Sahih-i Buhari
...
(64) Kitāb: Peygamber (ﷺ) Tarafından Yönetilen Askeri Seferler (El-Megazi)
(64) ...
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu İshak'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Zeyd b. Erkam'ın yanında idim. Ona, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kaç gazvede bulundu, diye soruldu. O, ondokuz diye cevap verdi. Soruyu soran, sen onunla beraber kaç gazvede bulundun, diye sordu. On yedi diye cevap verdi. Ben, bunların hangisi ilk gazve idi, diye sordum. O da el-Uşeyr yahut el-Uşeyra, dedi." Ravi Şu'be dedi ki: Ben bunu Katade'ye nakledince, o el-Uşeyre diye cevap verdi. Bu Hadis 4404 ve 4471 numara ile gelecektir. Diğer tahric edenler: Tirmizi Cihad; Müslim, Cihâd Fethu'l-Bari Açıklaması: "Megazi Bölümü, el-Uşeyre Gazvesi" el-Uşeyre denilen yer Yenbu'da hacıların konakladığı yere yakındır. Onunla şehir arasında Sadece yol vardır. 150 kişi ile birlikte bu gazveye çıkmıştır. 200 kişi ile beraber çıktığı da söylenmiştir. Medine'ye Ebu Seleme b. Abdu'l-Esed'i vekil bırakmıştır. Burada Megazi'den maksat, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bizzat kafirler üzerine gittiği yahut da kendisinin ordu gönderdiği gazalardır. Bununla kastettikleri ise kafirlerin beldelerine yahut da konaklamış bulundukları yerlere gaza tertiplemekten daha geneldir. Öyle ki, Uhud ve Hendek gibi gazveler de bunun kapsamına dahildir. "İbn İshak dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ilk gazvesi Ebva, sonra Buvat, sonra el-Uşeyre'dir." (İbn İshak) der ki: Bu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ilk gazvesidir. Medine'den Safer ayında Medine'ye geldikten 12. ayın başında Kureyşlilerin üzerine gitmek amacıyla yola çıktı. Kinanelilerden Oamra b. Bekr b. Abdi Menat oğulları ile barış antlaşması yaptı. Onunla başkanları olan Mucdi b. Amr ed-Oamrı barış yaptı ve savaşmaksızın geri döndü. İbn Hişam der ki: Medine'ye de Sad b. Ubade'yi ve kil bırakmıştı. (İbn Hişam'ın) Sıret'inde kaydedilen ile Buhari'nin İbn İshak'tan diye naklettikleri arasında bir tutarsızlık yoktur .. Çünkü el-Ebva ile Veddan birbirine yakın iki yerdir. Aralarında 6 ya da 8 millik mesafe vardır. "19 gazve" Evet, Zeyd b. Erkam böyle demiştir .. Fakat onun maksadı, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in savaşsın ya da savaşmasın bizatihi çıktığı gazalardır. Ama Ebu Ya'la, Ebu'z-Zubeyr yoluyla Cabir'den rivayet ettiğine göre gazvelerin sayısı 21 tanedir. Buna dair senedi sahihtir ve bunun asıl rivayeti de Müslim'de bulunmaktadır. Buna göre Zeyd b. Erkam iki gazveyi hatırlayamamıştır. Muhtemelen bunlar da Ebva ile Buvat'tır. Belki de yaşının küçüklüğü sebebiyle bunların farkında olmamıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu. İshak dedi ki: Bana Amr b. Meymun'un anlattığına göre Abdullah b. Me'sud r.a.'l şunları söylerken dinlemiştir: Kendisi, Umeyye b. Halefin arkadaşı idi. Umeyye'nin Medine'ye yolu düştü mü Sad'a misafir olurdu. Sad da Mekke'ye gitti mi Umeyye'nin yanında misafir olurdu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Medine'ye gelince, Sad umre yapmak üzere gitmişti. Mekke'de Umeyye'nin yanında misafir oldu. Umeyye'ye, Beyt'i tavaf edebilmem için bana tenha olduğu bir zamanı göster, dedi. Günün ortasına yakın onu alıp çıktı. Ebu Cehil ile karşılaştılar. Ebu Cehil: Ey Ebu Safvan, bu beraberindeki kimdir, diye sordu. Umeyye: Bu Sad'dır dedi. Ebu Cehil ona: Sizler dinlerinden dönenleri barındırıp, onlara yardım ettiğinizi, onlara destek olduğunuzu iddia ettiğiniz halde Mekke'de güvenlik içerisinde tavaf ettiğini görüyorum, öyle mi? Allah'a yemin ederim. Eğer sen Ebu Safvan ile birlikte olmasaydın sağ salim ailene (ailene) geri dönemezdin. Sa'd ona karşı sesini yükselterek dedi ki: Allah'a yemin ederim, eğer beni bu işten alıkoymaya kalkışacak olursan ben de seni, senin için bu işten daha ağır gelecek bir işten alıkoyarım. Yolun Medine üzerindendir, dedi. Bunun üzerine Umeyye ona: Ey Sa'd! Bu vadi halkının efendisi olan Ebu'l-Hakem'e sesini yükseltme, dedi. Bunun üzerine Sa'd: Bu lakırdıları bırak ey Umeyye, Allah'a yemin ederim, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i, şüphesiz onların seni öldüreceklerini söylerken dinledim. Mekke'de mi diye sordu, bilemiyorum dedi. Bundan dolayı Umeyye oldukça korktu. Umeyye ailesinin yanına geri dönünce: "Ey Ümmü Safvan!" dedi. Sa'd'ın bana neler söylediğini biliyor musun? Hanımı: Sana ne dedi, diye sordu. Umeyye: Onun iddia ettiğine göre Muhammed, beni öldüreceklerini onlara haber vermiş, dedi. Ben ona Mekke'de mi, diye sordum. Sa'd: Bilemiyorum dedi. Bunun üzerine Umeyye: Allah'a yemin ederim, Mekke'den dışarı çıkmayacağım, dedi. Bedir'e gitmek üzere Ebu Cehil herkesin savaşa katılmasını istedi ve haydi kervanınıza yetişin, dedi. Umeyye çıkmak istemedi. Ebu Cehil yanına giderek dedi ki: Ey Ebu Safvan, sen öyle birisin ki, insanlar senin bu vadinin efendisi olduğun halde savaştan geri kaldığını görecek olurlarsa onlar da seninle birlikte geri kalırlar. Ebu Cehil ona ısrar edip durdu. Sonunda şunları söyledi: Madem sen beni mecbur ettin, Allah'a yemin ederim Mekke'deki en asil deveyi satın alacağım. Sonra Umeyye (hanımına) dedi ki: Ey Üriımü Safvan, hazırlıklarımı yap. Hanımı ona: Ey Ebu Safvan, Yesrib'li kardeşinin sana neler söylediğini unuttun mu yoksa? Umeyye: Hayır. Fakat ben sadece onlarla birlikte çok yakın bir yere kadar gitmek istiyorum. Umeyye yola çıkınca nerede konaklarlarsa devesini mutlaka bağlıyordu. Yüce Allah'ın takdiri ile Bedir'de öldürülünceye kadar bu halini sürdürüp gitti." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Bedir'de öldürülecekleri sözkonusu etmesi" Yani Bedir vakası olmadan bir süre önce bunları söyle,miştir ve dediği gibi olmuştur. Müslim'de Enes yoluyla gelen rivayete göre Ömer şöyle demiştir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Bedir'de öldürüleceklerin ölü olarak yıkılacakları yerleri gösteriyor ve: Burası yüce Allah'ın izniyle yarın filan kişinin ölüp yıkılacağı yerdir, burası filanın ölüp yıkılacağı yerdir, diyordu. Onu hak ile gönderene yemin olsun ki o sınırları aşmadılar." "Ebu'I-Hakem" Ebu Cehl'in künyesidir. Ona Ebu Cehil lakabını veren de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'dir. "Allah'a yemin ederim, Resulullah sallalliihu aleyhi ve sellem'i: Onlar seni öldüreceklerdir, derken dinlemişimdir." Kastedilen kimseler de Müslümanlar yahut Nebi sallalliihu aleyhi ve sellem'dir. Ondan bu şekilde çoğulolarak söz etmesi ise onu tazim içindir. "Bundan dolayı Umeyye oldukça korktu." Onun korkma sebebini İsrail yoluyla gelen rivayette açıklamıştır. Orada şöyle denilmektedir: "(Urneyye) dedi ki: Allah'a yemin ederim, Muhammed konuştu mu yalan söylemez." "Bedir günü olunca" İsrail: "Ve savaş için feryat edici de gelince" fazlalığını eklernektedir. Bilindiği gibi bu feryat eden kişinin adı Gıfar'lı Damdam b. Amr'dır. İbn İshak'ın senetleriyle zikrettiğine göre Damdam Mekke'ye varınca, devesinin kulaklarını kesmiş, eğerini ters çevirmiş, gömleğini yırtarak şöyle bağırıp feryat etmişti: Ey Kureyşliler, mallarınız Ebu Süfyan ile birlikte iken Muhammed onlara baskına çıkmıştır. İmdada yetişin imdada! "Kervanınıza yetişin." Ebu Süfyan ile birlikte bulunan kafileye yardıma koşun. "Sen bu vadinin halkının efendisi iken" Vadiden kasıt Mekke vadisidir. Daha önce Umeyye'nin, Ebu Cehil'i Sad ile konuşurken bu şekilde nitelediği geçmiş bulunmaktadır. Orada şöyle dediği belirtilmiştir: "Bu vadi ahalisinin efendisi olan Ebu'I-Hakem'e karşı sesini yükseltme!" Böylelikle karşılıklı olarak birbirlerini övmüş oldular. Her birisi kendi kavmi arasında bir efendi idi. "Ebu Cehil arkasını bırakmadı." İbn İshak, Ebu Cehil'in Umeyye'ye karşı tedbirini de anlatmış ve sonunda Umeyye'nin Mekke'den çıkmama hususundaki kararına muhalefet etmiş olduğunu belirtmiştir. İbn İshak der ki: Bana İbn Ebi Necih'in anlattığına göre Umeyye b. Halef çıkmama kararını vermiştir. O oldukça iri cüsseli, yaşlı birisi idi. Ukbe b. Ebi Muayt bir buhurdanı alıp onun yanına gitti ve önüne bırakarak: Sen ancak kadınlardan sayılırsın, dedi. Bu sefer Umeyye: Allah seni kahretsin dedi." Sanki Ebu Cehil, Ukbe'yi ona karşı kışkırtmış ve o da Umeyye'ye bunu yapmıştır. Ukbe sefihin teki idi. "Andolsun Mekke'deki en asil deveyi satın alacağım." Yani herhangi bir zor durum karşısında onun üzerinde kolaylıkla kaçabilmek için hazırlanacağım. Hadis-i şerifte Nebi sallalliihu aleyhi ve sellem'in apaçık bir takım mucizeleri vardır. Ayrıca Sad b. Muaz'ın ruhen ne kadar güçlü ve ne kadar büyük bir yakıne sahip olduğu da görülmektedir. Yine hadisten anlaşıldığına göre umre eskiden beri bilinen bir ibadettir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendisi de ashab-ı kirama -hacdan farklı olarakkendisi umre yapmadan önce umre yapmalarına izin verilmişti. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. 3. BEDİR GAZVESİ KISSASI
- Bāb: ...
- باب ...
Abdurrahman b. Abdullah b. Ka'b'dan rivayete göre Abdullah b. Ka'b dedi ki: Ben, Ka'b b. Malik r.a.'ı şöyle derken dinledim: Tebuk gazvesi dışında Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in katılmış olduğu hiçbir gazveden geri kalmış değilim. Ancak Bedir gazvesinde geri kalmıştırn .. Fakat o gazveden geri kalan hiçbir kimseye bundan dolayı sitem edilmedi .. Çünkü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Kureyş'in kervanı üzerine gitmek maksadıyla çıkmıştı. Nihayet Allah onları daha önce aralarında belirlenmiş bir vakit olmaksızın düşmanları ile karşı karşıya getirdi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Bedir" ünlü bir kasabadır. Oradaki kuyunun adı olduğu da söylenmiştir. Kuyunun ağzının yuvarlaklığı yahut da suyunun berraklığı dolayısıyla bu ad verilmiştir. Suyu berrak olduğundan dolayı ondördündeki ay o suda görülebiliyordu. "Siz zayıfken" karşılarına çıkan müşriklere nispetle az idiler. Aralarındaki çok az sayıdaki kişi dışında piyade olmaları, silahlarının da yokluğu bakımından zayıf idiler. Müşriklerin ise durumu tam bunun aksine idi. Bunun sebebi ise, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in insanları Ebu Süfyan'ın karşısına çıkmak için çağırmış olması idi. Onunla birlikte Kureyş'e ait mallar alınacaktı. Nebiin beraberindekiler de sayıca azdı. Ensarın çoğu bir savaş olacağını sanmamıştı. Bundan dolayı Ensardan onunla birlikte çok az kişi gitmişti. Hazırlıklarını da gerektiği gibi yapmamışlardı. Müşriklerin durumu bunun aksine idi. Onlar mallarını korumak üzere hazırlanarak çıkmışlardı. "Hani Allah size o iki taifeden birinin sizin olacağını vaat ediyordu. Siz ise kuwet ve silah bulunmayan (kervanın) kendinizin olmasını arzu ediyordunuz. "[Enfal, 7] Bu ayet-i kerimenin Bedir olayı ile ilgili olarak indiği hususunda görüş ayrılığı yoktur. Hatta Enfal suresinin tamamı yahut da büyük bir bölümü Bedir olayını zikretmek üzere inmiştir. İleride Said b. Cubeyr'in: "İbnAbbas'a: (Ya) Enfal suresi dedim, o, Bedir hakkında inmiştir, dedi." şeklindeki sözleri açıklanırken gelecektir İki taifeden maksat, kervan ile savaşa çıkan ordudur. Kervanda Ebu Süfyan ile Amr b. As, Mahreme b. Nevfel gibi kimseler ile beraberindeki mallar bulunuyordu. Yardıma gelenler arasında ise Ebu Cehil, Utbe b. Rabia ve Kureyş'in diğer ileri gelenleri vardı. Bunlar silahları ile hazırlık yapmış ve savaş için donanmışlardı. Müslümanlar ise onların kervanlarını ele geçirmek eğiliminde-idi. Yüce AIlah'ın: "Siz ise kuvvet ve silahı bulunmayan (kervan)ın kendinizin olmasını arzu ediyordunuz."[Enfal, 7] buyruğu ile kastedilen de budur. " Silahı olan" ile kastedilenler ise .. silahları bulunan kesimdir
- Bāb: ...
- باب ...
Tarık b. Şihab'dan dedi ki: "İbn Mes'ud'u şöyle derken dinledim: Ben el-Mikdad b. el-Esved'in bir konumuna şahit oldum ki o konumda bulunmuş olmayı, ona denk görülen daha başka konumlara tercih ederim. Müşriklere beddua ederek Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına geldi. Ve dedi ki: Biz Musa'nın kavminin dedikleri gibi: "Sen ve Rabbin gidiniz ve savaşınız" demeyiz. Aksine bizler senin sağında, solunda, önünde, arkanda savaşırız. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yüzünün aydınlandığını ve onun --bu sözlerinin-- onu sevindirdiğini gördüm." Bu Hadis Hadis 4609 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
İkrime, İbn Abbas'tan rivayetle dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Bedir günü şöyle buyurdu: "Allah'ım, ben bana olan ahdini ve vadini gerçekleştirmeni diliyorum. Allah'ım dilersen sana ibadet olunmaz. Ebu Bekir elinden tutarak, bu kadarı sana yeter, dedi. Dışarıya, "Pek yakında bu topluluk bozguna uğrayacak ve arkalarını dönerek kaçacaklardır"[Kamer, 45] diyerek çıktı." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ona denk görülen" dünyevi hususlar arasında ağırlığı ile ona denk düşebilecek her şey, demektir. Sevap olarak ona denk görülen şeyler diye açıklandığı gibi, maksadın bundan daha genelolması da mümkündür. Bundan maksat, bu konumun ne kadar büyük olduğunu ileri derecede ifade etmektir. Aynı zamanda eğer kendisi böyle bir konumda bulunmak ile ne olursa olsun buna denk düşecek bir şeyi elde etmek arasında muhayyer bırakılacak olsaydı, böyle bir konumda bulunmuş olmayı tercih edecekti. "İbn Abbas dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:" Bu ashab-ı kiramlın rivayet ettiği mürsellerdendir .. Çünkü İbn Abbas orada bulunmamıştı. Muhtemelen bunu Ömer'den ya da Ebu Bekir 'den rivayet etmiştir. Müslim'deki rivayete göre İbn Abbas dedi ki: Bana Ömer anlattı: "Bedir günü olunca, Resulullah s.a.v. müşriklere baktı. Onların bin kişi, ashabının ise üçyüz ondokuz kişi olduğunu gördü. Kıbleye yöneldi, sonra ellerini uzattı. Ridası omuzlarından düşünceye kadar Rabbine niyaz edip durdu." Said b. Mansur dedi ki: "Bedir günü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem müşriklere ve onların sayıca çokluklarına bir de Müslümanlara baktı ve onların sayıca az olduklarını gördü. İki rekat namaz kıldı. Ebu Bekir de sağında ayakta durdu. Resulullah sallalli3hu aleyhi ve sellem namazda iken şöyle dua etti: Allah'ım beni bırakma! Allah'ım benden yardımın! esirgeme! Allah'ım beni eksik düşürme! Allah'ım senden bana vadini gerçekleştirmeni niyaz ediyorum." İbn İshak'da da Nebi efendimizin şöyle dua ettiği belirtilmektedir: "Allah'ım, işte Kureyş! Büyüklenişiyle, böbürlenişiyle, Resulünü yalanlayarak ve (hakka karşı) mücadele ederek geldi. Allah'ım, senden bana vaat ettiğin yardımını diliyorum." "Allah'ım senden ... diliyorum." Taberanı'de hasen bir senetle İbn Mesud'un şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Bizler Bedir günü Muhammed'in Rabbine: Allah'ım, ben senden bana olan vaadini gerçekleştirmeni niyaz ediyorum, diye seslenişinden, daha ileri derecede kaybettiği bir şeyi yüksek sesle arayan kimsenin seslenişini duymuş değiliz." es-Süheyll der ki: Nebi sallalli'ıhu aleyhi ve sellem'in bu kadar ileri derecede yüce Allah'a yalvarıp yakarması ve kendini yormasının sebebi, meleklerin savaşmak için oldukça gayret gösterdiklerini, Ensarın ölüm deryalarına daldıklarını görmüş olmasından dolayıdır. Cihad da kimi zaman silah ile kimi zaman dua etmek ile olur. İmamın, ordunun arkasında olması da sünnetin bir gereğidir.. Çünkü imam onlarla birlikte savaşmayınca kendisi de rahat edemez. Bundan dolayı (Nebi efendimiz) iki işten birisi ile meşgulolmuştur ki, bu da dua etmektir. "Allah'ım, dilersen sana ibadet edilmez." Ömer radıyalli'ıhu anh'ın rivayet ettiği hadiste şöyle denilmektedir: "Allah'ım, Müslümanlardan şu küçük topluluğu helak edecek olursan yeryüzünde sana ibadet edilmeyecektir." Böyle demesinin sebebi, kendisinin nebilerin sonuncusu olduğunu bilmesidir. Eğer o vakit kendisi ve beraberindekiler helak olsaydı, imana davet edecek kimse de Nebi olarak gönderilmeyecektL Müşrikler de Allah'tan başkasına ibadet etmeye devam edeceklerdi. O halde anlam, yeryüzünde bu şeriata göre ona ibadet edilmeyeceği şeklindedir. "Ebu Bekir elinden tutarak, bu kadarı sana yeter, dedL" Sözü geçen Müslim'deki rivayette şu fazlalık vardır: "Ebu Bekir yanına geldi, ridasını alıp onu omuzlarının üzerine bıraktı. Daha sonra arkasından ayrılmayarak dedi ki: Ey Allah'ın Nebisi, Rabbine bu kadar niyaz edişin yeter. Şüphesiz o sana olan vaadini gerçekleştirecektir. Bunun üzerine yüce Allah: "Hani siz Rabbinizden imdat istiyordunuz da o ... duanıza karşılık vermiştL" [Enfal,9] buyruğunu indirdi ve Allah melekler ile ona yardım gönderdL" el-Hattabı der ki: Kimsenin, o durumda Ebu Bekir 'in güveninin, Nebi sallalli'ıhu aleyhi ve sellem'in Rabbine olan güvenir.den daha ileri derecede olduğunu sanması caiz değildir. Aksine Nebi salIalIahu aleyhi ve selIem'i bu derece yalvarıp yakarmaya iten, onun ashabına olan şefkati ve kalplerine metanetin gelmesini aşırı derecede istemesi idi.. Çünkü Bedir onun da bulunduğu ilk savaştır. Bundan dolayı bu konumda ruhlarının yatışması için dua ve niyaza ileri derecede yönelmiş oldu .. Çünkü onlar Nebi salIalIahu aleyhi ve selIem'in yapacağı duanın kabulolunacağını biliyorlardı. Ebu Bekir ona o sözlerini söyledikten sonra duasının kabul edildiğini bildi.. Çünkü Ebu Bekir de kendi ruhunda bir güç ve bir itminan hissetmiş idi. Bundan dolayı bunun akabinde: "O topluluk yenilgiye uğrayacaktır" diyerek çıktı. 5. BAB
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'tan rivayete göre o şöyle demiştir: "Yüce Allah'ın: "mu'minIerden ... oturanlarla ... bir olmaz." [Nisa, 95] buyruğunda kastedilenler, Bedir'e çıkmayıp oturanlarla, Bedir'e çıkanlardır. '' Bu Hadis 4595 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu İshak, Bera'dan rivayetle dedi ki: "Ben ve İbn Ömer yaşça küçük görüldük. .. " Bu Hadis 3956 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Bera' dedi ki: "Bedir günü ben ve İbn Ömer yaşça küçük görüldük. Bedir gününde muhacirler altmıştan fazla kişi, Ensar da ikiyüz kırk kişiden fazla idiler
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu İshak dedi ki: "Bera' r.a.'l şöyle derken dinledim: Muhammed'in Bedir'e katılmış olan ashabının bana anlattığına göre sayıları, Talut ile birlikte nehri geçen kimselerin sayısı kadardı. Üçyüz on küsur kişi idiler." Bera' dedi ki: Evet, Allah'a yemin ederim ki Talut ile birlikte mu'min olan kimseler dışında nehri geçen olmamlştır. Bu Hadis 3958 ve 3959 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Bera' dedi ki: "Bizler yani Muhammed'in ashabı kendi aramızda şöyle konuşurduk: Bedir ashabının sayısı Talut ile birlikte nehri aşıp geçenlerin sayısı kadardı. Onunla beraber mu'min olmayan bir kimse nehri aşmış değildir. Sayıları da üçyüz on küsur idi
- Bāb: ...
- باب ...
Bera' r.a. dedi ki: "Kendi aramızda şöyle konuşurduk: Bedir ashabı üçyüz on küsur kişi yani Talut ile birlikte nehri aşan kimselerin sayısı kadardılar. Onunla birlikte de mu'min olmayan kimse nehri geçmiş değildir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Bedir ashabının" yani Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Bedir vakasında bulunan ve onlar gibi değerlendirilen kimselerin "sayıs!." "Küçük görüldük." Bera'nın maksadı şudur: Bu, savaşa katılmak istedikleri vakit olmuştu. Savaşacak kimseleri teftiş ederken buluğa ermemiş olanları geri çevirmişti. Bu gibi konumlarda bu şekilde hareket etmek, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in adeti idi. Yüce Allah'ın izniyle Hendek gazvesinde (4097.hadiste) buna dair açıklamalar gelecektir. "Evet, Allah'a yemin ederim." Tallit ile Callit kıssasını yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de Bakara sliresinde zikretmiştir. İlim ehli, ilgili haberler arasında geçen nehirden maksadın Ürdün nehri olduğunu söylemişlerdir. Onların dediklerine göre Callit zorbaların başı idi. Tallit ise Callit'u öldüren kimseyi kızıyla evlendireceğini, onu hükümdarlığına ortak edeceğini vaat etmişti. Callit'u da Davlid aleyhisselam öldürdü. Callit da sözünde durdu ve İsrailoğulları arasında da Davlid'un değeri büyüdü. Nihayet Callit'un Davlid'a karşı niyeti değişip, onu öldürmek istemiş buna gücü yetmemiş, sonra tövbe edip hükümdarlıktan vazgeçince Davlid da tek başına hükümdar olmuştu. Daha sonra Tallit beraberindeki çocukları ile cihat etmek üzere çıktı ve sonunda hepsi de şehit olarak öldü
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Me'sud r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ka'be'ye yönelerek Kureyş'li bazı kimselere, Şeybe b. Rabia'ya, Utbe b. Rabia'ya, el-Velid b. Utbe'ye ve Ebu Cehil b. Hişam'a beddua etti. Allah adına şahitlik ederim ki, ben onları güneşin hallerini değiştirmiş şekilde yerlere ölü olarak yıkılmış olduklarını gördüm. O gün sıcak bir gündü." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ebu Cehil b. Hişam'a beddua etmesi ve helak edilmelerini ... " Maksat, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Mekke'de iken az önce yaptığı belirtilen duadır. Buna dair açıklamalar Taharet bölümünde geçmiş bulunmaktadır. Bu hadisi Taharet bölümünde zikretmesinin sebebi, doğum yapan devenin eşi ve bunun namaz kılan kimsenin sırtına konulması ile birlikte, namazın bozulmayacağına dair kıssadır. Bu rivayette: "Allah adına şahitlik ederim ki" ibaresi, Allah adına yemin ederim ki demektir. Bu hususa dair verdiği haberini ileri derecede pekiştirmek için böyle bir yemin etmiştir. "Güneş onları değiştirmişti," Yani güneş renklerini değiştirerek kararmaya yüz tutmuşlardı. Yahut da bedenlerini şişirmek suretiyle değiştirmişti. Bunun sebebini de "o gün sıcak bir gündü" sözleriyle açıklamış bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Abduııah r.a.'dan rivayete göre o, Bedir günü Ebu Cehil can çekişirken yanından geçti. Ebu Cehil: "Sizin böyle bir adamı öldürmenizden daha hayret verici bir şey var mıdır, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'ten rivayetle Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Ebu Cehil ne yaptı diye kim bakacak? İbn Mes'ud kalkıp gitti ve Afra'nın iki oğlunun, yere hareketsiz yıkılıncaya kadar onu vurmuş olduklarını gördü. İbn Mes'ud: Sen misin Ebu Cehil, dedi. (Enes) dedi ki: Onun sakalını tuttu. (Ebu Cehil) dedi ki: Bir adamı öldürmenizden yahut bir adamın kavmi tarafından öldürülmesinden daha başka ne oIabilir?" Bu Hadis 3963 ve 4020 numara ile gelecektir. [-3963-] Enes r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Bedir günü, Ebu Cehil'in ne yaptığına kim bakacak, diye buyurdu. İbn Mes'ud gitti. Ebu Afra'nın iki oğlunun hareketsiz yere yıkılıncaya kadar vurmuş olduklarını gördü. Sakalından tutarak, sen ha, ey Ebu Cehil, dedi. Ebu Cehil: Kavmi tarafından öldürülen --yahut sizin kendisini öldürdüğünüz, dedi-- bir adamdan daha başka ne olabilir, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Salih b. İbrahim'in, Bedir ile ilgili rivayetini yani Afra'nın iki oğluyla ilgili hadisi nakletti. Fethu'l-Bari Açıklaması: 3961- "Abdullah'tan" kasıt Abdullah b. Mesud'dur. "Ebu Cehil'in yanına can çekişirken vardı." Muhtemelen Ebu Cehil savaş esnasında kılıç darbelerine maruz kalmış ve ileride açıklanacağı gibi yere yıkılmıştı. "Ebu Cehil: Sizin böyle bir adamı öldürmenizden daha hayret verici bir şey var mıdır?" sözünün şu anlamda olduğu söylenmiştir: Kavmi tarafından öldürülen bir efendiden daha ileri ne olabilir? Bu açıklamayı Ebu Ubeyde yapmış bulunmaktadır. Bundan sonra gelecek olan Enes yoluyla rivayet edilmiş hadisteki ifade olan: "Öldürdüğünüz bir adamdan daha başka ne olabilir?" sözü bunu desteklemektedir. 3962- "Sen ha, ey Ebu Cehil" çoğu nüshada böyledir. Yalnızca el-MüstemlI'nin rivayetinde: "Bu sensin, Ebu Cehil" şeklindedir. İbn İshak ve Hakim'in rivayet ettiği İbn Abbas yoluyla gelen hadiste şöyle denilmektedir: "İbn Mesud dedi ki: Onu son nefeslerini verirken buldum. Ayağımı boynuna koyarak, ey Allah'ın düşmanı, Allah seni rüsvay etti, dedim. O da beni ne ile rüsvay etti? Sizin tarafınızdan öldürülen bir adamdan başka ne olabilirim, dedL" (İbn İshak) dedi ki: Mahzum oğullarından bazılarının iddiasına göre Ebu Cehil ona şöyle demiştir: "Ey koyun çobancığı, gerçekten çıkılması zor bir yere çıktın." İbn Mesud dedi ki: "Sonra kafasını kestim ve onu Resulullah sallall&hu aleyhi ve sellem'e getirerek, bu Allah'ın düşmanı Ebu Cehil'in başıdır dedim. Allah Resulü: Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah hakkı için mi diye sordu, o da ona (o olduğuna) dair yemin ettL" Ziyadetu'I-Meğfui'de şu ifadeler de yer almaktadır: "O da ona yemin edince, Resulullah sallall&hu aleyhi ve sellem onun elinden tuttu, sonra da Ebu Cehil'in bulunduğu yere kadar gitti. Yanında durarak üç defa İslam'ı ve Müslümanları aziz kılan Allah'a hamdolsun dedL
- Bāb: ...
- باب ...
Ali b. Ebi Talib r.a.'dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Kıyamet gününde davalaşmak için Rahman'ın huzurunda dizleri üzerine çökecek ilk kişi benim." (Ravilerden) Kays b. Ubad dedi ki: Yüce Allah'ın: "Bu ikisi Rableri hakkında davalaşan iki hasımdırlar."[Hacc,19 ] buyruğu onlar hakkında inmiştir. (Devamla) dedi ki: "Bunlar Bedir günü teke tek çarpışanlar (mübareze edenler)dır. Hamza, Ali ve Ubeyde --yahut da Ebu Ubeyde b. el-Haris-- ile onlara karşı çıkan Şeybe b. Rabia, Utbe b. Rabia ve el-Velid b. Utbe'dirler." Bu Hadis 3967 ve 4744 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Zer' r.a. dedi ki: "Bu ikisi Rableri hakkında davalaşan iki hasımdırlar." [Hacc,19] buyruğu Kureyş'ten şu altı kişi hakkında inmiştir: Ali, Hamza ve Ubeyde b. el-Haris ile karşılarına çıkan Şeybe b. Rabia, Utbe b. Rabia ve el-Velid b. Utbe'dirler." Bu Hadis 3968, 3969, 4743 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Kays b. Ubad'dan rivayetle: Ali r.a. dedi ki: Şu: "Bu ikisi Rableri hakkında davalaşan iki hasımdır. "[Hacc 19] ayeti bizim hakkımızda inmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Kays b. Ubad dedi ki: "Ebu Zer' r.a.'i şuna dair yemin ederken dinledim: Andolsun şu ayetler Bedir günü şu altı kişi hakkında inmiştir ... " diyerek hadisi buna yakın zikretmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Kays b. Ubad dedi ki: "Ben Ebu Zer'i yemin ederek (şöyle dediğini) dinledim: Şüphesiz şu: "Bu ikisi Rableri hakkında davalaşan iki hasımdırlar."[Hacc, 19] ayeti Bedir günü teke tek çarpışan şu kimseler hakkında inmiştir: Hamza, Ali ve Ubeyde b. Haris ile (karşılarındaki) Rabia'nın oğulları Utbe ve Şeybe ile el-Velid b. Utbe
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu İshak'dan rivayete göre bir adam Bera'ya --ben de dinlerken şunu sordu: "Ali Bedir'de bulundu mu? Bera: Hem mübareze etti (teke tek çarpıştı), hem de üst üste zırhlar da giyindi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Diz üstü çökecek." Davalaşmak üzere dizleri üstüne çökecek demektir. Bu ilk oluş, bu ümmet arasındaki mücahidler ile kayıtlıdır.. Çünkü sözü geçen bu mübareze (teke tek çarpışma) İslam tarihinde gerçekleşen ilk mübarezedir. "Kureyş'ten altı kişi" yani Müslüman olup ikisi Haşim oğullarından, biri de Muttalib oğullarından olmak üzere Abdi Menaf oğullarından üç kişi ile müşriklerden Abdu Şems b. Abdi Menaf oğullarından olan üç kişi hakkında inmiştir. "Ali ve Hamza" b. Abdulmuttalib b. Haşim olup, diğeri de Ubeyde b. el-Haris b. Abdulmuttalib'tir. "Şeybe b. Rabia" b. Abdi Şems onun kardeşi Utbe ve Utbe'nin de oğlu elVelid b. Utbe'dirler. İbn İshak'ın naklettiğine göre Ubeyde b. el-Haris ile Utbe b. Rabia bu kişilerin en yaşlıları idi. Ubeyde, Utbe ile Hamza, Şeybe ile Ali de el-Velid ile karşılaştı. Her ikisi ittifakla dediler ki: Ali, el-Velid'i, Hamza da kendisine karşı çıkanı öldürdü. Ubeyde ve onunla karşılaşan karşılıklı iki darbe indirdiler. Darbenin birisi Ubeyde'nin dizi üzerine düştü. Geri döndüklerinde es-Safra denilen yerde bu darbeden ötürü öldü. Hamza ve Ali de Ubeyde ile çarpışan ın üzerine giderek onu öldürmekte Ubeyde'ye yardımcı oldular. Hadisten anlaşıldığına göre, mübareze (teke tek çarpışmak) -Hasan-ı Basri gibi bunu kabul etmeyen kimselerin görüşünün aksine- caizdir. el-Evzaı, es-Sevrı, Ahmed ve İshak da bunun caiz olması için ordu kumandanının iznini şart koşmuşlardır. Aynı şekilde mübarezeye katılan kimsenin arkadaşına yardımcı olmasının caiz olduğu da anlaşılmaktadır. Diğer taraftan bu hadiste Hamza'nın, Ali'nin ve Ubeyde b. el-Haris'in r.a.um faziletleri açıkça görülmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Salih b. İbrahim b. Abdurrahman b. Avf, babasının, o da dedesi Abdurrahman b. Avfın şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Umeyye b. Halef ile yazıştım. Bedir günü olunca -onun ve oğlunun öldürülüşünü sözkonusu ederekdedi ki: Bilal: Eğer Umeyye kurtulursa ben kurtulmayayım, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Ve'n-necmi" (suresin)i okudu ve surenin sonunda o da, onunla beraber olanlar da secde etti. Ancak yaşlıca birisi bir avuç toprak alıp onu alnına doğru kaldırdı ve: Bu benim için yeter, dedi." Abdullah (b. Mes'ud) dedi ki: "Andolsun daha sonra onun kafir olarak öldürülmüş olduğunu gördüm
- Bāb: ...
- باب ...
Urve dedi ki: Zübeyr'in vücudunda biri omzunda olnqak üzere üç kılıç darbesi (izi) vardı. Andolsun ben onların içine parmaklarımı sokuyordum. İki darbeyi Bedir günü, birini de Yermuk günü almıştı. Abdulmelik b. Mervan da Abdullah b. Zübeyr öldürüldüğünde bana şunları demişti: Ey Urve, sen Zübeyr'in kılıcını tanıyor musun? Ben, evet dedim. Onda ne var, diye sordu. Ben, Bedir günü keskin tarafında meydana gelen bir pürüz, diye cevap verdini: Doğru söyledin dedi. "Kılıçlarında birliklerle çarpışmalarından ötürü pürüzler .... , vardır." Sonra o kılıcı Urve'ye geri verdi. Hişam dedi ki: Biz ona kendi aramızda üçbin kıymet biçtik. Onu birimiz (o bedele) aldı, keşke onu ben almış olsaydım, diye temenni ediyorum
- Bāb: ...
- باب ...
Hişam, o babasından rivayetle dedi ki: "Zübeyr'in kılıcı gümüş ile bezenmiş idi." Hişam dedi ki: "Urve'nin kılıcı gümüş ile bezenmiş idi
- Bāb: ...
- باب ...
Hişam b. Urve'nin, babasından rivayetine göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabı Yermuk günü Zubeyr'e: Sen bir hamle yapsan da biz de seninle birlikte hamle yapsak olmaz mı, dediler. O da gerçek şU ki ben bir hamle yapacak olursam, siz yalancı çıkarsınız, dedi. Hayır, böyle bir şey yapmayız, dediler. Onlara (Rumlar üzerine) saflarını yarıncaya kadar bir hamle yaptı. Beraberinde hiç kimse olmadığı halde onları geride bırak(ıp bu hamleyi yapmış)tı. Daha sonra geri dönüp geldi. (Rumiar) bineğinin yularını yakaladılar ve omzu arasına iki darbe indirdiler. Bu iki darbe arasında ise Bedir günü aldığı bir darbe(nin izi) vardı. Urve dedi ki: Ben küçükken parmaklarımı o darbelerin izlerine sokarak oynardım. O gün henüz on yaşında bulunan (oğlu) Abdullah b. ez-Zubeyr de onunla birlikte idi. Onu bir ata bindirmiş ve onu gözetsin diye de birisini görevlendirmişti. " Fethu'l-Bari Açıklaması: "Bedir günü iki darbe, Yermük günü de bir darbe almıştı." Yermuk vakası Ömer r.a.'ın halifeliğinin ilk dönemlerinde 13 h. yılında -15 h. yılında da denilmiştir- Müslümanlarla Rumlar (Bizanslılar) arasında Şam'da meydana gelmiştir. Yermuk Filistin yakınlarında bir yerdir. Oranın nehir olduğu da söylenir. Ancak araştırma sonucu oranın Ezriat ile Dımaşk arası bir yer olduğu tespit edilmiştir. Burada o meşhur vakıa meydana gelmiştir. Bu vakada Bizanslılardan aynı yerde yetmişbin kişi öldürülmüştür .. Çünkü Bizanslılar yerlerinden kaçmamak amacıyla kendilerini zincire bağlamışlardı. Yenilmeleri sonucunda onların birçoğu öldürülmüştü. Bizanslıların Hirakl'ın (Heraklieus) tarafından tayin edilen ordu kumandanının adı Bahan idi. O gün Müslümanların kumandanlığını Ebu Ubeyde yapıyordu. Bedir'e katılanlardan yüz kişinin Yermuk vakasında da bulunduğu söylenir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. "Ve onu (korusun diye) bir adamı görevlendirmişti." Bu adamın adını tespit edemedim. Görüldüğü kadarıyla ez-Zübeyr oğlu Abdullah'ın kahramanlığını ve iyi ata biniciliğini fark etmiş, bu sebeple onu ata bindirmekle birlikte o at üzerinde altından kalkamayacağı bir hücuma kalkışmasından korkmuştu. Bundan dolayı kendisi, oğlu,i1e i1gilenmeyecek şekilde savaşla uğraştığı sırada, düşmanın ona bir zarar vereceğinden yana emin olmak amacıyla oğlunun yanında kalmak üzere bir adamı görevlendirmişti. İbnu'l-Mübarek'in el-Cihad adlı eserinde Hişam b. Urve'den, onun babasından, onun Abdullah b. ez-Zübeyr'den rivayet ettiğine göre o Yermuk günü babası ile birlikte idi. Müşrikler yenilip geri kaçınca ileriye atılıp hamle yaptı ve yaralılarının işlerini bitirmeye koyuldu. Bu ise onun küçüklüğünden itibaren metin bir kalbe sahip olduğunu ve kahraman olduğunu göstermektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Katade dedi ki: "Enes b. Malik'in bize Ebu Talha'dan naklettiğine göre Allah'ın Nebii Sallallahu Aleyhi ve Sellem Bedir günü verdiği emir ile Kureyş'in ileri gelenlerinden yirmi dört kişi Bedir'deki suyu çekilmiş kuyulardan berbat mı berbat, kötü mü kötü bir kuyuya atıldılar. Allah Resulü bir topluluğa karşı zafer kazandı mı meydanda üç gün ikamet ederdi. Bedir'de üçüncü gün olunca de vesinin hazırlanmasını emretti ve devesi üzerine koşu takımları bağlandı. Daha sonra yürüdü. Ashabı da onun arkasından gidip şöyle dediler: Görüşümüze göre bir ihtiyacını karşılamak için gidiyor. Nihayet o kuyunun ağzında durdu. Kuyudakilere kendilerinin ve babalarının isimlerini söyleyerek seslenmeye başladı: Ey filan oğlu filan, ey filan oğlu filan (keşke) Allah'a ve Resulüne itaat etmiş olsaydınız. Bu hal sizi sevindirmez miydi? Şüphesiz biz Rabbimizin bize vaad ettiğinin bir hak olduğunu gördük. Siz de Rabbinizin size vaad ettiğinin bir hak olduğunu gördünüz mü? (Ebu Talha) dedi ki: Bunun üzerine Ömer, ey Allah'ın Resulü, sen ancak ruhları olmayan bir takım cesetlere sesleniyorsun, dedi. Allah Resulü şöyle buyurdu: Muhammed'in canı elinde olana yemin ederim ki, sizler benim bu söylediklerimi onlardan daha iyi işitmiyorsunuz." Katade dedi ki: Allah onlara azar olsun, onları küçültsün, azap olsun, hasret ve pişmanlık sebebi olsun diye Allah Resulünün sözlerini onlara işittirmek üzere kendilerini diriltmişti
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.: "Küfür olmak üzere Allah'ın nimetini değiştirenler."[İbrahim,28] buyruğu hakkında dedi ki: Bunlar Allah'a andalsun ki Kureyş kafirleridir. Amr dedi ki: Bunlar Kureyşlilerdir. Allah'ın nimeti ise Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'dir. "Ve kendi kavimlerini de helak yurduna sokanları görmez misin?" [İbrahim, 28] Dedi ki: Bedir günü kavimlerini ateşe sokanlar diye açıklamıştır. Bu Hadis 4700 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Hişam, Urve'den rivayetle dedi ki: "Aişe r.anha'nın huzurunda Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in: Ölü kabrinde yakınlarının ağlaması sebebiyle azap edilir dediğini söylediği zikredilince Aişe: Bu hususta yanlışlık var. ResuluIlah sallaııahu aleyhi ve sellemlin söyledikleri şunlardan ibarettir: Şüphesiz ki o, günahı ve vebali dolayısıyla azap görmektedir. Onun yakınları ise şu anda ona ağlamaktadır." [-3979-] (Aişe) dedi ki: "Bu da onun şöyle demesi gibidir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem içinde Bedir'de öldürülen müşriklerin bulunduğu kuyunun başında durdu ve onlara şunları söyledi. ... Fakat, onlar benim söylediklerimi işitiyorlar, demedi. O Sadece şunları söyledi: Şüphesiz onlar şu anda benim daha önce kendilerine söylediklerimin hak olduğunu artık biliyorlar. Daha sonra Aişe radıyallfıhu anhfı: "Şüphesiz ki sen ölülere işittireme'zsin. "[NemI, 80]; "Sen kabirdekilere işittiremezsin. " (Urve) diyor ki: Ateşteki yerlerini aldıktan sonra (işittiremezsin) demektir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a. dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Bedir kuyusunun başında durarak dedi ki: Rabbinizin vaat ettiğinin hak olduğunu gördünüz mü? Daha sonra şöyle buyurdu: Şu anda onlar benim söylediklerimi işitiyorlar. Bu Aişe r.anha'ya söylenince dedi ki: Hayır, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem sadece şunları söyledi: Onlar şu anda kendilerine daha önce söylediklerimin hakkın kendisi olduğunu biliyorlar. Sonra da Aişe: "Şüphesiz sen ölülere işittiremezsin. "[Nemi, 80] ayetini tamamen okudu. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kureyş'in ileri gelenlerinden yirmi dört adam" (tekil olan) sındıd, (çoğulu hadisteki gibi: sanadıd olarak gelir) kahraman ve efendi olan kimse anlamındadır. "Şüphesiz ölüye kabrinde azap edilir." Hadisin açıklaması daha önce Cenazeler bahsinde (1288. hadiste) geçmiş bulunmaktadır. "Ateşteki yerlerini aldıktan sonra demektir." Bu sözleri söyleyen kişi Urve'dir. O bu sözleriyle Aişe'nin maksadını açıklamak istemiş ve yüce Allah'ın: "Sen ölülere işittiremezsin" buyruğundaki mutlak nefyedici ifadenin, onların ateşte yerlerini almaları ile kayıtlı olduğuna işaret etmiştir. Bu açıklamaya göre Aişe'nin böyle bir şeyi kabul etmeyişi ile İbn Ömer'in bunu kabul etmesi arasında daha önce Cenazeler bölümünde açıklandığı gibi bir çelişki yoktur.. Fakat bundan sonraki rivayet Aişe'nin bunu mutlak olarak kabul etmediğine delil teşkil etmektedir .. Çünkü o, hadis: "Andolsun onlar biliyorlar" lafzı iledir, demiştir. İbn Ömer de "onlar işitiyorlar" diyerek vehmetmiştir, yanılmıştır demiştir. Beyhaki der ki: Bilmek, işitmeye engel değildir. Delilolarak gösterilen ayet ile ilgili cevaba gelince: Onlar ölü oldukları halde onlara söz işittirilmez. Fakat Allah Katade'nin de dediği gibi, Allah onları diriltti ve söylenenleri işittiler. el-İsmaill dedi ki: Aişe oldukça kavrayışlı, zeki, çok rivayet bilen ve ilmin inceliklerine daha ilerisi düşünülemeyecek derecede dalabilen birisi idi.. Fakat güvenilir (sika) birisinin naklettiği bir rivayet, ancak onun gibi birisinin naklettiği ve neshine, tahsisine yahut da imkansızlığına delil teşkil eden bir başka nas ile reddedilebilir. Durum böyle olduğuna göre ve onun reddettiği ile başkasının olumlu olarak zikrettiği bir husus bir arada telif edilebilirken nasıl reddedilebilir? Çünkü yüce Allah'ın: "Sen ölülere işittiremezsin." [NemI, 80] buyruğu ile Nebi efendimizin: "Şu anda onlar işitiyorlar" demesi birbirine aykırı değildir.. Çünkü işittirmek, sesin işittiren tarafından işitenin kulaklarına ulaştırılması demektir. Nebi sallallilhu aleyhi ve sellern'in bu sözlerini onlara ulaştırmak suretiyle onlara işittiren yüce Allah'ın kendisidir. Aişe'nin: Allah Resulü sadece onlar biliyorlar dediği şeklindeki cevabına gelince, eğer o bu sözü bizzat işitmişse bu da "işitirler, işitiyorlar" şeklindeki rivayete aykırı değildir, aksine onu teyit etmektedir. es-Süheyll de özetle şu anlama gelecek açıklamalarda bulunmaktadır: Aynı haberde bu yolla Nebi sallallilhu aleyhi ve sellem'in olağanüstü bir iş yaptığının delili vardır.. Çünkü ashab-ı kiram ona: Sen leş haline gelmiş bir takım km-ıseler mi hitap ediyorsun demişler, o da onlara cevap vermişti. (es-Süheyll) der ki: Bu halde iken onların bilen kimseler olmaları mümkün olduğuna göre, işiten kimseler olmaları da mümkündür. Bu da ya çoğunluğun kabul ettiği görüş olan baş kulaklarıyla ya da kalp kulaklarıyla olmuştur. Kabir suali ruh ve bedene yöneliktir, diyenler bu hadise sarılmışlardır. Ancak kabir suali sadece ruha yöneliktir diyen kimseler bu görüşü reddederek işittirmenin baş kulağı hakkında da, kalp kulağı hakkında da sözkonusu olabileceğine dikkat çekmiş ve dolayısıyla bunun delilolacak tarafının kalmadığını söylemişlerdir. Derim ki: O sırada Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem için gerçekleştirilen olağanüstü halin kabir suali meselesinde esas bir delilolarak alınması güzel bir tutum değildir
- Bāb: ...
- باب ...
Humeyd dedi ki: Enes r.a.'l şöyle derken dinledim: "Harise, Bedir günü genç bir delikanlı olduğu halde isabet aldı (şehit oldu). Annesi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek dedi ki: Ey Allah'ın Resı1lü, Harise'nin benim için ne kadar değerli olduğunu biliyorsun. Eğer cennette ise sabreder ve ecrini ümit ederim. Eğer başka türlü ise ne yapacağımı göreceksin. Allah Resulü şöyle buyurdu: Vay sana -yahut aklın başında değil mi?- O cennet tek bir cennet midir (sanıyorsun)? Pek çok cennetler vardır ve şüphesiz ki o Firdevs cennetindedir
- Bāb: ...
- باب ...
Ali r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni ve Ebu Mersed 'i ve Zubeyr'i --ki üçümüz de atlı idik- gönderdi ve bize dedi ki: Ravdatuhah denilen yere varıncaya kadar gidiniz. Orada beraberinde Hatıb b. Ebi BeItaa'dan, müşriklere yazılmış bir mektup bulunan müşrik bir kadın olacaktır. Biz o kadını devesi üzerinde yol alırken Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in dediği yerde yetiştik. Ona, mektubu ver, dedik. Beraberimizde mektup diye bir şey yoktur, dedi. Devesini çöktürdük, araştırdık,. Fakat mektup diye bir şey görmedik. Bunun üzerine: Resulullah asla yalan söylememiştir. Andolsun ya mektubu çıkartırsın yahut da seni çınlçlplak soyacağız, dedik. Bizim kararlı olduğumuzu görünce -beline bağlamış olduğu bir kuşağı vardı- elini beline uzattı ve mektubu çıkardı. Biz de onu alıp Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e götürdük. Ömer: Ey Allah'ın Resulü bu Allah'a, Resulüne ve mu'minlere hainlik etti. Beni bırak da bunun boynunu vurayım, dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem (Hatıb'a): Bu işi yapmana seni iten nedir, diye sordu. Hatıb: Allah'a yemin ederim ben ancak Allah'a ve Resulüne iman eden bir kişiyim. Onlara bir iyilik yapayım da böylelikle onlar bana minnettar kalarak Allah'ın bu yolla ailemi ve malımı himaye etmesini istedim. Senin ashabından herkesin orada mutlaka Allah'ın o kimseler vasıtası ile ailesini ve malını koruyacağı aşiretinden kimseler vardır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Doğru söylüyor, ona hayırdan başka bir şey söylemeyin, dedi. Ömer: Şüphesiz ki o Allah'a ve mu'minlere hainlik etti. Bırak beni de boynunu vurayım deyince, Allah Resulü: O Bedir'e katılanlardan değil midir, diye sordu ve: Belki de Allah, Bedir'e katılanlara muttali olarak: İstediğiniz ameli işleyiniz. Size cennet vacip olmuştur -yahut da size mağfiret buyurdum- demiştir, diye ekledi. Bunun üzerine Ömer'in gözlerinden yaş aktı ve: Allah ve Resulü en iyi bilir, dedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Bedir'e" yani müşriklere karşı savaşmak üzere Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte "Bedir'de bulunanların fazileti" Maksat onların mutlak olarak faziletlerini değil, daha faziletli oluşlarını beyan etmek gibi görünüyor. "Bedir günü Harise isabet aldı." Babası Suraka b. el-Haris b. Adiy el-Ensarı'dir. O da Adiy b. en-Neccar'ın oğludur. Babası Suraka ashabdandır ve Huneyn günü şehit düşmüştür. (Hatıb ile ilgili) kıssanın açıklamaları yeterli bir şekilde Mekke Fethinde gelecektir. 10. BAB
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Esid r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Bedir günü bize: Size yaklaştıklarında onlara atınız ve oklarınızı rastgele atıp bitirmeyiniz, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Esid r.a. dedi ki: "Bedir günü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize, size çokça yaklaştıkları vakit -yani yanınıza çok yakın geldiklerinde- onlara atınız ve oklarınızı rastgele atarak bitirmeyiniz, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Onlara atınız ve oklarınızı rastgele atarak bitirmeyiniz." ed-Davudı dedi ki: "Onlara atınız" buyruğu, onlara taş atınız demektir .. Çünkü bir topluluğa taş atıldığı takdirde hemen hemen hiçbir taş boşa gitmez. Allah Resulünün: "Oklarınızı rastgele kullanıp, bitirmeyiniz" buyruğu da şu demektir: Yani karşılıklı çatışma oluncaya kadar ok atmayınız. ed-Davudı böyle derken başkası da: Yani onlara oklarınızın bir kısmını atınız. Hepsini kullanmayınız, demiştir. Bana görede kuwetli olan görüşAllah Resulünün: "OklarınlZı rastgele atarak bitirmeyiniz" sözünün anlamı "onlara atınız" buyruğu ile alakah değildir. Bu ifade sanki emirden maksadının ne olduğunu açıklıyor gibidir. Yani size yaklaşıncaya kadar ok atma işini geciktiriniz. Bu da şu demektir: Onlar uzak oldukları takdirde atılan oklar çoğunlukla onlara isabet etmeyecektir. Yani sizler çoğunlukla isabet etme ihtimali olmayan hallerde boşuna oklarınızı israf etmeyiniz .. Fakat oklarınızın onlara isabet etmesi ihtimalinin yüksek olduğu hallerde onlara ok atınız
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu İshak dedi ki: Bera' b. Azib r.a.'ı şöyle derken dinledim: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Uhud günü okçuların başına Abdullah b. Cubeyr'i kumandan tayin etti. Müşrikler bizden yetmiş kişiyi şehit ettiler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ashabı da Bedir günü müşriklerden yetmişi esir, yetmişi de maktulolmak üzere yüz kırk kişiyi musibete uğratmışlardı. Ebu Süfyan: Bugün Bedir gününe karşılıktır. Zaten savaş değişkendir, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa -zannederim, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den, dedi- dedi ki: "Meğer hayır ondan sonra Allah'ın bize getireceği hayır ve Bedir gününden sonra da bize gelen doğruluğun sevabı imiş
- Bāb: ...
- باب ...
Abdurrahman b. Avf dedi ki: "Bedir günü ben safta duruyor iken yanıma baktığımda sağımda ve solumda iki taze genç delikanlının durduğunu gördüm. Onların durdukları yer bana kendileri için güvenli gelmedi. Aniden onlardan birisi diğerinden gizlice bana: Amcacığım, bana Ebu Cehil'i gösterebilir misin, dedi. Kardeşimin oğlu onu ne yapacaksın, dedim. O, onu gördüğüm takdirde ya onu öldüreceğim yada bu uğurda ben öleceğim, diye Allah'a söz verdim dedi. Bu sefer diğeri de ondan gizlice onun söylediği gibi bana söyledi. (Abdurrahman b. Avf) dedi ki: Onların yerine daha başka iki kişinin arasında olmak beni bu kadar sevindiremezdi. Her ikisine de Ebu Cehil'i işaret ederek gösterdim. İkisi de onun üzerine birer kartal gibi hücum ettiler ve nihayet ona darbelerini indirdiler. Bu ikisi Afra'nın oğulları idi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem on kişiyi düşmana casusluk etmek üzere gönderdi. Başlarına da Ömer b. el-Hattab'ın oğlu Asım'ın dedesi olan Ensardan Asım b. Sabit'i kumandan tayin etti. Nihayet onlar Usfan ile Mekke arasındaki el-Hed'e denilen yerden Lihyan oğulları diye anılan Huzeyl'li bir kabile kolundan onlara söz edildi. Bunlar da yaklaşık yüz okçu adam ile birlikte onların üzerine gitmek üzere yola çıktılar. İzlerini takip ettiler, nihayet onların konaklamış oldukları bir yerde yedikleri hurma çekirdeklerini buldular. Bu Yesrib hurması deyip, izlerini takip ettiler. Asım ve arkadaşları onları fark edince bir yere sığındılar. Onları takip edenler etraftarını kuşatarak onlara: İniniz ve teslim olunuz, sizden kimseyi öldürmeyeceğimize dair de size söz veriyoruz, dediler. Asım b. Sabit: Ey arkadaşlarım, ben hiçbir zaman bir kafir'in verdiği bir himaye üzerine inmem, dedi. Sonra: Allah'ım, sen Nebiin Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bizim durumumuzu bildir, diye ekledi. Onlara ok attılar. Asım'ı öldürdüler. Sonra onlardan üç kişi, verilen yemin ve sözlere güvenerek indi. Bunlar Hubeyb ile Zeyd b. ed-Desine ve bir başka adamdı. Onları tam ele geçirdikten sonra yaylarının kirişlerini çözerek onları o kirişlerle bağladılar. Üçüncü adam: Bu sözde durmamanın başlangıcıdır. Allah'a yemin ederim sizinle birlikte gelmeyeceğim. -Öldürülmüş olan arkadaşlarını kastederek-- bunlar da bana örnektir, dedi. Onu çekiştirmeye ve onunla uğraşmaya koyuldularsa da onlarla beraber gitmeyi kabul etmedi. Hubeyb ile Zeyd b. ed-Desine'yi götürerek Bedir vakasından sonra onları sattılar. el-Haris b. Amir b. Nevfel oğulları Hubeyb'i satın aldı. -Hubeyb ise Bedir günü el-Haris b. Amir'i öldürmüştü.-- Hubeyb onların yanında bir süre esir kaldı. Sonra onu öldürmeyi kararlaştırdılar. el-Haris'in kızlarından birisinden etek traşı olmak üzere bir ustura istedi. O da ona ustura verdi. Haris'in kızının küçük oğlu, o fark etmeksizin sıvışıp Hubeyb'in yanına gidiverdi. Hubeyb'in, elinde ustura bulunduğu halde çocuğu uyluğu üzerine oturtmuş olduğunu görünce (el-Haris'in kızı) dedi ki: Ben öyle bir dehşete kapıldım ki, Hubeyb de benim bu halimi fark edince şunları söyledi: Onu öldüreceğimden mi korktun? Böyle bir şey yapacak değilim. el-Haris'in kızı der ki: Allah'a yemin ederim Hubeyb'den daha hayırlı bir esir asla görmüş değilim. Allah'a yemin ederim bir gün o zincirlere bağlı bulunduğu halde elinde bir üzüm salkımı bulunduğunu ve ondan yemekte olduğunu gördüm. Halbuki Mekke'de meyve namına da bir şey yoktu. (el-Haris'in kızı) şöyle derdi: Şüphesiz ki o, Allah'ın Hubeyb'e verdiği bir rızık idi. Hubeyb'i hill {haremin dışın)da öldürmek üzere alıp haremin dışına çıktıklarında Hubeyb onlara: Beni bırakın da iki rekat namaz kılayım, dedi. Onlar da ona izin verince iki rekat namaz kıldı ve şunları söyledi: Allah'a yemin ederim, eğer benim korktuğumu zannetmeyecek olsaydınız daha da kılardım. Sonra şöyle dua etti: Allah'ım, tek tek onları helak et. Onları paramparça et, onlardan kimseyi sağ bırakma. Daha sonra şu beyitleri söylemeye koyuldu: "Ne önemi vardır, yere her nasıl yıkıldığım Allah için öldürülmek değil mi aradığım Dilerse mübarek kılar elbet uğrunda Rabbim Parçalanmış bir vücudu olsa da darmadağın." Daha sonra Ebu Sirvaa, Ukbe b. el-Haris kalkıp onu öldürdü. Hubeyb bu şekilde davranarak idam edecek müslümanın idamından önce namaz kılması adetini ilk başlatan olmuştur. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de öldürüldükleri günü ashabına onlara dair haberleri bildirdi. Asım b. Sabit'in öldürüldüğü haberi kendilerine anlatılan Kureyşiilerden bazı kimseler, onun tanınmasına yarayacak bir şeyler getirsinler diye bir takım kişileri gönderdiler .. Çünkü Asım onların büyüklerinden birisini öldürmüştü. Allah ise Asım'ı Kureyş'in elçilerine karşı koruyan bulut gibi bir arı sürüsü gönderdi. Ondan hiçbir şey koparma imkanını bulamadılar." Ka'b b. Malik dedi ki: "Bana her ikisi de Bedir'e katılmış salih iki kişi olan Murare b. er-Rabi el-Amrı ile Hilal b. Umeyye el-Vakıfi'nin adını verdiler
- Bāb: ...
- باب ...
Nafi'den rivayete göre İbn Ömer r.a.'a Bedir'e katılmışlardan olan Said b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl'in bir Cuma günü hastalanmış olduğunu söylediler. O da gün iyice yükseldikten sonra ve Cuma vakti de yaklaşmış olduğu halde bineğine binip ona gitti ve cumayı kılamadl
- Bāb: ...
- باب ...
Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe'den rivayete göre (babası) Ömer b. Abdullah b. eI-Erkam Zührl'ye mektup yazarak ona EsIemli Haris kızı Subey'a'nın yanına gitmesini ve ona kendisi ile ilgili hadisi ve ResuIullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den fetva istemesi üzerine kendisine neIer söyIediğini sormasını emretti. Bunun üzerine Ömer b, Abdullah b. eI-Erkam, Abdullah b. Utbe'ye mektup yazarak şunu haber verdi: eI-Haris'in kızı Subey'a'nın kendisine haber verdiğine göre o Sad b. HavIe'nin nikahı aItında idi. -O da Amir b. Luey oğullarından oIup Bedir'e katıIanIardandı.- Veda Haccında kendisi hamile iken kocası vefat etmişti. Vefatının akabinde fazIa zaman geçmeden doğum yaptı. LoğusaIığı bitince kendisine talip oIacakIar için süsIenmeye başIadı. Abdu'd-Dar oğullarından bir adam oIan Ebli's-Senabil b. Ba'kek de onun yanına gitti ve ona: Bu halin ne oIuyor, nikahIanmayı ümit ederek sana talip oIanIara süsIendiğini görüyorum. Şüphesiz sen Allah'a yemin ederim ki üzerinden dört ay on gün geçmedikçe nikahIanamazsın. Subey'a dedi ki: O bana bunIarı söyIeyince, akşam oIur oImaz eIbiseIerimi giyindim, ResliIullah sallallahu aleyhi ve sellern'e gidip ona durumu sordum. O da bana doğum yapınca (evlenmemin) helal olduğunu bana fetva verdi ve uygun gördüğüm takdirde evlenebileceğimi söyledi." Bu Hadis 5319 numara ile gelecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu başlıktaki beşinci (3989.) Ebu Hureyre'nin rivayet ettiği Bi'ri Maune'de şehit edilenlerin kıssası ile ilgili hadisin tamamının açıklaması ileride er-Red' gazvesinde gelecektir. Burada bu hadisin zikredilmesinden maksat hadiste geçen: "Onların büyüklerinden birisini öldürmüştü" ifadesinin yer almasıdır. İleride bunun Bedir günü olduğuna dair açık ifadeler gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Muaz b. Rifaa b. Rafi' ez-Zuraki, babasından rivayetle -ki babası Bedir'e katılanlardandı- dedi ki: "Cibril, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek: Siz aranızda Bedir'e katılanları nasıl görüyorsunuz, diye sordu. Allah Resulü: Müslümanların en faziletlilerinden, dedi --ya da buna yakın bir söz söyledi.-- Cibril: Meleklerden Bedir'e katılanlar da böyle, dedi." Bu Hadis 3994 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Muaz b. Rifaa b. Rafi --ki (babası) Rifaa Bedir'e katılanlardandı-- (onun da babası) Rafi' -Akabe'de bulunanlardandı- oğluna şöyle derdi: Akabe yerine Bedir'de bulunmuş olmak beni daha çok sevindirmez. Rafi': Cibril Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sordu ... deyip, bu hadisi zikretti
- Bāb: ...
- باب ...
Yahya'dan rivayete göre Muaz b. Rifaa'yı şöyle derken dinlemiştir: "Bir melek Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sordu ... Yahya'dan da Yezid b. el-Had'ın kendisine haber verdiğine göre o (yani Yahya) onunla (yani Yezid b. el-Had) ile Muaz'ın kendisine bu hadisi naklettiği zaman beraber idi. Yezid dedi ki: "Muaz dedi ki: Soruyu soran Cibril aleyhisselam'ın kendisi idi
- Bāb: ...
- باب ...
İkrime'nin, İbn Abbas r.a.'dan rivayetine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Bedir günü: "İşte Cibril üzerinde savaş araçları bulunduğu halde atının başını tutmuş olarak (geliyor), diye buyurdu." Bu Hadis 4041 numara ile gelecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Meleklerin Bedir'de bulunmaları" Yunus b. Bukeyr, "Ziyadatu'I-Meğazi" adlı eserinde ve Beyhaki, er-Rabi' b. Enes yoluyla şöyle dediğini rivayet etmektedir: "İnsanlar Bedir günü melekler tarafından öldürülen ile insanlar tarafından öldürülen kimseleri boyunların ve parmak uçlarının üzerindeki ateş dağlamasını andıran darbelerden ayırt edebiliyorlardı." Müslim'de de İbn Abbas'ın şu hadisi yer almaktadır: "Bir seferinde Müslüman bir adam müşrik bir diğer adamın peşinden hızlıca koşarken üst tarafından bir kamçı sesi ile bir atlı sesi duydu ... " Hadiste şu ifadeler de yer almaktadır: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: bu{nlar} üçüncü semadan yardıma gelenlerdi, dedi." "Akabe yerine Bedir'de bulunmaYL" Bununla Akabe'de bulunmayı, Bedir'de bulunmaktan üstün gördüğünü anlatmak istemektedir. el-İsmaill, Yezid'in lafızları ile rivayeti Muhammed b. Şuca'ın ondan diye naklettiği şekliyle şöylece kaydetmiştir: "Meleklerden birisi Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek, siz aranızda Bedir'e katılanları nasıl görüyorsunuz, diye sordu. Yahya b. Said dedi ki: Bana Yezid b. el-Had'ın anlattığına göre bu soruyu soran Cibril'di. Görüldüğü kadarıyla Rafi' b. Malik, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den Bedir'e katılanların diğerlerinden daha faziletli olduğunu açıkça ifade ettiğini işitmemiştir. Bu sebeple o bu sözlerini kendi ictihadı olarak ifade etmiştir. Onun bu husustaki kanaatinin kaynağı ise şudur: Akabe, İslamın yardıma ve zafere mazhar olmasının menşeidir. Bütün gazvelere hazırlanmanın kendisinden kaynaklandığı hicretin de sebebi idi .. Fakat fazilet Allah'ın elindedir. Onu dilediği kimselere verir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Şeyh Takıyuddin es-Subki der ki: Bana tek başına Cibril'in kanadındaki bir tüyün bütün kafirleri bertaraf etmeye kadir olmakla birlikte, meleklerin Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte savaşmalarının hikmetine dair soru soruldu. Ben de şu cevabı verdim: Bunun bu şekilde olmasının hikmeti, fiilin Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ashabı tarafından ortaya konulmasının irade edilmiş olmasıdır. Melekler de sebepleri n ve yüce Allah'ın kulları arasında uygulayageldiği sünnetinin şekline riayet olmak üzere orduların imdada yetişme adetine uygun olarak imdada yetişmeleri murad edilmiştir. Bununla birlikte hepSinin faili yüce Allah'tır. Doğruyu en iyi bilen Allah'tır. 12. BAB
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a. dedi ki: "Ebu Zeyd, geriye kimseyi bırakmaksızın vefat etti ve o Bedir'e katılmış birisi idi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Habbab'dan rivayete göre "Said b. Malik el-Hudri r.a. bir seferden döndü. Aile halkı ona kurban etlerinden bir miktar et takdim etti. 0, sormadan bunu yemem dedi. Bunun üzerine kalkıp Bedir'e de katılmış bulunan anne bir kardeşi Katade b. en-Nu'man'ın yanına gitti, ona sorunca, o da kendisine şu cevabı verdi: Senden sonra, daha önce üç günden sonra kurban etlerinin yenilmesini kendilerine yasaklayan hükmü nakzeden bir durum ortaya çıktı, dedi. " Bu Hadis 5568 numara ile. gelecektir:
- Bāb: ...
- باب ...
Hişam b. Urve, babasından rivayetle dedi ki: "Zübeyr dedi ki: Bedir günü Ubeyde b. Said b. el-As'ı gözleri dışında hiçbir tarafı görülmeyen bir şekilde silahlara bürünmüş olduğunu gördüm. Künyesi de Ebu Zati'l-Kerş idi. O, ben Ebu Zati'l-Kerş'im dedi. Ben de üzerimdeki harbe ile ona bir hamle yaparak harbemi gözüne sapladım ve derhal ölüverdi. Hişam dedi ki: Bana haber verildiğine göre Zübeyr dedi ki: Andolsun ayağımı üzerine koydum. Sonra da bütün gayretimle (harbeyi) çekiştirdim. Nihayet yerinden çıkardığımda iki ucu bükülmüştü. Urve dedi ki: Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem O harbeyi ondan istedi, o da ona verdi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat edince tekrar onu aldı. Daha sonra ondan Ebu Bekir onu istedi, ona da verdi. Ebu Bekir vefat edince bu sefer Ömer onu ondan istedi, o da o harbeyi ona verdi. Ömer vefat edince (Zübeyr) onu aldı. Sonra o harbeyi ondan Osman istedi. Ona da o harbeyi verdi. Osman öldürülünce harbe Ali'nin çocuklarının yanında kaldı. Abdullah b. Zübeyr onu istedi ve öldürülünceye kadar o harbe onun yanında kaldı
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu İdris Aizullah b. Abdullah'tan rivayete göre Ubade b. es-Samit -ki Bedir'de bulunmuş idi- Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Bana bey'at ediniz" diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi s.a.v.'in zevcesi Aişe r.anha'dan rivayete göre; Ebu Huzeyfe Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Zeyd'i evlatlık edindiği gibi Ebu Huzeyfe de Salim'i --ki Resuluilah s.a.v. ile birlikte Bedir'de bulunanlardandı-- evlatlık edinmiş ve ona kızkardeşinin oğlu Velid b. Utbe'nin kızı olan Hind'i nikahlamıştı. --Salim o sırada Ensardan bir kadının kölesi idi.-- Cahiliye döneminde bir kimseyi evlatlık edinen olursa insanlar onu evlatlık edinenin oğlu olarak çağırırlar ve evlatlık da ebeveyninin mirasını alırdı. Nihayet yüce Allah: "Onları babalarına nispet ederek çağırın."[Ahzfıb, 5] buyruğunu indirince Sehl'e, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gelerek. .. " deyip, hadisin geri kalanını zikretti. Bu Hadis5088 numara ile gelecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Gözü dışında hiçbir şeyi görünmeyecek şekilde silahlara bürünmüştü." Yani vücudundan hiçbir şey görünmeyecek şekilde vücudu silahlarla (zırh vs. ile) kapanmıştı
- Bāb: ...
- باب ...
Muawiz'in kızı Rubeyyi dedi ki: "Benimle gerdeğe girildiği gecenin sabahında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanıma geldi. Senin şu şekilde yanımda oturduğun gibi o da yatağımın üzerine oturdu. Yanımda def çalarak Bedir günü öldürülmüş olan babalarının güzelliklerini sayarak şiir söyleyen birkaç kızcağız da vardı. Nihayet bir kız: Aramızda yarın ne olacağını bilen bir Nebi vardır deyince, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Böyle söyleme, daha önce söylediklerini söyle, diye buyurdu. " Bu Hadis 5147 numara ile gelecektir. Diğer tahric edenler: Tirmizî, Nikah; Ebû Dâvûd, Edeb Tirmîzî: Bu hadis hasen sahihtir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a. dedi ki: "Resuluilah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in ashabından olan ve Resuluilah ile birlikte Bedir'de bulunmuş olan Ebu Talha (r.a.)'ın bana haber verdiğine göre Allah Resulü şöyle buyurdu: İçinde bir köpeğin ve suret'in bulunduğu bir eve melekler girmez." (İbn Abbas dedi ki:) Suret ile can’ı bulunan timsalleri kastetmektedir. Diğer tahric edenler: Tirmizi Edeb; Müslim, Libas
- Bāb: ...
- باب ...
Ali r.a. dedi ki: "Bedir günü alınan ganimetierden bana isabet eden yaşlıca bir deve vardı. Ayrıca Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem da o gün Allah'ın kendisine fey' olarak vermiş olduğu beşte birden de bir şeyler vermişti. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızı Fatıma (aleyhesselam) ile evlenmek isteyince, Kaynuka oğullarından kuyumcu bir adam ile benimle birlikte gelip beraber izhir getirelim diye sözleştim. Onu kuyumculara satarak böylece düğünüm için vereceğim ziyafette onun bir faydası olsun istedim. Ben develerim için eğerler, çuvallar ve ipler toplamakta iken, iki devem de Ensardan bir adamın odasının yakınında çökmüş, toplayacaklarımı toplamışken bir de ne göreyim: İki devemin de hörgüçlerinin kesilmiş olduğunu ve böğürlerinin de delinerek ciğerlerinden bir parça alınmış olduğunu gördüm. Manzarayı görünce göz yaşlarımı tutamadım. Kim bunu yaptı, dedim. Bunu Hamza b. Abdulmuttalib yaptı. O şu anda bu evde Ensardan bazı kimselerle içki içmektedir, dediler. Yanında şarkıcı bir kadın ve arkadaşları vardı. Bu şarkıcı kadın şarkı söylerken: Ey Hamza, yaşlı ve semiz develere koş, diyordu. Hamza bunun üzerine kılıcına atılmış, her iki devenin hörgüçlerini kesmiş, böğürlerini delerek ciğerlerinden kesip -almıştı. Ali dedi ki: Kalktım, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna girdim. Yanımda da Zeyd b. Harise vardı. Nebi sallallahualeyhivesellem ne ile karşılaştığımı anlayarak, ne oluyor dedi. Ben: Ey Allah'ın Resulü, bugün gibisini görmedim. Hamza develerime hücum etti, hörgüçlerini kesti, böğürlerini deldi. İşte şimdi o bir evde içki içtiği arkadaşlarıyla beraber bulunuyor dedim. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ridasının getirilmesini istedi, ridasını giydi. Sonra yürüyerek yola koyuldu. Ben ve Zeyd b. Harise de arkasından gidiyorduk. Nihayet Hamza'nın bulunduğu eve geldi, yanına girmek üzere izin isted ona izin verdi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yaptığından dolayı Hamza'yı kınamaya koyulurken, Hamza'nın sarhoş olmuş ve gözleri kızarmış bir halde olduğunu gördük. Hamza, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e baktı. Sonra da aşağıdan yukarıya doğru onu süzdü. Dizine doğru baktı, tekrar başını kaldırarak yüzüne kadar onu süzdü. Sonra Hamza dedi ki: Sizler babamın kölelerinden başka ne olabilirsiniz ki? Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun sarhoş olduğunu anladı. Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gerisin geri dönüp gitti. Dışarı çıktı, biz de onunla birlikte dışarı çıktık
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ma'kil'den rivayete göre Ali r.a., Sehl b. Huneyf üzerine (cenaze namazında) tekbir getirerek: 0, Bedir'de bulunmuştur, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Salim b. Abdullah'tan rivayete göre o Abdullah b. Ömer r.a.'ın Ömer b. el-Hatalb'dan şunu anlatmaktadır: Ömer'in kızı Hafsa Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabından olup, Bedir'e katılmış bulunan ve Medine'de vefat eden Huneys b. Huzafe es-Sehmi'den dul kalışını anlatan Ömer b. el-Hattab dedi ki: Sonra Osman b. Affan ile karşılaştım. Ona Hafsa ile evlenmesini teklif ederek: Dilersen sana Ömer kızı Hafsa'yı nikahlayayım dedim. Osman: Durumumu bir gözden geçireceğim, dedi. Birkaç gün geçtikten sonra bugün için evlenmemeyi uygun gördüm, dedi. Ömer dedi ki: Sonra Ebu Bekir ile karşılaştım. Dilersen sana Ömer'in kızı Hafsa'yı nikahlayayım dedim. Ebu Bekir sustu ve bana hiçbir cevap vermedi. Ona Osman'dan çok kızmıştım. Birkaç gün geçtikten sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona talip oldu, ben de Hafsa'yı ona nikahladım. Ebu Bekir benimle karşılaşınca dedi ki: Bana Hafsa ile evlenmeyi teklif edip ben sana karşılık vermeyince bana kızmış olabilirsin. Ben, evet dedim. Dedi ki: Bana yaptığın teklif ile ilgili olarak sana bir cevap vermeyişimin tek sebebi, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onu sözkonusu etmiş olduğunu bilmiş olmamd!. Benim de Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sırrını açıklamam mümkün değildi. Eğer o, onu istememiş olsaydı ben onu elbette kabul edecektim." Tekrarı: 5122,5129 ve
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Vezid'den rivayete göre o Ebu. Mes'ud el-Bedri'yi, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu naklederken dinlemiştir: "Kişinin aile halkına nafakası (harcaması) bir sadakadır
- Bāb: ...
- باب ...
Zühri'den rivayete göre "Ben Urve b. Zübeyr'den işittim: Ömer b. Abdulaziz'e emidiği sırasında (Muaviye'nin) Kufe valiliğini yapan Muğire b. Şu'be'nin ikindi namazını geciktirdiğini anlatıyordu. Bedir'de bulunmuş ve Zeyd b. Hasen'(b. Ali b. Talib)in dedesi olan Ebu Mes'ud Ukbe b. Amr el-Ensari girerek (Muğire'ye) dedi ki: Andalsun sen de biliyorsun ki Cibril indi ve namaz kıldı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem da beş vakit namaz kıldı, sonra: İşte ben böylece emrolundum dedi. (Urve dedi ki): İşte Beşir b. Ebi Mes'ud, hadisi babasından böylece naklediyordu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Mes'ud el-Bedri r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Bakara suresindeki son iki ayeti bir gecede okuyana bu iki ayet yeterli gelir." Abdurrahman dedi ki: Ebu Mes'ud ile o Beyti tavaf ederken karşılaştım ve ona (bu hadisi) sordum. O da bana bu hadisi nakletti." Bu Hadis 5008,5009,5040 ve 5051 numara ile gelecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Sehl b. Huneyf' el-Ensari "üzerine (cenaze namazında) tekbir getirdi." "Andolsun Bedir'de bulunmuştur, dedi." Said b. Mansur da, İbn Uyeyne'den böylece rivayet etmiş ve "beş tekbir" lafzı ile zikretmiştir. Hakim rivayetinde: "Bize dönerek: O Bedir'e katılanlardandır, dedi" diye ilave etmiştir. Ali radıyalliıhuanh'ın: "O Bedir'de bulunmuştur" sözü ile Bedir'de bulunan kimselerin her hususta diğerlerine göre üstün ve faziletli olduğuna işaret etmektedir. Cenaze namazında getirilen tekbir sayısında bile. Bu ise onlar arasında cenaze namazında dört tekbir getirmenin meşhur olduğuna delil teşkil etmektedir. Ashabın çoğunluğunun görüşü de budur. Bazılarından tekbir sayısının beş olduğu da rivayet edilmiştir. Müslim'in Sahih'inde Zeyd b. Erkam'dan bu hususta merfu bir hadis bulunmaktadır. Cenazeler bölümünde de Enes'in şöyle dediği geçmişti: "Cenaze üzerine getirilecek tekbir sayısı üçtür. Birincisi istiftah içindir ... " İbn Ebi Hayseme de bir başka yoldan merfu olarak şunu rivayet etmektedir: "O (cenaze namazında) dört, beş, altı, yedi ve sekiz tekbir getirirdi. Nihayet Necaşi ölünce onun üzerine dört tekbir getirdi ve vefat edene kadar bu halini sürdürdü." Ebu Ömer (İbn Abdilberr) der ki: İcma dört tekbir getirileceği hususunda gerçekleşmiştir. Değişik bölgelerdeki fakihlerden İbn Ebi Leyla dışında beş tekbir getirilir diyeni bilmiyoruz. Hanefilere ait el-Mebsut adlı eserde Ebu Yunus'tan da benzeri bir görüş nakledilmektedir. Nevevi de Şerhu'l-Mühezzeb adlı eserinde der ki: Ashab arasında görüş ayrılığı vardı. Sonra bu görüş ayrılığı ortadan kalktı ve dört tekbir getirileceği üzerinde icma' ettiler .. Fakat imam unutarak beş tekbir getirecek olursa namazı batıl olmaz. Sahih görüşe göre kasten böyle yapsa da durum böyledir .. Fakat sahih kabul edilen görüşe göre cemaat bu hususta ona tabi olmaz. Doğrusunu en iyi bilen AlIah'tır. Ömer r.a.'ın (4005 numaralı) Hafsa'nın duI kalışı ile ilgili hadisine gelince, ileride Nikah böIümünde bu hadisin yeteri kadarıyIa şerhi geIecektir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Şihab: Bana Mahmud b. er-Rabi'in haber verdiğine göre "İtban b. Malik --ki Nebi s.a.v.'in sahabesidir, Bedre katıldı ve Ensari idi-- ResuIullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gitti
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Şihab dedi ki: Sonra eI-Husayn b. Muhammed'e --ki o Salim oğullarının ileri geIenIerinden birisidir-- Mahmud b. er-Rabi'in, Itban b. Malik'ten diye nakIettiği hadise dair sordum. O da onu tasdik etti
- Bāb: ...
- باب ...
Zühri dedi ki: Bana Abdullah b. Amir b. Rabia'nın --ki Adiy oğullarının en büyükIerinden idi ve onun babası Nebi s.a.v. ile Bedir'e katıImış idi- haber verdiğine göre; "Ömer, Kudame b. Maz'un'u Bahreyn'e amil oIarak tayin etti -ki Bedir'e katıImış birisi idi ve Abdullah b. Ömer ile Hafsa'nın da dayısı idi.- AlIah hepsinden razı oIsun
- Bāb: ...
- باب ...
Zühri'den rivayete göre Salih b. Abdullah kendisine haber vererek dedi ki: "Rafi' b. Hadlc'in, Abdullah b. Ömer'e haber verdiğine göre iki amcasının --ki ikisi de Bedir'de bulunmuşlardı-- kendisine haber verdiğine göre; Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem tarlaların kiralanmasını yasaklamıştl. Ben Salim'e: Sen kiraya veriyor musun, diye sordum. O: Evet, dedi. Şüphesiz Rafi' kendi aleyhine olarak işi ileriye götürmüştür, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Husayn b. Abdurrahman dedi ki: Ben Abdullah b. Şeddad b. el-Had b. el-Leysı'yi şöyle derken dinledim: "Ben Rifaa b. Rafi' el-Ensari'yi --ki Bedir'de bulunmuştu-- gördüm
- Bāb: ...
- باب ...
Zühri'den rivayete göre Urve b. Zübeyr kendisine şunu haber vermiştir: el-Misver b. Mahreme'nin kendisine haber verdiğine göre "Ömer b. Avf -ki bu Amir b. Luey oğulları ile antlaşmalı ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Bedir'de bulunmuş birisi idi- ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ebu Ubeyde b. el-Cerrah'ı Bahreyn'e oranın cizyesini getirmek üzere göndermişti. Bahreynlilerle bizzat ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sulh yapmış ve onlara el-Ala b. el-Hadrami'yi emir tayin etmişti. Ebu Ubeyde Bahreyn'den bir miktar mal getirip geldi. Ensar Ebu Ubeyde'nin gelişini duydu. Sabah namazını Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte kıldılar. (Namazdan sonra) kalkıp gidince onun karşısına çıktılar. ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onları görünce gülümsedi, sonra şöyle buyurdu: Zannaderim Ebu Ubeyde'nin bir şeyler getirerek geldiğini duydunuz. Onlar: Evet ey Allah'ın Resulü, dediler. O şöyle buyurdu: Size müjdeler veriyorum. Sizi sevindirecek şeyleri ümit edebilirsiniz. Allah'a yemin ederim ben sizin için fakirlikten korkmuyorum,. Fakat sizden öncekilere bolca yayıldığı gibi dünyanın sizin de önünüze yayılacağından, onların bu dünyalıkta birbirleriyle yarıştıkları gibi sizin de bu hususta birbirinizle yarışacağınızdan, Allah'ın onları helak ettiği gibi sizi de helak edeceğinden korkuyorum
- Bāb: ...
- باب ...
Nafi'den rivayete göre "İbn Ömer r.a. bütün yılanları öldürürdü'' [-4017-] Nihayet Bedir'e katılmış bulunan Ebu Lubabe el-Bedrı ona (İbn Omer'e) "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in evlerde barınan küçük yılanların öldürülmesini yasakladığını anlatınca, o da onları öldürmekten vazgeçti." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ömer b. el-Hattab, Kudame b. Maz'un" b. Habib b. Vehb b. Huzafe b. Cumah "el-Cumahı'yi amil olarak görevlendirdi." Kudame İslam'a erken girmiş olanlardan birisi olan Osman b. Maz'un'un kardeşidir. Buhari bu olayı şartına uymayan mevkuf bir rivayet olduğundan dolayı zikretmemiştir .. Çünkü maksadı Bedir'e katılanları kaydetmekten ibarettir. Bu kıssayı Abdurrezzak, Musannefinde Ma'mer'den, o ez-Zühri'den diye rivayet ederek şunu da eklemektedir: "el-Carud el-Akdı, Ömer'in yanına gelerek dedi ki: Kudame içki içip sarhoş oldu. Ömer: Seninle beraber kim şahitlik eder dedi. el-Carud: Ebu Hureyre dedi. Ebu Hureyre de onun sarhoşken kustuğunu gördüğüne şehadet edince Ömer, Kudame'ye haber gönderdi. el-Carud ona: Ona had uygula deyince, Ömerona: Sen hasım mısın yoksa şahit misin diye sordu. Bu sefer el-Carud sustu. Daha sonra aynı şeyi tekrar edince Ömer dedi ki: Ya susarsın yahut da sana fena yaparım, dedi. El-Carud: Senin amcan oğlu içki içecek, beni de fena yapacaksın. Hak bunun neresinde, dedi. Ömer, Kudame'nin eşi Velid'in kızı Hind'e haber gönderdi, o da kocası aleyhine şahitlik edince, Ömer Kudame'ye: Ben sana had uygulamak istiyorum dedi. Kudame: Sen bunu bana yapamazsın dedi.. Çünkü yüce Allah: "İman edip, salih amel işleyenlere ... tattıklarından dolayı bir vebal yoktur. " diye buyurmaktadır. Ömer: Sen ayeti yanlış anlıyorsun dedi.. Çünkü ayetin geri kalan kısmında: "İttika ettikleri. .. takdirde" diye buyurulmaktadır. Eğer sen takvalı olsaydın Allah'ın sana haram kıldığı şeylerden uzak kalırdın. Daha sonra emir vererek ona celde vuruldu. Kudame ona kızdı ise de daha sonra birlikte hacca gittiler. (Şöyle ki): Ömer bir seferinde dehşetle uykusundan uyandı ve: Çabucak bana Kudame'yi getirin, (rüyamda) birisi bana gelerek, Kudame ile barış,. Çünkü o senin kardeşindir dedi. Bunun üzerine birbirleriyle barıştılar
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik'ten rivayete göre "Ensardan bazı adamlar Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den izin isteyerek: Bize izin versen de kızkardeşimizin oğlu Abbas'ın fidyesini almayalım dediler. O: AIlah'a yemin ederim onun fidyesinden bir dirhem dahi terk etmeyeceksiniz, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ata b. Yezid el-Leysi ve sonradan el-Cundal'den rivayete göre Ubeydullah b. Adiy b. el-Hiyar'ın kendisine haber verdiğine göre "Mikdad b. Amr el-Kindl'nin -Zühre oğulları ile ant1aşmalı ve Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Bedir'de bulunanlardan idi- kendisine haber verdiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e dedi ki: Ben kafirlerden bir adam ile karşılaşsam, onunla çarpışsak, kılıcıyla bir elimi vurup koparsa, sonra da benden kurtulmak için bir ağaca sığınarak, ben Allah'a teslim oldum dese ne dersin? O bu sözü söyledikten sonra ey Allah'ın Resulü, onu öldüreyim mi? Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Hayır, onu öldürme, diye buyurdu. O: Ey Allah'ın Resulü o bir elimi kopardı, sonra da onu kopardıktan sonra bu sözü söyledi, dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunun üzerine şu cevabı verdi: Hayır, onu öldürme. Eğer onu öldürecek olursan, o sen onu öldürmeden önceki senin konumuna geçer. Sen de onun o sözü söylemeden önceki konumuna düşersin." Bu Hadis 6865 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Süleyman et-Temimı, o Enes r.a.'dan rivayetle dedi ki: "Bedir günü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Kim Ebu Cehil'in ne yaptığına bakacak? Bunun üzerine İbn Mes'ud kalktı, Afra'nın iki oğlunun darbeleriyle onu hareketsiz yere yıkmış olduklarını gördü. İbn Mes'ud: Sen ha ey Ebu Cehil dedi. (Ravilerden) İbn Umeyye Süleyman'dan rivayetle dedi ki: Bunu Enes böylece söyledi. Sen ha ey Ebu Cehil diye. Ebu Cehil: Durum sizin bir adamı öldürmenizden ileri bir şey midir? Süleyman dedi ki: Ya da kavminin kendisini öldürdüğü ... dedi. (Yine Süleyman) dedi ki: Ebu Miclez dedi ki: Ebu Cehil dedi ki: Keşke bir çiftçiden başkası beni öldürmüş olsaydı
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'tan, o Ömer r.a.' dan: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat edince Ebu Bekir 'e dedim ki: Kalk seninle beraber kardeşlerimiz Ensarın yanına gidelim. Onlardan Bedir'e katılmış, salih iki adam ile karşılaştık. (İbn Abbas dedi ki): Ben bunu Urve b. ez-Zubeyr'e anlattım, o' da: O iki kişi Uveym b. Saide ile Ma'n b. Adiy idiler, dedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ensardan" Bedirle katılmış olan "bazı adamlar ... " Çünkü ileride geleceği üzere Abbas, Bedir'de esir alınmıştı. Müşrikler onu da beraberlerinde Bedir'e götürmüşlerdi. İbn İshak'ın, İbn Abbas yoluyla rivayet ettiğine göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Bedir günü ashabına: Ben Haşim oğullarından bir takım kimselerin istemeyerek savaşa getirildiklerini biliyorum. Bu sebeple kim onlardan birisiyle karşılaşacak olursa onu öldürmesin, diye buyurdu." Ahmed'in rivayet ettiği hadiste de Bera'nın şöyle dediği zikredilmektedir: "Ensardan bir adam el-Abbas'ı esir almış olarak geldi. el-Abbas ise şöyle dedi: Beni esir alan bu adam değildir. Aksine beni alnının üzerinde saçlarının yan tarafları dökülmüş bir adam esir aldı. Nebi sallallilhu aleyhi ve sellem Ensardan olan o adama: Allah seni çok şerefli bir melek ile desteklemiştir, diye buyurdu." Ensardan el-Abbas'ı esir alan bu kişi Ebu'I-Yeser künyeli olup, adı Ka'b b. Amr el-Ensari'dir. İbn Abbas'ın rivayet ettiği hadiste de şöyle denilmektedir: "Babama: Ebu'IYeser seni nasıl esir aldı? Halbuki sen isteseydin onu avucunun içine dahi alabilirdin, dedim. el-Abbas: Hayır, böyle deme yavrucuğum, dedi." İbn İshak da İbn Abbas'ın rivayet ettiği hadiste şunları zikretmektedir: "Nebi s.a.v.: Ey Abbas dedi. Hem kendinin, hem de kardeşlerinin oğulları Akil b. Ebi Talib ile Nevfel b. Haris'in, bir de antlaşmaları olan Utbe b. Amr'ın fidyelerini öde .. Çünkü sen zengin birisisin. Abbas: Ben Müslüman idim,. Fakat bunlar beni zorlayarak getirdiler, dedi. Allah Resulü: Senin dediğin durumu en iyi bilen Allah'tır. Eğer söylediğin bir gerçekse şüphesiz Allah seni mükafatlandıracaktır,. Fakat senin durumunun zahirinden anlaşılan bize karşı olduğundur, diye buyurdu." "Bir dirhem dahi bırakmayacaksınız." el-Abbas'ın fidyesinden almadık bir şey bırakmayacaksınız. Bunda hikmetin şu olduğu söylenmiştir: Nebi sallallilhu aleyhi ve sellem, Sadece hanımlar tarafından onlara yakınlığı dolayısı ile değil de, kendi amcası olduğundan ötürü bu hususta bir iltimas olacağından korkmuştur. Bu olayda, akrabanın akrabasını rahatsız edecek şeyleri -içten içe onu rahatsız edecek hallerden hoşlanmasa dahi- açığa vurmaması gerektiğine işaret vardır. Nebi efendimizin, Ensarın Abbas'ın fidyesini bağışlamak istemelerini kabul etmeyişi, benzer durumda olanlar için bir tedib mahiyetindedir
- Bāb: ...
- باب ...
Kays'tan rivayete göre "Bedir'e katılmış olanların atiyyesi (Ömer'in onlara bağladığı ödeme) beşer bin beşer bin idi. Ayrıca Ömer: Andolsun ben onları, onlardan sonrakilerden üstün tutacağım, demişti
- Bāb: ...
- باب ...
Muhammed b. Cubeyr, babasından rivayetle dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i akşam namazında Tur suresini okurken dinledim. Bu da benim kalbime imanın yer ettiği ilk zamanlardır
- Bāb: ...
- باب ...
Said b. el-Müseyyeb'den rivayete göre "ilk fitne -Osman'ın öldürülmesini kastediyor- ortaya çıktığında Bedir ashabından geriye kimseyi bırakmadı. Daha sonra ikinci fitne -yani el-Harre vakası- meydana geldi, bu da Hudeybiye'ye katılmışlardan kimseyi bırakmadı. Sonra üçüncü fitne vaki olur(sa) insanlar güçlü olmakla birlikte bir daha doğrulamayacaklardır
- Bāb: ...
- باب ...
Yunus b. Yezid dedi ki: Zühri'yi şöyle derken dinledim: Ben Urve b. ez-Zubeyr ile Said b. el-Müseyyeb'i, Alkame b. Vakkas'ı ve Ubeydullah b. Abdullah'ı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesi Aişe r.anha'nın durumunu anlatan hadisi nakletmelerini dinledim. Her biri bana hadisin bir bölümünü naklederek dedi ki: "Ben ve Mistah'ın annesi gittik. Mistah'ın annesi örtündüğü carına ayağı takılarak tökezledi. Kahrolsun Mistah, dedi. Ben: Ne kadar kötü bir söz söyledin? Bedir'de bulunmuş bir adama mı sövüyorsun, dedim" diyerek hadisin geri kalan bölümünü zikretti
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Şihab dedi ki: "İşte bunlar Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Meğazisi (gazveleri)dir. .. " deyip hadisi zikretti: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onları (Bedir'de öldürülmüş müşrikleri kuyuya) atarken: Rabbinizin size vaad ettiğinin hak olduğunu gördünüz mü, diye buyurdu," Musa dedi ki: Nafi' dedi ki: Abdullah dedi ki: Ashabından bazı kimseler: Ey Allah'ın Resulü, sen ölmüş insanlara mı sesleniyorsun deyince, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Benim söylediklerimi siz onlardan daha iyi işitiyor değilsiniz, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Zübeyr'den dedi ki: "Bedir günü muhacirlere yüz pay ayrıldl." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Bedir'e katılanların (Ömer zamanındaki) atiyyeleri beşer bin idi." Atiye, Ömer r.a. döneminden itibaren onların her birisine yıllık verilen miktara denilir. "Ömer andolsun onları" daha fazla atiyye vermek suretiyle diğerlerine "üstün tutacağım, dedi." Malik b. Evs'in, Ömer'den rivayetinde "o muhacirlere beşer bin beşer bin verdi.Ensara dörder bin dörder bin verdi. Nebi sallalli'ıhu aleyhi ve sellem'in hanımlarını üstün tutarak onların her birisine onikişer bin verdi." Tirmizi, Nesai, İbn Hibban ve Hakim sahih bir senedie A1i'nin şöyle dediğini rivayet etmektedirler: "Cibril Bedir günü Nebi sallalli'ıhu aleyhi ve sellem'e gelerek dedi ki: Sen ashabını esirler hususunda muhayyer bırak. İsterlerse onları öldürebilirler, isterlerse de gelecek sene onların sayısı kadar kendilerinden öldürülmek üzere fidyeyi saçabilirler. Ashab fidye alalım ve bizden (o kadar kişi) öldürülsün, dediler." Müslim de bu olayı Ömer radıyalli'ıhu anh'ın rivayet ettiği bir hadis olarak uzunca rivayet etmiş bulunmaktadır. Bu rivayetinde sebebi de zikretmiştir. Buna göre Nebi sallalli'ıhu aleyhi ve sellem: Bu esirler hakkındaki görüşünüz nedir diye sormuş. Ebu Bekir: Benim görüşüme göre onlardan bir fidye alalım, bu bizim için bir güç olur. Olur ki Allah da onlara hidayet verir, dedi. Ömer de: Benim görüşüme göre onları bize teslim et. Biz de onların boyunlarını vuralım .. Çünkü bunlar küfrün önderleridir, dedi .. Fakat Ebu Bekir 'in dediği Resulullah sallalli'ıhu aleyhi ve sellem'in deha çok hoşuna gitti..." Bu rivayette yüce Allah'ın: "Yeryüzünde çokça savaşıp zaferler kazanıncaya kadar esirler alması hiçbir Nebie yaraşmaz."[Enfal, 67] buyruğunun nüzulü de sözkonusu edilmektedir. Kafir esirlerden fidye almanın caiz olup olmaması ile ilgili imamların görüş ayrılıkları da Cihad bölümünün "sonra ya lütfederek karşılıksız salın yahut fidye alın. Savaş ağırlıklarını bırakıncaya kadar. " [Muhammed,4] başlığında açıklanmış bulunmaktadır. Selef (Ebu Bekir ile Ömer'in esirler hakkındaki) iki görüşten hangisinin daha doğru olduğu hususunda ihtilaf etmiştir. Bazıları şöyle demiştir: Ebu Bekir'in görüşü daha doğru idi.. Çünkü yüce Allah'ın bu husustaki takdirine uygundu. Hüküm de nihai olarak bu şekilde karar kılmıştır. Ayrıca o esirlerin pek çoğu ya bizzat yahut da bu olaydan sonra doğan zürriyeti vasıtası ile İslam'a girmiştir. Rahmetin gazaba baskın oluşuna da uygundur. Nitekim Allah'ın haklarında rahmet yazdığı kimseler ile ilgili olarak Aııah'ın tespit ettiği hükmün bu olduğu da sabit olmuştur. Fidye almalarından ötürü siterne gelince; bu da az dahi olsun bir dünyalığı ahirete tercih eden kimselerin zem edilmelerine işarettir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. "Birinci fitne" yani Osman'ın öldürülmesi "ortaya çıktı." Bu fitne Bedir'e katılmış olanlardan kimseyi geride bırakmadı. Yani onlar Osman'ın öldürülmesi ile birlikte çıkan fitneden itibaren Harre vakası ile birlikte diğer fitnenin ortaya çıkışına kadar olan dönemde vefat ettiler. Bedir'e katılanlar arasında en son vefat eden kişi Sad b. Ebi Vakkas'tır. O da Harre vakasından birkaç yıl önce vefat etmiştir. "Daha sonra ikinci fitne yani Harre vakasl. .. meydana geldi." Harre vakası Yezid b. Muaviye'nin son zamanlarında meydana gelmiştir. İleride yüce Allah'ın izniyle Fiten bölümünde buna dair bazı açıklamalar gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan dedi ki: "Kurayza ve Nadir oğulları savaş açtı. Nadir oğullarını sürgüne gönderdi, Kurayzalıları yerlerinde bıraktı ve Kurayza savaşana kadar onlara lütfetti. (Savaşınca) erkeklerini öldürttü, hanımlarını, çocuklarını, mallarını Müslümanlar arasında paylaştırdı. Böyle olmayan bazıları ise Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yetişti, o da onlara em an verdi ve Müslüman oldular. Medine'deki bütün Yahudileri de -Abdullah b. Selam'ın kabilesi olan Kaynuka oğullarını, Harise oğulları Yahudilerini ve Medine'deki Yahudilerin hepsini- sürgüne gönderdi
- Bāb: ...
- باب ...
