Mahrem kadınlar, erkeğin ebediyen nikahlaması haram olan kadınlar demektir. Ancak şüphe (kendisine helal olup olmadığını bilmeksizin) yolu ile ilişki kurulmuş kadın ile Ii'an yapılmış kadının annesi bundan müstesnadır. Bunlarla evlenilmesi ebedi olarak haram olmakla birlikte, mahremlik söz konusu değildir. mu'minlerin anneleri de böyledir. Bazıları da tanımı yaparken "hürmeti (dolayısıyla haramhğı) değil de, mubah bir sebep dolayısıyla ... " kaydını koyarak onları kapsamın dışında tutmuştur. Ebedilik kaydı ile kadının kız kardeşi, halası ve teyzesi ile nikah akdi yapıp zifafa girmemiş olduğu annenin kızı da kapsamın dışına çıkarılmış olmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Enes İbn Malik r.a.'dan, dedi ki: "Ensardan bir kadın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına geldi, o da onunla baş başa kaldı. Daha sonra: Allah'a yemin ederim, sizler en sevdiğim insanlarsınız, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Erkeğin, insanların huzurunda kadın ile baş başa kalmasının caiz oluşu." Yani insanların kendilerini göremeyecekleri bir şekilde baş başa kalmamalıdırlar. Şayet kadının insanlar arasında zikretmekten utanacağı bir şeyolması gibi gizlice konuşulması icab eden bir hal varsa, kadın ile erkeğin konuşmalarının işitilmeyeceği ama görülecekleri bir şekilde konuşabilirler. Musannıf, başlıktaki: "İnsanların huzurunda" ifadesini, bu hadisin bazı rivayet yollarında zikredilen: "Yolun bir tarafında ya da yollardan birisinde onunla baş başa konuştu" ifadesinden çıkartmıştır. Burada sözü edilen yol ise çoğunlukla insanların gidip geldikleri ve gidip gelenin eksilmediği, izlenen yollar demektir. "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onunla baş başa" yolun bir bölümünde "kaldı", konuştu. el-Mühelleb dedi ki: Enes bu sözleriyle onun beraberinde bulunanların gözünden kaybolacak şekilde kadın ile baş başa kaldığını anlatmak istememiştir. Nebi kadınla huzurunda bulunanların, şikayetini duymayacağı, aralarındaki konuşmaları işitmeyeceği bir şekilde onunla baş başa kaldı (bir kenara çekildi) demek istemiştir. "Allah'a yemin ederim, sizler en sevdiğim insanlarsınız, diye buyurdu." Hadiste ensara ait bir menkıbe dile getirilmektedir. Ayrıca Nebi efendimizin ne kadar halim, alçak gönüllü, küçük olsun büyük olsun insanların ihtiyaçlarını görmek hususunda sabırlı olduğunu da ortaya koymaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Seleme'den rivayete göre, "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanında bulunuyordu. Evde de muhannes (davranışlarıyla kendisini kadınlara benzeten) birisi vardı. O muhannes kişi Ümmü Seleme'nin kardeşi Abdullah İbn Ebi Umeyye'ye şöyle dedi: Allah yarın size Taif'i fethetmeyi nasip ederse sana Gaylan'ın kızını tavsiye ederim. Çünkü o (kiloları fazla olduğundan) dört büklüm ile gelir, sekiz büklüm ile geri gider. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Bu, kesinlikle sizin huzurunuza girmesin, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadınlara benzemeye çalışan erkeklerin kadınların yanına girmesinin nehyedilmesi." Kocasının izni olmaksızın ve -mesela- kadının yolcu olması gibi hallerde, demektir. "Muhannes" Taif gazvesinde adının Hit olduğu geçmiş bulunmaktadır. Muhannes; ahlakını hareketleri, konuşmaları ve daha başka hususlar itibariyle kadınlara benzeten kimse demektir. Eğer bu yaratılışından gelen bir şey ise bundan dolayı kınanması söz konusu değildir, ama bunu izale etmeye de çalışması gerekir. Eğer bu benzeyişte kendisinin kastı ve gayreti söz konusu ise, işte yerilen hal budur. Fuhşiyatı ister işlemiş olsun, ister işlememiş