Said b. Cubeyr dedi ki: İbn Abbas'a Haşr suresi(ni sordum). O: "en-Nadr suresi de." dedi. Huşeym, Ebu Bişr'den diye ona mutabaatta bulunmuştur. Bu Hadis 4645,4882 ve 4883 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a. dedi ki: "(Medine'de Ensardan) bir adam Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e birkaç hurmayı tahsis ederdi (ve mahsulünü ona verirdi). Nihayet Kurayzalılar ile en-Nadr'e karşı zafer kazanıldı. Bundan sonra Nebi onlara (vermek istediklerini) geri gönderiyordu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a. dedi ki: "Reslilullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem el-Buveyre diye bilinen Nadir oğullarının hurmalıklarını (bir kısmını) yaktı ve (bir kısmını) kesti. Bunun üzerine: "Herhangi bir hurma ağacı kesmeniz yahut onu kökleri üzere dikili bırakmanız hep Allah'ın izni ile olmuştur." (Haşr, 5) ayeti nazil oldu. Diğer tahric edenler: Tirmizî, Tefsir-ül Kur’ân; Müslim, Cihâd Bu hadis’in Müslimdeki rivayetlerini ve izahatı görmek için buraya tıklayın
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Nadir oğullarının hurma ağaçlarını yaktı. (İbn Ömer) dedi ki: Bunun için de Hassan b. Sabit şöyle demiştir: "Luey oğullarının efendilerine önemsiz geldi el-Buveyre'de hızlıca yayılan yangın." Ebu Süfyan b. Haris de ona şöylece cevap verdi: "Allah böyle bir işi devamlı kılsın Ve onun her tarafını alevli ateş sarsın. Pek yakında bileceksin hangimizin ondan uzak durduğunu Ve her ikimizin topraklarından hangisinin zarar göreceğini." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nadir oğulları hadisesi" Nadir oğulları Yahudilerden büyük bir kabiledir. Hicret ile ilgili hadislere dair açıklamaların girişinde (3941.hadis) onlar ile ilgili tanıtıcı bilgilere işaret edilmiş bulunmaktadır. Hicretten sonra kafirler Nebi sallallahu aleyhi ve.sellem'e karşı tutumları itibariyle üç kısma ayrıldılar: Bir kısmı ile kendisine karşı savaşmamaları, düşmanına da ona karşı yardımcı olmamaları şartı ile barış antlaşmaları yaptı. Bunlar Yahudilerin üç kesimi olan Kurazya, Nadir ve Kaynuka oğullarıdır. Bir kısım ona karşı savaştı ve açıkça düşmanlık yaptı. Kureyşliler gibi. Bir kısmı da ona karşı herhangi bir tutum ortaya koymayarak sonunda durumunun nereye varacağını bekledi. Araplardan bir takım kabileierin yaptığı gibi. Bunlar arasında kimileri içten içe üstün gelmesini arzu ediyordu. Huzaalılar gibi. Kimi de bunun aksini istiyordu. Bekr oğulları gibi. Kimileri ise görünüşte onunla birlikte, gizli hallerinde ise düşmanlarıyla birlikte idiler. Bunlar da münafıklar idi. Yahudiler arasından antlaşmayı bozanların ilki Kaynuka oğulları oldu. O da Bedir vakasından sonra Şewal ayında onlarla savaştı ve onun vereceği hükmü kabul ederek savaşı bıraktılar. Allah Resulü onları öldürmek istedi ise de Abdullah b. Ubey ondan onları kendisine bağışlamasını istedi. Daha önce onunla antlaşmalı idiler. Nebi de onları ona bağışladı ve Medine'den Ezrirat'a sürgüne gönderdi. Daha sonra ileride geleceği gibi Nadir oğulları, antlaşmalarını bozdu. Bunların başkanları da Huyey b. Ahtab idi. Arkasından ileride yüce Allah'ın izniyle Hendek gazvesinden sonraSı durumları ile ilgili açıklamalarda geleceği üzere Kurayza oğulları antlaşmalarını bozdu. Zührİ, Urve b. Zübeyr'in: "Bedir vakasından altı ay sonra ve Uhud vakasından önce olmuştu" dediğini nakletmektedir. Bunu Abdurrezzak Musannefinde Ma'mer'den, o ez-Zühri'den diye mevsul bir senedIe bundan daha eksiksiz rivayet etmiş bulunmaktadır. ez-Zühri'den gelen rivayet ile bu hadisin Urve'den diye nakledilen lafzı şöyledir: "Daha sonra Bedir vakasından altı ay sonra Nadir oğulları gazvesi oldu. Bunlar da Yahudilerden bir taifedir. Bunların yerleştikleri yerler ve hurma bahçeleri Medine'nin bir tarafında idi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onları muhasara etti ve nihayet yerlerinden sürülmeleri, silah dışında develerinin taşıyabileceği eşya ve mal yüklerini beraberlerinde götürmek üzere savaşı bıraktılar. Yüce Allah da onlar hakkında: "Göklerde ve yerde olanlar Allah'ı tesbih eder ... Yerlerinden Çlkarandır."[Haşr, 1-2] buyruklarını indirdi. Allah Resulü, sürgüne gönderilmek şartını kabul edip, barış yapıncaya kadar onlarla savaştı. Daha sonra onları Şam'a sürgüne gönderdi. Bunlar, daha önce sürgüne gönderilmemiş bir İsrailOğulları kolundan geliyorlardı. Yüce Allah ise onların sürgüne gönderilmelerini takdir etmişti. Eğer bu takdir olmasaydı, dünyada öldürülmek ve esir alınmak suretiyle onları azaplandıracaktı. Yüce Allah'ın: "İlk sürgünde" buyruğu şunu anlatmaktadır: Onların sürgün e gönderilmeleri ilk haşr (toplanmaları)dır. Dünyada Şam'a doğru yapılan ilk haşr (toplanma)dır. "Aziz ve celil olan Allah'ın: "O kitap ehlinden kafir olanları ilk sürgünde yurtlarından, yerlerinden çıkarandır. Siz de onların çıkacaklarını sanmamıştınız ... "[Haşr, 2] buyruğu." İbn İshak bu ayetin tefsirini bu gazveyi sözkonusu ettikten sonra zikretmiştir. İlim ehli ittifakla bu ayetlerin bu olay hakkında indiğini de kabul etmişlerdir. Bunu es-Süheylı söylemiştir. O der ki: Nadir oğullarından alınan ganimet mallarının özellikle Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ait olduğu hususunda ilim adamları ihtilaf etmemişlerdir. Müslümanlar onların üzerine gitmek için ne ata bindiler, ne de develerini harekete geçirdiler. Her iki taraf arasında da asla bir savaş olmadı. İbn İshak'ın Abdullah b. Ebi Bekr b. Hazm ve başka ilim adamlarından naklettiğine göre Amir b. et-Tufayl, Bi'ri Maune'dekiler öldürüldükten sonra annesi üzerindeki bir köle azat etme yükümlülüğünü yerine getirmek üzere Amr b. Umeyye'yi azat etmişti. Amr çıkıp Medine'ye gidince, Amir oğullarından iki adama rastladı. Bunların Resulullah s.a.v.'den aldıkları bir ahitleri vardı.. Fakat Amr bunu bilmiyordu. Onlara: Sizler kimlerdensiniz, diye sordu. Onlar, Amir oğullarından olduklarını söylediler. O da onlara uyuyuncaya kadar ilişmedi. Uyuduktan sonra Amr o ikisini de öldürdü. Böylece arkadaşlarının intikarnını kısmen almış olduğunu zannetti. Durumu Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bildirince Allah Resulü: "Andolsun sen iki kişiyi (haksız yere) katletmiş oldun. Şüphesiz ben de onların diyetin i ödeyeceğim" dedi. (Süheyli'nin sözü burada bitti.) Uhud gazvesinden sonra Bi'ri Maune gazvesi ile ilgili açıklamalar ileride gelecektir. Orada Urve'den şu rivayet de yer almaktadır: "Amr b. Umeyye ed-Damri Müslümanlar ile birlikte idi. Müşrikler onu esir aldı." İbn İshak dedi ki: "-Yezid b. Ruman'ın bana anlattığına göre- Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bu iki maktulün diyetini ödemek üzere kendisine yardımcı olmalarını isternek için Nadir oğullarının yanına gitmişti. Nadir oğulları ile Amir oğulları arasında da bir ahit ve bir antlaşma vardı. Nadir oğullarına yardımcı olmaları isteğiyle gidince onlar, peki dediler. Daha sonra kendi aralarında konuşarak: Siz asla onu bir daha bu halde bulamazsınız, dediler. (Yezid b. Ruman) dedi ki: Onlara ait bir duvarın yanında oturuyordu. Yahudiler kendi aralarında: Kim bu evin damına çıkar da şu kayayı üzerine bırakır ve böylece onu öldürerek ondan da bizi kurtarır, rahatlatır, dediler. Bu işi yapmak üzere Amr b. Cihaş b. Ka'b ileri atıldı. Allah Resulüne semadan durumun haberi ulaştırıldı. Bir ihtiyacını görmek ister gibi bir izlenim vererek kalktı ve ashabına: Siz de durmayın deyip, hızlıca Medine'ye döndü. Ashabı onun geciktiğini gördüler. Onlara da Medine'ye doğru gittiği haberi verilince onlar da onu yetiştiler. Nadir oğullarıyla savaşılmasını ve üzerlerine yürünmesini emretti. Nadir oğulları kalelerine sığındılar. Allah Resulü de hurma ağaçlarının kesilmesini ve yakılmasını emretti." İbn İshak'ın naklettiğine göre onları altı gece muhasara etti. Münafıklardan bazıları onlara, sebat ediniz ve kalelerinize sığınarak kendinizi koruyunuz, diye haberler göndermişti.. Çünkü eğer sizinle savaşılacak olursa biz de sizinle beraber savaşınz. Bunun için bekleyiniz, demişlerdi ama yüce Allah kalplerine korkuyu saldığından onlara yardım edemediler. Bunun üzerine Nadir oğulları develerinin taşıdıklarını beraberlerinde götürmek şartıyla yurtlarından sürgüne gönderilmeyi istediler. Bu şartla onlarla barış yapıldı. "Bunun üzerine 'linelerden her ne keserseniz' buyruğu nazil oldu." LIne bir tür hurma ağacıdır
- Bāb: ...
- باب ...
Zühri dedi ki: "Bana Malik b. Evs b. el-Hadesan en-Nasri'nin haber verdiğine göre Ömer b. el-Hattab r.a. kendisini çağırdı. Bu sırada onun hacibi (teşrifatçısı) Yerfe' gelerek dedi ki: Osman, Abdurrahman, Zubeyr ve Sa'd huzuruna gelmek için izin istiyorlar ne dersin? Ömer: Olur, onları içeri al dedi. bir süre geçtikten sonra yine geldi ve bu sefer: Abbas ve Ali izin istiyorlar, gelsinler mi, diye sordu. Evet, dedi. Abbas ile Ali girince Abbas: Ey mu'minlerin emiri, benimle bu kişi arasında hüküm ver, dedi. --İkisi yüce Allah'ın Nadir oğullarından Resulüne fey' olarak verdikleri hususunda davalaşıyorlardı.-- Ali ve Abbas karşılıklı olarak birbirlerine ağır sözler söyledi. Orada bulunanlar: Ey mu'minlerin emiri, bu ikisi arasında hükmünü ver de her birisinin diğerinden dolayı rahat etmesini sağla, dediler. Ömer: Yavaş olunuz dedi. Göklerin ve yerin izni ile ayakta durduğu Allah adına size söz veriyorum. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in: 'Bize mirasçı olunmaz, biz neyi bırakırsak o bir Sadakadır' dediğini ve bununla da bizzat kendisini kastettiğini biliyor musunuz? Orada bulunanlar: Evet bunu söylemiştir dediler. Bu sefer Ömer, Abbas'a ve Ali'ye yönelerek dedi ki: Her ikinize de Allah adına söz veriyorum. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bunu söylediğini biliyor musunuz? İkisi de: Evet deyince, dedi ki: Şimdi ben size bu işi anlatayım. Şüphesiz yüce Allah bu fey' hususunda Resulüne Sallallahu Aleyhi ve Sellem özel olarak tahsiste bulunmuş ve ona tahsis ettiği bu şeyi ondan başkasına da vermemiştir. Şanı yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Allah'ın onlardan Resulüne verdiği fey'e gelince siz onun için ne at oynattınız, De de deveye bindiniz ... Allah her şeye gücü yetendir." [Haşr, 6] Bu sebeple bu yalnızca Resulullah'a aitti. Daha sonra Allah'a yemin ederim o sizi dışarıda tutarak, tek başına bunlara el koymadı ve kendisini size üstün tutup, tercih ederek sizi dışarıda bırakmadı. Andolsun onu size verdi ve aranızda paylaştırdı. Nihayet geriye ondan şu miktar mal kaldı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hanımlarına bu maldan yıllık nafakalarını harcardı. Daha sonra geri kalanını alıp bunu Allah'ın mallarının harcanması gereken yerlere harcardı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hayatı boyunca bu şekilde uygulama yaptı. Daha sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat etti. Ebu Bekir de dedi ki: Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in velisiyim. Ebu Bekir bu malı eline aldı ve Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onun ile ilgili olarak yaptığı uygulamayı aynen sürdürdü. Sizler de o vakit -bu sırada Ali ve Abbas'a yönelerek şunları söyledi- bunu hatırlarsınız. Nitekim Ebu Bekir'in bu şekilde malda uygulamayı sürdürdüğünü siz de söylediniz. Allah da biliyor ki o bu hususta doğru idi, eksiksiz iyi davranıyordu, doğru yoldaydı ve hakka tabi oluyordu. Daha sonra yüce Allah Ebu Bekir'in de canını aldı. Ben de: Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ve Ebu Bekir 'in velisiyim de-o dim. Emirliğimin ilk iki senesinde onu elimde tuttum ve Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile Ebu Bekir'in ona yaptığı uygulamayı ben de yaptım. Allah da bilir ki ben bu hususta doğruydum, iyi yapıyordum, doğru yoldaydım ve hakka tabi idim. Daha sonra ikiniz de sözbirliği etmiş olarak ve ittifak halinde yanıma geldiniz. -Abbas'ı kastederek- yanıma geldin, ben de ikinize dedim ki: Şüphesiz ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: 'Bize mirasçı olunmaz, bizim bıraktığımız bir Sadakadır' demiştir. Daha sonra ben o malı size teslim etmeyi uygun görünce: Dilerseniz o malı size teslim ederim. Ancak o malda Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, Ebu Bekir'in ve ben emirliğe getirildiğimden bu yana yaptığım uygulamaya uygun olarak tatbikat yapmanız üzere sizden Allah adına söz ve ahit alarak size teslim edeyim dedim, her ikiniz de: Bu şartlarla o malı bize ver, dediniz. Ben de onu size verdim. Şimdi sizler bundan başka bir hüküm vermemi mi bekliyorsunuz? Göklerin ve yerin izniyle ayakta durduğu Allah adına yemin ederim ki, kıyamet kopacağı zamana kadar bu hususta bundan başka bir hüküm vermeyeceğim. Eğer siz o maldaki sorumluluğunuzu yerine getirmekten acze düştüyseniz onu bana geri veriniz, ben de sizi bu husustaki külfetinizden kurtarayım." [-4034-] (Zühri) dedi ki: Bu hadisi Urve b. Zubeyr'e anlattım, o da dedi ki: Malik b. Evs doğru söylemiştir. Ben Nebi s.a.v.'in zevcesi Aişe r.anha'yı şöyle derken dinledim: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hanımları Osman'ı, Ebu Bekir'e yüce Allah'ın Resulüne fey' olarak bıraktığı maldan paylarına düşen sekizde bir mirası istemek üzere gönderdiler. Ancak ben onları vazgeçirmek istiyordum. Bu sebeple onlara şöyle demiştim: Allah'tan korkmaz mısınız? Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hayatta iken: Bize mirasçı olunmazı bizim geriye bıraktığımız bir Sadakadır, dediğini --ve bunu derken de kendisini kastettiğini-- bilmiyor musunuz? Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hanımları bu maldan geleni yiyorlardı. Ancak Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hanımları da sonunda Aişe'nin kendilerine haber verdiği noktaya geldiler ve kabul ettiler." (Urve) dedi ki: "Bu Sadaka olarak kalan mal, Ali'nin elinde (onun mütevelliliğinde) idi.. Fakat Ali bundan Abbas'a payını vermedi ve bu hususta onu mahrum etti. Daha sonra bu --gerçek anlamda Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bıraktığı bir Sadaka olduğu halde-- Hasan b. Ali'nin eline (mütevelli olarak idaresine), sonra Hüseyn b. Ali'nin, sonra Ali b. Hüseyn ile Hasan b. Hasan'ın eline (idaresine) geçti. İkisi de bunu münavebe ile idare ediyorlardı. Daha sonra da Zeyd b. Hasan'ın eline geçti." Bu Hadis 6727 ve 6730 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre "Fatıma (selam ona) ile Abbas, Ebu Bekir'in yanına (Nebiin) Fedek'teki arazisinden ve Hayber'deki payından miraslarını isternek üzere geldiler." [-4036-] Ebu Bekir dedi ki: "Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle buyururken dinledim: Bize mirasçı olunmaz. Bizim geriye bıraktığımız bir Sadakadır. Şüphesiz Muhammed'in hanımları bu maldan yerler. Allah'a yemin ederim ki Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in akrabalık bağını gözetmeyi, kendi akrabalarımı gözetmekten daha çok severim
- Bāb: ...
- باب ...
Amr Cabir b. Abdullah r.a.'l şöyle derken dinledim: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Ka'b b. Eşrefin işini kim bitirebilir, diye sordu. Çünkü o Allah'a ve Resulüne eziyet vermiş bulunuyor. Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme ayağa kalkarak: Ey Allah'ın Resulü, onu öldürmemi ister misin, dedi. O: Evet diye buyurdu. O halde bir şeyler söyleyebilmem için bana izin ver, dedi. Allah Resulü: Söyleyebilirsin, dedi. Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme, Ka'b'ın yanına giderek dedi ki: Şu adam bizden Sadaka (zekat) vermemizi istedi. O artık bizden ağır işler istiyor. Ben de yanına senden ödünç istemeye geldim. Ka'b: Yine mi? Allah'a yemin ederim. Ondan çok usanacaksınız. Muhammed: Biz ona tabi olmuş olduk. Bundan dolayı durumu nereye varır görmeden onu terk etmek istemiyoruz. Senden bir ya da iki ve sk ödünç vermeni istiyoruz. -(Ravi dedi ki): Amr bize bir başka sefer de bu hadisi nakletti,. Fakat "bir ya da iki vesk"i sözkonusu etmedi. Ben ona: Hadiste "bir ya da iki vesk" var mı, diye sordum. O: gördüğüm kadarıyla "bir ya da iki vesk" vardır dedi.- Bunun üzerine Ka'b; olur. Fakat bana rehin veriniz, dedi. (Muhammed ve beraberindekiler): Ne istiyorsun, diye sordular. O: Bana hanımlarınızı rehin verin dedi. Sen Arapların en güzeli iken hanımlarımızı sana nasıl rehin verebiliriz, dediler. Bu sefer: O halde evlatlarınızı bana rehin bırakınız, dedi. Onlar: Sana evlatlarımızı nasıl rehin bırakabiliriz? Onların her birisine sövülmek istendiği vakit, bir vesk yahut iki veske karşılık rehin bırakıldı denilecek. Bu bizim için utanılacak bir şeyolur .. Fakat bunun yerine biz sana zırhlarımızı rehin bırakalım, dediler. -Süfyan bu laflZIa silahları kastediyor diye açıkladı.- Daha sonra yanına gelmek üzere onunla sözleşti. Beraberinde Ebu Naile bulunduğu halde geceleyin ona geldi. -Ebu Naile, Ka'b'ın süt kardeşi idi.- Ka'b onları kaleye çağırdı. Onların yanlarına inince hanım i ona: Bu saatte nereye çıkıp gidiyorsun, dedi. O: Gelenler Muhammed b. Mesleme ile kardeşim Ebu Naile'den başkası değildir, diye cevap verdi. -Amr'dan başkasının rivayetine göre- karısı şöyle demiştir: Ben sanki kendisinden kan damlayan bir ses işitiyorum. Ka'b da: Gelenler kardeşim Muhammed b. Mesleme ile süt kardeşim Ebu Naile'den başkası değildir. Şüphesiz asaletli bir kimse geceleyin bir hançer darbesine çağınlacak dahi olsa bu çağrıya icabet eder, dedi. (Cabir) dedi ki: Muhammed b. Mesleme beraberinde iki adamı da içeri aldı. -Süfyan'a: Amr bunların adlarını verdi mi, diye soruldu. Amr onların birisinin adını verdi, dedi. Amr dedi ki: Beraberinde iki adamla geldi. Amr'dan başkası ise Ebu Abs b. Cebr el-Haris b. Evs ve Abbad b. Bişr adlarını verdiler.- Amr dedi ki: Beraberinde iki adamla geldi. (Muhammed b. Mesleme beraberindekilere) dedi ki: (Ka'b) geldi mi ben onun saçını yakalayacak ve koklayacağım. Benim onun başını iyice yakaladığımı görürseniz siz de hemen gelip başını vurunuz. Bir seferinde de şunları da söyledi: Sonra size de koklatacağım. Ka'b örtülerine bürünmüş olarak yanlarına girdi. Hoş kokuları etrafa ya yılıyordu. (Muhammed): Ben bugün gibi hoş bir koku almış değilim. Amr'dan başkaları ise şöyle rivayet ettiler: (Ka'b): Yanımda arap kadınlarının en hoş koku sürüneni ve Arapların en mükemmeli vardır, dedi. Amr dedi ki: (Muhammed) dedi ki: Başını koklamama izin verir misin? Ka'b: Evet deyince, Muhammed başını kokladı. Sonra da arkadaşlarına koklattı, sonra da: Bana izin verir misin, dedi. Ka'b: Peki dedi. Muhammed onu iyice yakalayınca, haydi geliniz dedi ve onu öldürdüler. Sonra da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına giderek ona durumu haber verdiler." Fethu'l-Bari Açıklaması: Yahudi "Ka'b b. el-Eşrefin öldürülmesi" İbn İshak ve başkaları derler ki: Ka'b, Tayy'ın bir kolu olan Nebhan oğullarından Arap birisi idi. Babası cahiliye döneminde bir kan davasına karıştığından Medine'ye gelmiş, Nadir oğulları ile antlaşmış idi. Aralarında şerefli bir konuma gelmiş ve Ebu'I-Hukayk'ın kızı Aklle ile evlenmişti. Akile'den de Ka'b adındaki oğlu dünyaya gelmişti. Ka'b iri yarı, göbekli ve büyük başlı birisi idi. Bedir vakasından sonra Müslümanları hicvetmiş, Mekke'ye giderek Muttalib'in babası İbn Vedaa es-Sehml'nin yanında misafir olmuştu. Hassan hem onu, hem de Useyd b. Ebi'l-Iys b. Umeyye'nin kızı Atike'yi de hicvetmiş idi. Atike'nin Ka'b'ı kovması üzerine Ka'b da Medine'ye geri döndü, Müslümanların hanımları hakkında olmadık şiirler yazmaya başladı ve onları rahatsız etti. Ebu Davud ve Tirmizi'nin rivayetine göre Ka'b b. el-Eşref şair birisi idi. Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i de hicvediyor, Kureyş kafirlerini ona karşı kışkırtıyor, tahrik ediyordu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Medine'ye geldiğinde Medine halkı karışıktı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onların aralarını düzeltmek istedi. Yahudilerle müşrikler ise Müslümanlara alabildiğine eziyet ediyorlardı. Allah da Resulüne ve Müslümanlara sabretmelerini emretti. Fakat Ka'b rahatsızlık veren hallerinden vazgeçmeyi kabul etmeyince Resulullah s.a.v. da Sad b. Muaz'a onu öldürmek üzere birkaç kişi göndermelerini emir buyurdu. İbn Sad'ın naklettiğine göre Ka'b üçüncü yılın Rebiu'l-Ewel ayında öldürülmüştür. "Ka'b b. el-Eşrefin hakkından kim gelebilir?" Yani kim onu öldürmek için öne çıkar? İbn İshak'ın hasen bir senetle İbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlarla birlikte Bakı' el-Garkad'a kadar yürüdü, sonra' onları yola koyarak: Allah'ın adı ile gidiniz, Allah'ım, onlara yardımcı ol, diye dua etti. "Sen Arapların en güzeli iken" muhtemelen onlar bu sözleri -aslında güzel olsa dahi- onunla inceden inceye bir alayolsun diye söylemişlerdi. İbn Sad, İkrime'den mürsel bir rivayetle: Biz sana güvenerneyiz. Güzelliğin dolayısıyla hangi kadın sana karşı koyar ki, demişlerdir. "Bir defasında da: Size de koklatırım demiştir." Yani sizin de onu kokIamamza imkan veririm. es-Süheyll der ki: Ka'b b. el-Eşrefin kıssasından anlaşıldığına göre ant1aşmalı bir kimse şeriat koyucuya (Nebi efendimize) sövecek olursa -Ebu Hanife'nin kanaatine muhalif olarak- öldürülebilir. Derim ki: Ancak bu tartışılabilir bir görüştür. Musanmf (Buhari)ın Cihad bölümünde kaydettikleri Ka'b'ın muharib birisi olduğu kanaatini vermektedir .. Çünkü bu hadisi "harb ehline suikast yapmak" başlığı ile "harbte yalan söylemek" başlığı altında zikretmiştir. Hadisten anlaşıldığına göre müşrik olan bir kimseye eğer genelolarak İslam daveti ulaşmış ise ona özelolarak davette bulunmaksızın öldürmek caizdir. Bir sözü söyleyen kişi hakikatini kastetmeyecek dahi olsa savaşta gerek duyulacak sözleri söylemek caizdir. Bu konuda da yeteri kadar açıklamalar cihad bölümünde (2938. hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Ayrıca bu hadiste Ka'b'ın sözü geçen hammının ileri derecede zeki, doğru söz söyleyen birisi ve duyduğu sesten kan damladığını ifade ederken oldukça belağat1i konuştuğu da anlaşılmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Bera' b. Azib r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ebu Rafi"e birkaç kişi gönderdi. Geceleyin o uyurken Abdullah b. Atik evine girdi ve onu öldürdü
- Bāb: ...
- باب ...
Bera b. Azib dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Yahudi Ebu Rafi"e Ensardan birkaç kişiyi gönderdi. Onların başlarına da Abdullah b. Atik'i kumandan tayin etti. Ebu RMi' Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e eziyet ediyor ve ona karşı (düşmanlara) yardım ediyordu. Hicaz'da kendisine ait bir kalede kalıyordu. --Güneşin battığı ve insanların davarları ile birlikte geri döndükleri bir sırada-- yanma yaklaştıklarında Abdullah arkadaşlarına: Yerinizde oturunuz. Ben kapıcmın yanma gidip içeri girebilirim ümidiyle onunla güzelce konuşacağım, dedi. Sonra kapıya yaklaşıncaya kadar yürüdü. Daha sonra bir ihtiyacını gideriyormuş gibi elbisesine büründü. Herkes içeri girmiş bulunuyordu. Kapıcı kendisine: Ey Allah'ın kulu, eğer içeri girmek istiyorsan haydi gir,. Çünkü ben kapıyı kapatmak istiyorum, dedi. Ben de içeri giriverdim ve saklandım. Herkes içeri girdikten sonra kapıcı kapıyı kapattı, sonra da anahtarları bir direğe astı. (Abdullah b. Atık) der ki: Kalkıp anahtarları aldım, kapıyı açtım ve Ebu Rafi"in yanmda -ki kalenin üst taraflarında bir yerde olurdu- geceleyin sohbet yapılırdı. Gece sohbet arkadaşları yanından ayrılıp gidinceonun yanma çıkmaya. başladım. Her bir kapı açtıkça onu içeriden üzerime kapatıyordum. Kendi kendime: Eğer kavmi beni fark edecek olsalar dahi onu öldürmeden benim yanıma ulaşamazlar, diye düşündüm. Nihayet onun yanına vardım. Karanlık bir odada ailesi arasında bulunuyordu .. Fakat onun odanın neresinde olduğunu bilemiyordum. 'Ebu Rafi" diye seslendim. Bu kim, dedi. Ben de sesin olduğu tarafa atıldım ve kılıcımla ona ilk darbeyi indirdim .. Fakat dehşet içinde olduğumdan o darbem bir işe yaramadı. Ebu Rafi' feryadı bastırdı. Ben de odadan dışarıya çıktım. Fazla uzağa gitmeden geri dönüp yine yanına girdim. Bu sefer: Ey Ebu Rafi', bu ses ne oluyor, dedim. 'Vay senin ananın haline bundan önce bir adam bu odada bana bir kılıçla bir darbe indirdi' dedi. (Abdullah b. Atık) dedi ki: Ben de ona bir darbe daha indirdim, ağır yaralamakla birlikte tam öldüremedim. Daha sonra kılıcın keskin tarafını karnına sapladım ve sırtına kadar ulaştı. Böylece onu öldürdüğümü anladım. Kapılan teker teker açmaya (ve kaçmaya) başladım. Nihayet ben basamaklar bitmiş, yere varmış olduğumu zannedip ayağımı uzatırken son basamak olduğunu bilmediğimden ayın etrafı aydınlattığı o gecede düştüm ve baldırımı kırdım. Hemen bir sank ile onu sardım, sonra yürüdüm ve nihayet kapının önünde oturdum. Onu öldürüp öldürmediğimi anlayıncaya kadar bu gece çıkmayacağım, dedim. Horoz ötmeye başlayınca, ölümü ilan eden kişi, surun üzerine dikilerek: Hicaz halkının tüccan Ebu Rafi"in ölümünü ilan ederim, dedi. Ben de arkadaşlarımın yanına giderek: Haydi koşunuz,Allah Ebu Rafi"i katletti, dedim. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına vardım, ona olanları anlattım. Bana: Ayağını uzat, dedi. Ben de ayağımı uzattım (eliyle) onu sıvazladı. Sanki hiç ağnsını duymamış gibi oldum
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu İshak dediki: Bera' bin A'zib r.a.'ı şöyle derken dinledim: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ebu Rafi'in üzerine Abdullah bin Atik ve Abdullah bin Utbe'yi beraberlerinde bir kaç kişi ile birlikte gönderdi. Onlarda yola koyuldular. Nihayet kale'ye yaklaştıklarında Abdullah bin Atik arkadaşlarına: Siz burada burada durun, ben gidip bir bakayım, dedi. (Abdullah) dediki: Ben gizlice kaleye girmeye çalıştım. Bir eşeklerini bulamamışlardı. Bir çıra ile çıkıp onu aramaya koyuldular. Tanınmaktan korktuğum için ihtiyacımı gideriyormuş gibi başımı örttüm. Daha sonra kapıcı: İçeri girmek isteyen ben kapıyı kilitlemeden girsin, diye seslendi. Ben de içeri girdim. Sonra da kapının yanında bir eşek ahırında saklandım. Ebu Rafi"in yanında akşam yemeğini yediler ve gecenin bir bölümü geçinceye kadar sohbet ettiler. Sonra da evlerine geri döndüler. Sesler dinip artık hiçbir kıpırdama sesi duymayınca çıktım. (Abdullah b. Atık) dedi ki: Ben kapıcının kale kapısının anahtarını duvardaki bir oyuğa koyduğunu görmüştüm. Hemen o anahtarı aldım ve onunla kalenin kapısını açtım. (Abdullah b. Arık) dedi ki: Kendi kendime eğer bunlar beni fark edecek olurlarsa istifimi bozmadan giderim, diye düşündüm. Sonra da odalarının kapılarına yöneldim. Dışardan bu kapıları üzerlerine kapattıktan sonra bir merdiven ile Ebu Rafi"in yanına çıktım. Odanın kandilinin söndürülmüş olduğunu ve karanlık olduğunu gördüm. Bu sebeple adamın nerede olduğunu bilemediğimden: Ey Ebu Rafi' diye seslendim. O kim, dedi. Ben de sesin geldiği tarafa doğru yöneldim ve ona bir darbe indirdim. Kendisi feryadı bastı,. Fakat o darbem bir işe yaramamıştı. (İbn Atik) dedi ki: Az sonra, yanına yardımına gelmişim gibi döndüm. Sesimi değiştirerek: Neyin var Ebu Rafi', dedim. Annenin kahrolması hoşuna gider mi? Az önce yanıma bir adam girdi ve bana bir kılıçla bir darbe indirdi. (İbn Atik) dedi ki: Yine ona doğru gittim ve ona bir darbe daha indirdim,. Fakat bu da bir işe yaramadı. Yine feryadı bastı, hanımı da kalktı. (İbn Arık devamla) dedi ki: Daha sonra tekrar yardım etmeye gelmiş birisi imişim gibi sesimi değiştirerek geldim. Onu sırtüstü uzanmış gördüm, kılıcımı karnına sapladım. Sonra da kemik sesini duyuncaya kadar kılıcın kabzası üzerine abandım. Daha sonra dehşetle çıktım. Nihayet aşağı inmek için merdivenlere geldim .. Fakat merdivenden aşağı düştüm. Ayağım çıktı, ben de onu bağladım. Sonra arkadaşlarımın yanına topallayarak gittim. Haydi gidin, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e müjdeyi verin. Ben ölüm ilanını yapanları duyuncaya kadar buradan ayrılmayacağım, dedim. Sabaha doğru ölüm ilanını yapan kişi (sura) çıktı ve: Ebu Rafi"in öldüğünü ilan ediyorum, diye seslendi. (İbn Atık) dedi ki: Ben de en ufak bir rahatsızlık olmadığı halde kalktım ve yürümeye koyuldum. Daha Nebi sallallShu aleyhi ve sel• lem'in yanına arkadaşlarım ulaşmadan onlara yetiştim ve ona müjdeyi verdim." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Elbisesine" tanınmasın diye kendisini gizlemek için örtünüp "büründü." "Saklandı" gizlendi. "Sonra anahtarları bir sopanın üzerine astı. Ben de kalkıp anahtarları aldım." (Anahtarlar anlamı verilen) el-ekal1d "iKid"in çoğuludur. "Kalenin üst taraflarında" maksat yüksekçe yerdeki odalardır. "Beni fark ederlerse" durumumu anlarlarsa. "Hiçbir faydası olmadı" yani onu öldüremedi. "Hızlıca koşunuz" dedi. Hadisten Çıkartılacak Bazı Sonuçlar 1. Davet kendisine ulaşmış olmakla birlikte şirk üzere ısrar eden müşriğin suikast ile öldürülmesi caizdir. 2. Eliyle, malıyla ya da diliyle Reslilullah sallalU,hu aleyhi ve sellem'e karşı (düşmanlarına) yardımcı olanın da öldürülmesi caizdir. 3. Savaş ehli olan kimselere karşı casusluk yapmak ve onların gafil zamanlarını kollamak, müşrikler ile savaşta işi sıkı tutmak caizdir. 4. Bir masıahat sebebiyle üstü kapalı konuşmak ve az sayıdaki Müslümanların çok sayıdaki müşriklere taarruz etmeleri caizdir. 5. Aynı şekilde delil ve alamete dayanarak hüküm de verilebilir .. Çünkü İbn Atık, Ebli Rafi"in sesi ile onun nerede olduğunu bulmaya çalışmış ve onun ölümünü, ölümü ilan eden kişinin sesine güvenerek gerçek olarak kabul etmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Uhud günü şöyle buyurdu: İşte Cibril! üzerinde savaş araçları bulunduğu halde, atının başını tutmuş olarak geliyor
- Bāb: ...
- باب ...
Ukbe b. Amir dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hem hayatta olanlara, hem ölmüş olanlara veda edercesine sekiz yıl sonra Uhud'da öldürülenIere namaz kıldı. Sonra minbere çıkarak şöyle buyurdu: Ben sizin önünüzden, sizin faydanız için gidiyorum. Ben size karşı bir şahidim. Sizinle buluşma yerimiz Havz'dır. Ben şu anda bulunduğum bu yerden onu görüyor gibiyim. Sizin için (Allah 'a) ortak koşacaksınız diye korkmuyorum,. Fakat sizin dünyalık uğrunda birbirinizle yarışacağınızdan korkuyorum." (Ukbe) dedi ki: Bu, benim Resulullah saIlaIliihu aleyhi ve seIlem'i son görüşüm oldu. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hayattakilere de, ölmüşlere de veda eder gibi." Hayatta olanlarla vedalaşmanın nasılolduğu açıkça anlaşılmaktadır ... Çünkü hadisin akışı bunun hayatının son dönemlerinde olduğunu hissettirmektedir. Ölülerle vedalaşması da muhtemelen bedenen artık ölüleri ziyaret etmesinin kesilmiş olacağını kastetmiş olmalıdır .. Çünkü ölümden sonra diri ise de, onun bu hayatı uhrevı bir hayattır. Dünya hayatına benzemez. Doğrusu en iyi bilen Allah'tır. Bir diğer ihtimale göre ölüler ile vedalaşması, Aişe'den rivayet edilen hadiste işaret olunan Baki'de medfun bulunanlar için mağfiret dilemesi de olabilir. Bu hadise dair açıklamalar hem Cenazeler bahsinde, hem de Nübüwetin Alametleri'nde geçmiş bulunmaktadır.(Bk. 3596 nolu hadis)
- Bāb: ...
- باب ...
Bera r.a. dedi ki: "O gün müşriklerle karşılaştık. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem okçulardan oluşan bir askeri birliği konuşlandırdı ve başlarına Abdullah (b. Cubeyr)'ı kumandan tayin ederek, buradan ayrılmayın, bizim onlara karşı zafer kazandığımızı görseniz dahi yine ayrılmayın. Onların bize karşı zafer kazandıklarını görseniz gelip bize yardım etmeyin, dedi. Birbirimizle karşı karşıya gelince müşrikler kaçtılar. Öyle ki kadınların dağa doğru hızlıca koştuklarını gördüm. Elbiselerinin eteklerini yukarı doğru çektiklerinden baldırıarı, halhalları görününceye kadar açılmıştı. (Okçular): Haydi ganimete, haydi ganimete koşalım, demeye koyuldular.. Fakat Abdullah (b. Cubeyr): Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana buradan ayrılmayın diye emretmişti, dediyse de onun dediğini kabul etmediler, ama yerlerinde durmayı kabul etmeyince de nereye gideceklerini şaşırdılar. Yetmiş kişi öldürüldü. Ebu Süfyan yüksekçe bir yere çıkarak: Hayattakiler arasında Muhammed var mıdır, diye sordu. Allah Resulü: Ona karşılık vermeyin, diye buyurdu. Peki, hayattakiler arasında Ebu Kuhafe'nin oğlu (Ebu Bekir) var mı, diye sordu. Allah Resulü: Ona cevap vermeyin, diye buyurdu. Bu sefer: Hayattakiler arasında Hattab'ın oğlu (Ömer) var mı, diye sordu. (Cevap alamayınca) bunlar öldürüldüler. Hayatta olsalardı karşılık verirlerdi, dedi. Fakat Ömer kendisini tutamayarak: Yalan söylüyorsun ey Allah'ın düşmanı, Allah seni üzecek şekilde bunları hayatta bıraktı, diye cevap verdi. Ebu Süfyan: Yücel ey Hubel, dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Ona cevap veriniz, diye buyurdu. Ne diyelim, diye sordular. Allah Resulü: Allah. daha üstün, daha. yücedir, (deyiniz diye buyurdu. Ebu Süfyan: Bizim Uzza'mlZ var, sizin Uzza'nız yok dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Ona cevap veriniz diye buyurdu. Ne diyelim, diye sordular. Allah Resulü: Allah bizim mevlamızdır, sizinse mevlanız yok deyiniz, diye buyurdu. Ebu Süfyan dedi ki: Bedir'e karşılık (işte böyle) bir gün. Savaş danöbetleşedir. Ölülerin azalarının kesilmiş olduğunu göreceksiniz. Böyle yapılmasını ben emretmediğim gibi bundan rahatsız da oITadım'. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Emre itaat etmeyince nereye gideceklerini de bilemediler." Şaşırıp kaIdıIar, nereye doğru gidecekIerini bilemediler. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte oniki kişi dışında kimse sebat etmedi. TaberTde, es-Süddt yoIuyIa şöyle dediği nakledilmektedir: "Ashab etrafa dağıldı. Kimileri Medine'ye girdi, kimileri dağa çıktı. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ise yerinde sebat ederek insanları Allah'a davet etti. İbn Kamia denilen kişi ona bir taş attı, burnunu ve ön dişini kırdı, yüzünü de ağır bir şekilde yaraladı. Otuz kişi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına geri döndü ve onu korumaya başladılar. Aralarından Talha ile SehI b. Huneyf onu taşıdı. TaIha'ya bir ok atıIdı, bundan doIayı eli felç oIdu. Dağa doğru kaçanIardan bazıIarı: Keşke bizden bir elçi Abdullah b. Ubey'e giderek bizim• için Ebu Süf)an'dan em an istemesini söyIesr; dediler. Enes b. en-Nadr ise şöyIe dedi: ArkadaşIar, eğer Muhammed öldürüldü ise Muhammed'in Rabbi öIdürüImedi. Haydi o ne için savaştıysa siz de onun uğrunda savaşınız." Daha sonra -birazdan geIeceği gibi- onun öldürüIme oIayını kaydetmektedir. ResuIullah sallallahu aleyhi ve sellem dağa yönelince ashabından bir adam ona bir ok atmak istedi. Ona: Ben Allah'ın RasuIuyüm dedi. Onlar da bunu işitince buna sevindiler, etrafında topIandılar, kaçanIar da geri döndüIer. İIeride ayrı bir başlıkta Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in yüzünü kimin yaraIadığı ile ilgili açıklamaIar geIecektir. "Yetmiş kişi şehit oIdu." Zuheyr'in rivayetinde "onIardan bir kesim isabet aldı" denilmektedir ki, Müslümanlardan bir kesim anlamındadır. Said b. Mansur da Ebu'd-Duha'dan mürseI bir rivayet oIarak şöyle dediğini rivayet eder: "O gün -Uhud günü- yetmiş kişi öIdürüIdü, dördü muhacirlerdendi. BunIar: Hamza, Mus'ab b. Umeyr, Abdullah b. Cahş ve Şemmas b. Osman'dır, diğerleri ise Ensardandı." "AlIah senin üzüImene sebep olacak kimseleri hayatta bıraktı." Zuheyr ayrıca: "Senin saydıkIarının hepsi şüphesiz hayattadırla: " ilavesini yapmaktadır. "YüceI ey HubeI!" İbn İshak dedi ki: YüceI ey HubeI, sözü, senin dinin muzaffer oldu, demektir. "MüsIe" ile ilgili oIarak İbn Faris şöyIe demektedir: ÖIdürüIene müsIe yapmak onun kuIağını, burnunu ve benzeri azalarını kesrnek demektir. İbn İshak dedi ki: Bana Salih b. Keysan anIatarak dedi ki: "Hind ve beraberindeki kadınIar (savaş meydanına) çıkıp ölenIerin kulaklarını, burunlarını kr;serek müsle yaptıIar. Hatta Hint bunIardan kemer ve gerdanlık dahi yaptı. Kemerini ve gerdanlığını -yani üzerinde bulunan kemer ve gerdanlığı- da Vahşi'ye Hamza'yı öldürmesine karşılık mükafat olarak verdi. Hamza'nın karnını deşerek ciğerini çıkardı ve çiğnemeye başladı. Onu yutamadığı için ağzından attı. "Yapılmasını emretmediğin ve rahatsız almadığın (bir müsle göreceksiniz)." Yani bu iş her ne kadar benim emretmediğim halde yapıldıysa da bundan rahatsız olmadım. Hadisten Çıkartılacak Bazı Sonuçlar 1- Ebu Bekir 'in ve Ömer'in Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in nezdinde özel bir konumu vardı. Öyle ki onun düşmanları bile başkalarının bu konumda olmadığını biliyorlardı.. Çünkü Ebu Süfyan onların dışında kimseyi sormadı. 2- Kişi Allah'ın nimetini hatırlarnaiı ve onun şükrünü eda etmekten aciz olduğunu itiraf etmeli .. 3- Yasaklanan bir şeyi işlemenin uğursuz olduğu ve bunun zararının emre itaat etmeyen kimseleri dahi kapsayabileceği. Nitekim yüce Allah: "Aranızdan yalnızca zulmedenlere gelip çatmakla kalmayacak bir fitneden sakınınız" [Enfal, 25] diye buyurmaktadır. 4- Dünyasını tercih eden bir kimse ahiretine zarar verir, üstelik dünyalığını da elde edemez. Ashab-ı kiram, başa gelen bu musibetten yararlanmış ve benzeri bir hale dönmekten alabildiğine sakınmış, itaatte oldukça hassas davranmış ve aslında kendilerinden olmamakla birlikte kendilerindenmiş gibi görünen düşmanlarına karşı gerektiği gibi korunmaya çalışmışlardır. İşte şam yüce Allah yine Ali İmran suresinde buna şöylece işaret etmektedir: "İşte o günleri biz, insanlar arasında döndürür dururuz ... Bir de Allah mu'minleri temizlesin, kafirleri de helak etsin." (Ali İmran, 140-141) Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Allah mu'minleri üzerinde bulunduğumuz bu hale rağmen asla terk etmez. Nihayet murdarı temizden ayıracaktır." (Ali İmn3n)
- Bāb: ...
- باب ...
Sa'd b. İbrahim'in, babası İbrahim'den rivayet ettiğine göre Abdurrahman b. Avf'a oruçlu iken bir yemek getirildi, bunun üzerine şöyle dedi: Mus'ab b. Umeyr -ki o benden hayırlıdır- öldürüldü de öyle bir elbise ile kefenlendiki, baş tarafından örtülürse ayakları dışarıda kalırdı. Ayakları tarafından örtülürse başı görüıürdü." Zannederim şöyle de dedi: "Hamza da öldürüldü -ki o benden hayırlıdırsonra bize şu dünyalıktan verilen bolluklar verildi -ya da: Şu dünyalıktan bize verilenler verildi dedi- ama hasenatımızın bize peşin verilmiş olacağından korkuyoruz." Daha sonra ağlamaya başladı ve nihayet yemeği yemedi. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Oruçlu iken" İbn Abdilberr'in naklettiğine göre bu, ölümü ile neticelenen hastalığında idi. "Mus'ab b. Umeyr öldürüldü." Nesebi ve ona dair bilgiler, Hicret bahsinin b arafla!ında geçti. İslama ilk girenlerden, e{en, dönen:de hicret egenlerd.n bırısı oldugu, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mene ye teşrıf etmeden once Muslümanlara Kur'an öğrettiği de kaydedilmişti. Mus ab, Uhud günü şehid edilmişti. "Ki o benden hayırlıdır." Muhtemelen bunu alçak gönüllülüğünden söylemiştir. Bununla birlikte cennetle müjdelenen on kişinin başkalarından faziletli olduğuna dair nihai hükmün, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in döneminde öldürülmemiş olan kimselere göre olma ihtimali de vardır. Nitekim Ebu Bekir esSıddık'in başından da benzeri bir olay geçmiştir. "İbn Hişam'ın naklettiğine göre bir adam Ebu Bekir es-Sıddık'ın yanına . girdiğinde henüz küçük yaşta bulunan Sa'd b. er-Rabi'in kızı da yanında imiş. Adam: Bu kız kim diye sorunca, Ebü. Bekir: Bu benden daha hayırlı olan bir adamın, Sa'd b. er-Rabi'in kızıdır. O Akabe'deki nakiblerden idi, Bedir'de bulunmuştu ve Uhud günü şehit düştü, demiştir." "Bir elbise ile kefenleRdL" Buna dair açıklamalar Cenazeler bölümünde (1274. hadiste) geçmiş bulunmaktadır. "Sonra dünyalıktan bize verilen bolluklar verildL" Bununla kendileri döneminde gerçekleştirilmiş olan fetihlere, kazanılan zaferlere, ganimetlere ve ellerine geçen mallara işaret etmektedir. Abdurrahman b. Avf'ın da dünyalıktan payı pek büyüktü. Hadis-i şerifte zühdün faziletine, din hususunda fazilet sahibi olanın hasenatının eksilmemesi için dünyalıktan geniş çapta yararlanmaktan uzak durması gerektiğine işaret vardır. İşte Abdurrahman radıyall€ıhu anh: "Hasenatımızın" karşılıklarının "bize dünyada peşin olarak verildiğinden korktuk" sözü ile buna işaret etmektedir. İleride yüce Allah'ın izniyle Rikaak bahsinde (6448. hadiste) buna dair başka açıklamalar da gelecektir. İbn Battal der ki: Hadisten şu da anlaşılmaktadır: Salih kimselerin yaşantılarını, onların dünyalıktan oldukça az payalmalarını da hatırlamak gerekir. Böylelikle kişinin dünyalığa rağbeti azalmış olsun. İşte Abdurrahman'ın ağlayış i kendisinden önce geçmiş olanlara erişememek korkusundan ileri geliyordu
- Bāb: ...
- باب ...
Amr'dan rivayete göre o Cabir b. Abdullah r.a.'l şöyle derken dinlemiştir: "Uhud günü bir adam Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e: Ne dersin,ı ben öldürülecek olursam nereye gideceğim, diye sordu. Allah Resulü: Cennet'e deyince, (adam) elinde bulunan birkaç hurmayı attı, sonra da öldürülünceye kadar çarpıştı
- Bāb: ...
- باب ...
Habbab b. el-Erett r.a. dedi ki: "Allah'ın rızasını arayarak ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte hicret ettik. Bizim ecrimizi vermek Allah'a ait oldu. Bizden kimimiz ecrinden hiçbir şey yemeden geçti -yahut gitti. Mus'ab b. Umeyr bunlardan birisi idi. Uhud günü öldürüldüğünde geriye sadece çizgili bir elbise bırakmıştı. Onunla baş tarafını örtersek ayakları dışarıda kalıyordu. Ayakları onunla örtülecek olursa başı açıkta kalıyordu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizlere: Onunla baş tarafını örtünüz, ayaklarının üzerine de izhir koyunuz. -Yahut da: Ayakları üzerine izhir bırakınız diye buyurdu.- Kimimiz için de meyveleri olgunlaştı ve işte o, o meyvelerini devşirip toplamaktadır." Fethu'l-Bari Açıklaması: Hadiste, ashab-ı kiram'ın İslam'ın muzaffer olmaya karşı duydukları sevgi ile yüce Allah'ın rızasını elde etmek amacı ile şehit olmayı ne kadar arzu ettiklerine işaret vardır
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'dan rivayete' göre, amcası Bedir'e katılmamıştı. Bu sebeple: Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ilk savaşına katılamadım. Andolsun eğer Allah, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte bulunmarnı nasip ederse, şüphesiz Allah benim nasıl bir gayret göstereceğim i görecektir, dedi. Uhud günü (düşmanla) karşılaştı. Müslümanlar bozguna uğrayınca şunları söyledi: Allah'ım -müslümanları kastederek- bunların yaptıklarından dolayı sana özür beyan ediyorum. Müşriklerin yaptıklarından da uzak olduğumu sana açıklıyorum. Sonra kılıcını alıp ileri atıldı. Sa'd b. Muaz ile karşılaştı. Ona: Nereye ey Sa'd! Şüphesiz ben cennetin kokusunu Uhud'un berisinden alıyorum, dedi. İleri atıldı ve öldürüldü. Kimse onu tanıyamadı. Ancak kızkardeşi onu bir beninden -ya da parmak uçlarından- tanıyabildi. Mızrak yarası, kılıç darbesi ve isabet eden ok yarasından oluşan seksen küsur yara görülmüştü." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Şüphesiz Allah görecektir." Savaşmakta canı pahasına dahi olsa işi oldukça ileri götüreceğini kastetmektedir. "Ben cennetin kokusunu Uhud'un berisinden alıyorum." Bunun hakikat anlamıyla olması ihtimali vardır. O alışılmışın ötesinde hoş bir ko ku almış ve bunun cennetin kokusu olduğunu anlamış olabilir. Bunu sahip olduğu yakıne göre söylemiş olma ihtimali de vardır. Öyle ki, onun için gayb olan bir husus, kendince fiilen hissedilen bir hal almıştır. Yani, benim bu savaştığım yerde bulunan bir kişi sonunda cennete varır. "İleri atıldı ve öldürüldü." Bu Enes b. en-Nadr'ın oldukça ileri derecede kahraman birisi olduğunu göstermektedir. Öyle ki, Uhud günü gösterdiği sebatına ve mükemmel kahramanlığına rağmen Sa'd b. Muaz dahi Enes b. en-Nadr'ın yaptığını yapma cesaretini gösterememişti. "Vücudunda mızrak yarası, kılıç darbesi ve ok yarası olmak üzere seksen küsur yara görüldü." Enes dedi ki: Biz "mu'minler arasında Allah'a verdikleri sözd1 içtenlikle sebat gösteren nice yiğitler vardır. Onlardan kimisi adağını yerine getir, di ... "[Ahzab, 23] ayetinin, onun ve benzeri kimselerin hakkında indiği kanaatinde idik. \ Hadis-i şerifte cihad esnasında zor olanın üzerine gitmenin caiz olduğuna, kişinin şahadeti elde etmek için canını feda edebileceğine, verilen ahde sadakatla bağlı kalmaya işaret vardır. Bu hadisten çıkartılabilecek diğer sonuçlar daha önceden Cihad bölümünde geçmiş bulunmaktadır.(2805. hadiste)
- Bāb: ...
- باب ...
Zeyd b. Sabit r.a. dedi ki: "Mushafı istinsah ettiğimiz vakit Ahzab suresinden bir ayeti bulamadım .. Fakat Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu ayeti okuduğunu da işitiyordum. Biz onu (yazılı olarak) aradık. Ensardan Huzeyme b. Sabit'in yanında onu bulduk. (Bu ayet yüce Allah'ın): "mu'minler arasında Allah'a verdikleri sözde içtenlikle sebat gösteren nice yiğitler vardır. Onlardan kimisi adağını yerine getirdi, kimisi de beklemektedir."[Ahzab, 23] ayetidir. Biz de bunu mushafta bulunduğu sureye koyduk
- Bāb: ...
- باب ...
Zeyd b. Sabit r.a. dedi ki: ygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Uhud gazvesine çıktıktan sonra onunla birlikte çıkım kimselerden bir kısmı geri döndü. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in de ashabı\iki gruba ayrıldı: Bir kesim, onlarla savaşırız diyor, diğer kesim onlarla savaşmayız, diyordu. Bunun üzerine de: "Münafıklar hakkında ne diye iki gruba ayrıldınız? Halbuki Allah onları kazandıkları yüzünden baş aşağı yıkıvermiş bulunuyor."[Nisa, 88] buyruğu indi ve (Allah Resulü) şöyle buyurdu: O Taybe'dir. Ateşin gümüşün yaramaz kısımlarını silip süpürdüğü gibi, o da günahları siler süpürür." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Onunla beraber çıkmış olanlardan bazıları geri döndü." Kastettiği Abdullah b. Ubey ile onun arkadaşlarıdır. Bu husus, Meğazı bölümünde Musa b. Ukbe yoluyla gelen rivayette açıkça ifade edilmiş bulunmaktadır. Abdullah b. Ubey'in görüşü Medine'de kalmak hususunda Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in görüşüne uygundu. Başkaları Medine'nin dışına çıkma görüşünü ortaya atıp Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem da onların görüşlerini kabul edince ve Medine'nin dışına çıkması üzerine Abdullah b. Ubey arkadaşlarına: Onlara itaat etti, bana da karşı geldi. O halde niçin kendimizi ölüme maruz bırakalım ki, dedi ve savaşa çıkanların üçte birini alıp geri döndü. İbn İshak rivayetinde der ki: Abdullah b. Amr b. Haram -ki Cabir'in babasıdır ve o da Abdullah b. Ubey gibi Hazreclidir- arkalarından giderek geri dönmeleri için onlara yalvardı ise de kabul etmediler. Bu sefer: Allah sizi bizden uzak tutsun, dedi. "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabı" Abdullah b. Ubey ile geri dönen kimseler hakkındaki hükmün ne olduğu hususunda "ikiye ayrılmışlardL" "Bunun üzerine bu ayet indi." Bu ayetin nüzul sebebi ile ilgili olarak sahih olan da budur. "Ve: O Taybe'dir ... günahları siler." Buna dair açıklamalar Hac bahsinin sonlarında (1883. hadiste) yeteri kadar geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir r.a. dedi ki: "Hani sizden iki zümre bozulmaya yüz tutmuştu."[Ali İmran, 122] buyruğu, bizler yani Selime oğulları ile Harise oğulları hakkında inmiştir. Hiçbir zaman bu ayetin inmemiş olmasını arzu etmem .. Çünkü yüce Allah: "Halbuki Allah, o ikisinin velisidir" diye buyurmaktadır." Bu Hadis ileride 4558 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana: Ey Cabir, evlendin mi, diye sordu. Ben: Evet dedim. Nasıl bir hanım ile, bakire ile mi yoksa dul ile mi, diye sordu. Ben, bakire değil duldur, dedim. Allah Resulü: Niye genç bir kızla evlenmedin ki onunla oynaşırdın, diye buyurdu. Ben: Ey Allah'ın Resulü, benim babam Uhud günü öldürüldü, geriye de benim kızkardeşim olan dokuz kız bıraktı. Onların yanına bir şey beceremeyen küçük bir kız daha getirmek yerine, onların saçlarını tarayacak, onları gözetecek bir hanım bulunsun istedim. Allah Resulü: İsabet ettin diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdullah r.a.'dan rivayete göre; babası Uhud günü şehit düştü. Geriye de ödenmesi gereken bir miktar borç ile altı kız çocuğu bıraktı. Hurmaların toplanma zamanı gelince (Cabir) dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gittim ve, benim babamın Uhud günü şehit düştüğünü ve geriye çok miktarda borç bıraktığını biliyorsun. Ben alacaklıların da seni görmelerini istiyorum, dedim. Allah Resulü: Git ve her bir hurmayı ayrı bir yerde topla, dedi. Ben de dediğini yaptım. Sonra onu çağırdım. (Alacaklılar) onu görünce o anda sanki bana güvenmediler (alacaklarının hemen ödenmesini istediler). Allah Resulü onların yaptıklarını görünce harman edilmiş en büyük kümenin yanına yaklaşarak etrafında üç defa dolaştı. Sonra onun yanıbaşında oturdu, sonra da bana: Arkadaşlarını çağır, dedi. Babamın emanetini (alacaklarını) ödemeyi Allah nasip edinceye kadar onlara ölçerek verip, durdu. Ben de babamın emanetinin (borçlarının) eksiksiz olarak ödenmesi halinde geriye tek bir meyveyi dahi kızkardeşlerime götürmemeye razı idim .. Fakat yüce Allah harman yerindeki bütün hurma kümelerini esenliğekavuşturdu. Öyle ki ben, Nebi sallall€ıhu aleyhi ve sellem'in yanıbaşında oturduğu hurma kümesine bakıyordum da tek bir hurma tanesi dahi eksilmemiş gibi geldi. Fethu'l-Bari Açıklaması: "O zaman içinizden iki zümre bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah on-ların velisi idi."[Al-i İmran, 122] buyruğundaki "el-feşl: bozulmak, bozguna uğramak" korkmak demektir. Bunun görüş belirtmek hakkında kullanıldığı takdirde acze düşmek, bedeni bir hali anlatmak için kullanıldığı takdirde ise, bitkin düşmek, savaş ile ilgili kullanıldığı takdirde korkaklık göstermek anlamına geldiği de söylenmiştir. "Veli" de yardımcı demektir. "Bu ayet bizim hakkımızda inmiştir." Yani Hazredilerden olan kendi kavmi Selime oğulları ile onların akrabaları olan Evslilerden bulunan Harise oğulları hakkında :nmiştir. "Ben bu ayetin nazil olm'amasını arzu etmezdim .. Çünkü yüce Allah: "Ve Allah onların velisidir" diye buyurmuştur." Ayet-i kerime her ne kadar zahiri anlamı itibariyle onların değerini düşürmekte ise de, sonunda onlar için oldukça büyük bir şeref ifadesi taşımaktadır. İbn İshak der ki: Yüce Allah'ın: "Halbuki Allah onların velisidir" buyruğu, onların içlerinden geçirdikleri bozguna uğramak duygularını onlardan uzaklaştırandır, demektir .. Çünkü böyle bir düşünce şeytan ın bir vesvesesi olmakla birlikte onların gevşeklik göstermeleri sözkonusu olmamıştı. Bu husustaki ikinci rivayeti (4053 numaralı hadis) ile ilgili açıklamalar Nübuwetin alametleri başlığında (3580. hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Birinci rivayetin (4052 numaralı hadisin) ihtiva ettiği hususlara dair açıklamalar da Nikah bölümünde gelecektir. Bu rivayetin burada kaydedilmesindeki amaç ise Cabir'in babası Abdullah'ın Uhud'da şehit düşmüş kimselerden olduğunun belirtilmesidir. Tirmizi'de, Talha b. Hiraş yoluyla gelen rivayette şöyle denilmektedir: "Cabir'i şöyle derken dinledim: Nebi sallallShu aleyhi ve sellem benimle karşılaştı ve dedi ki: Ne diye seni böyle gönlü kırık görüyorum? Ben: Ey Allah'ın Resulü, babam Uhud'da şehit düştü, geriye de çok miktarda borç ve bakıma muhtaç çoluk çocuk bıraktı, dedim. Allah Resulü bana: Sana müjde vereyim mi, diye buyurdu. Şüphesiz Allah senin babanı huzuruna aldı ve, benden dilekte bulun, dedi. Senin baban: Tekrar bana hayat ver (beni dünyaya gönder) senin uğrunda bir defa daha öldürüleyim, dedi ve: "Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanrna. Bilakis onlar Rableri katında diridirler ... "[Al-i İmran, 169] ayeti indirildi
- Bāb: ...
- باب ...
Sa'd b. Ebi Vakkas r.a. dedi ki: "Uhud günü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i gördüm. Beraberinde onun önünde savaşan iki adam vardı. Üzerlerinde beyaz elbiseler vardı. Bu iki kişi alabildiğine şiddetli çarpışıyorlardı. Onları ne daha önce görmüştüm, ne de sonra gördüm." Bu Hadis 5826 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Sa'd b. Ebi Vakkas dedi ki: "Uhud günü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ok torbasındaki okları benim önüme açarak: Anam babam sana feda olsun, ok at, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Yahya b. Said dedi ki: Said b. el-Müseyyeb 'i şöyle derken dinledim: "Ben Sa'd'i şöyle derken dinledim: Uhud günü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ana ve babasını bir arada benim için zikretti ve onlar sana feda olsun, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn el-Müseyyeb'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Sa'd b. Ebi Vakkas r.a. dedi ki: Uhud günü Resulullah sallal1ahu aleyhi ve sellem savaşırken benim için anne babasının her ikisini de bir arada zikretti -o bu sözleriyle, babam ve anam sana feda olsun dediği zamanı kastetmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Şeddad dedi ki: "Ali r.a.'ı şöyle derken dinledim: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Sa'd'in dışında herhangi bir kimse için (babam anam sana feda olsun, diyerek) baba ve annesini bir arada zikrettiğini hiç işitmedim
- Bāb: ...
- باب ...
Ali r.a. dedi ki: "Ben Sa'd b. Malik dışında kimseye baba ve annesini bir arada zikir {ederek, sana feda olsunlar deldiğini duymadım. Ben Uhud günü onu: Ey Sa'd ok at, babam anam sana feda olsun derken dinledim." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Beraberinde iki adam vardı. Onun önünde savaşıyorlardı." Bunlar Cibril ve Mikail idiler. Nitekim Müslim'de bir başka rivayet yoluyla Mis'ar'den böyle rivayet edilmiştir. Hadisin sonunda: "Cibril ve Mikail'i kastediyor" denilmektedir. "Sa'd'in dışında" kastettiği Sad b. Ebi Vakkas'tır. {Ebu Vakkas} da ikinci rivayette olduğu gibi İbn Malik'tir
- Bāb: ...
- باب ...
Mu'temir, babasından rivayetle dedi ki: "Ebu Osman, o günlerin birisinde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte kalıp da savaşmış Talha ve Sa'd'ın dışında kimse kalmamış olduğunu --onlardan rivayet ettiği iki hadislerine göre- söylemiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Muhammed b. Yusuf dedi ki: es-Saib b. Yezid'i şöyle derken dinledim: "Ben, Abdurrahman b. Avf, Talha b. Ubeydullah, el-Mikdad ve Said (Allah onlardan razı olsun) ile birlikte arkadaşlık ettim. Onlardan birisinin Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den hadis naklettiğini duymadım. Ancak ben Talha'nın Uhud gününden söz ettiğini dinledim
- Bāb: ...
- باب ...
Kays dedi ki: "Ben Talha'nın Uhud günü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i kendisiyle koruduğu elinin felç olmuş olduğunu gördüm
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a. dedi ki: "Uhud gününde insanlar Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in etrafından dağıldılar. Ebu Talha ise Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in önünde, kalkanı ile onu koruyordu. Ebu Talha oldukça hızlı bir şekilde ok atan bir kişi idi. O gün iki ya da üç yay kırdı. Bir adam beraberindeki ok torbası ile yanından geçiyor, Nebi ona: O ok torbasını Ebu Talha'nın önüne bir saç, diyordu. (Enes) dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de uzanıp oradakileri gözetliyor idi. Ebu Talha ise: Babam anam sana feda olsun, öne uzanıp bakma, sana düşmanın attığı oklardan birisi isabet eder. Benim göğsüm sana siper olsun, diyordu. Ebu Bekir'in kızı Aişe ile Ümmü Süleym'in ise elbiselerini toplamış oldukları halde onların baldırlarındaki halhallarının göründüğünü ve omuzlarında kırbaları taşıyarak savaşçıların ağızlarına boşalttıklarını, sonra tekrar geri dönüp o kırbalarını doldurduklarını, sonra gelerek o kırbaların sularını savaşçıların ağızlarına boşalttıklarını gördüm. Andolsun Ebu Talha'nın elinden kılıç (uyuklamaktan dolayı) iki ya da üç defa düştü
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha dedi ki: "Uhud gününde (ilkin) müşrikler bozguna uğradı. İblis --üzerine Allah'ın Ianeti olsun--: Ey Allah'ın kulları, arkanıza dikkat ediniz, diye feryat etti. Bunun üzerine onların önlerinde olanlar geri döndü, arkada kalanlarıyla birlikte şiddetlice savaştılar. Huzeyfe bakınınca babası el-Yeman'ı görüverdi. Ey Allah'ın kulları babam, babam (onu sakın öldürmeyin) dedi. (Urve) dedi ki: Aişe r.anha dedi ki: Allah'a yemin ederim onu öldürmekten geri durmadılar. Bunun üzerine Huzeyfe: Allah size mağfiret buyursun, dedi. Urve dedi ki: Allah'a yemin ederim, Huzeyfe'de Allah'a kavuşuncaya kadar hayır hep devam etti." Fethu'l-Bari Açıklaması: "İnsanlar dağıldı" bozguna uğradı. Maksat onların bir kısmıdır. Bu ifadeyi bu şekilde mutlak olarak kullanması daha önce açıklandığı gibi onların dağılmış olmaları dolayısı iledir. Gerçekte durum şudur: Savaşa katılanlar üç gruba ayrıldılar. Bir kısım Medine'nin yakınlarına varıncaya kadar geri dönüp kaçmaya devam etti. Bunlar savaş bitene kadar geri dönmediler. Bunların sayısı pek azdı. Yüce Allah'ın: "İki ordunun karşılaştığı gün içinizden geri dönüp kaçanları ancak şeytan yaptıkları bazı işler yüzünden yoldan çıkarmak istemişti."[Al-i İmran, 155] buyruğu bunlar hakkında nazil olmuştur. Bir başka kesim Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in öldürüldüğünü işitince şaşırıp kaldılar. Onlardan her birisinin amacı ya kendisini korumak yahut da savaş ile ilgili kanaati ve basireti doğrultusunda öldürülünceye kadar devam etmek istemişti. Ashabın çoğunluğu da bunlar idi. Bir diğer kesim de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte sebat göstermişti. Daha sonra ikinci kısımda bulunanlar da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in az önce kaydedilen yedinci hadiste (4060-4061) açıkladığım gibi peyderpey geri döndüler. Böylelikle Nebi sallalliıhu aleyhi ve sellem ile birlikte kalanlara dair birbirinden farklı çeşitli haberlerin arası telif edilebilir. "O gün elinde" ileri derecede ok attığından dolayı "iki ya da üç yay kırıldı." "Bakma" yani onların ne yaptıklarını görmek için bakma. "Sana isabet eder." O bunu bir örnek olsun diye söylemiş gibidir yani bakarsan sana isabet edebilir. "Ben senin önünde çarpışıyorum." Yani kendimi sana feda ediyorum. "Ebu Bekir 'in kızı" mu'minlerin annesi "Aişe'yi" ve Enes'in annesi "Ümmü Suleym'i gördüm ... " "Halhallarını görüyordum." Hadis daha önce Cihad bölümünde (2880 numara ile ) geçmiş bulunmaktadır. "Uhud gününde müşrikler geri dönüp kaçtı. İblis: Ey Allah'ın kulları, arkanıza dikkat edin diye feryat etti." Yani arka tarafınızdan kendinizi korumaya çalışın. Bu, savaş esnasında gerisinden saldırıya uğrayacağından korkulan kimseler için söylenen bir sözdür. Bu olay da okçuların yerlerini terk edip daha önce açıklandığı gibi, müşriklerin karargahında ganimet toplamak üzere girdikleri vakit olmuştu. "Bunun üzerine öndekiler geri döndü, geride bıraktıklarıyla birlikte savaştı." Yani onların düşman olduklarını zannediyorlardı. Buna dair açıklamalar da geçmiş bulunmaktadır. Geri döndüklerinde Müslümanlar müşriklere karıştı ve her iki ordu birbirinden ayırtedilmeyecek şekilde birbirine girdi. Bu sebeple de Müslümanlar birbirlerini öldürdüler. İbn İshak der ki: "Bana Asım b. Ömer, Mahmud b. Lebid'in şöyle dediğini nakletti: Huzeyfe'nin babası el-Yeman ile Sabit b. Vakş oldukça yaşlı iki ihtiyar idiler. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem onları kadın ve çocuklarla birlikte bırakmıştı. Onlar da kendi aralarında konuşarak şehit olmayı arzu ettiler. Kılıçlarını alıp müslümanların geri çekilmelerinden sonra Müslümanlara yetiştiler. Fakat Müslümanlar onların yanlarına geldiklerini bilmiyarlardı. Sabit'i müşrikler öldürdü, el-Yeman'ın ise Müslümanların kılıçları üzerine inip kalktı ve onun kim olduğunu tanımadan onu öldürdüler." "Urve dedi ki. .. " İbn İshak'ın rivayetinde şöyle denilmektedir: Huzeyfe: Babamı öldürdün, dedi. Onlar: Allah'a yemin ederiz onu tanımadık, dediler. Doğruyu söylediler. Bunun üzerine Huzeyfe: Allah size mağfiret etsin, dedi. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem el-Yeman'ın diyetin i ödemek istedi, Huzeyfe ise onun diyetini Müslümanlara sadaka olarak bağışladı. Bu hali onun Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in nezdindeki hayırlı oluşunu daha da arttırdı
- Bāb: ...
- باب ...
Osman b. Mevheb'den dedi ki: Beytullah'ı hacceden bir adam geldi. Bir takım kimselerin oturmakta olduğunu görünce: Bu oturanlar kimlerdir, diye sordu. Bunlar Kureyş'tendir, dediler. Peki bu yaşlı kişi kimdir, diye sordu. O, İbn Ömer'dir, dediler. Onun yanına giderek: Ben sana bir hususa dair soru soracağım. Bana anlatır mısın dedi ve sordu: Bu Beyt'in hürmeti ile sana söz veriyorum. Osman b. Affan'ın Uhud günü kaçtığını biliyor musun? İbn Ömer: Evet dedi. Yine sordu: Bedir günü de bulunmadığını ve Bedir'e katılmadığını da biliyor musun? İbn Ömer: Evet dedi. Bu sefer: Onun Rıdvan Bey'atinde de bulunmayıp, ona katılmadığını da biliyor musun, diye sordu. İbn Ömer yine: Evet deyince, adam tekbir getirdi. İbn Ömer: Gel de senin bana sorduğun hususları bildirip açıklayayım dedi ve şunları ekledi: Onun Uhud günü kaçtığını sordun. Şehadet ederim ki Allah bundan ötürü onu affetmiştir. Bedir'de bulunmayışına gelince, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızı onun nikahı altında idi ve o sırada hastaydı. Bu sebeple Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona: "Sana Bedir'e katılmış olan birisinin ecri ve payı verilecektir" diye buyurdu. Rıdvan bey'atinde bulunmayışına gelince, eğer Mekke vadisinde Osman b. Affan'dan daha güçlü birisi bulunsaydı, şüphesiz onun yerine onu gönderirdi. (Fakat olmadığından) Osman'ı göndermişti. Rıdvan bey'ati ise Osman Mekke'ye gittikten sonra oldu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem da sağ elini göstererek: Bu Osman'ın elidir deyip, onu kendi elinin üzerinekoyup: Bu da Osman için (bey'at) olsun, dedi. Haydi şimdi bu söylediklerimi de öğrenmiş olarak gidebilirsin." Fethu'l-Bari Açıklaması: "İki ordunun karşılaştığı gün içinizden geri dönüp kaçanları ... "[Ali İmraın, 155} Nakil ilmini bilenlerin ittifakla belirttiklerine göre burada bundan maksat, Uhud günüdür. Bedir günü olduğunu söyleyenler yanıImıştır .. Çünkü Bedir günü Müslümanlardap hiçbir kimse geri dönüp kaçmamıştır. Evet, yüce Allah'ın: "Furkan günü olan iki ordunun birbirleriyle karşılaştıkları günde kulumuza indirdiğimize inanmışsanız ... "[Enfa!,41] buyruğu ile kastedilen -ki bu ayet el-Enfal suresindedir- Bedir günüdür,. Fakat burada: "İki ordunun karşılaştığı zaman" buyruğu her nerede geçtiyse onunla Bedir gününün kastedilmesi gerekmez. "Yoldan çıkarmak istemişti." Yani yoldan çıkmayı onlara süslü ve güzel göstermişti. Bu rivayette: "Bu Beyt'in hürmeti için söz veriyorum" ibaresinin kullanılması Abdullah b. Ömer'e göre böyle bir yeminin caiz olduğu anlamını vermektedir .. Çünkü o bu şekilde yemin etmesine tepki göstermemiştir. Bu hususta bir dereceye kadar bazı açıklamalar, yüce Allah'ın izniyle el-Eyman ve'n-Nüzur (yeminler ve adaklar) bölümünde gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu İshak dedi ki: Bera' b. A'zib r.a.'ı şöyle derken dinledim: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Uhud günü piyadelerin başına Abdullah b. Cubeyr'i kumandan tayin etti. Bunlar geriye dönüp kaçtılar. İşte yüce Allah'ın: "Nebi arkanızdan size seslenip dururken" [Ali İmran, 153] buyruğu bunu anlatmaktadır. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Allah size keder üstüne keder vererek cezalandırdı." Abd b. Humeyd'in Mücahid yoluyla rivayetine göre o, şöyle demiştir: "Birinci keder; Muhammed öldürüldü, diyen sesi işitmeleri idi. İkinci kederleri ise, Nebi satlallahu aleyhi ve sellem'in etrafından dağılıp dağda yukarıya doğru koşmaları idi. O sırada da aralarından öldürülenleri hatırladılar ve üzüldüler." "Kaybettiklerinize" ele geçiremediğiniz ganimetiere "ve başınıza gelenlere" yaralanmalar ve kardeşlerinizin öldürülmesine "üzülmeyesiniz diye
- Bāb: ...
- باب ...
Enes, Ebu Talha'dan rivayetle (Allah ikisinden de razı olsun) dedi ki: "Ben de Uhud günü uyuklamanın kendisini bürüdüğü kimselerden idim. O kadar ki kılıç elimden defalarca düştü. O düşüyor, ben onu alıyordum, o düşüyor ben onu alıyordum." Bu Hadis 4562 numara ile gelecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Sonra o kedein i:l:rdından üzerinize bir emniyet, bir uyuklama indirdi. .. "[Ali İmran, 154] buyruğu hakkında ıbn ıshak der ki: Yüce Allah uyuklamayı yakın sahibi kimse'. !ere güvenlik olmak üzere indirdi.. Çünkü onlar uykudayken korkmazlar. Kendi nefislerinden başka bir şeyin telaşına düşmeyen münafıklar ise son derece korku ve dehşet içinde idiler
- Bāb: ...
- باب ...
Salim babasından rivayet ettiğine göre; "Babası Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i sabah namazının ikinci rek'atinde başını rüku'dan kaldırınca şöyle derken dinlemiştir: Allah'ım, filana, filana ve filana lanet olsun. O bu sözlerini 'semi'allahu limen hamideh, Rabbena ve leke'l-hamd' dedikten sonra söylüyordu. Bunun üzerine yüce Allah: 'O işten sana hiçbir şey düşmez ... Zalim olduklarından dolayı onlara azap eder' buyruğunu indirdL" Bu Hadis 4070,4559, 7346 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Hanzala b. Ebi Süfyan'dan dedi ki: Ben Salim b. Abdullah'ı şöyle derken dinledim: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Safvan b. Umeyye, Suheyl b. Amr ve Haris b. Hişam'a beddua ediyordu. Bunun üzerine: 'O işten sana hiçbir şey düşmez ... Yahut zalim olduklarından dolayı onlara azap eder.' [Ali İmran, 128] buyruğu nazil oldu." Fethu'l-Bari Açıklaması: İbn Hişam'ın, Ebu Said el-Hudri yoluyla rivayet ettiği hadiste belirtildiğine göre, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in alt çenesindeki küçük azı dişini kıran ile onun alt dudağını yaralayan kişi, Utbe b. Ebi Vakkas'tır. Abdullah b. Şihab ez-Zühri'ye göre ise alnını yaralayan kişi odur. Abdullah b. Kamia ise onun yanağını yaralamış ve miğferdeki iki halka yanağına batmıştı. Malik b. Sinan da Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yüzünden kanı emmiş, sonra zırhın halkalarını çıkartmıştır. Bunun üzerine Allah Resulü ona: Ateş sana asla değmeyecektir, diye buyurmuştur. İbn İshak da Sa'd b. Ebi Vakkas'ın rivayet ettiği hadiste şunları zikretmektedir: "Ben, kardeşim Utbe b. Ebi Vakkas'ı, Uhud günü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yaptıklarını yaptıktan sonra öldürmeyi arzuladığım kadar hiçbir kimseyi öldürmeyi arzulamadım." Taberani'de de Ebu Umarne'den şöyle dediği zikredilmektedir: "Uhud günü Abdullah b. Kamia Resulullah sallaHahu aleyhi ve sellem'e bir ok attı. Yüzünü yaraladı ve küçük azı dişini kırdı. Bu arada İbn Kamia: Bu oku benden al, onu ben İbn Kamia atıyorum, deyince, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, yüzünden kanı silerken: Allah seni kahretsin, ne oluyor sana, diye buyurdu. Yüce Allah ona bir dağ keçisini musallat etti, onu paramparça edinceye kadar taslayıp durdu
- Bāb: ...
- باب ...
Sa'lebe b. Ebi Malik'ten rivayete göre Ömer b. el-Hattab r.a. Medinelilerin hanımları arasında örtüler dağıttı. Bunlardan iyice bir örtü geri kaldı. Yanında bulunanlardan birisi ona: "Ey mu'minlerin emiri, sen bunu senin nikahın altında bulunan Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızına --bu sözleriyle Ali'nin kızı Ümmü Külsum'u kastediyorlardı-- ver, dediler. Ömer: Hayır, Ümmü Selit buna daha bir hak sahibidir, dedi. --Ümmü Sellt de Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bey'at eden Ensar hanımlarından birisi idi.-- Ömer dedi ki:. Çünkü o Uhud günü bize sırtında kırbalarla su taşıyordu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Üm mü Sellt"e dair zikredilen hadis, daha önce Cihad bölümünd açıklanmış bulunmaktadır. Burada sözü edilen Üm mü Sellt, Ebu Said el-Hudrı'nin annesidir. Ebu Sallt adında birisinin hanım ı idi. Kocası hicretten önce vefat ettikten sonra onunla Malik b. Sinan el-Hudrı evlendi ve ondan Ebu Said dünyaya geldi
- Bāb: ...
- باب ...
Amr b. Umeyye ed-Oamri dedi ki: "Ben Ubeydullah b. Adiy b. el-Hiyar ile birlikte (yola) çıktım. Hıms'a geldiğimizde Ubeydullah b. Adiy bana: Ne dersin Vahşi'nin yanına gidip ona Hamza'yı nasıl öldürdüğünü soralım mı, dedi. Ben: Peki, dedim. Vahşi, Hıms'da kalıyordu. Biz de onun nerede olduğunu sorduk, bize: İşte orada, evinin gölgesinde bir tulum gibi duruyor, denildi. (Amr) dedi ki: Biz de ona doğru gittik ve onun yakınında durduk. Selam verdik, selamı aldı. (Amr) dedi ki: Ubeydullah da sarığına sarılmış Vahşi onun sadece gözlerini ve ayaklarını görebiliyordu. Ubeydullah: Beni tanıyor musun, diye sordu. (Amr) dedi ki: Ona baktıktan sonra: Allah'a yemin ederim ki hayır deyip şöyle devam etti: Ancak şunu biliyorum Adiy b. el-Hiyar Ebu lys kızı Ümmü Kıtal adında birisi ile evlendiğini ve bu kadından onun Mekke'de bir erkek evlat doğurduğunu biliyorum. Ben de ona süt anne bulmaya çalışıyordum. İşte bu çocuğu annesiyle birlikte taşıyıp götürüp babasına verdik. Sanki ben senin ayaklarına (bakarken onun ayaklarını) görür gibiyim. (Amr) dedi ki: Ubeydullah yüzünü açtı, sonra: Hamza'yı nasıl öldürdüğünü bize anlatır mısın, dedi. Vahşi: Olur dedi. Hamza Bedir'de Tuayme b. Adiy b. el-Hiyar'ı öldürmüştü. Bunun üzerine efendim olan Cubeyr b. Mut'im bana: Şayet amcama karşılık Hamza'yı öldürürsen sen de hür olacaksın, dedi. (Vahşi) dedi ki: Herkes' Ayneyn -ki Ayneyn Uhud karşısında bir dağ olup, onunla Uhud arasında bir vadi vardır- senesi sefere çıkınca, ben de savaşa katılmak üzere onlarla birlikte çıktım. Savaşmak üzere saf tuttuklarında Siba' ileri atılarak: Benimle teke tek kim çarpışır dedi. (Vahşi) dedi ki: Karşısına Hamza b. Abdulmuttalib çıktı. Ey Siba', ey kadınların bızırlarını kesen (kadın sünnetçisi) Ümmü Enmar'ın oğlu, sen Allah'a ve onun Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'E muhalefet mi ediyorsun, dedi. (Vahşi) dedi ki: Sonra üzerine bir hamle yaptı. Herif, geçip gitmiş dün gibi oluverdi (Yokolup gitti). (Vahşi devamla) dedi ki: Ben de bir kayanın altında Hamza'ya tuzak kurup, saklandım. Bana yaklaşınca ona harbemi attım, mızrağımı Hamza'nın kasığına yerleştirdim, mızrak Hamza'nın iki uyluğu arasından (öbür tarafa) çıkmıştı. (Vahşi) dedi ki: İşte bu mızrak, Hamza'yı olduğu yere çökertti. Herkes geri dönünce ben de onlarla birlikte geri döndüm. İslam Mekke'de yayılıncaya kadar ben de Mekke'de kaldım. Sonra Taife çıkıp gittim. Taifliler Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e elçiler gönderdiler. Bana: O kendisine elçi olarak gidenleri rahatsız etmez, denildi. Ben de Taif heyetiyle beraber çıkıp gittim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna vardım, beni görünce: Sen Vahşi değil misin, diye sordu. Ben: Evet dedim. Sen Hamza'yı öldürdün öyle mi, diye sordu. Ben: iş sana ulaşan haberde olduğu gibi oldu, dedim. Allah Resulü: Bana yüzünü hiç göstermeyebilir misin, diye sordu. (Vahşi) dedi ki: Ben de çıkıp gittim. Resulullah s.a.v. vefat ettikten sonra Müseylimetu'l-Kezzab ortaya çıktı, kendi kendime dedim ki: Andolsun Müseylime'nin üzerine ben de gideceğim. Belki onu öldürür, böylelikle Hamza'yı öldürmekle yaptığım kötülüğün karşılığı bir iyilik yapmış olurum .. (Vahşi) dedi ki: Ben de ona karşı savaşa gidenlerle birlikte çıktım ve onun ile ilgili olarak olanlar oldu. (Vahşi) dedi ki: Bir de ne göreyim, yıkık bir duvarın bir kenarında bir kişinin durduğunu gördüm. Sanki esmer bir deveyi andırıyordu. Saçı başı dağınıktı. (Vahşi) dedi ki: Hemen harbemi ona attım. Harbemi iki memesi arasına yerleştirdim ve harbem arkadan iki kürek kemiği arasından çıktı. (Vahşi) dedi ki: Ensardan bir adam ileri atıldı ve onun tepesine kılıçla bir darbe indirdi." (Abdu'I-Aziz b. Abdullah b: Seleme) dedi ki: Abdullah b. el-fadl dedi ki: Bana Süleyman b. Yesar'ın haber verdiğine göre o Abdullah b. Ömer'i şöyle derken dinlemiştir: "Bir evin damında bulunan bir kız şöyle seslendi: Ey mu'minlerin emiri, haberin olsun, onu o siyah i köle öldürdü." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Vahşi" -ki b. Harb'dir-"nin yanına gidelim mi?" Cubeyr b. Mut'im'in azatlısı Habeş'li Vahşi'dir. "Sanki o" büyük bir "tulum gibi idi." Bu isim (hamit), çoğunlukla içi dolu tulum hakkında kullanılır. İbn Aiz'in zikrettiği bir rivayette: "Onu oldukça şişman, gözleri kızarmış bir kişi bulduk" şeklindedir. "Bürünmüş" yani sarığını çenesi altından geçirmeden başının üzerine sarmış demektir. "Ona sütanne arıyordum." İbn İshak rivayetinde şu fazlalık va;dır: "Allah'a yemin ederim, Zi Tava denilen yerde seni emziren Sa'd oğullarından olan (süt) annene teslim ettiğimden beri seni görmüş değilim. Ben seni ona uzattığım sırada o, devesi üzerinde bulunuyordu. Seni elimden aldığında kendisine doğru kaldırırken ayağının parıltısını görmüştüm. İşte şimdi sen benim başucumda durunca o ayakları tanıdım." Bu ifadeler bu başlıktaki hadiste geçen: "Sanki senin ayaklarını görmüş gibiyim" sözlerine açıklık getirmektedir. Yani onun ayaklarını daha önce taşıyıp götürdüğü çocuğun ayaklarına benzetmiş oldu. Gerçekten o çocuğun o olduğu ortaya çıktı. Her iki görmesi arasında ise yaklaşık elli yıllık bir süre geçmişti. Bu ise aşırı bir zekaya ve kıyafet ilmine dair eksiksiz bir bilgiye sahip olduğunu göstermektedir. "Herkes" yani Kureyş ye beraberinde bulunanlar "Ayneyn yılı" yani Uhud senesi "çıkınca ... " Vahşi'nin "Ayneyn Uhud karşısında bir dağdır" yani Uhud cihetinde bir dağdır sözüne gelince, Vahşi'nin o yılı o dağa nispet ederek zikredip, Uhud'a nispet etmeyişinin sebebi, Kureyşlilerin Ayneyn dağı yakmında karargah kurmuş olmalarıdır. "Ben de herkesle birlikte savaşa çıktım." Tayalisı rivayetinde şöyle demektedir: "Uhud günü harbemi yanıma alarak çıktım. Ben Habeşlilerden bir kişiyim. Onların harbe oyunlarını bilen birisi idim. (Vahşi) dedi ki: Ben onlarla birlikte ne birisini öldürmek, ne de savaşmak amacıyla çıktım. Benim tek meselem Hamza idi." İbn İshak'ta da: "Vahşi, Habeşlilerin usulü ile harbe atan birisi idi. Hedefe isabet ettirmemesi çok nadirdi" denilmektedir. "Bızırları kesen" (ibaresini açıklayıcı olmak üzere) İbn İshak: Annesi Mekke'de kadınları sünnet ederdi, demektedir. Araplar bu tabiri yermek amacıyla kullanırlar. "Karşı çıkan, düşmanlık eden" onlara karşı duran, inat eden. "Geçip giden dün gibi" ifadesi, onu öldürmüş olmasından kinayedir yani onu mahvetti, yok etti. "Bana onun elçilere dokunmadığı söylendi." Yani elçiler onun tarafından rahatsız edilmezdL Tayalisı rivayetinde şöyle denilmektedir: "Şam'a kaçmak istemiştim. Bir adam bana: Ne oluyor sana, Allah'a yemin olsun bir kimse hak şehadeti getirmiş olarak Muhammed'e giderse mutlaka onu serbest bırakır, dedi. Bunun üzerine ben de yola koyuldum. Ben onun başı ucunda hak şehadetini -ayakta durup getirinceye kadar beni fark etmedi." İbn İshak'ta da: "Aniden benim başı ucunda durduğumu gördü" denilmektedir. "(Allah Resı1lü): Hamza'yı sen mi öldürdün, diye buyurdu. Ben: Durum sana ulaştığı gibi oldu, dedim." Yunus b. Bukeyr de İbn İshak'ın el-Megazl'sinde şöyle denildiği belirtilmektedir: "Resı1lullah sallalli,hu aleyhi ve sellem'e: Bu Vahşi'dir, denildi. Allah Resı1lü: Onu bırakınız .. Çünkü bir tek adamın bile Müslüman olması, bin tane katirin öldürülmesinden daha çok sevdiğim bir şeydir, diye buyurdu." "Bana yüzünü hiç göstermeyebilir misin?" Tayalisı'nin rivayetinde şöyle denmektedir: "Yüzünü bana gösterme, seni görmeyeyim, diye buyurdu." '(Vahşi) dedi ki: "Ben de ... çıktım." Taberani'de şöyle denilmektedir: "(Allah Resı1lü): Ey Vahşi, çık git, daha önce Allah yolundan başkalarını alıkoydu ğu n gibi şimdi de Allah yolunda savaş, diye buyurdu." "Andolsun Müseylime'nin üzerine gideceğim dedim." Tayalisi'deki rivayette: "Müseylime'nin durumu ortaya çıkınca ben de onun üzerine giden askerlerle birlikte yola koyuldum ve harbemi yanıma aldım." denilmektedir. "Hamza'ya karşılık onu öldürebirim." Yani onu öldürerek Hamza'yı öldürmeye denkbir iş yapayım. Daha sonra şu sözleriyle bunu açıklamaktadır: "Böylece ben hem insanların en hayırlı olanını, hem de en şerli olanını öldürmüş oldum." Vahşi'nin: "Müseylime'nin durumu ile ilgili olanlar oldu" ifadesi ile kastedilen ona karşı yapılan savaştır. Müseylime ile Müslümanlar arasındaki bu vakada, ashab-ı kiram'dan çok kimse şehit düşmüştür. Daha sonra ileride yüce Allah'ın izniyle Fiten bölÜmünde açıklanacağı üzere Müseylime'nin öldürülmesi ile Müslümanlar zaferi kazanmış oldular. "Esmer bir deve" yani rengi kül gibi. Savaşın tozlarından dolayı bu rengi almıştı. Hadisten Çıkan Diğer Sonuçlar Vahşi'nin rivayet ettiği bu hadiste Vahşi'nin sahip olduğu ileri derecede zeka ile alakah olarak belirtilenler ile Hamza'nın pek çok menkıbesi dışında bir takım sonuçlar da çıkarılmaktadır: 1- Kişi yakını olan birisine yahut da arkadaşına herhangi bir eziyette bulunmuş olan bir kimseyi görmekten hoşlanmayabilir .. Fakat bu, bu iki kişinin birbirleri ile yasaklanmış şekliyle dargın durmalarını gerektirmez. 2- İslam, Müslüman olmadan önce yapılan günahları siler, süpürür. 3-Savaşta tedbirli olmak gerektiği gibi, kimsenin savaşta kimseyi küçümsememesi gerekir .. Çünkü o gün Hamza r.a.'ın Vahşi'yi görmüş olduğu muhakkaktır .. Fakat onu küçümsediği için ona karşı kendisini korumaya gerek duymamıştır .. Fakat nihayetinde tam karşısından Vahşi ona harbesini saplamıştır. İbn İshak da şunları söylemektedir: "Bana Muhammed b. Cafer b. Zubeyr anlatarak dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem çıktı, (yaralılar arasında) Hamza'yı aradı. Onun vadinin iç tarafında burnunun, kulaklarının kesilmiş olduğunu gördü. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Eğer -Abdulmuttalib'in kızı- Safiye üzülmeyecek ve bu benden sonra uygulanan bir sünnet olmayacak olsaydı, onu yırtıcı hayvanların karınıarından ve kuşların kursaklarından haşredilsin diye öylece bırakırdım." İbn Hişam ek olarak şunları da söylemektedir: "Ve Allah Resulü şöyle buyurdu: Ebediyyen senin gibi bir musibet ile karşılaşmayacağım. Bunun üzerine Cibril inip: Hamza semada Allah'ın arslanı ve Resulünün arslanı diye yazılıdır, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Hemmam'dan riv€lyete göre o Ebu Hureyre r.a.'ı şöyle derken dinlemiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem --küçük azı dişini işaret ederek- Allah'ın gazabı Nebiine bu işi yapan bir kavme çok şiddetlidir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Allah yolunda öldüreceği bir kimseye de Allah'ın gazabı çok şiddetli olur
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Allah yolunda öldürdüğü bir kimseye Allah'ın gazabı pek şiddetli olur. Allah'ın nebisi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yüzünü kanatmış bir kavme karşı da Allah'ın gazabı pek şiddetli olur. " Bu Hadis 4076 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hazimiden rivayete göre o Sehl b. Sa'd'a --Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yaralanmasına dair soru sorulurken-- şöyle derken dinlemiştir: "Allah'a yemin ederim ki ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yüzünü kimin yıkadığını, kimin o vakit su döktüğünü ve ne ile tedavi edildiğini çok iyi biliyorum. (Devamla) dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızı Fatıma (selam ona) onu yıkıyor, Ali de kalkanından ona su döküyordu. Fatıma suyun kanamayı arttırmaktan bir işe yaramadığını görünce, bir hasırdan bir parça alıp onu yaktı ve onu (külünü) yarasına bastırdı. Böylece kanın akması durdu. O gün onun küçük azı dişi de kırıldı, yüzü yaralandı ve başındaki miğfer de kırıld
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas dedi ki: "Bir Nebi tarafından öldürülen kimseye Allah'ın gazabı pek şiddetli olur. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yüzünü kanatan kimseye de Allah'ın gazabı pek şiddetli olur." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Uhud günü Nebi saIlaIl€ıhu aleyhi ve seIlem'e isabet eden yaralar." Abdurrezzak, Mamer'den,. o ez-Zühri'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: "O gün Nebi saIlaIl€ıhu aleyhi ve seIlem'in yüzüne yetmiş darbe indirildi. Hepsinin zararına karşı Allah onu korudu." Bu rivayet kavi bir mürseldir. Yetmiş ile gerçek anlamını da kastetmiş olabilir. Darbelerin çokluğunu anlatmak için mubalağalı bir ifadeyi kullanmak yolunu da seçmiş olabilir. Hadisten anlaşıldığına göre tedavi olmak caizdir. Nebiler de yaralamalar, acı ve ızdırap veren haller ve hastalıklar gibi dünyevi bir takım arızi musibetlerle karşı karşıya kalabilirler. Böylelikle onların ecirlerinin artması ve derecelerinin daha da yükselmesine sebep olunur. Diğer taraftan bunlar, hoşa gitmeyen hallere karşı sabır hususunda onlara tabi olanların da uyması içindir. Güzel akıbet takva sahiplerinindir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre: "Yaralandıktan sonra yine Allah'ın ve Resulünün davetine icabet edenler, onlardan iyilik yapanlar ve sakınanlar için büyük bir mükfaat vardır."[Ali İmran, 172] buyruğu ile ilgili olarak Urve'ye şunları söylemiştir: Kardeşimin oğlu, senin iki baban Zübeyr ve Ebu Bekir bunlar arasında idi. Uhud günü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in başına gelenler gelip çatınca müşrikler de onu bırakıp geri dönünce tekrar (Müslümanların üzerine) geri geleceklerinden korktu. Kim onların arkasından gider, diye sordu. Aralarından yetmiş kişi bunun için öne çıktı." (Urve) dedi ki: Aralarında Ebu Bekir ve Zübeyr'de vardı. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Allah'ın ve Resulünün davetine icabet edenler[Ali İmran, 172] buyruğu" Başlık, bu buyruğun nüzuI sebebi ve bunun Uhud ile alakası olduğu anlamındadır. İbn İshak dedi ki: Uhud Şewalin ortası ve cumartesi günü oldu. Ertesi gün Şewalin 16'sına rastlayan Pazar günü Resulullah salı allah u aleyhi ve sellem'in münadisi halk arasında, düşmanın arkasından gidip, düşmanı takip etmek için nida ettirdi ve, bizimle beraber ancak dün Uhud'da bulunanlar çıkabilir, dedi. Cabir b. Abdullah da onunla birlikte çıkmak için izin isteyince ona izin verdi. O Sadece düşmanları korkutmak için ve karşı karşıya kaldıkları musibetlerin kendilerini, düşmanlarını takip etmekten yana acze düşürmediğini anlamalarını sağlamak için çıktı. Hamrau'l-Esed denilen yere ulaşınca Huzaalı Said b. Ebi Mabed onunla karşılaştı. Bana Abdullah b. Ebi Bekr'in anlattığına göre ashabının karşı karşıya kaldığı musibet dolayısıyla ona taziyede bulundu ve Ebu Süfyan ile beraberindekilerle er-Ravha denilen yerde karşılaşmış olduğunu, kendi kendilerini: Muhammed'in ashabının pek çoğunu ve onların ileri gelenlerini öldürdüğümüz halde onları toptan imha etmeden geri döndük diye kınadıklarınr, bunun üzerine Mabed'in onlara Muhammed (Uhud'a) katılmayıp, Medine'de geri kalanlardan oluşan benzerini görmediğim büyük bir toplulukla sizin arkanızdan sizi takip etmek üzere yola koyulduklarını haber verdiğini söyledi. (Abdullah b. Ebi Bekr) dedi ki: Bu onları görüşlerinden vazgeçirdi, bunun üzerine Mekke'ye geri döndüler
- Bāb: ...
- باب ...
Katade dedi ki: "Kıyamet gününde arap kabileleri arasında Ensardan nurlu şehitleri daha çok olacak olan herhangi bir kabile bilmiyorum. Katade dedi ki: Ayrıca bize Enes b. Malik'in anlattığına göre Uhud günü Ensardan 70 kişi öldürüldü. Bi'ri Maune'de 70 kişi, kıyamet gününde 70 kişi şehit düştü. (Enes) dedi ki: Bi'ri Maune, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hayatta iken olmuştu, Yemame günü de Ebu Bekir'in halifeliği döneminde Müseylimetu'I-Kezzab'ın öldürüldüğü gündür
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdullah r.a.'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Uhud'da öldürülenlerden iki kişiyi aynı kefene sarıyar, sonra bunların hangisi daha çok Kur'an'ı biliyordu diye soruyordu. Ona herhangi birisi işaret edilecek olursa lahde onu öne yerleştiriyor ve şöyle buyuruyordu: Kıyamet gününde bunlara ben şahit olacağım. Allah Resulü şehit1erin kanlarıyla gömülmesini emretti, onlara namaz kılmadı ve gusül de edilmediler
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa r.a. --zannederim Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den diye nakletti- dedi ki: "Rüyamda bir kılıç salladığımı gördüm. Ön tarafının ortası kırıldı. Meğer o Uhud günü mu'minlerden isabet alacak olanlar demekmiş. Sonra onu bir daha salladım, önceki halinden daha güzel bir hale geldi. Meğer o da Allah'ın nasip edeceği fetih ve mu'minlerin bir araya gelip toplanmaları demekmiş. Rüyamda ayrıca birtakım inekler gördüm. Şüphesiz Allah en hayırlı olandır. Meğer onlar da Uhud günü (şehid düşecek) mu'minler demekmiş
- Bāb: ...
- باب ...
Habbab r.a. dedi ki: "Bizler yüce Allah'ın vechini (rızasını) arayarak Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte hicret ettik. Ecrimizi vermek Allah'a aittir. Aramızdan kimisi ecrinden hiçbir şey yemediği haldegeçip gitti. Bunlardan birisi Mus'ab b. Umeyr idi. Uhud günü öldürüldüğünde geriye sadece çizgili bir elbise bırakmıştı. Onunla baş tarafından onu örttüğümüz takdirde ayakları dışarıda kalıyordu. O örtüyle ayakları örtülecek olursa başı dışarıda kalırdı. Bunun üzerine Nebi sallallahu aleyhi ve sellem bizlere: Onunla baş tarafından onu örtün üz ve ayakları üzerine de izhir otu bırakınız, diye buyurdu. Ya da, ayakları üzerine izhirden bir miktar bırakınız, dedi. Kimisinin de meyveleri kendisi için olgunlaştı. İşte o da onları toplamaktadır." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ve onların cenaze namazıarını kılmadı." Bu hadise dair açıklamalar daha önce Cenazeler bölümünde(1343. hadiste) geçmiş bulunmaktadır. "Ki hayır Allah'tandır." Bu da Iyad'ın ve başkalarının açıkça belirttikleri gibi rüyanın bir parçasıdır .. es-Süheyll der ki: Buyruk, "boğazlanan inekler gördüm, hayır da Allah'tandır" demektir. Derim ki: İbn İshak'ın rivayetinde: "Ve ben -ki hayır Allah'tandır- inekler gördüm" şeklindedir. Mürselolarak Urve'den gelen İbn Abbas'ın zikrettiği hadiste şöyle denilmektedir: "Gördüğüm inekleri aramızda bir takım kimselerin öldürülmesi şeklinde yorumladım. (İbn Abbas) dedi ki: Bu Müslümanlardan şehit edilenler olarak çıktı." (İnek demek olan "bekar" kelimesi ile aynı kökten gelen) "Bakr: boğazlamak, kesmek" lafzı karnın yarılması demektir. İşte bu da isimden uygun bir anlamın çıkartılması suretiyle rüya yorum şekillerinden birisidir
- Bāb: ...
- باب ...
Katade, Enes r.a.'l şöyle derken dinledim: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Uhud bizi seven, bizim" de kendisini sevdiğimiz bir dağdır
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a.'dan rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Uhud'u görünce şöyle buyurdu: Bu bizi seven, bizim de kendisini sevdiğimiz bir dağdır. Allah'ım, gerçek şu ki İbrahim Mekke'yi haram belde kıldı. Ben de onun (Medine'nin) iki kara taşlığı arasını haram (belde) kılıyorum
- Bāb: ...
- باب ...
Ukbe'den rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir gün çıkıp Uhud'da şehit düşenler üzerine cenaze namazı kıldı. Daha sonra minbere çıkıp şöyle buyurdu: "Ben sizden önce gideceğim. Ben size karşı bir şahidim. Andolsun şu anda Havz'ıma bakıyorum. Bana yeryüzü hazinelerinin anahtarları -ya da yeryüzünün anahtarları- verildi. Ben Allah'a yemin ederim ki sizin hakklnlzda benden sonra şirk koşacağınızdan korkmuyorum,. Fakat sizin için onda (dünyaIık hususunda) birbirinizle yarışa gireceğinizden korkuyorum." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Bu, bizi seven, bizim de kendisini sevdiğimiz bir dağdır." Bundan sonraki rivayetten açıkça anlaşıldığına göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu sözü, hacdan dönüşü sırasında dağı gördüğü vakit söylemiştir. Bunun anlamı ile ilgili olarak ilim adamlarının farklı görüşleri vardır: 1- İfadede muzaf hazf edilmiştir. Bunun takdiri: "Uhud halkı" şeklindedir. Bununla da kastedilen Ensardır ... Çünkü Uhud'a komşu olanlar onlardır. 2- Allah ResLılü bunu aile halkına yaklaşıp, onlarla karşılaşacağı için bir seferden döndüğü vakit lisan-ı hali ile sevincini anlatmak için söylemiştir. Nitekim seven kimsenin sevdikleriyle karşılaşması halinde yaptığı budur. 3- Sevgi gerçek manasıyla, hakikati ve zahiri üzere ifade edilmiştir.. Çünkü Uhud, Ebu Abs b. Cebr yoluyla gelen merfu hadiste Sabit olduğu üzere cennetteki dağlardan birisidir: "Uhud bizi seven, bizim de kendisini sevdiğimiz bir dağdır ve o cennetteki dağlardandır." Bu hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Dağın tesbih etmesi mümkün olduğu gibi, onun sevgi beslernesi de mümkündür ve buna bir engel yoktur. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu dağa sarsılması üzerine akıl sahibi varlıklara hitap edildiği gibi hitap etmiş ve ona: "Hareket etme Uhud" demiştir. Süheyli der ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem güzelliklere yormayı, gUzel ismi severdi. Ehadiyetten türemiş isimden daha güzel bir isim de olamaz. (es-Süheyli devamla) der ki: Uhud her ne kadar ehadiyet'ten türetilmiş ise de, harflerinin harekesi ötredir. Bu ise ehad (ber ve tek) olanın dininin, yüce ve üstün olduğu izlenimini vermektedir. Dolayısıyla Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Uhud'a sevgisi hem lafzen, hem de manen sözkonusu olup, dağlar arasında bundan dolayı ona tahsis edilmiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Nebi efendimizin "bizi seven, bizim de kendisini sevdiğimiz" sözleri ile ilgili açıklamalar Çihad bölümünün "hizmet görmek üzere küçük çocukla gazaya çıkan" başlığında (2893. hadiste) geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem gözcülük yapmak üzere bir seriyye gönderdi. Başlarına da Asım b. Sabit'i -ki bu da Ömer b. el-Hattab'ın oğlu Asım'ın dedesidir- kumandan tayin etti. Onlar da yola koyuldular. Usfan ile Mekke arasında bir yerde iken Huzeyllilere mensup Lihyan oğulları diye anılan bir kola onlardan bahsedildi. Bunlar da yaklaşık yüz okçu ile birlikte onların peşlerine düştüler, izlerini takip ettiler. Nihayet onların konakladıkları bir yere vardılar. Orada Medine'den beraberlerinde azık olarak almış oldukları hurma çekirdeklerini buldular. Bu Yesrib (Medine) hurması(nın çekirdiği)dir, dediler. Onların izlerini takip ettiler ve sonunda onlara yetiştiler. Asım ve arkadaşlarına yaklaştıklarında Fedfed denilen yere sığındılar. Onları takip edenler gelip, etraflarını sardılar ve, eğer yanımıza inip gelecek olursanız sizden hiçbir kimseyi öldürmeyeceğimize dair size söz ve teminat veriyoruz, dediler. Asım: Ben bir kafirin himayesini kabul ederek yerimden inmem. Allah'ım sen bizim durumumuzu Nebiine bildir, dedi. Onlarla aralarında Asım'ın da bulunduğu yedi kişiye atılan oklarla öldürünceye kadar çarpıştılar. Geriye Hubeyb, Zeyd ve bir başka kişi kaldı. Bunlara da söz ve teminat verdiler. Söz ve teminat vermeleri üzerine yanlarına indiler. Onları ellerine geçirince yaylarının kirişlerini çözerek kirişlerle onları bağladılar. Bu ikisiyle birlikte olan o üçüncü şahıs: Bu sözde durmayışın başıdır diyerek, onlarla birlikte gitmek istemedi. Kendileriyle beraber gelsin diye onu sürükleyip uğraştılarsa da o bunu kabul etmeyince onu öldürdüler. Hubeyb ile Zeyd'i alıp Mekke'ye götürüp orada sattılar. Hubeyb'i, el-Haris b. Amir b. Nevfel oğulları satın aldı. Bedir günü el-Haris'i öldüren kişi Hubeyb'in kendisi idi. Bu sebeple onların yanında bir süre esir kaldı. Nihayet onu öldürmek üzere ittifak ettiklerinde o da etek traşı olmak üzere el-Haris'in kızlarından birisinden bir ustura istedi. O da ona verdi. (el-Haris'in kızı) dedi ki: Ben fark etmeden küçük bir çocuğum onun yanına suzülüverdi ve yanına varınca alıp onu uyluğu üzerine oturttu. Onu görünce öyle bir korkuya kapıldım ki Hubeyb de benim korktuğumu anladı. Ustura da elinde idi. Bu çocuğu öldüreceğimden mi korkuyorsun? Ben inşallah böyle bir şey yapmayacağırTı dedi. el-Haris'in kızı şöyle derdi: Ben hiçbir. zaman Hubeyb'den daha hayırlı bir esir görmüş değilim. Andolsun onu bir üzüm salkımından üzüm yerken gördüm. Halbuki o gün Mekke'de meyve namına bir şey yoktu. Üstelik o zincirler de vurulmuştu. Şüphesiz ki o Allah'ın ona ihsan ettiği bir rızıktan başka bir şey değildi. Onu öldürmek üzere alıp Harem'in dışına çıktılar. Hubeyb: Bırakın da iki rekat namaz kılayım dedi. Daha sonra yanlarına döndüğünde şunları söyledi: Şayet benim ölümden korktuğumu zannetmeyecek olsaydınız daha da kılacaktım. Böylelikle Hubeyb öldürülme esnasında iki rekat namaz kılma sünnetini başlatan ilk kişi oldu. Daha sonra: Allah'ım, onları sayılarıyla tek tek biliyorsun. (Hepsini helak eyle), diye dua ettikten sonra şunları söyledi: "Aldırmam Müslüman olarak öldürülsem Allah için hangi yanım üzere yıkılsam Dilerse mübarek kılar (elbet) uğrunda Rabbim Parçalanmış bir vücudu, olsa da darmadağın" Daha sonra Ukbe b. el-Haris kalkıp onu öldürdü. Kureyş onu (öldürüldüğünü) tanımak amacıyla cesedinden bir parça getirsinler diye bazılarını gönderdiler. Asım da Bedir günü onların büyüklerinden birisini öldürmüştü. Yüce Allah bulutu andıran bir arı sürüsünü gönderdi ve Kureyşlilerin elçi olarak gönderdikleri kimselere karşı onu korudular. Ondan hiçbir şeyalamadılar
- Bāb: ...