olsun, onun hakkında da muhannes adı kullanılır. "Tavsiye ederim", yani onu ele geçirmeye bak ve onun peşine takıl. "Gaylan" İbn İshak'ın naklettiğine göre Hakım kızı Havle, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e şöyle demişti: Allah sana Taif'i fethetmeyi nasip ederse, bana Gayleın'ın kızı Badiye'nin zınet eşyalarını ver. Badiye, Sakif kadınları arasında zınet eşyası en çok olan birisi idi. Gaylan ise Seleme'nin oğlu olup, o Muattib'in, o Malik esSakafı'nin oğludur. Nikahı altında on tane kadın bulunduğu halde İslam'a giren kişi odur. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisine sadece dört tanesini seçmesini emir buyurmuştur. Gaylan, Sakiflilerin reisierinden olup, Ömer R.A.'ın halifeliğinin son dönemlerine kadar yaşamıştır. Hattabi dedi ki: Bu sözleriyle kadının karnı tarafında dört boğumun ya da büklümün bulunduğunu, karşıdan geldiği vakit bu boğumların biri diğeri üstüne sarkmış şekilde açıkça yerlerinin görüldüğünü, geri dönüp gittiğinde ise bu dört büklümün kenarlarının yan taraflarında (dörderden) sekiz olarak göründüğünü anlatmak istemiştir. Hulasa o, bu Gaylan'ın kızının bedenen kilolu olduğunu ve karnında bundan dolayı boğumların oluşmuş olduğunu anlatmaktadır. Bu da ancak kilolu kadınlarda görülen bir haldir. Çoğunlukla erkeklerin de bu tür kadınlara daha çok istekli oldukları görülegelmiştir. el-Mühelleb dedi ki: Nebiin bu muhannesi kadınların yanına girmekten alıkoyması, erkeklerin kalbierini heyecanlandıran böyle bir şekilde kadını nitelendirmeye koyulduğunu işitmiş olmasıdır. Onun kadınların huzuruna girmesini engelleyerek, (başkalarının) zevceleri(ni) başkalarına nitelendirmesini ve böylelikle hicabın anlamının ortadan kalkmasını önlemek istemiştir. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 1- Kadınlar, kadınların güzelliklerini fark edebilen yabancılardan hicab arkasına çekilmelidirier. 2- Herhangi bir hususta kendisinden şüpheye düşülen kimsenin uzaklaştırılmasında bu hadis asıl bir dayanaktır. 3- Kadınlara benzemeye çalışan bir kimsenin, kadınların bulunduğu evIerden dışarıya çıkartılarak -ve bu işten vazgeçmesi için başka yol kalmadığı ortaya çıktığı takdirde sürgüne gönderilerek- tazir edilmesi söz konusudur. 4- Kadınların erkeklere, erkeklerin kadınlara isteyerek ve kasten benzemeye çalışmaları ittifakla haramdır. İleride bu şekilde davranan kimseye lanet olunduğuna dair hadis Libas (giyim) bölümünde gelecektir.(5885.hadiste)
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan dedi ki: "Ben mescidde oynayan Habeşlilere bakar iken Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in de beni ridası ile örtüp sakladığını ve nihayet ben bundan usanıncaya kadar bunu sürdürdüğünü görmüşümdür. Artık yaşı küçük, oyuna, eğlenceye düşkün bir kızın bu durumda ne yapabileceğini siz hesap edin." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kadının, kötü bir düşünceye kapılmaksızın Habeşlere ve başkalarına bakmas!." Başlığın zahirinden anlaşıldığına göre musannıf, kadının yabancı bir erkeğe bakmasının caiz olduğu ama aksinin böyle olmadığı görüşünde idi. Bu meşhur bir mesele olup, Şafil mezhebinde bu hususta hangisinin tercih edileceği ile ilgili olarak ihtilaf edilmiştir. Ancak bu başlıktaki hadis, bunun caiz olduğunu kabul edenleri desteklemektedir. Daha önce Bayram bahislerinde Nevevıinin buna dair şu cevabı verdiği geçmiş bulunmaktadır: Aişe büluğa ermemiş küçük yaşta idi. Yahut bu hicab emrinden önce idi. O bu görüşünü bu rivayette geçen: "Yaşı küçk kızın durumunu siz ölçüp biçiniz" ifadeleri ile pekiştirmektedir. Fakat onun bu delillendirmesinin pek yerinde olmadığını ortaya