- باب ...
Amr'dan rivayete göre o Cabir'i şöyle derken dinlemiştir: "Hubeyb'i öldüren kişi Ebu Sirvaa'dır." Fethu'l-Bari Açıklaması: "er-Radı ... gazvesi" er-Radı, Huzeyl'liler yurdundan bir yerin adıdır. Vaka ona yakın bir yerde cereyan ettığinden ona bu ad verilmiştir. "Bi'ri Maune" de Mekke ile Usfan arasında Huzeyl topraklarından bir yerdir. Bu vaka aynı zamanda Kurra seriyesi diye de bilinir. Sözü geçen Ri'I ve Zekvan oğulları ile meydana gelmiştir. "Onların yanında esir kaldı. Nihayet onu öldürmeyi kararlaştırdılar." İbn Sa'd'ın rivayetinde şöyle denilmektedir: Her ikisihi haram aylar çıkana kadar hapsettiler. Daha sonra onları Ten'im denilen yere çıkartıp, ikisini de orada öldürdüler. Bureyde b. Sufyan'ın rivayetinde: "Onu esir tuttukları sürece ona kötü muamele ettiler. O da onlara: Şerefli olan insanlar esirlerine böyle muamele etmez dedi. Bundan sonra ona güzel muamele etmeye başladılar. Onu gözetmek üzere bir kadının yanında bıraktılar" demektedir. İbn Sa'd da Nevfel oğullarının azadlısı olan Mevheb yoluyla şöyle dediğini zikretmektedir: Hubeyb -ki onu yanında bırakmışlardı- bana: Ey Mevheb, senden üç şey istiyorum. Bana tatlı su içir, putlar üzerinde onlar adına kesilmiş olan yiyecekleri benden uzak tut, beni öldürmek istediklerinde de bana bildir, dedi. "Andolsun onun bir üzüm salkımından yediğini gördüm. O gün Mekke'de meyve namına bir şey yoktu." İbn İshak'ın daha önce geçtiği üzere İbn Ebi Necih'ten şöyle denilmektedir: "Evinde bir adamın başı gibi bir üzüm salkımı vard!." "Bu, ancak Allah'ın ona verdiği bir rlZıkt!." İbn Sa'd'ın rivayetinde: "Allah'ın Hubeyb'e ihsan ettiği bir rızıktı" denilmektedir. İbn Battal der ki: Yüce Allah'ın bunu kafirlere karşı bir ayet (belge, mucize) ve risaletinin doğruluğunu ispatlamak üzere nebisinin lehine bir burhan (kesin delil) kılmış olması mümkündür. Günümüzde Müslümanlar arasında böyle bir şeyin kendisine verilmiş olduğunu iddia eden kimselerin ise bu sözlerinin açıklanacak bir tarafı yoktur .. Çünkü Müslümanlar dine girmiş, nübuwete kesin olarak inanmış bulunuyorlar. Onların nezdinde böyle bir belgenin (kerametin, mucizenin) izhar edilmesinin anlamı ne olabilir ki? Böyle bir iddiayı kabul etmenin tek sakıncası cahil bir kimsenin kalkıp bu gibi alametlerin nebi olmayan bir kimsenin elinde ortaya çıkması mümkün olduğuna göre, bir Nebi böyle bir şey gösterirse onu nasıl tasdik edebiliriz? Çünkü Nebi olmayanların da bu gibi şeyleri ortaya koydukları kabul edilmektedir, şeklindeki bir itirazdan başkası sözkonusu olmasa dahi, böyle bir yolu kapatmak için bu gibi işlerin gerçekleştiğini kabul etmemek gerekir, der ve nihayet şunları söyler: Ancak bu tür işler harikulade türden olmayıp, herhangi bir eşyanın mahiyetini değiştirmiyar ise kabul edilebilir. Mesela yüce Allah'ın bir kulunun duasını derhal kabul etmesi ve buna benzer fazilet sahibinin faziletini ve velinin kerametini ortaya koyan türden olması hali müstesnadır. Yüce Allah'ın Asım'ı düşmanları onun saygınlığını çiğnemesinler diye korumuş olması da bu kabildendir. İbn Batlal'ın sözleri burada sona ermektedir. Hülasa İbn Battal kerameti kabul edenlerle, etmeyenler arasında orta bir yol izlemiş ve kabul ettiği kerametleri bazen bazı şahıslardan görülen ve harikulade olmayan türden olanları kabul etmiştir. Kabul edilemeyecek olanlar ise mesela eşyanın mahiyetini değiştiren türden gösterilen işlerdir. Ehl-i sünnetin meşhur görüşü ise mutlak olarak kerametin varlığını kabul etmektir .. Fakat Ebu'I-Kasım el-Kuşeyri gibi bazı muhakkikler bazı Nebilerin meydan okumak üzere gösterdikleri halleri istisna ederek şunları söylemektedir: Babasız bir evladı var etmek gibi bir dereceye de asla ulaşamazlar. . Bu görüş bu husustaki görüşlerin en mutedil alanıdır. Anında duanın kabul edilmesi, yemeğin ve suyun arttırılması, gözden uzak hallerin mükaşefe ile bilinmesi, gelecekte olacak bazı şeyleri haber vermek ve benzeri hususlar gerçekten çokça görülür. O kadar ki salih olduğu kabul edilen kimselerin bu gibi şeyleri göstermeleri tabii bir hadise halini almıştır. O halde şu an için olağan üstü hal el-Kuşeyri'nin söylediklerine münhasır kalmış olur ve herhangi bir Nebiin göstermiş olduğu her bir mucizenin bir veli için keramet olarak meydana gelmesi mümkündür, diye mutlak ifade kullananların sözlerine kayıt getirmek de muayyen bir hal alır. Bütün bunların ötesinde avamın kabul ettiği şu kanaat vardır: Olağan üstü bir hadiseyi göstermek o işi yapanın yüce Allah'ın velilerinden olduğunun delilidir. Oysa bu böyle bir şey söyleyenin bir yanlışlığı, bir hatasıdır .. Çünkü olağan üstü bir hal bazen sihirbaz, kahin ve rahip gibi batıl üzere olan bir kimse vasıtasıyla da gösterilebilir. O halde böyle bir olağan üstü hali Allah'ın velisi oluşa delil gösteren kimselerin bu konuda ayırtedici bir özelliği de ortaya koymaları gerekir. Bu hususta söylenenlerin en uygunu ise böyle bir işi gösteren kimsenin halinin sınanmasıdır. Eğer bu kimse şer'i emir ve yasaklara sımsıkı bağlı birisi ise bu onun veli oluşunun bir alameti olur. Aksi takdirde olmaz. Tevfik Allah'tandır. "Daha sonra Ukbe b. el-Haris kalktı ve onu öldürdü." Ebu'l-Esved'in, Urve 'den diye naklettiği rivayette şöyle denilmektedir: "Kendisi dar ağacında iken silahlarını vücuduna yerleştirdiklerinde ona seslenerek yemin ettirdiler: Muhammed'in senin yerinde olmasını ister misin, diye sordular. O: Vallahi'l-azim hayır, onun ayağına batacak bir diken karşılığında bile kurtulmak istemem." Kureyş Asım'ı tanımak üzere vücudundan bir şey getirsinler diye birtakım kimseleri gönderdi. Asım Bedir günü onların büyüklerinden birisini öldürmüştü." Muhtemelen sözü edilen büyük kişi Ukbe b. Ebi Muayt'tır. Asım, Bedir'den dönmelerinde n sonra Nebi s.a.v.'in emriyle onu öldürmüştü. "Bulut gibi bir an sürüsü" sözü edilen "ed-deber"in eşek anı an olduğu söylendiği gibi erkek anlar olduğu da söylenmiştir. "Onu korudular" yani onlara karşı onu korudular. "Ondan hiçbir şeyalmaya güç yetiremediler." Şube'nin rivayetinde şöyle denilmektedir: "Etinden hiçbir şey koparamadılar." İbn İshak'ın, Asım b. Ömer'den, onun Katade'den diye naklettiği rivayetinde şöyle denilmektedir: "Asım b. Sabit Allah'a ebediyyen bir müşriğe dokunmayacağına, bir müşriğin de kendisine dokunmayacağına dair söz vermişti. Ömer bu haber kendisine ulaşınca şöyle derdi: Allah mu'min kulunu hayatta iken koruduğu gibi vefatından sonra da korur." Hadisten anlaşıldığına göre, esir alınan bir kimse kendisine verilen emanı kabul etmeyebilir ve öldürülecek dahi olsa kendisine erişilmesine, dokunulmasına izin vermeyebilir. Bu ise kafir bir kimsenin hükmünün kendisi hakkında uygulanmasını kendi gururuna yedirmemesi dolayısıyla yapılır. Elbetteki bu hüküm azimeti uygulamak istediği takdirde sözkonusudur. Şayet ruhsat yönünü seçmek isterse onların emanını kabul edebilir. Hasan-ı Basri der ki: Bunda bir sakınca olmaz. Süfyan es-Sevri ben bunu mekruh görüyorum. demiştir. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 1-Müşriklere verilen söze bağlı kalınır, onların çocuklarını öldürmekten sakınılır, kendisini öldürmek isteyen kimselere karşı da yumuşak davranılır. 2-Evliyanın kerameti kabul edilir. Müşriklere de genelleştirmek suretiyle bed- dua edilebilir. 3-Öldürülmeden önce namaz kılmak meşrudur 4-Öldürülme halinde şiir düzülüp söylenebilir 5-Hadisten Hubeyb'in güçlü bir yakıne sahip olduğu ve dininde oldukça salebetli olduğu anlaşılmaktadır. 6-Yüce Allah,ezeli bilgisine uygun olarak Müslüman kulunu ona daha çok sevap vermek üzere birtakım belalara maruz bırakabilir .. Çünkü yüce Rabbimiz dileseydi, ona bunları yapamazlardı. 7 -Müslümanın duası kabul edilir, o hayatta iken de, ölümünden sonra da ilahı ikrama mazhar olur. Buna benzer dikkatle düşünüldüğü takdirde hadisten daha başka hususlar da anlaşılabilir. Yüce Allah'ın bedenini müşriklerden korumaya dair duasını kabul etmekle birlikte, onu öldürmelerine engelolmayışı, ona şehadeti nasip ederek ikramda bulunmayı murad etmiş olmasından dolayıdır. Etinden bir parçanın koparılmasını engellemek suretiyle onun himaye edilmesi de onun kerametlerindendir. 8-Hadisten Kureyş müşriklerinin Harem bölgesine ve Haram aylara büyük derecede saygı gösterdikleri de anlaşılmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendilerine kurra denilen yetmiş kişiyi bir iş için gönderdi. Süleym oğullarından olan Ri'L ve Zekvan adındaki iki boy Bi'r Maune diye anılan bir kuyuya yakın bir yerde . karşılarına çıktılar. Kurra onlara: Allah'a yemin ederiz, bizim kastımız sizin üzerinize gelmek değildir. Biz sadece Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bir işini görmek üzere buradan geçip gidiyoruz, dediler .. Fakat onları öldürdüler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir ay boyunca sabah namazında onlara beddua etti. İşte kunut böyle başladı. Daha önce biz kunut yapmazdık." Abdulaziz dedi ki: Bir adam Enes'e kunuta dair: Rüku'dan sonra mı yapılır, yoksa kıraatin bitirilmesinden sonra mı, diye sordu. Enes: Hayır, kıraatin bitirilmesinden sonra, diye cevap verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Enes dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir ay boyunca rüku'dan sonra bazı Arap kabilelerine beddua ederek kunut yapt
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a.'dan rivayete göre Ri'l, Zekvan, Usayya ve Lihyan oğulları bir düşmanlarına karşı Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den yardım istediler. O da bizim kendilerini döemıerinde Kurra diye adlandırdığımız Ensardan yetmiş kişiyi onlara yardımcı olmak üzere gönderdi. Bunlar gündüzün odun topluyorlar, geceleyin namaz kılıyorlardı. Nihayet Bi'ri Maune'ye ulaştıklarında onları öldürdüler ve onlara gadrettiler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e haberleri ulaşınca bir ay boyunca sabah namazında Arap kabilelerinden bazı kabileler olan Ri'l'e, Zekvan'a, Usayya'ya ve Lihyan oğullarına beddua ederek kunut yaptı. Enes dedi ki: Biz onlar hakkında (indirilmiş) Kur'an('dan bir bölüm dahi) okuduk. Daha sonra bu kaldırıldı. (O bölüm şöyleydi:) 'Bizim adımıza kavmimize şunu tebliğ ediniz. Biz Rabbimize kavuştuk. O bizden razı olduğu gibi bizi derazı etti
- Bāb: ...
- باب ...
Enes'ten rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem --Ümmü Süleym'in bir kardeşi olan-- dayısını da yetmiş süvari ile birlikte gönderdi. Müşriklerin başında Amir b. et-Tufeyl vardı. (Nebi efendimizi) şu üç husustan birisini seçmekte serbest bırakarak dedi ki: Çöı ahalisi senin olsun, şehir halkı da benim olsun yahut ben senden sonraki halife olayım ya da bini böyle diğer bini böyle olan Gatafanlılar ile üzerine gelip gazada bulunacağım. Fakat Amir Ümmü Fulan'ın evinde bir tauna yakalanınca: Filan oğullarına mensup bir kadının evinde bir devenin guddesi gibi bir gudde ile musibete uğradım. Haydi bana atımı getirin, dedi ve atının üzerinde öldü. Ümmü Suleym'in kardeşi olan Haram -ki o da topa! birisi idi- ile filan oğullarından bir adam (Haram) dedi ki: Ben onların yanına gideceğim. Siz de yakında durunuz. Eğer bana em an verirlerse siz de (yakınımda bulunmuş) olursunuz. Eğer beni öldürürlerse siz de arkadaşlarınızın yanına gidersiniz. (Haram) dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in risaletini size tebliğ edeyim diye bana em an veriyor musunuz? Onlarla konuşmaya koyuldu. Bir adama bir işaret verdiler. O da bunun üzerine arkasından dolanarak ona (silahını) sapladı. Hemmam: -Zannederim ön tarafından çıkıncaya kadar mızrağını sapladı, dedi.- (Haram): Allahuekber Ka'be'nin Rabbine yemin ederim ki kurtuldum, dedi. Bunun üzerine (Haram ile beraber bulunan) o adam (diğer arkadaşlarına) yetişti. O sakat adam dışında hepsi öldürüldü. O da bir dağın tepesinde bulunuyordu. Bunun üzerine yüce Allah üzerimize -ki sonra neshedilen buyruklardan oldu- şunu indirdi: "Şüphesiz biz Rabbimize kavuştuk. O bizden razı olduğu gibi bizi de razı ettL" Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de otuz gün boyunca sabahleyin Ri'l, Zekvan, Lihyan oğulları ve Allah'a ve Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e isyan eden Usayya'ya beddua etti
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a. dedi ki: "Haram b. Milhan --ki Enes'in dayısı idi- Bi'ri Maune gününde mızrak saplanarak öldürülünce kanını şöyle yapıp yüzüne ve başına sürdükten sonra: Kabe'nin Rabbine yemin ederim ki kurtuldum, dedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nebi sallalIahu aleyhi ve selIem bir iş için yetmiş kişi gönderdi." Daha önce rivayet, Cihad bölümünde bir başka yoldan Said'den, o Katade'den şu lafızia nakledilmişti: "Ri'l, Zekvan, Usayya ve Lihyan oğulları Nebi salIalIahu aleyhi ve selIem'e geldiler, Müslüman olduklarını söyleyerek kavimlerine karşı yardımcı istediler." Onların bu şekilde yardımcı istemeleri düşmanla savaşmak için olmayabilir. Onların bu yardımcı isteyişleri muhtemelen yalnızca İslama davet etmek için idi. İbn İshak buna açıklık getirerek şöyle demektedir: "Bana babam, el-Muğire b. Abdurrahman'dan ve başkalarından naklen dedi ki: Mulaibu'l-Esinne diye bilinen Ebu. Bera Amir b. Malik Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzo.runa geldi. Allah Resulü ona Müslüman olmayı teklif ettiği halde o Müslüman olmamakla birlikte pek uzak da durmayarak dedi ki: Ey Muhammed, eğer sen Necidlilere ashabından bazılarını gönderecek olursan onların• senin bu davetini kabul edeceklerini ümit ediyorum ve onları ben himayeme alıyorum. Bunun üzerine Allah Resulü el-Münzir b. Amr'ı kırk kişi ile gönderdi. el-Haris b. es-Simme, Haram b. Milhan, Rafi' b. Budeyl b. Verka, Urve b. Esma, Amir b. Fuheyre bunlar arasında olup onların dışında Müslümanların hayırlılarından başkaları da vardı. "Karşılarına iki kabile çıktı." Yani Süleym oğullarından bir topluluk çıktı. "Deve guddesi gibi bir gudde" Yani bana böyle bir gudde isabet etti. Gudde denilen şey, deve hastalıklardan bir hastalıktı, develerin taunu diye bilinir. "Daha sonra nesh edilen buyruklardan oldu." Yani tilaveti nesh oldu. Dolayısıyla bunların cünup tarafından okunması ve buna benzer Kur'an için haram olan hükümler, tilaveti neshedilen bu buyruklar için sözkonusu değildir. "Ka'be'nin Rabbine yemin ederim" şehit olarak "kurtuldum
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha dedi ki: "Ebu Bekir ileri derecede şiddete maruz kalınca Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den (hicret etmek için) izin istedi. Allah Resulü ona: Kal, gitme diye buyurdu. Ey Allah'ın Resulü sana da hicret için izin verileceğini mi ümit ediyorsun, diye sordu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Gerçek şu ki, ben bunu ümit ediyorum; diye cevap verdi. Aişe r.anha dedi ki: Bunun üzerine Ebu Bekir de onu beklemeye başladı. Bir gün Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem öğle vakti yanına gelip, onu çağırdı. Yanında kim varsa dışarı çıkar, dedi. Ebu Bekir: Yanımdakiler benim iki kızımdır deyince, Allah Resulü şöyle buyurdu: Biliyor musun, bana çıkrnam için izin verildi. Ebu Bekir: Ey Allah'ın Resulü, ben de beraber miyim, diye sordu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Berabersin diye buyurdu. Ebu Bekir: Ey Allah'ın Resulü, çıkmak için hazırlamış olduğum iki tane dişi devem var, dedi. Onlardan birisini -ki el-Ced'a diye bilinendir- Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e verdi. İkisi de develerine binip Sevr'deki mağaraya varıncaya kadar yollarına devam ettiler. O mağarada saklandılar. Amir b. Fuheyre, Aişe'nin anne bir kardeşi olan Abdullah b. et-Tufayl b. Sahbere'nin kölesi idi. Ebu Bekir 'in de sağmal koyunları vardı. Amir akşama doğru onları alır ve sabaha doğru yanlarına ulaşırdı. Gecenin son vakitlerinde yanlarına ulaşıp, sabalileyin erkenden geri dönerdi. Bu sebeple de çobanlarda[l kimse onu fark etmezdi. (Nebi) yola çıkınca o da onlarla birlikte yola çıktı. Sırayla onu terkilerine bindiriyorlardı. Nihayet Medine'ye geldiler. Amir b. Fuheyre, Bi'ri Maune günü öldürüldü
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir ay boyunca rüku'dan sonra Ri'l ve Zekvan'a beddua ederek kunut yaptı. Usayya'da Allah'a ve Resulüne isyan etti diyordu
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Bi'ri Maune'de şehit düşenleri öldüren kimselere otuz gün boyunca sabahleyin dua ettiğinde Ri'l'e, Lihyan'a ve Allah'a ve Resulüne isyan eden Usayye'ye beddua etti." Enes dedi ki: Bunun üzerine şam yüce Allah, Bi'ri Maune'de öldürülen kimseler hakkında Nebiine daha sonra nesh olununcaya kadar okuyup durduğumuz Kur'an{'dan şu buyrukları) indirdi: "Bizim kavmimize tebliğ ediniz. Rabbimize kavuştuk. O bizden razı oldu, biz de ondan razı olduk
- Bāb: ...
- باب ...
Asım el-Ahvel dedi ki: Enes b. Malik r.a.'e namazda kunut yapmaya dair soru sordum, o: Evet (Nebi kunut yaptı), dedi. Ben: rüku'dan önce mi idi yoksa sonra mı idi, diye sordum. O: Önce dedi. Ben: Filan kişinin senden naklen bana haber verdiğine göre sen rüku'dan sonra demişsin, dedim. Enes: Yalan söylüyor dedi.. Çünkü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ancak rüku'dan sonra bir ay boyunca kunut yaptı.. Çünkü o el-Kurra denilen -ki altmış kişi idiler- kimseleri müşriklerden bir topluluğa göndermişti. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile onlar arasında da bunlar hakkında bir ahit yapılmıştı. Kendileri ile Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem arasında ahit bulunan bu kimseler (ahitlerine uymayarak) onlara üstünlük sağladılar. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir ay boyunca rüku'dan sonra kunut yapıp, onlara beddua etti." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Aişe dedi ki: Ebu Bekir r.a. (hicret için) çıkmak hususunda Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den izin istedi." Burada hicret için çıkmak kastedilmiştir. Hadise dair yeterli açıklamalar uzun uzadıya daha önce Hicret ile ilgili başlıklarda geçmiş bulunmaktadır. (Hadis)
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Uhud günü kendisini teftiş ettiğinde ondört yaşında idi. Savaşa katılmasına izin vermedi.. Fakat Hendek günü teftiş ettiğinde onbeş yaşında idi. Savaşa katılmasına izin verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl b. Sa'd r.a. dedi ki: "Hendek'te Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte idik. Hendeği kazıyorlar, bizler de omuzlarımız üzerinde toprak taşıyorduk. Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Allah'ım, hayat dediğin şey ahiret hayatıdır. Muhacirlerle Ensara mağfiret et
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a. dedi ki: "Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hendek'e çıktığında muhacirlerle Ensarın soğuk bir sabah vaktinde hendeği kazdıklarını gördü .. Çünkü onların kendileri için bu işi yapacak köleleri yoktu. Onların oldukça yorgun ve aç olduklarını görünce dedi ki: Allah'ım, gerçek hayat ahiret hayatıdır. Sen Ensara ve muhacirlere mağfiret et. Bunun üzerine onlar da ona cevap vererek: 'Bizler Muhammed'e bey'at edenleriz. Hayatta kaldığımız sürece. cihat etmek üzere.' dediler
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a. dedi ki: "Muhacirlerle Ensar Medine'nin etrafında hendeği kazıyor, sırtlarında toprakları taşıyorken diğer taraftan şöyle diyorlardı: 'Bizler Muhammed'e bey'at edenleriz, Kaldığımız sürece ebediyyen İslam üzere.' (Enes) dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de onlara cevap olmak üzere şöyle diyordu: Allah'ım, ahiretin hayrı dışında hayır yoktur. Sen Ensarı ve muhadrleri mübarek kıL. (Enes) dedi ki: Onlara iki avuç dolduracak kadar arpa getirilir. Tadı değişmiş bir yağ ile onlara pişirilir, acıkmış oldukları halde önlerine koyulurdu. Yendiğinde de boğazı yakacak kadar kötü bir tadı ve kötü bir kokusu vardı." Fethu'l-Bari Açıklaması: "el-Ahzab gazvesi diye de bilinen Hendek gazvesi" Bununla bu gazvenin iki adının olduğunu kastetmektedir. Durum dediği gibidir, "Ahzab" bir taife, bir kesim anlamına gelen "hizb"in çoğuludur. Bu gazveye "Hendek" adının veriliş sebebi ise Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in emri ile Medine'nin etrafında kazılan hendektir. Megazi sahiplerinin naklettiklerine göre bu görüşü ortaya atan kişi Selman'dır. Bu görüşü nakledenlerden birisi olan Ebu Ma'şer der ki: "Selman Peymber sallallahu aleyhi ve sellem'e dedi ki: Bizler Fars ülkesinde muhasara edilecek olursak şehrin etrafında hendek kazardık. Bunun üzerine Nebi sallallahu aleyhi ve'sellem'da Medine'nin etrafında hendeğin kazılmasını emretti. Müslümanları teşvik etmek üzere bizzat kendisi de çalıştı. Bu sebeple Müslümanlar da onu bitirinceye kadar hızlıca çalıştılar. Müşrikler gelip onları muhasara ettiler." Bu gazveye "Ahzab" adının verilmesine gelince, bu da Müslümanlarla savaşmak üzere çeşitli müşrik taifelerinin bir araya gelip toplanmaları dolayısı iledir. Bunlar Kureyş, Gatafan, Yahudiler ve bunlara tabi olanlardır. Şanı yüce Allah bu kıssa ile ilgili olarak Ahzab sOresinin baş taraflarını indirmiş bulunmaktadır. Musa b. Ukbe, el-Meğazi adlı eserinde şöyle demektedir: "Nadir oğullarının öldürülmesinden sonra Huyey b. Ahtab, Mekke'ye gidip Kureyşlileri Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile savaşmaya teşvik edip, kışkırttı. Kinane b. er-Rabi b. Ebi'l-Hukayk da Gatafanlılar arasında bu yolda gayret gösteriyor ve Resulullah s.a.v. ile savaşmaya onları teşvik ediyordu. Buna karşılık da onlara Hayber mahsullerinin yarısını vereceğini vaat ediyorqu. Uyeyne b. Hısn b. Huzeyfe b. Bedr el-Fezari onun bu teklifini kabul etti. Esed oğullarından kendileriyle antlaşmalı olanlara mektup yazmaları üzerine de Talha b. Huveylid kendisine itaat edenlerle birlikte onların yanlarına geldi. Ebu Süfyan b. Harb Kureyşlileri aldı ve Mer ez-Zahran denilen yerde konakladılar. Süleym oğullarından onların çağrılarını kabul edenler onlara yardım etmek üzere yanlarına geldiler. Böylelikle pek büyük bir kalabalık oluşturdular. İşte yüce Allah'ın kendilerine el-Ahzab adını verdiği kimseler bunlardır." İbn İshak da kendi senetleriyle sayılarının onbin kişi olduğunu zikredip şunları söylemektedir: Müslümanlar ise üçbin kişi idi. Müşriklerin dörtbin, Müslümanların bin civarında oldukları da söylenmiştir. Musa b. Ukbe'nin söylediğine göre Medine'nin muhasara edildiği süre yirmi gündür. Taraflar arasında karşılıklı ok ve taş atmanın dışında bir savaş olmadı. Sa' d b. Muaz'a bu oklardan birisi isabet etmiş ve ileride geleceği üzere bu da ölümüne sebep olmuştu. Megazi müellifleri Ahzabın geri dönüp gitmelerinin de sebebini zikretmiş bulunmaktadır. Buna göre Eşca'lı Nuaym b. Mes'ud aralarına fitne sokmuş, bu sebeple onlar da birbirleriyle ihtilafa düşmüşlerdi. Bu işi de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendisine bunu emretmesi üzerine yapmıştı. Daha sonra yüce Allah üzerlerine rüzgarı göndermiş ve bunun sonucunda darmadağın olmuşlardı. Yüce Allah da mu'minlerin savaşmalarına ihtiyaç bırakmamış. "Musa b. Ukbe dedi ki: Bu gazve dördüncü yılın Şewal ayında olmuştur." Biz de bunu onun Megazi'sinden böylece rivayet etmiş bulunuyoruz. Derim ki: Bu hususta Malik de Musa'ya mutabaat etmiş ve Ahmed de bunu Musa b. DavOd'dan, o da ondan (Malik'ten) diye rivayet etmiştir. İbn İshak der ki: Hendek hicretin beşinci yıl Şewal ayında olmuştur. Megazi müelliflerinden başkası da bunu böylece ifade etmiştir. Ancak musannıf Musa b. Ukbe'nin görüşüne meyletmiş ve bunu bu başlığın ilk hadisleri arasında yer alan İbn Ömer'in söylediği Uhud günü Nebiin teftiş i esnasında ondört yaşında, Hendek günü ise onbeş yaşında olduğunu belirten ifadesi ile pekiştirmeye çalışmıştır. Bu durumda her iki gawe arasında bir sene geçmiş olmaktadır. Uhud ise üçüncü yılda olmuştur. Buna göre Hendek dördüncü yılda olmuş demektir. "Uhud günü ona arzedildiğinde ... " Ordunun arzedilmesi demek savaşa başlamadan önce durumlarını görmek, konumlarını düzenlemek, yerleştirmek ve daha başka maksatlarla savaştan önce ne durumda olduklarını görüp tespit etmek demektir. "Kabul etti" savaşması için ona izin verdi. "Yağ" ister zeytinyağı, ister tereyağı, isterse de kuyruk yağı olsun katık olarak kullanılan yağa "ihale" denilir. "Kokuşmuş" tadı ve rengi aradan geçen uzun zaman dolayısıyla değişikliğe uğramış demektir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdulvahid b. Eymen, babasından rivayetle dedi ki: "Cabir r.a.'ın yanına gittim. Dedi ki: Biz Hendek günü (hendeği) kazıyorken karşımıza oldukça sert bir kaya çıktı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e giderek: Hendek'te karşımıza sert bir kaya çıktı, dediler. O da: Ben de (hendeğe) iniyorum, dedi. Daha sonra ayağa kalktığında karnına taş bağlamış olduğunu gördük. Üç gün ağzımıza hiçbir şey koymadan kalmıştık. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kazmayı aldı ve o kayaya vurdu. Birbirini tutmayan darmadağın bir kum yığını oluverdi. Ey Allah'ın Resulü eve gitmem için bana izin verir misin, dedim. Ben de gidip hanımıma dedim ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bir halini gördüm ki bundan dolayı dayanamadım. Yanında bir şey var mı (diye sordum). Yanımda bir miktar arpa ve bir dişi keçi var dedi. Keçiyi kesiverdim, o da arpayı öğüttü. Nihayet eti tencereye koyduk. Sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gittiğimizde hamur da mayalanmış idi. Tencere de ocak taşları üzerinde az kalsın pişiyordu. Ben: Azıcık bir yemeğimiz var ey Allah'ın Resulü, sen ve yanında bir ya da iki adam buyurun, dedim. O: Yemeğin ne kadar, diye sordu. Ben de ona söyleyince, pek çok ve pek hoştur, dedi. (Devamla) şöyle buyurdu: Hanımına söyle, ben gelinceye kadar tencereyi ocaktan indirmesin, ekmeği de tandırdan almasın. Daha sonra: Haydi kalkın dedi. Muhacirle Ensar kalktı. (Cabir) hanımının yanına girince: Vay sana dedi, işte Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem muhacirlerle Ensarla ve beraberindekilerle birlikte geliyor. Hanımı: Sana sordu mu dedi. Ben: Evet dedim. (Allah Resulü): Giriniz. Fakat sıkışmayınız, diye buyurdu. Ekmeği kırıp üzerine et koymaya ve içlerinden bir şey aldıktan sonra tencerenin ve tandırın üstünü kapatmaya koyuldu. Ashabına ikram ediyor, sonra onlara yiyecek hazırlıyordu. Hepsinin doyduklarını anlayıncaya kadar. ekmek kırmaya devam edip durdu. Geriye de bir miktar kaldı. Bu sefer (Cabir'in hanımına): Bunu da sen ye ve hediye et.. Çünkü insanlar açlıkla karşı karşıya kaldılar, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdullah r.a. dedi ki: "Hendek kazıldığında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in karnının ileri derecede içeriye çekilmiş olduğunu gördüm. Ben de kalkıp hanımımın yanına gittim. Yanında (yiyecek) bir şey var mı diye sordum .. Çünkü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in (açlıktan dolayı) karnının ileri derecede içeriye çekilmiş olduğunu gördüm, dedim. Bana içinde bir sa' arpa bulunan bir torba çıkardı. Ayrıca bizim evde küçük bir hayvanımız vardı. Onu da kestim, hanımım da arpayı öğüttü. Ben işimi bitirdiğimde, o da işini bitirmişti. Kestiğim hayvanı parçalayıp tenceresine koydum. Sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gittim. Hanımım: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile beraberindekileri getirerek beni onlara karşı mahcup etme, dedi. Ben de onun yanına gidip gizlice ona: Ey Allah'ın Resulü, Bir hayvancığımız vardı, onu kestik ve evimizde bulunan bir sa' kadar arpayı da öğüttük. Sen ve beraberinde birkaç kişi ile birlikte (bize) buyurun, dedim. Bu sefer Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Ey hendektekiler, Cabir bize yiyecek bir şeyler hazırlamış bulunuyor, haydi gidelim diye seslendikten sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem (bana) dedi ki: Ben gelinceye kadar sakın tencerenizi indirmeyiniz, hamurunuzu da pişirmeyiniz. Ben ve misafirlerin önünde Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bulunduğu halde geldik. Nihayet hanımımın yanına varınca o: Şöyle şöyle olasın dedi. Ben ona: Ben senin dediğini yaptım dedim. Hanımım bir miktar hamur çıkarıp Nebi'in önüne koydu, o da ona tükürdü ve bereketlenmesi için dua etti. Daha sonra tenceremize doğru gitti, ona da tükürdü ve bereketlenmesi için dua ettikten sonra şöyle buyurdu: Ekmek pişirecek bir kadın daha çağır da seninle birlikte o da ekmek pişirsin. Tencerenizden de kepçeyle al,. Fakat onu ocaktan indirme. Onlar da bin kişi idiler. Allah adına yemin ederim ki hepsi de (doyduklarından dolayı) yemeği bırakıp bir kenara çekilinceye kadar yediler. Tenceremiz ise olduğu gibi kaynayıp taşıyor, hamurumuz da pişirilip durduğu halde olduğu gibi duruyordu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ben iniyorum dedi. Sonra karnına taş bağlamış olduğu halde kalktı." Yunus "açlıktan" ibaresini ilave etmiştir. Ahmed'in naklettiği rivayette de şöyle denilmektedir: "Aşırı derecede açlıkla karşı karşıya kaldılar. Öyle ki Nebi s.a.v. açlıktan dolayı karnına taş bağlamıştı." Karna taş bağlamanın faydasına gelince, açlıktan dolayı içeri çekilen karın dolayısı ile kamburlaşmaktan korkulur. Bundan dolayı karna taş konulup, üzerine kuşak bağlandığı takdirde sırt doğrulmuş olur. "Birbirini tutmayan bir kum yığını haline döndü." Yani o kaya parçası birbirini tutmayan akışkan bir kum oluverdi. Yüce Allah: "Dağlar da yığılarak akıp dağılan kum gibi olur. "[Müzzemmil,14] diye buyurmaktadır. ' Ahmed ve Nesailde bu kıssa zikredilirken Bera b. Azib'in rivayeti ile gelen senedi hasen hadiste şu fazlalık yer almaktadır: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize hendeğin kazılması emrini verince hendeğin bir yerinde kazmaların işlemediği bir kaya karşımıza çıktı. Durumu Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e arzettik. O da gelip kazmayı aldı ve bismillah deyip, bir darbe indirdi. Üçte birini kırdı ve Allahuekber, bana Şamlın anahtarları verildi. Allah'a yemin ederim şu anda oranın kırmızı saraylarını görüyorum diye buyurdu. Sonra ikinci bir darbe indirdi, bir diğer üçte birini kopararak Allahuekber, bana Fars diyarının anahtarları verildi. Allah'a yemin ederim Medain'in beyaz sarayını görüyorum diye buyurdu. Daha sonra üçüncü darbeyi indirdi ve bismillah deyip, taşın geri kalan kısmını kopararak şöyle buyurdu: Allahuekber, bana Yemen'in anahtarları verildi. Allah'a yemin ederim şu olduğum yerde San'a'nın kapılarını görüyorum." "Dişi keçi" Said yoluyla gelen rivayette şöyle denilmektedir: "Hanımım içinde bir sa' arpa bulunan bir torba çıkardı. Bizim de bir evcil hayvanımız vardı." Semiz bir hayvanımız vardı demektir. Evcil de evde bırakılıp, meraya salınmayan demektir. Böyle bir hayvan da semirir. "Hamur mayalanmıştı." Yumuşamış, nemlenmiş ve mayalanmaya başlamıştı. ''Teneere de ocak üzerinde idi." Yani tencerenin üzerine konulduğu taşlar üzerinde idi. "Hanımı: Sana sordu mu dedi. O: Evet, dedi. (Allah Resulü) içeri girin diye buyurdu." Bu anlatımda bir ihtisar vardır. Bunu Yunus yoluyla gelen rivayet açıklamaktadır: "(Cabir) dedi ki: Yüce Allah'ın dışında kimsenin bilmediği kadar utandım ve şöyle dedim: Bunca kişi bir sa' arpa ve bir keçi için geldi. Hanımımın yanına girerek: Rezil oldum, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hendekte bulunanların hepsini alıp geldi dedim. Hanımım: Yemeğiniz ne kadardır diye sana sordu mu, dedi. Ben evet deyince, o: Allah ve Resulü daha iyi bilir. Bizler ona yanımızda olanı bildirdik, dedi. Böylelikle benim büyük bir sıkıntımı gidermiş oldu." Bundan sonraki rivayette de şöyle denilmektedir: "Hanımımın yanına git-o tim. Bana şöyle şöyle olasın dedi. Ben de: Ben senin dediğini yaptım dedim." Rivayetin başında da hanımının ona şöyle dediğini zikretmiş bulunmaktadır: "Resulullah s.a.v. ile beraberindekileri getirerek beni rüsvay etme. Bunun üzerine ben de gidip ona gizlice ... söyledim." Bu iki rivayet şöylece telif edilebilir: Hanımı önce ona durumu Allah Resulüne bildirmesini tavsiye etti. Daha sonra Cabir hanımına hendektekilerin hepsini alıp geldiğini söyleyince durumu Allah Resulüne bildirmediğini zannettiğinden onunla tartışmaya koyuldu. Hanımına durumu Allah Resulüne bildirdiğini söyleyince o da rahatlamış oldu .. Çünkü olağan üstü bir işin olmasının mümkün olduğunu biliyordu. Bu ise oldukça akıllı olduğunu ve kemal derecesinde bir fazilete sahip olduğunu göstermektedir. Hurma ile ilgili kıssada Cabir ile başlarından şu olayın geçtiği zikredilmektedir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendilerini ziyarete gelince, Cabir hanımına onunla konuşmamasını tavsiye etmişti. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ayrılıp gitmek isteyince: Ey Allah'ın Resulü diye ona seslendi. Sen bana ve benim kocama dua et. Bu sefer Allah Resulü de: Allah seni de, kocanı da himayesine alsın diye buyurdu. Cabir bundan dolayı ona sitem edince, ona şu cevabı verdi: Yoksa sen Allah Resulünün evime gelmesini sağlayacak, sonra da ben ondan (bize) dua etmesini istemeden çıkıp gideceğini mi zannetmiştin?" Bunu Ahmed uzunca bir hadis cümlesinde hasen bir senedie rivayet etmiştir. "Birbirinizi sıkıştırmayın" izdihama meydan vermeyin. "Sonra" tencereden et "alıyordu." Bundan sonraki Said yoluyla gelen rivayette: "Seninle beraber" sana yardım edip "ekmek pişirmek üzere ekmek pişirecek birisini çağır diye buyurdu." "Tencerenizden kepçe ile al. .. Bunu ye ve hediye olarakdağıt." Ebu'z-Zubeyr'in, Cabir'den rivayetinde şöyle denilmektedir: "Biz de yedik, komşularımıza da hediye ettik. Resulullah s.a.v. çıkıp gidince bu (bereket) gitti." Hadis daha önce Nubuwetin Alametlerinde (3578. hadiste) geçmiş bulunmaktadır. "Yemekten el çektiklerinde ... yine tencere taşıp kaynıyordu
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha: "Hani onlar size hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. O vakit gözler yerinden kaymış, yürekler de gırtlaklara varmıştı. "[Ahzab, 10] buyruğu hakkında: O Hendek günü idi, demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Bera r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hendek günü toprak taşıyordu. O kadar ki toprak karnını örtmüştü --ya da karnı tozlanmıştı-- ve şöyle diyordu: "Andolsun Allah'a, Allah olmasaydı hidayet bulmazdık Sadaka vermezdik, namaz kılmazdık Üzerimize bir sükunet indir. (Düşmanla) karşılaştığımızda sebat ver ayaklarımıza O berikiler bize haksızlık ettiler Bir fitne istediklerinde biz kabul etmedik." Bu son lafz,! (kabul etmedik anlamındaki ebeyna lafzım) iki defa tekrarlayarak sesini yükselterek söyledi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu söyledi: "Saba rüzgarı ile bana yardım olundu, Ad kavmi ise (batıdan esen) Debur rüzgarı ile helak edildi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu İshak dedi ki: Bera'yı hadis naklederken şöyle dediğini dinledim: "Ahzab ve Hendek gününde Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i hendekten çıkan toprağı taşırken gördüm. O kadar ki toprak karnının derisini örttüğünden ötürü onu göremez oldum -ki (karnının) kılları çoktu- onun toprak taşırken İbn Revaha'nın recez veznindeki sözlerini söylediğini duydum: "Allah'ım sen olmasaydın eğer hidayet bulmazdık Sadaka vermez, namaz kılmazdık Artık bir sükunet indir üzerimize (Düşmanla) karşılaştığımızda sebat ver ayaklarımıza Şüphesiz onlar bize haksızlık ettiler Bir fitne(ye düşürmek) istediklerinde kabul etmedik." Bera dedi ki: "Daha sonra da son kelimeyi söylerken sesini uzatıyordu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a. dedi ki: "Benim hazır bulunduğum ilk gün (savaş) Hendek günüdür." Fethu'l-Bari Açıklaması: İbn İshak el-Meğazı'sinde onların (Ahzabın) nerelerde karargah kurduklarını açıklayarak şunları söylemektedir: Kureyşliler onlara katılan Ehabiş ve onlara tabi olan Kinane oğulları ile Tihamelilerden oluşan onbin kişilik orduları ile sellerin toplandığı yerde konakladı. Uyeyne, Gatafanlılar ve onlarla birlikte bulunan diğer Necidliler ile birlikte Uhud'un yakınındaki Bab Numan'da karargah kurdu. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem ile Müslümanlar üç bin kişi olarak çıktılar ve sırtlarını Sevr dağına verdiler. Hendek de onunla Ahzab arasında idi. Kadınları ve çocukları ise Medine surlarına yerleştirdi. (İbn İshak) dedi ki: Huyey b. Ahtab, Kurayza oğullarının yanına gitti. Onlarla -bir sonraki başlıkta açıklanacağı üzere- konuşup durdu ve nihayet ahitlerini bozdular. Müslümanlar onların ahitlerini bozdukları haberini alınca sıkıntıları daha da artmış oldu. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Uyeyne b. Hısn ile beraberinde bulunanlara dönmeleri karşılığında Medine mahsullerinin üçte birini vermek istedi ise de Sa'd b. Muaz ile Sa'd b. Ubade'böyle yapmasına engeloldular ve şöyle dediler: Bizler de onlar da şirk üzere olduğumuz zamanlarda bile bizden böyle bir şey ümit edememişlerdi. Aziz ve celil olan Allah bize İslamı lutfettikten ve . seninle bizleri aziz kıldıktan sonra böyle bir işi nasıl yapabilir, onlara mallarımızı nasıl verebiliriz? Bizim böyle bir şeye ihtiyacımız yoktur, onlara kılıçtan başka bir şey de veremeyiz. Müslümanlar üzerindeki muhasara daha da arttı. Nihayet Muattib b. Kuşeyr ile Evs b. Kayzı ve diğer münafıklar münafıklıklarını ortaya koyan sözleri söylediler. Şanı yüce Allah da: "O zaman münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: 'Allah ve ResQlü bize bir aldatıştan başka bir şey vaat etmemiştir' diyorlardı. "[Ahzab, 12] ve devamındaki ayetleri indirdi. (İbn İshak) dedi ki: Onlara üst taraflarından gelenler Kurayza oğulları, alt taraflarından gelenler ise Kureyşliler ile Gatafanlılar idi. İbn İshak rivayetinde diyor ki: Aralarında karşılıklı ok atışı dışında savaş meydana gelmedi.. Fakat Amr b. Abdi Vüd el-Amiri beraberindeki birkaç kişi ile birlikte hendeğin dar bir yerinden atları ile geçmek istediler ve nihayet çorak bir yere geldiklerinde Ali, Amr ile mübareze yaptı (teke tek çarpıştı) ve onu öldürdü. Ayrıca Mahzum oğullarından Nevfel b. Abdullah b. el-Muğire de mübarezeye çıktı, Zubeyr onunla mübareze etti ve onu öldürdü. Onu Ali'nin öldürdüğü de söylenir. Geri kalan atlılar ise gerisin geri dönüp kaçtılar. "Bana saba rüzgarı ile yardım edildi." Saha rüzgarı doğudan esen bir rüzgardır. ed-debur ise batıdan esen bir rüzgardır. Ahmed, Ebu Said'in şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Hendek günü: Ey Allah'ın Resulü, söyleyeceğin bir söz var mı? Kalpler gırtlaklara kadar gelip dayanmış bulunuyor, dedik. Allah Resulü şöyle buyurdu: Evet, Allah'ım sen avretlerimizi (düşmana karşı gediklerimizi) setret (onlara gösterme). Korktuğumuz şeylere karşı bize güvenlik ver. (Ebu Said) dedi ki: "Bunun üzerine yüce Allah düşmanlarımızın suratlarına rüzgarı çarptı ve yüce Allah rüzgar ile onları bozguna uğrattı
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer'den dedi ki: "(Kızkardeşim) Hafsa'nın yanına girdim. Zülüflerinden su damlıyordu. Ben, insanların hali gördüğün gibi cereyan etti. Bu işten bana hiçbir şey verilmedi, dedim. O: Hadi yetiş .. Çünkü onlar seni beklemektedirIer. Senin onların yanına gitmekte gecikmenin bir tefrikaya sebep olacağından korkuyorum, dedi. (Hafsa öyle diyerek) gidinceye kadar onun peşini bırakmadı. İnsanlar dağılınca Muaviye bir hutbe vererek dedi ki: Bu iş hakkında konuşmak isteyen bize kamlını (boynuzunu yani kendisini) göstersin. Şüphesiz biz bu işe ondan da, onun babasından da daha bir hak sahibiyiz. Habib b. Mesleme: Peki niçin ona cevap vermedin, dedi, Abdullah: Ben boynuma bağladığım elbiseyi çözdüm ve şunları söylemek istedim: Bu işe senden daha layık olan kimse İslam için seninle ve babanla savaşan kimselerdir.. Fakat topluluğu tefrikaya düşürecek, kanların dökülmesine sebep olacak birşey söylemekten ve maksadın dışında sözlerin benim adıma nakledileceğinden korktum. Allah'ın cennetlerde neler hazırladıklarını hatırladım, dedi. Habib dedi ki: "Korundun ve yanlışlıktan muhafaza edildin." Mahmud, Abdurrezzak'tan: "(Zülüfleri anlamındaki kelimeyi 'nesevatiha' değil de): Nevsatiha" diye nakletmiştir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nesevatihe (zülüfleri)" el-Hattabızülüfleri demektir. Onlardan su damladığını söylemesi az önce gusletmiş olduğu izlenimini vermektedir. "İnsanların başından gördüğün işler geçmiş bulunuyor. Bu işten bana bir şey verilmedi." Bu sözlerle kastettiği Ali ile Muaviye arasında Sıffin'de meydana gelen savaşlar ve bu hususta anlaşmazlığa düştükleri vakit aralarında hakem tayin etmek üzere söz birliğine varmalarını kastetmektedir. Harameyn bölgesinde ve başka yerlerde bulunan diğer sahabelerle mektuplaştılar ve konuyu görüşmek üzere bir araya gelip toplanmak üzere sözleştiler. İbn Ömer de yanlarına gitmek ya da gitmemek hususunda kızkardeşine (ablası) danıştı. O da onun bulunmaması dolayısıyla fitnenin devamı ile sonuçlanacak bir ayrılığın ortaya çıkması korkusuyla onlara gidip yetişmesini söyledi. "İnsanlar" iki hakemin anlaşmazlıklarından sonra "ayrılıp dağılınca ... " Sözü geçen iki hakemden birisi Ebu Musa el-Eş'ari idi. Ali r.a. tarafından hakem gösterilmişti. Diğeri ise Amr b. el-As idi, o da Muaviye tarafından gösterilmişti. Abdurrezzaklın Mamer'den rivayetinde bu hadiste: "İki hakem ayrılınca" ifadesi geçmektedir. Bu da maksadın ne olduğunu açıklamakta ve olayın Sıffinlde cereyan etmiş olduğunu tespit etmektedir. Mutemet olan görüş de Abdurrezzak'ın rivayetinde açıkladığı şekildedir. Daha sonra Habib b. Ebi Sabit'in, İbn Ömer'den rivayetinde şunları söylediğini naklettiğini gördüm: "MuaviyeInin Devrrıetu'l-Cendel'de toplandığı gün Hafsa dedi ki: Allah'ın Muhammed ümmeti arasında sulhü gerçekleştireceği bir barıştan senin geri kalman senin için güzel değildir. Üstelik sen Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemlin kayını ve Ömer b. el-Hattab'ın oğlusun." (İbn Ömer) dedi ki: "O gün Ali oldukça büyük bir deve üzerinde gelerek dedi ki: Kim bu işi istiyor yahut umut ediyor ya da ona boynunu uzatıyor (onu arzuluyar)?" Hadisi Taberani rivayet etmiştir. "Bu hususta" yani halifelik hakkında "konuşmak ister." "Bize karnıını göstersin." İbnu't-Tin der ki: Bununla bir başka haberde geçtiği üzere bid'atini kastetme ihtimali vardır. "Her bir karn ortaya çıktıkça" her bir karn görüldükçe demektir. Anlamın şöyle olma ihtimali de vardır: "Bize yüzünü göstersin." Yani bize kendisini göstersin, saklamasın. Yine Habib b. Ebi Sabit'in rivayetine göre ibn Ömer'in şöyle dediği zikredilmektedir: "O günden önce nefsim bana dünyevi bir şey telkin etmemişti. Ona şunu söylemek istedim: Bu işe islama giresiniz diye seninle ve babanla çarpışan kişi ümit etmektedir .. Fakat cenneti hatırladım, ondan bu sebeple yüz çevirdim." işte buradan bu olayın niçin Hendek gazvesinden sözedilirken kaydedilmiş olduğunun münasebeti ortaya çıkmaktadır .. Çünkü Ebu. Süfyan o gün Ahzabın kumandanı idi. "Seninle ve babanlq islam için çarpışan" Uhud ve Hendek günlerini kastetmektedir. Bu maksatla çarpışanlar arasında Ali ve muhacirlerden bu gazaya katılanların hepsi girer. Abdullah b. Ömer de bunlardan birisidir. Halifelik hususunda Muaviye'nin görüşü ise güç, görüş ve bilgi bakımından üstün olan kimsenin islama erken girme, dindarlık ve ibadet hususlarında daha üstün olanın önüne geçirilmesi şeklinde idi. Bundan dolayı Muaviye bu işe kendisinin daha çok hak ettiğini söylemiştir. ibn Ömer'in görüşü ise bunun aksine idi. Ona göre faziletçe daha geride olan kimseye ancak fitneden korkulması halinde bey'at edilir. Bundan dolayı bu olaydan sonra Muaviye'ye, daha sonra da oğlu Yezid'e bey'at etmiş, oğullarına ileride Fiten bölümünde geleceği üzerine bey'atini nakzetmelerini yasaklamış, bundan sonra da Abdulmelik b. Mervan'a beyTat etmiştir. "Allah'ın cennetlerde hazırladıklarını" sabredenlere ve ahireti dünyaya tercih edenlere hazırladıklarını "hatırladım
- Bāb: ...
- باب ...
Süleyman b. Surad dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ahzab günü, (Bundan sonra) biz onların üzerine gazaya gideceğiz,. Fakat onlar gaza ederek üzerimize gelemeyeceklerdir diye buyurdu." Bu Hadis 4110 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
(Süleyman b. Surad dedi ki: "Ahzab, etrafından uzaklaştırılınca Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle buyururken dinledim: Şimdirden sonra) biz onların üzerine gazada bulunacağız,. Fakat onlar üzerimize gelip gaza edemeyeceklerdir. Biz onların üzerine gideceğiz
- Bāb: ...
- باب ...
Ali r.a. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Hendek günü şöyle buyurduğunu nakletti: "Güneş batıncaya kadar bizi meşgul ederek vusta namazını kılmamıza fırsat vermedikleri için Allah da onların üzerine evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdullah'tan rivayete göre "Ömer b. el-Hattab r.a. Hendek günü güneş battıktan sonra geldi. Kureyş kafirlerine sövüp saymaya başladı ve: Ey Allah'ın Resulü dedi. Neredeyse namaz kılamayacaktım:. Çünkü güneşin batmasına çok az kalmıştı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Allah'a yemin ederim, ben de o namazı henüz kılamadım, dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Buthan'a indik, o namaz için abdest aldık. Güneş battıktan sonra ikindi namazını kıldı, daha sonra da arkasından akşamı (kıldı)." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Vusta namazını" Müslim "(yani) ikindi namazını" ibaresini ilave etmiştir. İleride buna dair açıklamalar ile bu hadisin yeteri kadar şerhi Bakara suresinin tefsirinde gelecektir. "Kureyş kafirlerine sövüp saymaya başladl." Namaz bölümünün namazın vakitleri (el-Mevaklt) bahsinde (596. hadiste) bu hadisin açıklamaları geçmiş bulunmaktadır. Ayrıca kazaya kalmış namazın tertibi (kılınış sırası) ile ilgili farklı görüşleri de açıklamış bulunuyoruz
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir den dedi ki: "Ahzab günü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemi bu kavme dair haberleri bize kim getirecek, diye buyurdu. Zubeyr: Ben dedi. Daha sonra tekrar: Bu kavme dair haberleri bize kim getirecek, diye sordu. Yine Zubeyr ben dedi. Sonra (tekrar): Bu kavme dair haberleri bize kim getirecek, diye buyurdu. Yine Zubeyr: Ben dedi: Daha sonra Allah Resulü şöyle sordu: Şüphesiz her bir nebinin bir havarisi vardır. Muhakkak benim havarim de Zubeyr'dir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a. rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle derdi: لا إله إلا الله وحده، أعز جنده، ونصر عبده، وغلب الأحزاب وحده، فلا شيء بعده La ilahe illailah vahdeh, eazze cundeh ve nasara abdeh ve ğalebe'l-ahzabe vahdeh fela şeyle ba'deh: Bir ve tek olan Allah'tan başka ilah yoktur. Askerlerini aziz kıldı. Kuluna yardım etti. Tek başına Ahzabı mağlup etti. Ondan sonra hiçbir şey yoktur
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ebi Evfa r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ahzaba beddua ederek şöyle buyurdu: اللهم منزل الكتاب، سريع الحساب، اهزم الأحزاب، اللهم اهزمهم وزلزلهم Ey kitabı indiren, hesabı pek çabuk gören Allah'ım! Ahzab'ı bozguna uğrat! Allah'ım, onları bozguna uğrat ve onları sarstıkça sars
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah r.a. rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gazadan yahut hacdan ya da umreden geri döndü mü ilk olarak üç defa tekbir getirir, sonra da şöyle derdi: Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. O bir ve tektir, onun ortağı yoktur. Mülk yalnız O'nundur, hamd yalnız O'nadır. O her şeye güç yetirendir. Dönüyoruz, tevbe edenleriz, Ona ibadet edenleriz, Ona secde edenleriz, Rabbimize hamd edenleriz. Allah vaadini gerçekleştirdi, kuluna zafer verdi ve tek başına Ahzabı bozguna uğratt!." AÇiKLAMA : "Yahut hac ya da umreden ... " İleride buna dair açıklamalar yüce Allah'ın izniyle Dualar bölümünde (6385. hadiste) gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hendek'ten geri dönüp silahlarıhı bırakıp, guslettikten sonra Cibril aleyhisselam ona gelerek dedi ki: Sen silahını bıraktın. Fakat Allah'a yemin ederim biz silahı bırakmadık. Haydi onların üzerine çık, git dedi. Allah Resulü: Nereye, diye sordu. Cibril: İşte buraya, diye buyurdu ve Kurayzahları işaret etti. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onların üzerine gitmek üzere çıkt
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Kurayza oğulları üzerine yürüdüğünde Ganm oğulları sokağında yükselen tozu ve Cibril'in binekli kafilesini (hala) görüyor gibiyim
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ahzab günü: Hiç kimse Kurayza oğulları diyarı dışında bir yerde ikindiyi kılmasın, diye buyurdu. Bazıları yolda iken ikindi namazını kıldı. Bazıları: Onların diyarına varmadan namaz kılmayız, dedi. Diğerleri ise: Hayır namazımızı kılalım. Çünkü o bizden böyle bir şey istemedi, dediler. Durum Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e anlatılınca onlardan hiç birisini azarlamadı." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nebi saIlaIl€ıhu aleyhi ve seIlem'in Ahzabdan dönüşü" Yani ahzab ile çarpıştığı yerden Medine'deki evine dönüşü. "O tozu görüyor gibiyim." Aradan geçen bunca uzun zamandan sonra hala olayı müşahhas bir şekilde görüyormuşcasına hatırlamakta olduğuna işaret etmektedir. İbn İshak dedi ki: Nebi saIlaIl€ıhu aleyhi ve seIlem Hendekiten ayrılıp Medine'ye dönünce öğle vakti Cibril yanına gelerek dedi ki: Allah sana Kurayza oğullarının üzerine yürümeni emrediyor. Bunun üzerine Allah Resulü Bilaıle halk arasında şu ilanı yapmasını emretti: Kim dinleyip, itaat ediyorsa ikindiyi ancak Kurayza oğu.lları yurdunda kılsın. Bunu Taberani ve Delailuln-Nubuwe adlı eserinde Beyhaki Zühri'ye kadar ulaşan sahih bir senedIe rivayet etmişlerdir. Zühri de bunu Abdurrahman b. Abdullah b. Ka'b b. Malik'ten, o da amcası Ubeydullah b. Ka'b'dan diye rivayet etmiştir. "Buna göre Resulullah s.a.v. Ahzabı takip etmekten geri dönüp silahlarını bırakıp, gusledip, kokusunu süründükten sonra Cibril ona görünerek dedi ki: Bir savaşçı olarak mazeretin ne olabilir? Dehşetle yerinden kalktı ve insanlara Kurayza oğulları diyarına varmadan ikindi namazını kılmamalarını emretti. (Ubeydullah b. Kalb) dedi ki: Herkes silahını kuşandI.. Fakat güneş batmadan önce Kurayza oğulları diyarına varamadılar. Güneşin batmasına yakın kendi aralarında tartıştılar. Bir kısmı ikindi namazını kıldı. Bir kısmı ise kılmayarak: Biz Resulullah sallallfıhu aleyhi ve sellem'in emrine uyuyoruz. Bizim üzerimizde bir vebal olmaz, dedi. Allah Resulü her iki kesimden herhangi birisini azarlamadı." Hadisten Çıkarılan Bazı Sonuçlar es-Suheyli ve başkaları der ki: Bu hadisteki fıkhi inceliklerden bazıları: 1- Bir hadisin ya da bir ayetin zahirini kabul eden yahut da nastan onu tahsis edecek bir anlam istinbat eden bir kimse ayıplanamaz. 2- Ferlı meselelerden farklı görüşler ortaya koyan bütün müdehitler isabet etmiştir. Meşhur olan görüşe göre ise cumhur kat'i hususlarda isabet edenin yalnız bir kişi olduğu kanaatindedir. el-Cahız ve el-An berı ise bu hususta muhalefet etmişlerdir. Kat'i olmayan hususlar ile ilgili olarak yine cumhur, isabet eden bir kişidir demektedir. Bunu Şafii zikretmiş ve benimsemiş bulunmaktadır. Bazı Hanefi alimleri ile Şafii alimleri müdehidin idihadı ile isabet ettiğini söylemişlerdir. İsterse bizzat o hususta isabet etmemiş olsun. O takdirde o idihadında hata etmiş olmakla birlikte onun bir ecri vardır. Bu mesele ile ilgili geniş açıklamalar yüce Allah'ın izniyle Ahkam bölümündelll gelecektir. Diğer taraftan bu kıssanın mutlak olarak her müctehidiri isabet ettiğine dair delil gösterilmesi açık bir delil değildir. Çünkü hadiste sadece bütün gayretini ortaya koyup, idihad eden kimsenin azarlanmadığından söz edilmektedir. Dolayısıyla buradan (hata eden müctehidin) günahkar olmayacağı anlaşılmaktadır. İbnu'I-Kayyim, el-Hedy (Zadull-Me'ad fi Hedyi Hayru'l-İbad) adlı eserinde özetle şunları söylemektedir: Her iki kesim de maksadı dolayısıyla ecrini almıştır. Ancak (yolda) namazıarını kılanlar şu iki fazileti de elde etmişlerdir: Hızlı yürümek emrini yerine getirdikleri gibi, namazı vaktinde kılmaya dikkat etmek emrine de uymuşlardır. Özellikle bizzat bu namazın vaktinde kılınması teşvik edilmiş bulunmaktadır. Bu namazı vaktinde kılamayanların amellerinin boşa çıkacağı da ifade edilmiştir. Nebi sallallfıhu aleyhi ve sellem'in namazıarını geciktirenleri azarlamayışının sebebi ise, emri n zahirine sarılmak suretiyle mazur görülmelerinden dolayıdır. Diğer taraftan onlar idihad etmiş ve emre uymak için de namazıarını geciktirmişlerdi. Fakat bunlar idihadları ile diğer kesimin ictihadından daha doğru idihadta bulunma mertebesine ulaşamamışlardı
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a. dedi ki: "(Hurma bahçeleri olanlardan) bir kimse Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bazı hurma ağaçlarını tahsis ederdi. Nihayet AlIah Kurayza ve Nadir oğulları diyarlarını fethetmeyi nasip etti. Benim aile haIkım da bana Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gidip daha önce kendisine verdikIerini ya da bir kısmını istememi emrettiler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem da o payı Ümmü Eymen'e vermişti. Ümmü Eymen gelip eIbiseyi boynuma daIayarak dedi ki: Kendisinden başka hiçbir ilah oImayana yemin ediyorum ki asIa onu bana vermişken size (onu geri) vermeyecektir -ya da buna benzer bir söz söyIedi.- Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ise: Sana şunu vereceğim, diyor. O, asla AlIah'a yemin ederim oImaz diyordu. Nihayet ona -zannederim- on mislini -ya da bana nasıl söyIediyse öyIe- verdL" Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu hadisin ifade ettiği şundan ibarettir: Ensar mahsullerinden yararlanmaIarı için hurma ağaçIarının bazlIarını muhacirlere vererek onIarı gözetmeye çalışmışIardı. Şanı yüce Allah önce Nadir oğulları, sonra da Kurayza oğulları diyarını fethetmeyi nasip edince onIardan alınan ganimetIerin pek çoğu muhacirIer arasında payIaştırıIdı. AlI ah ResuIü de onIara daha önce Ensara ait oIan mallarını geri vermeIerini emrettL Çünkü bunIara ihtiyaçIarı kalmamıştı. Ayrıca Ensar o hurma ağaçIarının kendilerini onIara müIk oIarak vermemişIerdi. Ancak Ümmü Eymen ağaçIara da malik oIduğunu düşünerek kendisine meyvesinden istifade etsin diye verilmiş oIan ağaçIarı geri vermeyi kabuI etmedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de üzerindeki dadılık hakkı doIayısı ile ona yumuşak davrandı ve nihayet elinde buIunana karşılık razı edecek kadarını ona verdi. Hadisten malın kendisini değil de sadece menfaatini hibe etmenin meşru olduğu, Nebi sallalltıhu aleyhi ve sellern'in ileri derecede cömert olup, son derece tahammülkar ve iyiliğe karşılık veren birisi olduğu da anlaşılmaktadır. Ayrıca Ümmü Eymen'in Nebi sallaHahu aleyhi ve sellern'in nezdindeki konumu da anlaşılmaktadır. Ümmü Eymen, Üsame b. Zeyd'in annesidir. Oğlu Eymen de aynı şekilde ashabdandır ve Huneyn'de şehit düşmüştür. Üsame'den yaşlı idi. Ümmü Eymen, Nebi sallalltıhu aleyhi ve sellern'den sonra kısa bir süre yaamıştır. Allah hepsinden razı olsun
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said el-Hudri r.a. dedi ki: "Kurayzalılar, Sa'd b. Muaz'ın hükmünü kabul ederek indiler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Sa'd 'e haber gönderdi. O da bir eşek üzerinde geldi. Mescide yaklaştığında Ensara: Efendiniz için -yahut en hayırlınız için- ayağa kalkınız, diye buyurdu. (Sa'd'e de): Bunlar senin hükmünü kabul ederek indiler, dedi. Sad: Savaşçıları öldürülsün, kadın ve çocukları esir alınsın, dedi. Allah Resulü: Sen Allah'ın hükmüine uygun bir hüküm) ile hükmetlin. -Bazen de: el-Melik'in hükmü ile (hükmetlin) demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha dedi ki: "Sa'd, Hendek günü isabet aldı. Hibban b. el-Arika diye anılan Kureyşli bir adam ona bir ok atmış ve bu oku onun (Ekhal diye bilinen) kolundaki atar damara isabet etmişti. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu, yakınında bulunup kolaylıkla ziyaret edebilmek için ona mescidde bir çadır kurdurmuştu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hendekten geri dönüp silahlarını çıkarıp guslettikten sonra Cibril aleyhisselam onun yanına başındaki tozu silkeleyerek geldi ve: Silahını mı çıkardın? AIlah'a yemin ederim ben silahımı çıkarmadım. Haydi onların üzerine çık git, dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Nereye, diye sordu. Cibril Kurayza oğullarını işaret etti. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onların üzerine yürüdü ve hükmünü kabul ederek indiler. O da hüküm vermeyi Sa'd'e havale etti. Sa'd dedi ki: Benim onlar hakkındaki hükmüm şudur: Savaşçılar öldürülecek, kadınlar ve çocuklar esir alınacak, malları paylaştırılacak." Hişam dedi ki: Babamın bana Aişe'den naklen haber verdiğine göre Sa'd dedi ki: "Allah'ım, sen de biliyorsun ki Resulünü yalanlamış, onu dışarı çıkarmış bir kavme karşı senin uğrunda cihad etmekten daha çok sevdiğim bir şey yoktur. Allah'ım, ben öyle anlıyorum ki artık bizlerle onlar arasında savaşı sona erdirmiş bulunuyorsun. Eğer bundan sonra Kureyş ile savaşılacaksa beni de o savaşa kadar yaşat ki senin uğrunda onlarla cihad edeyim. Şayet onlarla savaşı sona erdirmiş isen benim bu yaramın kanaması durmasın ve bundan dolayı öleyim. Hemen akabinde kan boynundan fışkırdı. Onlar -ki mescidde Gıfar oğullarına da ait bir çadır da vardı- kendilerine doğru akan kandan başka bir şeyden tedirgin olmadılar. Bunun üzerine: Ey çadır ahalisi, sizin tarafınızdan bize bu gelen nedir, diye seslendiler. Bir de baktılar ki Sa'd'in yarasından kanlar akıyor. Said ondan dolayı vefat etti. -Allah ondan razı olsun.-" Fethu'l-Bari Açıklaması: "Mescide yaklaşınca ... " Denildiğine göre mescitten kasıt Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Kurayza oğulları yurdunda onları kuşattığı günlerde namaz için hazırlamış olduğu yerdir. Yoksa maksat Medine'deki Mescid-i Nebevi değildir. "Efendiniz için ayağa kalkımz." Yüce Allah'ın izniyle ileride İsti'zan (izin isteme) bölümünde buna dair açıklamalar gelecektir. "Haklarında Allah'ın hükmüyle hüküm verdin. -Bazen de: el-Melik'in hükmüyle hüküm verdin demiştir.-" Cabir yoluyla gelen ve İbn Aiz'in kaydettiği hadiste şöyle denilmektedir: "Allah Resulü: Ey Said, bunların hakkında hüküm ver, diye buyurdu. Said: Allah'ın ve Resulünün hüküm vermesi daha bir haktır dedi. Allah Resulü: Haklarında hüküm vermeni yüce Allah sana emretmiş bulunuyor, diye buyurdu." İbn İshak'ın kaydettiği ve Alkame b. Vakkas'tan gelen mürsel rivayette şöyle denilmektedir: "Andolsun onlar hakkında yedi semanın üzerinden Allah'ın hükmü ile hüküm verdin." es-Süheyli der ki: "Yedi semamn üzerinden" ifadesinin anlamı: Hükmün yukarıdan indiğidir. Cahş kızı Zeyneb'in şu sözü de buna benzemektedir: "Yüce Allah beni yedi semanın üzerinden nebisi ile evlendirdi." Yani onunla evlenmesine dair hüküm yukarıdan inmiştir. (es-Süheylı) der ki: Bununla birlikte yüce Allah'ın celaline layık olan bir anlam ile yukarda oluş (fevkıyyet) ile nitelendirilmesi imkansız bir şey değildir. Ancak teşbihe götüren ve sınırlıanlamı vehmettiren herhangi bir anlamın da sözkonusu olmaması gerekir. "Oku ile kolundaki atar damarına isabet ettirdi." el-Ekhel denilen damar kolun ortasında yer alır. el-Halil der ki: Bu damar hayat damarıdır. Denildiğine göre her uzuvda onun bir kolu bulunmaktadır. Kolda olana el-ekhal, sırtta olana el-ebhar, uylukta olanına en-nesa denilir. Bu damar koptuğu takdirde kan durmaz. "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onların üzerine gitti." Yani onları muhasara etti. Musa b. Ukbe'de de bunun benzeri bir hadis rivayet edilmiştir. Orada şu fazlalık da vardır; "Onları on küsur gece muhasara etti." İbn Sa'd'de "onbeş gün" denilmektedir. Sözü geçen Alkame b. Vakkas yoluyla gelen hadiste de: "Yirmibeş gün" denilmektedir. İbn İshak'ın babasından, onun Ma'bed b. Ka'b'dan rivayeti de bunun gibidir. Orda şöyle denilmektedir: "Onları yirmibeş gün muhasara etti ve sonunda muhasara onlara ağır gelmeye başladı. Kalplerine korkuyu saldı. Bunun üzerine başkanları Ka'b b. Esed kendilerine iman etmelerini yahut bizzat kendilerinin hanımlarını ve çocuklarını öldürüp, ölesiye çarpışmayı yahut cumartesi gecesi Müslümanlara gece baskını yapmayı teklif etti. Ancak kavmi: İman etmeyiz, cumartesi gece savaşmayı da mübah göremeyiz, çocuklarımız ve kadınlarımzdan sonra da biz hayatı ne edelim, dediler. Bunun üzerine Ebu Lubabe b. Abdu'I-Munzir'e haber gönderdiler. -Onunla antlaşmalı idiler.- Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hükmünü kabul ederek inmek hususunda ona danıştılar. O da -boğazlanacaklarını kastederek- boğazına işaret etti. Daha sonra pişman oldu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mescidine gidip yüce Allah onun tevbesini kabul edinceye kadar kendisini mescide bağladı." "Ben haklarında" bu husus ile ilgili olarak "hüküm veriyorum." "Savaşçıları öldürülsün." Bundan önceki hadiste bunun açıklaması geçmiş bulunmaktadır. İbn İshak'ın zikrettiğine göre Bint el-Haris'in evinde hapsedildiler. Ebu'I-Esved'in Urve'den naklettiği rivayette ise Üsame b. Zeyd'in evinde hapsedildiler. Onların her iki evde de hapsedildikleri belirtilerek iki rivayet bir arada telif edilebilir. İbn İshak dedi ki: Onlar için hendekler kazıldı ve boyunları vurulduktan sonra kanları hendeklere aktı. Malları, kadınları ve çocukları da üslümanlara paylaştırıldı. Atlar için de payayrıldı. Böylelikle atlara pay verilen ilk vakıa o oldu. Sayıları hususunda ihtilaf edilmiştir. İbn İshak'a göre 600 kişi idiler. Ebu Amr da, Sa'd b. Muaz'ın tercümesini verirken böyle demiştir. Ebu Aiz de Katade'nin mürsel rivayetinde: "700 kişi idiler" denilmektedir. es-Süheyli der ki: Sayılarını yüksek verenkimseler 800 ile 900 kişi idiler demektedir. Cabir yoluyla gelen Tirmizi, Nesai ve İbn Hibban'da sahih bir senedie rivayet edilen hadise göre 400 savaşçı idiler. Bu rivayetlerin bir arada telif edilmesi şöyle mümkündür: Geri kalanlar onlara bir şekilde tabi olan kimseler idi. İbn İshak'ın naklettiğine göre onların 900 kişi olduğu da söylenmiştir. "Ben gördüğüm kadarıyla bizimle onlar arasında bir daha savaş olmayacaktır." Benim de kuwetli gördüğüm görüş şu ki Said'in bu kanaati isabetli idi. Bu olaydaki onun duası da kabul buyurulmuştur. Çünkü Hendek vakasından sonra Müslümanlarla Kureyşliler arasında bizzat müşriklerin savaş kastı ile başlattıkları bir savaş olmamıştır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem umreye gitmek üzere hazırlanmış, onu Mekke'ye girmekten alıkoymuşlardı. Az kalsın aralarında savaş olacaktı. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "O sizi kendilerine karşı muzaffer kıldıktan sonra Mekke vadisinde (Hudeybiye'de) onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çekendL" (€l-Feth, 24) Daha sonra aralarında barış antlaşması akdedildi ve Resulullah sallall€ıhu aleyhi ve sellem da ertesi sene umre yaptı. Bu halanlar tarafından antlaşma bozuluncaya kadar devam etti. Ondan sonra da Resulullah sallall€ıhu aleyhi ve sellem gaza tertip ederek üzerlerine gitti ve Mekke fethedildi. Buna göre onun: "Zannederim bizimle onlar arasında savaş olmayacak" sözü, onlar bizimle savaşmak üzere üzerimize gelmeyeceklerdir, demek olur. "Beni onun için" o savaş için "hayatta bırak." "Değilse onu aç" yani yaram kanayıp gitsin. "Yarası boynundan kanadı." Göğsün gerdanlık konulan yerinden kanadı. Asıl yaranın yeri şişmiş ve bu şişkinlik göğsüne kadar ulaşmıştı. Bu sebeple yarası. oradan kanamıştı. "Başka bir şeyden tedirgin olmadılar." Kasıt mescidde olanlardır. Hadisten Çıkan Sonuçlar Kurayza oğulları kıssasından çıkartılacak bir takım sonuçlar olduğu gibi Said b. Muaz ile ilgili haberden de anlaşıldığına göre; 1- Şehadeti temenni etmek caizdir. Böyle bir temenni ölümü temenni etmeye dair olan genel yasaktan tahsis edilmiştir. 2- Kurayza oğulları kıssasından, daha faziletli olanın fazileti daha aşağıda olanı hakem tayin edebileceği anlaşılmaktadır. 3- Nebi sallall€ıhu aleyhi ve sellemlin zamanında ictihad yapmak caizdir. Bu da fıkıh usulünde ihtilaflı bir meseledir. Ancak tercih edilen görüş bunun ister Nebi sallall€ıhu aleyhi ve sellemlin huzurunda olsun, ister olmasın caiz olacağıdır. Böyle bir şeyin caiz olacağını kabul etmeyenler, kat'i bilgiye ulaşma imkanı varken zanna dayanmanın uzak bir ihtimaloluşunu uygun görmeyenlerdir. Ancak bunun bir zararı olmaz. Çünkü Nebiin o ictihadı takrir etmesi ile kat'i olur. Gerek bu kıssada, gerek Ebu Bekir es-Sıddik radıyall€ıhu anh kıssasında -ileride Huneyn gazvesinde geleceği üzere- Ebu Katade'nin katili ile ilgili kıssalarda ve daha başkalarında görüldüğü gibi, Nebiin huzurunda ashab fiilen ictihad yapmıştır. İleride buna dair ek bilgiler yüce Allah'ın izniyle İ'tisam (Kitap ve Sünnete sarılmak) bölümünde (7355 nolu hadiste) gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Bera r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hassan'a: Onları hicvet -ya da onlarla hicivleş- Cibril de seninle beraberdir, diye buyurdu." [-4124-] Bera b. A'zib dedi ki: "Kurayza günü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hassan b. Sabit'e: Müşrikleri hicvet, şüphesiz Cibril seninle beraberdir, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdullah r.a. rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ashabı ile birlikte yedinci gazve olan Zatu'r-Rika' gazvesinde korku namazı kıldı." İbn Abbas dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Zi Kared' de namaz -yani korku namazı- kıldı
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa'dan rivayete göre Cabir kendilerine "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Muharib ve Sa'lebe günü kendilerine (korku) namaz(ını) kıldırdığını anlatmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir'den rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Nahl denilen yerde Zatu'r-Rika' (gazvesin)a çıktı. Gatafanlılardan bir topluluk ile karşılaştı. Fakat arada savaş olmadı. Bununla birlikte insanlar birbirlerini korkuttu. Bu sebeple Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem iki rekat (olarak) korku namazı kıldı." Yezid, Seleme'den naklen dedi ki: "Ben Kared günü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte gazaya katıldım
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa r.a. dedi ki: "Bir gazada Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte çıktık. Biz altı kişi idik ve bizim nöbetleşe bindiğimiz bir tek devemiz vardı. Ayaklarımız delindi. Benim de ayaklarım delindi, tırnaklarım düştü. Bu sebeple ayaklarımıza bez bağlıyorduk. Bundan dolayı yani ayaklarımıza bez bağladığımız için buna Zatu'r-Rika' (yamalar) gazvesi adı verilmiştir." Ebu Musa bu hadisi naklettikten sonra bundan hoşlanmadl ve: "Bunu zikretmek ne işime yaradı ki" dedi. Sanki amelinden gizli olan bir şeyi ifşa etmesinden hoşlanmamlştı. Fethu'l-Baeri Açıklaması: "Zatu'r-Rika' gazvesi" Bu gazvenin ne zaman olduğu ve ona bu adın niçin verildiği hususunda görüş ayrılığı vardır. Buhari gazvenin Hayber'den sonra olduğu kanaatine meyletmiştir. "Nahı" Medine'den iki günlük mesafede bir yerdir "denilen yere" Nebi sallalliıhu aleyhi ve sellem "konakladı." Megazi bilginlerinin çoğunluğuna göre Zatu'rRika' gazvesi İbn İshak'ın da kesin bir dille ifade ettiği gibi Muharib gazvesinin kendisidir. "İbn Abbas dedi ki: Nebi sallalliıhu aleyhi ve sellem Zu Karedlde -korku namazını kastederek- namaz kıldı." Zu Kared, Gatafanlıların yurduna bitişik cihetten Medine'ye yaklaşık iki günlük mesafede bir yerdir. İbn Abbas'ın hadisi de daha önce Korku namazı bahsinde(944.ı hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Bu hadis ayrıca mukim iken korku namazının meşruiyetine de delil gösterilmiş ise de durum böyle değildir. Çünkü korkunun var oiması halinde mukim iken de Şafiı de, cumhur da korku namazının kılınabileceğini kabul etmiştir. Malikiten gelen rivayete göre ise korku namazı sefere hastır. Cumhurun lehine olan delil yüce Allah'ın: "Ve sen onların aralarında bulunup, onlara namaz kıldıracak olursan" [Nisa, 102] buyruğudur ki burada sefer kaydı bulunmamaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. "Bizim nöbetleşe bindiğimiz bir devemiz vardı." Yani ona sırayla biniyorlardı. Bu da birisinin kısa bir süre bindikten sonra inip, diğerinin binmesi ve diğerlerinin de sırası gelene kadar nöbetleşe binmeleri şeklinde olur. "Ayaklanmız delindi" tabanıarı inceidi. Çünkü devenin ayak tabanıarı oldukça inceldiği vakit devenin ayağı delindi, denilir. "Ayaklarımıza bez ve çaput bağladığımız için." Yani bu işi yaptığımız için "bu gazaya Zatu'r-Rika' denilmiştir." "Bundan hoşlanmadı." Çünkü nefsini tezkiye etmekten korkmuştu. "Sanki gizli olan amelinin bir kısmını ifşa etmiş olduğu için hoşlanmadı.". Çünkü salih amelin gizlenmesi, açığa vurulmasından. daha faziletlidir. Ancak kendisine uyacak kimselerin bulunması halinde olduğu gibi- tercih edilebilir bir masıahat olması hali müstesnadır
- Bāb: ...
- باب ...
Salih b. Havvat, Zatu'r-Rika' günü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte korku namazına tanık olanlardan birisinden naklettiğine göre; bir grup onunla birlikte saf bağlamış, bir diğer grup ise düşmana karşı dizilmişti. Allah Resulü kendisi ile birlikte olanlarla bir rekat kıldıktan sonra ayakta kalmaya devam etti, onlar da namazıarını kendi kendilerine tamamladılar. Daha sonra yerlerinden aynlıp düşmana karşı saf tuttular. Diğer grup geldi. Allah Resulü onlarla birlikte kendi namazından geriye kalan re kati kıldı. Sonra yerinde oturup kaldı. Onlar da namazlannı kendi kendilerine tamamladıktan sonra onlarla birlikte selam verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir'den: "Biz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Nahl denilen mevkide bulunuyorduk" diyerek korku namazını nakletti. Malik dedi ki: Bu benim korku namazına dair işittiklerimin en hasen olanıdır. el-Kasım b. Muhammed'den de: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Beni Enmar gazvesinde (korku) namaz(ı) kıldı" dediği rivayet edilmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl b. Ebi Hasme dedi ki: "İmam kıbleye dönerek namaza durur. Askerlerden bir grup da onunla birlikte dururken bir diğer grup yüzleri düşmanlara dönük olarak düşmanın karşısında dururlar. Kendisiyle birlikte olanlarla bir rekat kılar. Sonra onlar kalkıp kendi kendilerine ve bulundukları yerde bir rekat kılıp, iki secde yaparlar. Daha sonra bunlar öbürlerinin yerine gider. Öbürleri gelir (imarnın arkasında dururlar.) O da onlarla bir rekat kılar. Böylelikle o iki rekat kılmış olur. Daha sonra onlar (sonra gelenler) rüku edip, iki defa secde yaparlar
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Necid'e doğru bir gazaya katıldım. Tam düşmana karşı geldiğimizde onların önünde saf halinde durduk
- Bāb: ...
- باب ...
Salim b. Abdullah b. Ömer, babasından rivayetle "Resfılullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem iki kesimden birisine namaz kıldırırken diğer kesim düşmana karşı durmuştu. Daha sonra arkasında namaz kılanlar gidip diğer arkadaşlarının yerinde durdular. Öbürleri gelince onlara da bir rekat kıldırdı, sonra onlar arkasında iken selam verdi. Onlar ayağa kalkıp geri kalan rekatlerini kaza ettiler (kıldılar). Öbürleri de kalkıp diğer rekatlerinin kazasını yaptılar." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nebi sallallahu aleyhi ve sellern ile birlikte Nahl denilen mevkide idik deyip, korku namazını nakletti." Buhari bu hadisi muhtasar ve muallak olarak zikretmiş bulunmaktadır. Çünkü onun bundan maksadı Cabir yoluyla gelen rivayetlerin ittfakla korku namazının kılındığı gazvenin Zatu'r-Rikal gazvesi olduğunu belirtmektir. Ancak böyle bir iddia su götürür. Zira Hişam'ın Ebfı'z-Zfıbeyr yoluyla gelen bu rivayeti bir başka hadisin bir başka gazvede (korku namazının kılındığını) göstermektedir. Bunu şöyle açıklayabiliriz: Bu hadisin Tayalisi ve başka kaynaklardaki rivayetlerinde "müşrikler şöyle demişlerdi: Onları bırakın. Onların kendi öz çocuklarından daha çok sevdikleri bir namazıarı vardır. (Cabir) dedi ki: Bunun üzerine Cibril inip ona (durumu) haber verdi. O da ashabına ikindi namazını kıldırdı ve onları iki saf halinde dizdi" diyerek korku namazının nasıl kılınacağını nakletti. Bu olay ise Usfan gazvesinde cereyan etmiştir. Bu hadisi de Müslim rivayet etmiş bulunmaktadır. "Bu benim korku namazına dair duyduklarım ın en hasenidir." Bu ifade Maliklin korku namazının nasıl kılınacağına dair değişik şekiller ihtiva eden rivayetler duymuş olmasını gerektirmektedir. Durum da böyledir. Nebi sallallahu aleyhi ve sellern'den korku namazının nasıl kılınacağına dair çeşitli şekilleri ihtiva eden rivayetler gelmiş bulunmaktadır. Bazı ilim adamları bu farklı şekilleri durumların farklılığı ile açıklamışlardır. Diğerleri ise bu hususta genişliğin bulunduğu ve herhangi bir şekli alıp ona göre kılmakta muhayyer olduğu şeklinde açıklamışlardır. Bundan önce "korku namazı" bahsinde bu hususa işaret edilmiş bulunmaktadır. Şafiı, Ahmed ve Davfıd da bu keyfiyeti tercih hususunda İmam Malik'e muvafakat etmişlerdir. Çünkü bu keyfiyete dair rivayete çokça muhalif rivayet bulunmamaktadır. Ayrıca savaş hali için de daha ihtiyatlı bir şekildir. Bununla birlikte İbn Ömer hadisinde zikredilen keyfiyeti de caiz kabul etmektedirler. İbn Ömer yoluyla gelen hadiste sözü edilen keyfiyetin neshedildiğine dair bir görüş Şafil'den nakledilmiş ise de böyle bir kanaati belirttiği sabit olarak ondan gelmemiştir. Malikilerin ifadelerinin zahirinden anlaşıldığına göre İbn Ömer'in rivayet ettiği hadiste sözkonusu edilen keyfiyet caiz kabul edilmemiştir. "İbn Ömer r.a. dedi ki: Resulullah s.a.v. ile birlikte Necid taraflarına yaptığı bir gazada bulundum. Düşman ile karşı karşıya geldik." Onlarla savaştık demektir
- Bāb: ...
- باب ...
Sinan ve Ebu Seleme'den rivayete göre Cabir: "Kendisinin Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Necid taraflarına doğru bir gazaya katılmış olduğunu ... " haber vermiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdullah r.a.'dan rivayete göre "o, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Necid taraflarına doğru bir gazaya katılmıştı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem geri döndüğünde kendisi de onunla birlikte geri dönmüştü. Arabistan kirazı gibi oldukça yüksek ağaçların bulunduğu bir vadide gün ortası sıcağı vaktinde yetişmiş oldular. Reslilullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bineğinden indi. Herkes ağaçların gölgesinden istifade etmek üzere ağaçların altına çekilerek dağılmış oldu. Reslilullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem da bir Arabistan kirazı ağacının altına oturdu ve kılıcını da o ağaca astı. Cabir dedi ki: Bir uykuya daldık ki uyandığımızda Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in seslenerek bizi çağırdığını işittik. Onun yanına vardık. Yanında bedevi bir arap oturuyordu. Reslilullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Ben uyuyorken bu gelip benim kılıcımı çekti. Uyandığımda kılıcımın kınından sıyrılmış olduğu halde elinde olduğunu gördüm. Bana: Seni elimden kim kurtarabilir, dedi. Ben: Allah deyiverdim. İşte şu oturan adam odur. Daha sonra Allah Reslilü Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu cezalandırmadı. " Tekrarı (2910, 2913, 4139), Diğer tahric: Hadisi Nesai (s.kübra) siyer (8719, 8801) Müslim 4/1786 (13), Ahmed, Müsned (14335) ve İbn Hibban (4537) rivayet etmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir dedi ki: "Zatu'r-Rika"da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte idik. Gölgesi etrafa iyice yayılmış bir ağacın yanından geçtik. Onu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bıraktık. Müşriklerden bir adam geldi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kılıcı da ağaca asılı bulunuyordu. O kılıcı kınından sıyırdı ve ona: Benden korkuyor musun, dedi. Allah Reslilü ona: Hayır diye cevap verdi. Adam: Peki, seni elimden kim kurtarabilir, dedi. Allah Reslilü: Allah diye buyurdu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabı onu tehdit ettiler. Sonra namaz için kamet getirildi. Bir kesim ile iki rekat kıldı. Sonra onlar geri çekildiler. Diğer kesime de iki rekat kıldırdı. Böylelikle Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem dört rekat, diğerleri ikişer rekat kılmış oldular." Müsedded'in, Ebu Avane'den, onun da Ebu Bişr'den rivayetine göre "bu adamın adı Gavres b. el-Haris'tir. (Allah Resulü) onda (o gazvede) Hasfelilerden olan Muhariblilere karşı savaşmıştı
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir'den rivayete göre "Biz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Nahl denilen mevkide bulunuyorduk. Korku namazı kıl(dır)dı." Ebu Hureyre de şöyle demiştir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Necid gazvesinde korku namazını kıldım." Ebu Hureyre de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına Hayber günlerinde gelmiştir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Gün ortası sıcağında yetiştiler." Gün ortasında ve sıcağın ilerlediği bir zamanda yetiştiler. "İri ağaçları bol bir yer" oldukça iri dikenleri olan her bir ağaç için "el-İdah" ifadesi kullanılır. "Resulullah sallall€ıhu aleyhi ve sellem" yaprakları pek çok bir ağaç olan "bir Arabistan kirazı altında konakladı." "Resulullah sallall€ıhu aleyhi ve sellem bizi çağırıyordu. Yanına gittik. Yanında bir bedevi vardı." Bu anlatılanlar Yahya yoluyla gelen rivayetin mahiyetini açıklamaktadır. Çünkü o rivayette: "Müşriklerden bir adam eldi. .. " denilmektedir. (Sözü edilen 4136 nolu hadisteki rivayettir) "Bana: Seni benim elimden kim kurtarabilir dedi." Yahya yoluyla gelen (4136 nolu hadisteki) rivayette şöyle denilmektedir: "Benden korkuyor musun, dedi. Allah Resulü: Hayır diye cevap verdi. Peki, seni benim elimden kim kurtarabilir, dedi." Bu soruyu Ebu'l-Yeman yoluyla gelen ve Cihad bölümündeki rivayette üç defa tekrarlamış olduğu belirtilmektedir. Böyle bir soru inkar anlamını ihtiva eden bir istifhamdır. Yani seni kimse benim elimden kurtaramaz. Çünkü bedevi arap kılıç elinde bulunduğu halde ayakta duruyordu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem da oturuyordu ve kılıcı da yoktu. Bedevi arabın sözlerini birkaç defa tekrarlamış oluşundan şu anlaşılmaktadır: Şam yüce Allah ona karşı Nebiini korumuş bulunuyordu. Yoksa Nebii öldürmek suretiyle kavmi arasında üstün bir mevkiye ulaşmaya gerek görmekle birlikte sözlerini birkaç defa tekrarlamasına hiç de ihtiyaç olmazdı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ona "Allah" diye cevap vermesi yani beni senin elinden Allah kurtarabilir demesi de buna bir işarettir. Bundan dolayı bedevi arap bu sorusunu tekrarlamış, fakat Allah Resulü de ona bundan farklı bir cevap vermemiştir. Bu şekildeki cevap ile adamın o halini alabildiğine küçümsediği ve hiçbir şekilde ona aldırmadığı da görülmektedir. "İşte o kişi burada oturuyor. Sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu cezalandırmadı bile." Sanki bedevi arap Allah Resulünün o pek büyük sebatını görünce kendisinin de ona yapmak istediğinin engellendiğini anlayınca Allah Resulünün doğru olduğundan emin olmuş ve hiçbir şekilde ona zarar veremeyeceğini anlamış olduğundan silahı elinden bırakmış ve kendisinin teslim alınmasına hazır olduğunu izhar etmişti. el-Vakidı buna yakın bir şekilde olayı zikretmiş ve bu kişinin Müslüman olduğunu belirtmiş, kavminin yanına geri dönerek onun vasıtası ile pek çok kimsenin hidayete erdiğini de bildirmiştir. İşaret ettiğimiz İbn İshak rivayetinde de "bundan sonra o adam Müslüman oldu" denilmektedir. Hadis-i şeriften, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in aşırı derecede kahraman olduğu, çok güçlü bir yakıninin bulunduğu, eziyetlere karşı sabırlı olduğu, cahillere karşı da halim (cehaletlerini affedici ve bağışlayıcı) olduğu anlaşılmaktadır. Yine hadisten anlaşıldığına göre konaklama halinde askerlerin etrafa dağılıp uyumaları caizdir. Ancak bu onların korkmalarım gerektirecek herhangi bir durum olmadığı takdirde sözkonusu olabilir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Muhayrİz'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Mescide girdim. Ebu Said el-Hudri'yi gördüm. Onun yanına oturdum. Ona azil yapmaya dair soru sordum. Ebu Said dedi ki: Mustalik oğulları gazvesinde Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte çıktık. Arap kadın esirlerinden bir takım esirler aldık. Canımız kadınlarla beraber olmayı çekti. Bekarlık da bize ağır gelmeye başladı. Bununla birlikte de azilde bulunmayı yani azl yapmayı istedik. Kendi aramızda: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem aramızda bulunuyorken ona sormadan nasıl azl yapabiliriz, diye konuştuk. Ona bu hususa dair soru sorduk. O da şöyle buyurdu: Bunu yapmamanızda bir beis yoktur (yani azl yapmamak sizin için vacip değildir). Çünkü kıyamet gününe kadar var olacağı takdir edilmiş herbir can mutlaka var olacaktır
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdullah dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Necid gazvesine katıldık. Öğle sıcağı bastırınca dikenleri Arabistan kirazı ağacı gibi iri ağaçların çokça bulunduğu bir vadide idi. Bineğinden inip bir ağacın altına geçip o ağacın gölgesinde oturdu, kılıcını da (ağaca) astı. Herkes gölgelenrnek üzere ağaçların arasına çekilip dağıldı. Biz bu halde iken Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bizi çağırdığını duyduk. Yanına gittik. Önünde bedevi bir arab’ın oturduğunu gördük. Bize dedi ki: Ben uyuyorken bu yanıma geldi. Kılıcımı kınından çekti. Uyandığımda başıma dikilmiş ve kılıcımı kınından sıyırmış olduğu halde duruyordu. Seni elimden kim kurtarabilir, dedi. Ben: Allah dedim. Sonra onu (kılıcımı) kınına yerleştirdi ve yerine oturdu. İşte bu adam odur." (Cabir) dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu cezalandırmadı bile
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdullah el-Ensari dedi ki: Ben Enmar gazvesinde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i devesi üzerinde doğuya doğru yüzünü dönmüş olduğu halde nafile namaz kılarken gördüm." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Huzaalılardan Mustalık oğulları gazvesi -ki el-Mureysı' gazvesidir-" Mustalık Huzaa oğullarından bir kolun lakabıdır. el-Mureysı' ise Huzaa oğullarına ait bir su olup bu su ile el-Fera' denilen yer arasında bir günlük mesafe vardır. "en-Numan b. Raşid, ez-Zühri'den naklen dedi ki: İfk hadisesi el-Mureysı' gazvesinde olmuştur." İbn İshak da, megazi alimlerinden daha başkaları da böyle demiştir. Bunlara göre İfk hadisesi Mureysl' gazvesinden döndükleri zaman meydana gelmiştir. İbn İshak'ın hocaları Asım b. Ömer b. Katade ile başkalarından ona rivayet edildiğine göre Nebi s.a.v. Mustalık oğullarının kendisi ile savaşmak üzere karar aldıklarını ve bunun için savaşçıları toplayıp bir araya getirdiklerini, kumandanlarının da el-Haris b. Ebi Oırar olduğunu haber aldı. Bu sebeple üzerlerine gitmek üzere yola çıktı ve nihayet onlarla kendilerine ait bir suyun yakınında karşılaştı. Bu su sahile yakın ve el-Mureysı' diye bilinen bir su idi. Orduların biri diğerinin üzerine yürüdü ve savaştılar. Yüce Allah onları bozguna uğrattı ve onlardan bir takım kimseler öldürüldü. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadınlarını, çocuklarını, mallarını da ganimet olarak aldı. İbn İshak mürsel bir takım senetlerle bu gazayı böylece zikretmiş bulunmaktadır. Fakat daha 'önce İtk (köle azadı) bölümünde geçtiği üzere Sahih(-i Buharil'de yer alan İbn Ömer'in rivayet ettiği hadise göre, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onların üzerine gafil bulundukları bir sırada baskın yapmış, onlara büyük çapta zararlar vermiştir. Bu hadis lafzen şöyledir: "Nebi s.a.v. gafil bulundukları bir sırada davarları su içmekte iken Mustalık oğullarına baskın düzenledi, savaşçılarını öldürdü, kadınlarını ve çocuklarını da esir aldı. .. " O halde onlara baskın düzenlediği esnada az bir süre karşı durup direnmiş olmaları ihtimal dahilindedir. Onlardan pek çok kimsenin öldürülmesi üzerine bozguna uğramışlardır. Böylelikle onlar su kenarında iken Allah Resulü onlara baskın düzenleyince karşı durmuş, saf halinde dizilmiş ve her iki kesim arasında da savaş meydana gelmiş, bundan sonra ise yenik düşmüşlerdir. Bu olayı İbn Said da İbn İshak'ın naklettiğine yakın bir şekilde zikretmiş bulunmaktadır. Buna göre el-Haris askerler toplamış ve Müslümanların durumları ile ilgili kendisine haber getirmek üzere cas us dahi göndermiştir. Ancak Müslümanlar bu casusu ele geçirerek onu öldürmüşlerdi. el-Haris bunu haber alınca korkmuş, drafındaki kalabalıklar dağılmış, Nebi sallallfıhu aleyhi ve sellem da el-Mureysı' diye bilinen suyun yanına varmış idi. Ashabını savaşmak üzere saf halinde dizip, onlara ok attılar. Sonra da onlara tek bir hamle yaptılar. Onlardan kurtulan olmadı. Daha doğrusu onlardan on kişiyi öldürüp, diğerlerini erkekleriyle kadınlarıyla esir aldı. İleride yüce Allah'ın izniyle buna dair açıklamalar Nikah bölümünde(5210. hadiste) gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
(İbn Şihab dedi ki): Bana Urve b. Zübeyr, Said b. el-Museyyeb, Alkame b. Vakkas ile Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe b. Mes'ud, Nebi s.a.v.'in zevcesi Aişe r.anha'dan diye, ifkde bulunanlar (ona iftira edenlerlin o iftiralarını söyledikleri ile ilgili olarak naklettiği hadisinde, onların her biri bana bir bölümünü anlattı. Onların kimi onun hadisini diğerinden daha iyi bellemiş, ona dair anlattıklarını daha sağlam bir şekilde hıfzetmiş idi. Ben de bu adamların her birisinin Aişe'den diye bana anlattığı hadisi ayrı ayrı belledim. Onların naklettikleri hadisin her bir bölümü diğerini -her ne kadar onların kimisi bir diğerinden onu daha iyi bellemiş ise de- tasdik ediyordu. Dediler ki: "Aişe dedi ki: Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir sefere çıkmak istediği takdirde zevceleri arasında kura çekerdi. Kura hangisine isabet ederse Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem O zevcesini de beraber alıp sefere çıkardı. Aişe dedi ki: Çıktığı bir gazada aramızda kura çekti. O gazada kur'a bana isabet etti. Bu sebeple ben de hicab emri nazil olduktan sonra. Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte (sefer) çıktım. Ben hevdecimde olduğum halde taşınıyor (deveye yükleniyor)dum ve hevdecimin içinde olduğum halde (devemin üzerinden) yere indiriliyor idim. Bu şekilde yolumuza devam ettik. Nihayet Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem O gazasını tamamlayıp geri dönünce biz de dönüş yolunda Medine'ye yaklaştığımız sırada gecelerden birisinde yola koyulmak için ilan verildi. Yola çıkma ilanı verilince ben de kalktım ve askerin bulunduğu karargahın dışına Çıkacak şekilde yürüyüp gittim. İşimi gördükten sonra bineğimin yanına geri döndüm. Elimle göğsümü yoklayınca Zafar boncuğumdan gerdanlığımın kopmuş olduğunu gördüm. Geri dönüp gerdanlığımı aramaya başladım. Onu arayışım beni alıkoydu. (Aişe devamla) dedi ki: Beni (hevdecimi) deveye yüklemekle görevli olanlar gelip hevdecimi taşıyarak üzerine bindiğim deveye yerleştirdiler. Beni de hevdecim içinde zannediyorlardı. O dönemde kadınlar hafifti, kilolu değillerdi, yağ ve et bağlamamışlardı. Onlar ancak çok az miktarda yemek yerlerdi. Bundan dOlayı hevdeci taşımakla görevli olanlar onu kaldırıp deveye yüklediklerinde hevdecin hafifliğinin farkına varmamışlardı bile. Ben de henüz yaşı küçük birisi idim. Deveyi çöktüğü yerden kaldırıp yola koyuldular. Ben ise ordu yoluna koyulup gittikten sonra gerdanlığımı buldum. Geriye askerlerin konakladıkları yere geldim, orada onlardan hiç kimse kalmamış, hiçbir eser bırakmamışlardı. Ben de daha önce kaldığım yere yöneldim ve onların benim hevdecte olmadığımı anlayacaklarını ve dönüp beni arayacaklarını bildiğimden orada kalakaldım. Bulunduğum yerde oturmakta iken uyku beni bastırdı ve uyudum. Safvan b. el-Muattal es-Sülemı ve daha sonra (onlara nispeti sonunda) ezZekvanı ordunun ardından gidiyordu. Sabahleyin benim kaldığım yere ulaştı. Uyumakta olan bir insanın karartısını görmüş. Beni görür görmez tanımış. Çünkü hicap (örtünme) emrinden önce beni görmüştü. Beni tanıyınca istirca'da bulunması üzerine ben de uyandım. Hemen cilbabımla yüzümü örttüm. Allah'a yemin ederim, birbirimizle tek kelime konuşmadık. Onun da istirca'dan başka bir söz söylediğini de duymadım. Hemen devesinden indi ve devesini çöktürdü. Üzerine kolaylıkla bineyim diye de devesinin ön ayağına bastı. Ben de kalkıp deveye bindim. O da devenin yularını tutup önden çekmeye başladı. Nihayet tam öğle vaktinde öğle sıcağının bastırdığı bir sırada askerin konaklamış olduğu karargaha vardık. (Aişe) dedi ki: Böylece helak (olması mukadder) olan helak oldu. İftiranın en büyüğünü üstlenen kişi Abdullah b. Ubey b. Selliloldu." Urve dedi ki: "Bana bildirildiğine göre bu iftira onun (İbn Sellil'un) huzurunda yayılıyor, dile dolanıyordu, kendisi de bunu doğruluyor, anlatılanları dinliyor ve başkasına da anlatıyordu." Yine Urve dedi ki: "Bu ifke karışanlar arasında Hassan b. Sabit, Mistah b. Usase ve Cahş kızı Hamne dışında kimselerin ismi verilmemiştir. Bunlar kim olduklarını bilmediğim daha başka kimseler ile birlikte (bu iftiraya) katılmışlardı. Ancak bunlar yüce Allah'ın da buyurduğu gibi bir usbe (8, LO kişilden ibaret idiler. Denildiğine göre bu işte en büyük mesu1iyet Abdullah b. Ubey b. Sellil'e aittir." Urve dedi ki: "Aişe, huzurunda Hassam'a ağır sözler söylenmesinden hoşlanmaz ve: "Şüphesiz benim babam ve babamın babası ile benim ırzım Muhammed'in ırzını size karşı korumaya feda olsun." beyitini söyleyen odur, derdi." Aişe dedi ki: "Nihayet Medine'ye geldik. Medine'ye geldikten sonra bir ay süreyle hastalandım. insanlar ifki (iftirayı) uyduran kimselerin sözlerini konuşup duruyorlardı. Bense bunlardan hiçbir şeyin farkında değildim. Fakat hastalığım halinde daha önce hastalandığım vakit Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'tan görmeye alıştığım ince muameleyi görmeyişim beni şüpheye düşürüyordu. Resulullah'ın bütün yaptığı yanıma gelip selam vermesinden ibaretti. Sonra da: Şu sizin kızınız nasıldır, diye sorup gidiyordu. işte bu durum beni şüpheye düşürüyordu. Fakat ben o kötülüğün farkına bile varmamıştım. Nihayet nekahet döneminde dışarı çıktım. Mistah'ın annesi ile birlikte elMenası' denilen yere doğru çıkmıştım. Orası bizim ihtiyaçlarımızı görmek üzere gittiğimiz bir yerdi. Oraya ancak geceleri giderdik. Bu hal ise evlerimize yakın yerlerde tuvaletler yapımına başlanmadan önce idi. O sırada ilk Arapların durumu gibi uzak çöllük arazilerde ihtiyaçlarımızı defeder ve evlerimize yakın yerde hivalet yapmaktan rahatsız olurduk. Bu sebeple ben ve Mistah'ın annesi -ki o Ebu Ruhm b. Abdulmuttalib b. Abdi Menafın kızı idi. Annesi de Sahr b. Amir'in kızı olup, Ebu Bekir es-Sıddik'in teyzesi idi. Oğlu da Mistah b. Üsase b. Abbad b. el-Muttalib'dir.- ihtiyacımızı gördükten sonra ben ve Mistah'ın annesiodama doğru geliyorduk. Mistah'ın annesinin ayağı çarşafına takıldı. Kahrolası Mistah, dedi. Ben ona: Ne kötü bir söz söyledin. Bdir'de bulunmuş bir adama mı ağır söz söylüyorsun, dedim. Annesi bana: Be kızım, sen onun neler söylediklerini duymadın mı, dedi. Aişe dedi ki: Neler söyledi, diye sordum. Annesi bana ifk hadisesini dillerine dolayanların neler söylediklerini bildirdi. (Aişe devamla) dedi ki: Bu sebeple mevcut hastalığım daha da arttı. Ben evime dönünce Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bulunduğum yere girdi, selam verdi. Sonra da: Şu sizin kızınız nasıldır, dedi. Ben de ona dedim ki: Bana annemin babamın yanına gitmeme izin verir misin, dedim. Ben anlatılanlara dair haberleri onlardan dinleyip, kesin bir bilgi sahibi olmak istemiştim. Rsulullah sallallahu aleyhi ve selle da bana izin verdi. Anneme: Anacığım dedim. Bu insanlar neleri dillerine dolamış anlatıyorlar, dedim. Annem: Kızcağım kendine acı! Allah'a yemin ederim kumaları bulunan, kocası tarafından sevilen her bir güzel kadının aleyhine mutlaka çokça söz söylenmiştir. Bunlardan kurtulan pek azdır, dedi. (Aişe) dedi ki: Ben: Subhanallah, insanlar bunları da dillerine doladı mı, dedim. O gece sabaha kadar ağlayıp durdum. Ne gözyaşım dindi, ne de gözüme uyku girdi. Sabah olduğunda yine ağlıyordum. (Bu hususta) vahyin gelmesi gecikince Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendilerine sormak ve hanımından ayrılmak hususunda onlara danışmak üzere Ali b. Ebi Talib ile Üsame b. Zeyd'j çağırdı. Üsame Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e hanımının tamamıyla temiz ve suçsuz olduğuna dair ve kendisinin onlar ile ilgili özel kanaati doğrultusunda görüş belirtti. Üsame: O senin hanımındır. Biz onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz, dedi. Ali: Ey Allah'ın Resulü! Allah bu hususta işi senin aleyhine daraltmış değildir. Hem onun dışında pek çok kadın da vardır. Sen cariyeye sor, o sana doğruyu söyleyecektir dedi. (Aişe) dedi ki: Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Berire'yi çağırdı ve: Ey Berire sen, seni kuşkulandıracak herhangi bir şey gördün mü, diye sordu. Berire ona: Seni hak ile gönderene yemin ederim. Ben kesinlikle onun aleyhine değerlendirebileceğim hiçbir şey görmüş değilim. Şu kadar var ki o yaşı küçük bir kızdır. Ailesine hamur yoğururken uyur da evdeki ecil hayvan gelir ondan yer (onda gördüğüm kusur bundan ibarettir), dedi. Aişe dedi ki: Allah Resulü aynı gün kalkıp minber üzerinde Abdullah b. Ubey konusunda (yapacaklarından) mazur görülmesini isteyerek dedi ki: Ey Müslümanlar topluluğu, aile halkıma ağır sözler söyleyecek kadar eziyeti bana ulaşmış bir kimseye karşı (yapacaklarım dolayısıyla) beni kim mazur görür? Allah'a yemin ederim ben aile halkım hakkında hayırdan başka hiçbir şey bilmiyorum. Andolsun onlar yine hakkında hayırdan başka hiçbir şey bilmediğim bir adamı sözkonusu ediyorlar. O benim aile halkımın yanına ancak benimle beraber girer. (Aişe) dedi ki: Abdull-Eşhel oğullarından olan Sa'd b. Muaz kalkarak: Ey Allah'ın Resulü, bu hususta ben seni mazur görürüm (sana yardım ederim). Eğer o kişi Evslilerden ise boynunu uçururum. Şayet kardeşlerimiz olan Hazredilerden ise sen bize emret, biz de senin emrini yerine getiririz, dedi. (Aişe) dedi ki: Hazredilerden bir adamayağa kalktı. -Hassan'ın annesi ise onunla aynı boydan olup amcasının kızı idi. Bu kişi Hazredilerin efendisi Said b. Ubade idi.- O bundan önce de salih bir insandı. Fakat hamiyetinin etkisi altında kaldı ve Sa'd'e şu cevabı verdi: Allah'a yemin ederim yalan söylüyorsun. Onu sen öldüremezsin, onu öldürmeye gücün de yetmez. Eğer senin kabilenden olsaydı öldürülmesini de arzu etmezdin. Sa'd'ın amcasının oğlu olan Useyd b. Hudayr kalkarak Said b. Ubade'ye: Allah hakkı için yalan söylüyorsun. Andolsun onu öldüreceğiz, sen bir münafıksın ve münafıkları savunmak üzere tartışıyorsun, dedi. (Aişe) dedi ki: Evs ve Hazrec kabileleri galeyana geldi. Öyle ki Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem minberin üzerinde ayakta duruyorken az kalsın birbirleriyle vuruşacak1ardı. Fakat Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onları teskin edip durdu. Nihayet onlar da sustular, o da sustu. (Aişe) dedi ki: O gün, gün boyunca ağlayıp durdum. Ne gözyaşlarım dindi, ne de gözü me uyku girdi. Annem babam da yanıbaşımda sabahı etti. İki gece ve bir gündüz devamlı gözyaşım kesilmeksizin ağlayıp durdum ve bu süre boyunca da gözüme uykU girmedi. Öyle ki ağlamaktan dolayı ciğerim parçalanacak sandım. Annem babam yanımda oturuyordu, ben ağlıyorken Ensardan bir kadın yanıma girmek için izin istedi. Ben de ona izin verdim, o da gelip oturdu ve benimle birlikte ağlamaya başladı. Biz bu halde iken Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanımıza geldi. Selam verdikten sonra oturdu. Bundan önce o söylenenlerin söylendiğinden beri yanımda oturmuş değildi. Ona hakkımda hiçbir vahiy gelmeksizin bir ay geçmişti. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem oturun ca teşehhüd getirdikten sonra dedi ki: İmdi ey Aişe! Senin hakkında bana şunlar şunlar ulaştı. Eğer sen bunlardan uzak ve beri isen şüphesiz Allah da seni temize çıkaracaktır. Eğer bir günah işledinse Allah'tan mağfiret dile ve ona tevbe et. Şüphesiz kul (günahını) itiraf ettikten sonra tevbe ederse Allah da onun tevbesini kabul eder. Aişe dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sözlerini bitirince gözyaşlarım kesiliverdi. Öyle ki bir damla gözyaşı dahi hissetmiyordum. Babama: Söyledikleri hususunda Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e benim ile ilgili olarak cevap ver, dedim. Babam: Allah'a yemin ederim Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ne söyleyeceğimi bilemiyorum, dedi. Anneme: Söyledikleri ile ilgili olarak Resulullah'a cevap ver dedim. Annem de: Allah'a yemin ederim Rsulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ne diyeceğimi bilemiyorum dedi. Bu sefer ben -henüz yaşı küçük ve okuyup bildiği Kur'an miktarı pek çok olmayan bir kızcağız olduğum halde- dedim ki: Allah'a yemin ederim kesinlikle biliyorum ki siz bu sözleri işitip durdunuz ve nihayet bu sözler içinizde yer etti ve anlatılanları tasdik edecek hale geldiniz. Andolsun ki sizlere suçsuz, günahsız olduğumu söyleyecek olsam beni tasdik etmeyeceksiniz. Eğer herhangi bir hususa dair size itiraf ta bulunacak olsam -ki Allah benim ondan beri ve uzak olduğumu biliyor- o takdirde beni doğrulamaya kalkışacaksınız. Allah'a yemin ederim bana ve size dair bulduğum tek örnek Yusuf'un babasının söylediği: "Bana düşen güzelce sabretmektir. Sizin o anlattık1arınıza karşı Allah'tan yardım dilerim" demekten ibarettir. Daha sonra yüzümü öbür tarafa çevirdim ve yatağıma yattım. Allah da biliyor ki gerçekten ben suçsuz idim ve şüphesiz Allah benim günahsız olduğumu bildirecektir, diyordum. Ama Allah'a yemin ederim yüce Allah'ın benim durumum ile ilgili olarak okunacak (tilavet olunacak) bir vahiy indireceğini hiç zannetmiyordum. Çünkü ben kendimi, yüce Allah'ın herhangi bir husus hakkında benim ile ilgili söz söylemeye değmeyecek kadar küçük görüyordum. Bununla birlikte Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e uykuda bir rüya göstermesini ve bununla Allah'ın beni temize çıkartacağını ümit ediyordum. Allah'a yemin ederim, Resulullah oturduğu yerden kalkmadan ve ev halkından hiç kimse dışarıya çıkmadan üzerine vahiy nazil oldu. Bu sebeple sıtmayı andıran aşırı hararet onu yakaladı. Öyleki kış gününde bile ona indirilen sözün (vahyin) ağırlığından dolayı üzerinden inci taneleri gibi terler döküıüyordu. (Aişe) dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in O hali geçtiğinde o gülüyordu. Söylediği ilk sözler şunlar oldu: Ey Aişe, Allah senin suçsuz olduğunu bildirdi. (Aişe) dedi ki: Annem bana: Haydi onun huzurunda ayağa kalk dedi. Ben: Hayır, Allah'a yemin ederim onun huzurunda ayağa kalkmam. Şüphesiz ben aziz ve celil olan Allah'tan başkasına hamdetmem, dedim. (Aişe devamla) dedi ki: Yüce Allah da: "O olmadık iftirada bulunanlar sizden bir topluluktur ... "[Nur, 11] buyruğundan itibaren on ayet-i kerimeyi indirdi. Daha sonra yüce Allah bu buyrukları benim günahsız olduğuma dair indirmiş oldu. Ebu Bekir es-Sıddtk -ki yakınlığı ve fakirliği dolayısıyla Mistah b. Üsase'ye infakta bulunuyordu-: Allah'a yemin ederim Aişe için o söylediklerinden sonra ebediyyen Mistah'a hiçbir infakta bulunmayacağım, dedi. Bunun üzerine yüce Allah: "Sizden fazilet ve imkan sahipleri. .. yemin etmesin ... Allah gafUrdur, rahfmdir."[Nur, 22] buyruğunu indirdi. Ebu Bekir es-Sıddtk: Evet Allah'a yemin ederim. Allah'ın bana mağfiret etmesini severim, dedi ve daha önce Mistah'a yaptığı infakı yeniden yapmaya başladı ve: Allah'a yemin ederim bu infakı ondan ebediyyen kesmeyeceğim, dedi. Aişe dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Cahş kızı Zeyneb'e benim durumum hakkında soru sormuştu. Zeyneb'e: Senin bildiğin ve gördüğün nedir demişti. Zeyneb şu cevabı vermişti: Ey Allah'ın Resulü, ben gözümü ve kulağımı korumak istiyorum. Allah'a yemin ederim hayırdan başka bir şey bilmiyorum, dedi. Aişe dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevceleri arasında benimle boy ölçüşebilecek tek kadın o idi. Allah da onu vera' ve takvası sayesinde korudu. (Aişe) dedi ki: "Ama kızkardeşi Hamne onun adına mücadeleye koyuldu. Fakat o da helak olanlar arasında helak oldu." İbn Şihab dedi ki: İşte sözünü ettiğim bu kimselerin anlattıkları hadisten bana ulaşanlar bunlardır. Daha sonra Urve Aişe'den rivayetle dedi ki: "Allah'a yemin ederim hakkında o sözlerin söylendiği kişi, subhanallah deyip duruyordu. Nefsim elinde olana yemin ederim ki asla bir dişinin örtüsünü açmış değildir." Bundan sonra da Allah yolunda öldürüldü
- Bāb: ...