koyan açıklamalar daha önceden geçtiği gibi, bunun rivayet yollarından birisinden de bu hadisenin Habeşlilerin heyetinin gelişinden sonra olduğu, gelişlerinin de hicretin yedinci yılına rastladığı da ifade edilmektedir. O sırada da Aişe on altı yaşında idi ve büluğa ermiş bulunuyordu. Ayrıca bu, hicab emrinden sonra olmuştu. Bunu kabul etmeyenlerin delili ise Ümmü Seleme yoluyla gelen ve: "Peki ya siz kör müsünüz?" ifadelerinin yer aldığı meşhur hadistir. Bu hadisi Sünen sahipleri ez-Zührı'nin Ümmü Seleme'nin mevlası olan Nebhan'dan, Nebhan'ın da Ümmü Seleme'den diye rivayeti ile gelmiştir ki, senedi kavidir. Her iki hadis bir arada şöylece açıklanabilir: Bu olayın daha önce meydana gelmiş olma ihtimali vardır; yahut Nebhan'ın sözünü ettiği hadiste anlatılan olayda kadınları erkeği görmekten men eden bir husus bulunabilir. Çünkü İbn Üm mü Mektum ama birisi idi. Muhtemelen o, kadınların örtünmesi gereken yerlerini belki fark edebiliyor ve karşıdaki bunu hissetmeyebiliyordu. Bunun (kadınların erkeklere bakmasının) caiz oluşunu güçlendiren delillerden birisi de kadınların mescidlere, pazarlara ve yolculuklara erkeklerin kendilerini görmemesi için nikablı (peçeli) olarak çıkmalarının caiz oluşuna dair uygulamanın devam etmesidir. Ayrıca erkeklere, kadınlar kendilerini görmesin diye yüzlerini örtmesi emri kesinlikle verilmemiştir. İşte bu, her iki kesim arasında hükmü n farklı olduğunun delilidir. Gazzal1 de cevaza bunu delil göstererek şunları söylemiştir: Bizler kadının erkeğin yüzüne bakmasının, erkeğin kadının yüzüne bakması gibi aYret olduğunu söylemiyoruz. Aksine erkeğin yüzüne bakmak, erkeğin tüysüzün yüzüne bakması gibidir, diyoruz. Sadece fitneden korkulması halinde ona bakmak haram olur. Eğer fitne yoksa haram değildir. Çünkü çağlar boyunca erkekler hep yüzleri açık dışarı çıkmışlardır, kadınlar da nikablı olarak dışarı çıkmışlardır. Eğer durumları eşit olsaydı, erkeklere de nikab kullanmaları emredilir, yahut kadınlara dışarı çıkmaları yasaklanırdl. (Gazali'den ikitibas (alıntı) burada bitti) Hadis ile ilgili açıklanması gereken diğer hususlar daha önce "İki Bayram" ile ilgili başlıklarda geçmiş bulunmaktadır. (988.hadiste)
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan, dedi ki: "Zem'a kızı Sevde geceleyin dışarı çıktı. Ömer onu görünce tanıdı ve: Allah'a yemin ederim sensin ey Sevde! Sen bizim için gizli saklı kalmazsın, dedi. Bunun üzerine Sevde, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına geri dönüp ona bunu anlattı. Nebi de o sırada benim odamda akşam yemeğini yiyordu. Elinde de edi bir kemik vardı. O sırada üzerine vahiy indi. Vahyin nüzulü bitince, o: Allah size ihtiyaçlarınızı karşılamanız için dışarı çıkmanıza izin vermiştir, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Salim'den, onun babasından rivayetine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Kadın, birinizden mescid'e gitmek üzere izin isteyecek olursa onu engellemesin
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Süt amcam gelerek yanıma girmek üzere izin istedi. Ben Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e soruncaya kadar ona izin vermedim. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gelince, ona bu konuda sordum. O: O senin amcandır, bu sebeple ona izin ver, diye buyurdu. Bunun üzerine ben: Ey Allah'ın Rasulü, bana süt emziren kadındır, bana erkek süt emzirmedi, dedim. Aişe dedi ki: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: O senin amcandır, senin yanına girsin. Aişe dedi ki: Bu hadise bizim h icab ın arkasında ka lmamıza dair emrin verilmesinden sonra olmuştu. Aişe dedi ki: Doğum dolayısı ile haram olan ne varsa süt emmek dolayısı ile de haram olur." Fethu'l-Bari Açıklaması: Buna dair açıklamalar yeteri kadarı ile Nikah bölümünün baş taraflarında (5103.hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Bu hadis, kadınların yanına girmenin mubahlığı ve diğer hükümler konusunda süt emmenin hükümlerinin de neseb akrabalığı hükümleri gibi olduğu hususunda temel dayanaktır