- باب ...
Zühri Velid b. Abdulmelik'ten rivayetle dedi ki: Ali'nin Aişe'ye iftira eden kimseler arasında bulunduğuna dair sana bir haber ulaştı mı? Ben: Hayır dedim. Fakat senin kavminden iki kişi -Ebu Seleme b. Abdurrahman ile Ebu Bekir b. Abdurrahman b. el-Haris'in- bana haber verdiklerine göre Aişe r.anha bu ikisine şunları söylemiştir: Ali onun ile ilgili durumda selamete kavuşturulmuş idi. Bu hususta ez-Zühri'ye defalarca soru sordukları (ve farklı bir şey söylemesini istedikleri) halde o başka türlü cevap vermedi. Burada "müsellem" lafzında şüphe sözkonusu olmaksızın böylece olduğu söylenmiştir. el-Atik'in asıl nüsnasında da bu şekilde idi
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'nın annesi olan Ümmü Ruman dedi ki: "Ben ve Aişe birlikte oturuyorken Ensardan bir kadın içeri girip dedi ki: Allah filana şunu etsin, filana şunu etsin. Ümmü Ruman: Bu da ne demek oluyor deyince, kadın dedi ki: Benim oğlum da o sözleri söyleyenler arasındadır. Ne söyledi diye sordu, kadın: Şunları şunları söyledi, dedi. Aişe dediki: Peki Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem (bunu) işitti mi? Kadın: Evet deyince, peki ya Ebu Bekir de işitti mi, diye sordu. Kadın yine: Evet deyince Aişe bayılarak yere düştü. Ayıldığında ateşi yükselmiş ve titriyordu. Ben de üzerlerine elbiselerini atarak onu örttüm. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem gelip: Bunun hali ne diye sordu. Ben: Ey Allah'ın Resulü titremekle birlikte onu bir sıtma yakaladı, dedim. Şöyle buyurdu: Belki de dile dolanıp anlatılan bir takım sözler dolayısıyladır, dedi. (Ümmü Ruman): Evet dedi. Aişe oturduktan sonra dedi ki: Allah'a yemin ederim ben yemin edecek olursam beni doğrulamazsınız. Söyleyecek olursam beni mazur görmezseniz. Benim misalim ile sizin misaliniz Yakup ve oğullarının misaline benzer. Söylediklerinize karşı Allah'tan yardım dilerim. (Ümmü Ruman) dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir şey demeden kalkıp gitti. Yüce Allah onun suçsuz olduğuna dair vahiy indirdi. Aişe: Bundan dolayı Allah'a hamdederim. Ne kimseye hamdederim, ne de sana hamdederim dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre o yüce Allah'ın: "O zaman siz o sözü birbirinizin dilinden alıp duruyordunuz." [Nur. 15] buyruğunu okuyor ve: "el-velk, yalandır" diyordu. 122 İbn Ebi Müleyke dedi ki: "O bunu başkalarından daha iyi biliyordu. Çünkü bu buyruk onun hakkında inmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Hişam, babasından rivayetle dedi ki: "Ben, Aişe'nin huzurunda Hassan'a ağır sözler söylemeye koyulunca, hayır ona sövme dedi. Çünkü o Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i savunan birisi idi. Aişe ayrıca dedi ki: (Hassan) Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den müşrikleri hicvetmek üzere izin istedi. Allah Resuıü: Peki ya benim (onlarla akraba olmam nedeniyle) benim nesebim ne olacak, diye sordu. Hassan dedi ki: Hamurdan kılın çekilmesi gibi seni de aralarından öylece çekip çıkaracağım." Hişam babasından rivayetle dedi ki: "Hassan'a ağır sözler söyledim. Çünkü o, onun (Aişe'nin) aleyhine çokça konuşanlardan birisi idi
- Bāb: ...
- باب ...
Mesruk dedi ki: "Aişe r.anha'nın huzuruna girdik. Yanında Hassan b. Sabit vardı. Ona kendisinin söylediği ve gazel türünden bir takım beyitler ihtiva eden bir şiiri okuyordu. Bu şiirinde diyordu ki: "O kendisini erkeklere karşı koruyan oldukça vakarlı, en ufak bir şüphe ile itham edilmeyen bir hanımefendidir. Üstelik kendileri hakkında söylenenlerden habersiz bulunan kadınların etlerinden yana her zaman açtır. (Yani etlerini yemek demek olan onların gıybetini yapmaz.)" Bunun üzerine Aişe ona: Fakat sen böyle değilsin diye karşılık verdi. Mesruk dedi ki: Ben ona, peki yüce Allah: "Aralarından sözün en büyüğünü söyleyene ise çok büyük bir azap vardır." [Nur, 11] diye buyurduğu halde senin huzuruna girmesine ne diye izin veriyorsun diye sordum, şu cevabı verdi: Kör olmaktan daha ağır hangi azap vardır ki! Aişe ona (Mesruk'a) dedi ki: O Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i savunan -yahut da ona yapılan hicivlere karşılık cevap veren- birisi idi, dedi." Bu Hadis ileride 4755 ve 4756 numara ile gelecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ali onunla ilgili durumda selamete kavuşturulmuş idi, dedi" ibaresi Buhari'nin nüshalarında bu şekilde "müsellimen" suretinde lam harfi kesreli olarak kaydedilmiştir. el-Hamevı rivayetinde ise lam harfi fethalı olarak "musellemen" şeklindedir. lyad'ın zikrettiğine göre Nesefi bunu Buhari'den "musien (kötülük yapan kimse)" lafzı ile rivayet etmiş ve şöyle demiştir: Ebu Ali b. es-Seken bunu el-Firedri'den böylece rivayet etmiştir. el-AsiI1 ise bunu "musellemen" lafzı ile rivayet ettikten sonra, "biz bunu böyle okuduk" demiştir. Fakat daha çok bilinen başka türlüsüdür. Aişe'nin onu (Ali radıyalli'ıhuanh'ın sözlerini) isae'ye (kötülük yapmaya) nispet etmesinin sebebi Üsame gibi: "O senin hanımındır ve hayırdan başka bir şey (onun hakkında) bilmiyoruz" şeklinde bir söz söylememiş olmasıdır. Aksine Berire'ye baskı yaparak (bir şeyler söylemesini sağlamaya çalışmış) ve şunları eklemiştir: "Allah bu hususta işi senin aleyhine daraltmış değildir. Onun dışında kadınlar da pek çoktur" demiştir. Buna benzer daha başka açıklamalar yeri gelince genişçe sözkonusu edilecektir. Ali r.a.'ın mazur oluşu da şöylece açıklanabilir: Sanki Nasıbilerden hayırsız bazı kimseler bu yalanı ileri sürerek Umeyye oğullarına yakınlaşmak istemiştir. Bu sebeple Aişe'nin sözlerini başka tarafa çekerek tahrif etmişlerdir. Çünkü onlar Emevilerin Ali'den uzak düştüklerini biliyorlardı. Böylelikle onun hakkında bu sözlerin sahih olduğunu zannetmişlerdir. Hatta ez-Zühri, Velid'e gerçeğin buna muhalif olduğunu beyan etmiştir. Yüce Allah ona hayırlı mükatatlar versin. ez-Zühri'den rivayet edildiğine göre Hişam b. Abdulmelik de bu kanaatte idi. Yakub b. Şeybe'nin Müsned'inde el-Hasen b. Ali el-Halvanl'den, onun eşŞafi'den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Bize amcam anlattı, dedi ki: Süleyman b. Yesar, Hişam b. Abdulmelik'in huzuruna girdi. Hişam, Süleyman'a, ey Süleyman, o iftiranın büyüğünü üstlenen kişi kimdir? Süleyman, Abdullah b. Ubey'dir dedi. Hişam: Yalan söylüyorsun, o Ali'dir dedi. Süleyman, mu'minlerin emiri ne söylediğini daha iyi bilir, diye cevap verdi. ez-Zühri de onun yanına girince yine Hişam, ey İbn Şihab, o sözün büyüğünü söyleyen kimdir, diye sordu. ez-Zühri, İbn Ubey'dir deyince, yine Hişam, yalan söyledin o kişi Ali'dir deyince, ez-Zühri dedi ki: Hay babasız kalasıca! Ben mi yalan söylüyorum? Allah'a yemin ederim semadan bir münadi Allah yalan söylemeyi helal kılmıştır diye çağırsa dahi yalan söylemem
- Bāb: ...
- باب ...
Zeyd b. Halid r.a. dedi ki: "Hudeybiye yılı Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte yola çıktık. Bir gece bize yağmur isabet etti. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize sabah namazını kıldırdıktan sonra yüzünü bize doğru dönerek şöyle buyurdu: Rabbinizin ne buyurduğunu biliyor musunuz? Bizler: Allah ve Resulü daha iyi bilir dedik. Şöyle buyurdu: Allah buyurdu ki: Kullarımdan kimisi bana iman etmiş, kimisi de bana kafir olmuş olarak sabahı etti. Bize Allah'ın rahmetiyle, Allah'ın rızkıyla, Allah'ın lutfu ile yağmur yağdırıldı, diyen kimseler bana iman etmiş ve yıldızı inkar etmiş kimselerdir. Fakat şu yıldız sebebiyle bize yağmur yağdırıldı diyen kimse yıldıza iman etmiş, beni inkar etmiş olur
- Bāb: ...
- باب ...
Katade'den rivayete göre Enes r.a. kendisine haber vererek dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem -haccıyla birlikte yaptığı müstesna olmak üzere- hepsi de Zilka'de ayında dört tane umre yapmıştır. Bir umresini Hudeybiye'den Zilka'de ayında (ihrama girerek) yapmıştır. Diğer umresini ertesi sene Zülka'de ayında yapmıştır, bir diğer umresini ise yine Zülka'de ayında Huneyn ganimetierini paylaştırdığı yer olan el-Ci'rane'den (ihrama girerek) yapmıştır. (Zilka'de ayında yapmadığı) diğer umresini ise haccıyla birlikte yapmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ebi Katade'den rivayete göre babası kendisine tahdis ederek dedi ki: "Biz Hudeybiye yılı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte gittik. Ashabı ihrama girdikleri halde ben ihrama girmemiştim
- Bāb: ...
- باب ...
Bera' r.a. dedi ki: "Siz fethi Mekke'nin fethi olarak sayıyorsunuz. Evet, Mekke'nin fethi gerçekten bir fetih idi. Fakat biz Hudeybiye günü yapılan Rıdvan bey'atini fetih olarak sayıyoruı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte 1400 kişi idik. Hudeybiye bir kuyunun adıdır. O kuyunun suyunu çektik ve onda tek bir damla bırakmadık. Durum Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ulaştı. Kuyunun başına geldi ve kuyunun ağzına oturdu. Sonra içinde su bulunan bir kap getirilmesini istedi. Abdest aldı, daha sonra ağzına su alıp çalkaladı ve dua etti. Sonra da ağzındaki suyu o kuyuya boşalttı. Uzun olmayan bir süre o kuyuya ilişmedik. Daha sonra oradan ayrılıp gittiğimizde biz de dilediğimiz kadar ondan su almıştık, bineklerimizi de sulamıştık
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu İshak dedi ki: "Bize Bera b. Azib r.a.'ın haber verdiğine göre Hudeybiye günü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte 1400 kişi ya da daha fazla idiler. Bir kuyunun yanında konakladılar ve o kuyunun suyunu tamamen çektikten sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gittiler. O da kuyunun yanına varıp ve kuyunun ağzının başına oturduktan sonra bana: Bu kuyunun suyundan bir kova getiriniz dedi. Ona bir kova su getirildi. Tükürüp dua ettikten sonra, bir saat ona ilişmeyiniz diye buyurdu. Oradan ayrılıp gidinceye kadar .kendileri de kana kana su içtiler, bineklerini de suladılar
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir r.a. dedi ki: "Hudeybiye günü insanlar susuz kaldı. Resulullah sallalliihu aleyhi ve sellem'in önünde de içinde su bulunan bir kırba bulunuyordu. Ondan abdest aldı. Daha sonra insanlar ona doğru yöneldiler. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Neyiniz var diye sordu. Onlar, ey Allah'ın Resulü senin şu kırbandaki su dışında kendisiyle abdest alacağım ız ve içeceğimiz suyumuz yok, dediler. (Cabir) dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem elini kırbanın içine koydu. Su parmakları arasından tıpkı pınar gözeleri gibi kaynayıp coşmaya başladı. (Cabir) dedi ki: Hem içtik, hem abdest aldık. (Salim) ben de Cabir'e: O gün kaç kişi idiniz diye sordum. O şu cevabı verdi: Yüzbin kişi dahi olsaydık, o su bize yetecekti. O gün binbeşyüz kişi idik." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Biz ise Bey'atu'r-Rıdvan'ı fetih sayıyoruz." Bununla yüce Allah'ın: "Gerçekten biz sana apaçık bir fetih nasip ettik."[Fethı 1] buyruğunu kastetmektedir. Bu aslında eskiden beri hakkında görüş ayrılığı bulunan bir konudur. Konunun tahkik edilmesi sonucunda anlaşılan şudur: Bu da ayetlerden maksadın farklı oluşuna göre farklılık arzeder. Yüce Allah'ın: "Gerçekten biz sana apaçık bir fetih nasip ettik" buyruğunda geçen "feth"den kas ıt Hudeybiye'dir. Çünkü Hudeybiye Müslümanlar için gerçekleşen apaçık fethin başlangıcı idi. Zira yapılan barışın sonucunda güvenlik oluşmuş, savaş sona ermiş, İslam'a girmekten korkan kimseler ona açıkça girme imkanını bulmuş ve bu yolla da Medine'ye ulaşabilmişlerdir. Nitekim Halid b. Velid ile Amr b. el-As ve diğerleri için bu durum sözkonusudur. Daha sonra fetih tamamlanıncaya kadar sebepler ardı arkasına geldi. İbn İshak el-Meğazi'de ez-Zühri'nin şöyle dediğini zikretmektedir: "İslam tarihinde Hudeybiye fethinden önce ondan daha büyük bir fetih olmamıştır. O zamana kadar Müslümanlar küfürle savaş halinde idi. Fakat bütün insanlar güvenliğe kavuşunca birbirleriyle konuşmaya başladılar. Karşılıklı olarak görüşlerini belirttiler, anlaşmazlıklarını ortaya koydular. İslam hakkında herhangi bir şeyi akledip kavrayan herkes mutlaka elini çabuk tutarak İslama girmiştir. Bu iki sene zarfında İslama girenlerin sayısı daha önce İslama girenlerin tümünün sayısı kadardı, hatta daha da fazla idi. İbn Hişam der ki: Buna da şu husus delildir. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Hudeybiye'ye 1400 kişi ile birlikte çıktı. Fakat iki sene sonra Mekke fethine onbin kişi ile birlikte çıktl." Bu suredeki yüce Allah'ın: "Ve onları yakın bir fetih ile mükafat1andırmıştır."[Feth, 18] buyruğuna gelince bundan maksat ise sahih kabul edilen görüşe göre Hayber'in fethidir. Çünkü Müslümanların pek çok ganimet elde ettiği vaka Hayber'in fethidir. Yüce Allah'ın: "Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde"[Nasr, 1] buyruğuna ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in: "Fetihten sonra hicret yoktur" hadisine gelince burada maksat ittifakla Mekke'nin fethidir. "Hudeybiye bir kuyunun adıdır." Bu sözleriyle Hudeybiye diye bilinen yerin oradaki bir kuyunun adını almış olduğuna işaret etmektedir. Bu o kuyunun adı olup, daha sonra o mekEmın tamamı bu isim ile tanınır hale gelmiştir. "Sonra biz o kuyudan ... geri döndük." Yani ardan döndüklerinde hepsi de su ihtiyaçlarını alabildiğine karşılamış idiler. "Sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem elini o kırbanın içine koydu. Su parmakları arasından kaynayıp coşmaya başladı." Bu ifadeler Bera'nın rivayet ettiği hadiste zikredilen abdest suyunu kuyuya dökmesi üzerine kuyuda suyun artışını belirten hadise uymamaktadır. İbn Hibban bu iki rivayeti şöylece telif etmektedir: Bu husus iki defa meydana gelmiştir. İleride el-Eşribe (içecekler) bölümünde Cabir'in rivayet ettiği hadiste sözkonusu edilen suyun kaynayıp coşması abdest almak istedikleri zaman ikindi namazı vakti girdiğinde olmuştur. Bera'nın rivayet ettiği hadiste sözkonusu edilen ise bundan daha kapsamlı bir şekilde suya ihtiyaç duyulması halidir. Nebi sallal1ahu aleyhi ve sellem'in eli o kırbada iken parmakları arasından su kaynayıp coşunca hepsi de o sudan abdest alıp o suyu içince, Allah Resulünün kırbada kalan suyun kuyuya dökülmesini emretmesi üzerine, kuyunun suyunun çoğalmaya başlamış olması da ihtimal dahilindedir
- Bāb: ...
- باب ...
Katade: "Said b. el-Müseyyeb'e dedim ki: Bana ulaştığına göre Cabir b. Abdullah şöyle derdi: (Hudeybiye'de) 1400 kişi imişler. Bunun üzerine Said bana dedi ki: Bana Cabir'in anlattığına göre Hudeybiye günü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bey'at eden kimseler 1500 kişi idiler
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdullah r.a. dedi ki: "Hudeybiye günü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize dedi ki: Sizler yeryüzündekilerin en hayırlılarısınız. O sırada biz 1400 kişi idik. Eğer bugün gözlerim görmüş olsaydı, size ağacın bulunduğu yeri gösterirdim." Bu hususta el-A'meş de ona mutabaat ederek: "Salim'den dinlediğini, onun da Cabir'den 1400 kişi olduklarını söylediğini işitmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ebi Evfa r.a.'dan "Ağaç ashabı (ağaç altında bey'at edenler) 1300 kişi idiler. Eslemliler de muhacirlerin sekizde biri kadardılar." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hudeybiye günü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize: Sizler yeryüzündekilerin en hayırlılarısınlZ diye buyurdu." Bu ağacın altında bey'at eden ashabın fazileti hususunda çok açık bir ifadedir. Çünkü o sırada Mekke'de, Medine'de ve daha başka yerlerde onların dışında Müslümanlar da vardı. Ahmed('in müsned)'inde hasen bir sened ile Ebu Said el-Hudrt'den şöyle dediği zikredilmektedir: "Hudeybiye'de iken Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem geceleyin hiç ateş yakmayınız diye buyurmuştu. Fakat bundan sonra şöyle buyurmuştu: Ateş yakınız, yemek pişiriniz. Çünkü sizden sonra gelecek hiçbir kavim sizin sa'ınıza da müddünüze de erişemeyecektir." Müslim'de de Cabir yoluyla merfu olarak zikredilen hadise göre (ResÜlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur): "Bedir'e ve Hudeybiye'ye katılan hiçbir kimse ateşe girmeyecektir." Yine Müslim'in rivayetine göre Ümmü Mübeşşir, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle buyururken dinlemiştir: "Ağaç (altında bey'atte bulunan) ashabından hiçbir kimse ateşe girmeyecektir." "Eğer bugün gözlerim gÖrmüş olsaydı." Bu sözleriyle ömrünün son zamanlarında gözlerini kaybetmiş olduğunu kastetmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Kays'dan rivayete göre o Mırdas el-Eslemt'yi -ki ağaç altında bey'at eden ashabdandı- şöyle derken dinlemiştir: "Salih olan kimseler(in ruhu} öncelikle kabzedilecektir. Geriye ise Allah'ın kendilerini hiçbir şekilde önemsemediği, hurma ve arpadan geriye kalan çörçöpü andıran süprüntüler kalacaktır." Bu Hadis 6434 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Zühri, Urve'den, o da Mervan ve Misver b. Mahreme'nin şöyle dediklerini rivayet etmiştir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Hudeybiye yılı ashabından onbin küsur kişi ile çıktı. Zülhuleyfe'ye varınca hediy kurbanlıklarına gerdanıık taktı, onları işaretledi ve oradan ihrama girdi. Ben bu hadisi Süfyan'dan kaç defa dinlemiş olduğumu sayamıyorum. Nihayet onu şöyle derken dinledim: Ben Zühri'den işaretlemeyi ve gerdanlık takmayı ezberlemiş, bellemiş değilim. Ancak ben bu sözleriyle işaretleme ve gerdanlık takma yerini mi kastettiğini yoksa hadisin (bundan sonraki bölümünün) tamamını mı kastettiğini bilemiyorum." (Parantez arası bu ibare Fethu'l-Bari, VII, 519'daki açıklamalardan hareketle eklenmiştir)
- Bāb: ...
- باب ...
Abdurrahman b. Ebi Leyla Ka'b b. Ucre'den rivayetine göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisini bitleri yüzüne düşerken görmüş ve ona: Senin bu haşerelerin seni rahatsız ediyor mu diye sorunca, Ka'b: Evet diye cevap vermiştir. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona başını traş etmesini emretti. O sırada Hudeybiye'de idi. Henüz kendilerine Hudeybiye'de ihramlarından çıkacaklarını beyan etmemişti. Mekke'ye gireceklerini ümit ediyorlardı. Bunun üzerine yüce Allah (traş olmaya dair) fidye verme hükmünü indirdi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de ona ya ferak denilen bir ölçek (buğday)ı altı yoksula yedirmesini yahut bir koyunu hediy kurbanlık olarak göndermesini ya da üç gün oruç tutmasını emretti." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Mirdas el-Esleml'yi -ki o ağacın altında beytat eden ashabdan idi- şöyle derken dinlemiştir: Salihlerin (ruhu) kabzedilecektir." Buhari bu hadisi burada ondan mevkuf bir rivayet olarak zikretmiş, Rikak bahsinde ise merfu olarak rivayet etmiştir. Yüce Allah'ın izniyle hadisin şerhi de orada gelecektir. Hadisin (burada) zikredilmesinden maksat, kendisinin ağacın altında beytat eden ashabtari olduğunun açıklanmasıdır
- Bāb: ...
- باب ...
Zeyd b. Eslem, babasından rivayetle dedi ki: "Ömer b. elHattab r.a. ile birlikte pazara çıktım. Genç bir kadın Ömer'e arkasından yetişerek dedi ki: Ey mu'minlerin emiri kocam öldü. Geriye de küçük çocuklar bıraktı. Allah'a yemin ederim bir koyun paçasını dahi pişiremezler. Ziraatleri de yok, davarları da yok. Sırtlanın onları yiyeceğinden korkuyorum. Ben de Hufaf b. Ima el-Gıfarı'nin kızıyım. Babam Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Hudeybiye'de bulunmuştu. Ömer onunla birlikte durmuş yürümemişti. Sonra: Nesebin bize yakın birisi olarak merhaba sana! dedi. Daha sonra evin avlusunda bağlı bulunan güçlü bir deveye yöneldi, onun üzerine yiyecekle doldurduğu iki heybe yükledi. İki heybe arasına da nafakaları için harcayacakları bir mal ve giyecek elbiseler yükledi. Sonra da devenin yularını kadının eline verdikten sonra şunları söyledi: Haydi, bu deveyi çek, götür. Daha bunlar bitmeden Allah'tan size hayırlar gelecektir . Bir adam: Ey mu'minlerin emiri, buna çok verdin.deyince, Ömer: Anan seni kaybedesice! Allah'a yemin ederim (şu anda) onun babasının ve kardeşinin bir süre bir kaleyi muhasara etmiş hallerini görüyor gibiyim. Daha sonra kaleyi fethettiler. Daha sonra artık biz o kaledeki paylarımızı şimdi almaya devam. ediyoruz." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Bir koyun paçasını dahi pişiremiyorlar." el-Hattabi der ki: Yani onlar kendileri için yiyecek bir şeyler yapacak durumda dahi değildirler. Kendi kendilerine yetmiyorlar. Bununla, pişirecekleri bir koyun paçaları dahi yoktur, demek istemiş olması da muhtemeldir. "Onların" sağacakları sağınal "koyunları yok. Ekinleri de yok." Onların yerden biten bir ziraatıeri de yok. "Sırtlanın onları yiyeceğinden korkuyorum." Maksat kuraklık yılıdır. Onları yemesi de kıtlıkla helak olmaları demektir. "Anan seni kaybedesice" sözü Arapların söylenene tepki göstermek ve reddetmek amacıyla kullandıkları bir sözdür. Bu sözle Araplar gerçek anlamını kastetmezler. "Paylarımızı almaya devam ediyoruz" sözleriyle bu malı fey olarak aldığını kastetmektedir. "Paylarımız"dan kastı da ganimetten paylarına düşendir
- Bāb: ...
- باب ...
el-Müseyyeb, babasından rivayetle dedi ki: "Andalsun ben (altında bey'atin yapıldığı) ağacı gördüm. Sonra ise onun hangisi olduğu bana unutturuldu.. Fakat onu tanıyamadım." Mahmud dedi ki: "Sonra o bana unutturuldu." Bu Hadis 4163,4164,4165 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Tarık b. Abdurrahman dedi ki: "Hacca giderken yolda namaz kılmakta olan bir topluluğa rastladım. Bu namaz kılınan yer ne oluyor, diye sordum. Bana: Burası Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Rıdvan bey'atini yaptığı yerde bulunan ağac(ın bulunduğu) yerdir, dediler. Bunun üzerine Said b. el-Müseyyeb'in yanına gittim, ona durumu haber verince Said dedi ki: Babamın bana anlattığına göre kendisi de o ağacın altında Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bey'at edenlerle birlikte idi. Ertesi sene (hacca gitmek üzere) yola çıktığımızda o ağacın hangisi olduğunu unutluk. Onu bir türlü bulamadık, dedi. Said dedi ki: Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabı onu bilmezken onu siz mi bileceksiniz? Siz mi daha iyi bilirsiniz?
- Bāb: ...
- باب ...
Said b. el-Müseyyeb, babasından rivayetine göre babası ağacın altında bey'at edenlerden idi. "Biz ertesi sene ona (ağacın yanına) döndük de biz onu tanıyamadık (dedi)
- Bāb: ...
- باب ...
Tarık dedi ki: "Said b. el-Müseyyeb'in huzurunda ağaçtan sözediidi, o gülerek dedi ki: "Babam onda (o bey'atte) bulunmuştu ... " Fethu'l-Bari Açıklaması: "Andolsun ağacı" yani altında Rıdvan bey'atinin yapıldığı ağacı "görmüştüm. "Said" b. el-Müseyyeb "dedi ki: Muhammed sallallfıhu aleyhi ve sellem'in ashabı onu bilmezken onu siz mi bildiniz, siZ mi daha iyi biliyorsunuz, dedi." Said bu sözlerini yapılanı reddetmek amacıyla söylemiştir. "Siz mi daha iyi bilirsiniz" sözü de tehekküm (istihza) yolu ile söylenmiştir. "Onu tanıyamadık." Bizim için tanınmaz bir hal almıştl. "Said b. el-Müseyyeb'in yanında (altında Rıdvan bey'atinin yapıldığı) ağaç sözkonusu edildi de gülerek: Babam bana haber vererek o, onda (o bey'atta) bulunanlardandı dedi." el-İsmail! şunu da eklemektedir: "Ertesi sene oraya gittiklerinde o ağac(ın yeri) bize unutturuldu." Cihad bölümünde (2958. hadiste) bu anlamdaki İbn Ömer yoluyla gelen hadis açıklanırken "savaş üzere bey'at" başlığı altında bu ağacın hangisi olduğunun onlardan saklanmasındaki hikrhete dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Fakat Said b. el-Müseyyeb'in babasının söylemiş olduğu ertesi sene o ağacı tanıyamadıklarına dair sözlerine dayanarak o ağacı bildiklerini iddia edenlere tepki göstermesi, büsbütün o ağacın tanınmaz olduğunun delili değildir. Çünkü yine musannıf (Buhari) tarafından bundan önceki Cabir'in rivayet ettiği hadiste şöyle denilmektedir: "Eğer bugün gözlerim görüyor olsaydı size ağacın yerini gösterecektim." Bu gözüyle o ağacın yerini tespit etmiş olduğunu göstermektedir. Daha sonra İbn Sa'd'da sahih bir senedie Nafi'den gelen bir rivayet buldum. Buna göre Ömer bir takım kimselerin ağacın yanına giderek yanında namaz kıldıklarını haber alınca onları tehdit etmiş, sonra da o ağacın kesilmesini emredince ağaç kesilmiştii
- Bāb: ...
- باب ...
Amr b. Murre dedi ki: Ben -ağacın (altında bey'at eden) ashabdan olan- Abdullah b. Ebi Evfa'yı şöyle derken dinledim: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bir topluluk bir sadaka getirecek olursa şöyle derdi: Allah'ım, onlara salat et. Babam ona sadakasını götürüp verince: Ailah'ım, EbU Evfa ailesine salat et, diye buyurdu." Mahir: Buradaki 'salat' kelimesi genelde -rahmet - diye yorumlanmakta, bununla beraber Nebi s.a.v.'in rahmet yerine salat kelimesini kullanması manidar olduğu için lafız aynen korunmalıdır
- Bāb: ...
- باب ...
Abbad b. Temim dedi ki: "Harre günü olup da insanlar Abdullah b. Hanzala'ya bey'at ettiklerinde İbn Zeyd: İnsanlar ile Hanzala'nın oğlu ne üzerinde bey'atlaşıyor dedi. Ona: Ölüm üzere, denilince şu cevabı verdi: Ben Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den sonra bu esas üzere kimseye bey'at etmem. O (İbn Zeyd) Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Hudeybiye'de bulunanlardan idi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Harre günü olunca" Medine halkı Muaviye'nin oğlu Vezid'in bey'atini reddedip, Abdullah b. Hanzala b. Ebi Amir el-Ensari'ye bey'at ettiklerinde demektir. "Resuluilah sallallahu aleyhi ve sellem'tan sonra bu esas üzere kimseye bey'at etmeyeceğim" ifadesinden anlaşıldığına göre o Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ile ölüm üzere bey'atleşmiş bulunmaktadır. Buna dair yeterli açıklamalar daha önce Cihad bölümünün savaş üzere bey'at başlığında (2959. hadiste) geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
İyas b. Seleme b. el-Ekva dedi ki: Babam -ki ağacın altında bey'at eden ashabtan idi- bana anlattı, dedi ki: "Biz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Cuma namazını kıldıktan sonra ayrılırdık da (o sırada) duvarların, altlarına sığınacağımız gölgeleri de olmazdı
- Bāb: ...
- باب ...
Yezid b. Ebi Ubeyd dedi ki: "Ben Seleme b. el-Ekva'a: Hudeybiye günü Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ne üzerine bey'at ettiniz diye sordum, o: Ölüm üzerine dedL
- Bāb: ...
- باب ...
Ala b. el-Müseyyeb, babasından rivayetle dedi ki: "el-Bera' b. A'zib r.a. ile karşılaştım. Ne mutlu sana, dedim. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile sohbetin oldu ve ağacın altında onunla bey'atleştin. Dedi ki: Kardeşimin oğlu, sen bizim ondan sonra neler yaptığımızı bilmezsin
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Kılabe'den rivayete göre "Sabit b. ed-Dahhak, kendisine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ağacın altında bey'at ettiğini haber vermiştir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Sonra dağılırdık da duvarların, altlarına sığınacağım iz gölgeleri olmazdL" Bu hadis Cuma namazı zevalden .önce dahi kılınsa yerini bulur diyenler tarafından delil gösterilmiştir. Çünkü güneşin zevale ermesinden sonra gölgeler de ortaya çıkar. Ancak buna şöyle cevap verilmiştir: Buradaki olumsuz ifade mutlak olarak gölgenin bulunmadığı ile alakalı değil, altında gölgelenilecek gölgenin var olmadığını ifade etmekten ibarettir. Altında barınılacak kadar bir gölge, yaz ve kış mevsimlerine göre değişebilen bir sürenin zevalden sonra geçmesi ile mümkündür. Bu meseleye dair geniş açıklamalar ve bu husustaki görüş ayrılıkları Cuma namazı bölümünde nakledilmiş bulunmaktadır. "Ne mutlu sana! Nebi sallallilhu aleyhi ve sellem'in sohbetinde bulundun." Tabiı olan zat Resulullah sallallilhu aleyhi ve sellem'in sohbetinde bulunmaya imrendiğini ifade etmektedir. Elbetteki bu husus imrenilecek özelliklerdendir. Fakat sahabe cevabında tevazu yolunu seçmiştir. "Tuba (tercümede: ne mutlu)" esasında cennetteki bir ağacın adıdır. Buna dair açıklamalar Bed'u'l-halk bölümünde cennetin nitelikleri sözkonusu edilirken geçmiş bulunmaktadır. Bu kelimemutlak olarak kullanıldığı takdirde hayır, cennet ya da temenni edilen en ileri şey kastedilebilir. Bu lafzın "yaşantınız tayyib olsun" anlamındaki "tab e ayşuküm"deki "et-tayyib"den geldiği de söylenmiştir. "Ondan sonra neler yaptığımızı bilmezsin." O bu sözleriyle meydana gelen savaş ve diğer hususlara işaret etmektedir. Bunların gailesinden korktuğunu ifade etmiştir. Bu da onun kemal derecesindeki faziletinden dolayı söylediği bir sözdür
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a.'dan rivayete göre: "Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih nasib ettik."[Feth, 1] buyruğu hakkında şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bu fetih" Hudeybiye'dir. Bunun üzerine Nebi'in ashabı: Bu fetih sana mübarek olsun. Peki, bizim için ne var, dediler. Bu sefer yüce Allah: "Mu'min erkeklerle, mu'min kadınları altlarında nehirler akan cennetlere ... soksun diye."[Feth,5] buyruğunu indirdi." Şu'be dedi ki: Ben kufe'ye gittim ve bütün bunları Katade'den diye rivayet ettim. Sonra geri dönüp, ona bunları söyleyince bu sefer: "Gerçekten biz sana apaçık bir fetih nasib ettik"e dair açıklamayı Enes'ten diye rivayet ettim ama "bu fetih sana mübarek olsun" sözlerini İkrime'den diye (rivayet ettim) dedi. Bu Hadis 4384 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Meczee b. Zahir el-Eslemi babasından rivayetle -ki ağaç (altındaki bey'atte) hazır bulunanlardan idi- dedi ki: "Ben eşek etlerinin bulunduğu tencerenin altını yakmakta iken Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in münadisi şöyle seslendi: Şüphesiz Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sizlere eşek etlerini yasaklamaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Meczee, kendilerinden (Eslemli) olan ve Nebi ashabından olup Uhban b. Evs adındaki bir adamdan rivayet ettiğine göre (Uhban) dizinden rahatsızlanmıştı. Secdeye vardığı vakit dizinin altına bir yastık koyardı
- Bāb: ...
- باب ...
Suveyd b. en-Nu'man -ki ağaç(ın altında bey'at eden) ashabdandı dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ashabına bir (miktar) sevik getirildi de onu çiğnediler
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Cemre dedi ki: "Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabından (ve) ağaç(ın altında bey'at eden) ashabdan olan Aiz b. Amr r.a.'a: Vitir nakz edilir mi diye sordum. O dedi ki: Sen gecenin başlangıcında vitir kıldığın takdirde sonlarında vitir kılma." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Vitir nakz edilir mi" yani kişi vitir kıldıktan sonra uyusa ve (daha sonra) nafile namaz kılmak istese o vitir namazındaki tek re kati çift yapmak amacıyla bir rekat kılıp, sonra da dilediği kadar nafile kılmanın 'akabinde Nebi saIlaIlahu aleyhi ve seIlem'in: "Geceleyin kıldığınız son namazınızı vitir kılınız" buyruğuna uymak üzere vitir kılabilir mi yahut da vitrini nakıetmeden dilediği kadar nafile kılıp, daha önce kılmış olduğu vitir ile yetinebilir mi? (Aiz b. Amr, Ebu Cemre'nin bu sorusuna) ikinci hali tercih etmesi şeklinde cevap vererek şöyle demiştir: "Gecenin ilk vakitlerinde vitir kıldığın takdirde, sonlarında vitir kılma." Bu mesele hakkında selefin farklı görüşleri vardır. İbn Ömer vitrin nakıedileceği görüşünü kabul edenlerden idi. Şafiı mezhebinde kabul edilen sahih görüş ise bu başlıktaki hadiste görüldüğü üzere vitrin nakıedilmeyeceği şeklindedir. Maliki alimlerin de görüşü budur
- Bāb: ...
- باب ...
Zeyd b. Eslem, babasından rivayetine göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem seferlerinden birisinde (geceleyin) yol alırken -ki Ömer b. el-Hattab geceleyin onunla birlikte yol alırdı- Ömer b. el-Hattab ona bir hususa dair soru sordu. Fakat Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona cevap vermedi. Sonra yine ona soru sordu, yine ona cevap vermedi. Ömer b. el-Hattab (kendi kendine) dedi ki: Anan seni kaybedesice ey Ömer! Sen Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ısrarla üç defa soru sorduğun halde her seferinde o sana cevap vermedi. Bunun üzerine devemi harekete geçirdim. Sonra da Müslümanların önüne geçtim. Hakkımda Kur'an nazil olur diye korktum. Aradan fazla zaman geçmeden birisinin yüksek sesle beni çağırdığını işittim. (Kendi kendime) andolsun hakkımda bir Kur'an ineceğinden korkmuştum dedim. Sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına vardım. Ona selam verdim. Dedi ki: Andolsun bu gece bana öyle bir sure indirildi ki ben onu üzerinde güneşin doğduğu her şeyden daha çok seviyorum diye buyurdu. Sonra da: "Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih nasibettik. ''' [Feth, 1] okudu. Bu Hadis 4833 ve 5012 numara ile gelecektir. Hadisin metninin şerhi yüce Allah'ın izniyle ileride Fetih suresinin tefsirinde (4833. hadiste) gelecektir. Diğer tahric eden: Tirmizi Tefsirul Kur’an
- Bāb: ...
- باب ...
Misver b. Mahreme ile Mervan b. Hakem'den -birinin rivayetinde, diğerininkine göre bazı fazlalıklar bulunmaktadır- dediler ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hudeybiye yılı ashabından bin küsur kişi ile çıktı. Zu'l-huleyfe'ye varınca hediyy kurbanlıklarına gerdanlık taktı ve onları işaretledi. Oradan umre niyetiyle ihrama girdi. Huzaalılardan birisini de casus gönderdi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem da Gadiru'l-Eştat denilen yere varıncaya kadar yoluna devam etti. Orada iken gönderdiği casusun yanına vardı ve dedi ki: Kureyş sana karşı çok büyük kalabalıklar toplamış bulunuyor. Ehabış denilen Arapları da sana karşı topladılar. Onlar seninle savaşacak, senin Beytullah'a varmanı engelleyecek ve man i olacaklardır. Bunun üzerine (Allah Resuıü) şöyle buyurdu: Ey insanlar, bana görüşlerinizi belirtiniz. Bunların (geride bıraktıkları) hanımlarına ve bizi Beytullah'a gitmekten alıkoymak isteyen bu kimselerin çocuklarının üzerine bir baskın yapmama ne dersiniz? Eğer (bundan sonra) bize gelecek olurlarsa yüce Allah müşriklerden bir göz (aydınlığını) kesmiş olacaktır. Aksi takdirde de onları mahrum olarak bırakmış oluruz. Ebu. Bekir dedi ki: Ey Allah'ın Resulü, sen bu Beyte gitmek kastı ile çıktığında kimseyi öldürmek ya da kimseyle savaşmak isteği n yoktu. Dolayısıvla sen yine ona doğru git. Bizi ona ulaşmaktan alıkoyan kimse olursa onunla savaşınz. Allah Resulü: Allah'ın adı ile yolunuza devam ediniz, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Urve b. Zübeyr'den rivayete göre o Mervan b. el-Hakem ile Misver b. Mahreme'yi Hudeybiye umresinde Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile ilgili haberlerden bir haberi naklederken dinlemiştir. Urve'nin bana (İbn Şihab'a) ikisinden haber verdiğine göre; "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hudeybiye günü Suheyl b. Amr ile barış süresi hakkında yazışınca Suheyl b. Amr'ın koştuğu şartlar arasında şu hususlar da vardı: Bizden herhangi bir kimse sana gelecek olursa senin dinin üzere olsa dahi onu bize geri vereceksin ve bizi onunla başbaşa bırakacaksın. Suheyl bu şart olmaksızın Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile anlaşmak istemedi. Mu'minler bundan hoşlanmadı, bu onlara çok ağır geldi ve bu hususta (görüşlerini beyan için) konuştular. Suheyl, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile bu olmadan antlaşmayı kabul etmeyince Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onunla (bu şartı kabul ederek) yazıştı. Resulullah o gün Suheyl'in oğlu Ebli Cendel'i babası Suheyl b. Amr'a geri iade etti. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bu süre zarfında Müslüman dahi olsa gelen her bir erkeği de mutlaka geri çevirdi. Mu'min kadınlar da hicret ederek geldiler. Ukbe b. Ebi Muayt'ın kızı Ümmü Külsum da henüz yeni ergenlik yaşına girmişken Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına çıkıp geldi. Yakınları gelerek Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den onu kendilerine geri vermesini istediler. Nihayet yüce Allah mu'min kadınlar hakkında o indirdiği buyruklarını indirdi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Resulullah salı allah u aleyhi ve sellem, yanına gelen erkeklerin hepsini geri çevirdi." Bu süre zarfında onları müşriklere iade etti, Müslüman dahi olsa. "Ukbe b. Ebi Muayt'ın kızı Üm mü Külsum da Resulullah sallallahu aleyhi ve selIem'in yanına çıkıp gelenlerden idi." Yani Mekke'den Medine'ye Müslüman olarak hicret etmişti. "Ergenlik yaşına yeni gelmiş" yani buluğa ermiş ve evlenebilecek yaşa gelmiş, bununla birlikte yaşı i1erlememiş demektir. Genç kadın anlamında olduğu da söylenmiştir. Bunun ileri derecede ay hali görmeye başlayandan daha yaşlıca olduğu, perde arkasında saklanma yaşına gelmiş olduğu, buluğa ermiş ile gençlik yaşı arasında olduğu da söylenmiştir. Buna dair geniş açıklamalar "Bayramlar bölümü"nde (981. hadiste) geçmiş bulunmaktadır. "Nihayet Allah mu'min hanımlar hakkında indirdiği o buyrukları indirdi." Onların müşriklerden Müslüman olarak gelenlerin geri çevrilmesine dair barış antlaşmasının gereği olan hükümden istisna edilmelerine dair buyruğu kastetmektedir. İleride yüce Allah'ın izniyle Nikah bölümünün sonlarında buna dair geniş açıklamalar gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Urve b. Zubeyr'den rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesi Aişe r.anha dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem mu'min kadınlardan hicret edenleri şu: "Ey nebi mu'min kadınlar ... sana beylat etmeye geldiklerinde ... "[Mumtehine, 12] ayeti ile imtihan ediyordu." Yine o (İbn Şihab'ın kardeşinin oğlu) amcasının (İbn Şihab,ez-Zühri'den) şöyle dediğini nakletmektedir: "Bize ulaştığına göre yüce Allah, Resulüne Sallallahu Aleyhi ve Sellem müşrik erkeklere zevcelerinden hicret eden kimselere yaptıkları harcamaları geri vermesini emr edince ... Yine bize ulaştığına göre Ebu Basir... diye hadisi uzun uzadıya zikretmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Nafi'den rivayete göre Abdullah b. Ömer r.a., fitne döneminde umre yapmak üzere çıktı. Dedi ki: Eğer Beytle ulaşmam engellenecek olursa biz de Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte yaptığımız gibi yaparız. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hudeybiye yılında umre niyeti ile ihrama girdiğinden ötürü o da umre için ihrama girmiştL
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer'den rivayete göre o ihrama girmiş ve şöyle demişti: "Eğer benimle onun (Beyte ulaşmamını arasına engelolunacak olursa ben de Kureyş kMirlerinin Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i engelledikleri zaman yaptıklarını yaparım deyip, yüce Allah'ın: "Andolsun ki Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'de sizin için güzel bir örnek vardır." [Ahzab,21] ayetini okudu
- Bāb: ...
- باب ...
Nafi'den rivayete göre "Abdullah'ın oğullarından birisi kendisine: Bu sene ikamet etsen (gitmesen). Çünkü senin Beyt'e ulaşmayacağından korkarım demişti. Bunun üzerine Abdullah dedi ki: Biz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte çıkıp gittik. Kureyş kafirleri Bey te ulaşmamıza engeloldular. Bunun üzerine Nebi sallallfıhu aleyhi ve sellem da hediyelik kurbanlıklarını kesti ve saçlarını traş etti. Ashabı da saçlarını kısalttı ve devamla dedi ki: Sizi şahit tutuyorum: Ben bir umre yapmayı (kendime) vacip kıldım (niyet ettim). Eğer Beytullaha ulaşmama engel olunmazsa tavaf ederim. Eğer benimle Beytullah'ın arasına engelolunursa Resulullah sallallfıhu aleyhi ve sellem'in yaptığı gibi yaparım. Bir süre yol aldı, sonra dedi ki: Benim görüşüme göre her ikisinin durumu aynıdır. Sizi şahit tutuyorum ki ben umrem ile birlikte kendime bir haccı da vacip kıldım (hacca da niyet ettim). Tek bir tavaf yaptı ve tek bir sa'y yaptı, sonra da her ikisinden bir arada ihramdan çıktı
- Bāb: ...
- باب ...
Nafi dedi ki: "Halk İbn Ömer'in, Ömer'den önce Müslüman olduğunu konuşuyor. Oysa durum böyle değildir. Fakat Ömer Hudeybiye günü Abdullah'ı Ensardan bir adamın yanında bulunan bir atını, üzerinde savaşmak üzere getirsin diye göndermişti. Resullullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de ağacın yanında bey'atleşiyordu. Ömer ise bunu bilmiyordu.- Abdullah Resullullah'a bey'at etti. Sonra gidip atı alıp, Ömer'e getirdi. Ömer ise o sırada savaş için silahlarını kuşanıyordu. Ona Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ağacın altında bey'atleştiğini haber verdi. (Nafi) dedi ki: Bunun üzerine Ömer onunla gitti ve Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile bey'atIeşti. İşte insanların İbn Ömer, Ömer'den önce Müslüman olmuştur diye sözünü ettikleri şey bundan ibarettir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre "Hudeybiye günü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte bulunan insanlar ağaçların gölgeleri altına çekilerek dağılmışlardı. Herkes Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in etrafını sarmış, ona bakıyordu. (Ömer) ey Abdullah dedi. Bir bak insanlar ne diye Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in etrafını sarmış bulunuyorlar. Abdullah onların bey'atleştiklerini görünce kendisi de bey'at etti, sonra da Ömer'in yanına döndü, Ömer de çıkıp bey'at etti." AÇlKLAMA : "İnsanlar Nebi s.a.v.'in etrafını sarmış, ona bakıyorlardı." Gözlerini ona dikmiş halde idiler. "Ey Abdullah, dedi." Ey Abdullah diyen kişi Ömer'dir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ebi Evfa r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem umre yaptığında biz de onunla beraber idik. O tavaf yaptı, onunla beraber biz de tavaf ettik. O namaz kıldı, biz de onunla beraber namaz kıldık. Safa ile Merve arasında da sa'y etti. Biz herhangi bir kimse ona bir şeyatıp isabet ettirmesin diye Mekkelilere karşı onu saklıyor (koruyor)duk
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Husayn Ebu Vail'den rivayetle dedi ki: "Sehl b. Huneyf Sıffin'den döndüğünde yanına gidip ondan haberleri öğrenmek istedik. Dedi ki: Görüşlerinizi itham ediniz (kişisel görüşlerinize güvenmeyiniz). Ben Ebu Cendel günü kendimi şu halde görmüştüm: Eğer Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in emrini geri çevirebilecek olsaydım onu geri çevirecektim. Fakat Allah ve Resulü daha iyi bilir. Bizi dehşete düşüren bir iş dolayısıyla kılıçlanmızı omuzlanmıza ne kadar koyduysak mutlaka bildiğimiz bir işe bizi kolaylıkla ulaştırmıştır. Bu işten önce. (hep böyleydi). Ancak biz bu işten bir gediği kapatır kapatmaz mutlaka bizim aleyhimize ona nasıl karşı duracağımızı bilemeyeceğimiz daha başka gedikler açıld
- Bāb: ...
- باب ...
Ka'b b. Ucre r.a. dedi ki: "Hudeybiye zamanında bitler (başımdan) yüzüme saçılıp dökülürken Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanıma gelerek: Başındaki haşereler seni rahatsız ediyor mu, diye sordu. Ben: Evet dedim. Şöyle buyurdu: O halde saçlarını traş et, üç gün oruç tut yahut altı yoksula yemek yedir ya da bir kurban kes." Eyyub dedi ki: "Bunların hangisi ile (söze) başladığını bilmiyorum
- Bāb: ...
- باب ...
Ka'b b. Ucre dedi ki: "Hudeybiye'de Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte -ihramlı halde- idik. Müşrikler bizi (Beyte ulaşmaktan) alıkoymuştu. (Ka'b) dedi ki: Benim de kulaklarımın yumuşaklarına kadar varan saçlarım vardı. Haşereler (bitler) yüzüme dökülmeye başladı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yanımdan geçince: Başındaki haşereler seni rahatsız ediyor mu, diye sordu. Ben: Evet dedim ve şu: "Artık içinizde her kim hasta olur yahut başında bir eziyet bulunursa ona oruç, sadaka yahut da kurbandan (biriyle) fidye gerekir. "[Bakara, 196] ayeti nazil oldu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kimse ona bir şey isabet ettirmesin diye." Bu kaza umresinde idi. Abdullah b. Ebi Evf€ı'nın ağaç altında beyTat edenlerden olduğu daha önce de geçmişti. Ayrıca o Hudeybiye umresinde de bulunmuştu. Çünkü Hudeybiye'de bulunan herkes ertesi sene Nebi sallallShu aleyhi ve sellem ile birlikte kaza umresini yapmak üzere umreye gitmişti. Bu hadis daha önce Cihad bölümünün sonlarında da geçmişti
- Bāb: ...
- باب ...
Katade'den rivayete göre Enes r.a. kendilerine şunu anlatmıştır: "Ukl ve Ureyne'den bir takım kimseler Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna geldiler ve Müslüman olduklarını ifade ederek: Ey Allah'ın Nebisi! Bizler hayvancılıkla uğraşan kimselerdik. Ancak ziraat yapan kimseler değildik dediler. Medine'nin havasını da ağır bulduklarından Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara bir kaç deve ve bir çobanın tahsis edilmesini emretti. Onlara da bunlarla birlikte (Medine'nin dışına) çıkmalarını ve develerin sütlerinden ve sidiklerinden içmelerini emretti. Onlar da çıkıp gittiler. Nihayet el-Harre denilen yerin bir tarafına geldiklerinde İslama girdikten sonra kafir oldular, Nebiin çobanını öldürdüler, develeri de önlerine katıp götürdüler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e haber ulaşınca o da peşlerinden onları takip edecek kimseler gönderdi. Onlar hakkında verdiği emir üzere kızdırılmış çivilerle gözlerini dağladılar, ellerini kestiler. Kendi halleriyle ölünceye kadar elHarre'nin bir kenarına terk edildiler." Katade dedi ki: "Bize ulaştığına göre bundan sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemin Sadaka vermeyi teşvik ettiği ve müsle yapmayı yasakladığı haberi ulaşmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Kilabe'nin azadlısı Ebu Reca'dan rivayete göre Ömer b. Abdulaziz bir gün etrafındakilerle istişare etti ve: Şu kasame hakkında ne dersiniz, dedi. Onlar: O, bir haktır. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona göre hüküm vermiştir. Senden önceki halifeler de böylece hüküm vermişlerdir, dediler. (Ebu Reca) dedi ki: "Ebu Kilabe de onun tahtı arkasında bulunuyordu. Anbese b. Said: Peki, Enes'in Uranller hakkında rivayet ettiği hadisi nerede kaldı, deyince Ebu Kilabe: O hadisi bana Enes b. Malik nakletmiştir, dedi ." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Bize ulaştığına göre bundan sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Sadaka vermeyi teşvik ettiği ve müsle yapmayı yasakladığı haberi ulaşmıştır." İleride yüce Allah'ın izniyle ZebfÜh bölümünde (5515 nolu hadiste) müsleye dair açıklamalar gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Seleme b. el-Ekva diyor ki: "Sabah ezanı okunmadan dışarı çıktım. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sağmal develeri de zi Kared denilen yerde otluyorlardı. (Seleme) dedi ki: Abdurrahman b. Avfın bir kölesi karşıma çıktı, bana: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sağmal develeri alındı, dedi. Ben: Onları kim aldı, diye sordum. Gatafan(lılar) dedi. (Seleme) dedi ki: Üç defa, ya sabahah (sabah baskınına uğradık) diye yüksek sesle bağırdım. (Seleme devamla) dedi ki: Medine'nin iki kara taşlı ğı arasında bulunanlara sesimi işittirdim. Sonra da yüzümün doğrultusunda gittim ve nihayet onlara yetiştim. Su çekmeye koyulmuşlardı. Ben de onlara ok atmaya koyuldum. -Ben iyi ok atan birisi idim- bu arada: Ben el-Ekva"ın oğluyum. Bugün de adi heriflerin helak olacağı gündür, diyordum. Bu şekilde recez vezninde sözler söyledim, nihayet sağmal develeri ellerinden kurtardım. Ayrıca onlardan otuz tane de burde (çizgili kumaştan yapılmış elbise) selb ettim (ganimet olarak aldım). (Devamla) dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile diğer insanlar gelince: Ey Allah'ın Nebisi dedim. Ben susuz oldukları halde onların su içmelerini engelledim. Derhalonların üzerlerine (asker) gönder. Allah Resulü: Ey Ekva'ın oğlu sen işi eline geçirecek olursan müsamaha göster, dedi. (Seleme) dedi ki: Sonra geri döndük. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Medine'ye girinceye kadar beni terkisine bindirmişti." Fethu'l-Bari Açıklaması: Müslim'in şarihi Kurtubı, Seleme b. el-Ekva'ın rivayet ettiği hadis ile ilgili olarak şunları söylemektedir: Siyer alimleri Zti Kared gazvesinin Hudeybiye'den önce olduğu hususunda ihtilaf etmemişlerdir. Buna göre Seleme'nin hadisdeki bu ifadeler bazı ravilerin yanılmasından kaynaklanmaktadır. (Devamla) der ki: Şöyle bir açıklama ile bunlar telif edilebilir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, henüz fethedilmeden önce Hayber'e aralarında Seleme b. el-Ekva'ın da bulunduğu askeri bir birliği (oraya) gaza etmek üzere göndermiş olabilir. Seleme de hem kendisinden, hem de onunla birlikte çıkanlar hakkında haber vermiş olmaktadır. -Bununla Seleme'nin "Hayber'e çıktık" sözlerini kastetmektedir.- (Kurtubı) dedi ki: Bunu da İbn İshak'ın zikrettiği üzere Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemin Hayber'i fethetmeden önce oraya iki defa gazada bulunmak üzere Abdullah b. Revaha"yı göndermiş olduğu şeklindeki sözleri de desteklemektedir. (Müslim'in şarihi Kurtubi'nin sözleri burada sona ermektedir.) Ancak hadisin ifadeleri böyle bir telife uygun değildir.. Çünkü bu hadiste: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Hayber'e çıktığımızda Ömer recez sözler söylemeye başladı" demektedir. Ayrıca Nebi efendimizin: "Bu (recez söyleyip) binekleri süren kimdir" dediği belirtilmektedir. Orada Ali'nin Merhab ile mübareze yaptığı (teke tek çarpıştığı), Amir'in öldürüldüğü ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Hayber'e çıktığı zaman Hayber gazvesinde meydana gelmiş olan diğer olaylar da sözkonusu edilmektedir. Buna göre Buhari'nin Sahih'inde ZU Kared gazvesi ile ilgili olarak verdiği tarih, siyer bilginlerinin verdiği tarihten daha sahihtir. "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sağmal develeri Zu Kared'de otluyorlardı." İbn Sa'd'ın zikrettiğine göre bu develer yirmi tane idi. Bunlar arasında Ebu Zerr'in oğlu ile hanımı da vardı. Müşrikler onlara baskın yaparak adamı öldürmüş, kadını da esir almışlardı. "Medine'nin iki kara taşlığı arasındaki herkese sesimi işittirdim." Bu ifadede onun oldukça yüksek sesli birisi olduğu da anlatılmış olmaktadır. Bunun olağanüstü hadiselerden olma ihtimali de vardır. Müslim'de şöyle denilmektedir: Bir tepenin üstüne çıktım, Medine'ye yüzümü dönerek üç defa seslendim." Taberani'de de şöyle denilmektedir: Sevr tepesine çıktım, sonra da sabah baskınına uğradık, diye bağırdım. Benim bağırmam Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e kadar ulaştı. Bundan dolayı ahali arasında imdat imdat diye nida olundu." Bu rivayet İshak tarafından da bu manada zikredilmiştir. ' "Ya sabahah: Sabah baskınına uğradık" ifadesi düşmanından yana habersiz olan kimselerin savaşa hazırlanmaları için söylenen bir sözdür. "Sonra yüzümün doğrultusunda gittim." Yani sağa sola bakmadan hızlıca koştum. Seleme, ileride hadisin sonlarında açıklanacağı gibi oldukça hızlı koşan birisi idi. "Ve şöyle diyordum: Ben el-Ekva'ın oğluyum ve bugün adi kimselerin helak olacağı gündür." Yani bugün adi ve bayağı kimselerin helak olacağı bir gündür. Bu anlamdaki "yevmur-rudda'" tabirinin asılortaya çıkışı şöyle olmuştur: Bir adam oldukça cimri imiş. Bundan dolayı devesini sağmak istedi mi, komşuları ya da yanından geçen kimseler süt sağıldığının sesini işitmesin ve ondan süt istemesin diye bizzat kendisi devenin memesini emerek sağardı. "Nebi s.a.v. ile ahali geldL" Müslim'in rivayetinde şöyle denilmektedir: "Amcam Amir b. el-Ekva' bana birisinin içinde su, diğerinin içinde de süt bulunan iki kırba getirdi. Ben de hem abdest aldım, hem de içtim." Daha sonra Nebi s.a.v.'in yanına gittim. O düşmanları sürüp uzaklaştırdığım suyun başında bulunuyor idi. Onların elinden kurtarmış olduğum her şeyi almıştı. Bilal de dişi devesini onun için kesmiştL "Onları su içmekten alıkoydum." Su içmelerine fırsat vermedim. "Derhalonların üzerine (asker) gönder." Müslim'deki rivayette şöyle denilmektedir: "Ey Allah'ın Resulü dedim. Bana izin ver de beraberindekilerden yüz adam seçeyim ve onların arkasından gideyim. Onlardan geriye hiçbir kimse kalmayacaktır. (Seleme) dedi ki: Bunun üzerine (Allah Resulü) güldü." İbn İshak'ta da şöyle denilmektedir: "Ey Allah'ın Resulü dedim. Beni yüz adam ile birlikte salsan, şüphesiz onların kellelerini alırım." "Ey el-Ekva"ın oğlu işin başına gelirsen müsamaha göster." Yani muktedir olduğun zaman affet. "Sonra" Medine'ye "geri döndük. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemda beni biz Medine'ye girinceye kadar devesinin terkisine bindirmişti." Müshfıl'in rivayetinde şöyle denilmiştir: "Sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni el-Adba adlı devesinin üzerinde arkasına bindirdi." Bu rivayette Seleme ile yarışan ensara mensup birisinin kıssası da zikredilmektedir. Bu kıssa'da Seleme'nin onu geçtiği de belirtilmiştir. Seleme dedi ki: "Medine'ye ben daha önce vardım. Allah'a yemin ederim üç gün kalmamıştık ki Hayber'e gitmek üzere çıktık. ine o rivayette şöyle denilmektedir:- Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Bugün atlılarımızın en hayırlısı Ebu Katade, yine bugün piyadelerimizin en hayırlıları ise Seleme'dir. Seleme dedi ki: Sonra bana hem piyadenin, hem de süvarinin paylarını bir arada verdi." Hadisten Çıkarılan Bazı Sonuçlar 1-Gazada hızlıca koşmak ve yüksek sesle bağırarak uyarıda bulunmak caizdir 2-İnsanın düşmanını korkutmak için kahraman olduğu takdirde kendisini tanıtmasının caiz olduğu da anlaşılmaktadır. 3-Kahraman birisini ve bir fazilete sahip olan kimseyi (üstünlüğü ile) övmek müstehaptır. Özellikle iyi iş yaptığı vakit bu böyledir. Bu yolla onun bu iyiliğini arttırması sağlanır. Ancak bu kişinin fitneye düşmeyeceğinden emin olunması da gerekir. 4-Koşu yarışı yapılabilir. Herhangi bir bedelolmaksızın caiz olduğu hususunda görüş ayrılığı yoktur. Bedel karşılığında ise doğrusu sahih (caiz) olmayacağıdır. Doğruyu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Buşeyer b. Yesar'dan rivayete göre Suveyd b. Nu'man kendisine şunu haber vermiştir: "Hayber senesi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte çıkmıştık. Nihayet -Hayber'e oldukça yakın- Sahba denilen yere vardığımızda ikindi namazını kıldı. Sonra azıkların getirilmesini emretti. Sadece sevik getirildi. Verdiği emir üzerine sevik ıslatıldı. O da yedi, biz de yedik. Daha sonra akşam namazını kılmak üzere kalktı. O da ağzını çalkaladı, biz de çalkaladık. Sonra da abdest almaksızın namaz kıl(dır)dı
- Bāb: ...
- باب ...
Seleme b. el-Ekva' r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Hayber'e çıktık. Geceleyin yol aldık. Ordu ile birlikte bulunanlardan bir adam Amir'e: Ey Amir o şeylerinden bize dinletmez misin, dedi. Amir şair bir adamdı. Bineğinden inip askerlere nağmeli olarak şunları söylemeye koyuldu: "Allah'ım, sen olmasaydın eğer hidayet bulmazdık. Sadaka vermezdik, namaz kılmazdık Sakınmamız gereken şeyleri -canım sana feda- mağfiret buyur Düşmanla karşılaşırsak sebat ver ayaklarımıza ve bir sekinet indir üzerimize Çünkü bizler imdada çağırıldığımız vakit hemen koşarız Zaten: İmdada yetişin, feryadı ile bizleri kastettiler." Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Bu sürücü (ezgi söyleyen) kimdir, diye sordu. Amir b. el-Ekva'dır dediler. Allah Resulü: Allah ona rahmet etsin, dedi. Orada bulunanlardan bir adam: Ey Allah'ın Nebisi vacip oldu, keşke onunla bizi faydalandırsaydın, dedi. Hayber'e gittik, Hayberlileri muhasara ettik. İleri derecede açlıkla karşı karşıya kaldık. Daha sonra yüce Allah onlara orayı fethetmeyi nasip etti. Hayber'in fethedildiği günü akşam olunca askerler çok miktarda ateş yaktılar. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Bu ateşler de ne, diye sordu. Siz ne için bu ateşi yakıyorsunuz? Onlar: Et pişirmek için diye cevap verdiler. Ne eti pişiriyorsunuz, diye sordu. Evcil eşek etleri, diye cevap verdiler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Onların (kazanların) içindekileri dökünüz ve o kapları kırınız, diye buyurdu. Bir adam: Ey Allah'ın Resulü, ya da içindekileri dökelim, kazanları yıkayalım (olmaz mı) deyince, Allah Resulü: Ya da böyle olsun, die buyurdu. Askerler (savaş için) saf tuttu. Amir'in kılıcı kısa idi. Bir yahudinin baldırına vurmak üzere kılıcını eline aldı,.Fakat kılıcının keskin tarafı geri döndü, Amir'in dizkapağının tam üstüne isabet etti ve ondan öldü. (Yezid b. Ubeyd) dedi ki: Geri döndüklerinde Seleme dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni gördü, elimdentuttu, sana' ne oluyor, dedi. Ben de ona: Babam anam sana feda olsun! Amir'in amelinin. boşa çıktığını ileri sürüyorlar. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Kim söylediyse yalan söylüyor dedi. Şüphesiz onun -iki parmağını bir araya getirerek- iki ecri vardır. Çünkü o hem cahid, hem mücahid idi. Onunla (ya da orada) onun gibi yürümüş bir Arap pek azdır." Bize Kuteybe anlattı ve dedi ki: Bize Hatem şöyle anlattı: "Onda yetişmış ... Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hayber gazvesi" Hayber Medine'den Şam'a doğru sekiz beridlik uzaklıkta kaleleri ve ekin alanları bulunan büyük bir şehirdir. İbn İshak der ki: Nebi s.a.v. yedinci yılın muharrem ayının geri kalan günlerinde (Hayber'e gitmek üzere) çıktı. Safer ayında Hayber'i fethedinceye kadar on küsur gün muhasara ettiği süre boyunca orada kaldı. Yunus b. Bukeyr, el-Meğaz'i'de İbn İshak'dan el-Misver ve Mervan yoluyla gelen hadiste şöyle dediklerini rivayet etmektedir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hudeybiye'den ayrılınca Mekke ile Medine arasında üzerine Fetih suresi nazil oldu. Yüce Allah o sureden ona Hayber'i (fethini) verdiğini bildirdi. Şöyle buyurmaktadır: "Allah size alacağınız çok ganimetler vaat etti. Allah size bunu ekilen vermiş bulunuyor ... "[Feth, 20] Burada kastedilen Hayber'in fethidir. Allah Resulü Zulhicce ayında Medine'ye geri döndü. Orada ikamet ettikten sonra Muharrem ayında Hayber üzerine yürüdü. "Amir şair birisi idi." Denildiğine göre bu ifade recez vezninde söylenen ezgilerin, şiirin türlerinden olduğuna delildir.. Çünkü o zaman Amir'in söyledikleri recez türündendi. İleride yüce Allah'ın izniyle buna dair geniş açıklamalar Edeb bölümünde gelecektir. "Allah'ım, sen olmasaydın biz hidayet bulmazdık." Cihad bölümünde (3034. hadiste) elBera b. Azib yoluyla rivayet edilen hadiste bunun Abdullah b. Revaha"nın şiirIerinden olduğu da belirtilmektedir. Abdullah ile Amir'e benzer duyguların, benzer ifadelerle söylenme imkanı, ilhamı verilmiş de olabilir. Buna her ikisinin söylediklerinde diğerinde bulunmayan ifadelerin varlığı delildir. Yahut da Amir kendisinden önce İbn Revaha"nın söylediklerini iktibas etmiş de olabilir. "Sakınmamız gerekenlerden (kendimizi koruyamadığımız için) mağfiret buyur, canım sana feda." Bu ifadelerin açıklanması müşkil görülmüştür .. Çünkü Allah hakkında böyle bir şey denilmez .. Çünkü sana feda olsun ifadesi canımızı sana feda edelim (ve seni kurtaralım) anlamındadır. "Feda" lafzının alakalı olduğu kelimenin zikredilmemesi bunun meşhur oluşundan dolayıdır. Üstelik feda (fidye vermek) ancak hakkında yok oluşun mümkün olduğu kimseler için sözkonusu olabilir. Buna şöyle cevap verilebilir: Bu sözden zahiri kastedilmemektedir. Aksine bu sözle kastedilen lafzın zahiri göz önünde bulundurulmaksızın sevgi ve tazimi dile getirmektir. Bu şiir ile muhatap alınanın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendisi olduğu da söylenmiştir. Buna göre de mana sana karşı ve sana yardımcı olmak hususlarındaki kusurumuzdan dolayı bizi sorgulama şeklinde olur. Yine bu açıklamaya göre "Allahumme: Allah'ım" ifadesi ile de dua kastedilmemiş, Sa'dece onunla söze başlanılmış olur. Şairin "sen olmasaydın" sözü ile hitap ettiği kimse de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendisidir. Ancak bu şekildeki yorumu bundan sonra söylemiş olduğu şu ifadeler pek haklı kılmamaktadır: "Üzerimize bir sekinet (huzur ve sükun) indir (Düşmanla) karşılaştığımız vakit ayaklarımıza sebat ver." Bu ifadeler yüce Allah'a yapılan bir duadır. Bununla birlikte anlamın: Ey Nebi! Rabbinden üzerimize bir sekinet indirmesini ve ayaklarımıza sebat vermesini dile, şeklinde olması da muhtemeldir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. "Şüphesiz biz (yardıma) çağrıldığımız vakit gideriz." Yani savaşmaya ya da hakka davet olunduğumuzda gideriz. "çağırmak suretiyle onlar bizi kastetmişlerdir." Yüksek sesleriyle çağırırken bizi kastetmişlerdir ve bizi yardıma davet etmişlerdir. "Allah ona rahmet etsin, diye buyurdu." İyas b. Seleme'nin rivayetinde: "Rabbim sana mağfiret etsin, diye buyurdu" şeklindedir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem özelolarak bir kimseye mağfiret diledi mi mutlaka o şehit düşmüştür, demektedir. Bu fazlalık ile adamın: "Keşke bizi onunla faydalandırsaydın" sözündeki sır da açığa çıkmaktadır. "Aralarından bir adam: Vacip oldu ey Allah'ın nebisi, keşke bizi onunla faydalandırsaydın" sözüne gelince, bu sözü söyleyen kişi Ömer'dir. Müslim, İyas b. Seleme yoluyla şu lafızia naklettiği rivayetinde onun adını vermiş bulunmaktadır: "Kendisine ait bir devenin üzerinde bulunan Ömer b. el-Hatt€ib ona: Ey Allah'ın nebisi, keşke Amir ile bizi faydalandırmış olsaydın" diye seslendi. "Biz de Hayber'e gittik." Kasıt Hayber ahalisidir. "İleri derecede aç kaldık." İleride yüce Allah'ın izniyle Zeb€iih bölümünde ehll merkepler ile alakalı olayın açıklaması gelecektir. "Kılıcının keskin tarafı" (züb€ibu's-seyf) kılıcın üst ucu veya keskin tarafı diye açıklanmıştır. "Amir'in diz kapağının üzerine isabet etti." Yani kılıcı diz kapağının üst tarafına isabet etti ve ondan dolayı öldü . "Amir'in amelinin boşa çıktığını ileri sürüyorlar." Iyas yoluyla gelen rivayette: "Amir'in ameli boşa çıkmıştır. Kendisini öldürdü" şeklindedir. Bu sözü söyleyenler arasında Useyd b. Hudayr'in olduğu da belirtilmektedir. Daha sonra Edeb bölümünde gelecek olan Kuteybe rivayeti ile İbn İshak da şöyle demektedir: "Müslümanlar onun durumu hakkında şüpheye düştÜler ve: Onu ancak kendi silahı öldürdü, dediler." "Onu söyleyen yalan söylemiş" sözü de hata etmiş demektir. "Onun iki ecri vardır." İbn İshak'ın rivayetinde: "Şüphesiz o şehittir (diye buyurdu) ve namazını kıldırdı" denilmektedir. "Orada onun gibi yürümüş bir Arap pek azdır." Buradaki zamir yere, Medine'ye, savaşa yahut da o haslet ve özelliğe ait olabilir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'dan rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber'e geceleyin ulaştı. -Bir kavmin bulunduğu yere geceleyin ulaştığı takdirde sabahı edinceye kadar onlara yaklaşmazdı.- Sabah olunca Yahudiler çapalarıyla ve zembilleriyle dışarı çıktılar. Onu gördüklerinde: Allah'a yemin ederiz ki Muhammed (geldi). Muhammed ve beşli (beş kollu ordusu) geldi, dediler. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Hayber harap oldu! Şüphesiz biz bir kavmin sahasına indik mi artık uyarılanların sabahı çok kötü olur, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a. dedi ki: "Hayber'e sabah oldukça erken vardık. Hayberliler çapalarıyla dışarı çıktılar. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i görür görmez: Allah'a andolsun! Muhammed, Muhammed ve beşli ordusu, dediler. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Allahu ekber, harap oldu Hayber, şüphesiz biz bir kavmin düzlüğüne indik mi artık uyarılanların sabahı çok kötü olur, diye buyurdu. Orada elimize eşek eti geçti. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in münadisi de: Şüphesiz Allah ve Resulü sizlere eşek etlerini (yemeyi) yasaklamaktadırlar. Çünkü o bir pisliktir, diye seslendi
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a.'dan rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına birisi gelerek: Eşek (etleri) yenildi, dedi. Allah Resulü sesini çıkarmayıp, sustu. İkinci defa onun yanına geldi ve: Eşek (etleri) yenildi dedi. Yine sesini çıkarmayıp sustu. Sonra üçüncü defa ona gelerek: Eşekler yok edildi, bitirildi, dedi. Bunun üzerine bir münadiye emir verince münadi: Şüphesiz Allah ve Resulü size ehli eşek etlerini yasaklamaktadır, diye seslendi. Bunun üzerine içinde etlerin kaynadığı kazanlar döküldü." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Geceleyin Hayber'e vardı." Yani oraya yaklaştı. "Çapalarıyla" bunlar çiftçilik araçlarındandır. "Zembilleriyle" içinde toprak ve başka şeylerin doldurulup taşındığı büyük çe bir kaptır. "Muhammed ve beşli" lafzındaki beşliden kasıt ordudur. "Harap oldu Hayber" Cihad bölümünde şu ifadeler de yer almaktadır: "Ellerini kaldırarak: Allahuekber harap oldu Hayber, diye buyurdu." es-Süheyll der ki: Bu hadisten tefaül'ün (hayra yormanın) caiz olduğu anlaşılmaktadır .. Çünkü Nebi s.a.v. ellerinde yıkmaya yarayan araçları görünce bu halden şehirlerinin yakında tahrip olacağı neticesine ulaşmıştır. Allah Resulünün: "Harap oldu Hayber" demesi, vahye istinaden de olabilir. Bunu da daha sonra hadiste yer alan: "Şüphesiz biz bir kavmin düzlüğüne indik mi inzar olunanların sabahı pek kötü olur" şeklindeki sözleri desteklemektedir. "Sizlere yasaklamaktadırlar." Bu ifade yüce Allah'ın adının, başkası ile birlikte aynı zamirde kullanılmasının caiz olduğunun delilidir. Böylelikle Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hutbe irad eden kimseye: "Sen kavmin ne kötü hatibisin" demiş olmasını dayanak gösterenlerin iddiası, buradaki ifade ile reddedilebilmektedir. O hatibe bu sözleri söylemesine sebep ise hatibin: "İkisine isyan eden de haddini aşmış olur" demiş olmasıydı. Daha önce bu hususlar ile ilgili çeşitli konulara Namaz bölümünde işaret edilmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber'e yakın bir yerde sabahın erken saatlerinde sabah namazını kıldıktan sonra: Allahu ekber, harap oldu Hayber! Şüphesiz biz bir kavmin düzlüğüne indik mi artık inzar edilenlerin sabahı çok kötü olur, diye buyurdu. Onlar da evlerinden dışarıya çıkıp yollarda koşmaya başladılar. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem savaşçıları öldürdü, kadın ve çocuklarını esir aldı. Alınan esirler arasında Safiyye de vardı. Dıhye el-Kelbi'nin payına düştü. Daha sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in payı oldu. Allah Resulü onu azad etmeyi mehri olarak saydı." (Ravilerden) Abdulaziz b. Suhayb, Sabit'e: Ey Muhammed'in babası, Enes'e sen mi: Ona ne mehir verdi, diye sordun, dedi. Sabit ona: Evet manasına başını salladı
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a. dedi ki; "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Safiyye'yi esir aldı. Onu azad ettikten sonra onunla evlendi. Sabit, Enes'e: Ona ne mehir verdi diye sordu. Enes: Ona kendisini (hürriyete kavuşturmayı) ona mehir olarak verdi ve bu sebeple onu azad etti, dedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Esirler arasında Huyey kızı Safiyye de vardı ve Dihye'nin payına düştü. Sonra da Nebi s.a.v.'in payına düştü." Abdulaziz'in, Enes'ten naklettiği rivayetinde şöyle denilmektedir: "Dihye gelerek: Ey Allah'ın Resulü, bana esirler arasından bir cariye ver, dedi. Allah Resulü; Git ve bir cariye al, dedi. O da Safiyye'yi aldı. Bir adam gelerek: Ey Allah'ın Nebisi dedi. Sen Dihye'ye Kurayza ve Nadir oğullarının hanımefendisi olan Safiyye'yi verdin. O ancak sana yakışır. Bunun üzerine Allah Resulü: Dihye'yi yanına Safiyye'yi de almasını söyleyerek çağırınız, dedi. Dihye, Safiyye'yi alıp geldi. Nebi s.a.v. Safiyye'yi görünce, Dihye'ye: Sen esirler arasından bir başkasını al, diye buyurdu." İbn İshak'dan nakledilenlere göre Nebi s.a.v. Dihye'den, Safiyye'yi geri vermesini istedikten so'nra ona Safiyye'nin amcasının kızını verdi. es-Süheyli der ki: Bu haberler arasında bir çelişki yoktur .. Çünkü o Safiyye'yi Dihye'den ganimetIerin paylaştırılmasından önce almıştır. Safiyye yerine verdiği ise alışveriş suretiyle değildir. Değiştirme yoluyladır. Derim ki: Hammad b. Seleme'nin, Sabit'ten, onun Enes'ten diye naklettiği Müslim'deki rivayete göre Safiyye, Dihye'nin payına düşmüştü. Yine Müslim'deki rivayette: "Onu Dihye'den yedi kişi karşılığında satın almıştır" denilmektedir. Buna göre rivayetleri telif yolunda daha uygun olanı burada onun payı ile kastedilenin kendisinin kendisi için seçtiğidir .. Çünkü o Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den kendisine bir cariye vermesini istemişti. Nebi de ona bir cariye alması için izin verince o da Safiyye'yi almıştı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e, Safiyye'nin onların hükümdarlarından birisinin kızı olduğu söylenince onun Dihye'ye bağışlanacak birisi olmadığı kanaatine sahip oldu .. Çünkü ashab-ı kiram arasında Dihye durumunda ve hatta ondan daha ileri durumda olanlar pek çoktu. Alınan esirler arasında ise Safiyye gibi değerlileri pek azdı. Eğer Safiyye'yi özelolarak Dihye'ye vermiş olsaydı, bazılarının gönlü kınlabilir, gücenebilirlerdi. O halde Safiyye'yi Dihye'den geri alıp, özellikle onun Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ayrılması kamu masiahatının bir gereği idi. Bu yolla herkesin rızası da sağlanmış olurdu. Böyle bir uygulama, hibeden dönmek ile hiçbir şekilde alakah değildir. Safiyye'ye karşılık verilen cariye hakkında satın alma tabirinin kullanılması ise mecazidir. Belki de Allah Resulü ona Safiyye'nin yanına amcasının ya da (eski) kocasının amcasının kızını vermiş olabilir .. Fakat bununla gönlü olmayınca ona diğer esirler arasında daha fazlasını da vermiştir. Hadiste geçen: "Onu azad etmeyi onun mehri kıldı" ifadesi ile ilgili açıklamalar yüce Allah'ın izniyle Nik€ıh bölümünde (5086. hadiste) gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl b. Sa'd es-Saidi r.a.'dan rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem müşrikler ile karşılaştı. Birbirleriyle savaştılar. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendi askeri karargahına, diğerleri de kendi askeri karargahlarına döndüler. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabı arasında öyle birisi vardı ki onun elinden hiçbir şey kurtulmazdı. Gördüğü herkesin peşine mutlaka takılır ve kılıcıyla onu öldürürdü. Bunun üzerine: Filan kişinin bize sağladıklarını bugün hiç kimse bize yapmış değildir. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Ama o cehennem ehlindendir, buyurdu. Orada bulunanlardan birisi (kendi kendine): Ben onun peşine takılacağım dedi. (Said) dedi ki: Bu adam onunla birlikte çıktı. O durursa onunla beraber durur, hızlı giderse onunla beraber hızlı giderdi. (Sehl) dedi ki: O adam çok ağır bir yara aldı. Ölümün kendisine çabuk gelmesini istediğinden kılıcının kabza kısmını yere, sivri ucunu da memeleri arasına yerleştirdikten sonra ağırlığını vererek kılıcı üzerine eğildi ve kendisini öldürdü. (Peşine takılan) adam Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gelip: Şehadet ederim ki sen Allah'ın Resulüsün, dedi. Allah Resulü: Bu neden gerekti, diye sordu. Adam dedi ki: Sen az önce o adamdan cehennemliklerden olduğunu zikredince herkes bunu büyük bir iş olarak gördü. Ben de: Sizin adınıza ben onu takip edeceğim dedim ve onun arkasından çıktım. Daha sonra ağır bir yara aldı, ölümün erken gelmesini istediğinden ötürü kılıcının kabza kısmını yere, sivri ucunu da memeleri arasına yerleştirdikten sonra ağırlığını ona verip bir hamle yaptı ve kendisini öldürdü. Resulullah bunun üzerine şöyle buyurdu: Şüphesiz kişi insanların gördükleri kadarıyla cennet ehlinin ameli ile amel işler. Halbuki o cehennem ehlindendir. Şüphesiz kişi insanların gördükleri kadarıyla cehennemliklerin am eliyle amel eder. Halbuki o cennetliklerdendir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a. dedi ki: "Hayber'de bulunduk. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, beraberinde bulunup da Müslüman olduğu iddiasında bulunan bir adam için: Bu cehennem ehlindendir, dedi. Savaş başlayınca o adam oldukça ileri derecede çarpıştı ve hatta pek çok yara da aldı. Bazı kimseler şüpheye düşecekti neredeyse! Adam yaraların acısını duyunca ok torbasına elini uzatıp, oradan bir kaç ok çıkardı ve onlarla intihar etti. Müslümanlardan birkaç kişi hızlıca gidip: Ey Allah'ın Resulü, Allah senin . söylediğini tasdik etti, filan kişi intihar etti, dediler. Bunun üzerine Allah Resulü: Ey filan kalk ve şöyle seslen dedi:. Cennete mu'minden başkası girmeyecektir ve şüphesiz Allah bu dini facir bir adamla da destekler. " [-4204-] Ebu Hureyre dedi ki: "Biz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birljkte Hayber'de bulunduk. .. " Fethu'l-Bari Açıklaması: "Elinden kimse kurtulmuyordu." Yani karşısına kim çıkarsa mutlaka öldürüyordu. Küçük büyük herkesi öldürürdü, anlamına geldiği de söylenmiştir. Karşısına çıkanı da, tek başına olanı da öldürüyordu, diye de açıklanmıştır. "Halbuki o cennet ehlindendir." Eksem yoluyla gelen hadiste şu fazlalık vardır: "Canının çıkması esnasında bedbahtlık ya da mutluluk gelir ona yetişir ve bununla amelleri son bulur." Bu son sözlere dair açıklamalar yüce Allah'ın izniyle Kader bölümünde (6607. hadiste) gelecektir. Hadisten anlaşıldığına göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem gaybı olan bir takım hususları da haber vermiştir. Bu da onun apaçık mucizelerindendir. Salih olan bir adama kendisinde bulunan bir fazileti bildirip, bunu açıklamanın caiz olduğu da anlaşılmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
(Ve Şebîb ibn Saîd, Yûnus ibn Yezîd'den söyledi ki, İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb ile Abdurrahmân ibnu Abdillah ibn Ka'b haber verdiler ki, Ebû Hureyre: Biz Hayber'de Peygamber'in beraberinde hazır bulunduk... Demiştir. ibnu'l-Mubârek, Yûnus'tan; o da ez-Zuhrî'den; o da Saîd ibnu’l-Müseyyeb'den; o da Peygamber'den söyledi. Ez-Zuhrî'den rivayet etmekte Salih ibnu Keysân, Abdullah ibnu'l-Mubârek'e mutâbaat etti. ibnu'l-Velîd) şöyle dedi: Bana ez-Zuhrî haber verdi; ona da Abdurrahmân ibn Ka'b haber verdi ki, Ubeydullah ibn Ka'b şöyle demiştir: Bana Hayber'de Peygamber'le beraber hazır bulunan kişi haber verdi. Ve yine ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana, Ubeydillah ibn Abdillah ibn Omer ile Saîd ibnu'l-Müseyyeb, Peygamber'den olmak üzere haber verdiler
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa el-Eş'arı r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber gazasına gidince -ya da: Resulullah Hayber'e yönelince- askerler bir vadinin tepesine çıktıklarında yüksek sesle tekbir getirerek: Allahuekber Allahuekber la ilahe illallcth demeye koyuldular. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem da: Kendinize acıyınız, sizler ne sağır birisine, ne da gaib olan birisine dua ediyorsunuz. Sizler her şeyi çok iyi işiten, pek yakın olan ve sizinle beraber olan birisine dua ediyorsunuz, diye buyurdu. O sırada ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bineğinin arkasında idim. Benim: La havle ve la kuwete illa billah dediğimi işitince, bana: Ey Abdullah b. Kays, dedi. Ben: Buyur ey Allah'ın Resulü dedim. Şöyle buyurdu: Ben sana cennet hazinelerinden bir hazine olan bir sözü ağreteyim mi? Ben: Buyur ey Allah'ın Resulü, babam anam sana feda olsun deyince, o: La havle ve kuwete illa billah demektir, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "İnsanlar bir vadinin tepesine çıktı -diye hadisi Ebu Musa'nın sözlerine kadar zikretti.- Benim: La havle ve la kuwete illa billah dediğimi işitti." Hadisin bu anlatımı onların Hayber'e giderken bu olayın meydana geldiği izlenimini vermektedir. Oysa durum böyle değildir. Aksine bu onların Hayber'den dönüşleri sırasında olmuştur .. Çünkü bu başlıkta onun nakledilecek hadisinden açıkça anlaşılacağı gibi o Hayber fethedildikten sonra Cafer ile birlikte (Habeşistan'dan) geri gelmişti. Buna göre zikredilen bu hadiste şu anlamda hazfedilmiş ifadeler bulunmaktadır: "Nebi s.a.v. Hayber'in üzerine gidip, orayı muhasara edip fethettikten sonra fethi bitirip geri döndüğünde askerler bir vadinin tepesine çıktılar ... İleride yüce Allah'ın izniyle Deavat (dualar) bölümünde (6384. hadiste) hadis metninin şerhine dair açıklamalar gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Yezid b. Ebi Ubeyd dedi ki: "Seleme'nin baldırında bir darbe izi gördüm de: Ey Ebu Müslim dedim. Bu darbe neyin nesi? O: Bu Hayber günü baldırıma isabet eden bir darbe(nin) izidir. Herkes: Seleme isabet aldı, dedi. Ben de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gittim. Oraya üç defa üfledi. Şu ana kadar hiçbir rahatsızlığını duymadım, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl dedi ki: "Gazvelerinden birisinde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile müşrikler karşı karşıya geldiler. Birbirleriyle çarpıştıktan sonra herkes kendi askerı karargahına geri döndü. Müslümanlar arasında ise kim olursa olsun önüne çıkan hiçbir kimseyi terk etmeyerek mutlaka takip eden ve kılıcıyla vuran birisi vardı. -Ey Allah'ın Resulü, denildi. Bu adamın yaptığını bugün kimse yapmadı. Allah Resulü: O cehennem ehlindendir, diye buyurdu. Ashab: Eğer bu cehennem ehlinden ise hangimiz cennet ehlindeniz ki, dediler. Aralarından bir kişi: Andolsun ben onun peşinden gideceğim, dedi. İster süratli gitsin, ister yavaş gitsin onunla beraber olacağım. Nihayet adam yaralandı ve çabuk ölmek istedi. Bundan dolayı kılıcının kabzasını yere, sivri tarafını da memeleri arasına yerleştirdi. Daha sonra ağırlığını onun üzerine verip, hamle yaptı ve kendisini öldürdü. (Peşine takılan) adam Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek: Şehadet ederim ki sen Allah'ın Resulüsün, dedi. Allah Resulü: Bu neden icap etti, diye sordu. Ona olanı haber verince şöyle buyurdu: Şüphesiz adam insanlara göründüğü kadarıyla cennet ehlinin ameli ile amel eder. Halbuki o cehennem ehlindendir. Yine insanlara göründüğü kadarıyla cehennem ehlinin ameli ile amel eder, halbuki o cenı1et ehlindendir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu İmran dedi ki: "Cuma günü Enes insanlara bir baktı da Taylasan (denilen giysileri çokça giyinmiş olduklarını) görünce: Bunlar şu anda Hayber Yahudilerini andırıyorlar, dedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hayber günü isabet almıştı." Kastı onun dizidir. "Ona üfledi." Yani darbenin yerine üfledi. Buradaki üflemenin (nefs) normal üflemeden daha ileri ve hızlıca üflemekten daha aşağı olduğuna dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Üzerlerinde "taylasanlar gördü." Bir başka rivayette Eneslin şöyle dediği belirtilmektedir: "Bugün insanların mesciddeki durumları ile taylasanların çokluğunu ancak Hayber Yahudilerine benzetebiliyorum." Göründüğü kadarıyla Hayber Yahudileri çokça taylasan giyerlerdi. Ama Enes'in rastladığı diğer insanlar ise taylasanı çokça giyinmezlerdi. O Basra'ya geldiğinde onların çokça taylasan giydiklerini görünce kendilerini Hayber Yahudilerine benzetti. Fakat bu, taylasan giyinmenin mekruh olmasını gerektirmez. Taylasanlardan kastın bir takım giyecekler olduğu da söylenmiştir. Onun gösterdiği tepki bunların rengine idi.. Çünkü bu taylasanların rengi sarı idi
- Bāb: ...
- باب ...
Seleme r.a. dedi ki: "Ali r.a. Hayber'de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den geri kalmıştı. Gözlerinde bir rahatsızlık vardı. Ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den geri kalacağım ha deyip, arkasından yetişti. Hayber'in (sabahında) fethedileceği gecede (Allah Resulü): Andalsun yarın bu sancağı Allah'ın ve Resulünün sevdiği ve kendisine fethin nasip kılınacağı bir adama vereceğim -yahut da: Yarın bir adam bu sancağı alacak (diye buyurdu.)- Hepimiz sancağı almayı ümit ediyorduk. İşte Ali (geldi), denilince sancağı ona verdi ve fetih ona hasip oldu
- Bāb: ...
- باب ...