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah İbn Mes'ud r.a.'dan, dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Kadın kadına mübaşeret etmesin. Sonra onun niteliklerini kocasına o kadını görüyormuşçasına anlatır. " Bu hadis 5241 numara ile gelecektir Diğer tahric edenler: Tirmizi Edeb; Ebû Dâvûd, Nikah
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah'tan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Kadın kadına mübaşeret etmesin. Sonra onun niteliklerini kocasına, kocası ona bakıyormuşçasına anlatır." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Sonra onun niteliklerini kocasına, kocası ona bakıyormuşçasına anlatır." el-Kab isı dedi ki: Bu buyruk, İmam Malik'in Seddu'z-Zerai ile ilgili görüşüne bir dayanaktır. Çünkü böyle bir nehyin hikmeti, kocanın anlatılan nitelikleri beğenerek anlatan hanımını boşamaya yahut nitelikleri anlatılan kadına bağlanma fitnesine maruz kalma sonucuna götürebilir. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 1- İki erkeğin, -zaruret hali dışında- arada bir engel bulunmaksızın tenlerinin birbirlerine değmeleri haramdır. Ancak bundan musafaha istisna edilmiştir. 2- Bedeninin neresi olursa olsun başkasının avretine dokunmak ittifakla haramdır. Nevevi dedi ki: Umumi bir bela haline gelmiş ve pek çok kimsenin gevşek davrandığı hususlardan birisi de hamamda toplanıp bir araya gelmektir. Dolayısıyla hamamda bulunan bir kimsenin gözünü, elini ve başka azalarını diğerlerinin avretinden koruması, avretini de başkalarının görmesine karşı koruması icab eder. Ayrıca bu şekilde hareket eden kimselere karşı gücü yeten kimselerin de marufu emretmesi gerekir. Kendisinin ya da başkasının fitneye (çeşitli eziyetlere) maruz kalacağından korkması hali dışında, söylediği kabul edilmeyecek zannı ile marufun emredilme yükümlülüğü de ortadan kalkmaz
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'den, dedi ki: "Davud oğlu Süleyman -ikisine de selam olsun-: Andalsun bu gece yüz hanımımı dolaşacağım. Her bir hanım ım da Allah yolunda savaşacak bir erkek doğuracaktır, dedi. Melek ona: İnşaallah de, dedi ise de o söylemeyi unuttu. Süleyman bütün hanımlarını dolaştı. Onlardan yarım bir insan doğuran birisi dışında hiçbir kadın doğum yapmadı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Eğer inşaallah demiş olsaydı, yeminini bozmamış olurdu ve 'isteğinin gerçekleşme ümidi de daha yüksek olurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Erkeğin: Bu gece kesinlikle hanımlarımı dolaşacağım, demesL" Hadis daha önce Taharet bölümünde "hanımlarını dolaşıp bir defa gusleden kimse" başlığında geçmiş bulunmaktadır. Hadis, anlamı itibariyle bu başlığın anlamına pek yakındır. Muhammed! şeriatta hükmü, bunun pek çok zevceleri bulunması halinde caiz olmayacağıdır. Ancak kocanın bir defada (birden çok) kadın ile evlenip de paylaştırmaya başlaması yahut bir yolculuktan dönmesi hali müstesm'ldır. Aynı şekilde diğer hanımlarının buna izin vermeleri ve razı olmaları halinde de caiz olur
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir İbn Abdullah r.a.'dan, dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, erkeğin hanımına geceleyin baskın yaparcasına (evine) girmesini hoş görmezdL
- Bāb: ...
- باب ...
Şa'bi'den rivayete göre o Cabir İbn Abdullah r.a.'ı şöyle derken dinlemiştir: "Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Siz'den biriniz evinden uzun süre ayrılmış ise ailesinin yanına geceleyin ansızın girmesin." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Erkeğin, hanımına geceleyin baskın yaparcasına (evine) girmesini mekruh görürdü." Enes yoluyla gelen hadiste "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem geceleyin ansızın evine hanımlarının yanına girmezdi. Onlara sabahleyin ya da öğleden sonra giderdi" denilmektedir. Bu hadisi de Müslim rivayet etmiştir. Dilbilginleri şöyle der: Turuuk; geceleyin yolculuktan ya da bir başka yerden habersizce gelmek demektir. Asım'ın, eş-Şa'bi'den, onun Cabir'den diye gelen rivayet yolundaki: "Sizden herhangi bir kimse uzun bir süre evinden ayrı kalmışsa hanımının yanına geceleyin ansızın girmesin" ifadesinde "uzunca ayrılık" kaydı, nehyin illetinin ancak bu durumda var olabileceğine işaret etmektedir. Hüküm varlık ve yokluk bakımından illetiyle beraber sözkonusu olur. Dolayısıyla -mesela- ihtiyacını karşılamak için gündüzün çıkıp geceleyin dönen bir kimse hakkında uzunca bir süre ayrılan kimse için sözkonusu olan sakıncalar bulunmamaktadır. Çünkü uzunca ayrılığın ertesinde ansızın baskın yaparcasına girmekten yana kişi kendisini güvenlik içerisinde hisseder. Böyle bir durumda, (uzunca ayrıldıktan sonra ansızın giren bir kimse) çoğunlukla hoşuna gitmeyecek şeylerle karşılaşabilir. Hanımını kadından istenen şekilde temizlenmek, süslenmek gibi hususlarda hazırlıksız bulur, bu ise ikisi arasında nefret ve uzaklaşmaya sebep olur. Nitekim buna, bundan sonraki başlıkta gelecek olan hadiste şu buyruğu ile işaret etmiş bulunmaktadır: "Ta ki uzun süreden beri kocası ayrılmış olan kadın etek traşı olsun, saçı başı birbirine karışmış olan kadın da taransın." Hadisten Çıkan Sonuçlar 1- Kadının temiz olmayan bir durumda olması halinde onunla mübaşerette bulunmak mekruhtur. Böylelikle erkek, hanımının ondan uzaklaşmasına sebep teşkil edecek herhangi bir halini görmemiş olur. Aksi takdirde hanımını hoşlanılmayan bir halde bulabilir. Şeriat. ise kusurların örtülmesini teşvik etmiştir. Nebi efendimiz de buna: "Onları hainlikle itham edercesine, kusurlarını bulmak istercesine ... " sözleriyle işaret etmiş bulunmaktadır. Buna göre ailesine ne zaman varacağını ve -mesela- şu şu vakitte ulaşacağını söyleyen bir kimse, bu nehyin kapsamına girmez. 2- Karşılıklı sevgi, özellikle eşler arasında muhabbet teşvik edilmiştir. Çünkü şeriat, eşlerin her birisinin adeten örtülmesi, saklanması gereken her birinin haline diğerinin muttali olmamasına dikkat etmiştir. Onların hallerine bir kusuru çoğunlukla diğerine gizli saklı kalmamakla birlikte bu böyledir. Buna rağmen şeriat kişinin nefret etmesine sebep olacak şeyleri görmemesi için kocanın, geceleyin evine ansızın dönüp girmesini yasaklamıştır. O halde eşlerin dışındakilerin bu hususa riayet etmeleri öncelikle söz konusudur. 3- Kadının etek traşı yapması ve buna benzer süslenmesi kabilinden olan işleri yapması, hilkatin değiştirilmesine dair nehyin kapsamına girmez. 