Sehl b. Sa'd r.a.'dan rivayete göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber günü şöyle buyurdu: "Yarın bu sancağı Allah'ın kendisine fetih nasip edeceği bir adama vereceğim. O Allah'ı ve Resulünü sever, Allah ve Resulü de kendisini sever. (Sehl) dedi ki: İnsanlar o geceyi, acaba bu sancak kime verilecek diye tartışarak geçirdiler. İnsanlar sabahı edince hepsi de sancağın kendisine verileceği ümidiyle erkenden Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gittiler. Allah Resulü: Nerede Ali b. Ebi Talib, dedi. Ey Allah'ın Resulü, o gözlerinden rahatsız, diye cevap verildi. (Se hı) dedi ki: Bunun üzerine ona haber gönderdiler. Ali geldi, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gözlerine tükürdü ve ona dua etti. İyileşiverdi, adeta hiçbir rahatsızlık hissetmemiş gibi oldu. Sonra ona sancağı verdi. Ali: Ey Allah'ın Resulü, onlar da bizim gibi oluncaya kadar onlarla savaşacak mıyım, dedi. Allah Resulü şöyle buyurdu: Sen onların düzlüklerine varıncaya kadar ağır ağır git. Sonra onları İslama davet et ve Müslüman olarak Allah'ın hakkı olarak yerine getirmeleri gerekenleri onlara bildir. Allah'a yemin ederim, Allah'ın senin vesilen ile tek bir kişiyi dahi hidayete erdirmesi, senin kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ben mi Resulullah s.a.v.'den geri kalacağım, dedi ve arkasından ona yetişti." Sanki Ali r.a. Nebi s.a.v.'den geri kalmayı kendisine yakıştırmadığından bu sözleri söylemiş gibidir. "Arkasından ona yetişti" ifadesinin Hayberle ulaşmadan önce ona yetişmiş olduğu anlamına gelme ihtimali de vardır. Hayber'e ulaştıktan sonra ona yetişmiş olduğu anlamına gelme ihtimali de vardır. "Yarın sancağı. .. vereceğim -yahuİ: sancağı alacak.-" Bureyde yoluyla gelen hadiste: "Şüphesiz ben yarın bu sancağı Allah ve Resulü'nün kendisini sevdiği bir adama vereceğim" denilmektedir. (Seleme rivayetindeki) "raye" ile Bureyde'nin rivayet ettiği hadisteki "liva" aynı manadadır. Her ikisi de ordu kumandanının yerinin kendisi ile bilindiği, savaşta kullanılan bayrak demektir. Bazen onu ordu kumandanı taşır, bazen de onu askerin önünden gidene verir. "Allah ve Resulünün kendisini sevdiği" ibaresine Sehl b. Sa'd'ın rivayet ettiği hadise şu fazlalıklar da eklenmiştir: "Kendisinin de Allah'ı ve Resulünü sevdiği"; İbn İshak rivayetinde: "Savaştan da asla kaçmayan" ibaresi de vardır. Bureyde yoluyla gelen hadiste: "Allah kendisine fethi nasip etmedikçe geri dönmeyecek" denilmektedir. "(Sancağı) ona verdi ve Allah ona fetih nasip etti." Se hı ybluyla gelen hadiste: "Sancağı ona verdi." Ebu Said yoluyla rivayet edilen Ahmed (b. Hanbel'in Müsned'i)nde yer alan hadiste ise: "O da gitti ve nihayet Allah ona Hayber'i ve Fedek'i fethetmeyi nasip etti. Oranın Acve (denilen hurma)sını da getirdi" denilmektedir. Hayber'in anveten (silah zoruyla) mı, yoksa sulh yoluyla mı fethedildiği hususunda görüş ayrılığı vardır. Abdulaziz b. Suhayb'ın, Enes'ten diye rivayet ettiği hadiste Hayber fethinin anveten olduğu açıkça ifade edilmektedir. İbn Abdi'l-Berr de bunu kat' i olarak belirtmiş ve Hayber'in sulh yoluyla fethedildiğini söyleyenlerin görüşlerini reddederek şöyle demiştir: Hayber'in sulh yoluyla fethedildiğini söyleyenlerin tereddüde düşmelerinin sebebi, kanlarının korunmasını sağlamak amacıyla iki kalenin bizzat orada bulunanlar tarafından teslim edilmiş olmasıdır. Evet bu bir çeşit sulhtur ama bu ancak bir muhasara ve bir savaştan sonra olm uştur. (İbn Abdi'I-Berr'in ifadeleri burada sona ermektedir) Fakat daha kuwetli olan görüşe göre bu husustaki şüphe İbn Ömer'in şu sözlerinden kaynaklanmaktadır: "Nebi s.a.v. Hayberlilerle savaştı. Galip gelerek hurmalıkları ele geçirdi. Onları saraya (kaleye) sığınmak zorunda bıraktı. Sarı (altın)ları beyaz (gümüş)leri ve silahları kendisine ayırıp, kendisinden hiçbir şeyi gizlememek ve saklamamak şartıyla bineklerinin taşıyabilecekleri yükleri n de kendilerine ait olmak üzere onunla barış yaptılar." Bu şekilde rivayet edilen hadisin sonunda da şu ibareler yer almaktadır: "Onların kadınlarını ve çocuklarını esir aldı. Ahidıerini bozdukları için de mallarını paylaştırdı. Onları sürmek isteyince: Bizi bu topraklarda bırak, burayı işleyelim, dediler." "Bizim gibi oluncaya kadar" yani İslama girmelerini sağlayıncaya kadar. "Sonra onları İslama davet et." Allah Resulünün: "Onları davet et" buyruğu savaşmanın caiz olması için davette bulunmanın şart olduğuna delil gösterilmiştir. Bu husustaki görüş ayrılığı meşhurdur. Bunun kayıtsız ve şartsız şart olduğu söylenmiştir. Bu görüş Malik'ten rivayet edilmiştir. Davetin onlara ulaşmış olması ile ulaşmamış olması arasında fark yoktur. Malik der ki: Ancak onların daha erken,davranıp Müslümanlara hücum etmeleri hali müstesnadır. Mutlak olarak şart olmadığı da söylenmiştir. Şafil'den de buna benzer bir görüş nakledildiği gibi yine ondan: Davetin kendilerine ulaşmamış olduğu kimselerle onları davet etmeden savaşmaz..Fakat davetin kendilerine ulaşmış olduğu kimselere onları davet etmeden de baskın düzenlemek caizdir, dediği de rivayet edilmiştir. Bu husustaki hadislerin muktezası da budur. Sehl'in rivayet ettiği hadisteki ifadeler de müstehablık hali için kabul edilir. Buna delil de Enes yoluyla rivayet edilen hadiste belirtildiği üzere "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onlar arasında nidayı (sabah namazı için ezanı) işitmeyince Hayberlilerin üzerine baskın düzenledi" şeklindeki açıklamasıdır. Bu baskın ise Peygamo"er Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onların yanına ilk gittiği sırada yapılmıştı. Ali r.a.'ın olayı ise bundan sonra olmuştur. Hanefilerden gelen rivayete göre ise kayıtsız ve şartsız olarak düşmanlara ani baskın yapmak caizdir, bununla birlikte onları davet etmek de müstehaptır. "Allah'a yemin ederim ki Allah'ın senin vasıtanla bir adama hidayet vermesi..." Bundan Müslüman oluncaya kadar kafirin kalbinin İslam'a ısınmasını sağlamanın, eli çabuk tutup onunla savaşmaktan daha evla olduğu anlaşılmaktadır. "Kırmızı tüylü develer." Bu da beğenilen, sevilen develerin renkleri arasındadır. Bir açıklamaya göre bundan maksat, senin böyle develere sahip olup, onları , Sadaka olarak dağıtmaktan senin için daha hayırlıdır. Bir diğer açıklamaya göre böyle develeri barındırıp, onlara malik olmandan hayırlıdır.. Çünkü bu tür develer Arapların kendileriyle birbirlerine karşı öğündükleri mallardandı
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a.'dan dedi ki: "Hayber'e geldik. Allah ona kaleyi fethetmeyi nasip edince ona Huyey b. Ahtab'ın kızı Safiyye'nin güzelliğinden söz ediidi. Kocası da öldürülmüştü. Kendisi de yeni gelindi. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu kendisi için seçti (ıstıfa). Onunla birlikte (yola) çıktı. Nihayet biz Sed es-Sahba denilen yere vardığımızda temizlendi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onunla gerdeğe girdi. Sonra da deriden küçük bir sofra üzerinde yağ ve un karıştırılmış bir yemek yaptı. Daha sonra bana: Etrafında bulunanları çağır, dedi. İşte onun Safiyye ile evlenmesi dolayısıyla verdiği ziyafet bu olmuştu. Sonra Medine'ye gitmek üzere yola çıktık. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, arkasında bir abayı etrafında dola- "Allah'a yemin ederim ki Allah'ın senin vasıtanla bir adama hidayet vermesi. .. " Bundan Müslüman oluncaya kadar kMirin kalbinin İslam'a ısınmasını sağlamanın, eli çabuk tutup onunla savaşmaktan daha evla olduğu anlaşılmaktadır. "Kırmızı tüylü develer." Bu da beğenilen, sevilen develerin renkleri arasındadır. Bir açıklamaya göre bundan maksat, senin böyle develere sahip olup, onları . Sadaka olarak dağıtmaktan senin için daha hayırlıdır. Bir diğer açıklamaya göre böyle develeri barındırıp, onlara malik olmandan hayırlıdır .. Çünkü bu tür develer Arapların kendileriyle birbirlerine karşı öğündükleri mallardandı. [-4211-] Enes b. Malik r.a.'dan dedi ki: "Hayber'e geldik. Allah ona kaleyi fethetmeyi nasip edince ona Huyey b. Ahtab'ın kızı Safiyye'nin güzelliğinden sözediidi. Kocası da öldürülmüştü. Kendisi de yeni gelindi. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu kendisi için seçti (ıstıfa). Onunla birlikte (yola) çıktı. Nihayet biz Sed es-Sahba denilen yere vardığımlZda temizlendi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onunla gerdeğe girdi. Sonra da deriden küçük bir sofra üzerinde yağ ve un karıştırılmış bir yemek yaptı. Daha sonra bana: Etrafında bulunanları çağır, dedi. İşte onun Safiyye ile evlenmesi dolayısıyla verdiği ziyafet bu olmuştu. Sonra Medine'ye gitmek üzere yola çıktık. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in, arkasında bir abayı etrafında dolayarak ona yer hazırladığını gördüm. Sonra da devesinin yakınında oturup, dizini yere koydu, Safiye de binmek üzere ayağını onun dizinin üzerine koydu
- Bāb: ...
- باب ...
Humeyd et-Tavll'den rivayete göre o "Enes b. Malik r.a.'ı şöyle derken dinlemiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber yolunda Huyey kızı Safiyye için üç gün kaldı ve onun ile gerdeğe girdi. Böylece o da hicab arkasına geçenlerden oldu
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber ile Medine arasında Safiyye ile gerdeğe girmek üzere üç gece kaldı. Ben de Müslümanları onun düğün ziyafetine davet ettim. O ziyafette ekmek ve etten başka bir şey yoktu. Yine o ziyafette Bilal'e emir verdi ve sofraların serilmesini söyledi. Sofralara hurma, keş ve tereyağı bırakıldı. Müslümanlar: Acaba mu'minlerin annelerinden birisi mi yoksa sağ eliyle malik olduğu (cariyeleri)nden mi olacak, dediler. Yine şöyle dediler: Eğer onu h icab ın arkasına alırsa mu'minlerin annelerinden birisi demektir. Eğer onu hicabın arkasına almazsa o sağ elinin sahip olduklarından birisi olacak demektir. Yola koyulunca arkasında ona yer hazırladı ve hicabı gerdL" Fethu'l-Bari Açıklaması: "Onu kendisi için ıstıfa etti (seçti)." Ebu Davud ve Ahmed -sahih olduğunu da belirterek- Aişe'nin şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Safiyye alınan safilerdendi." Muhammed b. Slrln bunu Ebu Davud'un ondan sahih bir senetle zikrettiğine göre şöylece açıklamıştır: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e de Müslümanlarla birlikte bir pay ayrılırdı. Safiye ise onun beşte birdeki payından ve her şeyden önce alınan bir baş (şahıs) idi." Katade yoluyla gelen rivayette de şöyle denilmektedir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir gaza yaptığı vakit onun dilediği yerden alabildiği katıksız bir payı (safiy) oluyordu. İşte Safiyye de bu paydan idi." Denildiğine göre Safiyye'nin esir alınmadan önce adı Zeynep idi. O safiy olunca ona Safiyye adı verilmiştir. "Temizlendi" ay halinden temizlendi. "Onunla gerdeğe girdi." Buna dair açıklamalar ile birlikte onun Safiyye ile evlenmesiyle ilgili hadisin diğer bölümlerine dair açıklamalar yüce Allah'ın izniyle Nikah bölümünde (5086. hadiste) gelecektir. "Arkasında bir abayı etrafında dolayarak ona yer hazırladı." Yani etrafını örtüyle kapattığı bir yer hazırladı. Bunu "haviye" denilen ve binenin etrafında dolanan içi dolgulu bir giyecektir. "Hayber yolunda Huyey kızı Safiyye'nin yanında üç gün kaldı ve onunla gerdeğe girdL" Yani Allah Resulünün Safiyye ile gerdeğe girdiği konaklama yerinde üç gün kaldı. Yoksa üç gün yol aldıktan sonra gerdeğe kaldı, demek değildir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Muğaffel r.a. dedi ki: "Biz Hayber'i muhasara ediyorduk. Bir kişi, içinde iç yağı bulunan bir torba attı. Onu almak için ileri atıldım. Yana dönüp bakınca Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i gördüm ve utandım
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber günü sarımsak yemeyi ve yerli merkeplerin etlerini yemeyi nehyetti
- Bāb: ...
- باب ...
Ali b. Ebi Talib r.a.'dan rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber günü kadınlarla mut'a (nikahı) yapmayı ve ehll merkep etlerini yemeyi nehyetti." Bu Hadis 5115,5523 ve 6961 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'den rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber günü ehll merkeplerin etlerini (yemeyi) nehyetti
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ehll merkeplerin etlerini yemeyi nehyetti
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdullah r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber günü eşek etlerini yasakladı, at etlerine ruhsat verdi." Bu Hadis 5520 ve 5524 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ebi Evfa r.a.'dan rivayete göre "Hayber günü açlık ile karşı karşıya kaldık. Tencereler de (içindeki etlerle) kaynıyordu. -Bazıları da: Pişmişti, dedi.- Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in münadisi gelerek: Eşek etlerinden hiçbir şey yemeyiniz ve onları dökünüz, (dedi)." İbn Ebi Evfa dedi ki: Bizler kendi aramızda bunları yasaklamasının sebebi'nin bunların beşte birlerinin alınmamasından başka tir şey olmadığını söyledik. Bazıları da: Hayır, kesinlikle onları nehyetti dedi.. Çünkü onlar pislik yiyorlard
- Bāb: ...
- باب ...
Bera' ile Abdullah b. Ebi Evfa r.a.'dan rivayete göre onlar Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte idiler. Ellerine eşekler geçince onları pişirdiler. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemlin münadisi: "Kazanları (içindekileri) dökünüz, diye nida etti." Bu Hadis 4223,4225,4226,5525 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Bera' ve İbn Ebi Evfa r.a.'ın Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemlin: "Hayber günü -kazanları ocaklara yerleştirmişlerken-: Kazanları dökünüz, diye buyurduğunu nakletmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Bera': "Biz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte gazada bulunduk. .. " diye hadisi buna yakın zikretmektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Bera' b. Azib r.a. dedi ki: "Hayber gazvesinde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizlere çiğ olsun, pişmiş olsun ehli eşeklerin etlerini atmamızı buyurdu. Bundan sonra da onları yememizi de emretmedi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a. dedi ki: "Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in on (ları yemey)i insanların yüklerini taşıdıklarından ve (yenilmeleri halinde) yüklerini taşıyacak bu hayvanların telef olmasından hoşlanmadığından dolayı mı nehyettiğini yoksa onları Hayber günü ehl1: merkeplerin etlerini haram kılmak suretiyle haram mı kıldığını bilemiyorum." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hayber günü kadınlarla mut'a nikfthı yapmayı ve ehl1: merkeplerin etlerini yemeyi nehyetti." Denildiğine göre hadiste bir takdim ve tehir vardır. Doğru şekli şöyledir: Hayber günü ehl1: merkeplerin etleri'}l ve kadınlarla mut'a nikfthı yapmayı nehyetti. Çünkü kadınlarla mut'a nikfthı-yapmanın nehyedilmesinin zamanı Hayber günü değildir. Hayber gazvesinde kadınlarla mut'a nikfthı yapılmamıştır. İleride buna dair geniş açıklamalar yüce Allah'ın izniyle Nikfth bölümünün (5115. hadiste) ilgili yerinde gelecektir. "Bazıları: Onları kesin olarak nehyetti demiştir. Çünkü ehli merkepler pislik yiyorlard!." İleride buna dair açıklamalar yüce Allah'ın izniyle Zebaih bölümünde (5521 ve 5525 de) gelecektir. "(Bera'nın söylediği): Hayber günü kazanları ocaklara yerleştirmiş iken kazanları dökünüz, diye buyurdu." Yani içindekiler dökülsün diye onları eğiniz. "Daha sonra da etlerini yemeyi bize emretmedL" Bu ifadede ehll merkep etlerini yemenin haram kılınışının devam etmiş olduğuna işaret bulunmaktadır. Yine bunlara dair geniş açıklamalar yüce Allah'ın izniyle Zebaih bölümünde gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre, o şöyle demiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber günü süvari gazilerin atları için iki pay, yayalara da bir pay verdL" Nafi' bunu açıklayarak şöyle demiştir: Yayanın beraberinde at olması durumunda ona üç pay; at yoksa bir pay verildL MÜSLİM RİVAYETİ VE İZAH İÇİN Buraya tıklayın
- Bāb: ...
- باب ...
Cubeyr b. Mut'im dedi ki: "Ben ve Osman b. Affan birlikte Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gittik. Muttalib oğullarına Hayber'in beşte birinden pay verdiğin halde bizi bıraktın. Oysa biz sana aynı derecede yakınız, dedik. Şöyle buyurdu: Şüphesiz Haşim oğulları ile Muttalib oğulları aynı şeydir. Cubeyr dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Abdi Şems oğulları ile Nevfel oğullarına (beşte birden) hiçbir pay vermedL
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa r.a.'dan rivayete göre (dedi ki): "Bizler Yemen'de iken Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in (Mekke'den Medine'ye) çıktığı haberini alınca ben -ki en küçükleri de ben idim- ve iki kardeşim muhacir olarak onun yanına gitmek üzere çıktık. İki kardeşimin birisi Ebu Burde, diğeri de Ebu Ruhm idi -ya kavmimden birkaç kişiyle ya elli üç kişi ile ya da ellibeş kişi ile birlikte (çıktık) demiştir.- Bir gemiye bindik. Bindiğimiz gemimiz bizi Habeşistan'da Necaşi'ye götürdü. Orada Cafer b. Ebi Talib'e rastladık. Hepimiz geri dönünceye kadar onunla birlikte kaldık. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Hayber'i fethettiği sırada yanına ulaştık. Bazı insanlar bizlere -yani biz gemi ile gidenlere-: Biz sizden önce hicret ettik, diyorlardı. Bizimle birlikte gelenlerden birisi olan Umeys kızı Esma, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesi Hafsa'nın yanına onu ziyaret etmek üzere girdi. Esma da Necaşi'ye (Habeşistan'a) hicret edenler arasında idi. Esma, Hafsa'nın yanında bulunuyor iken Ömer de Hafsa'nın yanına geldi. Ömer, Esma'yı görünce: Bu kadın kim, diye sordu. Hafsa: Bu Umeys kızı Esma'dır dedi. Ömer: Şu Habeşli mi, şu deniz yoluyla (hicret eden) mi dedi. Esma: Evet diye cevap verdi. Ömer: Biz sizden önce hicret ettik. Dolayısıyla size göre biz Resulullaha daha yakınız, dedi. Esma kızarak: Hayır, Allah'a yemin ederim böyle bir şeyolmaz. Siz ResuluIlah s.a.v. ile birlikte kaldınız. Aranızdan aç olanlara yemek yediriyor, cahil olanlarınıza öğüt veriyordu. Bizler ise Habeşistan'da uzak bir diyarda -ya da bir yerde- ve buğz edilenler olduğumuz halde bulunuyorduk ve bu da Allah için ve Resulü için idi. Allah'a yemin ederim ki söylediklerini Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e söylemedikçe hiçbir şey yemeyeceğim, hiçbir şey içmeyeceğim. Bizlere eziyet ediliyordu, biz korkutuluyorduk. Ben bunu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e söyleyecek ve ona soracağım. Allah'a yemin ederim ne yalan söyleyeceğim, ne haktan uzaklaşınm, ne de ona bir şeyeklerim, dedi." [-4231-] "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem gelince dedi ki: Ey Allah'ın Nebisi! Ömer şöyle şöyle dedi. Allah Resulü: Peki sen ona ne cevap verdin, diye sordu. Esma: Ben de ona şunları şunları söyledim, dedi. Şöyle buyurdu: O bana sizden daha yakın değildir. Onun ve (benzeri) arkadaşlarının bir tek hicreti vardır. Sizin ise ey gemi halkı, iki hicretiniz vardır. Esma dedi ki: Andolsun Ebu Musa'nın ve gemidekilerin yanıma peyder pey gelip bana bu hadisi sorduklarını gördüm. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onlar için söylediklerinden daha çok kendilerini sevindirecek ve gözlerinde daha büyük dünyada hiçbir şey yoktu." Ebu Burde dedi ki: "Esma: Andalsun Ebu Musa'nın bu hadisi benden tekrarlamamı defalarca istediğini gördüm, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Bu sırada Hafsa'nın odasına Peygamber geldi. Esma: Ey Allah'ın Peygamberi, Omer şöyle şöyle söyledi, diye nakletti. de: "Sen ona ne cevâb verdin?" diye sordu. Esma Ben de şöyle şöyle cevâb verdim, diye müdâfaasını da anlattı. Bunun üzerine Peygamber: "Bu hususta Omer bana sizden daha lâyık ve yakın değildir. Omer ve Omer'le (Medîne'ye) hicret eden arkadaşları için bir hicret sevabı vardır. Ey gemi yoldaşları, sizin için ise iki hicret sevabı vardır (Birisi Necâşî'ye hicret, öbürüsü Medîne'ye, Peygamber'in yanına hicret)". şöyle demiştir: Bu hâdise ve Peygamber'in gemi halkı hakkındaki bu yüksek şehâdeti üzerine bir de gördüm ki, bunu işiten Ebû Mûsâ el-Eş'arî ve bütün yoldaşlarımız, birbiri ardınca takım takım ziyaretime geliyorlar ve bu hadîsi sevinçle benden soruyorlardı. Bir derecede ki, dünyâ malından arzu edilen hiçbirşey, Peygamber'in Habeşe Muhacirleri hakkındaki bu yüksek şehâdeti derecesinde onların gönüllerinde çok ferah ve yüksek te'sîrli olamazdı
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Ben Eş'arıler topluluğunu geceleyin (evlerine) girdikleri vakit (okudukları) Kur'an'dan tanırım. Geceleyin okudukları Kur'an seslerinden onların kaldıkları yerleri bilirim. İsterse gündüzün onların konakladıkları yerleri görmemiş olayım. Bunlardan birisi de Hakim'dir. O süvarilerle -ya da: Düşmanla dedi- karşılaştığı vakit onlara: Arkadaşlarım sizlere kendilerini beklemenizi emrediyor, derdi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Bu Allah ve Resulü içindi." Hicretimizi onlar için yapmıştık. "İki hicretiniz (vardır)." Ebu Ya'la: "Siz iki defa hicret ettiniz. Bir sefer Necaşi'ye (Habeşistan'a) hicret ettiniz. Bir sefer de yanıma (gelmek üzere) hicret ettiniz" ibaresini eklemektedir. Hadisin zahirinden onların diğer muhacirlerden daha faziletli olduğu anlaşılıyor ise de onların kayıtsız ve şartsız olarak daha faziletli olması gerekmez. Ancak bu bakımdan onların faziletleri vardır. "Peyderpey" yani gruplar halinde. "Onlara: Arkadaşlarım sizlere kendilerini beklemelerini emrediyor, derdi." Yani aşırı kahramanlığından ötürü o düşmandan kaçmaz, aksine onlarla karşı karşıya gelir ve -mesela- gitmek istediklerinde: Yanınıza gelinceye kadar süvarileri bekleyiniz, derdi. Böylelikle onların savaştaki sebatlarını arttırmak istiyordu. Bu açıklama rivayetteki: "Ya da: Düşman dedi" şeklindeki ikinci şıkka göredir. Birinci şıkka göre -ki o da: "Atlılarla karşılaştığı vakit" sözüdür- gelince, onun bu sözleriyle Müslümanların atlarını kastetmiş olması ihtimali vardır. Böylelikle arkadaşlarının piyade olduklarına işaret edilmiş olmaktadır. Kendisi ise atlılara hep birlikte düşmanların üzerine yürümek üzere onları (piyade olanları) beklemelerini emrediyordu. Bu açıklama doğruya daha yakındır. İbnu't-Tin der ki: Onun sözleri: Arkadaşları Allah yolunda savaşmayı seven ve başlarına gelen musibetlere aldırmayan kimselerdi, demektir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa dedi ki: "Hayber'i fethettikten sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına vardık. O da bize (ganimetten) pay verdi. Bizim dışımızda fetihte hazır bulunmamış kimseye pay vermedi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a. dedi ki: "Biz Hayber'i fethettik ama ganimet olarak ne altın ne de gümüş aldık. Biz ganimet olarak sığır, deve, eşya ve bahçeleri aldık. Daha sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Vadi'l-Kura'ya gittik. Beraberinde de kendisine Dibab oğullarına mensup birisinin hediye ettiği Mid'am adında da bir köle vardı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yükünü indirirken kim tarafından atıldığı bilinmeyen bir ok gelip, o köleye isabet etti. Herkes: "Ne mutlu ona! Şehit oldu, dedi. Fakat Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Hayır, nefsim elinde olana yemin ederim ki paylaştırılmadan önce Hayber günü ganimetierden aldığı o maşlah onun üzerinde ateş olarak alevlenmiş bulunuyor. Bir adam Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den bu sözlerini işitince bir ya da iki ayakkabı bağı getirip geldi ve: Bu benim (ganimetin payedilmesinden önce) aldığım bir şeydi, dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem da: (Bunlar) Cehennem ateşinden bir ya da iki ayakkabı bağıdır, diye buyurdu." Bu Hadis 6707 numara ile gelecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kim tarafından atıldığı belli olmayan bir ok" hedefinden sapan bir ok diye de açıklanmıştır. "Ateş olmuş üzerinde yanıyar" buyruğundaki ifadenin bizzat o maşlahın ateşe dönüşmesiyle birlikte ve onunla azaplandınlması suretiyle hakikat anlamında kullanılmış olma ihtimali olduğu gibi, onun cehennem ateşinde azap edilmesine sebep olacağının kastedilmiş olması ihtimali de vardır. Bundan sonra gelen ayakkabı bağları ile ilgili olarak söylenenler hakkında da aynı şey sözkonusudur. "Bir ya da iki ayakkabı bağı" Ayakkabının üst tarafında bağcık olarak kullanılanlarıdır. Hadis-i şerifte ganimetten haksızca bir şeyler almanın ne kadar büyük bir vebal olduğu ifade edilmektedir. Cihad bölümünün sonlarında "az şev dahi olsa ganimetten çalmak" başlığında buna dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Hadisten imamın hediyeyi kabul edebileceği de anlaşılmaktadır. Eğer bu hediye sırf kendisine has bir iş dolayısı ile olup, kendisi kamu görevlisi olduğu için verilmiş değilse o hediye de dilediği şekilde tasarruf edebilir. Aksi takdirde o hediyede ancak Müslümanların lehine olacak şekilde tasarrufta bulunabilir. "Umedmın (kamu yöneticilerinin) aldıkları hediyeler ganimetten bir hırsızlıktır" hadisi de bu ayırıma göre açıklanır ve böylelikle böyle bir hediyeyi alıp, sırf ken- disi adına kullanan kimse hakkında özel bir hüküm olarak değerlendirilebilir. \ Fakat bazı Hanefi alimleri bu hususta muhalefet ederek şöyle demişlerdir: Yönetici böyle bir hediyeyi kayıtsız ve şartsız olarak kendisi için kullanabilir. Bunun delili ise böyle bir hediyeyi hediye verene geri vermesinin caiz oluşudur.' Eğer böyle bir hediye Müslümanlar için bir fey" (savaş olmadan alınmış ganimet) olsaydı, onu geri çeviremezdi. Ancak böyle bir delillendirmenin tartışılabileceği açıkça ortadadır. Hibe bölümünün sonlarında buna dair bazı açıklamalar da geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ömer b. el-Hattab r.a. dedi ki: "Nefsim elinde olana yemin ederim ki, eğer sonradan gelecek insanları büsbütün yoksul bırakmayacak olsaydım fethi nasip olan her bir kasabayı mutlaka Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Hayber'i paylaştırdığı gibi paylaştırırdım. Fakat ben onu (fethettiğim yerleri) Müslümanlara, aralarında paylaştıracakları bir hazine olarak bırakacağım
- Bāb: ...
- باب ...
Ömer r.a. dedi ki: "Eğer sonradan gelecek Müslümanlar olmasaydı, onlara bir kasabanın fethi nasip oldukça mutlaka onu da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Hayber'i paylaştırdığı gibi paylaştıracaktım." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Sonradan gelecek olan insanları büsbütün yoksul bırakmayacak olsaydım." el-Ezheri'nin açıklamasına göre, (yoksul diye anlamı verilen "bebbun") hiçbir şeyleri bulunmayan varlıksız kimseler demektir. Taberi dedi ki: Bu lafız (el-bebbs'n) hiçbir şeyi bulunmayan yoksul demektir. Buna göre anlam şöyle olur: Eğer ben onları hiçbir şeyi bulunmayan, tamamıyla yoksul ve fakir olarak yani fakirlik bakımından birbirine eşit seviyede terk etmiş olmayacak olsaydım ... demek olur. "Fakat ben bunları kendileri için paylaştıracakları bir hazine olarak bırakıyorum." Yani bu gibi yerlerin haraçlarını kendi aralarında paylaştıracaklar
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre o Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gidip bir şeyler vermesini istedi. Said b. el-As oğullarından birisi ona: "Ona bir şey verme dedi. Bu sefer Ebu Hureyre: Bu İbn Kavkal'in katilidir deyince, o adam: Kadum ed-da'n'dan sarkıp gelmiş böyle bir yaban kedisine hayret doğrusu, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre, Said b. el-As'a haber vererek dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Eban'ı Medine'den Necid taraflarına doğru bir seriyenin başında kumandan olarak gönderdi. Ebu Hureyre dedi ki: Eban ve arkadaşları Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına Hayber'i fethettikten sonra Hayber'de kavuştu. Atlarının yularları liften yapılmıştı. Ebu Hureyre dedi ki: Ey Allah'ın Resulü, onlara pay verme, dedim. Eban dedi ki: Bu sözü sen mi söylüyorsun, ey Da'n'ın tepesinden yuvarlanıp gelmiş yabani kedi! Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunun üzerine: Ey Eban otur, dedi ve onlara ganimetten pay ayırmad
- Bāb: ...
- باب ...
Yahya b. Said dedi ki: Bana dedem haber verdi: "Eban b. Said, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna geldi, ona selam verdi. Ebu Hureyre: Bu İbn Kavkal'ın katilidir dedi. Eban da Ebu Hureyre'ye: Hayret sana ey Kadum-ı Da'n'dan yuvarlanıp gelmiş yabani kedi! Allah'ın ellerimle kendisini şereflendirdiği elleriyle de beni hakir düşürmesine engel olduğu bir adam dolayısıyla mı beni ayıplıyorsun?" Fethu'l-Bari Açıklaması: "Da'n Kadumu'ndan sarkıp gelmiş bir dağ kedisi" Hadisi burada böylece ihtisar etmiş bulunmaktadır. Daha önce Cihad bölümünde (2827. hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Bundan sonraki hadisle açıklaması gelecektir. "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Eban'ı Medine'den Necid taraflarına gönderdiği bir seriyenin başında kumandan olarak gönderdi." Bu seriyenin durumu ile ilgili bir şey bilmiyorum. Eban'a gelince, o Eban b. Said b. el-As b. Umeyye'dir. Ebu Hureyre'nin kendisine hadisi naklettiği Said b. el-As'ın da amcasıdır. Eban Hudeybiye gazvesinden sonra Müslüman olmuştu. Daha önce Hudybiye'nin şartları ile ilgili olayları ve diğer hususları anlatırken burada sözü geçen Eban'ın Hudeybiye'de Osman b. Affan'a himaye verdiğini, böylelikle Mekke'ye girebildiğini ve Resulullah s.a.v.'in mesajını tebliğ etmesini sağladığını belirtmiş idik. Bu gazve ile ilgili anlatılanlarda da Hayber gazvesinin Hudeybiye dönüşünden sonra gerçekleştiğini belirtmiş idik. İşte bu durum Eban'ın Hudeybiye'nin akabinde Müslüman olduğu intibaını vermektedir. Böylelikle Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in de onu bir seriye ile birlikte göndermesi mümkün olmuştur. "Bunu sen mi söylüyorsun?" Yani sen aslında onun yakınlarından, kavminden ve şehrinden olmamakla birlikte Resulullah'ın yanında böyle bir konum ve böyle bir mevkide nasılolabilirsin? "Ey yabani kedi" Bu yırtıcı ve kediye benzer küçük bir hayvandır. el-Hattabi der ki: Eban bu sözleriyle Ebu Hureyre'yi tahkir etmek istemiştir. Onun Allah Resulüne bir şeyler vermesi ya da vermemesi ile ilgili görüş belirtecek kadar bir değere sahip olmadığını, savaşabilme gücünün de çok az olduğunu anlatmak istemiştir. "(Dağdan) inip gelmiş." Birinci rivayette bu anlamdaki lafız "tedella" şeklindedir. (Burada ise tehaddera şeklindedir.) Bu da aynı anlamdadır. Yani o, bizim aramıza aniden hücum edercesine gelmiştir, demektir. "Dal tepesinden" Bu rivayette "Dal" şeklindedir. Bundan önceki rivayette ise nun (Da'n) şeklindedir. Kadam ise kenar, kıyı demektir. Da'n'ın da bir dağın tepesi olduğu söylenmiştir. Çünkü çoğunlukla koyunların otladığı yerler arasıdır. Ebu Hureyre'nin kavmi olan Devsıilerin bir dağıdır. Hadisin geri kalan kısımlarına dair açıklamalar Cihad bölümünde geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızı Fatıma aleyhesselam Ebu Bekr'e haber göndererek yüce Allah'ın, Medine ve Fedek'te Resulüne fey" olarak verdiğinden kendisine düşen mirası ve Hayber'in beşte birinden kalanları ondan istedi. Ebu Bekr dedi ki: Resulullah: 'Bize mirasçı olunmaz. Geriye neyi bırakırsak o bir Sadakadır. Muhammed'in ailesi ise bu maldan (ihtiyacı olanı) yer' diye buyurmuştur. Ben de Allah'a yemin ederim, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Sadakası olan bir şeyi Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in dönemindeki haliyle bırakıp değişikliğe uğratmayacağım. Onlar hakkında Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem neyi yaptıysa andolsun ben de aynısını yapacağım. Bu sebeple Ebu Bekr ondan (bıraktığı Sadakadan) Fatıma'ya bir şey ödemeyi kabul etmedi. Bundan dolayı Fatıma, Ebu Bekr'e kızdı, ona darıldı. Vefat edinceye kadar da onunla konuşmadı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den sonra altı ay yaşadı. Vefat edince kocası Ali geceleyin onu defnetti ve onun vefat ettiğini Ebu Bekr'e haber vermedi. Onun cenaze namazını da o kıldı. Fatıma hayatta olduğu sürece Ali insanlar nezdinde itibarlı idi ama Fatıma'nın vefatından sonra Ali insanların yüzlerinin kendisine karşı değiştiğini fark etti. Bu sebeple Ebu Bekr ile barışmanın ve ona bey'at etmenin yollarını aradı. Geçen o aylar zarfında henüz bey'at etmemişti. Ebu Bekr'e: Bize gel ve seninle birlikte de kimse gelmesin, diye haber gönderdi. Çünkü Ömer'in de hazır bulunmasını istemiyordu. Bu sefer Ömer: Hayır, Allah'a yemin ederim tek başına onların yanına gitmeyeceksin, dedi. Ancak Ebu Bekr: Size göre onlar bana ne yapabilirler ki! Allah'a yemin ederim onların yanına gideceğim, dedi. Ebu Bekr gidip onların yanına girdi. Ali şehadet getirerek dedi ki: Şüphesiz biz senin faziletini ve Allah'ın sana verdiklerini biliyoruz. Allah'ın sana sunduğu bir hayır dolayısıyla da seni kıskanmıyoruz. Fakat sen bu işi bizi dışarıda tutarak tek başına elinde tuttun. Bizler ise Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e olan yakınlığımız dolayısıyla (bu işte) bir pay sahibi olduğumuz görüşünde idik. Nihayet Ebu Bekr'in gözleri yaşardı. Ebu Bekr konuşunca şunları söyledi: Nefsim elinde olana yemin ederim ki Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in akrabaları(nı görüp gözetmeyi) kendi akrabalarımı görüp gözetmekten daha çok severim. Fakat bu mallar ile ilgili olarak benimle sizin aranızda ortaya çıkan anlaşmazlık hususunda da hayırlı olanı yapmaktan geri durmadım. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bunlar hakkında ne yaptığını gördüysem mutlaka ben de onu yapmışımdır. . Bunun üzerine Ali, Ebu Bekr'e: Yarın öğleden sonra bey'atleşmek üzere seninle sözleşiyoruz, dedi. Ebu Bekr ögle namazını kıl(dır)dıktan sonra minbere çıktı, şehadet kelimesini getirdikten sonra Ali'nin durumunu, onun bey'at etmekten geri kalışını ve kendisine mazeret olarak belirttiklerini bu hususta onun mazereti olarak zikretti. Sonra da Allah'tan yardım diledi. Ali de şehadet kelimesini getirdi. Ebu Bekr'in hakkının büyüklüğünü ifade etti. Bu şekilde davranmaya kendisini itenin Ebu Bekr'i kıskanmak olmadığını, Allah'ın kendisine vermiş olduğu fazileti de reddetmek için yapmadığını anlattı. Fakat biz bu işte bir payımızın olduğu görüşünde idik. Ancak o bizi dışarıda tutarak bu işi tekeline aldı. Bundan dolayı içimizde bir şeyler hissettik, diye ekledi. Müslümanlar buna sevinerek: İsabet ettin dediler. Ali bu hususta bariz olana (Müslümanların hilafet ile ilgili genel tutumlarına) uygun olanı yapınca Müslümanlar da Ali'ye daha bir yakınlaştılar." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nebi s.a.v.'den sonra altı ay yaşadı." Hz. Fatıma'nın Nebiden sonra hayatta kaldığı süre ile ilgili olarak sahih olan budur. "Kocası Ali onu geceleyin defnetti ve vefatını Ebu Bekr'e bildirmedi." İbn Sa'd, Abdurrahman kızı Amre yoluyla el-Abbas'ın onun cenaze namazını kıldığını rivayet etmektedir. Değişik rivayet yolları ile de geceleyin defnedildiğini zikretmektedir. Bu ise onun vasiyeti dolayısıyla böyle olmuştu. Çünkü böylelikle tesettüre daha fazla uyulsun istemişti. Belki de Ebu Bekr'e vefat ettiğini bildirmeyişinin sebebi onun vefatının Ebu Bekr'e saklı kalmayacağını zannedişinden dolayıdır. Müslim, Nesai ve Ebu Davud'un, Cabir yoluyla rivayet ettiği geceleyin defin işinin yasaklandığına dair hadis ise, durumun tercihe elverişli olma halleri hakkındadır. Çünkü bu hadisin bir kısmında: "Kişinin bu işi çaresizlikten yapması hali müstesna" denilmektedir. "Fatıma hayatta olduğu sürece Ali insanlar nezdinde itibar görüyordu." Yani insanlar Fatıma'ya ikram olmak üzere ona saygı gösteriyarlardı. Fatıma vefat edip, Ali'nin Ebu Bekr'in huzuruna gelmeyişi sürüp gidince bu sefer onun da diğer insanların kabul ettiğini kabul etmesini istediklerinden gösterdikleri o saygıyı azaltmaya başladılar. Bundan dolayı Aişe hadisin sonlarında şöyle demiştir: "Gelip bey'at edince bu sefer insanlar onun da maruf olana dönmesi üzerine ona yakınlık göstermeye başladılar." Anlaşıldığı kadarıyla Fatıma hayatta olduğu sürece onun Ebu Bekr'e bey'atten geri kalması hususunda mazur olduğu görüşünde idiler. Çünkü onunla meşguloluyor, hastalığında ona bakıyor ve babası sallallahu aleyhi ve sellem'in vefatı dolayısıyla üzüntüsüne karşı onu teselli etmeye çalışıyordu. Ayrıca Ebu Bekr'den babasının mirasını isteyişini reddetmesi üzerine ona kızdığından ötürü Ali de ondan ilişkiyi kesmek hususunda ona muvafık davranmayı uygun görmüştü. (Müslümanlar da bütün bu sebepler dolayısıyla onu mazur görüyordu.) "Fakat Fatıma vefat edince Ali insanların yüzlerinin kendisine karşı değiştiğini gördü. O da bu sebeple Ebu Bekr ile barış ip ona beyrat etmenin yollarını aradı. Çünkü o aylar boyunca ona beyrat etmemişti." Kasıt Fatıma'nın hayatta olduğu sürece bey'at etmediğidir. el-Mazeri der ki: Ali r.a.'ın gösterdiği mazeretlerle birlikte bey'at etmekten geri kalışındaki bir başka mazeret şudur: İmama bey'atin hal ve akd ehli tarafından yapılması yeterli görülmüştür. Herkesin bey'atte bulunması vacip değildir. Herkesin onun huzuruna gelmesi ve onun elini tutması da gerekmez. Aksine ona muhalefet etmemek ve ona karşı baş kaldırmamak suretiyle ona itaate bağlı kalıp, ona boyun eğmek yeterlidir. Nitekim Ali'nin de durumu bundan ibaretti. O Sadece Ebu Bekr'in huzuruna gelmekte gecikmişti. Bunun sebebini de zikretmiş bulunuyoruz. "Ömer'in bulunmasını istemediğinden" Buna sebep ise Ömer'in söz ve uygulamalarında alışageldikleri güçlü ve kararlı tutumudur. Ebu Bekr ise ince ve yumuşaktı. Onlar Ömer'in hazır bulunması halinde kendilerinin maksat olarak gözettiği işin tatlıya bağlanmasına aykırı bir görüş ayrılığına sebep olabilecek çokça sitemin yapılmasından çekinmiş gibi görünüyorlar. "Onların yanlarına girme" ki sana karşı gösterilmesi gereken tazimi terk etmesinler. "Allah'ın sana takdim ettiği bir hayır dolayısıyla seni kıskanmadık." Yani hilafet dolayısıyla seni kıskanmadık "Seninle öğleden" zevalden "sonra sözleşiyoruz." "Müslümanlar Ali'ye yakınlık göstermeye başladılar." Yani ona sevgi duymaya başladılar. "İşe maruf olan şekilde dönünce" yani diğer insanların girdikleri gibi o da itaatin kapsamına girince. Kurtubi der ki: Ebu Bekr ile Ali arasında cereyan eden sitem, mazeret gösterme ve bunun anlamı üzerinde insaf ile düşünen bir kimse, onların her birisinin diğerinin faziletini kabul ettiğini, kalplerinin karşılıklı saygı ve sevgi hususunda ittifak etmiş olduğunu görecektir. Her ne kadar beşer tabiatı bazen bunlara yenik düşse de dine bağlılık böyle bir hali reddetmektedir. Tevfik Allah'tandır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha dedi ki: "Hayber fethedilince, şimdi karnımız hurmaya doyacak, dedik
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a. dedi ki: "Hayber'i fethedinceye kadar karnımız doymadı." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Artık hurmaya doyacağız, dedik.". Çünkü Hayber'deki hurma ağaçları pek çoktu. Bu hadiste onların Hayber fethinden önce geçim darlığı çektiklerine bir işaret vardır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Said el-Hudri ile Ebu Hureyre (r.anhuma)'dan rivaye.te göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir adamı Hayber'e amil tayin etti. O da ona cenib türü hurma getirdi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Hayber'in bütün hurmaları böyle midir deyince, adam: Ey Allah'ın Resulü, Allah'a yemin ederim ki hayır. Biz bundan bir sa' hurmayı diğer tür(ler)den iki üç sa' karşılığında alıyoruz dedi. Allah Resulü şöyle buyurdu: Hayır, böyle yapma, sen cem' türünü (ya da bütün topladıklarını) dirhemler karşılığında sat, sonra da o dirhemlerle cenıb türü hurma al
- Bāb: ...
- باب ...
Said'den rivayete göre Ebu Said ve Ebu Hureyre kendisine şu hadisi nakletmişlerdir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ensardan Adiy oğullarına mensup birisini Hayber'e gönderdi ve onu oraya emir olarak tayin ettLI;
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hayber'i, orayı işleyip, ekmeleri karşılığında oradan çıkacak mahsullerin yarısını onlara vermek üzere yahudilere verdL
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a. dedi ki: "Hayber fethedilince ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e zehir katılmış bir koyun hediye edildi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hayber'de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ikram edilen zehirli" yani içine zehir katılmış "koyun" "Hayber fethedildiğinde Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e zehir katılmış bir koyun hediye edildi." İbn İshak der ki: Hayber fethedildikten sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem da kendini rahat hissettikten sonra SeIlam b. Mişkem'in hanımı Haris kızı Zeyneb ona kızartılmış bir koyun hediye etti. Daha önce de: O, koyunun en çok hangi azasmı seviyor diye sormuştu. Ona kolunu sevdiği söylenmişti. Bundan dolayı oraya çokça zehir katmıştı. Allah Resulü kolunu alıp ısırdığı bir lokmayı çiğnedi. Fakat yutmadı. Bişr b. Bera da onunla birlikte ondan yedi ve bir lokmasını yuttu ... diyerek kıssayı zikretmektedir. Allah ResLılü kadını affetti. Fakat Bişr b. Bera yediği o lokmadan dolayı vefat etti. Beyhaki, Süfyan b. Huseyn, ez-Zuhrı'den, o Said b. el-Museyyeb ile Ebu Seleme'den, ikisinin Ebu Hureyre yoluyla rivayet ettiklerine göre "Yahudilerden bir kadın Rest1lullah sallallShu aleyhi ve sellem'e zehir katılmış bir koyun hediye etti. O da (ondan) yedi. Ashabına: Geri durunuz, bu koyun zehirlidir, dedi. Kadına da: Seni bu işi yapmaya iten ne oldu, diye sordu. Kadın: Şunu istedim, eğer sen bir nebi isen Allah seni bundan haberdar edecektir. Eğer yalancı birisi isen böylelikle insanları senden kurtarmış olacaktır, dedi. (Ebu Hureyre) dedi ki: Bunun üzerine kadına ilişmedi." Cabir yoluyla da buna yakın rivayet zikredilmiş, fakat: "Onu cezalandırmadı" demiştir. Abdurrezzak da Musannerinde Ma'mer'den, o ez-Zühri'den, o Ubey b. Kab'dan bunun benzerini rivayet etmiş ve şu fazlalığı eklemiştir: Daha sonra da omuzundan hacamat yaptırdl. (Ma'mer) dedi ki: ez-Zühri: "Kadın Müslüman olunca ona ilişmedi" demektedir. Ma'mer de der ki: Fakat insanlar onu öldürdüğünü söylüyorlar. Beyhaki der ki: Muhtemelen önce ona ilişmeyip bırakmış, daha sonra Bişr b. Bera yediğinden dolayı ölünce onu öldürmüştür. es-Süheyll de buna böylece cevap vermiş ve şunları eklemiştir: O önce kadına ilişmedi. Çünkü Allah Rest1lü kendisi için intikam almazdı. Daha sonra da Bişr'in ölümü üzerine kısas olmak üzere kadını öldürdü. Derim ki: Muhtemelen müslüman olduğundan ötürü ona ilişmemiş ve onu öldürmeyi Bişr'in ölümüne kadar ertelemiştir. Çünkü Bişr'in ölümü ile şartlarına uygun ona kısas uygulamak kap etmiştir. Hadisten Çıkarılan Bazı Sonuçlar 1- Hayber kıssası, pek çok hüküm ihtiva eden bir kıssa'dır: 1- Haram aylarda kafirlerle savaşmak, 2- Kendilerine davetin ulaşmış olduğu kimseleri uyarmadan baskın yapmak caizdir. 3- Ganimet paylara göre taksim edilir. 4- Ganimet paylaştırılmadan önce müşriklerden alınan yenecek şeyleri ihtiyacı olan kimseler saklamamak ve başka bir yere taşımamak şartıyla yiyebilir. 5- Orduya gelen yardımcı kuwetler savaş bitiminden sonra geldikleri takdirde, eğer çoğunluk buna razı olursa onlara da pay verilir. Ca'fer ve Eş'arilere verildiği gibi. Fakat razı olmazlarsa onlara pay verilmez. Eban b. Said ve arkadaşlarına yapıldığı gibi. Böylelikle bu husustaki haberler birbirleriyle telif edilmiş olur. 6- Ehll merkeplerin etleri haramdır. 7- Eti yenmeyen hayvanın şer'i kesim ile tahir olması sözkonusu değildir. 8- Kadınlarla mut'a nikahı haramdır. 9- Müsakat ve müzaraa akitleri caizdir. 10- İtham altında bulunan kimseler tarafından yapılan sulh ve güvenlik akitleri sabittir. 11- Zimmet ehlinden, kabul etmiş olduğu şartlara muhalefet eden kimselerin akitleri bozulmuş olur ve kanı heder olur. 12- Ganimetin paylaştırılmasindan önce ganimetten bir şeyler alan kimse ona malik olmaz. İsterse aldığı o şey hak ettiğinden daha aşağı olsun. 13- Anveten (savaşılarak) alınan araziyi imam paylaştırmak ve olduğu gibi bırakmak arasında muhayyerdir. 14- Zimmet ehline ihtiyaç kalmadığı takdirde onları başka yere sürmek caizdir. 15- Yolculukta iken evlenilen hanım ile gerdeğe girmek caizdir. 16- Kitap ehlinin yiyeceklerindenyemek, hediyelerini kabul etmek caizdir. Bu hükümlerin çoğunluğunu ilgili konularda zikretmiş bulunuyoruz. Doğruya hidayet eyleyen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Usame'yi bir topluluğa kumandan tayin etti. Onun kumandanlığına tenkitler yönelttiler. (Allah Resı1lü) bunun üzerine şöyle buyurdu: Siz bunun kumandanlığını tenkit ediyörsunuz. Ondan önce babasının kumandanlığını da tenkit etmiştiniz. Allah'a yemin ederim o kumandanlığa layık birisi idi ve şüphesiz insanlar arasında en sevdiklerimden birisi idi. Şüphesiz bu da ondan sonra insanlar arasında en çok sevdiğim kimseler arasındadır." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Zeyd b. Harise gazvesi" Zeyd Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in azadlısı ve Usame b. Zeyd'in babasıdır. (Buhari) burada Usamelnin (kumandan olarak) gönderilmesine dair İbn Ömer yoluyla gelen hadisi zikretmiş bulunmaktadır. Bu hadisin açıklamaları Meğazı bölümünün sonlarında (4469. hadiste ) gelecektir. Bu hadisin burada zikredilmesindeki maksat ise "ondan önce babasının kumandanlığını da tenkit etmiştiniz" ifadesinin yer almış olmasıdır. Biraz sonra Mı1te gazvesinin akabinde Ebu Asım'ın, Yezid b. Ebi Ubeyd'den, onun Seleme b. el-Ekva'dan şöyle dediğine dair hadis de gelecektir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte yedi gazaya katıldım. (Zeyd) b. Harise ile birlikte de gazada bulundum. (Allah Resı1lü) onu bize kumandan tayin etmişti
- Bāb: ...
- باب ...
Bera r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Zilka'de ayında umre yapmak isteyince Mekke halkı onun Mekke'ye girmesine izin vermedi. Nihayet onlarla Mekke'de üç gün ikamet etmek üzere antlaşma yaptı. Taraflar antlaşma metnini yazdıklarında: Bu, Allah'ın Resulü Muhammed'in yaptığı antlaşmadır, diye yazdılar. Ancak onlar: Biz bunu kabul etmiyoruz. Senin Allah'ın Resulü olduğunu bilseydik hiçbir şeyini engellemezdik. Fakat sen Abdullah'ın oğlu Muhammed'sin dediler. Allah Resulü: Ben hem Allah'ın Resulüyüm, hem de Abdullah'ın oğlu Muhammed'im diye buyurduktan sonra Ali'ye: "Allah'ın Resulü" ibaresini sil, dedi. Ali: Hayır, Allah'a yemin ederim ebediyyen seni (rasulolduğunu ifade eden ibareyi) silmeyeceğim, dedi. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem belgeyi aldı -güzelce yazı yazamıyordu- ve: Bu Abdullah'ın oğlu Muhammed'in yaptığı antlaşmadır, diye yazdı: Kınlarında olmak şartıyla kılıç dışında Mekke'ye silah sokmayacaktır. Arkasından gelmek istese dahi Mekke halkından kimseyi beraberinde götürmeyecektir. Ashabından herhangi bir kimse Mekke'de kalmak isterse ona engelolmayacaktır. Allah Resulü Mekke'ye girip belirlenen süre geçtikten sonra Ali'ye giderek: Arkadaşına bizi bırakıp çıkmasını söyle. Çünkü süre bitmiş bulunuyor, dediler. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem çıktı. Hamza'nın kızı arkasından: Amca amca diye seslenerek yürüdü. Ali onun elinden tuttu ve Fatıma aleyhesselam'a: Amcanın kızını al ve onu bineğe bindir dedi. Fakat Ali, Zeyd ve Cafer (onu yanlarına almak) hususunda birbirleri ile anlaşmazlığa düştüler. Ali: Onu ben aldım ve o benim amcamın kızıdır, dedi. Ca'fer de: O hem benim amcamın kızıdır, hem de teyzesi benim eşimdir, dedi. Zeyd de: Bu benim kardeşimin kızıdır dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun teyzesine verilmesine dair hüküm verdi ve: Teyze de anne konumundadır, diye buyurdu. Ali'ye: Sen bendensin, ben de sendenim; Cafer'e: Sen hilkatinle de, ah: 'kınla da bana benzemişsin; Zeyd'e de: Sen hem bizim kardeşimizsin, hem bizim mevlamızsın, dedi. Ali: Hamza'nın kızıyla evlenmez misin, deyince, Allah Resulü: O benim süt kardeşimin kızıdır, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a.'dan rivayete göre "Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem umre yapmak üzere çıktı. Fakat Kureyş kafideri kendisinin Beyte ulaşmasına engeloldu. Bu sebeple Hudeybiye'de hediyelik kurbanlıklarını kesti ve başını traş etti. Mekkelilerle de gelecek sene umre yapmak ve yanlarında kılıç dışında silah taşımamak, Mekke'de istedikleri süreden fazla kalmamak üzere antlaştı. Ertesi sene umre yaptı ve onlarla barış antlaşmasında belirtildiği şekilde Mekke'ye girdi. Orada üç gün ikamet ettikten sonra Mekke'den çıkmasını istediler, o da çıktı." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kaza umresi" (Buhari nüshalarının) çoğunluğu bu şekildedir. Ancak Sadece el-Müstemli "Kaza gazvesi" demiştir. Fakat birincisi daha uygundur. (Şarihler) onun gazve oluşunu Musa b. Ukbe'nin el-Meğazi adlı eserinde İbn Şihab'dan şunu rivayet etmiş olmasıyla açıklamışlardır: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem silahlı ve savaşçılarla birlikte çıktı. Çünkü Kureyşlilerin ahitlerinde durmayacağından korkmuştu. Onlar bunu haber alınca korktular, Mikrez onunla karşılaşmış ve ona antlaşma şartlarına bağlı bulunduğunu, Mekke'ye kınlarında bulunan kılıç dışında hiçbir silahla girmeyeceğini bildirdi. Bu şekilde çıkışının ise bir ihtiyattan ibaret olduğunu söyledi, o da buna güvendi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem da diğer silahları, Harem bölgesinin dışında ashabından bir grup kimsenin yanında -geri dönünceye kadar- bıraktı. .. Ayrıca "gazve-gaza" tabirinin kullanılması, mutlaka savaşmanın meydana gelmesini gerektirmemektedir. Buna Kaza umresi adının veriliş sebebi hususunda ise görüş ayrılığı vardır. Bundan maksadın Müslümanlarla müşrikler arasında meydana gelen ve Hudeybiye'de aralarında yazı ile belgelenen antlaşma olduğu söylenmiştir. Buna göre "kaza"dan maksat üzerinde barış yapılan ayırt edici hüküm olur. Bu sebeple ona "umretu'l-kaziyye" adı da verilmektedir. es-Süheyli der ki: Buna "umretu'l-kaza" adının veriliş sebebi, Kureyşliler ile kaza yapması (antlaşması}dır. Yoksa yapmaktan alıkonulduğu umrenin kazası oluşundan dolayı değildir. Çünkü o fasid olan bir umre yapmamıştı ki kazası icap etsin. Aksine o tam bir umre idi. Bundan dolayı Nebi s.a.v.'in yaptığı umrelerin sayısını verenler -daha önceden Hac bölümünde tespit edildiği gibi- dört olarak belirtmişlerdir. Başkaları ise: Hayır, bu umre birinci umrenin kazası idi, demişlerdir. Hudeybiye umresinin um re leri arasında şayılış bebi ise, onda ecrin sabit oluşundan dolayıdır, tam bir umre oluşundan" dolayı değildir. Bu görüş ayrıliğının dayanağı ise, umre yapmak isteyip de Beyt'e ulaşmaktan alıkonulan kimsenin kaza yapmasının vacip oluşu ile ilgili görüş ayrılığıdır. Cumhurun görüşüne göre böyle bir kimsenin hediye kurbanlığı kesmesi kap eder. Fakat kaza yapması gerekmez. Ebu Hanife'den bunun aksi rivayet edilmiştir. Ahmed'den de, onun hem hediye kurbanı kesmesinin hem de kaza yapmasının gerekmediğine dair bir rivayet geldiği gibi, hem hediye kurbanı kesmesi, hem de kaza yapması gerektiğini belirten bir rivayet de gelmiş bulunmaktadır. Cumhurun delili, yüce Allah'ın: "Eğer engellenecek olursanız o halde koldyınıza giden kurbanlardan gönderiniz." [Bakara, 196] buyruğudur. Ebu Hanife'nin delili, umrenin başlamakla artık tamamlanması gereken bir amel oluşudur. Fakat engellenecekolursa (ihsar) onu ertelemek caiz olur. Bu engelortadan kalktı mı umreyi ifa etmek gerekir. İki ihram arası ihramdan çıkmış olmak da kazanın kalkmasını gerektirmez. Kazanın vacip olduğunu kabul edenlerin delili ise, ashab-ı kiramın karşı karşıya kaldığı durumdur. Onlar engellendikleri yerde hediye kurbanlıklarını kestiler ve ertesi sene de hem umre yaptılar, hem de hediye kurbanlıklarını götürdüler. "Onlarla" gelecek yıl "Mekke'de üç gün kalmak üzere antlaştı." "Bunun üzerine Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem belgeyi aldı -güzelce yazı yazamıyordu- ve: Bu Abdullah'ın oğlu Muhammed'in yaptığı antlaşmadır, diye yazdı." Buradaki: "Belgeyi aldı -güzelce yazı yazamıyordu" ifadesindeki nükte, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in "o ibareyi bana göster" şeklindeki sözlerine açıklık getirmektir. Çünkü Ali'nin silmeyi kabul etmediği kelimeyi kendisine göstermesine gerek duymasının tek sebebi onun güzelce yazı yazmayı bilmeyişidir. Bundan sonra yer alan " ... yazdı" sözüne gelince, bu sözde de şu takdirde bir hazf vardır: O ibareyi sildi ve belgeyi tekrar Ali'ye iade etti, Ali de yazdı. İbnu't-Tin kat'i olarak bunu böylece ifade etmiş ve "yazdı" ifadesinin "yazmasını emretti" anlamında kullanıldığını belirtmiştir. Böyle bir kullanım pek çoktur. "Kayser'e yazdı, Kisra'ya yazdı" sözlerinde olduğu gibi. "Ve: Teyze anne konumundadır diye buyurdu." Bu özel hükümde böyledir demektir. Çünkü teyze merhamet, şefkat, çocuk için elverişli olanı bulup tespit etmek gibi hususlarda anneye yakındır. Bu anlama geldiğinin delili, ifadelerin de buna işaret etmekte oluşudur. Fakat bunda, anne miras aldığından dolayı teyze de miras alır iddiasını ileri sürenler lehine delil olacak bir taraf yoktur. Ali yoluyla gelen hadis ile el-Bakır'dan gelen mürsel rivayette: "Teyze annedir. Teyze ancak bir annedir" denilmektedir. Bu ifade de "anne konumundadır" ifadesinin anlamını ihtiva eder. Yoksa gerçek bir annedir, demek değildir. Hadisten Çıkan Sonuçlar 1- Hadane (çocuğu bakımına almak hakkı) hususunda teyzenin haladan önce geldiği hükmü çıkmaktadır. Çünkü Abdulmuttalib'in kızı Safiyye o dönemde hayatta idi. Hala, kadın asabe akrabaların en yakını olmakla birlikte, teyze haladan öncelendiğine göre diğer kadınlardan da bu hususta önceliklidir. 2- Anne tarafından akrabaların (bu hususta) baba tarafından olan akrabalardan önceliklidir. Ahmed'den gelen bir rivayete göre hala, hadane hakkı bakımından teyzeden önce gelir. Bu olayın delil gösterilmesine de halanın bu işe talip olmadığı belirtilerek cevap verilmiştir. Eğer: Teyzesi bizzat kızı istememiştir denilecek olursa, teyzesi adına onun kocası talip olmuştur diye cevap verilir. 3- Hadane altında bulunan yakın akrabanın hadane hakkını kullanmakta olan kadının evlenmesi halinde evlilik, bu hakkını engelleyebildiği gibi, kocanın da hadane hakkına sahip olan kadını hadanede bulunmak üzere yakınını almasını engelleme hakkı vardır. Fakat rıza sözkonusu olursa o takdirde bu husustaki darlık da ortadan kalkar. Yine bu hadisten daha başka hükümler de anlaşılmaktadır: 4- Akrabalık bağını gözetmek (sıla-i rahim) o kadar büyüktür ki yaşları ilerlemiş olan kimseler bu bağı gözetmek hususunda birbirleriyle davalaşabilirler. 5- Hakim davacıya hükmü n delilini açıklar. Davacı da delilini ortaya' koyar. 6- Hadane hakkına sahipolan kadın hadane altına alınacak olanın yakını ile evlenecek olursa, eğer had&ne altında bulunacak çocuk kız olduğu takdirde hadane hakkı kalkmaz. Bu da hadisin zahirini kabul etmenin bir sonucudur. Bu görüş de Ahmed'in görüşüdür. Ondan gelen bir başka rivayete göre dişi ile erkek olması arasında bir fark yoktur. Ayrıca (hadane hakkına sahip olan kadının kocasının) mahrem olması şartı aranmaz. Fakat güvenilir bir kimse olması, küçük kızın da henüz arzu duyulacak yaşta olmaması da şarttır. 7- Hadane hakkı yabancı birisiyle evlenecek olursa düşmez. Şafillerle, Malikılerin bilinen görüşü ise, kocanın hadaneye alınacak olanın dedesi olmasını şart koştuklarıdır. "Ali'ye sen bendensin, ben de senden im dedi." Yani nesep, sıhrt akrabalık, öne geçmek, sevgi ve buna benzer meziyetlerde böyledir. Yoksa katıksız sadece akrabalığı kastetmiş değildir. Çünkü Cafer de bu hususta onunla ortaktı. "Cafer'e: Sen ahlakın ve hilkatin itibariyle bana benzemişsin." Bu Cafer'e ait pek büyük bir menkıbedir. Hilkat'ten maksat surettir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i gören kimseler arasında pek çok kimse bu hususta Cafer ile ortak özelliğe sahiptir. Ben bunların isimlerini el-Hasen'in menkıbelerinde zikretmiş bulunuyorum. Fatıma aleyhesselam'ın dışında bunların on kişi olduklarını belirttim. O vakit bu hususta iki beyit de yazmıştım. Fakat bundan sonra Enes'in rivayet ettiği bir hadiste Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in oğlu İbrahim'in de ona benzediğinin belirtildiğini gördüm. Aynı şekilde Cafer b. Ebi Talib ile ilgili kıssada da onun iki oğlu olan Abdullah ile Avn'ın da ona benzemiş olduklarını tespit ettim. Bundan dolayı daha önce yazmış olduğum o iki beyiti bu fazlalıklara göre değiştirdim ve orada da onları tadil ettim. Şimdi bu iki beyiti (bu değişik halleriyle) tekrarlamayı uygun görüyorum. Böylelikle o vakit bunları yazmamış olan kimseler yazabilsin: "Nebie benzeyenler: Saib ile Ebu Süfyan İki hasen (Hasan ile Hüseyin). ve ikisinin annesinin kardeşi olan dayıları (İbrahim) Cafer ve iki oğlu ile İbn Amir'dir onlar Bir de Müslim ve Kusem ile beraber gelen Kabis." "Zeyd'e de: Sen bizim" imanda "kardeşimizsin ve bizim mevlamlZsın." Çünkü onu azad etmiştir. Bir kavmin mevlasının (yani onlar tarafından azad edilenin) onlardan olduğu da önceden geçmiş bulunmaktadır. Böylelikle Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hepsinin de gönlünü hoş etmiş oldu. Her ne kadar Cafer'in lehine hüküm vermiş olsa bile bunun sebebini de açıklamış bulunmaktadır. Hulasa hakikatte lehine hüküm verilen kişi teyzedir. Cafer ise bu hususta ona tabidir. Çünkü teyzesi adına talepte bulunan o idi. "Ali" Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e: "Hamza'nın kızı ile evlenmez misin, deyince, o: Benim süt kızkardeşimdir, diye cevap verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Mücahid dedi ki: "Ben ve Urve b. Zubeyr mescide girdik. Abdullah b. Ömer r.a.'ın Aişe'nin hücresi yakınında oturduğunu gördük. Sonra (Urve): Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kaç umre yaph diye sordu. Abdullah: Biri Receb ayında olmak üzere dört, dedi." [-4254-] Daha sonra Aişe'nin dişlerini misvaklamakta olduğunu duyduk. Urve: Ey mu'minlerin annesi dedi. Abdurrahman'ın babasının dediğini işitmiyor musun? (Güya) Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem biri receb ayında olmak üzere dört umre yapmış. Aişe: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ne kadar umre yaptıysa mutlaka o da onunla birlikte bulunmuştur. Fakat asla Receb'de de umre yapmış değildir, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ebi Evfa dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem umre yapınca onu müşriklerin gılmanına (kölelerine), serseri çocuklarına ve bizzat müşriklerin kendilerine karşı -Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e eziyet vermesinler diye- onu setrettik (etrafını kapattık)
- Bāb: ...
- باب ...
Said b. Cubeyr, İbn Abbas r.a.'tan rivayetle dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ashabı (Mekke'ye) geldiklerinde müşrikler: Sizin yanınıza, Yesrib hummasının güçlerini tükettiği bir heyet geliyor, dediler. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ilk üç şavtta remel yapmalarını, iki rükün arasında da yürümelerini emretti. Onlara tavafın bütün şavtlarında remel yapmalarını emretmesini engelleyen, sadece onların güçlerini korumalarını istemesi olmuştu." İbn Seleme, Eyyub'dan, o Said b. Cubeyr'den, o İbn Abbas'dan rivayetle şöyle dediğini de eklemektedir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem güvenlik (içerisinde umre yapmak) için teminat aldığı yıl gelince, müşrikler gücünüzü görsünler diye remel yapınız, diye buyurdu. Müşrikler de o sırada Kuaykı'€m dağı tarafında bulunuyorlardı
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a. dedi ki: "Şüphesiz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Beyt'in etrafında ve Safa ile Merve arasında müşriklere gücünü göstermek için sa'yetti
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ihramlı olduğu halde Meymune ile evlendi ve ihramdan çıktıktan sonra onunla gerdeğe girdi. Meymune Serif de vefat etti
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Umretu'I-Kaza esnasında Meymune ile evlendi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Müşriklerin gılmanından ve müşriklerin kendilerinden Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e eziyet etmesinler diye" ona eziyet verirler korkusuyla "setrettik." "Güçlerini korumalarını istemesidir." Yani bunun sebebi onlara karşı duyduğu şefkat ve merhamettir. "İhramlı olduğu halde Meymune ileevlendi." İleride Nikah bölümünde ('5114.hadiste) buna dair açıklamalar gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Nafi"den rivayete göre İbn Ömer kendisine şunu haber vermiştir: "O gün öldürülmüş olduğu halde Cafer'in yanı başında durdum. Mızrak ve kılıç darbesi olmak üzere onda elli yara saydım. Bunların hiçbirisi arkasında -yani sırtında- değildi. " Bu Hadis 4261 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Nafi', Abdullah b. Ömer r.a.'dan rivayetle dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mute gazvesinde Zeyd b. Harise'yi emir (kumandan) tayin etti. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Zeyd öldürülürse Cafer, Cafer öldürülürse Abdullah b. Revaha (kumandan olsun). Abdullah: Ben de o gazvede bulunanlardan idim, dedi. Cafer b. Ebi Talib'i aradık da onu öldürülenler arasında bulduk. Vücudunda kılıç ve mızrak yarası olmak üzere doksan küsur yara bulduk
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a.'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şehadet haberleri kendilerine gelmeden önce insanlara Zeyd'in, Cafer'in ve İbn Revaha"nın şehit düştükleri haberini vererek şöyle buyurdu: Sancağı Zeyd aldı o isabet aldı, sonra Cafer aldı o da isabet aldı, sonra İbn Revaha' aldı o da isabet aldı. -Bu arada gözlerinden yaş akıyordu.- Sonra sancağı Allah'ın kılıçlarından bir kılıç aldı ve nihayet Allah onlara zafer nasip etti
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha dedi ki: "İbn Harise, Cafer b. Ebi Talib ve Abdullah b. Revaha' r.'ın ölüm (haber)leri gelince, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem oturdu, üzüntülü olduğu belli oluyordu. Ben de kapı aralığından bakıyordum. Bir adam gelerek: Ey Allah'ın Resulü, Cafer'in hanımları ... diyerek ağladıklarını söyledi. Allah Resulü ona ağlamalarından vazgeçmelerini söylemesini emetti. Adam gidip geldikten sonra ben onlara yapmamalarını söyledim dedi ve hanımların kendisine itaat etmediğini anlattı. Allah Resulü yine aynı emri verdi, yine adam gidip geldikten sonra: Allah'a yemin ederim onlar daha baskın çıktılar, dedi. Bunun üzerine Resulullah (Git) ağızlarına toprak doldur dedi. Aişe dedi ki: (Ben o adam için) Allah burnunu yere sürtsün. Allah'a yemin ederim sen üzerine düşeni yapmadığın gibi Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i de yordun, dedim." Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 1- Ölenin ölümünü haber vermek caizdir. Böyle bir şey de yasaklanmış ağıt türünden sayılmaz. Buna dair açıklamalar Cenazeler bölümünde geçmiş bulunmaktadır. 2- Emirliği (kumandanlığı) şarta bağlı olarak vermek caizdir. 3- Sıraları belirtilerek birden çok kumandan görevlendirmek caizdir. İkinci velayetin (kamu görevinin) derhal mi verilmiş olacağı yoksa olmayacağı hususu ise ihtilaflıdır. Göründüğü kadarıyla ikincisi de derhal tahakkuk eder. Fakat sıraya uymak da şarttır. Bir diğer görüşe göre emirlik (kumandanlık ve benzeri kamu görevi) muayyen olmamak üzere tek bir kişi için tahakkuk eder. İmamın da sırasını tayin ettiği kimse için kesinlik kazanır. Sadece birincisinin emirliği tahakkuk eder de denilmiştir. İkincisi ise seçmek yoluyla başa gelir. İmamın seçmesi ise başkasının seçmesinden önceliklidir. Çünkü o kamu masıahatını daha iyi bilir. 4- Savaşta yetkili kimse tarafından emir tayin edilmediği halde emirliği (kumandanlığı) almak caizdir. Tahavı der ki: Bu esastan hareketle, Müslümanların imamın (halifenin) gaib olması halinde onun yerine geçecek bir başka adamı geri gelinceye kadar öne geçirmeleri gerektiği hükmü de çıkartılır. 5- Nebi s.a.v.'in hayatında idihad etmek caizdi. 6- Bu hadiste nübüwetin oldukça açık bir alameti olduğu gibi, Halid b. elVelid'in ve sözü edilen ashab-ı kiramın açıkça görülen bir fazileti de vardır. 7- Nakil bilginleri Nebi efendimizin: "Nihayet Allah ona zafer nasip etti" buyruğunda maksadın, acaba o takdirde müşriklerin bozguna uğradığı bir savaş mı olmuştuki yksa fetihten (zaferden) maksat onun Müslümanları alıp sanmen geri dönmelerini sağlariıak mı, olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir "Kederli olduğu belli oluyordu." Çünkü Allah onun kalbine merhamet vermişti. Bu durum ilahı takdire rıza göstermeye aykırı değildir. Hadisten Çıkarılan Diğer Bazı Sonuçlar . 1- Herhangi bir musibet ile karşı karşıya kalan bir kimsenin üzüntüsünü belli etmesi, -kalbi mutmain olduğu takdirde- o kimseyi sabredici ve kadere razı olan birisi olmanın dışına çıkarmaz. Hatta şöyle dahi denilebilir: Musibetten dolayı üzülen ve kendisini rızaya ve sabra zorlayan bir kimsenin mertebesi, musibetin meydana gelişine hiçbir şekilde aldırmayandan daha yüksektir. Buna Taberi işaret etmiş ve bunu uzun uzadıya açıklamıştır. 2- Hadisten, bir münkeri ahkoymak durumunda olup da bu işi bir çeşit sürüncemede bırakan kimseye uygun bir şekilde sitem etmenin caiz olduğu anlaşılmaktadır .. Nevevi der ki: Aişe'nin sözlerinin anlamı şudur: Sen münkeri değiştirme emrini yerine getiremedin. O halde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bu durumunu haber vermen gerekirdi. Böylece o da senden başkasını gönderecek, sen de yorulmaktan kurtulacaktın. Yine Aişe'nin rivayet ettiği hadisten başka sonuçlar da çıkmaktadır: 3- Musibete uğrayan kimseye daha uygun olan durum açıklanır. 4-Uygun şekliyle yas tutmak meşrudur. Bununla birlikte vakarı ve sebatı elden bırakmamahdır. 5- Bir kimsenin beddua ettiği kişiye o bedduasının isabet etmesini kastetmediği bir lafızia mutlak olarak beddua yapılabilir. Çünkü Aişe: "Allah burnunu yere sürtsün" sözünü söylemiş olsa dahi hakikatini kastetmemiştir. Çünkü Araplar böyle bir sözü muhatap olan kimseye kızgınlık halinde kullanmayı adet edinmişlerdir. Ağlamanın ortaya çıktığı yer gözler olmakla birlikte, Allah Resulünün "ağızlarına toprak doldur" buyurmasının sebebi de bu yasaklamanın mücerred ağlama hakkında sözkonusu olmadığına işaret edilmesidir. Aksine yasak ağlamanın da ötesinde edilen feryatlara ya da ağıt yakmaya dairdi. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
Amir dedi ki: "İbn Ömer, Cafer'in oğlunu selamladığı vakit: "Ey Zulcenaheynin (iki kanatlının) oğlu, es-selamu aleyke" derdi
- Bāb: ...
- باب ...
Kays b. Ebi Hazim dedi ki: "Halid b. Velid'i şöyle derken dinledim: Mute günü elimde dokuz kılıç parçalandı. Elimde Sadece Yemen'in enli bir kılıcı kalabildi. " Bu Hadis 4266 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Kays dedi ki: "Halid b. Velid'i şöyle derken dinledim: Mute günü elimde dokuz kılıç paramparça oldu. Benim elimde Yemen işi kılıcım kalabiidi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Elimde paramparça oldu" ibaresini birinci rivayetteki: "Parçalandı" lafzı açıklamaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Nu'man b. Beşir r.a. dedi ki: "Abdullah b. Revaha baygın düştü. Kızkardeşi Amra: Ey benim dağ gibi kardeşim, ey şöyle olan, ey böyle olan deyip onun için ağlayarak ağıt yakmaya başladı. Kendisine gelince: Sen ne dedinse mutlaka bana: Vay, sen böyle miymişsin denilmiştir, dedi." Bu Hadis 4268 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Nu'man b. Beşir dedi ki: "Abdullah b. Revaha' bayıldı. .. " diye hadisi bu lafızlarla zikretti (devamında dedi ki): "Bu sebeple öldüğünde onun için ağlamadı." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Abdullah b. Revaha"' b. Sa'leb b. İmriu'l-Kays el-Ensarı el-Hazred'dir. "Bay_ gın düştü." Ensardan Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şairlerinden birisi olduğu gibi Akabe nakiblerinden ve Bedir'e katılanlardandır
- Bāb: ...
- باب ...
Usame b. Zeyd r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizi el-Huraka'ya gönderdi. Onlara sabahleyin bir baskın yaptık ve onları bozguna uğrattık. Ben ve ensardan bir adam onlardan birisine yetiştik. Onu yakalayınca la ilahe illallah deyiverdi. Ensardan olan kişi ona ilişmedi. Ben ise öldürünceye kadar mızrağımı ona sapladım. Medine'ye döndüğümüzde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e haber ulaşınca şöyle buyurdu: "Ey Usame la ilahe illallah dedikten sonra onu öldürdün öyle mi? Ben: Böylelikle canını kurtarmak istemişti, dedim. Ama Allah Resulü o sözünü o kadar tekrarladı ki sonunda, keşke o günden önce Müslüman olmamış olsaydım, diye temenni ettim." Bu Hadis 6872 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Yezid b. Ebi Ubeyd dedi ki: "Seleme b. el-Ekva'ı şöyle derken dinledim: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte yedi gazve yaptım. Ayrıca göndermiş olduğu askeri birlikler arasında da dokuz gazvede bulundum: Bir sefer üzerimize Ebu Bekr'i kumandan tayin etmişti, bir sefer de üzerimize Usame'yi kumandan tayin etmişti." Bu Hadis 4271, 4272 ve 4273 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Seleme dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte yedi gazvede bulundum. Göndermiş olduğu askeri birlikler arasında da dokuz gazveye katıldım. Bir defa üzerimize Ebu Bekr (kumandan olumuştu), bir sefer de Usame
- Bāb: ...
- باب ...
Seleme b. el-Ekva r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte dokuz gazvede bulundum. İbn Harise ile de gazveye katıldım, onu bize kumandan tayin etmiştL
- Bāb: ...
- باب ...
Seleme b. el-Ekva r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte dokuz gazvede bulundum. -Hayber, Hudeybiye, Huneyn günü ve elKared günü (gazvelerini) zikretti- Yezid dedi ki: Diğerlerini ise unuttum
- Bāb: ...
- باب ...
UbeydulIah b. Ebi Rafi dedi ki: "Ali r.a.'i şöyle derken dinIedim: ResululIah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni, Zubeyr'i ve el-Mikdad'ı göndererek dedi ki: Ravzatuhah denilen yere varıncaya kadar gidiniz. Orada beraberinde bir mektup bulunan bir kadın bulacaksınız. O mektubu ondan alınız. (Ali) dedi ki: Atlarımızı hlZlıca koşturarak yola koyulduk ve Ravda'ya vardık. Karşımızda o kadını buluverdik. Ona mektubu çıkart dedik. Beraberimde mektup yok, dedi. Biz ya mektubu çıkartırsın yahut da elbiselerini çıkartırız, dedik. (Ali) dedi ki: Saçlarının örüğünün arasından mektubu çıkardı. Onu alıp Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e getirdik. Mektupta şunlar yazılıydı: Hatıb b. Ebi Beltaa'dan -Mekke müşriklerinden birkaç kişiye- ResululIah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in durumunu onlara kısmen haber veriyordu. Bunun üzerine ResululIah: Ey Hatıb bu da ne, diye sordu. Hatıb: Ey Allah'ın Resulü bana (ceza vermekte) acele etme. Ben sonradan Kureyş arasına katılmış bir kişi idim -yani ben onlarla antlaşmalı birisi idim, Kureyşli değildim demek istiyor.- Beraberinde bulunan muhacirlerin ise Mekke'de hanımlarını, mallarını koruyacak akrabaları vardı. Ben de onlarla nesep akrabalığın olmazsa dahi bu vesile ile onlara akrabalarımı koruyacaklarına sebep olacak bir iyilikte bulunmak istedim. Ben bu işi ne dinimden irtidad ettiğim için, ne de Müslüman olduktan sonra küfre razı olduğum için yapmış değilim. Resulullah sallalliıhu aleyhi ve sellem: Bu size doğru söylüyor, diye buyurdu. Fakat Ömer: Ey Allah'ın Resulü, bana müsaade et de bu münafığın boynunu vurayım, dedi. Allah Resulü: Ama o Bedir'de bulundu. Allah'ın Bedir'de bulunmuş olanlara muttali olup, dilediğinizi yapınız, size mağfiret buyurdum, dememiş olduğunu nereden bileceksin dedi. Bunun üzerine yüce Allah: "Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanlan -kendilerine sevgi ile {haber} ulaştırarak ve onlar size gelmiş olan hakkı inkar etmişken- veliler edinmeyin ... Şüphesiz yolun ta ortasında sapmış olur. "[Mümtehine, 1] diye başlayan sureyi indirdi
- Bāb: ...
- باب ...
Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe'den rivayete göre İbn Abbas kendisine şunu haber vermiştir: "Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem fetih gazvesini Ramazanda yaptı." (Zühri) dedi ki: Ben İbnu'l-Müseyyeb'i de bunun gibi derken dinledim. Ayrıca Ubeydullah b. Abdullah'ın da kendisine -yani ez-Zührı'ye- haber verdiğine göre İbn Abbas r.a. dedi ki: "Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem (yolda) oruç tuttu. Nihayet Kudeyd ile Usfan arasındaki su olan el-Kedid'e varınca orucunu açtı ve ay bitene kadar oruç açmış haliyle devam ettL
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ramazan ayında Medine'den çıktı ve onbin kişi vardı. Bu da Medine'ye gelişinden sekiz buçuk yıl sonra olmuştu. Beraberindeki Müslümanlarla Mekke'ye yürüdü. O da oruçluydu, onlar da oruçluydu. Nihayet -Usfan ile Kudeyd arasında bir su olan- el-Kedid'e ulaşınca, kendisi de orucunu açtı, onlar da oruç açtılar." Zühri dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in uygulamaları arasında sırasıyla son yaptıkları (delil olarak) alınır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ramazan ayında Huneyn'e gitmek üzere çıktı. İnsanlar ise farklı farklı halde idiler. Kimisi oruçlu idi, kimisi oruçlu değildi. O bineğine binince içinde süt ya da su bulunan bir kap getirilmesini emretti. Onu avucuna -yahut da bineğin üzerine- koydu. Sonra insanlara baktı: Bunun üzerine oruç açanlar oruç tutmuş olanlara, orucunuzu açınız dediler
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'tan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem fetih yılı (Mekke'ye gitmek üzere) çıktL
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ramazan ayında sefere çıktL Usfan'a varıncaya kadar oruç tuttu. Daha sonra içinde su bulunan bir kap getirilmesini istedi. İnsanlar kendisini görsün diye gündüzün su içti ve Mekke'ye varıncaya kadar oruç açmış haliyle devam etti'." (Tavus) İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet etti: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem seferde hem oruç tutmuştur, hem oruç açmıştır. Buna göre isteyen oruç tutar, isteyen oruç açar," ,. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ramazan ayında fetih gazvesi." Bu gazve hicretin sekizinci yılı ramazan ayında olmuştur. Buna dair açıklamalar daha önce Oruç bölümünde İbn Abbas'ın bu başlıkta zikredilmiş hadisi açıklanırken yapılmıştır. Orada onların ramazan ayının onuncu günü yola çıktıkları da zikredilmiş bulunmaktadır. İbn İshak, ez-Zührl'den bu senedie şu fazlalığı da zikretmektedir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Medine'de Ebu Ruhm el-Gıfari'yi yerine vekil bırakmışt!." Yakub b. Süfyan'ın, İbn İshak yoluyla onun rivayet aldığı bir grup hocalarından naklettiğine göre; Mekke'nin fethi Ramazan'ın kalan on gününde olmuştur. Eğer bunu söylediği sabit ise, bundan son on gün girmeden önceki ortadaki on günde gerçekleştiğini kastettiği şeklinde yorumlanır. İkinci rivayet yolunda zikrdilen "beraberinde onbin kişi olduğu halde" ifadesi "diğer kabilelerden (bu kadar kişi vardı)" demektir. Çünkü İbn İshak ile İbn Aiz tarafından zikredilen Urve'den gelen mürsel rivayette şöyle denilmektedir: "Daha sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem muhacirlerden, ensardan Eslem, Gıfar, Muzeyne, Cuheyne ve Suleymlilerden onikibin kişi ile birlikte çıktı" denilmektedir. Bu iki rivayetin arası Medine'den onbin kişi ile birlikte çıktığı daha sonra diğer iki binin de bunlara katıldığı şeklinde telif edilir. "Bu onun Medine'ye gelişinden sonra sekiz buçuk yıl sonra olmuştu." Ma'mer'in rivayetinde bu şekilde olmakla birlikte bu bir yanılmadır. Doğrusu ise yedi buçuk sene sonra olduğudur. Bu yanılmanın sebebi Fetih gazvesinin sekizinci yılda olmasıdır. Rebiu'l-ewel'den, Ramazana kadar ise tam bir yarım senelik süre vardır
- Bāb: ...
- باب ...
Hişam, babasından rivayetle dedi ki: "Fetih yılı Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yola çıkınca durum Kureyş'e ulaştı. Bu sefer Ebu Süfyan b. Harb ile Hakım b. Hizam ve Budeyl b. Verka, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e dair haberleri öğrenmek üzere çıktılar. Yola koyuldular ve nihayet Merru'z-Zahran denilen yere vardılar. Orada Arafafta (hacılar tarafından) yakılan ateşleri andıran ateşler gördüler. Ebu Süfyan: Bunlar da ne? Sanki Arafat'ta yakılan ateşleri andırıyor, dedi. Budeyl b. Verka: Bunlar Amr oğullarının ateşleridir, dedi. Ebu Süfyan: Amr (oğulları) bundan daha azdır, dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in nöbetçilerinden bir takım kimseler onları görüp arkalarından yetiştiler ve onları yakalayarak ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna getirdiler. Ebu Süfyan Müslüman oldu. Yola çıkınca (Allah Resulü) Abbas'a: Ebu Süfyan'ı dağ geçidinin daraldığı bir yerde alıkoy ki Müslümanları görsün, dedi. Abbas da onu orada alıkoydu. Kabileler Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte geçmeye başladı. Ebu Süfyan'ın yanından birlikler teker teker geçiyordu. Bir birlik geçince: Ey Abbas, bunlar kim diye sordu. Bunlar Gıfarlılardır dedi. Gıfar'dan bana ne, diye cevap verdi. Daha sonra Cuheyneliler geçti, yine bunun gibisini söyledi. Arkasından Sa'd b. Huzeym geçti, daha önce söylediğini tekrarladı. Suleym geçti, önce dediğini tekrarladı. Nihayet benzerini görmediği bir birlik geçince, bunlar kim dedi. Abbas: Bunlar ensardır. Başlarında da elinde sancağı tutan Sa'd b. Ubade vardır dedi. Sa'd b. Ubade: Ey Ebu Süfyan, bugün savaş günüdür, bugün Kabe('de kan dökmek) helalolacaktır, dedi. Ebu Süfyan: Ey Abbas bugün helak olacağımız gündür desene, dedi. Sonra bir başka birlik geldi. Bu, birliklerin sayıca en az olanıydı. Aralarında Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve ashabı da bulunuyordu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sancağı da Zubeyr b. el-Awam tarafından taşınıyordu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ebu Süfyan'ın yanından geçince: Sa'd b. Ubade'nin ne dediğini bilmiyor musun, diye sordu. Allah Resulü: Ne dedi diye sorunca, Ebu Süfyan şunları şunları söyledi, dedi. Allah Resulü: Sa'd doğru söylemiyor dedi. Aksine bugün Allah'ın Kabe'yi tazim edeceği bir gündür. Kabe'nin üstünün örtülerle kapatılacağı bir gündür." (Urve) dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sancağının el-Hacun'a dikilmesini emretti." Urve dedi ki: "Bana Nafi' b. Cubeyr b. Mut'im de haber vererek dedi ki:, elAbbas'ın, Zubeyr b. el-Awam'a şöyle dediğini dinledim: Ey Abdullah'ın babası, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sana sancağı tam buraya mı dikmeni emretti?" (Urve) dedi ki: "O gün Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Halid b. Velid'e Mekke'nin üst tarafından Keda'dan girmesini emretti. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem da Kuda'dan girdi. Halid b. Velid r.a.-'ın atlılarından o gün Hubeyş b. el-Eş'ar ile Kurz b. Cabir el-Fihri adında iki adam öldürüldü." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Fetih günü Nebi s.a.v. sancağı nereye dikti?" Yani Nebi s.a.v.'in emriyle sancağın dikildiği yere dair açıklama. "Arafe'de yakılan ateşler" ifadesi ile Arapların Arafat'ta vakfe yapılacağı gece çokça ateş yakmak şeklindeki adetlerine işaret edilmektedir. İbn Sa'd'daki rivayete göre, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in O gece ashabına emir vermesi üzerine onbin tane ateş yaktılar. "Resulullah'ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem gece koruyucularından bazı kimseler onları yetişip, yakaladı." İbn Aiz'deki rivayette: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem önünden casusları yakalayacak atlılar göndermişti. Huzaalılar da kimseyi yoldan geçirmiyorlardı. Ebu Süfyan ve arkadaşları Müslümanların karargahına girince gece karanlığında süvariler onları yakaladı, denilmektedir. "Ebu Süfyan'ı alıkoy." Musa b. Ukbe'nin rivayetinde belirtildiğine göre elAbbas, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e: Ebu Süfyan'ın geri dönüp de kafir olmayacağından emin değilim. Bu sebeple onu Allah'ın askerlerini görsün diye alıkoy, dedi. Allah Resulü de bunu yaptı. Bunun üzerine Ebu Süfyan dedi ki: Ey Haşim oğulları, ahdi mi bozuyorsunuz? el-Abbas: Hayır. Fakat benim sana bir ihtiyacım var. Sabah olsun, Allah'ın müşrikler üzerine gidecek ordusunu ve Allah'ın müşrikler için neler hazırladığını görmeni istiyorum. Bu sebeple onu sabah oluncaya kadar Erak (denilen misvak ağacı)nın berisindeki dar geçitte tuttu. "Dağ geçidin yakınında" yani dağ yolunun daraldığı yerde. Onu orada tutmasının sebebi, bütün askerleri görebileceği ve onlardan görmedik hiçbir kimsenin kalmayacağı bir dar geçit oluşundan dolayıdır. "Beraberinde" ensarın "sancağı vardı." "Sa'd b. Ubade: Ey Ebu Süfyan, bugün savaş günüdür, dedi." Yani bugün hiçbir şekilde (kimsenin) kurtulmayacağı bir savaş günüdür. Yani ölüm günüdür. "Bugün Kabe'nin (hürmeti) helal kılınacak. Bunun üzerine Ebu Süfyan: Ey Abbas, bugün helak olacağımız bir gündür desene, dedi." Sa'd'ın "savaş günü (yevmu'l-melhama)" demekten kastı pek çok kimsenin öldürüleceği büyük gün olacağıdır. Ebu Süfyan'ın da: Desene bugün helak olacağımız gündür sözlerinden kastettiğiyle ilgili olarak da el-Hattabi şöyle demektedir: Ebu Süfyan bu sözünün kavmini koruyabileceği ve onlara gelecek zararı bertaraf edebileceği bir durumda olmayı temenni etmişti. Bundan kastın: Bugün namus için, aile için öfkelenilecek ve gücü yeten kimse için onlar adına intikam alınacak bir gündür. İbn İshak der ki: Sa'dlın: Bugün savaş günüdür, bugün Kabe'nin hürmetinin helal görüleceği gündür, demesini muhacirIerden birisi işitince: Ey Allah'ın Resulü, Said'in Kureyşlilere hücum etmeyeceğinden emin değilim, dedi. Allah Resulü bunun üzerine Ali'ye: Ona yetiş ve sancağı ondan aL. Sancakla (Mekke'ye) sen gir, diye buyurdu. İbn Hişam der ki: Sözü geçen adam Ömer'dir. Derim ki: Bu uzak bir ihtimaldir. Çünkü zaten Ömer'in de onlara karşı ileri derecede acımasız olduğu bilinen bir husustur. el-Umevl'nin el-Me gazi adlı eserinde rivayet ettiğine göre Ebu Süfyan Nebi s.a.v. hizaasına gelince, ona: Sen kavminin öldürülmesini mi emrettin, diye sordu. Allah Resulü: Hayır deyince, Said b. Ubade'nin söylediklerini ona aktardı. Sonra da Allah'ı ve akrabalıklarını hatırlattı. Allah Resulü: Ey Ebu Süfyan, bugün merhamet günüdür. Bugün Allah'ın Kureyş'i aziz edeceği gündür, diye buyurdu. Sa'd'a haber göndererek ondan sancağı aldı ve sancağı oğlu Kays'a teslim etti. "Bugün Allah'ın Kabe'yi tazim edeceği bir gündür." Bununla İslamın açıkça ilan edilmesine Bilal r.a.'ın Kabe'nin damında ezan okumasına ve buna benzer Kabe'deki putların kaldırılarak içindeki suretlerin silinmesine ve daha başka diğer hususlara işaret etmektedir. "Kabeiye örtülerin giydirileceği bir gündür." Denildiğine göre Kureyşliler Kabe'nin örtülerini Ramazan ayında değiştiriyorIardı. F!Ztih de örtülerin değiştirilme gününe denk geldi yahut da günden kasıt zamandır. "Fetih günü" denildiği gibi. Nebi s.a.v. bu sözleriyle bu sene Kabe'yi kendisinin örteceğini işaret etmiş olmaktadır ve nitekim dediği gerçekleşmiştir. "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sancağının eI-Hacun denilen yere dikilmesini emretti." eI-Hacun Mekke'ye yakın bilinen bir yerdir. "Nebi s.a.v. O gün Halid b. Velid 'e Mekke'nin üst taraflarından Keda denilen yerden girmesini emretti." Nebi s.a.v. da Küda'dan girdLAncak bu ileride gelecek olan sahih hadislere muhaliftir. Çünkü orada belirtildiğine göre Halid, Mekke'nin aşağı tarafından, Nebi s.a.v. de üst tarafından girmiştir. İbn İshak da kesin bir ifade ile Halid'in Mekke'nin alt tarafından, Nebi s.a.v.'in de üst tarafından girdiğini ve orada ona bir çadır kurulmuş olduğunu ifade etmiştir. "Halid b. Velid radıyaIlilhu anh'ın süvarilerinden o gün iki adam öldürüldü." İbn İshak'ın zikrettiğine göre bu iki adam Halid'in askerlerinden ayrılarak tek başlarına ayrı bir yoldan gidince o gün müşrikler onları öldürdü. Yine İbn İshak'ın zikrettiğine göre Halid'in askerleri Kureyş'ten bir takım kimselerle karşılaştılar. Suheyl b. Amr ve Safvan b. Umeyye bunlar arasında idi. Bunlar Mekke'nin alt tarafında Müslümanlarla çarpışmak üzere el-Handeme denilen bir yerde toplanmışlardı. Bunlarla bir parça çarpıştılar ve Halid'in atlılarından Mesleme b. el-Meyla el-Cuhenı öldürüldü. Müşriklerden ise oniki ya da onüç kişi öldürüldükten sonra yenik düştüler. İşte bununla ilgili olarak Hamas b. Kays b. Halid el-Bekri -ki İbn Hişam der ki: Bu beyitler el-Mer'aş el-Huzll'ye aittir, denilmektedir.- Müslümanların önünden kaçışı dolayısıyla onu kınayan hanımına hitaben şöyle demiştir: "Eğer sen Handerne gününü görmüş olsaydın, O zaman Safvan da kaçmıştı, İkrime de kaçmıştı. ' Karşımıza Müslümanların kılıçları çıkmıştı Her bir kolu ve kelleyi koparıyorlardı Darbeleriyle, geriye sadece bir hırıltı duyuluyordu O vakit bizi kınamak için tek kelime dahi söylemezdin." Musa b. Ukbe'de de şöyle denilmektedir: Halid b. Velid yoluna devam etti ve Mekke'nin alt tarafından girdi. Orada Bekr oğulları Haris b. Abdi Menat oğulları ile Huzeylilerden ve Kureyşlilerin yardımlarını istedikleri Ehabiş'den bir takım kimseler toplanmıştı. Bunlar Halid ile çarpışınca o da onlarla çarpıştı. Yenik düşüp geri çekildiler. Bekir oğullarından yirmi kişi kadar, Huzeylilerden üç ya da dört kişi kadar öldürüldü. Nihayet çarpışma neticesinde mescidin kapısına yakın el-Cezura'ya kadar varıldı ve hatta evlerin içine girdiler. Onlardan bazıları da dağlara çıkmıştı. Ebu Süfyan ise yüksek sesle: Kim evinin kapısını kapatır, elini savaştan çekerse o güvenlik altındadır, diye seslendi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kılıç parıltılarını görünce: Bu da ne? Ben savaşmayı yasaklamamış mıydım, diye buyutunca, ona şu cevabı verdiler: Zannederiz Halid ile savaşıldı ve onlar tarafından savaş başlatıldı. O da onlarla çarpışmaktan başka bir çare bulamadı, diye cevap verdiler. (Musa b. Ukbe) daha sonra şunları söylemektedir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem güvenlik büsbütün sağlandıktan sonra Halid b. Velid'e: Ben sana savaşmayı yasakladığım halde niçin savaştın, diye sordu. Halid: Önce onlar bizimle savaşa başladılar ve bize silahları ile hücum ettiler. Ben de elimden geldiği kadarıyla silahlı çarpışmaya girmekten uzak kalmaya çalıştım, dedi. Bunun üzerine Allah Resulü: Allah'ın takdiri hayırlı olandır, diye buyurdu. Mekke Fethi'nde Kanı Heder Edilenler Taberani de İbn Abbas'ın şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah s.a.v. kumandanıarına kendileri ile savaşanlar dışında kimseyi öldürmemelerini emretmişti. Ancak o -isimlerini verdiği- bir kaç kişinin de kanını heder etmişti. Ben bu kimselerin isimlerini çeşitli yerlerde dağınık olarak bulunan haberlerden toplayıp bir araya getirdim. Bu kimselerin isimleri şöyledir: Abdurrahman b. Hatal, Abdullah b. Sa'd b. Ebi Serh, İkrime b. Ebi Cehil, el-Huveyris b. Lukayt, Mikyes b. Subabe, Hebbar b. el-Esved, İbn Hatal'a ait Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i hicveden şarkıcı iki cariye, Muttalib oğullarının azatlısı Sare -ki Hatıb b. Ebi Beltea'nın mektubu onunla yakalanmıştı-. İbn Ebi Serh önce Müslüman olmuş, sonra irtidad etmişti. Daha sonra Mekke'nin fethi günü Osman Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzurunda ona şefaatte bulunmuş, Allah Resuıü de kanını heder etmeyip, Müslüman oluşunu da kabul etmişti. İkrime Yemen'e kaçıp gitmişti. Hanımı el-Haris b. Hişam'ın kızı Üm mü Ha. kim arkasından giderek Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in verdiği em an ile hanımıyla geri dönmüştü. Huveyris ise Resulullaha Mekke'de çokça eziyet etmiş birisi idi. Mekke'nin fethedildiği günü onu Ali r.a. öldürdü. Mikyas b. Subabe önce Müslüman olmuş, sonra da ensardan bir adamın üzerine hücum edip onu öldürmüştü. Ensardan olan bu kişi de daha önce kardeşi Hişam'ı hata yoluyla öldürmüştü. Mikyas gelip diyetini aldıktan sonra ensardan olan o zatı öldürmüş, arkasından da irtidad etmişti. Onu Mekke'nin fethi günü Numeyleb. Abdullah kovdurdu. Hebbar da Müslümanlara çokça eziyet etmiş birisi idi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kızı Zeynep hicret edince onun karşısına çıkmış, devesini dürtmüş, bu sebeple Zeynep de karnındaki cenini düşürmüştü. Vefat edinceye kadar da bu hastalık onun yakasım bırakmamışt!. Mekke fethedilip, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kanının heder olduğunu bildirdikten sonra o da Müslüman olduğunu ilan etmişti. Allah Resuıü de onun Müslüman olduğunu kabul ederek onu affetti. Şarkıcı iki cariyeninisimleri Ferteni ve Kureyne'dir. Bunlardan birisi için eman istenmiş, o da Müslüman olmuş, diğeri de öldürülmüştü. Sare de Müslüman olmuş ve Ömer r.a.'ın halifeliği dönemine kadar ayakta kalmıştı. Hakim yine kanı heder edilenler arasında Ka'b b. Zuheyr'i de zikretmektedir. Onun başından geçen olay meşhurdur. Bundan sonra (Nebiin huzuruna) gelmiş, Müslüman olmuş ve övücü sözler söylemişti. Vahşi b. Harb'in durumu ise daha önce Uhud gazvesinde geçmiş bulunmaktadır. Ebu Süfyan'ın hanım ı Utbe'nin kızı Hind İslama girmiş idi. İbn Hatal'ın kölesi Erneb ise öldürülmüştü. Ümmü Said da -İbn İshak'ın naklettiğine göreöldürülmüştü. Böylelikle öldürülenlerin sayısı sekiz erkek ve altı kadını bulmuş olmaktadır. Ahmed, Müslim ve Nesai, Abdullah b. Rebah yolunda Ebu Hureyre'nin şöyle dediğini rivayet etmektedirler: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem geldi. İki cenahtan birisinin başına Halid b. Velid, diğerinin başına da Zubeyr'i kumandan olarak tayin etmişti. Ebu Ubeyde ise silahsızların başında idi. Bana: Ey Ebu Hureyre, bana ensarı çağır, dedi. Ben de onları çağırdım. Ensar gelip etrafını kuşattılar. Onlara: Bugün Kureyşlilerin çeşitli kabilelerden topladıkları ile onların peşinden gelenler hakkındaki görüşün üz nedir? Daha sonra bir elini diğerinin üzerine koyarak Safa'da benimle buluşuncaya kadar onları ekin kırpanlar gibi biçiniz, diye buyurdu. Ebu Hureyre dedi ki: Biz de yola koyulduk. Onlardan istediğimiz herkesi öldürdük. Ebu Süfyan gelerek: Ey Allah'ın Resulü dedi. KureyşIilerin hayatta alanlarının kanları mubah kılındı. Bu durumda bugünden sonra Kureyş kalmayacak. (Ebu Hureyre) dedi ki: Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kapısını kapatan güven altındadır diye buyurdu. Mekke anvetan (savaşılarak) fethedilmiştir diyenler, bu olayı delil göstermişlerdir. Çoğunluğun görüşü de budur. Şafil'den ve Ahmed'den nakledilen bir rivayete göre Mekke böyle bir em an (güvence) verildiğinden ötürü evler de sahiplerine izafe edildiğinden barış yoluyla fethedilmiştir; ayrıca Mekke paylaştırılmamıştır. Bir diğer gerekçe de ganimet alan savaşçılar Mekke'nin evlerine malik olmadılar. Aksi takdirde ev sahiplerinin evlerinden çıkarılması caiz olurdu. Birinci görüşü savunanların delilleri açıkça savaşma emrinin verilmiş olması, Halid b. Velid'in fiilen savaşmış olması, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in de açıkça bir günün bir saati kadar bir sürenin helal kılınmış olmasını, bu hususta kendisine uyulmasını da yasaklamış olmasını gösterirler. Mekke'nin evlrinin paylaştırılmamasına da şöyle karşılık verirler: Evlerin paylaştırılmamış olması oranın savaş yoluyla alınmamış olmasını gerektirmez. Çünkü bir şehir fethedilmekle birlikte şehir halkı serbest bırakılır, evleri ve ganimetıeri de onlara terk edilebilir. Çünkü ganimet alınan arazinin paylaştırılması üzerinde ittifak olunmuş bir husus değildir. Hatta ashab-ı kiramın ve onlardan sonra gelenlerin bu hususta farklı görüşlere sahip oldukları sabittir. Şehirlerin bir çoğu savaş yoluyla fethedilmiş olduğu halde şehirler paylaştırılmamıştır. Bu Ömer ve Osman zamanında böyle olmuştur. Üstelik ashab-ı kiramın çoğunluğu da mevcuttu. Diğer taraftan Mekke bundan ayrı olarak diğer şehirler arasından kendisine ait bir özelliğe de sahip kabul edilebilir. Çünkü Mekke hac ibadetinin yapıldığı yer ve insanların ibadet mekanlarıdır. Yüce Allah orayı orada ibadete çekilenler için de, dışarıdan gelenler için de eşit olarak bir harem bölge kılmıştır. Ebu Hureyre'nin Nebi s.a.v.'in savaş emrini vermesine dair hadisi ile Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onlara eman vermiş olduğuna dair hadisi şöyle ce telif edilebilir: Verilen eman bir şarta bağlı idi. O da Kureyşlilerin açıkça savaşmaya kalkışrrıamalarıdır. Kureyşliler kendi evlerine dağılınca ve sözü geçen emanı kabul edince, artık bunu kabul etmeyen Kureyşlilerin etrafında çeşitli yerlerden toplanmış olanlar bu emana uymadılar. Şehrin savaş yoluyla fethedilmiş olduğu anlamına gelecek şekilde Halid b. Velid ile ve beraberindekilerle savaşa giriştiler. O da onlarla çarpıştı. Nihayet onları (kimilerini) öldürdü ve onları yenik düşürdü. Ancak asıl muteber olan şehrin asıl halkını teşkil edenlerdir. Onlara uyanlar değildir. Muteber olan çoğunluktur, azınlık değildir. Fakat bununla birlikte Mekke'de ganimet paylaştırmanın ve fiilen savaşa katılan Mekke halkından herhangi bir kimsenin esir alınmadığı ittifakla kabul edilmiştir. İşte bu da Mekke anveten (savaşılarak) fethedilmemiştir diyenlerin görüşlerini destekleyen hususlardandır
- Bāb: ...
- باب ...
Muaviye b. Kurra dedi ki: "Abdullah b. Muğaffel'i şöyle derken dinledim: Ben Mekke'nin fethedildiği günü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i devesi üzerinde fetih suresini okuyup, terci' yaparken gördüm. Ayrıca (Abdullah) dedi ki: Şayet insanlar etrafımda toplanmayacak olsalardı, onun terci' yaptığı gibi ben de terci' yapardım." Bu Hadis 4835,5034,5047 ve 7540 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Usame b. Zeyd'den rivayete göre o Mekke fethi sırasında şöyle demiştir: Ey Allah'ın Resulü yarın (Mekke'de) nerede konaklayacaksın? Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Akil bize konaklayabileceğimiz bir ev bıraktı mı ki, diye buyurdu." [-4283-] "Sonra da: mu'min kafire mirasçı olmaz, kafir de mu'minden miras almaz, diye buyurdu." Zühri'ye: Peki, Ebu Talib'e kim mirasçı oldu diye soruldu. Ona Akil ve Talib mirasçı oldu, dedi. Ma'mer de Zühri'den şöyle dediğini nakletmektedir: -Haecettiği sırada- yarın nerede konaklayacaksın (diye soruldu). Fakat (ravilerden) Yunus, haccettiği zamandan da, fetih zamanından da sözetmemiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: İnşallah Allah fethi nasip ettiğinde konaklagacağımız yer, küfür üzere yeminleştikleri yer olan el-Hayf olacaktır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Huneyn'e gitmek isteyince şöyle buyurdu: Yarın inşallah konaklayacağımız yer, küfür üzere yeminleştikleri yer olan Kinane oğullarının Hayri olacaktır." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Tercı'" okuyanın harfi boğazında terdidi demektir. "Ona Akil ve Talib mirasçı oldu." Hac bahsinde ve Yunus'un, ez-Zühri'den naklettiği rivayette şu lafızia geçmişti: "Akiı, Talib ile birlikte Ebu Talib'e mirasçı olmuştu. Fakat Cafer de, Ali de ondan hiçbir miras almamışlardı. Çünkü onlar Müslüman idiler. Akil ile Talib kafirdiler." İşte bu, bu hükmün İslamın ilk dönemlerinde de bulunduğunun delilidir. Çünkü Ebu Talib hicretten önce ölmüştü. Hicret gerçekleştikten sonra Akil ile Talib'in, Ebu Talib'in geriye bıraktığı malları ellerine geçirmiş olması ihtimali de vardır. Ebu Talib Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in babası Abdullah'ın bıraktığı terikeyi de eline almıştı. Çünkü onun öz kardeşi idi, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem da dedesi Abdulmuttalib'in ölümünden sonra Ebu Talib'in yanında kalmıştı. Ebu Talib ölüp de arkasından hicret gerçekleşince Talib de Müslüman olmayıp, Akil'in Müslüman oluşu da gecikince her ikisi Ebu Talib'in geriye bıraktığı malı ellerine geçirdiler. Talib Bedir'den önce öldüğü halde Akil daha s.onra yaşadı. İslamın müslümanın kafirden miras almayacağı hükmü de ortaya gelince, bu mallar Akil'in elinde kalmaya devam etti. İşte Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem buna işaret etmektedir. Akil de bütün bu evleri satmış bulunuyordu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendisine ait olanları Akil'e bırakmış olması hususunda da görüş ayrılığı vardır. Onun bunları Akil'e bir lütuf olmak üzere Akil'in elinde bıraktığı söylendiği gibi, onu İslama yaklaştırıp kalbini ısındırmak için böyle yaptığı da söylenmiştir. Cahiliye dönemi nikahları sahih kabul edildiği gibi, o dönemin tasarruflarının da sahih kabul edileceği şeklinde de açıklanmıştır. "Küfür üzere" Kureyş'in "yeminleştikleri yer." Yani Kureyşliler Haşim oğulları ile alışveriş yapmamaya, onlardan kız alıp vermemeye, onları evlerinde barındırmamaya yeminleşmiş ve Haşim oğullarını Şi'b'e sığınmak zorunda bırakmışlardı. İkinci rivayet yolunda geçen: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Huneyn'e gitmek isteyince ... buyurdu." Yani Mekke'nin fethi gazvesinde. Çünkü Huneyn gazvesi Mekke'nin fethi gazvesinin akabinde olmuştu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in konaklamak için o yeri seçmesinin sebebi ile ilgili olarak şu açıklama yapılmıştır: Bu vesile ile önceki hallerini hatırlayıp, yüce Allah'ın kendisine vermiş olduğu bu pek büyük fetihle Mekke'ye onu oradan çıkarmak istemiş olanların burunlarının yere sürtülmesine rağmen muzaffer olarak girme imkanını bulma nimetine ve kötülük yapmış olanları affetmekteki ileri mertebesini onları karşılıksız serbest bırakmak ve onlara iyilikte bulunmak ile karşılık verebilme nimetine şükretmesi içindi. Bu ise Allah'ın lutfudur, onu dilediğine verir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a.'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem fetih günü Mekke'ye başında miğfer bulunduğu halde girdi. Miğferi başından çıkarınca bir adam ona gelerek: İbn Hatal Kabe'nin örtülerine asılmış bulunuyor dedi. Allah Resulü: Onu öldür dedi." (Ravilerden) Malik dedi ki: "Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır ya, görüşümüze göre o gün Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ihramlı değildi
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah r.a.'dan dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem fetih günü Mekke'ye girdiğinde Beyt'in etrafında üçyüz altmış dikili put vardı. Elinde bulunan bir sopa ile o putları dürterken: Hak geldi, batıl da can çekişerek yok oldu. Hak geldi, batıl ise ne bir şeyi baştan var edebilir, ne de tekraren bir şeyi iade edebilir, diyordu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a. rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke'ye gelince içinde putlar bulunduğu halde Beyt'e girmek istemedi. Emir vererek o putlar dışarı çıkartıldı. Beytin içinden İbrahim'in ve İsmail'in suretleri ellerinde falokları bulunduğu halde çıkartılınca Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Allah kahretsin onları! Onlar da biliyor ki her ikisi de asla bu fal oklarıyla kısmet aramamlşlardır. Daha sonra Beyt'in içine girdi, Beyt'in etrafında tekbir getirdi ve içinde namaz kılmaksızın dışarı çıktı." Fethu'l-Bari Açıklaması: İbn Hatal'ın Kabe'nin örtülerine asılmış olduğu halde öldürülmesi emri, Kabe'nin öldürülmesi gereken bir kimseyi koruma altına almayacağına delil gösterilmiştir. Aynı şekilde öldürülmesi gereken kimsenin Harem bölgesinde öldürülmesinin caiz olduğuna da delil gösterilmiştir. Fakat bunun delil gösterilmesi su götürür. Çünkü bu kanaate muhalif olanlar şunu delil göstermişlerdir: Bu ancak Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Mekke'de savaşması helal kılınan o saat (kısa süre) zarfında meydana gelmiştir. Ondan sonra ise Allah Resulü onun hurmetinin önceki haline döndüğünü açıkça ifade etmiştir. Sözü geçen bu saate (süreye) gelince, Ahmed('in Müsned'in)de Amr b. Şuayb'ın, babasından, onun dedesinden naklettiği rivayete göre Mekke'nin fethedildiği günü sabahından ikindi vaktine kadar devam etmiştir. "360 tane dikili put." Bunlar yüce Allah'tan başkasına ibadet edilsin diye dikilmişti. "Elindeki bir sopa ile işaret ediyor ve hak geldi. .. diyordu." Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bunu yapması putları ve onlara ibadet edenleri zelil düşürmek ve putların hiçbir fayda ve zarar vermediklerini, kendilerini dahi hiçbir şekilde koruyamadıklarını açıkça göstermek içindi. "Falokları" Bunlar hayır ve şer için kendileri ile kısmet aradıkları oklardı. Hadisten anlaşıldığına göre suret bulunan bir mekanda namaz kılmak mekruhtur. Çünkü dışarıdan bir şirk izlenimi verir. Diğer taraftan ümmetierin çoğunlukla kafir olmaları, suret cihetiyle olmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer r.a.'dan rivayete göre "Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem fetih günü bineği üzerinde arkasına Usame b. Zeyd'i bindirmiş olduğu halde Mekke'nin üst tarafından geldi. Onunla beraber Bilal ve yine onunla beraber Haciblerden Osman b. Talha da vardı. Nihayet mescidde (devesini) çöktürdü. (Osman'a) Beyt'in anahtarlarını getirmesini emretti. Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beraberinde Usame b. Zeyd, Bilal ve Osman b. Talha bulunduğu halde (Beyt'e) girdi. Orada gündüzün uzun bir süre kaldıktan sonra çıktı. İnsanlar da birbirleriyle yarışırcasına ileri atıldılar. İçeriye ilk giren kişi Abdullah b. Ömer oldu. Bilal'in kapının arkasında ayakta durduğunu görünce ona: Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem nerede namaz kıldı, diye sordu. Bilal ona Allah Resulünün namaz kıldığı yeri işaret etti. Abdullah: Ona kaç rekat namaz kıldığını sormayı unuttum dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Hişam b. Urve, babasından rivayete göre "Aişe r.anha'nın kendisine haber verdiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke fethi yılında Mekke'nin üst tarafındaki Keda denilen yerden girdi." Ebu Usame ve Vuheyb "Keda" lafzında ona (Hafs b. Meysere'ye) mutabaat etmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Hişam, babasından rivayetine göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke fethi yılında Mekke'nin üst taraflarından Keda'dan girmiştir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in" orayı fethettiğinde "Mekke'nin üst tarafından girişi." Hakim, Ca'fer b. Süleyman'dan, o Sabit b. Enes yoluyla şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke'nin fethi günü huşu'undan dolayı çenesi devesinin üzerindeki eğere değmiş olduğu halde girdi." "Ona Beyt'in anahtarını getirmesini emretti." Abdurrezzak ve Taberanı onun yoluyla fakat ez-Zührl'nin mürseli olarak şunu rivayet etmektedirler: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke'nin fethi günü Osman'a: Bana Kabe'nin anahtarını getir, dedi. Ancak getirmekte biraz gecikti. Resulullah da onu bekleyip durdu. Öyle ki üzerinden inci taneleri gibi ter damlıyor ve: Niçin gelmiyor, diye soruyordu. Bir adam koşup yanına gitti. Anahtarın yanında bulunduğu kişi olan ve Said kızı Sülafe adındaki Osman'ın annesi şöyle demeye koyuldu: Eğer onu sizden alırsa ebediyyen onu size geri vermeyecektir. Fakat anahtarı vermesi için ısrar edip durdu ve nihayet anahtarı verdi. Anahtarı getirdi ve kapıyı açtı. Sonra Beyt'e girdi, sonra dışarı çıktı. Zemzem suyu verilen yere yakın oturdu. Ali dedi ki: Bize nübüwet de, sikayet de, hicabet de verildi. Payı bizden daha büyük hiçbir kavim daha yoktur. Ancak Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun bu sözlerinden hoşlanmadı. Daha sonra Osman b. Talha'yı çağırdı ve anahtarı ona verdi. İbn İshak der ki: İlim ehli birisinin bana anlattığına göre Nebi s.a.v. Kabe'nin kapısında durdu ... Ve hadisin geri kalan böıür.ıünü zikretti. Hadiste şu ifadeler de yer almaktadır: "Sonra: Ey Kureyş topluluğu, sizce ben size ne yapacağım? Onlar: Hayır, sen kerim bir kardeşsin ve kerim bir kardeşin oğlusun. Allah Resulü: Gidin, siz Tulaka (serbest bırakllanlar)sınız, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Amr b. Ebi Leyla dedi ki: "Ümmü Hani dışında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i kuşluk namazını kılarken gördüğümü bize hiç kimse haber vermiş değildir. O, onun Mekke'nin fethedildiği günü evinde yıkandıktan sonra sekiz rekat namaz kıldığını söylemiştir ve şunları eklemiştir: Onun bu namazdan daha çabuk namaz kıldığını görmüş değilim. Bununla birlikte o rüku' ve süclidunu da eksiksiz yapardL" Fethu'l-Bari Açıklaması: "Mekke'nin fethi günü Nebi s.a.v.'in konakladığı yer." Az önce üçüncü hadis (4282 no'lu hadis) açıklanırken onun el-Muhassab'da konakladığına dair açıklamalar geçmişti. Burada ise onun Ümmü Hani'nin evinde konakladığı belirtilmektedir. Her iki hadis arasında bir farklılık yoktur. Çünkü o Ümmü Hani'nin evinde ikamet etmemiş, sadece yıkanıncaya kadar orada konaklamıştır. Daha sonra ise Ebu Talib'in Şi'b'i yakınında çadırının kurulduğu yere dönmüştür. Burası ise Kureyşlilerin Müslümanları muhasara ettiği yerdir. 51. BAB
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anhas dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem rüku' ve sücudunda: سبحانك اللهم ربنا وبحمدك، اللهم اغفر لي 'Subhanekellahumme Rabbena ve bi hamdike Allahummağfirli' derdi. Meali: Allah'ım, Rabbimiz seni hamd ile tesbih ederiz. Allah'ım, bana mağfiret et
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a. dedi ki: "Ömer beni Bedir'e katılmış yaşlılarla birlikte (meclisine) sokuyordu. Onlardan birisi: Bu genç delikanlıyı -bizim onun gibi oğullarımız varken- ne diye bizimle birlikte (meclisine) sokuyorsun, dedi. Ömer: Bu sizin de bildiğiniz bir sebepten dolayıdır, dedi. Bir gün onları çağırdı. Beni de onlarla birlikte çağırdı. (İbn Abbas) dedi ki: Kanaatime göre o günde beni çağırmasının tek sebebi benim durumumu onlara göstermekti. Sizler "Allah'ın yardımı ve fethi geldiğinde insanların da Allah'ın dinine fevc fevc girdiklerini gördüğünde ... " -diye sureyi sonuna kadar okuduktan sonra- buyruğu hakkında ne dersiniz, diye sordu. Onlardan birisi: Bize yardım edilip, zafer nasip edildiği takdirde Allah'a hamdetmemiz, ondan mağfiret dilememiz emredildi, dedi. Bir başkaları: Bilemiyoruz dedi -ya da onlardan kimisi bir şey demedi-o Bunun üzerine (Ömer) bana: Ey İbn Abbas, sen de böyle mi diyorsun, diye sordu. Ben: Hayır, dedim. Peki, sen ne diyorsun dedi. Ben: Bu Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ecelidir. Allah ecelini ona Allah'ın yardımı geldiği zaman diyerek (yaklaştığını) bildirmiş oldu dedim. Buradaki fetih ise Mekke'nin fethidir. Mekke'nin fethi onun ecelinin alameti idi. "Rabbini hamd ile tesbih et ve ondan mağfiret dile. Çünkü o tövbeleri pek çok kabul edendir." Ömer de: Ben de bunun hakkında senin bildiğinden başkasını bilmiyorum, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Şureyh el-Adevl'den rivayete göre o, Amr b. Said'e Mekke üzerine asker birlikleri gönderirken şöyle dedi: Ey emir, bana müsaade et de Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Mekke fethinin ertesi günü ayağa kalkıp söylediği sözleri sana nakledeyim. O bu sözlerini söylerken bu iki kulağı m onu işitmiş, kalbim o sözlerini bellemiş, gözlerim kendisini görmüştü: O Allah'a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdu: Şüphesiz Allah Mekke'yi haram kılmıştır. Fakat insanlar onun haram kılınmış olmasına riayet etmediler. Allah'a ve ahiret gününe iman eden bir kimsenin Mekke'de bir kan dökmesi helal değildir. Mekke'nin bir ağacını koparamaz. Eğer herhangi bir kimse Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu şehirde savaşmış olduğunu ileri sürerek buna dair bir ruhsat olduğunu kabul edecek olursa ona deyiniz ki: Şüphesiz Allah, Resulüne izin verdiği halde size izin vermemiştir. Hem ona bir günün bir saatinde izin vermiştir. Artık dünkü haramlığı ne ise bugün de hürmeti aynı şekilde geri gelmiştir. Burada hazır olan, hazır olmayana bildirsin." Ebu Şureyh'e: Peki, Amr sana ne dedi, diye soruldu. Ebu Şureyh dedi ki: "Bana: Ey Ebu Şureyh, ben bunu senden daha iyi biliyorum dedi. Şüphesiz harem bölgesi bir isyankarı, bir kan davasıyla kaçmış olan birisini yahut da bir tahribat yaparak kaçmış olanı himaye etmez." Ebu Abdullah (Buhari) dedi ki: Tahribat'tan kasıt beliyedir
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdullah r.a.'dan rivayete göre "Mekke fethi yılında Mekke'de iken Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle derken dinlemiştir: Şüphesiz Allah da, Resulü de içki alışverişini haram kılmıştır." Fethu'l-Bari Açıklaması: "O sizin" faziletini "bildiğiniz kimselerdendir" demektir: "Benden onlara" faziletinin bir kısmını "göstermek için
- Bāb: ...
- باب ...
Biz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte on gün ikamet ettik. (Bu sürede) hep namazı kısaıtarak kılardık
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke'de 19 gün ikamet etti. (Dört rekatlı farzları) ikişer rekat olarak kılıyordu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a. dedi ki: "Biz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte bir seferde ondokuz gün ikamet ettik, namazı hep kasrettik. Bizler de ondokuz güne kadar (ikamet ettiğimiz takdirde) hep kasr ile kılarız. Daha fazla ikamet edersek tamam kılanz." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nebi s.a.v.'in Mekke fethi sırasında Mekke'deki ikameti" Benim kanaatime göre Enes'in rivayet ettiği hadis Veda haccı ile ilgilidir. Çünkü Nebi s.a.v.'in Mekke'de on gün süre ile ikamet ettiği yolculuk Veda haccıdır. Zira o Mekke'ye (Zilhiccenin) dördüncü günü girdi ve ondördüncü günü çıktı. İbn Abbas'ın hadisi ise Mekke'nin fethi ile alakalı olandır. Ben bunu delilleriyle birlikte daha önce Kasru's-salat bölümünde (1080 nolu hadiste) açıklamış bulunuyorum. 53. BAB
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Şihab: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Fetih yılı yüzünü sıvazladığı kişi olan Abdullah b. Sa'lebe b. Suayr bana haber verdi. .. " dedi. Bu Hadis 6356 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Ma'mer, Zühri'den, o Süneyn Ebu Cemile'den haber verdi. (Zührl) : Biz İbnu'l-Müseyyeb ile birlikte iken (Ebu Cemile) bize haber verdi, dedi. Yine Zühri dedi ki: Ayrıca Ebu Cemile, fetih yılı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i yetişerek onunla birlikte çıktığını söylemiştir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Bab" Asıl nüshalarda başlık adı yazılmaksızın bu şekilde bırakılmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Amr b. Selime dedi ki: "(Eyyub dedi ki): Ebu Kılabe bana: Onunla (yani Amr b. Seleme ile) karşılaşıp da ona sormaz mısın? (Amr) dedi ki: Bizler insanların geçip gittiği bir yerde idik. Binekliler bizim yanımızdan geçer, biz de onlara insanların durumu nedir, bu adam neyin nesidir diye sorar, onlar da: Bu adam Allah'ın kendisine risalet verdiğini, Allah'ın kendisine vahyettiğini yahut da Allah'ın ona bunu vahyettiğini söylüyor, diyorlardı. Ben de o sözleri ezberliyordum. Sanki kalbime iyice yerleştiriliyordu. Araplar ise Müslüman olmayı geciktiriyor ve: Onu kavmiyle baş başa bırakınız, diyorlardı. Eğer onlara karşı muzaffer olursa o doğru sözlü bir nebi demektir. Mekke'nin fethi üzerine Mekkelilerin yaptıkları da ortaya çıkınca her bir kavim Müslüman olmak için elini çabuk tuttu. Benim babam da kavminden önce elini çabuk tutarak Müslüman oldu. Geri döndüğünde dedi ki: Allah'a yemin ederim, yanınıza gerçekten Nebi oIan birisinin yanından geIiyorum.• O (bize) dedi ki: Şu namazı şu vakitte klIınız, şu namazı şu vakitte klIınız. Namaz vakti girdiğinde biriniz ezan okusun, aranızda en çok Kur'an bileniniz de size imam oIsun. Benden daha çok Kur'an bilen kimse yoktu. Çünkü ben gidip geIen kafiIeIer iIe karşılaşıyordum. Bu sebepIe beni önIerine (imam oIarak) geçirdiler. O sırada da altı yahut yedi yaşındaydım. Üzerimde bir eIbise vardı. Fakat secdeye vardığımda kenarları düşüyor, üzerim açılıyordu. Kabileden (cemaate geIen) bir kadın: Şu Kur'an okuyucunuzun edep yerini görmeyelim diye örtmeycek misiniz, dedi. Bunun için bana bir gömIek biçtiler. O gömIeğe sevindiğim kadar hiçbir şey için sevinmiş değilim. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Bu adam neyin nesidir" sözIeriyIe Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in durumu ile ArapIarın onIara karşı durumunu soruşturuyorlardı. "Allah ona vahyetti, Allah ona şunu vahyetti." Bu sözIeriyIe onIarın işittikIeri Kur'an böIümIerini kendilerine bildirdiklerini nakIetmektedir. "Kenarları düşüyor, üzerim açılıyordu." Yani eIbisem bir araya topIanıyordu. Ebu Oavud'un rivayetinde: "Üstüm açılıyordu" şeklindedir. Hadiste farz namaza mümeyyiz küçük çocuğun imam oIabileceği şeklindeki ŞafilIerin görüşünün Iehine bir deliI buIunmaktadır. Bu oIdukça meşhur ihtilaflı bir meseIedir. Şafillerin bunu kendi idihadIarına göre söyIediklerini ve bu bir nefyedici şahitlik oIduğundan ötürü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in de bundan haberdar oImadığınl söyIeyenIer, insaflı bir iddiada buIunmamaktadırlar. Çünkü vahiy döneminde caiz oImayan bir şey, takriri yolla kabuI edilemez. Nitekim Ebu Said ve Cabir de Nebi s.a.v. döneminde azil yaptıkIarını cevazına deIil göstermişIerdir. Eğer bu, yasak klIınmasl gereken bir şey oIsaydl, mutlaka Kur'an onu nehyederdi. Aynı şekilde namazda avreti örtmenin nan:ıazın sıhhati için şart oImadığınl, aksine bir sünnet oIduğunu ve setr-i avret oImadan da namazın caiz oIacağınl, çünkü bunun haI ile aIakalı bir vakıa oIduğunu, bundan doIayl da bu oIayın onIarın hükmü öğrenmeIerinden sonra oIma ihtimalinin de buIunduğunu söyIeyenIer de insaflı bir iddiada buIunmamaktadırIar
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe dedi ki: Utbe b. Ebi Vakkas kardeşi Sa'd'a, Zem'a'nın cariyesinin oğlunu almasını vasiyet etmiş ve: O benim oğlumdur demişti. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke fethi sırasında (Mekke'ye) gelince Sa'd b. Ebi Vakkas da Zem'a'nın cariyesinin oğlunu alıp Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e getirmişti. Onunla birlikte Zem'a'nın oğlu Abd da geldi. Sa'd b. Ebi Vakkas dedi ki: Bu benim kardeşimin oğludur. O bana bunun kendi oğlu olduğunu söylemişti. Zem'a'nın oğlu Abd da: Ey Allah'ın Resulü, bu benim kardeşimdir. Bu Zem'a'nın oğludur. Onun döşeğinde doğmuştur, dedi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Zem'a'nın cariyesinin oğluna bir baktı, onun Utbe b. Ebi Vakkas'a insanlar arasında en çok benzeyen birisi olduğunu gördü. Bunun üzerine Resulullah: O senindir ey Zem'a'nın oğlu Abd, o Zem'a'nın döşeği üzerinde doğduğundan ötürü senin kardeşindir, diye buyurdu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de ayrıca: Ey Sevde, sen de bundan hicabın arkasına gir (ona görünme) diye buyurdu. Buna sebep ise Utbe t. Ebi Vakkas'a çokça benzediğini görmüş olmasıdır." İbn Şihab Aişe den rivayetle ResQlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu söyledi: "Çocuk döşeğe aittir. Zina eden için de mahrumiyet ve zarar söz konusudur." İbn Şihab dedi ki: Ebu Hureyre bunu yüksek sesle söylüyordu
- Bāb: ...
- باب ...
Urve b. Zubeyr'den rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde fetih gazvesi sırasında bir kadın hırsızlık yaptı. Onun kavmi Usame b. Zeyd'e başvurdu, onun iltimasta bulunmasını istediler. Urve dedi ki: Usame o kadın hakkında onunla (Allah Resulü ile) konuşunca Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yüzünün rengi değişti ve: Allah'ın hadlerinden bir had hakkında mı benimle konuşuyorsun, dedi. Usame: Ey Allah'ın Resulü benim için mağfiret dile dedi. Öğleden sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hutbe ira d etmek üzere ayağa kalktı. Yüce Allah'a layık olduğu şekilde övgülerde bulunduktan sonra dedi ki: İmdi, şunu bilin ki, sizden önce insanları helak eden şu olmuştur: Aralarından soylu bir kimse hırsızlık yaptı mı ona ilişmezlerdi. Fakat güçsüz bir kimse hırsızlık yaptı mı ona had uygularIardı. Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ki eğer Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapmış olsaydı andolsun onun elini dahi keserdim. Daha sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem emir vererek o kadının eli kesildi. Bundan sonra da güzel bir şekilde tövbesine bağlı kaldı ve evlendi. Aişe dedi ki: Daha sonra bu kadın yanıma gelir, ben de onun ihtiyacını (maruzatını) Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sorardım." Fethu'l-Bari Açıklaması: Bu hadise dair açıklama ileride Hadler bölümünde (6788. hadiste) gelecektir. Burada bu hadisin zikredilmesinden maksat, bu olayın Mekke'nin fethedildiği günü meydana geldiğine işaret etmektir
- Bāb: ...
- باب ...
Mücaşi dedi ki: "Mekke fethinden sonra kardeşimi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e götürdüm. Ey Allah'ın Resulü, hicret üzere bey'at etmesi için kardeşimi sana getirdim, dedim. Allah Resulü şöyle buyurdu: Hicret ehli olanlar, hicrette bulunanları (sevabı) alıp gittiler, diye buyurdu. Ben: Peki, ne üzerine onunla bey'at edersin, diye sordum. Allah Resulü: İslam, iman ve cihad üzere onunla bey'atleşirim dedi. (Ravilerden Ebu Osman dedi ki): (Ayni, XVII, 291) Daha sonra -ikisinin de yaşça büyükleri olan- Mabed ile karşılaştım, ona (bunu) sordum da, Mücaşi' •doğru söylemiştir, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Mücaşi' b. Mes'ud'dan "Ebu Mabed ile hicret üzere bey'atleşsin diye Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanınagittim. Şöyle buyurdu: Hicret, ehli olanlar için geçip gitmiştir. Ama ben İslam ve cihad üzere onunla bey'atleşeyim." (Ebu Osman dedi ki): Ebu Mabed ile karşılaştım, ona sordum. Mücaşi' doğru söylemiştir dedi." Halid de Ebu Osman'dan, o Mücaşi'den rivayetle dedi ki: O kardeşi Mücalid ile (Allah Resulünün huzuruna) gitti
- Bāb: ...
- باب ...
Mücahid: "İbn Ömer r.a.'a: Ben Şam'a hicret etmek istiyorum dedim. O: Hicret yoktur. Fakat cihad vardır. Git, kendi durumunu gözden geçir. Eğer (uygun) bir halde olduğunu görürsen (gidersin), değilse dönersin, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Mücahid "İbn Ömer'e (Şam'a hicret etmek istiyorum) dedim: O da: Bugün -ya da Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den sonra- hicret yoktur dedi (ve hadisin) benzerini (zikretti)
- Bāb: ...
- باب ...
Ata b. Ebi Rebah dedi ki: Ubeyd b. Umeyr ile birlikte Aişe'yi ziyarete gittim. (Ubeyd) ona hicrete dair sordu. O da dedi ki: Bugün hicret yoktur. mu'minierden her bir kimse fitneye maruz kalır korkusuyla dini ile Allah'a ve Resulüne kaçıyordu. Bugün ise Allah İslama üstünlük vermiştir. mu'min dilediği her yerde Rabbine ibadet edebilir. Fakat cihad ve niyet vardır
- Bāb: ...
- باب ...
Mücahid, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in fetih günü ayağa kalkarak şöyle buyurduğunu söyledi: "Şüphesiz Allah gökleri ve yeri yarattığı gün Mekke'yi baram kılmıştır. Allah'ın haram kılmasıyla o kıyametgününe kadar haramdır. Benden önce hiçbir kimseye helal olmamıştır. Benden sonra da helal olmayacaktır. Bana da zamanın ancak kısa bir vakti dışında helal kılınmamıştır. Onun av hayvanları ürkütülmez, ağaçları kesilmez, otları yolunmaz, ilan etmek maksadıyla alan dışında yitiğini almak hela! değildir. Abbas b. Abdulmuttalib: Ey Allah'ın Resulü izhir otu müstesna dedi. Çünkü demireilerin ve evlerin yapımı için ona mutlak bir ihtiyaç vardır. Allah Resulü bir süre sustuktan sonra: İzhir müstesna, o(nu koparmak) helaldir diye buyurdu." Bu hadise dair açıklamalar hac bölümünde (1834 numara ile) geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Yezid b. Harun: "Bize İsmail haberverdi, dedi ki: Ben İbn Ebi Evfa'nın elinde bir (kılıç) darbe(si izi) gördüm. Dedi ki: Huneyn günü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte bu darbeyi aldım. Ona: Sen Huneyn'e katıldın mı, diye sordum. O: Bundan öncesine de (şahit olmuşumdur), dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu İshak dedi ki: Bera' r.a.'ya' bir adam gelerek: Ey Ebu Umare sen de Huneyn günü geri kaçmış mıydın, diye sorarken ona şöyle dediğini dinlemişimdir: Bana gelince şahadet ederim ki Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem arkasını geri dönüp kaçmadı. Fakat aralarından aceleci olanlar çabucak geri çekildiler. Hevazinliler onlara ok yağdırdı. Ebu Süfyan b. el-Haris de onun (Nebiin) beyaz katırının yularlarını tutmuş olduğu halde (Allah Resulü) şöyle diyordu: "Ben şüphesiz gerçek Nebiim. Ben Abdulmuttalib'in oğlu(nun oğlu)yum
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu İshak: "Bera'ya benim de işittiğim bir halde: Huneyn günü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte geri mi döndünüz, diye soruldu. O şöyle dedi: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i soruyorsan asla! Onlar (Hevazinliler) iyi ok atan kimselerdi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Ben şüphe yok ki Nebiim. Ben Abdulmuttalib'in oğluyum, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu İshak, Kayslılardan bir adam Bera'ya: Huneyn günü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i bırakıp kaçtınız mı, diye bir soru sorması üzerine, ona şöyle cevap verdiğini işitmiştir: "Fakat Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kaçmadı. Hevazinliler iyi ok atıyorlardı. Bizler onlara bir hamle yapınca geri çekildiler. Bu sefer biz de ganimet toplamaya koyulduk. Arkasından bize atılan oklarla karşılaştık. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i beyaz katırı üzerine gördüm. Ebu Süfyan b. Haris de yularından tutmuştu. Bu arada: Şüphesiz ben Nebiim, diyordu." (Ravilerden) İsrail ve Zuheyr: Nebi katınndan indi, dediler. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ben şahitlik ederim ki Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem geri dönüp kaçmadı." Bera'nın cevabı kendilerinin kaçtıkları konusunda olumlu bir mana taşımakla birlikte, bunun genelolmadığını da ifade etmiş olmaktadır. O bu cevabı ile soru soranın mutlak olarak sormasının, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem dahil herkesi kapsadığına işaret etmek istemişti. Çünkü ikinci rivayetin zahiri bunu ifade etmektedir. Nevevı der ki: Bu cevap oldukça edebi bir cevaptır. Çünkü soru hepiniz kaçtınız' anlamındadır. Bunun kapsamına Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem da girer. Fakat Bera: Hayır, Allah'a yemin ederim Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kaçmadı.Fakat şunlar şunlar oldu, diyerek kaçanların da kaçışlarının sürekli olmadığını, ancak atılan okların etkisi ile geri çekilmiş olduklarını ifade etmektedir. "Fakat onların aceleci olanları çabuk davrandı. Hevazinliler de onlara ok attı." Müellefetu'l-Kulub olmayanlardan kaçanların mazereti düşmanlarının sayıca onlardan kat kat fazla olmalarıdır. "Ebu Süfyan b. el-Haris" b. Abdilmuttalib b. Haşim, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in amcasının oğludur. Mekke fethedilmede.n önce Müslüman olmuştu. Çünkü o Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına gitmek üzere çıkmış, yolda Mekke'yi fethetmek üzere yol aldığını görünce Müslüman olarak İslama güzel bir şekilde bağlanmıştı. Huneyn gazvesine de çıkmıştı, sebat gösterip geri çekilmeyenler arasında idi. İbn Ebi Şeybe tarafından zikredilen el-Hakem b. Uteybe yoluyla gelen mürsel rivayette şöyle denilmektedir: Huneyn günü insanlar kaçınca Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Ben Nebiim bunda bir şüphe yoktur. Ben Abdulmuttalib'in oğlu(nun oğlu)yum, demeye başladı. Onunla beraber sadece dört kişi kalmıştı. Bunların üçü Haşim oğullarındandı, biri de başkalarından idi. Ali ve el-Abbas da onun önünde, Ebu Süfyan b. el-Haris de dizginleri tutuyordu. İbn Mes'ud ise sol tarafta idi. (el-Hakem b. Uteybe) dedi ki: Ona doğru kim gidiyor idiyse mutlaka öldürüldü. Tirmizı de hasen bir senedIe İbn Ömer'in şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Huneyn günü kendimizi şu halde gördüm: İnsanlar yüz çevirip, gerisin geri gidiyorlardı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile beraber ise yüz kişi bile yoktu." Bu rivayet benim Huneyn günü sebat gösterip, yerlerinden ayrılmayan kimselerin sayısı ile ilgili tespit ettiğim en yüksek miktardır. Ahmed ve Hakim, Abdurrahman b. Abdullah b. Mes'ud'un, o babasının şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Huneyn günü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte idim. Herkes onu bırakıp geri kaçtı. Onunla birlikte muhacirlerle ensardan seksen kişi sebat gösterdi. Bizler piyade idik ve onlara arkamızı çevirmedik. İşte yüce Allah'ın üzerlerine sekinetini (huzur ve sükununu) indirdiği kimseler bunlardır." Nevevı'nin Müslim şerhinde zikrettiği "onunla birlikte oniki kişi sebat gösterdi" ifadesi İbn İshak'ın zikrettiği hadisten alınmış gibidir. Onun zikrettiği rivayete göre Nebi ile birlikte el-Abbas, oğlu el-Fadl, Ali, Ebu Süfyan b. el-Haris, onun kardeşi Rabia, Usame b. Zeyd, onun anne bir kardeşi Ümmü Eymen'in oğlu Eymen, muhacirlerden Ebu Bekr ve Ömer sebat göstermişlerdir. Bunlar dokuz kişiyi bulmaktadır. İbn Mes'ud'un sebat gösterdiği de el-Hakim 'in zikrettiği mürsel rivayette geçmektedir. Böylece bunların sayısı onu bulmaktadır. el-Abbas b. Abdulmuttalib'in şiirinde ise onunla sebat gösterenlerin sayısının sadece on kişi olduğu zikredilmektedir. Bu da onun şu beyitlerinde dile getirilmiştir: "Savaşta Resulullaha yardımcı olduk dokuz kişi Kaçanlar kaçmış ve geri çekilmişti. Onuncumuz ise feda etti canını Allah yolunda ona isabet edenlerle acı çekmeden." Sağlam olan rivayet de bu olabilir. Bundan fazla sayıyı verenler, dönmekte acelecilik edenlerin dışında kalan kimseleri de büsbütün çekilmeyenler arasında saymlşlardır. Taberi der ki: Yasaklanmış olan kaçmak geri dönmemek niyetiyle yapılan kaçıştır. Düşmanın çokluğu sebebiyle bir süre kaçmak, kuwetli bir birliğe sığınmak üzere çekilmeye benzer. "Ben Nebiim bunda şüphe yoktur. Ben Abdulmuttalib'in oğlu(nun oğlu)yum." Nebi efendimizin kendisini babası Abdullah'a değil de Abdulmuttalib'e nispet etmesi, Abdulmuttalib'in insanlar arasındaki şöhreti dolayısıyla yapılmış gibidir. Çünkü Abdulmutta:l ib'e üstün bir şekilde anılıp hatırlanma ve uzunca bir ömür verilmişti. Oysa Abdullah böyle değildi. O genç olarak vefat etmişti. Bundan dolayı Arapların çoğunluğu Nebi efendimizi Abdulmuttalib'in oğlu diye çağırıyorlardı. Nitekim Dimam b. Sa'lebe geldiğinde: Hanginiz Abdulmuttalib'in oğlusunuz, diye sormuştu. Bir diğer açıklamaya göre insanlar arasında: Abdulmuttalib'in soyundan Al'ah'a davet edecek ve Allah'ın insanlara onun vasıtasıyla hidayet vereceği ve )eygamberlerin sonuncusu olacak bir adamın çıkacağına dair yaygın bir haber Jardı. Böylelikle bilenler bunu hatırlasın diye kendisini Abdulmuttalib'e nispet etmiştir. Bu hususta Araplar arasında yaygın bir hal almıştı. Seyf b. 21 Yezen bunu eskiden beri Abdullah, Amine ile evlenmeden önce Abdulmuttalib'e zikretmiş idi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem da ashabına mutlaka galip geleceğine dikkatlerini çekmek istemiş, güzel akıbtin takvalılara ait olduğu hususunu hatırlatmak, böylelikle onun geri çekilmeyip sebat gösterdiğini bildikleri takdirde kalplerinin güçlenmesini sağlamak istemişti. Nebi efendimizin: "Şüphesiz" demesi nübuwet vasfı ile birlikte yalan söylemenin imkansız olduğuna bir işaret taşımaktadır. Böylelikle o: Ben Nebiyim, Nebi de yalan söylemez. Ben söylediklerimi yalan söylemiyorum ki yenileyim. Hem ben yüce Allah'ın bana vaat etmiş olduğu yardım ve zaferin hak olduğuna da kesin olarak inanıyorum. Dolayısıyla benim kaçmam da caiz değildir, demiş gibidir. Onun (şüphesiz) sözü: Ben gerçekten bir Nebiyim. Bunda bir şüphe, bir yalan yoktur demektir, diye de açıklanmıştır. Hadisten Çıkarılan Bazı Sonuçlar 1- Konuşurken güzel bir edeble konuşmak 2- Güzel bir cevap vermek suretiyle sorunun güzel sorulmasına işaret etmek ve kendisini beğenmenin yerilecek bir özellik olduğuna dikkat çekmek. 3- Cahiliye döneminde ölmüş olsalar dahi babalara intisap etmek caizdir. Bunun yasaklanması ise savaşın dışındaki haller için yorumlanır. Böbürlenme ve büyüklenmeye dair ruhsat da bu kabildendir. O da savaşta caizdir, savaş dışında caiz değildir. 4- Allah yolunda ölmek tehlikesine atılmak caizdir. Çünkü "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yüce Allah'ın vaadi dolayısıyla zafere kavuşacağından kesin olarak emindi. Allah'ın vaadi de haktır" denilemez. Çünkü Ebu Süfyan b. el-Haris de katırının yularını tutarak onunla birlikte sebat göstermişti. Onun ise Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu husustaki yakıni gibi bir yakıne sahip olduğu söylenemez. Yine bu durumda Ümmü Eymen'in oğlu Eymen de daha önce el-Abbas'ın şiirinde işaret olduğu gibi şehit düşmüştü. 5- Katıra binmenin sebatı daha bir arttırıcı olduğuna işaret vardır .. Çünkü erkek hayvanlara binmek kaçmaya ve geri dönmeye hazırlıklı olmak izlenimini verir. Ordunun kumandanı kendisini kaçmamaya hazırlamış ve bunun gerekli sebeplerini de yerine getirmiş ise elbetteki ona uyanların sebat göstermelerini daha çok teşvik edici bir haldir. 6- Kumandanın savaşta kendisini açıkça ortaya koyması kahramanlığı daha da ileri derecede ifade eder ve düşmana aldırış edilmediğini gösterir
- Bāb: ...
- باب ...
Muhammed b. Şihab dedi ki: Urve b. Zubeyr'in dediğine göre Mervan ile Misver b. Mahreme kendisine şunu haber vermişlerdir: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hevazin heyeti kendisine Müslümanlar olarak geldiklerinde ayağa kalkmış, kendisinden mallarını ve alınan esirlerinin geri verilmesini istemişlerdi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem da şöyle buyurmuştu: Benimle beraber gördüğünüz kimseler de vardır. Benim en sevdiğim söz de doğru olanıdır. Şu iki şeyden birisini seçiniz ya esirlerinizi ya da mallarınızı. Çünkü ben size süre tanımış bulunuyorum. -Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Taiften döndükten sonra onlara on küsur gece mühlet vermişti.- Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendilerine ancak iki şeyden birisini geri vereceğini açıkça anlayınca bizler esirlerimizi tercih ediyoruz, dediler. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Müslümanlara hitap etmek üzere ayağa kalktı. Yüce Allah'a layık olduğu şekilde övgülerde bulundu, sonra şöyle buyurdu: İmdi şüphesiz kardeşleriniz bize tevbe edenler olarak geldiler. Ben de onlara esirlerini geri vermeyi uygun gördüm. Aranızdan bunu gönül hoşluğuyla yapmak isteyen yapıversin. Fakat aranızdan hakkını elinde tutmak isteyenler de yüce Allah'ın bize ihsan edeceği ilk fey"den (ganimetten) ona vermemizi beklemek şartıyla yapıversin. Herkes: Ey Allah'ın Resulü, biz bunu gönül hoşluğuyla verdik, dedi. Fakat Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Bizler bu hususta aranızda kimlerin izin verdiğini, kimin vermediğini bilemiyoruz. Bunun için geri dönün de arifleriniz sizin kanaatlerinizi bize bildirsinIer. İnsanlar geri döndü, arifleri de onlarla konuştu. Daha sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e dönerek gönül hoşluğuyla kabul ettiklerini ve izin verdiklerini ona haber verdiler. İşte Hevazinlilerden alınan esirler ile ilgili olarak bana ulaşan budur." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hevazin heyeti Müslümanlar olarak ona geldiğinde kalkmış." ez-Zühri bu olayı bu yolla muhtasar olarak zikretmiş bulunmaktadır. Musa b. Ukbe, el-Megazi'de bunu uzunca zikretmiştir. Onun lafzı ile olay şöylir: "Daha sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şewal ayında Taif'ten Ci'rane'ye gitti. Orada da Hevazinlilerin esirleri bulunuyordu. Hevazinlilerin heyeti Müslümanlar olarak onun huzuruna geldi. Aralarından eşrafından dokuz kişi de vardı. Müslüman olup, bey'at ettiler. Sonra onunla konuşurak: Ey Allah'ın Resulü, aldığınız esirler arasında annelerimiz, kızkardeşlerimiz, halalarımız, teyzelerimiz vardır. Bunlar sebebiyle ise kavimler rüsvay olur, dediler. Allah Resulü: Ben sizin için talepte bulunacağım. Fakat ganimetler paylaştırılmış bulunuyor. Siz şu ikisinden hangisini daha çok istersiniz, esirleri mi yoksa malları mı, diye buyurdu. Onlar: Ey Allah'ın Resulü, sen bizi şerefe talip olmak ile mal istemek arasında muhayyer bıraktın. Biz elbette şerefi daha çok severiz, biz ne bir koyun ne de bir deve için ağzımızı açarız, dediler. Allah Resulü bunun üzerine: (Bunlardan) Haşimoğullarının payına düşenler size aittir. Sizin için de Müslümanlarla konuşacağım. Siz de onlarla konuşun ve Müslüman olduğunuzu açığa vurun, diye buyurdu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem öğle namazını kıldıktan sonra onlar da ayağa kalktılar, hatipleri konuşmaya koyuldu. Oldukça beliğ konuştular, Müslümanları da esirlerini kendilerine geri vermek için teşvik ettiler. Onlar konuşmalarını bitirdikten sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ayağa kalktı. Onlar adına iltimasta bulundu, Müslümanları bu işe teşvik etti ve: Ben Haşim oğullarının payına düşenleri onlara geri verdim, diye buyurdu." "Ben sizi beklemiştim." Yani gelirsiniz diye esirleri paylaştırmayı geciktirmiştim. Fakat siz daha da geç geldiniz. "Bunu gönül hoşluğu ile geri vermek isteyen" yani karşılıksız ve kendi rızasıyla geri vermek isteyen, demektir. "Herkes: Biz bunları gönül hoşluğuyla geri veriyoruz, dedi." Musa b. Ukbe'nin rivayetinde: "Herkes ellerinde olanı geri verdi. Ancak az sayıda bazı kimseler fidye istediler." Sözü geçen Amr b. Şuayb yoluyla gelen rivayette de şöyle denilmektedir: "Muhacirler: Bize ait olan da Allah'ın Resulüne aittir, dediler. Ensar da aynı şeyi söylediler. Akra b. Habis dedi ki: Ben ve Temim oğulları ise böyle yapmıyoruz. Uyeyne de: Ben ve Fezare oğullarına ait olan için böyle demiyoruz, dediler. elAbbas b. Mirdas da: Bana ve Süleym oğullarına ait olanı da vermiyoruz, dedi. Süleym oğulları: Hayır, bize düşen Allah Resulüne aittir dediler. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Sizden hakkını sımsıkı elinde tutan kimse için her bir kişiye karşılık olarak elde edeceğiniz ilk ganimetten altı pay verilecektir deyince, gelenlere hanımlarını ve çocuklarını geri verdiler
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a. dedi ki: "Huneyn'den geri döndüğümüzde Ömer Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e cahiliye döneminde iken yapmış olduğu bir itikaf adağı hakkında soru sordu. Allah Resulü de ona o adağını yerine getirmesini emretti
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Katade dedi ki: "Huneyn yılı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte (sefere) çıktık. Düşman ile karşılaş tığımızda Müslümanlar bir ileri bir geri gitti. Müşriklerden bir adamın Müslümanlardan birisinin tepesine çıkmış olduğunu gördüm. Ben de arkasından omzunun üzerine kılıçla bir darbe indirdim. Zırhını kopardım. Üzerime gelerek beni öyle bir kucakladı ki, ondan ölümün kokusunu aldım. Fakat sonra ona ölüm yetişince beni bıraktı. Ömer'e yetişerek: İnsanlara ne oluyor, dedim. O, yüce Allah'ın emri dedi. Sonra (kaçışanlar) geri döndüler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem da oturup şöyle buyurdu: Kim ona dair bir delili bulunduğu halde birisini öldürmüş ise onun selebi ona aittir. Bunun üzerine ben kalkıp: Benim lehime Kim şahitIik eder dedim, sonra oturdum. Daha sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem yine bir önceki sözünü tekrarladı. Yine ayağa kalktım. Allah Resulü: Neyin var, ey Ebu Katade dedi. Ben de ona durumu haber verdim. Bir adam: O doğru söylüyor, onun selebi bende bulunuyor. Benim yerim e onu sen razı et, dedi. Bu sefer Ebu Bekr: Allah'a yemin olsun böyle bir şeyolmaz, dedi. Allah'ın arslanlarından bir arslan kalkacak, Allah ve Resulü için savaşacak ve (öldürdüğü kimsenin) selebini de sana verecek. (Böyle bir şeyolmaz.) Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Doğru söylüyor, selebini ona ver dedi, o da bana selebimi. verdi. Onun karşılığında Selime oğullarından bir bahçe satın aldım. Şüphesiz o benim Müslüman olarak edindiğim ilk mal olmuştu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Katade'nin azadlısı Ebu Muhammed'den rivayete göre Ebu Katade dedi ki: "Huneyn gününde Müslümanlardan bir adamın müşriklerden bir adam ile savaşmakta olduğunu gördüm. Müşriklerden bir başkasının ise arkasından o müslümanı öldürmek üzere ona tuzak kurmaya çalıştığını gördüm. Ben onu tuzağa düşürmek isteyenin üzerine hızlıca gittim. Bana darbe indirmek üzere elini kaldırınca ben de eline kılıcımı indirdim ve elini kopardım. Daha sonra beni yakalayıp öyle bir kucakladı ki korkuya kapıldım. Sonra diz üstü çöktü ve çözülüp gevşeineye başladı. Üzerimden onu ittikten sonra öldürdüm. Müslümanlar geri kaçınca ben de onlarla birlikte geri kaçtım. Diğer Müslümanlarla birlikte Ömer b. el-Hattab'ı da gördüm. Ona: İnsanlann bu hali nedir diye sordum. O: Allah'ın emri dedi. Daha sonra herkes Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına geri döndü. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Her kim birisini öldürdüğüne dair bir delil ortaya koyacak olursa o öldürdüğün ün selebi ona aittir, diye buyurdu. Ben de öldürdüğüm o kişiye dair bir delil aramak amacıyla ayağa kalktım. Bana şahitlik edecek kimseyi görmeyince oturdum. Sonra içimden onu söylemek geldi, ben de durumunu Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e anlattım. Yanımda oturanlardan bir adam: Onun sözünü ettiği o maktulün silahı benim yanımda bulunuyor. Ona karşılık benim yerim e sen onu razı et, dei. Ebu Bekr: Asla! Allah ve Resulü uğrunda çarpışan Allah'ın arslanndan bir arslanı bırakıp da Kureyş'ten zayıf, güçsüz birisine onu vermeyecektir, dedi. (Ebu Katade) dedi ki: Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kalktı ve onu bana verdi. Ben de onun bedelinden bir bahçe satın aldım. Benim İslam'da edindiğim ilk mal o oldu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Müşriklerden bir adamın Müslümanlardan birisinin üstüne çıktığını gördüm." Bundan sonraki Leys yoluyla gelen rivayette şöyle denilmektedir: "Müslümanlardan bir adamın müşriklerden birisi ile çarpışmakta olduğunu, müşriklerden bir başkasının da ona tuzak kurmaya çalıştığını gördüm." Yani onu gafil avlamak istediğini gördüm. "Omzuna" yani ridanın omuza yerleştirildiği yere. "Ondan" aşırı şiddetinden "ölümün kokusunu aldım." Bu ifadeleriyle o müşrik kişinin oldukça güçlü olduğunu anlatmaktadır. "Daha sonra ölüm ona yetişti de beni bıraktı" saldı. "Allah'ın emri" Allah'ın hükmü, kazası, takdiri demektir. "Ebu Bekr es-Sıddik: Allah'a yemin ederim olmaz! Allah'ın arslanlarından birisi Allah ve ResuIü adına savaşacak ve onun selebi sana verilecek ha!" Bu sana: Ben bunu yapacağım, diyen bir kimseye senin kalkıp: Allah'a yemin ederim ben de bunu yapmam, deme ne benzer. İfadenin takdiri: Allah'a yemin ederim ... Resulullah kahramanlığı itibariyle bir arslana benzeyen Allah'ın dini ve Resulü uğrunda savaşan birisinin hakkını alıp gönül hoşluğu olmaksızın, rızası olmadan onu sana vermeyecektir, şeklindedir. "Onun selebini" selebin Ebu Katade'nin mülkü olması itibariyle selebi ona izafe etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Huneyn'deki işlerini bitirince Ebu Amir'i bir orduya kumandan tayin ederek Evtaslıların üzerine gönderdi. (Ebu Amir) Dureyd b. es-Sımme ile karşılaştı. Dureyd öldürüldü ve Allah onunla beraber olanları da bozguna uğrattı. Ebu Musa dedi ki: Beni de Ebu Amir ile birlikte göndermişti. Ebu Amir'e diz kapağına isabet eden bir ok atıldı. Cuşemli birisi ona bir ok atmış ve o oku diz kapağına isabet ettirmişti. Ben onun yanına giderek: Amca, sana kim ok attı, dedim. Ebu Musa'ya işaret ederek: İşte şu benim katilimdir, bana ok atan odur, dedi. Ben de onun üzerine gittim ve ona yetiştim. Beni görünce geri dönüp kaçtı. Arkasından gittim ve ona: Yerinde durup sebat göstermemekten utanmıyor musun deyince, kaçmayı bıraktı. Karşılıklı olarak birbirimize iki (şer) darbe indirdik ve ben onu öldürdüm. Daha sonra Ebu Amir'e: Allah sana ok atan adamı katletti dedim. Ebu Amir: Bu oku çek çıkar dedi. Oku çekip çıkarınca yerinden su boşaldı. Kardeşimin oğlu, benden Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e selam götür ve ona: Bana mağfiret dilemesini söyle, dedi. Ebu Amir de beni yerine askerlere kumandan tayin etti. Kısa bir süre kaldıktan sonra vefat etti. Geri dönüp Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hanesinde huzuruna girdim. Resulullah hasırdan örülmüş ve üzerine ince bir döşek serilmiş bir taht üzerinde yatıyordu. Bununla birlikte tahtın üzerindeki has ır yanlarında ve sırtında iz bırakmıştl. Ben de ona bizim ve Ebu Amir'in durumu ile ilgili haberleri bildirdim. Ebu Amir'in: Ona bana mağfiret dilemesini söyle, dediğini naklettim. (Allah Resulü) su getirilmesini istedi ve abdest aldı. Sonra ellerini. kaldırarak: Allah'ım, Ebu Amir kulcağıza mağfiret et, dedi ve ben (ellerini yukarıya çokça kaldırdığından) koltuk altlarının beyazını gördüm. Sonra şöyle buyurdu: AlIah'lm kıyamet gününde onu yaratmış olduğun insanların bir çoğunun üstüne çıkar. Ben de: Benim için de mağfiret dile, dedim. Bunun üzerine: Allah'ım, Abdullah b. Kays'ın günahlarını mağfiret et. Kıyamet gününde de onu oldukça üstün ve şerefli bir makama yerleştir, diye buyurdu." Ebu Burde dedi ki: "Onların (mağfiret dileklerinin) biri Ebu Amir'e, diğeri ise Ebu Musa'ya yapıldı." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Evtas gazvesi" Iyad der ki: Evtas, Hevazin• yurdunda bir vadidir. Huneyn savaşının olduğu yerdir. Siyer alimlerinden bazıları da Iyad'ın bu dediğini kabul etmiştir. Fakat tercihe değer olan Evtas vadisinin Huneyn vadisinden farklı olduğudur. Buna İbn İshak'ın zikretmiş olduğu vakanın Huneyn vadisinde cereyan ettiği, Hevazinlilerin de geri çekilmelerinden sonra onlardan bir kesimin Taife, bir diğer kesiminin Becile'ye, bir diğer kesimin ise Evtas'a gitmiş olduğunu belirtmesi açıklık getirmektedir. Nebi s.a.v. ise önlerinden Ebu Amir el-Eş'arl'nin (komutasında) bir askeri birliği Evtaslılara gidenlerin üzerine gönderdi. Nitekim bu hadis de buna delalet etmektedir. Daha sonra kendisi askerleri ile birlikte Taifin üzerine yöneldi. "Ebu Amir'e dizkapağına isabet eden bir ok atıldı. Onu Cuşemli" yani Cuşem oğullarından bir adam "atmıştı." "Ondan su boşaldı." Yani okun yerinden sular boşaldı. "Bir su getirilmesini istedi. Abdest aldıktan sonra ellerini kaldırdı." Bu ibareden dua etmek isteği dolayısıyla abdest almanın ve dua ederken elleri kaldırmanın -elleri kaldırmayı sadece istiska (yağmur duası)na mahsus kabul edenlerin görüşlerinin aksine- müstehap olduğu anlaşılmaktadır. İleride bu hususta gelmiş rivayetıere dair açıklamalar Deavat (dualar) bölümünde (6382. hadiste) gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Ümmü Seleme r.a.'dan rivayete göre; "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem benim bulunduğum yere geldi. Yanımda hunsa birisi vardı. O hunsa kişinin Abdullah b. Ebi Umeyye'ye şunları söylediğini işittim: Ey Abdullah, yarın Allah size Taifi fethetmeyi nasip edecek olursa, sen Gaylan'ın kızını ele geçirmeye bak. Çünkü o gelince (şişmanlıktan) dört (büklüm) ile gelir, giderken (sağ ve sollarında dörder büklüm olmak üzere) sekiz (büklüm) ile gider. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Bunlar siz kadınların huzuruna asla girmemeli, diye buyurdu." İbn Uyeyne dedi ki: İbn Cureyc dedi ki: Sözü edilen hunsa kişi Hit diye bilinir. Hişam'dan da böylece rivayet edilmiş olup, ayrıca şu fazlalığı da zikretmiştir: "O gün Taifi muhasara etmekte idi." Bu Hadis 5235 ve 5887 numara ile gelecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Taif gazvesilı Taif, üzüm bağları, hurma bağları pek çok olan ünlü büyük bir şehirdir. Mekke'nin doğu tarafında iki ya da üç merhale uzaklıktadır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Huneyn'den döndükten sonra Taif üzerine gitmiş, ganimetieri Ci'rEme mevkiinde alıkoymuştu. Nadr oğullarından Malik b. Avf da Hevazinlilerin kumandam idi. Geri çekilince Taif'e girmişti. .Taiften birkaç mil uzaklıkta Beliyye adında bir kalesi vardı. Nebi bu kalefÜn yanından Taife giderken geçmiş ve yıkılmasını emretmişti. "Musa b. Ukbe'nin dediğine göre sekizinci yılın şewal ayında" Derim ki: Musa b. Ukbe Megazisinde bunu böylece zikretmiştir. Megazi alimlerinin çoğunluğunun görüşü de budur. "Yarın Allah size Taif'i fethetmeyi nasip ederse ... " Hadise dair açıklamalar ileride Nikah bölümünde (5235. hadis) gelecektir. Bu hadisin burada zikredilmesinden maksat ise Taifin muhasara edilmiş olduğunu belirtmektir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Taifi muhasara ettiği halde onlardan yenildiklerine dair kendisine bir haber ulaşmayınca: İnşailah yarın geri dönüyoruz, -(Ravi) bir seferinde de: Geri döneceğiz, demiştirdemişti. Bu ashaba ağır geldi ve: Taifi fethetmeden mi geri gideceğiz? dediler. Allah Resulü (ertesi gün): Haydi sabah erkenden savaşa gidiniz, diye buyurdu. Onlar da sabahleyin gittiler. Fakat pek çok kimse yara aldı. Bunun üzerine: İnşailah yarın geri dönüyoruz, diye buyurdu. Bu sefer bu hoşlarına gitti. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de (buna) güldü." Süfyan bir keresinde de: "Tebessüm etti" demiştir. Bu Hadis 6086 ve 7480 numara ile gelecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Taifi muhasara ettiği halde onlardan (yen ildiklerine dair) bir haber almadı." İbn Zubeyr yoluyla gelen İbn Ebi Şeybe'nin zikrettiği mürsel rivayette şöyle denilmektedir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Taifi muhasara edince ashabı: Ey Allah'ın Resulü, Sakiflilerin akları biziyaktı. Onlara beddua et, dediler. Allah Resulü: Allah'ım, Sakiflilere hidayet ver diye buyurdu." Megazi alimlerinin zikrettiklerine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kaleyi fethetmekte güçlükle karşılaştı. Taifliler de kalelerinde bir yıl süreyle kuşatılsalar dahi kendilerine yetecek şekilde hazırlıklar yapmışlardı. Müslümanların üzerine kızdınlmış demir parçaları fırlattılar, onlara aklar attılar. Pek çok kimseye de isabet ettirdiler. Allah Resulü Nevfel b. Muaviye ed-Diyli ile istişare etti, o da şöyle dedi: Bunlar yuvasına çekilmiş bir tilki gibidirler. Eğer yuvasının başında durursan onu yakalarsın. Fakat bırakıp gidersen de sana zararı olmaz. Bunun üzerine Allah Resulü onları bırakıp gitti." Enes'in de Müslim tarafından zikredilen hadisinde belirttiğine göre, onları kırk gün süre ile muhasara etmiştir. "Yarın dönüyoruz." Medine'ye dönüyoruz. "Bu onlara ağır geldL" Bunun sebebini: "Burayı fethetmeden mi geri gideceğiz" sözleri açıklamaktadır. Bu haberin ifade ettiği anlam şudur: Allah Resulü Taif fethedilmeden geri döneceklerini onlara haber verince bu hoşlarına gitmedi. Onların hoşlanmadıklarını görünce savaşmalarını emretti. Fakat fetih imkanı da olmadı. Üstelik bir takım yaralar aldılar. Çünkü Taifliler surların üstlerinden onlara ok atıyordu. Böylelikle Taiflilerin akları Müslümanlara isabet ettiği halde Müslümanların akları surların üstündekilere isabet etmiyordu. Onlar bu hali görünce geri dönmelerinin isabetli olacağını açıkça görmüş oldular. Allah Resulü de onlara geri dönme teklifini tekrar edince bu sefer bu teklifi beğendiler, ondan dolayı da Allah Resulü hakkında: "Bunun üzerine güldü, demektedir
- Bāb: ...
- باب ...
Asım dedi ki: Ebu Osman'ı şöyle derken dinledim: "Ben Sa'd'i -ki o Allah yolunda ok atan ilk kişidir- ve Ebu Bekre'yi -o da Taif kalesinden bir kaç kişi ile birlikte aşağıya inmiş ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelmişti- şöyle derken dinledim: Biz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i şöyle buyururken dinledik: Her kim bilerek babasından başka birisinden olduğunu iddia ederse cennet ona haramdır." Asım da: "Dedim ki: Senin önünde (sana bu hadisi rivayet etmek suretiyle) iki adam şehadette bulunmuşlardır ki bu ikisinin şahitliği sana yeter. O da: Evet, onlardan birisi Allah yolunda ok atan ilk kişidir, diğeri ise Taiften inen yirmi iki kişinin yirmi üçüncüsüdür, dedi. " 4326 nolu hadis ileride 6776 numara ile 4327 nolu hadiste 6767 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke ile Medine arasında Ci'rane'de konaklamış iken yanında idim. Beraberinde Bilal vardı. Bir bedevi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek: Bana vermiş olduğun sözü yerine getirmeyecek misin, dedi. Allah Resulü ona: Sana müjde olsun, dedi. Bedevi: Bana çokça sana müjde olsun dedin, dedi. Ebu Musa ile Bilal'e kızgın gibi baktı ve: Bu kişi müjdeyi kabul etmedi. Haydi siz ikiniz bunu kabul ediniz, buyurdu. Her ikisi de: Kabul ettik dediler. Daha sonra içinde su bulunan bir kap getirilmesini istedi. O kapta ellerini ve yüzünü yıkadı ve ağzındaki suyu ona boşalttıktan sonra: Bundan içiniz, içindeki sudan yüzlerinize, gerdanlarınıza boşaltınız ve her ikinize de müjde olsun, diye buyurdu. İkisi de o kabı aldılar ve (Allah Resulünün emrettiğini) yaptılar. Ümmü Seleme perde arkasından: Annenize de bir miktar bırakınız, dedi. Onlar da Ümmü Seleme'ye o sudan bir miktar artırdılar." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Mekke ile Medine arasında el-Ci'rane'de konaklamış iken" Ci'rane Taif ile Mekke arasında bir yer olup Mekke'ye daha yakındır. Bunu Iyad söylemiştir. "Bana verdiğin sözü gerçekleştirmeyecek misin?" O sözün o kişiye özel olması da, genelolması da ihtimal dahilindedir. Bedevi bu sorusuyla ganimetten payının kendisine çabucak verilmesini istedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ise Huneyn'den alınan ganimetierin Ci'rane'de toplanmasını emretmiş, kendisi ise askerlerle birlikte Taif'in üzerine gitmişti. Taiften döndükten sonra Ci'rane'de ganimetleri paylaştırdı. İşte bundan dolayı İslama henüz yeni girmiş olan pek çok kimse ganimetierin çabuk paylaştırılmasını istemiş ve bu şekilde ertelenmesini bir gecikme olarak kabul etmişti. "Sana" ganimetierin paylaştırılmasının pek yakın olduğunu yahut da sabra karşılık pek çok mükafat alacağını "müjdeliyorum." "Üm mü Seleme" Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hanımı ve mu'minlerin annesidir; " ... diye seslendi." Bundan dolayı: "Annenize ... " demiştir. "Onlar da ondan bir miktar artırdılar." Hadis-i şerifte Ebu Amir ile Ebu Musa'nın, Bilal'in ve Ümmü Selemelnin r.a.um bir menkıbeleri dile getirilmiş olmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Safvan b. Ya'la b. Umeyye'den rivayete göre (Ya'la) şöyle derdi: Keşke Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e vahiy nazil olurken onu görebilsem. (Ya'la) dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ci'rane'de bulunuyorken üzerinde onunla birlikte ashabından bir takım kimselerin de gölgesi altında sığındığı bir elbise vardı. Bu sırada koku sürünmüş ve üzerinde bir cübbe bulunan bir bedevi yanına gelerek: Ey Allah'ın Resulü, koku sürundükten sonra bir cübbe giyinerek ihrama umre niyetiyle giren bir adam hakkındaki görüşün nedir, dedi. Ömer eliyle Ya'la'ya: Gel diye işaret etti. Ya'la geldi ve başını soktu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yüzünün kızarmış olduğunu, biraz da hırıltı çıkarmakta olduğunu gördü. Bu halde bir süre kaldıktan sonra o hali geçince: Bana az önce umreye dair soru soran kişi nerede, diye sordu. O adam aranıp bulundu, huzuruna getirildikten sonra ona: Sürünmüş olduğun kokuyu üç defa yıka, cübbeyi de çıkart. Sonra da hac esnasında yaptıklarının benzerini umrede yap, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Zeyd b. Asım dedi ki: "Allah, Resulüne Huneyn günü fey' (ganimet) nasip edince (ganimetieri) insanlar arasındaki müellefetu'l-kulub arasında paylaştırdı. Ensara hiçbir şey vermedi. Diğerlerine isabet eden pay kendilerine de isabet etmediğinden ötürü içten içe rahatsız olmuş gibi idiler. Onlara hutbe irad ederek: Ey ensar topluluğu! Ben sizi yolunuzu şaşırmış bulup da benim sayemde Allah sizi hidayete iletmedi mi? Sizler tefrika içinde iken benimle Allah sizi bir araya getirmedi mi? Fakir iken benimle Allah sizi zengin kılmadı mı, dedi. Allah Resulü her bir şey dedikçe, onlar: Allah'ın ve Resulünün lütuftan daha çoktur, diyorlardı. Allah Resulü: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e cevap vermenize engelolan ne, diye sordu. -(Abdullah b. Zeyd) dedi ki: O bir şey dedikçe onlar Allah ve Resulünün lutfu daha çoktur, diyorlardı.- Şöyle buyurdu: Dileseydiniz şöyle diyebilirdiniz: Sen bize şu şu halde geldin. (Şimdi söyleyin) insanlar koyunları ve develeri alıp giderken sizler Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte evlerinize geri dönmeye razı değil misiniz? Eğer hicret olmasaydı, andolsun ensardan bir kişi olurdum. Eğer bütün insanlar bir vadiden ya da bir dağ yolundan gidecek olsalar şüphesiz ben de ensarın gittiği vadiden ve dağ yolundan giderdim. Ensar doğrudan vücudun üstüne giyilen elbisedir, diğer insanlar ise onun üstüne giyilenlerdir. Şüphesiz sizler benden sonra (sizlere) başkalarının tercih edildiğini göreceksiniz. Havz üzerinde benimle karşılaşıncaya kadar sabrediniz. " Bu Hadis 7245 numara ile gelecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Yüce Allah Huneyn günü Resulüne ... ganimet ihsan edince" yani Huneyn günü kendileriyle savaştığı kimselerin ganimetIerini ona verince. "Fey'''in asıl anlamı geri çevirmek ve dönmektir. Zevalden sonraki gölgeye fey" denilmesi de bu kökten gelmektedir. Çünkü gölge bu vakitte bir taraftan diğer bir tarafa dönmektedir. Kafirlerin malları asıl itibariyle mu'minlere ait olduğundan dolayı mallarına bu isim verilmiş gibidir. Çünkü asılolan imandır, küfür ise daha sonra ortaya çıkar. Kafirler herhangi bir şeye galibiyet sağlayarak ele geçirecek olurlarsa bu bir saldırganlık yolu ile gerçekleşmiş olur. Müslümanlar o malı onlardan ganimet alınca sanki bu yolla daha önce kendilerine ait olanlar tekrar onlara dönmüş gibi olmaktadır. Biraz önce de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ganimetIerin Ci'rane mevkiinde alıkonulmasını emretmiş olduğunu belirtmiş bulunuyoruz. Taiften dönüp, Zülkade'nin 15. günü Ci'rane'ye ulaşmıştı. Ganimetieri paylaştırmakta gecikme sebebi el-Misver hadisinde geçtiği üzere onların Müslüman olmaları ümidi idi. Alınan esirlerin sayısı ise kadın ve çocuk olmak üzere altıbin kişiyi bulmuştu. Develer yirmidörtbin, koyunların sayısı ise kırkbin idi. "İnsanlara paylaştırdı." Maksat ganimetieri onlara paylaştırdığıdır. "Müellefetu'l-kulub arasında" Müellefetu'l-kulub'dan maksat, Kureyşlilerden Mekke'nin fethedildiği günü pek kuwetli olmayan bir şekilde Müslüman olmuş bir takım kimselerdi. Denildiğine göre aralarında henüz daha Müslüman olmamış Safvan b. Umeyye gibi kimseler de vardı. Zekatta hak sahibi sınıflardan birisini teşkil eden müleefe-i kulub ile kimlerin kastedildiği hususunda görüş ayrılığı vardır. Bir görüşe göre bunlar İslama girmelerini teşvik etmek üzere kendilerine bir şeyler verilen kafirlerdir. Bir başka görüşe göre bunlar kafir etbaı bulunan Müslümanlardır. Bu kafirlerin kalplerinin ısındırılması için bunlara verilir. Bir diğer görüşe göre bunlar İslama yeni girmiş Müslümanlar olup, İslamın kalplerine iyice yer etmesi istenen kimselerdir. Burada müellefetu'l-kulub ile kastedilenler ise bu sonuncularıdır .. Çünkü bu başlıkta ez-Zührı yoluyla gelen rivayette şöyle buyurmaktadır: "Ben küfürden henüz yeni kurtulmuş bir takım adamlara kalplerini ısındırmak için veririm." Daha sonra "Kureyşiiler arasında ganimetlerin paylaştırılması" başlığında gelecek olan Enes'in rivayet ettiği hadise göre bunlar ile kastedilenler, kendileri Mekke'de bulunuyorlarken Mekke'nin fethedildiği kimselerdir. Yine ondan gelen bir rivayette: "Tulaka ve muhacirlere verdi" denilmektedir. Talik kelimesinin çoğulu olan tulaka'dan maksat ise Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Mekke'nin fethedildiği günü kendilerini karşılıksız serbest bıraktığı, Kureyşliler ile onlara tabi olanlardır. Muhacirlerden. maksat ise, Mekke fethedilmeden önce Müslüman olup Medine'ye hicret etmiş olanlardır. ibnu'l-Kayyim der ki: Yüce Allah'ın hikmeti gereği Mekke'nin fethedilmesi pek çok Arap kabilesinin islama girmesine sebep olmuştur. Oysa daha önce: Onu kavmiyle baş başa bırakınız, şayet o kavmine galip gelirse dinine gireriz. Eğer onlar ona galip gelirlerse onlar ona karşı gerekeni yapmış olur ve bize ihtiyaç bırakmamış olurlar, diyorlardı. Yüce Allah ona Mekke'yi fethetmeyi nasip edince bir kısmı yine sapıklığı üzere devam etti. Bundan ötürü ona karşı askerler topladılar ve onunla savaşmak için hazırlandılar. Bu hususta hikmetin bir gereği olarak yüce Allah Resulüne yardım ve zaferin dinine giren kabileierin çokluğuyla da, kavminin ona karşı savaşmaktan el çekmesi ile de olmadığını açıkça göstermiş olmaktadır. Dahasonra yüce Allah onlara galip gelmesini takdir buyurunca, düşmanları sayılarının çokluğuna, araç ve gereçlerinin pek güçlü oluşuna rağmen hezimete uğramalarını takdir buyurmuş olmasıydı. Böylelikle gerçek manada zafer ve yardımın ancak onun tarafından geldiğini, onların güçleri ile gerçekleşmediğini onlara açıkça göstermek istedi. Eğer başından beri kafirlere galip gelmemeleri takdir edilmiş olsaydı, aralarından bu dinden dönecek olanlar büyüklenerek, böbürlenerek, burunları havada dinden geri döneceklerdi. Onların yenilgiye uğramalarını takdir buyurduktan sonra akabinde onlara yardım etti, zafer verdi. Böylelikle Mekke'nin fethedildiği günü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Mekke'ye alçak gönüllü ve huşu' ile girdiği gibi, onların da girmelerini sağlamak istedi. Yine onun hikmetinin bir gereği olarak kafirlerin ganimetleri ele geçirildikten sonra kalplerine imanın iyice yerleşmemiş olduğu kimselere taksim edilmesi, bu gibi kimselerin kalplerinde henüz beşeri tabiat gereği mala duydukları sevginin bir sonucu idi. Bu malı aralarında taksim ederek kalplerinin yatışmasını ve kalplerinin onun sevgisi etrafında birleşmesini istemiştir. Çünkü kendilerine iyilikte bulunan kimseleri sevmek, kalp leri n mayasında olan bir şeydir. Fakat aynı zamanda o ganimetleri cihadın gerçek ehli büyük muhacirler ile ensarın ileri gelenlerine vermedi. Oysa bunların ganimetlerin tümüne hak kazandıkları da açıkça ortadadır. Çünkü o ganimetleri aralarında paylaştırmış olsaydı, bu ganimetler sadece onlara ait olurdu. Oysa o müellefe-i kulub'e ganimetleri paylaştırmak suretiyle farklı bir iş yapmış oldu. Çünkü böylelikle başkanları hoşnut olduğu takdirde, kendileri de hoşnut olan ve bu ileri gelenlere tabi olan kimselerin kalplerinin de sevgisini kazanmış oluyordu. Bu şekilde bağışlarda bulunmak, onların islama girişlerine ve islama giren kimselerin kalplerinin de kendilerinden daha aşağıda olup, kendilerine tabi olanlara karşı kalplerinin güçlenmesine ve onların da islama girmeleri hususunda kalplerine metanet gelmesine sebep teşkil etmiştir. Böylece bu işte pek büyük bir masıahat ortaya çıkmış oldu. Bundan dolayı askerlerin içinde bulundukları halde kendilerine destek olacak mala çokça muhtaç olmalarına rağmen, Mekke ahalisinin mallarından Mekke'nin fethedilmesi esnasında az ya da çok herhangi bir şeyi paylaştırmadı. Bu sebeple yüce Allah müşriklerin kalplerinde onlara karşı savaşma arzusunu harekete geçirdi. Müşriklerin bir çoğu mallarını, kadınIarını ve çocukIarını beraber aIarak onIara karşı çıkmayı uygun gördü ve bunIarın hepsi de neticede MüsIümanIar tarafından ganimet aIındı. Eğer onIarın başkanIarının kaIpIerine bunIarı beraber getirmenin doğru oIduğu kanaatini yüce AlIah yerleştirmemiş oIsaydl, doğru görüş Dureyd'in danışma esnasında öne sürdüğü görüş oIacaktı.Fakat başkanIarı Dureyd'e muhaIefet edince bu bütün bunların MüsIümanIarın eline ganimet oIarak geçmesine sebep oIdu. Arkasından bu ilahı hikmet bu ganimetierin kaIpIeri İsIama telif edilecek kimseIer arasında payIaştırıImasınl, kaIpIeri iman ile dolu oIan kimseIerin de imanIarı ile baş başa bırakılmasını da gerektirdi. Daha sonra kalpIerin İsIama telif edilmesinin tamamIayıcl bir unsuru olarak onIardan alınan esirler de onIara geri verildi. Böylelikle kalpIerinde İsIaml kabuI etmek arzusu daha etkili bir haI aIdl, itaat ile ve istekle İslama girdiler. Bu durum da Mekkelilerin, kırılmış ve korkuya kapılmış oIan kalplerinin elde ettikleri zafer ve ganimet ile onarılması sonucunu verdi. Böylece onlara komşu olan ve Arapların en güçlü kabilelerinden sayılan Hevazinliler ile Sakiflilerin verebilecekleri kötülükleri bertaraf etmiş oldu. Çünkü onlar böyIe bir yenilgiye uğratIImlş, sonra da İslama girmelerine imkan ve fırsatlar doğmuştu. Şayet bunlar olmamış olsaydı Mekkeliler oIdukça güçlü ve pek kalabalık oIan bu kabileIere karşı direnemezIerdi. Ensarın olayına ve onlardan ileri geri bir şeyler söyleyenlere gelince, ensarın ileri gelenleri bu hareketlerin kendilerine tabi olan bazı kimseler tarafından yapılmış oIduğunu belirterek özür dilemişlerdi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yaptığı uygulamada onlar için gizli kaIan hikmeti onIara açıklayınca, itaatle geri döndüler ve en büyük ganimetin kendilerinin elde ettikleri Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte üIkelerine geri dönmek olduğunu gördüIer. Böylelikle ganimet olarak aIınan koyun, deve, kadın ve çocuk esirlerin yerine bunları geride bırakan pek büyük mükafat ile teselli buldular. O pek şerefli Nebi, hayatta iken de, ölümünden sonra da onların komşusu oldu. İşte hikmeti pek büyük olanın adeti budur. Herkese kendisine uygun ne ise onu verir. (Özetle aktardığımız İbnu'l-Kayyim'in açıklamaları burada sona ermektedir. ) "Ben sizIeri daIaIette buImadım mı?" Burada maksat şirk daıaIetidir. Hidayetten kasıt da imandır. Restitullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yüce AlIah'ın kendi vasıtasıyIa onlara Iutfetmiş oIduğu nimetleri oIdukça beliğ bir şekilde sıralamıştır. Önce dünya işlerinden hiçbir şeyin kendisiyIe boy öIçüşemediği iman nimetini sözkonusu ederek başladı. İkinci oIarak onların kaIpIerini birbirine telif etme nimetin i hatırlattı. Bu da maI nimetinden daha büyüktür. Çünkü mallar bu nimeti eIde etmek için karşılık beklemeden harcanır, bununIa birlikte bu nimet eIde ediIemeyebilir. Hicretten önce ensar -bundan önce hicret ile ilgili açıklamaIarın baş taraflarında geçtiği üzere- araIarında baş göstermiş buIunan Buas savaşı ve daha başka vakıalar dolayısıyla birbirlerinden son derece nefret ediyorlar, aralarındaki bağlar paramparça olup kopmuş bulunuyordu. Bütün bunlar yüce Allah'ın şu buyruğunda dile getirdiği gibi İslam ile ortadan kalktı: "Sen yeryüzünde olan her şeyi toptan harcasaydm, yine kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah aralarını bulup kalplerini kaynaştırdl. "[Enfal, 63] "Dileseydiniz, sen bize şu şu halde geldin ... derdiniz." Bu hususu Ebu Said yoluyla rivayet edilen hadiste açıklamış bulunmaktadır. Ordaki lafzıyla şöyledir: "Allah ResLılü şöyle buyurdu: Ama Allah'a yemin ederim isteseydiniz şöyle diyebilirdiniz ve hem doğru söylemiş olurdunuz, hem de bu söyledikleriniz tasdik edilirdi: Sen bize yalanlanmış birisi olarak geldin, biz seni tasdik ettik. Kimsenin yardımına mazhar olmayan birisi olarak geldin, biz sana yardım ettik. Yurdundan kovulmuştun seni barındırdık, fakirdin seni gözettik." Bunu Ahmed de, Enes'ten şu lafızia rivayet etmiştir: "Niye: Bize korku içinde geldin biz sana güvenlik verdik, kovulmuş olarak geldin biz seni barındırdık. Yardımdan mahrum idin biz sana yardım ettik demiyorsunuz? Onlar: Hayır, Allah'ın ve Resulünün üzerinizdeki lütufJarı daha çoktur, dediler." Senedi sahihtir. "Eğer hicret olmasaydı andolsun ensardan bir kişi olurdum." İbnu'l-Cevzi der ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu sözleriyle nesebini değiştirmeyi de, hicretinin silinmesini de kastetmiş değildir. O bu sözleriyle şunu kastetmiştir: Eğer daha önceden hicret etmemiş olsaydı, Medine'ye ve din e yardımcı olmaya kendisini nispet edecekti. Buna göre ifadenin takdiri şöyledir: Eğer hicret terk edilmesi sözkonusu olmayan dini bir nispet olmasaydı, şüphesiz ben de sizin diyarınıza kendimi nispet ederdim. Kurtubı der ki: Yani sizin adınızı alırdım ve size intisap ederdim. Tıpkı onların daha önce hilf (ahit ve antlaşma) yoluyla intisap ettikleri gibi. Fakat hicretin özelliği ve mertebe olarak öncelikli olması buna engelolmuştur. Çünkü hicret daha üstün ve daha şereflidir. Dolayısıyla başkası ile değiştirilmez. Anlamının şu olduğu da söylenmiştir: O takdirde ben hükümler itibariyle ensardan birisi olurdum ve onlar arasında sayılırdım. İfadenin takdirinin şöyle olduğu da söylenmiştir: Şayet hicretin sevabı daha büyük olmasaydı elbette sevabımın ensar sevabı olmasını tercih edecektim. "Ensar iç elbisedir, sair insanlar dış elbisedir." İç elbise (şi'ar) bedenin tene değenleridir. Dış elbise (disar) ise onun üstünde giyilendir. Bu onların kendisine aşırı yakınlıklarını anlatmak için oldukça incelikli bir istiaredir. Ayrıca bu sözleriyle kendisinin oldukça özel sırdaşları olduklarını, başkalarına nispetle ona daha yakın ve onunla daha çok iç içe olduklarını anlatmak istemiştir. Ebu Said yoluyla gelen hadiste şu fazlalık bulunmaktadır: "Allah'ım ensara, ensarın oğullarına, ensarın oğullarının oğullarına rahmet et. (Ebu Said) dedi ki: Hepsi sakallarını ıslatıncaya kadar ağladılar ve: Bize payolarak Resuluilah'ın düşmesine razıylZ, dediler." "Şüphesiz benden sonra başkalarının tercih edildiğini göreceksiniz." Yani onların ortak olarak hak sahibi oldukları hususlarda başkalarının kendilerine tercih edildiğini göreceklerdir. "Havz'ın başında benimle karşılaşacağınız vakte kadar sabrediniz." Kasıt kıyamet günüdür yani ölene kadar sabrediniz. Sizler beni Havzın yanıbaşında bulacaksınız. O vakit size zulmedenlerden hakkınız alınacak ve sabra karşılık size' pek büyük mükafat verilecektir. Hadisten Çıkarılan Diğer Bazı Sonuçlar Hadis-i şeriften daha önce kaydedilen hususlardan ayrı olarak bir takım sonuçlar daha çıkartılabilmektedir: 1- İhtiyaç duyulduğu takdirde hasma karşı delil ortaya konulabilir ve susturulur. 2- Tartışmayı terk etmek ve ileri derecede hayalı olmak suretiyle ensargüzel bir edebe sahipti. 3- Onlardan söylediler diye aktarılanlar aslında onların gençlerinin söyledikleri sözlerdi, olgun ve yaşlılarının söyledikleri sözler değildi. 4- Ensar için pek büyük bir menkıbe sözkonusudur. Çünkü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onlara ileri derecedeki övgüsünü ihtiva etmektedir. 5- Büyük olan küçük olanın fark etmediği hususa dikkatini çeker ve hakka dönmesi için ona şüphe ve tereddüte düşülen ciheti açıklar. 6- Sitem etmek, sitem edenin kalbini kazanmak ve onun sitemine karşılık vermek için sitem edilen kimse tarafından gerekli delilin ortaya konulması, mazeretini belirtmek ve itiraf etmek (meşru'dur). 7 - Bu hadiste nübuvvet alametlerinden bir alamet bulunmaktadır. Çünkü o: "Benden sonra başkalarının size tercih edildiğini göreceksiniz" diye buyurmuş ve dediği gibi olmuştur. ez-Zühri, Enes'ten diye rivayet ettiği hadisin sonlarında şunları söylemektedir: Enes dedi ki: "Fakat onlar sabretmediler." 8- İmam (halife) bazı kimseleri ganimetierin dağıtılması hususunda bazılarına üstün tutabilir. Ayrıca o masıahat dolayısıyla varlıklı olana da ganimetten pay verebilir. 9- Dünyalıktan hakkını isteyen bir kimseye bundan dolayı sitem etmek sözkonusu değildir. 10- İster özel, ister genelolsun ortaya çıkan herhangi bir durum dolayısıyla hutbe vermek meşrudur. 11- Hutbe esnasında bir takım muhatapları özellikle sözkonusu etmek caizdir. 12- Bir miktar dünyalık kaybeden kimsenin ahirette elde edecekleri sevapIarı hatırlatarak tesellide bulunmak, hidayeti, ülfeti ve dünyalığa karşı müstağni davranma yolunu izlemeyi teşvik etmek, uygun bir yoldur. 13- Lütuf ve minnet duygusu kayıtsız ve şartsız olarak Allah'a ve Resulüne karşı duyulmalıdır. 14- Ahiret tarafı dünyaya öncelenir. Elde edilemeyen dünyalığa karşı da sabretmek gerekir ki, bu yolla sabredene ahiretteki ecri saklansın. Ahiret daha hayırlı ve daha kalıcıdır
- Bāb: ...
- باب ...
Zühri dedi ki: Bana Enes b. Malik r.a. haber vererek dedi ki: "Yüce Allah, Resulüne Hevazinlilerin mallarını fey' olarak verip, o da bazı kimselere yüz deveyi vermeye başlayınca ensardan bazıları: Allah Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e mağfiret et. Kılıçlarımızdan kanları damlıyorken Kureyş'e (bunca mal) veriyor da bizi bırakıyor, dedi. Enes dedi ki: Onların söyledikleri bu sözler Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e aktarılınca ensara haber gönderdi. Onları deriden yapılmış bir çadırda topladı. Beraberlerinde onlardan olmayan kimseyi de çağırmadı. Ensar bir araya gelince, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ayağa kalkarak şöyle buyurdu: Söylediniz diye hakkınızda bana nakledilen sözler ne oluyor? Ensardan derin bilgi sahibi olanlar: Ey Allah'ın Resulü, bizim ileri gelenlerimiz hiçbir şey söylemiş değildir. Fakat aramızdan yaşı genç bazı kimseler: Allah Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e mağfiret etsin, onların kanları kılıçlarımızdan damlıyorken Kureyş'e veriyor da, bizi bırakıyor demişler, dediler. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Şüphesiz ben küfürden henüz yeni dönmüş bir takım kimselere kalplerini ısındırmak için bir şeyler veriyorum. Diğer insanların mal alıp giderken sizler evlerinize Nebi s.a.v. ile birlikte gitmeye razı olmaz mısınız? Allah'a yemin ederim, sizin beraberinizde alıp gittiğiniz onların beraberlerinde alıp gittiklerinden daha hayırlıdır. Ensar: Ey Allah'ın Resulü, biz buna razı olduk deyince, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara şöyle dedi: Pek yakında başkalarının size oldukça ileri derecede tercih edildiğini göreceksiniz. Allah'a ve Resulüne Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e kavuşuncaya kadar sabrediniz. Ben Havz'ın başında olacağım. Enes dedi ki: Fakat sabretmediler
- Bāb: ...
- باب ...
Enes dedi ki: "Mekke fethedildiği günde Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Kureyşliler arasında bazı ganimetIeri paylaştırdı. Ensar öfkelendi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Diğer insanların dünyalık alıp giderken sizler Resulullah saIlaIl&hu aleyhi ve sellem ile birlikte gitmeye razı değil misiniz? Onlar: Razıyız, deyince: Sair insanlar bir vadiden yahut bir dağ yolundan geçecek olsa şüphesiz ben ensarın gittikleri vadiden yahut onların dağ yolundan giderim, buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a. dedi ki: "Huneyn gününde Hevazinliler (Müslümanlarla) karşılaştılar. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte onbin asker ve aynıca tulaka bulunuyordu. Fakat gerisin geri döndüler. Allah Resulü: Ey ensar topluluğu, diye seslendi. Onlar: Buyur ey Allah'ın Resulü, emrine hazırız, buyur biz senin huzurunda bulunuyoruz deyince, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bineğinden indi ve: Ben Allah'ın kulu ve Resulüyüm, dedi. Müşrikler bozguna uğrayıp geri çekildi. Tulaka'ya ve muhacirlere (ganimetIerden) verdiği halde ensara hiçbir şey vermedi. Bu sebeple onlar (ileri geri sözler) söylediler. Bunun üzerine onları çağırdı ve bir çadıra alarak dedi ki: Sair insanlar koyunlar ve develerle çekip giderken siz Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte gitmeye razı olmaz mısınız? Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem sonra şöyle buyurdu: Eğer sair insanlar bir vadiden gitse, ensar da bir dağ yolundan gitse hiç şüphesiz ensarın gittiği dağ yolunu tercih ederim
- Bāb: ...
- باب ...
Enes r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ensardan bir takım insanları toplayarak şöyle buyurdu: Kureyş henüz cahiliyeden yeni kurtuldu ve kısa bir süre önce bir musibete uğradı. Ben de onların kırılan gönüllerini onarmak ve kalplerini ısındırmak istedim. Sair insanlar dünyalık ile geri dönerken siz Resulullah sallallahu aleyhi ve selle m ile birlikte evlerinize dönmeye razı değil misiniz? Onlar: Razıyız deyince, şöyle buyurdu: Sair insanlar bir vadiden gitse, ensar ise bir dağ yolundan gitse şüphesiz ben ensarın gittiği vadiyi ya da dağ yolunu tercih eder,ordan giderim
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah (b. Mes'ud) dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Huneyn (ganimetini) paylaştırınca ensardan bir adam: Bununla Allah'ın rızasını murad etmedi, dedi. Ben de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gidip ona (bunu) haber verdim. Yüzü değişti, sonra: Allah'ın rahmeti Musa'nın üzerine olsun. Andolsun ona bundan daha çok eziyet edildiği halde sabretmişti, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah (b. Mes'ud) r.a. dedi ki: "Huneyn gününde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bazı kimseleri tercih etti. (Kimisine) yüz deve verdi, Uyeyne'ye de o kadar verdi. Bir takım kimselere de (çok miktarda) verdi. Bir adam: Bu paylaştırma ile Allah'ın rızası gözetilmemiştir, dedi. Ben: Andolsun Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e haber vereceğim, dedim. Allah Resulü şöyle buyurdu: Allah'ın rahmeti Musa'nın üzerine olsun, ona bundan daha çok eziyet edildiği halde sabretmişti." Fethu'l-Bari Açıklaması: Mansur yoluyla gelen rivayette "bir adam, dedi" şeklinde, el-A'meş yoluyla gelen rivayette: "Ensardan bir adam dedi" şeklindedir. el-Vfıkid'i'nin rivayetinde ise bu kişi Amr b. Avf oğullarından Muattib b. Kuşeyr idi, münafıklardandı. Hadis-i şeriften anlaşıldığına göre, paylaştırmakta bazılarına daha fazla vermek caizdir, cahilden yüz çevirmek, yapılan eziyetleri affetmek ve kendisi gibi durumlarla karşılaşmış geçmiş kimselere uymak, caizdir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a. dedi ki: "Huneyn gününde Hevazinliler, Gatafanlılar ve başkaları davarlarıyla ve çoluk çocuklarıyla birlikte geldiler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile beraber de onbin kişi ve tulakadan bazıları vardı. Allah Resulünü bırakıp geri kaçtılar ve nihayet tek başına kaldı. İşte o gün birini diğerine karıştırmaksızın iki defa nida ederek: Sağına dönerek: Ey ensar topluluğu diye seslendi. Onlar: Buyur ey Allah'ın Resulü! Müjde olsun sana, biz seninle beraberiz dediler. Daha sonra soluna dönerek: Ey ensar topluluğu, diye seslendi, onlar: Buyur ey Allah'ın Resulü, müjde olsun sana biz seninle beraberiz, dediler. Allah Resulü beyaz katırı üzerinde idi. Bineğinden inerek: Ben Allah'ın kulu ve Resulüyüm dedi. Müşrikler bozguna uğrayıp geri çekildi. O gün çok miktarda ganimet aldı. Ganimetieri muhacirlerle, tulaka arasında paylaştırdığı halde ensara hiçbir şey vermedi. Bundan dolayı ensar dedi ki: Zorlu ve sıkıntılı bir iş olursa biz çağınlınz. Fakat ganimetler bizden başkalarına verilir. Bu sözler ona ulaşınca onları bir çadırda toplayıp şöyle buyurdu: Ey ensar topluluğu, sizden bana ulaşan sözler ne oluyor? Ensar sustu. Ey ensar topluluğu, diye buyurdu. İnsanlar dünyalığ! alıp giderken sizler Resulullah sallallahu aleyhi vesellem ile birlikte onu alıp evlerinize gitmeye razı değil misiniz? Onlar: RazıylZ deyince, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Sa ir insanlar bir vadiden gitseler, ensar ise bir dağ yolundan gitse elbette ki ben ensarın gittiği dağ yolundan giderim." Hişam dedi ki: "(Ben Enes radıyallahu an he hitaben:) Ey Ebu Hamza, dedim ve sen bu olaya tanık oldun mu? O: Ben nasıl bu olayda hazır olmayabilirdim ki, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Necid tarafına bir seriye (askeri birlik) gönderdi. Ben de o seriyede bulunuyordum. Bize düşen paylarımız onikişer deveyi buldu, ayrıca her birimize birer deve de nefil olarak verildi. Böylece onüçer deve ile geri dönmüş olduk." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Necid taraflarına seriye" (Buhari) bu seriyeyi bu şekilde Taif gazvesinden sonra zikretmiş bulunmaktadır. Megazi sahiplerinin zikrettiklerine göre ise bu seriye Mekke fethine gitmeden önce olmuştur. Seriye, geceleyin yola çıkan (kafile) demektir, ordunun bir bölümü olup, ordunun bulunduğu yerden çıkar ve tekrar ona geri döner. Yüz kişi ile beşyüz kişiden oluşur
- Bāb: ...
- باب ...
Salim, babasından rivayetle dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Halid b. Velid'i Cezime oğullarına gönderdi. Onları İslama davet etti. Fakat onlar: Eslemna: Teslim olduklMüslüman olduk, demeyi güzel bir şekilde beceremediler. Bu sebeple: Saba'na (dinimizi terk ettik) demeye koyuldular. Halid b. elVelid de onlardan kimisini öldürmeye, kimisini esir almaya koyuldu. Bizden her birisine de esirini teslim etti. Nihayet bir gün Halid bizden her bir adamın esirini öldürmesini emretti. Ben: Allah'a yemin ederim kendi esirimi öldürmeyeceğim. Arkadaşlarımdan hiçbir kimse de kendi esirini öldürmeyecek, dedim. Nihayet Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna vardık. Olanı ona anlattık. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ellerini kaldırarak iki defa: Allahlım, ben Halid'in yaptıklarından uzak olduğumu sana arzediyorum, diye buyurdu." Bu Hadis 7189 numara ile gelecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Halid b. Velid'i Cezime oğullarına göndermesi" Onlara göndermesi Mekke fethinden sonra ve Huneyn'e çıkmadan önce şewal ayında gerçekleşmiştir. Bütün megazi bilginlerine göre bu böyledir. Cezime oğulları Yelemlem cihetinden Mekke'nin alt tarafında bulunuyorlardı. İbn Sa'd dedi ki: Nebi (s.a.v.) onlara Halid b. Velid'i muhacir ve ensardan oluşan üçyüzelli kişi ile birlikte savaşmak için değil, İslama davet etmek üzere göndermişti. "Onlar eslemna demeyi güzel bir şekilde beceremediklerinden saba'na saba'na demeye başladılar." Bu, hadisi bize rivayet eden İbn Ömer yolu ile gelen rivayettir. Bu da onun gerçek anlamda İslamı kastettiklerini anlamış olduğunu göstermektedir. Onun bu anlamasını destekleyen hususlardan birisi de Kureyş'in İslama giren herkes hakkında: Sabae: Dininden döndü, demesi de vardır. Nihayet bu söz oldukça yaygınlık kazanmış ve bunu (hakkında kullandıkları kimseyi) yermek makamında kullanmaya koyuldular. "Allah'ım, Halid'in yaptıklarından uzak olduğumu sana arzederim." el-Hattabi der ki: Nebi (s.a.v.) onların: Saba'na sözleri ile neyi kastettiklerini bilmeden önce onlar hakkında işi sağlam tutmayı terk ederek aceleci davranmasını reddetmiş olmaktadır. "İki defa" İbn Asakir, Abdurrezzak'tan: "Ya da üç defa" fazlalığını zikretmiş bulunmaktadır. Bunu da el-İsmaili rivayet etmiştir, diğerlerinin rivayetlerinde ise "üç defa" şeklindedir. el-Bakır naklettiği rivayetinde: "Daha sonra Resulullah s.a.v. Ali'yi çağırdı ve: Sen bunların yanına çık git ve cahiliye dönemi işlerini ayaklarının altına al dedi. Ali de beraberinde mal bulunduğu halde çıkıp onların yanına gitti. Aralarından diyetini ödemedik hiçbir kimse bırakmadı" fazlahğını da kaydetmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ali r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir seriye gönderdi. Ona ensardan birisini kumandan tayin etti ve onlara ona itaat etmelerini emretti. (Bir sebeple) kızıp: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem size bana itaat etmenizi emretmemiş miydi deyince, onlar: Evet diye cevap verdiler. Kumandanları: O halde bana odun toplayınız, dedi. Onlar da odun topladılar. Haydi bir ateş yakınız, dedi. Ateş yaktılar. Sonra: Bu ateşe giriniz dedi. Girmek istediler ama biri diğerini tutarak: Bizler ancak ateşten kurtulmak için Nebie kaçtık, demeye koyuldular. Nihayet ateş de dindi, kumandanlarının da öfkesi dindi. Durum Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ulaşınca: Eğer o ateşe girmiş olsalardı, kıyamet gününe kadar ondan çıkamazlardı. İtaat maruftadır, diye buyurdu. Bu Hadis 7145 ve 7257 numara ile gelecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Kıyamet gününe kadar oradan çıkamazlardı." Yani o ateşe girmek bir masiyettir. İsyan eden bir kimse de ateşe girmeyi hak eder. Maksadın şöyle olması ihtimali de vardır: Eğer o ateşe girmenin helalolduğunu kabul ederek girmiş olsalardı ebediyyen ateşten çıkamazlardı. Çünkü onlar kendilerine yasak kılınmış bulunan kendilerini öldürme suçunu işlemiş olacaklardı. "İtaat maruftadır." Hafs'ın rivayetinde: "İtaat ancak maruftadır" şeklindedir. Hadis-i Şeriften Çıkarılan Bazı Sonuçlar 1- Öfkeli halde verilen hükmün şeriate muhalif olmayan bölümleri yürürlüğe girer. 2- Öfke akıl sahiplerinin akıllarını perdeler. 3- Allah'a iman ateşten kurtarır. Çünkü onlar: "Bizler ancak ateşten kurtulmak için Nebie kaçtık" demişlerdi. Nebie kaçmak ise yüce Allah'a kaçmak demektir. Yüce Allah'a kaçış ise iman için kullanılır. Nitekim yüce Allah .. şöyle buyurmaktadır: "O halde Allah'a kaçın. Muhakkak ben sizi onun azabından apaçık uyarıp korkutanım. "[Zariyat, 50] 4- Mutlak olarak verilen bir emir bütün halleri kapsamaz. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendilerine emirlerine (kumandanıarına) itaat etmelerini emretmiş idi. Onlar da bu emrin öfke haline ve masiyet ile emredilme haline varıncaya kadar bütün durumlar için geçerli zannettiler. Fakat Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kendilerine vermiş olduğu komutanlarına itaat emrinin masiyet olmayan hususlara münhasır olduğunu beyan etmiş bulunmaktadır. İleride yüce Allah'ın izniyle Ahkam bölümünde bu meseleye dair daha geniş açıklamalar gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Burde dedi ki: "Resulullah sallallilhu aleyhi ve sellem Ebu Musa ile Muaz b. Cebel'i Yemen'e gönderdi. (Ebu Burde) dedi ki: Onların her birisini ayrı bir bölgeye gönderdi. (Ebu Burde devamla) dedi ki: Yemen ise iki ayrı bölgedir. Daha sonra (Allah Resulü) şöyle buyurdu: Kolaylaştırın, zorlaştırmayın, müjdeleyin, nefret ettirmeyin. Akabinde onların her biri işinin başına gitti. Onlardan her biri kendi bölgesinde dolaşırken arkadaşına yaklaştı mı onunla dostluğun u yenilemek üzere gider ona selam verirdi. Muaz bir sefer kendi bölgesinde dolaşıp, arkadaşı Ebu Musa'ya yaklaşınca katırı üzerinde onun yanına geldi. Onu oturmuş etrafında da insanlar toplanmış olduğu halde gördü. Yanında da elleri boynuna bağlanmış bir adam duruyordu. Bu sebeple Muaz ona: Ey Abdullah b. Kays, bu ne diye sordu. Ebu Musa: Bu daha önce Müslüman iken kafir olmuş bir adamdır, dedi. Muaz: Öldürülmedikçe bineğimden inmem dedi. Ebu Musa: Onun buraya getiriliş sebebi de budur, haydi in deyince, Muaz: Hayır, öldürülmedikçe inmem dedi. Ebu Musa emir vererek öldürüldü. Sonra Muaz inerek: Ey Abdullah sen Kur'2m'l nasılokursun diye sordu. Ebu Musa: Onu zaman zaman değışik aralıklarda kısım kısım okurum, dedi. Sonra Ebu Musa: Peki ey Muaz ya sen nasılokursun, diye sordu, Muaz: Gecenin ilk saatlerinde uyurum. Sonra uykumun bir kısmını almış olarak kalkarım. Allah'ın bana takdir buyurmuş olduğu kadarını okurum. Ben ayakta duruşumun mükafatını ümit ettiğim gibi uyku halimin mükafatını da ümit ederim, dedi." Bu Hadis 4345 numara ile gelecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Onların her birini bir bölgeye gönderdi." (Ebu Burde) dedi ki: "Yemen iki bölgedir." Bölge (el-Mihlaf) Yemen lehçesindedir. Pek çok kırsal kesimin bulunduğu verimli bölge, büyük bir bölge ve çeşitli yerleşim alanlarının bulunduğu bölge demektir. Muaz'a ait olan bölge Aden'e doğru yukarı bölge idi. el-Cened denilen yer de onun sorumluluğu altında idi. Orada bugüne kadar bilinen bir mescidi bulunmaktadır. Ebu Musa'nın bölgesi ise Yemen'in alt kısımları idi. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. "Sonra bineğinden inerek: Ey Abdullah dedi." Abdullah, Ebu Musa'nın adıdır. "Kur'an'ı nasılokursun (diye sordu). O: !\ısım kısım, okurum dedi." Yani ben Kur'an'ı gece gündüz kısım kısım, ardı arkasına çeşitli zamanlarda okumaya devam ederim. Buradaki "etefevvakuhu tefavvukan" ibaresi}evenin iki sağımlığı arasındaki süre demek olan "fuvaku'n-naka"dan alınmadır. Bu da devenin süİÜnün sağılmasından sonra memelerine süt toplanması için bir süre bırakıldıktan sonra tekrar sağılması ve bunun böylece devam etmesi demektir. "Bu sebeple ben ayakta duruşumun ecrini ümit ettiğim gibi, uykumun da ecrini ümit ederim." Yani o yorulmak dolayısıyla ecir beklediği gibi dinlenmekten de ecir bekler. Çünkü dinlenmekle ibadete güç biriktirmek maksadı güdülecek olursa sevap elde edilir. Bir Uyarı : Ebu Musa'nın Yemen'e gönderilmesi TEbuk gazvesinden sonra olmuştur. Çünkü o ileride daha sonra yüce Allah'ın izniyle TEbuk gazvesine dair açıklamalarda bulunulacağı vakit de geleceği üzere Nebi s.a.v. ile birlikte TEbuk gazvesine katılmıştır. Bu hadis Ebu Musa'nın alim, oldukça zeki ve maharetIi birisi olduğuna delil gösterilmiştir. Çünkü böyle olmasaydı Nebi s.a.v. onu emir olarak görevlendirmezdi. Şayet hüküm verme (yönetme) işini başkasına havale etmiş olsaydı ona yaptığı tavsiyeyi yapmasına da ihtiyaç olmazdı. Bundan dolayı Ömer, sonra Osman, sonra da Ali bu hususta ona güvenmişlerdir. Hariciler ile Rafıziler ise onu tenkit etmiş olup, gaflet sahibi birisi olduğunu ve zeki olmadığını söylemişlerdir. Bunu söylerken de Sıffin'de tahkimde yaptıklarına dayanırlar. İbnu'l-Arabi ve başkaları ise şöyle demektedir: Gerçek ise onun bu şekilde nitelendirilmesini gerektirecek bir iş yapmadığıdır. Onun bütün yaptığı ictihadı neticesinde Bedir'e katılmış olan ashab-ı kiramın büyükleri ile onların durumuna' yakın hayatta kalmış kimseler arasında istişareye işin havale edilmesi idi. Bu kanaate varmasının sebebi ise Sıffin'de her iki kesim arasındaki aşırı ihtilatı ve işin ulaşmış olduğu noktayı görmüş olması idi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa el-Eş'ari r.a.'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisini Yemen'e gönderdi. Ebu Musa, ona Yemen'de yapılan bir takım içkilere dair soru sordu. Nebi: Onlar nedir diye sorunca, Ebu Musa: Bunlar el-bit' ve el-mizr'dir, dedi." -Ben (Said b. Ebi Burde), Ebu Burde'ye: Bit' nedir diye sordum. O: Bal nebizidir dedi. Mizr ise arpanın nebizidir.- Bunun yerine Allah Resulü: "Sarhoşluk verici her bir şey haramdır" diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Said b. Ebi Burde, o babasından rivayetle dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem dedesi Ebu Musa ile Muaz'ı Yemen'e göndererek: Kolaylaştırın, zorlaştırm ay ın , müjdeleyin, nefret ettirmeyin ve birbiriniz ile uyumlu olun, diye buyurdu. Ebu Musa: Ey Allah'ın nebisi! Bizim topraklarımlZda arpadan yapılan ve el-mizr diye bilinen bir içki ile baldan yapılan ve el-bit' diye adlandırılan bir içki vardır, dedi. Allah Resulü: Sarhoşluk veren her bir şey haramdır diye buyurdu. Sonra her ikisi de yola koyuldu. Muaz, Ebu Musa'ya: Kur'fm'ı nasılokursun diye sordu. (Ebu Musa): Ayakta iken, otururken, bineğimin üzerinde iken (hep okurum) ve onu zaman zaman okurum, dedi. (Muaz) dedi ki: Ben ise önce uyurum, sonra kalkarım. Ayakta duruşumun ecrini ümit ettiğim gibi uyumamın da ecrini ümit ederim. Büyükçe bir çadır kurdu. Birbirlerini ziyaret etmeye başladılar. Muaz, bin defa Ebu Musa'yı ziyaret ettiğinde zincirlere bağlı bir adam görünce: Bu da ne, diye sordu. Ebu Musa: Müslüman olduktan sonra irtidad eden bir yahudidir dedi. Muaz: Andolsun onun boynunu vuracağım, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa el-q'ari r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni kavmimin diyarına gönderdi. (Geri geldiğimde) Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i devesini el-Abtah'da çöktürmüş buldum. Allah Resulü bana: Ey Abdullah b. Kays hac ettin mi, diye sordu. Ben: Evet ey Allah'ın Resulü dedim. Nasıl dedin, diye sordu. Ben: Senin ihlalin (ihrama girişin) gibi bir ihlal ile lebbeyk (buyur Allah'ım) dedim. Peki beraberinde hediyelik kurbanı getirmiş miydin, diye sordu. Ben: Getirmedim dedim. O halde Beyt'i tavaf et. Safa ile Merve arasında sa'y et, sonra ihramdan çık, dedi. Ben de onun dediğini yaptım. Hatta Kays oğulları hanımlarından olan benim bir hanım ım saçlarımı taradı. Biz, Ömer halifeliğe getirilinceye kadar bu şekilde (haccetmeye) devam ettik." Fethu'l-Bari Açıklaması: (Buhari) bu hadisi Hac bölümünde de zikretmiş bulunmaktadır. Buna dair yeterli açıklamalar orada geçmiştir. (Hadis no)
- Bāb: ...