4- Müslüman hakkında kötü zan beslemeyi gerektiren işleri yapmayı terk etmek, teşvik edilmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir'den, dedi ki: "Bir gazvede Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte idim. Geri döndüğümüzde ben ağır yürüyen bir deve üzerinde acele etmek istedim. Arkamdan bir binekli bana yetişti. Dönüp baktığımda Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i gördüm. Acele etmene sebep ne, diye sordu. Ben yeni evlenmiş birisiyim, dedim. O: Bakire birisi ile mi evIendin yoksa duI ile mi evIendin, diye sordu. Ben: Hayır, duI ile dedim. O: Niçin kendisiyIe oynaşacağın ve seninIe oynaşacak bir kız ile evIenmedin ki, diye sordu. (Cabir devamIa) dedi ki: Medine'ye vardığımızda evIerimize girmek için gittik. O: GeceIeyin -yani akşam vaktinde- girmek üzere biraz aceIe etmeyin ki, kocasından ayrı kaImış saçı başı karışık oIan kadın taransın ve etek traşı oIup temizIensin
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir İbn Abdullah r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyIe buyurdu: "GeceIeyin şehre girdiğin takdirde hemen ailenin yanına girme. Kocasından ayrıImış buIunan kadın etek traşı oIuncaya, saçı başı karışık kadın da taranıncaya kadar bekle. DevamIa RasuIuIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyIe buyurdu: Fe aIeyke bi'I-keysi eI-keysi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Çocuk istemek," yani zevceyIe çokça cima' etmek suretiyIe çocuk sahibi oImak istemek demektir ya da cima'dan kasıt çocuk sahibi olmaya teşviktir. Yoksa sadece zevkle yetinmek olmamalıdır. Bu husus başlıkta zikredilen hadisten açıkça anIaşıImamakla birlikte, biraz sonra belirteceğimiz gibi "el-keys" lafzını açıklarken buna işaret etmiş buIunmaktadır. "Geceleyin yani akşam vakti girinceye kadar ... " Bu hadiste geceleyin girme emri ile yine geceleyin ansızın girme yasağının bir arada zikredilmesi suretiyle gecenin ilk vakitlerinde girmenin emredildiğine, geceleyin geç saatlerde girmenin ise yasaklandığına işaret edilmektedir. Umre ile ilgili bahislerin sonlarında (1801.hadiste) bu iki hadisin bir arada telif edilme yoIu geçmiş ve şöyle açıklanmıştı: Geceleyin girme emri, ailesine geleceğini bildirip onu karşılamak için hazırlananlar hakkındadır. Yasak ise bunu yapmayan kimseIer hakkında sözkonusudur. "Geceleyin (şehre) girdiği n takdirde hanımının yanına girme." Birinci girişten kasıt vanştır. Yani şehre girdiğin vakit eve girme. elHattabi dedi ki: Burada "el-keys", dikkatli anlamındadır. el-Keys yumuşaklık ve güzel bir şekilde teenni anlamına da gelebilir. İbnu'l-A'rabi dedi ki: el-Keys, akıl demektir. Sanki çocuk istemeyi akıllılık olarak değerlendirmiş gibidir. Başkalan ise şöyle demiştir: Bununla cima'dan aciz düşmekten çekinmeyi kastetmiştir. Yani cima' yapmaya teşvik etmiş gibidir. Derim ki: İbn Hibban Sahih'inde bu hadisi tahriç ettikten sonra "el-keys"in cima' olduğunu kat'i olarak ifade etmiş ve belirtilen şekilde bunu açıklamıştır. Muhammed İbn İshak'ın rivayetindeki şu ifadeler de bunu desteklemektedir: "Eve vardığın takdirde güzel bir şekilde bir iş yap." Yine orada Cabir'in şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Akşamı ettiğimizde Medine'ye girdik. Ben hanımıma: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana keys bir amel işlememi emir buyurdu dedim. O, dinledim ve itaat ettim, haydi gel emrindeyim, dedi. Cabir dedi ki: Sabah oluncaya kadar geceyi onunla geçirdim." Hadisi İbn Huzeyme Sahih'inde rivayet etmiş bulunmaktadır. İyad dedi ki: Buhari ve başkalan el-keys'i çocuk ve nesil sahibi olmayı istemek diye açıklamışlardır. Bu açıklama da doğru bir açıklamadır
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir İbn Abdullah'tan, dedi ki: "Bir gazvede Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte idik. Geri dönüp de Medine'ye yaklaştığımız vakit ben pek hızlı gitmeyen bir deve üzerinde, varmak için acele ettim. Arkamdan binekli birisi bana yetişti. Devemi beraberindeki küçük bir harbe ile güttü. Bunun üzerine devem gördüğüm en güzel bir deve gibi yol almaya başladı. Dönüp baktığımda Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'ı görüverdim. Ey Allah'ın Rasulü, ben henüz yeni evliyim, dedim. O: Evlendin mi diye sordu. Evet, dedim. Bakire ile mi yoksa dul ile mi diye sordu. Ben: Hayır, dul ile dedim. Allah Rasulü: Ne diye bakire ile evlenmedin ki? Sen onunla oynaşırdın, o da seninle oynaşırdı. (Cabir devamla) dedi ki: (Medine'ye) yaklaştığımızda (evlerimize) girmek üzere gittik. Allah Rasulü: Geceleyin yani akşam vakti girinceye kadar bekleyin iz ki böylelikle saçı başı karışık olan taransın, kocası yanından uzun süre ayrılmış bulunan kadın da etek traşı olsun, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hazim'den, dedi ki: "Uhud günü Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yarasının hangi şey ile tedavi edildiği hususunda insanlar ihtilaf ettiler. Bunun üzerine Sehl İbn Sa'd es-Saidi'ye sordular -ki Sehl o sırada Medine'de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabından geriye kalan son şahıslardan birisi idi-o Dedi ki: İnsanlar arasında bu işi benden daha iyi bilen bir kimse kalmamıştır. Fatıma r.anha yüzünün üzerindeki kanı yıkıyor, Ali de kalkanı üzerinde ona su getiriyordu. Sonra bir hasır parçası alınıp yakıldı ve yarası onunla dolduruldu
- Bāb: ...
- باب ...
Abdurrahman İbn Abis'ten rivayete göre "İbn Abbas r.a.'a bir adam'ın şunu sorduğunu dinledim: Sen Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte kurban ya da ramazan bayramında bulundun mu? O, evet, eğer benim ona yakınlığım da olmasaydı asla onda -yaşının küçüklüğünden dolayı demek istiyorhazır bulunamazdım. İbn Abbas (devamla) dedi ki: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bayram namazı için dışarı çıktı. Namaz kıldı, sonra hutbe verdi. Ne ezandan, ne de kametten söz etti. Sonra hanımların bulunduğu tarafa gitti. Onlara öğüt verdi, hatırlatmalarda bulundu. Sadaka vermelerini emretti. Onların ellerini kulaklarına, gerdanlarına götürüp (zınetlerini) Bilaı'e verdiklerini gördüm. Daha sonra o ve Bilal evine gitti." Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu hadise dair yeterli açıklamalar daha önce 'ldeyn (iki bayram) bölümünde geçmiş bulunmaktadır. Bu hadisin burada delil olma ciheti, İbn Abbas'ın o vakit kadınların neler yaptıklarına tanık oluşudur. O sırada da yaşı küçüklli. Bu sebeple ondan ötürü hicabın arkasına çekilmemişlerdi
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan, dedi ki: "Ebu Bekr bana sitem etti ve eliyle böğrümü dürtmeye koyuldu. Beni hareket etmekten alıkoyan tek sebep de Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yeri ve başının baldırımın üzerinde bulunması idi