- باب ...
tbn Abbâs (radıyallahü anh) şöyle demiştir: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Muâz ibn Cebel'i Yemen'e gönderdiği sırada ona hitaben: "Sen Kitâb ehli olan bir kavim üzerine vâlî gidiyorsun. Onlara vardığın zaman kendilerini Lâ ilahe illellah ve enne Muhammeden rasü'llah düstûruna şehâdet etmelerine çağır. Eğer onlar bunda sana itaat ederlerse, onlara Allah'ın kendilerine her gece ve gündüzde beş namaz farz kıldığını haber ver. Eğer onlar bunda da sana itaat ederlerse, bu defa da kendilerine, Allah'ın onlara bir sadaka farz kıldığını, bunun onların zenginlerinden alınıp fakirlerine verileceğini haber ver. Eğer onlar bununla da sana itaat ederlerse, seni onların en kıymetli mallarını almaktan sakındırırım. Bir de mazlumun duasından sakın. Çünkü şu muhakkak ki, mazlum ile Allah arasında(duanın kabulüne mâni' olacak) hiçbir perde yoktur" buyurdu. Abdillah el-Buhârî (âdeti üzere lafızların tefsirine girişip) şöyle dedi: "Tavaat lehu nefsuhu" ve "Tâat" ve "Atâat" bir ma'nâya olup "Nefsi ona itaat etti" demektir; bunlar bir lügattir. Kişi kendinden haber verdiği zaman "Tı'tu", "Tu'tu" ve "Ata'tu" der ki, hepsi de "Ben itaat ettim" demektir
- Bāb: ...
- باب ...
Amr b. Meymun'dan rivayete göre "Muaz r.a. Yemen'e ulaşınca onlara sabah namazını kıldırdı: "Allah İbrahim'i Halil edindi. "[Nisa, 125] buyruğunu okudu. Cemaat arasından bir adam: İbrahim'in anasının gözü aydın olmuştur, dedi." Muaz (b. Muaz el-Basri), Şube'den, o Habib'den, o Said'den, o Amr'dan şu fazlalığı zikretmektedir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Muaz'ı Yemen'e gönderdi. Muaz sabah namazında Nisa süresini okudu. "Allah İbrahim'i Halil edindi" buyruğunu okuyunca arkasından bir adam: İbrahim'in anasının gözü aydın olmuştur, dedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Amr b. Meymun" el-Evdi olup, Muhadramlardandır (Nebi zamanına erişmekle birlikte ashabdan olmak şerefine nail olmamış kimselerdendir). "Cemaatten bir adam: İbrahim'in anasının gözü aydın olmuştur, dedi." Yani o pek mesrur olmuştur. Muaz'ın namazda bu şekilde söz söyleyene ilişmeyip, ona namazını tekrar iade etmesini emretmemiş olması, izahı zor bir konu olarak görülmüştür. Ancak buna şöyle cevap verilmektedir. Ya hükmü bilmeyen bir kimse mazur görüldüğü içindir yahut da ona namazını iade etmesini emrettiği halde bu bize rivayetle nakledilmemiştir ya da bu sözleri söyleyen kişi arkalarında olmakla birlikte onlarla beraber namaza iştirak etmemiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu İshak: Bera r.a.'ın şöyle dediğini aktarmıştır: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizleri Halid b. Velid ile birlikte Yemen'e gönderdi. (Bera) dedi ki: Daha sonra bunun akabinde onun yerine Ali'yi gönderdi ve dedi ki: Halid ile birlikte bulunanlara şunu emret: Onlardan kim seninle beraber yola devam etmek isterse devam etsin, dileyen de geri dönsün. Ben de onunla birlikte kalanlar arasında oldum. Çok miktarda ukiye (para), ganimet aldım
- Bāb: ...
- باب ...
Büreyde b. el-Husayb-ı Eslemi r.a. şöyle dediği rivayet olunmuştur: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem (Haccetü`l-Veda` `dan önce) Ali`yi (ganimet malının) beşte birini almak için (Yemen`e) Halid İbn-i Velid`e göndermişti. Bu seferde ben de Ali`den hoşlanmaz oldum. Çünkü Ali (ganimetten hissesine bir cariye almış, sabahleyin de) gusletmişti. Ben de sinirlenerek Halid İbn-i Velid`e: Şu Ali`yi görmüyor musun dedim. En sonu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem`in huzuruna geldiğimizde Ali`nin bu hareketini Resulullah`a da arzettim. Bunun üzerine Resulullah: Ey Büreyde, Ali`ye sinirleniyor musun? buyurdu. Ben de: Evet! diye tasdik ettim. Resulullah: Hayır Ali`ye darılma!. Çünkü onun ganimet malının beşte birindeki hissesi, aldığı cariyeden daha çoktur, buyurdu. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ali b. Ebi Talib aleyhisselam ile Halid b. Velid'in Veda haccından önce Yemen'e gönderilmesi." Ahmed, Ebu Davud ve Tirmizi bir başka yoldan Ali r.a.'ın şöyle dediğini rivayet etmektedirler: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni Yemen'e gönderdi. Ben: Ey Allah'ın Resulü, sen beni yaşça benden büyük kimselerin yanına gönderiyorsun. Ben ise henüz yaşı küçük ve hakimlik hususunda pek basireti olmayan birisiyim, dedim. (Ali) dedi ki: (Allah Resalü) elini göğsümün üzerine koyarak: Allah'ım, diline sebat ver, kalbine hidayet ver diye buyurduktan sonra: Ey Ali, iki hasım senin önünde oturdukları takdirde diğerini de dinlemedikçe aralarında hüküm verme, diye buyurdu." "Resalullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Halid b. Velid ile bizi Yemen'e gönderdi." Bu olayonların Taif'ten dönüşlerinden ve ganimetIerin el-Ci'rane'de paylaştmlmasından sonra olmuştu. "Seninle birlikte" Yemen'e "dönmek isteyen" ibaresindeki "et-ta'kib" dönüşten sonra askerin bir bölümünün ertesi günü bir gazada bulunmak üzere avdet etmesidir. Bunu el-Hatlabi böylece açıklamıştır. "Ben Ali'ye buğz ediyordum. Gusletmiş bulunuyordu. Halid'e görmüyor musun ... dedim. " Hadisteki ibare bu şekilde Buhari'de muhtasar olarak zikrediimiştir. el-İsmaili ise Buhari'nin kendi yoluyla zikretmiş olduğu Ravh b. Ubade'ye ulaşan değişik rivayet yollarıyla bu hadisi zikrederek kendi zikrettiği şekilde şöyle söylemektedir: "Ali'yi humsu (ganimetin beşte birini) paylaştırmak üzere gönderdi." Yine el-İsmaili'nin bir başka rivayetinde: "Fey"i paylaştırmak üzere (gönderdi). Ali ondan kendisi için bir cariye seçti" şeklindedir. Bir başka rivayetinde de şöyledir: "(Ali) ondan (ganimetin beşte birinden) bir cariye aldı. Ertesi günü sabah başından su damlıyordu. Bunun üzerine Halid, Bureyde'ye: Bunun yaptıklarını görmüyor musun dedi. Bureyde dedi ki: Ben Ali'ye buğzeden birisi idim." Ahmed'in, Abduleelil'in, Abdullah b. Bureyde'den, onun babasından diye naklettiği rivayette de şöyle denilmektedir: "Ali'ye hiç kimseye etmediğim kadar buğz ettim. Kureyş'ten de kimi sevdimse mutlaka onun Ali'ye olan buğzu dolayısıyla sevmiştim. (Bureyde) dedi ki: Biz kadın ve çocuklardan oluşan esirler aldık. (Kumandan) Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e: Bize bunun beşte birini almak üzere birisini gönder, diye yazdı. (Bureyde) dedi ki: O da bize Ali'yi gönderdi. Esirler arasında esir alınan kadınların en iyisi olan bir cari ye vardı. (Bureyde) dedi ki: (Ali) beşte biri ayırdı (kalanı gaziler arasında) paylaştırdı. Dışarı çıktığında başından su damlıyordu. Ben: Ey Ebu'l-Hasen, bu ne dedim. O: Sen o cariyeyi görmedin mi? O beşte birlik payarasına düşmüştü. Sonra da o Muhammed'in yakınlarının payına isabet etti, sonra da o Ali'nin ailesine isabet etti. Bundan dolayı ben de onunla birlikte oldum." "(Nebi): Ey Bureyde Ali'ye buğz mu ediyorsun, dedi. Ben, evet dedim. Onabuğz etme diye buyurdu." Abdulcelil yoluyla gelen rivayette şu fazlalık vardır: "Eğer onu seviyor isen ona olan sevgini daha da arttır." "Onun humsta (beşte birde) bundan fazla payı vardır." Abduleelil yoluyla gelen rivayette şöyle denilmektedir: "Muhammed'in nefsi elinde olana yemin ederim ki şüphesiz Ali hanedanının beşte birdeki payı bir cari yede n daha da fazladır." Yine şu fazlalığı da zikretmektedir: «Bureyde} dedi ki: Ondan sonra insanlar arasında Ali'den daha çok kimseyi sevmez oldum." Ebu Zerr el-Herevi dedi ki: Sahabe olan bu zatın Ali'ye buğzetmesinin sebebi onun ganimetten bir şeyler almış olduğunu görmesi ve onun bu almasının ganimetten bir hırsızlık olduğunu zannetmesi idi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona Ali'nin hakkından daha azını aldığını bildirince, onu sevmeye başladı. Bu güzel bir yorumdur. Fakat Ahmed'in rivayet ettiği hadisin baş tarafları bunun uzak bir ihtimalolduğunu göstermektedir. Muhtemelen ona buğzetmesinin bir başka sebebi vardır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in de onlara Aliıyi buğz etmelerini yasaklayınca buğzu da gitmiş oldu. Ali radıyallahu anh'ın istibra etmeden cariye ile birlikte olması izahı zor bir konu olarak görülmüştür. Aynı şekilde kendisine payayırması da böyledir. Birinci husus bu cariyenin henüz baliğ olmamış bakire olması ve diğer ashab-ı kiramın da kabul ettiği gibi, bu durumda olan bir cariyenin istibra edilmeyeceği görüşüne sahip olmasıyla açıklanır. Ayrıca Alilnin payına düşmesinin akabinde ay hali olmuş olması ve' bir gün ve geceden sonra temizlenmiş olması bundan sonra da cariye ile birlikte olmuş olması da mümkündür. Bunun böyle olmadığını söylemek için de elde bir delil bulunmamaktadır. Paylaştırmaya gelince, payettikleri şeylerde kendisi de ortak olan bir kimse için böyle bir tasarruf caizdir. Nitekim raiyyeden birisi olmasına rağmen imam da paylaştırdığı takdirde böyle hareket edebilir. İmamın tayin ettiği kişi de bu halde onun konumundadır. Hadisten, Resulullah s.a.v.'in kızı ile birlikte bir başkasıyla evlenmenin aksine cariye edinmenin caiz olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Nikah bölümünde el-Misver yoluyla gelen hadiste onunla birlikte başkasıyla evlenemeyeceği ifade edilmektedir. (5230. hadis)
- Bāb: ...
- باب ...
Abdurrahman b. Ebi Nu'in dedi ki: Ebu Said el-Hudrı r.a.'l şöyle derken dinledim: "Ali b. Ebi Talib r.a., Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Yemen'den tabaklanmış bir deri içerisinde toprağından ayrıştırılmamış azıcık bir altın gönderdi. (Ebu Said) dedi ki: Bunu şu dört kişi arasında paylaştırdı: Uyeyn b. Bedr, Akra b. Habis ve Zeyd el-Hayl ile dördüncüleri ise ya Alkame ya da Amir b. et-Tufayl idi. Ashabından bir adam: Biz buna bu adamlardan daha bir hak sahibi idik dedi. Bu söyledikleri Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ulaşınca şöyle buyurdu: Ben gökte bulunanın emini iken, bana sabah akşam semanın haberi geliyorken, bana güvenmiyar musunuz? (Ebu Said) dedi ki: Gözleri çökük, yanağının elmacık kemikleri çıkık, alnı yüksek, gür sakallı, başı traşlı, izarını yukarı çekmiş bir kişi ayağa kalkarak: Ey Allah'ın Resulü, Allah'tan kork, dedi. Allah Resulü ona: Yazıklar olsun sana! Yeryüzündekilerin arasında Allah'tan en çok korkması gereken kişi ben değil miyim, dedi. (Ebu Said) dedi ki: Sonra adam arkasını dönüp gitti. Halid b. Velid: Ey Allah'ın Resulü, bu adamın boynunu vurayım mı, dedi. Allah Resulü: Hayır, belki namaz kılıyordur, dedi. Halid dedi ki: Ama nice namaz kılan var ki kalbinde olmayan şeyleri diliyle söylüyor. Allah Resulü şöyle buyurdu: Ben ne insanların kalplerini açmakla, ne de onların karınıarını yarmakla emrolundum. (Ebu Said) dedi ki: Sonra Resulullah o kişi dönüp giderken arkasından bakıp şöyle buyurdu: Şunun soyundan öyle bir nesil türeyecektir ki bunlar Allah'ın kitabını güzel bir şekilde okuyacaklar. Fakat Kur'an'ın lezzeti onların hançerelerinden ileri geçmeyecektir. Onlar ok’un hedefini delip geçtiği gibi din’den çıkacaklardır. Zannederim: Eğer onlara yetişecek olursam Semud kavminin helak edildikleri gibi andolsun onları öldürürüm diye de buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Zeyd el-Hayl" b. Mühelhil et-Tai'dir. Ona Zeydu'l-Hayl denilmesinin sebebi sahip bulunduğu atların oldukça değerli ve asil olmalarından dolayı idi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona Zeyd el-Hayr adını vermiş, ondan övgüyle sözetmiştir. O da İslama girmiş, güzel bir şekilde İslama bağlanmıştı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hayatta iken vefat etmiş birisidir. "Başını traş etmiş" ileride Tevhid bölümünün sonlarında (7432.hadiste) bir 'başka yolla geleceği üzere Haricilerin alametleri başlarını traş etmek idi. Selef ise saçlarını uzatır ve traş etmezlerdi. Hariciler ise başlarını büsbütün traş etmek yolunu tercih etmişlerdi. "Yeryüzündekiler arasında Allah'tan en çok korkması gereken kişi ben değil miyim?" Said b. Mesruk yoluyla gelen rivayette şöyle denilmektedir: "Bunun üzerine (Allah Resulü): Ben Allah'a isyan edecek olursam ona kim itaat eder, diye buyurdu." Bu adam daha önce Nübuvvetin Alametleri bahsinde (2610.hadiste) Ebu Said el-Hudrı yoluyla gelen bir başka rivayetten açıkça anlaşıldığı gibi Temimli Zulhuveysira'dır. Ebu Davud'daki rivayete göre de bu 'kişinin adı Nafi"dir. es-Süheyll de bunu tercih etmiştir. Adının Hurkus b. Zuheyr es-Sa'dı olduğu da söylenmiştir. İleride MürtedIerin Tevbe Etmelerini İsteITek bölümünde (6933.hadiste) bu hususa dair gerekli araştırma yapılacaktır. "Kalplerini açmakla emrolunmadım." Yani ben ancak onların yaptıklarının zahiri ne ise ona göre muamele etmekle emrolundum. Kurtubi der ki: Öldürülmeyi hak etmiş olmakla birlikte onu öldürmeyi yasaklaması, diğer insanların Nebiin ashabını öldürdüğünü dillerine dolamasın diye idi ve özellikle bunun Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in emriyle yapıldığından söz etmelerinin önüne geçmekti. Nitekim buna benzer bir husus daha önce Abdullah b. Ubey kıssasında geçmiş bulunmaktadır. "Bunun soyundan" neslinden ve soyundan geleceklerden" ... kimseler çıkacaktır. Hançelerini geçmeyecektir." Buna dair açıklama NübuvvetAlametlerinde (2610.hadiste) geçmiş bulunmaktadır. "Dinden çıkarlar." Said b. Mesruk yoluyla gelen rivayette "İslamdan" denilmektedir. Bu rivayet ile de dini itaat diye yorumlayıp, şöyle diyenlerin görüşleri reddedilmiş olmaktadır: Maksat bunların okun hedefinden çıktığı gibi imama itaatin dışına çıkacaklarıdır. Evet, halifelere itaat etmeyen Haricilerin niteliği bu idi. Bununla birlikte daha kuwetli görülen burada dinden maksadın diğer rivayetin açıkladığı şekilde İslam olduğudur. Ayrıca ifade yasak mahiyetinde kullanılmış ve onların bu işi yapmakla kamil İslamın dışına çıkacakları da ifade edilmiş olmaktadır. Said b. Mesruk, rivayetinde şu fazlalığı da zikretmektedir: "Bunlar Müslümanları öldürür. Fakat putperestleri bırakırlar." Bu hadis Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in gayba dair verdiği ve dediği gibi gerçekleşen haberler arasındadır. "Zannederim o (Resulullah sallalliihu aleyhi ve sellem) şöyle de buyurdu: Andolsun ben onlara yetişecek olursam Semud kavminin helak edildiği gibi onları öldürürüm." Said b. Mesruk'un rivayetinde şöyle denilmektedir: "Andalsun onlara yetişecek olursam Ad kavminin helak edilişi gibi onları öldürürüm" şeklindedir. Bu rivayetinde herhangi bir tereddüt de zikretmemiştir. Tercih edilen de budur. Ancak Allah Resulünün Halidie onların esasını teşkil eden o adamı öldürmesini yasaklamış olmakla birlikte "Andalsun onlara yetişecek olursam onları öldüreceğim" diye buyurmuş olması açıklaması zor bir halalarak değerlendirilmiştir. Ancak buna şöyle cevap verilmektedir: 0, onların itaatin dışına çıkma (huruc) halleri ile Müslümanların üzerine kılıçlarıyla saidıracakları vakte yetişmeyi kastetmiştir. Bu durum ise Nebi zamanında ortaya çıkmamıştı. İlk olarak bu yaygın bir şekilde bilindiği üzere Ali radıyalliihu anh döneminde görülmüştür. "Nübuwetin Alametleri" bölümünde daha önce buna işaret edilmişti. Hadis ayrıca Haricilerin tekfir edileceğine delil gösterilmiştir. Bu ise usul (itikadı konular) meseleleri arasında ünlü bir meseledir. İleride Mürtedierin Tevbesini İstemek bölümünde buna dair bir dereceye kadar özlü açıklamalar gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Ata, Cabir'den rivayetle dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ali'ye ihramlı halini sürdürmesini emretti." Muhammed b. Bekr de Cureyc'den şu fazlalığı rivayet etmektedir: Ata, Cabir'den rivayetle dedi ki: "Ali b. Ebi Talib radıyall"hu anh tahsil etmekle yükümlü olduğu ganimeti n beşte birini alarak geldi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona: Ey Ali, ihrama ne diyerek girdin, diye sordu. Ali: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ne diyerek ihrama girdiyse ben de öyle (diyerek ihrama giriyorum, dedim), diye cevap verdi. Allah Resulü: (Zamanı gelince) hediyelik kurbanını kes ve şimdiki gibi ihramlı olarak kalmaya devam et, diye buyurdu. (Cbir): Ali bundan dolayı bir hediye kurbanı kesti, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Humeyd et-Tavil'den bize Bekr'in anlattığına göre o "İbn Ömer'e şunu nakletmiş: Enes'in kendilerine anlattığına göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir umre ve bir hac yapmak üzere ihrama girdi. (Enes) dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem (önce) hac için ihrama girdi, biz de onunla beraber ihrama girdik. Mekke'ye varınca şöyle buyurdu: Beraberinde hediy{elik) kurbanı bulunmayan kimse bunu (ihramını) umre olarak eda etsin. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte hediy(elik kurban) bulunuyor idi. Bu sırada Ali b. Ebi Talib yanımıza -Yemen'den hac için ihrama girmiş olarak- geldi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Ne diye ihrama girdin? Çünkü senin ehlin (zevcen Fatıma aleyhesselam) bizimle beraber bulunuyor, dedi. Ali: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ne diye ihrama girmiş idiyse ben de aynı şekilde ihrama girdim (dedim) diye cevap verince, Allah Resuıü: Bu halin üzere devam et. Çünkü bizimle beraber hediy{elik kurban) bulunmaktadır, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Kays, Cerir'den rivayetle dedi ki: "Cahiliye döneminde Zulhalasa, el-Kabetu'I-Yemaniye ve el-Kabetu'ş-Şamiye diye anılan bir ev vardı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana: Beni Zulhalasa'dan kurtarıp, rahat ettirmez misin, dedi. Ben de yüzelli atlı ile birlikte yola koyuldum. Onu kırdık, yanında bulduklarımızı da öldürdük. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına dönerek ona durumu haber verince, bize v.Ahmesle dua etti
- Bāb: ...
- باب ...
Kays Cerir r.a.'ın kendisine şöyle dediğini nakletti: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana: Beni Zulhalasa'dan kurtarıp, rahat ettirmez misin, dedi. -Zulhalasa, Has'am diyarında el-Kabetu'l-Yemaniyye diye adlandırılan bir evdi.- Ben de Ahneslilerden yüz elli atlı ile birlikte yola koyuldum. Onlar ata iyi binen kimseler idi. Ben ise atın üzerinde sebat edemiyordum. (Nebi sallallhu aleyhi ve sellem) göğsüme öyle bir vurdu ki parmaklarının bıraktığı izleri göğsümde gördüm ve şöyle buyurdu: Allah'ım, ona sebat ver, onu hidayete ileten ve hidayete erdirilmiş kıl. (Cerir) Zulhalasa üzerine gitti, onu kırıp yaktı. Daha sonra Resulullah sallallahu aleyhi ve selle m da haberci gönderdi. Cerir'in elçisi dedi ki: Seni hak ile gönderene yemin ederim ki onu uyuz bir deve imiş gibi bir halde bırakmadan yanına gelmedim. (Ravi) dedi ki: (Resulullah) Ahmeslilerin atlarının da, adamlarının da mübarek kılınmaları için beş defa dua buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Kays, Cerir'den rivayetle dedi ki: "Resulullah sallallahu aleyhi ve selle m bana: Beni Zulhalasa'dan kurtarıp, rahata erdirmez misin, dedi. Ben: Olur diyerek Ahmeslilerden yüzelli atlı ile birlikte yola koyuldum. Onlar ata iyi binen kimselerdi. Ben ise atın üzerinde sebat edemiyordum. Durumu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e söyleyince eli göğsümde iz bırakacak şekilde eliyle göğsüme vurdu ve: Allah'ım ona sebat ver, onu hidayete ileten ve hidayete erdirilmiş birisi kıl, diye buyurdu. (Cerir) dedi ki: Bundan sonra asla bir atın üzerinden düşmedim. (Cerir) dedi ki: Zulhalasa Yemen'de Has'amlılar ile Becile'ye ait ve içinde ibadet olunan dikili putların bulunduğu bir ev idi. Ona Kabe adı veriliyordu. (Ravi) der ki: Cerir o Zulhalasa'ya gitti, onu ateşle yaktı ve kırıp parçaladı. Cerir Yemen'e gelince, orada fal oklarıyla kısmet arayan bir adam vardı. Ona: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in elçisi buradadır. Seni ele geçirecek olursa boynunu vurur, denildi. (Ravi) der ki: O falcı faloklarını çekerken Cerir de onun yanıbaşına geliverdi ve: Ya bu okları kırar ve Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına şehadet getirirsin yahut da boynunu vururum dedi. Bunun üzerine falcı akları kırdı ve şehadet getirdi. Daha sonra Cerir Ahmes'den Ebu Ertee künyeli bir adamı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bu müjdeyi vermek üzere gönderdi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanına varınca adamdedi ki: Ey Allah'ın Resulü, seni hak ile gönderene yemin ederim ki ben onu (Zulhalasa'yı) uyuz bir deve gibi bir halde bırakmadan gelmedim. Bunun üzerine Nebi s.a.v. Ahmeslilerin atlarının da, adamlarının da mübarek kılınmaları için beş defa dua etti. " Fethu'l-Bari Açıklaması: "Cahiliye döneminde Zulhalasa diye anılan bir ev vardı." Zulhalasa, hakkında Buhari ve Müslim tarafından kaydedilmiş Fiten bölümünde Ebu Hureyre yoluyla gelmiş ve Nebie merfu olarak nakledilen şu rivayet de yer almaktadır: "Devs kadınlarının kalçaları Zulhalasa etrafında sallanmadıkça kıyamet kapmayacaktır." Zulhalasa cahiliye döneminde Devslilerin ibadet ettikleri bir put idi. Anladığım kadarıyla burada kastedilen ile bu başlıkta kastedilen farklıdır. İbn Dihye'nin naklettiğine göre Ebu Hureyre yoluyla gelen hadiste kastedilen Zulhalasa'yı Amr b. Luhay Mekke'nin alt tarafında dikmiş idi. Onlar da buna gerdanlıklar takıyordu. Böylelikle farklı oldukları ortaya çıkmış, birden çok Zulhalasa olduğu görüşü güç kazanmış olmaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. "Beni ondan kurtararak rahat ettirmez misin?" Bu, emir ihtiva eden bir istektir. Özellikle Cerir'e bu emri vermesinin sebebi bu putun kavminin bulunduğu diyarda bulunması ile kendisinin de onların eşrafı olmasındandI. Rahata kavuşmaktan maksat da kalbin rahat etmesidir. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kalbini en çok rahatsız eden şey ise Allah'ın dışında ona ortak koşulan şeylerin varlıklarını sürdürmeleridir. "Bize ve Ahneslilere dua etti." Ahnesliler Bedle'nin kardeşleri olup, Cerir'in mensup olduğu kabiledir. Bunların nesebi Ahnes b. el-Gavs b. Enmar'a ulaşır. "Onu kırıp yaktL." Yani Zulhalasa'nın üzerindeki binayı yıktı ve içinde bulunan keresteleri ateşe verdi. Üçüncü rivayetteki: "Cerir Yemen'e gelince ... " ifadesi Zulhalasa gazvesindeki olaylar ile onun Yemen'e gidişi ile ilgili olayın aynı olduğu izlenimini vermektedir. Sanki o Zulhalasa'nın işini bitirip, elçisini müjdelemek üzere Allah Resulüne gönderdikten sonra bir başlık sonra zikredilecek olan sebepten ötürü Yemen'e gitmeye devam etmiş görünmektedir. "Kısmet arayan" yani yapmak istediği işin hayır mı, şer mi olduğuna dair gaybi bilgiyi ortaya çıkarmaya çalışan ... Yüce Allah ise: "Ve fal oklarıyla kısmet aramanız." [Maide, 3] buyruğu ile bu işi haram kılmıştır. "Uyuz bir deve gibi" Bu putla{ın ziynetlerinin alınarak onların gözalıcı halIerinin giderildiğini anlatan kinayeli bir ifadedir. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar 1- İnsanların kendisi sebebiyle fitneye maruz kaldıkları bina ve daha başka şeylerin ortadan kaldırılması meşrudur. Bunun insan, hayvan ya da cansız bir varlık olmaları arasında fark yoktur. 2- İnsanların kalplerini onlardan birisini kumandanlık konumuna getirmek suretiyle kazanmak, zaferlerde dua, övgü ve müjdelemelerde bulunmakla kalplerini kazanmak meşrudur. 3- Savaşta ata binmek faziletli bir iştir. 4- Vahid haber (bir kişinin getirdiği haber) kabul edilebilir. 5- Düşmanlara ibretli cezalar vermekte ileri gitmek (meşrudur). 6- Cerir'in ve kavminin bir takım menkıbeleri olduğu da anlaşılmaktadır. 7 - Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in eli ve duası bereketli kılınmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Osman'dan rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Amr b. As'ı Zatu's-Selasil('e gönderdiği) ordusuna (kumandan olarak) göndermişti. (Amr b. el-As) dedi ki: Allah Resulünün yanına gittim ve: En çok sevdiğin insan kimdir diye sordum. O: Aişe'dir dedi. Ben: Ya erkeklerden, diye sordum, babasıdır dedi. Sonra kimdir diye sordum. Ömer deyip, daha sonra da başka bir takım kimseleri saydı. Beni en sonuncuları olarak sayar korkusuyla sustum." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Zatu's-Selasil gazvesi" Denildiğine göre buna Zatu's-Selasil denilmesinin sebebi müşriklerin, kaçarlar korkusuyla birbirlerini zincire bağlamalarından dolayıdır. İbn Sa'd'ın naklettiğine göre burası Vadi'l-Kura'nın ötesinde onunla Medine arasında on günlük mesafede bir yerdir. (İbn Sa'd) der ki: Bu gazve hicretin sekizinci yılı cumade'l-ahire ayında olmuştur. "İbn İshak, Yezid'den, o Urve'den diye rivayet ettiğine göre burası Bem, Uzra ve Benu Kayn'in diyarıdır." Burada sözü geçen Yezid, Yezid b. Ruman olup, Medineli meşhur birisidir. Urve, Zubeyr b. el-Awam'ın oğludur. Sözü edilen kabileler ise Kuzaalılardan üç kolun adıdır. İbn Sa'd'ın naklettiğine göre Kuzaahlardan bir topluluk bir araya gelerek Medine'nin yakın çevresine yaklaşmak istediler. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Amr b. el-As'ı çağırarak ona beyaz bir sancak vermiş ve onu muhacir ve ensarın ileri gelenlerinden üçyüz kişinin başına kumandan tayin etmiştir. Daha sonra ona ikiyüz kişilik bir yardımcı kuwetin başında Ebu Ubeyde b. el-Cerrah'ı da göndermiş, Amr'a yetişmesini ve birbirleriyle herhangi bir anlaşmazlığa düşmemelerini emretmiştir. . İbn İshak'ın naklettiğine göre Amr b. el-As'ın annesi Bem'den idi. Bu sebeple Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Amr'ı insanları İslam için savaşa çıkmaya çağırmak ve bu yolla onların kalplerini İslama ısındırmak istemişti. İshak b. Rahuye (Rahaveyh) ile el-Hakim, Bureyde yoluyla rivayet ettiklerine göre Amr b. el:As onlara bu gazvede onlara (askerlerine) hiçbir ateş yakmamalarını emretmiş idi. Ancak Ömer buna karşı çıkmıştı. Ebu Bekr ise ona: Ona ilişme. Çünkü ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in onu başımıza kumandan olarak göndermesinin tek sebebi savaş ilmini bilmesidir deyince, Ömer susup bir şey söylemekten vazgeçti. İbn Hibban,Kays b. Ebi Hazim yoluyla, onun da Amr b. el-As'tan rivayet ettiğine göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisini Zatu's-Selasil'e (kumandan olarak) gönderdi. Arkadaşları ona ateş yakmak istediklerini söyledilerse de o onlara engeloldu. Bu sefer bu hususta Ebu Bekr ile konuştular. Ebu Bekr de buna dair onunla konuşunca Amr: Onlardan kim bir ateş yakarsa onu o yaktığı ateşin içine atarım, dedi. (Ravi) dedi ki: Sonra düşmanla karşılaştılar. (Amr) onları yendi. Düşmanın peşine takılmak istediler, Amr onlara engeloldu. Geri döndüklerinde bu hususları Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e anlatınca ona sebebini sordu. Amr da şu cevabı verdi: Benim onlara ateş yakmalarına müsaade etmeyişimin sebebi, düşmanlarının onların sayıca az olduklarını görmelerini istemeyişim idi. Arkalarından onları takip etmelerinden hoşlanmayışım ise, o kaçanların yardımcı kuwetlerinin bulunma ihtimalini düşündüğümden idi, diye cevap verince Allah Resulü onun bu yaptıklarını övdü." Hadisten Çıkarılan Bazı Sonuçlar 1-faziletçe dahaı,aşağıda olan kimsenin -başına getirildiği o görev ile alakah ayrı bir niteliğe sahip olduğu biliniyor ise- daha faziletli olana amir tayin edilmesi caizdir. 2- Ebu Bekr'in erkekler üzerinde, kızı Aişe'nin de kadınlara göre bir üstünlüğü vardır. Buna daha önce Menkıbeler bölümünde işaret edilmiş bulunmaktadır. 3- Aralarından Ebu Bekr ile Ömer'in bulunduğu bir orduya kumandan tayin edilmesi Amr b. el-As için bir menkıbe değerindedir. Her ne kadar bu onun onlardan daha faziletli olmasını gerektirmiyar ise de belli bir hususta onun bir üstünlüğe sahip olmasını da gerektirmektedir. 64. CERİR'İN YEMEN'E GİDİŞİ
- Bāb: ...
- باب ...
Kays, Cerir'den rivayetle dedi ki: "Yemen'de bulunuyordum. Yemenlilerden -Zulkela' ve zi Amr adında- iki adam ile karşılaştım. Onlarla Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hakkında konuşmaya koyuldum. zi Amr bana: Eğer senin o arkadaşının durumu hakkında söylediklerin doğru ise, onun ecelinin gelişi üzerinden üç (gün) geçmiş bulunuyor, dedi. ikisi de benimle birlikte geldi. Nihayet yolun bir kısmında iken Medine tarafından gelen bir kafile ile karşılaştık. Onlara sorduk, onlar bizlere: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ruhu kabzedildi, Ebu Bekr halifelik makamına getirildi, insanların durumu da iyidir, dediler. (Medine'ye vardığımızda) Zu Kela ile Zu Amr bana: Arkadaşına gelmiş olduğumuzu haber ver. inşallah belki hemen döneriz deyip, Yemen'e geri döndüler. Ben de Ebu Bekr'e onların söylediklerini haber verdim. Niçin onları alıp gelmedin, dedi. Daha sonra Zu Amr bana dedi ki: Ey Cerir, senin benim nezdimde bir değerin vardır ve ben sana bir şeyi haber vereceğim. Sizler ey Araplar bir emiriniz vefat etti mi hemen onun arkasından bir başkasını seçtiğimiz sürece hayır içinde kalmaya devam edersiniz. Fakat bu iş kılıçla (ele geçirilen bir şey) olursa onlar melik olurlar, meliklerin öfkelenmesi gibi öfkelenir, meliklerin hoşnut olmaları gibi hoşnut olurlar." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Senin arkadaşının durumu ile anlattıkların eğer" gerçek "ise ... " "Ecelinin üzerinden üç gün geçmiş demektir." Yani eğer sen bana bunun durumunu haber veriyorsan, ben de sana bunu haber vermiş olayım. Bu sözü zi Amr eski kitaplara dair bilgisinden hareketle söylemiştir. Çünkü Yemen'de Yahudilerden bir topluluk yerleşmiş ve Yemen ahalisinden pek çok kimse Yahudi dinine girmiş ve onlardan bilgi öğrenmişlerdi. Bu husus Nebi s.a.v. Muaz'ı Yemen 'e gönderdiğinde ona söylediği şu sözlerinde açıkça ifade edilmiştir: Sen kitap ehli olan bir kavmin yanına gideceksin ... Kermani der ki: O Medine'den gelmiş bazı kimselerden bunu gizlice öğrenmiş de olabilir. Yahut da o cahiliye döneminde bir kahin de olabilirdi ya da o islama girdikten sonra muhaddes (bir takım ilhami bilgilere mazhar olan) birisi de olmuş olabilir. Muhaddes kelimesinin daha önce ilhama mazhar olan kimse diye açıklandığı geçmiş bulunmaktadır. Derim ki: Hadisin anlatımı benim tespit ettiğim hususa delil teşkil etmektedir. Çünkü onun Nebiin vefatı ile ilgili verdiği haberi, Cerir'in onun halleri ile alakalı verdiği haberlere bağlı olarak söylemiştir. Eğer bu husus benim sözünü ettiğim hususlar dışında anlaşılan bir şeyolsaydı, ayrıca bunu o noktaya dayandırmasına ihtiyacı olmazdı. Çünkü ilk iki ihtimal katıksız bir habere dayalıdır. Üçüncüsü ise kastıolmayan bir şekilde insanın içine doğmasıyla alakalı olan bir şeydir. "Eğer" emirlik (yöneticiliğe gelmek) "kılıçla" yani diğerlerini kahretmek ve onlara galip gelmek suretiyle "olursa onlar melik olurlar." Yani artık halifeler melikleşirler. Bu da benim tespit ettiğim şekilde Zu Amr'ın eski kitaplarda bulunan haberleri bildiğinin bir delilidir. Bu sözleriyle işareti Ahmed'in ve Sünen sahiplerinin rivayet ettiği, İbn Hibbanlın da başkalarının da sahih olduğunu söyledikleri Sefinelnin rivayet ettiği Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu hadisine de uygun düşmektedir: "Halifelik benden sonra otuz yıldır. Ondan sonra ise ısırıcı bir meliklik olur
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdullah r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sahile doğru bir askeri birlik gönderdi. Başlarına da Ebu Ubeyde b. el-Cerrahlı kumandan tayin etti. üçyüz kişi idiler. Biz de yola çıktık. Yolun bir kısmında iken azık tükendi. Ebu Ubeyde ordudaki erzağın getirilmesini emretti. İki dağarcık oldu. O azık tükenineeye kadar hergün bize azar azar gıdalanacak bir şey veriyordu. Her birimize birer hurmadan fazla isabet etmiyordu. Ben (Cabir'den rivayet eden Vehb b. Keysan): Bir hurmanın size faydası ne oluyordu ki, diye sordum. O dedi ki: Artık o da tükenince onun yokluğunu hissettik. Nihayet daha sonra denize vardık. Kıyıda küçük bir dağı andıran bir balıkla karşılaştık. Bizimle seferde bulunanlar onsekiz gün boyunca o balıktan yedi. Daha sonra Ebu Ubeyde'nin verdiği emir üzere balığın kaburga kemiklerinden ikisi dikildi. Sonra yine onun emriyle bir süvari bu iki kemiğin altından geçti. Fakat bu kemikler onlara isabet etmedi
- Bāb: ...
- باب ...
Amr b. Dinar dedi ki: Cabir b. Abdullah'ı şöyle derken dinledim: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem üçyüz süvari olarak bizi gönderdi. Kumandammız da Ebu Ubeyde b. el-Cerrah idi. Kureyşlilerin kervanını gözetliyorduk. Bir ayın yarısı kadar bir süre sahilde kaldık. İleri derecede açlık musibetine uğradık ve nihayet ağaçlardan silkelenen yaprakları yedik. Bu nedenle o orduya (silkelenen yapraklar ordusu anlamında) Ceyşu'l-Habat adı verildi. Deniz, bize anber diye adlandırılan bir hayvanı attı. Biz de bir ayın yarısı kadar bir süre ondan yedik. Onun yağından da yağlandık. Nihayet vücut!arımız eski haline döndü. Ebu Ubeyde onun kaburga kemiklerinden birisini alarak onu yere dikti. Beraberinde bulunan en uzun adamı seçti. (Ravilerden) Süfyan bir seferde: Onun kaburga kemiklerinden büyükçe birisini alıp dikti. Bir adam ve bir deve de alarak onun altından geçti. Cabir dedi ki: Askerlerle birlikte bulunanlardan bir adam üç deve kesmişti. Daha sonra bir üç deve daha kesti, sonra bir üç deve daha kesti. Daha sonra Ebu Ubeyde ona (deve kesmesini) yasakladı. Amr derdi ki: Bize Ebu Salih'in haber verdiğine göre Kays b. Said babasına dedi ki: Ben orduda idim. Asker aç kaldı. (Ebu Ubeyde): (Deve) kes dedi. (Said) dedi ki: Ben de kestim. Sonra yine aç kaldılar, kes dedi, ben de kestim. Tekrar aç kaldılar, yine kes dedi, ben de kestim. Sonra yine aç kaldılar, kes dedi, (Said) dedi ki: (Sonra kesmem) nehyolundu
- Bāb: ...
- باب ...
Amr'dan rivayete göre o Cabir r.a.'ı şöyle derken dinlemiştir: "Biz el-Habat ordusu gazaya çıktık. Ebu Ubeyde bize kumandan tayin edilmişti. Oldukça ileri derecede aç kaldık. Deniz anber denilen benzerini görmediğimiz ölü bir balığı kıyıya attı. Onbeş gün boyunca ondan yedik. Ebu Ubeyde kemiklerinden birisini aldı, bineği üzerinde suvari altından geçti. Ebu'z-Zubeyr'in bana haber verdiğine göre o Ca.bir'i şöyle derken dinlemiştir: Ebu Ubeyde: (Bu balığın etinden) yiyiniz, dedi. Medine'ye geldikten sonra biz bunu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e anlattık. O da: Yiyiniz, o Allah'ın (denizden) çıkardığı bir rlZıktır. Eğer beraberinizde (ondan kalmış) bir şeyler varsa bize de verin yiyelim, diye buyurdu. Onlardan birisi ona bir parça getirdi, o da onu yedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Seyfu'l-Bahr" yani deniz kıyısı "gazvesi" İkinci rivayette geçen: "Biz silkelenen ağaç yapraklarını yiyecek kadar ileri derecede açlıkla karşılaştık" ifadesinde geçen el-Habat, Selem diye bilinen ağacın yaprağına denir. Ebu'z-Zubeyr yoluyla gelen rivayette şöyle denilmektedir: "Sopalarımızla yaprak silkeliyor, sonra o yaprakları su ile ıslattıktan sonra yiyorduk." Bu da silkelenen bu yaprakların kuru olduğunu göstermektedir. "Küçük bir dağı andıran bir balık gördük." Balık (el-Hut), bütün balık türleri için bir cins isimdir. Bunun sadece büyükler hakkında kullanılan özel bir isim olduğu da söylenmiştir. ez-Zarib de küçük dağ demektir. İbn Cureyc'in, Amr b. Dinar yoluyla zikrettiği başlığın sonlarındaki rivayette şöyle denmektedir: "Deniz bize ölü bir balık attı" şeklindedir. Bu da ölü balığın yenilmesinin caiz olduğuna delil gösterilmiştir. İleride yüce Allah'ın izniyle Et'ıme (yiyecekler) bölümünde buna dair açıklamalar gelecektir. Hadisten ayrıca açlığın baş göstermesi halinde ordu arasında eşitlik sağlamanın meşru olduğu, yemeğin topluca yenilmesinin bereketlenmesine sebep teşkil edeceği de anlaşılmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre'den rivayete göre Veda Haccından önce Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Ebu Bekr es-Sıddik r.a.'ı hac emiri olarak tayin ettiği hac esnasında kendisini (Ebu Hureyre'yi) Nahr (kurban bayramı birinci) gününde birkaç kişi ile birlikte insanlara: Bu yıldan sonra müşrik bir kimse haccetmeyecektir ve Beytullah'ı çıplak olarak kimse tavaf etmeyecektir, ilanını yapmak üzere görevlendirmiştL
- Bāb: ...
- باب ...
Bera r.a. dedi ki: "Bütünüyle son nazil olan sure Berae (Tevbe) suresidir. Yine son nazil olan sure Nisa suresinin sonlarındaki: "Senden fetva isterler. De ki: Allah size kelale hakkındaki hükmünü şöylece açıklar ... "[Nisa, 176] buyruğudur. " Bu Hadis 4605, 4654 ve 6744 numara ile gelecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Dokuzuncu yılda Ebu Bekr'in insanlara hac yap(tır)ması (hac emirliği)" (Buhari) böyle demiştir. el-Muhib et-Taberi de İbn Hibban'ın Sahih'inden naklettiğine göre orada Ebu Hureyre'den şu rivayet yer almaktadır: "Nebi s.a.v. Huneyn'den döndükten sonra el-Ci'rane'den itibaren umre için ihrama girmiş ve Ebu Bekr'e o yıl hac emirliği yapmasını emretmiştir." el-Muhib der ki: Ebu Bekr dokuzuncu yılda hac (emirliği) yapmıştır. el-Ci'rane ise sekizinci yılda olmuştur. O yılda ise Attab b. Esid hac yap(tır)mıştır. Sanki o bu ifadeleriyle Maverdi'ye uymuş gibidir. Çünkü el-Maverdi şunları söylemektedir: Nebi s.a.v. Mekke'nin fethedildiği yıl insanlara hac emirliği yapmak üzere Attab'a emir vermiştir. el-Ezraki'nin, Ahbaru Mekke'de belirttiği ise bunun hilafınadır. Orada şöyle demektedir: Onun bu yıl hac emirliğini yapmak üzere birisini görevlendirdiği ne dair bize bir haber ulaşmış değildir. Nebi (Attab'a) Mekke emirliğini vermiş, Müslümanlar ve müşrikler hep birlikte hac yapmışlardır. Mekke emiri olduğu için Müslümanlar Attab ile birlikte idiler. Derim ki: Gerçek şu ki bu hususta görüş ayrılığı yoktur. Bu hadis haccın, Veda haccından önce farz olduğuna delil gösterilmiştir. Bu husustaki hadisler de pek çok ve meşhurdur
- Bāb: ...
- باب ...
İmran b. Husayn radıyallShu anh dedi ki: "Temim oğullarından bir heyet Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna geldi. Onlara: Ey Temim oğulları müjdeyi kabul ediniz, diye buyurdu. Onlar: Ey Allah'ın Resulü bize müjde verdiğine göre bir de bize bir şeyler ver, dediler. Ancak onların bu sözlerinin etkisi Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yüzünde görüldü. Yemen'den bir grup kişi gelince: Madem Temim oğulları kabul etmedi, siz müjdeyi kabul ediniz, diye buyurdu. Onlar da: Onu kabul ettik ey Allah'ın Resulü, dedileL" 68. BAB İbn İshak dedi ki: Uyeyne b. Hısn b. Huzeyfe b. Bedr (el-Fezarı'n)in Temim oğullarından olan Anber oğullarına yaptığı gazve (şöyle olmuştur): Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu Temim oğulları üzerine yolladı. O ve beraberindekiler onlara baskın yaptı, onlardan çok kimseye zarar verdi ve onlardan pek çok kadın da esir aldı
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şu üç hususu Temim oğulları hakkında söylediğini işittiğimden beri Temim oğullarını hep sevmişimdir: Onlar ümmetim arasında Deccal'e karşı en çok mukavemet edecek olanlardır. Onlardan esi alınmış bir kadın Aişe'nin yanında iken Allah Resulü: Onu azad et. Çünkü o ısmail soyundandır, diye buyurmuştu. (Üçüncü hususa gelince) onların zekatları getirildiğinde: Bu bir kavmin -yahut da benim kavmimin- zekatlarıdır, diye buyurmuş olmasıdır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Muleyke'den rivayete göre Abdullah b. Zubeyr kendilerine şunu haber vermiştir: "Temim oğullarından binekli bir heyet gelmişti. Ebu Bekr: el-Ka'ka b. Mabed b. Zurare'yi emir tayin et, dedi. Ömerise: Hayır, el-Akra b. Habis'i emir tayin et, dedi. Ebu Bekr: Senin bana muhalefet etmekten başka bir isteğin yoktur, dedi. Ömer: Hayır sana muhalefet etmek istemedim diyerek birbirleriyle tartıştılar. Hatta sesleri bir parça yükselmişti. Bunun ile ilgili olarak: "Ey iman edenler! Allah'ın ve Resulünün huzurunda öne geçmeyin ... " buyruğu nihayetine kadar indi." Bu Hadis 4845,4847 ve 7302 numara ile gelecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: el-Vakidı'nin naklettiğine göre Uyeyne'nin gönderilme sebebi şudur: Temim oğulları Huzaalılardan bir takım insanlara baskın yaptılar. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de Uyeyne b. Hısn'ı üzerlerine elli kişilik bir birliğin başında gönderdi. Aralarında ne ensardan, ne muhacirden kimse vardı. Uyeyne, Temim oğullarından onbir adam ve onbir kadın ile otuz çocuk esir aldı. İşte bu sebeple onların ileri gelenleri Medine'ye geldiler. İbn Sa'd der ki: Bu olay dokuzuncu yıl Muharrem ayında oldu, demiştir. (Babın) sonundaki Abdullah b. Zubeyr'in rivayet etmiş olduğu: "Temim oğullarından bir binekli kafile gelmişti de Ebu Bekr: Ka'ka') emir tayin et dedi. .. " hadisi ile ilgili yeterli açıklamalar yüce Allah'ın izniyle el-Hucurat suresinin tefsirinin baş taraflarında (4847.hadis) gelecektir. 69. ABDU'L-KAYS'LILAR HEYETİ(NİN GELMEİ)
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Cemre'den: "İbn Abbas r.a.'a dedim ki: Benim testiler arasında nebizini tatlı olarak içtiğim nebiz yaptığım bir testim vardır. Eğer o nebizden çokça içip de (bu halde) arkadaşlarla uzun boylu oturacak olursam rezil ve rüsvay olmaktan korkarım. İbn Abbas dedi ki: Abdu'l-Kayslıların heyeti Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gelince Allah Resutü şöyle buyurdu: Bu gelenlere merhaba! (Allah sizi) utandırmasın, pişmanetmesin .. Onlar da: Ey Allah'ın Resulü dediler. Bizlerle senin aranda Mudarlılardan olan müşrikler bulunmaktadır. Bu sebeple biz sana ancak haram aylarda ulaşabiliyoruz. Sen bize öyle bir takım emirler söyle ki, onları yapacak olursak cennete girelim ve geride bıraktıklarımızı da onları yapmaya davet edelim. Allah Resulü şöyle buyurdu: Size dört şeyi emrediyor, dört şeyi de nehyediyorum: (Emrettiklerim) Allah'a iman -ki Allah'a imanın ne olduğunu biliyor musunuz? Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına şehadet getirmektir.- Namazı dosdoğru kılmak, zekatı vermek, Ramazan orucu nu tutmak ve ganimetlerin beşte birini vermenizdir. Size şu dört hususu da nehyediyorum: (Bunlar) kabaklardan yapılmış kaplarda, içi oyulmuş kütüklerde, sırlı testilerde ve zift ile sıvanmış kaplarda yapılmış nebizleri de (içmek)
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Cemra'den dedi ki: İbn Abbas'ı şöyle derken dinledim: "Abdu'l-Kayslıların heyeti Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gelerek: Ey Allah'ın ResQlü bizler Rabialılardanız, bizimle senin aranda da Mudar kafirleri bulunmaktadır. O bakımdan biz senin yanına ancak haram ay(lar)da ulaşabiliyoruz. Bize yerine getireceğimiz ve geride bıraktıklarımızı kendilerine (uymaya) davet edeceğimiz bazı hususları emir buyur, dediler. Allah ResQlü şöyle buyurdu: Size dört husus emrediyorum ve size dört husl\su nehyediyorum: (Emrettiklerim) Allah'a iman etmek -Allah'tan başka hiçbir ilah olmadığına şehadet getirmek- (deyip eliyle) bir diye bağladı, namazı dosdoğru kılmak, zekatı vermek ve aldığınız ganimetierin beşte birini Allah için vermektir. Size kabak kaplarda, oyulmuş kaplarda, sırlı testilerde ve ziftlenmiş testilerde (yapılmış şaraplar)ı da nehyederim." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Abdu'l-Kayslıların heyeti" Abdu'l-Kays, Bahreyn'de şayayan büyükçe bir kabiledir. Onların Bahreyn'de yerleştikleri kasaba bu babın son hadisinde sabit olduğu üzere Medine'den sonra Cuma namazının ilk olarak kılındığı kasabadır. İlk olarak gelen heyettekilerin sayısı onüç kişi idi. Bu gelişleri esnasında imana ve içkilere dair sorular sormuşlardı. Aralarında el-Eşec denilen zat da vardı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem de ona hitaben şöyle buyurmuştu: "Şüphesiz sende Allah'ın sevdiği iki haslet vardır: Bunlar (cahillere karşı tahammülkarlık demek olan) hilm ile teenni ile hareket etmektir." Nitekim bunu Müslim de Ebu Said yoluyla rivayet etmiş bulunmaktadır. Ebu Davud'da el-Vazi' b. ez-Zari'in kızı Üm mü Eban'ın dedesi ez-Zari'den bir rivayet nakletmektedir. ez-Zari' de Abdu'l-Kayslıların heyeti arasında idi. O dedi ki: Biz de hemen bineklerimizden yarışırcasına inmeye koyulduk. -Medine'ye geldikleri zamanı kastetmektedir.- Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in elini öpüyorduk" Ancak el-Eşec -ki adı el-Munzir'dir- elbislerini giyininceye kadar bekledi. Sonra da Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gelince, Allah ResQlü ona: "Sende ... iki haslet vardır" diye buyurdu. İbn Abbas'a: "Benim içinde nebiz koyduğum bir testim vardır dedi" hadisiyle ilgili açıklamalar yüce Allah'ın izniyle Eşribe (içecekler) bahsinde (5595.hadiste) gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Amr b. el-Haris, Bukeyr'den rivayet ettiğine göre İbn Abbas'ın azatlısı Kureyb kendisine şunu nakletmiştir: "İbn Abbas, Abdurrahman b. Ezher ile elMisver b. Mahreme (kendisini) Aişe r.anha'ya göndererek dediler ki: Ona hepimizin selamını söyle ve ona ikindiden sonraki iki rekat namazın durumunu sor. Çünkü bize senin bu iki rekat namazı kıldığına dair haber ulaşmış bulunuyor. Oysa Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in de bu iki rekatı kılmayı yasakladığına dair de haber bize ulaşmış bulunuyor. (İbn Abbas devamla) der ki: Halbuki ben Ömer ile birlikte bu namazı kılmasınlar diye insanları dövüyordum. Kureyb dedi ki: Ben de Aişe'nin huzuruna girdim ve benimle gönderdikleri haberi ona ulaştırdım. Aişe: Ümmü Seleme'ye sor, dedi. Ben de gidip onlara durumu haber verince beni daha önce Aişe'ye gönderirken söylediklerinin benzerini söyleyerek Ümmü Seleme'ye geri gönderdiler. Ümmü Seleme dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i bu iki rekatı kılmayı nehyederken dinlemişimdir. (Ama) o (bir defa) ikindi namazını kıldıktan sonra benim yanıma geldi. Yanımda da ensardan Haram oğullarından birkaç kadın vardı. Bu iki rekatı kıldı. Ben de hizmetçiyi ona göndererek: Onun yanıbaşında dur ve şöyle de dedim: Ümmü Seleme diyor ki: Ey Allah'ın Resulü, ben senin bu iki rekati kılmayı yasakladığını duymamış mıydım? Eğer eliyle sana işaret ederse geri çekiL. Cariye (hizmetçi) dediğimi yaptı, eliyle işarette bulununca cariye yanından geri çekildi. Namazını bitirince: Ey Ebu Umeyye'nin kızı sen ikindiden sonra kıldığın iki rekatin durumunu soruyorsun, sebebi şudur: Abdu'l-Kayslılardan bazı kimseler kavimlerinin Müslüman olduklarını söyleyerek geldiler. Bu sebeple onlar beni meşgul ettiklerinden öğleden sonraki iki rekati kılamadım. İşte bu iki rekat onlardır
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mescidinde kılınan Cuma namazından sonra bir araya gelinerek kılınan ilk Cuma, Cuvasa denilen yerde -ki bu Bahreyn'de bir kasabadır- Abdu'l-Kayslıların mescidinde kılınmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre radıyallahu anh dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Necid taraflarına bir atlı birlik gönderdi. Bunlar Hanife oğullarından Süma.me b. Üsa.ı diye anılan bir adam getirdiler. Onu mesciddeki direklerden bir direğe bağladılar. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem mescide onun yanına çıkarak: Ey Sümame ne haber, diye sordu. Sümame: Ey Muhammed, bende (senden) hayır (ümidi) vardır. Eğer beni öldürecek olursan kanlı bir caniyi öldürmüş olacaksın. Eğer bana nimet ve ihsanda bulunursan teşekkürle karşılık verecek birisine ihsanda bulunmuş olacaksın. Şayet isteğin mal ise ondan dilediğini iste, diye cevap verdi. Sümame ertesi güne kadar bu halde bırakıldı. Sonra ona: Sende ne haber ey Sümame, diye sordu. O da: Daha önce söylediğim gibi, eğer sen (bana) nimet ve ihsanda bulunursan teşekkürle karşılık verecek bir kimseye nimet ve ihsanda bulunmuş olacaksın, dedi. . Allah Resulü yine onu (kendi haline) bıraktı. Ertesi gün: Ne haber ey Sümame diye sordu. Sümame: Haberim daha önce söylediklerimden ibarettir, dedi. Allah Resulü: Sümame'yi çözün üz diye buyurdu. Sümame mescide yakın bir yerde bulunan suya gidip yıkanıverdi, sonra gelip mescide girerek: Eşhedu en la ilah e illallah ve eşhedu enne Muhammeden Resulullah, dedi (ve şöyle devam etti): Ey Muhammed! Allah'a yemin ederim, yeryüzünde senin yüzünden daha çok buğzettiğim bir yüz yoktu. Artık senin yüzün en sevdiğim yüz oluverdi. Allah'a yemin ederim senin dininden daha çok buğzettiğim bir din yoktu. Artık senin dinin benim en sevdiğim din oluverdi. Allah'a yemin ederim senin şehrinden daha çok buğzettiğim bir şehir yoktu. Artık senin şehrin benim en sevdiğim şehir oldu. Ben umre yapmak isterken atlı birliğin beni yakaladı. Şimdi ne dersin? Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona müjde verdi ve umre(sini) yapmasını emretti. Mekke'ye varınca birisi ona: Sen dininden mi döndün, dedi. O: Allah'a yemin ederim ki hayır dedi. Fakat ben Muhammed Resulullah ile birlikte Müslüman oldum. Hayır, Allah'a yemin ederim Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu hususta izin vermedikçe size Yemame'den bir buğday tanesi dahi gelmeyecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Hanife oğulları heyeti ve Sümame b. Üsal'in rivayet ettiği hadis" Hanife oğulları Mekke ile Yemen arasındaki Yemame'de konaklayan ünlü büyük bir kabiledir. Hanife oğulları heyeti İbn İshak ve başkalarının zikrettiği üzere dokuzuncu yılda gelmiştir. el-Vakidı'nin zikrettiğine göre bu heyettekiler onyedi adam idi. Aralarında Museylime de vardı. Sümame b. Üsa! b. en-Numan b. Mesleme el-Hanefi de Ashab-ı Kiram'ın faziletlilerindendir. "Ne haber" yani sence sana yapacağımı kanaat ettiğin muamele nedir? O da hayır beklediğini söyleyerek cevap vermek üzere: Ey Muhammed bende hayır vardır diye söylemiştir. Çünkü sen zulmeden birisi değilsin. Aksine sen af ve ihsan eden kimselerdensm. "Beni öldürürsen kanlı bir caniyi öldürürsün" sözlerini Nevevı şöyle açıklamaktadır: Çoğunluğun bu şekildeki rivayetinin anlamı şudur: Eğer sen beni öldürecek olursan kanlı birisini öldürürsün. Yani öldüren kimsenin onu öldürmek suretiyle rahatlayacağı ve başkanlığı ve büyük kişiliği dolayısıyla böylelikle ondan intikam alacağı birisini öldürmüş olacaksın. Anlamı: Üzerinde kan borcu bulunan ve bundan dolayı aranan birisini öldürmüş olacaksın. Dolayısıyla onu öldürdüğün için kimse seni kınamaz, şeklinde olduğu da söylenmiştir. "Ona müjde verdi." Dünya ve ahiret hayrını yahut cenneti ya da günahlarının ve geçmiş sabıkalarının silinmiş olduğunu müjdeledi. "Hayır ama ben Muhammed ile Müslüman oldum dedi." Bu sözleriyle şunu söylemek istemiş gibidir: Hayır, ben dinden çıkmadım. Çünkü putlara ibadet bir din sayılmaz. Ben onları terk edecek olursam dinin dışına çıkmış olmam. Aksine yeniden İslam dinine girmiş oluyorum. "Muhammed ile" yani dini hususunda ona muvafakat ettim. Böylelikle bizler İslam dininde birbiri ile arkadaş iki kişi olduk. "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu hususta izin vermedikçe size Yemame'den bir buğday tanesi dahi gelmeyecektir." Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Sümame'nin bu kıssasından bir takım sonuçlar çıkmaktadır ki: 1- Kafir mescitte bağlanabilir. 2- Kafir esir, karşılıksız serbest bırakılabilir. 3- Kötülük yapmış olan kimseyi affetmek pek büyük bir iştir. Çünkü Sümame yemin ederek içindeki buğzun bir anda sevgiye dönüştüğünü ifade etmiştir. Buna sebep ise Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in herhangi bir karşılık olmaksızın onu affedip bağışlaması ve ona lütufta bulunmasıdır. 4- Müslüman olunduğunda gusl edilir. 5- İyilik buğzu, nefreti giderir, sevgiyi yerleştirir. 6- Kafir hayırlı bir iş yapmak istedikten sonra İslama girerse o hayırlı işini devam ettirmesi meşrudur. 7 - Müslüman olması ümit edilen esirlere -eğer bunda İslamın bir maslahatı varsa-lütufla muamelede bulunulur. Özellikle Müslüman olması halinde kavminden pek çok kimsenin kendisine uyma ihtimali varsa buna dikkat edilir. Kafirler ülkesine askeri birlikler gönderilip, onlardan ele geçirilenler esir alınabilir. 8- Bundan sonra ise o esirlerin öldürülmesinden ya da hayatta bırakılmasından birisi seçilebilir. BU HADİS’İN MÜSLİM RİVAYETİ VE İZAHI İÇİN BURAYA TIKLAYIN
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hayatta iken Museylimetu'l-Kezzab geldi ve şöyle demeye koyuldu: Eğer Muhammed (yönetim) işini kendisinden sonra bana bırakırsa ona uyarım. Museylime kavminden pek çok kimseyle Medine'ye gelmişti. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beraberinde Sabit b. Kays b. Şemmas olduğu -elinde de hurma dalından bir parça bulunduğu- halde Museylime'nin yanına geldi ve nihayet arkadaşları arasında bulunan Müseylime'nin karşısında durarak: Şayet benden bu ağaç parçasını isteyecek olsan dahi onu sana verınem ve sen Allah'ın senin hakkındaki hüküm ve takdirinin dışına çıkamazsın. Eğer (itaatten) yüz çevirecek olursan andolsun ki Allah seni helak edecektir ve ben rüyamda bana gösterilen o kişi olduğun kanaatindeyim. İşte Sabit burada, benim adıma o sana cevap verecektir, diye buyurduktan sonra yanından ayrılıp gitti." [-4374-] İbn Abbas dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in: 'Ve ben rüyamda bana gösterilen o kişinin sen olduğunu görüyorum' buyruğuna dair soru sordum da Ebu Hureyre'nin bana haber verdiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: Ben uykuda iken elimde iki altın bilezik olduğunu gördüm. Onların bu durumları beni düşünceye sevketti. Rüyamda bana bu bileziklere üflemem emrediidi. Bende onları üfledim ve ikisi de uçtu. Bu iki bileziği benden sonra ortaya çıkacak iki yalancı (Nebi) diye yorumladım. Bunlardan birisi (Esved) el-Ansfdir, diğeri ise Müseylime (el-Kezzab) 'dır
- Bāb: ...
- باب ...
Hemmam'dan rivayete göre o Ebu Hureyre r.a.'l şöyle derken dinlemiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Ben uykuda iken yeryüzü hazineleri bana getirildi. Benim elime iki altın bilezik konuldu. Onların bu hali bana ağır geldi. Bana, onları üfle diye vahyedildi, ben de onları üfleyince ikisi de gitti. O iki bileziği benim aralarında bulunduğum iki yalancı olan San'a'lı (Esved el-Ansı) ile Yemame'li (Museylime) 'dir diye tevil ettim." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde Müseylimetu'l-Kezzab" Medine'ye "geldL" İbn İshak dedi ki: Müseylime on yılında nübuwet iddiası ile ortaya çıktı. Bu olaydan anlaşıldığına göre imam (halife, devlet başkanı, önder) Müslümanların masıahatının biricik yolu olarak görülecek olursa karşılaşmak istediği kafirlerin yanına bizzat gidebilir. "Allah'ın senin hakkındaki emir ve takdirinin dışınaçıkamazsın." Allah'ın emrinden kasıt, onun hükmüdür. "Andalsun dönecek olursan" hakka muhalefet edersen "Allah seni helak edecektir." "İşte bu da Sabit (b. Kays)'dır. Benim yerime o sana cevap verecektir." Çünkü Sabit ensarın hatibi idi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e da özlü sözler (Cevamiu'I-Kelim) söyleme imkanı bağışlamıştı. Bu sebeple Müseylime'ye söylediklerini yeterli görmüş ve ona şunları söylemiştir: Eğer konuşmaların genişçe açıklanmasını isteyecek olursan, işte bu hatib(imiz) bu hususta benim yerime konuşabilir. Bundan anlaşıldığına göre imam, inat ehIine cevap vermek ve benzeri hususlarda beliğ olan kimselerin yardımını alabilir. "Bana" rüyada "gösterildL" İleride buna dair açıklamalar yüce Allah'ın izniyle Rüya tabiri bölümünde (7034. hadiste) gelecektir. Bundan da anlaşıldığına göre bilezik ve diğer kadınlara yakışan süs eşyası erkekler hakkında hoşlarına gitmeyecek ve onları sevindirmeyecek şeyler ile yorumlanır. İleride buna dair daha geniş açıklamalar yüce Allah'ın izniyle Tabir (rüya yorumu) bölümünde gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Reca el-Utaridi diyor ki: "Biz taş(lar)a ibadet ederdik. Eğer ibadet ettiğimizden daha hayırlı bir taş bulacak olursak Onu fırlatır, diğerini alırdık. Taş bulmadığımız takdirde bir miktar toprağı bir araya getirip toplar, daha sonra koyunu alıp gelir, o yığdığımız toprağın üzerine sütünü sağardık. Sonra da onun etrafında dönerdik. Receb ayı girdi mi: Mızrakların başındaki sivri uçlarını çıkaralım der ve üzerinde demir bulduğumuz her mızrağın, her okun demiririi çeker çıkarırdık. Receb ayında bunları bir tarafa bırakırdık." [-4377-] Ebu Reca'yı şöyle derken dinledim: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Nebilik verildiği gün ben yakınlarım için deve otIatan bir çocuk idim. Biz onun çıkışını işitince ateşe yani Müseylimetu'l-Kezzab'a kaçıp gittik." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ondan daha hayırlı bir taş" el-Kuşmihenı rivayetinde: ''-Ondan daha hayırlı" yerine "ondan daha güzel" şeklindedir. Daha hayırlı oluştan kasıt, maddi bakımdan böyle oluşudur. Daha beyaz, daha düzgün ve buna benzer taşlarda güzel görülen diğer sıfatlara sahip olması gibi. "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Nebilik verildiği gün ben ailem için deve otlatan bir çocuk idim. Onun çıkışını işittiğimizde ateşe, yani Müseylimetu'I-Kezzab'a kaçtık." Anlaşıldığı kadarıyla onun "Nebi olarak gönderildiği" sözleri ile kastettiği onun Nebiliği, aralarında yaygın bir hal aldığı zamandır. Çıkışından maksat ise Mekke'nin fethedilmesi suretiyle kavmi olan Kureyşlilere üstünlük sağlamasıdır. Yoksa kastettiği ne Nebi olarak ortaya çıkışının başlangıç dönemidir, ne de Mekke'den Medine'ye çıkışıdır. Çünkü bu haller arasındaki süre ile Müseylime'nin yalancı Nebi olarak çıkışı arasındaki süre oldukça uzundur. Kıssanın delalet ettiğine göre Ebu Reca kendi kavmi olan Temim oğullarından bir kololan Utarid b. Avf b. Ka'b oğulları arasından, Müseylime'ye bey'at etmiş kimselerden idi. Buna sebep ise yine Temim oğullarından bir kadın olan Secah'ın aynı şekilde nübuvvet iddiasında bulunmuş olması idi. Secah'a da kavminden bir topluluk uymuş, daha sonra Müseylime'nin durumunu haber alınca Müseylime onu ikna edip sonunda onunla evlenmiş ve Secah'ın kavmi ile Utarid'in kavmi Müseylime'ye itaat etrafında birleşmişti
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ubeyde b. Neşlt' -ki onun başka yerde ismi Abdullah'dır-den rivaye te göre Ubeydullah b. Abdullah b. Utbe dedi ki: "Bize ulaştığına göre Müseylimetu'l-Kezzab Medine'ye gelerek el-Haris'in kızının evinde konakladı. el-Haris b. Kureyz'in kızı onun nikahı altında idi. O da Abdullah b. Amir'in annesidir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem beraberinde Sabit b. Kays b. Şemmas -ki o Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hatibi diye anılırdı- ile birlikte geldi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in de elinde bir sopa bulunurdu. Onun karşısında durarak onunla konuştu. Müseylime ona: Dilersen biz seni bu (yönetim) işiyle baş başa bırakırız. Sonra da bu işi sen, senden sonra bize bırakırsın, dedi. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona: Benden bu çubuğu dahi isteyecek olsan onu sana vermem. Benim gördüğüm kadarıyla hakkında (rüyamda) bana bir takım şeyler gösterilen kişi sensin. İşte bu, Sabit b. Kays'dır. Benim yerime o sana cevap verecektir deyip, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem oradan ayrılıp gitti. [-4379-] Ubeydullah b. Abdullah dedi ki: "Abdullah b. Abbas'a Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sözünü ettiği rüyayı sordum. İbn Abbas dedi ki: Bana nakledildiğine göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Ben uyurken rüyamda elimde altından iki bilezikbulunduğu bana gösterildi. Bundan dolayı ürktüm ve o bileziklerden hoşlanmadım. Bana izin verildi de ben de onlara üfledim, her ikisi de uçup gitti. Ben de bunları ortaya çıkacak iki yalancı diye yorumladım. Ubeydullah dedi ki: Bunlardan birisi Yemen'de Feyruz'un öldürdüğü el-Ansı'dir, diğeri ise Müseylimetu'I-Kezzab'tır." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ubeydullah dedi ki: Bunlardan birisi Yemen'de Feyruz'un öldürdüğü el-Ansl'dir. Diğeri ise Müseylimetu'l-Kezzab'tır." Müseylime ile ilgili haberleri zikretmiş bulunuyorum. el-Ansı ve Feyruz'a gelince onların başından geçen olayın bir kısmı şöyledir: el-Ansı' -ki el-Esved'dir- nin adı Abhele b. Kab'dır. Aynı şekilde ona Himar (örtü) sahibi de denilirdi. Çünkü o yüzüne örtü (peçe) takardı. Himarın ona gelen şeytanın adı olduğu da söylenmiştir. el-Esved, San'a'da ortaya çıkmış, Nebilik iddiasında bulunmuş, San'a'nın valisi el-Muhacir b. Ebi Umeyye'ye karşı üstünlük sağlamıştır. Denildiğine göre onun yanından geçmiş, onunla aynı hizaya geldiğinde eşek tökezleyince, o eşeğin kendisine secde ettiğini iddia etmiş. Eşek de, ona bir şeyler söyleyineeye kadar yerinden kalkmamış, söyleyince kalkmış. Yakub b. Süfyan ve Delailu'n-Nübuwe adlı eserinde Beyhakı kendi rivayet yoluyla en-Numan b. Buzurc'den şöyle dediğini nakletmektedir: Yalancı el-Esved -ki o Ans oğullarındandır- beraberinde biri Sahık, diğeri Şakık diye adlandırılan iki şeytanı bulunduğu halde ortaya çıktı. Bu iki şeytanı ona, insanların karşı karşıya kaldığı her bir durumu haber verirlerdi. Bazan da Yemen'de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in am ili (valisi olarak) görev yapıyordu. Vefat edince Esved'in şeytanı gelip ona öldüğünü haber verdi. O da kavmi arasında ortaya çıktı ve nihayet San'a'yı ele geçirdi. Bazan'ın zevcesi el-Merzubane ile evlendi. Daha sonra el-Merzubane'nin, Dadaveyh, Feyruz ve başkaları ile hanımının sözleşmesi ile ilgili olayı zikretti. Nihayet bunlar geceleyin el-Esved'in bulunduğu yere girdiler. Merzubane ona sarhoş oluncaya kadar katkısız şarap içirmişti. Kapısında da bin tane bekçi vardı. Feyruz ve beraberindekiler duvarı delip içeri girdiler. Feyruz onu öldürüp, kafasını kesti. Kadını ve ev eşyalarından canlarının çektikleri her şeyi evden dışarı çıkardılar. Medine'ye de olana dair haberci gönderdiler. Haberci Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefatı esnasında Medine'ye ulaştı. Ebu Esved, Urve'den naklen dedi ki: el-Esved, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefatından bir gün, bir gece önce öldürüldü. Vahiy ona gelmiş, Nebi de bunun haberini ashabına bildirmişti. Daha sonra elçinin getirdiği haber Ebu Bekr rad,yallahu anh'a ulaştı. el-Ansı'nin ölüm haberinin Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in defnedildiği sabah Medine'ye ulaştığı da söylenmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Huzeyfe dedi ki: "Necran'ın iki sahibi el-ıAkib ile es-Seyyid Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e onunla lanetleşmek isteyerek geldiler. (Huzeyfe) dedi ki: Onlardan biri diğerine: Yapma, Allah'a yemin ederim eğer bu bir nebi olduğu halde. bizimle lanetleşecek olursa biz de, bizden sonra soyumuzdan gelecek olanlar da asla iflah olmazlar, dedi. Her ikisi (Nebi efendimize) dedi ki: Bizden istediğini sana verelim. Bizimle birlikte emin bir adam gönder. Bizimle birlikte emin olmayan kimseyi gönderme, dediler. Allah Resulü: Andolsun sizinle beraber gerçekten emin mi emin bir adam göndereceğim, diye buyurdu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabından herkes kendi adına bu iş için ümitlendi. Allah Resulü: Kalk, ey Ebu Ubeyde b. Cerrah diye buyurdu. Ebu Ubeyde ayağa kalkınca, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: İşte bu, bu ümmetin eminidir, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Sila b. Zufer, Huzeyfe r.a.'dan rivayetle dedi ki: "Necranlılar Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek: Bize emin (güvenilir) bir adam gönder, dediler. Allah Resulü: Andolsun sizlere gerçekten emin mi emin bir adam göndereceğim, diye buyurdu. Herkes bu işe (kendisi olur ümidiyle) ümitlendi. Allah Resulü Ebu Ubeyde b. el-Cerrah'ı gönderdi
- Bāb: ...
- باب ...
Enes'ten rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Her ümmetin bir emini vardır. Bu ümmetin emini de Ebu Ubeyde b. el-Cerrah'tır. " Fethu'l-Bari Açıklaması: "Necranlılar kıssası" Necran, Mekke'den Yemen'e doğru yedi merhale uzaklıkta büyükçe bir şehirdir. Bu şehirde 73 kasaba vardır ki hızlıca giden bir atlının bir günde katedeceği bir mesafe boyunca yayılmışlardır. İbn İshak'ın nakletliğine göre Necranlılar Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke'de iken heyet olarak yanına geldiler. O sırada 20 kişi idiler. İbn Sa'd dedi ki: Nebi s.a.v. onlara mektup göndermiş, bunun üzerine ileri gelenlerinden 14 kişilik bir heyet onun huzuruna gitmek üzere çıkmışlardı. "Necran'ın iki sahibi Seyyid ve el-'Akib geldi." Seyyid'in adı el-Eyhem idi, Şurahbil olduğu da söylenmiştir. Onların yük ve eşyalarından toplantılarından sorumlu sahipleri idi ve bu işte onlara başkanlık ederdi. el-'Akıb'ın adı Abdu'l-Mesih olup, onların istişare toplantılarının sahibi (başkanı) idi. Aynı şekilde bunlarla birlikte Ebu'l-Haris b. Alkame de bulunuyordu. O da onların papazları, alimleri ve okullarının sahipleri (yöneticileri) idi. İbn Sa'd dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onları Müslüman olmaya çağırdı, onlara Kur'an okudu. Fakat onlar kabul etmediler. Bunun üzerine şöyle buyurdu: Eğer benim söylediklerimi reddediyorsanız haydigelin, sizinle mubahale yapayım (Ianetleşeyim). Onlar da bu halde iken ayrilıp gittiler. "Onunla lanetleşmek istediler." Mubahalede bulunmak istediler. Hadisten Çıkarılan Sonuçlar Necranlıların kıssasından çıkan bir takım sonuçlar vardır: 1- Kafir nubuweti kabul ederse, İslam hükümlerine bağlanmayı da kabul . etmedikçe İslama girmiş sayılmaz. 2- Kitap ehli ile tartışmak caizdir. Eğer bunda bir masıahat kaçınılmaz bir hal alacak olursa vacip dahi olabilir. 3- Muhalif olan bir kimse, delilin açıkça ortaya çıkmasından sonra yine yanlışında ısrar edecek olursa onunla mubahale yapmak meşrudur. Nitekim İbn Abbas, sonra da el-Evzaı böyle bir davette bulunmuştur. Bu iş ilim adamlarından bir topluluk tarafından da fiilen uygulanmıştır. Tecrübe yoluyla bilindiği üzere haksız olduğu halde mübahalede bulunan bir kimse üzerinden mübahale yaptığı günden sonra bir sene geçmez. İnkarcılardan birisine taassubla bağlı bir kişi ile ben de böyle bir mubahale yaptım, o mubahaleden sonra ancak iki ay yaşadı. 4- Zimmet ehli ile imamın uygun gördüğü şekilde çeşitli türden mal almak karşılığında sulh yapılabilir ve bu onlara konulan cizye vergisi hükmündedir. Çünkü her ikisi de kafirlerden her yılonların küçüItülmesi suretiyle alınan bir maldır. 5- İmam, alim ve güvenilir bir kimseyi kendileriyle barış yapıImlş olan kimselere İslamın maslahatına olan bir iş için gönderebilir. 6- Ebu Ubeyde b. el-Cerrah r.a.'a ait açıkça bir menkıbe de bulunmaktadır. 73. UMAN VE BAHREYN KISSASI
- Bāb: ...
- باب ...
Cabir b. Abdullah r.a. dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana: Eğer Bahreyn malı gelecek olursa -üç defa- sana böyle ve böyle veririm diye buyurdu. Ancak Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ruhunu teslim edinceye kadar Bahreyn malı gelmedi. Bahreyn malı Ebu Bekr r.a.'a gelince, o bir münadiye emir vererek şöyle seslendi: Her kimin Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in nezdinde bir alacağı yahut da ona verilmiş bir sözü varsa yanıma gelsin. Cabir dedi ki: Ebu Bekr r.a.'ın yanına gittim ve ona Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in: Eğer Bahreyn'den mal gelecek olursa sana -üç defa- şöyle ve şöyle veririm diye buyurduğunu haber verdim. (Cabir) dedi ki: (Ebu Bekr) bunun üzerine bana verdi. Cabir dedi ki: Bundan sonra Ebu Bekr ile karşılaştım, ondan bana bir şeyler vermesini istediğim halde vermedi. Sonra yine yanına gittim, yine bana vermedi. Üçüncü defa yanına gittim, yine bana vermedi. Bunun üzerine ona dedim ki: Ben senin yanına• geldiğim halde bana vermedin. Sonra bir daha yanına geldim, yine bana vermedin, sonra yine yanına geldim, yine bana vermedin. Ya bana verirsin yahut da bana karşı cimrilik yapmış olursun. Ebu Bekr: Bana karşı cimrilik etmiş olursun mu dedin. Cimrilikten daha kötülük hangi hastalık olabilir, dedi. Bu sözlerini üç defa tekrarladı. (Devamla şunları söyledi): Sana vermediğim her seferinde mutlaka sana vermek istemişimdir." Amr, Muhammed b. Ali'den rivayetle dedi ki: "Cabir b. Abdullah'ı şöyle derken dinledim: Onun yanına gittim, Ebu Bekr bana: Sayonu dedi. Ben de onun verdiklerini saydım, beş yüz olduğunu gördüm. Bu sefer: Bunun iki katını da al, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Uman ve Bahreyn kıssası" Bahreyn Abdu'l-Kayslıların diyarıdır. Uman hakkında da lyad: Orası Yemen topraklarının sahilidir, demiştir. :
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa r.a. dedi ki: "Ben ve kardeşim Yemen'den geldikten sonra uzun bir süre, İbn Mes'ud ile annesinin ancak ehl-i Beytten olduğu kanaatine sahip olduk. Buna sebep ise onun huzuruna çokça girmeleri ve yanından ayrılmayışları idi
- Bāb: ...
- باب ...
Zehdem dedi ki: Ebu Musa (Kufe'ye vali olarak geldiğinde) Cerm'lilerden bu kabileye ikramda bulundu. Bizler onun yanında oturuyorken kendisi de öğlen yemeğinde tavuk yiyordu. Orada bulunanlar arasında oturan birisini yemeğe çağırdı. O da: Ben o tavuğu bir şeyler yerken gördüm de bundan dolayı ondan tiksindim dedi. Ebu Musa ona: Gel dedi, ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i tavuk yerken görmüşümdür. Adam: Ben onu yememeğe dair yemin ettim deyince, Ebu Musa: Gel de sana yeminine dair haber vereyim, dedi (ve şöyle devam etti): Bizler Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna Eş'arilerden birkaç kişi olarak vardık. Ondan bize, bizi taşıyacak binek vermesini istedik. O bize binek vermek istemedi. Yine ondan bize binek vermesini istedik, bize binek vermemek üzere yemin etti. Daha sonra aradan fazla zaman geçmeden Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e ganimet olarak alınmış bir takım develer getirildi. Bunun üzerine bize beş tane yük taşıyacak deve verilmesini emretti. O develeri ele geçirdikten sonra bizler: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yeminini unutturduk, bundan sonra asla iflah olmayacağız dedik. Onun yanına gittim ve: Ey Allah'ın Resulü dedim. Sen bize bizi taşıyacak binek vermemek üzere yemin etmiştin. Şimdi ise bize binek verdin. Şöyle buyurdu: Evet, ben herhangi bir hususa dair yemin eder de başkasının ondan hayırlı olduğunu görürsem mutlaka ondan hayırlı olduğunu gördüğüm işi yaparım." Açıklaması: "Ebu Musa gelince" Osman r.a. döneminde Kufe valisi olarak oraya gelince demektir
- Bāb: ...
- باب ...
İmran b. Husayn dedi ki: "Temim oğulları Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelince şöyle buyurdu: Ey Temim oğulları sizlere müjdeler olsun. Onlar: Madem bize müjde verdin. O halde bize (dünyalık) bir şeyler ver dediler. Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yüzü değişti. Yemen ahalisinden de bazı kimseler gelince, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Müjdeyi siz kabul ediniz. Çünkü Temim oğulları onu kabul etmediler. Yemenliler de: Kabul ettik ey Allah'ın Resulü, dediler
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Mes'ud'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "İman işte buradadır. -Bu arada eliyle Yemen'e işaret buyurdu.- Uzaklaşmak ve kalplerin katılığı ise şeytanın iki boynuzunun doğacağı yerde, Rabia ile Mudar kabilelerinde develerin kuyruklarının diplerinde şiddetle haykıranlardadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu aktardı: "Size Yemen halkı geldi. Onlar yürekleri en yufka, kalpleri en yumuşak olanlardır. İman Yemenlidir, hikmet Yemenlidir, böbürlenmek ve büyüklenmek deve sahiplerinde, ağır başlılık ve sükunet ise koyun sahiplerindedir." Diğer tahric edenler: Tirmizi Menakib; Müslim, İman
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "İman Yemenlidir, fitne ise işte şuradandır. İşte şuradan şeytanı n boynuzu çıkacaktır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a.'dan rivayete göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Size Yemen halkı geldi. Onlar kalpleri en zayıf, yürekleri en yufka olanlardır. Fıkıh Yemenlidir, hikmet Yemenlidir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "İman Yemenlidir." Buna dair açıklamalar yüce Allah'ın izniyle Fitneler bölümünde (5092.hadiste) gelecek inşaallah
- Bāb: ...
- باب ...
Alkame dedi ki: İbn Mes'ud ile birlikte oturuyorduk. Habbab gelerek: Ey Ebu Abdurrahman, şu gençler senin okuduğun gibi okuyabilirler mi diye sordu. İbn Mes'ud dedi ki: Eğer arzu edersen onlardan birisine sana okumasını emrederim. Habbab: Peki dedi. İbn Mesud: Oku ey Alkame dedi. Ziyad b. Hudeyr'in kardeşi olan Zeyd b. Hudayr: O aramızda en iyi okuyan kişi olmadığı halde Alkame'ye mi okumasını emrediyorsun, dedi. İbn Mes'ud: Sana gelince, eğer istersen sana senin kavmin ile onun kavmi hakkında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in neler söylediğini haber verebilirim. Ben (Alkame): Meryem suresinden 50 ayet okudum (dedi.) Abdullah: Nasıl buldun diye (Habbab'a) sordu. Habbab: Pek güzel dedi. Abdullah dedi ki: Ben ne okursam muhakkak onu Alkame de okur. Sonra Habbab'a doğru yöneldi. Habbab'ın üzerinde (elinde) altın bir yüzük vardı. Artık bu yüzüğün atılma zamanı gelmedi mi, diye sordu. Habbab: Sana şunu söyleyeyim ki bugünden sonra bu yüzüğü üzerimde asla görmeyeceksin deyip, o yüzüğü attı." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Habbab" b. el-Erett adındaki o meşhur sahabe "geldi." "Ey Ebu Abdurrahman" İbn Mes'ud'un künyesidir. "Abdullah: Nasıl buldun dedi." Abdullah bu soruyu Habbab'a sordu. Çünkü ondan birisine okutmasını isteyen ilk kişi o idi. Habbab "Pek güzel" diye cevap verdi. "Sonra Habbab'a döndü, üzerinde {elinde} altından bir yüzük vardı. Bu yüzüğün atılma" onu bırakıp atma "zamanı gelmedi mi, dedi." Hadis-i şerifte İbn Mes'ud'a ait bir menkıbe olduğu gibi, onun öğüt verirken ve öğretirken güzel bir teenni ile hareket ettiği anlaşılmaktadır. Aynı şekilde bazı ashabı kiram bazı hükümleri bilmeyebilirdi. Bu hususta dikkati çekilirse yanlışından da dönerdi. Muhtemelen Habbab erkeklerin altın giymelerine dair nehyin tenzih ifade ettiğine inanıyordu. Fakat İbn Mes'ud haram olduğuna dikkatini çekince hemen bu kanaati kabul edip, kendi kanaatinden döndü
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre r.a. dedi ki: "et-Tufeyl b. Amr, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek: Devs helak oldu. İsyan etti, yüzçevirdi. Allah'a onlar için beddua et, dedi. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Allah'ım Devs'e hidayet ver ve onlann (huzuruma) gelmelerini sağla, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Hureyre dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna geldiğim zaman yolda şu beyiti söylemiştim: "Bu uzun gecenin uzunluğundan ve meşakkatinden (Allah'a sığınırım). Bununla birlikte beni küfür diyarından kurtaran odur." Yolda benim bir kölem de kaçtı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gelince, ona bey'at ettim. Onun yanında iken birden o köle çıkageldi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana: Ey Ebu Hureyre, işte bu senin kölendir, dedi. Ben de: O Allah için hürdür, diyerek onu hür bıraktım." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Devs ile Devsli et-Tufayl b. Amr'ın kıssası" et-Tufayl b. Amr'a Zunnur da deniliyordu. Çünkü o Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gelip Müslüman olduktan sonra Allah Resulü onu kavmine gönderdi. et-Tufayl: Benim için (buna dair) bir alamet kıl, diye dilekte bulununca Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Allah'ım sen onun için bir nur takdir buyur diye dua etti. İki gözü arasında bir nur parıldadı. Bunun üzerine: Rabbim ben onların bu bir yaratılış bozukluğudur diyeceklerinden korkuyorum dedi. Bu sefer o nur kamçısının ucuna gitti. Karanlık gecede etrafı aydınlatıyordu .. Bu olayı Hişam b. el-Kelbi uzunca bir kıssayı zikrederken sözkonusu etmiştir. Bu kıssada nakledildiğine göre o kavmini İslama davet etmiş, babası İslamı kabul ettiği halde annsi Müslüman olmamış, sadece Ebu Hureyre onun davetini kabul etmiştir. Derim ki: Bu onun (et-Tufayl'ın) erken dönemde Müslüman olduğunu göstermektedir. Musa b. Ukbe, İbn Şihab'dan zikrettiğine göre et-Tufayl b. Amr, Ebu Bekr'in halifeliği döneminde Ecnadın vakasında şehit düşmüştür
- Bāb: ...
- باب ...
Adiy b. Hatim dedi ki: "Biz (halifeliği döneminde) Tay kabilesinden bir heyet ile birlikte Ömer'in yanına geldik. O isimlerini söyleyerek birer birer adamları çağırmaya başladı. Ben: Beni tanımıyor musun, ey mu'minlerin emiri dedim. O: Tanıyorum. Onlar kMir iken sen Müslüman olmuştun. Onlar geri dönüp gittikleri zaman sen hakka yüzünü çevirerek gelmiştin. Onlar ahidıerinde durmayıp, gadrettikleri zaman ahdinin gereğini eksiksiz yerine getirdin. Onlar hakkı tanımayıp, inkar ettiklerinde sen hakkı bilip tanıdın, dedi. Adiy bunun üzerine: O halde artık hiçbir şeye aldırış etmem, dedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ömer'e" halifeliği döneminde "gittim." O, onları yanına davet etmeden önce "isimlerini söyleyerek adam adam çağırmaya başladı." "Tanıdım, onlar küfre saptıklarında sen Müslüman oldun." Bu sözleriyle Adiy'in İslama vefakarca bağlı kaldığına, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefatından sonra sadakat gösterdiğine, kendisine itaat eden kimseleri irtidad etmekten alıkoyduğuna bir işarettir. Fetihler ile ilgili bilgi sahibi olanlarca bu husus meşhurdur. "Adiy: O halde artık hiçbir şeye aldırış etmem dedi." Yani sen benim değerimi bildiğine göre benden başkasını önüme geçirecek olsan bile aldırmam
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe radıyaIlilhu anhil dedi ki: "Veda haccında Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte yola çıktık. Bir umre yapmak üzere ihrama girdik. Daha sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Beraberinde kurbanlık bulunan kimse umre ile birlikte hac niyetiyle ihrama girsin. Daha sonra her ikisinin de ihramından çıkıncaya kadar ihram dolayısıyla yasak olan şeyleri helal bilmesin. Ben de ay hali olduğum halde onunla birlikte Mekke'ye geldim. Bu sebeple Beytin etrafında tavaf etmediğim gibi Safa ile Merve arasında da sa'y etmedim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e durumumdan rahatsız olduğumu söyleyince, o: Saçlarını çöz, taran ve hac niyetiyle ihrama gir, umreyi de bırak, diye buyurdu_ Ben de onun dediğini yaptım. Haccı bitirdiğimiz vakit Resulullah salı allah u aleyhi ve sellem beni Ebu Bekr es-Sıddik'in oğlu Abdurrahman ile birlikte Ten'im'e gönderdi ve oradan umre yaptım. Bunun üzerine Allah Heslilü: Bu senin (daha önce ifaetmediğin) umrenin yerinedir, diye buyurdu. Aişe dedi ki: Umre niyetiyle ihrama girmiş olanlar Beyt'i tav af etti, Safa ile Merve arasında sa'y etti, sonra da ihramdan çıktılar. Daha sonra ise Mina'dan döndükten sonra bir başka tavaf daha yaptılar. Hac ile umreyi bir arada ifa edenler ise sadece bir tavaf yaptılar." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Veda haccı" Cabir'in rivayet ettiği Veda haccının niteliklerini anlatan Müslim'in ve başkalarının zikrettiği uzunca hadise göre Nebi s.a.v. -Medine'ye geldikten sonra- dokuz sene boyunca hac yapmadı. Bundan sonra onuncu yılda insanlar arasında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hac edeceği ilan edildi. Medine'ye çok sayıda insan geldi. Hepsi de (hac yaparken) Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e uymak niyetinde idi. .. Ebu Said el-Hudri yoluyla gelen hadiste ise Nebi s.a.v.'in Veda haccından sonra ve hicret etmeden önce hac yaptığı izlenimini veren ifadeler vardır. Tirmizi'de de Cabir yoluyla gelen hadiste hicret etmeden önce üç tane hac yaptığı belirtilmektedir. Hakim'in es-Sevri'ye kadar ulaşan sahih bir sEmed ile rivayet ettiğine göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hicret etmeden önce birkaç defa hac yapmıştır." İbnu'l-Cevzi der ki: Birkaç defa hac yapmıştır. Bunların sayısı bilinmemektedir. İbnu'l-Esir ise en-Nihaye'de şunları söylemektedir: Hicret etmeden önce her yıl hac yapardı. İbn Abbas yoluyla gelen hadiste de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Medine'den Zülkade'nin bitmesine beş gün kala çıkmıştır. Bu hadisi musannıf (Buhari) Hac bölümünde rivayet etmiştir
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas'tan rivayete göre kişi Beyt'i tavaf etti mi ihramdan çıkmış olur. Ben (Ata'dan rivayet eden İbn Cüreyc): İbn Abbas bunu nereden söyledi diye sordum. O: Yüce Allah'ın: "Sonra (o kurbanlıkların) varacakları yer el-Beytu'I-Atik'dir." [Hac, 33] buyruğu ile Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashabına Veda haccında ihramdan çıkmalarını emretmiş olduğundan hareketle söylemiştir, dedi. (İbn Cureyc) ben: Ama bu ancak el-Muarraftan (Arafat'ta vakfe yaptıktan) sonradır dedim. (Ata) dedi ki: İbn Abbas Arafat'ta durmadan önce de, sonra da bu (ihramdan çıkma) görüşte idi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "İbn Abbas'tan rivayete göre kişi Beyt'i tavaf etti mi ihramdan çıkmış olurdu. Ben: İbn Abbas bunu neye dayanarak söylemiştir dedim." Hadiste geçen "el-Muarraf"dan kasıt, Arafat'ta vakfe yapmaktır. Bundan ister hacc-ı kıran, ister temettu haccı yapmış olsun kayıtsız ve şartsız olarak umre yapan kimsenin kastedildiği de açıktır. Bu da İbn Abbas'ın meşhur bir görüşüdür. Buna dair açıklamalar daha önceden Hac bölümünün tavafa dair başlıkları arasında yer alan "Mekke'ye geldikten sonra Beyt'i tavaf eden kişinin durumu" ile ilgili başlıkta (1614. hadiste) geçmiş bulunmaktadır .•
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa el-Eş'ari r.a. dedi ki: el-Batha denilen yerde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna vardım. Hac ettin mi diye sordu Ben: Evet dedim. Ne şekilde ihrama girdin, diye sordu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ihrama girişi gibi ihrama giriyorum deyip, telbiye getirdim dedim. Allah Resulü: Beyt'i tavaf et, Safa ile Merve arasında sa'y et, sonra ihramdan çık, diye buyurdu. Ben de Beyt'i tavaf ettim, Safa ile Merve arasında sa'y ettim, sonra Kayslılardan bir kadının yanına gittim, o kadın benim başımı (başımdaki biti) ayıkladı
- Bāb: ...
- باب ...
Nafi"den rivayete göre İbn Ömer kendisine şunu bildirmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hanımı Hafsa r.a.a'nın ona haber verdiğine göre Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Veda haccı yılında zevcelerine ihramdan çıkmalarını emretti. Bunun üzerine Hafsa: Peki senin ihramdan çıkmana engelolan ne, dedi. Allah Resulü: Ben başıma (yapışkan zamk sürerek) telbıd ettim. Ayrıca kurbanlarıma da gerdanlık takttm. Bu sebeple kurbanlıklarımı kesinceye kadar ihramdan çıkamam, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a.'dan rivayete göre "Has'amlılardan bir kadın Veda haccında Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den fetva sordu. -O sırada el-fadl b. Abbas da Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bineğinin arkasında idi.- Kadın: Ey Allah'ın Resulü yüce Allah'ın kullarına (haccı) farz etmesi, babamın çok yaşlı bir ihtiyar haline yetişti. O binek üzerinde duramıyar, benim onun yerine hac yapmam kafi gelir mi diye sordu. Allah Resulü: Evet diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a. dedi ki: "Mekke fethi yılında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Usame'yi el-Kasva adlı devesi üzerinde arkasına bindirmiş olarak geldi. -Beraberinde de Bilal ve Osman b. Ebi Talha vardı.- Devesini Beyt'in yakınında çöktürdü. Sonra Osman'a: Bize anahtarı getir dedi. Osman anahtarı getirerek ona (Kabe'nin) kapısını açtı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile Usame, Bilal ve Osman (Kabe'nin içine) girdiler. Sonra da üzerlerine kapıyı kapattılar. Kabe'nin içinde uzunca bir süre kaldılar. Daha sonra Nebi çıktı, insanlar da Kabe'ye girmek için harekete koyuldular. Ben onların önüne geçtim. Bilal'i kapının arkasında ayakta buldum. Ona: Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem nerede namaz kıldı, diye sordum. O: Şu ön taraftaki iki direğin ara,sında, dedi. Kabe'nin iki sıra halinde altı direği vardı. O öndeki sıranın iki direği arasında namaz kıldı ve Kabe'nin kapısını arkasına alarak yüzünü de sen Kabe'ye girdiğinde karşına gelen duvara doğru çevirdi. (İbn Ömer) dedi ki: Ona kaç rekat kıldığını sormayı unuttum. Resulullah'ın namaz kıldığı yerde kırmızı bir mermer vardı
- Bāb: ...
- باب ...
Urve b. Zübeyr ile Ebu Seleme b. Abdurrahman'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesi Aişe r.a.a her ikisine şunu haber vermiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesi Huyey kızı Safiyye Veda haccında ay hali oldu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunun üzerine: Safiyye bizi (Medine'ye dönmekten) alıkoyacak mı, diye buyurdu. Aişe dedi ki: Ey Allah'ın Resuıü o Beyt'i tavaf ettikten sonra ay hali oldu dedim. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Öyleyse (Medine'ye) hareket etsin, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a. dedi ki:. "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem aramızda bulunduğu halde biz Veda haccı hakkında konuşurduk, fakat Veda haccının ne demek olduğunu bilmiyorduk. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Allah'a hamd ve senada bulunduktan sohra el-Mesih ed-Deccal'i sözkonusu ederek ondan uzun uzadıya bahsetti ve şöyle buyurdu: Allah'ın gönderdiği her bir nebi mutlaka (Deccal'i zikrederek) ümmetini inzar etmiştir. Onun gelişini Nuh da, ondan sonraki nebiler de bildirip uyarmışlardır. Şüphesiz ki o sizin aranızda çıkacaktır. Onun bazı halleri size gizli kalacak olsa dahi sizin Rabbiniz sizin için gizli kalacak şeylerden değildir. -Bu sözünü üç defa tekrarladl.- Muhakkak sizin Rabbinizin tek gözü kör değildir. Oysa o, sağ gözü kör olan birisidir, onun gözü üzüm salkımı arasında dışarı fırlamış bir üzüm tanesi gibi (patlak)dır." [-4403-] "Şunu bilin ki şüphesiz Allah kanlarınızı, mallarınızı sizlere bu beldenizde ve bu ayınızda, bu gününüzü haram kıldığı gibi haram kılmıştır. Dikkat edin, tebliğ ettim mi? Onlar: Evet ettin dediler. Allah Resulü üç defa: Şahit ol Allah'ım, dedi. Veyl -yahut vah- size! Dikkat edin, benden sonra biriniz diğerinin boynunu vuran . kafirler olarak gerisin geri dönmeyin
- Bāb: ...
- باب ...
Zeyd b. Erkam'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem. dokuz gazve yaptı ve o hicret ettikten sonra sadece bir defa hac yaptı, ondan sonra da hac etmedi. Bu Veda haccıdır." Ebu İshak dedi ki: Mekke'de de bir başka hac yapmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Cerir'den rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Veda haccında Cerir'e: İnsanlara susup dinlemelerini söyle, diye buyurdu. Daha sonra Allah Resulü: Benden sonra biriniz diğerinin boynunu uuran kafirler olarak gerisin geri dönmeyin, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Tarık b. Şihab'dan rivayete göre "Yahudilerden bir takım kimseler şöyle dedi: Eğer bu ayet bize inmiş olsaydı, şüphesiz o günü bayram edinirdik. Bunun üzerine Ömer: Hangi ayeti kastediyorsunuz, diye sordu. Onlar: "Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İsıamı beğenip seçtim."[MSide, 3] ayetidir dediler. Ömer: Ben bu ayetin nerede indiğini çok iyi biliyorum. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Arafat'ta vakfede iken nazil olmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte çıktık. Bizden kimimiz umre niyetiyle ihrama girmiş, kimimiz hac niyetiyle ihrama girmişti. Kimimiz de hem umre, hem de hac yapmak üzere ihrama girmişti. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ise hac niyetiyle ihrama girmişti. Hac niyetiyle . yahut da haccı ve umreyi birlikte eda etmek niyetiyle ihrama girenler Nahr günü (kurban bayramının birinci günü)ne kadar ihramdan çıkmadılar
- Bāb: ...
- باب ...
Amir b. Sa'd, babasından (Sa'd b. Ebi Vakkas'tan) rivayetle dedi ki: "Veda haccında Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni adeta ölümün kıyısına kadar geldiğim bir rahatsızlığım dolayısıyla ziyaret etti. Ey Allah'ın Resulü dedim. Benim rahatsızlığı m gördüğün şu dereceye kadar ulaşmış bulunuyor ve ben malı çok birisiyim. Bir tek kızımdan başka da mirasçım yoktur. Malımın üçte ikisini tasadduk edeyim mi? Allah Resulü: Hayır dedi. Peki onun yarısını sadaka olarak dağıtayım mı diye sordum. O, hayır diye buyurdu. Ya üçte birini diye sordum. O, üçte birdir çoktur ya diye buyurdu (ve şöyle devam etti): Çünkü senin mirasçılarını zengin olarak bırakman onları insanlara avuç açacak şekilde yoksul bırakmandan daha hayırlıdır. Allah'ın rızasını arayarak herhangi bir nafaka harcayacak olursan mutlaka onun karşılığında sana ecir verilir. Hatta hanımının ağzına koyduğun lokma bile. Ben: Ey Allah'ın Resulü ben (burada) arkadaşlarımdan geride mi bırakılacağım, dedim. O şöyle buyurdu: Hayır, sen asla geri bırakılmayacaksın. Eğer (geri kalır da) Allah'ın rızasını arayarak herhangi bir amelde bulunacak olursan mutlaka o amel sebebiyle derecen artar ve daha da yükselirsin. Ümit ederim ki sen hayatta kalaeaksın. Öyle ki bir takım kimseler senden yararlanacak, başkaları da senin vasıtanla zarar göreceklerdir. Allah'ım, sen ashabımın hicretlerini tamamına erdir, onları ökçeleri üzerinde gerisin geri döndürme. Fakat zavallı Sa'd b. Havle! Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu sözleriyle Mekke'de vefat etti diye onun için üzüntü ve kederini dile getirmiş oluyordu
- Bāb: ...
- باب ...
Nafi"den rivayete göre İbn Ömer r.a. kendilerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Veda haccında başını traş ettiğini haber vermişti
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer'den rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile ashabından bir takım kimseler saçlarını traş ettikleri gibi bazıları da kısaltmışlardı
- Bāb: ...
- باب ...
Ubeydullah b. Abdullah'tan rivayete göre Abdullah b. Abbas r.a. kendisine şunu haber vermiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Veda haccında Mina'da ayakta durmuş insanlara namaz kıldınyar iken kendisi (İbn Abbas) bir eşeğin üzerinde yürüyerek geldi. Eşek bir safın önünden yürüyüp gitti. Sonra (İbn Abbas) eşeğinden inerek diğer insanlarla birlikte safta durdu
- Bāb: ...
- باب ...
Hişam dedi ki: Bana babam anlattı dedi ki: "Benim huzurumda Usame'ye, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Veda haccında yol alışma dair soru soruldu. Usame: Süratle yavaşlık arasında, ama geniş bir alan buldu mu hızlıca hareket ederdi, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Yezid el-Hatmı'deri rivayete göre "Ebu Eyyub ona şunu bildirmiştir: Kendisi Veda haccında Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte akşam ile yatsı namazını birlikte kılmıştır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Musa r.a. dedi ki: "Arkadaşlarım (olan Eş'ariler) beni Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e kendilerini ve eşyalarını taşımak üzere ondan binek istemek üzere göndermişlerdi. Çünkü onlar da Teblik gazvesi diye bilinen Ceyşu'l-Usra (zorluk ordusun)da onunla birlikte (bulunmak istiyorlar) idiler. Ey Allah'ın Nebii dedim. Benim arkadaşlarım beni sana kendilerini ve yüklerini taşıyacak binek istemek üzere gönderdiler. Allah Resulü: Allah'a yemin ederim sizi ve yüklerinizi taşıyacak binek vermeyeceğim, diye buyurdu. Farkında olmadan gidişim onun öfkeli zamanına denk gelmişti. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in binek vermeyişinden ve onun için de bana karşı menfi duygular hissetmiş olmasından dolayı üzülerek geri döndüm . Arkadaşlarımın yanına dönüp onlara Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in söylediklerini haber verdim. Kısacık bir zaman henüz geçmişti ki Bilal'in: Ey Abdullah b. Kays diye seslendiğini işittim. Hemen yanına gittim, o: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem seni çağırıyor, yanına git dedi. Onun yanına varınca bana -o sırada SaId (b. Ubade)'den satın almış olduğu- altı deveyi göstererek: Şu çiftleri al ve onları arkadaşlarına götür ve onlara: Allah -ya da Allah'ın Resulü, dedi- sizi ve eşyalarınızı taşımak üzere size bunları gönderdi, bunlara bininiz diye buyurdu de, dedi. Ben de o develeri alıp gittim. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem sizi ve eşyalarınızı taşımak üzere bunları gönderdi. Fakat Allah'a yemin ederim sizden birinizi benimle birlikte Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bana söylediklerini işitmiş kimselerin yanına götürmedikçe bırakmayacağım ta ki benim size Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in söyLemediği bir şeyi aktardığımı zannetmeyesiniz, dedim. Arkadaşlarım bana: Biz senin doğru söylediğine inanıyoruz. Bununla birlikte senin istediğini de yapacağız, dediler. Ebu Musa onlardan bir kaç kişi ile Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in kendilerine binek vermeyeceğini söylediği sözlerini, ondan sonra da onlara binek verdiğin) Ifade eden buyruklarını işitmiş kimselerin yanına gitti. Onlar da Ebu Musa'nın arkadaşlarına Ebu Musa'nın kendilerine söylediklerinin bir benzerini söylediler." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Tebuk gazvesi" Musannıf bu başlığı bu şekilde Veda haccından sonra zikretmiş bulunmaktadır. Ancak bu bir hatadır. Bunun istinsah edenlerden kaynaklanan bir hata olduğunu düşünmekteyim. Çünkü Teblik gazvesinin Veda haccından önce dokuzunev yıl recep ayında gerçekleştiğinde görüş ayrılığı bulunmamaktadır. "el-Usra (zorluk) gazvesi" yüce Allah'ın: "el-Usra saatinde (zorluk, darlık zamanında) ona tabi olanlar ... " [Tevbe, 117] buyruğundan alınmıştır ki bu da TEbuk gazvesidir. İbn Abbas yoluyla gelen hadiste de şöyle denilmektedir: "Ömer'e sen bize el-usra saatinden (zorluk zamanından) söz et denilince, o şöyle demişti: Aşırı sıcak bir zamanda TEbuk'e çıkıp gittik, oldukça susadık ... " Bu hadisi İbn Huzyme rivayet etmiş bulunmaktadır. Abdurrezzak'ın Tefsirinde Ma'mer'den, o Ibn Akil'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Bineklerin az olduğu ve çok sıcak bir zamanda çıktılar. Öyle ki bir deveyi kesiyor, işkembesinde bulunan suları içiyorlardı. Bu sebeple bu, su sıkıntısı, binek azlı ğı ve mali sıkıntı bakımından bir zorluktu. Bu sebeple buna Gazvetu'l-usra (zorluk gazası) adı verilmiştir." Sözü geçen bu hadis Malik ve Müslim tarafından Muaz b. Cebel yoluyla gelen bir hadis olarak rivayet edilmiştir: "Ashab TEbuk yılı Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte gazaya çıktılar. Allah Resulü: İnşailah yarın TEbuk pınarına varacaksınız. O pınara varan onun suyuna hiçbir şekilde el değdirmesin, diye buyurdu. Pınara vardığımızda daha önce iki kişinin varmış olduğunu gördük. Pınar ise çok az miktarda suyu tıpkı bir ip gibi akıtıyordu ... " Devamında Muaz b. Cebel, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in O pınarın bir miktar suyuyla yüzünü ve ellerini yıkadıktan sonra aynı suyu tekrar pınara geri bıraktığını ve bundan sonra pınarın çok miktarda su akıtmaya başladığını, herkesin de su ihtiyacını karşıladığını zikretmektedir. TEbuk ile Medine arasında Medine'den Şam'a doğru 14 merhalelik mesafe vardır. Dımaşk ile TEbuk arasında ise 11 merhale bulunmaktadır. Bu gazaya sebep İbn Sa'd'ın, onun hocasının ve başkalarının zikrettiklerine göre şudur: Müslümanlar Şam'dan Medine'ye zeytinyağı getiren Nabatilerden, Rumiarın (Doğu Roma İmparatorluğunun, Bizansı) çok sayıda asker topladıkIarını, beraberlerinde hristiyan olmuş Araplardan Lahm, Cüzam ve başkalarını da getirdiklerini, onların öncü kuwetlerinin el-Belka denilen yere kadar ulaştıklarını söylediler. Bunun üzerine Nebi s.a.v. Müslümanları savaşa çıkmaya teşvik etti. Onlara ileride Ka'b b. Malik'in rivayet ettiği hadiste açıklanacağı üzere hangi tarafa gazaya gideceklerini de bildirdi. Taberani de İmran b. Husayn'ın şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Arap hristiyanları Hirakl (Heraklieus)'a şöyle bir mektup yazmışlardı: Nebilik iddiasında bulunarak ortaya çıkmış olan o adam helak oldu. Onlar yıllarca kıtlık musibeti ile karşı karşıyadırlar. Bu sebepten malları da telef oldu. Bunun üzerine Hirakl, Kubfu adında büyüklerinden bir adam gönderdi ve onunla birlikte kırk bin kişilik bir ordu donattı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e bu haber ulaştığında Müslümanların savaşa hazırlanacak güçleri yoktu. Osman da Şam'a göndermek üzere bir kervan hazırlamıştı. Ey Allah'ın Resulü dedi. İşte semerleriyle, yularlarıyla ikiyüz deve ve iki yüz ukiyye gümüş (veriyorum). (İmran b. Husayn) dedi ki: Allah Resulünü: Artık bundan sonra ne yaparsa yapsın amelinin Osman'a zararı olmayacaktır, dediğini işittim." "Şu çiftleri" yani biri diğerine ikişer ikişer bağlanmış olan deveyi "a!." "O vakit Sa'd'den satın almış olduğu ... " Şu ana kadar muayyen olarak bu Sa'd'ın kim olduğunu tespit edemedim. Bununla birlikte içimde onun Sa'd b. Ubade olduğu kanaati vardır. Hadis-i şeriften anlaşıldığına göre yemin eden bir kimse eğer ondan daha hayırlı bir hali görecek olursa yemininden vazgeçmesi müstehaptır. Nitekim ileride Yeminler ve nezirler (adaklar) bölümünde (6678. hadiste) buna dair açıklamalar gelecektir. Aynı şekilde gazap halinde de yeminin gerçekleşmiş olacağı da anlaşılmaktadır. Yine orada yüce Allah'ın izniyle Ebu Musa'nın rivayet ettiği hadisten çıkartılan geri kalan sonuçları da kaydedeceğiz
- Bāb: ...
- باب ...
Mus'ab b. SaId, babasından rivayetine göre; "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Tebukle çıktı, yerine Ali'yi halife (vekil) bıraktı. Ali: Sen beni çocuklarla, kadınlar arasında mı geri bırakıyorsun, deyince, Allah Resulü: Harun'un Musa'ya konumu ne ise senin de bana göre aynı konumda olmaya razı gelmez misin? Şu kadar var ki benden sonra bir nebi gelmeyecektir, diye buyurdu
- Bāb: ...
- باب ...
Ya'la. b. Umeyye, babasından rivayetle dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Usra gazvesine katıldım. (Ravi) dedi ki: Ya'iş': İşte o gazve bana göre benim en güvendiğim amelimdir derdi." Ata, Safvan'dan, o da Ya'la'dan rivayetle dedi ki: "Benim bir işçim vardı. Bir insan ile kavga etti. Onlardan biri diğerinin elini ısırdı. -Ata dedi ki: Safvan bana kimin diğerinin eliniısırdığını söylemişti ama ben onu unuttum.- (Devamla) dedi ki: Eli ısınlan kişi ısıranın ağzından elini çekince ısıranın ön dişlerinden birisini söktü. Her ikisi de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gidince Nebi onun dişinin karşılığında diyet ödenmeyeceğine hüküm verdi." Ata der ki: Onun şöyle dediğini de zannediyorum: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: O elini senin ağzına bıraksın da sen de bir devenin ağzında imişcesine onun elini ısırasın diye bırakacak mıydı, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: İleride buna dair gerekli inceleme ile bu hadisin geri kalan açıklamaları yüce Allah'ın izniyle Diyetler bölümünde (6892. hadiste) gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdurrahman b. Abdullah b. Ka'b b. Malik'den rivayete göre Abdullah b. Ka'b b. Malik -ki gözlerini kaybettikten sonra oğulları arasında Kab'ın yedicisi o idi- dedi ki: Ka'b b. Malik'in Tebuk kıssasını anlatırken gazaya çıkmaktan nasıl geri kaldığını anlatırken dinledim: "Ka'b dedi ki: Tebuk gazvesi dışında Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in katıldığı hiçbir gazada ondan geri kalmış değilim. Şu kadar var ki ben Bedir gazvesinde de geri kalmıştım. Ancak o gazveden geri kalan hiç kimseye de sitem etmemişti. Çünkü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sadece Kureyş kervanının önünü kesmek isteği ile çıkmıştı. Ancak yüce Allah onları bu hususta herhangi bir sözleşme olmaksızın düşmanlarıyla bir araya getirdi. Andolsun Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte İslam üzere ahitleştiğimiz vakit Akabe gecesinde hazır bulunmuştum. Her ne kadar insanlar arasında Bedir o geceden daha meşhur ise de ben o gecede bulunmayı Bedir'de bulunmaya değişmem. Benimle ilgili haberlerin bir kısmı şöyledir: O gazveden (Teblik'ten) geri kaldığım zamanda geri kaldığımdan asla daha güçlü ve daha bir bolluk içinde bulunmamıştım. Allah'a yemin ederim ondan önce yanımda iki binek, bir arada olmamıştı. Fakat o gazvede bir arada iki bineğim vardı. Resulullah s.a.v. bir gazaya çıkmak istedi mi de mutlaka başka yere gidecekmiş izlenimini verirdi. Nihayet Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in çıktığı bu gazve çok aşırı sıcak bir zamana denk gelmişti. Uzak ve tehlikeli bir yolculuğa sayıca kalabalık bir düşmanla karşılaşmak üzere yola çıkmıştı. Bundan dolayı Müslümanların bu gazalarına gereği gibi hazırlanabilmeleri için onlara durumlarını açıkça beyan etti ve kendilerine gitmek istediği ciheti haber verdi. Reslillıllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikteki Müslümanlar da pek çoktu. Onların hepsinin ismini hiçbir kitap yani bir divan defteri, bir arada toplayamamıştır. Ka'b (devamla) dedi ki: Bir adam geri kalmak istedi mi hakkında vahiy inmediği sürece durumunun Allah Resulüne gizli kalacağını zannediyordu. Resulullah bu gazaya mahsullerin olgunlaştığı, gölgelerin hoş ve güzelolduğu bir zamanda çıkmıştı. Resulullah ve onunla birlikte Müslümanlar gaza için hazırlandılar. Ben de onlarla birlikte hazırlanayım diye çıktım. Fakat hiçbir şey yapmamış olarak geri dönüyordum. Kendi kendime: Benim buna gücüm yeter diyordum. Ama bu savsaklamam sürüp gitti. Fakat insanlar sıkı bir şekilde hazırlandılar. Bir sabah Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve onunla birlikte Müslümanlar (sefere çıktıkları) halde ben henüz hiçbir hazırlık yapmamıştım. Ondan bir ya da iki gün sonra hazırlanır, sonra onlara yetişirim, dedim. Onlar ayrıldıktan sonra sabah vakti hazırlanmaya gittim. Fakat yine hiçbir iş görmeden geri döndüm. Daha sonra yine gittim, yine hiçbir şey yapmadan geri döndüm. Onlar iyice hızlan ıncaya ve gazaya katılmak imkanı adeta elimden kaçıncaya kadar bu halim devam edip gitti. İçimden deveme binip, onlara yetişeyim diye azmettim. Keşke yapmış olsaydım. Fakat bu da benim için mukadder olmadı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gazaya çıktıktan sonra insanlar arasına çıkınca aralarında dolaşıyordum. Ya münafıklık ile itham edilen bir adam yahut da Allah'ın mazeretli kabul ettiği güçsüz kimseler ile karşılaşıyor ve başkalarını görmediğim için üzüıüyordum. Resulullah s.a.v. Teblik'e varıncaya kadar benden sözetmemiş. Ashab arasında Teblik'te otururken: Ka'b ne yaptı, diye sormuş. Selime oğullarından bir adam: Ey Allah'ın Resulü, onun kıymetli iki burdesi ve kibirle iki tarafına bakınması onu alıkoydu, demiş. Muaz b. Cebel: Ne kötü söz söyledin! Allah'a yemin olsun ey Allah'ın Resulü biz onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz, demiş. Resulullah susmuş, sesini çıkarmamış. (Devamla) Ka'b b. Malik dedi ki: Onun Medine'ye geri dönmek üzere yola koyulduğu haberi bana ulaşınca hüzün ve kederim beni sardı. Nasıl bir yalan söyleyeceğimi düşünmeye koyuldum. Onun yarın öfkesinden nasıl kurtulabilirim demeye başladım. Bu hususta yakınlarım arasından görüş sahibi herkesin yardımını istedim. Resulullah artık Medine'ye çok yaklaştı denilince, her türlü batıl düşünce benden uzaklaştı ve ben onun gazabından yalan ihtiva eden hiçbir şey ile kurtulamayacağımı anladım. Bundan dolayı ona doğruyu söylemeye karar verdim. Resulullah s.a.v. bir sabah Medine'ye geldi. O bir seferden döndü mü önce mescide gider, orada iki rekat kılar, sonra da insanlartı dinlemek) için otururdu. Bu sefer de aynı işi yapınca geriye kalanlar onun yanına geldi. Ona mazeretierini beyan etmeye ve ona yemin etmeye koyuldular. -Bunlar seksen küsur kişi idi.- Resulullah s.a.v. onların açığa vurduğu hallerini kabul etti, onlarla bey'atleşti, onlar için mağfiret diledi. İçlerinde gizlediklerini de Allah'a havale etti. Ben de onun huzuruna vardım. Ona selam verince, kızgın bir eda ile banagülümsedikten sonra: Gel dedi. Ben de yürüyerek gittim ve nihayet önünde oturdum. Bana: Ne diye geri kaldın, diye sordu. Sen kendin için binek satın almamış mıydın dedi. Ben: Evet, Allah'a yemin ederim, dünya ehlinden senden başka birisinin huzurunda oturmuş olsaydım bir mazeret ileri sürerek onun öfkesinden kendimi kurtarabilirdim. Çünkü bana bir tartışma kabiliyeti verilmiş bulunuyor. Fakat Allah'a yemin ederim şunu da biliyorum ki, şayet bugün benden hoşnut olmana sebep teşkil edecek, yalan bir söz söyleyecek olursam aradan fazla zaman geçmeksizin yüce Allah üzerime senin öfkeni çekecektir.- Andolsun eğer ben sana doğru bir söz söylesem ve bundan dolayı sen de bana bir parça kızsan dahi bu sebepten ben yüce Allah'ın bu hususta beni affedeceğini ümit ederim. Hayır, Allah'a yemin ederim hiçbir mazeretim yoktu. Allah'a yemin ederim, senden geri kaldığım zamandan daha güçlü ve daha bolluk içinde de bulunmuş değilim, dedim. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Bu doğru söylemiş bulunuyor. Haydi kalk, Allah senin hakkında hüküm verinceye kadar bekle. Ben de kalktım. Selime oğullarından bazı adamlar ayağa kalkıp arkamdan geldiler. Bana: Allah'a yemin ederiz, bundan önce senin bir günah işlediğini bilmiyoruz. Andolsun sen geri bırakılanların beyan ettikleri mazeretler ile Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e mazeret belirtmekten acze düşmüş bulunuyorsun. Gerçekten Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sana mağfiret dilemesi günahına karşılık (affedilmen için} sana yeterdi bile, dediler. Allah'a yemin ederim onlar bana serzenişlerini o kadar sürdürdüler ki, sonunda geri dönüp kendi kendimi yalanlamak istedim. Sonra onlara: Benimle birlikte aynı durumla başka bir kimse karşı karşıya kaldı mı, diye sordum. Onlar, evet iki adam daha senin dediğinin benzerini söylediler. O ikisine de sana söylenilenin benzeri söylendi, diye cevap verdiler. Ben: O ikisi kimdir diye sordum. Bana: Murara b. er-Rebi el-Amri ile Hilal b. Umeyye el-Vakıf! diyerek Bedir'e katılmış ve ikisi de bana örnek olabiiecek salih iki adamın adını verdiler. Bana bu ikisinin adını vermeleri üzerine ben dcı.rlılığımı sürdürdüm. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Müslümanlara bizlerle yani onunla savaşa katılmaktan geri kalan kimseler arasından üçümüzle konuşmayı yasakladı. Bu sebeple insanlar bizden uzaklaştı, bize karşı tutumları değişti. Hatta benim için yer bile tanınmaz bir hale geldi. Artık benim bildiğim yer değildi. Bu halde elli gece (gün) kaldık. Diğer iki arkadaşım kendi hallerine çekildiler, evlerinde oturup ağlamaya koyuldular. Bense onların en gençleri ve en güçlüleri idim. Dışarı çıkıyor, Müslümanlarla namazda bulunuyor, çarşı pazarda dolaşıyordum, ama benimle de kimse konuşmuyordu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gidiyor, ona namazdan sonra oturduğu meclisinde selam veriyor, kendi içimden: Acaba selamımı almak için dudaklarını hareket ettirdi mi, ettirmedi mi diye soruyordum. Daha sonra ona yakın bir yerde namaza duruyor, gizliden gizliye ona bakıyordum. Namazıma kendimi verince o da dönüp bana bakıyordu. Ben ona doğru bakışımı yöneltecek olursam benden yüzünü çeviriyordu. Nihayet insanların benden uzaklaşmaları artık bana uzun gelmeye başlayınca yürüyüp Ebu Katade'nin (bahçe) duvarına tırmandım. O benim amcamın oğlu ve insanlar arasında en çok sevdiğim kişi idi. Ona selam verdim. Allah'a yemin ederim selamımı almadı. Ey Ebu Katade dedim. Allah adına sana söz veriyorum. Sen benim Allah'ı ve Resulünü sevdiğimi biliyorsun değil mi? O sustu, tekrar dönüp ona aynı sözü verdim yine sustu. Tekrar ona aynı sözü verdim, bu sefer: Allah ve Resulü daha iyi bilir dedi. Gözlerimden yaşlar boşaldı. Sonra gerisin geri dönüp yine duvardan geri tırmanıp gittim .• (Ka'b b. Malik devamla) dedi ki: Bir ara Medine pazarında dolaşıyorken Medine'de satmak üzere buğday getirmiş olan Şam halkı Nabatilerinden birinin: (Bana) Ka'b b. Malik'i kim gösterir dediğini gördüm. Herkes ona (beni) işaret etmeye koyuldu. Nihayet yanıma geldi ve bana Gassan hükümdarından bir mektup uzattı. Mektubun içinde şunlar yazılıydı: İmdi, bana ulaştığına göre senin arkadaş ın senden yüz çevirmiş bulunuyor. Halbuki Allah seni hakir düşürüleceğin ve zayi edileceğin bir yerde yaratmamıştır. Sen gel, bize katıL. Biz seni layık olduğun şekilde görür gözetiriz. Bu yazılanları okuyunca: Bu da belanın bir çeşididir, dedim ve o mektubu alıp tandıra atarak yaktım. Nihayet elli gecenin (günün) kırkı geçmişti. Baktım ki ResuluIlah s.a.v.'in elçisi yanıma geldi ve: ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sana hanımından uzak durmanı emrediyor, dedi. Ben: Onu boşayacak mıyım, ne yapacağım, dedim. O: Hayır, ondan uzak dur ve ona yaklaşma, dedi. Benim diğer iki arkadaşıma da bunun benzeri haberi gönderdi. Ben de hanımıma: Ailenin yanına git ve Allah bu iş hakkında hükmünü verinceye kadar onların yanında kal, dedim. Ka'b dedi ki: Hilal b. Umeyye'nin hanım ı ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e varıp: Ey Allah'ın Resulü Hilal b. Umeyye oldukça yaşlı ve aciz birisidir, hizmetçisi de yoktur. Ona hizmet etmem hoşlanmayacağın bir şey midir dedi. Allah Resulü: Hayır. Fakat sana yaklaşmasın diye buyurdu. Hanımı: Allah'a yemin ederim onun hiçbir şeye karşı hareket edecek bir hali yoktur. AIlah'a yemin ederim, o iş başına geldiği günden bugüne kadar ağlayıp duruyor, dedi. Bunun üzerine yakınlarından birisi bana: Sen de Hilal b. Umeyye'nin hanımına Hilal'e hizmet etmek üzere izin verdiği gibi ResuluIlah'tan hanım ın için izin istesen, dedi. Ben şu cevabı verdim: Allah'a yemin ederim, bu hususta ResuluIlah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den izin istemeyeceğim. Hem bu hususta hanımım için Resulullah'tan izin isteyecek olursam onun bana ne cevap vereceğini de bilemiyorum. Bundan sonra on gece (gün) daha kaldım ve nihayet Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in biziinle konuşmayı yasakladığı zamandan itibaren elli gecemiz tamamlanmış oldu. Ellinci gecenin sabahında sabah namazını kıldım. Bizim evlerimizden birinin damı üzerinde bulunuyordum. Yüce Allah'ın zikrettiği hal üzere nefsimin bana dar geldiği, bütün genişliğine rağmen yeryüzünün bana dar geldiği o halde oturmakta iken Sel' dağı üzerine çıkmış birisinin avazı çıktığı kadar şöyle bağırdığını duydum: Ey Ka'b b. Malik, sana müjdeler olsun. Hemen secdeye kapandım ve kurtuluşumuzun gerçekleştiğini anladım. Resuluilah s.a.v. da sabah namazını kıldıktan sonra Allah'ın bizim tevbemizi kabul ettiğini ilan etmişti. Bu sebeple insanlar bizi müjdelemeye geldiler. Diğer iki arkadaşıma da müjdeciler gitti. Bana da müjde vermek üzere bir adam, bir atı koşturmuştu. Eslemlilerden de birisi koşarak dağa çıkmıştı. (Bu sebeple) ses(in müjdesi) attan daha hızlı ulaştı. Sesini beni müjdelerken işittiğim şahıs yanıma gelince üzerimdeki (alt ve üst) iki elbisem i çıkartarak bana vı;rdiği müjde karşılığında ona verdim. Allah'a yemin ederim, o gün giyecek başka elbisem yoktu. Bu sebeple iğreti iki elbise alıp onları giyindim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gittim. İnsanlar fevc fevc beni karşılıyor, tevbemin kabulü dolayısıyla beni tebrik ederek: Allah'ın tevbeni kabul etmesi sana mübarek olsun, diyorlardı. Ka'b dedi ki: Nihayet mescide girdim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ashabı etrafında bulunduğu halde oturuyordu. Talha b. Ubeydullah benim için kalktı, koşarak yanıma geldi, benimle musafaha ederek beni tebrik etti. Allah'a yemin ederim, muhacirler arasından ondan başka benim için kimse ayağa kalkmadı ve ben Talha'nın bu halini asla unutmayacağım. Ka'b (devamla) dedi ki: Resulullah s.a.v.'e selam verince, Resulullah s.a.v. sevinçten yüzü parıldayarak şöyle buyurdu: Annenin seni doğurduğundan bu yana geçirdiğin bu en hayırlı gün dolayısıyla seni müjdeliyorum. Ka'b dedi ki: Ey Allah'ın Resulü, bu (tevbemin kabulü) senden mi yoksa Allah'tan mı diye sordum. O: Hayır, Allah'tan diye buyurdu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sevindiği vakit yüzü nurlanıyor, adeta bir ay parçasını andmyordu ve biz onun bu halini biliyorduk. Onun önünde oturunca: Ey Allah'ın Resulü, tevbemin bir parçası da Allah'a ve Resulüne sadaka olmak üzere malımı vermektir dedim. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Malının bir kısmını elinde tut. Bu senin için daha hayırlıdır diye buyurdu. Ben de: O zaman Hayber'deki payımı kendime bırakıyorum dedim. Sonra şunları söyledim: Ey Allah'ın Resulü, şüphesiz Allah beni doğrulukla kurtardı. Tevbemin bir gereği olarak da hayatta kaldığım sürece doğru sözden başka bir şey konuşmayacağım. (Ka'b dedi ki): Allah'a yemin ederim ben bunu Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e söylediğimden bu yana Allah Müslümanlardan hiçbirisini doğru söz söylemekle beni güzel bir şekilde imtihan ettiği kadar kimseyi imtihan etmiş olduğunu bilmiyorum. Ben o sözümü Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e söylediğimden bu güne kadar kasten bir yalan söylemiş değilim. Allah'ın hayatımın geri kalan bölümünde de beni koruyacağını ümit ederim. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Andolsun ki Allah Nebiini muhacirlerle, ensarı tevbeye muvaffak etti. .. ve sadıklarla beraber olun." [Tevbe, 11 7-119] buyruklarını indirdi. Allah'a yemin ederim, Allah beni İslama hidayet eyledikten sonra bana göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e doğru söyleyip, yalan söylememiş olmamdan daha büyük bir nimet vermiş değildir. Eğer yalan söylemiş olsaydım, diğer yalancılar gibi ben de helak olacaktım. Çünkü yüce Allah vahyini indirerek yalan söyleyen kimseler için herhangi bir kimseye söylemiş olduğu en ağır sözleri söylemiştir. Şanı yüce ve mübarek olan Allah şöyle buyurmaktadır: "Yanlarına döndüğünüzde onlar ... size Allah adına yemin edeceklerdir ... Şüphesiz Allah o fasıklar topluluğundan hoşnut olmaz."[Tevbe, 95] Ka'b dedi ki: Bizler yani biz bu üç kiş, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip huzurunda yemin edenlerin mazeretIerini kabul edip, kendilerine bey'at edip, mağfiret dilediği kimselerden geriye bırakılmış ve Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, yüce Allah işimiz hakkında hüküm verinceye kadar işimizi sonraya bırakmıştı. Bundan dolayı yüce Allah: "Geri bırakılan üç kişinin de tevbesini kabul buyurdu."[Tevbe 18] diye buyurmuştur. Yoksa yüce Allah'ın sözkonusu ettiği (geri bırakılmışlık) gazadan geri bırakılmamız değildir. Onun bizi geriye bırakıp, işimizi huzurunda yemin edip, mazeret beyan eden ve yemin ile mazeretini kabul ettiği kimselerden sonraya bırakmış olmasıdır." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Damgalı" yani dini hususunda tenkide uğramış, münafıklıkla itham edilmiş kimse demektir. "Onu iki burdesi ve kibirle iki tarafına bakması alıkoydu." Bu sözleriyle elbisesinin güzelliğini ve göz alıcılığını kinayeli olarak ifade etmiş olmaktadır. Araplar ridayı adamın iki yanına sarktığından dolayı "atf (tercümede: burde)" diye adlandırır ve böylelikle güzellikle nitelendirmiş olurlar. "Allah'a yemin ederim, bana bir tartışma gücü verilmiştir." Bir fesahat ve etkileyici söz söyleme gücü verilmiştir. Böylelikle ben kendimi bana nispet edilen ithamdan kurtaracak şekilde ve kabul edilip, reddolunamayacak bir şekilde açıklamalarda bulunabilirim. "Ona gizlice bakıyordum." Gizli, saklı bir şekilde ona bakıyor, gözetliyordu. "Ebu Katade'nin bahçe duvarını aştım. O benim amcamın oğlu ve insanlar arasında en sevdiğim kişi idi." Ebu Katade'nin amcasının oğlu olduğunu belirtmesi, her ikisinin de Selime oğullarından oluşundan dolayıdır. Yoksa babasının en yakın kardeşi olan amcasının oğlu değildir. "Şam ahalisinin Nabatllerinden." Bu isim suyun istinbat edilip, çıkartılmasına nispetle verilmiştir. Bunlar o dönemde çiftçilikle uğraşıyorlardı. Şamlı ve Nabatlı olan bu kişi hristiyan birisi idi. "Bize katıl, seni görüp gözetelim." İbn Ebi Şeybe rivayetinde: "Mallarımız ile (görüp gözetelim). Ben: İnna lillah ... artık kafirler bile benden umutlanmaya başladı dedim" fazlalığı da yer almaktadır ... "Onu tandıra attı." Tandır, içinde ekmek pişirilen yerdir. "Onu yaktım" tandm ateşleyerek onu yaktım demektir. Ka'blın yaptığı bu iş imanının gücünü Allah'a ve Resulüne olan sevgisini göstermektedir. Yoksa bu şekilde terk edilip, kendisinden yüz çevirilen bir kimsenin böyle bir hale katlanması kendisinden uzaklaşıp, dargın duranlara karşı da makam ve mala karşı duyulan arzulara karşı direnmesi zayıflayabilir. Özellikle 'onu yanına gelmesi için kendisini çağıran hükümdarın dininden ayrılmaya zorlamayacağından yana emin olması halinde bu böyledir. Fakat o bu hususta fitneye düşmeyeceğinden emin olamama ihtimaline karşılık işi kökten çözüp mektubu yaktı ve böylelikle cevap vermenin de önünü kesmiş oldu. "Hanımından uzak durmanı" Hanımı Cubeyr b. Sahr b. Umeyye'nin kızı Umeyre el-Ensariye idi. "Akrabalarımdan birisi bana dedi ki: ... " Muhtemelen bu, çocuklarından birisi olabilir ya da hanımlardan birisi de olabilir. Bu üç kişinin evlerinde bulunan hanımlarla konuşmaları yasak kılınmamıştı. "Hemen secdeye kapandım. Kurtuluşun geldiğini anlamıştım." İbn Aiz'de "tevbesinin kabulü dolayısıyla duyduğu sevinçten ağlayarak secdeye kapandı" denilmektedir. "Eslemlilerden birisi koştu." İbn Aiz'deki rivayete göre koşan iki kişi Ebu Bekr ve Ömer'dir. Fakat bunun başına "söylediklerine göre" ifadesini koymuştur. el-Vakidi'de anlatım şu şekildedir: "Sel'tepesinin üstüne çıkan kişi Ebu Bekr es-Sıddik idi. O: Allah Ka'b'ın tevbesini kabul etmiştir diye bağırdı. Atı üzerinde çıkıp gelen kişi ise Zubeyr b. el-Awam idi. (Ka'b) dedi ki: Bana müjdeyi getirdiği için elbisemi çıkartıp verdiğim kişi ise Hamza b. Amr el-Eslemi'dir. Hilal b. Umeyye'nin tevbesinin kabul edildiğini müjdeleyen kişi Said b. Zeyd idi. Vakıf oğullarına (onlardan olan Hilal b. Umeyye el-Vakıfl'ye) çıkıp gittim, ona müjdeyi verir vermez o da secdeye kapandı. (Ravilerden) Said dedi ki: Öyle ki canı çıkmadıkça başını secdeden kaldırmayacağını zannettim." Bu sözlerle aşırı bitkin olduğunu anlatmak istemektedir. Çünkü anlatıldığına göre o yemekten kesilmiş idi. Hatta günlerce if tar etmeden oruç tutar ve aralıksız ağlardı. Murare'ye tevbesinin kabul edildiğini müjdeleyen kişi ise Silkan b. Selame yahut Seleme b. Selam e b. Vakş'dır. "Allah'a yemin ederim, o gün O iki elbiseden başkasına sahip değildim." Elbise türünden onlardan başkalarına sahip olmadığını anlatmak istemektedir. Yoksa daha önce geçtiği gibi iki devesi vardı. İleride onun malının tamamını sadaka vermek istediği de gelecektir. "Talha'nın bu davranışını unutmam." Dediklerine göre bunun sebebi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in muhacirlerle ensarı kardeş yaptığında onu ve Talha 'yı kardeş yapmış olmasıdır. Megazi bilginlerinin zikrettiklerine göre ise o Zubeyr'in kardeşi idi. Fakat Zubeyr de muhacirler arasındaki kardeşlikte Talha'nın kardeşi idi. Bu durumda o kardeşinin kardeşi olmaktadır. "Annenin seni doğurduğu günden bu yana geçirdiğin en hayırlı günü sana müjdelerim." Bu ifadenin bu şekilde mutlak olarak kullanılması Müslüman olduğu gün ile birlikte açıklaması zor görülmüştür. Çünkü Müslüman olduğu gün annesinin onu doğurduğu günden sonradır ve onun en hayırlı günü bugündür. Yapılan açıklamaya göre bu takdirı olarak istisna edilmiştir. İsterse lafzan söylenmemiş olsun. Çünkü bu husus gizli değildir, apaçıktır. Ancak buna dair verilecek daha güzel cevap şudur: Tevbesinin kabul edildiği gün Müslüman olduğu günün tamamlayıcısıdır. Onun Müslüman olduğu gün mutluluğunun başlangıcı, tevbesinin kabul edildiği gün bu mutluluğunun tamamlayıcısıdır. Dolayısıyla bugün bütün günlerinin en hayırlısıdır. Müslüman olduğu gün, günlerinin en hayırlısı olsa dahi Müslümanlığına izafe olunan tevbesinin kabul edildiği gün ise tevbesiz mücerred Müslüman olduğu günden daha hayırlıdır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Bundan Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ümmetin e karşı duyduğu mükemmel şefkati, onlara karşı engin merhameti, onları sevindiren şeyler dolayısıyla da onun sevindiği anlaşılmaktadır. "Allah'a yemin ederim, Allah'ın Müslümanlardan herhangi bir kimseye ... nimet verdiğini bilmiyorum." Kasıt doğru sözlü olma nimetidir. Hadisten Çıkarılan Bazı Sonuçlar Ka'b (b. Malik) kıssasından daha önce belirttiklerimizin dışında bir takım ibretli sonuçlar çıkmaktadır: 1- Harb ehli (kendileriyle savaşılması caiz olan) kafirlerin mallarını almak istemek caizdir. 2- Haram ayda gaza yapmak ve eğer masıahat gizlemeyi gerektirmiyar ise hangi cihete gazanın yapılacağını açıklamak caizdir. 3- İmam, umumi bir seferberlik isteyecek olursa, Müslümanların da bu isteği yerine getirmeleri bir görevdir, geri kalan herkes bundan dolayı da kınanır. Süheyll der ki: Her ne kadar cihad farz-ı kifaye ise de geri kalanlara ileri derecede gazap edilmesi özelolarak ensar hakkında cihadın farz-ı ayn oluşundan dolayı idi. Çünkü onlar bu hususta bey'at etmişlerdi. Onların hendeği kazarken şu söyledikleri sözler bu hususta verdikleri sözü doğrulamaktadır: "Biz Muhammed'e beyTat edenleriz. Cihad etmek üzere ebediyyen hayatta kaldıkça." Bu sebeple onların bu gazadan geri kalışıarı büyük bir günah idi. Çünkü bu onların bey'atierini bozmak anlamına geliyordu. İbn Battal da böyle demiştir. Süheyll der ki: Ben onun dediği dışında buna uygun bir açıklama da bilmiyorum. Derim ki: Bense onun sözünü ettiği bu açıklamadan bir başka açıklama zikretmiş bulunuyorum. Muhtemelen bu daha da uygundur. Yüce Allah'ın şu buyruğu da bu açıklamamı desteklemektedir: "Gerek Medinelilerin, gerek çevresinde bulunan Bedevilerin Allah'ın Resulünden geri kalmalan ... yaraşmaz."[Tevbe, 120] Şafillerce bir açıklama şekli vardır. Ci had Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde farz-ı ayn idi. Buna göre kayıtsız ve şartsız olarak cihattan geri kalanlar hakkında sitem sözkonusu olur. Canıyla yahut malıyla cihada katılmaktan aciz olan bir kimsenin kınanması sözkonusu değildir. 5- İmam kendisinin yerine yakınlarını ve zayıfları kollayıp, gözetecek bir kimseyi vekil tayin eder. 6- Münafıklar öldürülmez. Bundan da zındık bir kimse tevbe ettiğini izhar edecek olursa, öldürülemeyeceği hükmü de çıkarılır. Böylesinin öldürülmesini caiz kabul edenler şu şekilde bunu cevaplandırırlar: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem döneminde münafıkların öldürülmemesi İslama onların kalplerini ısındırmak maslahatı dolayısı ile idi. 7- Masiyet işlemek pek büyük bir iştir. Hasan-ı Basrl, İbn Ebi Hatim'in ondan naklettiği bir rivayette buna şöylece dikkat çekmektedir: Subhanallah bu üç kişi haram bir mal yemediler. Haram olan bir kanı dökmediler, yeryüzünde fesat çıkarmadılar. Bununla birlikte işittiğimiz halanlara isabet etti, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar geldi. Peki ya fuhşiyatı ve büyük günahları işleyen kimselerin durumu nedir? 8- Dine bağlılığı daha güçlü olan bir kimse zayıf olan kimseye nispetle daha ağır bir şekilde sorgulanır. 9- Kişinin kendi kusurunu, bıraktığı eksiklikleri ve bunların sebeplerini, sonunda vardığı noktayı başkasını sakındırmak ve öğüt vermek üzere haber vermesi caizdir. 10- Fitneden emin olduğu takdirde kişinin sahip olduğu hayırlı özellikler ile kendisini övmesi caizdir. 11- Kendisine benzer konumda olanlara göre sahip olamadığı özelliklerle kişi kendisini teselli edebilir. 12- Bedir'e katılanlar ile Akabe bey'atinde bulunanların fazileti pek büyüktür. 13- Gıybetin yapılmasına müsaade edilmez. 14- Bir süre hanım ı ile ilişki kurmamak caizdir. 15- Kişi bir itaatte bulunma fırsatını elde ederse hemen onu yerine getirmek için elini çabuk tutmalıdır. O itaatten mahrum kalmamak için bunu sonraya ertelememelidir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Sizi, size hayat verecek şeylere çağırdığı zaman Allah ve Resulünün çağrısına uyun. Bilin ki Allah kişi ile kalbi arasına girer .... "[Enfal, 24] Yüce Allah'ın şu buyruğu da buna benzemektedir: "İlk defa ona iman etmedikleri gibi, biz de onların kalplerini ve gözlerini çeviririz." [En'am, 110] Şanı yüce Allah'tan bizlere ona itaat olan hususlarda elimizi çabuk tutmayı ilham etmesini, bize ihsan etmiş olduğu nimetleri bizden geri almamasını niyaz ederiz. 16- Geçmişte yapılan hayırlar için (keşke yapmış olsaydım diye) temennide bulunmak caizdir. 17- İmam bazı hallerde kendisinden geri kalanları ihmal etmez. Aksine tevbeye dönmesi için onu hatırlar, hatırlatır. 18- Yolculuktan dönen bir kimsenin abdestli olması ve evinden önce mescide gidip namaz kılmak ile işe başlaması, sonra da kendisine (hoş geldin deyip) selam verecekler için oturması müstehaptır. 19- Yolculuktan dönen kimseye selam verip onu karşılamak meşrudur. 20- Hüküm zahire göre verilir. Mazeretler kabul edilir. 21-İsyankar kimsenin elden kaçırdığı hayırlara üzülerek ağlaması müstehaptır. 22- Zahire göre hükümler uygulanır ve iç dünyanın hali yüce Allah'a havale edilir. 23- Günah işlemiş kimseye selam vermek terk edi(lebi)lir ve üç günden fazla ona dargın kalmak da caizdir. Üç günden fazla dargın kalmanın yasaklanışı ise kendisine dargın kalmanın şer'i bir dayanağı bulunmayan kimseler hakkındadır. 24- Doğruluk faydalıdır, yalanın akıbeti kötüdür. 25- Kendisine dargın kalınmak suretiyle cezalandırılan bir kimse cemaatle namaza katılmamaktan mazur sayılır. Çünkü Murare ve Hilal bu süre boyunca evlerinden dışarı çıkmamışlardı. 26- Şükür secdesi yapmak ve hay"ırlı müjdeleri ulaştırmakta yarışmak, müjdeyi getirene elinde bulunan en değerli şeyi vermek, yeni bir nimete mahzar olan kimseyi tebrik etmek, geldiği takdirde ayağa kalkarak onu karşılamak, önemli işler dolayısıyla imam ın yanında toplanıp bir araya gelmek, kendisi ile yararlanılan hayırları sürekli yapmaya çalışmak meşrudur. 27 - Tevbe dolayısıyla sadaka vermek müstehaptır. 28- Malının tümünü sadaka vermeyi adamış olan bir kimsenin malının tamamını çıkartıp verme yükümlülüğü yoktur
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a. dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hicr'den geçince: Kendilerine zulmedenlerin meskenlerine -onlara isabe eden size de gelip çatmasın diye- ancak ağlayarak giriniz, diye buyurdu. Sonra başını örterek o vadiyi geçinceye kadar yürüyüşünü hızlandırdı
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Ömer r.a. dedi ki: "Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hicr sahipleri için şöyle buyurdu: Azaba uğratılmış bu kimselerin yurduna onlara gelen musibetin benzeri size gelip çatmasın diye ancak ağlayanlar olarak giriniz." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in" Semud kavminin yurdu olan "Hicr'de konaklaması" Size "isabet etmemesi" size gelip çatmaması için. "O vadiyi geçinceye" kat edinceye kadar. 81. BAB
- Bāb: ...
- باب ...
Muğire b. Şu'be dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir ihtiyacını gidermek için gitti. Ben de kalktım, onun eline su döktüm. (Hadisi Muğire'den rivayet eden oğlu Urve) dedi ki: -Babamın bunu Tebuk gazvesinde diye naklettiğinden başka türlüsünü de bilmiyorum.- Yüzünü yıkadı, sonra kollarını yıkamak istedi. Üzerindeki cübbenin yenıeri ona dar gelince, ellerini cübbenin altından çıkartarak yıkadı. Sonra da mestlerinin üzerine mesh etti
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Humeyd dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte Tebuk gazvesinden dönüyorduk. Nihayet yüksek bir yerden Medine'yi gördüğümüzde şöyle buyurdu: İşte bu Tabe'dir, bu da bizi seven, bizim de kendisini sevdiğimiz bir dağ olan Uhud'dur
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a.'dan rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Tebuk gazvesinden dönüp de Medine'ye yaklaştığında şöyle buyurdu: Şüphesiz Medine'de öyle kimseler var ki her nerede yürüyüp yol almışsanız, hangi vadiyi kat edip geçmişseniz mutlaka onlar da sizinle beraberdi. Ashab: Ey Allah'ın Resulü onlar Medine'de bulundukları halde öyle mi deyince; o: (Evet) onlar Medine'de kaldıkları halde mazeretieri onları (sizinle beraber gelmekten) alıkoymuştu, diye buyurdu." Fethu'l-Bari Açıklaması: (Son hadisin senedinde zikredilen) "Abdullah" Abdullah İbnu'I-Mübarek'tir. hadisle ilgili sened ve metine dair gerekli açıklamalar Cihad bölümünde (2838 ve 2839 numaralı hadislerde) "mazereti dolayısıyla gazaya çıkamayan kimseler" başlığında geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ubeydullah b. Abdullah'tan rivayete göre İbn Abbas kendisine şunu haber vermiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Kisra'ya yazdığı mektubunu Abdullah b. Huzafe es-Sehmi ile birlikte gönderdi. Bu mektubunu Bahreyn'in büyüğüne teslim etmesini emretti. Bahreyn'in büyüğü de mektubu Kisra'ya ulaştırdl. Kisra mektubu okuyunca parçaladı. -Zannederim İbnu'l-Müseyyeb dedi ki:- Bunun üzerine Resulullah s.a.v. da onlara paramparça edilmeleri için beddua etti
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu Bekre dedi ki: "Cemel vakası günlerinde Cemel savaşına katılmış bulunanlara yetişip, onlarla birlikte savaşmaya tam gidecekken, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den işitmiş olduğum bir söz ile Allah beni faydalandırmıştır. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e Farslılar'ın başlarına Kisra'nın kızını hükümdar yaptıkları haberi ulaşınca şöyle buyurmuştu: İşlerini yönetmek üzere başlanna bir kadın getiren bir toplum asla iflah olmaz. " Bu Hadis 7099 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Saib b. Yezid dedi ki: "Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i karşılamak üzere başka çocuklarla birlikte SeniyyetulI-Veda'a gittiğimi hatırlıyorum." Ravilerinden Süfyan bir defasında (çocuklar anlamındaki "gılman ile birlikte" yerine) "sabilerle birlikte" demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Zühri, o Saib'in şöyle dediğini nakletmektedir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Teblik gazvesinden dönüşünde onu karşılamak üzere çocuklarla birlikte Seniyetu'l-Veda {Veda tepesi)'a çıktığım ı hatırlıyorum." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Kisra ve Kayser'e mektubu" Kisra Perviz b. Hürmüz b. Enuşirvan'ın oğludur. Ünlü, büyük Kisra odur. Kisra, Fars'a kralolan herkese verilen lakaptır. Arapçadaki anlamı muzaffer kimse demektir. Sözü geçen Kayser ise Hirakl (Heraklieus) 'dır. Ona dair açıklamalar kitabın (Buhari'nin) baş taraflarında geçmiş bulunmaktadır. "Bahreyn'in büyüğü" el-Münzir b. Sava el-Abdi'dir. "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona" Kisra'ya ve askerlerine "beddua ettL" "Paramparça edilmeleri için" darmadağın olmaları, kopup parçalanmaları için demektir. Abdullah b. Huzafe'nin rivayet ettiği hadiste: "Bu husus Resulullah s.a.v.'e ulaşınca, AlIah'ım onun mülkünü paramparça et, diye buyurdu" denilmektedir. Ayrıca Kisra Yemen'deki valisi bulunan Bazan'a: Yanından iki adam gönder de şu Hicaz'daki adamı getirsinler diye mektup yazdı. Bazan, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e mektup yazınca Nebi gelen elçilere şunları söyledi: Adamınıza şunu haber veriniz: Benim Rabbim bu gece onun Rabbini öldürdü. (Abdullah b. Huzafe) dedi ki: Bu olay yedinci yıl cumade'l-lila ayının salıya rastlayan onuncu günü gecesi olmuştu. Allah ona oğlu Şireveyh'i musallat etmiş ve onu öldürmüştü. ez-Zühri dedi ki: Bana ulaştığına göre Kisra Bazan'a şöyle bir mektup yazmış: Bana ulaşan haberlere göre Kureyş'ten bir adam kendisinin Nebi olduğunu iddia ediyormuş. Sen onun yanına git, eğer tevbe ederse mesel e yok, aksi takdirde başını bana gönder, diyerek olayı zikrettikten sonra şunları söylemektedir: Bazan bu haberi alınca o da beraberinde bulunan Farisller de Müslüman oldu . Taberani de el-Misver b. Mahreme yoluyla gelen hadiste şunları söylediğini rivayet etmektedir: "Resulullah s.a.v. ashabının yanına çıkarak şöyle buyurdu: Şüphesiz Allah beni bütün insanlara Nebi olarak göndermiştir. Bu sebeple benden (öğrendiklerinizi) eda ediniz (başkalarına tebliğ ediniz.) Bana rağmen ihtilafa düşmeyiniz. Sonra Abdullah b. Huzafe'yi Kisra'ya, Sellt b. Amr'ı Yemame'deki Hevze b. Ali'ye, el-Ala b. el-Hadramı'yi Hecer'de bulunan el-Münzir b. Sava'ya, Amr b. el-As'ı Uman'da el-Culendl'nin iki oğlu Ceyfer ile Abbad'a, Dihye'yi Kayser'e, Şuca' b. Vehb'i İbn Ebi Şimr el-Gassfl.nl'ye, Amr b. Umeyye'yi Necaşı'ye gönderdi. Amr b. el-As dışında hepsi de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefatından önce geri döndü." "Yüce Allah, Resulullah s.a.v.'den işitmiş olduğum bir söz ile Cemel günlerinde beni faydalandırdı." Cemel ashabından maksat Aişe radıyallahu an ha ile birlikte bulunan askerlerdir, "Cemel ashabına katılacakken" yani Aişe r.a.a ile onunla birlikte bulunanlara katılacakken. İleride bu kıssaya dair açıklamalar yüce Allah'ın izniyle Fitneler bölümünde gelecektir. Hülasası şudur: Osman r.a. öldürülüp, Ali r.a.'a halifelik bey'ati yapıldıktan sonra Talha ve Zubeyr Mekke'ye gitti. Haccını bitiı°miş bulunan Aişe r.a.a ile karşılaştılar. Hepsi de Basra'ya gidip orada Osman'ın kanını aramak üzere insanları savaşa çağırmak amacıyla gitmek üzere ittifak ettiler. Ali bunu haber alınca, onların üzerine gitti ve Cemel vakası meydana geldi. Bu vaka Aişe r.a.a'nın binmiş olduğu cemele (deveye) nispetle böyle anılmıştır. Aişe hevdeci içerisinde insanları aralarını düzeltmeye davet ediyordu. "Kisra'nın kızını başlarına hükümdar yaptılar." Adı BOran olup Şireveyh b. Kisra b. Perviz'in kızıdır. Şireveyh daha önce geçtiği üzere babasını öldürmüştü. Babası oğlunun kendisini öldürmek için faaliyette bulunduğunu öğrenince kendisinin ölümünden sonra oğlunu öldürmek için hileli bir yola başvurdu. Bu maksatla kendisine ait özel kasalarından birisine zehirli bir hokka hazırlatarak üzerine: Bu cima' için bir hokkadır. Kim içindekinden şu kadar kullanırsa, şu kadar cima yapabilir diye yazdı. Şireveyh bunu okuyunca içindeki müstahzardan kullandı ve bunun neticesinde öldü. Babasından sonra sadece altı ay yaşadı. Şireveyh öldüğünde geriye kardeş bırakmamıştı. Çünkü o hükümdarlık tutkusu dolayısıyla kardeşlerini öldürmüştü . Geride erkek çocuğu da yoktu. Farslar krallığın bu hanedandan çıkmasını istemediklerinden BO.ran adındaki kadını hükümdar yaptılar. Bunu İbn Kuteybe el-Megazı adlı eserinde zikretmiştir. el-Hattabi der ki: Hadisten anlaşıldığına göre kadın emirlik ve hakimlik görevine getirilemez. Yine kadın kendi kendisini evlendiremez ve aynı şekilde başkası adına da bu akdi yapmayı üstIenemez. Evet, el-Hattabi böyle söylemekle birlikte görüşlerine cevap da verilmiştir. Kadının yöneticilik ve hakimlik görevlerine getirilemeyeceği cumhurun görüşüdür. Ancak Taberani bunu caiz kabul etmektedir. Ayrıca bu Malik'ten gelen bir rivayettir. Ebu Hanife'den gelen rivayete göre ise kadınların şahitliklerinin caiz olduğu hususlarda hakimlik görevini de yapabilir. Bu hadisin başlıkla ilgisi ise Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in mektubunu parçalayan Kisra'nın kıssasının bir tamamlayıcısı olması cihetiyledir. Bundan dolayı Allah ona oğlunu musallat etmiş ve oğlu da onu öldürmüştü. Oğlu da arkasından kendi kardeşlerini öldürmüştü. Nihayet iş, başlarına bir kadını hükümdar yapmak noktasına kadar gelmişti. Bu ise sonunda Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in beddua ettiği şekilde hükümdarlıklarının yok olup, mülklerinin paramparça olması sonucuna götürmüştü
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe radıyalliıhu anhiı dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, vefatıyla sonuçlanan hastalığı esnasında şöyle diyordu: Ey Aişe, hala Hayber'de yemiş olduğum o yemeğin acısını hissediyorum. İşte bu vakitler o zehirden kalp damarımın koptuğunu hissettiğim vakittir." Fethu'l-Bari Açıklaması: İbn Sa'd hocası el-Vakidi'den değişik senetler ile Hayber'de zehir katılmış koyun ile alakah rivayetleri kaydettikten sonra şunları zikretmektedir: "Bundan sonra üç yıl yaşadı ve sonunda ruhunu teslim ettiği ağrıları bundan dolayı olmuş ve şöyle diyordu: Hayber'de o yediklerimin acılarını defalarca hissedip, durdum ve nihayet bu benim kalp damarımın kopacağı zamandır." el-Ebher, sırtta yer alan bir damardır. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şehit olarak vefat etmiştir. (İbn Abbas'ın rivayetleri burada sona ermektedir.) "Sırttaki bir damardır" sözü ravinin sözlerindendir. Aynı şekilde "şehit olarak vefat etmiştir" ifadesi de böyledir. "Hala o yemeğin acısını hissediyorum" yani ben yediğim o yemekten ötürü içimde acı hissediyorum. Hayber'de zehir katılan koyunun durumu ile ilgili açıklamalar etraflı bir şekilde Hayber gazvesi bahsinde geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Abbas r.a., Haris kızı Ümmü’l-Fadl rivayetle şöyle demiştir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i akşam namazında Ve'l-murselati urfen (suresin)i okurken dinledim. Bundan sonra ise Allah onun ruhunu kabzedinceye kadar bize başka bir namaz kıldırmadı
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas dedi ki: "Ömer b. el-Hattab r.a. İbn Abbas'ı kendisine yakın bir mevkide tutardı. Abdurrahman b. Avf ona: Bizim onun gibi çocuklanmız var deyince, Ömer: Bu senin bildiğin bir sebep dolayısıyladır dedi. Sonra Ömer, İbn Abbas'a şu: "İza cae nasrullahi ve'[-feth: Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde" ayetine dair soru sordu. İbn Abbas: Bu yüce Allah'ın Resulullah'a bildirdiği ecelidir, dedi. Ömer: Ben de ona dair senin bildiğinden farklı bir şey bilmiyorum, dedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "İbn Abbas dedi ki: Ömer b. el-Hattab r.a. İbn Abbas'ı kendisine yakın tutardı." Bu başlıktaki hadise dair açıklamalar daha önce Mekke'nin fethi gazvesinde (4294.hadiste) geçmiş bulunmaktadır. Aynca Nasr suresinin tefsiri ile ilgili açıklamalanmızda da bunu uzun uzadıya şerh ettik.(4970.hadis)
- Bāb: ...
- باب ...
Said b. Cubeyr: "İbn Abbas'tan rivayetle dedi ki: Perşembe günü, nedir o Perşembe günü! Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ağrıları çokça artınca şöyle buyurmuştu: Bana (kalem kağıt) getirin de size bir yazı yaz(dır)ayım. Ondan sonra ebediyyen bir daha sapıtmayacaksınız. Huzurunda bulunanlar anlaşmazlığa düştüler. Halbuki hiçbir nebinin huzurunda anlaşmazlığa düşülmemesi gerekir. Yanında bulunanlar: Durumu nasıldır, yoksa gelişi güzel mi konuştu, onun ne demek istediğini iyice sorunuz, diyerek ona karşılık vermeye kalkıştılar. Bunun üzerine şöyle buyurdu: Beni bırakınız, benim içinde bulunduğum bu hal sizin beni kendisine davet ettiğiniz halden daha hayırlıdır. Onlara üç hususu tavsiye ederek şöyle byurdu: Müşrikleri Arap yarımadasından çıkartınız. Gelen heyetlere benim kendilerine ikramda bulunduğum gibi siz de onlara ikramda bulununuz," (Ravi dedi ki:) Ancak (İbn Cübeyr) üçüncüsünü söylemedi ya da (İbn Cübeyrı: Onu ben unuttum, dedi)
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Abbas r.a. dedi ki: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefatı yaklaşmış idi. Evde bazı adamlar da vardı. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Haydi size bir kitap yaz(dır)ayım. Ondan sonra asla sapmayacaksınız, diye buyurdu. Hazır bulunanlardan birisi: Resulullah'ın hastalığı ağırlaşmış bulunuyor. Yanımızda da Kur'an vardır. Bize Allah'ın kitabı yeter dedi. Evde bulunanlar ihtilafa düştüler ve aralarında tartışmaya koyuldular. Kimisi: Yazı yazdıracağı malzemeyi getirin, size bir kitap (vasiyetname) yaz(dır)sın. Ondan sonra da yolunuzu şaşırmazsınız diyor, kimisi başka bir şey söylüyordu. Bu şekilde boş sözleri ve anlaşmazlıkları çoğaltınca Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Kalkınız diye buyurdu." Ravi Ubeydullah dedi ki: "Bundan dolayı İbn Abbas şöyle derdi: Resulullah ile kendilerine yaz(dır)mak istediği o kitap arasına girmeleri pek büyük bir musibet oldu. Buna sebep ise aralarındaki anlaşmazlıkları ve seslerini yükseltmeleri idi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "O Perşembe günü ne gündü!" Bu tabir bir hususun oldukça zorlu olduğunu anlatmak ve ondan hayrete düşürdüğünü ifade etmek için kullanılır. Cihadın son bölümlerinde bu yolla gelen rivayette şu fazlalık vardır: "Sonra (İbn Abbas) öyle ağladı ki gözyaşları çakıl taşlarını ıslattı." İbn Abbas'ın ağlaması Resulullah s.a.v.'in vefatını hatırlayarak yeniden üzüntüsünün tazelenmesi ihtimalinden de olabilir. Buna ek olarak eğer o kitap (vasiyetname) yazdırılmış olsaydı, elde edilecek hayırların onun kanaatine göre kaçırılmış olmasından dolayı da olabilir. İlim bölümünde Ömer radıyallfıhu anh gibi bunu kabul etmeyen kimseler adına buna cevap verilmiş bulunmaktadır. "Hazır bulunanlar: Bunun hali nedir? Sayıklamaya mı başladı dediler?" !yad ve başkaları buna dair uzunca açıklamalar yapmışlardır. Kurtubı de bu uzun açıklamaları kendi ifadeleriyle güzel bir şekilde özetlemiştir. Bunların hülasası da şudur: Sayıklama ifadesi başında -tercih edilen kanaate göre- soru edatının bulunmasıdır. Burada da kastedilen hasta olan kimsenin uyumlu sözler söyleyememesidir. Bu gibi sözlere itibar edilmez. Çünkü bunların anlamı yoktur. Ancak Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu tür sözler söylemesi imkansız bir şeydir. Çünkü o sağlıklı iken de, hasta iken de masumdur (hatadan korunmuştur) .. Çünkü yüce Allah: "O hevadan konuşmaz. "[[Necm, 3]] Nebi s.a.v. de şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ben öfkeli iken de, hoşnut iken de hakkın dışında bir şey söylemem." Bu durum bilindiğine göre bu sözleri söyleyen kişi Allah Resulünün (yazı yazmak için) kürek kemiği ve hokkanın getirilmesi emrini yerine getirmekte tereddüt eden kimselerin bu haline tepki göstermek üzere söylemiş olmaktadır. Şöyle demiş gibi olur: Sen bunları getirmekte nasıl tereddüt edebilirsin? Onun başkaları gibi hasta iken sayıkladığını mı zannediyorsun? Emrine uy ve istediklerini getir. O haktan başkasını söylemez. (Kurtubi) Bu, bu husustaki cevapların en güzelidir, demektir. İkinci rivayette geçen: "Aralarında tartıştılar.Kimisi haydi getirin size bir kitap (vasiyetname) yaz(dır)sın diyordu." Bu ifade onların bazılarının emri yerine getirmekte kararlı olduklarını, buna uymak istemeyen kimselerin kanaatlerini reddettiklerini göstermektedir. Ancak onlar anlaşmazlığa düşünce bu hususta cereyan eden adet üzere bereket kalktı. Çünkü anlaşmazlık ve tartışma halinde bereketin kalkması görülegelen bir adettir. Oruç bahsinde Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ashaba Kadir gecesini haber vermek üzere çıktığı, ancak iki adamın tartıştığını görünce bunun kaldırıldığına dair rivayet geçmiş bulunmaktadır. Nevevi der ki: İlim adamları ittifakla Ömer radıyallahuanh'ın: "Allah'ın kitabı bize yeter" şeklindeki sözü onun fıkhının güçlü ve bakış açısının incelikli olduğunun bir delilidir. Çünkü o muhtemelen yerine getirmekten acze düşecekleri bir takım hususları da yazdırabileceğinden korkmuştu. O takdirde cezalandırılmayı hak edeceklerdi. Çünkü artık bu yazılanlar nas ile belirlenmiş hüküm haline geleceklerdi. Ayrıca ilim adamlarının önünde idihad kapısının kapanmamasını da istemişti. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Ömer'e tepki göstermeyişi de Ömer'in görüşünü doğru bulmuş olduğuna bir işarettir. Ömer r.a.: "Allah'ın kitabı bize yeter" sözleriyle yüce Allah'ın: "Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık."[En'am, 38] buyruğuna işarettir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sıkıntılarını hafifletmek maksadıyla böyle söylemiş olması da muhtemeldir. Çünkü içinde bulunduğu zorlu ve sıkıntılı hali görüyordu. Ayrıca Ömer, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yazdırmak istediği hususların kesinlikle ihtiyaç duyulacak türden bir şeyolmadığına dair bazı karineler de tespit etmişti. Çünkü yazdırmak istediği hususlar bu kabilden olsaydı, Nebi bu işi aralarındaki anlaşmazlık dolayısıyla terk etmezdi. Ayrıca bu İbn Abbas'ın: O ne büyük bir musibetti, sözü ile de çelişmemektedir. Çünkü Ömer kesinlikle ondan daha fakih idi. Hattabi der ki: Ömer r.a. Nebi s.a.v.'in yaz(dır)mak istediği hususta yanlışlık yaptığını asla düşünmüş değildir. Aksine onun bunu kabul etmeyişi Nebi s.a.v.'in içinde bulunduğu zorlu hali ve vefatının yaklaşmış olduğunu görmüş olmasına bağlı olarak yorumlanmalıdır. Çünkü münafıkların yazdırmak istediği hususlarda tenkit yöneltecekleri bir fırsatı elde etmiş olacaklarından çekiniyordu. O yazdırılanları adeten üzerinde ittifak hasıl olanlara aykırı bazı durumların vukua gelebileceği bir hal diye göstereceklerdi. İşte Ömer'in bu hususta duraklamasının sebebi bu olmuştur. Yoksa Nebi s.a.v.'e karşı gelmeyi kastetmediği gibi, onun yanlış yapmış olabileceğini düşünmesi de sözkonusu değildir. Bu kesinlikle düşünülemez. İbn Abbas'ın rivayet ettiği hadise dair açıklamalar İlim bölümünün sonlarında (1149 nolu hadiste) geçmiş bulunmaktadır. "Beni rahat bırakınız. İçinde bulunduğum hal sizin beni kendisine çağırdığınızdan daha hayırlıdır diye buyurdu." İbnu'l-Cevzi ve başkaları der ki: Beni rahat bırakınız. Benim dünyadan ayrılacağım vakitten sonra i\llah'ın bana hazırlamış olduğunu gördüğüm lütuf ve ikramlar bu hayatta içinde bulunduğum hallerden daha hayırlıdır. Yahut da benim şu anda içinde bulunduğum mürakabe, Allah'ın huzuruna çıkmak için hazırlanma, bu husustaki tefekkür ve benzeri hususlar sizin bana sorduğunuz vasiyet yazdırmamın ya da yazdırmayışımın hangisi daha maslahata uygundur, diye bana sormanızdan daha üstündür. "Onlara üç husus tavsiye etti." Bu durumda onlara bunları tavsiye etti, demektir. İşte bu onun yazdırmak istediği hususların kesin ve kaçınılmaz bir emir olmadığını göstermektedir. Çünkü bu husus onun tebliğ etmekle emrolunduklarından birisi olsaydı, aralarındaki anlaşmazlık dolayısıyla bunu terk etmezdi. Ayrıca yüce Allah'ın onun bu hususu tebliğ etmesine engelolan kimseleri cezalandırması gerekirdi. Kendisi de onlara bu tebliği laM olarak ulaştırırdı. Tıpkı müşriklerin Arap yarımadasından çıkartılmasını ve diğer hususları tavsiye ettiği gibi. Ayrıca bu sözleri söyledikten sonra birkaç gün daha yaşadı. Ashab-ı kiram da ondan lafzen söylediği bir takım şeyleri de belledi. Bunların tamamının yazdırmak istediği hususlar olması ihtimali de vardır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. "Gelen heyetlere ikram ediniz." Onlara bağışlarda bulununuz. "Üçüncüsünü söylemeyip sustu ya da onu unuttum dedi." Bu sözleri söyleyenin Said b. Cubeyr olma ihtimali vardır. ed-Davudi der ki: Üçüncü husus Kur'an'ı tavsiye idi. İbnu't-Tin bunu kat'i bir dille ifade etmiştir. Mühelleb ise şöyle demektedir: Hayır, o husus Usame ordusunun hazırlıklarının tamamlanmasıdır. İbn Battal ashab-ı kiramın Usame ordusunu yola koymak hususunda Ebu Bekr ile ihtilafa düşünce Ebu Bekr'in kendilerine söylemiş olduğu şu sözleri hatırlatarak bu kanaati desteklemiş bulunmaktadır: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefatına yakın bunu tavsiye etmişti. İyad der ki: Bu üçüncü hususun: "Benim kabrimi bir put edinmeyiniz" buyruğu olması ihtimali vardır. Çünkü bu buyruk Muvatta'da Yahudilerin çıkartılması emri ile sabit olmuştur
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha dedi ki: "Nebi s.a.v. vefatı ile neticelenen rahatsızlığı sırasında Fatıma aleyhesselam'ı çağırdı. Ona gizlice bir şey söyledi, o da ağladı. Daha sonra yine onu çağırdı, yine ona gizlice bir şey söyledi. Fatıma bu sefer güldü. Biz de bunun sebebini sorduk. Dedi ki: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem gizlice bana vefatı ile sonuçlanan rahatsızlığında ruhunun kabzedileceğini söyledi, bundan dolayı ben de ağladım. Sonra bana yakınları arasında onun peşinden gidecek ilk kişinin ben olacağım i gizlice haber verince ben de güldüm." Fethu'l-Bari Açıklaması: Hadiste Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellemlin ileride meydana gelecek olan şeyleri haber vermesi de vardır. Nitekim onun dediği gibi olmuştur. ilim adamları Fatıma aleyhesselam'ın Nebi Sallallahu Aleyhi ve SellemIden sonra zevceleri de dahil, ehl-i beytinden ilk vefat eden kimse olduğunu ittifakla kabul etmişlerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe dedi ki: "Ben şunu işitir dururdum: Hiçbir Nebi dünya ile ahiret arasında seçim yapmakta serbest bırakılmadıkça ölmez. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in vefatı ile neticelenen hastalığında sesi kısılmışken: "Allah'ın kendilerine nimet verdiği kimselerle beraber ... " [Nisa, 69] ayetini okuduğunu işitince, onun muhayyer bırakıldığın! anladım." Bu Hadis 4436,4437,4463,4586,6348 ve 6509 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefatı ile neticelenen hastalığa tutulunca er-Refiku'I-A'la arasında (en yüce dost ile birlikte), demeye başladı
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sağlıklı iken şöyle derdi: Hiçbir Nebiin ruhu cennette kalacağı yeri görmedikçe kabzedilmez. Sonra serbest bırakılır -yahut muhayyer bırakılır.- Resulullah rahatsızlanıp da ruhunun kabzedileceği vakit de yaklaşınca başı Aişe'nin (benim) dizi üzerinde iken bayıldı. Ayılmca gözleri evin tavanına doğru dikildi. Sonra: Allah'ım er-Refiku'I-A'la arasında, dedi. Bu sefer ben: O halde bizi tercih etmeyecektir dedim ve onun sağlıklı iken bize söylediği o hadisinin gerçekleşeceğini anladım." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Sesi kısıldı." Ses kısılması boğazda arız olan birhalolup, bundan dolayı ses değişerek kalınlaşır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe'den: "Abdurrahman b. Ebi Bekr, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna girdi. O sırada ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i göğsüme dayamış bulunuyordum. Abdurrahman ile birlikte dişlerini misvakladığı nemli bir misvak bulunuyordu. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona uzunca bakmaya koyuldu. Bu sefer ben misvakı elime aldım, dişlerimle onu ısırıp kestim, onu silkeledim ve onunla misvaklanacak hale getirdim. Daha sonra onu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e uzattım. O da onunla dişlerini misvakladı. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i bundan daha güzel dişlerini misvaklarken asla görmüş değildim. Dişlerini misvaklamayı bitirir bitirmez Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem elini ya da parmağını kaldırdıktan sonra üç defa: "er-Refiku'I-A'ICi arasında" diye buyurdu, sonra da ruhunu teslim etti. Aişe: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem (ın başı) benim köprü cü k kemiğim ile çene kemiğim arasında iken vefat etti, derdi
- Bāb: ...
- باب ...
İbn Şihab dedi ki: Urve'nin bana haber verdiğine göre Aişe r.anha kendisine şunu haber vermiştir: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem hastalandı mı el-Muavizat (diye bilinen sureleri) kendisine okur, üfler ve eliyle vücudunu SIvaziardı. Vefatı ile neticelenen hastalığında rahatsızlanınca ben de onun okuyup üflediği el-Muavvizatı ona okuyup üflemeye ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in eliyle onun bedenini sıvazlamaya başladım." Hadis 5016, 5735 ve 5751 numara ile gelecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "el-Muavvizatı" Yani bunları okuyup elleri ile bedenini sıvazlıyordu. Muavvizattan maksat bu iki sure (Felak ve Nas sureleri) ile İhlas suresidir. Bu tabir tağlib yoluyla kullanılmıştır. Mutemet olan görüş budur. "Üfledi" yani büsbütün tükürüksüz yahut da çok az tükürükle üfledi. "Ve eliyle bedenini sıvazladı." Ma'merrin rivayetinde: "Elinin bereketi dolayısıyla kendi eliyle onun bedenini sıvazlıyordum" şeklindedir
- Bāb: ...
- باب ...
Ubade b. Abdullah b. Zubeyr'den rivayete göre Aişe kendisine şunu haber vermiştir: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e vefat etmeden önce o bana sırtını dayamış iken ona kulak verdim, şunları söylediğini işittim: Allah'ım, bana mağfiret et, bana rahmetini ihsan eyle ve beni er-Refik(u'l-A'la)'ya kat." Bu Hadis 5674 numara ile gelecektir. Diğer tahric edenler: Tirmizî, Deavat; Müslim, Zikir Fethu'l-Bari Açıklaması: "Onu ısırdım" Çiğnedim. Diş uçları ile çiğnemek demektir. "Sonra onu yumuşattım ve kullanılabilir hale getirdim." Su ile yumuşattım ve o hale getirdim demektir. Daha da yumuşatmak için onu su ile ıslatmış olması ihtimali de vardır. "O, başı köprücük kemiğim ile çene kemiğim arasında iken vefat etti, derdL" Yani Allah Resulünün başı onun çenesi ile göğsü arasında iken vefat etmişti. Allah ondan razı olsun- Bu, bundan önce ondan rivayet edilen hadiste söylediği belirtilen: Nebiin başı, dizi üzerinde idi, ibaresine aykırı değildir. Çünkü bu da onun Nebi efendimizin başını dizinden göğsüne doğru kaldırdığı şeklinde yorumlanır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir daha şifa bulup ayağa kalkmadığı hastalığında şöyle buyurdu: Allah Yahudilerle Nasranilere lanet etsin. Onlar nebilerihin kabirlerini mescid edindiler. Aişe dedi ki: Eğer bu halolmasaydı, onun kabri açıkta bırakılırdı. Ancak o kabrinin mescid edinilmesinden korktu
- Bāb: ...
- باب ...
Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in zevcesi Aişe r.anha dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hastalığı ağırlaşıp, ağrıları çoğalınca diğer zevcelerinden hastalığını benim evimde geçirip, bakımının orada yapılması için izin istedi. Onlar da ona izin verdiler. Ayakları yerde sürüklendiği halde iki kişi onun yanlarından tutmuş olarak çıktı. Onu yanlarından tutanlardan birisi Abbas b. Abdulmuttalib idi. Diğeri de bir başka kişi idi. Ubeydullah dedi ki: Ben Abdullah'a Aişe'nin dediklerini söyleyince, Abdullah b. Abbas bana dedi ki: Aişe'nin adını vermediği diğer adamın kim olduğunu biliyor musun? Ubeydullah dedi ki: Ben hayır dedim. İbn Abbas: O Ali'dir dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in.zevcesi Aişe radıyallShu anhS şunu anlatırdı: Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem benim evime girip, rahatsızlığı ağırlaşınca şöyle buyurdu: Bana ağızları çözülmemiş yedi kırbadan su dökün. Belki insanlara bir tausiyede bulunurum. Bunun üzerine biz de onu Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in eşi Hafsa'ya ait büyükçe bir leğene oturttuk. Sonra da o kırbalardan üzerine su dökmeye koyulduk. Nihayet o bize: Yaptığınız bu kadarı yeter, diye işaret etti. Aişe dedi ki: Sonra insanların (ashabın) yanına çıktı, onlara namaz kıldırdı ve hutbe verdi." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Yedi kırbadan" denildiğine göre bu sayıdaki hikmet, zehir ve sihirin zararlarını defetmekte bir özelliği bulunmasından dolayıdır. Bu başlığın baş taraflarında onun: İşte bu o zehirden ötürü kalp damarımın kesildiği zamandır dediği zikrediImiş idi. Köpeğin artığının necis olmadığını söyleyerek bundan dolayı yedi defa kabın yıkanması emrinin sadece onun tükürüğündeki zehirin etkisinin önlenmesi için olduğunu söyleyen bazı kimseler de delil diye buna tutunmuşlardır. Halbuki "kim sabahleyin acve türü yedi hurma yiyecek olursa o gün ona ne zehir, ne de sihir zarar verir" diye buyurduğu da sabittir. Nesai de Fatiha'nın musibete uğramış kimseye yedi defa okunacağına dair rivayet zikretmiş bulunmaktadır. Bunun da senedi sahihtir. Müslim'in Sahih'inde ağrısı bulunan kimseye şöyle denileceği belirtilmektedir: "Yedi defa euzu bi izzetillahi ve kudretihi min şerri ma ecidu ve uhaziru: Bu hissettiğimin ve bundan dolayı da uğramaktan çekindiğim şeylerin şerrinden Allah'ın izzetine ve kudretine sığınırım, denir." Nesai'de de şöyle denilmektedir: "Her kim henüz eceli gelmemiş bir hastaya yedi defa: Eselullahe'l-azim Rabbe'l-arşi'l-azim en yeşfiyek: Azametli olan Allah'tan, azim Arşın Rabbinden sana şifa vermesini diliyorum ... diyecek olursa" denilmektedir. İbn Ebi Şeybe tarafından rivayet edilen, Ebu Cafer yoluyla gelen mürsel rivayete göre de Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: Yarın nerede olacağım diye ormuş ve bu sorusunu defalarca tekrarlamıştır. Böylelikle zevceleri Aişe'nin yanında olmak istediğini anladılar ve: Ey Allah'ın Resulü, biz günlerimizi kızkardeşimiz Aişe'ye bağışladık, dediler
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe ile Abdullah b. Abbas r.a. dediler ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hastalığı ağırlaşınca çizgili yün bir örtüsünü yüzüne atmaya koyuldu. Bundan sıkılınca o örtüyü yüzünün üzerinden çeker, açardı. Bu halde iken: Allah Yahudilerle hristiyanlara lanet etsin. Onlar pey'gamberlerinin kabirlerini mescidler edindiler, diyor ve onların yaptıklarından sakındırıyordu." Fethu'l-Bari Açıklaması: Dokuzuncu hadis, kabirleri mescid edinmenin yasaklanması hakkındadır. Buna dair açıklamalar namaz bölümünün mescidler ile ilgili başlıklarında ve Cenazeler bölümünde geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe dedi ki: "Bu hususta Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e (vazgeçmesi için) müracaat etmiştim. Beni ona çokça müracaat etmeye iten tek sebep ise, kalbime insanların ondan sonra onun yerinde ayakta duracak bir kimseyi ebediyyen sevmeyeceklerine dair kalbime yerleşen kanaat olmuştu. Benim görüşüme göre bir kimse onun ayakta durduğu yerde duracak olursa mutlaka insanlar onun bu halini uğursuz kabul ederlerdi. Bu sebepten dolayı Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu işi Ebu Bekr'den başkasına havale etmesini istemiştim
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat ettiğinde o(nun başı) benim çene kemiğim ile köprücük kemiğim arasında idi. Bu sebeple Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den sonra hiç kimse için ölümün zorluklarından ötürü hoşlanmayışım sözkonusu değildir." Fethu'l-Bari Açıklaması: Onuncu hadiste "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den sonra hiç kimse için ölümün zorluklarından dolayı hoşlanmamam sözkonusu değildir." Ahmed, Tirmizi ve diğerlerinin el-Kasım yoluyla rivayetine göre Aişe şöyle demiştir: "Onu ruhunu teslim ederken gördüğümde yanımda içinde su bulunan bir kap vardı. Elini su kabına sokuyor, sonra o suyu yüzüne sürüyor, arkasından: Allahlım, ölüm sekeratına karşı bana yardım et, diyordu." Şakiklin, Mesrukıtan, onun Aişe'den rivayetinde Aişe şöyle demiştir: "Ben Nebi s.a.v.'den daha çok ağrı hisseden kimseyi görmedim." İleride bu hadis Tıp bölümünde gelecektir. Hadis Tıp bölümünde değil, el-Merda (hastalar) bölümünde olup, 5645 numara ile gelecektir. İbn Mes'udlun rivayet ettiği ve Tıp bölümünde gelecek olan hadise göre onun bundan ötürü iki kat ecri vardır. Ebu Yalla da Ebu Saidlin şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Biz nebiler topluluğuna ecrimiz kat kat verildiği gibi, bela da bize katlanarak verilir
- Bāb: ...
- باب ...
Zühri dedi ki: Bana Abdullah b. Ka'b b. Malik el-Ensarı-ki Ka'b b. Malik tevbeleri kabulolunan üç kişiden birisi idi- haber verdiğine göre Abdullah b. Abbas kendisine şunu haber vermiştir: Ali b. Ebi Talib r.a. vefatı ile sonuçlanan rahatsızlığında Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in yanından çıktı. İnsanlar: Ey Ebu'l-Hasen, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem nasıl sabahı etti, diye sordular. Ali: Allah'a hamdolsun iyileşmiş olarak sabahladı, dedi. Abbas b. Abdulmuttalib elinden yakalayarak ona dedi ki: Allah'a yemin ederim üç gün sonra sen asanın kölesi olacaksın. Allah'a yemin ederim ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in bu hastalığından iyileşmeden vefat edeceği görüşündeyim. Çünkü ben andolsun ki ölüm esnasında Abdulmuttalib oğullarının yüzlerinin nasıl bir hal aldığını çok iyi biliyorum. Kalk da beraberce Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gidelim ve ona bu işin (yönetim işinin) kimler arasında olacağını soralım. Eğer bizde olacaksa bunu öğrenmiş oluruz. Bizden başkasının eline geçecekse bunu da öğrenmiş oluruz. Bizim hakkımızda da tavsiyede bulunur. Ali dedi ki: Allah'a yemin ederim eğer biz bu işi Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den (bize vermesini) isteyecek olup da o bize onu vermezse ondan sonra insanlar onu bize asla vermeyeceklerdir. Allah'a yemin ederim ki ben bu işi Resuluilah Sallallahu Aleyhi ve Sellemden asla istemeyeceğim." Bu Hadis 6266 numara ile gelecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Sen Allah'a yemin ederim ki üç gün sonra asanın kölesi olacaksın." Bu ifadeler başkasına tabi olan kimseler hakkında kullanılan kinayeli tabirlerdir. Yani Allah Resulü üç gün sonra vefat edecektir ve sen başkasının emri altına gireceksin. Bu da el-Abbas r.a.'ın oldukça ferasetli birisi olduğundan ileri gelir. "Bu iş" maksat halifeliktir. "Ondan sonra insanlar o işi bize vermeyeceklerdir." Yani Resulullah s.a.v.'i bu işi onlara vermemiş olmasını, onlara karşı delil göstereceklerdir
- Bāb: ...
- باب ...
Enes b. Malik r.a.'dan rivayete göre "Müslümanlar pazartesi günü sabah namazını kılmakta ve Ebu Bekr onlara namaz kıldırmakta iken aniden Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Aişe'nin adasının kapısı üzerindeki örtüyü açtığını gördüler. Onlar namaz için saf halinde durmuş oldukları halde onlara baktı. Sonra gülercesine tebessüm etti. Ebu Bekr, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in gelişine sevinerek safın arasına girmek üzere gerisin geri çekilince, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem eliyle onlara: Namazınızı tamamlayın ız diye işaret buyurdu, sonra odaya girip perdeyi indir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe'nin azatlısı Zekvan'dan rivayete göre "Aişe şöyle derdi: Allah'ın üzerimdeki nimetleri arasında Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in evinde benim nöbet günümde ve başı göğsümün üstünde ve gerdanımın arasında olduğu halde vefat etmesi de vardır ve Allah vefatı esnasında benim tükürüğüm ile onun tükürüğünü bir araya getirmiştir. (Şöyle ki) Abdurrahman elinde misvak olduğu halde yanıma geldi. Ben de Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i (göğsüme) dayamış bulunuyordum. Onun o misvaka baktığını görünce misvakı da çok sevdiğini bildiğimden ötürü o misvakı senin için alayım mı diye sordum. Başıyla evet diye işaret buyurdu. Misvakı aldım. Fakat ona sert geldi. Onu sana biraz yumuşatayım mı dedim. Başıyla evet diye işaret buyurdu. Ben de ona misvakı yumuşattım. O da misvakı alıp, dişleri arasında götürüp getirdi. Önünde deriden yahut ağaçtan -şüphe eden ravi Ömer b. Said'dir- içinde su bulunan bir kap vardı. Elini suya sokarak sonra ellerini yüzüne sürmeye başladı. Bu arada: La, ilahe illallah, şüphesiz ölümün sekeratı vardır diyordu. Sonra elini kaldırdı, ruhu kabzedilinceye kadar: Allah'ım er-Refiku'l-A'la arasında, demeye koyuldu. Sonunda eli düştü
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha'dan rivayete göre "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefatı ile sonuçlanan hastalığı arasında yarın neredeyim, yarın ben neredeyim, diye sorup duruyordu. Maksadı Aişeinin sırasının geleceği günü öğrenmekti. Hanımları ona dilediği yerde kalması hususunda izin verdiler. O da yanında vefat ettiği vkte kadar Aişe'nin evinde kaldı. Aişe dedi ki: Allah Resulü evimde bulunma sırasının geldiği günde vefat etti. Yüce Allah onun ruhunu kabzettiğinde başı benim göğsüm ile gerdanım arasında idi. Onun tükürüğü tükürüğüme karıştı. Sonra dedi ki: (Kardeşim) Abdurrahman b. Ebi Bekr, beraberinde dişlerini temizlediği bir misvak bulunduğu halde yanıma girdi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona baktı. Ben de ona: Ey Abdurrahman o misvakı bana ver dedim. O da onu bana verdi. Onu alıp ısırdıktan sonra (yumuşatmak üzere) çiğnedim ve misvakı Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e verdim. O da göğsüme dayanmış olduğu halde o misvakla dişlerini temizledi
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem benim evimde, benim nöbet günümde ve (başı) gerdamm ile göğsüm arasında bulunduğu halde vefat etti. Hastalandığı vakit bizden herhangi birisi ona bir dua okurdu. Ben de ona dua okumaya koyulunca, başını semaya kaldırarak: Refiku'I-A'la arasında diye buyurdu. Bu esnada (kardeşim) Abdurrahman b. Ebi Bekr elinde soyulmuş nemli bir ağaç parçası bulunduğu halde geldi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona baktı. Onun o soyulmuş ağaç parçasına ihtiyacının olduğunu anladım. Onu alıp, uç tarafını çiğnedim ve onu yumuşatarak ona verdim. Allah Resulü onunla daha önce dişlerini misvaklayarak temizlediği en güzel şekilde misvakladı. Sonra onu bana uzattı. Eli düştü -ya da misvak elinden düştü.- Böylelikle Allah onun dünyadaki son günü ile ahiretteki ilk gününde benim tükürüğümü, onun tükürüğü ile bir araya getirmiş oldu
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe ona (Ebu Seleme'ye) şöyle haber vermiştir: "Ebu Bekr r.a. es-Sunh denilen yerdeki meskeninden bir at üzerinde geldi ve atından inip, mescide girdi. Hiç kimseyle konuşmadan Aişe'nin evine girdi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e doğru gitti. Resulullahın yüzü bir Yemen bezi ile örtülü idi. Yüzünü açtı, sonra üzerine kapandı. Onu öpüp ağladı, sonra: Babam-anam sana feda olsun. Allah'a yemin ederim, Allah senin üzerinde ölümü iki defa bir araya getirmeyecektir. Senin hakkında yazılmış olan o ölümü ise işte tatmış bulunuyorsun, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
[– 4456 - 4457-] Aişe ve İbn Abbas'tan rivayete göre "Ebu Bekr r.a., Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i vefatından sonra öptü." Bu Hadis 5709 numara ile gelecektir. SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM
- Bāb: ...
- باب ...
Bize Ali anlattı, bize Yahya anlattı ve şunları ekledi: "Aişe dedi ki: Hastalığı esnasında ağzına ilaç koymuştuk. O bize ağzıma ilaç koymayın diye işaret etmeye başlayınca, biz de: Bu hastanın ilaçtan hoşlanmayışından dolayıdır, dedik. Kendisine gelince: Ben size ağzıma ilaç koymaktan vazgeçmenizi işaret etmedim mi, dedi. Biz: Ama bu hastanın ilaçtan hoşlanmayışından dolayıdır diye düşünmüştük, dedik. Bunun üzerine: el-Abbas hariç gözümün önünde bu evde ağzına ilaç konulmadık kimse kalmasın. Çünkü el-Abbas bunu yaparken yanınızda değildi, diye buyurdu." Bu Hadis 5712, 6886 ve 6897 numara ile gelecektir. Fethu'l-Bari Açıklaması: "Ağzına ilaç koyduk." Yani o istemeden ağzının kıyısından ona ilaç içirdik. İşte "el-Iudud" diye bilinen şey de odur. Boğaza dökülen ilaca da "el-vecur" denilir. "Evde Abbas'ın dışında gözümün önünde ağzına ilaç konulmadık kimse kalmayacaktır. Çünkü o bunu yaparken yanınızda hazır bulunmadı." Denildiğine göre bu ibarelerden bir kimseye kasten yapılan bütün işlerden dolayı kısas yapmanın meşruiyeti anlaşılmaktadır. Ancak böyle bir sonucun çıkartılması tartışılır. ÇÜnkü herkes fiilen bu işi yapmamıştı. Allah Resulünün bunu onlara yapması buna dair yasağına uymayı terk ettiklerinden dolayı onlara bir ceza olması içindi. Fiilen bu işi yapanlara böyle bir cezanın verilmesi açıkça anlaşılır. Ancak fiilen bu işi yapmayanlara bu cezanın sebebi ise, Allah Resulünün onları yapmaktan nehyettikleri işi kendilerinin de yapanları alıkoymayı terk etmiş olmaıçmndan dolayıdır. Bundan anlaşıldığına göre uzak ihtimalli tevilde bulunan kişi mazur değildir. Ancak bu da tartışılır bir sonuçtur. Çünkü yapılan bu hareket nehye karşı durarak yapılmıştır. İbnu'l-Arabı der ki: Allah Resulü kıyamet gününde onun üzerlerinde bir hakkı bulunduğu halde gelmelerini ve böylelikle çok büyük bir zorlukla karşı karşıya kalmamalarını istediğinden böyle yapmıştır. Ancak buna karşı da şu cevap verilmiştir: Onları affetmesi mümkündü. Çünkü o kendi zatı adına intikam almazdı. Kuwetli gördüğümüz görüşe göre o böylelikle tekrar aynı işi yapmamaları için onları tedib etmek istemiştir. Dolayısıyla onun bu şekilde karşılık vermesi kısas ve intikam yoluyla değil, tedib içindi. Bir diğer açıklamaya göre o tedavi olmayı kabul etmekle birlikte ağzına ilaç konulmasından hoşlanmayışının sebebi bu hastalıktan iyileşmeyip, öleceğinin kesinlik kazanmış olmasıydı. Bu noktada kesin kanaate sahip olan bir kimse için ise tedavi olmak mekruhtur. Derim ki: Ancak bu da tartışılır. Çünkü göründüğü kadarıyla bu hareket Allah Resulünün ölüm ile hayat arasinda muhayyer bırakılmasından ve vefat edeceğinin kesinlik kazanmasından önce idi. Onun bu tedaviye karşı çıkmasının sebebi verilen ilacın hastalığına uygun olmayışı idi. Çünkü onlar Nebiimizin zatu'l-çenb hastalığına yakalanmış olduğunu sanıyorlardı. Bundan dolayı ona uygun bir tedavi yaptılar. Oysa görüldüğü gibi hadisin siyakından açıkça da anlaşıldığı üzere onun böyle bir hastalığı yoktu. Doğruyu en iyi bilen Allah'tır
- Bāb: ...
- باب ...
İbrahim, el-Esved'den rivayetle dedi ki: "Aişe'nin huzurunda Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Ali'ye vasiyette bulunmuş olduğundan sözedilinee:' Bunu kim söyledi? Andolsun ben Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i göğsüme dayamış olduğum halde gördüm. Bir leğen getirilmesini istedi ve akabinde kucağımda bütün vücudu sarkıverdi. Ölmüş de ben fark etmemiştim. Nasıloldu da Ali'ye vasiyet etti, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Talha dedi ki: "Ben Abdullah b. Ebi Evfa r.a.'ya: Nebi vasiyette bulundu mu, diye sordum. O: hayır dedi. Bu sefer: Peki, nasılolur da insanlara vasiyette bulunmaları (farz olarak) yazıldı ya da bunu yapmaları emredildi diye sordum. Bu sefer: 0, Allah'ın Kitabını vasiyet etti, dedi
- Bāb: ...
- باب ...
Amr b. el-Haris dedi ki: "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ne bir dinar, ne bir dirhem, ne bir köle, ne bir cariye bıraktı. Sadece hayatta iken bindiği beyaz katırını ve silahını bir de yolculara sadaka olarak bağışladığı bir araziyi bıraktı
- Bāb: ...
- باب ...
Enes dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hastalığı ağırlaşınca sık sık bayılmaya başladı. Fatıma aleyhesselam: Vay babamın ızdırabına, dedi. Allah Resulü ona: Bugünden sonra baban için bir ızdırap kalmayacaktır, diye buyurdu. Allah Resulü vefat edince: Vay babacığım! Kendisini çağıran Rabbinin davetine icabet etti. Vay babacığım! Firdevs cennetinde barınağı vardır. Vay babacığım! Ölüm haberini Cibril'e veriyoruz, diye ağıt yaktı. Allah Resulü defnedildikten sonra Fatıma aleyhesselam: Ey Enes, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in üzerine toprak dökmeye gönlünüz nasıl elverdi, diye sordu." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Vay babamın ızdırabı" Bu onun bu sözleri söylerken sesini yükseltmemiş olduğunu göstermektedir. Aksi takdirde Allah Resulü ona bu işi yasaklardı. Burada ızdıraptan kasıt da onun duyduğu ölüm acılarıdır. Bedenine sair insanlar gibi acılar isabet ediyordu ki, daha önce geçtiği üzere ona kat kat ecir verilsin. "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem defnedildikten sonra Fatıma: Ey Enes ... dedi." Fatıma aleyhesselam bu sözleriyle, bu işe kalkışmaları sebebiyle onlara sitem ettiğine işaret etmektedir. Çünkü bu halleri, onların sahip olduklarını bildiği Nebi efendimize karşı kalplerinin ileri derecede yumuşak oluşuyla bağdaşmıyordu. Çünkü onu çok seviyorlardı. Enes ise onların durumunu ve halini gözeterek ona cevap vermemişti. Halbuki hallisanı ile: Biz bunu gönül hoşluğu ile yapmadık. Ancak onun emrine uyarak kendimizi bu işi yapmaya mecbur ettik, diyordu. Hadisten vefatı yakın olan bir ölü dolayısıyla duyulan acıyı Fatıma aleyhesselam'ın söylediği şekilde: Vah babamın ızdırabı, diyerek dile getirmenin caiz olduğu ve bu gibi hallerin yasak kılınmış ağıt yakmak kabilinden olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Fatıma aleyhesselam'ın bu şekilde söyleyişine itiraz etmemişti
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem sağlıklı iken şöyle derdi: Hiçbir Nebiin ruhu cennette kalacağı yeri görmeden kabzedilmez. Sonra seçmekte serbest bırakılır. Sonra o hastalanıp da başı dizimin üzerinde iken bayıldı. Sonra ayılınca, gözünü evin tavanına dikerek: Allah'ım, er-Refiku'I-A'la diye buyurdu. Bunun üzerine ben: O halde o bizi seçmeyecektir dedim ve sağlıklı iken bize söylediği hadisinin bu hali dile getirdiğini anladım. (Devamla) dedi ki: İşte bu onun söylediği son söz: Allah'ım er-Refiku'l-A'la, demek oldu. " Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in söylediği son sözler" Bu başlık altında Aişe r.anha yoluyla gelen hadisi zikretmiş bulunmaktadır. Aişe bu sözleriyle Rafızllerin yaydığı "Nebi s.a.v. Ali'ye halifeliği ve borçlarını ödemesini vasiyyet etti" şeklindeki iddialarına işaret etmek istemiş gibidir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe ve İbn Abbas r.a.'dan rivayete göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke'de kaldığı on yıl boyunca Kur'an-ı Kerim üzerine nazil oluyordu. Medine'de de on yıl kaldı." Bu Hadis 4978 numara ile gelecektir
- Bāb: ...
- باب ...
Bize el-Leys, Ukayl'den; o da İbn Şihâb'dan; o da Urve ibnu'z-Zubeyr'den; o da Âişe (r.anha)'den: Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) altmışüç yaşında iken vefat etti, diye tahdîs etti. Şihâb: Ve bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb de bu metindeki gibi altmışüç yaşı haber verdi, demiştir
- Bāb: ...
- باب ...
Aişe r.anha dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat ettiğinde zırhı bir yahudinin elinde otuza yani bir sa' arpaya karşılık olarak rehin bulunuyordu
- Bāb: ...
- باب ...
Salim, babasından rivayet ettiğine göre "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Usame'yi kumandan olarak tayin etti. Onun hakkında ileri geri konuştular . Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Sizin Usame hakkında ileri geri konuştuğunuz haberi bana ulaştı. Şüphesiz ki o, insanlar arasında en sevdiğim kişidir
- Bāb: ...
- باب ...
Abdullah b. Ömer r.a.'dan rivayete göre Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir seriyye gönderdi ve onlara Usame b. Zeyd'i kumandan tayin etti. İnsanlar onun kumandanlığı hakkında ileri geri konuştular. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ayağa kalkarak şöyle buyurdu: "Eğer siz bunun kumandanlığına dil uzatıyor iseniz gerçek şu ki bundan önce babasının kumandanlığını da tenkit etmiş idiniz. Allah'a yemin ederim ki o kumandanlığa layık bir kimse idi ve şüphesiz ki o insanlar arasında en sevdiğim kimselerdendi ve elbette bu, ondan sonra insanlar arasında en sevdiğim kimselerdendir." Fethu'l-Bari Açıklaması: "Nebi s.a.v.'in vefatı ile neticelenen hastalığında Usame b. Zeyd'i (kumandan olarak) göndermesi." Musannıfın bu başlığı sonlara bırakmasının sebebi Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Usame'nin ordusunu vefatından iki gün önce hazırlamayı tamamlamış olmasından dolayıdır. Bu orduyu hazırlama işine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hastalığından önce başlanmıştı. Nebi insanları Safer ayının sonunda BizansIılara karşı savaşa çağırmış, Usame'yi de davet ederek: Babanın öldürüldüğü yere yürü git ve atlarınla onları çiğne. Bu ordunun kumandanlığına da seni getirdim, diye buyurmuştu. Üçüncü gün Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in hastalığı başladı. Usame'nin sancağını kendi eliyle bağladı. Usame sancağı alıp, onu Bureyde'ye verdi ve ordugahını el-Curf denilen yerde kurdu. Usame'yle birlikte orduya katılanlar arasında muhacir ve ensarın büyükleri vardı. Aralarında Mahzum'lu Ayyaş b. Ebi Rebia'nın da bulunduğu bir topluluk bu hususta tenkit edici ifadeler söylediler. Ömer ona karşılık verdi ve Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e durumu haber verince hadiste sözü edilen hutbeyi irad etti. Sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in ağrıları çoğaldı. Allah Resulü: Usame'nin birliğini gönderiniz, diye buyurdu. Ancak Ebu Bekr halife olarak seçildikten sonra onu techiz etti ve yirmi gün süreyle emrolunduğu cihete doğru yol aldı. Babasının katilini öldürdü ve sağlık ve selametle ganimet de almış olarak ordusuyla birlikte geri döndü. 88. BAB
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu'I-Hayr, es-Sunabihi'den rivayet ettiğine göre Ebu'I-Hayr (kendisine): Ne zaman hicret ettin, diye sordu, o şu cevabı verdi: Yemen'den hicret edenler olarak çıktık el-Cuhfe'ye geldiğimizde karşıdan bir süvari geldi. Ben ona: Ne haber diye sordum. O: Beş gün önce Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'i defnettik dedi. Ben: Kadir gecesi hakkında bir şey dinledin mi diye sordum. O: Evet, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in müezzini Bilal'in bana haber verdiğine göre Kadir gecesi Ramazanın son on gecesindeki yedinci gecedir, dedi." Fethu'l-Bari Açıklaması: Oruç bölümünde kadir gecesi ile ilgili açıklamalar (2014 nolu hadiste) geçmiş bulunmaktadır
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu İshak dedi ki: "Zeyd b. Erkam radıyallahuanh'a: Resuluilah ile birlikte kaç gazada bulundun, diye sordum. O, onyedi dedi. Peki, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kaç gaza yaptı diye sordum,andokuz ?iye cevap verdi
- Bāb: ...
- باب ...
Ebu İshak: Bize Bera r.a. anlatarak dedi ki: "Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte onbeş gazaya katıldım
- Bāb: ...
- باب ...
Bureyde'den rivayete göre babası "Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte onaltı gazaya katıldığını söylemiştir." SALLALLAHU ALEYHİ VE SELLEM